Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 531. Sayı - Şubat

Bilim ve Teknik Dergisi 531. Sayı - Şubat

Published by sedatileri, 2019-10-24 14:43:02

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 531. Sayı - Şubat

Search

Read the Text Version

Dillerin Çeşitliliği Dillerin çeşitlilik katsayısı < 0.1 0.2 - 0.3 0.4 - 0.5 0.6 0.7 0.8 > 0.9 Çeşitlilik yok (Tek dil) Dünya dillerinin bölgelere göre gösterdiği çeşitlilik katsayısı (Beyazdan koyu kahverengiye doğru Yani çoğunlukla iki ünsüz yan yana gelmiyor. Ilı- etkileyen iki genin farklı varyantlarının bulunduğu renk değişimi dillerin çeşitliliğinin belirtiliyor. Çalışmalar henüz çok yeni, gelişmeleri artmasını ifade ediyor.) man iklimlerde yaşayan insanlar daha çok dışarı- izlemek heyecanlı olacak. da zaman geçirmeyi tercih ettiğinden ve ünlüle- rin uzak mesafelerden duyulması yani iletişim da- Dillerdeki yapısal farklılığın nedeni olarak da bir- ha kolay olduğundan dilin böylece farklılaşmış ola- kaç unsur belirtiliyor. Gary Lupyan tarafından yapı- bileceği düşünülüyor. Aksine daha serin iklim böl- lan bir başka çalışmada 2000’den fazla dil yapısal kar- gelerinde yaşayanlar daha çok içeride vakit geçirdi- maşıklık ve dil bilgisi kuralları açısından analiz edil- ğinden bu tür bir sisteme gerek duymuyorlar. İkli- miş. Alınan sonuçlara göre dil bilgisi bakımından min kullanılan ünsüzlerin yaygınlığını da etkilediği karmaşık ve öğrenmesi zor olan diller, daha küçük söyleniyor. Mesela ılıman iklimlerde yaşayan insan- ve izole toplumlarca konuşuluyor. Daha basit kural- ların “m” ve “n” gibi geniz seslerini, soğuk bölgeler- ları olan diller, örneğin İngilizce ise yabancılarla da- de yaşayanların ise “t” ve “g” gibi duraklamalı ün- ha çok iletişimde olan, daha geniş kitlelerce konu- süzleri daha fazla kullandığı tespit edilmiş. şuluyor. Latin dillerinin kökeni olan Latincede da- Dilsel çeşitliliği etkileyen bir başka faktör de ha karmaşık bir dil bilgisi yapı- genlerimizle ilgili olabilir. Yapılan yeni bir çalış- sı var, ama Latinceden türe- maya göre, özellikle Çin’de, güney doğu Asya’da ve tilmiş İtalyanca, Fransız- Afrika’da ki Büyük Sahra’nın alt kısmındaki bölgede ca, İspanyolca gibi dil- yaşayan ve konuşmalarında daha çok vurgu ve ses lerde daha basit kural- tonu sistemini kullanan insanlarda beyin gelişimini lar geçerli. Dünya Üzerinde Yaşayan Dillerin Bölgelere Göre Dağılımı Bölge Yaşayan Diller Oran (%) Sayı 30,5 Afrika 2110 14,4 Amerika 993 33,6 Asya 2322 3,4 Avrupa 234 18,1 Pasifik 1250 100 Toplam 6909 50

<<< Bilim ve Teknik Şubat 2012 Yok Olan Diller Binlerce yıldır oluşan binlerce dilin büyük bir Dilsel çeşitliliği ve dilin gelişimini anlamak için kısmı şimdilerde ya yok olmuş ya da yok olma yapılan araştırmaların sayısı gün geçtikçe artıyor. tehlikesiyle karşı karşıya. Uzmanlar, modern in- Çalışmalar yoğunluk kazandıkça bilim insanları sanın değişimini takip eden 50 bin yıl içinde yak- belki de cevaplaması daha da zor olan bir konuya laşık yarım milyon dil oluştuğunu ve yok olduğu- da açıklık getirebilecek. Acaba gelecek nesiller na- nu tahmin ediyor. Günümüzde konuşulan dillerin sıl bir dil konuşacak? neredeyse yarısı yok olmak üzere. Bunların büyük bir kısmı da henüz belgelenmemiş. UNESCO’nun Khtatpy:n//awkwlawr .ethnologue.com/ethno_docs/distribution. Robson, D. “Power of Babel: Why one language isn’t 2009 yılında yayımladığı “Tehlike Altındaki Dil- asp?by=area enough”, New Scientist, Sayı 2842, s. 34-37, Aralık 2011. ler Atlası”na göre dünya üzerinde konuşulan top- http://www.unesco.org/new/en/culture/themes/ Atkinson, Q. D., Meadel, A., Venditti, C., Greenhill, S. ve lam 6909 dilden 2300’ü yok olma tehlikesiyle kar- cultural-diversity/languages-and-multilingualism/ Pagel, M., “Languages Evolve in Punctuational Bursts”, şı karşıya (http://www.unesco.org/new/en/cul- endangered-languages/ Science, Cilt 319, Sayı 5863, s. 588, Şubat 2008. ture/themes/cultural-diversity/languages-and- http://en.wikipedia.org/wiki/Language_family Dunn, M., Greenhill, S. J., Levinson, S. C. ve Gray, R. D. multilingualism/endangered-languages/). Otuz- http://en.wikipedia.org/wiki/Origin_of_language “Evolved structure of languages show lineage-specific dan fazla dil bilimcinin hazırladığı atlasa göre, http://www.historyworld.net/wrldhis/ trends in word-order universals”, son üç kuşak içinde, son konuşanlarının ölmesiy- PlainTextHistories.asp?historyid=ab13 Nature, Sayı 473, s. 79-82, Mayıs 2011. le 200 dil yok olmuş. Dünya dilleri, yok olma teh- http://discovermagazine.com/2011/nov/18-discover- Diamond, J. “Deep relationships between languages”, likesi altında olma durumlarına göre derecelendi- interview-radical-linguist-noam-chomsky Nature, Sayı 476, s. 291-292, Ağustos 2011. rildiklerinde dillerden 538’inin son derece, 502’si- http://library.thinkquest.org/C004367/la1.shtml nin ciddi anlamda, 602’sinin ise kesinlikle tehli- (The evolution of language) ke altında olduğu, 607 dilin de güvensiz durum- http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_co da olduğu tespit edilmiş. 199 dili 10’dan az sayı- ntent&view=article&id=83:Dunden-Bugune- da insan konuşuyor, 178 dilse 10-50 arasında ki- Turkce&catid=42:dier-cerikler&Itemid=73 şi tarafından konuşuluyor. UNESCO, birçok ülke- de tehlike altındaki diller için koruma programla- rı yürütüyor. Ayrıca her yıl 21 Şubat’ta dünyanın farklı coğrafyalarında “Uluslararası Anadil Günü” kutlanıyor. 51

Erkut Yılmaz * Adil Denizli ** *-** Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü-Biyokimya Anabilim Dalı ** Prof. Dr., Moleküler Legolar “Atomları istediğimiz şekilde ve tek tek düzenleyebilseydik ne olurdu?” Richard P. Feynman 20.yüzyılın en önemli fizikçilerin- neme çalışmasına 1945 yılında başladı ve gerçek an- den Richard Phillips Feynman 29 lamda çalışabilmesi için iki yıl daha beklemek ge- Aralık 1959’da Amerikan Fizik rekti. Bu devasa makinenin işlemci gücü 0,05 MIPS Derneği’nin yıllık toplantısında Kaliforniya Tekno- (saniye başına milyon komut) kadardı. Bugün sıra- loji Enstitüsü’nde (CALTECH) yaptığı klasikleşmiş dan bir akıllı telefonun ağırlığı yaklaşık 100 gram konuşmasında atomların tek tek düzenlenmesi ile (ENIAC’ın 300.000’de biri), işlemci gücü 2000 MIPS sentetik kimyanın gücünün katlanacağına dikkat (ENIAC’ın 40.000 katı), güç ihtiyacı saatte 0,5 watt çekmişti. (ENIAC’ın 300.000’de biri) fiyatı ise yaklaşık 500 do- lar (ENIAC’ın 12.000’de biri) kadar. Bu iki bilgisayar Teknoloji akıl almaz bir hızla ilerliyor. İlk genel arasındaki farkın temel kaynağı insanoğlunun mik- kullanım amaçlı elektronik bilgisayar ENIAC 167 rometre büyüklüğünde malzeme üretebilme yetene- m² büyüklüğünde bir odaya sığıyordu ve ağırlığı 30 ği kazanmış olması. Nanometre ölçeğine indiğimiz- ton kadardı. Yaklaşık maliyeti ise günümüzün para- de neler olabilir? Albert Einstein’ın dediği gibi “Ha- sı ile 6.000.000 dolardı ve çalışabilmesi için de saatte yal etmek bilgiden daha değerlidir”. 150.000 watt enerjiye ihtiyacı vardı. ENIAC ilk de- 52

>>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 Neden nano ölçek? leştirildiği Lego maketlere benzer. Küçük belirler, ancak hangi dizilimin hangi şek- yapı taşı koleksiyonları, nanometre öl- li oluşturacağını öngörmek bilimin ve Daha sağlam, daha kaliteli, daha uzun çekte ve istenen herhangi bir şekilde yapı mühendisliğin en önemli uğraşılarından ömürlü, daha ucuz, daha hafif, daha kü- tasarımını ve üretimini mümkün kılar. biri. (Proteinlerin katlanması problemi çük cihazlar geliştirme eğilimi birçok iş bilimin çözülememiş en büyük problem- kolunda gözleniyor. Minyatürleştirme Doğadan alınan dersler leri listesinde. Proteinlerin katlanması olarak tanımlanabilecek bu eğilim birçok probleminin çözümüne yardım eden sü- mühendislik çalışmasının temelini oluş- Kendi çabalarıyla nanomakineler per bilgisayarlara ek olarak, “bilim için turuyor. Minyatürleştirmenin kullanılan üretmek isteyen bilim insanlarının haya- bulmaca çözün” sloganıyla eğlendirerek parçaların daha az yer kaplamasından tın temel nanomakineleri olan protein- insan gücü çekmeyi hedefleyen, ücretsiz çok daha önemli getirileri var. Minya- lerden alabileceği pek çok ders var. Prote- Foldit adlı bir online bilgisayar oyunu türleştirme üretimde daha az malzeme, inler büyüklükleri birkaç nanometreden bile var. Bu projeyi bazı üniversiteler, daha az enerji, daha ucuz ve kolay nak- onlarca nanometreye kadar değişebilen, Amerikan Ulusal Bilim Vakfı (NSF), liye, daha çok fonksiyon ve kullanımda binlerce atomdan oluşabilen büyük mo- Amerikan Savunma Bakanlığı İleri kolaylık olarak kendini gösteriyor. leküllerdir. Bu proteinler hücrelerimiz Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA), tarafından aşağıdan yukarıya yakla- Howard Hughes Tıp Enstitüsü (HHMI), Nanoteknoloji sayesinde sanayide, bi- şımıyla yani en küçük yapı taşlarının Microsoft gibi pekçok kurum doğrudan lişim teknolojilerinde, sağlık sektöründe birleştirilmesi ile üretilir. Vücudumuz, destekliyor. Bkz. http://fold.it/) ve daha birçok alanda yeni ürünler ge- diğer pek çok şeyin yanı sıra kasılmayı liştirilecek, günümüzün üretim süreçleri sağlayan kasları, besinlerin sindirimini, Bilim insanları sentetik, işlevsel na- ve yöntemleri değişecek. Bu teknolojiye kemiklerin oluşumunu, çevremizi algıla- noyapılar üretmek amacıyla şekillerin yatırım yapılan ülkelerde ekonomik de- mamızı sağlayan ve yorulmadan hücrele- programlanabildiği ve tasarımları için ğerler yaratılacak ve toplumların yaşam rimizdeki yüzlerce küçük molekülü geri bilgisayar yazılımlarının kullanıldığı bir kalitesi gelişecek. dönüştüren 30.000’den fazla protein içe- yol buldu. Bu yaklaşım doğal proteinle- rir. Bu, bilim insanlarına proteinler gibi, rin modüler yapısından ilham almıştır. Bilim insanları nano ölçekte bir şeyler belli bir işlevi (hatta birden fazla işlevi) Ancak kullanılan yöntem, doğal prote- inşa etmek istediklerinde önlerinde iki yerine getirebilecek makromoleküllerin inlerin oluşumunda olduğu gibi amino yol var. Yukarıdan aşağıya ve aşağıdan (100’den fazla atom içeren moleküller) asitlerin belirli bir şekil oluşturmak üze- yukarıya olarak adlandırılan bu yakla- tasarlanabileceğini ve üretilebileceğini re birbiri üzerine katlanması yöntemine şımları şöyle özetleyebiliriz: düşündürmüştür. Bunun için de istenen dayalı değildir, dolayısıyla çözülememiş işlevleri yerine getirmek üzere üretil- olan katlanma problemiyle uğraşmaz. 1. Yukarıdan aşağıya yaklaşım, tıpkı mesi amaçlanan nanomakinenin yapı- Bilim insanları Lego bloklarına benze- bir heykel yapar gibi büyük parçalardan sının belirlenmesi, malzeme için uygun yen, sıkı bağ çiftleri ile birbirine bağla- başlayarak küçük parçaları şekillendir- programlama dili yazılması (canlılardaki nabilen, her biri yaklaşık yarım nano- mektir. Bu yöntem nano yapıların me- DNA ve RNA gibi), yazılım ve kimyanın metre büyüklükte bis-amino asit denilen kanik ve kimyasal teknikler kullanılarak bir araya getirilerek molekülün sente- 14 molekül sentezledi. Bu moleküller üretilmesini ifade eder. Litografi yön- zi yani protein sentezlenmesi sürecinin temi ile desen oluşturulması ve entegre kopyalanması düşünülmüştür. devre üretiminde olduğu gibi desenin diğer taraflarının aşındırma yöntemiyle Ne yazık ki yeni proteinler tasarla- ortadan kaldırılması bu yönteme örnek yarak nanomakineler icat etme süreci gösterilebilir. çok ciddi problemlerle karşı karşıya. Her protein genel olarak basit, 20 ami- 2. Aşağıdan yukarıya yaklaşım ise kü- no asitlik bir repertuvardan seçilen ve bu çük parçalardan başlayarak daha büyük amino asitlerin belli sırada birleşmesiy- yapının inşa edilmesidir. Bunu sağlama- le oluşan doğrusal bir zincirden oluşur. nın da iki yolu vardır: Ancak proteinlerin özellikleri ve işlevleri şekillerine bağlıdır. Amino asit zinciri - Farklı yapı taşlarının kendi kendine hücre içinde bir araya getirildikten he- düzenlenmesinin sağlanması men sonra, proteinlerin katlanması adı verilen bir süreç sonunda, anlaşılması - Farklı yapı taşlarının (atomlar ve zor karmaşık sarmallara dönüşür. Ami- moleküller) tek tek yerleştirilmesi no asitlerin dizilimi proteinin şeklini Bu yazı aşağıdan yukarıya yaklaşımı konu almaktadır. Tasarımcının yapı taşlarını daha önce planladığı şekilde birleştirerek yeni nano yapılar oluşturması, küçük tuğlaların bir- 53

Moleküler Legolar Moleküler legolara genel bakış Uygulamalar kontrollü kimyasal tepkime stratejileri Proteinler doğanın nano makineleri- Bu teknoloji, özgül işlevler gerçekleş- ile Lego bloklarında olduğu gibi öngö- dir. Ara vermeksizin çok sayıda biyolojik tirecek moleküllerin oluşturulması için rülebilir şekilde birbirleri ile sıkı bağlar görev yerine getirirler. Proteinler esnek geliştirilmiştir. Başlangıç hedeflerinden yapabiliyor. Bu yöntem ile farklı geomet- amino asit zincirlerinin hayli karmaşık biri sensörlerdir. Hedef moleküllere, rilere sahip moleküler yapılar, örneğin bir şekilde katlanması sonucu işlevsel bi- örneğin glikoza, toksinlere, kimyasal 3,6 nanometre uzunluğunda çubuklar, çimlerini kazandığından bilim insanları silah ajanlarına bağlandığında şekil ve 1,8 nanometre uzunda hilaller elde edil- yeni bir proteinin şeklini (ve dolayısıyla renk değiştiren büyük moleküllerin ge- di. Ayrıca pek çok farklı ve yeni yapının işlevini) kolayca tahmin edemez. liştirilmesi amaçlanmıştır. Bağlanma, tasarlanmasına yardım edecek bir bilgi- sensör molekülünün floresan grupla- sayar yazılımı geliştirildi. Kimyacılar bis-amino asitler denilen rında dönüşüme ve renk değişimine yol ve birbirlerine bağlandıklarında protein açarak örneğin içinde hedef molekülün DOĞAL PROTEİNLER benzeri yapılar oluşturan moleküler yapı bulunduğunu göstermiştir. Bu yöntem Canlılar 20 farklı amino asidi bir ara- taşı kütüphaneleri geliştirdi. Bis-amino aynı zamanda bir dış sinyale göre açılıp ya getirerek -genel olarak kısa olduk- asitler, birbirine tek noktadan bağlanan kapanabilen ve uzun menteşe molekül- larında peptit uzun olduklarında pro- doğal amino asitlerden farklı olarak bir- lerin oluşturulmasında da kullanılmıştır. tein olarak adlandırılan- esnek zincirle- birlerine iki noktadan bağlanır, bağlan- Bu moleküllerin üretilmesi hareketlen- ri oluşturur. Amino asitler birbirine kar- dıklarında sert zincirler oluşturur. Bu diricilerin, moleküler vanaların ve bilgi- boksil ve amin uçlarının tepkimesi so- sayede sağlam, şekilleri kolayca tahmin sayar hafızalarının yapılmasına yönelik nucu oluşan amit bağlarıyla bağlanır. edilebilir ve tasarlanabilir protein ben- bir adımdır. Proteinin son şekli, zincir boyunca bağ- zeri yapılar olan bis-peptidler elde edilir. lı amino asitlerin birbiri ile etkileşim- lerinin toplamı olarak ortaya çıkar. Bu Bis-amino asitlerin Le- da yeni bir amino asit diziliminin han- golar gibi farklı birleşimler- gi şekle sahip olacağını tahmin etme- de birbirine eklenmesiyle, nin son derece karmaşık olması sonu- istenilen şekillerde tasarla- cunu doğurur. nabilen proteinlere benzer yapılar, yani bis-peptidler Amino asitler Protein elde edilir. Bis-peptitler ilaç olarak, önemli tepkime- Karboksit Amin Amit bağı leri katalizleyen enzimler grubu grubu olarak, kimyasal sensörler, nano ölçekli vanalar ve bil- ÖNGÖRÜLEBİLİR BİS-PEPTİDLER gisayarlar için depolama Kimyacılar iki çift karboksil ve amin ucu cihazları olarak kullanılma taşıyan yapı taşı kütüphaneleri üret- potansiyeline sahiptir. ti. Bu yapı taşları yani monomerler bir- leştiklerinde bis-peptid denilen ve bis- KİMYASI amino asitlerin birleştirilme- kılık ve şeklinin tahmin edi- amino asit dizilimine bağlı olarak şek- Kimyacılar bis-amino asitle- si ile elde edilen zincirin sı- lebilir olmasını sağlar. li tahmin edilebilen, sağlam zincir- ri sentezlerken gelişigüzel ler oluşturur. Bu sayede kimyacılar bis- bağlanmaları engellemek pro4 Ayrılmış maskeler amino asitleri belli bir sıralamada bir- için uygulamada koruyu- leştirerek yapısı kesin olarak tasarlana- cu gruplar (maskeler) kulla- Maskelenmiş bilen nano yapılar üretebilir. nır. Birkaç basamaktan son- amin grubu ra pro4 ve hin (aşağıda sol- da) monomerleri birleştiri- Amit bağı Diketopiperazin halkası lerek diketopirazin halkası Amit bağı Bis-amino Bis-peptidler oluşturulur. Bis-amino asit- asitler lerdeki bu diketopirazin hal- Karboksil grubu kasının ve diğer karbon hal- kalarının bükülmezliği, bis- hin Salınan maske Karbon Uzaklaştırılmış oksijen Oksijen Azot Hidrojen Maske 54

>>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 NANO VANALAR Bis-amino asitler Bis-peptidler Alüminyum film (gri renkli) üzerine çok küçük gö- zenekler açılır. Bu gözeneklerin içine sırasıyla çu- Birleştirme buk-menteşe-çubuk şeklinde yapılardan oluşan bis-peptid yapıları (pembe-yeşil renkli) bağlanır. Bu Reaktif gruplar Katalizörler sayede nano büyüklükte vana sistemi elde edilmiş Moleküler Tanıma olur. Ortama düşük derişimde metal iyonu eklen- diğinde vanalar kapalı durur. Bu nedenle partikül- Çalışılan ilk uygulamalardan biri kolera tok- ler (turuncu renkli) gözeneklerden geçemez. İyon sin proteinlerine (Ctx) bağlanarak toksinin etki derişimi artırıldığında ortamdaki metal iyonları çu- göstermesini engelleyecek bir sentetik peptid üre- buk şeklindeki bis-peptid yapılarının uçlarına (pem- tilmesidir. Beşgen şeklindeki bu proteinin her kö- be renkli) bağlanarak nano vanaların açılmasını sağ- şesinde birbirinin aynı cepler bulunur. Bu cepler lar. Böylece partiküller (turuncu renkli) alüminyum ince bağırsağın yüzeyinde bulunan epitel hücre- filmdeki gözeneklerden geçer. Nano vananın açıl- lerinin yüzeyindeki GM1 adlı şekere mükemmel ması, uygun metal iyonunun derişimi artırıldığında olarak uyar. Bu beş cebin epitel hücrelerinin yüzey henüz bağ yapmamış olan bis-peptid uçlarıyla iyon- şekerlerine bağlanması, zincirleme bir dizi olayı ların bağlanması sonucu gerçekleşir. Nano vananın tetikleyerek önlem alınmadığında ölüme götürebi- çubuk şeklindeki kısımları bis-peptidlerden üretilir- lecek ishale neden olmaktadır. Bilim insanları bu ken esnek olması gereken menteşe bölgesi doğal ceplerden karşılıklı ikisine uyacak bir şekle sahip amino asitlerden elde edilir.. -uçlarına şeker bağlı çubuk şeklinde- bir bis-peptid tasarlamıştır. Bu sayede toksinin hücrelere bağlan- Nano vana masını engelleyerek hastalığın önüne geçmeyi he- deflemişlerdir. Aynı yöntem HIV ve EBOLA virüs- Partikül lerine karşı da uygulanmaya çalışılıyor. KAPALI KANAL Reseptör Menteşe Bir başka ilginç uygulama bis-peptidler tarafın- (Amino asit) dan çalıştırılan nano ölçekli vanaların üretimidir. Metal iyonu Çubuk-menteşe-çubuk düzeninde üretilmiş bis- peptidler sayesinde, tetikleyici olarak görev alan 3 nanometre metal iyonlarının derişimi değiştirilerek, istenildi- ğinde açılıp kapanabilen nano yapılar üretilmiştir. AÇIK KANAL Sistemin hastanın durumunu kontrol ederek doğ- ru zamanda ilaç salımı yapabilmesi hedefleniyor. Aşağıdaki bis-peptid örneklerinde görüldüğü gibi sentezlenen moleküller, doğru yerde doğru mo- Çubuk-menteşe-çubuk şeklinde üretilmiş bis- nomerin kullanılması ile neredeyse düz çubuktan peptidlerden oluşan yapılar ile bilgisayarlar için hilale kadar pek çok şekilde üretilebilir. hafıza elemanları üretilebileceği öngörülüyor. Bu tekniğin geliştirilmesinin çok daha işlevsel nano makinelerin üretimine yol açacağı düşünülü- yor: Örneğin hücre içinde proteinlerin inşasından sorumlu, ribozom benzeri, düzenleyici gibi komp- leks nano araçların oluşturulması, dış bir program- cı kontrolünde diğer nano makinelerin çevrimin- den sorumlu olabilir. Şimdilik bu ancak gelecekte gerçekleşebilecek bir rüyadır. SKcahyanfmakelaisrter, C. E., Brown, Z. Z., Gupta, S., “Shape- Schafmeister, C. E., “Molecular Lego”, PRreosegarracmh,mSaaybıle41M, sa.c1ro38m7o-1le3c9u8s,”,2A0c0c8o.unts of Chemical Scientific American, Sayı 17, s. 22-29, 2007. 55

