Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Sosyal Psikoloji 2 pdf

Sosyal Psikoloji 2 pdf

Published by Barkın Arslan, 2022-07-13 03:12:12

Description: Sosyal Psikoloji 2 pdf

Search

Read the Text Version

Halil Dönmez ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ Metot (yöntem): Herhangi bir disiplinde bilgi toplama prosedürüdür. Sosyal davranış insanın yatkınlıklarıyla içinde bulunduğu durumun ortak ürünüdür. Sosyal psikolojinin diğer bilim dallarından farklı problemleri vardır. 1. Sağduyu bilgisi (common sense knowledge): Sosyal psikolojide çalışılan konular sıradan insanların üzerinde akıl yürüttüğü konulardır. İnsanlarla çalışan sosyal psikologlar insanların bu sağduyu duvarına takılmaktadırlar. İnsanların bu konular hakkında sahip oldukları bilgiler çoğu zaman istediğimiz düzeyde değil. Bunun yanı sıra sosyal psikologların da sağduyu bilgisi vardır. 2. “Biliyordum” yanlığı (hindsight bias): Sonuç belli olduktan sonra sonucun önceden kolayca tahmin edilebilir olduğunu düşünme yanılgısı. Sosyal psikolojide araştırma yapmanın gereksiz olduğuna dair bir yanılgı vardır. İnsanlar sonuçların zaten belli olduğunu düşünür. Sosyal psikolojide genel olarak üç ana metodolojik yaklaşımdan söz edilir. Sistematik gözlem, ilişkisel yöntem ve deneysel yöntem. Gözlem Yöntemi - Gözlem, araştırmacının insanları gözlemesi ve onların davranışlarına ilişkin izlenimlerini veya ölçümlerini sistematik olarak kayıt altına almasıdır. - Gözlem yönteminde araştırmacının amacı bir davranışın ortaya çıkması veya çıkmamasının (çıkıyorsa hangi şartlar altında çıktığının örn. kişinin cinsiyeti, yaşı vb., günün saatleri, yalnız veya diğerleriyle oluşu) kaydedilmesidir. Davranışa müdahale edilmez. - Gözlem davranış hakkında nedensel çıkarımlar yapmaya izin vermez. - Sosyal psikoloji sosyal davranışın nedenlerini araştırıyorsa ve gözlem de nedensel çıkarımlara izin vermiyorsa neden gözlem yaparız? 1. Sosyal davranışı gerçek ve fiili bağlamda inceleyebilmek için 2. Sosyal davranışı ve bağlamı daha geniş ve yaratıcı bir çerçevede ele alabilmek 3. Laboratuvarda inceleyemediğimiz olguları, fikirleri test edebilmek ve laboratuvar inceleyebileceğimiz fikirler geliştirmek. 4. Sosyal psikolojik teorileri sosyal dünyadaki bazı pratik meselelere uyarlayarak geliştirmek Gözlem Altındaki Diğer Teknikler Bu teknikler birbirlerini dışlayıcı olmaktan çok tamamlayıcıdır ve her biri farklı ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkmıştır. 1. Doğal Gözlem: Araştırmacının insanı kendi ortamında hiçbir müdahalede bulunmadan izlemesidir. - Öznellik sorunu (subjectivity): Gözlemcinin sahip olabileceği önyargılar veya yapabileceği hatalar nedeniyle gözlem çoğu zaman tek bir araştırmacı tarafından gerçekleştirilmez.

Halil Dönmez - Gözlemciler arası uyuşma (güvenilirlik problemi): Farklı gözlemciler tarafından yapılan gözlemler sonucunda elde edilen verilerde aradaki korelasyonun yüksek olması beklenir, eğer değilse gözlemciler arası uyuşmama meydana gelir ve veri eksik olarak kaydedilir. 2. Katılımlı Gözlem: Araştırmacının bazen açıkça ifade ederek bazen de gizleyerek katılımcıların arasına karışarak onları gözlemlemesidir. 3. Etnografi: Belirli bir kültürü veya insan topluluğunu önceden geliştirilmiş kavram ya da teorilere dayanmaksızın anlamaya çalışmak. - WEİRD örneklem meselesi (White, educated, industrialized, rich and democratic) 4. Alan Araştırması: İnsanları kendi doğal ortamında veri toplanması. 5. Bireysel Görüşme: Araştırma sonuçlarının genellenebilir olması amacıyla çok fazla insanla etkileşime girdiğimizde yüzeysel olan sonuçlara ulaşırız. Bunun yanı sıra bireysel gözlemler bize o konu hakkında daha derin bilgiler sunar. 6. Vaka incelemesi: Yalnızca belli bir olay, grup veya kişinin ele alınarak ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmesi. 7. Arşiv İncelemesi: Arşiv enformasyon deposu veya kaynağıdır. Belirli bir toplum içerisinde birikmiş belge veya kayıtları incelemek (tutulmuş istatistikle, mahkeme kayıtları, tutulmuş günlükler, roman veya edebiyat eserleri, reklam metinleri, filmler vb.). - Arşiv materyali, sosyal davranışı betimleyen bir ölçümlere dönüştürür. Bazı araştırmacılar bu türden ölçümlere tepkiye dayanmayan veya fark edilmeyen ölçüm adını verir. - Geçmişe dönük bilgi toplamamızı sağlar. - Nadir ortaya çıkan ya da atipik davranışları inceleme fırsatı verir. 8. Anket: Belirli bir evreni temsil eden bir grup insana tutum ve davranışları hakkında önceden hazırlanmış sorular sormaktır. En çok kullanılan yöntemdir. Neden psikologlar ilgilendikleri davranışları doğrudan gözlemlemek yerine kişilere sormayı tercih ederler? - Birincisi sosyal psikologlar yalnızca kişilerin davranışlarını değil, bu davranışların altında yatan nedenleri de anlamak isterler. - İkincisi, kişiler hakkında gözlemleyerek elde edilemeyecek olan bilgilerin (dünyayı nasıl yorumladıkları, tutumları, inançları, değerleri) yalnızca sorarak öğrenilebileceği. - Üçüncüsü, bazı davranışlar mahremdir ve gözlem sırasında ortaya çıkmazlar. - Dördüncüsü, bazı davranışlar doğası gereği nadir ortaya çıkar ve bunları gözlemlemek zordur. (Deprem, terör olayları kaza vb.) - Beşincisi, bazen araştırmacılar kişilerin geçmişi hakkında bilgilere ihtiyaç duyarlar. - Son olarak anketler, uygulaması kolaylığı ve pratikliği sayesinde araştırmacılara kısa bir sürede çok büyük örneklemlerle çalışma ve geniş popülasyon üzerinden yorum yapma imkanı verir.

Halil Dönmez Anket Çalışmasında Hata Kaynakları - Örneklem seçiminden kaynaklanan hatalar: Örneklem evreni temsil etme gücünün yetersiz olması veya yanlı olmasından kaynaklanır. Eğer örneklem yanlı olursa genellemeler de yanlı olur ve sonuçlar geçersiz olur. - Ölçme hatası: Anketi yanıtlayan kişilerin anket sorusuna verdiği yanıtların gerçeği yansıtmaması olarak tanımlanır. Ölçme hatasının kaynakları 1. İnsanlar; tutumları, davranışları ve eğilimleri hakkında her zaman geniş bir içgörüre sahip değillerdir. 2. İnsanlar geçmiş yaşantılarını hatırlarken hatalar yaptıkları, bu hataların da büyük ölçüde şu anda sahip oldukları dünya görüşleri ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. 3. Sosyal arzulanılırlık olarak ifade edilen, insanların olumlu bir benlik imajı yapmak üzere toplum tarafından değer verilen yanıtları verme eğiliminde oluşu gerçekle uyuşmayan tepkiler vermelerine neden olabilir. 4. Anket sorularının dile getirilişindeki yanlışlıklar (anlaşılması güç bir dil, jargon içeren sözcükler, kısaltmalar, ifadelerin açık ve seçik olmaması ve iki anlamlılık vb.) buna neden olabilmektedir. Bir anket çalışmasında araştırmacı örneklem veya anket soruları yerine örneklemin içerisinden geldiği evrenle ve soruların temsil ettiği kavramlarla ilgilenir. Korelasyonel Yöntem Araştırmacının bir müdahalesi olmaksızın, kendiliğinden ortaya çıkan değişikliklerin sistematik olarak ölçülmesi ve bu değişkenler arasındaki ilişkilerin (genelde korelasyonların) belirlenmesi ilkesine dayanır. Pozitif ve negatif korelasyon Korelasyon katsayısı (r) : İki değişken arasındaki korelasyonun etki büyüklüğü, ilişkinin derecesini ifade eder. Bu katsayı, bir değişkendeki artış veya azalışların diğer değişkendeki artış veya azalışlarla ne kadar uyumlu olduğunun bir derecesi olarak görülür. Davranış bilimlerinde r = .50 (güçlü) r = .30 (orta) r = .10 (düşük) xy xy x z y

Halil Dönmez Deneysel Yöntem Deneysel yöntem, diğer bütün faktörleri sabit tutarak bir veya sınırlı sayıda faktörün yine bir veya sınırlı sayıda sonucun meydana gelmesi üzerindeki etkisinin sistematik olarak incelendiği bir araştırma yöntemidir. - Deney, değişkenler arasındaki ilişkiye dair öngörülen bir hipotezin test edilmesidir. - Nedensel çıkarım yapılabilir. - Deney yapmadan önce araştırmacının bir hipotezi olmalıdır. - Hipotez ortaya atmak kişinin eski deneyimleri, bilgileri ve gözlemlerine bağlı olarak ilgilendiği davranış ve sonuç arasında incelemeye değer bir ilişki öngörmesi demektir. Değişken: Kişiden kişiye veya aynı kişide zamana ve çeşitli sosyal durumlara göre değişen özelliklerdir. Bağımsız değişken: Deneysel bir çalışmada, araştırmacının belirli bir sonucun veya davranışın ortaya çıkması üzerinde herhangi bir etkisinin olup olmadığını görmek üzere değişimlediği (manipüle ettiği) değişkene bağımsız değişken adı verilir. Deney koşulu/kontrol koşulu: Katılımcıların deneysel bir işleme maruz bırakıldığı koşula deney koşulu, başka her şey aynı kalmak şartıyla deneysel işlem yapılmayan koşula ise kontrol koşulu adı verilmektedir. Bazen deneysel manipülasyon doğası gereği birden fazla etki yaratır. Böyle durumlarda yarattığı her bir etkiyi kontrol edebilmek için birden fazla kontrol koşulu kullanılabilir. Bağımlı değişken: Araştırmacının açıklamaya çalıştığı, bağımsız değişkenin düzeylerine bağlı olarak nasıl değiştiğini gözlediği değişken. İşevuruk tanımlama: Psikolojide değişkenlerin çoğu soyut niteliktedir ve bu nedenle her çalışmada somut ve ölçülebilir birimler halinde ifade edilmeleri gerekir. Değişkenlerin somut ve ölçülebilir birimler halinde ifade edilmesine işevuruk tanımlama (operational definition) denir. Deneysel Geçerlik İç geçerlik: Deneysel bir çalışmada, araştırmacı bir etki yaratır (bağımsız değişken) ve yarattığı bu etkinin katılımcılar üzerindeki sonuçlarını (bağımlı değişken) ölçer. Gözlenen sonuçların, araştırmacının yarattığı etkiden kaynaklandığından emin olabilme düzeyimize deneyin iç geçerliği (internal validty) denir. Bağımlı değişken üzerinde gözlenen değişimlerin kaynağının sadece ve sadece bağımsız değişken olduğu, bağımlı değişkeni etkileyebilecek herhangi bir faktörün araya karışmadığı ortaya konulabilirse iç geçerlik yüksek demektir. - Kontrol: Bağımsız değişkenin düzeylerini ya da deneysel koşulları keyfi olarak belirleyebilmek. İç geçerlik problemleri olan ve kontrol koşullarının tam olarak sağlanamadığı çalışmalara yarı deneysel çalışma denir. - Seçkisiz atama: her katılımcısının bağımsız değişkenin her bir düzeyine (ya da her bir deneysel koşula) girme şansının eşit olması. Katılımcılar arasında mevcut olması muhtemel olan bireysel farklılıkların deneysel koşullar arasında rastlantısal olarak dağıtılmasını sağlar.

Halil Dönmez Dış geçerlik: Belirli bir grup bireyle ve deneycinin kontrolü altındaki belirli koşullar altında elde edilmiş olan deney sonuçlarının genellenebilirliğinin ölçüsüdür. İki ölçüsü vardır: - Deneyin gerçekleştirildiği özgül ortam (yapay olarak labda yaratılmış koşullar) dışındaki başka ortamlarda (örn. gerçek yaşam koşullarında veya bir başka lab düzeneği altında) yine aynı sonuçların elde edilip edilmeyeceği. Ölçüleri: 1) Gündelik gerçekçilik: Deneysel yöntemle çalışan araştırmacılar, bireylerin gerçek yaşamlarında karşılaştıkları durumlara benzer bazı durumlar lab ortamında yeniden canlandırmak suretiyle onların bu durumlara göstermiş oldukları tepkileri kaydederler. Lab ortamlarındaki canlandırmaların gerçek yaşamdaki deneyimlere ne kadar benzediğine deneyin gündelik gerçekçiliği (mundane realism) denir. 2) Psikolojik gerçekçilik: Lab ortamında kullanılan teknikler veya işlemler vasıtasıyla uyarılan psikolojik süreçlerin gerçek yaşamdaki olaylar karşısında uyarılan psikolojik süreçlerle benzerliğine verilen ad. - Deney yapılan bireyler dışında kalan başka bireyler için yine aynı sonuçların elde edilip edilemeyeceği. Ölçüleri: 1) Tekrarlama: Farklı katılımcı gruplarıyla veya farklı etnik, dini, kültürel vb. kesimlerden bireylerle aynı deneysel işlemler kullanılarak çalışılması. 2) Meta-Analiz: Belirli bir konuda ulaşılmış çok sayıda araştırma sonucunun istatistiksel analizi. Böylece aynı bağımsız değişkenin farklı popülasyonlardan toplanmış veriler üzerinde nasıl bir etki yarattığı gözlenip bu etkinin ne kadar güvenilir olduğu hakkında bir kanıya varılabilir. Yapı Geçerliği: Bağımsız ve bağımlı değişkenlerin ölçülmesi ile bunlar arasındaki ilişkinin yapısının bilimsel kavramlarla temellendirilebilme düzeyi. Bir deneysel çalışmada işevuruk olarak tanımlanmış olan değişkenlerin, ölçtüğünü iddia ettiği psikolojik yapıyı ne ölçüde temsil edebildiği yapı geçerliğini belirleyen unsurdur. Yapı geçerliğine en çok zarar veren şey, araştırmacının ölçmeyi hedeflediği psikolojik yapıyı doğru ve eksiksiz biçimde ölçememesi anlamına gelen ölçme hatasıdır (measurement error). Ölçme hatasının kaynakları: - Doğrudan ölçüm yapılamaması: Sosyal psikolojide araştırmacının ölçmeye çalıştığı değişkenlerin çoğu doğrudan gözlenebilir olgulara dayanmaz. Tutumlar, eğilimler, şemalar gibi sosyal psikolojinin araştırma konularını oluşturan temel olgular aslında ancak çeşitli dolaylı göstergelerle ölçülebilen hipotetik yapılardır. Bu nedenle ölçülmeleri sırasında doğaları gereği hataya açık bir özellik arz ederler. Belirli bir şekilde ölçülebilen bir zihinsel süreç pekala başka bir şekilde de ölçülebilir. - Sosyal arzulanırlık: Katılımcıların sosyal olarak onaylanması muhtemel tepkiler verme ve sosyal kabul görmeyen eğilimlerini ise gizleme eğilimi. Sosyal arzulanırlık problemini aşmanın en geçerli yolu, araştırmacının değişkenleri mümkün olduğunca dikkat çekmeyen (unobstrusive) veya örtük (implicit) ölçümler vasıtasıyla yapması, yani ölçtüğü olguyu kiinin ölçülen yapı hakkında farkındalık geliştirmesini gerektirmeyecek işlemler vasıtasıyla ölçmesidir.

Halil Dönmez - Talep edilen özellikler (demand characteristics): Katılımcıların araştırmanın amacı veya hipotezi hakkında bir öngörüde bulunup buna uygun davranması. Bireyler bir deneye katıldıklarında, sıklıkla bu deneyde kendisinden talep edilen şeyin ne olduğu konusunda bir öngörüşte bulunup doğal davranmak yerine bu tahmin ettiği beklentiye uygun olarak davranmaktadır. Üstelik araştırmacı herkesin aynı tahmini yaptığından da emin olamamaktadır. Bunu önlemenin en yaygın kullanılan yolu, katılımcılara araştırmanın amacıymış izlenimi veren, gerçekte ise araştırmanın amacını gizleme işlevi gören bir sahte hikaye (cover story) uydurmaktır. - Deneyci etkisi: Deney yapan araştırmacılar, deneyin hipotezini bildiklerinden bazen farkında olmadan katılımcıların bu hipotezi doğrulayacak yönde davranmalarına yol açabilmektedirler. Bunu engellemenin bir yolu, deneyci olarak kullanılacak olan veya deneyde ölçümleri yapacak olan kişinin araştırmanın hipotezlerini bilmediği bir işlem yolu kullanmaktır. Bazı durumlarda deneyci araştırmanın hipotezini bilmekle birlikte, katılımcının hangi koşula atandığını bilmeyebilir. Bir diğer strateji de deneyci-katılımcı etkileşimini minimize eden otomatik prosedürler (yönergeleri bir bilgisayar programı vasıtasıyla vermek vb.) kullanmaktır.

Halil Dönmez TUTUMLAR İnsanlar, nesneler veya fikirler hakkındaki değerlendirmelere tutum denir. - Her tutum bir değerlendirme yargısı içerir. - Her değerlendirmenin bir yönü (olumlu – olumsuz) vardır. - Her tutumun bir nesnesi vardır. Tutumlar objeler hakkındaki bilgilerimizi organize etmemize yarar. Bu da davranışlarımıza yön verir. Tutumları davranışlara erişebilmenin bir yolu olarak kullanırız. Tutumların 3 Bileşeni (ABC Modeli) • Duygu (Affect): Tutum objesine yönelik duygusal reaksiyon • Davranış (Behavior): Tutum objesine yönelik gözlenebilir davranışlar veya davranışsal niyetler • Biliş (Cognition): Tutum objesine yönelik düşünce ve inançlar Her tutumun üç bileşeni de vardır. Bununla birlikte bazı tutumlar duygu ağırlıklıyken bazıları biliş veya davranış ağırlıklıdır. Tutumlarımızın Kökeni 1. Klasik Koşullanma Koşulsuz uyaran – Koşulsuz tepki Koşulsuz uyaran + nötr uyaran – koşulsuz tepki Koşullu uyaran – koşullu tepki Öğrenmenin temellerinden olan klasik koşullanma ile tutumlarımızı de öğreniyoruz. 2. Edimsel Koşullanma Kişiler tamamen spontane bir şekilde bazı davranışları gerçekleştirebilir ve bu davranışlar sonucu aldığı pekiştireçlerle bu davranış veya tutumu sık/seyrek gerçekleştirebilir. 3. Sosyal Öğrenme Bandura tarafından ortaya atılan sosyal öğrenmeye göre insanlar yalnızca kendi maruz kaldıkları ödül ve cezalarla değil model aldığı insanların aldığı ödül ve cezalarla da tutum geliştirirler. 4. Genetik Tutumlarımızı genlerimiz vasıtasıyla da edinebiliriz. Genler ile spesifik bir tutum arasında bağlantı kurmak zor olsa da tek yumurta ikizleri ile yapılan çalışmalarda farklı bölgelerde yetişen ikizler arasında şans eseri olamayacak kadar büyük bir oranda tutum benzerliğine rastlanmıştır. Bunun 2 nedeni olduğu düşünülmektedir. - Mizaç - Kişilik yapısı

Halil Dönmez Tutum – Davranış İlişkisini Açıklamaya Çalışan Görüşler Planlı Davranış Kuramı (Ajzen & Fishbein, 1980) Bir davranışı en iyi öngören parametre o davranışı yapmaya ilişkin niyetlerdir. Niyetleri öngören 3 ana faktör; Davranışa İlişkin Tutumlar Öznel Normlar Niyetler Davranış Algılanan Kontrol Davranışa İlişkin Tutumlar: Davranışın yapılması halinde beklenen sonuç ve bu sonuca yüklenen değer. Öznel Normlar: Kişi için değerli olan diğerlerinin, kişi bu davranışı yapması halinde nasıl karşılayacağı Algılanan Kontrol: Kişinin davranışı yapmanın ne derece kendi kontrolü altında olduğuna ilişkin inancı Tutumlar incelenirken bu faktörler birlikte ele alınarak incelenmelidir. X kişisi sağlıklı beslenmeye ilişkin belirli davranışlar ortaya koyuyor diyelim. Örneğin beslenme diyetinden şeker ve şeker içeren ürünleri çıkartırken onun yerine daha fazla lifli yiyecekle besleniyor olsun. X kişisinin sağlıklı beslenmeye karşı olan tutumu; Niyet: diyetinden şekeri çıkartıp yerine lifli besinler koymak. Davranışa ilişkin tutumlar: Fit bir vücuda sahip olmak ve bu sayede de daha sağlıklı olacağına inanmak Öznel normlar: diyet yapmasının sevgilisi tarafından nasıl karşılanacağı (olumlu veya olumsuz) Algılanan kontrol: kendine engel olamayıp çikolata yiyeceğine inanmak veya diyeti uygulayabileceğine güvenerek bu bunu belirli bir süre devam ettirebileceğini düşünmek Bu model eğitim, diyet ve müdahale gibi alanlarda çok sık kullanılmaktadır. Bazı araştırmacılar bu modelin olumlu davranış ve tutumları çok iyi yordayabilirken ergenlerdeki risk alma davranışlarını pek açıklayamadığını savunmaktadır. Ergenlerin bu tür davranışlarının niyetlerden bağımsız olabileceğini düşünerek farklı görüşler ortaya atılmıştır. Prototip / İsteklilik Modeli (Gibbons ve Gerrald, 1997) Risk Davranışları - Planlı veya niyetli olmaktan ziyade tepkisel - Rasyonel veya mantıklı olmaktan ziyade subrasyonel (tamamen rasyonel veya irrasyonel değil, arada) - Hedef yönelimli olmaktan ziyade beliren risk ortamında kendini nasıl hissettiği ile ilgili - Ne yapmayı planladığından ziyade ne yapacağı önemli Bu risk alma davranışların “niyetli” bir yanı yok, isteklilik çok daha önemli.

Halil Dönmez Merkezi x Çevresel Bilişsel Süreçler Ayrımı Merkezi Süreçler: Mantıklı, sistematik, çaba gerektiren düşünme süreçleridir. (Örneğin davranışın olası olumsuz sonuçlarını hesaplamak) Çevresel Süreçler: Heuristiklere ya da zihinsel kestirmelere dayalı, çaba gerektirmeyen düşünme süreçleridir. (Örneğin prototipler ya da imajlarlar yardımıyla düşünmek) Tutumlar ve algılanan normlar Niyetler Risk davranışları Risk prototipleri İsteklilik Sosyal karşılaştırma Risk prototipleri: Kişilerin zihninde tipik bir risk alan kişi imajı vardır. İsteklilik, tutumlar ve algılanan normlardansa risk prototiplerinden daha fazla etkilenir. Sosyal Karşılaştırma: Kişinin kafasının içinde olup biten sosyal karşılaştırmalar ya da sosyal gerçekliğe ilişkin bilişsel kurgular (sosyal gerçekliğe ilişkin kişinin tahminleri, varsayımları veya mantığa bürümelerine dayalı benlik değerlendirmeleri). Tutum – Davranış İlişkisini Belirleyen Diğer Faktörler Benlik Sunumu: İnsanlar kendilerinin olumlu bir imajını sunmaya çalışırlar. Tutumlar ile davranış arasında tam bir ilişki bulunmamasının bir nedeni insanların gerçek tutumları saklamasıdır. Tutumların Özgüllüğü (spesifikliği): Tutumların spesifikliği davranış ile tutum arasında ilişki kurmamızı kolaylaştırır. Genel tutumlar davranışı yordamak için yeterli değildir. Tutumların Ulaşılabilirliği: Spontane davranış ve üzerine düşünülmüş davranışın ayrımı (Fazio, 1990) • Tutumların spontane davranışları öngörebilmesi için kişi için ulaşılabilirlik düzeyinin yüksek olması gerekir. • Ulaşılabilirlik; kişinin zihninde, belirli bir obje ile o objeye ilişkin değerlendirme arasındaki bağlardır. • Genellikle objenin sunumu ile değerlendirmenin gelmesi arasındaki gecikme süresi olarak hesaplanır. • Objeye ilişkin deneyim ulaşılabilirliğin belirleyicisidir. • Benlik Farkındalığı (self – awareness) tutumları daha ulaşılabilir bir hale getirir.

Halil Dönmez Örneğin yapılan bir çalışmada öğrenmede cezanın rolüne ilişkin tutumlar ölçülüyor ve katılımcıların bir kelime listesi öğretme görevinde ne kadar ceza uyguladıklarına bakılıyor. Deney sonunda eğer katılımcılar ayna önündeyse cezaya ilişkin tutumlar ile kişinin aktüel ceza kullanımı arasındaki ilişkinin daha güçlü olduğu sonucuna varılmıştır. Yani eğer katılımcıların ayna yoluyla benlik farkındalıkları arttırıldığında tutumları daha ulaşılabilir bir hale gelmektedir. (Carver 1975) Yapılan bir başka deneyde ise katılımcılara cinsiyet ayrımcılığına ilişkin tutum ölçeği uygulanıyor ve 1 hafta sonra cinsiyet ayrımcılığına ilişkin bir dava hakkında görüşleri soruluyor. Deney grubuna da kararlarını belirtmeden önce cinsiyet ayrımcılığı hakkında ne düşündükleri de gözden geçirebilirsin deniliyor. Bir şey söylenmeyen kontrol grubunun kararları ve önceki tutumları arasındaki ilişkinin daha zayıf olduğu bulunmuştur. (synderan 1982) Tutumların Gücü: Tutumların ne kadar şiddetli olduğuyla kişinin değerlendirmesinden ne kadar emin olduğunun ölçüsüdür. Tutumların Değişimi Tutumların değişimini açıklamaya çalışan yaklaşımlar. 1) Bilişsel Çelişki Kuramı (Cognitif Resonance), Festinger Davranışlarımızı değiştirmek yoluyla tutumlarımızı değiştirmek mümkündür. Mevcut tutumlarımızla çelişen yeni tutumlar edinmek, halihazırdaki tutumlarımızı değiştirmek yönünde bir baskıya yol açabilir. İnsanların sahip oldukları iki düşünce (Cognitif öge ve tutumlar) çelişkiliyse kişide rahatsızlığa sebep olur. Burada temel nokta bu iki düşüncenin ilişkili olmasında yatar. Örneğin savaşa karşı olma ve termosta kahve içmeyi sevme tutumları birbiriyle ilişkisiz olduklarından çelişkiye neden olmazlar. Ama eğer kişilerin sahip oldukları iki cognitif öğe (düşünce, tutumlar, inançlar) alakalıysa ve çelişiyorsa bilişsel çelişkiyi azaltma ihtiyacı ortaya çıkar ve tutumlar değişir. Kehanet Gerçekleşmeyince (Festinger, Riecken & Schachter, 1956) Mrs. MArien Keech adındaki bir kahin, Clarian adlı bir gezegenden duyumlar aldığını ve 21 aralık 1954 günü Lake City’de başlayacak olan bir tufanın tüm Amerika kıyısını yutacağını söylüyor. Bu kadının söylediklerine inananlar etrafında toplanıyor ve kısa sürede bir tarikat oluşuyor. Festinger ve arkadaşlarıysa gizlice tarikata sızarak gözlem yapmaya başlıyorlar. Kıyamet günü geldiğinde ve kıyamet kopmadığında beklenenin aksine tarikata çok fazla yatırım yapmış olan üyelerin bu kehanete daha fazla inanmaya başladığı fark ediliyor. Kendi yakarışlarının kıyameti durdurduğunu savunuyorlar ve bunun propagandasını yapmaya devam ediyorlar. Çok fazla yatırım yapan insanlar kehanetin gerçekleşmediği durumda büyük bir bilişsel çelişki yaşamışlardır ve geçmişte yaptıkları davranışları değiştiremeyeceklerinden inançlarından vazgeçmemişlerdir. Çünkü eğer inanmayı bırakırlarsa geçmişteki hareketlerinin bir açıklaması ortadan kalkmış olacaktır. Büyük bedeller ödemeyen üyelerse bu dine inanmayı bırakmışlardır çünkü yaşadıkları daha az bilişsel çelişki tutumlarını değiştirmelerinin önüne engel koymamıştır. Yapılan bir başka çalışmada (Festinger & Carlsmith, 1959) katılımcılara deneyin “beklentilerin performans üzerindeki etkileriyle” ilgili olduğu ve kendisinin beklenti yaratılmayan koşulda yer aldığı söyleniyor.

Halil Dönmez Katılımcılara verilen ve bir saat süren çok sıkıcı görevin ardından katılımcılara çıkarken son bir şey olarak dışarıda bekleyen ve girmeye hazırlanan yeni katılımcıya görevlerin çok eğlenceli olduğunu söylemeleri isteniyor. Bunu yapmaları karşılığında bir gruba 1, diğer grubaysa 20 dolar veriliyor. Ardından katılımcılara görevleri gerçekte nasıl buldukları soruluyor. 3 grup Kontrol – görevlerin ardından hiçbir şey söylenmiyor 1 dolar – görevlerin ardından bir şey söylemesi karşılığı 20 dolar – görevlerin ardından bir şey söylemesi karşılığı Yapılan değerlendirmeler sonucundaysa kontrol ve 20 dolar grubu deneyin sıkıcı olduğunu düşünmeye devam ederken 1 dolar alan grup deneyi daha eğlenceli olarak puanlamıştır. Bunun nedeni 1 dolar alanlar 20 dolar alanlara göre daha çok bilişsel çelişki yaşamaktadır. 1 dolar alanlar bu kadar küçük bir mebla karşılığında 1 saat boyunca deneyi yapamayacakları için, eğlendiklerini düşünerek bilişsel çelişkilerini düşürüyorlar. Deneyin en sonundaysa benzer bir deneye katılım sağlamak isteyip istemeyecekleri soruluyor ve 1 dolar alan grubun istekliliğinin daha yüksek olduğu görülüyor. ������������������������������������������ ç������������������ş������������ ������������������������������������������ = Ç������������������ş������������ öğ������������������������ Ç������������������ş������������ öğ������������������������ + ������������������ş������������ öğ������������������������ Cohen, 1962 – Davranışlar da fikirleri değiştirebilir. Bir şeye ulaşmak için çok çaba harcamak ondan daha fazla hoşlanmaya neden olur mu? (Aronson & Mills, 1959) Seçimlerimiz kalıcı ve geri alınamaz olduğunda seçimlerimizden daha fazla mı memnun oluyoruz? (Gilbert & Elbert, 2002) Seçemediğimiz şeyleri daha mı az beğeniyoruz ya da kedi ulaşamadığı ciğere kötü mü der? (Aronson & Carlsmith, 1963) • Yapılan deneyde çocukların çeşitli oyuncakları beğeni sırasına göre dizmeleri isteniyor. Ardındansa ikinci sıraya koydukları oyuncaklarla oynamaları yasaklanıyor. Eğer oynarlarsa gruplardan birine sert bir ceza, diğerineyse yumuşak bir ceza verileceği söyleniyor. Oyun sonunda çocuklardan oyuncakları tekrardan sıralamaları istendiğinde yumuşak cezadan kaçınmak için ikinci sıradaki oyuncakla oynamayan çocuklar oyuncakların sırasını değiştiriyor. Çünkü yumuşak bir ceza yüzünden oynamamamış olamayacaklarına göre daha az sevdiklerini düşünerek bilişsel çelişkiyi azaltıyorlar. Seçtiğimiz şeyleri daha mı çok beğeniyoruz? (Bahm 1956) • Kadınlar 8 tane elektrikli ev aletinden ne kadar hoşlandıklarını değerlendiriyor. Yüksek çelişki koşulu: Çok hoşlandığı 2 aletten birini seçmeleri

Halil Dönmez Düşük çelişki koşulu: Çok hoşlandığı ve hoşlanmadığı 2 aletten birini seçmeleri Çelişki olmayan koşul: İstedikleri süpürgeyi almaları 20 dakika sonra tüm aletleri yeniden değerlendirmeleri istenilen katılımcılar seçtikleri aletin değerini arttırmışlardır. Özellikle yüksek çelişki koşulundaki katılımcılar seçilen aletin değerini arttırırken seçemediklerinin değerini düşürmüşlerdir. 2) Denge Kuramı, Heider 2 insan ve bir obje arasındaki ilişki analiz edilmiştir. İnsan ilişkileri bir tür denge içerir ve dengesiz durumlarda dengeyi yakalamaya çalışan insan bu doğrultuda tutumlarını değiştirir. Dengeli Durumlar 1) Ali Ayşe Rock + = hoşlanıyor - = hoşlanmıyor Ali’nin sevdiği Ayşe’de rock müzikten hoşlanıyor. Dengeli. 2) Ali Ayşe Rock Ali’nin hoşlanmadığı Ayşe, benim sevdiğim rock müziği sevmiyor. Farklı özellikler var. Dengeli.

Halil Dönmez 3) Ali Ayşe Rock Ali’nin sevdiği Ayşe’de ortak bir şekilde rock müzikten hoşlanmıyor. Dengeli. 4) Ali Ayşe Rock Ali’nin sevdiği Ayşe, Ali’nin yine sevmediği rock müzikten hoşlanıyor. Dengeli. Bu 4 dengeli durumda tutumların değişmediği gözlemlenmiştir. Dengesiz Durumlar 1) Ali Ayşe Rock Ali’nin sevdiği Ayşe rock müzikten hoşlanıyor ama Ali hoşlanmıyor. Bu tür dengesiz durumlarda en maliyetsiz yoldan dengeli duruma geçilir. Ya rock sevilmeye başlanır ya da Ayşe’yi sevmekten vazgeçer.

Halil Dönmez 2) Ali Ayşe Rock Ali Ayşe’yi seviyor, rock müziği de seviyor ama Ayşe rock müziği sevmiyor. Bu durumda ya Ali’de rock müzikten hoşlanmamaya başlar ya da Ayşe’nin rocku sevmesini istebilir. Ya da Ayşe’ye olan sevgisi azalır. Heider toplamda 4 dengeli 4 dengesiz durum belirtmiştir. İlk 2 dengesiz durum büyük bir bilişsel çaba gerektirirken diğer ikisi bunlar kadar büyük bir bilişsel çabaya neden olmazlar. 3) Ali Ayşe Rock Ali’nin sevmediği kişi Ali’yle aynı zevki paylaşıyor. 4) Ali Ayşe Rock Ali’nin sevmediği kişi Ali’nin de sevmediği şeyi sevmiyor.

Halil Dönmez İkna Edici İletişim (Persusasive Communication) - Herhangi bir konu ya da tartışmada belirli bir tarafın savunuculuğunu yapan iletişim türüdür. - Tutumların değişmesi çok büyük ölçüde sosyal etki vasıtasıyla gerçekleşir. Seçimlerde yarışan partilere yönelik olandan bir paket deterjana kadar bütün tutumlarımız diğer insanların yaptıkları veya söyledikleri şeylerden etkilenir. Yale Tutum Değişikliği Yaklaşımı (Kim kime ne söylüyor?) Bir ikna edici iletişimin etkili olduğunu anlayabilmek için 3 şeye bakılır. 1. Kim söylüyor? 2. Kime söylüyor? 3. Ne söylüyor? 1) İletişim Kaynağının Özellikleri (Kim): Güvenilirliği yüksek olan konuşmacılar (uzmanlığı olanlar vb) daha ikna edicidir. Howland ve Weiss tarafından katılımcıların çeşitli konulardaki tutumları ölçülmüştür. Nükleer denizaltılarını savunan bir yazı okutulan katılımcılar 2 gruba ayrılmıştır. Birinci Grup: Makalenin yazarı ünlü ABD’li bir bilim insanı. İkinci Grup: Makale Sovyet Provda Gazetesi’nde yayınlandı. Deney sonunda insanlarla denizaltılarıyla ilgili sorular sorulduğunda ilk grubun tutumunun daha fazla değiştiği sonucuna varılmıştır. Yapılan benzer bir çalışmada da bir ilacın reçetesiz satılması gerektiğini bilimsel bir dergiden duyduklarında insanların tutumlarını değiştirme ihtimali artmıştır. Bunların yanı sıra kaynağın ikna ediciliğinin belirli koşulları vardır. - Kaynak mevcut güvenilirliğini yitirebilir. Örneğin kaynağın savunduğu görüşlerden kişisel çıkar elde edeceği anlaşılırsa - Kaynağa benzerlik Ele alınan konunun doğru bir cevabı yoksa iletişim kaynağına olan benzerlik iknayı arttırır. Yani bize benzer olan kişilerin fikirleri bizi daha kolay ikna eder. Ele alınan konunun doğru bir cevabı varsa iletişim kaynağına olan benzerlik iknayı arttırmıyor. - Cazibesi yüksek olan kişiler daha ikna edicidir. Bu fiziksel ya da kişilik özellikleri bakımından olabilir. - Kaynağın kişisel çıkarlarına aykırı olmasına rağmen bir fikri savunuyor olması Uyuma Etkisi (Sleeper Effect) (Howland & Weiss, 1951): Kaynağın güvenilirliğinin etkileri çoğu zaman uzun vadede azalma eğilimi gösterir. Çünkü insanlar mesajın kendisini hatırlar ama kaynağını hatırlamazlar.

Halil Dönmez 2) Hedefin Özellikleri (Kime): - Yüksek zekalı ve iyi eğitimli insanlar düşük zekalılara göre daha zor ikna olmaktadırlar. - Orta düzey benlik saygısına sahip insanlar düşük ve yüksek benlik saygısına sahip insanlara göre daha kolay ikna olurlar. - 18 – 25 yaş aralığındakiler daha kolay ikna oluyorlar. 25 yaşın üstündekiler daha kararlı ve değişime dirençli tutumlara sahip oluyorlar. 3) İletinin Özellikleri (Ne): - İnsanlar kendi görüşlerini değiştirmeyi hedeflemiyormuş gibi görünen mesajlarla daha kolay ikna olurlar. Walster ve Festinger’in deneysel bir çalışmasında katılımcılar yan odadan konuşan 2 lisansüstü öğrenciye kulak misafiri oldukları inandırılıyor. Birinci koşulda katılımcılara yan odadaki öğrencilerin onun dinlediğinden haberdar olmadıkları söylenirken ikinci koşuldakilere de tam tersi söyleniyor. Deneyin sonunda ilk koşuldaki katılımcıların görüşlerinin lisansüstü öğrencilerinin görüşleri yönünde daha fazla değiştiği bulunmuştur. Bu taktik reklam filmleri ve online alışverişlerde de kullanılmaktadır. - Mesajın içerdiği düşüncelerin ne kadar güçlü olduğu iknayı etkiler. - Anlaşılabilirlik açısından mantıklı olan argümanlar dağınık olanlara göre daha ikna edicidir. - Canlı örnekler ve alıntılar, genel ve istatistiksel açıklamalardan daha fazla etkilidir. - Diğer bakış açısını da anlatmak sadece tek bir bakış açısını anlatmaktan çok daha etkidir. Ancak kişinin diğer bakış açısının argümanlarını reddetmesi gerekir. - Görüş farklılığı az veya fazlayken ikna azken, orta düzeylerde artmaktadır. - İletinin pozitif duygu durumuna yol açması, negatiften daha fazla etkilidir. Eğer ileti kişide güçlü bir negatif duyguya yol açıyorsa ve kendisiyle ilgiliyse kişiler dikkatini başka yöne verirler. (örn. Sigaralara yapılan resimler) - Öncelik – sonralık etkisi Eğer ilk iki konuşma ard arda gerçekleştiyse ve karar bir aradan sonra alındıysa ilk konuşmacı olmak daha avantajlıdır. Ama eğer konuşmalar arasında ara verildiyse ve karar hemen ikinci konuşmadan sonra verildiyse ikinci konuşmacı olmak daha avantajlıdır. Ayrıntılandırma Olasılığı Kuramı Merkezi Yoldan İkna Süreci (Elobration Likelihood Model) İkna edici iletişim İnsanların dikkat Var Tutumların göstermeye motivasyon Yok değişimi uzun ve/veya yeteneği var mı? solukludur ve tekrar değişmeye dirençlidir Çevresel Yoldan İkna süreci (yüzeysel) Tutumların değişimi geçicidir ve tekrardan değişebilir

Halil Dönmez İnsanların dikkatini etkileyen iki etmen: Motivasyon Kişisel İlgililik - Biliş ihtiyacı (need for cognition): Yeni fikirlere açık insanların biliş ihtiyacı - yüksektir. Yetenek - Dikkat dağılmaması (yorgunluk, gürültü vs) - Argümanların kişi için dazla karmaşık oluşu

Halil Dönmez STEREOTİPLER Stereotip (kalıp yargı): Bazı basitleştirilmiş özelliklerin belirli bir grup insanın tamamını tanımlamak üzere kullanılmasıdır. Örneğin “kadınlar duygusaldır”. Önyargı: Belirli bir grup insana yönelik yalnızca o gruba üye olmalarından dolayı gösterilen olumsuz ve düşmanca tutumlar. Örneğin “kadınlar duygusal oldukları için şirketlerde ya da siyasi alanlarda yönetici pozisyonunda olmaları uygun değildir”. Ayrımcılık: Belirli bir grup insana yönelik, yalnızca gruba üye olmalarından dolayı gösterilen olumsuz ve düşmanca davranışlardır. Bazı araştırmacılar ayrımcılığı önyargıların davranışsal boyutu olarak değerlendirir. Belirli bir önyargının realize olmuş, davranışa dönüşmüş halidir. Örneğin “aynı performansı gösteren bir kadın ve erkekten kadını terfi ettirmemek”. Bu üç kavram birbiriyle oldukça yakından ilişkili olmakla birlikte birbirinden göreceli olarak bağımsızdır (tutumlarımız ve davranışlarımız her zaman birbiriyle örtüşmüyor). Ancak çoğu zaman bunların iç içe, birlikte bir takım işlevler görür ve gruplar arası bileşenleri yordamamızda önemli bir bileşendir. Allport & Postman 1947 - Afro-Amerikan ve Beyaz Amerikan Deneyi Katılımcılara üzerinde siyahi ve beyaz adam resimleri olan fotoğraflar gösterilmiştir. Beyaz adamın elinde bir tane ustura vardır. Kulaktan kulağa gibi işleyen deneyde katılımcılardan yanlarındaki kişiye fotoğrafı anlatmaları isteniyor. Kulaktan kulağa kısmının sonunda çoğunlukla ustura siyahi olan adamın eline geçmektedir. Bu konudaki ilk deneysel çalışmalardan biri olan bu çalışmada siyahilere karşı olan önyargılar insanların algılarındaki gerçekliği bozmaktadır. Stone, Perry & Darley 1997 Üniversite öğrencilerine bir basketbol maçının ses kaydı dinletilmiştir ve hedefin atletik yeteneklerini, bireysel performansını ve takımının performansına katkısını değerlendirmeleri istenmiştir. Siyahi hedefler önemli ölçüde daha fazla atletik yetenek sergiliyor ve daha iyi bir oyun oynuyor olarak değerlendirilirken, beyaz hedefler önemli ölçüde daha fazla basketbol zekâsı ve itme davranışı sergiliyor olarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, katılımcıların, hedefin yetenek ve performansına ilişkin değerlendirmelerine rehberlik etmek için bir siyah- beyaz sporcu klişesine güvendiklerini göstermektedir. Correll & Park 2002 Basit bir video oyunu kullanılarak etnisitenin ateş etme/ateş etme kararlarına etkisi incelenmiştir. Ellerinde silah veya başka nesneler olan Afrikalı Amerikalı (siyahi) veya Beyaz hedefler, karmaşık arka planlarda belirmiştir. Katılımcılara silahlı hedefleri “ateş etmeleri” ve silahsız hedefleri “ateş etmemeleri” söylenmiştir. Sonuç olarak silahsız olan bir Afrikan Amerikalıya yanlışlıkla ateş etme hatası silahsız bir beyaza yanlışlıkla ateş etmeden daha yüksek olduğu görülmüştür. Rogers & Prentice- Dunn 1981 Beyaz katılımcılar bir öğrenme deneyinde siyah bir öğrenciye beyaz bir öğrenciye olduğundan daha az elektrik şoku vermişlerdir. Deney koşulunda kişilere diğerlerinin rastlantı sonucu kendisi

Halil Dönmez hakkında negatif yorum yaptıkları bilgisi verilmiştir. Bu durumdaysa katılımcılar beyazlara aynı düzeyde şok verirken siyahilere çok daha fazla şok verilmiştir. Goldberg 1968 Kadın üniversite öğrencilerinden bir bilimsel makaleyi yeterlilik ve yazım stili açısından değerlendirmeleri istenmiştir. Yazar isimleri hariç tamamen aynı olan makalelerde eğer yazarın ismi erkekse (John Mckey) olumlu, kadınsa (Joan Mckey) olumsuz değerlendirmişlerdir. Ayrımcılığın sıklıkla karşımıza çıktığı alanlar; - Etnik köken - Milliyet - ten rengi - Din veya mezhep - Coğrafi köken - Cinsiyet - Cinsel yönelim - Beden büyüklüğü/kilo - Bedensel veya zihinsel engel - Yaş Önyargı ve Ayrımcılığı Açıklayan Kavram ve Kuramlar Stereotipler (kalıp yargılar) zihin sistemimizin oldukça nötr bir bileşenidir. İnsan zihninin nesneleri gruplandırarak ve sınıflandırarak öğrenmeye yatkındır. Bir bardağı milisaniyeler düzeyinde tanımamız bardağı bazı özelliklerine göre kodlamamızla, sınıflandırmamamızla alakalıdır. Kulplu, cam seramik, ince belli özelliklerine dikkat etmeden bardağı tanımlayabiliyoruz. Sınıflandırarak depolamak bu konuda avantajlıdır. Ama insan gruplarını da bu şekilde sınıflandırıyoruz. Aynı takımı tuttuğumuz insanın maç öncesi dostça, karşı takımı tutuyorsa düşmanca davranmasını kestirebilmemizi sağlıyor. Nasıl oluyor da bu önyargılara ve ayrımcılığa yol açıyor? 1. Korelasyon İllüzyonu Belirli bir özellik ile bir gruba aidiyet arasında olmayan ya da gerçekte olduğundan fazla bir ilişki görme eğilimidir. Örneğin kadınların daha konuşkan olarak algılanması. - Bir özellik, bir grupta diğer gruba göre ortalama olarak fazla olsa bile çoğu zaman gruplar içerisinde yüksek çeşitlilik vardır. Örneğin, Asyalıların kısa boylu olduğuna dair bir yargı vardır. Gerçekte de Çin boy ortalaması Amerika boy ortalamasına göre daha kısadır. Ortalamada Çinliler daha kısa boyda olmasına rağmen ortak kümeleri kalıp yargıları ihlal eder. Pek çok Çinli pek çok Amerikalıdan aslında daha uzundur. Korelasyon illüzyonu bu uzun Çinlileri görmemizi engelleyici rol oynar. - Kişilik özellikleri için iddia edilenler ise çoğu zaman geçersizdir.50 ulustan alınan ölçümlerde bu ulustan kişilerin ne gibi kişilik özelliklerine sahip oldukları konusunda oldukça yüksek bir uzlaşma vardır. Ancak beklentilerde var olan bu fark gerçekte yoktur. - Azınlık grupları daha fazla korelasyon yanılsamasına uğruyorlar çünkü daha belirginlerdir. (daha görünür, daha çarpıcı, daha dikkat çekici) Ancak azınlık olmadıkları halde kadınlara da korelasyon yanılsaması uygulanıyor. Bunun sebebi kadınların bazı alanlarda azınlık konumunda olmasıdır. Örneğin belirli mesleklerde,

Halil Dönmez siyasette, işyerindeki yönetici pozisyonlarında ya da araba kullanan insanlar arasında azınlıklardır. Stereotipler neden güçlü? Zihnimizdeki “grup” kavramıyla uyuşan bilgiler uyuşmayan bilgilere göre daha çok dikkatimizi çeker ve hatırlanır. Örneğin kadınların trafikte yanlış hareket yapması hem dikkatimizi çekiyor hem de daha iyi hatırlanıyor. Bu, stereotiplerimizin güçlenmesine yol açıyor. Olumlu stereotipler de zarar verici olabilir mi? Örneğin belirli bir etnik grubun daha çalışkan görülmesi o topluluğun üyelerine zarar verebilir mi? Evet verebilir. Çünkü o etnik grubun üyesi olan bireylerden çoğunluk grubun üyelerinden beklenmeyen ölçüde çalışkanlık beklentisine yol açabilir. Yani herkes kadar çalışkan olan bir azınlık mensubu “tembel” olarak görülme riskiyle karşı karşıyadır. Anneler şefkatlidir stereotipi eğer bir toplumda yaygınsa annenin iyi bir annelik yaptığının söylenmesi için annenin çok yüksek bir şefkat göstermesi gerekir. Çocuk hastayken işe giden anne eleştirilerken, baba normal karşılanır. Stereotipin iyisi yoktur. 2. Kalıp yargı Tehdidi (Stereotype threat) Bir grup üyesinin, gruba ilişkin kalıp yargıları doğrulayacağına ilişkin endişe yaşamasıdır. Steele & Aronson 1995 – Siyahlar daha zekidir kalıp yargısına tabi tutulan siyahlar acaba bu kalıp yargıyı doğrulayabilecek kadar zeki miyim kaygısı yaşar. Siyah ve beyaz öğrencilere yetenek testi uygulanmıştır. 1. Koşul: Öğrencilere zekanın ölçüldüğü söylenmiştir. 2. Koşul: Zekanın ölçülmediği, test çözme süreçlerinin ölçüldüğü söylenmiştir. Başta ırkının ne olduğu sorulduğunda siyahlar zekanın ölçüldüğüne inandırıldığı koşulda daha kötü performans sergilemişlerdir. Aynı şey beyaz öğrencilerde gözlenmemiştir çünkü onlara yönelik herhangi bir kalıp yargı yoktur. Aynı spor etkinliğinde etkinliğin sporla ilgili zekayı ölçtüğü söylendiğinde siyah öğrencilerin performansı beyazlardan düşük çıkarken, doğal spor yeteneğini ölçtüğü söylendiğinde beyazlardan üstün çıkıyor. 3. Adorno’nun Otoriter Kişilik Yaklaşımı: Frankfurt Sosyal Araştırmalar Enstitüsü – Adorno tarafından pekiştirilmiştir. Psikoanalitik ve Marksist yaklaşıma sahiplerdir. Önyargılı düşünceye yok açan şeyin otoriter kişilik yapısına sahip olmak olduğunu savunmuştur. Otoriter kişiliğinin ortaya çıkışını şu şekilde açıklamıştır: Aile içerisinde erken yaşlardan itibaren çocukların olumlu duyguları ifade etmelerinde herhangi bir sorun yoktur ama olumsuz duygular ve bunun neden olduğu davranışlar çoğu zaman cezalandırılmıştır. Çocuklar da bu cezadan kaçmak için olumsuz duygularını dışarı vurmazlar ve bastırırlar. İşte bu bastırılmış öfke ve nefret yetişkin hayatında elverişli hedeflere yöneltilir. Böylece

Halil Dönmez Yahudi karşıtlığı, eşcinsel düşmanlığı ve homofobi, faşist politik tutumları destekleme gibi oluşumlar belirir. Daha katı ebeveyn özellikleri ve özellikle baba disiplini otoriter kişiliklerin gelişmesine yol açar. 4. Dogmatik Kişilik Yaklaşımı (Rokeach 1960) Rokeach Adoino’nu Marsist pozisyonunu ve otoriterlikten sadece sağı sorumlu tutuşunu eleştirerek daha geniş bir dogmatik kişiliğin mevcut olduğunu; bunun hem sağ hem sol uç gruplarda kendini gösterdiğini iddia etmiştir. Ona göre solcu ekstremistler de körü körüne bazı fikirlere biat etmekte, hiç sorgulamaksızın bazı fikirlere kapılmakta en az sağcılar kadar eğilimlilerdir. Önemli olan, ideolojinin sağ ya da sol olması, düşünce biçiminin katılığıdır. Dogmatik kişilik özellikleri: - Farklı inanç sistemlerinin birbirinden soyutlama, - Yeni enformasyon ışığında bu inançları değiştirmeye direnç, - İnançların doğruluğunu kanıtlamak için otoriteye başvurma. Yani, dogmatik insanlar, “önceden var olan kalıplara uymayan fikirleri kabul etmek zor; otoritenin standartlarına güvenmek gerek” derler. 5. Sağ Kanat Otoriterlik Yaklaşımı (Altemeyer 1981) Adorno’yu doğrulayarak otoriter eğilimlerin, siyasal yelpazenin sağında daha baskın çıktığını göstermiştir. Otoriter itaat: Yaşadığı toplumda kurumsal veya meşru kabul edilen otoriterlere karşı tartışmasız itaat etme eğilimi. Otoriter saldırganlık: Farklı, sapkın, dış grup vs. olarak görülen kişi ya da gruplara karşı veya mevcut otoritenin hedef gösterdiği kişilere karşı saldırgan tutumlardır. Uzlaşmacılık: Geleneklere, normlara ya da mevut otoritenin koyduğu kurallara yüksek derecede bağlılık ve herkesin bağlı olması gerektiğine dair güçlü bir inançtır. - Bu son 3 yaklaşım önyargıları belirli kişilik özelliklerine bağlamaktadır. 6. Dehşet Yöntemi Kuramı İnsan ölümlüğün farkında olan tek türdür. Bu ölümlülük bilinci dehşet duygusu yaratır. Bununla baş etmenin yollarından biri sahip olunan kültür ve ideolojilerle ölümsüzlüğe ulaşmaktır. Yapılan çalışmalar deneysel olarak ölüm fikri belirgin hale getirilen katılımcıların (ölüm hakkında yazı yazmaları vs istenmiştir.) daha milliyetçi / yurtsever tepkiler verdikleri ve ateistlere karşı daha negatif tutumlar takındıkları bulunmuştur. 7. Gerçekçi Çatışmalar Kuramı M. sherif’in hırsızlar mağarası deneyinden esinlenen bir kavramdır. Gruplar arasındaki önyargılar ve çatışmaların biraz kısıtlı kaynaklar için yarıştan kaynaklandığını iddia etmektedir. İş birliği sağlandığında önyargıların azaldığı iddia eder. Kaynakların daha kısıtlı olduğu toplumlarda gruplar

Halil Dönmez arası çekişmeler daha şiddetli ve daha sert yaşanırken, kaynakların bol olduğu toplumlarda hoşgörü daha fazladır. 8. Günah Keçisi Kavramı Tarih boyunca insanların başına birtakım talihsizlikler geliyor. Depremler, çekirge istilası, su baskınları, büyük salgınlar, ekonomik tahribatlar, barbar istilaları gibi… İnsanlık tarihinden beri böyle olaylar yaşanmakta ve böyle durumlarda bir günah keçisi yaratmak toplumun daha kolayına geliyor. Neden benim başıma geldi sorusuna bir günah keçisi bulmak daha iyi bir açıklama getiriyor. “Yahudiler çok elverişli bir hedefti, eğer Yahudiler olmasaydı, Yahudi aleyhtarları onları icat etmek zorunda kalacaklardır” – Alman lideri sözü 9. Kökten Atıf Hatası İnsanlar kendi grubunun olumlu özelliklerini o grubun içsel faktörlerine bağlarken olumsuz özelliklerini zorlama gibi dışsal faktörlere bağlarken, dış grupların olumsuz özelliklerini içsel faktörlere bağlarlar. Türklerin yaptığı kötü şeyleri zorla yapılmaya, mecbur kalmaya bağlarken Ermenilerin içsel olarak kötü olmalarına bağlanır. 10. Adil Dünya İnancı Sorumluluk atfetme mekanizmasıdır. İnsanların olumsuz sonuçlar elde etmesini olumsuz şeyler yapmasına, olumlu sonuçlar elde etmesini olumlu şeyler yapmasına atfedilmesidir. “Kötü bir şey yaptıysa hak etmiştir.” İnsanların çoğu gecenin geç saatlerinde evine dönen bir kadın tecavüze uğradığında bunun nedenini gece geç saatlerde dışarıda olmasına bağlamaktadır. İnsanlar dünyayı kontrol edebileceğine dair illüzyona sahip olmak isterler. Dünyayı kontrol edilemez olarak algılamak gelecek için çaba göstermenin anlamsız olduğu anlamına gelir. Adil dünya inancı olmazsa onların da başına gelebileceğini düşünürler. Kendi eylemlerinin geleceği düzenleyebileceği düşüncesini sürdürebilmek için kurbanı suçlamak durumunda kalırlar. Eşitsizliklerin fazla olduğu toplumlarda adil dünya inancı daha fazla gelişmiştir. Dezavantajlı grupların dezavantajlı grupta olmayı hak ettiklerine inanılır. Dindarlığın ise adil dünya inancını arttırdığı bulunmuştur.

Halil Dönmez SOSYAL KİMLİK KURAMI 1970li yıllarda Henry minimal grup paradigması/asgari grup örneği adı verilen çalışmalarıyla başladı. Bu deneyler Henry t ve arkadaşları asgari yani minimal kriterler vasıtasıyla insanları gruplara ayırdıklarında ne olacak diye bakmayı hedeflediler. Öğrencilerin daha önce muhtemelen karşılaşmadıkları iki ayrı ressamın iki farklı resmi gösteriliyor katılımcılara. Hangisini beğendiniz diye soruyor. Kişiler ya sağdaki ya da soldakini seçiyorlar. Eğer katılımcı soldaki resmi seçtiyse, araştırmacı “sizin beğendiğiniz bir Kandisky resmi. Siz tipik bir Kandisnskycisniz.” Diyor. Sağdaki resmi seçenler için de aynı yöntemi Klee sanatçısının ismini kullanarak yapıyor. Kişilerin seçtikleri resimler vasıtasıyla gruplara ayrıldığında rekabet ortamında nasıl davranacaklarına bakıyor. İnsanlara birtakım seçenekler sunuyor. Gruplara belli bir paranın dağıtılması seçenekleri bunlar: a) Kendi grubunuz 12 dolar, dış grup (diğer grup) 11 dolar b) Kendi grubunuz 7 grup, dış grup 1 dolar. İnsanlar yaygın bir şekilde, istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde ikinci seçeneği birinci seçeneğe göre daha fazla seçiyor. Grubunun toplam kazancını maximize etmek yerine kendi grubu ve dış grubu arasındaki farkı maximize edecek seçeneği seçiyorlar (Deney sonunda bu paraların onlara verileceği de söyleniyor). İnsanlar kendi kişisel faydalarını hesap etmek yerine iç grup ve dış grup arasındaki farkı artıracak stratejiler belirliyor. Bu çalışma deneysel ortamda yapılıyor yani sosyal hayatta birbirlerini tekrar görme olasılıkları da yok. Minimal Grup Paradigması: İnsanlar gruplaştırılabilir ve kendi grubuna yanlılık yapan tarzda davranabilir. İnsanlar iç gruba daha fazla yanlılık göstermeye başlar. Gruplaştırma minimal bir şekilde yapılabilir. Henry Tajfel ve arkadaşları bunu şöyle yorumlamaktadır: Bu bizim sosyal kategorizasyon sistemimizin bir parçası. Sosyal dünyayı kategorilere ayırmaya başladığınız zaman bunlar çalışmaya, bu kategorilere göre davranmaya başlar. Başka bir çalışmada nokta-tahmin (dot estimation task) adında bir çalışma yapıyorlar. Bir resim gösteriliyor ve Burada sizce kaç nokta var?” şeklinde bir soru yöneltiliyor. Verilen cevaplara göre kişileri iki gruba ayırıyorlar. Tekrardan kaynak dağıtım görevinde aynı sonuçları elde ediyorlar. Kişiler iç grup yanlılığı gösteriyor ve dış gruba karşı düşmanca davranış ve tutumlarda bulunuyorlar. İnsanlar tamamen önemsiz kriterlere göre gruplara ayrıldığında iç grup yanlılığı Tajfel’e göre : - Diğeri kategorisi grubumuza kendiliğinden kimlik verir - Bizim biz olabilmemiz onların olduğu bir contexte mümkündür. Sosyal Kimlik Teorisinin Ana Kavramları Kategorizasyon ve Sosyal Kategorizasyon Dünyanın temsili zihnimizde oluşturabilmek onlardan kategoriler yaparak mümkündür. İnsan beyni kategori yapma eğiliminde olmasaydı her bir yeniliği en baştan keşfetme durumunda kalırdı. Her bir bardakla karşılaştığında onun da bir bardak olduğunu anlayabilmek için dakikalarca zaman harcaması gerekirdi. Biliş sisteminin etkili bir şekilde çalışabilmesinin tek yolu budur.

Halil Dönmez (osyal kategorizasyon da insan davranış ve özelliklerine göre sınıflandırılır. Sosyal kategorizasyon nesne kategorizasyonundan farklıdır. Sosyal kategorizasyon diğerlerine nasıl davranacağımız konusunda ipuçları taşır. Bu nesne kategorizasyonundan çok daha komplex bir durumdur. Turner’in Kendini Kategorilendirme Kuramı İnsanlar kendilerini de kategorilere koymaktadır ve bu bir sınıfa aidiyet duygusu diğer insanlara karşı olan tutumumuzun belirleyicilerindendir. Sosyal Kimlik: Kişinin bir gruba aidiyatı dolayımıyla elde edilen kimliğe sosyal kimlik denir. Pozitif Sosyal Kimlik: Grup için önemli olan bazı karşılaştırma boyutlarında, grup için önemli olan dış gruplarla yapılan sosyal karşılaştırmada iç grup lehine bir farklılığın elde edilmesi durumudur. İnsanlar kategorilere değer ve anlam yüklerler ve pozitif bir şekilde anlam yüklediklerii bu grupları diğer gruplardan ayrıştırmaya çalışırlar. Gruplar Arası Statü: Kişinin grup üyeliğinden sağladığı doyumun önemli belirleyicilerinden biridir. (Eğer birisi Fenerbahçeliyse Fenerbahçe’nin diğer takımlardan daha iyi, güçlü, asil olduğunu ve değer verdiği kriterlere diğerlerine göre daha fazla sahip olduğunu düşünür. Dış Grup Homojenliği Dış grup üyelerinin birbirlerine gerçekte olduğundan daha benzer algılanmasıdır. Nedenleri: - Linville ve Fischer, dış grubun iç gruba göre daha az çeşitlilikte algılanmasını bazı bilgi- işlem süreçleri ile açıklamaya çalışmıştır. Bunlardan biri aşinalıktır (familirity). Buna göre bireyler iç-gruba daha aşina oldukları için zihinlerindeki iç-grubun dış-gruba göre daha ayrıntılı bir temsili mevcuttur ve dış-grup homojenliğine bu neden olmaktadır. - Bir başka açıklama Park ve Hastie’nin prototoip modeline dayanır: Önce protoip sonra grup üyelerinden örnekler (dış gruplar) Önce grup üyelerinden örnekler sonra protoip (iç gruplar) - Kendini kategorilendirme teorisine göre dış grubun homojen algılanması karşılaştırma düzeyinden kaynaklanmaktadır. Birey grup için karşılaştırmaları diğer bireylerle yapar; buna karşılık gruplar arası karşılaştırmalar diğer gruplarla yapılır. - Goethalis ve Klein’ e göre (2000) dış-grubun homojen algılanması, onların kanaat ve davranışlarının belli kişilik özelliklerine bağlanmasını kolaylaştıracak, bu sayede de bu kanaatlerin yansızlığı ve/veya objektifliği sorgulanır hale gelecektir.

Halil Dönmez Negatif Sosyal Kimlik Bir diğer grupla girilen sosyal karşılaştırmalarda kişinin aidiyat grubunun yetersiz olarak algılanması deneyimine –negatif sosyal kimlik- deneyimi adı verilmektedir. Negatif sosyal kimlik deneyiminin bazı olumsuz sonuçları vardır: 1. Gruptan elde edilen doyumda düşme (Algılanana statü farkının kalıcı-geçici oluşuna (kalıcıysa daha çok düşüyor doyum) veya grubun birey için önemine bağlı olarak (önem fazlaysa daha çok düşüyor) değişebiliyor.] 2. Benlik saygısında düşme Grubun göreli konumundan memnuniyetsizliğinin efektif, algısal-bilişsel ve davranışsal sonuçları mevcuttur. Bu sonuçlar kendi grubunu terk ederek yüksek statülü gruba dahil olmaya çalışmaktan karşı grupla rekabete girmeye kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Negatif Sosyal Kimlikle (aidiyat grubunun göreli konumundan memnuniyetsizlikle) başa çıkma stratejileri: 1. Karşılaştırmaya girilen boyutun önemi üzerine tahrifat yapma (Dezavantajlı olduğum grupta dezavantajlı olduğum özelliğin değerini düşürme. Bu şekilde grupta devamlılık sağlanabilir.) “Tamam İngilizler bizden zengin olabilir ama parayla saadet olmaz.” 2. Yeni karşılaştırma boyutları önerme “Paranın ne önemi var önemli olan insanlık.” 3. Yeni karşılaştırma grupları önerme “Avrupalılar bizden iyi olabilir ama biz de Ortadoğu’nun büyük gücüyüz.” 4. Grup içi farklılıkları vurgulama (özellikle bireyin gruba bağlılığı düşükse) “Tamam Avrupalılar Türklerden başarılı olabilir ama ben birçok Türk’ten daha başarılıyım.” 5. Bireye hizmet eden atıf (kendisinin grubun başarılarına katkısını abartma; buna karşılık başarısızlıklarının sorumluluğunu üstlenmeme “Ben çok iyi oynadım ama yine de yenildik.” 6. Gruba hizmet eden atıf (iç grubun başarılarını içsel/kararlı, başarısızlıklarını dışsal/kararsız faktörlere bağlama) “Elde ettiğimiz ekonomik başarılar insanımızın çalışkanlığı ve halkımızın azmidir.” “Yaşadığımız ekonomik güçlükler uluslararası krizler yüzünden yaşanmaktadır.” 7. Önyargılara atıfta bulunma (grubun başarısızlıklarını gruba yönelik önyargılarla açıklama) “Türkler Eurovision’da kazanamıyor çünkü tüm Avrupa Türkiye’ye karşı.” 8. Grup yanlılığı ya da grup kayırmacılığı (düşük statülü grup üyelerinin aidiyat düzeyi çok güçlü olduğunda; statü farkı adil ya da meşru algılanmadığında) “Bir savaş halinde olduğumuzu görmeliyiz. Çıkarlarımızı korumak için savaş dahil her türlü aracı kullanabiliriz.”

Halil Dönmez 9. Bireysel hareketlilik: Gruplar arası statü değişmez olduğunda, bireyler yanlı ödül dağıtımı sayesinde yalnızca geçici kazançlar sağlıyor, grubun nihai statüsünü değiştiremiyorsa kayırmacılık yapamıyor, tersine statü farkını meşrulaştırıcı şekilde davranıyor ve kendi grubunu terk ederek daha prestijli bir gruba dahil olmaya çalışıyor. Böylece kendi grubunu daha iyi bir konuma getirmiyor ama kendisini yeni bir grubun içerisinde daha iyi bir konuma getirmeye çalışıyor. “Bizim milletimiz adam olmaz. Ben zaten kendimi Avrupalı olarak görüyorum.” Önyargı ve Ayrımcılığı Azaltmak Neden Güçtür? (Greenberg, Schmader) 1. Önyargıları içerisinde barındıran değerler ve inançlar oldukça kalıcı psikolojik yapılardır, günden güne hızlı bir değişime dirençlidir. Bir başka deyişle, önyargılar çoğu zaman kökeni yüzyıllar öncesinde dayanan kalıcı değer/inanç sistemlerinin içine yerleşir. 2. Önyargılar çoğu zaman bazı psikolojik ihtiyaçların tatminini sağlar (örneğin düşen benlik saygısını korumak, düşmanca duyguları ifade etmek vb.) 3. Önyargılar ve streotipler bir kez oluştuktan sonra birlikte çalışarak şemaları oluşturur. Şemalar da algı, bellek ve atıflarımızı yönlendirir. Yani sosyal dünyayı yanlı algıladığımız gibi geçmişi yanlı hatırlar ve nedensel çıkarımlarımızı da yanlı bir biçimde yaparız. 4. İnsanlar çoğu zaman önyargılarının farkında bile değillerdir. Önyargı ve Ayrımcılığı Azaltmak Temas Hipotezi 1950’lerde ABD’de bir toplu konut projesinde insanlar iki farklı şekilde yerleştiriliyor. - Beyaz ve siyahlar aynı apartmanda - Beyaz ve siyahlar ayrı apartmanda Birkaç ay sonra aynı apartmanda yaşayan beyazların siyahlar hakkındaki tutumları ayrı apartmanda yaşayanlara göre daha olumlu hale geldiği gözlenmiştir. (Deutsch and Collins, 1951) Temas hipotezi birçok laboratuvar ve alan çalışmalarıyla desteklenmiştir. Örneğin - Gençlerin yaşlılara yönelik tutumları - Sağlıklı kişilerin zihinsel rahatsızlıklara olanlara yönelim tutumları ve - Straightlerin homosexüellere yönelik tutumları, temas vasıtasıyla daha olumlu hale gelmiştir.

Halil Dönmez Temas her zaman işe yarıyor mu? Allport’a göre (1954) temasın işe yarayabilmesi içim 3 koşulu sağlaması gerekir. 1) Gruplar eşit statüde olması 2) Ortak hedeflere sahip olması Aradaki temasın sosyal normlar ve yasalarca desteklenmesi (Amerikada 50’li yıllarda beyaz ve siyahların aynı okula gitmesi örneği) Muzaffer Sherif’in Hırısızlar Mağarası Deneyi, 1961 İki öğrenci grubu hırsızlar mağarası adında bilinen bir kamp bölgesine kamp yapmaya gidiyor. Bu iki grup isim olarak kartallar ve çıngıraklı yılanları seçiyor. Sherif ve arkadaşları önce bu grupları rekabete dayalı ya da kooperatif etkinliklerin bulunmadığı bağlamda bulunduruyor. Birkaç hafta böyle yaşadıktan sonra birkaç hafta da ortak hedefler veriliyor. Tek başına değil birleşmeleri durumunda kazanılacak ödüller sunuluyor. Kooperatif etkinlik öncesinde “En iyi arkadaşın kim?\" sorusuna çocukların dış gruptan birini söyleme yüzdesi düşükken kooperatif etkinliklerden sonra soruya dış gruptan birinin ismiyle verilen cevap yüzdesi artıyor. Ortak Tehdit Algısı ABD’li öğrenci katılımcılarla gerçekleştirilen bir deneyde “ölüm belirginliği” Arap kökenli öğrencilere yönelik önyargıyı artırdığı görülmüştür. (Pyszczynski ve ark., 2012) Ancak “küresel ısınma” üzerine düşünmeleri istenen katılımcılarda bu etki görülmemiştir. Herkesin önündeki, hepimizi etkileyen ortak tehdit önyargıları zayıflatmaktadır. Grup ideolojilerinden ziyade küresel bir ideoloji devreye girmektedir. Karşılıklı Birbirine Bağımlılık (Interdependence) Yapboz sınıfları (Jigsaw Classroom) Aranson, 1978) Hükümet latin, siyah ve beyazların okullarını birleştirme kararı alıyor. Kısa bir sürede gruplar arası çatışmalar artıyor. Öğrencilerin ders başarısı düşüyor. Aranson’a bu durumu çözmek için başvuruyorlar. Aynı sınıfta altışar kişilik kümeler oluşturuyor: 2 siyah, 2 beyaz, 2 latin. Dersle ilgili görevlerde görev dağılımı var fakat sınavlarda tüm görevlerden sorumlular. Çocuklar karşılıklı birbirine bağımlı bir kadere sahip. Kimse kendi konusu dışındaki konuları okumadı. Öğrenciler birbiriyle iş birliği yapmalı. Gruplar arası temas ve etkileşimin karşılıklı birbirine bağlı (interdependence) contexte sağlanıyor. Küme çalışması yapılan grupta önyargılar, kontrol grubuna göre çok daha düşük çıkıyor birkaç ay sonunda. İstisnai vaka etkisi: Belirli stereotiplerin yüklendiği bazı grupların bazı üyeleri bunlara uymadığında, uymayanların içine konulacağı bir alt kategorinin oluşturulmasını ve böyle mevcut streotiplerin değiştirilmeksizin grubun çoğunluğu için geçerliliğini korumasını ifade etmektedir. Önyargıların azaltılmasında engelleyici rol oynayabilir. (Tüm Kürtler kötü diye düşünüp arkadaşım olan x Kürt kişinin istisna olduğunu düşünebilirim)

Halil Dönmez Önyargıları azaltmak için temas dışında yollar var mı? 1) Kültürü yeniden yapılandırmak: Yasaları, normları ve gelenekleri değiştirmek 2) Diğerinin gözünden bakma ve empati Jane Elliot, 1968 – Kahverengi gözler x Mavi gözler Sınıfa kahverengi gözlü insanların daha zeki olduğunu söylüyor. Sınıfta mavi ve kahverengi gözler arası bir ayrım yaratıyor. Kahve gözlüler daha üstün konuma geliyor ve mavi gözlüleri aşağılamaya başlıyor. Daha sonra mavi gözlülerin daha zeki olduğunu söylüyor. Birkaç günde mavi gözlüler daha üstün konumda geziyor. Birkaç hafta böyle geçiyor. En sonunda bunların öğretmen tarafından kurmaca olduğunu söylüyor ve iki gruba da ne hissettiklerini soruyor. İki grubun da benzer deneyimleri olduğunu görüyor. Önyargıları azaltmada etkili olduğu kabul ediliyor. - Kendini AIDS hastaları yerine koyarak imaginasyon yapmak empatiyi arttırmış ve AIDS hastalarına yönelik olumsuz tutumları azaltmıştır. 3) Çapraz Kategorizasyon (cross-categorization) Var olan kimlikler çaprazlayarak (cinsel kimlik, cinsiyet, meslek, ırk vs) olumsuz tutumların azalacağından bahsedilir. Çaprazlanan grupta önyargıları da artırabilir. (siyah, beyaz, kadın, erkek ----- en altta siyah kadın) 4) Yeniden kategorilendirme (re-categorization) Farklı etnik mensubiyetlere sahip insanların Amerikalı kimliğinde, bir üst kimlikte inşa edilebilirse çatışmalar azalır. Her zaman mümkün olmayabilir- grupların motivasyonlarına bağlı olarak. 5) Kategorileri silme (de- categorization) Kadın erkek yoktur insan vardır. Türk kürt yoktur insan vardır. Daha bütünlükçü bir toplumda eriyebilmek. Amerika’da bu color-blindful olarak geçer. Kimi zaman olumlu sonuçlar doğuruyor gibi gözükse de çoğunlukların lehine azınlıkların aleyhine bir durum oluşabiliyor. Azınlık kültürü yok olabiliyor. Çoğunluk kültürleri siyasal ve kültürel açıdan egomanya haline geliyor. 6) Çokkültürcülük (multiculturalism) Gruplar birbirini nasıl tolere eder değil nasıl kucakları çözmeye çalışıyor. Farklılıkları zenginlik olarak görmek. ABD ‘deki çoğu araştırma olumlu sonuçlar veriyor.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook