Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 544. Sayı - Mart

Bilim ve Teknik Dergisi 544. Sayı - Mart

Published by sedatileri, 2019-11-03 01:50:28

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 544. Sayı - Mart

Search

Read the Text Version

Fotoğraf: Devrim ÜnlüNurdan İnan Selim İnan Anadolu’yu Doğuran Deniz Tetis’in İzlerini Sürmek “Yol Hikâyeleri” 50

>>> Bilim ve Teknik Mart 2013 Mitolojide de sık sık adı geçen Tetis’in (Thetis) PERMİYEN TRİYAS Yaklaşık 250 milyon yıl önce, birbirinden farklı birçok anlamı var. 225 milyon yıl önce 200 milyon yıl önce bugünkü kıtalar Pangea Olimpos Dağı’nda oturan beş tanrıçadan birinin adı. (Ulukıta) adı verilen tek bir kara Okyanuslar Tanrıçası. JURA KRETASE parçası halindeydi ve bu kara 135 milyon yıl önce 65 milyon yıl önce parçasının etrafı Pantalassa İlyada destanında bahsedilen olağanüstü olarak adlandırılan bir okyanusla güzel bir peri, Gümüş Ayaklı. Phtya Kralı Peleus’un çevriliydi. Daha sonra Pangea’nın karısı. Troia’nın güçlü savaşçısı Aşil’in annesi. kuzey kısmının (Laurasia) ve Ege Denizi’nin dibindeki yosun yeşili sarayında güney kısmının (Gondwana) yaşayan Su Tanrıçası ve Anadolu’yu arasında da, yaklaşık doğu-batı doğuran deniz. uzanımlı, dar bir okyanus (Tetis) gelişmişti. Laurasia kıtası Kuzey Amerika ve Avrupa-Asya (Avrasya) kıtalarını, Gondwana ise Güney Amerika, Afrika, Hindistan, Antarktika ve Avustralya kıtalarını içeren birer kara parçasıydı. GÜNÜMÜZ Adını mitolojiden alan Tetis Denizi, jeolo- Tetis Denizi 248-206 milyon yıl önce Triyas dö- SCOTT CAMAZINE / Photo Researchers / Getty Images Türkiye jik zamanlar boyunca Dünya coğrafyası- nemde süper kıta Pangea’nın ekvator kuşağında yer nın şekillenmesinde önemli rol oynamış. alan bir iç denizmiş. Daha sonra, Pangea’nın iki bü- Kıtaların arasında kimi zaman genişleyip kimi za- yük parçaya (kuzey kıtası Lavrasya, güney kıta- man dar bir koridor haline gelip kimi zaman da kol- sı Gondwana) ayrılması sonucunda bu iki kıtanın lara ayrılarak, milyonlarca yıl sürdürdüğü serüveni- arasına yerleşmiş. Bir ucuyla Pasifik’e, diğer ucuyla ni bugün Akdeniz, Hazar ve Aral Denizi olarak de- Atlantik’e bağlanmış. vam ettiriyor. Jeolojik zamanlar boyunca Tetis Denizi’nin şek- Görkemli Tetis Denizi’nden bu güne yadigâr ka- li, kapladığı alan ve seviyesi, arasında kaldığı iki dev lan sadece bu kapalı denizler olsa da, Akdeniz’e kıyı- kıtanın birbirine göre hareketine ve Dünya’nın ge- sı olan tüm ülkelerle birlikte Orta Avrupa ülkelerini çirdiği buzul devirlerine bağlı olarak değişmiş. (Avusturya, İsviçre, Macaristan), İran’ı, Hindistan’ı ve Çin’in güneyini içine alarak, Atlantik’ten Pasifik’e Tetis Denizi önceleri kuzey kıtası Lavrasya’nın uzanan muazzam bir kara hattı boyunca da Tetis’in kuzeye, güney kıtası Gondwana’nın güneye hareke- izlerini sürmek mümkün. tine bağlı olarak giderek genişlemiş. Daha sonra Er- ken Jura devrinde (206-180 milyon yıl önce) kollara Tetis Denizi’nin jeolojik zamanlardaki değişik ayrılmaya başlamış. Geç Jura döneminde (180-144 konumlarına Paleotetis, Neotetis, Paratetis gibi fark- milyon yıl önce) kuzey ve güney Atlantik okyanus- lı isimler verilmiş. Paleotetis, Tetis denizlerinin ilki. larının açılmasına bağlı olarak küçülmeye başlamış. Bu denizin temelleri 417 milyon yıl önce Erken Pa- Kretase döneminde (144-65 milyon yıl önce) ise leozoyik zamanının sonlarına doğru atılmış. 417- hem süper kıta Pangea’nın parçalanma sürecindeki 248 milyon yıl önce Permo-Triyas devrinde tek kıta hızlanmaya, hem Lavrasya kıtasının güneye hareke- Pangea’nın oluşmasıyla birlikte artık yerleşik bir de- tine, hem de Afrika kıtasının kuzeye doğru hareke- niz olan Tetis 200 milyon yıl önce Jura devrinde ka- tindeki hızlanmaya bağlı olarak giderek kapanma- panmış. ya başlamış. Tetis Denizi’nin yavaş yavaş kapanması, ülkemizin de içinde bulunduğu pek çok coğrafyanın doğumunu müjdelemiş. 51

Anadolu’yu Doğuran Deniz Tetis’in İzlerini Sürmek “Yol Hikâyeleri” Kıtasal gerilme alanları ve okyanus oluşumu aşamaları (Press ve Siever, 2000 ve Yürür, 2005) Anadolu coğrafyası Triyas döneminden itibaren (250 milyon yıl önce) Tetis Denizi’nden yükselmeye Tersiyer dönemde Alpler, Dinaridler, Hellenid- başlamış ve ilk karalar oluşmuş. Geç Triyas dönem- ler, Pontidler, Toridler, Zagroslar gibi sıradağlar ya- de (220 milyon yıl önce) bir yandan Anadolu yükse- vaş yavaş yükselmeye başlamış ve güneydeki Neote- lirken, diğer yandan Anadolu Levhası ile Arabistan tis Denizi’yle kuzeydeki Paratetis Denizi’nin arasın- ve Afrika levhaları arasındaki çöküntülere bağlı ola- da büyük bir bariyer oluşturmuşlar. rak Neotetis Denizi de açılmaya başlamış. Anadolu’da Triyas döneminden itibaren kara-deniz dağılımı sü- Kuzeydeki Paratetis Denizi, Orta Avrupa’dan baş- rekli olarak değişmiş. Bir dönem kara olan yerler, baş- layıp Hazar denizini de içine alarak, Aral Denizi’ne ka bir dönemde deniz olmuş. Anadolu’nun doğumu, kadar uzanan bir deniz. Paratetis 65 milyon yıl ön- Miyosen dönemine kadar devam etmiş. ce açılmaya başlamış. Genişlemesi 54 milyon yıl ön- ce Eosen dönemine kadar devam ettikten sonra, ya- Anadolu’da Neotetis Denizi’nin kuzey kol ve gü- vaş yavaş kapanmaya başlamış ve giderek bir iç de- ney kol olarak iki kolu var. Kuzey kol İzmir-Ankara- niz haline gelmiş. İşte Karadeniz’i doğuran deniz de Erzincan-Kars hattı boyunca uzanıyor. Bu kol, Sa- bu deniz. Paratetis’in kalıntısı, Karadeniz. karya kıtası ile Pontidler’in çarpışmasına bağlı ola- rak Oligosen dönemin (23,8 milyon yıl önce) so- nunda kapanmış. Zaten Geç Oligosen devresinde ülkemiz büyük oranda karasallaşmış durumdaymış. Neotetis Denizi’nin güney kolu Antalya-Mersin- Bitlis-Pötürge hattı boyunca yayılıyor. Bu kol da Eo- sen dönemde (54 milyon yıl önce) kapanmış. Oligo- sen dönemde bu güney koldan arta kalan deniz, Do- ğu Anadolu’da Van Gölü üzerinden giden bir kol ile Antalya’nın batısı ve Antakya’nın güneyinden giden bir kol olmak üzere iki küçük kola bölünmüş. Trakya bölgesinin yükselerek karasallaşması Geç Oligosen dönemde gerçekleşmiş. Bu dönemde Ka- radeniz, günümüzdeki sınırının biraz daha kuzeyin- de olacak şekilde çekilmiş durumdaymış. Neotetis Denizi’nin daha doğudaki Hint okyanu- su ile mevcut bağlantısı Geç Miyosen dönemde (16- 10 milyon yıl önce) Arap kıtasının yükselmesine bağlı olarak kesilmiş. Giderek küçülen Neotetis’ten geriye Akdeniz kalmış. Photo Researchers / Photo Researchers / Getty Images Türkiye 52

11-5,4 milyon yıl önce Geç Miyosen dönemde, >>> Bilim ve Teknik Mart 2013 ülkemiz hemen hemen günümüzdeki sınırlarına Bu kavuşma bir anlamda devasa Tetis-Neotetis ve karşılık gelecek şekilde karasallaşmış. İç Anadolu’da Paratetis denizlerinden arta kalan parçaların tekrar Volkanik Ada Yayı (Karacadağ-Afyon-Kapadokya) ve Doğu Anadolu kavuşması olmuş. Mafik ve Ortaç bölgesinin büyük bölümünde yaygın bir volkaniz- İntrüzifler ve Lavlar ma etkinliği olmuş. Yay Önü Peridodit (Ültramafik 6 milyon yıl önce Geç Miyosen’de (Messiniyen), Hendek Eriyik) Kuzey Kutup Bölgesi’nde buzullaşmanın artması- na bağlı olarak okyanus suları alçalmış. Bir yandan 0 Okyanus Kabuğu Yığışım Kaması Yay Önü Havzası suların alçalması diğer yandan İber Yarımadası’nın 10 Afrika ile birleşmesi, Akdeniz’in okyanus sula- 20 rıyla beslenmesini sona erdirmiş. Mevcut sular 30 Akdeniz’de hapsolmuş ve Akdeniz kapalı bir göl ha- lini almış. Aşırı sıcak iklim, hapsolan bu suların hız- 50 la buharlaşmasına neden olmuş ve Akdeniz 6 mil- Dalan yon yıl önce tamamen kuruyup alçak bir çöl hali- ne gelmiş. Manto Okyanusal Plaka 5 milyon yıl önce Pliyosen döneminin başında, Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki buzulların erimeye baş- 100 lamasıyla birlikte okyanus suları tekrar yükselme- ye başlamış. İber Yarımadası’yla Afrika arasında yer Dalan Okyanusal Plakadan alan Cebelitarık Boğazı yırtılmış. Okyanus suları bu Yükselen Uçucu Maddeler ve Eriyik eşiği geçerek Akdeniz havzasını tekrar suyla doldur- muş. Dalma batma zonlarında meydana gelen jeolojik olaylar (Press ve Siever,2000 ve Yürür, 2005) Pliyosen’de, artık Tetis Denizi’nin büyük bö- Alp-Himalaya dağ oluşum hareketleri günümüz- lümü karasallaşmış. Ülkemizde sadece Gelibo- de de devam ettiğinden, sonuçlarını milyon yıllar lu Yarımadası’nın batı ucu, Enez civarı, Adana-İs- sonra gösterecek olan etkinlikler biz farkında olma- kenderun arası ve Antakya’nın doğusundaki sınırlı sak da sürüyor. Tetis, geçmişte olduğu gibi bugün de alanlarda görülen, ufak deniz girdileri kalmış. Anadolu’nun coğrafyasını şekillendirmeye ve onu doğurmaya devam ediyor. 6000 yıl önce Kuvaterner zamanında buzul eri- Doğada, bir okyanusun açılmasına ve kapanma- melerine bağlı olarak yükselen deniz sularının es- sına işaret eden birçok kanıt var. Bu kanıtları göre- ki akarsu yataklarını doldurmasıyla İstanbul ve Ça- bilmek için okyanus açılması ve okyanus kapanma- nakkale boğazları oluşmuş. Bu boğazlar sayesinde sının işleyiş mekanizmasını, ardında bıraktığı ka- Akdeniz’in suları Karadeniz’in sularına kavuşmuş. yaçların hangileri olduğunu bilmek gerekiyor. 53

Mark A Schneider / Photo Researchers / Getty Images Türkiye (Üstte) Anadolu’yu Doğuran Deniz Tetis’in İzlerini Sürmek “Yol Hikâyeleri” şı, kiltaşı gibi sığ denizel ve fliş (okyanusların ve de- DEA / G. CIGOLINI / De Agostini Picture Library / Getty Images Türkiye (Altta) nizlerin derin kesimlerinde çökelen kumtaşı, silttaşı Okyanus açılmasının başladığı yerler, kıtasal ka- ardalanmalarından oluşan kaya istifi), türbidit (kıta buğun (kıtasal litosfer, yeryuvarının mantonun üs- yamacı ve sualtı kanyonlarında oluşan kaya birimle- tünde yer alan, genellikle silisyum oksit ve alimün- ri) gibi derin denizel çökeller görülmeye başlanıyor. yum oksitçe zengin granit, kireçtaşı, kumtaşı gibi kayaçlardan oluşmuş en dış bölümü) gerilme alan- Gerilmenin ilerleyen aşamalarında, kırık zonu ları oluyor. Kıtasal gerilmenin olduğu yerlerde önce- artık mağmaya kadar inmiş oluyor. Bu durumda likle mağma yükseliyor. Mağma yükselmesine bağ- mağma, mağma odasından yukarıya doğru sokul- lı olarak üç kol halinde graben alanı (kenarları nor- maya ve yükselmeye başlıyor. mal faylarla sınırlı çöküntü vadileri) oluşuyor. Bu alanlarda önce kaba karasal kırıntılı çökeller birik- Mağmanın derinlerde yavaş yavaş soğumasına meye başlıyor. Graben alanının kollarından biri dre- bağlı olarak, altta peridodit (çoğunlukla olivin, da- naj görevi yapıyor. Diğer iki kol birleşerek genişle- ha az miktarda piroksen ve feldispat minerallerin- meye başlıyor. den oluşan üst mantoya ait mağmatik kayaç), dunit (peridotit kayacının bir çeşidi), kümülatif gabrolar Kıtasal gerilme arttıkça mağmaya kadar inen kı- (düşük silis oranına sahip, çoğunlukla plajioklas ve rık, rift adını alıyor. Rift ve yakın yöresinde alkalen piroksen, daha az oranda da olivin ve amfibol içeren (silisyum miktarı düşük ve koyu renkli mineraller- mağmatik kayaç) ve diabaz daykları (koyu renkli ce zengin mağmatik kayaçlar) özellikte bir volkanik minerallerce zengin, tablamsı veya levhamsı uyum- etkinlik başlıyor. Bu aşamanın günümüzde gördü- suz plütonlar), üstte ise yastık lavlardan (lavların su ğümüz en tipik örneği, kuzey-güney uzanımlı Doğu altında aniden soğuması ile oluşan ve yastığa benze- Afrika Rift Vadisi. yen soğanımsı görünümlü bazaltlar) oluşan bir is- tif meydana geliyor. Bu istife, “ofiyolitik dizin” deni- Kıtasal kabuğun gerilmesi arttıkça derinleşen yor. Bir yandan ofiyolitik dizin oluşurken, diğer yan- havzanın içinde karasal kaba kırıntılılardan (çakıl- dan da denizin kıyılarındaki çökelme devam ediyor. taşı, kumtaşı vd.) ince taneli kırıntılılara (kiltaşı, silt- taşı, rnarn vd.) doğru bir değişimle birlikte, kumta- Kıtasal Sahanlık Derin Hendek Kabuk Çökelleri Okyanus KTaaşrıandaann Çökelleri Okyanus Tortullar Kabuğu Kıtasal Kabuk a) Kenet Kıtasal Kabuk Ters Fay Zonu Karmaşık Ofiyolitler Deformasyon, b) Metamorfizma Geçirmiş Sığ ve Derin Okyanus Çökelleri Kıtasal Kabuk Magmatik İntrüzyonlar Kıta-kıta çarpışmalarında meydana gelen jeolojik olaylar (Press ve Siever, 2000 ve Yürür, 2005) 54

>>> Bilim ve Teknik Mart 2013 kalaşıma uğramış ofiyolitik kayaçlar ile bunlarla ay- Bu aşamanın günümüzde görülen en tipik örneği nı yaştaki çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı, kireçtaşı, marn, Mark A Schneider / Photo Researchers / Getty Images Türkiye Kızıldeniz. fliş, türbidit gibi çökel kayaçlar. İşte bir okyanusun açılmasını belirleyen en iyi Neotetis Denizi’nin kabaca İzmir-Ankara- veriler: Karasaldan derin denizele kadar giden kalın Erzincan-Kars hattı boyunca uzanan kuzey kolun- bir çökel istifi ve buna eşlik eden ofiyolitik malzeme. da (Kazdağları güneyi, Kocaeli yarımadası özelikle Gebze-Hereke arasında, Bursa, Bilecik, Bolu, Sün- Kıtasal kabuğun gerilmesi ve mağmanın yüksel- nüce Dağı, Abant, Ereğli Zonguldak arasında, An- mesine bağlı olarak, alttan gelen her yeni mağma, kara-Haymana arasında, Erzincan, Bayburt, Erzu- daha önceki mağmayı yukarı doğru iteliyor ve es- rum yörelerinde) bir deniz açılmasının kanıtları ki mağma malzemesinin kırığın her iki yanına doğ- olan çökel istifleri var. Uzaktan bakıldığında tabaka- ru simetrik olarak yerleşmesini sağlıyor. Bu sisteme, lı, gri-beyaz çökel kayaçlarla temsil edilen bu istifler, “deniz tabanı yayılması” deniyor. Üst Triyas’tan başlayıp Kretase’ye kadar yaşlanıyor. Bu çökel istiflerin hemen güney kesimlerinde yeşil- Deniz tabanı yayılması sisteminde, en son gelen gri ofiyolitik kayaçlar onlara eşlik ediyor. mağma en genç okyanus tabanının, kırığa en uzak mağma ise en yaşlı okyanus tabanının yaşını göste- a) Kabuksal Kabarma c) riyor. Şimdiye kadar saptanmış en yaşlı okyanus ta- banı Atlantik Okyanusu’nun 180 milyon yıl önceye Dar Deniz tarihlenen tabanı. Atlantik Okyanusu’nun günümüz okyanus ortası sırtından alınan örneklerle, okyanus Kıtasal Okyanusal ortası sırtın her iki kıtaya birleşik bölgelerinden alı- Kabuk Kabuk nan örnekler arasında 180 milyon yıllık yaş farkı var. Magma Magma Kıtasal kabuğun arasında, deniz tabanı yayıl- ması sonucunda oluşan kabuğu barındıran litosfer Astenosfer Kıta Şerfi Kıtasal Kabuk Üst Manto (yeryuvarının en üst bölümünü oluşturan ve kabu- Deniz Yüzeyi ğu da içerisine alan yaklaşık 70-100 km kalınlıktaki b) Fay Blokları Rift Vadisi d) Üst Manto taş katmanı) parçasına okyanusal kabuk ya da okya- Okyanus Ortası Sırtı nusal litosfer adı veriliyor. Okyanusal kabuk bir baş- ka yerde ya yine bir okyanusal kabuğun altına ya da Rift kıtasal kabuğun altına dalıyor. Bu olaya dalma-bat- ma deniyor. Kıtasal Okyanusal Kabuk Kabuk Dalma-batma olayında aradaki okyanusal kabuk tamamen dalıp yok olduğunda geride kalan iki kı- Magma Magma tasal kabuk birbirinin altına dalamıyor ve çarpışma gerçekleşiyor. Bu çarpışmanın sonucunda o bölge- Üst Manto Astenosfer Kıtasal Kabuk Üst Manto de Alp-Himalaya dağ kuşağı gibi kıvrımlı, bindir- meli dağ zincirleri (sıradağlar) oluşuyor. Bu sıradağ- Neotetis Denizi’nin kabaca Bodrum, Köyce- Okyanus oluşumunun gelişimi: ların kalınlıkları Everest’te olduğu gibi 7-8 bin met- ğiz, Antalya-Mersin-Bitlis-Pötürge hattı boyunca a) Kıta altında yükselen reye ulaşabiliyor. uzanan güney kolunda da deniz açılmasını kanıt- mağma kabuğu iterek çok sayıda layan benzer istifler özellikle Bodrum Yarımada- kırık oluşturur. Ülkemizde de Tetis Denizi’nin açılma izlerini sı, Marmaris, Köyceğiz, Beyşehir, Seydişehir, Hoy- b) Kıta gerilip inceldikçe rift vadileri bulmak için hem ofiyolitik kayaçları hem de onlar- ran, Kütahya, Tavşanlı, Afyon, Konya’nın güneyi, oluşur ve lavlar akmaya başlar. la aynı yaştaki kalın çökel istiflerini görmemiz ge- Toroslar’ın kuzeyi, Niğde’nin güneyi, Adana’nın ku- c)Yayılma sırasında kıta içerisinde rekiyor. zeyi, Pozantı, Amanos Dağları, Guleman, Yükseko- dar bir alanda deniz yolu va ve Hakkâri yörelerinde görülüyor. oluşmaya başlar. Ülkemizde, okyanus açılması kanıtlarından olan d)Yayılma sürdükçe okyanus ofiyolitik diziler, kuzeyde ve güneyde birbirine pa- Okyanus kapanması verileri olarak da, özellikle sırt sistemi gelişir ve ralel iki hat boyunca uzanıyor. Paleotetis’e ait izle- okyanusal kabuğun ürünleri olan ofiyolitik kayaçlar okyanus havzası giderek büyür. ri, yani Permo-Triyas’ta açılıp Jura’da kapanan deni- ile kıtasal kabuğa ait kayaçların karışmasından olu- (Dirik, 2006 ve Monroe ve zin izlerini, batıdan doğuya doğru Biga yarımadası, şan ofiyolitik melanjları görmemiz gerekiyor. Wicander, 2007) Kazdağları, Sakarya civarı, Bolu, Ankara’nın kuzey kesimleri, Elmadağ ve Kırıkkale civarları, Ilgaz Da- ğı, Erzincan ve Bayburt yörelerinde, gerek ana yollar üzerinde gerekse dağlık alanlardaki kayaçlarda gör- mek mümkün. Bu kayaçlar uzaktan koyu yeşil renk- leriyle fark edilen, tabakalanma göstermeyen, baş- 55