Cem Bağdatlıoğlu ların gerektiği gibi saklanması, nükleer KMR’ler ise tamamen fabrikada üre- kazaların önlenmesi, reaktör yönetimi tilecek şekilde ve “tak ve çalıştır” ilkesine Nükleer Enerjide ve ömürlerini dolduran reaktörlerin hiz- bağlı kalınarak tasarlanıyor. Dolayısıyla Yeni Adım: metten çıkarılması da ekonomik sorunlar fabrikada seri imalat ilkeleriyle üretilecek Küçük Modüler halini aldı. Oysa yeterli kaynak sağlanırsa olan KMR’lerin maliyetinin inşaat alanın- Reaktörler bu sorunlar rahatça çözülebilir. da birleştirilen sıradan nükleer reaktör- lerden daha düşük olması hedefleniyor. Nükleer enerji, güvenli olup olmadığı Küçük modüler reaktörler (kısaca KMR’lerin bir diğer faydası da, yüksek konusundaki tartışmalar, ekonomik KMR’ler) bu sorunları çözmek amacıyla kapasiteli reaktörlerin bağlanamayacağı maliyeti ve yakıt geri dönüşümü sorunları tasarlanıyor. Uluslararası Atom Enerji- kırsal alanlardaki küçük elektrik şebekele- ile günümüzde hayli göz önünde olan bir si Ajansı (IAEA) KMR’leri sıradan bir rine bağlanabilmeleridir. konu. Farklı ülkeler ve şirketler bu sorunların nükleer reaktörün onda birinden düşük çözümü için değişik yollar düşünse de, kapasiteli (300MW’tan düşük) olan reak- KMR’ler kullanılacakları yere yollan- çözüm var olan nükleer reaktörlerin törler olarak tanımlanmaktadır. En basit dıklarında, neredeyse bir uçtan soğuk su boyutlarını küçültmekte olabilir. Henüz tanımıyla KMR’ler günümüzde kullanıl- alıp diğer uçtan buhar verecek şekilde kul- yeni bir fikir olan küçük modüler reaktörler makta olan nükleer reaktörlerin küçük lanılmaya hazır olarak üretilecektir. 10-12 nükleer enerjiyi yatırımcısından çevresinde ölçeklileri. Ancak KMR’lerin küçültül- KMR’nin bir binada toplanıp ortak bir yaşayacak insanlara kadar herkes için mesi olağan nükleer reaktörlerin sahip kontrol odasından yönetilmesiyle işleye- çekici bir seçenek haline getirmeye aday. olmadığı birçok faydayı da beraberinde cek olan KMR istasyonu, günümüz nük- getiriyor. leer santrallerinde yapılması mümkün Küçük nükleer reaktör fikri aslında hiç olmayan birçok şeye olanak sağlayacaktır. de yeni değil. Aksine, nükleer ener- Nasıl nükleer reaktörlerin birçok çe- jinin başarıyla uygulandığı ilk nükleer şidi varsa (hafif su reaktörleri, basınçlı su Öncelikle büyük reaktörlerin aksine, reaktörler küçük boyutludur. Kullanıl- reaktörleri, sıvı metal soğutmalı reaktör- KMR enerji santrallerinde reaktör alımı maya başlandıkları 1950’lerin başından ler gibi) KMR’ler de birçok farklı şekilde uzun senelere yayılabilir, yani bütün reak- bu yana, nükleer reaktörlerin kapasitesi tasarlanıyor. Ancak bu yazı çerçevesinde törlerin bir defada alınmasından kaynak- yaklaşık 60 MW’tan zamanla 1500 MW’a verilmek istenen ana fikirlerin aktarımını lanan büyük borçlara ve yatırımlara gerek ulaştı. Ancak nükleer reaktörlerin ka- engellememesi için burada tasarım fark- kalmaz. Örneğin iki KMR satın alarak pasitelerindeki bu artış yönelimi çeşitli larını dikkate almayacağız. faaliyete geçen bir santral, elektrik satışın- sebeplerle bazı ülkelerde duraklıyor ve dan elde ettiği gelirle bu yatırımın maliye- nükleer enerjiye yatırımın cazibesinin Nükleer reaktörlerin çeşitliliği, hayli tini karşıladıktan sonra, iki sene sonrası önüne geçiyor. Bahsedilen bu sorunların kaba bir benzetme olsa da kömür reaktör- için iki KMR siparişi daha vererek yani tamamının altında (güvenlik kaygıları lerinin çeşitliliğine benzetilebilir. Kömü- santralin hedeflenen kapasiteye ulaşması- da dâhil olmak üzere) ekonomik sorun- rün ne kadar küçültüldüğü, ne sıcaklıkta nı belki de on seneye yayarak, borç faizle- lar var. İnşaat sürelerinin uzun, yatırım yakıldığı, yanan kömürün verdiği ısının rinden ve büyük yatırımlardan kurtulmuş maliyetlerinin yüksek olması, lisans alma nasıl elektrik enerjisine dönüştürüldüğü olur. KMR üreticileri ise birbirlerinin ta- ve coğrafi bölge seçimi gibi konular zaten gibi hususların reaktörlerin genel özellik- mamen aynı olacak bu reaktörlerden çok ekonomik sorunlar, ancak nükleer yakıt- lerine etkisi dikkate alınmayacak ölçüde sayıda üreteceği için, alıcılara çok daha olabilir. KMR’lerin de, özellikle de henüz güvenilir fiyat ve üretim süresi tahmini çoğunlukla tasarım aşamasında oldukla- verebilir ve uzmanlaşmanın ve tecrübenin rı için, yalnızca bir türleri varmış gibi ele kendilerine sağladığı üstünlüklerden de alınması yeterlidir. yararlanabilir. Günümüzdeki nükleer enerji santral- KMR istasyonu hedeflenen kapasiteye lerinde bir tane nükleer reaktör bulunur. ulaştığında da avantajlar devam eder. Bü- Böyle bir nükleer reaktör hayli büyük, ge- yük, tek çekirdekli reaktörler yakıt yenile- nelde bir metre kalınlığında beton-çelik mek için bütün reaktörü kapamak zorun- duvarlarla çevrili bir alanın içindeki 100 dadır. Bir haftayı bulan bu işlem iki senede ton kadar uranyumu yakar. Bu tür reak- bir yapılsa bile, tahmin edilebileceği gibi törler dünyanın yalnızca birkaç yerinde hayli pahalıya mal olur. KMR santralleri üretilebilen büyük parçalar halinde (ana reaktörün kapatılmasının getirdiği bu de- çekirdek parça parça değildir) santralin zavantajın da önüne geçer. Bazı KMR’ler kurulacağı inşaat alanına yollanır ve alan- yirmi sene boyunca yakıt değiştirilmesine da birleştirilir. Şikago Üniversitesi’nin gerek duyulmayacak şekilde tasarlanır ve 2004’te yayımladığı bir rapora göre mo- ömürleri de o kadardır (bu tür reaktörle- dern tasarımlı bir nükleer reaktörün ilk re hızlı reaktörler denir). Bazı KMR’lerde inşaatı, ardından gelecek inşaatlara kıyas- ise yakıt değiştirmek gereklidir, ancak 12 la % 20 kadar daha pahalıdır. Dolayısıyla KMR’li bir santralin reaktörlerini sırayla nükleer reaktörlerin maliyetini arttıran kapayarak hiç servis dışı kalmadan yakıt başka bir husus da reaktör tasarımlarının yenilemesi de mümkündür. üretimindeki tecrübesizliktir. 56

>< Bilim ve Teknik Şubat 2012 KMR’lerin en önemli özelliği ise gü- olabilir. Birçok ülkede nükleer atıkların KMR’lerin küçük olmasının bir de- venli olmalarıdır. KMR tasarımlarında tekrar işlenip radyoaktivite seviyelerinin zavantajı da verimliliğin düşme olası- göze çarpan ilk özellik uzun ve ince bir düşürülmemesinin sebebi, yakıtın tek- lığıdır. Güvenlik gerekçeleri ve hacmin tüp şeklinde olmalarıdır. Küresel değil rar işlenmesinin aynı zamanda nükleer limitli olmasından dolayı KMR’lerin ya- de uzun ve ince olmalarının getirdiği en silahlarda kullanılan plütonyumu üre- kıt sıcaklığı, büyük reaktörlerinkinden büyük avantaj da güvenliktir. Bilindi- tiyor olmasıdır. ABD başta olmak üze- daha düşük olacağı için verimlilik de bir ği gibi Çernobil’den Fukishima’ya, yani re bazı ülkeler bu sebeple, yani nükleer miktar düşecektir. Ayrıca büyüklüğün günümüze kadar hemen hemen her silah üretimi endişesiyle, nükleer atık- azalması yüzey alanının hacme oranını nükleer santral kazası reaktör çekirdeği- ların yeniden işlenmesini yasaklamıştır. da artırır. Bu oranın artmasının ısı kaybı nin aşırı ısınmasından kaynaklanmıştır. Ancak hızlı reaktör şeklinde tasarlanan ve güvenlik açısından çok büyük fayda- Büyük nükleer santrallerde çekirdeğin KMR’ler yapıları gereği santralde açı- ları olsa da, verimliliğe etkisi henüz tam soğutulması (reaktör su ile soğutulu- lamayacağı ve içlerindeki atığa ancak olarak bilinmiyor. yorsa) su pompalarıyla sağlanır. Tüp üretildikleri fabrikada erişilebileceği için şekli sayesinde KMR’lerde günümüz bu sorun görünürde ortadan kalkmış- KMR’lerin karşılaştığı başka bir so- reaktörlerinin olmazsa olmazı olan ve tır. Hükümetlerin konu ile ilgili tutumu run da lisans alımı ve personel gerek- çekirdeğin soğutulması için kullanılan gelecekte nükleer atıkların nasıl kontrol sinimidir. Örneğin ABD Nükleer Dü- karmaşık boru sistemlerinin, yüksek edeceğini de belirleyecektir. zenleme Kurumu (Nuclear Regulatory basınç pompalarının, büyük hacim su Commission, NRC) her nükleer reaktör pompalarının, ısı emicilerin, yedek dizel Nükleer atıkların yeniden işlenmesi- için ayrı bir kontrol odası olmasını şart jeneratörlerin, yedek su rezervlerinin ve ne izin verilsin ya da verilmesin, nükleer koşar. Ortalama 1000 MW’lık bir nükle- acil çekirdek soğutma sistemlerinin kul- santralin atığının üretici kurum tara- er reaktörde bir kontrol odası varken, bu lanılmasına gerek kalmaz. Bir cümlede fından idare edilecek olması KMR’lere kuralın KMR’lere de uygulanması duru- hızlıca üzerinden geçebildiğimiz bu liste, nükleer atık konusunda üstünlük ka- munda 1000 MW’lık bir KMR santralin- KMR’lerin şimdiye kadar hiçbir nükleer zandırıyor. Ömrünü tamamlayan bir de12 kontrol odası olması gerekir. KMR reaktörün olmadığı kadar güvenli çalış- nükleer santralin yıkımı çok pahalı bir tasarımcılarına göre yalnızca bir kontrol masına olanak sağlar. Yapılan tahmin- işlemdir. Santraller bu yıkım işlemi odası yeterlidir, çünkü KMR’lerin işle- lere göre bir KMR güçten kesilirse ve için de hayli yüksek bir bütçe ayırmak timi çok kolaydır ve tehlikeleri çok dü- insan müdahalesi olmadan kendi haline zorundadır. Planlandıkları gibi yapılır- şüktür. Hatta bu tasarımcılar KMR sant- bırakılırsa, reaktör bir ay boyunca larsa KMR santrallerinde bu bütçeye rallerinin toplamda daha az personelle kendini pasif güvenlik sistemiyle de işletilebileceğini savunuyor, çünkü soğutabilir. Pasif güvenlik, reak- gerek kalmayacaktır çünkü her ne kadar reaktör sayısı çok olsa da törün tasarımından kaynaklanır. yıkılması gereken bir reaktör tesisat, ekipman ve jeneratörler KMR Reaktörün içinde ısınan su yük- olmayacaktır. Modül ömrünü santrallerinde çok daha az, bu da görevli selir ve soğuk suyun yukarıdan tamamladığında üretici şirkete ihtiyacını azaltıyor. Ancak ABD’de lisans çekirdeğe kendiliğinden akması- yollanacak, üretilirken olduğu ücretleri büyük santrallere göre ayar- na sebep olur. Bu şekilde reaktör gibi yine seri imalat ilkeleriyle landığı için, büyük bir nükleer santralle bir kaza anında haftalarca, dışarı- imha edilecektir. Yani yatırım- aynı kapasiteye ulaşmak için reaktör sa- dan soğuk su beslemesine gerek cı bu konuda da sorumluluk yısının çok olduğu KMR santrallerinde kalmadan, tehlikesiz bir biçimde almak zorunda olmayacağı lisans ücretleri de yaklaşık 10 kat fazla- kendi kendini soğutmuş olur (gü- için KMR yatırımı daha cazip dır. ABD’de KMR’lerin üretimi Nükleer nümüz büyük reaktör tasarımla- hale gelecektir. Düzenleme Kurumu reaktör ilkelerini rında da buna benzer, etkisi daha KMR’lere uyarlayıncaya kadar askıdadır. kısa olan pasif güvenlik vardır). Elbette KMR’lerle ilgili bazı sorunlar da var. Her ne kadar Günümüzde tasarımda son aşama- KMR’lerin küçük olması da tasarımları yapılırken nük- lara ulaşmış 17 farklı KMR tasarımı potansiyel riski azaltmış olur. leer endüstrisinin bu güne vardır. ABD, Çin, Rusya, Güney Kore KMR santralleri bütün yakıtı bir kadar edindiği tecrübeler bir ve Güney Afrika’da yapılan bu tasarım- çekirdekte toplamak yerine mo- araya getirilmek istense de, lar birbirlerinden hayli farklı olsalar da, düllerine ayırır. Böylece meydana gelen KMR’lerin dezavantajları da hepsini KMR başlığı altında toplamak bir sorun bütün yakıtta ve dolayısıyla vardır. Henüz hiçbir KMR’nin mümkündür. Gelecekte ne kadar kulla- santralde değil, yalnızca sorunun çıktığı üretilmemiş olması beraberinde büyük nılacaklarını bilmek mümkün olmasa modülde kalır. Riskin bu şekilde dağıtıl- bilinmezler getirir. 2011’in Kasım ayın- da, KMR’ler enerji sektöründe cazip bir ması nükleer santralin güvenliğini kayda da China Nuclear Corporation ve China seçenek olarak değerlendiriliyor. değer derecede artırır. Guodian Corporation Çin’in Zhang- zhou kentinde tanıtım amaçlı bir KMR Kaynaklar KMR tasarımlarında güvenliğin yanı santrali yapılacağını açıkladı, ancak bu “Small Reactors Planned for Zhangzhou”, 12 Kasım 2011, sıra nükleer atık sorunu da dikkate alın- KMR’ler için daha bir ilk adım. Bu tür http://www.world-nuclear-news.org/NN-Small_reactors_ mıştır. Nükleer santral atıkları farklı santrallerden edinilecek tecrübe ve ya- planned_for_Zhangzhou-1711115.html radyoaktivite ve yarı ömür seviyelerinde tırımların devamlılığı sağlanmadan seri A“NSsumssocacalila, NtAiou.,nc“,lNe2au1rcKPleoaaswrı,mesro2Rlv0ee1ad1c:.tosmrs”a,lWl moroldduNlaurcrleeaarctors on an KMR üretimi imkânsız. assembly line?”, Smart Planet, 15 Şubat 2011. 57

Abdurrahman Coşkun Yeme Bozukluklarında MMeokleaknüilzemr alar Ortaçağ Avrupa’sında, yemek yemeyi reddeden ve evlenmeyen kadınlar neredeyse azize gibi karşılanırdı. Aksine, fazla yemek yiyen ve yediklerini çıkarıp tekrar yemeğe devam edenler ise zevk düşkünü kişiler olarak bilinirdi. Oysa günümüzde bu tür davranışlar çok önemli hastalıkların belirtileri olarak kabul ediliyor, anoreksia ve bulimia nervoza. Tıpkı astım, şeker hastalığı, hipertansiyon gibi yeme bozuklukları da kronik birer hastalık. Beyindeki östrojen ve serotonin gibi bazı moleküllerin işlevsel bozuklukları da nedenlerin başında geliyor.

Yeme bozuklukları, temel olarak vücut ağırlığı >>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 ile aşırı ilgilenme ve yeme davranışlarında ciddi de- Hastalığın görülme oranı, önceki yüzyıllara göre ğişikliklerle seyreden hastalıkları kapsar. Anoreksia günümüzde daha fazla. Kuşkusuz kayıtların daha Doç. Dr. Abdurrahman nervoza ve bulimia nervoza bu alanda en iyi bilinen düzenli tutulması da sayının fazla görülmesine ne- Coşkun, 1994 yılında örnekler. den olabilir. Ancak günümüz yaşam biçimi de has- Erciyes Üniversitesi Tıp talığı özellikle genç kızlarda ve belli yaş gruplarında Fakültesi’nden mezun Anoreksia Nervoza âdeta teşvik ediyor. Kişinin bulunduğu ortam, yaşam oldu. 2000 yılında biçimi, yaptığı iş, sosyokültürel etkenler de durumu biyokimya ve klinik Anoreksia nervoza çoğunlukla genç yaşta görü- olumsuz yönde etkileyen faktörler. Medyanın ince biyokimya uzmanı, len, kişinin çok az yemek yediği, aşırı zayıflıkla ka- vücutlu ve zayıf kadınları ön planda tutması, zaten 2003 yılında yardımcı rakterize ve kilo alma korkusunun hâkim olduğu yatkınlığı olan bireyleri hastalığın kucağına itiyor. doçent ve 2009’da bir hastalıktır. Tarihsel kayıtlar incelendiğinde Antik Normal hatta düşük kilolu olmalarına rağmen genç doçent oldu. Uluslararası Yunan döneminden beri yemek yemeği reddeden kızlar daha zayıf ve ince görünmek için sağlıksız bes- hakemli dergilerde ve aşırı zayıflık gösteren özellikle kadınlarla ilgili lenme yöntemlerini tercih ediyor. Düşük kalori alımı yayımlanmış 32 çok sayıda kayıt var. O dönemlerde böyle davranan beyinde bazı merkezleri harekete geçirerek özellikle makalesi var. Özel olarak kişilerin, özellikle kadınların, hasta değil birer azize genetik olarak yatkın olan bireylerde tetiği çekiyor. laboratuvarda kalite olduğu düşünülüyordu. Çünkü bu hastalar yemek İlginç olan nokta hastaların bilinçli olarak yemek kontrol, standardizasyon yemeği reddettikleri gibi evlenmeyi de reddede- yememesidir. Temel sorun iştahsızlıktan ziyade, kilo ve protein biyokimyası rek âdeta dünyadan ellerini eteklerini çekiyorlardı. alma korkusudur. Hastanın iştahının iyi olduğu dö- konularında araştırmalar Hastaların evlenmek istememesi ve çok az yemek nemler olabilir, ancak kilo alma korkusu baskındır. yapıyor. Halen Acıbadem yemesi dinsel olgunluk olarak değerlendiriliyordu. Hasta, olması gerekenden çok daha düşük kiloda Labmed Klinik Azize Theressa ve Azize Catherine bunlardan sadece olmasına rağmen kendini şişman olarak görür, za- Laboratuvarları’nda klinik ikisi. Hastaların takdir görmesi diğer kadınların da yıf olduğunu bir türlü algılayamaz, hatta bir deri biyokimya uzmanı ve benzer davranışlar göstermesini âdeta teşvik ediyor- bir kemik kaldığında bile. Böylece de bilinçli olarak Acıbadem Üniversitesi du. Rönesans ile birlikte bu hastaların sayısında bir yemek yemez ve zayıf kalmayı başarır. Genellikle 1 Tıp Fakültesi Biyokimya artış olduğu biliniyor. Ancak bunun gerçek bir artış günde gereksinim duyulan kalori ihtiyacının ancak Anabilim Dalı’nda öğretim olmadığı, tutulan kayıtların daha düzenli olmasın- 1/3’ü alınır. Kadın hastalarda amenore denilen âdet üyesi olarak çalışıyor. dan kaynaklandığı düşünülüyor. Yemek yememenin görmeme durumu başlar. Hastalar vücut kitle indek- aslında bir hastalık olduğu ilk kez 1689 yılında İngi- si dikkate alındığında çok zayıf olmalarına rağmen liz hekim Richard Morton tarafından illeri sürüldü. hiperaktiftirler ve aşırı egzersiz yaparlar. Ancak anoreksia nervozanın hastalık olarak kabul Anoreksia nevroza hastalarında cinsel yönden de edilmesi kolay olmadı ve 19. yüzyılın ikinci yarısına önemli sorunlar görülebilir. Hastalarda cinsel ilişkiye, kadar tartışma konusu olmaya devam etti. 1873 yı- gebe kalmaya ve cinsel kimlik kazanmaya karşı aşırı lında yine bir İngiliz hekim Sir William Gull hastalı- bir korku ve direnç görülür. Ergenlik dönemine giren ğın adını koydu, tanısı ve tedavisi ile ilgili önemli bil- bir genç kız vücudundaki cinsel gelişmeyi ve kendi- giler verdi. 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar hastalık sine kimlik kazandıran görüntüyü benimsemez, bu ne yazık ki yeterince ilgi görmedi. 1978 yılında Hilde duruma direnç gösterir. Hastaların çoğu mükemmeli- Bruch tarafından yazılan “Golden Cage: The Enigma yetçi ve akademik başarısı yüksek insanlardır. Cinsel- of Anorexia Nervosa” isimli kitap geniş kitlelerin ilgi- likle ilgili tüm isteklerden kaçınmaya çalışan bu has- sini yeniden konuya yöneltmeyi başardı. talar akademik başarıları ile ön plana çıkmayı yeğler. Hastalığın kalıtsal olduğuna dair çok güçlü kanıtlar Anoreksia nervoza ruhsal bozukluklar içinde var. Yapılan çalışmalarda kalıtsal geçişin çok yüksek ne yazık ki en ölümcül olandır. Tanısında ve teda- olduğu (% 50-80) gösterilmiş. Hastalığın moleküler visinde ciddi sorunlar yaşanıyor ve hastaların % mekanizmasını aydınlatmak için son 30 yılda önemli 6-20 gibi büyük bir kısmı ya intihar ya da beslenme çalışmalar yapıldı. Etken olabilecek çok sayıda mole- yetersizliği nedeniyle yaşamını kaybediyor. Yapılan kül belirlendi. Östrojen, serotonin, noradrenalin, gre- çalışmalar daha çok 13-17 yaş arası ergenlik döne- lin, kolesistokinin, leptin ve daha pek çok molekül bu mindeki bireylerde yaygın olan anoreksia nervoza- listenin üyeleri. Bunlar aynı zamanda açlık, tokluk, iş- nın son yıllarda giderek daha düşük yaş grupların- tah, vücudun yağ miktarı ve kilo alımı gibi olayları dü- da da görüldüğünü gösteriyor. Ancak hastalık her zenleyen moleküller. Anoreksia nervoza hastalarında yaşta, cinsiyette, ırkta ve coğrafi bölgede görülebili- tüm bu moleküller etkileniyor, ancak özellikle östro- yor. Yeme bozukluğu âdeta kadınlara özgü bir has- jen ve serotonin metabolizmasındaki değişiklikler ve talık gibidir. Kadınlarda görülme oranı erkeklere aralarındaki ilişkinin bozulması ön plana çıkıyor. göre 10 kat fazladır. 59

Yeme Bozukluklarında Moleküler Mekanizmalar bu hormon beynin besin alımını düzen- Östrojen anoreksia nervozanın ortaya leyen hipotalamus bölgesini etkileyerek çıkmasında aslan payına sahip olsa da tek Östrojen yağ dokusu ile beyin arasındaki iletişimi başına sorumlu tutulamaz. Östrojen sero- sağlıyor. Dolaşımdaki leptin düzeyi enerji tonin ilişkisi daha baskın görünmektedir. Kadınlarda cinsiyet özelliklerinin geliş- kaynaklarının bir göstergesi gibi. Böylece Östrojenin serotoninin salımı, yıkımı ve mesini sağlayan bir hormondur. Etkisini sağlıklı bireylerde beyin ne kadar yağ do- almaçlarına bağlanması üzerinde düzen- hücre içinde ve hücre yüzeyinde bulunan kusu olduğunu anlıyor. Leptin, almaçla- leyici rolü var. almaçlarına bağlanarak gösterir. Hasta- rına bağlanınca iştahı uyaran moleküller lığın daha çok genç kızlarda görülmesi baskılanırken, iştahı baskılayan hormon- Serotonin cinsiyet hormonları, özellikle de östrojen lar da uyarılıyor. Östrojen, leptin salgıla- metabolizması ile ilgili bir bozukluktan yan yağ dokusunu artırmakla birlikte be- Yeme bozukluklarının moleküler te- kaynaklanabileceği tezini güçlendirmiştir. yinde hipotalamusun leptine duyarlılığını melinde ortak paydayı oluşturan en güçlü Östrojen, cinsiyet karakterlerinin oluşma- da artırıyor. Çeşitli hastalıklarda leptinin adaylardan biri de serotonin. Serotoninin sında görev almakla birlikte çok sayıda sağladığı iletişim bozulur. Anoreksia ner- motivasyon, iştah, beslenme, vücut ağır- metabolik işlev de üstlenir. Enerji meta- vozalı hastalarda leptin düzeyinin çok dü- lığının düzenlenmesi, cinsellik ve uyku bolizması, uyku düzeninin sağlanması, şük olduğu gösterilmiştir. Hasta tedaviye üzerinde düzenleyici etkileri var. Kendi- vücut sıcaklığının düzenlenmesi, stresle yanıt verip kilo aldığında leptin düzeyinde mizi iyi hissetmemizde rolü olan seroto- baş edebilme gibi. Östrojenin işlevini doğ- de artış görülür. nin, mutluluk hormonu olarak da bilini- ru yapması, besin alımı ve vücut kitlesinin yor. Ancak serotonin bir hormon değil, kontrolünde çok önemli. Yapılan klinik Ergenlik döneminde artan östrojen nörotransmiterdir ve etkisini almaçları çalışmalarda östrojen düzeyindeki ani düzeyine beynin anormal bir tepki ver- yoluyla gösterir. Nörotransmiterler beyin değişimlerin yeme alışkanlığında da ani mesinin, anoreksia nervozanın gelişme- hücrelerinin birbirleriyle iletişim kurar- değişimlere neden olduğu gösterilmiştir. sinde önemli rol aldığı düşünülüyor. Yeme ken kullandığı moleküllerdir. Serotonin bozukluğu ile östrojen almaçlarının ilişki- sadece beyinde salgılanan bir madde de- Besin alımını düzenleyen hücreler si uzun zamandır dikkat çeken, önemli ğil, özellikle midede, bağırsakta ve kan özellikle östrojenden etkilenir. Östrojen bir konu. Anoreksia nervoza hastalarında pıhtısının oluşumunda rol alan kan pul- almaçlarının uyarılması beynin hipotala- östrojen almaçlarının bazı tiplerinde bo- cukları olarak bilinen hücrelerde de (pla- mus denilen bölgesindeki yüzlerce genin zukluk olduğu gösterilmiştir. Diğer mo- telet) sentezlenir. Yapılan çalışmalar sero- aktivitesinde değişime neden olur. Östro- leküller gibi östrojenin de farklı almaçları toninin en az yedi farklı almacı olduğunu jen tokluk hissi yaratan glikoz molekül- var. Bunlardan birindeki bir mutasyon göstermiştir. Anoreksia nervozalı hastala- lerine ve diğer moleküllere karşı beynin östrojenin işlevlerini engellerken diğer rın beyinlerinde serotoninin bazı almaçla- duyarlılığını artırır. almaç tiplerinin daha aktif olmasının da rında azalma olduğu biliniyor. Serotonin yolunu açıyor. Dolayısıyla böyle bir den- almaçlarının düzenlenmesinde östrojenin Östrojen özellikle cilt altı yağ doku- gesizliğin yeme bozukluklarının meydana önemli işlevi var. Dolayısıyla östrojen me- sunun artmasında önemli rol oynar. Yağ gelmesinde önemli bir rolü alabilir. tabolizmasındaki bir bozukluğun seroto- dokusu yağların depolandığı sessiz bir ninin işlevlerini olumsuz yönde etkileme- dünya değil, sanılanın aksine çok farklı Hastalığın az da olsa erkeklerde de gö- si beklenen bir durum. hormonları sentezliyor ve beyinle sürek- rülmesi östrojenin rolünü tekrar gözden li iletişim halinde. Yağ dokusunda leptin geçirmemizi gerektiriyor. Ancak östrojen Grelin adı verilen bir hormon sentezleniyor ve hormonunun erkeklerde de salgılandı- ğını unutmamak gerekir. Kadınlara göre Midede salgılanıp beynin hipotala- düzeyi düşük olmakla birlikte, östrojen mus denilen bölgesinde etkisini göste- hormonu erkek vücudunda önemli bi- rir. Grelin düzeyi açlık döneminde artar yokimyasal olayları düzenliyor. Östrojen beslenmeyle azalır. Anoreksia nervozada düzeyindeki değişimler, yatkın olan er- grelin düzeyinde artış olduğu görülmüş- keklerde anoreksia nervozanın gelişimini tür. Ancak bu artışın farklı olduğu dü- tetikleyebilir. Dolayısıyla beynin östrojene şünülmektedir. Organizma besin alımı yanıtının anormal olması erkeklerde bek- gerçekleşmediğinde uyarıcı olarak grelin lenmeyen bir olay değil. İlginç olan nokta salgılar, fakat grelin salgısı gerekli uyarıyı ise erkeklik hormonu olarak bilinen tes- sağlayamazsa salımı daha da artar. İlginç tosteron düzeyinin erkek anoreksia nev- olan nokta, hastalara grelin takviyesi ya- roza hastalarda düşük olmasıdır ve düşük pıldığında iştahlarının daha kolay açıldı- düzey devam ettiği sürece hastanın tam ğı ve kilo almaya başladıklarının görül- tedavi edildiği kabul edilmez. mesidir. 60

>>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 AGRP Kuşkusuz temeldeki etkenin bu denli mektedir. Claudius’un hiç durmadan, sü- karmaşık olduğu anoreksia nervozanın rekli yemek yediği, şarap içtiği, Vitellus’un Bu ilginç protein hipotalamusta sentez- tanısında kullanılabilecek bir test olması ise aynı gün içinde kendini değişik ye- lenir. Yapısındaki değişimlerin anoreksia çok önemli. Bu amaçla etkin kullanılabi- meklere davet ettirdiği ve bu davetlerde nervozanın gelişimde önemli rolü olduğu lecek bir belirteç henüz yok. Tanı klinik hatta yolculukta ve adak sunumlarında düşünülmektedir. Gerçekten de yapılan bulgulara dayanarak konuluyor. Ancak bile oburca yediğine dair kayıtlar var. çalışmalarda AGRP ile anoreksia nervoza test aşamasında olan bazı aday moleküller Aşırı yemek yiyip daha sonra kendilerini arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir. var. Yakın bir zamanda basit bir kan testi kusturan sadece Vitellus ve Claudius de- AGRP iştahı artırıp kilo alımını sağlar. Bu ile anoreksia nervozanın tanısını koymak ğil, benzer davranışları olan özellikle elit protein beyinin hipotalamus denilen böl- sıradan bir iş olacak. kişilerle ilgili çok sayıda kayıt var. gesinin östrojene yanıt oluşturmasını sağ- ladığı gibi beslenmenin düzenlemesinde Bulimia Nervoza Anoreksia nervozanın aksine bulimia de rol oynar. nervozanın hastalık olarak kabul edilmesi Anoreksianın aksine bulimia nervo- ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde gerçek- Çinko zada aşırı yeme söz konusu. Ancak bu leşti. 1979 yılında İngiliz psikiyatrist Dr. durum sürekli çok yiyen ve şişman kalan Gerald Russel ilk kez hastalığın tanımını Çinko, insan vücudunda eser düzey- hastalardan farklı. Hastalarda dönem dö- yaptı. Yukarıda bahsettiğimiz vakaların de bulunan bir element. Kendisi küçük nem aşırı yemek yeme ve kilo alma duru- gerçekten bulimia nervoza olduğunu söy- ancak yaptıkları çok büyük. Çinko çok mu hâkimdir. Bu dönemlerde hasta aşırı lemek güç olsa da günümüz hastalarına önemli işlevleri olan yüzlerce enzimin yeme tutkusunu durduramaz. Ancak has- benzerlikleri de az değil. (biyolojik katalizörler) temel bileşenidir. ta inanılmaz bir ikilem içindedir. Bir yan- Çinko olmadığında bu enzimlerin etkin- dan yeme tutkusunu dizginlemeyip aşırı Yeme bozukluklarının temelinde liği kısmen ya da tamamen yok olur. De- yemek yerken diğer yandan da yediklerini etkisi olabileceği düşünülen bazı hormonlar, ney hayvanlarında yapılan çalışmalarda çıkarmak için türlü yollara başvurur. nörotransmiterler ve diğer moleküller çinko eksikliğinin anoreksia nervozaya neden olduğu gösterilmiştir. İnsanlarda Antik çağda Roma, Mısır, Grek ve hat- Hormonlar ve Diğerleri çinko eksikliğinin büyüme geriliğine ve ta Araplarda aşırı yemek yiyen ve daha Nörotransmiterler iştahta baskılanmaya neden olduğu bili- çok yemek için yediklerini çıkarıp tekrar Östrojen Beyinden kaynaklanan niyor. Çinko eksikliğinin pek çok bulgu- yemeğe devam eden kişilerle ilgili çok nörotropik faktör (BDNF) su, örneğin gelişme geriliği, kilo kaybı, sayıda öykü anlatılır. Özellikle Romalıla- Serotonin Glutamat almacı (NMDAr) depresyon ve amenore (kadınlarda âdet rın zevklerine ne denli düşkün olduğunu görmeme) anoreksia nervozalı hastalarda vurgulamak için bu tür öyküler günü- Leptin Agouti-ilişkili protein (AGRP) da görülüyor. Anoreksia nervoza hastala- müzde de anlatılmaktadır. Romalılar ye- rının çoğunda da çinko eksikliği ve bağır- mek yemeği o kadar çok seviyorlarmış Alfa melanosit uyarıcı hormon Nöropeptid Y saklarında çinko emiliminde sorunlar var. ki midelerini tıka basa doldurduktan (alfa MSH) Opioidler ve almaçları Tedavide çinko takviyesi yanında çoklu sonra bazıları tekrar yemek için kendi- Kolesistokinin mineral, omega-3 yağ asitleri ve vitamin lerini kusturup yemeğe devam ediyor- desteği hastalarda pozitif yöndeki geliş- muş. Roma imparatorlarından Vitellus ve Dopamin Tiyamin meleri hızlandırıyor. Claudius’un bulimik olduğu iddia edil- Noradrenalin Çinko Grelin Omega-3 yağ asitleri Bulimia nervozalı hastalar gereğinden fazla yemek yedikten sonra yediklerini bir şekilde vücutlarından atmak için uğraşır. Bu amaçla kendilerini kusturdukları gibi aşırı egzersiz yaparak, müshil veya idrar söktürücü gibi ilaçlar kullanarak aldıkla- rını çıkarmaya çalışırlar. Anoreksia ve bulimia nevroza iki farklı hastalık olarak kabul edilse de çok sayıda ortak yönleri vardır. Her iki has- talık da genç kızlarda yaygındır. Yüksek düzeyde genetik geçiş söz konusudur. Hemen hemen aynı moleküller hastalık- tan sorumlu tutulmaktadır. Her ikisinde 61

Yeme Bozukluklarında Moleküler Mekanizmalar Açlık, Tokluk ve İştah Açlık ve tokluk dönemlerinde vücudun parmak bağırsağı gerilerek beslenme mer- hormonal düzeni farklı. Açlık dönemin- kezine sinyal gönderir ve tokluk hissi oluş- Yaşamın devamı için hiçbir şey besin ka- de mideden grelin isimli hormon salgılanır maya başlar. Ancak olay sadece mide ve dar önemli değil, oksijen bile. Oksijensiz or- ve bu hormon hipotalamusta açlık merke- oniki parmak bağırsağındaki gerilmeyle sı- tamda yaşayan çok sayıda tek hücreli canlı zini uyarır. Ayrıca hipotalamustan salgıla- nırlı değil. Alınan besinlerin türü de tokluk var, ancak hiç besin almadan yaşamını sür- nan nöropeptid Y ve Agouti-ilişkili prote- hissini uyandırmada etkili. Örneğin besin- dürdüğü bilinen tek bir canlı türü yok. Yaşa- in (AGRP) gibi faktörler besin alımını uyarır. lerin içindeki yağlar oniki parmak bağırsa- mın devamı besin alımına bağlı. Pankreastan salgılanan glukagon kan şeke- ğından geçince kolesistokinin adı verilen rini yükselterek belli bir düzeyde bulunma- bir hormon salgılanır ve bu hormon bes- Açlık, tokluk, iştah ve enerji metaboliz- sını sağlar. lenme merkezi üzerinde güçlü bir baskıla- ması beyin-bağırsak hattında, yirmiden faz- yıcı etki oluşturarak besin alımını sınırlan- la hormonun ve diğer moleküllerin katıldı- Peki, besin alımı nasıl durdurulur? Ye- dırmaya çalışır. ğı kompleks bir sistem tarafından düzenle- mek yemeye başladıktan bir süre sonra nir. Beyinde hipotalamus denilen bölge be- tokluk hissi gelişir ve yemek yemeyi kese- Alınan besinler öncelikle organizmanın sin alımını düzenlemekten sorumlu. Ancak riz. Bunun nedeni besinle alınan maddele- gereksinimleri için harcanır, fazlası depola- hipotalamus tek başına çalışmıyor, mide ve rin tamamının kana karışması değil, çünkü nır. Bu aşamada pankreastan salgılanan in- bağırsakla birlikte beyin sapı ve limbik sis- bu saatlerce süren bir işlem. O zaman alı- sülün hormonunun hâkimiyeti söz konusu. tem gibi beynin farklı bölgeleriyle de sü- nan besinlerin miktarını değerlendiren bir Sanılanın aksine beyin depolanan besinlerin rekli iletişim halinde. Besin alımını düzenle- veya birden çok sistem olması gerekir. Be- miktarını da biliyor. Yağ dokusunda üretilen yen merkezlerdeki hasarlar çok önemli so- sin alımını durduran etkenlerin başında mi- bazı hormonlar, örneğin leptin beyine “de- runları beraberinde getiriyor. Örneğin tok- dede dolgunluk hissi ve bazı hormonlardır. poların durumu” hakkında bilgi verir. Beyin luk merkezinde hasar olan deney hayvan- Alınan besin miktarı artınca mide ve oniki duruma göre besin alımını teşvik eder ya da larında aşırı kilo alma görülüyor ve hayvan azaltır. Tüm bu sinyaller beyin tarafından ko- bazen normal kilosunun dört katına bile çı- ordine edilir ve süreç beynin kontrolünde di- kabiliyor. ğer organlar tarafından işletilir. de östrojen ve serotonin metabolizma- Bu alanda yapılan moleküler çalışma- larında bozukluklar vardır. Örneğin lar henüz çocukluk aşamasında. Ancak anoreksia nervozada beyinde serotonin yeme bozukluklarının bir hastalık olduğu molekülünün bazı almaçlarında azalma ve bu hastalığın moleküler düzeyde nasıl görülürken, bulimia nervozada aynı tip geliştiği konusunda her geçen gün yeni almaçlarda artma görülür. bilgiler elde ediliyor. Bu bilgilerin olgun- laşmasıyla kesin tedaviye giden kapının da Anoreksia ve bulimi nervozayı birbi- açılacağından kuşkumuz yok. rinden ayırmak bazen zor olabilir. İkisi arasındaki en önemli fark anoreksia ner- RKaasykn-aAknladrersena, M., Olszewski, P. K., Levine, vozalı hastaların kiloları düşük iken buli- A. S., Schiöth, H. B., “Molecular mechanisms underlying mia nervozalı hastaların ya normal kiloda anorexia nervosa: Focus on human gene association ya da normalden daha kilolu olmasıdır. studies and systems controlling food intake”, Tanı bir psikiyatri uzmanı tarafından ko- BKrlauimnpR,eKse.aLr.c,hGRoebvrioegwgse,,SKay.ıL6.,2“,As.R1e4v7i-e1w64a,n2d0P10ri.mer of nulmalıdır. Sonuç olarak yeme bozukluklarında üç Molecular Genetic Studies of Anorexia Nervosa”, temel ayağın olduğunu söyleyebiliriz. Ge- ISnatyeır3n7a,tiso.n4a3l-4Jo8u,r2n0a0l5o.f Eating Disorders, Otoreksia Nervoza netik yatkınlık, beyindeki değişimler ve Pearce, J. M. S., Richard, M., “Origins of Anorexia nervosa”, metabolizmanın buna cevabı. Olay basit YEouuronpge,aJn. KN.,e“uAronloorgeyx,iSaanyeır5v2o,ssa. 1a9n1d-1es9t2r,o2g0e0n4: . Anoreksia ve bulimia nervozanın ak- gibi görünmekle birlikte altta yatan etken CaShnudaryrB,eNinot.bsFet.ha, atMuvsiaonorgfaitlahRnee,vhHiye.pwFos.,t,h“SNeasyeisıu”3,r4No,besiu.or1loo1sg9cyi5e-on1fc2ez0in0,c2-i0n1f0lu. enced sine otoreksia nervozada sağlıklı beslen- detaylı incelendiğinde gerçekten çok kar- Seaatyiın1g3b0e,hs.a1v4io9r3”,-T14h9e9J,o2u0rn00a.l of Nutrition, me takıntısı ön plandadır. Hastalar zayıf maşık. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın işin Russell, G., “Bulimia nervosa: an ominous variant of anorexia görünmek, tüketilen yiyecek miktarı ve ucu bir şekilde gelip östrojen ve serotoni- Cnerricvhotsoan”,,PPs.y, c“hWoleorgeicthaleMroemdiacnineem, Spayerıo9r,ss.C4l2au9-d4iu48s,a1n9d7V9.itellius sağlıklı beslenme konusunda aşırı bir ne dayanıyor. Çok farklı noktalardaki bo- bulimic?”, 2In0t3e-r2n0a7t,io1n9a9l6J.ournal of Eating Disorders, uğraş içine girer. Kuşkusuz bunu sağlıklı zukluklar beynin östrojene anormal yanıt Sayı 19, s. beslenme ile karıştırmamak lazım. Ancak vermesiyle sonuçlanabiliyor. 1Ö1z.tBüarksk, Oı, H., Uazliurşaanh2in0,0A8,.,KReunhdisaKğiltıağpı vlaerBı.ozuklukları, aşırı uğraş davranış bozukluğuna dönü- şüp günlük yaşamı olumsuz etkileyebilir. 62

Şenol Dane İnsan Vücudunda Sıcaklık Düzenlemesi Gettyimages

>>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 kulur. Beyinde bulunan termostatın sıcaklık ayar Regülasyon, düzenleme ve dengeye (homeostazis) noktası da artırılıp azaltılabilir. Bu durum hiçbir getirme anlamına gelir. İnsan vücudunda kan basıncı, faktörün ayar mekanizmasında yoktur. Düşünün ki vücut sıcaklığı, kan şekeri ve benzeri birçok faktör evinizdeki kalorifer sistemini oda sıcaklığı 22 de- hemen hemen hep sabit tutulur. Bu sabit tutma işi rece olacak şekilde ayarladınız. Sistem bu dereceye çeşitli negatif geri besleme mekanizmaları ile sağlanır. ulaştığında duruyor, bu derecenin altına düştüğün- Negatif geri besleme mekanizmasında, artarak de ise çalışmaya başlıyor. Binanın dışındaki sıcaklık ya da azalarak sabitlikten sapan bir faktör, regülatör aşırı azaldığı durumlarda ise oda sıcaklığının geçici (düzenleyici) bir sistemi etkinleştirir ve artan faktör de olsa 22 derecenin altına inme riskine karşılık sis- azaltılarak normale döndürülür. Benzer şekilde, tem kendiliğinden termostatın ayar noktasını yük- azalarak sapan bir faktör de artırılarak normale getirilir. seğe ayarlayarak oda sıcaklığını çok daha hassas bir Düzenlenen bütün faktörlerin aslında bir üst bir de şekilde ayarlayabiliyor. Bunun tersine binanın dı- alt normal sınır aralığı vardır. Her faktörün normal şındaki sıcaklık artarsa da termostatın ayar nokta- sınır aralığı farklıdır. Örneğin bir faktörün ortalama sı azaltılıp sistemin çalışması önceden engellenerek değerinin % 40-50 kadar azalması veya artması normal hassas ve hızlı bir kontrol sağlanabiliyor. İşte bu re- kabul edilirken, başka bir faktörün normal değerinden gülasyon sistemi insan vücudunda da çalışıyor. % 1’lik sapması bile hastalık olarak kabul edilebilir. Bu açıdan bakıldığında vücut sıcaklığı belki de en dar Sabah uyanınca koltuk altından ölçülen normal sınırlar içinde kontrol edilen, az miktarda bile vücut sıcaklığı 36,3 ile 37,1 °C arasında değişir. Vü- normalden sapmasına izin verilmeyen bir faktördür. cut sıcaklığını ayarlayan merkez, beynimizdeki hi- potalamustadır. Hipotalamustaki bu merkez bir Regülasyon, düzenleme ve dengeye (home- termostat gibi çalışır. Hipotalamik termostatın ayar ostazis) getirme anlamına gelir. İnsan vücu- noktası 37,1 °C dir. Vücudun iç sıcaklığı koltuk altı dunda kan basıncı, vücut sıcaklığı, kan şe- sıcaklığından daha yüksektir, beyin sıcaklığı da vü- keri ve benzeri birçok faktör hemen hemen hep sa- cudun iç sıcaklığı kabul edilir. Beyin sıcaklığı 37,1 bit tutulur. Bu sabit tutma işi çeşitli negatif geri bes- derecenin altına düşerse hipotalamustaki, ısı üreti- leme mekanizmaları ile sağlanır. Negatif geri besle- mini sağlayan ve aynı zamanda ısı kaybını engelle- me mekanizmasında, artarak ya da azalarak sabit- yen mekanizmalar devreye sokulur. Vücut sıcaklığı likten sapan bir faktör, regülatör (düzenleyici) bir bu derecenin üstüne çıkarsa, ısı üreten mekanizma- sistemi etkinleştirir ve artan faktör azaltılarak nor- ların durdurulup ısı kaybına yol açan mekanizma- male döndürülür. Benzer şekilde, azalarak sapan ların çalıştırılması sağlanır. bir faktör de artırılarak normale getirilir. Hipotalamik termostatın sıcaklık Düzenlenen bütün faktörlerin aslında bir üst bir ayar noktası nasıl değiştirilebilir? de alt normal sınır aralığı vardır. Her faktörün nor- mal sınır aralığı farklıdır. Örneğin bir faktörün or- Sıcaklık ayar noktası derimizin sıcaklığı ile artı- talama değerinin % 40-50 kadar azalması veya art- rılıp azaltılabilir. Yani sıcaklık ayar noktası sabit ol- ması normal kabul edilirken, başka bir faktörün mayan, dinamik ve dış ortam sıcaklığına göre de- normal değerinden % 1’lik sapması bile hastalık ğiştirilebilir bir değerdir. Derimizden hipotalamusa olarak kabul edilebilir. Bu açıdan bakıldığında vü- gelen sıcaklıkla ilgili bilgiler, buradaki sıcaklık ayar cut sıcaklığı belki de en dar sınırlar içinde kontrol noktasını artırabilir veya azaltabilir. edilen, az miktarda bile normalden sapmasına izin verilmeyen bir faktördür. Dış ortam soğukluğu sebebiyle deri sıcaklığı azaldığında termostatın sıcaklık ayar noktası yük- Regülatör sistemler vücut sıcaklığı dışındaki di- seltilir. Bu durum, genellikle vücudun iç sıcaklığı ğer faktörleri sadece ortalama normal değere getir- normal veya yüksek olduğunda gerçekleşir. Örne- meye çalışır. Halbuki vücut sıcaklığı çok hassas bir ğin aşırı sıcak bir ortamdan soğuk havaya çıktığı- şekilde düzenlendiği ve ince ayar gerektirdiği için mızda bu durum ortaya çıkar. Vücudun iç sıcaklığı farklı bir düzenleme mekanizması daha devreye so- yüksek olduğu için, mantıken ısı kaybı ile ilgili me- kanizmaların çalışmaya başlaması veya ısı üretici mekanizmaların durdurulması beklenir. Fakat böy- le olmaz. Deri sıcaklığı düşük olduğu ve termostat ayarı da daha yükseğe ayarlandığı için, bu meka- nizmalar beklenenin tam aksi yönde çalışarak da- 65

İnsan Vücudunda Sıcaklık Düzenlemesi Isı kaybı mekanizmaları ha sonra azalma ihtimali olan vücut sıcaklığını ön- Vücut ısısının kaybedilmesinde iki aşama vardır: ceden ayarlar. Buna sıcaklık regülasyonunda önse- 1. Vücudun iç ısısının deriye taşınması, zi fonksiyonu denir. Bu mekanizma olmasaydı, de- 2. Deriden atmosfere ısı transferi ri sıcaklığı düşük olmasına rağmen vücut sıcaklığı Vücudun iç ısısını deriye taşıyan en önemli me- düşürülmeye çalışılırdı. Bu ise hem enerji (ısı) is- kanizma damar çapının artırılmasıdır, tıp dilinde va- rafına, hem de kişinin üşüyüp hastalanmasına se- zodilatasyon denir. Vücut sıcaklığı yükseldiğinde da- bep olurdu. marlar genişletilerek deriye ısı transferi sekiz kat ar- tırılabilir. Isı kaybını artırmak için deri altında çok Yukarıdaki durumun tersi de söz konusudur. özel bir toplardamar (ven) ağı vardır, bu toplarda- Deri sıcaklığı yükseldiğinde hipotalamik termosta- marlarda bulunan kan miktarını artırmak gereklidir. tın sıcaklık ayar noktası düşürülür. Bu durum ge- Deri altı toplardamar ağına deriyi besleyen kılcal da- nellikle vücudun iç sıcaklığı normal veya düşük, marlardan sürekli kan akışı vardır. Derinin beslen- ancak deri sıcaklığı yüksekken yani hava sıcak ol- mesi ile ilgili bu sürekli kan akışından başka, vücu- duğunda gerçekleşir. Mantıken vücudun iç sıcaklığı dun açık deri bölgelerinde özellikle ellerde, ayaklar- düşük olduğu için, ısı üretici mekanizmaların dev- da, yüzde ve kulaklarda, küçük atardamarlardan ge- reye girmesi veya ısı azaltan mekanizmaların dur- lip kılcal damarlara uğramadan doğrudan bu top- durulması beklenir. Ancak deri sıcaklığı yüksek ol- lardamar ağına bir kan akışı da vardır. Atardamar- duğundan ve termostatın ayarı düşüğe ayarlandı- lardan toplardamarlara doğrudan kan ileten damar- ğından, tam tersi mekanizmalar devreye girer. Ya- lar normalde deri dışında bulunmaz, ancak anor- ni ısı üreten mekanizmalar durdurulur ve ısı azal- mal durumlarda oluşabilirler ve buna arterio-venöz tıcı mekanizmalar daha önceden devreye sokulur. (A-V) şant adı verilir. Bir başka deyişle vücudun di- Eğer bu mekanizma olmasaydı, deri sıcaklığı yük- ğer organlarından farklı olarak kan atardamarlardan sek olmasına rağmen, vücut sıcaklığı daha da artı- doğrudan toplardamarlara akar. Vücut iç sıcaklığı rılmaya çalışılırdı. Bu ise, ısı kaybını zorlaştırarak yüksekse ve soğutulması gerekiyorsa, kalpten pom- yüksek ateş ve sıcak çarpması gibi durumların oluş- palanan kanın % 30’a yakın kısmı deriye yönlendi- masına sebep olurdu. rilebilir, oysa normalde deride kan akışı sıfıra yakın- dır. Bu durumda vücudun iç ısısı deriye kadar iletil- Solda sıcak ortamda sağda ise soğuk ortamda miş olur. Bu son derece etkili bir soğutma mekaniz- vücut sıcaklığının düzenlenişi görülüyor. masıdır. Eğer hava soğuksa ve tam tersine vücut iç Sıcaklıklar renklerle kodlanmış: sıcaklığının korunması isteniyorsa o zaman deride- kırmızı (37°C, normal vücut sıcaklığı), ki A-V şant damarları kapatılır, deriye kan akışı ne- yavruağzı (37-36°C), açık pembe (36-32°C), redeyse sıfıra kadar azaltılır ve vücut sıcaklığı korun- koyu pembe (32-28°C), muş olur. açık mavi (28-25°C), koyu mavi (25°C’nin altı) Deriden ısı kaybı mekanizmaları: 1. Işınım (radyasyon): Kızılötesi ışınlarla kayıp demektir. Bu ışınlar aslında ısı taşıyan ışınlardır. Çevre sıcaklığı düşük olduğu zaman, ısının çoğu bu mekanizmayla kaybedilir. Ancak çevre sıcaklığı daha fazlaysa aynı mekanizma ısı kazandırır. 2. İletim (kondüksiyon): Cisimlere ve havaya te- mas ile vücuttan ısı kaybedilmesine kondüksiyon, ısınan havanın vücut sathından uzaklaştırılmasına da konveksiyon denir. Vantilatör ve rüzgâr konvek- siyon ile ısı kaybına sebep olur. Çevre sıcaklığı daha yüksek ise kondüksiyon ile ısı kazanılır. 3. Buharlaşma (evaporasyon): Terleme yoluyla deriden ve mukozalardan (ağız ve solunum yolları- nı örten tabakalar) doğrudan buharlaşma ile ısı kay- 66

bı demektir. Köpekler çok az terler, bu sebeple vücut- <<< Bilim ve Teknik Şubat 2012 larını dillerini dışarı çıkarıp sık soluyarak soğuturlar. iyi korunur. Bebeklerin üşüdüklerini fark etmedi- İnsanlar terleme haricinde deriden ve mukozalardan ği ve giyinmeyi bilmediği düşünüldüğünde, bu kah- Prof. Dr. Şenol Dane, günde 450-600 ml su kaybeder. Bu su kaybını fark verengi yağ dokusu onlar için önemli bir avantajdır. 1986’da Ege Üniversitesi edemeyiz. 1 ml su ile 0,58 kilokalori ısı kaybedilir. Tıp Fakültesi’nden Fark edilmeyen bu su kaybı artırılamadığından, sı- 5. Tiroid hormon salgısı: Soğukta hem hipo- mezun oldu. Diyarbakır’da cak havalarda ve yüksek ateş durumlarında terleme talamustan hipofiz bezine giden hormon uyarıla- ve Konya’da pratisyen hekim çok önemli bir ısı kaybı yoludur. Hipotalamik ter- rı hem de hipofiz bezinin tiroid bezini uyarıcı hor- olarak çalıştı. 1988 yılında mostat deney hayvanlarında ısıtıldığında anında ter- mon (TSH) salgısı artırılır. TSH tiroid bezinden tiro- Atatürk Üniversitesi leme başlar. Atmosfer sıcaklığı vücut sıcaklığından id hormonlarının (T3 ve T4) salgısını artırır. Bu hor- Tıp Fakültesi Fizyoloji fazla olduğunda tam tersine radyasyon ve kondük- monlar vücuttaki kimyasal olayları artırır, yani me- Anabilim Dalı’nda asistan, siyon ile ısı kazanılır. Bu durumda tek ısı kaybı yolu tabolizmayı hızlandırır. Kutup bölgelerinde, yurdu- 1991’de yardımcı doçent, terleme ve terin buharlaşmasıdır. Doğuştan ter bez- muzda Erzurum gibi soğuk yerlerde yaşayanların ti- 1993’de doçent ve leri olmayanlar, vücutlarını soğutamaz ve sıcak çarp- roid bezleri daha fazla çalışır. 1998’de profesör oldu. masından ölebilir. Halen Fatih Üniversitesi Yüksek ateşin faydası var mıdır? Tıp Fakültesi’nde Sıcaklık artırıcı mekanizmalar Dekan Yardımcısı ve Fizyoloji Anabilim Dalı 1. Damarların daralması: Soğukta damarlarımız Başkanı olarak çalışıyor. daralır, böylece deriye ısı transferi ve dolasıyla deri- Serebral lateralizasyon den ısı kaybı engellenir. Çok soğukta damarlar iyi- konusunda 90 civarında ce büzüldüğü için deriye kan gelmez ve deri morar- uluslararası çalışması var. maya başlar. Ateş mikrobik hastalıkların ilerleyip vücudu ha- 2. Piloereksiyon: Derideki kılların dikleşmesi de- rap etmesini engeller. Yüksek ateş birçok mikro- mektir. Bu işlem deri çevresini tecrit eden bir hava organizmayı öldürür, birçoğunun ise çoğalmasını tabakası (izolasyon) oluşturur. Bu mekanizma ile de durdurur. Yüksek vücut sıcaklığında bakterilerin ısı kaybı engellenir. Bu mekanizma kürklü hayvanlar çoğalmasını sağlayan demir, çinko ve bakır mik- için çok önemlidir. İnsanların kürk giymesi ısı kaybı- tarları azalır, hücrenin sindirim organeli olan li- nı hayvanlardaki kadar engellemez, çünkü başka bir zozomlar kolay yırtılır. Lizozomlardan açığa çıkan canlıya ait cansız kürkün kıllarını dikleştiremeyiz. parçalayıcı enzimler, virüslerle istila edilmiş hüc- releri içlerindeki virüslerle birlikte öldürür. Yük- 3. Titreme: Hipotalamusta bulunan titreme mer- sek vücut sıcaklığı, bakterileri ve kanser hücreleri- kezi kişinin iradesi dışında çalışır. Hipotalamik ter- ni öldüren lenfositlerin de çoğalmasını sağlar. Yük- mostat deney hayvanlarında soğutulduğunda titre- sek sıcaklığı virüsleri öldüren interferon üretimi de me refleks olarak başlar. Titreme ve şuurlu kas hare- artar. Bu bilgiler ışığında ateş eğer vücuda (bilhas- ketlerinin (yerimizde sıçrama veya koşma hareketle- sa beyne) zarar verecek kadar yükseldiyse düşürül- ri) birlikteliği ile kaslarımızda üretilen ısı vücut sı- melidir. Aksi halde aşırı olmayan ateş hemen düşü- caklığımızı artırır. rülmemelidir. Küçük çocuklarda yüksek ateş, beyin hasarına sebep olabileceği için ateşin özellikle dü- 4. Sempatik sinir sisteminin uyarılması: Vücut sı- şürülmesi gerekir. Normal yetişkinlerin ateşlenme- caklığı azaldığında sempatik sistem devreye girer, si ise, vücudun mikroplarla savaş verdiğini gösterir. adrenalin ve noradrenalin hormon salgısı artar. Bu Bu nedenle hemen ateş düşürücü kullanılmamalı- hormonlar vücuttaki kimyasal olayları hızlandıra- dır. Hastalara çok yüksek olmadıkça vücut sıcaklı- rak metabolizma hızını ve dolayısıyla ısı üretimini ğının artmasının, mikroplarla veya hastalıkla mü- artırır. Buna kimyasal termogenez (ısı üretimi) de- cadelede yardımcı olduğu anlatılmalıdır. nir. Yeni doğan bebeklerde sırtta, iki kürek kemiği- nin ortasında bulunan kahverengi yağ dokusu vücut Kaynaklar Vander, A., Sherman, J., Luciano, D., “Regulation of sıcaklığının korunmasında yani bebeğin üşümeme- Guyton, A. C., Hall, J. E., “Vücut Sıcaklığı, Sıcaklığın total-body energy balance and temperature”, Human sinde önemli rol oynar. Normal dokulardaki kimya- Düzenlenmesi ve Ateş”, Tıbbi Fizyoloji, 11. Basım, s. Physiology, 8. Basım, s. 619, 2001. sal tepkimelerde bütün enerji ısıya dönüşmez. Ancak 889-901, 2006. bebeklerdeki bu kahverengi yağ dokusundaki kim- yasal olaylarda açığa çıkan enerjinin ısıya dönüşme oranı daha yüksektir. Bir bebekte bu kahverengi yağ dokusu ne kadar fazla olursa bebek soğuktan o kadar 67

Özlem Ak İkinci Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Farkında Olmadığımız KDokuuyumuzVazgeçilmezimiz Son yıllarda yapılan pek çok çalışma koku duyumuzun günlük hayatımızı şaşırtıcı ölçüde yönlendirdiğini söylüyor. Gün içerisinde maruz kaldığımız kokular bazen ruh halimizi, davranışlarımızı etkiliyor, bazen de kararlarımızı değiştirebiliyor. Herhangi bir nedenle koku duyusunun kaybı ya da bu yeteneğin azalması ise kişinin hayat standartını olumsuz yönde önemli derecede etkiliyor. Daha çok eğlenmemize, daha çok alışveriş yapmamıza neden olabilen koku duyusuna hiç sahip olmamak ise göz ardı edilmeyecek, hatta acil önlem ve tıbbi yardım alınmasını gerektirecek kadar önemli… SPL

Bilim ve Teknik Şubat 2012 Güzel Kokuyla Gelen Mutluluk Patrick Süskind’in Koku adlı roma- Hayvanlarda Beyin koku merkezi, duyguları- nından sinemaya uyarlanan Koku: Yaşamsal Öneme Sahip mızın, korkularımızın ve hafızamı- Bir Katilin Hikâyesi filminin kah- zın sistemi olarak da bilinen lim- ramanı Jean-Baptiste Grenouille’yi çok Hayvanlar dünyasında yaşamsal bik sistemle çok yakından ilişki için- uzaktaki kokuları bile fark edebilen, ina- öneme sahip koku duyusu beslenme, de. Bu nedenle olsa gerek, hoş koku- nılmaz bir koku duyarlılığına sahip bir ka- üreme, bulunulan bölgeyi tanıma ve lar ruh halimizi etkiliyor, kendimizi rakter olarak izlemiştik beyaz perdede. iletişim kurma gibi temel ihtiyaçla- iyi hissettiriyor. Kişisel deneyimleri- rın karşılanmasında yol gösterici rol mizin sonucu değil, bilimsel araştır- Grenouille’nin hayatının neredeyse tek oynuyor. Yavrular doğdukları andan maların sonucu bu cümleler. Koku- anlamı olan koku duyusu aslında hepimiz itibaren annelerini kokularından ta- lar aynı zamanda bilişsel yetenekleri- için vazgeçilmez. Görme ya da işitme du- nıyabiliyor. 24 saatten kısa bir sürede mizi de etkiliyor. Araştırmacılar ko- yumuz kadar önemsemediğimizden olsa anne de yavrularının kokularını ayırt kuların beynin duygularla ilgili bö- gerek burun ve koku duyusu en az ince- edebiliyor. İnsanlar için de koku alma lümünü uyardığını, bu nedenle veri- lenmiş ve anlaşılmış duyu olarak biliniyor. sistemi aslında en az hayvanların ya- len kararların mantıklı olmayıp daha şamında olduğu kadar önem taşıyor. duygusal olduğu sonucuna ulaşmış. 19. yüzyılın önemli anatomistlerinden Koku alma mekanizması, farklı ko- Pierre Paul Broca farklı hayvanların be- kuları ayırt etme becerisi, koku hüc- Kokunun algılanması sadece tek yinlerinin koklamayla ilgili bölümlerini relerinin beyinle yaptığı işbirliği, ma- başına bir kokunun hissedilme- karşılaştırdıktan sonra memelileri mak- ruz kalınan kokuya göre değişen ruh si değil, aynı zamanda bu kokuyla rosmatik ve mikrosmatik olarak iki gru- hali, karar mekanizmasında kokula- ilgili deneyim ve duyguları da içe- ba ayırmış. Sekiz yüz almacı sayesinde rın etkisi artık pek çok araştırmanın riyor. Kokular güçlü pek çok duy- çok iyi koku duyusuna sahip olan köpek başlıca konularından. gusal tepkiyi çağrıştırıyor. Kokuya makrosmatik grupta sınıflandırılırken in- karşı oluşan tepkilerle ilgili yapılan san 400 farklı almacıyla mikrosmatik gru- Genlerimizin % 3’ünün koku al- araştırmalarda bir kokuyu beğenip ba dâhil edimiş. Farede 1200, bal arısında maç hücrelerinin zarlarında bulunan beğenmememizin temelinde yatan 160, meyve sineğinde ise 70 olan koku al- farklı almaçları kodladığını keşfeden şeyin sadece duygularla ilişkili ol- macı sayısı tüm canlılarda büyük değişik- Richard Axel ve Linda B. Buck bu ke- duğu söyleniyor. Çünkü koku al- lik gösteriyor. >>> şifleriyle 2004 yılında tıp alanında- maçlarının hipokampüs, koku kor- ki Nobel Ödülü’nün sahibi olmuşlar. teksi ve talamus ile korku, kızgınlık Axel ve Buck çalışmalarının sonucun- gibi duygusal tepkileri kontrol eden da 1000 genden oluşan büyük bir gen limbik sistemle doğrudan ilişkili ol- ailesi keşfetmişler. Ancak bu genle- duğu biliniyor. rin çoğu ifade edilmediğinden insan- da sadece 400 koku almacı bulunuyor. Kokusuz spreylerlerle yani pla- Ama bu 400 koku almacıyla bile on sebo yöntemiyle yapılan deneyler- binden fazla kokuyu tanıma yetene- de daha güvenilir sonuçlar da elde ğine sahip olduğumuz bir gerçek. Öy- edilmiş. Bu çalışmalarda görülmüş le ki biri birinin enantiyomeri olan ya- ki katılımcılar aslında hiçbir kokusu ni moleküler yapısı diğerinin ayna gö- olmayan spreye “güzel koku” şeklin- rüntüsü olan iki koku molekülünün de tepki göstermiş ve kokunun gü- kokularını ayırt edebiliyoruz. zel olduğunu düşünmelerinin da- ha neşeli olmalarını sağladığı görül- müş. Başka bir çalışmada ise koku- ların hoşluk derecesine göre beynin sağ ve sol yarıküresindeki koku kor- tikal sinir hücrelerinin etkinliklerin- de farklılıklar bulunmuş. Bu çalış- malarda olumlu duyguların beynin sol yarıküresinde işlendiği, olumsuz duyguların ise sağ yarıküresinde iş- lendiği iddia ediliyor. 69

Farkında Olmadığımız Vazgeçilmezimiz: Koku Duyumuz Koku Duyusu lüğünün değişmesiyle koku alma duyusu- Kaybıyla Gelen Depresyon nun da değişmesi olabileceğine dikkat çe- Koklamak kiyorlar. Çeşitli nedenlerle koku alma du- Hayat Kurtarıyor yusunu kaybetmiş ya da doğuştan koku al- ma duyusuna sahip olmayan kişilerin ve Duyma ya da görme kaybı söz konusu Koku alma bozukluklarının pek çok ne- kontrol grubu olarak normal koku duyu- olduğunda insanlar korkunç bir durum- deni olabiliyor. Üst solunum yolu enfeksi- suna sahip kişilerin katılımıyla bir araştır- la karşı karşıya kaldıklarını düşünüyor. yonları, bazı kimyasallara maruz kalma, ma gerçekleştirilmiş. Araştırmada, bu kişi- Ama koku alma yeteneğinin kaybı söz- kafa travması, hormonal bozukluklar, diş lerin beyinleri 2003 ve 2004 yılları arasında konusu olduğunda bazen bunun farkın- problemleri, bazı antibiyotik ve antihista- ve bu tarihlerden 13 ve 19 ay sonra man- da bile olmuyorlar ya da farkında oluyor miniklerin kullanımı, yaşlanma, parkin- yetik rezonans görüntüleme yöntemiy- ama önemsemiyorlar. Üstelik bu bozuk- son ve alzheimer gibi sinir sistemini etki- le görüntülenmiş. Aynı zamanda burun- luğa sahip pek çok kişi tıbbi yardım alma leyen hastalıklar bu nedenlerden bazıları. ları nazal endoskopi ile incelenmiş. Koku ihtiyacı bile hissetmiyor. Oysa koku al- Koku alma duyusu azaldığında ya da ta- işlevleri ise koku algılama eşiğini, kokula- ma duyusunun azalması ya da tamamen mamen kaybolduğunda kişinin beslenme rı ayırt etme ve özel kokuları tanıyabilme kaybolması bazı hastalıkların ya da sağ- alışkanlığı da değişiyor. Bazı kişiler çok da- yeteneklerini ölçen özel bir kit kullanılarak lık problemlerinin habercisi. ha az yemeye başlıyor ve kilo kaybı sözko- test edilmiş. İlk değerlendirmede 20 hasta- nusu oluyor, bazı kişiler ise normalde yedi- nın 7’sinde koku duyusunun hiç olmadığı Her şeyden önce koku duyumuz bir ğinden daha fazla yiyor ve kilo alıyor. Yi- görülmüş. On üç hastada ise koku duyu- erken uyarı sistemi olarak görev yapı- yeceklerin tatsız gelmesi, örneğin daha faz- sunun azalmış olduğu tespit edilmiş. İkinci yor. Gaz sızıntısı, bozulmuş bir yiye- la tuz kullanımına neden oluyor ve sonuç- değerlendirmede ise koku duyusu kaybol- cek ya da yangın gibi tehlikeli durumla- ta yüksek tansiyon, böbrek hastalıkları gi- muş hasta sayısının 6 olduğu, koku duyu- rın koklama yeteneğimiz sayesinde far- bi başka sağlık sorunları gündeme geliyor. su azalmış hasta sayısının ise 14 olarak de- kına varıyoruz. Kişi uyurken bile görev İşin başka bir boyutu ise bu sorunu yaşayan ğiştiği görülmüş. Yani koku duyusunu kay- başında olan koku duyusu duman koku- kişilerin depresyona doğru hızlı adımlarla betmiş bir hastanın tam olarak olmasa da su gibi tehlikeli durumlarda bizi uyarır- ilerlemesi. Çünkü koku alma bozukluğu koku alma yeteneğini tekrar kazandığı ve ken, annemizin kahvaltı için hazırladı- olan kişilerin % 17 ile % 30 arasında deği- koku duyusu azalmış gruba dâhil olduğu ğı çöreklerin kokusuyla şahane bir saba- şen oranda, başta depresyon belirtilerinin görülmüş. Koku alma soğanının hacminin ha uyanmamızı da sağlıyor. Sıklıkla gö- görülmesi olmak üzere yaşam kalitelerinde artmasıyla koku alma işlevinin de arttığı rülen koku alma bozukluklarından “hi- önemli değişiklikler olduğu tespit edilmiş. görülmüş. Ancak koku soğanının hacmi pozmi” koku alma yeteneğinde azalma, ile özel kokuları birbirinden ayırt edebilme “anozmi” ise hiç koku alamama olarak Yaş İlerliyor, ya da fark etme yeteneği arasında bir ilişki tanımlanıyor ve kişilerin hayat kalite- Koku Duyusu Azalıyor! bulunamamış. Koku soğanının yaşam sü- sini olumsuz olarak etkileyen sorunlar resince sahip olduğu esneklik özelliği saye- olarak karşımıza çıkıyor. Genel olarak Koku duyusunun yaşlanmayla azaldığı- sinde hacminde meydana gelebilecek deği- hipozmi % 13-18 oranında görülürken, nı gören bilim insanları bu değişimin ne- şimin koku eşiğindeki değişimle ilişkili ol- anozminin % 4-6 oranında olduğu bili- denlerini araştırıyor. Özellikle altmış yaş duğu tespit edilmiş. niyor. Bunlar insanlar yaşlandıkça daha ve üstü kişilerde görülen bu sorunun ne- çok ortaya çıkıyor ve erkeklerde kadın- deninin, beyindeki koku soğanının büyük- lara oranla daha fazla görülüyor. Doğada koku oluşumuna neden olan on binlerce farklı mo- leri var. Bu hücreler koku molekülleri ile beyin arasında ade- lekül var. Bu moleküllerin kimyasal yapısı koku oluşumunda ta bir veri işleme merkezi gibi çalışıyor. Her koku almaç hüc- hayli önemli. Çok sevdiğimiz bir çiçek veya parfüm kokusunun resinin yüzeyindeki kıla benzer çıkıntılar havayla temas halin- moleküler yapısıyla hoşlanmadığımız bir kokunun moleküler de. Bu çıkıntılar sayesinde koku almaç hücrelerinin yüzey alanı yapısı aynı değil. Çok hoş kokan bir maddenin kimyasal yapısın- artıyor ve hücreler daha fazla sayıda koku molekülüyle temas da ufak bir değişiklik yapıldığında, artık koku oluşturmayabile- ediyor (1-2). Koku oluşumuna neden olan moleküllerin ken- ceği gibi hoş olmayan bir koku oluşmasına da neden olabiliyor. dilerine has almaçlara bağlanmasıyla hücre içinde çok sayıda biyokimyasal tepkime gerçekleşiyor ve sonuçta beyine iletil- Maddelerin yaydığı kokunun burnumuza ulaşması, bu- mek üzere bir uyarı oluşuyor (3). Daha sonra bu uyarı beynin rundaki almaçlar tarafından algılanması ve kokuya özgü sin- ön bölümündeki koku soğanına iletiliyor (4). Koku soğanın- yallerin beyine iletilmesi koku mekanizmasının genel çerçe- da işlenen bilgiler daha sonra beynin koku korteksi, hipokam- vesini oluşturuyor. Burun boşluğunun üst bölümünde yer alan püs, amigdala ve talamusaltı gibi bölgelere gönderiliyor(5-6). koku epitelinde koku moleküllerine duyarlı koku almaç hücre- 70

Anılarımız Kokularda mı Gizleniyor? <<< Bilim ve Teknik Şubat 2012 Duyduklarımızı ya da gördüklerimizi mi hatırlamak daha kolay, yoksa bir kokuyu mu? Yapılan araştırmalara göre göze ve kulağa ge- Alzheimer Hastalarında İlk Kayıp Koku len uyarılar bazen çabuk unutulabiliyor, karıştırılabiliyor ya da bazı et- Koku Duyusu Artık kenler bu uyarıların öğrenilmesini etkileyebiliyor. Oysa koku duyusu ve Bir hafıza birbirleriyle tahminimizden çok daha yakından ilişkili. Bir koku- Hayvanlar üzerinde yapılan başka bir araştırmada Pazarlama nun bir anı, bir yeri, bir kişiyi ya da bir olayı hatırlatması da işte bu ya- ise Alzheimer hastalığı ile ilgili bir proteinin koku- Stratejisi kın ilişiki sayesinde gerçekleşiyor. Koku hafızası denilen bu gizem, de- yu algılayan sinir hücrelerini öldürdüğü ortaya çık- neyimlerimizle ilgili aslında. Anılar ve bu anılarla ilgili duygular koku- mış. Bu keşfin Alzheimer hastalarının neden hasta- Reklamcılar da koku, hafıza ve larla harekete geçiyor ve daha sonra hatırlanıyor. Kokuya gösterilen lığın başlangıcında koku duyusunu kaybettiği soru- ruh hali arasındaki bağlantı- tepkinin öğrenilen bir tepki olduğu düşünülüyor. Örneğin bebeklerin suna ışık tutacağı düşünülüyor. Alzheimer hastalığı- yı çoktan keşfetmiş ve reklam koklama yeteneği olmasına rağmen güzel kokuyla kötü kokuyu ayırt nın sonucunda koku sisteminde meydana gelen de- aracı olarak kullanmaya baş- edemeyişleri bu öğrenme sürecinin henüz çok başında olmalarından ğişiklikler beynin diğer bölgelerindeki değişiklikle- lamış. Pek çok sektörde müş- kaynaklanıyor. Aslında pek çok yeni kokuyu çocukluğumuzda öğreni- re benziyor, ama koku sisteminde daha hızlı gelişti- terilerin karar vermesini ko- yoruz, bu nedenle olsa gerek çoğunlukla kokular bizi çocukluğumuza ği düşünülüyor. Bir araştırmada Alzheimer hastala- laylaştıracak, ruh hallerini et- götürüyor. Koku ve koku soğanı beynin hafıza ve duygularla ilgili bö- rının beyninde oluşan ve hafıza kaybına neden olan kileyebilecek her çeşit özel ko- lümü olarak bilinen limbik sistemle yakından ilişkili. Kokunun yorum- protein plakalarının öncül bileşeni olan amyloid beta ku kullanılıyor. Öyle ki gelişti- lanarak geçmişten bir anının hatırlanması ise limbik sistem sayesin- (Aβ) proteininin mutasyona uğratılmış formunun, rilen özel kokular markaların, de gerçekleşiyor. farelerde aşırı miktarda üretilmesi sağlanmış. Fare- logoların önüne geçiyor. Bilim insanları kokunun önemli bir tedavi yöntemi olduğunu da ler 3 aylık olduğunda beyinden önce koku soğanın- keşfetmiş. Olumsuz bir deneyim sırasında ya da sonrasında hissedilen da Aβ proteinin biriktiği gözlenmiş. Koku soğanın- Çünkü koku kişilerin davranış- koku yaşanan o deneyimle bağdaştırılıyor ve o koku“hoş olmayan”bir da ve koku soğanından uyarı alan koku korteksin- larını etkiliyor. Örneğin lavan- koku olarak hafızada yer ediyor. Ama bunun tersi de sözkonusu tabi- de normal olmayan, aşırı sinirsel etkinlik gözlenmiş. ta kokusu restoranda geçirilen i. Kokular olumlu deneyimlerle de ilişkilendirilebilir. Tıbbi tedavilerde, Fareler 6 aylık olduğunda koku alma yeteneklerin- zamanı uzatıyor, harcanan pa- özellikle psikiyatride bu çok avantajlı bir durum haline gelebiliyor. Ör- de bozulma olduğu görülmüş. On altı aylık oldukla- rayı artıryor. Yapılan başka bir neğin Birmingham Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda epilepsi has- rında ise koku alma bozukluğunun devam ettiği hat- araştırmada ise eğlence or- talarında aromaterapi uygulamasının etkileri gözlenmiş ve pek çok ta ilerlediği ve Aβ seviyesinin arttığı tespit edilmiş. tamlarına portakal kokusu, hastada rahatlama sağlayan kokular sayesinde nöbet sıklığının azal- Aβ proteinin koku davranışında ve sinirsel aktivitede deniz kokusu ve nane kokusu dığı görülmüş. bozulmaya neden olup olmadığını test etmek için ise sıkıldığında ortamdaki kişile- araştırmacılar Aβ plakalarının parçalanmasını sağla- rin daha fazla eğlendiği, daha yacak bir ilaç uygulamış. İlacın koku sistemindeki ve fazla dans ettiği ortaya çıkmış. beynin diğer bölgelerindeki Aβ plakalarının % 50’si- nin parçalanmasını sağladığı ve farelerin davranışsal ve sinirsel koku işlevlerini tekrar kazandığı gözlen- miş. Aβ plakakaları, koku duyusunun kaybı ve Alz- heimer hastalığı arasında saptanan bu sıkı ilişki, Alz- heimer hastalığının henüz başlangıç evrelerinde teş- his edilebilmesine, gene Alzheimer hastalarında ko- ku işlevinin tekrar kazanılmasında potansiyel bir te- davi geliştirilmesine ve hastalığın ilerlemesinin dur- durulması ya da yavaşlatılabilmesi için yeni bir ilacın keşfine ışık tutacağı umut ediliyor. Kaynaklar Reveals a Reversible Cell-Autonomous Function”, http://www.sciencedaily.com/ Ts.h1e3J6o9u9r-n1a3l7o0f4N, 2eu0r1o1s.cience, Cilt 31, releases/2011/09/110927183542.htm Haehner, A. A., Rodewald, A., Gerber, J. C., Hummel, http://www.sciencedaily.com/ T., “Correlation of Olfactory Function With Changes SLreaalyneıag2se8e, s3C/02.,,0“s1E. 14x5/q0-u44i7/s1i,t1Ee0ys4leü1nl8s21e0”6,11N17e.0w9.Shctimentist, sOin. t6ot2hla1er-Vy6n2og4luo, mlHogaeyzo-irHfatenhae2dH0a0un8md. NanecOklSfaucrtgoerryy,BCuillbt”1, 3A4r,chives Cheng, N., Cai, H., Belluscio, L., “In vivo Olfactory Model of APP-Induced Neurodegeneration 71

Hüseyin Gazi Topdemir MİslaatmemDaütinkyasında İslam dünyasında daha ilk dönemlerden itibaren yoğun rakam sisteminde sayılar sabit değerler alan harflerle gös- ilgi gösterilen bir alan olan matematikte pek çok başarı el- teriliyordu ve sistem konumsal değildi. Böyle bir rakam sis- de edildiği bugün artık çok iyi biliniyor. 8. ve 14. yüzyıllar temi ile işlem yapmak son derece güç olduğundan, Hint ra- arasında başta aritmetik olmak üzere geometri, cebir ve tri- kamlarının üstünlüğü derhal fark edilmiş ve yaygın biçim- gonometri konularına önemli katkıları olan matematikçiler de kullanılmıştır. Bu yeni hesaplama sistemi sonucunda ce- yetişti. İslam dünyasında önceki uygarlıklardan devralınan bir İslam dünyasında bağımsız bir disiplin kimliği kazan- cebir ve geometriye ilişkin problemlerin yetkinleştirilerek mıştır. Dolayısıyla 8. yüzyıl ile 14. yüzyıllar arasında yaşamış çözümlenmeye çalışılması kuşkusuz matematik tarihine olan Hârezmî, Câbir İbn Hayyân, Sâbit İbn Kurrâ, Ebu Kâmil büyük bir katkı ve açılım sağlamıştır. Bununla birlikte, bu Şûcâ, el-Kerecî, el-Cevherî, İbn el-Heysem, Ömer Hayyâm dönemde gerçekleşen asıl devrimci gelişme Arap alfabesi- ve Nâsirüddîn-i Tûsî gibi matematikçiler hem İslam dün- nin harflerinden oluşan harf rakam sistemi (ebced) yerine yasında matematiği geliştirmiş hem de yazdıkları eserler- konumsal bir sistem içerisinde tanımlanmış Hint rakamları- le Batı’daki büyük gelişmelerin kaynağını oluşturmuşlardır. nın kullanılmaya başlanması ve sıfırın keşfedilmesidir. Müs- Cebirdekine benzer bir gelişme geometri ve trigonomet- lüman matematikçilerin 8. yüzyılda tanıştığı bu yeni hesap- ri alanlarında da gerçekleştirilmiş, açı hesaplarında kirişler lama sisteminin kullanışlılığı ve yalınlığı matematikte ger- yerine sinüs ve kosinüs gibi trigonometrik fonksiyonların çekleştirilen büyük atılımın önemli nedenlerindendir. Harf kullanılması sağlanmıştır. Matematik Çalışmaları İslam kültür çevresinde matematik, başlangıçta genel olarak bilime ve bilimsel zihniyete karşı benimsenen olumlu tutumun etkisiyle hızla gelişme göstermiş ve giderek başta fizik ve astronomi olmak üzere matematiksel bilimler deni- len bilimlerin gelişiminde önemli rol oynamıştır. İslam dün- yasında bilimlerin doğuşu ve gelişimi sürecinde, diğer ye- ni kurulan uygarlıklarda olduğu gibi, önceki kültür mirasının devralınması ve özümsenmesi sürecinin de aynen işlediği- ni belirtmek gerekir. Dolayısıyla matematiğin doğup geliş- mesi de başta Grekler olmak üzere, Persler ve Süryanilerden alınan bilgilerin özümsenmesiyle başlamıştır. Dönemin en- telektüelleri bu kültür çevrelerinde sadece matematiğin oy- nadığı etkin rolü fark etmekle kalmamış aynı zamanda her türlü bilimsel etkinliğin aslında matematiğe dayandığı ve matematik olmadan varlığın bilgisini edinmenin olanaklı ol- madığı düşüncesinin de açıkça ayırdına varmıştır. Bu olağa- nüstü düşünceyi erken dönemde benimseyen ve bilim top- luluklarına telkin eden ise bütün zamanların en önemli kim- yacısı Câbir İbn Hayyân’dır (722-808). Câbir İbn Hayyân’a göre, evren geometrik bir yapıdadır ve evrendeki varlıkların ileri düzeydeki organizasyonunda noktalar halindeki sayılar çizgiyi, çizgiler yüzeyi, yüzeyler cisimleri oluşturur. Dört unsur veya dört sıvı (hılt) gibi nite- likleri geometri aracılığıyla ifade etmeyi deneyen Hayyân, bu düşüncesini Eukleides’in (MÖ 300’ler) Elementler’ine da- yandırmış ve üzerine de bir şerh yazmıştır. 72

>>> Bilim ve Teknik Şubat 2012 Eukleides’in paralel postulası de, kanıtlanması gereken bir teorem olarak rinden bağımsız olduğu görüşüne ve Eukle- görmesidir. Bu bağlamda Abbas İbn Said el- ides dışı geometrilere götüren yolu hazırla- Cevherî (9. yüzyıl), Sâbit İbn Kurrâ (ö. 901) ve mıştır. Bu matematik tarihi açısından son de- İbn el-Heysem Eukleides’in beşinci postulası- rece önemli bir gelişmedir. Bununla birlikte nı açıklamaya çalışanlardan birkaçıdır. bu gelişmelerin bir diğer sonucundan da söz etmek gerekir: Yaklaşık elli yıllık bir zaman di- Yeniden düzenleyerek veya yetkinleşti- liminde Eukleides’in Elementler’i tam anlamıy- rerek daha anlaşılır kılma çalışmalarının ay- la özümsenmiştir. rıntısına burada girmeyeceğiz, ancak el- D K C Cevherî’nin, Sâbit İbn Kurrâ’nın ve İbn el- Cebirin Geometriye a b Heysem’in önerilerinin çok sonraları Batılı Uygulanması matematikçiler tarafından büyük ölçüde be- A PB nimsenip kullanıldığını söylemekte yarar var. Geometridekine benzer bir gelişme de cebir Ömer Hayyâm dörtgeni Bu konuda el-Cevherî“iki düz çizgiyi herhangi alanında gerçekleşmiştir. İlk çalışmalardan bi- Saccheri, beşinci postulanın diğer postulalarla ve aksiyomlarla bir üçüncü çizgi kestiğinde karşılıklı açılar eşit ri Arkhimedes’in ifade ettiği, bir kürenin bir bağdaşmaz olduğunu göstermek amacıyla Ömer Hayyâm ise, bu durumda doğrular birbirlerine paralel- düzlem yoluyla iki kısma belirli bir orantıyla dörtgenini kullanır. Şekilde A ve B açıları dik, AD=BC’dir. dir ve eşit uzaklıktadır”derken, İbn el-Heysem nasıl bölümleneceği sorusuna yanıt aranma- Eukleides’in ilk dört postulası temelinde, ADC=BCD olduğunu postulayı “bir düz çizgiye olan sabit uzaklığın sıdır. 10. yüzyılın ilk yarısında çalışmalar ya- ispatlayan Saccheri, ADP ve BCP dik üçgenlerinin de eşit olduğunu çizgileri yine düz çizgilerdir” biçiminde ifade pan Ebû Cafer el-Hâzin üçüncü dereceden bir göstermiştir. Böylece ADP=BCP ve PD=PC olur. etmiştir. Bu ifade 18. yüzyılda Avrupalı mate- denklemi çözmeyi başardığı gibi, kübik denk- O halde DPK üçgeninin kenarları, karşılıklı olarak, CPK üçgeninin matikçilerin benimsediği çözüm şekli olması lemlerin köklerini bulmak için koni kesitleri- kenarlarına eşittir. Sonuç olarak da bu iki üçgen eşittir. bakımından değerlidir. nin yeterli olduğunu açıklamıştır. Benzer şe- Böylece ADC=ADP+PDC=BCP+PCD=BCD olur. kilde İbn el-Heysem de Arkhimedes’in yuka- C ve D’deki eşit açılara b ve a dersek, şu üç olasılık söz konusudur: Konuya yeni bir yaklaşım denemesinde rıda değinilen problemiyle uğraşmış ve prob- (i) a+b=π, yani bu açılar dik açıdır ya da bulunan Ömer Hayyâm’ın (1048-1131) taban lemi üçüncü dereceden bir denkleme indir- (ii) a+b> π, yani bu açılar geniş açıdır ya da açıları dik, kenarları eşit olan bir dörtgende, geyerek koni kesitleri yardımıyla çözmüştür. (iii) a+b< π, yani bu açılar dar açıdır. dörtgenin geriye kalan iki açısı hakkında üç Saccheri bu olasılıklara sırasıyla hipotez ileri sürerek getirdiği yaklaşım ise 18. Alhazen Problemi dik açı, geniş açı ve dar açı hipotezleri adını verir. yüzyılda İtalyan matematikçi Girolamo Sacc- Eukleides geometrisinin klasik problemlerinden biri olan ve heri (1667-1733) tarafından tekrarlanmıştır. İbn el-Heysem tarafından optikte yeniden ifade edilen problem, küresel bir aynada bir ışık ışınının kaynaktan gözlemciye yansıdığı Paralel postulasıyla ilgilenen bir diğer bil- noktanın nasıl bulunacağıyla ilgilidir ve 11. yüzyıldan itibaren gin de aynı zamanda mükemmel bir astro- Batı’da“Alhazen Problemi”olarak bilinmektedir. İbn el-Heysem’e nom olan Nâsirüddîn-i Tûsî’dir (ö. 1274). El- göre, ayna yüzeyinde C noktasına eşit uzaklıkta geçen doğruların Cevherî ve Hayyâm’a benzer şekilde hareket oluşturduğu noktaları birleştiren bir çember çizildiğinde, eden Tûsî, postulayı “eğer bir düzlemde bulu- eksene paralel giden ve bu çemberin çevresinde son bulan ışınların nan iki düz çizgi bir yönde birbirlerinden ay- hepsinin C noktasına yansıdığı görülecektir. Çünkü ayna rılarak uzayacak olursa, kesişmeden yönleri- yüzeyindeki her noktanın konumu, eksen üzerinde yer alan ne devam edemezler” diye ifade eder. Bütün C noktasına göre, bütün daire açısından aynı bağıntıyı taşır. bunlar sonuçta paralel postulasının diğerle- AH Beşinci Postula Üzerine Z C D H Yapılan Çalışmalar B G H H İslâm dünyasındaki geometri çalışmala- rının odağını başlangıçta Eukleides’in Ele- H mentler’inde yer alan problemler oluşturu- H yordu. Bu evrede sıklıkla ele alınan konu ise H Eukleides’in “bir doğruya, dışındaki bir nokta- H dan tek paralel doğru çizilebilir” şeklinde dile getirdiği beşinci postula veya bilim tarihinde 73 daha yaygın bilinen adıyla paralel postulası olmuştur. Bunun çeşitli nedenleri bulunmak- la birlikte muhtemelen en önemli olanı araş- tırmacıların postulayı kanıtlanması gerekme- yecek kadar açık bir akıl doğrusu olarak değil

İslam Dünyasında Matematik Bu konuda çalışan başarılı bir diğer bilgin <<< Cebirsel geometrinin kalburüstü problemle- de Harran’da yaşayan Sâbit İbn Kurrâ’dır (826- rine olan ilgi bunlarla da sınırlı kalmamış, yi- 901). Yunanca ve Süryanice bilen Kurrâ, Apol- sına girmeyi, düşünceyi kavramayı, düşün- ne İbn el-Heysem optik kitabında kendisinin lonios, Arkhimedes, Eukleides ve Ptolemai- ceyle uzay ve zamanda yolculuk yapmayı sa- geliştirdiği bir problemin çözümünü vermiş- os gibi Yunan bilginlerin önemli yapıtlarını yılar sağlar. Dahası, düşünceyi her an sakla- tir. Bilim tarihine bilginin adının Latince söy- Arapçaya çevirmiş ve bazılarını yorumlamış- yıp ye­niden canlandırarak disipline sokar ve lenişiyle Alhazen Problemi olarak geçen bu tır (şerh). Ptolemaios’un Almagest’i için yap- düzenler. O yüzden hemen hemen bütün uy- problem, küresel bir aynaya belirli bir uzak- tığı yorumda, sinüs teoreminin tanımını ver- garlıklarda aritmetik zihnin eğitim sanatı ola- lıkta bulunan bir nesnenin görüntüsünün ay- miş ve bu teoremi astronomiye uygulamıştır. rak görülmüştür. Modern insanın en güçlü nadan göze yansıtıldığında, yansıma nokta- düşünsel donanım aracı da sayılardır. Ancak sının nasıl bulunacağıyla ilgilidir. Problem el- Sâbit İbn Kurrâ aynı zamanda cebiri ge- insanlar uzun bir süre sayma gereksinimleri- Heysem tarafından geometrik olarak ele alın- ometriye başarıyla uygulayarak x2+bx=c, ni kendi alfabelerindeki harflerle karşılama- mış ve dördüncü dereceden bir denklemle x2=bx+c ve x2+c=bx denklemleri için daha ya çalışmıştır. Bu durumun en güzel örneği çözülmüştür. önce ünlü matematikçi Hârezmî’nin vermiş ebced hesabıdır. Bu sistemde rakamlar, yazı olduğu çözümlerin kanıtlarını Eukleides’in harfleriyle ifade edilmeye çalışılıyordu. Kuş- Ömer Hayyâm ise denklemleri 25 tipe Elementler’ine dayandırmış, yani Hârezmî’nin kusuz büyük sayıları ifade etmek için bir sü- ayırmıştır: Bir tanesi birinci dereceden (çiz- geometrik çözümleri ile Eukleides’in teorem- rü harfi yan yana dizmek gerekiyordu. Bu sı- gisel), beş tanesi ikinci dereceden (kare), beş leri arasında bağlantı kurmuştur. Sâbit İbn kıntılı durumun aşılmasını Hintlilerin bugün- tanesi üçüncü dereceden (kübik, ancak ka- Kurrâ’nın dikkat çeken diğer bir yönü de, Çin- kü sayı sisteminin aslını oluşturan, 1’den 9’a re şeklide olanlara indirgenebilir), 14 tane- lilerden sonra sihirli kareleri inceleyen ilk ma- kadar olan sayıları bulması sağladı. Bu uygar- si ise kübik tarzda denklemlerdir; koni ke- tematikçi olmasıdır. Bir açının üçe bölünmesi lık tarihi için gerçek bir gelişme oldu. Ancak sitleri yardımıyla çizilebilir ve çözümlenebi- problemiyle de uğraşmış ve Pythagoras teo- 1’den 9’a kadar olan bu dizgeye Hârezmî’nin lirler. Geometrik konstrüksiyon yöntemle- reminin genel bir kanıtını yapmıştır. Sâbit İbn (780-850) 0’ı eklemesi tam anlamıyla bir dev- rini iki durumda sayısal denklemlere uygu- Kurrâ trigonometri ile de ilgilenmiş ve bugün rim oldu. Çünkü sıfırın olmadığı bir dizgede layan Hayyâm’ın ulaştığı tek tek sonuçlar- sinüs teoremi olarak adlandırılan kesenler te- örneğin 78 ile 708 sayılarını ayırt etmek ola- dan daha önemlisi, bunların yöntemsel ya- oremini geliştirmiştir. naklı gözükmüyor. Sıfırı rakam sistemine da- nıdır. Çünkü Hayyâm aynı sistemi birçok ko- hil eden Hârezmî, onunla nasıl hesap yapıla- ni kesiti için kullanarak eski koni kesiti öğre- 0 cağını da açıklayan ilk bilim insanıdır. Bilim tisinin koordinat sistemini müstakil koni kesi- tarihindeki çok özel bir anın ifadesi olan bu tinden ayırmaktadır. Bu bağlamda haksız ye- Sıfırın Keşfi durumu bütün uygarlıklara anlatan ve tanı- re Descartes’a (1596-1650) atfedilen dik açı- tan da Hârezmî’dir. Sıfırın in­sanlık kültürüne lı koordinat sisteminin avantajlarını fark eden Matematiğin ilk eylemi sayı saymaktır. İn- katılmasının yazının icadından ancak yakla- kişidir. Bunun anlamı şudur: İlk defa cebir, ge- sanların varlıkları daha ay­rıntılı bilebilme- şık 5000 yıl sonraya rastladığına da ayrıca dik- ometriye uygulanmaktadır. si için sayıları gösteren işaretlerin bulunma- kat etmek gerekir. sı uygarlık tarihinde önemli bir gelişmedir. Sâbit İbn Kurrâ’nın Pythagoras teoremiyle ilgili açıklaması Sayı sisteminin oluşmaya başlaması sayı bi- KBaağyçnea,kSl.a, r“Saccheri’nin Eukleides’i Üzerine Bir liminin yani bugün aritmetik denilen disip- Metodolojik-Tarihsel Çalışma”, Felsefe Dünyası, Sayı. 29, 74 linin doğuşunu hazırladığı gibi dört işlemin Türk Felsefe Derneği, 1999. yapılması, ticaretin gelişmesi, ölçme bilgi- VTIfrÜIaIIBh,İ,ÇTGeA.v,KiHrePensoa:pbKüı.nleDDriBnesiçtleiamrn, ı,KRitaakpalamrıl,a2rı0n0E0.vrensel Tarihi sinin önemsenmesini de sağlamıştır. Çün- IRTfarÜakBhaİ,mTGlAa.,rKİısnlPaEomvprüDelneüsrneBlyaTilsaimır’nihdKiaiVtHaIpIin,laÇtrRıe,va1ikr9ae9mn8:.laKr.ı,Dinçer, kü insan düşüncesini görsel olarak betimle- Sayılı, A., “Thabit ibn Qurra’s Generalization of the yip kalıcı hale getirme ge­reksiniminin tama- SPPeoyrptthüöalzge,roSrB.e,iaMlinmaTteKhmeitoaartpeiğlmainr”ı,,AI1syi9ds9,ı6nC.liılkt 51, 1960. men karşılanması ancak sayısal gösterimle Dünyası, TÜBİTAK olanaklıdır. Diğer taraftan sayısal gösterim eşsiz bir anla­tım ve sürekli bir iletişim aracı- ÇSeezvgiirnen, F:.A, İ.sAlalmiy’d, aTüBrikliimyevBeiTliemknleirk,ACkialtdIemveisIiI,ve dır, çünkü doğrudan doğruya fikirler dünya- Kültür Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. TİTLTboooonppptuedddsleee-,Hmmm20eiiirrry0,,,s8HHHe.m... GGG, A...,,tvMİaebtünoUrdenkela-rKHtnüYeOl.yt,süpBetrmiilğMiimnveerKTkYaueerrzniuhii,ciO2,u0Pspu0eti2gke.,m, 2008.

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Likenler Yelpaze Şekilli Yapraksı Likenler Likenler, mantarların ve fotosentetik mikroorganizmaların bir araya gelerek oluşturduğu ortak yaşam birlikleridir. Mantarları genelde kese mantarları (ascomycet), fotosentetik mikroorganizmaları da bir hücreliler, ipliksi algler ya da siyanobakteriler oluşturur. Liken birliğinin kütlesinin büyük kısmında mantar daha baskındır. Fotosentetik mikroorganizmalarsa mantar dokularının arasında yer alır. Genel olarak fotosentetik mikroorganizmalar mantara besin sağlarken, mantar da fotosentetik mikroorganizmalara uygun yaşam ortamı sağlar. 76

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] Likenler genelde soğuğa ve kuraklığa dayanıklı canlılardır. Sisli ve nemli bir havada kendi ağırlıklarının on katı kadar su depolayabilirler. Fotosentez, su içeriği % 65-75 olduğunda başlar. Kuru iklimlerde fotosentez durur. Likenler böyle durumlarda çok yavaş büyür. Dayanıklı canlılar olmalarına karşın hava kirliliğine karşı hassastırlar. Mineralleri yağmur suyundan ve nemli havadan pasif olarak aldıklarından kükürtdioksit gibi hava kirleticilerden doğrudan etkilenirler. Bu nedenle bir alanda likenlerin ölmeye başlaması hava kalitesinin bozulduğunu gösteren bir erken uyarıdır. Yapraksı, dalsı, kabuksu, pulsu yapılarda olabilen likenler çok çeşitli yerlerde, örneğin kaya, taş ve toprak yüzeylerde, ağaçlarda ve kurumuş ağaçlarda yaşayabilir. Ülkemizde 1200 civarında liken türü yaşıyor. Bu sayfadaki fotoğrafta yer alan yelpaze şekli likenler de (Peltigera sp) bu türlerden biri. Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Uzungöl / Trabzon (2011) Kaynaklar Campbell, N,A., Reece, J,B., Biology., Benjamin Cummings – Pearson Education., 2006 http://www.biologie.uni-hamburg.de/checklists/lichens/middle-east/turkey_l.htm 77

Türkiye Doğası Fauna Gece Yırtıcıları Gece yırtıcıları (Strigiformes) gece ya da alacakaranlıkta aktif olan baykuş türleridir. Peçeli baykuş, kulaklı orman baykuşu, puhu, ishakkuşu gece yırtıcılarına örnektir. Bu türlerin gece iyi görmelerinin nedeni gözlerindeki çubuk hücrelerin sık ve fazla olmasıdır. Gündüz yırtıcılarındaysa koni hücreler fazladır. Gözün arka tarafındaki retinada ışığa duyarlı hücreler olan çubuk ve koni hücreler bulunur. Çubuk hücreler çok az ışıkta, koni hücrelerse çok şiddetli ışıkta iş görür. Gece yırtıcılarının gözleri büyüktür, ancak başlarının ön tarafında olduğundan görüş açıları dardır. 78

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] Genel olarak küçük kemiriciler, Ülkemizde, Dicle Üniversitesi küçük böcekçillerle yerleşkesi içinde yapılan bir beslenen gece yırtıcıları bu çalışmada 1 yıllık bir dönemde canlıları bütün halinde yutar. her ay düzenli olarak kulaklı Bu canlıların kıl, kemik gibi orman baykuşu peletleri yapılarını sindiremez ve (210 tane) toplanmış. 3-7 cm bir süre sonra bunları pelet uzunluğunda, 2-3 cm (mide topu) denilen genişliğinde oval ve silindirik bir küme halinde kusarlar. yapıdaki peletlerden 310 adet Bu peletler bilim insanları için av hayvanı kalıntısı elde edilmiş başka bir araştırma konusudur. ve bunların % 95’inin kemirici Peletleri inceleyen bir türü olduğu belirlenmiş. bilim insanı baykuşun beslendiği Avların arasında küçük beyazdişli bir bölgedeki, gözlenmesi ve böcekçilin kalıntılarına yakalanması zor olan küçük rastlanılması da diğer bir ilginç memelilerin yaşamı sonuç olmuş, çünkü bu tür hakkında bilgi edinebilir. o bölgede hiç gözlenmemiş. Bu da peletlerin küçük memelilerin belirlenmesinde önemli bir araç olduğunun göstergesi. Fotoğraf: Prof. Dr. Kazım Çapacı SDKeaiçyykanirnba,kaSkl.aı,r rCporşokvuinnc,eY”,.,T “uMrkaimshmJoaulirannarleomf Zaionosloingyt,hCeiplte3ll0e,tsSaoyfılo3n, sg.-2e7ar1e-d27o8w, l2s0(0A6s.io otus) in 79

Türkiye Doğası Jeoloji Yeraltı Gölleri Yağmur suları yeryüzüne indikten sonra insan kaynaklı artıklarla, toprakla, hayvansal ve bitkisel kalıntılarla etkileşir. Sonra büyük gözenekli yapılar ve yarıklar yoluyla yeraltına doğru taşınır. Süzülerek aşağıya doğru inen suyun içindeki katı maddelerin ve mikroorganizmaların büyük bir kısmı toprakta süzülür. Suyun karbondioksit miktarı artar, oksijen miktarı azalır. Hareketine devam eden su geçirimsiz bir tabakaya gelinceye kadar ilerler ve bu tabakaya gelince birikmeye başlar. Binlerce yıl içinde iklime ve kayaç yapısına bağlı olarak da çeşitli oranlarda birikerek yeraltı göllerini oluştururlar. 80

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] Kalkerli kayaçların olduğu yerlerde çok fazla yeraltı suyu birikebilir. Bu gibi yerlerde kalker tabakalar arasındaki çatlaklar ve boşluklarda biriken sular, tatlısu kaynağı potansiyeli de taşır. Ülkemizde Akdeniz bölgesindeki karstik kayaçlı bölgelerde önemli miktarda yeraltı suyu olduğu biliniyor. Bu yeraltı sularının bir bölümü doğrudan denize karışıyor. Henüz büyüklüğü ve yayılımı tam belirlenmemiş bu boşalımların geri kazanılması da düşünülüyor. Yapılan araştırmalar henüz bunun ekonomik olmadığını, ama ileride bu suyun çok önemli hale geleceğini gösteriyor.  Fotoğraflar: Ali Ethem Keskin Yer: İnsuyu Mağarası/Burdur Eylül 2006 KBaayyanraı,kC. S., Özyurt, N. N., Hamarat, S., Baştanlar, Y. ve Varinlioğlu, G., Türkiye Kıyıları Tatlı Su Boşalımlarının Geri Kazanılması: Patara-Tekirova Pilot Projesi, TÜBİTAK ÇAYDAG 103Y025, 2007. 81

Türkiye Doğası Doğa Tarihi DeBvGeorygneduazsnuz25milyonyılönceKırıkkale’de Şimdiye kadar karada yaşamış en büyük memeli olarak bilinen boynuzsuz dev gergedanlar 25 milyon yıl önce Anadolu’da hüküm sürüyordu. Boynuzsuz dev gergedanlarun uzunluğu 12 metre, omuz yükseklikleri 6 metre (başla birlikte 8 metre) idi. Ağırlıkları 18-20 ton kadar olabiliyordu. Boyunları da uzun olan boynuzsuz dev gergedanlar ağaçlardaki yapraklar, ince dallar ve meyveler ile besleniyordu. 82

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] Boynuzsuz dev gergedanlara ait fosil parçaları 2002 yılında Kırıkkale’de (Çankırı-Çorum Havzası) bulundu. Oligosen Dönem’e (23,8 - 33,7 milyon yıl önce) tarihlendirilen fosil parçaları o dönemin paleocoğrafyası hakkında ipuçları da veriyor. Boynuzsuz dev gergedan fosilleriyle birlikte su kaplumbağalarına, küçük gergedanlara, çift toynaklılara, timsahlara ait fosiller de bulundu. Bu fosiller o dönemin sıcak, nemli, tropik bir iklime sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca o dönem Anadolu’nun adalar sistemi içinde olduğu ve memeli faunasının fakir olduğu düşünülüyordu. Ancak bulunan fosiller Anadolu’nun, Avrupa ile Asya arasında karasal bir bağlantı sağladığının işareti olarak yorumlanıyor. KAnaytonianke, P., Karadenizli, L., Saraç, G., Sen Ş., “A giant rhinocerotoid Çizim : Ayşe İnan Alican (Mammalia, Perissodactyla) from the Late Oligocene of north-central Anatolia (Turkey)”, Zoological Journal of the Linnean Society, Cilt 152, s. 581–592, 2008. 83

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Stres ve Endişe Thinkstock Stres, günümüzde tüm insanların karşılaş- Stres oluşması için ilk olarak, bir kişinin rek üstü bezler, kalp ve damar sistemi üze- tığı bir sorun. Sağlığımızı ve yaşam kali- hayatında meydana gelen değişimlerin o ki- rinde de olumsuz etkiler yaratır. İkinci aşama temizi olumsuz yönde etkileyen, zamanımı- şiyi etkilemesi gerekir. Bir olayın kişide stres “direnme” (ya da uyum) evresidir. Strese giren zın en büyük düşmanlarından biri. Uzun sü- yaratması olayın yapısına ve kişinin bu olay- sistem, eski dengesine dönmek için mücade- reli ve yoğun yaşanan stres kişide kaygıya ve la baş etme gücüne bağlıdır. Algılama ve le etmeye başlar. İşte bu noktada sistem zor- bunalıma, yani depresyona yol açabilir. Latin- düşünme yeteneği egonun kapsam alanına lanır. Zorlanma, dengeye dönme sürecinde ce “estrictia” sözcüğünden gelen “stres” fela- girer. İnsan egosu, iç dürtülerle dış olaylar sistemin harcadığı enerjidir. Beyindeki sinir ket, bela, dert, keder anlamlarını taşır. Bu kav- arasındaki dengeyi kurar. Egosu sağlıklı çalı- hücrelerinin (nöronlar) birbiriyle oluşturduğu ram 18. ve 19. yüzyıllarda, zorluk veya baskı- şan bir kişide, dış ve iç dünyalar arasında bir bağlantıların yapısı ve sayısı, vücudun ihtiya- nın etkisiyle bir nesnede veya kişide mey- denge vardır. Eğer ego bu dengeleme işle- cına göre değişebilir. Nöroplastisite denilen dana gelen biçimsel bozulmaya karşı geli- vini yerine getiremezse ve dengesizlik uzun ve beynin kendini yeniden şekillendirdiği bu şen direnç anlamında kullanılmıştır. 20. yüz- sürerse anksiyete yani endişe oluşur. Kişi mekanizma sayesinde, kişi dış veya iç uyaran- yılın ortalarında stres “vücuda yüklenen her- stresle karşılaştığında bir uyum süreci baş- lara karşı uyum sağlar. Direnme aşamasında hangi bir göreve karşı, vücudun tepkisi” ola- latır. Uyum sürecinin ilki “alarm aşaması”dır. stresle mücadele kazanılırsa kişi kaybettiği rak tanımlanmıştır. Diğer bir deyişle stres, ki- Bu aşamada sempatik sinir sistemi aktif hale enerjiyi tekrar kazanmaya başlar ve vücut- şinin uyum gerektiren yeni bir duruma veya geçer. Vücuttaki adrenalin ve steroid benze- taki strese bağlı değişimler yok olur. Ancak kendisini etkileyen çevresel bir uyarana kar- ri stres hormonlarının salgılanmasına bağlı direnme aşamasında, stres kaynağının yo- şı verdiği bir tepkidir. Stres tepkisinin ortaya olarak kalp atımları hızlanır, kan basıncı yük- ğunluğunun artması ve uyum mekanizma- çıkmasına yol açan uyaranlara ise stres etke- selir, solunum hızlanır, ellerde terleme ve ağız larının yetersiz kalması durumunda kişinin ni (stresör) denir. Herhangi bir uyaranın stre- kuruluğu olur. Kısaca vücut alarm durumuna gayreti kırılır ve umutsuzluk başlar. Tükenme se yol açması için, belli bir duyu organının alı- geçer. Bu değişimler sonucunda kişi stresle aşaması denilen bu evrede, kişinin psikolojik şık olduğu rahatlık eşiğini aşıp sistemin den- yüzleşmeye veya stresten kaçmaya hazır hale durumunda olumsuz değişiklikler, endişe ve gesini bozması gerekir. gelir. Uzun süreli stres sindirim sistemi, böb- önemli davranış bozuklukları görülebilir. 84

Bilim ve Teknik Şubat 2012 Stresle Başa Çıkmak - Stres Yönetimi [email protected] Endişe Stresle başa çıkmak, yani stresin insan ru- ma gayretinde olmak, dostluk veya zevk verici Çok şiddetli veya uzamış stresle mücade- huna ve vücuduna verebileceği zararı en aza şeyler için çok az zaman ayırmak A tipi davra- lece yetersiz kalmak endişeye yol açar. Endişe indirmek için izlenmesi gereken stratejilere nış özellikleridir. Toplumsal örgütlenme içinde nedeni bilinmeyen korku olarak tanımlanır. stres yönetimi denir. Kişilerde stres yaratabi- A tipi kişiler daha fazla ödüllendirmekte, bu Korku, kişinin güvenliğini tehdit eden nesnel lecek çevre veya iş koşullarının değiştirilme- nedenle bu tür davranış özellikleri, özellikle bir tehlikeye karşı yaşanan bir duygudur. Endi- si örgütsel stratejilerdir. Örgütsel stratejiler iş hayatında daha fazla benimsenmektedir. şenin de temeli korku ve tedirginliktir. Ancak arasında iş yeri koşullarının iyileştirilmesi, B tipi davranış özelliği gösteren insanlar ge- burada farklı olan kişinin korkusunun kayna- çalışma şartlarının düzeltilmesi, çevrenin nellikle esnek, zamanı sorun etmeyen, rahat, ğını gösterememesidir. Kişide, kötü bir şey güzelleştirilmesi sayılabilir. Bunlar genellikle sabırlı kişilerdir. Hırslı değildirler, insanlarla ya- olacak hissi ve bir sıkıntı vardır. Endişe, belirli bireyin kişisel çabasıyla değil, yönetsel dü- rışa girmez, kolay sinirlenmez ve aşırı endişe bir düzeye kadar olağan ve normal bir duygu zenlemelerle yapılabilen değişikliklerdir. Bire- duymazlar. Bu kişiler kendilerinden emindir, olarak kabul edilebilir. Belirli sınırlar içindeyse yin kişisel olarak stresle mücadele etmesiyse konuşmaları bile rahat ve sakindir. İnsan dav- kişiyi uyarır, korur ve zorlukları daha kolay at- yaşam tarzı yönetimidir. Bu bireysel stratejide ranışları genellikle A ve B tipinin karması şek- latmasına yardımcı olur. Strese yol açan uyara- ilk adım, kişinin mümkünse içinde bulundu- lindedir. Yani insanlar genellikle her iki grupta- nın şiddetiyle uyumsuz olan ve kas gerginliği, ğu olumsuz durumu değiştirmesidir. Sadece ki davranış özelliklerinden bazılarını gösterir. uykusuzluk gibi fiziksel sıkıntılarla birlikte gö- bu adım sayesinde stres tamamen yok edile- Burada önemli olan nokta, stresle başa çıkmak rülen endişe ise normal kabul edilmez. Kişinin bilir. Kontrol edilemeyecek bir durumla kar- için B tipi davranış özelliklerinin ön plana çıka- katlanma gücünü aşan, toplumsal uyumunu şılaşıldığındaysa, öfkelenmek yerine durumu rılması gerektiğinin bilinmesidir. ve mesleki başarısını düşüren, kişiyi bağımlılık kabul etmek ve çözüm bulmaya çalışmak yapan maddelere örneğin alkole iten endişe yani pozitif bir yaklaşım benimsemek önemli Stresle mücadelede, düşünce tarzımızı “yaygın anksiyete bozukluğu” olarak tanımla- bir adımdır. Eğer durumu değiştiremiyor veya değiştirip hayata daha olumlu bakmanın yanı nır. Hayat boyunca bir kişide bu tablonun gö- kontrol edemiyorsak, saplantılı olarak olayın sıra başka yardımcı yollar da vardır. Düzenli fi- rülme riski % 4-7 arasındadır. Konsantrasyon üzerine gitmek yerine “boş vermek”, zihinsel ziksel aktivite kas gerginliğini azaltarak kişinin bozukluğu, sorunların gerçekçi olmayan şekil- ve duygusal açıdan rahatlamayı sağlayacak kendini daha enerjik ve iyi hissetmesini sağlar. de değerlendirilmesi ve sorunlarla baş etme etkili bir yoldur. Aileden ve arkadaşlardan destek almak sorun- stratejisinde yetersizlik, yaygın anksiyete bo- larla baş etmede hayli önemlidir. Kişinin, gü- zukluğunun önde gelen belirtileridir. Kişi her Yaşam tarzını ve davranış biçimini değiştir- ven duyduğu ortamlarda kendini ifade etmesi an aşırı bir fiziksel uyarılmışlık durumundadır. mek, stresle mücadelede hayli önemlidir. Bu ve sorunlarını paylaşması sıkıntılarını hafifletir. Aşırı sinirlilik, uykusuzluk ve sürekli yorgunluk aynı zamanda, gelecekte stres oluşturabilecek Seyahat ve uzun tatiller vücudun dinlenmesi- gözlenir. Bu belirtilerin 6 aydan fazla devam unsurlarla karşılaşmayı da engeller. Kişiler dav- ni sağlar, olumlu düşünmeyi kolaylaştırır. Kişi- etmesi endişe tanısı koydurur ve artık tedavi ranış özelliklerine göre kabaca A tipi ve B tipi nin yeni beceriler geliştirmesi, ilgi alanlarına gerektiğini gösterir. Tedavinin ilk basamağı olmak üzere iki gruba ayrılır. Hızlı konuşmak, yönelik hobiler bulması enerjisini olumlu yön- kişinin kafein, nikotin ve alkol gibi maddeleri acelecilik, sabırsızlık, karşısındakini dinleye- de boşaltmasına yardımcı olur ve stresi azaltır. bırakmasıdır. Kişinin günlük hayatını etkileyen memek, sırada beklemekten nefret etmek, Strese yol açan unsurların tespit edilmesinde endişe durumlarında benzodiazepin grubu zamanın elverdiğinden daha fazla etkinlik ve bunlarla etkin mücadelede uzman yardımı ilaçlar kullanılır. yapmaya çalışmak, aynı anda bir çok şeyi yap- almak da önemli bir seçenektir. Thinkstock Gettyimages 85

Stresin ve Endişenin Gettyimages Beyin Üzerindeki Etkileri histaminik ilaçlar kişiyi sakinleştirir ve endişeyi vücutsal değişimler kaybolmaktadır. Hayvan Uzun süreli ve yoğun yaşanan stres, sadece azaltır. Beyinden salgılanan morfin benzeri deneylerinde uzun süreli stresin, beyin hüc- kişinin ruh sağlığına zarar vermekle kalmayıp moleküllere opiat denir. Endorfin, enkefalin ve relerinde genetik değişikliklere sebep olduğu vücutta, özellikle beyin üzerinde olumsuz et- dinorfinlerden oluşan bu hormonlar endişeyi gösterilmiştir. Stresin etkisiyle, hücre bölün- kiler yaratır. Stres, beyinde haberleşmeyi ve azaltır ve kişiyi rahatlatır. mesinde rol oynayan bir dizi genin (protoon- bilgi akışını sağlayan iletici molekülleri (nö- kojen genler) DNA diziliminde değişim mey- rotransmitter) etkiler. Beyinde sinir iletimini Stres durumunda glukokortikoid ve glu- dana gelmektedir. baskılayan GABA, vücudu uyarıp performan- tamat düzeyleri yükselir. Bu hormonlar, bey- sı artıran noradrenalin, histamin, glutamat nin duygulardan sorumlu merkezi olarak KVaaiyllnaankt,lGar. E., “Involuntary coping mechanisms: ve endişeyi azaltan serotonin, adenozin ve kabul edilen hipokampus üzerinde etkilidir. aLNupecusayrsoc-hSTcohideonymnceapsm,soCincil,tpR1e.3rsG,pS.e,acGytıiov3le,d”s,b.De3ri6ga6,lo-W3g7u. 0Aes, .E,in“yFlCüallmin2i0ilcy1a1l . opiatlar stresle doğrudan bağlantılı hormon- Glutamat stresle bağlantılı olan ve uyarıcı rol NirnealCasthhio,ilnMdsDh.,iMepvsecalDonpedmrmcehnoitltdta,rnJe.d,n“’sBMsetherneasvtsaiolrrhe,seSpaaoltynhıs4ae0ns”,d,sA. 2d4v3a-n2c9es9, 2011. lardır. Stres, bu hormonların düzeylerini veya oynayan bir hormondur. Hafıza kaydında, long-term conditions 2: Managing depression”, Nursing Times, algılayıcılarını değiştirerek etkisini gösterir. şartlanmış duygusal tepkilerin ve korku ceva- Cilt 107, Sayı 26, s. 21-23, Temmuz 2011. Hormonların etkisinin artması veya azalması, bının edinilmesinde görev alır. Bu hormonun Soleimani, L., Lapidus, K. A., Iosifescu, D. V., kişinin strese karşı verdiği mücadeleyi doğru- algılayıcılarının baskılanması, korku tepkisi “Diagnosis and treatment of major depressive disorder”, dan etkiler. edinilmesini engeller. Melanokortinler ola- CNGieülutçrl2üo1l,,oNSgai.c,y“CıS1lti,rnesis.c9sY,1öC-n1iel0tt9i2m,92,i0”S,1aG1y..ıÜ1.,Gs.a1z7i7E-ğ1i9ti3m, ŞFuabkaütlt2e0si1D1.ergisi, rak adlandırılan bir dizi hormonun da stresle Eşel, E., “Genelleşmiş anksiyete bozukluğunun nörobiyolojisi”, Stres ve endişe durumlarında beyindeki yakın ilişkili olduğu gösterilmiştir. Yapılan KErlisnoiyk, PF.s,iEkodfiarrnme,aTk.o, lOojğiuBzü,lTte.nFi.,, Sayı 13, s. 78-87, 2003. GABA molekülünün hayli etkili olduğu bilini- araştırmalarda, bu hormon grubundan olan “Birinci basamakta anksiyete yor. GABA, sinir hücrelerinin gelen sinyallere ACTH ve MC4R’nin arttığı durumlarda stres bozuklukları”, STED, Cilt 12, Sayı 9, s. 326-327, 2003. cevap verme gücünü azaltır. GABA algılayıcı- davranışlarında da artış gözlenmiştir. MC4R ları (reseptörleri) baskılanırsa stres artar, uya- baskılandığında stres azalmakta ve buna bağlı rılırsa azalır. GABA algılayıcılarıyla bağlantılı diğer bir molekül grubu benzodiazepinlerdir. Örneğin diazepam içeren sakinleştirici ilaçlar- la beyindeki benzodiazepin algılayıcılarının uyarılması, GABA’nın işlevini etkileyerek rahat- lama sağlar. Uyarıcı bir hormon olan noradre- nalinin dikkat, uyanıklık, öğrenme ve duygu- sal tepkilerle bağlantısı vardır. Noradrenalin sistemi, vücudun tehdit edici uyarana cevabı sırasında oluşan korku ve uyanıklıkta önemli bir rol oynar. Beyinde noradrenalin salgılanan bölge (Lokus seruleus) stres durumunda der- hal uyarılır ve buna bağlı olarak kişinin dikkati artar, kişi daha aktif olur ve savunma konumu- na geçer. Ancak uzayan stres durumunda, bu bölgenin aşırı uyarılması giderek performansı düşürür, kişinin sorunlarla başa çıkma gücünü azaltır ve panik atağa sebep olur. Serotonin iştah, hayat enerjisi, duygu durumu, uyku ve dürtü kontrolünden sorumludur. Serotonin algılayıcılarının baskılanması kişide mutsuz- luğa ve kaygıya yol açar. Stresle salgılanımı artan bir hormon da dopamindir. Dopaminin motivasyonu ve stresle başa çıkma gücünü artırdığı düşünülüyor. Dopamin algılayıcılarını baskılayan ilaçlar stresi ve kaygıyı da azaltıyor. Adenozin sakinleştirici etkileri olan bir iletici moleküldür. Adenozin algılayıcılarının, kafe- in molekülü gibi bir molekülle baskılanması durumunda kişi kolay uyarılabilir hale gelir ve endişesi artar. Histamin kendi algılayıcıla- rına bağlanarak beyni uyaran bir hormondur. Stres, beyinde histamin düzeyini artıran bir unsurdur. Histaminin etkisini baskılayan anti- 86

Gökyüzü Alp Akoğlu Bu Adları Günümüzdeki modern yıldız haritalarında Messier, 15 kuyrukluyıldız keşfine imza attı. Kim Veriyor? yıldızın adı yoksa Bayer harfi, o da yoksa Falm- Ancak bunların çoğu bugün anımsanmıyor. steed numarası verilir. Messier Kataloğu, yaklaşık iki yüzyıl önce ha- zırlanmış olmasına karşın, içerdiği gökcisimleri Günümüze kadar hazırlanmış çeşitli kata- amatör (bazen de profesyonel) gökbilimcilerin loglar olmasına karşın, sönük yıldızlar için bu- Gökcisimlerine verilen ilginç adların kökeni- gün yaygın olarak kullanılan yıldız kataloğu An- en çok gözlediği gökcisimleri. ni hepimiz merak ederiz Gökcisimlerinin nie J. Cannon’un 1911-1915 tarihleri arasında Danimarkalı gökbilimci John Dreyer tara- hazırladığı Henry Draper (HD) yıldız kataloğu- fından hazırlanan NGC (New General Catalo- bazısı adlarını mitolojik kahramanlardan, ba- dur. Yıldızların batıdan doğuya doğru sıralandı- gue), sadece yıldız kümeleri, bulutsular ve gö- zısı da hayvan, eşya ya da çevremizdeki çeşitli ğı bu katalog, 225.000 yıldız içeriyor ve her biri- kadalar için hazırlanmış kataloglar arasında, varlıklardan alır. Adların bir kısmı eski Yunanca, nin tayf türü veriliyor. Messier kataloğundan çok daha kapsamlıdır. Arapça, bazıları da Türkçedir. Hatta bir kısmı ne Yıldız kümeleri, bulutsular ve gökadalar gibi Adında “new” yani “yeni” sözcüğü bulunma- olduğu pek anlaşılmayan harflerden ve rakam- derin gökyüzü cisimleri için hazırlanmış birçok sına karşın, bu katalog 120 yıl önce hazırlan- lardan oluşur. Köşemizde bu ay gökcisimlerine katalog olmasına karşın, özellikle amatör gökbi- mış. Başlangıçta 7840 gökcismi içeren katalog, verilen adların kökenine ve güncel adlandırma- limciler tarafından en çok kullanılanları Messier daha sonra yine Dreyer tarafından yeniden dü- nın nasıl yapıldığına kısaca değineceğiz. Kataloğu ve NGC’dir (New General Catalogue). zenlenerek Index Catalogues (IC) adını aldı. IC Günümüzde bu adlandırmaların resmiyet 1700’lü yıllarda yaşamış Fransız gökbilim- ile 13.226 gökcismi kataloglandı. NGC katalo- kazanması için Uluslararası Astronomi Birliği’nin ci Charles Messier, bu cisimleri kuyrukluyıldız- ğu, günümüzde de yeni düzenlemeleriyle kul- onayını alması gerekiyor. Ancak geçmişte yapıl- larla karıştırmamak için bir katalog hazırlamış. lanılıyor. mış adlandırmalar genellikle aynen kullanılıyor. Messier Kataloğu olarak bilinen bu katalog, 110 Yine amatör gökbilimcilerin ilgi alanrına gi- Takımyıldızlarla başlayalım. Takımyıldızlara gökcisminden oluşuyor. Bu katalogda, çoğun- rebilen değişen yıldızların, küçük gezegenlerin verilen adlar genellikle Eski Yunanlar’ın verdi- luğu kuzey yarıkürede yer alan bulutsu, yıldız (asteroitlerin), gezegenlerin ve uydularının, öte- ği adlardır. Bu takımyıldızların adları birtakım kümesi ve gökada gibi çeşitli parlak gökcisim- gezegenlerin, Ay’ın ve diğer gökcisimlerindeki canlı varlıklardan, günlük hayatta kullanılan leri yer alıyor. Messier onları keşif sırasına göre yüzey şekillerinin her birinin kendine özgü ad- araç ve gereçten ya da mitolojiden gelir. Eski numaralandırmış ve numaranın önüne bir “M” landırma yöntemleri var. Bunlar bu sayıda an- Yunanlar güney yarıküreye gitmediklerinden harfi koymuş. Örneğin Orion Bulutsusu Messier lattığımız takımyıldız, yıldız ve derin gökyüzü güney gökküredeki takımyıldızlara buraya gi- Kataloğu’nda M42 olarak adlandırılır. M42’nin cisimlerinin adlandırma yöntemlerine göre çok den ilk denizcilerce ad verilmiş. Denizcilerden yanı sıra en ünlü Messier cisimleri arasında, Ül- daha karmaşık. Yerimiz kalmadığından bu ad- ne beklenir? Elbette Pupa, Yelken, Karina, Pu- ker Açık Yıldız Kümesi (M45), Herkül Kümesi landırmaların nasıl yapıldığını önümüzdeki sa- sula, Altılık gibi adlar. (M13), Andromeda Gökadası (M31) var. yıda ele alacağız. Yıldızların parlak olanlarına verilen adlarsa 139 132 109 106 97 Aldebar2a7n1 genellikle Arapça’dan gelmedir. Günümüze de- 114 ğin hazırlanan çeşitli yıldız kataloglarında fark- Tipik bir yıldız haritasında parlak yıldızlar adlarıyla verilir. Dah1a0s4önük olanlar Bayer harfleσriyle, Baρyer haπrfine sahip olmayanlarsa Falmsteed lı adlandırmalara gidilmiş. 1600’lerin başlarında numaralarıyla verilir. Haritada yiζne M42 ve M78 gibi Messier kataloğundaki ve NGC 1981 gibi NGC kata8l3oğ79undaki cisimler işaretlenmiş durumda. Johann Bayer adlı gökbilimci, hazırladığı Ura- nometria adlı yıldız atlasında, yıldızları tanım- 1 NGC 2129 NGC 1817 NGC 1807 lamak için Yunan alfabesindeki harfleri yıldızın bulunduğu takımyıldızın başına getirmiş. Örne- 120 119 115111 15 11 ο1 90 47 ğin Kuğu (Cygnus) Takımyıldızı’nın en parlak yıl- 93 µ dızını Alfa (α) Kuğu, ikinci parlak yıldızını Beta χ2 χ1 66 (β) Kuğu olarak adlandırmış. Yunan alfabesin- NGC 2175 64 ο2 46 deki 24 harfin bazı takımyıldızlardaki tüm par- 88 ν40 lak yıldızları adlandırmakta yetersiz kaldığı du- 122 116 rumlarda, birbirine yakın konumda yer alan yıl- 130 126 6NGC 1662 dızları adlandırırken, aynı harf yanına bir sayı eklenerek kullanılmış. π1 Orionis, π2 Orionis gibi. 71 π1 π2 π3 1712 yılında, İngiliz gökbilimci John Falm- 72 69 ν 18 π4 steed, takımyıldızlardaki yıldızları batıdan do- 133 16 ğuya doğru numaralandırdı. Bu yöntem, hari- π5 ta üzerinde bir yıldızı bulurken büyük kolaylık 14 π6 sağladı. Falmsteed kataloğundan bir örnek ve- recek olursak, 33 Orion, 32 Orion’un hemen do- 134 Meissa ğusunda, 34 Orion’un hemen batısında yer alır. Falmsteed bu şekilde 2682 yıldızı numaralan- ξ NGC 2169 φ2φ1 dırmış. 7743 Bellatriks 45 88 75 µ 32 51 52 23 ρ ν ξ µ Betelgöz ψ 21 ω 38 33 25 13 ORİON 56 51 27 22 62 47 Cr 111 NGC 2237 8 60 M 78 Mintaka 66 ω NGC 2244 68 Cursa 31 NGC 2252 ψ Alnilam η Alnitak σ NGC 1981 18 M 42 ι τ λ NGC 2286 NGC 1980 Rigel 29 49 υ 53 NGC 2232 55 ι 64 60 10 νκ γ Saif µ β λ 7 2 8 3 ηζ Arneb

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] KUZEY Çoban Ejderha Kral 9 Şubat Büyük Ayı Küçük Ayı Kraliçe Mars ile Ay yakın görünümde Kutupyıldızı Andromeda 10 Şubat Venüs ile Uranüs çok yakın Zürafa görünümde 13 Şubat Vaşak Kapella Üçgen Balıklar Satürn ile Ay yakın Perseus görünümde DOĞU Aslan İkizler Arabacı BATI 25 Şubat Koç Venüs ile Ay yakın görünümde Jüpiter MBarasşak Regulus Yengeç Aldebaran Kupa Küçük Boğa Balina Köpek Avcı Procyon Tekboynuz Irmak Irmak Suyılanı Büyük Köpek Akyıldız (Sirius) Tavşan 1 Şubat 22.00 Yelken 1 Şubat 22:00 15 Şubat 21.00 GÜNEY 15 Şubat 21:00 29 Şubat 20.00 29 Şubat 20:00 Şubat’ta Gezegenler ve Ay Merkür, ay boyunca giderek Güneş’e Jüpiter yaklaşacak. Bu süre içinde ufuktan yüksekliği çok az olacağından Şubat’ta Satürn Spika gözlenemeyecek. Venüs Ay Venüs gökyüzünde giderek Güneş’ten uzaklaşmaya devam ediyor ve bu sıralar Ay gece gökyüzünde Ay’dan sonraki en parlak gökcismi. Venüs, 10 Şubat’ta Uranüs ile çok Ocak’ta akşamları güneydoğu ufku 26 Ocak akşamı batı-güneybatı ufku yakın bir konumda olacağından, dürbünle 13 Şubat geceyarısı güneydoğu ufku 25 Şubat akşamı batı-güneybatı ufku veya küçük bir teleskopla iki gezegen bir arada görülebilir. 25 Şubat’ta Venüs ile Ay Parlaklığı ay boyunca pek değişmeyecek Şubat’ta bu ikiliye Ay da katılacak. batı ufkunda yakın konumda olacak. olan Satürn geceyarısına doğru doğuyor ve Ay 7 Şubat’ta dolunay, 14 Şubat’ta gündoğumuna kadar Başak Takımyıldızı’nın Mars ay boyunca tüm gece parlak üyesi Spika ile birlikte parlıyor. 13 sondördün, 21 Şubat’ta yeniay hallerinde gökyüzünde. Gezegenin parlaklığı olacak. yavaşça artarak ay sonunda -1,0 kadir olacak, böylece Mars gecenin en parlak gökcisimleri arasında yer alacak. Birkaç aydır gecelerimizi süsleyen Jüpiter, geceyarısından önce batıyor. Yavaş yavaş gözlem süresi azalsa da Venüs’ten sonra gecenin en parlak gökcismi. 89

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Hârezmî Bilimsel bilginin yani bilimin en önemli özeliği evrensel bir bilgi olmasıdır. den önceki uygarlıklardan alarak geliştirdiği bilimsel miras, Orta Çağ’da İs- Bu, sadece bilimin ürettiği bilgilerin genel geçer bir niteliğinin olması de- lam dünyası tarafından devralınarak Hint ve Çin kültürlerinin kazanımları- ğil, aynı zamanda herkesin yararlanabilmesine açık olması anlamındadır. nı da içerecek şekilde geliştirilmiştir. Orta Çağ’da, özellikle 8.-11. yüzyıllar- Bu nedenle ırk, milliyet, din ve cinsiyet gibi ayrımları kabul etmez. Bu an- da çok büyük bir kültürel yükseliş yaşayan İslam dünyası bilimde de sayı- lamda her uygarlığın bilime katkısı vardır ve bilim bu katkılarla birikir ve sız büyük başarı elde etmişti. O dönemlerde Müslüman bilim insanlarının ilerler. Bu iki özellik bilimi diğer bilgilerden ayırır. Çağımızda bilimin ulaştı- yaptığı araştırmalar ve keşifler dünya bilim mirasını ciddi şekilde zengin- ğı dikkat çekici düzey de yine bilimin birikmeci ve ilerlemeci özelliği saye- leştirmişti. Dünya bilim mirasını o dönemde zenginleştiren bilim insanla- sinde mümkün olabilmiştir. Bu anlamda verilecek en doğru karar bilimin rı arasında çok sayıda Türk bilgin de vardı. Bunlardan biri de matematikçi kazanımlarında bütün uygarlıkların payı olduğudur. Greklerin kendilerin- kimliğiyle öne çıkan Ebû Muhammed İbn Musa el-Hârezmî’dir. Kısa Yaşam Öyküsü Hârezmî’nin Hive kentindeki anıtı Türk kültür dünyasının seçkin üyelerinden biri olan Hârezmî’nin Bilindiği üzere, teleskopun gökyüzü gözlemlerinde kullanıldığı doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmiyor, ancak çeşitli Orta Çağ döneme kadar, temel amacı astronomi alanında bilimsel araştırmalar tarih kaynaklarında yer alan ifadelere dayanarak 780 yılı civarında doğ- yapmak olan ve bu amaçla gereksinim duyulan araç ve gereçleri bulu- duğu ve 850 yılında öldüğü kabul ediliyor. Cebir biliminin kurucusu nan gözlemevleriyle ilk kez İslam dünyasında karşılaşılıyor. Tarihte ilk olan Hârezmî, aynı zamanda astronomi ve coğrafya alanlarında da ça- gözlemevini kuran Abbâsî halifesi Memûn’dur. Memûn (dönemi 813- lışmış ve yaptığı katkılarla bu bilim dallarının gelişiminde önemli rol 833) biri Bağdat’ta Şemmâsîye, diğeri ise Şam’da Kâsîyûn Gözlemevi oynamıştır. Hayatı hakkındaki çok sınırlı bilgilere göre, halife el-Memûn olmak üzere iki gözlemevi kurmuştur. Memûn’un Bağdat’ta kurduğu döneminde şimdilerin Bilimler Akademisi görevini gören ve dönemin Şemmâsîye Gözlemevi’nde, Yahya İbn Ebû Mansûr tarafından 828 yı- birçok ünlü bilgininin toplandığı, zengin bir kütüphanesi ve gelişmiş lınd iki dönence gözlemi yapılmıştır. Bu gözlemlere matematikçi ve bir gözlemevi de bulunan Bilgelik Evi’nin yöneticiliğini yapmış ve saray astronom olarak Hârezmî de katılmıştır. Bir yıl sonra, 829’da iki dönence astronomu olarak çeşitli gözlemler gerçekleştirmiştir. gözlemi daha yapılmış, bu gözlemlerden 828 yılında yapılanının kusur- 90

Bilim ve Teknik Şubat 2012 [email protected] Dünya’nın dört farklı görünüşü ax² + bx = c, ax² + c = bx, ax² = bx + c tipleri Solstis: Gündönümü, bir yılda iki kez meydana gelir, Dünya’nın ekseni Güneş’e doğru veya Güneş’ten öteye doğru eğilirse, şeklinde sınıflandırılmış ve her birinin cebirsel Güneş’in öğle vakti en uzak Kuzey’de veya en uzak Güney’de olmasına neden olur. İsim Latince“sol”(Güneş) ve“sistere”(devinimsiz kalmak) ve geometrik çözümleri verilmiştir. sözcüklerinden türetilmiştir, çünkü gündönümünde Güneş’in Kuzey veya Güney yönündeki devinimi en azdır. Hârezmî geometrik kanıtlamalarla des- Yaz Dönencesi teklenen, özellikle ikinci derece denklemler üzerinde durmuş ve çözümleri için kurallar vermiştir. Bilinmeyen nicelik “şey” veya “kök” olarak adlandırılmıştır. Bugün ax2 + bx + c = 0 olarak ifade edilen bu tür denklemlerin çözü- münü, o zamanlarda negatif nicelikler bilin- mediği için üç gruba toplamış ve her biri için kareye tamamlama işlemine dayanan ayrı bir çözüm yöntemi önermiştir. Bu üç grup şöyledir: Kuzey Kutbunda Gün Doğarken Gün Batarken Güney Kutbunda 1. , Güz Dönencesi 2. , 3. , lu olduğu anlaşılınca, sonuçlar resmen geçer- 1. Cebir ve Mukâbele Hesabı Üzerine Özet b/2 siz sayılmıştır. Memûn bundan sonra Şam’da Kitap (Kitâb el-Muhtasar fî Hisâb el-Cebr ve el- b/2 Kâsîyûn Gözlemevi’ni mümkün olan en iyi Mukâbele) aletleri hazırlatarak kurdurmuştur. x 2. Hint Hesabı Üzerine (Kitâb el-Hisâb el- Daha sonraki dönemde astronomi tarih- Hindî) x çilerinin Hârezmî’nin çalışmalarına değişik Birinci tip denklemin kareye tamamlama yoluyla çözümü açılardan başvurduğu göz önüne alındığın- 3. Yer’in Biçimi Üzerine (Kitâbu Suret el-Ard) da, onun cebir alanındaki tartışmasız yetke- 4. Sindhind Zîci (Zîc el-Sindhind) siyle yarışacak ölçüde astronomi bilgisine de 5. Usturlap Yapımı Üzerine (Kitâb el-Amel sahip olduğunu söylemek doğru olur. Zaten el-Usturlâb) bölgede yapılan kazılarda bulunan gözleme- 6. Toplama ve Çıkarma Üzerine (Kitâb el- vi kalıntıları da Türkistan’ın diğer kültür mer- Cem‘ ve el-Tefrîk) kezlerinde (örneğin Fergânâ) olduğu gibi, Günümüze tam metin olarak ulaşan bu Hârezm’de de astronomi çalışmalarının ileri eserlerden Hârezmî’nin aritmetik, cebir, geo- bir düzeyde olduğunu gösteriyor. metri, astronomi ve coğrafya alanlarında ça- lıştığı anlaşılıyor. Bilimsel Çalışmaları Matematik Çalışmaları Birinci tip denklemin çözüm yöntemi şöy- le ele alınabilir: Kenarı x olan bir kare çizelim Hârezmî’nin asıl ünü matematikle ilgili Hârezmî’nin cebir konusundaki yapı- ve karenin üst sağ köşesinde, her iki yöne de çalışmalarından gelir, özellikle cebir alanın- tı Kitâb el-Muhtasar fî Hisâb el-Cebr ve el- b/2 kadar bir uzunluk ekleyelim. Böylece şekil da yaptığı çalışmalar bu bilim dalının sonraki Mukâbele (Cebir ve Mukâbele Hesabı Üzerine x + b/2 olarak kareye tamamlanır. gelişimini doğrudan belirleyen bir nitelik ta- Özet Kitap) adını taşır. Buradaki cebir sözcü- şır. Akademik bir disiplin olarak bilim tarihini ğü, aslında bir denklemdeki negatif terimin Toplam alan oluşturan ünlü bilim tarihçisi ve felsefecisi Ge- eşitliğin öbür tarafına alınarak pozitif yapıl- orge Sarton (1884-1956) üç ciltlik Bilim Tarihi- ması işlemini, mukâbele sözcüğü ise denk- ‘dir. ne Giriş (1927-1947) adlı eserinde 9. yüzyılın lemde bulunan aynı cins terimlerin sadeleş- birinci yarısını Hârezmî Dönemi diye adlan- tirilmesi işlemini ifade ediyor. Hârezmî bu x2+bx=c’den dırarak Hârezmî’nin bu yönüne dikkat çeker. yapıtında, birinci ve ikinci dereceden denk- lemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli Harezmî’nin eserlerinin sayısı konusunda cebir problemleri ve miras hesabı gibi konu- bir uzlaşma olmamakla birlikte aşağıdaki ça- ları incelemiştir. Denklemler ax² = bx, ax² = c, lışmaların ona ait olduğu kabul ediliyor: 91

Bilim Tarihinden ve yürürlükte bulunan harf rakam ve hesap sis- bir tab­lo halinde verir. Bu tablolar incelen- temi yerine Hint rakam ve hesap sistemini diğinde, Hârezmî’nin Ptolemaios gibi Yer’i ,buradan da kullanmayı bu yapıttan öğrenmiştir. Kitabın ekvatordan kuzeye doğru yedi iklime, yani yazılma amacı da İslam dünyasında klasik dö- yedi enlem bölgesine ayırdığı ve enlemleri bu ve nemde ve daha sonraki dönemlerde sıkça söz esasa göre verdiği görülür. Başka bir deyişle, konusu edilen hesaplamanın, yani günümüz- kitap o zamanın çağdaş bilgisini veren yedi elde edilir. de aritmetik denilen dört işlemin yapılışının iklimli Grek sistemine göre düzenlenmişti ve Hint rakamlarının yardımıyla kolayca öğrenil- İslam dünyasında geçerli olan başka bilgiler Kitapta cebir ve geometri arasında koşut- mesini sağlamaktır. de kitaba alınmıştı. İlk bölüm kentle­ri, ikinci luk kurulmasının ilk örneğinin sergilenmiş bölüm dağları, üçüncü bölüm denizleri, dör- olması matematik tarihi bakımından önem- Hesap anlamına gelen Latince “algorit- düncü bölüm adaları, beşinci bölüm çeşitli lidir. Söz konusu kitap 12. yüzyılda Chesterlı mus” terimi de “el-Hârezmî” adından türetil- coğrafi bölgelerin belli başlı noktalarını, al- Robert ve Cremonalı Gerard tarafından La- miştir. On rakamdan oluşan rakam sistemi tıncı bölüm akarsuları içerir. Hârezmî’nin bu tinceye çevrilmiş ve kitabın adındaki “el-cebr” ise, Hârezmî tarafından tanıtıldığı için Arap kitabı dah­ a sonraki çalışmalar için bir temel kelimesi “algebra”ya dönüştürülmüş, Batı dil- Rakamları ve kökeni Hindistan olduğu için de oluşturmuş ve coğrafya araştır­malarını teşvik lerinde cebir kelimesini karşılamak için kulla- Hint-Arap Rakamları adı ile tanınmıştır. etmiştir. Çünkü Kitâb Suret el-Ard’dan önce nılmaya başlanmıştır. de bilinen yedi iklim sistemi, bundan sonra Hârezmî’nin sıfır rakamının kullanılmasını bütün Müslüman coğrafyacılar tarafından Hârezmî’nin diğer çalışması Hint Hesabı sağlaması da matematik tarihi açısından ay- benimsenecek ve klasik dönem yapıtları bu adındaki aritmetik kitabıdır. Aritmetik kitabı- rıca değerli ve önemlidir. Sıfırın kullanımını sisteme göre düzenlenecektir. nın Arapça aslı kayıptır; bu nedenle bu yapıt, açıkladığı pasajda şunlar yer almaktadır: De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkın- Eserde her bir iklimin bölgesel haritaları da) adıyla Bathlı Adelard (1080-1152) tarafın- “Çıkarma işleminde hiçbir şey kalmadı- vardı. Fakat bugün sadece dört harita bilin- dan yapılan Latince tercümesiyle günümüze ğında, küçük bir yuvarlak yaz ki, böylece o mektedir. Özellikle de Nil’in kaynağını ve mec- kadar ulaşabilmiş ve tanınabilmiştir. Hârezmî yer boş kalmamış olsun. Bu küçük yuvarlak rasını gösteren haritada Nil’in Batı Afrika’dan bu yapıtında, on rakamlı konumsal Hint ra- bir konum işgal etmek zorundadır. Çünkü veya Cennet’ten doğmadığının, bir gölden kam sistemi ile hesaplama sistemini anlatmış, aksi durumda daha az sayıda konum kalır ve çıktığının gösterilmesi dikkat çekicidir. Dikkat Batılı matematikçiler, Romalılardan bu yana o zamanda ikinci konum hatalı olarak birinci çeken diğer bir nokta da haritalar arasında bir konum olur.” Dünya haritasının olmamasıdır. Fakat enlem ve boylam verileri böyle bir haritanın çizilebil- Hârezmî’nin “küçük yuvarlak” veya “daire” mesi için gerekli olan malzemeyi vermektedir. olarak adlandırdığı işaret bu gün kullanılmak- ta olan sıfırdır. Küçük yuvarlağa Araplar sıfır (boş) diyorlardı. Latinceye zephyrum olarak çevrilen sözcük, daha sonra İtalyanca zero olarak kısaltıldı. Astronomi ve Coğrafya Çalışmaları Hârezmî, daha önce Sanskritçeden KAyayyunbaik,lNar. A., “Hârezmî’nin Matematiğe ve Coğrafyaya Arapçaya çevrilmiş olan Siddhanta adlı zic’i Katkısı”, Çeviren: M. Dosay, Uluslararası İbn Türk, Ptolemaios’un Almagest’inden yararlanarak AHtâarteüzrmkîK, FüâltrüârbMî, Beerkyreûzin,î1v9e9İ0b.n Sînâ Sempozyumu Bildirileri, düzeltmiştir. Bu düzenlemenin dikkat çeken yönü açıların, trigonometrik fonksiyonlarla Dosay, M., “Cremonalı Gerard’ın Hârezmî Cebrinin örneğin sinüsle ifade edildiğini gösteren bir- Latince Tercümesi Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme”, takım tablolara yer verilmiş olmasıdır. HBioliymruTpa,rJi.h, i“,İSbanyTı 1ü5rk, İvsteaHnbâurelz1m99î’3n.in Temelindeki Cebirsel Gelenekler”, Çeviren: M. Dosay, Bunların dışında Hârezmî’nin biri usturla- SSUealmiudspalanorz,ayArua.msSı.u,İb“BMnilTudüihrraiklme,rHmi,âAerdteazİtmbünrî,kMFKâûürâsltâbüîer,lB-MHeyeârrrkûeenzzmîiv,îe1’n9İib9nn0.Sînâ bın yapımını diğeri ise kullanımını anlatan iki Cebiri ve Aritmetiği”, Çeviren: M. Dosay, yapıtı daha vardır, fakat bunlar kayıptır. ABUetluaytrsülûarnrkaî KrvaeüsİlıtbİünbrnSMîTneüârrkSkee,zmHi,pâ1ro9ez9zym0u.mî, FuâBrâilbdîi,rileri, Sayılı, A., “Hârezmî ile Abdülhamid İbn Türk ve Hârezmî, Ptolemaios’un Coğrafya adlı Orta Asya’nın Bilim ve Kültür Tarihindeki Yeri”, yapıtını da Kitâb Suret el-Ard (Yer’in Biçimi SEardyıelmı, A, C.,i“ltİb7n, SSaîynıâ1’d9a, Atatürk Kültür Merkezi, 1993. Hakkında) adıyla Arapçaya çevirmiş ve böy- Astronomi ve Astroloji”, lece Grek dönemi matematiksel coğrafya DİbenrSleîyneânD: AoğyudmınuSnauynılıB, TinüirnkciTYaırliıhAKrmurauğmanuı,, 1984. bilgilerinin İslam dünyasına girişinde önemli ÇSteovnierekner:,MF..BD.,oMsaeyş,hGurünMdaotğemana,t1ik9ç8i9le.r, bir rol oynamıştır. Coğrafya kitabı ta­mamen Topdemir, H. G. ve Unat Y., Bilim Tarihi, Cebir’den bir sayfa önemli yerlerin enlem ve boylamlarının lis- Pegem, 2008. tesinden ibarettir ve şehirler, dağlar, denizler, 92 akarsular, adalar vb. yerlerin koordinatlarını

Yayın Dünyası Usta bir popüler bilim yazarı olan Holmes İlay Çelik derinlemesine araştırdığı bu sıra dışı konu- Tozun Gizli Hayatı yu ilgi uyandıracak bir üslupla ve akıcı bir an- yaştaki okurlarımızın tam da bu yöndeki ilgile- latımla işlemeyi başarıyor. Tozun Gizli Hayatı rine hitap ediyor. Geçmişi Araştırmak isimli ki- Evrenden Mutfak Tezgâhına pek çok iyi popüler bilim kitabının yaptığı gibi tap geçmişe dair araştırma yapan bilim insan- Küçük Şeylerin Büyük Sonuçları okurun çevresine olan bakışını değiştirme po- larının, geçmişteki insanların yaşamları hak- Hannah Holmes tansiyeli taşıyor. Kitapta tozun insan sağlı- kındaki bilgilere nasıl ulaştığını rengârenk çi- Çeviri: Ebru Kılıç ğı üzerindeki etkilerinden yıldızların ve geze- zimler ve fotoğraflar eşliğinde anlatıyor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, genlerin oluşumundaki rolüne, tarım toprağı Kasım 2011 oluşumuna katkısından iklim üzerindeki etki- Kitapta arkeologların ne gibi işaretlerden lerine kadar, toza dair çoğu yaygın olarak bi- ve ipuçlarından yararlandığı, kazı yaparken “... Elimi bilgisayar ekranına sürdükten son- linmeyen pek çok ilgi çekici olgu anlaşılır bir nelere dikkat ettiği, gömülü haldeki yapıların ra, parmaklarımdaki girintili çıkıntılı izlerin dille ve akıcı bir anlatımla sunuluyor. ve insan vücudu kalıntılarının sağladığı bilgi- üzerinde kalan pırıltılı, kabarık tozu büyüteç- ler, sualtındaki arkeolojik araştırmalar, kalıntı- le inceliyordum. Dağılan bir dünyanın parça- Hannah Holmes: 1963 doğumlu ABD’li Hannah Hol- ların tarihlendirilmesi ve korunması gibi konu- ları tek tek seçilemeyecek kadar küçüktü: Deri mes yazar, gazeteci ve makale yazarı. Ayrıca Dis- lardan bahsediliyor. döküntüleri, kaya kırpıntıları, ağaç kabuğu, bi- covery Channel’daki Science Live programında ve siklet boyası, abajur lifleri, karınca bacakları, Maine Things Considered adlı radyo şovunda su- Lisa Jane Gillespie : Çocuk kitapları yazarı. Yayın- kazak yünü, tuğla kırıntıları, lastik parçacıkları, nucu. Yazarın Sierra, New York Times Magazine, lanmış eserlerinden bazıları: Motorbikes (Usborne, hamburger yanıkları ve bakteriler. Dünya sü- L.A.Times Magazine, Outside, Islands ve Escape gibi 2011), What’s Science All About? (Kate Davies, Alex rekli bir çözünme hali içinde.” dergilerde internet üzerinden yayımlanmış maka- Frith’le birlikte, Usborne 2010), What’s Chemistry leleri var. Lisans eğitimini 1988’de Güney Maine All About? (Alex Frith’le birlikte, Usborne 2010), İlk Bu sözler aslında bir kitabın konusu olarak Üniversitesi’nde tamamlamış olan yazar eşiyle bir- Okuma-Ağaçlar (TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapla- insana ilk anda sıra dışı gelen, ancak çevremiz- likte Maine Portland’da yaşıyor. Yazarın daha önce rı, 2011). de en sık rastladığımız varlık olan “toz”a dair yayımlanmış diğer kitapları Quirk: Brain Science Ma- bir popüler bilim kitabının giriş bölümünden. kes Sense of Your Peculiar Personality, Random Ho- Çevirisi TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan use, 2011, The Well-dressed Ape: A Natural History geçen yılın Kasım ayında yayımlanan Tozun of Myself, Random House, 2008 ve Suburban Safari: Gizli Hayatı adlı kitap, tozların yaşamımızdaki A Year on the Lawn, Bloomsbury Publishing, 2005. çoğu zaman fark etmediğimiz yerini ve öne- mini çok geniş bir perspektifle anlatıyor. Kitabın popüler bilim tutkunlarına tozun gizemli dünyasında keyifli bir yolculuk yaşat- Yazar Hannah Holmes astronomiden arke- ması dileğimizle... olojiye, insan sağlığından endüstriye pek çok alanda tozun ve toz hakkında bildiklerimizin önemini anlamamızı sağlayan bilgiler sunu- yor. Geçmişi Araştırmak Zengin görselliğiyle küçük okurları hemen içine çekecek olan kitabın onları daha çok Lisa Jane Gillespie okumaya teşvik etmesini, geçmişe olan ilgile- Çeviri: Alp Akoğlu rini ve meraklarını güçlendirmesini diliyoruz. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ekim 2011 “Eski nesneler neden toprağın altında kalır? Çocuklar çevreleri ve çevreleriyle olan iliş- Onları topraktan kim çıkarır? kileri üzerine düşünmeye başladıkça geç- Arkeologlar toprak altında neler bulurlar? mişe olan ilgileri ve merakları da belirgin hale Bu kitapta bu soruların yanıtlarının yanı gelir. Kendilerinden önce yaşamış insanla- sıra gömülü hazinelerle ilgili daha başka bir- rın nasıl bir yaşam sürdüklerini merak etme- çok bilgi sizi bekliyor.” ye başlarlar. Ayrıca geçmişe dair araştırma- ların dolaylı yaklaşımı çocuklar için adeta bir oyun gibidir. Sadece bazı buluntulardan yola çıkarak geçmişteki insanların yaşam biçimleri- ni anlamaya çalışan arkeologların yaptığı iş bir bakıma bulmaca çözmeye benzer. Çevirisi TÜ- BİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçen yılın Ekim ayında çıkan bir ilk okuma kitabı, küçük 93

Zekâ Oyunları 1 6 34 2 5 Şifre Renkli Tablo Soru İşareti Yukarıda şifrelenmiş altı harflik sözcüğü 3x3’lük karelerden oluşan bir tablonun Soru işaretinin yerine gelecek olan bulunuz. her karesini turuncu, yeşil ya da sayıyı bulunuz. mavi renklerden birine boyayacaksınız. Şans Oyunu Her renk en az bir kez kullanılacağına ve 123 24 134 komşu (yatay veya düşey) karelerde 135 235 12 Bir şans oyununda her hafta 1’den 20’ye aynı renk olamayacağına göre bu işlem 25 345 ? kadar sayılar arasından 5 farklı sayı kaç farklı biçimde yapılabilir? çekilmektedir. Bu hafta çekilen sayıların Dört Diktörtgen en küçük 3 tanesinin, bir önceki hafta Aynı soru 2x2’lik bir tablo için sorulsaydı çekilen sayıların en küçük 3 tanesi ile cevap 12 olacaktı. İki adet dikdörtgeni dilediğiniz büyüklükte aynı olma olasılığı nedir? çizerek ve dilediğiniz biçimde yerleştirerek on bir adet dikdörtgenin sayılabildiği Çifte Hatalı Saat bir şekil elde edebilirsiniz. Kol saatinizin akrebi 1/3 oranında Dört adet dikdörtgen çizerek en fazla (% 33,33...) daha hızlı çalışırken yelkovanı kaç adet dikdörtgenin sayılabildiği bir şekil 1/3 oranında daha yavaş çalışmaktadır. elde edilebilir? 12:00’da ayarladığınız saatinizin akrep ve yelkovanı ilk olarak kaç dakika Eşkenar Dörtgenler sonra üst üste gelir? Düzgün bir altıgenin ve düzgün bir sekizgenin Kaplanan Kareler Dörtlü Rakamlar eşkenar dörtgenlere bölünmüş halleri aşağıdadır. Boş olarak çizilmiş düzgün ongen Kenar uzunluğu 1 birim olan üç adet kare Farklı rakamlardan oluşan bir sayının ve düzgün onikigeni de eşkenar dörtgenlere kullanılarak kaplanabilecek en büyük kare yanyana duran her dört rakamı ayırınız. alanı nedir? (Kareler üst üste konabilir.) incelendiğinde ortadaki iki rakamın Dört kare ve sekiz kare için çözümler çarpımının bu dört rakamın toplamından aşağıda verilmiştir. büyük olduğu görülür. N= Kullanılan birim kare sayısı Bu özelliğe uyan en büyük sayı nedir? A= Kaplanabilecek en büyük karenin alanı N=4 için A=4 N=8 için A≈5,828 94

Bilim ve Teknik Şubat 2012 Emrehan Halıcı A B C D Hangisi Farklı? Soldaki şekillerden hangisi farklıdır? Geçen Sayının Çözümleri Çarpma Parça Birleştir Sözcük İlk harfi B, Son harfi R olam bir sözcük. Örnek: BAKIR BiR DörT Yedİ İkİ BeŞ SekiZ ÜÇ AltI DokuZ ? Soru İşareti 2 Bir önceki satırdaki saat bilgisi ikiyle çarpılıyor. “YEABRÖILMÜIMNÜÇKEAYÇRTEIĞR?” diziliminde harfler birer atlayarak 183752 yeniden yazıldğında “YARIMIN ÇEYREĞE BÖLÜMÜ KAÇTIR?” 12:34:56 sorusu elde edilir. 01:09:52 (1/2) / (1/4) = 2. 02:19:44 04:39:28 Yüz Sayı 09:18:56 1.000.000 (n. sıradakı n sayının toplamı n3 olduğu için) 18:37:52 Hangisi Farklı? Şifre C farklı. A, B, D ve E birbirlerinden döndürülerek VEZİR:MNNOPRMN, ŞAH:İDE. elde edilebiliyor. C’yi elde etmek için ise ters çevirmek gerekiyor. PİYO N MPŞNO KURAL:Yanyana bulunan AT İJ iki harfin sayısal değerlerinin Üçgenler KFAİLL E ĞHJK B–E–F FGGHI ortalamalarına karşılık VEZ İR MNNOPRMN gelen harfi yaz. ŞA H İDE Eğer buçukluysa, bu iki harfi yaz. ŞAH → ŞA:(23+1)/2=12 → İ AH:(1+10)/2=5,5 → DE → İDE Sözcükler NÜFUS PROJE YAŞIT Tablonun üç satırında, üçgenlerin 3, 4 ve 5 üçgene kaç farklı biçimde bölünebileceği yer alıyor. 95

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine Gönderilen Yazı ve Görsellerin Sahip Olması Gereken Özellikler 1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002. zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S., bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- “Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008. tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- lerden oluşmaktadır. Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du- rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı- 1995. sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250 Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir. sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi lığın altında yer alacaktır. destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su- nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya- Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö- cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı- dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril- popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür. ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam- lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi- özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi- bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir. işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek mül bulunmamalıdır. kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu- daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç- Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir. farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar alt başlıklarla ayrılabilir. 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir. Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne- man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması- uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya- ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir. ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya- Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- zarlarına aittir. te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön- derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir. Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook