Güzel Nazuğum’u Neden Koruyoruz? Mart ayının başında Eylül’de ilk yağmurlar başladı. Bitkiler katı ve ko- Mart ayının başlarında, güneşli günlere gelindi- güneşlenen tırtıllar lay kırılır bir yapıdan, yumuşak ve kolay bükülür ğinde, fesçitarağı bitkilerini yeniden ziyaret ettik ve bir yapıya dönüştü ve çadırlar aniden çok hassaslaş- birçok tırtıl yuvası bulduk, çoğunlukla yerdeki genç tı. Peki ne olacaktı? Tırtıllar hareket edecek miydi? fesçitarağı rozetlerinin üzerindeydiler. Tırtılların Onları tekrar nasıl bulacaktık? Kırmızı liste çalışta- gerçekten de güneş ışığını sevdikleri anlaşılıyordu. yı grubundaki uzmanın birinden, İngiltere’de Peter Büyük bir dikkatle onları tekrar izlemeye başladık. Russell adında, Euphydryas tırtıllarını yetiştirmekte Hızla büyüyorlardı ve fotoğraflardan da kıyasladı- çok tecrübeli bir uzman olduğunu öğrendik. Russell ğımız üzere hepsi aynı renkte ve desendeydi. bize, kış boyunca tırtılların çadırlarında kalacağını ve kış uykusuna (tırtılların uykuda olduğu ve besle- Tırtıllar boyları büyüdüğünde, gruplarından ay- nip büyümedikleri süreç) yatacaklarını anlattı. Onla- rılıp tek başlarına yaşamaya başladılar ve bulun- rı baharda tekrar yakalayabileceğimizi, güneşlenmek maları zorlaştı. Dikkatle onları araştırmayı sür- için dışarıda oldukları zaman onları bulmanın kolay dürdük, sonunda Nisan ayının sonlarında bir pu- olacağını söyledi. pa bulduk. İzlediğimiz tırtılların ve pupaların fo- toğraflarını internetten bulduğumuz Nazuğum fo- toğraflarıyla karşılaştırdık (Güzel Nazuğum hak- kında hemen hemen hiçbir şey yoktu) ve sonun- da pupa fotoğrafı gözlemlediğimiz tırtılların hep- sinin Nazuğum olduğunu doğruladı. Mayıs’ın or- tasında, kelebekler ortaya çıkmaya başladı, hepsi Nazuğum’du. Sonuçta, hâlâ Güzel Nazuğum’un hangi bitkiyle besin bilinmiyor. Peter Russell bu yıl dişileri takip edip yumurtalarını bıraktıkları bitkileri inceleye- rek besin bitkisini tanımlamamızı önerdi. Kolay ol- mayacak, fakat denemek ve Güzel Nazuğum’u öğ- renmek zorundayız. Yoksa onu sonsuza kadar kay- betme tehlikesiyle yüz yüze kalacağız. Kırmızı Lis- te Kitabı’ndaki birçok tür için de benzer bir incele- meye gerek var. 50
<<< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Nazuğum’un yaşam evreleri (Üstte). Mayıs ayında yumurta bırakan dişiden, Fotoğraflar: Hilary ve Geoff Welch bir dahaki Mayıs ayında pupadan yeni çıkan kelebeğe kadar. KKaaryançaektilna,rE. ve Welch, H., Türkiye’deki Kelebeklerin Doğa Koruma Merkezi, 2011. Kırmızı Kitabı, Erişim [www.dkm.org.tr] 51
Mezopotamya çokgözlüsü Süleyman Ekşioğlu Süleyman Ekşioğlu* *Kelebek ve Kuş Gözlemcisi (Doğa Araştırmaları Derneği) 52
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 >>> Efsane Mavinin Peşinde Geçen yıl kelebek gözlemcilerini ve bilim adamlarını çok mutlu eden bir olay yaşandı. Yok olduğu düşünülen bir kelebek türü olan Mezopotamya Çokgözlüsü Malatya’da bulundu. Mezopotamya Çokgözlüsü’nün çarpıcı mavilikteki kanat üstü Türkiye’ye endemik olan ve araş- girişinde durup hazırlıklara başlı- tırmacılar tarafından son on yıldır yoruz. Güneş kremleri sürülüyor, görülemeyen Mezopotamya Çok- dürbünler ve fotoğraf makineleri gözlüsü (Polyommatus dama) dün- hazırlanıyor, ayakkabıların bağcık- yadaki nadir canlı türlerinden biri. ları sıkılıyor ve tozluklar takılıyor. Doğa Koruma Merkezi’nin yürüt- Bu heyecanlı hazırlık sırasında P. tüğü nadir kelebeklerle ilgili bir ça- dama’nın varlığı ve bizden uzaklı- lışmada yer almak çok heyecan ve- ğı hakkında hiçbir fikrimiz yok. Di- rici, ama on yıldır “haber alınama- dem umutla vadinin içerisine giren yan” ve neslinin tükendiğinden en- ve dere yatağı boyunca ilerleyen ilk dişe edilen bir türü arayacak olmak kişi oluyor. Ben unuttuğum birkaç zor bir görev. malzemeden dolayı arabaya dön- mek zorunda kalıyorum ve geriden Didem Ambarlı ile birlik- ilerliyorum. Etrafta uçuşan kele- te 7 Temmuz 2010’da Ankara’dan bekler olması, onlar için uygun bir Malatya’ya doğru hareket ediyoruz. alana gelmiş olduğumuzun göster- Uzun süren yolculuğumuz sırasın- gelerinden biri. Bizim amacımız ise da sık sık birbirimizle bu görevin geniş bozkırları yaşam alanı olarak bize verdiği heyecanı paylaşıyoruz. kullanan P. dama’yı eğimli ve yürü- Akşam saatlerinde vardığımız Ma- mesi zor olan yamaçlarda aramak latya ikimiz için de yeni bir şehir. yerine, erkek bireylerinin mineral Kendimize uygun bir otel bulup er- ihtiyaçlarını karşılamak için gele- tesi gün başlayacağımız üç günlük ceklerini umut ettiğimiz su kenar- arazi çalışmasının hareket planını larına bakmak. Bu sayede kısıtlı za- yaptıktan sonra uyuyoruz. manımızı daha verimli kullanabile- ceğimizi düşünüyoruz. 8 Temmuz günü sabah erkenden gitmeyi hedeflediğimiz ilk nokta, P. Arazi çalışması öncesinde P. dama’nın Türkiye’de en çok kayde- dama’nın elimizdeki tüm fotoğraf- dildiği yerlerden biri. Bölgeye ulaş- larını, çizimlerini ve müze örnek- tığımızda kısa bir gözlem yapıp ya- lerini incelemiş ve hafızamıza kazı- şam alanını değerlendiriyoruz. Bu- mıştık. Kanat üstündeki efsane ma- rayı pek beğenmiyoruz. Birbirimi- vi renkle karşılaştığımızda onu he- ze dönüp “daha çok hoşumuza gi- men tanımak istiyorduk. Ne de olsa den bir yere bakalım” deyip o alan- çok uzun bir süredir görülemiyor- dan uzaklaşıyoruz. Yaklaşık 10 km du ve mavisinin tonu bile unutul- sonra gördüğümüz bir yer bizi he- mak üzereydi. yecanlandırıyor ve hemen vadinin 53
Efsane Mavinin Peşinde Mezopotamya Çokgözlüsü anormal mavi kelebekler grubundandır. Bu grubun en büyük kebekelerinden olan P. dama, bej renkteki arka kanat alt yüzünün sadeliği ile dikkati çeker. Kanat üstü çarpıcı bir mavi iken kanat altı oldukça sade bir bejdir. Mezopotamya çokgözlüsü Süleyman Ekşioğlu Ben henüz aracımızın yakınındaki kelebeklere bakarken vadi- sayarımıza aktarmamız gerekmişti. Sonraki günlerde yaklaşık saonndleirluainmdkn,guaoeaiid.lltyraetaTaeirrşdmneailslıakeğiPrnvfı.tıomeadmbbabbIdnnseoşaiieeııınırrzazmşmrssebemglikfbbbabensileuaiaoar.enrladnnieSkaymlensbıeeeoaraeknevsudarsmttiğigtauyınenAglennaueıençevş(bldgltshudiUıdeeoflanarnlianaina.rebkkarizşrnnDtesikteıaiggrleecykimgl(iidinaeıyiAöbrgdenaaieiörlmsgdspırkrbpürrkolıadl.ğait.ancaenre)üıiçacrptşsrmibği.üsçeklaıueaiKiyim.lntnamegrBkgtoırtrbuoöizisizizusiıorcrzaoiaimbaşnpdnsy,yaierelerdüaşkdaa)bnıuşertgreiatt,amrühlıelıioengamlrm.amınbbrtbşdHiıtiuaeeeylzıalıekrmmklıpzencal,ldbesıirvthecaıkeaüıiraernkstayrbıigtlyüll.triemöieyaııynkrrolnleaüaltedrınikı----rleaktlmdgyeıöiarmrumsmmMttlleeaauiary’dglfyevaaaeabternsypikilşaabdlsa’dnıaaina.nşnsakBaılorrıakukkıkmşbtaaedaid.mrldaeaahbşoylaeaanebkrrmueıagmnrşeötağıınzzlrialmememdmdiaazaemcidnçiylııolekzeikrır.nikAsaaeoüzlndlardidnniruküdoğbirakmuimtrbmaiiezdczumaaddzneeiukzlnıdeedüloseüronlbadşnyğeüurağmnağniüueıagnynnröoauezşrPnn---. İlk sevincin ardından türün fotoğraflarını ve videosunu çek- duk. Ama sanırım Didem bu konuda benden bir adım öndey- meye başladık. O kadar çok fotoğraf çekiyorduk ki makinele- di, çünkü P. dama’nın on yıl sonra bulunduğu gün aynı zaman- rimizin hafıza kartları dolmuş, otomobile dönüp bilgileri bilgi- da Didem’in de doğum günüydü. 54
<<< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 KelebeğinYaşam Alanı Süleyman EkşioğluVatandaşlık görevi olarak kelebek gözlemciliği P.dama örneğinde olduğu gibi kelebek gözlemcileri biyoloji ve zooloji ile ilgili keşif- ler yapabilir, bilimsel birikime önemli katkı- larda bulunabilirler. Doğada yaptıkları göz- lemler ile bir türün ekolojisi ile ilgili bilgi toplayabilirler. Yurtdışında kelebek gözlem- cileri Kral Kelebeklerin göçlerinin izlenmesi, kelebeğin besin bitkisinin bulunması gibi te- mel araştırmaları yapmakta ve bilimsel çalış- malara önemli veri sağlamaktalar. Gözlem- ciler bunların yanı sıra nesli tehlike altında- ki bir kelebek türünün yaşam alanlarının dü- zenlenmesi ve türlerin sürekli izlenmesi ile, onları tehdit edebilecek unsurların erkenden belirlenmesini sağlayarak koruma çalışma- ları da yaparlar. İngiltere ve ABD’de kelebek gözleyen milyonlarca insan vardır. Örneğin İngiltere Kelebek Koruma Birliği’nin 15.000 gönüllüsü gözlem yapmakta ve çalışmalara katılmaktadır. Avrupa Kelebekleri Koruma Birliği’nin binlerce gözlemcisi her yıl düzen- li gözlemler yapmaktadır. Bu gözlemler saye- sinde kelebeklerin iklim değişikliğinden na- sıl etkilendiğine dair bulgular elde edilmek- te, bu da bilim insanlarına genel olarak ik- lim değişikliğinin etkileri hakkında fikir ver- mektedir. Siz de kelebek gözlemciliği ile va- tandaşlık görevi yapabilirsiniz! Mezopotamya Çokgözlüsü’nün fotoğrafını çektiğimiz bozkır tepelerin arasındaki ufak dere. Erkek kelebekler üreme döneminde mineral toplamak için su kenarlarına gelir. Ama aslında yaşam alanları bozkırlardır. Kelebek gözlemcisinin en mutlu olduğu dakikalar 55
Evrim Karaçetin Yrd.Doç.Dr., Erciyes Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü YKaeşleabmekElevrrienleri Bir kelebeğin yaşamı dört farklı ve birbirine hiç benzemeyen evrelerden oluşur; yumurta, tırtıl, koza (pupa) ve kelebek. Kelebek hayatına bir yumurta olarak başlar. cinsiyeti olmayan bu canlıların tek amacı beslen- Dişi kelebeğin uygun bitki üzerine bıraktı- mek ve midelerini hiç boş bırakmamaktır. Bu ne- ğı yumurta, ortalama 3-15 günlük bir ge- redeyse durmayan beslenme sonucunda boyları lişme süreci sonrası çatlar. Bazı türler kışı yumur- hızla uzar. Boyları uzarken de vücutlarını çevrele- ta olarak bile geçirebilir. Yumurtadan, önde üç çift yen derileri tırtıllara dar gelmeye başlar. Tırtıl, ko- gerçek, arkada da 5 çift yalancı (pseudo) ayağı olan, za yapmadan önce kendisini sert bir zemine, örne- kanatları olmadığı için uçma yetisi de olmayan, mi- ğin bir dal parçasına sabitleyerek yavaşça eski deri- limetre büyüklüğünde, üstelik de hayli aç bir tırtıl sinin içinden sıyrılır. Derisini değiştirebilme yeti- çıkar. İlk önce yumurtasının kabuğunu yiyen tırtıl, si sayesinde, tırtılın yumurtadan çıktığında ancak sonra annesinin kendisi için seçtiği bitkinin yap- milimetrelerle ölçülen boyu bazı türlerde 4-5 santi- raklarıyla beslenmeye devam eder. Tırtıl evresinde metreye kadar uzayabilir. Fotoğraflar: Evrim Karaçetin Besin bitkisi seçimi tırtılın yaşam döngüsünü 56 tamamlayabilmesi için çok önemlidir. Orakkanat kelebeği (Gonepteryx rhamni) yumurtalarını Rhamnus bitkilerinin yeni çıkan yapraklarının hemen dibine yerleştirerek, tırtılın taze yapraklar üzerinden beslenmesini garantiler.
>< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Tırtılları lohusaotu (Aristolochia maurorum) yaprakları ile beslenen Step Fisto Kelebeği (Zerynthia deyrollei) Orta ve Doğu Anadolu’da nisandan hazirana kadar sıkça gözlemlenen kelebeklerdendir. Tırtıl bu aşamanın sonlarına geldiğinde hay- Koza süreci türden türe değişir. Bazı kelebeklerin li büyük, çok fazla bitki tüketmiş ve tombuldur. koza süreci haftalarla ölçülürken, bazı türler tüm kı- Bu aşamada, türüne bağlı olarak, ya toprak altın- şı koza olarak geçirir. da ya da bir bitkinin dalına tutunup sarkarak koza oluşturur. Koza aşaması, kelebek olma yolunda en Koza aşaması tamamlandığında, yani kelebeğin önemli aşamadır. oluşumu tamamlandığında, artık kanatları ve cinsi- yeti olan ve tamamen farklı besin kaynakları ile bes- Kozada iken kelebeğin tüm vücut yapısı tama- lenen bir kelebek oluşmuştur. men değişir. Ergenlik hormonu denilen hormon sayesinde, çocukluktan erişkinliğe geçer. Bu sıra- Başkalaşım pek çoğumuzun ve tabii bilim adam- da tırtıl aşamasında sahip olduğu tüm organları larının da ilgisini çeken, kelebeklerle öğrendiğimiz değişir: Yalancı ayakları kaybolur, öndeki gerçek ama aslında pek çok böceğin geçirdiği bir süreçtir. ayakları uzar, bitkileri bıçak gibi kesen ve man- Başkalaşım sayesinde kelebekler, yavru ve erişkin dible denilen ağız yapıları bitkilerin özlerini alan arasındaki besin rekabetini ortadan kaldırır. Aynı be- hortum yapısına dönüşür ve en önemlisi kanatla- sin üzerinden beslenmeyen yavru ve yetişkinin ya- rı oluşur. şama şansları artar, mevsimsel olarak değişen bitki kompozisyonu ve sürecine olan uyumu artar. Isırganotu (Urtica sp.) bitkisinde grup halinde beslenen Aglais (Aglais urticae) tırtılları belli bir boya geldikten sonra gruplarından ayrılarak besin arayışına girerler. Koza, kelebek ve tırtıl aşamalarındaki görüntüleri ise tamamen birbirinden farklıdır. 57
Zeynep Ünalan Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Bilim İnsanlarının Başarısı Nasıl Belirleniyor? Büyük keşiflerin ve icatların sadece küçük bir kısmı şans eseri ya da kaza sonucu ortaya çıkıyor. Bilime yön veren önemli araştırmaların çoğu yıllar sürüyor. 21. yüzyılda ise bilim daha çok yüz binlerce bilim insanının yaptığı çalışmaların zaman içindeki birikimiyle gelişiyor. Peki bu gelişimde hangi bilim insanı ne kadar etkili? Bilim insanlarının başarı sıralaması nasıl yapılıyor? Nasıl yapılması gerektiği konusunda dünyada neler tartışılıyor? Okul hayatımıza başlayıp öğrenci kimliği- lenin hazırlanış sürecinde oluşturulan dipnotların ne büründüğümüz andan itibaren hayatta- ve kaynakçanın hep yazının geçmişiyle ilişkilendi- ki başarımızın notlara indirgenmesini za- rildiğini, hâlbuki bu bilgilerin geleceğe dönük ola- man zaman eleştiririz. Ancak bu eleştiriler “notları rak da kullanılabileceğini fark etmiş. Derken, dün- yüksek öğrenci iyi öğrencidir” kuralını hiçbir zaman yanın herhangi bir yerinde yazılan her bir maka- bozmaz. Bir bilim insanı olmak ve akademik hayatı lenin kaynakçasında diğer makalelere yapılan atıf- seçmek istiyorsanız benzer bir kuralla karşı karşıya- ların belirlenmesi ve bundan yola çıkarak bilginin sınız. Ancak bu sefer notların yerini makaleler alıyor. zaman içinde bilim insanları arasında nasıl aktığı- Zira bilimsel makale sayınız alanınızdaki etkinliğini- nın takip edilebileceği fikri gelişmiş. Tabii bu bilgi- zi gösterirken, makalelerinize meslektaşlarınız tara- ler sadece bilgi akışına yönelik ipuçları vermiyor. fından yapılan atıflar çalışmanızın öneminin ve kali- Bu veriler bilim camiasının nelere değer verdiğini, tesinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Yani çalış- en çok hangi bilim insanının çalışmasına atıf yapıl- manızdan ne kadar çok söz ediliyorsa o kadar büyük dığını, bir ülkede en fazla hangi araştırma konu- bir işe imza atmışsınız demek oluyor. Makalenize ya- larının atıf aldığını, hangi ülke insanlarının hangi pılan atıf sayısının yüksek olması makalenizi okun- dallarda daha çok araştırma yaptığı bilgisini de içe- maya değer, araştırmanızı ilginç kılıyor. riyor. Haliyle bu veriler en başarılı bilim insanları- nın tespitinden, bir ülkedeki bilim politikalarının Bilim insanlarını makalelerine ve atıf sayıları- belirlenmesine kadar çok geniş bir çerçevede kul- na göre ölçen ve sıralayan bir bilim dalı bile var. lanılabiliyor. “İyi bilim, iyi bilim insanından çıkar” Adı bilim ölçüm (scientometrics). Bilim ölçümün düşüncesinden hareketle, dünyadaki tüm araştır- geçmişi çok eski değil. Bundan 50 yıl kadar önce ma enstitüleri ve üniversiteler, konusunda etkin bi- Pennsylvania Üniversite’sinde yapısal dilbilim da- lim insanlarını istiyor ve arıyor. Bu arayıştaki altın lında doktora yapan Eugene Garfield, önüne aldı- ölçütlerden biri tahmin edeceğiniz gibi araştırma- ğı her makalede gördüğü kaynakça ve dipnotlara cının yayımlanmış makaleleri. farklı bir açıdan yaklaşmış. Garfield, yazılan maka- 58
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Ayşe İnan Alican Dergi etki değeri Bana makalelerini ve atıf sayılarını söyle, sana nasıl bir bilim insanı Eugene Garfield’in 1960’larda geliştirdiği Bilim olduğunu söyleyeyim: Atıf İndeksi (Science Citation Index) bilimsel bilgi bi- h-indeks rikimini ilk defa bir veri ağına dönüştürüyor. Ancak yıllar geçtikçe bu verilerin alındığı bilimsel dergileri Bir bilim insanının makale yayımlamadaki üret- karşılaştırmak ve değerlendirmek ihtiyacı doğuyor. kenliğini, o makalenin etkinliğinin ölçüsü olan atıf Garfield’in bunun için geliştirdiği “dergi etki değe- sayısıyla birlikte değerlendiren h-indeks, 2005 yılın- ri” bir dergide çıkan makalelere son iki yılda yapılan da Arjantin asıllı Amerikalı fizikçi Jorge Hirsh tara- atıf sayısının, o dergide son iki yılda yayımlanan ma- fından geliştirilmiş. kale sayısına bölünmesiyle hesaplanıyor. Başta sade- ce kütüphanecilerin ilgi gösterdiği bu kavram yıllar Kuramsal fizikçi Hirsh, neden bir süreliğine araş- içinde bilim camiasında da kabul görüyor. Bilim öl- tırmalarını bir tarafa bırakıp bilim ölçüm üzerine ka- çüm konusunda çalışanlar “dergi etki değeri”nin sa- fa yormuş? Hirsh bu çalışmasının öncesinde yıllarca dece dergilere uygulanması, bilim insanlarının başa- süperiletkenliğin elektron-fonon etkileşimiyle açık- rılarını belirlemede kullanılmaması gerektiği konu- lanmasına karşı çıkmış. Bilim insanları tarafından sunda aynı fikirde. kabul gören BCS (Bardeen-Cooper-Schrieffer) kura- 59
Bilim İnsanlarının Başarısı Nasıl Belirleniyor?Atıf Sayısı h-indeks ölülere de nazik davranmıyor. Bir araş- tırmacının 3 muhteşem makale yayımladıktan son- mına cephe aldığı için, ne kadar uğraşırsa uğraşsın ra vefat ettiğini düşünelim. Sonraki yıllarda her bir makalelerini Science, Nature, Physical Review Letters makalesine 10.000 atıf yapılsa da bu araştırmacı- gibi bilinen ve etki değeri yüksek, hakemli dergiler- nın h-indeksi 3’ ün üstüne çıkamıyor. h-indeks ya- de yayımlatamamış. Bu tür yüksek profilli dergile- şını başını almış, haliyle daha çok makalesi olan bi- rin editör sürecinden bir türlü geçemeyen makale- lim insanlarına pozitif ayrımcılık yapıyor. Makale leri, daha düşük profilli dergilerde yayımlanmış ve sayısı henüz çok olmayan genç bir bilim insanının atıf almış. Hirsh bu deneyiminden sonra, bilim ca- h-indeksinin yüksek olması mümkün değil. miasının sadece yüksek profilli dergilerde yayım- lanan makaleleri önemseme eğiliminin yanlışlığını Farklı disiplinlerdeki bilim insanlarının h-in- vurgulamaya başlamış. Bu vurguyu, bir bilim insa- dekslerine göre karşılaştırılmaması gerekiyor. Zi- nına yakışır bir şekilde yaparak daha adaletli buldu- ra her disiplinde, yayımlanan makale sıklığı ve atıf ğu, soyadının ilk harfiyle isimlendirdiği h-indeks öl- kültürü farklı. Mali desteği daha kolay alabilen mo- çüm sistemini geliştirerek yapmış. Bilim camiasın- leküler biyoloji, malzeme bilimi, nanoteknoloji gi- da hızla duyulan ve kabul gören h-indeks, şimdiler- bi alanlarda çalışan araştırmacıların h-indeksi, di- de bir bilim insanının başarısını ölçmek için kullanı- ğer araştırmacılara özellikle sosyal bilimcilere göre lan en yaygın yöntem. daha yüksek. Tabii bunda sosyal bilimcilerin yazdı- ğı kitapların ve hakemli dergiler dışındaki yayınla- Bir bilim insanının rının h-indeks hesaplarına katılmamasının da rolü makaleleri en çok atıf var. Farklı disiplinlerdeki bilim insanlarının etkile- alandan en az rini karşılaştırırken, makalelerine yapılan atıf sayı- atıf alana doğru sının çalıştıkları alandaki ortalama atıf sayısına bö- sıralandığında kırmızı renkli lünmesi ve sonra karşılaştırılması gibi çözümler su- çizgiye benzer bir grafik nuluyor. elde ediyoruz. Bu grafik 45°’lik açıdaki h-indeks gibi ölçüm sistemlerini bir başarı ölçütü düz çizgiyle kesiştirildiğinde olarak kullanırken dikkat edilmesi gereken bir başka kesişim noktasındaki husus fazla sayıda yazarı olan makaleler. Bu noktada değer h-indeksi veriyor. en fazla kredi birincil yazara verilirken diğer yazar- lar katkılarına göre değerlendirilebiliyor. Ancak ör- h neğin yüksek enerji fiziği gibi yüzlerce yazara sahip makalelerde bu çözüm yolu işlevini tam olarak yeri- h Makale Sayısı ne getiremiyor. Bir bilim insanının yayımladığı “n” sayıdaki ma- Bir araştırmacı önceki makalelerine atıfta buluna- kaleden “h” tanesine en az “h” atıf yapıldı ise o bi- rak kendi h-indeksini yükseltebiliyor. Hirsh bir araş- lim insanının h-indeksi “h” sayısıyla veriliyor. Bir bi- tırmacının bu yöntemle kendi h-indeksini yukarı- lim insanı h-indeksi ne kadar yüksekse o kadar ba- lara taşımasının pek mümkün olmadığını savunur- şarılı sayılıyor. ken, bir bilim insanının kendisine yaptığı atıfların h-indeks hesaplarına katılmaması gerektiğini savu- h-indeksin yetersizlikleri nanlar çoğunlukta. Hirsh’in kendisi de bu yöntemin bazı yetersizlik- İndeks patlaması leri olduğunu kabul ediyor. Örneğin 5 makalesi olan ve her bir makalesine 5 kere atıf yapılmış bir akade- h-indeksin en zayıf yönlerinden biri, atıf sayısı misyen ile yine 5 makalesi olan ancak 4’üne çok faz- çok fazla olsa da az sayıda makalesi olan bilim insan- la, birine 5 kere atıf yapılmış bir başka akademisye- larının bilim camiasındaki etkisini sayılara iyi döke- nin h-indeksleri aynı. Her ikisinin de h-indeksi 5. memesi. Bu eksikliği gidermek ve bir bilim insanının Yani bu ölçüm sistemiyle çok fazla atıf alan az sayı- başyapıtlarının indeks hesaplarındaki etkisini artır- da yayını olan bir bilim insanı hak ettiği değeri ala- mak için değişik araştırmacılar tarafından değişik öl- mıyor. çüm sistemleri sunuluyor. Lee Eggle yüksek atıf alan makalelerin etkisini artırmak için g-indeks’i öneri- yor. Bu indekste en az g2 atıf almış g sayıda maka- lesi olan bir bilim insanının başarı indeksi g sayısıyla 60
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Edward Witten Web of Science Sitesi kullanılarak Stephen Hawking’in veriliyor. Qiang Wu tarafından geliştirilen w-indeksi h-indeksi hesaplandığında ise 10h-indeks olarak da adlandırılıyor. Çünkü bir 70 çıkıyor. araştırmacının indeksinin w olması, o araştırmacı- (Başka siteler, örneğin Scopus, nın her biri en az 10w atıf almış w makalesi var de- farklı veri tabanı kullandığı için mek oluyor. Ve liste uzuyor: a-indeks, m-indeks, aynı bilim insanı için farklı r-indeks, ar-indeks, hw indeks … bir h-indeks değeri verebilir.) Sitede h-indeks değerinin Örnek: üstünde, kişinin makalelerine İlk üçe giren kuramsal fizikçiler yapılan toplam atıf sayısı ve makale başına ortalama Qiang Wu, kendi indeksinin h-indeksle ne ka- atıf sayısı yer alıyor. dar örtüştüğünü görmek için yüksek h-indeksine Üstteki resimde yer alan sahip kuramsal fizikçileri, bir w-indeks kullana- ilk grafik son 20 yıl içinde rak bir de h-indeks kullanarak sıralıyor. İlk sıra- her yıl yayımlanan makale yı h-indekse göre 110 puanla Princeton İleri Çalış- sayısını, ikincisi ise her yıl malar Enstitüsü’nden Edward Witten alırken, ikin- makalelere yapılan ci sırayı 91 puanla Princeton Üniversitesi’nden Phi- atıf sayısını gösteriyor. lip Anderson, üçüncü sırayı ise 68 puanla MIT’den Frank Wilczek alıyor. Kuramsal fizikçiler w-indekse Stephen Hawking göre sıralandığında ise ilk iki sıra değişmiyor. 41 w-indeks puanıyla Witten yine birinci, 26 puan- Nobel ödüllü bilim insanları ve la Philip Anderson yine ikinci olurken üçüncülü- indeks puanları ğü bu sefer 24 puanla Cambridge Üniversitesi’nden Stephen Hawking alıyor. Wilczek ise dördüncü sıra- Jorge Hirsh geliştirdiği h-indeksle bilim insan- ya düşüyor. larının başarı aralığını belirleyip bazı genellemeler yapıyor. Hirsh’e göre araştırma geçmişi 20 yıl ka- Bilim camiasında gittikçe daha çok tartışılan ko- dar olan bir bilim insanının h-indeksi 20 ise ba- nular arasında hangi indeksin daha iyi, daha adil ol- şarılı bir bilim insanı, 40 ise seçkin ve alanının en duğu var. Şimdilik bu konuda bir fikir birliğine varıl- iyilerinden biri. Bir bilim insanının h-indeksi 20 mış değilse de halen kullanımı en yaygın olan ve hat- yıl sonunda 60’a, 30 yıl sonunda 90 ‘a ulaşmış ise ta araştırmacıların CV’lerine eklemeye başladığı bil- onu eşsiz bilim insanları kategorisine koyabiliriz. gi h-indeks. Gelecek yıllarda uluslararası bir standart Peki Nobel Ödülü alan bilim insanları hep bu eş- belirlenir mi belli değil. Ancak bu aşamadan önce bi- siz olanlar arasından mı çıkıyor dersiniz. Hayır. lim ölçüm konusunda uluslararası düzeyde çalıştay Kendi alanında en iyilerin h-indekse göre sıralan- ve konferansların sıklaşması gerekiyor. dığı listenin en başında olmayabiliyorlar, ama No- bel ödülü alıp da h-indeksi düşük olan bilim insa- nı da yok. Örneğin ilk üçe giren kuramsal fizik- çilerden ikisi, Philip Anderson ve Frank Wilczek, Nobel Ödüllü. 61
Bilim İnsanlarının Başarısı Nasıl Belirleniyor? Scopus Web of Science Google Scholar Geliştiren/Sahip (Ülke) http://www.scopus.com/home.url http://isiknowledge.com http://scholar.google.com Önde olduğu alanlar Elvesier (Hollanda) Thomson Reuters (ABD) Google A.Ş. (ABD) Veri Tabanı Doğa bilimleri, sağlık bilimleri, Fen bilimleri, Biyoloji, tıp, Kapsadığı dönem yaşam bilimleri, sosyal bilimler teknoloji, sosyal ve beşeri bilimler çevre bilimleri, işletme, iktisat, Kişileri ve makalelerini bulmak Sağlık alanında En çok fizik ve kimya gibi alanlarda ekonomi, kimya ve malzeme h-indeks tercih ediliyor tercih ediliyor bilimleri, mühendislik, veterinerlik, h-indeks hesabı 18.000’den fazla hakemli sosyal bilimler, sanat ve akademik dergi , bazı kitaplar ve 10.000’den fazla hakemli beşeri bilimler Özetler konferans bildirileri akademik dergi, konferans Web’deki hakemli elektronik Yazarlar 1966’dan bugüne bildirileri akademik dergiler Atıflar 1900’den bugüne Tarih sınırlaması yok Patentler Aynı ad ve soyada sahip kişileri (Elektronik ortamda bulunan ayırt etmek kolay Aynı ad ve soyada sahip kişileri tüm makaleler) h-indeks grafiğini veriyor ayırt etmek kolay Aynı ad ve soyada sahip kişileri Yayınların yıllara göre dağılımının ayırt etmek zor h-indeks hesaplanırken grafiğini, her yıldaki atıf sayısının h-indeks vermiyor 1995’ten önceki tarihli yayınlara grafiğini veriyor; buna göre yapılan atıflar göz önüne h-indeks değerini hesaplıyor h-indeksi Publish and Perish alınmıyor. 1945’ten itibaren yayımlanan bilgisayar programını kullanarak ya makaleler var ve h-index da nasıl hesaplandığını biliyorsanız + hesaplarına katılıyorlar. kendiniz hesaplıyorsunuz + Araştırmacının kendine yaptığı + atıflar belirlenip hesaptan + + çıkarılabiliyor. + + + + - + + Thomson Reuters Bilimsel Bilgi Enstitüsü (Insti- raladığınız bir bilim insanının h-indeksini de hesap- tute for Scientific Information, ISI) 2000 ve 2009 yılla- layıp size sunuyor. Akademik makalelere ulaşmak rı arasında makalelerine en çok atıfta bulunulan 250 için Google Scholar dünya çapında yaygın kullanılsa fizikçiyi sıralıyor. 2000 ile 2009 yılları arasında Fi- da, Web of Science ve Scopus kadar güvenilir olma- zik Nobel Ödülü sahibi 28 bilim insanından sadece dığı için başarı ölçümlerinde kullanılması pek tavsi- 5’inin bu listede yer aldığı görülüyor. İndeks sonuç- ye edilmiyor. Google Scholar kullanıldığında adları larıyla Nobel Ödüllerinin örtüşmemesi, Nobel Ödü- ve soyadları aynı olan bilim insanlarını ayırt etme- lü verilirken bir bilim insanının belli bir araştırma- niz zor. Aynı zamanda Google Scholar’ın veri tabanı- sının değerlendirilmesi, h-indeksin belirlenmesinde na yanlış bilgilerin sızması da kolay. Örneğin Goog- ise bir bilim insanının tüm araştırma hayatındaki et- le Scholar’a girin ve “Ike Antkare” ismini arayın. Kar- kinliğinin göz önüne alınması ile açıklanıyor. şınıza 99 yayını olan ve her bir yayınına 99 atıf ya- pıldığı için 99 h-indeksine sahip olağanüstü bir bi- Scopus, Web of Science, Google Scholar lim insanı çıkacak. Ancak bu bilim insanı sanal. Ike Antkare’yi Monash Üniversitesi Bilişim Teknolojileri Eugene Garfield SCI’yı 1992’de Thomson Reuters Bölümü’nden Cyril Labbe tasarlamış. Labbe, bu sa- şirketine satıyor. Bu şirketin bilimsel makalelere ait nal bilim insanının sahte makalelerini SciGen isim- tüm veri tabanını internet ortamına koymasıyla, bi- li bilgisayar programını kullanarak üretmiş. Prog- lim insanlarının bilgiye erişim hızında devrim yaşa- ram, bilgisayar diline ait teknik terimler kullanarak nıyor. Böylelikle bütün bilim insanlarının servetleri düzgün cümleler kurabiliyor. Antkare’nin makalele- yani makaleleri tüm meslektaşları tarafından görü- ri bu cümlelerin art arda dizilmesiyle oluşuyor. Go- lebilir, isteyen herkes tarafından ulaşılabilir hale geli- ogle Scholar’da bir bilim insanının kendisine yaptığı yor. Thomson Reuters’ın Web of Science’ını Elvesier atıflar ayıklanmadığı için, Cyril Labbe oluşturduğu yayınevinin Scopus’u ve Google’ın Google Scholar’ı Antkare makalelerine diğer Antkare makalelerinden takip ediyor. İnternetten ulaşılabilen bu üç veri taba- atıflar yapmış. Tabii her şey elektronik ortamda olup nıyla da bir bilim insanının h-indeksi hesaplanabili- bittiği için Google Scholar otomatik olarak bu sanal yor. Hatta Scopus ve Web of Science, çalışmalarını sı- bilim insanının makalelerini de listeliyor. 62
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 çoğu yüksek etki değerine sahip hakemli dergile- Bilim insanlarının kaygıları ri ilk sıraya yerleştiriyor. İkinci sırada eğitimcilik yönü ve öğrencilerine yaptığı danışmanlık yer alır- Başarılarının hangi faktörler göz önüne alına- ken, üçüncü sırada makalelerine yapılan atıflar yer rak değerlendirildiği, keşifler yapan, önemli tekno- alıyor. lojik gelişmelere imza atan araştırmacıların moti- vasyonlarını bire bir etkileyecek bir faktör. Bir bi- Yani hem akademisyenler hem de işe alımda lim insanının araştırma yaparken harcadığı emek, karar veren kişiler, dergi etki değerinin ön plana mali destek almak için yaptığı proje başvuruları, çıkmasını istiyor, ancak bu bilim ölçüm konusun- yazdığı makaleler, konferans hazırlıkları, öğrenci- da çalışanların fikirleriyle kesişmiyor. Bilim ölçüm lere yaptığı danışmanlık, meslektaşlarıyla yapabi- uzmanları genelde dergi etki değerinin bilim in- leceği doğru ve nitelikli fikir alışverişleri ve aldığı sanının başarısını belirlemede kullanılmaması ge- diğer görevler göz önüne alındığında, başarısının rektiğini düşünüyor. Bu noktada bilim ölçüm uz- makale odaklı tek bir sayıya bağlanması pek ada- manlarının, sosyal bilimcilerin, iktisatçıların bu letli görünmüyor. ölçütlerden etkilenen diğer bilim insanlarıyla bir araya gelip yapıcı tartışmalarda bulunması gere- Nature dergisinin 2010 yılında yaptığı, Kana- kiyor. En azından, indekslerin bazı kararların ve- da’daki, bazı Avrupa ülkelerindeki ve ABD’deki rilmesinde yardımcı olabileceği, ancak kısa yol tu- üniversitelerden bilim insanlarının katıldığı anke- şu gibi kullanılmamaları gerektiği konusunda fikir tin sonuçlarına göre katılımcıların dörtte üçü işe birliğine varılmış gibi. CV’nizde h-indeksiniz yer alma kararlarında ve terfilerde en çok göz önünde almasa bile, yakın gelecekte makale listenizin ya- bulundurulan faktörün indeksler olduğunu düşü- nına her makalenize yapılan atıfları da iliştirmeniz nüyor. Diğer faktörleri ise araştırmacının önceden tavsiyesinde bulunulabilir. Alanınızda bilinen ün- aldığı mali destekler, makaleleri, makalelerinin ya- lü bir profesörün makalenize atıf yapması, o profe- yımlandığı dergilerin etki değeri oluşturuyor. An- sörden tavsiye mektubu almaya eşdeğer kabul edi- kete katılanların sadece % 30 kadarı tavsiye mek- lecek kadar önemli sayılıyor. tuplarının söylenildiği kadar dikkate alınmadığı- nı düşünüyor. Aynı anket soruları, akademisyenle- rin işe alınmasında ve yerleştirilmesinde rolü olan laboratuvar ve üniversite idarecilerine, bölüm baş- kanlarına sorulduğunda ise cevaplar farklı. Bu kişi- ler indekslere sanıldığı kadar çok önem verilmedi- ğini belirtiyor, tavsiye mektuplarının daha önemli olduğunu vurguluyorlar. Stanford Üniversitesi Bi- yoloji Bölüm Başkanı Robert Simoni özellikle araş- tırmacının alanı dışındaki bilim insanlarından al- dığı tavsiye mektuplarının büyük önem taşıdığını vurguluyor. Oxford Üniversitesi Matematik ve Fen Fakültesi Dekanı Alex Halliday de indeks değeri- nin çok önemli olmadığını, tavsiye mektuplarının, makalelerin, CV’nin ve mülakatın en önemli ölçüt- ler olduğunu belirtiyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ndeki araş- tırmaların idaresinden ve politikalarından sorum- lu başkan Claude Canizares ise etki değeri yük- sek dergilerde yayımlanan birkaç makalenin çok iyi birkaç tavsiye mektubu kadar kıymetli olduğu- nu söylüyor. Çünkü makalenin yayımlanması ya- zarın o derginin editörlerinden geçer not aldığını gösteriyor. Canizares’in bu açıklaması ankete ka- tılan araştırmacıların istekleriyle örtüşüyor. Katı- lımcılardan bir bilim insanının değerlendirilme- sinde kullanılan ölçütlerden en önemli olması ge- reken beşini sıralamaları isteniyor. Katılımcıların 63
Bilim İnsanlarının Başarısı Nasıl Belirleniyor? Ayşe İnan Alican Her ne kadar Nature’ın anket sonuçları kalitenin miktardan sı geliyor. Bilim insanlarının kendilerinin de eleştirdiği bu tu- daha önemli olduğunu vurgulasa da, h-indeksi hesabında ma- tum sonucunda, birbiriyle büyük ölçüde örtüşen, aralarında kale sayısı ve atıf sayısı atbaşı gidiyor, CV’lerde makale listesi- ufak farklar olan birçok yayın ortaya çıkıyor. Özellikle geliş- nin uzun olması artı puan getiriyor. Haliyle araştırmacılar bol mekte olan ülkelerde karşılaşılan ve eleştirilen bir başka durum miktarda makale yayımlatabilmek için bazı yöntemlere başvu- da makale yazarlarının sadece araştırmaya katkıda bulunmuş ruyor. Bunların başında bir çalışmanın sonuçlarının yayımla- araştırmacılar olması gerekirken zaman zaman arkadaş ilişki- nabilecek kısa bölümlere ayrılarak kısım kısım yayımlanma- leri doğrultusunda şekillenmesi. 64
<<< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Çalışma 2005-2009 dönemine ait Türkiye adres- Bilim insanlarının en büyük kaygılarından bi- li bilimsel makale verileri kullanılarak hazırlanmış. ri de mali destek bulma. Çünkü mali destek ile ya- Veriler Türkiye’nin en fazla makale çıkardığı alanın yımlanan makale sayısı arasında genelde doğru bir ziraat olduğunu ortaya koyuyor. Bunu klinik tıp orantı var. Fizyoloji veya Tıp Nobel Ödülü sahibi Al- ve mühendislik izliyor. Çalışmada Türkiye’nin her bert Szent-Gyorgyi bilimin bilinmeyene bir yolcu- alandaki etki değeri hesaplanıyor ve sonuç o alan- luk olduğunu ve bu yolculukta öncü ruhlara ihti- daki dünya ortalamasıyla karşılaştırılıyor. Buna gö- yaç duyulduğuna dikkat çekiyor. Projelerine destek re örneğin ziraatte dünyada makale başına ortala- bulma süreçlerinde bu ruhların boğulduğunu ifa- ma 3 atıf yapılırken Türkiye adresli yayımlara ya- de eden Szent-Gyorgyi bunu da bilim insanlarından pılan atıf ortalaması 2,72. Yani dünya ortalaması- proje başvurularında projeleriyle ne bulmayı hedef- nın biraz altındayız. Klinik tıpta ise ortalamanın ol- lediklerinin net bir şekilde açıklanması isteğine bağ- dukça altındayız. Ortalamanın üstüne çıktığımız lıyor. Eğer hangi sonuca ulaşılacağı baştan biliniyor- tek alan mühendislik. Dünya etki değer ortalama- sa bu şeye araştırma denemeyeceğini belirten Szent- sının altında olsa da diğer alanlara göre nispeten et- Gyorgyi’e göre, bu yaklaşım bir yandan olası keşif- kin olduğumuz diğer iki alan ise bilgisayar bilimle- lerin önünü tıkarken diğer yandan bilim insanları- ri ve fizik. nı sinsi davranmaya itiyor. Mesela bu yüzden bilim insanları sonlandırdıkları bir çalışmayı yeni bir pro- Bilimsel etkinlikler gerek camiaya katılan yeni je olarak hazırlayıp, hali hazırda bildikleri sonuçları bilim insanları gerekse mali destek yönünden her projenin öngörüsü ve beklentisi olarak sunabiliyor. geçen gün zenginleşiyor ve genişliyor. Buna para- Bilim insanlarının araştırma konularını seçerken il- lel olarak bir bilim insanının üretkenliğinin ve et- gi duydukları konudan ziyade çalıştıkları ya da des- kinliğinin nasıl ölçülmesi gerektiği sorusu daha da tek alacakları kurumun değerlendirme kriterlerini önem kazanıyor. Bilim insanının yayımlanan ma- en rahat karşılayacak konulara yönelmesi keşiflerin kalelerine odaklanan bir ölçüm sistemi, bilimsel et- önünü tıkayan ve bilim sevgisini baltalayan bir di- kinliği tüm yönleriyle kucaklayan bir sistem olma- ğer etmen. Nitekim Nature dergisinin anketine katı- sa da en nesnel yöntem olarak kabul ediliyor. Bu se- lan akademisyenlerin yarısı araştırmalarını çalıştık- beple bu ölçütler üniversitelerin, enstitülerin ve ül- ları kurumun kriterlerini göz önünde bulundurarak kelerin bilimsel etkinliklerini karşılaştırmak için de şekillendirdiklerini dile getiriyor. kullanılıyor. Bilim ölçüm konusundaki kaygıların en aza indirgenmesi istenirken uluslararası düzey- Bilim insanlarının başarısından de gerçekleştirilen ortak çalıştay ve konferanslarla ülkelerin başarısına bu sürecin hızlanması bekleniyor. Tek bir bilim insanının başarısını belirlemede Khtatpyn:/a/wklwarw.nature.com/news/specials Top 20 Countries in ALL FIELDS: kullanılan bu ölçütler bir araya getirilerek bir araş- /metrics/index.html http://sciencewatch.com/dr/cou/2010/10decALL/ tırma grubunun, bir laboratuvarın, bir üniversi- hPthtyps:i/c/iusct sPdrnoepwosse.suNcsedw.edWua/ynetowRsraenl/kscSiceinecneti/sMts’COHu.tapsupt: Science in Turkey: http://sciencewatch.com/dr/ tenin, hatta bir ülkenin bilimsel başarısı, bilimde- Hirsch, J. E., “An index to quantify an individual’s sci/11/mar6-11_2/ ki etkinliği hesaplanabiliyor. Bunun için bir ülke- CAscciilaetnd1et0imf2i,cysro.ef1sS6ec5air6ec9nh-c1eos6u5ot7fp2tuh,te”2,0UP0rn5oi.tceededSitnagtsesoof fthAemNeartiicoan,al Akıllı, E., Büyükçınar, Ö., Latif, V., Yetgin, S., den çıkan toplam makale sayısına, o makalelere ya- Falagas, E. M. ve diğerleri, “Comparison of PubMed, Gürses, E. A., Saraç, C., Demirel, İ. H., pılan toplam atıf sayısına ve toplam atıf sayısı top- Scopus, Web of Science, and Google Scholar: TTTüüÜrrBkkiiİyyTeeA,BÜKilli-kmUelsLeerAl vYKeaByGİınrMuGp, l2öa0srt0.e9Arg.nelkearria(:II) (1981-2007), lam makale sayısına bölünerek elde edilen maka- strengths and weaknesses”, The FASEB Journal, le başına düşen atıf sayısına (etki değerine) bakılı- Cilt 22, s. 338-342, 2008. yor. Thomson Reuters’ın 1981-2007 için hazırladı- ğı listede ABD 20,71’lik etki değeriyle ilk sırayı alır- ken Türkiye 4,55 etki değeriyle 49. sırada. 2000 ile 2010’un Temmuz ayı arasında yayımlanan makale- lerin göz önünde bulundurulduğu listede ise ABD yine birinci sırayı alıyor. ABD’yi Japonya ve Alman- ya izliyor. Türkiye ise bu sefer 4,97 puanla 20. sıra- da. Türkiye’nin bu yükselişine dikkat çeken Thom- son Reuters geçtiğimiz Mart ayında “Türkiye’de Bi- lim” başlığı altındaki çalışmasını “Science Watch” internet sitesine de koydu. 65
Özlem İkinci Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Çocuk Reklamların Büyüyen Pazarı Tüketiciler Çocukların erken yaşta tanıştıkları markalar, alışveriş yapma özgürlüklerinin artması, ailelerinin satın alma kararlarında etkili olmaları çocuklara yönelik ürün pazarını gün geçtikçe büyütüyor. Markalı, çizgi film karakterli oyuncaklar, ünlülerin kullanıldığı reklamlar, hareketli, heyecanlı reklam senaryoları… Pazarlama stratejilerinde çocuk tüketici üzerinde etkili olabilecek en küçük detaylar bile göz önünde bulunduruluyor. Diğer yandan reklamların çocuklar üzerindeki etkileri ebeveynler, uzmanlar ve devlet kurumları tarafından tartışılıyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 26’sını 0-14 yaş rilen, tasarlanan çekici ürünlerden an be an haber- grubu oluşturuyor. Bu yüksek oran son yıl- dar oluyor. Oyuncaklar, şekerler, çikolatalar gibi ba- larda en çok pazarlamacıların ve reklamcıla- sit şeylerin yanı sıra çocukları hedef alan reklamların rın dikkatini çekmiş olsa gerek ki, çocuklara yönelik yelpazesi pahalı ve teknolojik ürünleri de kapsayacak pazarlama faaliyetlerinde çok önemli artış gözleni- şekilde genişletiliyor. Diğer yandan reklamların ço- yor. Günümüz çocuklarının erken yaşta tanıştıkları cuklar üzerindeki etkileri ebeveynler, araştırmacılar, markalara bağlılıkları, alışveriş yapma özgürlükleri- uzmanlar ve devlet kurumları tarafından tartışılıyor. nin artması, ailelerinin satın alma kararlarında etkili Bazı uzmanlar reklamların çocukların zevklerinin ve olmaları çocuklara yönelik ürün pazarının bu kadar isteklerinin şekillenmesinde ciddi bir olumsuz etkisi büyümesinde en önemli etkenler olarak sıralanıyor. olduğunu söylerken bazıları da reklamların çocukla- Ayrıca çocuklar karşısında en çok zaman geçirdikleri rın sorgulama yönünü geliştirdiğini ve eleştirel bakış televizyon ve internet sayesinde kendileri için gelişti- açısı kazanmalarında katkısı olduğunu savunuyor. 66
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 le de çocuklar için hazırlanmış reklam ve program- Çocuk Nasıl Tüketici Olur? ların çocukları olumsuz etkilememesi ve etik açıdan uygun olması koşulu büyük önem taşıyor. Çocuklar Tüketici sosyalleşmesi çocukların pazarda etkin interneti oyun oynamak, sohbet etmek için kullanı- tüketiciler olabilmeleri için gerekli olan bilgi, yete- lırken farkında olmadan pek çok reklamla karşıla- nek ve tutumları kazanma, yani tüketici kimliğini şıyor, hatta internet aracılığıyla alışveriş yapıyorlar. kazandığı sosyalleşme süreci olarak tanımlanıyor. Araştırmalara göre çocukların tüketici olarak sos- Çocuklar tüketici olarak sosyalleşirken belli aşa- yalleşmesi sürecinde etkili olan unsurlar yaş, aile, malardan geçiyor. Bu aşamalar reklam ve pazarla- arkadaşlar, okul, kitle iletişim araçları ve markalar ma stratejileri oluşturulurken de göz önünde bulun- olarak sıralanıyor. duruluyor. Örneğin 3-7 yaş arasındaki algısal dö- nemde, çocuklar nesnelerin tek boyutunu algılıyor. Aile, çocukların ilk tüketici davranışlarını göz- Okumayı bilmiyor olmalarına rağmen belli marka- lemlediği ve kendi davranışlarının da şekillendi- ları, mağazaları, çizgi film karakterlerini tanıyabili- ği ortam. Aileleriyle beraber alışveriş yapan çocuk- yorlar. İlgilerini çeken bir ürün için istekte bulunu- ların bu konudaki bilgi ve yetenekleri artıyor. Bazı yor ve ısrar ediyorlar. Analitik dönem ise 7 yaşın- aileler çocukların tüketim davranışları konusunda da başlıyor ve 11 yaşına kadar sürüyor. Bu dönem- yasaklar koymayı, bazıları alışveriş ve tüketim ko- de çocukta bilişsel ve sosyal açıdan büyük gelişmeler nularında çocuklarını bilgilendirmeyi ve tartışma- görülüyor. Artık tercih edeceği ürünlerin tüm özel- yı, bazıları kendi davranışlarıyla örnek olmayı ter- liklerini incelemeye başlıyor, reklamlar ve markalar cih ederken bir kısmı da bu yöntemlerin birkaçını hakkında daha detaylı bilgiye sahip oluyor. Bir son- birden uyguluyor. Aslında çocukların tüketim dav- raki aşama 11-16 yaş aralığını kapsayan yansıtıcı dö- ranışlarını edinmesinde en büyük rol anne ve baba- nem. Yetişkinliğe geçiş olarak da kabul edilen bu dö- lara düşüyor. Çocuklar için tasarlanmış, üretilmiş nem çocuğun marka seçimlerinde sosyal çevresinin ürünler öncelikle ebeveynlerin özellikle de annele- bakış açışını önemsediği ve onları etkilediği, seçim- rin ilgisini çekiyor ve bu ürünleri çocuklarına satın lerinde kendi kararını alabildiği, tüketici olma iste- alma isteği duyuyorlar. Yani reklamların ve pazar- ğinin arttığı, bilişsel ve sosyal gelişimlerinin yeni bo- lama stratejilerinin doğrudan etkisi altında kalan- yutlar kazandığı dönem olarak tanımlanıyor. lar sadece çocuklar değil. Bu konuda ebeveynlerin sergilediği tutum çocukların gözlerinden kaçmıyor. Çocukların tüketici olarak sosyalleşmelerinin Çocukların tüketim davranışları belirlenirken ya da araştırılması esnasında da bilişsel gelişim modelin- tüketici olarak sosyalleşmeleri gerçekleşirken aile en den ve sosyal öğrenme modelinden yararlanılıyor. önemli etken olarak temel taşı oluşturuyor. Bilişsel gelişim çocuğun duyular, algılama, düşün- me, problem çözme, hatırlama gibi tüm zihinsel faa- Okul ve arkadaş çevresi ise çocuğun tüketici liyetler sayesinde, dış dünyayla iletişim sağlamasını, olarak sosyalleşmesinde aileden sonra gelen diğer algılamasını, edindiği bilgileri işleyip kullanmasını, önemli etkenlerden. Arkadaşlar marka tercihi, ürün tavsiyesi, ürünün detayının bilinmesi açısından bu süreçte rol oynuyor. Hele ki çocuk belli bir arkadaş grubuna dahil olmaya çalışıyorsa, üzerinde asıl etki- yi arkadaşlarının tüketim tercihleri gösteriyor. Uz- manlar kitle iletişim araçlarından özellikle televiz- yonun, her geçen gün sayısı artan kanallarla, ardı ardına gelen çocuğa yönelik reklamların çocuğun tüketici olarak sosyalleşmesinde üstüne düşen ro- lü fazlasıyla yerine getirdiğini belirtiyor. Bu neden- 67
Reklamların Büyüyen Pazarı: Çocuk Tüketiciler reklamın içeriğini ve niyetini çocuklarına anlatıyor. Diğer bir bölümü ise çocuklarının seyrettiği reklam süresini ve rek- bilginin saklanmasını kapsıyor. Bilişsel gelişim lam içeriğini kontrol ediyor. Araştırmacılar ikinci ve üçüncü konusunda çığır açan İsviçreli gelişim psikologu Jean Piaget bilişsel gelişimi farklı aşamalardan geçerek yolu tercih eden ailelerin çocuklarının, reklamı canlının doğumundan ölümüne kadar süren değişim sü- yapılan ürüne karşı taleplerinin azaldığını be- reci olarak tanımlıyor. Her yaşın kendine özgü özellikleri lirtiyor. Örneğin bir çalışmaya göre 8-10 yaşın- olacağından yola çıkarak, bu süreci duygusal-motor dönem daki çocukların reklamı yapılan ürünlere ilgisi (0-2 yaş arası), ilk çocukluk dönemi (2-7 yaş arası), somut işlem- annelerinin müdahalesinden etkileniyor. Ancak ler (ikincil çocukluk) dönemi (7-11 yaş arası), soyut işlemler dö- çok çekici bir reklamla sunulan ürünlerin seçi- nemi (11 yaşından yetişkinliğe kadar) olmak üzere belli yaş dö- minde annelerin izlediği üç yolun da çocukların se- nemlerine ayırıyor. Çocuk bu süreçlerden geçerken tüketici dav- çiminde çok az etkisi olduğu görülmüş. Diğer yandan ranışlarını ediniyor, benimsiyor ve bu davranışlar yaşı ilerledik- çocuğunun televizyon seyretmesi konusunda kurallar çe şekilleniyor. Sosyal öğrenme modeline göre ise, tüketici olma koymuş ebeveynler de çocuklarının ürünler konusunda talep- yolculuğu sırasında çocuk annesini ve babasını, arkadaşlarını ya lerini azaltabilmiş. Hatta televizyon izlemeleri aileleri tarafından da sevdiği bir kahramanın maceralarını gözlemliyor ve öğreni- kısıtlanmış çocukların reklamı yapılan ürünler konusunda daha yor. Anne ve babanın onayladığı durumları tekrarlayarak ya da az istekte bulunduğu, çünkü isteklerinin büyük olasılıkla redde- uygun bulmadığı durumlardan kaçınarak öğrenmede pekiştir- dileceğini öğrendikleri ortaya çıkmış. Çocuklarla beraber rek- me yolunu da kullanıyor. Dolayısıyla tüketim eyleminde de ebe- lamları izliyor olmanın da reklamların etkisini engellemede çok veynlerinin tutumları pekiştirme yoluyla öğrenmesinde etkili başarılı olmadığı düşünülüyor. Çünkü çocuklar o sırada ebe- oluyor. Öğrenmede kullanılan diğer bir yolun ise, gözlem ve pe- veynlerinin sessiz kalmasını reklamların içeriğinin ebeveynleri kiştirme yöntemlerinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan et- tarafından onaylandığı şeklinde algılıyor. Bu yüzden ebeveynle- kileşim yolu olduğu biliniyor. Bu yolla çocuğun tüm davranışla- rin özellikle de küçük çocuklarını reklamları algılamaları konu- rı öncelikle ebeveynlerin olmak üzere çevresindeki diğer birey- sunda aktif bir şekilde yönlendirmeleri gerekiyor. lerin birbirleriyle olan iletişiminden etkileniyor. Kişiler arasın- da gerçekleşen alışveriş, ürün seçme ve karar verme, reklamlar ve markalar karşısındaki tutum gibi konulardaki iletişim de ço- cuğun tüketici davranışını öğrenme konusunda kullandığı etkin yollardan biri olarak değerlendiriliyor. Reklam Stratejileri Pazarlama ve reklam kampanyalarının özel bir ürünü fark et- tirecek, hatırlatacak ve sahip olma isteği uyandıracak mesajlar içermesi gerekiyor. Tüketiciler reklamların ikna ediciliğinden ne kadar çok etkilenirse reklamın başarısının da o kadar fazla ola- cağı düşünülüyor. Markalı, çizgi film karakterli oyuncakların ve ünlülerin kullanıldığı reklamların hareketli, heyecanlı senaryo- ları ve müzikleri, kullanılan yöntemlerden sadece bir kaçı. Özel- likle ilginç seslerin, müziklerin ve tekerlemelerin, o anda tele- vizyon izlemiyor olsa bile çocuğun dikkatini çekebileceğinden ve aklında kalabileceğinden yola çıkılarak, ses özelliklerinin gör- sel özelliklere göre daha güçlü etkiye sahip olduğu düşünülüyor. Bir filme ya da programa, izleyicinin doğrudan fark edemeyece- ği şekilde yerleştirilmiş reklam, reklamcılara göre en etkili araç- lardan biri. Ancak bu çeşit reklamlarla ilgili bazı kısıtlamalar ge- tirilmiş. Reklamın sürekli tekrar edilmesi yani aynı ticari mesa- jın defalarca tekrarlanmasındaki amaç ise ürüne aşinalığın art- masıyla o ürünü alma ve kullanma olasılığını artırmak. Çocuklar özellikle de küçük çocuklar reklamlara ve pazar- lamaya en çok evlerinde televizyon seyrederken maruz kalıyor. Aileler çocukları televizyon seyrederken üç farklı tutum sergili- yor. Bazıları çocuklarıyla reklamları seyrederken reklamın içe- riği konusunda herhangi bir yorumda bulunmuyor, bazıları ise 68
<<< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 rü kuruyor. Ancak son yıllarda araştırmacılar, uz- Pazarlama Tekniklerinde manlar ve ebeveynler tarafından tartışılan konu, Pedagog Desteği çocuklara yönelik reklamların çocuk üzerindeki olumsuz etkileri. Reklamlar özellikle aslında ihti- Çocuklara yönelik ürünlerin ambalaj tasarımı da yaç olmayan ürünlerin alınmasını teşvik ettiği, ço- tamamen çocukların dikkatini çekecek şekilde ta- ğu zaman yanlış ve yanıltıcı bilgi verdiği için eleş- sarlanıyor. Seçilen renkler çocuğun duygu ve dü- tiriliyor. Anne babaların çocuklara yönelik rek- şüncelerini etkileyerek alma isteğini harekete geçi- lamların etkileri konusunda endişeleri de özellikle recek şekilde belirleniyor. Bu konuda özellikle yaş son 10 yılda önemli derecede arttı. Bilişsel ve sos- grupları göz önünde bulundurularak, algı düzeyle- yal gelişimini tamamlamamış olmaları ve reklam- rine göre tasarım, renk ve içerik gibi unsurlar belir- ların amacının farkında olmamaları, reklamların leniyor. Okulöncesi dönemdeki çocuklar parlak ve etkisi altında kalmaları ve dolayısıyla reklamı ya- titreşen renklerden etkileniyor. Araştırmalara göre pılan ürünlere sahip olmanın onlar için tek mut- okul öncesi dönemdeki çocukların dikkatini, özel- luluk kaynağı haline gelme ihtimali tartışmaların likle de gıda ambalajlarında ana renkler çekiyor. odak noktası. Bu nedenle ülkemizin de dahil oldu- ğu pek çok ülkede reklamların çocuklara olan et- Pazarlama uzmanları ve reklamcılar çocukların kisiyle ilgili bir çok kanun ve mevzuat bulunuyor. gelişim süreçlerini anlamak ve buna göre pazar ve Türkiye’de reklamlar Sanayi ve Ticaret Bakanlığı reklam stratejileri oluşturmak için -her ne kadar bu Reklam Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yöntem eleştiri alıyor olsa da- psikologlardan, araş- ile Reklam Öz-Denetim Kurulu tarafından denet- tırmacılardan ve pedagoglardan yardım alıyor. Pa- leniyor ve çocuklar reklamın olumsuz etkilerinden zarlama stratejilerinde tüketici, özellikle de çocuk korunmaya çalışılıyor. tüketici üzerinde etkili olabilecek en küçük detaylar bile göz önünde bulunduruluyor. Öyle ki mağaza- ların, marketlerin yerleşim planları ve raf düzenleri tüketici davranışlarını etkilediği göz önünde bulun- durularak yapılıyor. Satış personeli çocuk tüketicile- re alışveriş yaptırmak üzerine eğitim alıyor. Müşte- rilerin mağaza içinde daha uzun süre geçirmesi ve daha çok alışveriş yapması isteniyorsa seçilen mü- zik yavaş tempoda oluyor, eğer mağaza çok kalaba- lık ise seçilen müzik yüksek tempoda oluyor ki ma- ğaza içindeki trafiği hızlandırıcı etkisi olsun. Reklam Denetimi KCaalyvneartk,lSa.rL., “Children as Consumers: Children, Ateşoğlu, İ., Türkkahraman, M., Advertising and Marketing”, The Future of “Çocukların Tüketici Olarak Sosyalleşmesi”, Reklamlar tüketicilerin ilgilendikleri ürünler Cilt 18, s. 205-234, 2008. ThAthdtepm:J/io/nuriersptnroaarltitov.tfeuFSiakcc.igueonltvcy.etsor,/fCrEeicploto1nr4ot,sm/sr.iwc2s1sa5enr-2vd2le8t,?a2d0n09k.sdb konusunda bilgi sahibi olmalarına katkıda bulunu- Sliburyte, L., “Children and Advertising: Issues in 2=&ENVID=adnksdb2Env&report=turkiye_yasgr. yor, üretici ve tüketici arasında bir iletişim ve köp- Consumer Socialization PTreochcnesosl”o, gWy,oCrlidltA5c4a, ds.em16y1o8f- RDF&p_yil=2010&p_dil=1&desformat=html S1c6i2e2n,c2e,0E0n9.gineering and 69
Özlem Kılıç Ekici Dr, Bilimsel Programlar Başuzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Otizmi Anlamak ve Yaşamak: Karmaşık Bir Gelişimsel Bozukluk Her zaman kendine özgü. Tamamen ilginç. Bazen de gizemli. Ben otizmliyim! Otizm karakterimin sadece bir bölümü. Otizmin benim tüm yönlerimi algılamanıza engel olmasına izin vermeyin. Lütfen beni anlamaya çalışın ve koşulsuzca sevin! 70
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Anne babalar için çocuklarında “otizm spektrum bozukluğu” (OSB) olduğunu keşfetmek ağır ve sancılı bir deneyimdir. Bazıları için teşhis tamamen sürpriz olabilir, bazılarında da kuşkunun ve aylar hatta yıllar süren doğru teşhis arayışının yorgunluğu olabilir. Her iki durumda da, teşhis nasıl ilerleneceği konusunda birçok soruyu da beraberinde getirecek ve herkes için uzun, zorlu, iniş çıkışlarla dolu bir süreç başlayacaktır. Ailedeki her birey bu süreci farklı algılayacak, durumu anlamakta ve kabullenmekte sorunlar yaşayacaktır. Ancak, erken tanılama ve özel eğitim desteği ile otizm spektrumlu çocuklar da diğer tüm çocuklar gibi büyüyecek, öğrenecek ve anne babaların, öğretmenlerin, kardeşlerin, arkadaşların ve doktorların sevgisini sabrını ve anlayışını gördüklerinde gelişerek daha parlak bir geleceğe sahip olacaklardır. 71
Otizmi Anlamak ve Yaşamak: Karmaşık Bir Gelişimsel Bozukluk Otizm, çocukların anormal şekillerde davran- masına neden olur. Ellerini çırpabilirler, parmak Eğer bir kişide otizm varsa, uçlarında yürüyebilirler, belirli kelimeleri tekrar o kişinin beyni önemli tekrar söyleyebilirler, öfke nöbetleri geçirebilirler bir görev ile ilgili sorun yaşar: veya sadece belirli bir oyuncak ile oynayabilirler. Dünyayı anlama ve algılama Otizmli çocukların çoğu, rutinlerinin değişmesin- den hoşlanmaz ve her zaman aynı programa bağ- lı kalmayı sever. Otizmi Anlama Otizmin farklı türleri nelerdir? Bunlar birbirinden ne kadar farklıdır? Otizmli çocuklar çoğu zaman kendilerine ait, başkaları için belirgin fakat bir o kadar da anlaşıl- “Yaygın gelişimsel bozukluk”, daha az resmi bir ması güç olan dünyalarındaymış gibi görünür. Bil- ifade olan “otizm spektrum bozukluğu” ile aynı an- giye tepki verme ve işleme şekilleri, normal kabul lama gelen, resmi bir ifadedir. Otizm spektrumu ya edilenden daha farklıdır. da yaygın gelişimsel bozukluklar olarak tarif edilen bozukluklar grubu Asperger sendromunu, Atipik Otizmli çocukların başkaları ile konuşup söz- yaygın gelişimsel bozukluğu, klasik otizm bozuk- cükler kullanarak kendilerini ifade etmesi güçtür. luğunu, çocukluk (disintegrative) bozukluğunu ve Somut düşünürler, dili sadece sözcüklerin anlamı- Rett sendromunu içerir. na göre yorumlarlar. Sınırlı sözcük dağarcığına sa- hip olanlarının yanı sıra yaşının çok ilerisinde bir Çoğu zaman “küçük profesör” sendromu olarak düzeyde, adeta küçük bir profesör gibi konuşanla- adlandırılan Asperger sendromu, otizm spektru- rı da olabilir. Olağanüstü bir görsel odaklanma ka- munun en üst fonksiyona sahip ucundaki bireyle- pasitesine sahiptirler. Otizmli çocuklar normal- ri tarif eder. Diğer otizm spektrum bozuklukların- de içlerine kapanıktır ve çoğu özel yardım alma- dan farklı olarak, Asperger sendromu çoğu zaman dan iletişim kuramaz. Ayrıca çevrelerinde olup bi- ergenlik dönemindeki çocuklarda ve yetişkinler- tenlere olağandışı şekillerde tepki verirler. Günde- de teşhis edilir. Asperger sendromlu kişiler genelde lik yaşam içerisinde bizim çoğunlukla fark etme- konuşma dilini olağan çocuklar gibi geliştirir, an- diğimiz kokular, sesler, tatlar, ışıklar ve görüntüler cak yaşları ilerledikçe belirginleşen sosyal iletişim onlar için çok rahatsız edici olabilir; bu tür rahat- sorunları yaşarlar. sızlıklara çoğu zaman çığlık atarak ya da kulakları- nı kapayarak tepki verirler. Birçoğunda duyusal al- gılama problemleri gelişir, aşırı soğuğa ya da acıya duyarsızdırlar. Bazıları başlarını duvara vurup ağ- lamazken, bazıları en ufak bir fiziksel temasta en- dişelenir. Otizm genelde üç yaşından önce başlayan, ömür boyu süren, beynin ve sinir sisteminin yapısında- ki ya da işleyişindeki farklılıklardan kaynaklandığı kabul edilen, sosyal etkileşime, algılamaya ve ile- tişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranış- lara yol açan, nörolojik ve karmaşık bir gelişimsel bozukluktur. Otizm beynin birçok kısmını etkiler, ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılama- mıştır. Otizm farklı ırklardan, etnik ve sosyal grup- lardan çocukları dünya genelinde etkiler. Ailenin geliri, eğitim düzeyi, yaşam biçimi otizmin görül- mesini etkilemez. 72
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 “Otizm spektrum bozukluğu” olan bireyler, ebe- veynler, öğretmenler, terapistler ve doktorlar da- hil herkes için zorluk yaratan nokta, otizmli insan- lar arasındaki olağanüstü farklılık. Dolayısıyla, ay- nı teşhise sahip çocuklar çoğu zaman önemli de- recede farklı davranışlar ve sağlık problemleri ser- gileyebiliyor. Dünya kamuoyunu, kendini farklı bi- reylerde farklı farklı gösteren tek bir gelişimsel bo- zukluk konusunda nasıl bilinçlendirebilirsiniz? Te- melde farklı ihtiyaçları olan bir grup insanla ilgili nasıl bir politika oluşturursunuz, araştırma yapar- sınız, hizmet sağlarsınız? Uygulamada emsalsiz durumlarla karşılaşıldığında, okul programını na- sıl planlarsınız, nasıl terapi sağlarsınız, nasıl des- tek alırsınız? Tüm bu sorular zaten karmaşık olan bu rahatsızlığı anlamamızı ve onunla baş etmemi- zi daha da zorlaştırıyor. “Atipik yaygın gelişimsel bozukluk” çoğu zaman kromozomu sendromu (fragile X syndrome) ve be- daha belirgin ve ciddi bir bozukluk göstermeyen yinde ve diğer önemli organlarda tümör oluşumu- otizm spektrumlu kişiler için kullanılan ifadedir. na sebep olan tüberoskleroz bunların en önemli Bu gruptaki çocuklar hafif otizmli olarak da kabul olanlarıdır. edilebilir. Bu bireylerin bireysel eğitimle geliştirile- bilen sözel becerileri yüksek, davranışsal problem- Otizmli bireyler arasında leri az olabilir. Ancak sosyal iletişim ve çok fazla karşılaşılan en büyük farklılıklardan duyusal girdiyle (yüksek ses, kalabalık, parlak ışık- bazıları şunlar: lar vs.) baş etme konusunda sıkıntı yaşayabilirler. Fiziksel semptomlardaki farklılıklar. Otizmli Klasik otizm, çoğu zaman resmen adlandırılmış bazı insanların duyusal bozukluklar, nöbetler, mi- otizm bozukluğudur. Bu bozukluk için aşırı/pro- de ve bağırsak sorunları, uyku sorunları ve gıda fund (profound) otizm ve düşük işlevli otizm gibi alerjileri gibi ciddi fiziksel sorunları olabilir. birçok farklı isim kullanılmaktadır. Ağır otizm bo- zukluğu olan kişiler çoğu zaman konuşamazlar ve Fonksiyonel düzey farklılıkları. Otizmli bir ki- zekâ bakımından engelli olabilirler, çevrelerine sı- şi zeki, güçlü, aşırı kaygılı ve çoğu zaman depres- kıntı verici davranışları olabilir. yonlu olabilir. Bir diğeri ise sözel iletişimden yok- sun, fiziksel olarak agresif olabilir. Bir üçüncüsü Çocukluk (disintegrative) bozukluğu, otizm ise uyumlu, sevecen, konuşkan ancak sosyal bece- spektrum bozukluğunun ender görülen türlerin- rilerden ve iletişim becerilerinden yoksun olabilir. den biridir ve erkeklerde daha sık görülür. Bu bo- Bu kişiler arasında en fonksiyonel olanı hangisidir? zukluğun en önemli özelliği uzun süren normal Yanıt her zaman açık değildir. Bu kişiler aynı şey- gelişimin bir anda durması ve otizmin ağır belirti- leri yapmazlar, farklı ihtiyaçlar gösterirler ve birey lerinin görülmesidir. olarak çok az ortak özelliğe sahiptirler. Rett sendromu sadece kızları etkileyen gene- tik bir bozukluktur. Otizm spektrum bozuklukla- rı arasında, tıbben teşhis edilebilen bozukluklar- dan biridir. Rett sendromlu kızlar otizmin belirgin özelliği olan iletişim engelleri de dahil, daha ciddi sağlık problemleri geliştirir. Bahsedilen tüm bu otizm spektrum bozuklukla- rına ciddi başka sağlık problemleri de eşlik edebi- lir. Zekâ geriliği, epilepsi ve kasılma nöbetleri, ge- netik olarak zekâ geriliğine neden olan kırılgan X 73
Otizmi Anlamak ve Yaşamak: Karmaşık Bir Gelişimsel Bozukluk Şu anda otizme çare olmasa da, otizmli birçok ço- a- Sosyal etkileşimde yetersizlik cuk başarılı bir yaşam sürdürebilir. Özel eğitim bo- 1. Çevresindeki bireylerin farkında olmama zuk davranışları azaltabilir ve çocuğun yaşam ka- 2. Rahat ve güvenli olabileceği ortamı litesine katkı sağlayabilecek belirli becerilerin ge- seçme becerisinin olmaması lişimine katkıda bulunabilir. Bazı durumlarda, ilaç- 3. Taklit davranışının yetersizliği ya da lar bazı semptomları hafifletir. Çocuk kişiselleştiril- hiç olmaması miş talimatlar aldıkça otizm özellikleri azalabilir, 4. Sosyal oyun davranışının yetersizliği ya da ancak çocuklar otizmi tam olarak atlatamaz. hiç olmaması 5. Arkadaşlık ilişkilerinde yetersizlik Bozukluğun başlangıcındaki farklılıklar. Otizm- b- Dil, iletişim ve sembolik gelişimde li çocukların ebeveynleri arasında da kişisel dene- normalden farklı olma yimler açısından farklılıklar vardır. Bir ebeveyn 1. Karşılıklı iletişimin olmaması çocuğunun neredeyse bir gecede otizmli bir bireye 2. Sözel olmayan, normal dışı dönüştüğüne tanık olurken bir başka ebeveyn her bir iletişim kurulması zaman zeki ancak farklı ve tuhaf davranışları olan 3. Yaratıcılığın olmayışı çocuğunun zaman içinde otizmli olduğunu öğre- 4. Sözel dilin kullanımında farklılık nebilir. 5. Konuşmanın içeriği ve şeklinde normalden farklılık Bu tür farklılıklar “otizmin nedeni nedir” “otizm 6. Karşılıklı diyalog kurmada yetersizlik önlenebilir mi” ve “otizm bir farklılık mı yoksa en- c- İlgilerin ve ilgilenilen etkinliklerin gel mi?” gibi soruları yanıtlamak için büyük müca- sınırlı sayıda olması deleler verilmesine neden oluyor. 1. Stereotip (kendiliğinden başlayan ve tekrar edilen) hareketler sergileme Otizm nasıl teşhis edilir? 2. Nesnelerin daha çok ayrıntılarıyla ilgilenme 3. Çevredeki değişikliklere karşı tepki gösterme Bir çocukta otizm olup olmadığını anlamak zor 4. Günlük yaşamla ilgili alışkanlıkların olabilir. Ortada bir sorun olduğundan şüphelene- değişimine karşı çıkma cek ilk kişiler ebeveynlerdir. Belki çocuk konuşa- 5. İlginin son derece sınırlı olması cak yaşa gelmiştir ancak konuşamamaktadır, in- sanlara karşı ilgili değilmiş gibi görünmektedir ve- Otizmin birbirinden bağımsız belirtilerin bile- ya anormal başka davranışları vardır. Ancak bu tür şiminden çok, sosyal ilişkilerde, iletişimde ve yara- semptomlara sadece otizm neden olmaz, örneğin tıcı etkinliklerde yetersizlik içeren genel bir durum işitme sorunları olan çocuklar da konuşurken so- olduğu söylenebilir. run yaşayabilir. Otizmli çocuklarda laboratuvar testlerinin ve Otizmin gittikçe önem kazanması sonucun- diğer tıbbi testlerin sonuçları genelde normaldir, da bu alandaki çalışmaların sayısı da artmış, bir- ancak doktorlar çocuklarda başka sağlık sorunları- birinden farklı çalışmalarda otizmli bireylerin de- nın olup olmadığını anlamak için kan ve idrar test- ğişik davranış özelliklerinin olabileceği öne sürül- leri, genetik testler, duyma testi, EEG (beyin dal- müştür. Gelişim düzeyinin normal olmadığını gös- galarını ölçen test) ve MRI (beynin yapısını göste- teren ve otizmin teşhis edilmesine yardımcı olabi- ren görüntü) testlerinin de yapılmasını ister. Ayrı- lecek davranışlar şöyle özetlenmiştir: ca zekâ (IQ) testleri de uygulanabilir. Otizm, çocukların anormal şekillerde davranmasına Çoğu zaman, uzmanlar sorunun ne olduğunu neden olur. Ellerini çırpabilirler, parmak uçlarında anlayabilmek için ekipler halinde çalışır. Böyle bir yürüyebilirler, belirli kelimeleri tekrar tekrar söyleye- ekipte pediatrist, pediatrik nörolog, pediatrik geli- bilirler, öfke nöbetleri geçirebilirler veya sadece be- şimci, çocuk psikiyatristi, çocuk psikoloğu, konuş- lirli bir oyuncak ile oynayabilirler. Otizmli çocukların ma ve dil terapistleri ve başka uzmanlar yer alabilir. çoğu, rutinlerinin değişmesinden hoşlanmaz ve her Ekip üyeleri çocuğun nasıl oynadığını, öğrendiği- zaman aynı programa bağlı kalmayı sever. ni, iletişim kurduğunu ve davrandığını inceler. Ay- rıca ebeveynlerin dikkatini çeken hususlar da çok yakından incelenir. Uzmanlar topladıkları bilgileri kullanarak, bir çocukta otizm ya da başka bir soru- nun mevcut olup olmadığına karar verebilir. 74
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Otizmin Tedavisi Mümkün müdür? <<< görülüyor. Birleşmiş Milletler’in 1 Kasım 2007 ta- Otizm için bilinen bir çare yok, ama zorlukla- rihli Genel Kurul toplantısında alınan bir karar- rı biraz azaltabilen tedaviler ve eğitim yaklaşımla- la, 2008 yılından başlamak üzere, tüm dünyada rı var. Birtakım müdahaleler rahatsızlık verici dav- otizm konusunda farkındalık yaratmak ve sorun- ranışların azaltılmasına yardımcı olabilir ve eğitim lara çözüm bulmak amacıyla, her yıl 2 Nisan tari- daha fazla bağımsızlık sağlayan kendi kendine yar- hi “Dünya Otizm Günü” olarak kabul edildi. Her dım becerilerini öğretebilir. Ancak, otizm spekt- yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı bo- rum bozukluğu olan bireyleri tanımlayan tek bir yunca dünya genelinde otizmle ilgili araştırmala- semptom veya davranış olmadığı gibi, otizmli ki- rın teşvik edilmesi ve otizmin bilinirliğinin artı- şiler için etkili olabilecek tek bir tedavi de yoktur. rılarak erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılma- Bireyler, otizm spektrum bozukluğu dahilinde iş- sı hedefleniyor. Türkiye’de otizmli bireylerin sayısı levsel olmayı öğrenebilir ve durumlarının olumlu hakkında sağlıklı istatistiki bilgi olmamasına rağ- yönlerini lehlerine kullanabilir, ancak tedavinin ve men, dünya ölçeği dikkate alındığında genel olarak özel eğitimin mümkün olabildiğince erken başla- otizmden etkilenen yaklaşık 670.000 birey olduğu, ması ve çocuğun kendine has, zayıf ve güçlü yönle- ilköğretim çağında ise yaklaşık 185.000 otizm ta- rine ve ihtiyaçlarına göre tasarlanması gerekir. nısı almış çocuk olduğu düşünülüyor. Türkiye’de- ki otizmli bireylerin ekonomik, sosyal ve kültü- Farklı çocuklar farklı yönlerde yardıma ihtiyaç rel hayata tam katılımının sağlanması amacıyla, duyar, ancak iletişimin nasıl kurulacağının öğrenil- bu alanda çalışan 19 sivil toplum örgütü tarafın- mesi her zaman önemli bir ilk adımdır. Konuşma di- dan “Otizm Platformu” adı altında bir sivil toplum linin öğrenilmesi otizmli çocuklar için en zor olan hareketi (http://www.otizmplatformu.org/) oluş- şeydir. Çoğu kelimeleri görerek daha iyi anlar, dola- turuldu. Otizm Platformu’ndaki örgütler ağırlık- yısıyla özel eğitim uzmanları ve terapistler onlara işa- lı olarak otizmden birincil derecede etkilenen aile retlerle, resimlerle veya işaret diliyle iletişim kurma- bireylerinden oluşuyor, otizmle ilgili toplumsal bi- yı öğretir. Bu, diğer şeylerin de öğrenilmesini kolay- linçlendirme ve yapılandırma çalışmalarında lobi laştırır ve sonuçta otizmli birçok çocuk konuşmayı faaliyetleri ve iletişim çalışmaları gerçekleştirme- öğrenir. yi hedefliyor. Bu amaçla yayınlanan “3. Otizm Bil- dirgesi” yetişkin otizmli bireylerden başlayarak ye- Terapistler ve özel eğitim uzmanları ayrıca çocuk- ni teşhis edilen otizmlilere kadar tüm otizmli bi- ların insanları nasıl selamlayacaklarını öğrenmeleri- reyler için, temel yaşam gereksinimleri doğrultu- ne, sıra bekleme ve talimatları izleme gibi sosyal be- sunda sosyal haklar, meslek edinme, çalışma hakkı, cerileri kazanmalarına da yardımcı olur. Bazı çocuk- barınma hakkı, anayasal haklar, hukuki haklar, eği- lar, yaşam becerileri konusunda yardıma ihtiyaç du- tim ve sağlık hakları ve benzeri ana başlıklar altın- yar. Diğerleri ise uslu durmak ya da sinirli ruh hal- da, mevcut yaklaşımı ve eksiklikleri belirleyip bun- lerini kontrol etme konusunda sorun yaşar ve dav- lara çözüm önerileri getiriyor. ranışlarını kontrol etmek için terapiye ihtiyaç duyar. Bazı çocuklar davranışlarının kontrol altına alınma- Otizmli çocukların bağımsız yaşayabilmesi, bu- sına, dikkat sürelerinin artmasına ve birtakım sağlık nun için de davranış problemlerinin azaltılarak ge- problemlerinin giderilmesine yardımcı olacak ilaçlar reksinimleri olan becerileri kazanabilmeleri ancak kullanır, ancak çocuğun otizmini tamamıyla gidere- doğru yöntemlere dayanan bir eğitimle sağlanabi- cek herhangi bir ilaç yoktur. lir. Sevgi, sabır ve anlayışla yoğrulan, eğitimle des- teklenen bir yaklaşımla otizmli çocuklar da yaşıt- Hafif otizmli öğrenciler yaşıtları gibi normal larının sahip oldukları becerileri edinerek toplum- okullara gidebilir. Ancak otizmli çocukların daha da yerlerini alabilir. sakin ve düzenli ortamlara, ayrıca iletişim kurma ve öğrenme ile ilgili sorunlarını anlayabilecek bir eğitim sistemine ve öğretmenlere ihtiyacı vardır. Dünyada ve Ülkemizde Khtatpy:n//apkeldariatrics.aappublications.org/cgi/content/ (Ellen Notbohm’un otizm konulu makaleleri) Otizmin Yaygınlığı full/120/5/1183 http://www.nimh.nih.gov/health/publications/autism/ http://www.cec.sped.org/ index.shtml (National Institute of Mental Health) Otizm günümüzde en sık rastlanan gelişimsel (Council of Exceptional Children) http://www.otizmplatformu.org/ (Otizm Platformu) bozukluklar arasında yer alıyor. Dünyada her 100- http://www.ellennotbohm.com/article-archive/ http://www.psikiyatri24x7.com/bgdisplay. 150 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu jhtml?itemname=autism_about 75
Abdurrahman Coşkun EpilepsiBeynimizde Çakan Şimşekler Binlerce yıl şeytanların ve cinlerin sorumlu tutulduğu epilepsi hastalığı, beyinde bir grup hücrenin ani ve beklenmedik elektriksel deşarjı sonucu ortaya çıkıyor. Tıpkı şimşek gibi; kontrolsüz elektrik akımlarının neden olduğu doğal olayların adeta biyolojik bir modeli. Yıldırım ve şimşeğe göre çok küçük olmalarına rağmen beyindeki deşarjları kontrol altına almak sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü etkilenen organ beyin, yani kafatasının içindeki mikroevren.
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Binlerce yıl şeytanların ve cinlerin sorum- nedenleri hakkında bilimsel bir yaklaşım Elektriğin artık sadece doğada karşıla- lu tutulduğu epilepsi hastalığı, beyinde bir geliştirdi. Sanki ikinci Hipokrat gibi, epi- şılan bir olay olmadığı, canlı sistemlerin grup hücrenin ani ve beklenmedik elekt- lepsi çalışmalarının ibresini şeytanlardan de yaşamlarını sürdürebilmek için elekt- riksel deşarjı sonucu ortaya çıkıyor. Tıp- ve cinlerden tekrar bilimsel yöntemle- rik kullanmak zorunda olduğu ortaya çık- kı şimşek gibi; kontrolsüz elektrik akım- re çevirdi. Artık yol açılmıştı ve yavaş da tı. 19. yüzyılın sonlarında John Hughlings larının neden olduğu doğal olayların ade- olsa çalışmaların arkası geldi. Biyoelekt- Jackson hastaları ayrıntılı inceleyerek epi- ta biyolojik bir modeli. Yıldırım ve şimşe- rik ve beynin elektriksel etkinliği ile ilgi- lepsinin anlaşılmasını kolaylaştırdı. Jack- ğe göre çok küçük olmalarına rağmen be- li çalışmaların ve nihayet epilepsinin mo- son epilepsiyi “sinir dokusunun ara sıra yindeki deşarjları kontrol altına almak sa- leküler mekanizmalarına gidecek uzunca gelen düzensiz ve aşırı boşalımı” şeklinde nıldığı kadar kolay değil. Çünkü etkile- bir yolun temeli atılmıştı. tarif etti. Bu ve benzeri çalışmalar epilepsi nen organ beyin, yani kafatasının içinde- üzerindeki sır perdesini yavaş da olsa ara- ki mikroevren. Ortaçağda epilepsi, şizofreni gibi hastalıkları tedavi etmek ladı ve Hipokrat’ın 2400 yıl önce yaptığı amacıyla hastaların kafatasında bir delik açılıyordu. açıklamalar doğrulanmaya başladı. Epilepsi sözcüğü Yunanca “tutmak, Bu resim 1345 yılında İtalyan anatomist Guido da Vigevano’nun yakalamak” anlamına gelen epilepsia’dan yazdığı Anathomia adlı eserden alınmıştır. Epilepsi geliyor. Antik dönemde epilepsinin kötü ruhların, şeytanların veya cinlerin yol aç- 1849 yılında İrlandalı hekim Robert Dünyada 60 milyon kadar epilepsi has- tığı bir hastalık olduğu düşünülüyordu. Bently Todd epilepsi nöbetlerinin be- tası var ve dünya nüfusunun yaklaşık % 1’i Hastalığa yakalananların vücutları ken- yindeki elektriksel deşarjlardan kaynak- epilepsiden etkileniyor. Hastalık yaşamın di iradeleri dışında, sanki görülmeyen landığını ileri sürdü. Yaklaşık 25 yıl son- iki ucunda, yani yaşlılık ve çocukluk dö- başka varlıklar tarafından, çılgınca hare- ra Caton ve Berger’in çalışmaları Todd’u nemlerinde daha sık görülüyor. Cinsiyet ket ettiriliyordu. Babilliler epilepsi hasta- destekleyecekti. Hayvan beyninde elekt- ve ırk ayrımı yok. Binlerce yıldır insanları lığını ve nöbetlerini çok iyi bilmelerine riksel akımın varlığı ilk kez 1875 yılın- uğraştıran ve günümüzde bile tedavisinde rağmen hastalığın nedeni olarak yine de da Richerd Caton tarafından gösterildi. ciddi sorunlar yaşanan epilepsinin altında şeytanları ve kötü ruhları gösteriyorlardı. Caton, deney hayvanlarının gözüne uy- yatan etken nedir acaba? Neden epilepsi Epilepsi konusunda ilk bilimsel yaklaşı- guladığı ışık uyaranı ile, beynin elektrik- nöbetleri ile karşılaşıyoruz? Bu soruların mın MÖ 400’lü yıllarda Hipokrat tarafın- sel sinyallerinde sapma meydana geldiği- yanıtını almak için beyindeki iletişim sis- dan yapıldığını görüyoruz. Hipokrat’ın ni göstermeyi başardı. Takip eden yıllar- temini ve iletişimin gerçekleşmesini sağla- yaklaşımı Babillilerin aksine adeta dev- da Pravdich-Neminsky, köpeklerde be- yan elektriksel etkinliği kısaca gözden ge- rim niteliğindeydi. Epilepsinin cinlerden yin yüzeyine yerleştirdiği elektrotlar ara- çirmekte yarar var. ve şeytanlardan kaynaklanmadığını, ak- cılığıyla elektriksel etkinliği kaydetmeyi sine bir beyin hastalığı olduğunu ve mut- başardı. Beyindeki elektriksel etkinliğin Beyin ve sinir sistemi insan vücudu- laka ilaç ve diyetle tedavi edilmesi ge- kaydedilmesi ve özelliklerinin tanımlan- nun en karmaşık yapısıdır ve milyarlarca rektiğini belirtiyordu. Hipokrat’ın açtı- ması konusnda Hans Berger’in çalışmala- hücrenin oluşturduğu bir iletişim ağıdır. ğı yol ne yazık ki uzun süre açık kalmadı rı kilometre taşı oldu. Nöronlar (sinir hücreleri) kendi araların- ve 2000 yıldan fazla bir süre epilepsi ko- da devreler şeklinde bağlantılar yapar. Her nusunda önemli bir aşama kaydedilme- nöron en az 1000 bağlantı yapar. Ancak di. Hastalığın nedeni olarak şeytanlar ve nöronlar rastgele bağlantı yapmaz, belli cinler suçlanmaya devam edildi. Bilimsel özellikleri olan gruplar oluştururlar. Bir- yaklaşımda adeta bir sessizlik dönemi ya- birleriyle sürekli iletişim halindedirler. İle- şandı. Başka hastalıklara nazaran epilepsi tişim sisteminde başta iyonlar olmak üze- uzunca bir süre tıbbın dışında kaldı. Has- re çok sayıda biyomolekül rol alır. talığın tedavisinde okutma, sihir, kurşun dökme gibi yöntemler uygulandı ve has- Vücudumuzda sodyum (Na+), po- talar toplum dışına itildi. Kötü ruhların tasyum (K+), klor (Cl-), kalsiyum (Ca2+), çıkması için bazı hastaların kafatasın- magnezyum (Mg2+) gibi çok sayıda farklı da delikler bile açıldı. 17. yüzyılda İngi- iyon var. Bu iyonların hücre içi ve dışı de- liz hekim Thomas Willis (1621-1675) bu rişimleri farklı. Örneğin normal koşullar- gidişe dur dedi. Tıp tarihinde çok önem- da potasyum iyonunun hücre içinde deri- li bir yere sahip olan Willis’in beyin ana- şimi hücre dışında olduğundan daha yük- tomisine, kas dokusuna ve nörofizyoloji- sek iken, sodyum ve klor için bunun ter- ye çok önemli katkıları oldu. Willis Pat- si söz konusu. Derişim farkı, farklı hücre- hologicae cerebri adlı eserinde epilepsinin lerde farklı metabolik olayların gerçekleş- mesini sağlar. Bu çok önemli bir noktadır. 77
Beynimizde Çakan Şimşekler Epilepsi çük bir boşluk var. Bunlar haberleşme- kanallar boru benzeri, iki ucu açık yapılar nin düzenlendiği küçük merkezlerdir. değil, kapakları var. Kapaklar ancak belir- Nöronlarda zarın iki yüzeyi arasındaki Sinaptik aralıkta özel almaçlar vardır, bu li uyaranlar geldiğinde açılıp kapanır. İyon iyonların derişim farkı haberleşmenin te- almaçlar komşu hücrelerden gönderilen kanallarının bir kısmının kapakları zarda- melini oluşturuyor. Hücre içi ve dışı iyon ve kendilerine bağlanan moleküle gö- ki voltaj değişimine duyarlı iken, diğerleri derişimi farklı olduğundan zarın iç ve dış re, üzerinde bulundukları hücreyi uya- ancak dışarıdan bir molekülün bağlanma- yüzleri arasında elektriksel bir potansiyel ran veya baskılayan bir sinyal oluşturur. sıyla açılır. Böylece bu kanallar her istedik- fark oluşur. Böylece nöronlar olup bitenlerden ha- leri zaman içeriye iyon geçişi gerçekleştire- berdar edilir ve ona göre gerekli yanıt- mez. Kanalların açılıp kapanmasıyla deği- Nöronlar çevresel değişikliklerden et- lar oluşturulur. Nöronların yüzeyinde si- şen iyon derişimini önceki konuma getir- kilenir ve uyarılabilme özelliğine sahip- napsların olmadığı bölgelerde de almaç- mek için hücre zarında çok sayıda pompa tirler. Ancak çevresel değişikliklerin nö- lar vardır, böylece nöronlar sadece ken- vardır. Böylece iyonların hareketi kontrol ronu etkileyebilmesi için belli bir eşik de- dileriyle bağlantı kuran hücrelerden de- altına alınmış olur. ğerden daha yüksek olmaları gerekir. Yani ğil içinde bulundukları ortamdaki deği- her çevresel değişiklik nöronu etkilemez. şimlerden de haberdar olur. Beyinde iletişim amacıyla kullanılan Ya etkileseydi ne olurdu? Tam bir karma- nörotransmitter’lerin (sinir hücreleri ara- şa yaşanırdı ve nöronun sağlıklı bir cevap sında iletişimi sağlayan biyokimyasal mo- oluşturması nerdeyse imkânsız olurdu. leküller) tümü aynı etkiyi yapmaz, bir kıs- mı uyarıcı etki yaparken diğerleri baskıla- Epilepsili bir hastada, farklı beyin bölgelerinde kaydedilmiş elektriksel aktiviteyi gösteren beyin dalgaları yıcı etki yapar. Bu iki olay birbirlerini den- gede tutar. Biri baskın olursa ilgili hücre- Aslında eşik değer sadece nöronlar için Peki, nöronlar zarlarındaki elektriksel nin ve dokunun işlevlerini yerine getir- değil, çevreden uyarı alan tüm sistem- etkinlik değişimlerini nasıl gerçekleştiri- mesi zorlaşır. Yani bazı nörotransmitterler ler için geçerlidir. Örneğin kulaklarımız yor ve daha da önemlisi elektriksel etkin- uyarıcı etkide bulunurken diğerleri bunu çok düşük sesleri duymadığı gibi gözle- liği nasıl kontrol altında tutuyorlar? Bu so- dengelemeye çalışır. Tersi durum da ge- rimiz de her ışımayı algılamaz. Eşik de- runun yanıtını almak için nöronların zar- çerlidir. Önemli olan bunlardan birinin ğer, hücreyi veya organı gereksiz uya- larındaki iyon kanallarını ve işlevlerini diğerinin işlevlerini, önleyecek derecede ranlardan koruyan önemli bir bariyer- gözden geçirmemiz gerekiyor. baskılayamamasıdır. dir. İşte nöronlar da eşik değeri aşan çevresel değişikliklere, zarlarının iç ve İyon Kanalları Kısacası sinir hücreleri dış etkenlere dış yüzeyleri arasındaki iyon derişimi- zarlarının iç ve dış yüzü arasındaki iyon ni değiştirerek yanıt verirler. Bu amaç- Hücre zarı iyonlara karşı geçirgen değil, derişimini değiştirerek yanıt verir. Bu de- la içerideki iyonlar hücrenin dışına, dı- eğer olsaydı zarın iç ve dış yüzeyi arasında ğişim sinyal olarak zar boyunca iletilir ve şarıdakiler de hücrenin içine geçerek derişim farkını korumak mümkün olmaz- diğer sinir hücrelerini haberdar eder. Me- zarın iki yüzü arasındaki elektriksel po- dı. Ancak bu, iyonlar sinir hücrelerinin sajı alan sinir hücreleri, mesajın türü- tansiyel fark değiştirilir ve bu değişim içine veya dışına geçemez demek değil- ne göre ya uyarılır ya da baskılanır. Sinir sinyal olarak iletilir. dir. Tam tersine hücre zarında sürekli bir hücreleri arasındaki iletişim özetle böyle. Sinir hücreleri arasında özel bağlan- iyon hareketi vardır. İşte bu iyon hareketini Şimdi epilepsiye yeniden dönelim. tı bölgeleri (sinapslar) var. Bu bölgede özel kanallar sağlar. Yani sinir hücrelerinin hücreler birbirlerine tamamen değmi- zarında çok sayıda Na+, K+, Cl-, Ca2+ gibi Nöbetlerle kendini gösteren epilepsi- yor, arada sinaptik aralık dediğimiz kü- iyonlara özgü kanallar bulunur. Ancak bu nin temelinde, beyin hücrelerindeki elekt- riksel etkinliğin kontrol edilmesindeki so- runlar yatıyor. Bu sorunlar, beyindeki bir grup nöronun ani ve beklenmedik şekil- de geçici elektriksel deşarjları sonucu or- taya çıkıyor. Hayatımızı elektrik kadar ko- laylaştıran çok az şey var. Ancak elektri- ğin yararlı olabilmesi için kontrol altında tutulması gerekir. Büyük veya küçük fark etmez, nedeni ne olursa olsun kontrol- den çıkan elektrik yarardan çok zarar ve- rir. Doğadaki ani elektrik deşarjlarını şim- şek veya yıldırımlar şeklinde izleyebiliyo- ruz. İnsan beynindeki benzer deşarjlar ise epilepsiye neden oluyor. 78
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Kuşkusuz beyindeki diğer tüm etkin- yor. Yapılan çok sayıda deneysel hayvan aralık dışındaki almaçları uyarıyor. Hücre likler gibi uyarılma ve baskılanmanın da araştırması ve insanlardaki klinik çalış- dışı GABA düzeyi, belirli bir noktada tu- kontrol altında tutulması gerekiyor. Ge- malar GABA’nın işlevlerindeki bir yeter- tulmaya çalışılır. Bunu gerçekleştiren GA- reğinden fazla uyarı veya etkisiz baskıla- sizliğin epilepsi nöbetlerini tetiklediğini BA taşıyıcıları bulunur. Ancak beyinde- ma epilepsi atağını tetikleyebilir. Epilep- göstermiştir. GABA’nın sentezini baskıla- ki baskılamanın gerçekleşmesinde önem- side kontrolsüz elektriksel deşarjlar oldu- yan ilaçlar epilepsi nöbetlerini artırırken, li rolü olan GABA’nın tam işlevsel etkinli- ğundan yeterince baskılama yapılmadığı GABA benzeri etki gösterenler nöbetle- ği için çok sayıda başka bileşiğin de (ste- düşünülebilir. Yapılan çok sayıda çalış- ri baskılar. Bazı epilepsi hastalarında GA- roid yapılı bazı bileşikler gibi) devreye gir- manın sonucu gerçekten de bu savı doğ- BA almaçlarını kodlayan genlerde mutas- mesinin gerektiği unutulmaması gereken, rular nitelikte. yon olduğu gösterilmiştir. Benzer şekilde önemli bir nokta. Yani olay sanıldığı kadar bazı hastalarda iyon kanallarının yapısın- basit değil, epilepsinin tam tedavisi o ne- Merkezi sinir sistemindeki en önem- da bulunan proteinleri kodlayan genlerde denle sanıldığı kadar kolay değil. li baskılayıcı molekül gama amino bütirik de mutasyon olduğu görülmüştür. Bu mu- asittir (GABA). Epilepsi araştırmalarının tasyonlar potasyum, sodyum, klor ve kal- Epilepsi Nöbetleri odak noktasını, başka moleküller de olmak- siyum kanallarında bozukluğa neden ol- la birlikte, doğal olarak özellikle GABA’nın maktadır. Tüm epilepsi hastalarında gös- Epilepsili hastalarda kontrolsüz elekt- etkilediği olaylar dizisi teşkil ediyor. terilmemiş olmakla birlikte, kanal yapıla- riksel deşarjlar meydana geldiğinde etki- rındaki bozukluğun epilepside önemli bir lenen beyin bölgesinin işlevine göre has- Gama Amino Bütirik Asit (GABA) etken olabileceği düşünülüyor. tada kas kasılması, bayılma, görsel sanrılar gibi sağlıklı bireylerde görülmeyen belirti- GABA glutamat adı verilen bir ami- Beyinde kontrolsüz elektriksel aktiviteyi şimşeğe benzeten ler ortaya çıkabilir. Bunlara nöbet diyoruz. no asitten sentezlenir ve etkinliğini hüc- bir resim (üstte) ve beyin dokusunda kontrolden çıkan elektriksel Nöbetler epilepsinin karakteristik özelliği- re yüzeyindeki almaçları aracılığıyla ger- aktiviteyi gösteren bir resim (altta) dir ve 40’tan fazla farklı nöbet tipi tanım- çekleştirir. GABA’nın temel işlevi uyarıl- lanmıştır. Çok şiddetli olanları olmakla maları azaltmaktı, yani GABA baskılayıcı Sadece sinaptik aralıkta değil hücre- birlikte hafif seyreden veya başkalarının bir moleküldür. Beyindeki baskılayıcı me- nin diğer bölgelerinde de GABA almaç- fark etmesinin çok zor olduğu nöbet tipleri kanizmanın en büyük sorumlusudur. İl- ları bulunuyor. GABA hücre içinde yük- de bulunuyor. Nöbetlerin ne zaman ve ne- ginçtir, GABA’nın sentezlendiği glutamat sek derişimde bulunuyor, ancak az da ol- rede geleceği bilinmediğinden hastaların amino asidi de beyindeki en önemli uya- sa hücre dışında da var ve bunlar sinaptik yaşam kalitesi olumsuz etkilenir. Bereket rıcı moleküldür. Çok güçlü uyarıcı etkide ki nöbetler genellikle kısa sürelidir. Epi- bulunan bir molekülün yapısındaki küçük lepsi nöbetlerinin çok değişik tipleri bu- bir değişim, onu bu kez çok güçlü baskıla- lunmakla birlikte temelde iki tiptir. Beyin- yıcı bir molekül yapabiliyor. de sınırlı bir bölgede başlayan (parsiyel) ve beynin iki yarım küresini içine alan, yay- GABA’nın sentezlendiği nöronlara gın olarak başlayan (jeneralize) nöbetler. GABAerjik nöronlar diyoruz. GABA bu nöronların akson adı verilen uzantıların- Epilepsiye neden olan istemsiz elektrik- da sentezlenir ve sinaptik aralığa geçer. sel deşarjların daha çok beynin temporal Burada komşu hücredeki kendine ait al- bölge denilen kısmında (beyin dokusunun maçlara bağlanarak bazı nörotransmitter- kulaklara bakan kısmı) ortaya çıktığını gö- lerin salınımını baskılar. GABA bu etkin- rüyoruz. Beynin elektriksel deşarjın oldu- liğini yine hücreye iyon geçişini yeniden ğu bölgesindeki işlevlerine göre epilepsi düzenleyerek gerçekleştirir. GABA’nın et- nöbetlerinin yansıması farklı olacaktır. Ör- kinliğini gösterebilmesi için iyon kanalla- neğin deşarjın olduğu bölgede kas hareket- rının sağlam olması gerekiyor. GABA’nın leri kontrol ediliyorsa nöbetler kas kasılma- sinaptik aralıkta uzun süre kalması iste- sı şeklinde görülecektir. Beynin görsel olay- nen bir durum değildir, çünkü o zaman ların kontrol edildiği enseye bakan bölgesi- baskılamanın derinleşmesine neden olur. ne (oksipital bölge) deşarjlar oluyorsa nö- Bu yüzden GABA salındıktan kısa bir süre betler görsel halüsinasyonlar (sanrılar) şek- sonra ortamdan uzaklaştırılır. GABA’nın linde meydana gelecektir. Beynin çok sayı- sentezi, taşınması ve almaçları yanı sı- da farklı duyu ve motor (hareket) işlevi ol- ra iyon kanalları gibi, etkinliği için gerek- duğu düşünüldüğünde epilepsi nöbetleri- li basamaklardaki herhangi bir bozukluk nin de çok farklı olması kaçınılmazdır. epilepsiye davetiye çıkarıyor gibi görünü- 79
Beynimizde Çakan Şimşekler Epilepsi <<< Organlara dokunulmadığı için kayıtların alın- Doç. Dr. Abdurrahman Her nöbetin mutlaka epilepsi anlamına gelme- ması hasta açısından herhangi bir risk teşkil etmez. Coşkun, 1994 yılında diğinin bilinmesi, unutulmaması gereken önemli Sağlıklı bireylerde beyin dalgalarının özellikle- Erciyes Üniversitesi Tıp bir noktadır. Epilepsi dışındaki nedenlerden kay- ri biliniyor. Bazı beyin hastalıklarında bu dalgala- Fakültesi’nden mezun naklanan nöbetler de olabilir. rın genlik ve frekanslarında değişimler oluyor. Ör- oldu. 2000 yılında neğin beyin ile kafa kemiği arasında bir kitle var- biyokimya ve klinik Epilepsinin tanısı için hastanın hikâyesi ve kli- sa bu bölgeden alınan beyin dalgaları zayıf olabilir biyokimya uzmanı, nik bulguların yanı sıra çok farklı yöntemler de veya alınmayabilir. Eğer bir bölgede epilepsiye ne- 2003 yılında yardımcı kullanılıyor. Görüntüleme teknikleri (magnetic re- den olan bir odak varsa özellikle nöbetler sırasın- doçent ve 2009’da sonance imaging, MRI) ve elektriksel etkinlik de- da o bölgeden yüksek voltajlı beyin dalgaları alına- doçent oldu. Uluslararası ğerlendirmeleri. Bu yöntemlerle epilepsiye neden bilir. Beyinde anormal elektriksel deşarjların mey- hakemli dergilerde olan beyin bölgesi ve yapısal bozukluklar hakkında dana geldiği bölgenin ortaya çıkarılması epilepsi- yayımlanmış 32 önemli bilgiler elde edilebiliyor. Özellikle elektro- nin tedavisi ve takibi için yaşamsal önem taşıyor. makalesi var. Özel olarak ensefalogram (EEG) epilepsi tanısında çok önem- Hipokrat’tan bu yana gerek doğadaki gerekse be- laboratuvarda kalite li bir yere sahip. yindeki anormal elektrik boşalımlarını kontrol altına kontrol, standardizasyon almak için çok yol kat edildi. Gökyüzü ile yer arasın- ve protein biyokimyası Elektroensefalogram (EEG) ve Beyin Dalgaları daki elektrik boşalımı olan yıldırımın yol açtığı yı- konularında araştırmalar Kalp ve beyin gibi organların çalışabilmesi için kımdan kurtulmak için 18. yüzyıldan bu yana para- yapıyor. Halen Acıbadem elektriksel etkinliğe gereksinim vardır. Bu etkin- toner denilen alet kullanılıyor. Toprağa bağlanmış Labmed Klinik lik organların işlevi için gereklidir. Aksi takdirde demir çubuklar olan paratoner, yıldırımı etkisiz ha- Laboratuvarları’nda klinik çalışmaları söz konusu değil. İlginç olan nokta ise le getirmek için kullanılıyor. Ancak ne yazık ki biz- biyokimya uzmanı ve bu organlara dokunmadan elektriksel etkinlikleri- leri epilepsiden koruyacak herhangi bir paratoneri- Acıbadem Üniversitesi ni kaydedebiliyor olmamız. Beynin ve kalbin bu- miz henüz yok. Fakat durum o kadar da kötü değil. Tıp Fakültesi Biyokimya lunduğu bölgede deri üzerine uygun elektrotlar Milyarlarca sinir hücresinden oluşan insan bey- Anabilim Dalı’nda öğretim yerleştirilirse alttaki organın elektriksel etkinliğini nindeki anormal elektrik deşarjlarını kontrol etmek üyesi olarak çalışıyor. kaydedebiliriz. Doğal olarak sağlıklı organın elekt- pek de kolay değil. Ancak günümüzde epilepsi te- riksel etkinliği hastalıklı organa göre değişkenlik davisinde kullanılan ilaçlarla yüksek oranda başa- Beyin dalgalarının gösterir. Bu değişkenlikler çeşitli hastalıkların ta- rı elde edildi ve her geçen gün hastaların yaşam ka- kaydedilmesi. nısında kullanılabilir, özellikle kardiyoloji (elekt- litesi daha da artıyor. Tüm epilepsi tiplerini tedavi Elektrotlar hastanın kafasında rokardiyogram, EKG) ve nörolojide (elektroense- edecek tek bir ilaç henüz yok. Ancak 1912 yılında belli bölgelere bağlanır ve falogram, EEG). Hauptmann tarafından epilepsi hastalarının teda- elektriksel aktivite Beyin ile elektrot arasında beyin zarları, kafa visi için fenobarbital kullanılmasından bu yana çok bir bilgisayara veya kâğıda kemiği ve deri gibi yapılar bulunduğundan beynin sayıda farklı ilaç hastaların tedavisinde kullanılıyor. kaydedilir. elektriksel etkinliğini deri üzerinden kaydetmek Sadece son 20 yılda 10 yeni ilaç kullanıma sunuldu. kolay değil. Bu amaçla yükselticiler kullanılarak, Ancak ilaç tedavisine rağmen hastaların % 20-30 beyin dalgaları ölçülebilir ve analiz edilebilir dü- gibi büyük bir kısmında nöbetler tam olarak kont- zeye getirilir. Günümüzde EEG, beyin ölümünün rol altına alınamıyor. Bu hastalar için cerrahi yön- belirlenmesi, koma, kafa travmaları, inme (felç), temler denenmiş fakat kesin çözüm elde edileme- uyku bozuklukları ve epilepsi gibi farklı konular- miş. Cerrahi yöntemlerin sağladığı bazı iyileşmeler da doktora önemli bilgiler veren bir tanı aracıdır. olmakla birlikte önemli yan etkileri de var. Epilepsinin moleküler mekanizması büyük oran- da aydınlatıldı, ancak daha kat edilmesi gereken çok yol var. Yine de iyimser olmak için çok neden de var ve her geçen gün hedefe yönelik etkin tedavilerin önündeki engellerin sayısı daha da azalıyor. Kaynaklar Parent, A., Aldini, G., “From Animal Electricity to Human Brain Stimulation”, TPRehedeylnCeoya,lndTas.,dAEia..,nH“MJ.o, au“MjronrialaeldsotvfoaNnneecsuerisnoilnoepgeiipcleailplesSpycs”iy,eEninpceitlseh,peCsliiaalts,t3Cc1ie,ltns.5tu50r7,y6s.:-3A538p84-e,3r2s40o20n,42a.l009. perspective”, Epilepsia, Cilt 50, s. 358-363, 2009. Guerrini, R., Casari, G., Marini, C., “The genetic and molecular basis of FErpiitlsecphsyy,”J,.TMR.E, N“EDpSileipnsMy, oEl/eIcublaalranMceedaincidneG, ACBiltA9r,esc.e3p0t0o-r3p0l6a,s2ti0c0it3y.”, Frontiers in Molecular Neuroscience, Cilt 1, s. 1-5, 2008. 80
Başar Titiz AmatörTeleskopYapımı-7 Teleskobun Son Kontrolleri ve Gözlem İpuçları Fotoğraf: Başar Titiz lanım öncesinde optik tüpün ön ya da arka tarafı- nın ağırlaştırılması gerekebilir. Hedefimiz telesko- Odaklayıcının Tüm parçaların yerine takılıp teleskobun ta- bu olabildiğince hafif yapmaksa, bunu da göz önü- içinden bakıldığında mamlanmasının ardından, göz mercekleri, bulucu ne almalıyız. Dengesi bozuk bir teleskop ile göz- birincil ve dürbünleri ve tasarlanan diğer donanımları yerleş- lem yapmaya çalıştığınızda, görüntüyü sürekli ola- ikincil aynaların tirilmiş bir teleskobun dengesi, dikkatli bir şekil- rak göz merceğinin merkezinde tutmaya çalışacak- gölgelerinin birbiri de sağlanmalıdır. Başucu eksenindeki denge -ge- sınız, bu da bir süre sonra yorucu olmaya başla- üzerine düşmesi ve nelikle- sorun oluşturmaz. Fakat yükseklik ekse- yacak. Oysa iyi dengelenmiş Dobsonian bir teles- orta işareti nindeki dengenin sağlanması için bazen hayli uğ- kop ile bu çok daha kolaydır. Kullanacağınız göz raşmak gerekir. Optik tüp komplesinin uzunluğu, merceklerinin ağırlıkları arasında fark olduğunda, 82 yükseklik çemberlerinin çapları ve konumları, ay- bunların ortalama ağırlıkları için geçerli bir den- na hücresinin ve aynanın ağırlığı gibi, bir tasarım- ge durumu saptayabilir ve eğer merceklerden bi- dan diğerine değişen özelliklerin ayarlanması gere- ri diğerlerinden hayli ağırsa (örneğin çift göz mer- kir. Motorla yönlendirilmeyen bir teleskopta, teles- ceğinden ve yansıtıcı prizmalardan oluşmuş bir kobun dengesinin ufak bir hareketle değişebilme- binoviewer‘da olduğu gibi) bu parça için arka tara- si, ama kuvvet uygulamayı kestiğimizde de kendi- fa çıkarılabilir bir safra ekleyebilirsiniz. liğinden bu yeni denge durumunda kalabilmesi is- tenir. Böylelikle, gök cisimlerini takip etmeye çalı- Denge konusundan başka, gözlem kalitesini et- şırken teleskop ufak dokunuşlarla yeni hedefe yön- kileyen bir diğer konu da ayna sıcaklığıdır. Kapa- lenebilir. Bunu yaparken, bizim oluşturmadığımız lı bir yerden alıp dışarı çıkardığınızda, teleskobu- ama teleskoba etki eden kuvvetlerin (yerçekimi ve nuzun aynası ortam sıcaklığından genellikle 5-6 rüzgâr) teleskobu kendiliğinden hareket ettirme- °C daha yüksek olacaktır. Güneşin kaybolmasın- mesi gerekir. Bu koşulları sadece iyi bir tasarımla dan sonra hava sıcaklığı giderek düşerken, teles- sağlamak genellikle mümkün olmadığından, kul- kop aynası da soğuyacak fakat gözlem yaptığımız süre içinde dış ortam sıcaklığı ile aynı sıcaklığa ge- lemeyecektir. Bunun sonucu olarak aynanın üze- rinde oluşacak ısıl sınır tabaka, kötü biçimlendi- rilmiş bir mercek gibi görüntüyü bozacaktır. Ay- nayı süratle soğutmak için yapılabilecek şeylerden biri üzerine hava üflemektir. Doğru akımla çalışan birkaç fan kullanılabilir. Fanları gözlemden bir sü- re önce çalıştırmak, dış ortam sıcaklığındaki hava- yı aynaya yönlendirerek sıcaklığını süratle düşüre- cektir. Böylelikle görüntü bozucu yerel türbülans etkilerinden kurtulmak mümkün olur. Kabul gör- müş genel kural, gözlem boyunca ayna ile dış or- tam arasındaki sıcaklık farkının en fazla 0,5 °C ci- varında (ya da daha az) kalabilmesidir. Bunu da dış ortam sıcaklığındaki havayı aynaya fanlarla üf- lemeden yapmanın bir yolu yoktur.
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Aynayla ve teleskopla doğrudan ilgisi olmasa Gök cisimlerinin bulunması Amatör bir teleskopla da bir başka bozucu etki türü olan atmosferik tür- gündüz saatlerinde bülans sorunlarından kaçınmak ise çoğu zaman Teleskobu herhangi bir gök cismine yöneltmeyi Ay gözlemi mümkün değildir. Gök cisimleriyle aramızdaki bu ilk kez denediğimizde bunun düşündüğümüz ka- hareketli gaz tabakası, teleskobun ulaşabileceği ku- dar kolay olmadığını görebiliriz. Çok büyük hedef- ramsal çözümleme gücünü sınırlayan ve görüntü leri, örneğin Ay’ı bile ortalama bir odak uzaklığı- kalitesini bozan en önemli engellerden belki de bi- na sahip bir göz merceğinde ortalamak az da olsa rincisidir. Deniz seviyesinden yüksek bölgelerde bir alışkanlık gerektirir. Hedefler ufaldıkça ve daha gözlem yapmaya çalışmak, ısı enerjisi yayan kay- yüksek büyütme kullanmaya başladığımızda, bir naklardan (binalar, su kaynakları) uzaklaşmak ve teleskobu sadece bakarak yönlendirmek zor oldu- atmosferik türbülansın az olduğu durgun havala- ğundan, bu iş için çeşitli bulucular kullanılır. Bu- rı seçmek yoluna gidebiliriz. Pickering ölçeği ola- lucuların en basit olanları, aslında büyütmeyen ve rak adlandırılan bir ölçekle ölçülen görüş kalitesi, 1 amacı sadece bir ekran üzerine yansıttığı kırmızı ile 7 arasında değişir. 1 en kötü koşulları, 7 ise ideal işareti, göz merceğinin bakış ekseni ile çakıştırmak gözlem koşullarını gösterir. Sizin de tahmin etmiş olan “birim buluculardır”. Telrad ya da Rigel türü olabileceğiniz gibi, kusursuz görüş sağlayan koşul- bulucular bu türdendir. Bunları kullanarak göre- lar ne yazık ki nadiren ortaya çıkar. bildiğimiz gök cisimlerine teleskobu sorunsuz ola- rak yöneltebiliriz. Eğer gözümüzle seçemeyeceği- Optik hizalama (collimation) Newtonian bir te- miz kadar sönük ya da ufak bir gök cismini arıyor- leskobun en önemli ve özen gösterilmesi gereken sak, bir bulucu dürbün kullanabiliriz. Yerini önce ayarı olarak kabul edilebilir. Optik hizalama, odak- yaklaşık olarak ardından da bulucu dürbünle bul- layıcıdan ikincil aynaya 45 derece açıyla yansıtıla- duğumuz gök cismini, göz merceğinde de yakala- rak birincil aynaya yönlendirilen bir ışının, aynı yabiliriz. Gökyüzünü iyice tanıyana kadar gök at- yoldan geri dönerek tekrar kaynağına yönelebile- laslarından, çeşitli yazılımlardan da yararlanabili- ceği şekilde, aynaların optik eksenlerinin çakıştı- riz. Amatör bir teleskobun bütçesi içinde kalabi- rılması işlemidir. Bunu yapabilmek için öncelikle len sayısal ayar çemberleri de (digital setting circ- ikincil aynanın örümceğe bağlandığı düzenek üze- les) gök cisimlerini arayıp bulmakta yardımcı ola- rindeki ayar vidaları kullanılarak, ışın -birincil ay- bilir. Sayısal ayar çemberleri, kodlayıcı devreler ile nanın ortasındaki işaretlenmiş dairenin içine yan- başucu ve yükseklik eksenlerindeki dönüş miktarı- sıyacak şekilde- yönlendirilir. Işının aynanın or- nı hassas şekilde ölçtükten sonra, bu değerleri Alt- tasından, geldiği yolu izleyerek geriye dönebilme- Azimuth koordinat sistemine dönüştürür ve veri- si için de birincil aynanın arka tarafında bulunan 3 adet ayar vidası kullanılır. Ayar vidalarının sıkı- Fotoğraf: Şenol Şanlı lıp gevşetilmesi ile geliş ve dönüş yolları üst üste çakıştırılır. Optik hizalamada gereken tolerans da- iresinin çapı, kullanılan aynanın odak oranına gö- re değişir. Hızlı aynalarda çok daha ufak bir tole- rans dairesi söz konusudur. Örneğin f/8 bir ayna- da bu dairenin çapı 4,4 mm iken f/5 bir aynada çap 1,1 mm, f/4 bir aynada ise sadece 0,55 mm kadar- dır. Hızlı aynaların optik hizalamasının çok daha kritik olmasının nedeni de budur. Her iki tarafın- da ufak birer delik açtığınız 35 mm’lik bir film ku- tusunun deliklerinden ikincil aynaya doğru baktı- ğınızda, fotoğraftakine benzer bir görüntü görebil- melisiniz. Bu şekilde yapacağınız kaba bir optik hi- zalamayı hassaslaştırmak isterseniz, bir lazer hiza- layıcı kullanabilir ya da çok yüksek büyütmelerde odak ilerisinde ve gerisinde göreceğiniz Airy diski- nin şekline bakarak hizalamanın tam olup olmadı- ğını anlayabilirsiniz. Kusursuz optik hizalama du- rumunda Airy diski daireseldir, bozuk optik hiza- lamada ise oval görünür. 83
Teleskobun Son Kontrolleri ve Gözlem İpuçları <<< önce görülebilir, fakat kendisini çevreleyen kalın tabanlarındaki koordinatlarla karşılaştırarak teles- atmosferik gaz katmanı sebebiyle yüzeyinden ay- kobu bu cisme yöneltmenizi sağlar. Her iki eksen- rıntı göremezsiniz. Mars’ı gözlemlerken de, özel- deki açı değerinin, referans gök cismine göre bilin- likle Dünya’ya yaklaştığı evrelerde, kutuplarında- mesinden sonra, teleskop nereye dönerse dönsün, ki buz oluşumlarını izleyebilirsiniz. Mars bizden o doğrultunun yakındaki gök cisimleriyle açı fark- uzak olduğu evrelerde genellikle kırmızı bir nok- ları kolaylıkla ekranda gösterilebilir. ta olarak görülür. Jüpiter, gözlemlenmesi ilginç ge- zegenlerden biridir. Teleskopla bakıldığında yüze- Gözlem İpuçları yindeki bantlar kolaylıkla görülebilir. Jüpiter’in uy- duları da etkileyici görünür. Uyduların dördü de Teleskobunuzu tamamladığınızda ilk olarak her baktığınızda farklı konumda görünür. gün ışığında deneyip nasıl işlediğini görmelisi- niz. Bunun için de olabildiğince uzakta bir hedef Güneş’e teleskopla doğrudan bakmak gözlerini- seçmelisiniz. Elinizdeki farklı odak uzaklığındaki ze kalıcı ve geri dönüşü olmayan hasar verir. Bu se- göz merceklerinin tamamını kullanarak netlik ya- beple teleskobunuzu hiç bir zaman Güneş’e ya da pıp yapamadığınız kontrol edin. Bunu yaparken, ona yakın bölgelere yönlendirmeyin. Teleskop ha- bulucu dürbünleri ve birim bulucuları da kullan- reket ederken göz merceğinden bakmayın. Güneş maya başlamalısınız. Bulucuların merkezlerindeki gözlemlerinde her zaman sadece bu amaçla yapıl- işaretlerin, göz merceklerinin alanlarının orta kıs- mış teleskoplar ya da özel güneş filtreleri kullanıl- mı ile çakışıp çakışmadığını kontrol etmeli ve eğer malıdır. aralarında bir fark varsa, ayar vidalarını kullana- rak bulucuların merkezlerini göz merceklerine gö- Teleskobunuzla gözlemleyebileceğiniz Gü- re ayarlamalısınız. neş sistemi gezegenlerinden belki de en güzeli Satürn’dür. Yüzeyinden çok fazla ayrıntı göremeye- Gök cisimlerini odaklayabilmek için yapacağı- cek olsanız da etrafındaki halka yapı ilk kez görül- nız deneylerde ilk olarak Ay’ı seçebilirsiniz. Kolay düğünde hakikaten hayli etkileyicidir. bir hedef olmasının yanı sıra odaklayıcının kulla- nımı konusunda da size deneyim kazandıracaktır. Güneş sisteminden başka, yıldızlara ve diğer Farklı göz merceklerini sırayla değiştirerek, nele- gök cisimlerine de bakabilirsiniz. İlk farkedeceği- rin değiştiğini iyice anlamaya çalışın. Böylelikle, niz şey, tüm yıldızların renklerinin aynı olmadığı- yüksek büyütmelerde teleskobun nasıl en ufak tit- dır. Mavi, turuncu, sarı, beyaz ve kırmızı yıldızlar reşimlere bile duyarlı hale geldiğini, odak düzlemi- olduğunu görürsünüz. Renkleri bazı durumlarda nin nasıl değiştiğini görebilirsiniz. Atmosferik gö- yıldızların yaşlarını, hangi hızla yandıklarını gös- rüş koşullarının etkilerini de bu sırada izleyebilir- teren bir özelliktir. Birbirleri etrafındaki yörünge- siniz. Özellikle yeni doğmakta olan ve ufuk çizgisi- lerde dönen çift yıldızları da bulabilirsiniz. Gördü- ne yakın olan gök cisimlerini gözlemlemeyi dene- ğünüz tüm yıldızlar bizim gökadamızın parçasıdır. diğinizde görüntünün nasıl hareket ettiğini göre- Teleskobunuzla başka gökadalar da gözlemleyebi- ceksiniz. Ay’ı gözlerken mümkünse dolunay evre- lirsiniz. Örneğin Andromeda Gökadası’nı soluk- sinde olmadığı bir günü seçin. Hilal konumuna ya- da olsa kolaylıkla görebilirsiniz. Gökadalar dışın- kın evrelerde, Güneş’in ışığı Ay’a daha uygun ko- da bulutsuları da görebilirsiniz. Bunların çoğu gaz numda gelir ve gölgeler daha belirgin olur. Dolu- bulutlarıdır. Kuzey yarımkürede en kolay görebile- nay evresinde ise Ay hem çok parlaktır hem de faz- ceğiniz bulutsular, kış döneminde Orion Bulutsu- la ışık yüzeydeki ayrıntıları süpürerek görünme- su ile yaz dönemlerinde Trifid Bulutsusu’dur. Bun- lerini engeller. Yüksek büyütmeli merceklerle, Ay ların doğmakta olan yıldızlar olduğunu bilmek he- kraterlerini ve bunların içindeki ufak kraterleri yecan vericidir. Bazı bulutsular ise patlayan yıldız- görmeye çalışın. Ayrıca Ay üzerindeki dağ sırala- ların kalıntılarıdır. rını, fay kırıklarını da görebilirsiniz. Filtre kullan- mayı düşünürseniz, Ay gözlemlerinde ND (neutral Teleskop ve gökyüzü konusundaki deneyim ve density) türünde bir filtre kullanabilirsiniz. bilginiz arttıkça, daha başka gök cisimlerini de bu- lup gözlemlemeye başlayabilirsiniz. Deneyim kazandıkça, Güneş sistemindeki ge- zegenleri gözlemlemeyi deneyebilirsiniz. Kolay- lıkla görülebilen Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’le işe başlayabilirsiniz. Venüs Güneş’e yakın olduğun- dan, gündoğumundan ve günbatımından hemen 84
Hüseyin Gazi Topdemir AOslmiaKnluı Bşiçlimuinin Öncülerinden Ali Kuşçu Yaşam Öyküsü: mesi için Fatih Sultan Mehmed’e elçi olarak gönder- Osmanlı bilimi üzerindeki Kısaca Alaeddin İbn Muhammed el-Kuşçu olarak di. Ali Kuşçu’nun bilgisine hayran olan Fatih, kendisi- Semerkand etkisinin bilinen Kuşçuzâde Alâüddîn Ebû el-Kâsım Ali İbn Mu- ne İstanbul’da çalışmasını teklif etti. Ali Kuşçu da elçi- en önemli temsilcisidir. hammed, XV. yüzyılın başlarında Maveraünnehir böl- lik görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönme- Minyatür Ali Kuşçu’yu gesinde, muhtemelen Semerkand’da doğdu. Baba- ye söz verdi. Muhammediye adlı eserini sı Muhammed doğan besliyordu, Uluğ Bey’in (1394- Fatih Sultan Mehmed’e 1449) doğancısı olduğu için önce Kuşçuzâde, sonra- Elçilik görevini tamamlayan Ali Kuşçu İstanbul’a sunuşunu göstermektedir. dan da Kuşçu lakabıyla tanınmıştır. Eğitiminin önem- döndü. Fatih Sultan Mehmed, yolculuğu boyunca li bir kısmı Uluğ Bey’in sarayında ve onun yakın çev- kendisine refakat etmesi için bir heyet gönderdi ve 86 resinde geçti. Uluğ Bey’den, Gıyâsüddîn el-Kâşî’den, İstanbul’da büyük törenlerle, armağanlarla karşılan- Kadızâde-i Rûmî’den ve Uluğ Bey’in etrafındaki diğer masını sağladı. Karşılayanlar arasında İstanbul kadı- bilim insanlarından matematik ve astronomi dersle- sı Hocazâde de vardı. Fatih Sultan Mehmed, huzuru- ri aldı. Uluğ Bey ondan “faziletli oğlum” diye bahse- na kabul ettiğinde Ali Kuşçu’ya Hocazâde’yi nasıl bul- der. Ali Kuşçu Semerkand’da tahsilini tamamladık- duğunu sormuş, o da “Acem’de Rum’da benzeri yok” tan sonra, söylentiye göre gizlice Kirman’a gitmiş ve deyince Fatih de “Arap’ta da benzeri yoktur” demiştir. oradaki bilim ve düşün insanlarından dersler almış- tır. Kirman’da kaldığı sürede içlerinde Nasîrüddîn-i Ali Kuşçu İstanbul’da daha önce Farsça hazırladı- Tûsî’nin Tecrîd el-Kelâm adlı eserinin de bulunduğu ğı Risâle der İlm-i Hisâb adlı çalışmasını genişleterek birçok kitabı okuma ve inceleme fırsatı buldu. Tûsî’nin Arapça bir redaksiyonunu yapmış ve Muhammedi- kitabı üzerine hazırladığı ilk kelam çalışması olan Şerh ye adıyla Fatih’e sunmuştur. Matematik alanındaki bu el-Tecrîd (Tecrîd Üzerine) eserini de burada yazmış ve önemli çalışmasının ardından, Risâle der İlm-i Hey’e Ebû Sâid Bahâdır Han’a takdim etmiştir. adlı çalışmasının da Arapça, genişletilmiş redaksiyo- Ali Kuşçu burada kaleme aldığı bir diğer çalışma- nunu hazırlamış ve Fatih’in Uzun Hasan ile gerçekleş- sı olan Risale Hall el-Eşkâl el-Kamer’i de (Ay’ın Görü- tirdiği Otlukbeli Savaşı’nın (11 Ağustos 1473) kazanıl- nümleri Üzerine) Semerkand’a döndüğünde Uluğ dığı gün Fethiye adıyla Fatih’e sunmuştur. Bey’e takdim etmiş ve takdirini kazanmıştır. Ayrıca Risâle der İlm-i Hey’e (Astronomi Risalesi) ve Risâle Fatih Sultan Mehmed, savaş dönüşü Ali Kuşçu’yu der İlm-i Hisâb (Aritmetik Risalesi) adlı Farsça iki ma- Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin etti. Bu tayin kale daha yazmıştır. İstanbul’da astronomi ve matematik alanındaki ça- 1449 yılında Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra lışmalara canlılık getirmiş, hatta Ali Kuşçu’nun dersle- başlayan taht kavgaları Semerkand’ı yaşanmaz ha- rini bilim insanları dahi takip etmiştir. Ali Kuşçu ayrı- le getirince, Ali Kuşçu da, ailesiyle birlikte Timurlula- ca Molla Hüsrev’le birlikte Semâniye Medreselerinin rın sarayından ayrılarak Akkoyunlu hükümdarı Uzun programını hazırlamış, İstanbul’un boylamını 59 de- Hasan yönetimindeki Tebriz’e gitmiştir. Uzun Hasan rece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak belir- bilime ve bilim insanlarına değer veren bir hüküm- lemiştir. Astronomi çalışmalarında kullandığı Güneş dardı. Ali Kuşçu’ya bilimsel kimliğinden dolayı bü- saati Fâtih Camisi’ndedir. Ali Kuşçu 15 Aralık 1474’te yük ilgi gösterdi ve aralarındaki anlaşmazlığı çöz- İstanbul’da öldü. Yetiştirdiği öğrenciler arasında Os- manlı bilim tarihinin iki önemli ismi Mîrim Çelebi ve Molla Lütfî de vardır.
>>> Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Bilimsel Başarıları lümden oluşmaktadır. Birincisi rakamların bi- Bütünüyle cebir konusuna ayrılan üçüncü çimleri ve dizilimi, ikincisi tam sayılarla hesap, makalede bilinen cebir konularının yanı sıra Ali Kuşçu’nun matematik alanında en ta- üçüncüsü ise kesirli sayılarla hesap konusun- çevirme (örneğin ax = b eşitliğini, x = b/a eşit- nınan eseri Muhammediye’dir ve Osmanlı- dadır. Ali Kuşçu bu konuları çok yalın ve anla- liğine dönüştürme), bütünleme (örneğin x/a larda en fazla ilgi gören he¬sap kitabı olma şılır bir şekilde ele alıp açıklamıştır. Açıklayıcı = b eşitliğini x = a.b eşitliğine dönüştürme) ve özelliğini taşımaktadır. Kitap iki bölüm (fen) özelliği yüksek olduğundan uzun yıllar med- meşhur cebir meseleleri ele alınmıştır. olarak düzenlenmiştir, birinci bölüm aritme- reselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. tiğe, ikincisi ise arazi ölçümü konusuna ayrıl- Dördüncü makale, iki yanlış yöntemiyle bi- mıştır. İkinci makale, müneccim hesabı (Altmışlık linmeyenlerin çıkarılması, beşinci makale de Dizge) konusundadır ve burada da bir sayı- aritmetiğin çeşitli konuları başlığını taşımak- Birinci bölüm bir giriş ve beş makaleden nın iki katını alma, toplama, çarpma, çıkarma, tadır. Kitabın ikinci bölümü ise bütünüyle ara- oluşmaktadır. Hint hesabı (Onluk Dizge) ko- karekök hesaplama ve aritmetiğin önemli bir zi ölçümü konusundadır ve yüzeylerin ölçül- nusuyla ilgili olan birinci makale üç alt bö- konusu olan sağlama ele alınmıştır. mesine ilişkin açıklamalardan oluşmaktadır. Ali Kuşçu’nun Eserleri Ali Kuşçu’nun Fatih’e sunduğu Fethiye’nin Astronomi Eserleri: kendi el yazısı özgün nüshasından yer 1. Fâide fî Eşkâli Utarid (Merkür’ün Görünümleri Üzerine): Merkür gezegeninin hare- alan çizimlerden birisi. ketlerine ilişkin değerli bir çalışmadır. Ünlü astronom Ptolemaios’un Almagest’te konuyla (Solda) ilgili ileri sürdüğü bilgilerden yanlış olanları düzeltir. Ali Kuşçu’nun matematik çalışması 2. Risâle der İlm-i Hey’e (Astronomi Makalesi): Astronomi ile ilgili Farsça bir ri¬sâledir. olan Muhammediye’nin İstanbul kütüphanelerinde birçok nüshası bulunan çalışma Molla Pervîz (öl. 1579) tarafın- son sayfası. dan Mirkât el-Se¬mâ (Göğün Basamakları) adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Müslihüddîn-i Lârî Metinde kitabın 1472 de (öl. 1574) Fars¬ça bir şerh yazmıştır. yılında tamamlandığı yazılıdır. (Sağda) 3. Risâle el-Fethiye (Astronomi Üzerine): Otlukbeli Savaşı’nda elde edilen zaferden do- layı Fethiye adı verilen diğer bir astrono¬mi çalışmasıdır. Eserin sonunda gökcisimlerinin Matematik Eserleri: Dünya’ya olan uzaklıklarına dair bir bölüm vardır. Çalışma, torunu Mîrim Çelebi ve öğren- 1. Risâle der İlm-i Hisâb (Aritmetik Üzerine): Bir giriş ve üç bölümden oluşan matema- cisi Sinan Paşa tarafından ayrı ayrı şerh edilmiştir. Eser, Kanûnî’nin emriyle 1548 yılında tik çalışmasıdır. Dünyanın değişik el yazması kütüphanelerinde birçok nüshası bulunmak- Halep’te Hulâsa el-Hey’e (Astronominin Özeti) adıyla Ali İbn Hüseyin, 1824 yılında da Mir‘ât tadır. Farsça özgün nüsha Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. el-Âlem (Evrenin Aynası) adıyla Mühendishâne-i Hümâyun baş hocası Seyid Ali Paşa tara- 2. Risâle el-Muhammediyye (Matematik Üzerine): Risâle der İlm-i Hisâb adlı çalışma- fından Türkçeye çevrilmiştir. Eserin İstanbul kütüphanelerinde birçok nüshası mevcuttur. sının genişletilmiş halidir. Ali Kuşçu’nun el yazısıyla hazırladığı bu eseri Fatih Sultan Meh- med özel kütüphanesine koymuştur. 4. Risâle fî Asl el-Hâric Yumkinu fî el-Sufliyeyn (İki İç Gezegende Dışmerkezlilik Kura- 3. Risâle fî İstihrac Makadir el-Zaviye min Makadir el-Azla (Kenar Uzunluğundan Açıla- lı): Ptolemaios’un iki iç gezegen olan Merkür ve Venüs’ün hareketlerine ilişkin görüşlerinin rın Hesaplanması): Üçgenlerle ilgili bir çalışmadır. eleştirildiği bir çalışmadır. 4. Risâle fî el-Kavâid el-Hisâbiye ve Dalâil el-Hendesiye (Hesap Kuralları ve Geometrik Kanıtlamalar Üzerine): Cebir ve geometri konusundadır. 5. Şerh-i Zîc-i Uluğ Bey (Uluğ Bey Zic’inin Şerhi): Ali Kuşçu, Uluğ Bey için düzenlenen 5. Risâle fî Zâviyât (Açılar Üzerine): Bir dar açının bir kenarı genişletilirse, geniş açı olur. zîc’in tamamlanmasına yardım etmiş ve kendi çalışmaları neticesinde biten bu esere bir de Hareket sürdürülürse, dik açı olmaksızın yine dar açı meydana gelir şeklinde tarif edilen bir şerh yazmıştır. Farsça olan bu şerh değerli bir çalışmadır. geometri problemiyle ilgilidir. Konu Fatih’in huzurunda tartışılmıştır. Ali Kuşçu’nun bunların dışında kelam, fıkıh, Arap dili ve grameri konularında kaleme 6. Risâle fî enne Hükm el-Hâric Hükm el-Tedvir bi Aynihi fî Vukûf el-Kevâkib (Gezegen- aldığı çok sayıda çalışması vardır. Bunlar içerisinde en önemlisi ve kendisine ün sağlayanı lerin Durma Anlarında Dışmerkezlinin Çembermerkezliyle Aynı Olması Üzerine): Gezegen- Şerh-i Tecrîd’dir (Tecrid Üzerine). Ali Kuşçu’nun Kirman’da nakli bilimler diye adlandırılan fı- lerin durma anlarında dışmerkezli hesaplama durumunun çember merkezli hesaplama du- kıh, kelam ve tefsir alanlarında dönemin kalburüstü bilginlerinden aldığı dersler sonucun- rumuyla aynı olacağını ileri süren bir çalışmadır. da hazırladığı bu çalışma, Nâsırüddîn-i Tûsî’nin Tecrid el-Kelâm’ına yazılmış şerhtir. Medre- selerde Şerh-i Cedîd (Yeni Şerh) olarak tanınan bu çalışma, Ali Kuşçu’nun ünlü bir yorumcu 7. Risâle fî Halli Eşkâl el-Kamer (Ay’ın Görünümleri Üzerine): Ay’ın hareketleri konu- (şarih) olarak tanınmasını sağlamıştır. Kirman’da Ebû Sâid Hân’a ithaf edilmiş olan bu çalış- sundaki problemlerin tartışıldığı bir çalışmadır. Hocası Uluğ Bey ve Kadızâde-i Rûmî’den manın bir diğer önemli yönü de, Ali Kuşçu’nun sadece astronomi ve matematik alanların- aldığı dersleri kâfi görmeyerek gizlice gittiği Kirman’dan Semerkand’a döndüğünde Uluğ da değil, o dönemde popüler bir araştırma alanı olan kelâm ve dolayısıyla da felsefe dalla- Bey’e sunduğu çalışmasıdır. rında da ciddi bir bilgi birikimine sahip olduğunun göstergesi olmasıdır. Nitekim astronomi eserlerine yapıldığı gibi, bu eserine de Celâleddîn Devvânî şerh yazmıştır. 8. Şerh el-Tuhfe el-Şahiye fî el-Hey’e (Tuhfe el-Şahiye fî el-Hey’e Üzerine Yorum): Kutbeddîn el-Şîrâzî’nin (öl. 1311) Tuhfe el-Şahiye adlı astronomi kitabının yorumudur. 87
Osmanlı Biliminin Öncülerinden Ali Kuşçu safesinin (altında bulunan gezegenin en yakın lerin Ptolemaios sisteminde geometrik ola- Ali Kuşçu aritmetikte olduğu gibi astrono- mesafesine eşit olacak biçimde) ve gezegen rak çembermerkezli üzerinde yer alması, küre mi ve matematiksel coğrafya konusunda da uzun yıllar otorite olmuştur. Bu konuda kaleme kürelerinin yarıçaplarının bir listesini vermek- katmanları sisteminde ise çembermerkezli kü- aldığı eseri Fethiye, hem ders kitabı olarak yay- gınlaşmış, hem de üzerine birçok bilim insanı tedir. Ali Kuşçu’nun her gezegen için verdiği reye çakılı olmasıdır, çembermerkezli küre de tarafından yorum ve açıklama yazılmıştır. Kitap bir giriş ve üç makale olarak düzenlenmiştir. en uzak ve en yakın mesafe toplanıp ikiye bö- dışmerkezli küre katmanının içindeki oyukta Birinci makale gezegenlerin konumları ve lündüğünde, gezegenlerin evrenin merkezi- yuvarlanmaktadır. dizilimleri üzerinedir. Burada kürelerin sayı- sı, gezegenlerin enlemsel, boylamsal ve hem ne, yani Yer’e ortalama uzaklıkları yaklaşık ola- XIV. yüzyıldan sonra astronomlar Ptole- enlemsel hem de boylamsal hareketleri ince- lenmektedir. İkinci makale Yer’in biçimi, iklim- rak elde edilir. Ancak verdiği değerler günü- maios sistemini daha anlaşılır bir hale getir- lere bölünüşü ve göksel olgulara ilişkindir. Bu- rada ayrıca ekvatorun özellikleri, enlemi 90 müz değerleriyle uygunluk taşımamaktadır. mek için çok uğraştılar, bu konuya ilişkin ya- derece olan bölgelerin özellikleri, günler, ge- ce ve gündüz uzunlukları, ekliptik yayın ufuk- Astronomi tarihinde uzun yıllar egemen pıtlar kaleme aldılar. Bu çalışmalar sırasında tan yükselişi, gezegenlerin meridyenden ge- çiş, doğuş ve batış dereceleri gibi konular in- olan Ptolemaios modeli, Yer’in evrenin merke- gezegen hareketleriyle Güneş’in hareketi ara- celenmektedir. Üçüncü makale uzaklık ve bü- yüklük miktarlarına ilişkindir ve Yer’in büyük- zinde ve gezegenlerin de dairesel yörüngeler- sında bir bağ olduğu, başka bir deyişle sistem- lüğü, Ay’ın evrenin merkezine olan uzaklığının Yer’in yarıçapı cinsinden bilinmesi, Ay’ın ve de Yer’in çevresinde dolandığı bir gökyüzü ta- de Güneş’in özel bir konumu olduğu anlaşıl- Güneş’in çapının bilinmesi gibi konular hak- kındadır. Fethiye’nin ilginç bölümlerinden bi- sarımına dayanmaktaydı. Bu model, özü gere- dı. İç gezegenlerin çembermerkezlisi Güneş’e ri de evren sisteminin betimlendiği bölümdür. Birinci makalenin birinci bölümünde evreni ği gökyüzünü geometrik olarak modellemek bağlı olarak hareket etmekteydi, yani iç ge- oluşturan kürelerin sayısı ve nasıl sıralandıkları anlatılmaktadır. Ali Kuşçu evrende dokuz küre üzerine kurulmuştu ve açıkçası zegenlerde çembermerkezlinin bulunduğunu, bunların birbirlerini çevreledi- ğini belirterek, en dışta kürelerin küresinin (fe- görünüşü kurtarmaktan öte fi- dolanım periyodu Güneş’in or- lek el-eflak) yer aldığını, sonra sırasıyla Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür ve Ay kü- ziksel bir açıklama getirmek, do- talama hareketine eşitti. Böyle- resinin dizildiğini ileri sürmektedir. layısıyla da fiziksel bir temeli ön- ce iç gezegenlerin Güneş’ten be- Yer merkezli evren modelini temel aldı- ğı anlaşılan bu çalışmasında Ali Kuşçu, geze- görmek gibi bir amaç gözetmi- lirli bir açıdan fazla uzaklaşma- genlerin üzerlerine adeta çakılı olarak dolan- dığı kürelerinin konumlarını ve hareketlerini yordu. Uzun yıllar çeşitli bilim in- sı önlenmiş olmaktaydı. Çünkü ele alınmaktadır. Konuyla ilintili olması dolayı- sıyla, boylamsal ve enlemsel hareketler ile dış- sanlarınca eleştirilen ve daha iyi yapılan gözlemler, iç gezegen- merkezli ve çembermerkezli düzenekler hak- kında da bilgi vermiştir. bir hale getirmek için eklemeler lerin Güneş’ten uzaklaşmasının Yer’in şekli ve iklimlere bölünmesi konula- yapılan modele yönelik yeni bir 90°’yi hiç geçmediğini göster- rını da irdeleyen Ali Kuşçu, gezegenlerin bü- yüklük ve uzaklıklarını da ele almış, konuyu yaklaşımda bulunanlardan biri mekteydi. Ptolemaios bu ve ben- açıklayabilmek için gerekli daire çevresi ve alanı, küre yüzeyi ve hacmi, birbiri ile orantı- de Ali Kuşçu’dur. Ali Kuşçu Pto- zeri zorlamalara neden başvur- lı dört miktardan bilinmeyen miktarın nasıl hesaplanacağı, üçgenlerin kenarları ve açıla- lemaios astronomisinin temeli- duğunu açıklamadığı gibi, ne- rı arasındaki oranlar gibi matematiksel bilgi- ler vermiştir. ni oluşturan gezegen hareket- Ali Kuşçu dönemine egemen olan den Güneş’in iç gezegenlerle her lerinin açıklanması için geliştiril- evren kuramı bağlamında türlü açıyı yapamadığını ve ne- Ali Kuşçu bu bölümlerde, Yer yarıçapını bi- miş olan dışmerkezli ve çember- Yer’in, Güneş’in ve gezegenlerin den gezegenlerin zaman zaman rim kabul ederek, her gezegenin en uzak me- merkezli düzenekleri, fiziksel ola- konumlarını ayrıntılı olarak durup ileri geri hareket ettikle- rak temellendirmeyi denemiştir. irdelemiştir. Fethiye’nin uzun yıllar rini de belirtmemişti. Bu sorula- başvuru kitabı olarak kabul rın yanıtı daha sonra Güneş mer- Ali Kuşçu, temelini Sabit edilmesinin nedenlerinden biri de kezli model tarafından verilecek- İbn Kurre (826-901) ve İbn el- o dönemde yazılmış en önemli astronomi ve coğrafya kitabı olmasıdır. Heysem’in (965-1041) attığı küre katmanla- ti. Ancak Ali Kuşçu bu soruların yanıtını bi- rı sistemi olarak adlandırılan düşüncenin bir raz daha önceden bulmuş, en azından sezin- devamı olarak, Yer merkezli evren modeli- lemiş görünmektedir. Şunları söylemektedir: ni fiziksel bir temele oturtmaya çalışmıştır. Ali “Bazı durumlarda, Güneş’e kıyasla geze- Kuşçu’nun da içinde yer aldığı bu yeni yakla- genlerde bir durum oluşur. Bu durum, Güneş şımın esası, bir taraftan bu modelin geomet- ile gezegenin ilişkisinden doğar. Alt gezegen- rik yapısını yeniden kurgulamak diğer taraf- lerin Güneş ile olan ilişkileri şöyledir; alt ge- tan da kurgulanan geometrik yapıyı Aristote- les fiziğiyle bütünleştirerek küre katmanları bi- çimine dönüştürmek düşüncesine dayanmak- taydı. Küre katmanları sisteminde gezegenler, bir soğanın katmerleri gibi iç içe geçmiş küre- ler şeklinde tasavvur edilmiştir. Bu sistemde her gezegen iç içe geçmiş kü- relere sahiptir ve bu küreler çapları birbirin- den küçük olmak üzere, katmanlar halinde birbirlerinin içinde yer almaktadır. Bu siste- min Ptolemaios sisteminden farkı, gezegen- Fethiye’den gezegen hareketlerinin anlatıldığı bir sayfa 88
<<< Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Jüpiter ve Satürn) olanaklı olabileceğini, iç gezegenler A 0 3B 12 için (Merkür ve Venüs) olanaksız olduğunu düşünmek- 4 7 teydi. Kopernik bunun olabilirliğini, Regiomontanus’un 6 Epitome of the Almagest (Almagest’in Özeti, 1496) ad- 5 lı eserinde öne sürdüğü “bütün gezegenlerin hareketle- rinin çembermerkezliden dışmerkezliye değişimi müm- 1 kündür” varsayımına dayandırmaktadır. Oysa Ali Kuşçu Çembermerkezli ve dışmerkezli modeller bu tarihten çok daha önce yaptığı Merkür çalışmasında, Küre katmanları sisteminde gezegen beş gezegenin geri hareketleriyle oluşan ikinci düzensiz- hareketlerinin açıklanması zegenlerin çembermerkezlilerinin merkezleri Güneş’in liğin asimetrik zamanlarının belirlenmesinde dışmerkez- 1. Ortakmerkezli merkezi ile daima karşılaşma konumundadır, Güneş’ten li varsayımın kullanılmasını reddeden Ptolemaios’u eleş- uzak olamazlar. Ancak çembermerkezlilerin yarıçapları tirir ve Kopernik’in düşündüğüne benzer yeni bir Mer- (evren merkezi ve dışmerkezli küre ile) (Güneş’ten) büyük olur.” kür modeli ileri sürer. Demek ki Ali Kuşçu Merkür için küre katmanı (felek) farklı modeller denerken, Ptolemaios’un yaptığının ak- 2. Dışmerkezli küre katmanı (felek) Güneş ile gezegenler arasında olduğu belirlenen bu sine, dışmerkezliyi çembermerkezlinin yerine kullanmış- 3. Çembermerkezli küresi ilişki XV. yüzyıl astronomisinde önemli bir değişime yol tır. Konu hakkındaki düşüncelerini açıkladığı Risâle fî Asl 4. Gezegen açmış ve Kopernik astronomisine giden yolu açmıştır. Bu el-Hâric Yumkinu fî el-Sufliyeyn (İki İç Gezegende Dışmer- 5. Evren merkezi alıntı, ilk defa Ali Kuşçu’nun bu ilişkiye dikkat çektiğini kezlilik Kuralı) çalışmasında, pek çok uzmanın iç geze- 6. Dışmerkezlinin merkezi açıkça ortaya koymaktadır. genlerde dışmerkezlinin çembermerkezli yerine kullanı- 7. Çembermerkezlinin AB çapı labileceğini kabul etmeyerek Ptolemaios’un düşüncele- doğrultusunu belirleyen merkez Ali Kuşçu’nun astronomiye ilişkin eserleri arasında, rini tekrarladıklarını belirtmektedir. Merkür’ün dolanımını betimleyen modele ilişkin bir ri- sale de yer almaktadır. Risale fî Hall Eşkâl el-Mu’adil lî el- Ali Kuşçu’nun Osmanlı Bilim Geleneğindeki Yeri Mesîr (Ekuant Probleminin Çözümlenmesi Üzerine) adlı çalışması birkaç bakımdan önem taşımakla birlikte, ast- Ali Kuşçu, Maveraünnehir’de gelişen matematik ve ast- ronomi tarihi açısından ele alındığında yine Ptolemaios ronomi geleneğinin temsilcisi olarak İstanbul’a gelmiş- sistemindeki aksaklıklardan biri olan, Merkür’ün ekuant ti. Aslında bu Osmanlı bilim tarihi açısından önemli bir noktasının belirlenememesi sorununu çözmektir. So- olaydır. Çünkü o tarihlerde İstanbul’da Ali Kuşçu ayarında run, sistemin matematiksel olarak dayandırıldığı dışmer- astronomi bilgini yoktu. İstanbul’a gelişiyle başlattığı ye- kezli, çembermerkezli ve ekuant ekseninde oluşmaktay- ni bilim geleneği, hem Maveraünnehir bilim geleneğinin dı. Matematiksel açıdan en problemli gökcisimleri Mer- İstanbul’a taşınmasını sağlamış hem de astronomi bilimi- kür ve Ay’dı. Merkür, yörüngesinde iki kere Yer’e en yakın nin Osmanlılarda yayılmasına neden olmuştur. Diğer taraf- konumda yer alıyordu, Ptolemaios bunu açıklamak için tan, eserleriyle de çok sayıda medrese öğrencisini etkileye- Merkür’ün çembermerkezlisinin merkezini, taşıyıcı dai- rek birçok önemli bilginin yetişmesine yardımcı olmuş, Os- renin merkezinde dönen bir dairenin çevresine yerleştir- manlı dünyasında matematik ve astronomi bilimlerinin te- mişti. Yine Ay, dördün konumlarında Yer’e diğer konum- mellerini atmıştır. larındayken olduğundan daha fazla yaklaşıyordu. Ptole- maios bu olguyu açıklamak için tıpkı Merkür’de olduğu Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ile birlikte Fatih Medreseleri’nin gibi Ay’ın çembermerkezlisinin merkezini de taşıyıcı da- programlarını hazırlamıştır. Burada dikkat çekilmesi gere- irenin merkezi etrafında dönen bir dairenin merkezine ken nokta, bu medreselerin çerçevesini çizen vakfiyede, yerleştirmişti. dini bilimlerin yanı sıra pozitif bilimlerin de okutulmasının şarta bağlanmış olmasıdır. Ali Kuşçu bu risalesinde, Ptolemaios sisteminden farklı bir Merkür modeli düşünmüş ve kendi merkezle- KAdayıvnaar,kAça. A., “Ali Kuşçu”, İslam Ansiklopedisi, Cilt I, SDKaaeynrıglkıi,asiAl,,C.A, i“.l,İtb“A3n6li,SSKînauâyş’dıç1au-A”2, ,DstArilonvnkeoaTmraairÜivhne-iCAveosrtğrsroiatlefoysjaii,”,1F9a9kü3.ltesi ri etrafında, düzenli bir hızda dolanan daireler kullanan MEB, 1940. bir model tasarlamıştır. Bu modelin asıl önemli tarafı Adıvar, A., Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, Kopernik’in düşüncelerine koşut olmasıdır. 1982. Eİbdn. ASîyndâınDSoağyuımlı,uTnüurnkBTianriinhcKi YuırlıuAmrum, a1ğ9a8n4ı., TAüyrdkıniy,eCD.,i“yAalnieKtuVşaçkuf”ı,,İ1sl9a8m9.Ansiklopedisi, Cilt 2, Kopernik üzerine yapılan son çalışmalarda, onun DFOİhasiszzmaleınaro,onğMğllıullu.a,,,rİA.E,Al.“i,AnKŞsleiuikşKşleçounupş,,eçRKdui.ü”,s,ilİ,tYzüCagrişi,lavtCmeI.,T,lYauArKrıkizYvpme,ın1Ya9Bar9pa,9Ckıt.al.a,nrFlııayğzlıal,ı1o9ğ8lu8,. UMUnleuarsktl,aeYrza.i,,r“a1As9ıl9iS6Ke.muşpçouzvyeumFeuthBiyiled”i,rUileluriğ, BAetaytvüerkÇKevürletsüir Ptolemaios’un gezegenler için verdiği çembermerkezli KUanyant,aYk.,YAayliınKluaşrçı,u2:0Ç0a9ğ.ını Aşan Bilim İnsanı, modeli, Güneş’i merkeze alan bir astronomiye dönüştür- İE.,kOmsemleadndlıinAİshtrsoannoomğliuL,iItRerCatIüCrAü,T1a9r9ih7i., Cilt I, Ed. Ünver, A. S., A19li4K8.uşci: Hayatı ve Eserleri, İstanbul mek için bir adım olarak kullandığı ve dışmerkezli mo- Üniversitesi, dellere dönüştürdüğü ortaya çıkarılmıştır. Bu, gerçekte İILRhitsCearInaCotüAğrl,uü1,T9Ea9.,r9iŞ.heiş,eCni,ltRI.,,Eİzdg.iE, Ckm., OelsemddainnlıİMhsaatneomğaluti,k YRıilsdâılze,fMî’l-.İ,sBtii’ârrDesi’slci,iKOülaltrüarkBAalki aKnulışğçuı, 2v0e02. bütün çembermerkezli modellerin dışmerkezli modelle- re dönüş-türülebileceği genel kabulüne dayanmaktay- dı. Ptolemaios bunun sadece dış gezegenler için (Mars, 89
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Süsenler Süsenlere ülkemizde cehennem zambağı, eşek lalesi, kırna, mezarlık zambağı, sevsen, sursal, suskal adları da verilir. 90
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 [email protected] Baharın gelmesiyle birlikte bitkilerde hareketlilik başlar. Süsenler Iridaceae ailesinin üyesidir. Aileye adını veren İris Birçok bitki sadece bahar aylarında, özellikle Mayıs ayın- cinsinin 250 kadar türü vardır. Süsenler çok yıllık otsu ve da, çiçeklenir (üreme etkinliğini gerçekleştirir). Ayrıca Ma- soğanlı bitkilerdir. Çiçekleri genellikle mor ve beyaz olur. yıs ayı botanik biliminde vejetasyonun en yüksek olduğu Çiçeklerinin güzel görünüşü, hızlı büyümesi ve erken çi- devre olarak nitelenir. Bu devrede bitki tohumdan gelişir, çeklenmesi gibi nedenlerle süs bitkisi olarak yaygın olarak büyür ve tekrar tohum verecek hale gelir. Bu nedenle bir kullanılır. Ayrıca üst solunum yolları hastalıklarını tedavi bölgenin florası (bitki topluluğu) araştırılırken arazi çalış- edici ilaçların yapısına da girdikleri için tıbbi önemleri malarının büyük bölümü Mayıs ayında yapılır. vardır. İnsanlar süsenleri çok uzun yıllar önce keşfetmiş. Knossos’taki (Girit) Minos Sarayı’nın duvarında 4000 yıl önceden kalma İris figürleri vardır. İris Eski Yunan’da tanrı- ça İris’i temsil ediyordu ve kadınların mezarına dikiliyordu. 16. yüzyılda Avrupa’da bahçelerde kullanılmaya başlanan süsenler Osmanlı İmparatorluğu zamanında İstanbul’da da bahçelerde süs bitkisi olarak kullanıldı. Günümüzde de yabani türler, özellikle Iris germenica kültüre alınarak yaygın olarak bahçelerde süs bitkisi olarak kullanılıyor. Ay- rıca idrar söktürücü, kusturucu, gaz söktürücü, kabızlık ve mide rahatsızlıklarında da geleneksel olarak kullanılıyor. Fotoğraf: Doç. Dr. Kazım Çapacı DTKÜaöynBnmİaTekAz,KEP. Oro.,jePnınoa:rT, MBA.,GT-ü1r5k5iy5e,’n1i9n9Y9a. bani Iris L. Türlerinin Polen Morfolojisi, 91
Türkiye Doğası Fauna BSöicvekrçiliFFarealerr eler Memeli hayvanlar omurgalılar içinde en gelişmiş gruptur. Sahip oldukları farklı özellikler sayesinde Dünya’nın hemen hemen her yerinde, çok çeşitli yaşam alanlarında yaşamaya uyum sağlamışlardır. Buzullar, çöller, ormanlar, sulak alanlar, dağlık bölgeler, mağaralar, toprakaltı bu yaşam alanlarına örnek verilebilir. En büyük memeli 33 metre uzunluğunda ve 120 ton ağırlığındaki mavi balina, en küçük memeli de 5-6 cm uzunluğunda ve 2 gram ağırlığındaki cüce farelerdir. Sivrifareler de bir küçük memeli hayvan grubudur. Bu fareler yaygın olarak bilinen ve otçul olan farelere çok benzerler, ancak böcekle beslenmeleri aralarındaki en büyük farktır. 92
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Böcekçiller takımı (Insectivora) kirpiler, köstebekler ve rin renkleri genelde kahverengi ve gri olur. Böcekler ve sivrifareler ailelerini kapsar. Sivrifareler böcekçiller takı- böcek larvalarıyla beslenirler. Bu nedenle tarım için hayli mının en küçük üyeleridir. Ülkemizde 10 kadar türü bu- yararlı canlılardır. Metabolizmaları çok hızlıdır. Çok ha- lunan sivrifarelerin tüm dünyada 300 kadar türü vardır. reketli ve aktif hayvanlardır. Hem gece hem de gündüz Orman sivrifaresi, su sivrifaresi, bataklık sivrifaresi, Etrüsk hareketlidirler. Sivrifareler çok farklı özellikleri olan habi- sivrifaresi, bahçe sivrifaresi bunlardan bazılarıdır. Her ne tatlarda yaşar. Dağlar, ormanlar, bahçeler, tarlalar, sulak kadar fare olarak adlandırılsalar da diğer farelerden te- yerler, göl ve deniz kıyıları, çalılıklar, bataklıklar ve otluk mel olarak çok farklıdırlar. Memeli hayvanlar içinde en alanlarda yaşarlar. Su sivrifaresi gibi türler suya girip yü- küçük olanlar bu gruptur denebilir. Yalnızca görünüşle- zer ve dalabilirler. Bunlar böcek dışında salyangoz, balık, ri fareye benzer. Boyları 3-10 cm (en fazla 18 cm) kadar kurbağa vb. de yer. Günümüzde sivrifarelerin yaşamla- olur. Sivrifarelerin ağız kısımları uzun, burun kısımları da rını tehdit eden çok sayıda etken var. Yaşam alanı kaybı, sivridir. Gözleri çok küçüktür, görme yetileri zayıftır. Ama tarımda böcek zararlıları için kullanılan zehirler bunların işitme ve koku alma duyuları çok gelişmiştir. Sivrifarele- başında geliyor. Fotoğraf: Prof. Dr. Ahmet Karataş HHKaaarryrrniissaooknnla,ZDro.oLlo. vgeicBalatMesu, sPe.uJ.mJ.,YTahyeınMlaarmı, sm. 2a0ls5o-f2A07ra, 1b9ia9.12.. Basım, Demirsoy, A., Türkiye Omurgalıları, Memeliler, Çevre Bakanlığı, 1996. 93
Türkiye Doğası Jeomorfoloji Düden (Subatan) 94
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Yeryüzünün şekillenmesi, yer Düdenler genel olarak karstik kabuğunda milyonlarca yıl için- kayaçların erimesi ya da bir çukur de gerçekleşen olaylar sonucu tavanının çökmesiyle oluşan, çe- gerçekleşir. Şekillenme yalnızca şitli çap ve büyüklükte olabilen, karalarda değil, deniz ve okya- çukur, kuyu gibi yapılardır. Kars- nus tabanında da gerçekleşir. Yer tik çatlakların genişlemesi ya da kabuğunun şekillenmesinde iç yeraltı mağaraların birleşmesiyle (volkanizma, kırılma, kıvrılma) ve de oluşabilirler. Erime sonucu dış (akarsular, rüzgârlar, dalgalar) oluşan düdenler dar ve yılanka- kuvvetler etkendir. Karst topoğ- vidir, çökme sonucu oluşanlar rafyası iç ve dış etkenlerin yer daha çok silindiriktir. Düdenler kabuğunu nasıl şekillendirdiğinin yapı olarak obruklara benzer. en ilginç örneklerinden biridir. Bu Ancak onlardan farklı olarak topoğrafya genel olarak yağmu- ağızları geniştir, derine doğru run ve eriyen kar sularının etkisiy- indikçe, bir huni gibi, çapları da- le eriyebilen kayalarda (kalker ya ralır. Obruklarsa silindiriktir. Dü- da alçıtaşlı) farklı şekilde ve bü- denler bazen havzalardaki suyu yüklükte jeomorfomolojik yapıla- yeraltına boşaltan yapılar olarak rın oluşmasıyla gelişir. Bu oluşum da görev yapar. Bazı durumlarda sürecinde karstik kayaçlarda bazı düdenlerin giriş kısımları suların kimyasal olaylar olur. Yağmur ve getirdiği maddelerle kapanabi- kar sularında asidik özelliği olan lir. Bu durumda sular yeraltına bir miktar CO2 (karbondioksit) inemediği için geçici göller olu- vardır. Bu sular kireçtaşını çöze- şabilir. Bu gibi göl oluşumları bilir. Genelde yapısında kalsiyum alüvyonla kaplı karstik alanların karbonat (CaCO3) olan kayaçlar- ortasında bulunan düdenlerde da gerçekleşen çözünme sonucu daha çok görülür. Ülkemizde oluşan yapılar lapya, düden (su- düdenlere Akdeniz Bölgesi’nde batan), obruk, uvala, polye ola- yaygın olarak rastlanır. rak adlandırılır. Karstik oluşumlar olarak da bilinen bu yapılardan lapya, dolin, uvala ve polye daha önceki sayılarımızda anlatılmıştı. Bu sayımızda konu düdenler. Katkılarından dolayı Doç. Dr. Uğur Doğan’a (Ankara Üniversitesi) teşekkür ederiz. Fotoğraf: Turgut Tarhan KEGraüiynnnçea,ykS,lE.a,r.J,eJoemomorofroflooljoijIi.,,TDekerağYaaçyıEnylalürlı.Y, 2ay8ı4n.,cİıslıtka,nAbunlk,a2r0a0,22.004. 95
Türkiye Doğası Bir Zamanlar Anadolu’da Doğa Tarihi AYsyaabanesegi, ( Yaklaşık 70 milyon yıldan bu yana yeryüzünde yaşayan memeli hayvanların kaderi, insanoğlunun alet kullanmayı geliştirmesi, tarım ve avcılıkta ilerlemesi, medeniyetler kurmasıyla birlikte değişmeye başladı. Önceleri yalnızca doğal olaylarla mücadele eden ve genelde bu mücadeleden kazançlı çıkan yaban türler, insan ve insan kaynaklı etkenlere (avcılık, yaşam alanı işgali vb) karşı çaresiz kalmış görünüyor. Özellikle son 300 yıldaki gelişmeler memeli türlerinin, özelikle de büyük memeli türlerin yaşamlarını ciddi biçimde tehdit ediyor. Büyük memeli türleri artık yalnızca doğal koruma alanlarında yaşamlarını devam ettirebilecek gibi. Asya yabaneşekleri de bu türlerden biri.
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 Asya yabaneşekleri, soylarının Anadolu’da tükenmesine karşın Moğolistan, Çin, Hindistan, Rusya ve İran’da yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra Özbekistan, Kazakistan, Suudi Arabistan, İsrail ve Ukrayna’da yeniden yerleştirilen popülasyonlar var. Asya yabaneşeklerinin sırt kısımları kırmızımsı, sarımsı, grimsi ve kır renklidir. Sırt kısımlarında siyah çizgiler vardır. Ağzı kısımları beyazımsı renktedir. Boyları (baş-gövde) 200-250 cm, omuz yükseklikleri 130 cm, kuyrukları 30-40 cm, ağırlıkları da 260 kg kadar olur. Daha çok kurak ve yarı-kurak bölgelerde yaşayan Asya yabaneşekleri doğada 6 yıl (en fazla 14 yıl), esaret altındaysa 26 yıl kadar yaşar. Kısa mesafelerde saatte 70 km hızda koşabilir. Asya yabaneşeklerinin 5 tane alt türü olduğu, bunlardan ülkemizde Equus hemionus khur alt türünün yaşadığı ve soyunun tükendiği tahmin ediliyor. Çizim : Ayşe İnan Alican KDaeymniarskolya,rA., Türkiye Omurgalıları, Memeliler, Çevre Bakanlığı, 1996. http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/7951/0 97
Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Kromozomlar Hücre çekirdeğinde bulunan ve içerisinde proteinlere sarılı DNA İnsan kromozomlarının içerisinde 30 binin üzerinde gen bulunur. Bu zincirleri taşıyan yapılara kromozom denir. Üreme hücreleri genler, farklı işlevlere sahip proteinlerin yapımı için gereken bilgiyi sağ- (sperm ve yumurta) dışındaki hücrelerde, biri cinsiyet kromozomu ol- lar, yani protein kodlarını taşır. Bazı genler birden çok protein sentezi- mak üzere 23 çift, yani toplam 46 kromozom bulunur. Bu kuralın bir ni sağlar. Genler, uzun DNA zincirleridir. DNA zincirleri, baz yapısında istisnası, kırmızı kan hücreleridir (eritrositler). Eritrositlerin hücre çe- ve nükleotid denilen dört farklı molekülden oluşur: adenin (A), guanin kirdeği olmadığı için kromozom da bulunmaz. Kromozom çiftlerinin (G), sitosin (C) ve timin (T). Bu bazlar oksijen, karbon, nitrojen ve hidro- 22’si kadın ve erkeklerde benzerlik gösterir ve otozom olarak adlandı- jen atomlarının farklı birleşimiyle meydana gelir. Her baz, DNA’nın iske- rılır. Cinsiyeti belirleyen 23. kromozomsa XX veya XY olarak adlandırı- letini oluşturan şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülüne bağlanır. Baz, lır. Erkeğin üreme hücresi olan spermlerde ve kadının üreme hücresi şeker ve fosfat içeren bu komplekse nükleik asit denir. Her nükleik asit, olan yumurtada bu miktarın yarısı kadar (toplam 23) kromozom var- eşi olan diğer nükleik asiti karşısına alarak onunla birleşir (adenin timin- dır. Erkek ve kadın üreme hücreleri birleştiğinde, kromozom sayısı 46 le, guanin sitosinle). Nükleik asit çiftleri, fosfat bağlarıyla birbirine zincir olan yeni bir hücre oluşur. Diğer bir deyişle, hücrelerimizdeki kromo- şeklinde eklenir ve sonuçta sarmal yapıdaki DNA zinciri meydana gelir. zom çiftlerinin biri anneden diğeriyse babadan gelir. Cinsiyetin geliş- İnsan genetik şifresi yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşur. mesi de bu mekanizmayla olur. Babanın spermlerinde X veya Y kro- mozomu vardır. Anneden ise daima X kromozomu gelir. Eğer baba- DNA zinciri, hücre bölünmesi sırasında adeta bir fermuar gibi açı- dan gelen X ile anneden gelen X kromozomları birleşirse çocuk kız larak kendini kopyalar. Böylece, yeni oluşan hücreye aynı genetik bilgi olur. Babadan gelen Y ile annenin X kromozomu birleşirse çocuk er- geçer. Proteinler sentezlenirken de DNA sarmalı kısmen açılır. DNA’dan kek olur. alınan bilgi, protein yapımında kullanılmak üzere ribozomlara gönde- rilir. Bu bilgi ribozomlarda okunarak protein yapılır. Proteinler 20 fark- Kromozomlar hücre bölünmesi sırasında belirginleşir ve çubuk şek- lı amino asitten oluşur. Proteinleri oluşturan bu amino asitlerin hangi linde yapılar oluşturur. Kromozom çubuğu, ortaya yakın bir yerden sırayla dizileceğini de nükleik asit sıralaması belirler. Üç nükleik asitten (sentromer) incelerek iki kola bölünür. Kısa kola “p”, uzun kola da “q” oluşan ve kodon denilen DNA biriminin verdiği bilgiye göre, protein- denir. Kromozomların ucunda telomer olarak adlandırılan ve birbiri- deki amino asit sırası belirlenir. Örneğin,TAT üçlüsü tirosin, GGT glisin, ni tekrar eden uzun DNA zincirleri bulunur. Telomerler, bölünmeler sı- GCT alanin ve CAA glutamin amino asitlerinin DNA’daki karşılığıdır. TA- rasında kromozomu olası hasarlara karşı korur, kromozomun bütünlü- A, TAG ve TGA üçlüleri de bitiriş (stop) kodonlarıdır. Stop kodonları, bir ğünü ve devamlılığını sağlar. Ek olarak, kromozomun çekirdek zarına genin DNA’nın neresinde başlayıp neresinde bittiğini anlamak için (TA- tutunarak sabit pozisyonda kalmasını da sağlar. Telomerler, her hüc- A, TAG ve TGA) kullanılır. DNA’daki TATGGTGCTCAA gibi bir nükleik asit re bölünmesi sırasında bir miktar kısalır. Telomer boyu kritik noktanın sıralaması sonucunda oluşan protein zinciri, tirosin-glisin-alanin-gluta- altına düşünce hücre artık bölünmez. İnsanlarda bağ dokusu hücre- min amino asitlerini içerir. Protein zincirleri, bu şekilde birbirine bağ- si olan fibroblastlar yaklaşık 50 bölünme sonrasında artık çoğalamaz lanan yüzlerce amino asitten oluşur. Amino asitlerin sırasını belirleyen ve ölür. Ömrü uzun olan hayvanlarda yapılan çalışmalarda, hücre bö- kodonlardaki en ufak bir değişiklik, farklı bir proteinin oluşmasına yol lünme sayısının, kısa ömürlü hayvanlara göre daha fazla olduğu bu- açar. Yukarıdaki örnek sıralamada yer alan ilk kodon olan TAT yerine GAT lunmuştur. Örneğin farelerden elde edilen hücreler 10-15 kez bölünür- gelirse, yeni DNA sıralaması GATGGTGCTCAA olur. GAT kodonunun ri- ken, kaplumbağa hücreleri 100 kereden fazla bölünebilir. Bu bulgular- bozomdaki karşılığı aspartik asittir. Bu durumda meydana gelen pro- dan yola çıkılarak yapılan araştırmalar, telomer ve yaşlanma ilişkisini teinin yapısı, aspartik asit-glisin-alanin-glutamin şekline dönüşür. Kısa- ortaya koymuştur. Hücre bölünmesinin durmasının, yaşlanmaya yol cası farklı bir protein oluşur. Proteinin içinde tek bir amino asitin değiş- açan temel mekanizmalarından biri olduğu düşünülmektedir. mesi dahi o proteinin işlevini bütünüyle değiştirip hastalığa yol açabilir. 98
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 [email protected] Genleri oluşturan DNA zincirlerinin şifresini çözmek çası koparak kaybolur (delesyon). Eğer kopan parçada vücut amacıyla 1990 yılında“İnsan Genom Projesi”denilen büyük için önemli proteinleri kodlayan genler varsa bu durum ciddi bir proje başlatıldı. Toplam 18 ülkenin katıldığı bu projenin hastalıklara yol açabilir. Kromozomun bir kısmındaki genle- amacı sağlıklı insanın gen haritasını çıkarmaktı. Yaklaşık 20 rin gereksiz kopyaları oluşabilir (duplikasyon). Bu tür durum- yıl süren çalışmalar sonucunda, kromozomlar üzerindeki larda sağlığı tehdit eden hastalıklar görülebilir. Kromozom genlerin nükleik asit sıralaması belirlendi. Sağlıklı gen şif- bozuklukları genellikle vücuttaki tüm hücreleri etkiler. An- resinin ortaya çıkarılması sayesinde hastalıklı genleri tespit cak nadiren de olsa sadece bazı hücreleri etkileyen kromo- etmek mümkün oldu. İnsandan alınan tek bir hücre saye- zom bozuklukları da görülür. Mozaik tipi bozukluk denilen sinde, hastalıklı genler saptanmakta ve kişinin ileride han- bu tür durumlarda, hücrelerin bir kısmı normal diğer kısmı gi hastalığa yakalanma riski olduğu tespit edilebilmektedir. anormal yapıda olur. Genetik incelemelerde vücuttaki tüm Genlerle hastalıklar arasındaki bağlantılar daha iyi anlaşıl- hücrelerin yapısını ortaya koymak mümkün olmadığı için, dıkça, gen haritasının önemi daha da artacaktır. bu tür durumlar teşhisi en güç kromozom bozukluklarıdır. Kromozom bozuklukları Mitokondrial DNA Kromozomların yapısındaki sayısal veya şekilsel bozuk- Kromozomlar ve bunlar içerisinde yer alan genler hücre luklar birden çok geni etkileyerek hastalıklara, hatta anne çekirdeğinde bulunur. Fakat hücre içerisinde kromozom- karnında ölümlere yol açar. Kromozom bozukluklarının ba- ların yapısında yer almayan bazı genler de vardır. Hücrele- şında sayısal farklılıklar gelir. Sperm veya yumurta oluşumu rin enerji kaynağı veya jeneratörü olarak adlandırılan mito- sırasında kromozomların ayrılmasında bir sorun oluşursa, kondrilerin içinde de DNA tespit edilmiştir. Kendine özgü döllenen yumurtada, yani embriyoda sayısal kromozom bo- genetik şifresi olan bu hücre birimlerinin (organel), ilk ön- zuklukları görülür. Embriyodan üreyen hücreler, normal kro- celeri tek başına yaşayan ve sonradan hücre içine alınmış il- mozom sayısı olan 23 çiftten, yani 46’dan fazla veya az sayı- kel canlılar olduğu düşünülmektedir. Mitokondrial DNA’nın da kromozom içeriyorsa o kişide hastalık oluşur. Kromozom kromozomlardaki DNA’dan bazı farklılıkları vardır. Hücre sayısındaki bozuklukların başında, 21. kromozomun fazla ol- çekirdeğindeki DNA’nın yarısı anneden diğer yarısı da ba- masına bağlı olarak gelişen Down sendromu (trizomi 21) ge- badan gelirken, mitokondrial DNA sadece anneden gelir. lir. Normal bir hücrede iki adet 21 numaralı kromozom var- Spermlerdeki mitokondriler, hızlı hareketi sağlayan enerji- ken, Down sendromu olan kişilerde üç tane vardır. Annenin yi üretebilmek için kuyruk kısmında bulunur. Döllenme sıra- gebelik yaşının artmasıyla birlikte bu kromozom hastalığı- sında kuyruk kopar ve babanın mitokondrial DNA’ları hüc- nın görülme sıklığı artar. Yaşı 25 olan bir gebenin bebeğinde re dışında kalır. Böylece, meydana gelen embriyoda sade- Down sendromu görülme riski 1383’te 1 iken, yaşı 35 olan ce annenin mitokondrial DNA’ları bulunur. Mitokondrial gebede bu risk 338’de 1’e, 45 olan gebedeyse 32’de 1’e çı- DNA’daki mutasyonların, yani bozuklukların çeşitli hasta- kar. Down sendromu kadar sık görülmese de, 13. ve 18. kro- lıklarla ilişkisi gösterilmiştir. Yaşlanma sürecinin, mitokond- mozomların üçlemesi de kromozom sayı bozuklukları ara- rial DNA değişinimlerinin (mutasyonların) bir birikimi oldu- sında yer alır. Erkek çocuklarda cinsiyet kromozomlarından ğunu savunan araştırmacılar vardır. Parkinson ve Alzheimer X’in fazla olması Klinefelter sendromuna yol açar. Klinefelter hastalığı ile mitokondrial DNA arasında bir bağlantı olduğu sendromu, testislerde gelişme geriliğine ve kısırlığa yol açan da düşünülmektedir. bir durumdur, bu kişilerde XY olması gereken cinsiyet kro- mozomu XXY ‘dir. Kız çocuklarda iki tane olması gereken X Bebekte kromozom bozukluğu olma ihtimali kromozomlarından biri eksik olursa Turner sendromu gelişir. % Bu çocukların genetik yapısı 46XX yerine 45X’tir. Canlı doğan 5.5 her 2500 kız çocuktan biri Turner sendromlu olarak dünyaya 5.0 gelir. Bu rahatsızlıkta çeşitli organ sistemlerinde (iskelet siste- 4.5 mi, yumurtalıklar, kalp, böbrek vs) yapısal sorunlar görülür. 4.0 3.5 Kromozomlarda yer değiştirme (translokasyon), silinme 3.0 (delesyon), artma (duplikasyon), ters dönme (inversiyon-yü- 2.5 zük oluşumu) gibi yapısal bozukluklar da görülür.Yapısal bo- 2.0 zukluklar çoğunlukla sperm veya yumurta oluşumu sırasın- 1.5 da kromozomlar ayrılırken olur. Mayoz bölünme denilen, 1.0 kromozom sayısının yarıya indirildiği hücre çoğalması sıra- 0.5 sında bazı hatalı hücreler oluşabilir. Bu hatalı hücreler döl- lenirse, meydana gelen embriyoda kromozom bozuklukla- 0.0 20-24 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 rı görülür. Kromozomun bir kısmı koparak başka bir kromo- Annenin gebelikteki yaşı zoma yapışabilir (translokasyon) veya ters dönerek tekrar ye- rine yapışabilir (inversiyon). Bazen de kromozomun bir par- KDaoynnaatek,lLa.rE, Blasco, M. A., “Telomeres in cancer Lim, D. H., Maher, E. R., “Genomic imprinting CRanoildyta3al6gSe6oi,ncSigea”ty,yıPo1hf5ilL6o1oson, spd.ho7inc6,a-S8l et4rr,aiOensscBaac,ktBi2oio0nl1so1go.ifctahleSciences, syndromes and cancer”, Advances in Genetics, Sayı 70, s. 145-75. 2010. 99
Gökyüzü Alp Akoğlu En Değerli salların tepki süresi çok daha uzundur. Öyle ki, da haritaya bakmak gibi işler için ışık gerekirse, Gözlem gözün karanlıkta ışık duyarlılığını tam olarak ka- kırmızı rekli ışık veren ve baktığımız yeri zar zor Aracı: Göz zanması bir saati geçer. görebileceğimiz kadar aydınlatan bir ışık kayna- ğı kullanmak gerekir. Eğer parlak ışığa karşı ön- Gökyüzü gözlemciliği söz konusu olduğun- Gözümüzün ışığa duyarlı katmanı ağtabaka ceden önlem alma şansınız yoksa, gözlem ön- da teleskop, dürbün, fotoğraf makinesi gibi ya da retina olarak adlandırılır. Ağtabakada ışı- cesi en azından karanlıkta 15-20 dakika bekle- gözlem ve görüntüleme araçları akla gelir. Te- ğa duyarlı iki çeşit hücre bulunur. Koni hücre- yin. Bu, göze gece görme yeteneğini büyük öl- leskop ne kadar büyükse o kadar iyidir. Fotoğ- ler ağtabakanın merkezinde yoğunlaşmıştır ve çüde kazandırır. raf makinesi ne kadar yüksek çözünürlüğe ve renklere duyarlıdır. Çubuk hücrelerse merkezde ışık duyarlılığına sahipse o kadar iyidir. Ne var az, kenarlarda daha yoğundur ve renkleri algı- Işığa daha duyarlı olan çubuk hücrelerin ağ- ki hâlihazırda sahip olduğumuz paha biçile- layamaz. tabakanın merkezinde az, çevresinde daha faz- mez gözlem aletlerimizi pek iyi tanımıyor, on- la bulunduğundan söz etmiştik. Eğer aradığınız ları gökyüzü gözlemciliğinde nasıl daha verim- Koni hücreler ışığa görece daha az duyarlı cismi olması gereken yerde göremiyorsanız ba- li kullanacağımızı pek bilmiyoruz. Hangi aletten olsalar da renkli ve çok ayrıntılı görüş sağlarlar. kış doğrultunuzu biraz kenara kaydırın. Işığa ve mi bahsediyoruz? Elbette gözlerimizden. Bu nedenle incelemek istediğimiz bir şeye doğ- harekete daha duyarlı olan çubuk hücreler sa- rudan bakarız. Çubuk hücrelerse ayrıntılı görüş yesinde bu cismi yakalayabilirsiniz. Eğer cismi Gözümüzün nasıl çalıştığını anlamak, hem sağlamaz. Renkleri algılamasa da düşük ışığa görmekte yine zorlanıyorsanız bakış doğrultu- gözlem performansımızı artırmak hem de gör- ve harekete duyarlıdır. Böylece beynimize aşırı nuzu sürekli olarak hızlıca değiştirin. Baktığınız düklerimizi yorumlayabilmek için önemlidir. bir veri akışına yol açmadan, özellikle kenardan gökcismi çok sönükse, beyninizi orada görüle- Birçok gökyüzü meraklısı gözlem araçlarına çok yaklaşan tehlikelere karşı tetikte olmamızı sağ- cek bir cisim olduğuna ikna etmek daha zor ola- fazla para harcıyor. Ne var ki gözlerini iyi kullan- larlar. Renklere duyarlı olmadıkları için karanlık- caktır. Bu şekilde cisim birden bire görünür hale mayı bilmedikleri için bu araçlar beklentilerini ta renkleri algılamakta zorlanırız. Sönük gökci- gelebilir. karşılamıyor. simlerini de bu nedenle renksiz görürüz. Gökyüzüne ne kadar bakarsanız o kadar çok Gözlerimiz ışığı duyarlı bir yüzeye odakla- Bu temel bilgilere sahip olduktan sonra gök- şey görürsünüz. Çünkü gökyüzü gözlemciliğin- yan, burada kaydedilen sinyalleri beyne gönde- yüzü gözlemciliğinde gözlerimizden olabildi- de beyin-göz koordinasyonunun gelişmesi için ren bir kamera gibidir. Gün boyunca beynimiz ğince yüksek verim almak için bazı ipuçları ya- deneyim gerekir. Bunun için sık sık gözleme çı- gözlerden gelen o kadar çok veri işler ki bunu rarlı olacaktır. kın ve olabildiğince farklı türde gökcismine ba- sıradan bir kameranın ve kayıt cihazının yapma- kın. sı mümkün değil. Öncelikle gözün ışığa duyarlılığını en yük- sek düzeyde tutmak için gözlem öncesinde ve Elbette göz sağlığınıza (genel olarak sağlığı- Yerimiz kısıtlı olduğudan gözün nasıl çalıştı- sırasında parlak ışıktan uzak durmak gerekir. nıza da) dikkat etmeniz önemli. Olanağınız var- ğına ancak gökyüzü gözlemciliğiyle ilgisi ölçü- Gözün karanlığa alışması için gözlem öncesin- sa gözleme çıkmadan önce karanlık bir ortam- sünde değineceğiz. de gözlem yerine erkenden giderek buna ola- da biraz uyuyun. Bu, gözlerinizle birlikte tüm nak yaratılması iyi olur. Bu işi iyice ileri götüre- vücudunuzu dinlendirerek daha verimli bir göz- Gözün ışığa duyarlılığı, çok sönük cisimleri rek günün ikinci yarısını koyu camlı güneş göz- lem yapmanıza yardımcı olacaktır. görmeye çalıştığımız için biz amatör gökbilim- lükleriyle geçiren amatörler var. Gözlem sırasın- cileri fazlasıyla ilgilendirir. Rengi insandan insa- na değişen iris, ışığın içeri girmesini sağlayan İÜFF Amatör Astronomlar Kulübü “Mayıs Etkinliği” gözbebeğini tıpkı fotoğraf makinesinin diyaf- ramı gibi büyütüp küçültmeye yarayan kas lif- İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Ama- rak gerçekleştirilecek. Gündüz programın- leri içerir. Eğer ortam çok aydınlıksa gözbebeği- tör Astronomlar Kulübü geleneksel hale da yapılacak etkinliklerin bazıları şöyle: nin çapı 0,5 mm’ye kadar küçülebilir. Çok karan- gelmiş olan Mayıs Etkinliği’ni bu yıl 11-13 “Dünya’dan Evren’e Bakış” fotoğraf sergisi, lıktaysa 7 mm’yi bulabilir. İrisin en kapalı ve en Mayıs’ta düzenliyor. Halka açık olarak ger- İstanbul Üniversitesi Gözlemevi ziyareti, ast- açık olduğu durumlarda içeri giren ışık miktarla- çekleştirilen etkinlik İstanbul Üniversitesi ronomi oyunları, Güneş gözlemi, Güneş saa- rı arasında 200 kat fark vardır. Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde ya- ti anlatımı, sunumlar ve amatör teleskop ya- pılacak. pım atölyesi. İrisin kontrol edebileceği parlaklık farkı 200 kat olmasına karşın, göz başka bir mekanizmayı Etkinlikte öğrenci ve akademisyenlerin Gece programı, üç gün boyunca 17:00- da kullanarak bu farkı 10.000 kata çıkarır. Bu, ışı- yapacağı sunumlarda ağırlıklı olarak ama- 23:00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. Et- ğa duyarlı hücrelerdeki kimyasal olaylara bağlı- tör ve popüler gökbilim konularına yer veril- kinlikler şu şekilde olacak: Seminerler, astro- dır. Parlak ışıkta bozulan kimyasallar gözün ışığa mesi planlanıyor. 1991 yılından bu yana ger- fotoğrafçılık atölyesi, amatör teleskop yapım duyarlılığını azaltır. çekleştirilen bu etkinlik bu yıl da gündüz ve atölyesi, İstanbul Üniversitesi Gözlemevi’nde gece programı olmak üzere iki bölümde ger- teleskoplarla gözlem ve “Dünya’dan Evren’e İris ışığa hızla tepki vererek açılır ya da kapa- çekleştirilecek. Bakış” fotoğraf sergisi. nır, ne var ki ışığa duyarlılığı belirleyen kimya- Gündüz programı, üç gün boyunca Etkinlikler ve katılım koşullarıyla ilgili ay- 11:00-16:00 saatleri arasında, daha çok ilk rıntılı bilgi için: ve ortaöğretim öğrencilerine yönelik ola- http://astronomi.istanbul.edu.tr/aak 100
Bilim ve Teknik Mayıs 2011 [email protected] 01 Mayıs Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Ay yakın görünümde (sabah) 05 Mayıs Eta Kova göktaşı yağmuru 07 Mayıs Merkür en büyük uzanımda (27°) 10 Mayıs Merkür, Venüs ve Jüpiter çok yakın görünümde (sabah) 20 Mayıs Merkür, Venüs ve Mars yakın görünümde (sabah) 30 Mayıs Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Ay yakın görünümde (sabah) 1 Mayıs 23.00 15 Mayıs 22.00 31 Mayıs 21.00 Mayıs’ta Gezegenler ve Ay Merkür geçen ay olduğu gibi bu ay da 10 Mayıs sabahı doğu ufku 31 Mayıs sabahı doğu ufku ufuktan en fazla 10 derece kadar yükselecek. Gezegeni görebilmemiz için doğu ufkunun Merkür’le yakınlaşacak. Jüpiter önümüzdeki Satürn, günbatımından önce doğuyor ve açık ve temiz olması gerekiyor. Merkür ay günlerde sabah gökyüzünde gözlem için hava karardıktan sonra güneydoğu yönünde boyunca sabah gökyüzünde, ancak ayın giderek daha iyi konuma gelecek. görülebiliyor. sonlarına doğru alçalacağından gözlenmesi daha zor olacak. Diğer gezegenler alacakaranlıkta kısa Ay 3 Mayıs’ta yeniay, 10 Mayıs’ta sürelerle görülebildiği için gecenin tek ilkdördün, 17 Mayıs’ta dolunay, 24 Mayıs’ta Venüs sabah gökyüzünde ama artık iyice gezegeninin Satürn olduğunu söyleyebiliriz. sondördün hallerinden geçecek. alçalmış durumda. Ayın büyük bölümünde Merkür ile yakın konumda bulunan gezegene ayın ortasında Mars ve Jüpiter de eşlik edecek. Bu güzel yakınlaşma ufka yakın gerçekleşeceği için ufku temiz ve açık bir gözlem yeri seçmek gerekiyor. Mars sabah gökyüzünde yükselmeye başlıyor ve her geçen gün gözlem için daha iyi konuma geliyor. Gezegeni gözlemek için en iyi zaman ayın sonları, çünkü bu sırada daha da yükselmiş olacak. Jüpiter gündoğumundan önce doğu ufkunda. Gezegen ayın ortalarında Venüs ve 101
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111