Anadolu’yu Doğuran Deniz Tetis’in İzlerini Sürmek “Yol Hikâyeleri” <<< Prof. Dr. Nurdan İnan, Ofiyolitik melanjların oluşum mekanizması şöy- thinkstock Ankara Üniversitesi Fen le: Okyanusal kabuk kıtasal kabuğun altına daldı- Fakültesi Jeoloji ğında, sürtünme nedeniyle okyanusal kabuk geriye Sonuçlarını milyonlarca yıl sonra gösterecek olan Mühendisliği Bölümü doğru itiliyor. Bu gerçekleşirken bir yandan da kı- jeolojik etkinlikler biz farkında olmasak da sürüyor. mezunu. Akademik tasal kabuk parçaları itilen okyanusal kabuğa karı- Mağma, okyanus ortası sırtlardan çıkmaya devam çalışmalarını Paleontoloji şıyor. Arasına kıtasal kabuğa ait kayaç birimlerinin ediyor. Yeni okyanusal kabuk oluşuyor. Dalma-bat- bilim dalında foraminiferler de karıştığı bu itilme parçaları, üst üste binmiş kire- malar gerçekleşiyor. Çökel kayalar, ofiyolitler, ofi- üzerine yaptı. 1987’de mitler gibi birbirleri üzerine itilerek ofiyolitik me- yolitik melanjlar ve ada yayları serüvenlerini de- doktor, 1991’de doçent, lanj kamalarını oluşturuyor. vam ettiriyor. Levhalar birbirlerine yaklaşıp uzakla- 1997’de profesör oldu. şıyor. Denizler daralıp genişliyor. Tetis, geçmişte ol- Bilimsel ve eğitsel Ülkemizde Neotetis’in kuzey kolunun kapanması- duğu gibi bugün de Anadolu’nun coğrafyasını şekil- çalışmalarına Mersin na işaret eden ofiyolitik melanjlar İzmir, Tavşanlı, Kü- lendirmeye, onu yine ve yeniden doğurmaya devam Üniversitesi Jeoloji tahya, Eskişehir’in güneyi, Abant, Ankara, Kırıkka- ediyor. Mühendisliği Bölümü’nde le, Yozgat’ın güneyi, Sivas’ın kuzeyi, Erzincan, Aşka- devam ediyor. le, Erzurum yol boylarında ve yakın yörelerinde gö- Çizimler: Rabia Alabay Prof. Dr. Selim İnan, rülüyor. Neotetis Denizi’nin güney kolunun kapan- Ankara Üniversitesi Fen ma izleri olan ofiyolitik melanjlar Afyon’un güneyi, DKairyink,aKkl.,aFriziksel Jeoloji Ders Notları II, Hacettepe Üniversitesi, Fakültesi Jeoloji Seydişehir, Beyşehir, Hadım, Antalya körfezinin ba- Jeoloji Mühendisliği, 2006. Mühendisliği Bölümü tı kıyıları-Beydağları, Alakırçay Vadisi, Karaman-Er- KM(Çeoetinvn.r,Doİe.i,,rTiJk.üS,rK.k, iW.y, eŞiecJenaonelrdo,jeMirs,in.R)e,.,TGFMiirziMişk,sİOeTlBÜJeJoeYlooalyjoiıjYnielMarryüıu,hv1ea9nr8ıd3ni.ısnleArirOaşdtıarıslım, ası, mezunu. Akademik menek arası, Mersin’in kuzeyi, Adana-Pozantı, Ama- Çeviri Serisi No:1, , 2007. çalışmalarını Yapısal nos Dağları, Adıyaman-Diyarbakır arasında, Bitlis’in Ozaner, S. ve Saraç, G., “Zaman Tünelinde Türkiye”, jeoloji-Tektonik güneyi ve Mutki yöresinde, Ergani-Maden-Guleman PŞBerilenimsgsö,vrF,e.,ATS.eiekMvne.ikrC,,R.Sva.,eyUıY4nıl6dm8e,rasszt.,a1Yn4.d,-“i3nT2ge, tE2h0ay0rat6nh.,EFvroeelumtiaonnYoafyTıunrckıleıky,: 2000. Bilim Dalı’nda yaptı. arasında, Yüksekova ve Hakkâri yörelerinde yol boy- A plate Tectonic Aproach”, Tectonophysics, 1983’te doktor, 1988’de larında ve yakın yörelerinde görülüyor. Sayı 75, s. 181-241, 1981. doçent, 1993’te profesör ŞTTeeütnriksgiöinyre,EAJver.oiMmloi.j:iCLK.euvvrehuaYmıTlumek,aYtozen,rYibğ.i,iliTAmüçrlıeksrıinyi eÖd’dazenelBDirizYiasik,laşım, oldu. Mersin Üniversitesi Okyanus kapanması işlevinde özel bir aşama da- Jeoloji Mühendisliği ha var. Alta dalan soğuk okyanusal kabuk, sıcak üst Bölümü’nde bilimsel ve mantoya indiğinde eriyor. Mağma, üzerleyen lev- eğitsel çalışmalarına haya doğru yükseliyor. Kıta kabuğu içine yerleşerek devam ediyor. granitleri, daha da yüzeye çıktığı zaman ada yayı adı verilen volkanik oluşumları meydana getiriyor. Ada yayı volkanik oluşumları genellikle, diğer bir okya- No. 1, 1983. nus kapanması işareti olan ofiyolitik melanjlarla bir- Yürür, T., Fiziksel Jeoloji Ders Notları, 2005, birlerine komşu ve paralel hatları izliyor. Ülkemizde Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 2005. bu tip ada yayı ölçekli volkanik örnekleri Hopa, Art- www.biltek.tubitak.gov.tr/ vin, Trabzon, Giresun, Ordu kıyılarına paralel ola- bilgipaket/jeolojik/index2.htm rak uzanan yol boylarında ve yol boyuna eşlik eden www.en.wikipedia.org/wiki/Tethys Ocean dağlarda görmek mümkün. Bunlar yeşilimsi-gri, da- ha çok andezitlerle temsil edilen volkanik kayaçlar. LAVRASYA PALEOTETİS NEOTETİSİN KUZEY KOLU www.wikipedia.org/wiki/Levha hareketleri www.yerbilimi.com/resimgoster.asp?id=20 İZMİR ANKARA OKYANUSU ANATOLİD-TORİD PLATFORMU NEOTETİSİN GÜNEY KOLU Erken Jura’da Paleotetis ve Neotetis’in kuzey ve güney kollarının konumları (Şengör ve Yılmaz, 1983) (Soldaki çizim) 56

Evrenin Dokusu Evrenin Evrenin dokusunu oluşturan uzay ve zaman... En gizemli kavramlar. Uzay bir varlık mı? Neden zamanın bir yönü var? Uzay ve zaman olmadan evren olabilir miydi? Geçmişe dönebilir miyiz? Brian Greene bizi Newton’un uzayı ve zamanı değişmez gören anlayışından Einstein’ın akışkan uzay-zaman kavramına, kuantum mekaniğinin birbirlerinden çok uzaktaki cisimlerin davranışlarını anında birbirlerine göre belirledikleri “dolanık” uzayına doğru gerçekten de aydınlatıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Yani gerçekliğin, fizikçilerin gündelik dünyamızın hemen altında yatmakta olduğunu keşfettiği, yeni katmanlarına. Evrenin Dokusu aynı yazarın daha önce yayımladığımız Evrenin Zarafeti adlı kitabını tamamlar nitelikte. POPÜLER BİLİM KİTAPLARI

Nasıl Çalışır? Murat Yıldırım Bardak parçalayan, köprü yıkan: Rezonans Opera sanatçılarının seslerini Bunlar gerçek olabilir mi? kullanarak bardak kırdığını filmlerde Cevabımız evet. görmüşsünüzdür. Uygun adım yürüyen Üstelik siz de her salıncak salladığınızda askerlerin koca köprüleri salladığını da bu yıkıcı etkiyi oluşturan duymuş olabilirsiniz. fiziksel prensibi kullanıyorsunuz. thinkstock thinkstock Bardakları Periyod, Frekans, Salıncakta sallansak sesle parçalamak Rezonans Salıncak örneğimize geri dönelim. Bardağa parmağınızla vurduğunuzda Frekans ve periyod kelimeleri za- Pek çoğumuz, bir salıncağı ne kadar çıkan tınlama sesinin frekansı, man zaman günlük hayatta kul- kuvvetle itersek itelim salıncağın o bardağın doğal frekansı lanıldığı için fizik biliminde hangi daha ileriye ve yükseğe gittiğini, yani rezonans frekansıdır. Titreşen manaya karşılık geldiğini bir ör- fakat bize geri gelme süresinin bardak havayı titreştirir. Kulağımızın nekle hatırlayalım. Salıncakta sal- pek değişmediğini fark etmiştir duyma aralığında olan bu titreşimi lanan bir çocuğun bir gidiş gelişi (bu arada ideal sarkaçların bir tınlama sesi olarak duyarız. yani bir döngüyü tamamlaması periyodunun -küçük salınımlar Bu frekanstaki bir sesi daha şiddetli için geçen süre periyod olarak ad- için- sadece sarkacın uzunluğuna olarak üretebilirsek bu ses bardağı landırılır. Birim zamanda, örneğin ve yerçekimi ivmesine titreştirmeye başlar. Eğer sesin şiddeti bir saniyede yaptığı döngü sayı- bağlı olduğunu hatırlatalım). yeterince yüksekse bu titreşimlerin sı ise o hareketin frekansı olur. Bir Bu frekans salıncağın rezonans genliği bardağın esnekliğini aşar ve cisme vurduğunuzda veya onu frekansıdır. Bu frekansta bardak kırılır. Burada sesin şiddetinden kopardığınızda, herhangi bir kuv- uyguladığımız kuvvetin kazandırdığı daha çok, frekansı önemlidir. vetle etkileşime geçtiğinde cisim enerji (sürtünmeden kaynaklanan http://www.youtube.com/ titreşir, fakat bazı frekanslarda tit- kayıp enerjiden büyük olmak watch?v=17tqXgvCN0E reşmeye çok daha yatkın olur. Bu kaydıyla) ve uygulanan kuvvet bağlantısında bardağın laboratuvarda frekanslara rezonans veya doğal küçük olsa bile, salıncağı hep daha hazırlanan bir düzenekle frekans denir. Bu frekanslarda cis- yukarılara çıkarır. Salıncağı bu nasıl titreştiğini ve parçalandığını me etkiyecek kuvvetler enerji ola- frekanstan farklı bir frekansta görebilirsiniz. rak cisme çok daha büyük verimle sallamaya çalışmanız aktarılır. Yeterince büyük bir ener- büyük bir ihtimalle salıncağın jinin cisme aktarılması çarpıcı ve size çarpmasıyla sonuçlanacaktır. yıkıcı etkilere yol açabilir. Burada O yüzden evde veya parkta “yeterince büyük bir kuvvet uy- lütfen denemeyiniz. gulanırsa” demediğimize dikkati- nizi çekiyoruz. 58

Bilim ve Teknik Mart 2013 [email protected] Köprüler Köprü üzerinde periyodik adımlarla yürüyen askerlerin adımlarının frekansı, köprünün doğal frekanslarından birine denk gelirse köprüyü gerçekten sallayabilir. 1940 yılında 65 km/sa civarındaki hızla esen rüzgârın etkisiyle yıkılan Tacoma Narrows Bridge isimli köprü de çok daha şiddetli esen rüzgârlara dayanıklı olacak şekilde yapılmasına rağmen rezonans sebebiyle yıkılmıştır. Köprünün rezonans frekansında titreşmesinin sebebi yukarıdakiler kadar açık ve net olmayabilir, nitekim bu rezonansın sebebi hakkında farklı kuramlar üretilmiştir. Bu yıkım ve çöküş asma köprülerin planlanma aşamasındaki hesaplamaların tekrar gözden geçirilmesine sebep olmuştur. Ama bu köprünün dayanabileceğinin altında bir kuvvetin köprüyü rezonansa getirmesiyle yıkıldığı açıktır. http://www.youtube.com/watch?v=3mclp9QmCGs bağlantısında köprünün çöküş hikâyesini izleyebilirsiniz. 59

Abdurrahman Coşkun Doç. Dr., Acıbadem Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı Kolajen OGenndçalniğGeeGçiidyoenr Yol Vücudumuzdaki proteinlerin üçte birini oluşturan kolajen aynı zamanda bilinen en sağlam malzemelerden biri. 68 milyon yıl önce yaşamış bir dinozorun (Tyrannosaurus Rex) fosilinde sağlam kolajen proteinleri bulunmuş. Başta kemik ve deri olmak üzere tüm dokularda bulunan kolajen aynı zamanda genç ve pürüzsüz bir cilde sahip olmamıza da yardımcı olur. Son 10 yılda kolajenle ilgili çalışmalar hız kazanmış olmakla birlikte daha bilmediğimiz pek çok şey var. Kolajen dünyasında olup bitenleri kontrol edebildiğimiz gün, yaşam boyu gençliğin kapısını da aralamış olacağız. Kolajen liflerinin elektron mikroskobu altındaki görüntüsü STEVE GSCHMEISSNER/SPL/Getty Images Türkiye Hücrelerden oluşmayan hiçbir canlı yok. arada tutan ve istenilen işlevleri yapabilmelerini sağ- Çok hücreli canlılarda benzer işlevleri olan layan şey özel proteinlerden oluşan bir yapıdır. Bu ya- hücreler bir araya gelerek dokuları, dokular pının ana çatısını proteinler oluşturur, kolajen de bu da organları oluşturuyor. Her bir dokunun milyarlar- proteinlerin başında gelir. ca hücresi var ve tümü uyum içinde çalışıyor. Uyum- lu çalışma için uygun yerleşim yerleri ve altyapı te- Bulunduğu Yerler sislerinin bulunması şart. Çünkü milyarlarca hücre- nin bir arada bulunması ve daha da önemlisi hare- Vücudumuz temel olarak proteinlerden, şekerler- ket sırasında dağılmaması gerekiyor. İnsan saatte or- den ve yağlardan oluşur. Bunlardan en bol olanı pro- talama 5 km hızla yürüyebilir, bunun 3-4 katı bir hız- teinlerdir. Proteinler içinde en bol olanı da kolajen- la koşabilir. En hızlı kara hayvanlarından çita saatte dir. Birbirinden çok farklı farklı dokularda görev alan 70 km hızla koşar ve gerektiğinde hızını saatte 120 kolajenden başka bir protein yok denilebilir. Kemikte, km’ye çıkarabilir. Ani hız artışı özellikle av sırasında deride, damar duvarında, tendonda, epitel hücrelerin ona büyük bir üstünlük sağlar. Kuşlar ise, inanılma- üzerine oturduğu yapılarda (bazal membranlar) ko- sı güç ama saatte 300 km hıza ulaşabilir. Tüm bu ha- lajen temel proteindir. Kolajen sadece bu yapılarla sı- reketler sırasında canlıları oluşturan organlar (ve do- nırlı kalmayıp beyin dâhil hemen hemen tüm doku- ğal olarak hücreler) dağılmaz, bulundukları yerlerde- larda bulunur. Kolajen sadece insanlara özgü bir pro- ki konumlarını muhafaza ederler. Hücrelerimizi bir tein de değildir, tüm hayvanlar tarafından sentezlenir. 60

>>> Bilim ve Teknik Mart 2013 Kolajen Mimarisi Kolajen Sentezi ki çapraz bağlar oluşmaz ve sonuçta kola- jen kendisinden beklenen yapısal işlevleri Vücudumuzda görev yapan diğer prote- Tüm moleküller gibi kolajen de hücre yerine getiremez. Damar duvarlarındaki inlerin mimarisinde çok sayıda ortak yön içinde sentezlenir. Ancak bu devasa pro- en önemli yapılardan biri de kolajendir. C bulunurken kolajenin kendine özgü bir tein, sentezden sonra pek çok aşamadan vitamini eksikliği nedeniyle yapısı bozu- mimarisi var. Kolajen protein olduğundan geçer, değişime uğrar. Tıpkı mobilya ya- lan damar duvarlarındaki sorunların ka- doğal olarak amino asitlerden oluşur. Zin- pımı için ahşap malzemenin kullanılma- namaya yol açması doğal. İskorbütte sade- cir şeklinde birbirlerine bağlı aminoasitler sı gibi. Dalları ile birlikte ormandan getiri- ce damar duvarında değil, yara iyileşme- sentezden sonra sarmal şeklinde kıvrılarak len ağaçlar önce yontulur, daha sonra ke- sinde de sorunlar görülür ve kolajenin bu- yeni bir yapı oluşturur. Bu yapıya kolajen silip biçilerek türlü işlerde kullanılır. Ko- lunduğu pek çok başka doku da etkilenir. alfa zinciri denir. Kolajen zincirinde tek- lajen de sentezlendikten sonra lif, ağ veya İskorbüt, sağlıklı kolajen için sağlıklı bes- rarlanan üçlü birimler vardır. Zincirler gli- kullanılacağı diğer amaçlara göre yeniden lenmenin ne kadar önemli olduğunu gös- sin ve prolin isimli amino asitler bakımın- düzenlenir. Fazlalıklar kesilir ve zincirlere teren iyi bir örnek. dan zengindir. Her üç amino asitten bi- yeniden şekil verilir. Ayrıca zincirler ara- ri glisindir. Ancak tüm zincirlerde bu üçlü sı etkileşimi artırmak için bazı eklemeler Yaşam Süreleri yapı düzenli gitmez. Bazı kolajen tiplerinde de yapılır. üçlü amino asit tekrarının kesintiye uğra- Kolajen hayli uzun ömürlü bir prote- dığı yerler bulunur ve bu özellik ilgili kola- Kolajen mekanik olarak bilinen en da- in. Yapımı ve organizasyonu için hücrele- jene işlevsellik ve esneklik kazandırır. Daha yanıklı biyolojik moleküldür. Sahip ol- rimiz çok uğraşıyor. Ancak diğer protein- da ilginç olan nokta, kolajen zincirlerinin duğu dayanıklılık yapısal organizasyo- ler gibi onun da bir yaşam süresi var. Yıp- içinde kolajen olmayan yapılar keşfedilme- nundan kaynaklanır. Kolajen zincirleri ranan kolajenlerin yenisi ile değiştirilme- si oldu. Kolajen bu yapılar sayesinde diğer arasında kolajene özgü özel çapraz bağ- si gerekiyor. biyomoleküllerle etkileşir ve işlevlerini ye- lar vardır. Bunlar kolajene ek dayanırlık rine getirir. Kolajen zincirlerinin uzunluk- SPL sağlar. Topuğun arkasında yer alan Aşil Yaşlanan deride kolajen ve elastin proteinleri yıkıma uğrar ve ları farklı farklıdır. Son yapılan araştırma- SPLtendonda olduğu gibi, gerilmeye karşı miktarları giderek azalır. larda zincir uzunluğunun 662 amino asit- dirençli olan kolajen liflerinde zincirler ten 3152 amino aside kadar değişebildiği arası çapraz bağ sayısı hayli fazladır. Bağ- Hücre içi ve dışı proteinlerin yaşam sü- gösterilmiştir. Kolajen mimarisi sadece tek ların oluşumunu sağlayan özel biyolojik releri farklıdır. Hücre içi proteinlerin ya- zincirle sınırlı değil. DNA’da olduğu gibi katalizörlerin (enzimler) çalışabilmesi şam süreleri saatler ya da günlerle sınırlı- zincirler de kendi aralarında yeni sarmallar için vitaminlere (C vitamini) ve eser ele- dır. Bunlar hızla yenilenen proteinlerdir. oluşturuyor, ancak kolajende ikili değil üç- mentlere (bakır) gerek vardır. Hücre içinde bulunan proteinlerden en lü sarmal var. Üç zincir sarmal şeklinde bir uzun ömürlü olanı histonlardır. Histonlar araya gelerek kolajen sarmalı denilen yeni C vitamini eksikliğinde kolajen sentezi genetik bilginin saklandığı DNA’nın orga- bir yapı oluşturuyor, tıpkı halat gibi. baskılanır ve azalan kolajenin yerine yeni- nizasyonunda görev alır ve ömürlerinin si yapılamaz. 18. yüzyıla kadar denizcile- 18 gün kadar olduğu gözlenmiştir. İnsan genomunda 42 farklı gen fark- rin en önemli hastalıklarından biri de diş lı kolajen zincirleri kodlar. Farklı doku- eti kanamasıyla kendini belli eden iskor- Kolajenler hücreler arası alanda bulu- larda bu genlerin farklı kombinasyonları büt hastalığıydı. Ölümcül olan bu hasta- nur, yani hücre dışı protein olarak işlev bulunur. 42 genin kodladığı farklı zincir- lıkta C vitamini eksikliği vardır. C vitami- yapar. Hücre içi proteinlerin hızlı döngü- lerden, binlerce kolajen üçlü zinciri oluş- ni eksik olunca kolajen liflerinin arasında- süne karşılık, hücre dışı yapısal proteinler turmak mümkün. Oysa günümüzde bili- nispeten daha uzun ömürlüdür. Örneğin nen kolajen tiplerinin sayısı sadece 28. Bu İskelet kası (pembe) ve tendon. Tendonlar kasları kemiklere bağlar. deride bulunan tip I ve II kolajenin 15 ila da demektir ki çok sayıda yeni kolajen ti- 95 yıl kadar durabildiği bildirilmiştir. Ko- pi keşfedilmeyi bekliyor. Kolajen bulun- lajenleri yıkmak için özel bir enzim gru- duğu dokudaki işlevine göre daha karma- bu kullanılır. Bunlar matriks metalo pro- şık yapılar oluşturur. Örneğin kemik, ten- teinaz olarak adlandırılır ve her biri bel- don, deri gibi yapılarda kolajen lif şeklin- li tip kolajeni daha küçük parçalara ayı- de iken, bazal membran dediğimiz epitel- rır. Kolajen hücre dışı bir protein olmakla yum hücrelerin üzerinde oturduğu yapı- birlikte yapımı gibi yıkımı da hücre için- larda daha çok ağ şeklinde bulunur. Çok de gerçekleşir. sayıda farklı dokuda görev aldığı için ade- ta ilgili dokuya özgü ve onun gereksinim- lerini karşılayacak şekilde organize olur. 61

Kolajen lece hücre, kolajenle ilgili olup biten her SPLnileme yeteneği yok. Ancak bu kalbimiz şeyden haberdar olur. Bu amaçla hücre- zarar gördüğünde ölen hücrelerin yeri boş Kolajenin lerin yüzeyinde kolajeni tanıyan almaçlar kalacak demek değil. Kalbimiz ölen hüc- Yıkım Ürünleri de Aktif bulunur. Kolajen bu almaçlar yoluyla hüc- relerin yerine yenilerini yapamıyor, ancak re ile iletişim kurar. Bu etkileşim ile kola- hasarlı bölgede yama yaparak hiç olmaz- Nasıl kolajen protein dünyasında hem jen hücrenin çoğalmasını, gerekirse başka sa kalbin bütünlüğünü sağlıyor. Yama için miktar hem organizasyon olarak kendi- yere göç etmesini ya da şekil değiştirmesi- kolajen kullanılıyor. Yamalar hasarlı böl- ne özgü bir yere sahipse, işlevsel olarak ni düzenler. geyi belki yapısal olarak kapatabiliyor, an- da kendine özgü yönleri var. Çok sayıda- cak işlevsel değiller. Kasılma işlevine katıl- ki kolajen tipinin dağılımı, işlevleri ve ya- Kolajenin lif şeklinde olan tipi en bol mıyorlar. Adı üstünde: Yama. Yamalar da- pıları birbirlerinden çok farklı. Bazı kola- bulunan kolajen tipidir. Bazı kolajen tiple- ha pek çok yerde görülebilir. Yanık sonra- jenler yıkılınca bambaşka moleküller or- ri son derece az miktarda bulunmakla be- sı cildin kendini onarması bir başka yama taya çıkıyor, bunların da önemli işlevleri raber çok önemli işlevlere sahiptir. Örne- örneğidir. Büyük yanıklarda onarım öz- var. Kolajenin yıkım ürünlerinin işlevleri ğin kolajen tip VII deride bulunur ve de- gün cilt hücreleri ile yapılamıyor. Yanık kendilerini oluşturan moleküllerden hayli rideki kolajenin ancak % 0,001’i kadardır, bölge bağ dokusu ile anatomik olarak ka- farklı. Kolajenin bu özelliği onu adeta eş- fakat derinin yapısal organizasyonu açısın- patılarak vücudun bütünlüğü sağlanmaya siz kılar. Yıkım ürünleri ile birlikte zaten dan son derece önemli işlevlere sahiptir. çalışılıyor. kalabalık olan kolajen ailesi daha da çoğa- lır ve çok sayıda yeni işlev kazanarak zen- Araştırmalar kolajenin dokuların ya- Kılcal damarın elektron mikroskobu altındaki görüntüsü. ginleşir. Matrikriptinler dediğimiz bu yı- pısal, işlevsel ve gelişimsel yönleri konu- Damar yapılarda kolajen mekanik dayanırlık ve esneklik sağlar. kım ürünlerinden pek çoğunun işlevleri sunda ve özellikle de sinir sistemindeki ve yapıları aydınlatılmıştır. Matrikriptin- işlevleriyle ilgili önemli bilgiler sağlamış- Kolajene Saldıran Antikorlar ler özelikle kanserin gelişiminde, yayılma- tır. Kolajenin artık sadece deri, kemik, kı- sında ve yara iyileşmesinde önemli. Ko- kırdak, tendon gibi yerlerle sınırlı olmadı- Bu denli önemli işlevleri olan kolajenin lajen kanser ilişkisi, önümüzdeki yıllarda ğı biliniyor. Örneğin kolajen tip 28, ağır- kontrolsüz yıkımı ya da organizasyonun- belki de üzerinde en çok araştırma yapıla- lıklı olarak sinir sisteminde sentezleniyor. daki bozukluklar yaşamı tehdit eden has- cak konulardan biri. Sinir sisteminin gelişiminde kolajenlerin talıklara neden oluyor. Bazen vücudumuz önemli işlevleri var. Beynin bazı bölgele- kendi kendine savaş açıyor ve bizleri çeşit- Kolajenin İşlevleri rindeki sinir hücrelerinin bağlantı bölge- li hastalıklardan koruyan silahların nam- leri olan sinapsların oluşumunda da yine luları hücrelerimize, proteinlerimize çev- Bir haltercinin kaldırdığı yüzlerce ki- kolajenin önemli işlevleri var. Sinir siste- riliyor. Tıpkı kendi kolajenlerimize saldı- logram ağırlık kolajenlere biner. Organla- minin yapısında ve organizasyonunda gö- ran antikorlar gibi. Kendi moleküllerimi- rımızı oluşturan hücreler kolajen sayesin- rev aldığına göre, bazı sinir sistemi hasta- zi yok etmek üzere vücudumuzun ürettiği de bir arada durur, kemiklerimiz kolajen lıklarında da karşımıza kolajenin çıkması antikorlara otoantikor diyoruz. Doku ve sayesinde mekanik olarak dayanıklı ve iş- hiç şaşırtıcı değil. Yaşlı nüfusun arttığı gü- hücrelerimizi yıkıma uğratan antikorları levsel olabilir. Damarlarımız kolajen saye- nümüzde başta Alzheimer olmak özere si- kendimiz üretiyoruz. Bir an düşünün, vü- sinde esnek ve sağlamdır. Kısacası vücu- nir sistemi hastalıkları gündemdeki yerle- cudunuz en değerli yapıtaşlarına saldırı- dumuzda nereye bakarsak bakalım kar- rini koruyor ve daha uzun yıllar tıp dün- yor. Otoantikorlar tıpkı kontrolden çıkmış şımıza kolajen çıkar. Kolajen, dokuların yasını meşgul edecek. Alzheimer hastala- silahlı birimler gibi belli dokuları yok edi- şeklini belirlemede rol aldığı gibi metabo- rının beyinlerinde bazı kolajen tiplerinin lik olayları organize etmede de rol alır. biriktiği ve daha da önemlisi kolajen ile Alzheimer arasında genetik bir ilişki ol- Bundan birkaç yıl öncesine kadar kola- duğu gösterildi. jenin daha çok mekanik dayanıklılık sağ- layan ve lif şeklinde organize olmuş bir Vücut Yamaları ve Kolajen yapı olduğu düşünülüyordu. Oysa günü- müzde kolajenin yapısı ve işlevleri ile il- Kolajen tüm bu yaşamsal işlevlerinin gili çok önemli bilgiler elde edildi. Şimdi- yanı sıra bambaşka bir işlevle daha kar- ye kadar kolajen süper ailesinin (büyük ai- şımıza çıkıyor. Dokularımızın önemli bir le) 28 farklı üyesi tespit edildi. Kuşkusuz kısmının kendi kendini yenileme yeteneği bunların tümünün işlevi ve yapısı aynı de- yok. Örneğin kalp kasını oluşturan hücre- ğil. Bunlar mekanik dayanırlık sağlamak- lerin ölümü durumunda kalbimiz kendini la birlikte daha pek çok ek işleve de sahip. yeni kalp hücreleri ile onaramıyor. Çünkü Kolajen hücre dışına gönderildiğinde de kalbimizin rejenerasyon yani kendini ye- hücre ile sürekli etkileşim içindedir. Böy- 62

yor. Kolajen otoantikorları çok sayıda organı örne- <<< SPLBilim ve Teknik Mart 2013 ğin cildi, akciğeri, böbreği etkileyen ve yaşamı tehdit İç etkenlerin etkisiyle yaşlanan deride, hücreler arası eden hastalıklara neden oluyor. Bu hastalıkları bağı- alanda bulunan yapıların organizasyonu bozulur ve Kolajen üçlü sarmalı şıklık sistemine zamanında müdahale ederek önem- kendini yenileme yeteneği azalır. Dış etkenlerin özel- li oranda tedavi edebiliyoruz. Ancak kolajeni ilgilen- likle güneşin etkisiyle yaşlanan deride kolajen mikta- diren hastalıkların tümü otoantikorlardan kaynak- rında azalma olduğu görülür. lanmıyor. Kalıtsal olan ve kolajeni etkileyen pek çok hastalık var ve bunların tedavi edilme şansları da pek Derinin hücreler arası kısmında görev alan prote- o kadar yüksek değil. Ancak son yıllarda hücre te- inler çok uzun ömürlüdür. Örneğin deride bulunan davileri umut vaat ediyor. Bu hastalıklarda kemikler- tip I ve tip II kolajenin ömrü 15-95 yıl kadar uzun de, deride ve tendonlarda yapısal bozukluklar oluyor. olabilir. Bu proteinler yıllar boyunca çeşitli olumsuz Örneğin eklemler aşırı derecede hareketli olabiliyor. etkenlere maruz kalır. Bu nedenle derimizdeki kola- Çeşitli gösterilerde vücutlarını şekilden şekle sokabi- jenlerin özellikle korunmaya ihtiyacı var. Çünkü on- len kişilerde bazen bu hastalık görülebiliyor. Bunun lar iç etkenlerin yanı sıra dış etkenlerin de olumsuz bir hastalık olduğu, yetenek olmadığı unutulmama- etkisi altında. sı gereken önemli bir nokta. Hastalar bu hareketler- le sadece kendilerine daha fazla zarar vermiş oluyor. Güneş kuşkusuz yeryüzündeki yaşamın kayna- ğı. Onun yokluğu yaşamın yokluğu demek, ancak Kolajen ve Cildin Yaşlanması bu dostumuzun bazı zararlı yönleri de var. Cildimi- zin yaşlanmasına neden olan en önemli iki dış etken En ağır organımız olan cilt, toplam ağırlığımızın güneşin zararlı ışınları ve tütün. O zaman şu soru- %15’ini ve daha fazlasını oluşturur. Cildimiz, adeta yu sormalıyız, güneş ışınları nasıl oluyor da derimiz- barkodumuz. Sadece dış görünüşümüzü yansıtmak- de yaşlanmaya ve kırışıklıklara neden oluyor, deri- la kalmıyor, içimizde olup bitenlerin de aynası. Dış miz neden güneşe maruz kalınca daha hızlı yaşlanı- dünyanın tüm olumsuz etkenlerine karşı bizi bir zırh yor? Güneş ışınları hem doğrudan proteinlerin yapı- gibi koruyor. Sadece sıcak, soğuk gibi iklim etkilerin- sını bozuyor, hem de onların yıkımını sağlayan bazı den değil aynı zamanda hastalık yapıcı pek çok man- enzimlerin etkinliğini artırıyor. Uzun ömürlü prote- tara, parazite, bakteriye ve virüse karşı da bizi korur. inlerin yıkımı beraberinde pek çok sorun da getiri- yor. Proteinlerde bulunan bir grup amino asit (aro- Derimiz iki tabakadan oluşur: Üsteki tabaka epi- matik amino asitler olan fenilalanin, tirozin, tripto- dermis, alttaki ise dermis olarak adlandırılır. Cildin fan) özellikle güneşin ultraviyole ışınlarını emer, on- organizasyonunda ve iki tabakanın birleşiminde ko- ların etkilerine açıktır. Üstelik bu amino asitler de- lajen önemli rol oynar. Derinin esneklik ve dayanık- rideki hücreler arası proteinlerde nispeten daha faz- lılığını sağlayan kolajen tip I ve tip III’tür. Bunlar der- la bulunur. Güneşin zararlı ışınları ayrıca DNA’nın miste en bol bulunan proteinlerdir. Cilde mekanik yapısını doğrudan bozar ve cilt kanserinin gelişimi- dayanıklılık yanında gergin bir görünüm de verir- ne neden olur. Derinin hem iç hem de dış etkenle- ler. Deride kolajenin yanında glikozaminoglikan ad- rin etkisiyle yaşlanmasını geciktirmek için A vitami- lı bileşikler (zincir şeklinde bir tür şeker) ve önemli ni içeren kremlerin ve nemlendiricilerin kullanılma- bir protein olan elastin de önemli yer tutar. Bunlar- sı yararlıdır. A vitamininin kolajen sentezini artırdı- dan özellikle glikozaminoglikanlar derinin su tutma- ğı ve mevcut kolajenlerin yıkımını yavaşlattığı düşü- sında önemlidir. Cildin yaşamsal işlevlerini sağlıklı nülüyor. bir biçimde sürdürürken, hücreler arası alanda belli oranda su tutması gerekir. Cilt yaşlanınca giderek es- Sonuç olarak, uzun yıllar sadece kemiklerde ve nekliğini kaybeder, kurumaya başlar ve hiç sevmedi- tendonlarda etkin olduğu düşünülen kolajenin pek ğimiz kırışıklıklar ortaya çıkar. de öyle olmadığı artık biliniyor. Kolajen dünyası sürprizlerle dolu. Alzheimer gibi sinir sistemi has- Cildin yaşlanmasına neden olan etkenleri iki te- talıklarından, kanser ve yara iyileşmesine kadar her mel grupta toplayabiliriz. İç ve dış etkenler. Kendi- alanda karşımıza çıkıyor. Keşfedilmeyi bekleyen ko- ni yenileyebildiği sürece cildimiz bu etkenlerle baş lajen, genç araştırmacıları bekliyor. edebilir. Ancak zamanla cildin kendini yenileme ye- teneği giderek azalır. Cildin yaşlanması üzerinde di- • HKRNiaaacyyrabnlroodarr-kaBPl,alEeurr.msCpe,.,cSWt.i,v“aeTtsshionenBCa,iooRlllo.agEgy.e,BnC.F,ilSathm3e,irlsry.a”1,tt-Ca1o,9Ml,d2.S0Jp1.,r1i.ng • Varani, J., Warner, R. L., Gharaee-Kermani, ğer organlar üzerinde olduğundan daha fazla kont- • “Molecular aspects of skin ageing”, Maturitas, M., Phan, S. H., Kang, S., Chung, J. H., Wang, Z. Q., role sahibiz. En azından dış etkenleri kontrol edip Cilt 69, s. 249-256, 2011. Datta, S. C., Fisher, G. J., Voorhees, J. J., cilt yaşlanmasını önemli oranda yavaşlatabiliriz. • Shoulders, M. D., Raines, R. T., “Collagen structure “Vitamin A antagonizes decreased cell growth and and 7st8a,bsi.li9t2y”9,-A9n58n,u2a0l0R9e.view of Biochemistry, elevated collagen-degrading matrix metalloproteinases Cilt and stimulates collagen accumulation in naturally aged hCuilmt 1a1n4s,ks.in4”8, 0Jo-u4r8n6a, l2o0f0I0n.vestigative Dermatology, 63

Matematik Havuzu Ali Doğanaksoy [email protected] DUYURU Değerli okurlarımız, önümüzdeki sayıdan itibaren Eğlence Havuzu ve Olimpik Havuz köşelerinde yer alan problemleri doğru çözenlerin isimlerini yayımlayacağız. Listede yer almak için çözümlerinizi, soruların yayımlandığı ayın ilk 15 günü içinde, sayfa başlığında verilen internet adresine göndermeniz gerekiyor. Okurlarımızdan gelen dikkate değer alternatif çözüm önerilerini de ayrıca yayımlayacağız. KUM HAVUZU thinkstock100 KARINCA KARINCAYİYEN 100 karınca, uzunluğu 1 m olan bir çubuğun üzerinde, rastgele Hem siyah karıncayiyenin hem aralıklarla, çubuğun uçlarından birine doğru yönelmiş olarak du- de kahverengi karıncayiyenin thinkstock ruyor (hepsinin aynı uca yönelmiş olması gerekli değil). Bir anda karşılaştığı bir karıncayı yakala- karıncaların tümü, baktıkları yöne doğru 1 m/dakika sabit hızla çu- yabilme olasılığı 1/2’dir. Siyah buk boyunca yürümeye başlıyor. Her karınca, başka bir karınca ile karıncayiyen gün boyunca 2013 karşılaşmadığı müddetçe, durmadan ve yön değiştirmeden yoluna karıncayla, kahverengi karıncayi- devam ediyor. İki karınca karşılaştığında, ikisi de yönlerini değiştirip yen de 2012 karıncayla karşılaş- zıt yönde yürümeye devam ediyor. Çubuğun herhangi bir ucuna mıştır. Siyah karıncayiyenin kah- ulaşan karınca çubuktan aşağı atlıyor. Çubuğun üzerinde hiç karınca verengi karıncayiyenden daha kalmaması en fazla ne kadar sürer? fazla karınca yakalamış olma ih- timali nedir? thinkstock EĞLENCE HAVUZU DOMİNO KULESİthinkstock AZİMLİ KARINCA İkinci hamlede karınca 1 cm daha yürüyüp A Uzunluğu 2 cm olan domino taşlarını şekil- Uzunluğu başlangıçta 1 metre olan ve iste- noktasından 3 cm uzaklaşmış oluyor. Hamle deki gibi üst üste koyarak bir kule yapın. Kule nildiği kadar esnetilebilen bir lastiğin bir A sonunda lastiğin uzunluğu 3 m olduğunda yıkılmayacak şekilde, istediğiniz kadar taş ucunda, bir karınca var. Karıncanın amacı ise karıncanın A noktasına uzaklığı 4,5 cm, B kullanabilirsiniz. Bu durumda x mesafesi en diğer uca, yani B ucuna gitmek. Sizin ama- noktasına uzaklığı 2,955 metre oluyor. fazla kaç santimetre olabilir? cınız ise karıncanın amacına ulaşmasını zorlaştırmak, mümkünse engellemek. Her Bu şekilde devam edilip de 100. hamle so- 2 cm \\ hamlede karınca 1 santimetre yol alıyor. nunda lastik uzunluğu 101 metreye ulaştı- Hemen ardından da siz lastiği, uzunluğu 1 ğında, karıncanın B noktasına olan mesafesi HALAY ÇEKEN KARINCALAR metre daha artacak şekilde esnetiyorsunuz. 95,76 metre olur. 10.000 hamle sonra lastik Her karıncanın gruplardan birinde yer alma- Elbette bu esnetme sırasında karıncanın da uzunluğu 10.001 metre olduğunda karınca B sı ve her grupta en az bir karınca bulunması konumu değişiyor. Örneğin ilk hamlede ka- noktasından 9022 metre uzaktadır. koşuluyla, 14 karınca iki halay grubunu kaç rınca A noktasından 1 cm uzaklaştıktan son- farklı şekilde oluşturabilir? Halayın çember- ra lastiğin uzunluğu 2 metreye çıkarılıyor ve Karınca B noktasına sel formda ve karıncaların da “şahsiyet” sa- hamle sonunda karınca A noktasından 2 cm ulaşabilir mi? hibi olduğunu yani birbirleriyle özdeş olma- uzaklaşmış oluyor, B noktasına olan uzaklığı dıklarını kabul ediniz. ise 1,98 metreye ulaşıyor. thinkstock OLİMPİK HAVUZ KİTAP ALIŞVERİŞİ ÇEMBERDE EŞ UZUNLUKLAR 10 arkadaşın her biri 3 farklı kitap satın alıyor. Daha sonra herhangi O merkezli bir çemberin üzerinde A ve B noktaları, [AB] bir çap iki kişinin en az bir ortak kitap aldığını fark ediyorlar. En çok kişi oluşturmayacak şekilde seçiliyor. [OB]’nin orta noktası ve A tarafından satın alınan kitap k kişi tarafından satın alınmışsa, k sayısı noktasından geçen doğru, çemberi ikinci kez C noktasında kesiyor. en az kaç olabilir? AB ve OC nin kesişim noktası D; BC ve OA nın kesişim noktası F olmak üzere |AF|=|CD| olduğunu ispatlayınız. 64

Bilim ve Teknik Mart 2013 GEÇEN AYIN ÇÖZÜMLERİ Kum Havuzu LİSTE Birbirlerinden bağımsız olarak hazırlanan ve 1 C ile 100 arasından rastgele seçilmiş 21 sayı içeren iki fark- lı liste olsun. Bu listelerde yer alan sayılardan en az birer E tanesinin aynı olma olasılığı % 99’dan daha büyüktür. Bu nedenle listede verilen sayıların tek özelliği 21 adet farklı sayı olmasıdır. SU TOPU TURNUVASI Üç takım arasında oynanan karşı- laşmalar sonundaTüriş’in 14 puan, Gıyas’ın 9 puan ve Lukas’ın 8 puan olması için maç sonuçları şu şekilde olmalıdır: Türiş 4 - Gıyas 1 (Türiş 10+4 puan; Gıyas 1 puan) Gıyas 3 - Lukas 3 (Gıyas 5+3 puan; Lukas 5+3 puan) Eğlence Havuzu TRİELLO Havaya ateş ederse hayatta kalma ihtimali en B A F O yüksek olur. I A İNCİLİ PRENSES Prens vazolardan birine 1 adet beyaz D inci, diğer vazoya kalan tüm incileri koyar. İnciler bu şekilde yerleştirildiğinde prensin muradına erme şansı en yüksektir 1 1 99 3 ve bu durumda ihtimal 2 .1+ 2 . 200 . 4 olur. GENELLEME: Prens vazolardan birine renkleri aynı olan 2 inci koyup, diğer vazoya kalan tüm incileri koyar. Bu du- rumda muradına erme ihtimali yaklaşık 0,62185 olur. SALATALIĞIN SUYU 20 kg salatalığın % 99’u su ise kuru madde miktarı 0,2 kg olur. Kuru madde 0,2 kg oldu- ğunda % 98 oranında su olabilmesi için 9,8 kg su gerekir. B Dolayısıyla, toplam ağırlık 10 kg olur. Olimpik Havuz TAM KARE BÖLEN n=1 şartı sağlar. Genel olarak, n nin Sonuç olarak q|(26-1) yani q = 7 elde edilir. Ancak 2n ≡ 1, CANKURTARAN EKİBİ thinkstock tek olduğu açıktır. n sayısının en küçük asal böleni p ≥ 3 ol- 2, 4 (mod 7) olduğundan 7, 2n+1 sayısını bölemez ve çelişki Ali Doğanaksoy, sun. Bu durumda EBOB(p-1,n) = 1 olur. 2d ≡ 1(mod p) şartını elde edilir. Çetin Ürtiş, sağlayan en küçük d pozitif tam sayısını alalım. Enes Yılmaz, Yukarıdaki bilgiler sonucunda sadece n=1 ve n=3 de- Fatih Sulak, (2n+1)|(22n-1) olduğundan 22n ≡ 1(mod p) ve Fermat ğerlerinin sorudaki şartı sağladığı görülür. Muhiddin Uğuz, teoreminden 2p-1 ≡ 1(mod p) elde edilir. Bu durumda Zülfükar Saygı. d|EBOB(2n,p-1) yani d|2 bulunur. Sonuç olarak p|(22-1) yani DAR AÇILI ÜÇGENDE NOKTALAR BC ve AC kenarları- p=3 olur. n=3kt ve EBOB(t,2)=EBOB(t,3)=1 olsun. nın orta noktaları A’ ve B’ olsun. D, AB üzerinde |AB’|=|AD| 65 olacak şekilde bir nokta ise |BA’|=|BD| olur. Buradan İddia: Pozitif r tam sayısı için 3r|4n-1 ise 3r-1|n olur. |IB’|=|ID| ve |IA’|=|ID| elde edilir. Dolayısıyla |IA’|=|IB| olduğu İddianın İspatı: r üzerinden tümevarım yapalım. r = 1 görülür. için iddia açıktır. r = m için iddia doğru olsun. r = m+1 duru- munda 3m+1|(4n-1) için tümevarım şartını kullanırsak 3m-1|n I noktasından BC ve AC kenarlarına indirilen dikmelerin olur. n = 3m-1s alınırsa ayakları E ve F olsun. Kolayca görüleceği üzere IFB’ ve IEA’ (4n-1)=(43m-1∙s-1)=(4s-1)(42s+4s+1)...(42∙3m-2+43m-2+1) üçgenleri eştir. Genelliği bozmadan |AC|≤|BC| olsun. Bu elde edilir. Eşitliğin sağ tarafındaki her terim 3 ile bölün- durumda |AC|≤|AB|≤|BC| olur. Buradan |AB’|=|AD| olduğu düğünden 3m|n elde edilir ve bu, iddiamızı ispatlar. için |CF|≤|DB| bulunur. Dolayısıyla |CE|≤|EB| olur ve sonuç İddia olarak verdiğimiz sonucu kullanırsak 32k|(22n-1) ise olarak |CE|≤|CA’| elde edilir. 32k-1|n ve buradan 32k-1|3kt yani 2k-1 ≤ k ve k = 1 elde edilir. Şimdi t ≥ 1 olsun. q ≥ 5, t’nin en küçük asal böleni olmak Benzer şekilde |CF|≥|CB’| olduğu görülür. Yukarıda bul- üzere EBOB(n,q-1)|3 elde edilir. 2e ≡ 1(mod q) şartını sağla- duğumuz eş üçgenleri de kullanarak yan en küçük e pozitif tam sayısını alalım. 22n ≡ 1(mod q) ve 2q-1 ≡ 1(mod q) olduğundan e|EBOB(2n,q-1) yani e|6 bulunur. m^%EIFh= m ^A%lIBlh= 1800 - m ^WC holduğu, diğer bir de- yişle CB’IA’ dörtgeninin çembersel olduğu bulunur. CB’OA’ dörtgeninin çembersel olduğu kolayca görüldüğünden B’IOA’ dörtgeninin çembersel olduğu gösterilmiş olur.

ÇiKadir Demircan ? ğdemi Nasıl Bilirsiniz Çiğdem bitkisinin ilaç yapımında kullanıldığını duymuş muydunuz? Genetikçilerin vazgeçemediği bir kimyasal olan kolşisin maddesi bu bitkiden elde ediliyor. Tıpkı çiğdem gibi, bitkiler âlemine ait binlerce türün her biri ayrı bir kimya laboratuvarı. “Çiğdem Kimya Laboratuvarında” kısa bir gezinti yapmak ister misiniz? 66

>>> Kırlarda karşılaştığımız çiğdem bitkisi, İris ailesinin Cro- Sanki bu iş için varlar cus (Arapçada “kurkum” yani safran sarısı) cinsine aittir. Çeşitli renklerde olan bitki, Crocus sativus’un yani doğu mutfağının sultanı olarak bilinen safranın yakın akrabasıdır. Çiğ- demin yüzlerce türü vardır. Genellikle sonbaharda çiçek açan bu bitkinin bazı türlerinin yumruları çiğ veya pişirilerek yenir. Fa- kat çayır çiğdemi, acı çiğdem, zehirli çiğdem, çakal çiğdemi ola- rak bilinen çiğdem türü (Colchium autumnale) zehirlidir. Panze- hiri yoktur. Yenilirse zehirlenmelere yol açabilir. Hayvanlarda ve insanlarda ölümle sonuçlanan zehirlenme vakaları bilinmektedir. Çiğdem kökü yiyen köpeklerde 13 saat sonra kusma ve ishal gö- rülmüştür. Bu sebeble çiğdem yumrularını yememeli, illa yiye- ceksek de ancak zehirsiz olduğundan emin olduktan sonra ağzı- mıza götürmeliyiz. Ne ilginçtir, bu zehirli yumrulardan elde edilen kolşisin ad- lı madde tıpta yaygın olarak kullanılır. Genetik araştırmalar açı- sından çok önemli olan kolşisin maddesi ailevi Akdeniz ateşi, gut, Behçet hastalığı gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde ilaç olarak da kullanılır. Kolşisinin 1763’te Viyana’da tedavi amaçlı kullanıldığı da biliniyor. Bir alkaloid olan kolşisinin yapısı 1955’te ortaya çıka- rıldı. Colchium autumnale’nin etken maddesi kolşisin ince bağır- saklarda emilirken, karaciğerde P450 sistemi ile metabolize ola- rak parçalanır. Hücre otoyollarına saldırı Ailevi Akdeniz ateşi, FMF olarak da bilinen genetik bir hasta- lıktır. Kişinin hasta olması için hem annesinde hem babasında bu Hamileliğinde düşük geçmişi olan veya ailesinde genetik bir hastalıktan sorumlu gen olmalı, kişi hem annesinden hem baba- hastalık olan kişiler doktora müracaat ettiklerinde kendilerinden sından bu sorumlu genleri almalıdır. Yani anne ve baba taşıyıcı ise kromozom analizi istenir. Acaba kromozomlarında bir düzensiz- çocuğun hastalığa yakalanma ihtimali % 25’tir. Bu hastalıkta pi- lik var mı, var ise bu kusur hangi kromozomlarda? Genetik labo- rin adlı protein hatalı sentezlenmiştir. Karın ağrısı ve ateş atakları ratuvarlarında çalışanlar, kişiden aldıkları kanı 72 saat süreyle, 37 olur. Apandisitle çok karıştırılır. Hatta yanlışlıkla apandisti alınan °C’de bekletir. Ortama birkaç damla kolşisin ilave edilir. Çiğdem- hastalar bile vardır. FMF etnik dağılım gösterir. Yahudiler, Arap- den elde edilen kolşisin, bölünmekte olan hücre iskelet sistemine lar, Türkler, Ermeniler ve Güney Afrikalılarda daha sık görülür. zarar verir. Mikrotübüller, normalde bölünen hücrelerde kromo- Türk toplumunda yapılan bir çalışmaya göre FMF mutasyonu sık- zomlara yapışarak onları hücrenin kutuplarına doğru çeker. So- lığı % 25’tir. Yani her dört kişiden birinde mutasyon vardır. Ama nuçta oluşan iki yavru hücreye eşit sayıda genetik madde dağıtıl- mutasyonun olması illa hastalık anlamına gelmez. Genetik bir test mış olur. Mikrotübüller, hücre iskelet sisteminin ana proteinleri- ile taşıyıcı olup olmadığınızı anlayabilirsiniz. Evlilik öncesi yapıla- dir. Kargo proteinleri mikrotübüllerin oluşturduğu yollarda pos- cak taşıyıcı tarama testleri de faydalı bilgiler verir. ta taşımacılığı yapar. Mikrotübüller, hücrenin otoyollarıdır. Hüc- redeki protein yollar üzerinde kargo taşımacılığı yapılır. Kargo Kolşisin, FMF tedavisinde başarıyla kullanılan en etkin ilaçlar- molekülleri, nano büyüklükteki bu otoyollar üzerinde molekü- dan biridir. Tedavi başarısı yüksektir. Doktor kontrolünde kulla- ler motorlar denilen postacılarla bir o yana bir bu yana taşınır. İş- nıldığında etkilidir ve ciddi bir yan etkisi yoktur. Ateşli atakların te kolşisin bu otoyolları bozarak trafiği alt üst eder. Laboratuvar % 65’inde tamamen düzelme, % 20-% 30 kadarında atak şidde- ortamındaki hücrelere kolşisin ilavesi ile otoyollar bozulur. Kro- ti ve sayısında azalma görülür. % 5-% 10 hastada yanıt alınamaz. mozomlar ortada öylece kalakalır, çünkü seyahat edecekleri yol- Ağızdan günlük kolşisin tedavisi FMF ataklarının sıklığını, şidde- lar hasar görmüştür. Bu kromozomlar cam üzerine yayılıp boya- tini azaltır ve organlara zararlı olan amiloidoz (amiloid adlı pro- nır ve incelemeye alınır. İnceleme sonunda kromozomlarda so- teinin doku ve organlarda birikerek zarar vermesi) gelişimini ön- run olup olmadığı anlaşılır. ler. Uzun süre kolşisin kullanımının gebelik, cenin gelişimi ve do- ğum sonrası gelişim üzerinde etkisinin olmadığı belirtilmektedir. 67

Çiğdemi Nasıl Bilirsiniz? <<< Peki, çiğdemden elde edilen kolşisin, hangi mekanizma ile bu kadar faydalı işi yerine getiriyor? Kolşisin, hastaların hücrelerinde nasıl etkili oluyor? Kolşisin hücrelerin iskelet sistemlerindeki mik- rotübülleri bozar. Bu şekilde hücrelerin hareketi, bölünmesi ve et- kinleşmesi engellenir. Kolu kanadı kırılan bu hücreler ateş atakla- rına karşı etkin olamaz. Mitoz bölünmeyi etkilediği için kolşisine “mitotik zehir” de denir. Kolşisin ayrıca ateş ve inflamasyon (yan- gı) olayında nötrofil hücrelerini etkilediği için anti-inflamatuar bir ilaçtır. Yangı olayında rol alan nötrofiller çalışmazsa yangı da aza- lır. 2009’da ABD Gıda ve İlaç Kurumu, FMF ve gut tedavisinde kol- şisin kullanımına onay vermiştir. Burada en ilginç nokta, kolşisinin sanki bu hastalığa özgü bir ilaç olmasıdır. Sanki bu iş için var gibi! Tıpkı anahtar kilit uyumu gibi çiğdem zehiri de FMF’ye birebirdir. Kolşisin bizlere galiba şunu söylüyor: Çayırlarda, ormanlarda gör- düğümüz şeylere daha dikkatli bakmalı, zehirli bir maddedeki ger- çek güzelliği ve faydaları araştırmacı bir ruhla incelemeliyiz. Kolşisin C22H25NO6 Kralların hastalığından akıllı bombalara Harika Moleküller: Kralların hastalığı olarak bilinen gut hastalığı, fazla protein tü- Fitokimyasallar ketimi sonucu kanda ürik asit artması ile kendini belli eder. Bu hastalığın tedavisinde de kolşisin kullanılır. Kanser tedavisinde Fitokimyasallar (karbonhidratlar, yağlar, proteinler, vitaminler kullanımı için de yoğun araştırmalar sürüyor. Kanser hücreleri- ve mineraller dışında) bitki kaynaklı, doğal kimyasal bileşikler- nin mikrotübülleri hasar görürse, yani kanser hücreleri bölüne- dir. Fitokimyasal moleküller (Yunancada “phyto” yani bitki) vita- mez ve vücuda zarar veremezler. Kanser hücreleri fazla bölün- min ve minerallerin aksine, klasik anlamda besin olarak kabul dükleri yani fazla mitoz bölünme geçirdikleri için kolşisin kan- edilmez. Yüksük otundan elde edilen dijitalis ve kınakına (Cinc- ser hücrelerinde daha etkilidir. Bununla beraber kolşisin normal hona officinalis) ağacından elde edilen kinin yüzyıllardır hasta- hücrelere de zarar verir. Uyuşukluk, bulantı, saç dökülmesi gibi lıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Fitokimyasalların serbest birçok yan etkisi olabilir. Bu yüzden kullanımı tartışmalıdır. Fa- radikal denen ve vücudumuzdaki hücrelere saldıran molekül- relerde yapılan bir çalışmada zehir etkisi azaltılan kolşisin, vücu- leri zararsız hale getiren antioksidan özellikte olması çok önem- da verildiğinde sağlıklı hücrelere zarar vermezken kanser hücre- lidir. Mesela vişnede ve lavantada bulunan perilil alkolün pank- lerini öldürmüştür. Çünkü kanser hücreleri açgözlü davranarak reatik tümörleri, turunçgillerin kabuğunda bulunan limonenin kolşisini içlerine almıştır. Bu sebeple bu ilaca “becerikli bomba” ise meme tümörlerini küçülttüğü laboratuvar hayvanları ile ya- adı verilmiştir. Yeni başlayan bu çalışmalar henüz emekleme aşa- pılan çalışmalarla gösterilmiştir masındadır. Taxus brevifolia adlı ağacın kabuğundan elde edilen Paclitaxel de (taksol) mikrotübüllere zarar veren başka bir kanser Taksol C47H51NO14 ilacıdır. Kolşisin, mikrotübüllerin oluşumunu engellerken, taksol oluşmuş mikrotübüllerin geri dönüşümünü engelliyor. Ama so- nuç aynı oluyor. Mitoz zarar görüyor. Bazı ağaçların kabuklarından elde edilen mitoz zehiri (tak- sol), çiğdem gibi bazı bitkilerin zehirli yumrularından elde edilen kimyasal maddeler (kolşisin), kiminin de yaprakları gözümüzün önünde, araştırma yapılmayı bekleyen büyük bir laboratuvar ola- rak duruyor. Bakalım araştırmacılar bunlar gibi daha neler keşfe- decek ve insanlığın hizmetine sunacak. KNaaygnesahk,lKar. R., “Suicidal plant poisoning with Colchicum autumnale”, JKouuprnpaerl,oJf.,F“Aorefantsaicl cLaesgeaol fMaeudtuicminne,cCroilctu1s8,(CSaoylıc6h,icsu. 2m85a-u2t8u7m, Anağlues)tos 2011. poisoning in a heifer: confirmation by mass-spectrometric colchicine detection”, SBTahhyeaıtJ1,oA1u7r.,3n“,aCsl.oo7lfc6Vh6ei-ct7ei7nr3ien,raEeryvyliüsDilti2ead0g”0n,9oA.sntincaIlnsvoefsttihgeatNioenw, Cilt 22, Sayı 1, s. 119-122, Ocak 2010. York Academy of Sciences, Fabre, A. J., “The autumn crocus: two millenniums of actuality”, History Science Medicine., Cilt 39, Sayı 2, s. 143-154, Nisan-Haziran 2005. 68

POPÜLER BİLİM KİTAPLARI B A Ş V U R U KİTAPLIĞI Yeni... Bu diziden çıkan diğer kitap

Ahmet İhsan Aytek Üç Boyutlu Tarih Teknolojik gelişmeler tüm bilim dallarında olduğu gibi insanlık tarihini inceleyen bilimlerde, örneğin paleoantropoloji ve arkeolojide de kendini gösteriyor. Paleoantropologlar ve arkeologlar geleneksel yöntemlerin dışına çıkıp teknolojik gelişmelerin getirdiği yenilikleri kullanarak, bilimsel çalışmaların daha kolay, daha hızlı, daha ucuz ve daha doğru olmasını sağlıyor. Bu gelişmelerin en önemlilerinden biri iskelet kalıntılarının ve arkeolojik buluntuların üç boyutlu tarayıcılar ile taranıp bilgisayar ortamında incelenmesine olanak veren uygulamalar. (Fotoğraf: Shannon P. McPherron-Max Planck Institute, Leipzig) Resim 1. Kazı alanında yüzey tarayıcı ile kayıtlama Bilindiği üzere paleoantropoloji ve arkeoloji ça- 1980’li yıllardan itibaren bilim insanları buluntu- lışmalarının temelini kazılar sonucu elde edilen ların üç boyutlu görüntülenmesiyle çalışmalarına ye- buluntular oluşturur. Bu buluntular uzun yıllar ni bir yön vermeye başladı. Üç boyutlu görüntülenen gömülü kaldıktan sonra gün ışığına çıkarılarak incelen- buluntular bilgisayar ortamına aktarılarak incelenme- meye hazır hale getirilir. Gömülme sonrasında canlıla- ye hazır hale getiriliyor. Böylece buluntu ile fiziksel te- rın yumuşak kısımları çürüyerek kısa sürede yok olur, mas en aza indirilerek malzemenin zarar görmesi en- kemik ve diş gibi kısımlar ise gömülü kaldıkları ortama gelleniyor. Ayrıca elde edilen bu üç boyutlu görüntüler bağlı olarak çok uzun süre korunur. Ama bu sürede de bilgisayar ortamında saklanabildiği için sonraki çalış- değişik seviyelerde zarar görürler, dolayısıyla buluntu- malarda buluntulara tekrar ulaşılması gerekmiyor; bu ların incelenmesi de zorlaşır. Çıkarıldıklarında çoğu za- şekilde zaman ve paradan da tasarruf ediliyor. Ayrı- man kırık ve eksik olan buluntular daha sonra da zarar ca görüntüler sanal ortamda paylaşıldığı için dünya- görmeye müsait olduklarından, bilim insanlarının bü- nın her yerinden bilim insanları tarafından kullanıla- yük bir dikkatle çalışması gerekir. Geleneksel yöntemler biliyor. Bu yöntem sadece çıkarılmış buluntular için doğrudan buluntu üzerinde çalışmayı gerektirdiği için, değil, kazı esnasında buluntuların daha çıkarılmadan zaten zarar görmüş malzemelerin daha da zarar görme- kayıt edilmesi için de kullanılıyor, yani kazıda rastla- sine yol açabilir. İşte bu noktada üç boyutlu tarayıcılarla nan her malzemenin koordinatları çıkarılmadan ön- görüntü elde edilmesi, malzemeyi daha fazla zarar ver- ce kayıt ediliyor. meden incelemek açısından çok önemlidir. 70

>>> Bilim ve Teknik Mart 2013 SPL Geleneksel yöntemlerde buluntuların koordinatla- tilen bu tomografi cihazları fosilleşmiş kalıntılar üze- Resim 2. rı fotoğraf çekerek ve bölgenin çizimi yapılarak kayıt rinde canlı yapılar üzerinde olduğu kadar iyi sonuç Yüksek çözünürlüklü edilirken, üç boyutlu tarama ile daha net ve işlevsel ka- vermez, çünkü fosilleşme süreci kemiklerin yoğunlu- bilgisayar tomografisi yıt yapılıyor. (Resim 1) ğunun artmasına neden olur. Sanayi tipi denilen, mik- ro (milimetrenin binde biri) ve nano (milimetrenin İlk çalışmalar günümüzde hastanelerde de kullanı- milyonda biri) düzeyde ölçüm yapabilen tomografi ci- lan bilgisayarlı tomografi cihazları ile başladı. 1970’li hazları işte bu yüzden geliştirilmiştir. (Resim 2) yıllarda üretilmeye başlanan tomografi cihazları 1980’li yılların başında paleoantropolojik çalışmalar- Bu cihazların tıbbi tomografi cihazlarından temel da da kullanılmaya başlandı. Tıbbi amaçlar için üre- farkı, X-ışını kaynağı sabit dururken görüntüsü alı- tilen tomografi cihazlarında X-ışını saçan bir kaynak, nacak malzemenin ışın kaynağı etrafında dönmesi- hastanın görüntü alınacak bölgesinde, değişik açılar- dir. Böylece taranan malzemenin hem yüzeyinin hem dan iki boyutlu görüntüler alarak daha sonra bunla- de iç yapısının daha yüksek çözünürlükte ve üç boyut- rı üç boyutlu görüntüler haline getirir. İki boyutlu gö- lu görüntüleri elde edilir. Dilim kalınlığı tıbbi tomog- rüntüler taranılan nesnenin enine kesiti alındığında rafilerde 1-1,5 milimetre iken, mikro tomografilerde ince birer dilim şeklinde ifade edilir; dilimler ne kadar 1-200 mikrometreye, nano tomografilerde ise 250 na- inceyse görüntü o kadar kaliteli demektir. İnce dilim- nometreye kadar düşebilir. Bu değerlerden de açıkça ler daha yüksek çözünürlükte görüntü elde edilmesini anlaşıldığı üzere bilimsel çalışmalarda sanayi tipi to- sağlar. Canlı organizmaların görüntülenmesi için üre- mografi cihazlarının kullanılması daha verimlidir. 71

Üç Boyutlu Tarih <<< (Fotoğraf: Ahmet İhsan Aytek-Eberhard Karls Universität, Tübingen) (Fotoğraf: Astrid Slizewski-Eberhard Karls Universität, Tübingen) Resim 3. Bilgisayarlı tomografi cihazları her zaman kulla- Son yirmi yılda üç boyutlu tarama tekniği ile ya- Yüzey tarayıcı ile bir insan nılamayabilir. Pahalı olmaları, kolay taşınabilir olma- pılan çalışmalar giderek arttı. Hem yeni buluntuların kemiğinin taranması maları her zaman her yerde kullanılmalarını imkânsız analizi, hem eski buluntuların tekrar analizi hem de Resim 4. hale getirir. Buluntuların tomografi cihazı olan bir ye- buluntuların sanal ortamda depolanması için bu tek- Mikrobilgisayarlı tomografi ile re nakledilmesi de yasal nedenlerden veya fiziksel ko- nik kullanılıyor. Bu teknikler verilerin elde edilmesini, ve yüzey tarayıcı ile elde edilmiş şullardan ötürü her zaman mümkün olmayabilir. Bu işlenmesini ve korunmasını sağlıyor, ayrıca kültür var- iki görüntü. Sol üstteki görüntü gibi durumlarda malzemeler yüzey tarayıcılar denilen lıklarının zarar görmeden bilimsel çalışmalarda kulla- tomografi, diğer görüntüler ise cihazlar ile taranarak üç boyutlu görüntüleri elde edi- nılmasına da olanak sağlıyor. Ülkemizde de son yıl- değişik yüzey tarayıcıları lir. (Resim 3) larda arkeoloji alanında kullanılmaya başlanan bu tek- ile elde edildi (büyük azı dişi niklerin yaygınlaştırılması, yeraltı kültür varlıkları ba- ısırma yüzeyi). 1990’ların başında kullanılmaya başlanan yüzey ta- kımından çok verimli olan ülkemizdeki kültür var- rayıcılar 1990’ların sonunda da paleoantropolojik ça- lıklarının bilimsel anlamda daha verimli kullanılma- Ahmet İhsan Aytek, lışmalarda kullanılmaya başlandı. sı açısından büyük önem taşıyor. 2007’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Tomografi cihazları kadar yüksek çözünürlükte gö- KGauynnza, Pk.l,aMr itteroecker, P., Neubauer, S., Weber, G. W. ve Bookstein, F. L., Fakültesi Antropoloji rüntü vermeseler de taşınabilir olmaları, kullanımları- “Principles for the virtual reconstruction of hominin crania”, Bölümü’nden mezun nın daha az zaman gerektirmesi, düşük maliyetleri ne- sSJopliuezrceniwmaslekonif,sHA: nu.,omFmraiiennsaEs,lv-Moalcu.tvutieaolnSc,eoSmmaayplı,a5Pr7.i,,s“osS.nu4rw8f-ai6tch2e,lso2cw0a0nc9no.isntglaosferanscthanronpeorlaongdical oldu. 2008’de Milli Eğitim deniyle gün geçtikçe yaygınlaşıyorlar. Ancak bu cihaz- high end fringe light projection surface scanning systems”, Bakanlığı tarafından lar adlarından da anlaşılacağı üzere sadece buluntula- UQulhaaratsä,rL, S.,a“yCı o5m7,ps.u1te7r9--B1a8s7e,d2R01e0c.onstruction: Technical Aspects”, yüksek lisans yapmak üzere rın yüzeylerinin görüntülenmesini sağlıyor, tomogra- Hs. a7n8d7-b8o1o4k,oSfpPrainlegoear,n2th0r0o7l.opogy (Editörler: W. Henke ve I. Tattersall), Almanya’ya gönderildi. fi cihazıyla yapıldığı gibi malzemenin iç yapısının gö- McPherron, S. P., Gernat, T., Hublin, J-J., “Structured light scanning for 2009-2011’de Eberhard rüntülenmesini sağlamıyor. Her ne kadar tomografi Jhoiugrhn-raelsooflAutricohnaedoolcougimcaelnStcaiteinocne,oSfainyıs3it6u, archaeological finds”, Karls Üniversitesi’nde cihazı kadar yüksek çözünürlüklü görüntü sağlamasa- s. 19-24, 2009. (Tübingen-Almanya) lar da, özellikle karmaşık olmayan yüzeylerde çok iyi Doğal Bilimler Arkeolojisi görüntü alınmasına (Resim 4) ve küçük bir dişten bü- dalında paleoantropoloji tün bir insan iskeletine kadar değişik büyüklüklerde uzmanı olarak yüksek bir çok nesnenin ölçülebilmesine olanak sağlıyorlar. lisansını tamamladı. En çok kullanılan yüzey tarama sistemi, temassız op- 2012‘nin başından beri tik tarama sistemi. Bu sistemde bir lazer kaynağından aynı üniversitede doktora çıkan birden fazla ışın görüntüyü tarayarak yüzeyin üç eğitimi görüyor. boyutlu görüntüsünün elde edilmesini sağlıyor. Kulla- nılan lazerin şiddeti düşürülmüş olduğundan, taranan malzeme zarar görmez. Bu cihazlar taşınabilir olduk- ları için, daha önce de değindiğimiz gibi, kazı alanla- rında rastlanan buluntuların kayıt altına alınmasında da kullanılır. 72

Yayın Dünyası Bilim ve Teknik Mart 2013 Türkiye Bitkileri Listesi [email protected] Damarlı Bitkiler NGBB Müdürü Adil Güner’in koordinasyo- keticiyi koruyacak piyasa düzenleyici tedbirler Baş Editör: Adil Güner nu ve ülkemizdeki doksandan fazla bilim insa- almaya devam ederken, sosyal bir yara olarak Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, nının katkısı ile hazırlanan kitap, bilim âlemi ve gördüğü ve gittikçe artan ekmek israfı konusu- Ali Nihat Gökyiğit Vakfı, botanik dünyası için başvuru eseri olma özelli- nu da toplumun gündemine taşımak, duyarlılık Flora Araştırmaları Derneği, Kasım 2012 ği taşıyor. yaratmak ve ekmek israfını azaltmak üzere bir kampanya başlatmaya karar vermiştir. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, ANGVak- Adından da anlaşıldığı gibi kitap, ülkemiz- fı ve Flora Araştırmaları Derneği’nin işbirli- deki bitki çeşitliliği kapsamında, yalnız ile- Kurumumuz bu amaçla“Ekmek Tüketimiyle ğiyle Türkçe ve resimli hazırlanan Türkiye Flora- tim demetleri bulunan kibrit otlarını, eğreltile- İlgili Tutum ve Davranışlar ile Ekmek İsrafı ve İs- sı adlı bir kitabın yayımlanmasına ilişkin proje- ri, kozalaklı ağaçları ve tohumlu bitkileri kap- raf Üzerinde Etkili Olan Faktörler ”adıyla, ekme- nin çalışmaları sürdürülüyor. Bu kapsamlı pro- sıyor. Türkiye’nin tüm damarlı bitkilerinin aynı ğin hem üretildiği hem de tüketildiği geniş bir jenin ilk aşaması olarak planlanan Türkiye Bit- ciltte toplandığı ilk ve tek çalışma olan kitabın, sahada, en ince detayına kadar israfın biçimini kileri Listesi (Damarlı Bitkiler) adlı kitap Nezahat önemli bir özelliği de her bitkiye Türkçe ad ve- ve nedenlerini ortaya koyan bir araştırma yap- Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB) tarafından ya- rilmiş olması. tırmıştır. yımlandı. Türkiye Bitkileri Listesi hemen he- Araştırma kapsamında Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB) men her 10 günde bir yeni bir bit- ülke genelinde 252 fırın, ki türünün keşfedildiği ülkemizdeki 53 personel, 53 öğrenci 1995 yılında Ali Nihat Gökyiğit tarafından eşi Nezahat bitki zenginliği hakkında önemli ve- yemekhanesi, 611 lokanta Gökyiğit adına hatıra parkı oluşturulmak amacıyla kurul- riler sunuyor. ve otel yetkilisiyle görüşül- muş ve başlangıçta hatıra parkı amacına yönelik bir bitki- müş, 1589 hanede toplam lendirme ve ağaçlandırma planı uygulanmış. Kitabın içeriğinde her bir bitki- 5662 aile bireyinin yemek Önce yol inşaatı nedeniyle yapısı aşırı derecede bozul- nin adı ve künyesi, sinonimleri (eş yeme koşulları ve ekmek muş toprak ıslah edilmiş, sonra 32 hektarlık park alanına adları), coğrafi bölge ve alt bölge- tüketimi hakkında bilgi 50.000 ağaç ve çalı dikilmiş. lere göre ülkemizde yayılışı, ende- toplanmıştır. Bunun yanı Daha sonra amaç değiştirilerek bir botanik bahçesi olma mik olma özelliği, biliniyorsa hangi sıra, kurumlarda yemek yi- yolunda çalışmalara başlanmış. 2002 yılında halkın ziya- bitki coğrafyasının elementi oldu- yen toplam 552 kişinin ka- ğu konularında bilgiler yer alıyor. naatine başvurulmuştur. Günümüze kadar ülkemizde tespit Araştırma sonuçlarına göre ülkemizde gün- edilmiş bitkiler ve endemik bitkilerimiz ile ilgi- de 25.295, yılda 9,2 milyon ton ekmek üretili- li tartışmalar konusunda sağlıklı bir veri tabanı yor. Bu oran günde 101 milyon, yılda 37 milyar oluşturan kitap, botanik alanında gerçekleşti- adet ekmeğe denk geliyor. Buna karşılık gün- rilecek yeni çalışmalarda esas alınacak bir kay- de 95 milyon adet ekmek tüketilirken, 6 milyon nak niteliğinde. adet ekmek israf ediliyor. Buna göre ülkemizde yıllık 1,546 milyar TL değerinde 2,1 milyar adet Kitap, ANG Vakfı İktisadi İşletmesi’nden te- ekmek israf ediliyor. min edilebilir. Ekmek israfı sebebiyle yıllık ekonomik kay- bımız, dünya birincisi olduğumuz un ihraca- TEükmrkieyke’İdsreafı Araştırması tından elde ettiğimiz gelire eşdeğer. Bu rakam dünya ekonomileri arasında gittikçe yükselen Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü, ve bu yoldaki yürüyüşüne devam eden ülke- Ocak 2013 miz için çok yüksek. Biz, yerde gördüğümüz ekmeği alıp öptük- “Bu yıl kuruluşunun 75. yılı olanToprak Mah- ten sonra alnımıza koyan ve onu bir duvar ko- sulleri Ofisi (TMO) görevi itibarıyla üretici ve tü- vuğuna itinayla yerleştiren duyarlı bir toplu- mun mensuplarıyız. Zengin yoksul ayrımı ol- retine açılan parkın adı 2003 yılında Nezahat Gökyiğit Bo- maksızın her sofranın baş tacı olan ekmeğin tanik Bahçesi olarak değiştirilmiş. bereketine ve kutsiyetine inanırız. Bu kitapta yer alan araştırma sonuçlarının, Bahçe, İstanbul’un Anadolu yakasında, Atatürk ve Fatih kamuoyu ile paylaşılmasının ardından başlaya- Sultan Mehmet köprülerinden gelen otoyollar ile Anadolu cak ve yıl boyu sürecek olan ekmek israfını ön- otoyolunun (Ankara) birleştiği kavşakta. Kavşaktaki ana- leme kampanyasının bireysel ve toplumsal du- yollar ile bağlantı yolları arasındaki adalar üzerinde kuru- yarlılığın oluşmasına katkı sağlayacağı ümidini lu ve sekiz adadan oluşuyor. Alan, Karayolları Genel Mü- taşıyoruz.” dürlüğü ile ANG Vakfı arasındaki bir protokolle 2025 yılı- na kadar bu hizmete tahsis edilmiş. NGBB, İstanbul’a % 12 (TMO Genel Müdürü Mesut Köse’nin önsözünden) oranında yeşil alan sağlamasıyla İstanbullular için bir ne- fes alma noktası olmasının yanı sıra bir araştırma, eğitim Not: Kitap aşağıdaki linkten PDF formatında temin edilebilir. ve öğretim merkezi. http://www.ekmekisrafetme.com/Uploads/ Sayfalar/Docs/TurkiyedeEkmekIsrafi.pdf 73

Gökyüzü Alp Akoğlu Alamy Zodyak Işığı rukluyıldızların yapılarında donmuş gazlarla bir- Hawaii’deki Mauna Kea’dan Zodyak Işığı Özellikle ilkbahar akşamları alacakaranlığın likte toz parçaları da bulunur. Bir kuyrukluyıldızın içindeki donmuş gazlar, kuyrukluyıldız Güneş’e rürsünüz. Işık daha sönük, dar bir kuşak biçimin- sona ermesiyle birlikte batı ufkunun üze- yaklaşınca süblimleşmeye (katı halden gaz hali- de doğuya (sabah gözlem yapıyorsanız batıya) rinde, zaman zaman Samanyolu kuşağıyla da ka- ne geçmeye) başlar, toz ve taş parçaları da ser- doğru ilerler. Eğer bu dar kuşağı da görebiliyor- rıştırılan silik bir ışık huzmesi belirir. Bu ışık huz- best kalır. Milimetrenin binde birinden küçük sanız, gözlem için ideal bir yer bulmuşsunuz de- mesi tutulum çemberini yani Güneş ve geze- olan parçacıklar Güneş’in ışınımının etkisiyle Gü- mektir. Akşam gözlem yapıyorsanız, zodyak ışığı genlerin gökyüzünde izledikleri yolu aydınlatır. neş Sistemi’nin dışlarına doğru itilirken, daha bü- Dünya’nın dönüşüne bağlı olarak Güneş’in ufkun Zodyak ışığı olarak adlandırılmasının nedeniyse yük olanlar sarmal yollar izleyerek Güneş’e yak- altına iyice inmesiyle yavaş yavaş gözden kay- “burçlar” olarak da bilinen zodyak takımyıldızla- laşır. Her saniye yaklaşık 10 ton kozmik parçacık bolur. Sabah ise alacakaranlıktan bir süre önce rının doğrultusunda olmasıdır. Güneş’e düşer. doğu ufku üzerinde görünür. Buna “sahte şafak” da denir. Alacakaranlık başladığında zodyak ışığı Zodyak ışığı çok eskilerden beri insanların Zodyak ışığını görebilmek için gözlem koşul- artık görünmez olur. dikkatini çekmiş. Aristoteles, zodyak ışığının ya- larının iyi olması gerekir. Işık kirliliğinden uzak bir nardağlardan püsküren lav gibi yeraltından fışkı- gözlem yeri seçmeli, aysız bir akşamda alacaka- KPaunySruTkAlRuRySıldızı ran ve gökyüzünde gizemli parlamalara yol açan ranlığın hemen ardından gözlem yapmalısınız. PanSTARRS adlı bir gözlem projesi kapsa- bir maddeden kaynaklandığını düşünmüş. Ro- Ülkemizin de yer aldığı kuzey yarıkürenin orta malı yazar Seneca’ysa, bu ışığı çok uzaklarda ya- enlemlerinde zodyak ışığını görmek için en uy- mında keşfedilen ve adını bu projeden alan nan ateşlerin gökyüzündeki parlamaları olarak gun dönem ilkbahar. Çünkü bu sırada tutulum PanSTARRS Kuyrukluyıldızı’nın (C/2011 L4) bu ay tanımlamış. 18. yüzyılda yaşamış Alman filozof çemberi ufukla en büyük açıyı yapar ve zodyak çıplak gözle görülebilecek kadar parlak olacağı Immanuel Kant’sa Güneş’in bir tür buhar ya da ışığı ufuktan görece daha çok yükselir. Tutulum tahmin ediliyor. Kuyrukluyıldız 8 Mart’tan sonra kuşakla çevrili olduğu ve parlamanın bunun ürü- çemberinin eğimi yaz aylarında artar ve zodyak görülebilecek konuma gelecek. Kuyrukluyıldızı nü olduğu görüşündeydi. ışığının gözlenmesi güçleşir. görebilmek için Güneş battıktan yaklaşık 45 da- kika sonra batı ufku üzerine bakmak gerekiyor. Günümüzde bu ışığın, çapları milimetrenin Karanlık bir gökyüzünde, zodyak ışığının uf- PanSTARRS ufka çok yakın olduğundan akşamla- 300’de biri ile 3’te biri arasında olan parçacıkların kun üzerinde, yüksekliği 25°-30° olan belirgin bir rı çok kısa süreyle görülebilecek. güneş ışığını yansıtmasıyla oluştuğunu biliyoruz. üçgen oluşturduğunu görebilirsiniz. Ufuktan yu- Bu kozmik parçacıkların çoğunlukla kuyrukluyıl- karı çıktıkça parlamanın giderek sönükleştiği- dızların ürünü olduğu düşünülüyor. Çünkü kuy- ni, yaklaşık 60° yükseklikte iyice daraldığını gö- 74

Bilim ve Teknik Mart 2013 [email protected] KUZEY Ejderha Kral Kraliçe 2 Mart Andromeda Ay ile Satürn yakın Kuzeytacı Küçük Ayı Üçgen görünümde 18 Mart Kutupyıldızı Ay, Jüpiter ve Aldebaran yakın Çoban Büyük Ayı Zürafa Perseus Koç görünümde Vaşak 20 Mart Arkturus Kapella İlkbahar Ilımı İkizler 29 Mart Balina Ay ile Satürn yakın görünümde DOĞU Berenices’in Arabacı Jüpiter BATI 31 Mart Saçı Aslan Ay Dünya’ya en Boğa yakın konumunda (367.500 km) Aldebaran Merkür en büyük batı uzanımında (28°) Başak Yengeç Küçük Köpek Regulus Avcı Procyon Irmak Spika Kupa Tekboynuz Karga Suyılanı Büyük Akyıldız Tavşan Köpek (Sirius) 1 Mart 22.00 Yelken 1 Mart 22:00 15 Mart 21.00 GÜNEY 15 Mart 21:00 31 Mart 20.00 31 Mart 20:00 Mart’ta Gezegenler ve Ay Merkür ay boyunca sabah gökyüzünde Betelgüz olmasına karşın ayın ortalarına doğru göz- lenebilecek kadar yükselecek. Gezegen bu Akyıldız Jüpiter süre boyunca Güneş’ten yaklaşık bir saat (Sirius) Ay önce doğacak. Aldebaran Venüs ay boyunca Güneş’e çok yakın ol- duğundan görülemeyecek. Ay sonunda ak- Rigel şam gökyüzüne geçecek, ancak gezegenin görülebilecek kadar yükselmesi için Mayıs Mart akşamları Jüpiter ve kış takımyıldızları güneybatı ufkunun Stellarium ayı başına kadar beklememiz gerekecek. üzerinde yer alıyor. 17 Mart akşamı Ay da onlara katılacak. Mars batı ufku üzerinde Güneş’le çok Satürn geceyarısından önce güneydo- Ay 4 Mart’ta sondördün, 11 Mart’ta yeni- yakın konumda. O nedenle bu ay gezege- ğu ufku üzerinde görülebilir. İlerleyen gün- ay, 19 Mart’ta ilkdördün, 27 Mart’ta dolunay ni göremeyeceğiz. Mars, Temmuz ayından lerde daha da erken doğacak ve gelecek ay hallerinde olacak. itibaren sabah gökyüzünde görülebilecek. gece boyunca gözlenebilecek. Jüpiter akşam hava karardığında güney- batı yönünde gökyüzünde yüksek konum- da görülebilir. Jüpiter, bu sıralar Ay’dan son- ra gece gökyüzünün en parlak gök cismi. Boğa’nın en parlak yıldızı olan Aldebaran’ın sağ üstünde yer alıyor. 75

Mine Uygun Saribay Gıda Işınlama Dr., Gıda Mühendisi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi Çernobil Nükleer Santrali’ndeki kazadan sonra radyasyona ve radyasyonlu gıdalara karşı bir korku da hayatımıza girdi. Oysa uygun dozlarda radyasyonun ve ışınlamanın kullanıldığı birçok alan var. Bu alanlardan birinin, ışınlayarak gıdaların raf ömrünü uzatmak olduğunu biliyor muydunuz? Işınlama, gıdaların paketli ya da yığın haldeyken Gama ışınlama tesislerinde, ışınlama kaynağı ola- belirli bir süre boyunca, kontrol edilebilir iyonlaş- rak genellikle Co-60 (Kobalt-60) radyoizotopu kulla- tırıcı radyasyona maruz bırakılmasıdır. Işınlama, di- nılır. Radyoaktif kaynak, 2 metre kalınlığında beton ğer muhafaza yöntemlerinde (ısıtma ve dondurma) duvarları olan ışınlama odasında, derinliği 6 met- olduğu gibi hiçbir kimyasal kalıntı bırakmayan fizik- re olan, su dolu bir depolama havuzunun içindedir. sel bir işlemdir. Süresi ne olursa olsun gıdalarda her- Işınlama sırasında, kaynakların bulunduğu çerçeve- hangi bir radyoaktif kalıntı da bırakmaz. Uygulanan ler kaynak kaldırma sistemi ile havuzdan çıkarılarak doz, ışınlama sırasında gıdaların üzerine yerleştiri- odanın içindeki ürün kutularının arasında belirli bir len dozimetreler (radyasyon seviyesini ölçen cihaz- pozisyonda tutulur. Işınlanacak ürünler taşıyıcı ara- lar) yardımıyla belirlenir. Işınlama çok az sıcaklık ar- ba ile ışınlama odasına alınır. Işınlama kaynağı sabit tışına neden olduğu için “soğuk” işlem olarak da ad- dururken ürünün içinde bulunduğu kutular kayna- landırılır, özellikle sıcaklığa duyarlı gıdaların muha- ğın etrafında dolaştırılır (Şekil 1), bu sırada ürünler fazası için uygundur. Ayrıca ışınlama çok değişik şe- ışınlanmış olur. Güvenlik sistemi, ışınlama sırasında kilde ve büyüklükteki bir çok gıda ürününe uygula- bu odaya girilmesini engeller. nabilen bir teknolojidir. Elektron demeti tesisinde ısıtılan flamandan ya- yılan elektronların yüksek potansiyel farklar altın- da hızlandırılarak yüksek enerjilere (10MeV’e ka- dar) çıkarılmasıyla elde edilen elektron demeti kul- lanılır. Burada ışınlama kaynağı bir üreteç makine- den elde edilir. Ürünler üreteçten yayılan elektron demetinin önünden geçer ve bu sırada ışınlanmış olurlar (Şekil 2). Elektronların giriciliği düşük ol- duğu için, homojen bir şekilde ışınlanmaları için ürünler ancak birinci geçişten sonra ters çevrilip demetin önünden tekrar geçirildiğinde ışınlama iş- lemi tamamlanır. Buna rağmen bu tür tesisler kalın ve yoğun ürünlerin ışınlanması için uygun değildir. Ürün Paketi Şekil 1. Bir gama ışınlama Gıdalara uygulanabilen iyonlaştırıcı radyasyon Manyetik tesisinin genel görünüşü kaynakları gama ışınları, X-ışınları ve hızlandırılmış Tarama Sistemi elektron demetleridir. X-ışınları ve hızlandırılmış 76 elektron demetleri üreteç makinelerden elde edilir- RF Güç Girişi ken, gama ışınları radyoaktif izotopların bozunumu sırasında yayılır. Gıdalara uygulanabilen iyonlaştırı- Konveyör Sistemi cı olmayan radyasyon kaynakları ise mikrodalga, kı- zılötesi ve görünür ışıktır. Hızlandırma Dalga Tüpü Elektron Enjektörü Şekil 2. Bir elektron demeti tesisinin genel görünüşü

>>> Bilim ve Teknik Mart 2013 Şekil 3. Bir X-ışınları tesisinin genel görünüşü 1983 yılında yayımlanan Işınlanmış lerinin uzatılması, olgunlaşma süresinin Gıdalar için Kodeks Genel Standardı’na kontrolü amaçlarından biri veya birkaçı Bununla birlikte elektron demeti tesisle- (CX STAN 106-1983) göre, izin verilen en için belirlenmiş dozlarda, en fazla 10 kGy rinin doz hızı, yani birim zamanda ürüne yüksek ortalama doz 10 kGy’dir (Gray: bi- ışınlanır”. verilen doz, gama ışınlama tesislerinde ol- rim kütle başına emilen radyasyon mik- duğundan çok daha yüksektir. tarının ölçü birimi). 2003 yılında yapılan Uluslararası standartlara ve Gıda Işın- revizyon doğrultusunda, gıdaların 10 kGy lama Yönetmeliği’ne göre ışınlama işlemi Bazı tesislerde elde edilen yüksek ener- doza kadar ışınlanmasının toksikolojik uygulanmış gıdaların etiketinde “ışınlan- jili elektronlardan yararlanılarak, ışınla- olarak tehlike yaratmayacağı ve teknolojik mıştır” veya “ışınlama işlemi uygulanmış- ma için X-ışınları da üretilir (Şekil 3). Doz amaçlar için, maksimum 10 kGy olan do- tır” ifadesinin yanı sıra uluslararası “radu- hızının yüksek olması sayesinde ürün- zun aşılabileceği bildirilmiştir. ra” sembolünün kullanılması da zorunlu- ler elektron demeti ile kısa sürede ışınla- dur. Eğer ışınlanmış ürün, bir gıdada bile- nır. Bu tesislerde istenildiğinde X-ışınları Ülkemizde Gıda Işınlama Yönetmeliği şen olarak yer alıyorsa, bileşen listesinde elde edilerek yüksek yoğunluklu ürünle- 1999 tarihinde yayımlanmış, 2002 ve 2003 “ışınlanmıştır” veya “ışınlama işlemi uy- rin de ışınlanması mümkündür. Ancak yıllarında Avrupa Birliği’ne uyum yasala- gulanmıştır” ifadesi yer almalıdır. X-ışınlarının elde edilme veriminin çok rı çerçevesinde iki kez revize edilmiştir. düşük olması (% 10’un altında) bu tür te- Gıda Işınlama Yönetmeliği’nde genel ola- Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na sislerin kurulma ve işletme maliyetini ar- rak ışınlanacak gıda grupları, ışınlama- (IAEA) kayıtlı toplam 136 gıda ışınlama tırır. En önemli dezavantaj budur. nın amacı ve uygulanacak en yüksek doz- tesisi vardır. (Tablo 1) lar belirtilmiştir. Yönetmeliğe göre “gıda- Ülkemizde iki ışınlama tesisi var. Bi- lar, gıdalarda bozulmaya sebep olan mik- Bölge, Toplam Işınlama Tesislerinin Ülkelere Göre ri Ankara’da 1992 yılında Türkiye Atom roorganizmaların ve biyokimyasal olayla- Tesis Dağılımı Enerjisi Kurumu Sarayköy Nükleer Araş- rın miktar ve faaliyetlerinin engellenme- tırma ve Eğitim Merkezi’nde kurulan si, azaltılması ve yok edilmesi (filizlenme, Kuzey Amerika, 29 Kanada (1), ABD (28) Gama Işınlama Tesisi. İkincisi ise Tekir- çimlenme ve tomurcuklanma), raf ömür- dağ Çerkezköy’de 1995 yılında faaliye- Latin Amerika, 9 Arjantin (1), Brezilya (4), Şili (1), te geçen Gamma-Pak isimli özel bir gıda Gamma-Pak A.Ş. Işınlama Tesisi Meksika (2), Peru (1) ışınlama tesisi. Afrika, 5 Mısır (1), Gana (1), Güney Afrika TAEK Gama Işınlama Tesisi Cumhuriyeti (3) Avrupa, 30 Avusturya (1), Belçika (2), Bulgaristan (1), Hırvatistan (1), Almanya (3),Yunanistan (1) Macaristan (3), İrlanda (1), İtalya (2), Portekiz (1), Romanya (1), Sırbistan (1), İsveç (1), İsviçre (1), Türkiye (2), Ukrayna (1), İngiltere (5), Fransa (2) Doğu Asya ve Avustralya (2), Bangladeş (2), Çin (40), Pasifik, 62 Hindistan (3), Endonezya (1), Japonya (1), Kore (1,) Malezya (4), Filipinler (1), Tayvan (2), Tayland (4),Vietnam (1) Batı Asya, 5 İran (1), İsrail (1), Ürdün (1), Suudi Arabistan (1), Suriye (1) Tablo 1. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na kayıtlı gıda ışınlama tesislerinin dağılımı Son yıllarda uluslararası ticaretin gi- derek artması, etiketlemenin doğru yapı- lıp yapılmadığının kontrolünü ve tüketici- nin doğru bilgilendirilmesi amacıyla ışın- lanmış gıdaların tespitini önemli hale ge- tirmiştir. Bu amaçla Avrupa Standardi- zasyon Komitesi (CEN) standart 10 yön- tem yayımlamıştır. Bu yöntemler, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi laboratuvar- larında uygulanmaktadır. Işınlanmış gıdalar konusunda en bü- yük sorun, “ışınlanmış gıda” ifadesi- nin tüketici tarafından yanlış algılanma- sı. Tüketiciler radyoizotoplarla bulaşmış gıdaları ışınlanmış gıdalar ile karıştırı- yor. Işınlama işleminde gıdalar hiçbir şe- kilde ışınlama kaynağı ile temas etmez. 77

Gıda Işınlama <<< Bu işlem sırasında, ışınlama kaynağından Uluslararası radura sembolü Gıda ışınlama teknolojisi, Uluslararası yayılan ışın gıda maddesinin içinden geçi- Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), Dünya Sağ- rilir. Işınlanmış gıdalar ile ilgili olarak tü- http://www.acsh.org/publications/pubid.1562/pub_detail.asp lık Örgütü (WHO), Gıda ve Tarım Teşki- ketici tepkisini belirlemek amacıyla yapı- latı (FAO) tarafından onaylanmış ve des- lan çalışmalardan, tüketicilerin gıda ışın- teklenen bir işlem. Günümüzde 40’tan lama hakkında bilgi sahibi olmadığı, ışın- fazla ülkede 60’tan fazla gıda ışınlanıyor. lanmış gıdaları kabul edip etmeme konu- sunda bilinçli karar verebilmesi için gıda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 1992 ışınlamanın sınırlamaları, yararları ve gü- yılında kurduğu Işınlama Tesisi ile gıda- venilirliği hakkında doğru bilgiye ihtiyacı larda ışınlama teknolojisinin uygulan- olduğu sonucu çıkmıştır. masına öncülük etmiştir. Gıda ışınlama konusunda kurslar düzenlemekte, ka- Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde mu, özel sektör ve üniversiteler ile işbirli- tüketici tutumuna yönelik olarak gerçek- ği yapılarak ulusal ve uluslararası projeler- leştirilen araştırma sonuçlarına göre: le ışınlama teknolojisinin tanıtılması, yay- • Tüketiciler yeni teknolojiler hakkın- gınlaştırılması ve nükleer teknolojinin ba- rışçıl amaçlarla ülke yararına kullanılması da tutucudur. konusundaki misyonunu sürdürmektedir. • Tüketicilerin tutumu ve satın alma is- IKnateyrnnaaktliaornal Codex General Standard for Irradiated Food tekleri, konu hakkındaki bilgi düze- (CX STAN 106-1983), FAO/WHO Codex Alimentarius yinden etkilenmektedir. Commission. • Tüketicilerin çoğunluğu ışınlanmış Revised Codex General Standard for Irradiated Foods gıdaların yararlarının ve güvenilirli- (CX STAN 106-1983, Rev.1-2003) FAO/WHO ğinin farkında değildir. Codex Alimentarius Commission. • Işınlanmış gıdaların doğru etiketlen- Gıda Işınlama Yönetmeliği, 6/11/1999 tarihli ve mesi tüketici üzerinde olumlu etkiye 23868 sayılı Resmi Gazete. sahiptir. Gıda Işınlama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında • Tüketiciler, kendilerine seçenek su- Yönetmelik, 15/10/2002 tarihli ve 24907 sayılı Resmi Gazete. nulduğunda, yüksek kaliteli ve gü- Gıda Işınlama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair venli olan ışınlanmış gıdaları tercih Yönetmelik, 19/12/2003 tarihli ve 25321 sayılı Resmi Gazete. edecektir. Report from the commission to the Europan Parliament and Council on food and food Ingredients treated with 78 ionising radiation for the year 2010. Brussels, 26.01.2012 Com. (2012) 17 Final. International Atomic Energy Agency, Ahtntpo:n//iwmw2w01.i0a.eaG.oıdrga/Iişcıgnfliama. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Yayınları El Kitabı Serisi, 2. basım, Ankara, Türkiye, 179 sayfa.

POPÜLER BİLİM KİTAPLARI Halkın Bilim Tarihi Madenciler, Ebeler ve “Basit Tamirciler” Clifford D. Conner Çeviri: Zeynep Çiftçi Kanburoğlu “Cliff Conner’ın Halkın Bilim Tarihi, bilim tarihine fikir tazeleyen, keyifli, yeni bir bakış sunuyor. Böyle bir eserle daha önce hiç karşılaşmadım; bu kitap tarihe seçkinci önyargılardan arınmış bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve yaratıcı bir üslupla sıradan insanların, çalışan insanların bilimin gelişiminde oynadığı rolü anlatıyor. Yeni tarihsel verileri, bizleri şaşırtarak, gelenekselliğin saraylarında bir heyecan dalgası yaratarak sunuyor.” Howard Zinn hepİmİz okul kİtaplarindan öğrendiğimiz bilim tarihine aşinayız: Galileo’nun dünyanın evrenin merkezi olmadığını kanıtlamak için teleskopu nasıl kullandığını, Newton’un ağaçtan düşen elma sayesinde yer çekiminini nasıl keşfettiğini, Einstein’ın basit bir denklemle zaman ve uzamın gizemlerini nasıl çözdüğünü biliyoruz. Bu geleneksel cesaret öyküsü, Büyük Fikirleri olan birkaç Büyük Adamı tüm insanlığın karşısında öne çıkarır ve bilimi tamamıyla bunlara borçlu olduğumuzu salıklar. Oysa Bilim her zaman kolektif bir çabanın ürünü olmuştur. Halkın Bilim Tarihi’nde ise dikkatler, sonunda, avcı- toplayıcılara, köylü çiftçilere, denizcilere, madencilere, demircilere, halk şifacılarına ve günlük yaşam mücadelesinde var olma çabası içerisinde sürekli doğa ile yüzleşen sıradan insanlara yönelmiştir. Tıp bilimi, okuryazar olmayan antik çağ insanının bitkilerin iyileştirici özelliklerini keşfetmesiyle başlamıştır. Kimya ve metalurji antik çağlarda yaşamış madencilerin, demircilerin ve çömlekçilerin çalışmalarıyla ortaya çıkmış; jeoloji ve arkeoloji de yine madenlerde doğ- muştur. Matematik varoluşunu ve, büyük ölçüde, gelişimini binlerce yıl boyunca arazi etütçülerine, tüccarlara, muhase- becilere ve tamircilere borçlu olmuştur. Bilimsel Devrime damgasını vuran ampirik (deneysel) yöntem de, bu yöntemin faydalandığı çok sayıdaki bilimsel veriler de Avrupalı zanaatkârların atölyelerinden doğmuştur.

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Fobi İnsanın güvenliğini ya da hayatını tehdit eden bir tehlikeye verdiği duy- veynden korkmaktadır. Fobi gelişimindeki di- gusal tepki korku olarak adlandırılır. Korku, yaşamın gerçeklerinden bi- ğer bir kuram da koşullanma modelidir. Te- ri ve hayatın güvenli bir şekilde devam etmesi için hayli önemli. Olası bir melde korkutucu olmayan bir uyaran aynı an- tehlikeden korkmak, kişinin gerekli önlemleri alarak kendini korumasını da başka bir korkutucu uyaranla birleştiğin- sağlar. Bu nedenle, korkuya sebep olan tehdit unsuruyla bu unsura gös- de kişide aşırı bir tepkiye yol açabilir. Yapılan terilen tepki orantılı olduğu müddetçe, korku yararlı bir duygu olarak ka- bir deneyde, fareden hiç korkmayan küçük bul edilir. Kişiyi tedirgin eden unsurla orantısız olarak ortaya çıkan abartılı bir çocuk fareyi her sevmek istediğinde bü- endişe durumu ve buna bağlı olarak kişinin engelleyemediği tepkilere fo- yük bir gürültü çıkarılarak korkutulmuş, böy- bi denir. Korku insanın güvenliğini sağlar, ama fobi insanın yaşamını kısıt- lece fareye karşı fobik davranış gelişmesi sağ- lar. Fobi bir tür endişe (anksiyete) bozukluğudur, ancak ondan farklı ola- lanmıştır. Klasik koşullanma modeli her ne ka- rak fobide aşırı korkuya yol açan sebep bellidir ve gösterilen tepki aşırı- dar fobilerin başlangıç mekanizmasını açıkla- dır. Fobinin endişeden başka bir farkı da, korkunun sürekli devam etme- yabilse de devamlılığını açıklamakta yetersiz yip sadece belirli bir nesne karşısında veya belirli bir ortamda ortaya çık- kalır. Klasik koşullanma yoluyla öğrenilen şeyler, olumsuz uyaranın orta- masıdır. Fobiye yol açan unsurla karşılaşıldığında, o andaki koşullar her ne dan kalkmasıyla birlikte zaman içinde unutulur. Bu durumda fobinin oluş olursa olsun kişi aynı abartılı tepkiyi gösterir. Çarpıntı, yüzde yanma his- mekanizması için başka ek modellere ihtiyaç vardır. Edimsel koşullanma si, yüz kızarması, titreme, terleme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, mide bu- modeline göre, belirli bir davranışın oluşmasına yol açan en önemli etken, lantısı, yutkunma güçlüğü, tansiyon düşmesi, çarpıntı ve bayılma belirti- o davranışın oluşturduğu sonuçtur. İnsan beyni, sonucu değerlendirerek ler arasında sayılabilir. davranışı ödüllendirir veya cezalandırır. Korkuya sebep olan nesne veya ortam kişide şiddetli bir endişe yaratır, bu endişeden kaçmaksa kişiyi ra- Fobisi olan insanlar, kendilerinde endişe yaratan duruma karşı göster- hatlatır. İnsan beyni bu davranışı ödül olarak kabul ederek o nesne ya da dikleri abartılı tepkinin mantıksız olduğunu kabul etseler dahi kendilerini ortama karşı fobi oluşmasını sağlar. Sosyal öğrenme denilen bir modelde engelleyemezler. Bu kişiler daima fobiye yol açan durumlar, nesneler ve- fobiler, çocukluk ve ergenlik döneminde gözlemleyerek öğrenilir. Bu mo- ya ortamlardan kaçınır. Fobiler, yol açan etkene göre üç grupta sınıflan- dele göre fobiler, sebep olan nesneyle hiç karşılaşılmasa bile oluşabilir ve dırılır. “Agorafobi” olarak adlandırılan açık alan korkusu tüm fobilerin yak- nesilden nesle aktarılır. Bazı araştırmacılar, fobilerin oluşum mekanizması- laşık % 60’ını oluşturur. İkinci sırada, sosyal ortamlarda bulunma korku- nın temelinde, korkuyu oluşturan duruma ve nesneye karşı kişinin olum- su olan “sosyal fobi” yer alır. Üçüncü grup, belirli bir nesneye karşı duyu- suz bir önyargı taşıdığını savunur. Yani kişide fobi oluşmadan önce, ona lan “özgül fobi”dir. Bu fobi türü genellikle kadınlarda olur ve en sık görü- yol açan nesneye veya ortama karşı zaten olumsuz düşünceler vardır. Ki- len şekli hayvan fobisidir. Tüm fobi grupları içinde toplam 65 bin civarın- şi, önyargı taşıdığı durum ve nesnelerle karşılaştığında da fobi gelişir. Ör- da fobi tanımlanmıştır. neğin bir kişi hayatında hiç yılan görmemiş bile olsa o hayvanın zararlı ol- duğu önyargısını taşıyabilir ve onu gördüğünde fobik bir tepki verebilir. Fobilerin oluşum mekanizması tam olarak bilinmiyor, ancak çeşitli kuram- Fobi oluşmasındaki temel mekanizmanın ne olduğu halen net olarak lar var. Freud’un ortaya attığı psikanalitik bilinmiyor. Fobi, deneysel çalışmalarda görülebilecek kadar kısa sürede görüşe göre fobiler, erken çocukluk dö- gelişmez. Kuluçka (inkübasyon) süresi denilen ve bazen yıllar süren bir sü- neminde çözümlenmemiş cinsel iç çatış- reç sonrasında ortaya çıkar. Kişi, korkuyu oluşturan nesneye ya da ortama maların sonucu olarak ortaya çıkar. Erkek karşı giderek duyarlı hale gelir ve duyduğu endişe zaman içinde artar. Bu çocuğun babayla, kız çocuğun anneyle rahatsız edici unsurlardan kaçıldıkça duyulan endişe azalır. Kaçtıkça en- rekabetinin sonucunda onlara karşı olu- dişenin azaldığını gören beyin bu davranışı ödüllendirerek fobinin kalıcı şan korkunun, ilgisiz bir nesneye aktarıl- hale gelmesine yol açar. Fobilerin tedavisinde sakinleştirici bazı ilaçlar ve ması fobinin temel mekanizmasıdır. Bu depresyon ilaçları (antidepresanlar) kullanılır. Bunlara ek olarak çeşitli psi- kurama göre, belirli bir hayvandan kor- koterapiler de uygulanır. kan ve ondan kaçan çocuk aslında ebe- Agorafobi Açık alan korkusu anlamına gelen agorafobi aslında geniş bir korku Agorafobide kişi, sosyal fobiden farklı olarak, insanların onu olumsuz yelpazesini tanımlar. Agorafobisi olan kişiler, insanların toplu olarak bu- değerlendireceği ve onların önünde mahcup olacağı kaygısını taşımaz, lunduğu sinema ve çarşı gibi kalabalık alanlarda bulunmaktan korkar. ancak kalabalık ortamın kendisine zarar vereceğinden korkar. Çoğu ago- Asansör, otobüs, vapur, uçak, tünel ve köprü gibi yerlerde duyulan korku- rafobik, panik atağa yatkın bir kişilik yapısına sahiptir. Bu kişilerde, dış or- lar da agorafobi kapsamına girer. Kısaca agorafobi, kişinin kendini güvenli tamlarda kısılıp kalacağı ve oradan hiç çıkamayacağı korkusu vardır. Kişi- hissettiği yerin (örneğin evinin) dışına çıktığında duyduğu korkudur. Ago- nin güvensiz kabul ettiği ortamdaki çıkış yolunu bulamaması veya çıkış rafobinin en çok yaşandığı mekânların başında büyük mağazalar ve alış- yollarından uzak olması, agorafobide korkuyu daha da artıran unsurlardır. veriş merkezleri gelir. Agorafobisi olanlar sinema, tiyatro gibi kalabalık ve Agorafobikler, panik atak geçirecekleri endişesi yüzünden genellikle yan- kapalı yerlerde bulunmaktan kaçınır. Toplu taşım araçlarına binmekten ve larında biri olmadan evden çıkamaz. Bireyi en çaresiz bırakan fobi türü bu- şehirlerarası yolculuk yapmaktan korkmak da agorafobidir. dur, bazı agorafobikler zaman içinde evden hiç çıkamaz hale gelir. 80

Bilim ve Teknik Mart 2013 [email protected] Özgül Fobiler Özgül, diğer adıyla basit fobi belirli bir nesneye veya ola- tutması olarak bilinen kan fobisinde kan basıncı düşer ve ki- ya karşı duyulan korkudur. Hayvan, karanlık, kapalı yer, yük- şi gerçekten de bayılabilir. Fobiye yol açan durumlarla ve seklik, asansör, dişçi ve kan korkusu özgül fobilerin en sık nesnelerle karşılaşmadıkça kişide hiçbir rahatsızlık yoktur. görülen türleridir. Özgül fobiler kadınlarda daha sık görülür. Bunlardan uzak olduğu sürece kişinin yaşamı normal şekil- Herhangi bir yaşta başlayabilir ve tedavi edilmezse ömür de devam eder. Özgül fobide yaşanan sıkıntının büyüklüğü boyu devam edebilir. Korkuya yol açan unsurlarla karşılaştı- ve kişinin yaşantısının kısıtlanma düzeyi, fobiye yol açan un- ğında kişide panik ortaya çıkar. Paniğe yol açabilecek unsu- surla karşılaşma sıklığıyla ve ondan kaçabilme kolaylığıyla run hayal edilmesi, resminin görülmesi ya da onunla karşı- doğru orantılıdır. Örneğin köpek fobisi olan kişinin yaşadığı laşma ihtimali dahi kişiyi endişelendirir. Fobik uyaranla kar- ortamda çok sayıda köpek varsa bu durum kişinin hayat ka- şılaşan kişide çarpıntı, titreme, terleme, ateş basması görü- litesini son derece olumsuz etkiler. Diğer yandan yılan fobisi lür ve kişi kendini bayılacak gibi hisseder. Halk arasında kan olan kişi bu hayvanla ömür boyu karşılaşmayabilir. Sosyal Fobi Amerikan Psikiyatri Birliği sosyal fobiyi, sosyal davranışla- lar aşırı duygusaldır, sosyal faaliyetlere karşı isteksizdir ve ge- rın (yabancı bir ortamda tanımadığı insanlarla karşılaşmak, nellikle yalnızdır. Onlar için en çok korku yaratan durumlar başkalarının önünde konuşmak veya yemek yemek v.s.) ve sınıfta yüksek sesle kitap okumak, okuldaki faaliyetlere katıl- bir işi yerine getirmenin kişide yol açtığı belirgin ve sürekli mak, tahtaya kalkmak ve diğer çocuklarla sohbet etmektir. korku olarak tanımlıyor. Sosyal fobisi olan kişi başka insanla- Erişkin yaşlardaysa topluluk önünde konuşma, başkalarının rın da bulunduğu ortamda herhangi bir eylem yaparken kü- önünde yemek yeme, halka açık tuvaletleri kullanma, top- çük düşme korkusu taşır. Herhangi bir topluluğun içinde tüm lantılara ya da partilere katılma ve kişilerle göz iletişimi kur- bakışları üzerinde hisseder ve yanlış bir şey yapıp eleştirile- ma sosyal fobiyi tetikleyen başlıca durumlardır. Sosyal fobi ceğini düşünür. Utanç duyma ya da gülünç duruma düşme okul başarısını düşüren, kişinin iş bulmasını zorlaştıran, işin- kaygısına bağlı olarak yüzde kızarma, terleme, ellerde titre- de ilerlemesini engelleyen ve hatta işten atılmasına dahi yol me, çarpıntı ve ateş basması görülür. Sosyal fobisi olan kişi, açan sıkıntılı bir rahatsızlıktır. Kısaca sosyal fobi bireyin top- aşırı endişe duyduğu için toplumsal ortamlardan kaçar, kaça- lumdan ve sosyal ortamlardan uzak durmasına, insanlar ara- madığı durumlarda da bu şiddetli kaygı ve sıkıntıya katlanır. sı ilişkilerden kendini koparmasına ve yalnız kalmasına yol açan hayli ciddi bir davranış bozukluğudur. Sosyal fobinin tedavisinde ilaçlar ve psikoterapiler bera- ber kullanılır. Kişiye, sosyal fobiye bağlı bedensel tepkiler or- taya çıktığında nasıl sakinleşeceğini öğreten gevşeme prog- ramları uygulanır. Özgüven geliştirici ve atılganlığı teşvik edi- ci terapiler de hayli yararlıdır. Ayrıca bireye topluluk içinde konuşabilme, fikirlerini ifade etme, eleştirme veya önerilerde bulunabilme gibi becerilerin kazandırılması hedeflenir. K• aDynemakirla, rG. Ö., “Sosyal Fobinin Etiyolojisinin İncelenmesi • Miskovic, V., Schmidt, L. A., “Social fearfulness in the Amacıyla Gerçekleştirilen Araştırmalara Genel Bir Bakış”, human Sbaryaiın1”,, sN. 4eu59ro-4sc7i8en, Ocecaankd2B01io2b.ehavioral Reviews, ATuklabduerme,iBk.İnT.c,eSlezmenetlaerg,oCtailit, 4, Sayı 1, s. 101-123, 2009. Cilt 36, • A., Dobrean, A., David, • Fink, M. ve ark., “Social anxiety disorder: epidemiology, D., “Evidence based clinical assessment of child and bSaioylıo4g,ys.a5n3d3t-r5e4a2tm, Aernatl”ı,kP2sy0c0h9ia. tria Danubina, Cilt 21, adolescent social phobia: a critical review of rating scales”, CChilitld43P,sSyacyhıia5t,rsy. a7n95d-H82u0m, EankiDme2v0el1o2p.ment, • Cisler, J. M., Olatunji, B. O., Lohr, J.M., “Disgust, fear, aPnsydchthoeloagnyxRieetvyiedwis,oCrdilter2s9: ,aScaryiıti1c,asl.r3e4v-ie4w6,”,ŞCulbinatic2a0l 09. Sosyal fobi genellikle ergenlik döneminde başlar ve tüm psikolojik bozukluklar arasında ikinci sırada gelir. Sosyal fo- bik hastaların dörtte üçünde, yaşamlarının bir döneminde, önemli başka ruhsal rahatsızlıklar da görülür. On sekiz bin yetişkin üzerinde yapılan bir araştırma, sosyal fobinin baş- langıç yaşının 13,3-15,5 yaş arası olduğunu gösterdi. Bu ra- hatsızlık çekingen kişilik yapısına sahip çocuklarda daha sık görülür. Aşırı derecede korumacı ebeveynlerin çocukları ve duygusal yönden doyurucu olmayan bir şekilde yetiştirilen çocuklar, sosyal fobi oluşmasına daha yatkındır. Bu çocuk- 81

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu [email protected] Fauna Endemik Tavas Kurbağası İki yaşamlı türler (kurbağalar ve semenderler) yaşamlarını hem karada hem de suda devam ettiren türlerdir. Birbirinden farklı ve çok hassas iki ayrı ekosisteme sahip yerlerde yaşamaları nedeniyle soyları genellikle tehdit altındadır. Değişen dünya koşullarından en çok etkilenen hayvan grubu iki yaşamlılardır. Özellikle yaşam alanı kaybı ve parçalanması, tarımsal faaliyetler sonucu sulak alanların kirlenmesi, çevresel ve iklimsel değişiklikler, mantarların neden olduğu hastalıklar, dışarıdan yabancı türlerin girişi gibi nedenler, sadece ülkemizde değil tüm dünyada iki yaşamlıların soylarını tehdit ediyor. İki yaşamlıların vücut sıcaklıkları değişkendir. Sıcaklık düştüğünde yani kış aylarında güvenli bir yere saklanarak kış uykusuna yatarlar. Sıcak ya da ılıman iklime sahip yerlerdeki sulak alanlar, akarsular, göller vb. gibi yerlerde daha çok yayılış gösterirler. Bununla birlikte, yüksek dağ ekosistemlerinde küçük su birikintilerinin olduğu yerlerde yaşayan türleri de vardır. Ülkemizde 1100 metreden daha yüksek yerlerde yaşayan ve dağ kurbağaları olarak adlandırılan dört kurbağa türü vardır. Bunlar Uludağ’da yaşayan Uludağ Kurbağası (Rana macrocnemis), Erciyes ve daha doğudaki dağlarda yaşayan Şeritli Kurbağa (Rana camerani), Toroslarda (Karagöl, Çiniligöl) yaşayan endemik Toros Kurbağası (Rana holtzi) ve Denizli’de yaşayan endemik Tavas Kurbağasıdır (Rana tavasensis). Tavas Kurbağası Denizli’nin Tavas ilçesi Kızılcabölük beldesi Çakıroluk mevkiinde yaşar. Bilimsel adı tavasensis “Tavas’ta yaşayan, Tavaslı” anlamındadır. İlk olarak 1969’da Prof. Dr. İbrahim Baran tarafından keşfedilen bu tür, Uludağ Kurbağasının bir alt türü olarak olarak tanımlanmıştır. 2003’ten beri ayrı bir tür olarak kabul edilmektedir. Tavas dışında Elmalı-Fethiye arasındaki Girdev Gölü’nde de yaşayan Tavas Kurbağası, sırtında açık renkli bir şerit ve bu şeridin iki yanındaki, hemen hemen simetrik lekelerle tanınır. 82

Bilim ve Teknik Mart 2013 Ölü taklidi yapan yavru ve yanındaki erkek birey Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Kaynak: http://www.turkherptil.org 83

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu [email protected] Flora Endemik Havacivalar 84

Bilim ve Teknik Mart 2013 Anadolu’da bitki coğrafyası açısından Günümüzde ortalama on günde bir üç farklı bölge olması, değişik iklim yeni bir bitki türü keşfedilerek bölgeleri ve farklı yüksekliklerde Türkiye doğası florasına ekleniyor. coğrafi yapılar olması gibi nedenlerle, özel yaşam alanları oluşmuştur. Türkiye doğası florasında endemik Bu özel yaşam alanları, dünyanın türlerin yeri her zaman ayrıdır. başka bir bölgesinde bulunmayan Yaklaşık 3000 endemik bitki türünün ve endemik olarak tanımlanan yaşadığı ülkemizdeki bu türlerden canlı türlerinin yaşamasına olanak biri de havaciva bitkileridir. sağlar. Bu durum özellikle bitki Havacivaların bilimsel adı Alkanna’dır, zenginliğinin çok çeşitli olmasını, Hodangiller (Boraginaceae) ailesinin 10-12 bin bitki türünün üyeleridir. Ahşap, mermer, Anadolu’da yaşamasını da sağlar. gıda boyama gibi işlerde kullanılırlar. Bitki türü sayısının her geçen artması, Ülkemizde endemik olarak daha doğrusu botanik 27 civarında havaciva türü yaşıyor. araştırmalarının artması sonucu Bunlardan biri de Antalya havacivası her geçen gün yeni türlerin ya da diğer adıyla yaman havaciva. keşfiedilmesi aslında çok daha Çok yıllık bir bitki olan Antalya büyük bitki çeşitliliğine havacivasının başlıca yaşam alanları sahip olduğumuzun göstergesi. makiler, friginalar, meşe çalılıkları ve bozkır gibi yerlerdir. Genellikle 800-1700 metre rakımlarda yaşar. Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Antalya havacivası, Yaman Havaciva (Alkanna pamphylica) KGüaynnera,kA., Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler), ANG Vakfı / Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, Kasım 2012. Sümbül, H., Türkiye’nin Alkanna türleri üzerinde Taksonomik Bir Araştırma, TÜBİTAK Proje No: TBAG 929, 1994. 85

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu [email protected] Jeoloji Türkiye Coğrafyasında Yeni Bir Kavram Türkiye’nin Yüzen Adaları Yüzen adalar büyük su birikintileri içindeki, karayla bağlantısı olma- Ülkemizdeki yüzen ada oluşumları 2000 yılına kadar pek bilinmiyor yan ve serbest biçimde hareket eden yapılardır. Bitkilerin, örneğin ve coğrafya kitaplarında yer almıyordu. O tarihten sonra Prof. Dr. sazların birbirlerine sıkıca tutunarak su üzerinde yüzebilen bir kara İhsan Bulut (Atatürk Üniversitesi) tarafından araştırılmaya başlanan kütlesi oluşturmasıyla oluşur ve rüzgârla yer değiştirebilirler.Yüzen bu yapılardan ülkemizdeki en iyi bilinen örneklerinden biri Bingöl, adalar başlangıç, gelişme ve tamamlanma evrelerinden geçer. Baş- Solhan, Hazarşah Köyü Turnalar Gölü’ndeki, üzerine insan çıkabilen langıç evresinde bitkisel madde yoğunluğu fazlayken, ilerleyen ev- üç tane yüzen adadır. Günümüzde Sakarya, Bingöl, Erzurum, Mersin relerde toprak, kil gibi yapıların oranı artar. Son evrede göl yüzeyi ta- gibi kentler başta olmak üzere 15’ten fazla kentte yüzen ada belir- mamen kaplanır ve turbalık bir alan oluşmaya başlar. Yüzen adaların lenmiştir. ortalama kalınlığı 80-100 cm (en fazla 3-4 metre) kadar olur. Prof. Dr. İhsan Bulut’un Atatürk Üniversitesi yayınlarından çıkan Tür- kiye Coğrafyasında Yeni Bir Kavram, Türkiye’nin Yüzen Adaları”kitabı, hem ülkemizdeki yüzen adalar konusunda önemli bir eksiği kapıyor hem de iyi bir envanter oluşturuyor. 86

Bilim ve Teknik Mart 2013 Fotoğraf: Prof. Dr. İhsan Bulut Kaynaklar Bulut, İ., Türkiye’nin Yüzen Adaları, Atatürk Üniversitesi Yayınları, No: 1005, 2012. 87

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Doğa Tarihi Sırtlanları Anadolu’nun Tarih Öncesi Anadolu’da milyonlarca yıl öncesinde yaşamış canlıların izlerini sürmeye devam ediyoruz. Fosil bilimcilerin toprağın, kayaçların arasından elde ettiği fosil bulguları, günümüzden milyonlarca yıl önce yaşamış canlı türlerine ve bunların nasıl bir ortamda yaşadığına ilişkin ipuçları veriyor. Bu sayımızda Neojen dönem yırtıcılarından olan tarih öncesi sırtlanları tanıtacağız. Neojen dönem günümüzden 23,8-1,81 milyon yıl öncesini kapsayan geniş bir dönem. Bu dönem memeli hayvanların, özellikle büyük memeli türlerinin yaşamına uygun ortamlar vardı. Özellikle ılıman iklim kuşağında yer alan bölgelerde (Anadolu da dahil) oluşan geniş çayırlar otçul memelilerin (zürafa, mastodon, gergedan, geyik) ve bunların avcılarının (kamadişli, sırtlan gibi yırtıcılar) yaşamasına olanak sağlıyordu. Anadolu’da yapılan fosil kazılarında, özellikle Dr. Gerçek Saraç’ın yürütücülüğünde MTA’nın Türkiye Memeli Fosil Faunası Projesi kapsamında yapılan araştırmalarda Afyon, Ankara, Bursa, Çanakkale, Denizli, İstanbul, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Kütahya, Sivas, Muğla, Nevşehir ve Uşak’ın değişik bölgelerinde çeşitli memeli gruplarına ait çok sayıda memeli fosili elde edildi ve tanımlandı. Bunların arasında Ictitherium, Adcrocuta, Chasmaporthetes, Protoictitherium, Sansanosmilus, Hyaenotherium, Myohyaena, Lycyaena, Percrocuta gibi sırtlan cinsleri ve bu cinslere ait türler var. Bunlardan Percrocuta cinsi 150 cm uzunluğuyla diğer akrabalarından biraz daha büyük,dişi bir aslandan ise biraz daha küçüktür. Tıpkı günümüzde de yaşayan benekli sırtlan gibi güçlü bir çenesi ve sağlam bir kafatası vardı. Arka bacakları da yine günümüzdeki sırtlanlarınki gibi ön bacaklardan daha kısaydı. 88

Bilim ve Teknik Mart 2013 Çizim : Ayşe İnan Alican KAakyçanya,kAla. rG., Saraç, G., “Sırtlan (Memeli, Karnivor, Hyaenidae) fosillerinin Türkiye’deki yayılımı”, 60. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildirileri, MTA Genel Müdürlüğü, 2007. 89

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir vGBeaetOlıe’dnxafeoğBriidnliimÇneDvroeğsui şu 13. yüzyılın başlarında, Latinceye çevrilen Arapça ve Oxford Üniversitesi Grekçe bilim ve düşün yapıtlarının kazandırdığı ivmeyle, Avrupa’da bilim geleneği yeniden doğdu ve giderek tır- Böylece üniversiteler Avrupa’da 12. yüzyılın başlarında manışa geçti. Erken Orta Çağ döneminin katedral okul- Grek-İslam biliminin ilk kez edinilmesiyle başlayan mu- larının yerini alan ve kıtanın her yanında sayıları hızla ar- azzam düşünsel canlanmanın merkezleri oldu. tan üniversiteler ise bilimsel gelişmenin merkezleri ol- du. İlk kurulanlardan biri Bologna Üniversitesiydi (1088). Onu Paris (1150), Oxford (1167), Palenzia (1178), Reggi- o (1188), Vicenza (1204), Cambridge (1209), Salamanca (1218) ve Padua’da (1222) kurulan ilk on üniversite ile Sa- lerno Tıp Okulu’nun yeniden kurulması (1173) izledi. İler- leyen yıllarda on üniversite daha kuruldu. 14. yüzyılda yirmi beş, 15. yüzyılda otuz beş üniversite daha... 1500 yılına gelindiğinde Avrupa’da seksen üniversite olmuştu. Avrupa’da Bilim Geleneğinin Grosseteste, dönemin bir özelliği olarak ilgi alanını Yeniden İnşası geniş tutmuş ve başta Aristoteles’in yapıtlarına açıkla- malar yazmak olmak üzere, İncil’i yorumlamış ve Grekçe- Bologna Üniversitesi hukuk ve tıp alanında, Paris Üni- den çeviriler yapmıştır. Bunlardan özellikle Aristoteles’in versitesi mantıkta ve tanrıbilimde, Oxford ise felsefede ve Nikomakhos’a Etik, Gökyüzü Üzerine, İkinci Analitikler ve Fizik doğa bilimlerinde öne çıktı. Tıp öğreniminde Hipokrat ve çevirileri Avrupa’da bilim geleneğinin yeniden inşa edilme- Galen’in öğretileri esas alınırken mantık, felsefe ve bilim öğ- sinde önemli rol oynamış olmaları bakımından değerlidir. renimi Aristoteles’in yapıtlarına ve şerhlerine dayanıyordu. Ancak Katolik teologlar Aristoteles’in doğa felsefesiyle ilgili Robert Grosseteste Roger Bacon bazı fikirlerine şiddetle karşıydı ve 1210 yılında Paris’te top- lanan Piskoposlar Kurulu Aristoteles’in doğa felsefesinin Paris Üniversitesi’nde okutulmasını yasakladı. Bunun gibi çeşitli yasaklamalara karşın, pek çok akademisyen çeviri- lerle edindikleri Grek-İslam bilgi birikimini özümsemekte ve bunu yeni bir doğa felsefesi geliştirmekte kullanmak- taydı. Bunlardan biri de İslam dünyasında İşrâk ekolünün kurucusu Suhreverdî’nin (1115-1191) ve İbn Sînâ’nın (965- 1037) düşüncesinden derinden etkilenmiş olan Robert Grosseteste’dir (1168-1253). Oxford Üniversitesi’nde eğitim gören ve daha sonra aynı üniversitenin rektörlüğüne ata- nan Grosseteste, 1235 yılında Lincoln piskoposluğuna ata- nınca üniversiteden ayrıldı.Yetki alanı Oxford’u ve buradaki okulları kapsıyordu. 90

Bilim ve Teknik Mart 2013 [email protected] Grosseteste’nin mistik ve metafizik tabanlı Eukleides, Ptolemaios ve diğer geometri, op- İkincil Gökkuşağı Işını düşünce evreninin iki temel ekseni bulun- tik ve astronomi gibi matematiksel alanlarda maktadır: Mantık ve optik. Mantık alanındaki çalışan bilim adamlarının çalışmalarında orta- Yağmur Damlası çalışmalarının modern düşünceye etkisi Des- ya çıktığını belirtmektedir. Buradan hareketle cartesçı bilimsel yöntem izlencesinin ana çizgi- optiği deneysel bilimin yöntemsel ilkelerinin Birincil Gökkuşağı lerini ortaya koymak şeklinde gerçekleşmiştir. gösterilmesinde en uygun araç olarak gören Işını Optik alanındaki çalışmalarıyla da hem optiğin Grosseteste’nin düşünceleri kendisinden son- Batı’da modern dönem öncesi ayrıntılı ilk çalış- ra Roger Bacon, John Pecham (1230-1292), Model yağmur damlasıyla gökkuşağının oluşumunun açıklanması malarını gerçekleştirmiş, hem de optik üzerin- John Duns Scotus (1265-1308), Ockhamlı Wil- den doğa felsefesinin kurulmasını sağlamıştır. liam (1280-1349), Thomas Bradwardine (1290- sel bir yapıdır ve matematik aracılığıyla tanım- 1349), John Dumbleton (1310-1349) gibi Ox- lanabilir. Açıkça anlaşıldığı üzere, Rönesans Grosseteste, doğaya ilişkin sağlam ve gü- ford Üniversitesi’nin genç araştırmacılarının sonrasında ortaya çıkan bilim anlayışının ana venilir bilgiler elde etmenin iki aşamalı bir sü- çalışmalarında derin izler bırakmıştır. Nitekim çizgileri ilk defa Grosseteste tarafından belir- reç olduğu savından hareketle, önce resolutio 14. yüzyılda John Duns Scotus tümevarım- lenmiştir. (çözme) ve sonra compositio (birleştirme) sal Uyuşma Yöntemi’nin, Ockhamlı William işlemlerinin yapılması gerektiğini belirtmekte- ise tümevarımsal Fark Yöntemi’nin ana hat- Grosseteste’nin çalışmalarında Grek ve İs- dir. Buradaki asıl dikkat çekici yön, çözmeden larını ortaya koymuştur. Onlar bu yöntemleri lam dünyasının önemli ürünlerinin izleri çok sonraki birleştirme aşamasında, yani olguların Aristoteles’in tümevarım anlayışını tamamla- açık olarak görülmektedir. Bu etki de aslında oluş biçimlerini anlamlandırmaya yönelik var- mak ve olguları öğelerine ayırmakta kullanılan tesadüfi bir etki değildir, doğal gelişim süre- sayımların kurulması sırasında deneyden ya- yardımcılar olarak düşünmüştür. cinin bir sonucudur. Çünkü Grosseteste’nin rarlanmak gerektiğini belirtmesi ve birleştirme düşüncelerini sergilemeye başladığı dönem işleminin doğru bir biçimde yapılıp yapılma- Aristoteles’in tümdengelimi öne çıkaran olan 12. yüzyılın ikinci yarısı çok sayıda Grek ve dığını gösterecek yegâne ölçüt olarak deneyi tutumunun aksine, tümevarımı vurgulayan İslam dünyasına ait yapıtın Latinceye çevrilmiş kabul etmiş olmasıdır. Bu yönüyle Grosseteste bu küçük çaplı çalışmaların asıl önemli yönü, olduğu ve bu anlamda kolaylıkla ulaşılabildiği aynı zamanda deneysel yöntemin de başlatıcı- tümevarım akıl yürütmenin zayıf noktalarının bir dönemdir. sıdır ve deneysel olguları meydana getirmek giderilmesine ya da giderilebileceğine dikkat için gerekli olan zorunlu ve yeterli koşulların çekmiş olmalarıdır. Bununla birlikte zayıf bı- Grosseteste’nin başlattığı bilim geleneği- neler olması gerektiğini de betimlemiştir. rakılan bir nokta vardır, o da tümevarım akıl ni izleyen birçok bilim ve düşün insanı ortaya Bu yönüyle yaklaşıldığında, Grosseteste’nin yürütmede yaşamsal önemi olan deneyin çıkmıştır. Bunlardan biri Albertus Magnus’tur yöntem üzerine getirdiği düşünceler aslında vurgulanması ancak yeterince geliştirilememiş (1193-1206). Aristoteles’in yeniden keşfedil- modern deneysel bilimin ilkelerinin açık bir olmasıdır. Bu eksikliğin üzerinde duran ise bu mesinde ve doğa felsefesinin Hristiyan Batı biçimde kavranmasına yönelik ilk ciddi girişim dönemde Roger Bacon olmuştur. tarafından kabul edilir hale getirilmesinde olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu düşünce çok önemli rol oynayan Albertus Magnus, kendisinden sonra Oxford’daki izleyicileri tara- Grosseteste, Aristoteles’in bilimsel araştır- öncelikle Hristiyanların Aristoteles’i benimse- fından geliştirilmiş ve yeni bilimsel yöntem an- ma kuramını tayfın renkleri problemine uygu- mekte zorlandığı noktaları gidermeye çalıştı. layışı hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu gelişim lamıştır. Gökkuşağı, renk çarkı ve fıskiyelerde En önemli sorun inanç ile akıl arasındaki çe- büyük ölçüde Aristoteles’in mantığının iki ev- görülen tayfın, güneş ışığının su dolu cam kü- lişkiydi. Bu çelişki bütün olayları önceden var resi olan tümevarım ve tümdengelim akıl yü- relerden geçmesiyle ortaya çıkan tayfla belirli olan nedenlere bağlayan (determinist) ve ev- rütmelerinin yeniden anlamlandırılması süre- ortak özellikleri paylaştığını belirlemiş, tüme- renin başlangıcı ve sonu olmadığı yolundaki cinde ortaya çıkmıştır. Grosseteste bu bağlam- varım yoluyla ilerleyerek üç öğeyi “ayırmıştır”. görüşlerden doğuyordu. Magnus bu çelişkiyi da, araştırmanın tümevarım evresine“olgunun Bu öğeler şunlardır: 1) Tayf saydam kürelerle Aristoteles’i mutlak otorite olarak değil, kişiyi bileşensel öğelerine ayrılması”, tümdengelim ilişki içindedir, 2) Farklı renkler ışığın farklı açılar akılcılığa yönlendiren bir rehber olarak görme evresine ise “bu öğelerin olguyu özgün olarak boyunca kırılması sonucu oluşur, 3) Meydana yoluyla gidermeyi denedi. Başka bir deyişle yeniden kurmak için birleştirilmesi” adını ver- gelen renkler bir daire yayı oluşturur. Grosse- insanlara Aristoteles’in fikirlerinin, din ya da miştir. Daha sonraki dönem araştırmacılarının teste daha sonra bu üç öğeden kalkarak gök- gözlemden herhangi biriyle çeliştiğinde yanlış Aristoteles’in bilimsel araştırma kuramına sık kuşağını açıklamıştır: Güneş ışınlarının yağmur sayılması gerektiğini bildirdi. Magnus, doğa sık“Ayırma ve Birleştirme Yöntemi”olarak atıfta damlalarında kırılmaya uğraması sonucu gök- felsefesiyle tanrıbilimin çoğu zaman aynı şeyi bulunmasının nedeni de budur. Böylece Gros- kuşağı meydana gelir ve şekli dairedir. farklı şekillerde söylediğini kabul ediyordu. Bu seteste, Aristoteles tarafından ilk kez betimle- yüzden her birinin kendi alanını ve yöntemini nen bilimsel işlem sürecini Ortaçağ’da yeniden Grosseteste’nin optikteki tek başarısı gök- belirleyerek akıl ve dinsel vahiy arasında çatış- ele almış ve deneysel doğrulamayı ekleyerek kuşağı açıklaması değildir. O aynı zamanda ma çıkmamasını güvence altına aldı. de önemli bir katkıda bulunmuştur. optiğin Greklerden beri matematiksel bir bi- lim olarak değerlendirilmesinden esinlenerek, Albertus Magnus’un bilim dünyasına en Aristoteles’in İkinci Analitikler’de serim- ilginç bir yaklaşımla fizik ile matematik arasın- özgün katkıları botanik ve yaşam bilimleri lediği tümevarım-tümdengelim bilimsel da bir bağlantı kurmuş ve sonradan öğrencisi alanlarında olmuştur. Bu konularda yaptığı araştırma yöntemini kendi bilim kuramının Roger Bacon tarafından da benimsenecek çalışmalar keskin gözlemleri ve sınıflandırma başlangıcı olarak benimseyen Grosseteste, olan bu yaklaşım aracılığıyla, fiziksel olguların becerisi ile diğerlerinden ilk bakışta ayırt edilir. sürecin tümevarım kısmının tıp konusundaki matematiksel modellerle betimlenebileceğini çalışmalarda, tümdengelim kısmının ise en iyi göstermiştir. Öyleyse sonraları Galileo’nun da (1564-1642) belirteceği gibi, evren matematik- 91

Bilim Tarihinden Dil, matematik, optik, deneysel bilim, kimya, akılsal kanıtlama tek başına yeterli değildir; metafizik ve ahlak felsefesi. Bu disiplinler, teo- doğruluğunun deneyle denetlenmesi gerekir. Albertus Magnus lojinin rehberliğiyle, doğanın kavranmasını ve Deney de dışsal ve içsel olmak üzere ikiye ayrı- Doğa bilimlerindeki başarısından dolayı daha oradan da Tanrı’ya ulaşılmasını sağlayacaktır. lır; dışsal deney duyularla gerçekleştirilir ve do- sonra kutsanarak azizler listesine alınmış ve ğadaki varlıkları tanıtır; içsel deney ise sezgiyle “doğa bilimlerini geliştiren tüm kişilerin baş Roger Bacon (1220-1292), Oxford yürütülür ve doğaüstündeki varlıkları bildirir; azizi”ilan edilmiştir. Üniversitesi’nde okumuş Fransisken bir rahip- bu iki bilgi bir arada insanı mutluluğa götürür. tir. Aristoteles (MÖ 384-322), Râzî (864-925), Deney bilgisi, aynı zamanda yararlı bir bilgidir; Bu dönemde başarılar gösteren bir diğer İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün (1126-1198) yapıtlarını çünkü insanlara geleceği önceden kestirme bilgin de Albertus Magnus’un öğrencisi olan yorumlamıştır. Doctor Mirabilis (Olağanüstü ve kavrayış yetisini geliştirme olanaklarını ve- ve yapıtları Katolik üniversitelerinde hâlâ oku- Bilgin) lakabıyla ünlenen Bacon, tarikat baskısı rir; böylece birçok kötülük gerçekleşmeden tulan Thomas Aquinas’tır (1225-1274). Alber- nedeniyle önceleri uzun süre çalışmalarını ya- önce belirlenebilir ve giderilmesi için gereken tus Magnus gibi Aquinas da tanrıbilimle doğa yımlayamamıştır. Sonunda Papa IV. Clement’in tedbirler alınabilir; insanlık bu sayede doğaya bilimleri arasındaki çelişkiyi gidermeye ve va- desteği ile yazdığı Opus Maius (Birinci Yapıt) egemen olabilir ve asırlardan beri özlemini hiyle akıl arasında gerçek bir çatışma olama- adlı kitabında çağının hemen hemen tüm duyduğu kurtuluşa ulaşabilir. yacağını göstermeye çalıştı. Doğa felsefesinin bilgilerini özetlemiştir. Ayrıca Opus Secundum Hristiyan inancına ters düştüğünü söyleyenle- (İkinci Yapıt) ve Opus Tertium (Üçüncü Yapıt) 13. yüzyılın en değerli bilim adamlarından re verdiği yanıt şudur: adlı iki kitabı daha vardır. Koruyucusu olan biri olduğu açıkça anlaşılan Roger Bacon, Jül papanın ölümüyle başı derde giren bilgin, Do- Sezar takviminin yanlış olduğunu ilk fark eden “İnsan aklının doğal ışığı her ne kadar inan- minikenlerin baskısıyla atıldığı hapiste 17 yıl kişi olmasının yanı sıra optik alanında çalışmış, cın ortaya koyduklarını açığa çıkarmakta ye- kalmış ve orada ölmüştür. ışığın çukur bir cismin tabanında yansımasıyla tersiz olsa da inancımızın ilahi bir şekilde bize oluşan kostik eğriyi bulmuş ve gökkuşağının öğrettikleriyle doğanın bahşettikleri birbirinin Metallerin dönüşebileceğine, yani soy oluşumu konusunda açıklamalar ileri sürmüş- karşıtı olamaz. Bunların her ikisi de Tanrı’dan olmayan metallerden soy metaller üretilebi- tür. Yenilik arayan, açık düşünceli birisi olma- geldiğine göre, hatalarımızın kaynağı Tanrı leceğine inanan Bacon, kimyayı “her türden sına karşın, zamanın genel eğilimine uygun olur ki bu da imkânsızdır.” metal, mineral, bileşik gibi maddelerin ele- olarak her şeye ilgi duymaktan kaçınmamıştır. mentlerinin oluşumuyla ilgili bilgilerin yer al- Bu görüşü onu, Aristoteles felsefesiyle ilgi- dığı spekülatif kimya” ve “değerli madenler de Bacon Opus Maius ve diğer birkaç yapı- li anlaşmazlıkların giderilmesiyle ilgilenmeye dahil olmak üzere, her tür maddenin damıtma, tında, doğa felsefesi ve eğitim konusundaki sevk etti ve sonuçta Dünya’nın yaratılmasının süblimleştirme, kalsinleme vb. yollarla nasıl görüşlerini serimlemiştir. Ona göre gerçeği yalnızca akılla kavranamayacağını ileri sürdü. elde edileceğiyle ilgili olan pratik kimya”olmak elde etmenin önünde dört temel engel vardır: Bu türden yorumlarla Aristoteles’in görüşle- üzere iki kategoriye ayırmıştır. Aynı zamanda Otoritelere bağlılık, skolastik gelenek, eğitimin rini Hristiyan teolojisine uyarlayan Thomas Arapça eserlerden etkilenerek tasarladığı sim- yetersizliği ve insanların cahilliklerini gizleme Aquinas’ın düşünceleri daha sonra Thomasçılık ya deneyleri için bir laboratuvar da kuran Ba- tutumları. Otoritelere bağlılığın ve aşırı güve- adı verilen bir felsefe akımına dönüştü.Oxford con, ilk kez barut yapımını açıklamış ve barut nin bilimsel bilgi için büyük tehlike olduğunu Üniversitesi’nde yetişen ve Grosseteste’nin kapalı bir kapta ateşlendiğinde büyük bir güç savunan Bacon, belki dönemin genel havasın- izleyicileri arasında en ünlüsü olan Roger elde edilebileceğini ve bu gücün silah olarak dan kaynaklanan bir tutum olarak karşıtlıkları Bacon’dur (1220-1292). Bacon doğa felsefesine savaşlarda kullanılabileceğini öngörmüştür. yaşamında barındırmaktan da kaçınmamıştır. ve matematiğe olan ilgisini Oxford’da öğrenim Ayrıca uçan makineler, motorlu gemiler ve ara- Hem eleştirel düşünceyi benimsemiş hem de gördüğü sıralarda edinmiştir. Fransisken bir ke- balar tasarlamıştır. desteksiz ve aşırı iddialarda bulunmaktan ka- şiş olan Bacon, önemli üç çalışma (Opus Maius, çınmamıştır. Bir yandan matematiğe ve astro- Opus Minus, Opus Tertium) yapmıştır. Bu yapıt- Doğa araştırmalarında kesin bilginin ancak nomiye büyük bir bağlılık sergilerken, diğer larında bir çalışma programı önermekte ve öğ- deneylerle elde edilebileceğini ortaya koy- taraftan astrolojiye ve hatta sihre inanmaktan renilmesi gereken disiplinleri sıralamaktadır: muş, bundan dolayı da bilimsel bilginin elde geri durmamıştır. Eleştirel düşünmek konu- edilmesinde deneyin gerçek bir araç olduğu- sunda da tutarlı değildir, yani eski ve yetersiz nu ilk kez doğru olarak vurgulamıştır. Bu vur- kaynaklara dayanarak düşünce ürettikleri ge- gunun temel dokusu şüphesiz ki, hocası olan rekçesiyle kendisinden önceki araştırmacıları Grosseteste’nin çalışmalarının bir sonucudur. eleştirirken, kendisi de yeni bir şeyler yapmak Ancak Bacon’ın bu konudaki etkisinin hoca- istediğinde eski kaynaklara başvurmakta sa- sından daha fazla olduğu düşünüldüğünde, kınca görmemektedir. 15. ve özellikle de 16. yüzyılda gerçek değeri ve önemi anlaşılacak olan deneysel yöntemin Bununla birlikte, doğru bilginin önemine gelişmesindeki rolünü anlamak daha kolay ve insan yaşamında taşıdığı değere büyük bir olacaktır. Çünkü Bacon, bilimin sonunun ol- inanç beslemesi nedeniyle, Bacon zamanının madığına inanmaktadır ve ona göre deneysel bilgi birikimini eleştiri süzgecinden geçirmiş- bilim (scientia experimentalis) bütün bilimle- tir. Bu çabası sonucunda bilgi birikiminin bü- rin efendisidir. Bacon’a göre, güvenilir bilgiye yük kısmının yanlış olduğunu görmüştür. Bu ancak akıl ve deney yollarıyla ulaşılabilir; akıl durum kafasında şu sorunun oluşmasına yol kanıtlayıcı, deney ise veri toplayıcıdır ve doğru açmıştır. İnsanları bunca yanlışa iten şey ne- bilgi için her ikisinden de yararlanmak gerekir; dir? Bacon bunu araştırmış ve kendince bazı 92

<<< Bilim ve Teknik Mart 2013 nedenler bulmuştur. Ona göre insanları yanlışa iten en belirginleştiği bir dönemdir ve Bacon’ın temel optik görüş- Düzlem yüzeyli ortamda önemli nedenler şunlardır: Otoritelere bağlılık, eleştirel leri de İbn el-Heysem’e dayanmaktadır. Örneğin Bacon’a kırılma düşünmenin yokluğu, insanların doğaya yönelmelerini ve göre bir nesnedeki her bir noktadan bütün yönlere doğru Az yoğundan, çok yoğuna ve yaklaşımlarını belirleyecek doğru bir yöntemin olmaması. ışınlar yayılır ve gözdeki her bir noktaya ulaşır. Bu ışınlar te- çok yoğundan az yoğuna geçerken Kuşkusuz bunlar içinde en önemlisi yöntemdir. pesi gözde, tabanı nesnede bulunan bir piramit oluşturur. oluşan kırılma Bu açıklama bütünüyle İbn el-Heysem’den alınmıştır. Skolastik düşünceye ve onun getirdiği eğitim sistemine karşı olan Bacon’ın insanları yanlışa götüren temel eksikliği Normal bir yöntem sorunu olarak görmesi, bilimsel yöntem tarihin- de önemli bir gelişmedir. Çünkü böylece Aristoteles’in bili- Hava Su Kırılan ışın me ve bilimsel bilgiye ilişkin problemleri konu edinerek çö- züm arama girişiminden sonra, yaklaşık on beş yüzyıllık bir Su Hava dönem içinde ikinci adımı Bacon’ın attığı anlaşılmaktadır. çizgisi Gelen ışın çizgisi Aslında Aristoteles’in tümevarım-tümdengelim bilim- ışın sel araştırma modelini kabul etmiş olan Bacon, bir bilimin olgusal temelinin “aktif deneyle” geliştirilebileceğini belirt- Gelen miştir. Bu bağlamda Bacon Opus Maius’un IV. Bölüm’üne ışın “deney olmaksızın hiçbir şey yeterince bilinemez”diye baş- lamış ve devamında deneysel bilimin diğer bilimlere göre Kırılan Normal üç önemli ayrıcalığı bulunduğunu belirtmiştir: Bacon’ın ilgi gösterdiği bir diğer dal da kırılma optiğidir. Karanlık oda 1. Matematiğin de içinde bulunduğu, mevcut spekü- Onun kırılma çalışmasında iki yön belirgindir. Bunlardan camera obscura, göze benzeyen bir araçtır; latif bilimlerde tümdengelimli usavurmanın sonuçlarını biri kırılmanın geometrik olarak tartışılması, ikincisi de ışık ışınları, üstündeki küçük bir doğrulamak yine İbn el-Heysem tarafından geliştirilmiş olan kırılmanın delikten sızarak bu deliğin karşısında nedensel analizidir. bulunan duvarda küçük bir 2. Tümdengelimle keşfedilemeyecek yeni bilgileri mev- görüntü oluşturur. cut bilimlere eklemek Bacon’a göre, kırılma iki şekilde gerçekleşir. İkinci ortam birincisinden daha yoğunsa kırılma, kırılma noktasından 3. Geçmişin ve geleceğin bilgisinin elde edilmesini ikinci ortama uzayan dikme (Normal) ve gelen ışın çizgisi sağlayacak ve mevcut bilimlerin sınırlarını aşacak şekilde arasındaki ortamda gerçekleşir. Böylece ışıklar ikinci or- doğanın gizlerini keşfetmek tamda sapmaya uğrar ve kırılma noktasından ikinci orta- ma uzayan dikme ve gelen ışın çizgisi arasındaki açıyı ikiye Olgu bilgisini artırmak için deneyin kullanılmasını böler. Bununla birlikte bu durum her zaman için söz ko- vurgulamasına karşın, Bacon’ın deneysel bilim anlayışı nusu olmaz. Çünkü ikinci ortamın yoğunluk farkına bağlı bugünün anlayışından tamamen farklı, doğanın gizli güç- olarak daha büyük bir sapma da gerçekleşebilir. İkinci orta- lerinden yararlanarak pratikte şaşırtıcı veya faydalı sonuç- mın daha yoğun olması durumunda, ortamın yoğunluğu- lar elde etmeyi amaçlayan “doğal büyü” kavramıyla ifade nun karşı koymasına bağlı olarak, kırılma da daha büyük edilebilecek bir anlayışı içermektedir. Bu anlamda Bacon olur. Çünkü İbn el-Heysem’in söylediği gibi yoğunluk ışığın deneyi çoğu zaman simyanın hizmetine sokmuş ve sim- hareketine karşı koyar. Yapıtının daha bir kaç yerinde İbn yayla ilgili deneylerin sonuçlarıyla ilgili aşırı ve desteksiz el-Heysem’e atıfta bulunan Bacon, daha sonra ikinci orta- iddialarda bulunmuştur. mın az yoğun olması durumunda oluşan kırılmayı açıkla- maya çalışır. Bundan daha dikkat çekici olan ise Bacon’ın Grosseteste gibi Bacon da, Aristoteles’in tümevarım- da tıpkı İbn el-Heysem gibi, kırılmayı düzlem ve küresel tümdengelim bilimsel araştırma modelini yeniden ifade yüzeylerde incelemiş ve onun ulaştığı sonuçları yinelemiş etmeye ek olarak, bu yönteme üçüncü bir araştırma evre- olmasıdır. Konuyla ilgili şunları yazmaktadır: sinin eklenmesini önermiştir. Bu üçüncü araştırma evresin- de“ayırma”ile elde edilen ilkeler ek bir deneyle sınanmaya “İbn el-Heysem optik kitabının yedincisinde, her do- tabii tutulur. Bacon, bu sınama işlemine deneysel bilimin ğal nesnenin belirli miktarda saydamlık ve buna karşılık ilk ön koşulu adını vermiştir. Bu değerli bir yöntemsel kav- her görsel nesnenin de belirli miktarda opaklık içerdiğini rayıştır ve Aristoteles’in yöntem kuramı karşısında anlamlı söylemiştir. Diyebiliriz ki, hem dik hem de eğimli suretler bir ilerleme oluşturması bakımından önemlidir. Çünkü belirli oranda engelle karşılaşmaktadır; fakat eğik suretler böylece tümevarımla elde edilen sonuçların deneysel ola- daha fazla engellenmektedir.” rak sınanması kural haline getirilmektedir. Sonuç olarak Bacon’ın çalışmaları birçok açıdan özgün- Bacon da öncülerinde olduğu gibi, İslam dünyasında lük taşımasa da kendisinden sonra sürdürülen çalışmalar yapılan çevirilerin etkisiyle daha çok optikle ilgilenmiş, üzerinde hayli etkin olmuştur. Bu çalışmaları yapanlardan mercekler ve aynalar üzerine araştırmalar yapmıştır. Işığın biri John Pecham diğeri de Witelo’dur. niteliği ve gökkuşağı üzerindeki incelemeleri özellikle il- ginçtir. Yansıma, kırılma ve küresel sapıncın ilkelerini bul- • KCraoymnabkiela,rA. C. & J. D. North, “Roger Bacon”, • Lindberg, David C., “Late Thirteenth Century muş, Güneş tutulmasını gözlemleyebilmek için camera GDiilcltiisopniea,rCy ioltf SI,cCiehnatirfliecsBSiocrgirbanpehri’essS, oEnds.,C1.9C70. . MSHyaenrdtvhieaevrsdaislUSincniieOvnepcretsi,ictEsy”d,P.ArEeSdsosw,ua1rrc9de74BG.oroaknti,n obscura’dan (karanlık oda) yararlanmıştır. Grosseteste gibi, • Freely, J., NAl.aÜasdtdüinnt’ianş,LŞaemnobacasık,, optiği doğa felsefesinin odak noktası olarak gören Bacon’ın Çeviren: 2010. • Losee, J., EB.ilBimökFee,lsDefoesstin, 2e0T0a8r.ihsel Bir Giriş, çalışmaları, Grek ve İslam optik geleneklerinin belirgin izle- • AGLilün-Krdeibln,edOrig.t,,oDDKo. eCğpa.l,eBTri,hliCemohrleiiceraisgTooaf rVUihinsiii,ovİnemrfsgrioetym,,21090716.. Çeviren: rini taşımaktadır. Yaşadığı dönem İbn el-Heysem etkisinin • • Topdemir, H. G., Işığın Öyküsü, TÜBİTAK, 2009. 93

Zekâ Oyunları Emrehan Halıcı Sekiz Rakam Boyalı Üçgen A x B = C olmak üzere 1’den 8’e kadar olan Küçük üçgenleri boyamak üzere 8 rakam birer kez kullanılmış 3 farklı renginiz var. ve A, B, C sayıları oluşturulmuştur. Bu koşulları sağlayan iki örnek aşağıdadır: Kenar komşusu olan üçgenlerin farklı renkte olması koşuluyla bu boyama 3 x 582 = 1746 işlemi kaç farklı biçimde yapılabilir? 24 x 57 = 1368 C’nin değerinin maksimum olduğu çözümü bulunuz. Yürüyen Merdiven Soru iki farklı renk için sorulsaydı, cevap 2 olacaktı: Ahmet ve Mehmet yürüyen merdivende koşarak aşağıya inmektedir. ? Aşağıya vardıklarında Şifreli Sözcük Ahmet’in bastığı toplam basamak sayısı 90, Soru İşareti Mehmet’inki ise 60 olmuştur. Aşağıda şifrelenmiş beş harfli sözcüğü bulunuz. Yukarıdaki soru işaretinin yerine ne gelecek? Ahmet, Mehmet’e oranla 3 kat hızlı koştuğuna göre yürüyen merdiven (AKTÜEL) SÖZCÜK kaç basamaklıdır? (DETAY) BİLGİ (ETİK) KÜLTÜR Kodlama Alan (BİLİNEN) EDEBİYAT (BAŞ) YAPIT A, B, C, D, E, F harflerini kullanarak Aşağıdaki şekilde iki dikdörtgen ve kodlamalar yapacaksınız. bunların birleşmesiyle elde edilen büyük Üçgenler dikdörtgen görülmektedir. • Her kodlamada en az Bir üçgeni oluşturan iki üçgenden iki kod bulunacak. 6 sarı renkli olanın alanı 14 birim kare, • Her kodlamada her harf tam olarak mavi renkli olanın ise 7 birim karedir. bir kez kullanılacak. 5 • Her kod en az iki harften oluşacak. AB • Bir kodlamadaki kodların 3 sıralarının değiştirilmesi, 14 7 14 7 farklı bir kodlama oluşturmaz. 4 • Bir koddaki harflerin Alanı 30 birim kare olan bu dikdörtgenin sıralarının değiştirilmesi, içine sarı renkle gösterilen bir dörtgen farklı bir kodlama oluşturur. çizilmiştir. Şekilde belirtilen uzunluklara göre bu dörtgenin alanını hesaplayınız. Bu işlem kaç farklı biçimde yapılabilir? Soru A,B,C,D harfleri için sorulsaydı Soru İşareti CD cevap 12 olacaktı. Soru işaretinin yerine ne gelecek? 14 7 14 7 (AB, CD), (AB, DC), (AC, BD), (AC, DB), (AD, BC), (AD, CB), 1, 2, 1, 1, 1, 2, 2, 2, 2, 1, 2, 3, ?, ... Yukarıdaki çizimlerden hangisi doğrudur? (BA, CD), (BA, DC), (CA, BD), (CA, DB), (DA, BC), (DA, CB). 94

Bilim ve Teknik Mart 2013 [email protected] Bu işlemi kaç farklı şekilde yapabilirsiniz? Örneğin 7 parçadan oluşan 1x2’lik bir ızgara için cevap 4 olurdu. Kapalı Alanlar 1 kareden oluşan 2 çözüm, 2 kareden oluşan 1 çözüm, 2x2’lik bir ızgara biçimindeki bir dijital gösterge 1 dikdörtgenden oluşan ise 1 çözüm var: 12 parçadan oluşmuştur. Bu göstergenin bazı parçalarını yakarak bir şekil oluşturacaksınız. Koşullarımız: • Parçalardan en az biri yanacak. • Yanan parçalar bir veya daha fazla kapalı alan oluşturacak. • Yanan her parça en az bir kapalı alanın çevresinde bulunacak. Geçen Sayının Çözümleri Kareler 94 3 Sekiz Açı 360 derece. Asal Sayı 25 8 Kırmızı renkle gösterilen 73939133 sekiz açının toplamı=x Dört üçgenin açılarının Dijital Gösterge Tanıklar 76 1 toplamı=x+a+b+c+d=180+180+180+180 1759 Ortadaki dörtgenin Hasan suçludur. iç açılarının toplamı=a+b+c+d=360 gx=360 Soru İşareti Dikdörtgenler 1080132291 117 birimkare (9x13=117). aa b C kolonundaki sayılar A ve B’dekilerin Dikdörtgenlerin boyutları:(1x9), (2x8), b toplamı olduğuna göre (3x11), (4,6), (5,7). B kolonundaki sayılar şöyledir: 9 4 A B C 1 6 dc 641759283 + 379251486 = 1021010769 8 dc 925831674 + 625937841 = 1551769515 581924376 + 357619824 = 939544200 Soru İşareti A kolonundaki sayılar rastgele seçilmiştir. 3 Dört Parça 4 B kolonundaki sayılar ise 6 3 şu şekilde elde edilmiştir: 2 11 A kolonundaki X no’lu basamak Y ise, 2 B kolonundaki Y no’lu basamak X’dir. Mesaj Mantığı Örnek olarak ilk satır ele alınırsa; Doğrudur. A kolonundaki birinci rakam 6’dır. Belma’nın satranç bilip bilmediği B kolonundaki altıncı rakam ise 1’dir. hakkında bir bilgi verilmediğine göre, A kolonundaki ikinci rakam 4’tür. iki durum vardır: B kolonundaki dördüncü rakam ise 2’dir. a) Belma satranççıdır. ... Bu durumda 2. önermeye göre A kolonundaki dokuzuncu rakam 3’tür. 4. önerme doğrudur. B kolonundaki üçüncü rakam ise 9’dur. b) Belma satranççı değildir. Benzer biçimde son satır elde edilir: Bu durumda 1. önermeye göre 4. önerme doğrudur. 264739815 + 815392476 = 1080132291 Her iki durumda da 4. önerme doğrudur. 95

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine Gönderilen Yazı ve Görsellerin Sahip Olması Gereken Özellikler 1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002. zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S., bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- “Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008. tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- lerden oluşmaktadır. Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du- rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı- 1995. sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250 Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir. sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi lığın altında yer alacaktır. destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su- nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya- Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö- cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı- dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril- popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür. ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam- lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi- özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi- bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir. işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek mül bulunmamalıdır. kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu- daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç- Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir. farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar alt başlıklarla ayrılabilir. 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar dışında, bir yazı 600-1400 kelime aralığında olmalıdır. Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne- man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması- uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya- ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir. ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya- Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- zarlarına aittir. te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön- derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı, TÜ- BİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir. Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook