Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 09:44:11

Description: Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Search

Read the Text Version

sonra semaver masanın üstüne konulmuştu,gençler çay içiyor, fakat konuşmaları bir türlücanlanmıyordu. Vasya, hep dalgın duruyordu.Sonunda biraz düşündükten sonra:— Gördün mü? dedi. Yarın yeni yıl kutlamasınagitmek gerek.— Ne gereği var? Sen…Vasya:— Gerek kardeş, dedi.— Ben gider ziyaretçilerin listesine senin yerineimza atarım. Ne diye rahatını bozacaksın?Domuzuna çalışırsan. Saat beşe kadar yazıyısürdürmeli, sonra sekize kadar yatmalısın. Ozaman seni uyandırırım. Yatmazsan yarın nehalde olacağını bir düşün.Vasya, yarı kanmış bir halde sordu:— Ziyaretçiler listesine benim yerime imza

atman doğru olur mu?— Neden olmasın? Herkes öyle yapar. Hemneden korkuyorsun?— Başkaları olsa hadi neyse. Ama benimkoruyucum olan Yulyan Mastakoviç‘e karşı? Yaimzamın sahte olduğunu anlarsa?— Anlarsa mı? Ne budalasın, Vasya? Neredenanlayacak? Senin imzanı ve parafını tıpkıtıpkısına benzettiğimi bilirsin. Hadi hadi, içinrahat etsin. Kim ayırdına varacak sanki?Vasya yanıt vermedi. Aklı başka yerde,düşünceli bir halde çayını ağır ağır bitiriyordu.— Canım Vasya’cığım! Ah! Bir başarılı olsak!Bir başarılı olsak! Ama beni korkutuyorsun! Bende yatmayacağım. Göster bakayım, ne kadaryazın kaldı?Vasya ona öyle bir bakış baktı ki, bu kez Arkadiyüreğinin burkulduğunu duyumsadı. Nediyeceğini şaşırmış gibi:

— Vasya, diye sürdürdü, neyin var senin? Niyeöyle bakıyorsun bana?— Arkadi, inan ki, Yulyan Mastakoviç‘e yılbaşıkutlamasına kendim gitmem daha doğru olacak.Bu anlamsız tartışmadan usanan ve arkadaşınıngözlerine üzüntülü bir bekleyişle bakan Arkadi:— İstiyorsan, pekâlâ, dedi.Sonra, bütün düşündüklerini bir çırpıda ortayadöktü:— Bana bak, Vasya, acele etmeye çalış. Bilirsinki senin iyiliğinden başka istediğim yoktur,bütün bunları sana en iyi bir niyetle söylüyorum,Tanrı tanığımdır! Yulyan Mastakoviç‘in sözlerinibana kaç kere yineledin, yazının okunaklıoluşundan çok hoşlanıyormuş. O Skoroplehingibi değildir, Skoroplehin çocuklarına meşkolarak vermek, okul gereçlerini tutumlukullanmak için yazının çok güzel olmasını ister!Oysa Yulyan Mastakoviç‘in bütün istediğiokunaklı olsun, okunaklı olsun, okunaklı olsun,

işte o kadar!.. Şu halde, güzel yazmak için nediye o kadar uğraşıyorsun? Sana ne diyeceğimibilemiyorum… O üzüntülü haline yüreğimdayanmıyor.— Bir şey değil, bir şey değil, dedi.Arkadi korktu.— Su ister misin, Vasya?— Hadi hadi, dedi, bir şey değil; yalnızca birazkederliydim, hatta bunun nedenini bilebilmiyorum. Dinle, başka şey konuşalım; birdaha anımsatma bunları bana…— Sakin ol, Tanrı aşkına? Sakin ol Vasya! İnanki bitirirsin, hatta vaktinde bitiremesen bile sankine olur? Kıyamet kopmaz a!..Vasya, arakadaşına o kadar acayip bir bakışlabaktı ki öteki, ürkerek sustu, onu hiç bu haldegörmemişti.Vasya:

— Arkadi, dedi, eskisi gibi yalnız olsaydım…Hayır, onu demek istemiyorum. Dostumsun,sana her şeyi söylemek istiyorum… Hem benimiçin üzülmeni istemem. Biliyor musun, Arkadi,kimileri büyük işler görmek için dünyayagelmişler; kimileri de, benim gibi, küçük işlergörürler. Fakat senden gönül borcu beklerseler,senin de elinden gelmezse…— Ne dediğini anlamıyorum.Vasya sanki kendi kendisiyle konuşuyormuşgibi sürdürdü:— Hiçbir zaman nankörlük etmedim.Düşüncemi anlatabilmekten yoksun olsam dagene duyumsuyorum ki… Bugün nankörlüketmiş görünebilirim, işte beni yerle bir eden deasıl budur, bu düşüncedir.— Ne söylüyorsun sen Tanrı aşkına? Bu kezvaktinde yetiştiremezsen bunda ne nankörlükolabilir? Düşün de öyle söyle, Vasya! Nankörlükbu kadar küçük şeylerden mi belli olur?

Vasya ses çıkarmadan gözlerini kaldırıparkadaşına baktı, ileri sürdüğü kanıt, kuşkularınısarsmış gibiydi. Hatta bir an gülümsedi bile, amahemen düşünceli halini aldı. Bu gülümsemeyibütün kaygılarının sonu sanmış olan Arkadi buyeni üzüntüyü bundan böyle daha iyi hareketedeceğinin belirtisi saydı ve içinden sevindi.Vasya:— Hadi kardeş, dedi, bana iyi bak. Uyursamdoğru olmaz, işin sonu kötüye varır. Onun içinyeniden işe koyuluyorum!.. Arkadi!..— Ne var gene?— Hiç, yalnızca… Düşünmüştüm ki!Vasya yerine geçti ve sustu…œ Arkadi yenidenyatağa girdi. Kolomna’dakilerden, ikisi de sözaçmamıştı. Belki ikisi de bu akşamkiziyaretlerinin onlara görevlerini savsaklatmışolduğunu düşünüyorlardı.Arkadi, çok geçmeden, üzüntülü bir yürekle

uyudu. Sabahleyin uyandığı zaman Vasya’nın,kalem elinde olarak masa üstünde uyuyupkalmış olduğunu şaşırarak gördü. Benzisapsarıydı ve bitkin görünüyordu. Mum yenisönmüştü. Mutfakta hizmetçi Mavra’nınsemaveri hazırladığı işitiliyordu.Korkuya kapılan Arkadi çarçabuk kalktı.— Vasya, Vasya, diye haykırıyordu, ne zamanuyudun?— Uyumuş kalmışım.Hemen yazdığı kâğıtlara baktı. Neyse, bir şeyolmamıştı. Kâğıtların üstüne ne mumdamlamıştı, ne de mürekkep.— Saat altıya doğru uyumuş olacağım. Geceleriamma soğuk oluyor! Biraz çay içelim hemençalışmaya başlayacağım.— İyileştin mi?— Evet evet, biraz iyiyim…

— Yeni yılın kutlu olsun, kardeş.— Senin de, sağlıklar esenlikler kardeş.Kucaklaştılar. Vasya’nın çenesi titriyordu,gözleri ıslaktı. Arkadi İvanoviç sessizduruyordu; içinde bir acı vardı. Çayı acele aceleiçtiler.— Arkadi, Yulyan Mastakoviç‘e kendimgitmeye karar verdim.— İnan olsun, hiç ayırdına varmaz…— Fakat içimi vicdan sızısı kemiriyor, Arkaşa.— Ama sen zaten onun için çalışıyor,yoruluyorsun… Hadi, aklını başına topla. Hemben oraya gitmek istiyordum.Vasya sordu:— Nereye?— Artemiyef’lere. Senin de kutlamalarını

bildiririm.— Ah sevgili dostum! Ben burada kalırım. Çokgüzel bir düşünce. Bu arada ben çalışırım! Durbiraz, bir mektup yazacağım.— Yaz bakalım kardeş, yaz, ben de tıraş olur,saçımı tarar, frakımı temizlerim. Vasya,göreceksin nasıl mutlu ve rahat yaşayacağız.Hadi, kucakla beni…Ansızın mutfakta bir ses çınladı:— Memur Şumkof burada mı oturur?Mavra geleni içeri alırken:— Burada burada, diye yanıt veriyordu.Vasya, sofaya doğru koşarken:— Kim geldi? Kim geldi? diye haykırıyordu.Sen misin, Petya? Sen misin?Kıvırcık saçlı, esmer bir çocuk odaya girdi.

— Günaydın Vasili Petroviç, yeni yılınızıkutlamaya geldim. Ablamla annem de size selamettiler. Ablam onu benim için öp, dedi.Vasya, sevinç içinde haberciyi yakalayıpkaldırdı ve çocuğun şaşılacak derecede Liza’nındudaklarına benzeyen dudaklarını uzun uzun,ateşli ateşli öptü.Vasya:— Öp onu, Arkadi! diye çocuğu arkadaşınaverdi. Petya, ayakları yere değmeden Arkadiİvanoviç‘in gürbüz kollarına geçti.— Çay ister misin, yavrucuğum?— Çok teşekkür ederim. Evde içtik! Bugünerken kalktık, bizimkiler kiliseye gittiler. Ablacıkbeni yıkamak, saçlarımı kıvırmak, pantalonumuyamamak için tam iki saat uğraştı. Dün sokaktaSaşa ile oynarken yırtılmıştı. Kartopuoynuyorduk.— Bak bak!

— Size gelmek için beni hep süslüyordu. Sonrabeni bir daha öptü de git Vasya’yı bul, dedi,yeni yılını kutla, sor bakalım iyi uyumuş mu?Bir de… Dün bir işten sözetmiştiniz ya, bitti midiye soruyorlar. Bir şey daha söylemişti. Sahi,bir kâğıt parçasına yazmıştım. Cebinden birkâğıt parçası çıkararak: Ha! Kaygılanıyorlarmış.— Bitecek! Evet evet, ona söyle, zamanında işbitmiş olacak, söz veriyorum!..— A, durun… Söylemeyi unuttum. Ablam sizebir pusula, bir de armağan gönderdi. Nasıl daaklımdan çıkmış..— Aman! Aman! Yavrucuğum! Nerde pusula!Hah işte… Bak Arkaşa, sevgilim, canımın içibana ne yazıyor? Dün benim için hazırladığıcüzdanı görmüştüm. O daha bitmediği için banasaçından bir lüle göndermiş. Bak bak!Vasya, heyecandan titreyerek, Arkaşa’ya sonderece güzel bir siyah saç lülesi gösterdi; sonraateşle öperek saçı, yüreğine yakın olan iç cebinekoydu.

Arkadi İvanoviç karar vermiş bir tavırla:— Onu koymak için bir madalyon ısmarlarım,dedi.— Öğle yemeğine dana kızartması var, yarın dabeyin yapacaklar. Annem çörek yapmak istiyor.Sözlerini nasıl bitireceğini düşünen çocukcağız:— Artık bulgur yemeyeceğiz, diye ekledi.Arkadi İvanoviç:— Ne güzel yavrucak! dedi. Vasya, sendünyanın en mutlu adamısın!..Çocukcağız önüne koydukları çayı içti,Vasya’nın mektubunu cebine koydu, çok çoköpüldükten sonra sevinç içinde dışarı çıktı.Arkadi neşeli bir tavırla:— Görüyorsun ya, kardeş, dedi, görüyorsun ya,nasıl her şey yoluna giriyor. Bırak o kaygıları,

hayalinde felaketler yaratmaktan vazgeç. Çalışda işini bitir. Saat ikide onlara giderim, oradanda Yulyan Mastakoviç‘e…Vasya:— Güle güle, kardeş, güle güle… Ah! Neolurdu… Pekâlâ, haydi git! Haberin var mı,Yulya Mastakoviç‘e gitmemeye karar verdim.— Hoşça kalın.— Dur kardeş, dur… Onlara de ki… Yani aklınane gelirse onu söylersin; benim adıma öp onu…Olup bitenleri bana anlatırsın.— İyi, iyi, anlıyorum. Bu mutluluktan başındöndü. O kadar beklenmedik bir şeydi ki…Dünden beri kendinde değildin. Bir türlü oetkiden kurtulamıyordun, dinlenmedin bile. Hadibakalım, Vasya kardeş, kendini topla, Hoşçakalın.Dostlar sonunda birbirlerinden ayrıldılar.

Bütün sabah, Arkadi İvanoviç, Vasya’yıdüşünmekten kendini alamadı. Zayıf iradeli vekararsız olduğunu, kendini pek çabuk etkiyekaptırdığını biliyordu.— Evet, yanılmamışım. Mutluluk onu tümüylesersemletmiş. Aman Tanrım! Sonunda beni dekederlendirdi. Hiç yoktan heyecana kapılıyor,her şeyi kapkara görüyor. Al sana, işte birhummaya tutuldu; onu kurtarmalı, onukurtarmalı.Arkadi, gündelik önemsiz sakıntıları bir felaketbiçiminde görmeye kalkışmakla kendisinin de işiabarttığının ayırdında değildi.Saat on bire doğru Yulyan Mastakoviç‘in evindekapıcı odasına girerek imzaları mürekkeplekeleriyle dolu bir tabaka kâğıdı dolduranziyaretçilerin uzun listesine kendi önemsiz adınıekledi. A… Şurada… O ne? Düş görmüyordu,Vasya Şumkof’un imzası gözünün önündeydi…Arkadaşının bu hareketlerinden şaşkına dönenArkadi İvanoviç, “gene ne damarı tuttu” diye

düşündü. Pembe umutları uçup gitti. Dışarı çıktı.Kaygılıydı, keyfi kaçmıştı. Kesinlikle bir felakethazırlanıyordu: Fakat nerde ve nasıl?Kederli düşünceler geveleyerek Kolomna’yageldi. Bir süre dalgın durduktan sonra Liza ilekonuştu.Fakat oradan çıkarken gözlerine yaş geldi.Vasya yüzünden kaygı içindeydi.Evine koşa koşa döndü, Neva köprüsündengeçerken Şumkof’la burun buruna geldi, o dakoşuyordu.— Nereye böyle? diye bağırdı. Vasya, suçüstünde yakalanmış gibi üzüntülü bir tavırladurdu.— Ben mi? Şöyle bir dolaşmaya çıkmıştım.— Evet, daha fazla beklemeyerek Kolomna’yagidiyordun. Ah! Vasya, Vasya? YulyanMastakoviç‘e ne diye gittin?

Vasya yanıt vermeden önce elleriyle bezgin birişaret yaptı:— Arkadi, neye uğradığımı bilmiyorum, evetbilmiyorum; ben…— Hadi hadi Vasya! Derdinin ne olduğunu benbiliyorum. Sakin ol, fazla heyecanlısın, dündenberi bir türlü kendini toplayamıyorsun! Kendinegel, canım. Neden korkuyorsun? Metin ol.Herkes seni seviyor, seni kolluyor. İşin ilerliyor,kesinlikle vaktinde bitireceksin. Anlamsızkorkulara kapıldığını, olmayacak şeylerdentitrediğini sezinliyorum.— Yok, bir şey değil… Bir şey değil…— Anımsıyor musun, Vasya? Başına bu halingelişi ilk değildir. Daha önce, işinde yükseldiğinzaman, sevincinden ve borçluluk duygusundaniki kat iş çıkartmak istiyordun. Sonuç ne oldu?Bütün bir hafta yaptığın işi bozdun. Bugün deaynı şey oluyor.— Evet evet, Arkadi, ama şimdiki iş başka…

— Belki de o yazı acele değildi. Çabukbitireceğim diye neden kendini böylesineyoruyorsun?Vasya:— Hayır, diye mırıldandı, bir şey değil. Hadi evedönelim.— Nasıl? Oraya gitmek istemiyor musun?— Nasıl gideyim, bu suratla? Düşünüyorum.Evde sensiz duramıyorum, şimdi döndüğün için,işe koyulacağım. Haydi!..Yeniden yola düzüldüler, bir süre ağızlarınıaçmadılar. Vasya hızlı yürüyordu.İlkin Arkadi İvanoviç atıldı:— Onların evinden ne diye haber sormuyorsunbana?— Ha, sahi! Söyle bakalım, Arkaşa, ne var neyok?

— Ama… Ama Vasya, betin benzin kül gibi!..— Zararı yok. Geçer.Vasya, sözü değiştirmek ister gibi:— Hepsini anlat bana, Arkaşa, dedi.Arkadi İvanoviç içini çekti. Ne diyeceğinibilemiyordu.Arkadaşının Kolomna’dakiler hakkındaanlattıkları Vasya’nın keyfini yerine getirdi, çokgeçmeden çenesi açıldı. İki genç öğle yemeğiniyediler, Liza’nın yaşlı annesi Arkadi’ninceplerini kurabiyelerle doldurmuş olduğu içinbunları keyifli keyifli yediler. Yemekten sonraVasya, bütün gece uyanık durmak için birazuyuyacağını söyledi. Yattı ve Arkadi çay içmeyeçağrılmış olduğu için, iki arkadaş birbirlerindenayrıldılar.Yolda, Arkadi, eve çabuk dönmeyeniyetleniyordu; dışarda geçirdiği üç saat ona üçyıl kadar uzun geldi. Sonunda sıvışmayı başardı.

Eve dönünce odayı karanlık bularak şaşırdı:Vasya ortalarda yoktu. Hizmetçi kadını çağırdıve arkadaşının yatmamış olduğunu, uzun zamanyazı yazdığını, odada dolaştığını öğrendi;sonunda da yarım saate kadar döneceğinisöyleyerek çıkmıştı.— Arkadi gelecek olursa, biraz dolaşmayagittiğimi, çabuk döneceğimi kendisine anlat diyebir daha söylemişti.Arkadi, üzüntülü üzüntülü başını sallayarak:— Hiç kuşku yok, Artemiyef’lere gitmiş olacak,diye düşündü. Bir an sonra, umutlanarakdoğruldu:— Herhalde yazısını bitirmiş olacak, artıkyerinde durmadığı için oraya koşmuştur… Yok,öyle olsaydı beni beklerdi… Dur bakalım neişler yapmış?Mumu yaktı ve masaya eğildi. İş epeyilerlemişti, sonuna yaklaşmış gibi görünüyordu.Arkadi İvanoviç daha yakından bakmaya

hazırlanırken ansızın Vasya içeri girdi.Korkuyla karışık bir şaşkınlıkla:— Vay! Sen geldin mi? diye ekledi.Arkadi İvanoviç susuyordu, arkadaşını sorguyaçekmekten çekiniyordu.Beriki, gözlerini yere eğmiş, ağzını açmadankâğıtları karıştırıyordu. Sonunda gözlerikarşılaştı. Vasya‘nın gözleri o kadar yalvarıcı vekederliydi ki, Arkadi titredi. Yüreği burkuldu,heyecanını tutamayarak ileri atıldı ve onukucakladı:— Vasya, neyin var Tanrı aşkına? Neyin varcanım? diye haykırdı. Bana her şeyi anlat!Kederinden bir şey anlamıyorum, kaygılarınınnedenini anlayamıyorum. Hiçbir şey gizlemedenbana hepsini anlat. Olanağı yok, yalnız bu!..Vasya, arkadaşının göğsüne tüm gücüyleyaslandı, yanıt vermedi. Nerdeyse bayılacakgibiydi.

— Sakin ol canım Vasya! Bitiremesen bile zararıyok. Hem yeniden söylüyorum: Bu yaptığınıanlamıyorum. Neden kendine böyle işkenceediyorsun? Senin için her şeyi yapacağımıbilirsin… Ah! Aman Tanrım!.. diye sürdürürkenodada geniş adımlarla dolaşıyor, Vasya’nın,gizemli derdine çare olacağını sanırmış gibi elinene geçerse yakalıyordu. Yarın YulyanMastakoviç‘e kendim giderim; ona yalvarırım,bir gün daha izin vermesini yalvarırım, hepsinianlatırım ona, derim ki…Vasya’nın yüzü kireç olmuştu.— Aman Tanrım, yapma, vazgeç, dedi.Artık yerinde duramıyordu.— Vasya, Vasya!..Vasya bir düşten uyanır gibi oldu. Dudaklarıtitriyordu. Söz söylemek istiyordu, amaağzından bir ses çıkmadı. Buz gibi elleriarkadaşının ellerini sinirli sinirli sıkıyordu.Arkadi sessiz ve üzgün duruyordu.

Vasya ürkmüş gözlerini ona kaldırınca:— Yüreğimi parçalıyorsun, Vasya! dedi, benimsevgili, iyi yürekli arkadaşım!..Vasya’nın gözlerinden bol yaşlar boşandı,yeniden arkadaşının göğsüne yaslandı. Hıçkırahıçkıra yineliyordu:— Seni aldattım, Arkadi, seni aldattım. Senialdattım. Bağışla beni. Senin dostluğuna ihanetettim.— Ne var? Ne oluyor? Vasya, ne oluyor? Nevar, canım?— İşte…Vasya, umutsuz bir hareketle, masanıngözünden kopya etmekte olduğuna tıpı tıpınabenzeyen altı büyük tomar çıkardı.— Bunlar nesi?— Öbür güne kadar bitireceğim şeyin ne

olduğunu görüyorsun… Öbür güne kadar!..Oysa dörtte birini bile yazmadım…Arkadi şaşakalmıştı.İçini ezen kederi bir söz yağmuru halindeboşaltmak istercesine Vasya sürdürdü:— Bana bir şey sorma, beni sorguya çekme,Arkadi, dostum neye uğradığımı bilebilmiyorum. Sanki bir karabasandan çıkmışgibiyim. Tam üç haftayı boşuboşuna harcadım,hep onlara gidiyordum… Yüreğim acıyordu…Çalışamıyordum. İşi aklıma bilegetiremiyordum, ancak şimdi, mutluluk kapımagelince gözlerim açıldı, yanlışımı anladım.Arkadi İvanoviç metin bir sesle:— Vasya, diye başladı, şimdi her şeyi anladım,seni ben kurtaracağım. Kuşkusuz, bunun şakayagelir yanı yok, ama kurtuluş çaresini görürgibiyim. Dinle beni! Yarın Yulyan Mastakoviç‘egiderim. Başını sallama, beni dinle, ona olduğugibi, her şeyi anlatırım… Evet, evet… Bırak da

böyle yapayım. Ona anlatırım, onu inandırırım,ne kadar dertli olduğunu söylerim ona.Büsbütün halsiz düşen Vasya:— Sus, sözlerin içime daha çok acı veriyor! diyemırıldandı.Arkadi İvanoviç sararmıştı, fakat çabuk kendinitopladı, gülerek:— Hepsi bu kadar mı? Yalnızca bu kadar mı?Bana bak Vasya, işi büyütüyorsun! Hiç nedensizyere bu kadar kederlenmekten utanmıyormusun? Görüyorum ki sözlerim canını sıkıyor.Seni tanırım, Tanrıya şükür, beş yıldır birlikteyaşıyoruz. Sen iyisin, uysalsın, ama iradenzayıf… Lizavetta Mihaylovna bile bunu ayırtetmişti. Hem sen bir düş kurucusun, bu da iyi birşey değil, hatta daha fazlasını söyleyeceğim;insanın aklına zarar gelir. Hadi hadi! Canının neistediğini anlıyorum. Yulyan Mastakoviç‘in sanakarşı pek sevgi dolu, pek ilgi dolu davranmasını,belki de hatta evlenmen onuruna bir gecedüzenlemesini istiyorsundur! Yulyan

Mastakoviç hakkında şakalarımın senikızdırdığını görüyorum. Tamam, vazgeçtim,ama ben de onu senin kadar beğenirim… Sorunşu: Evlenmen seni o kadar mutlu etti ki,yeryüzünde herkesin mutlu olmasınıistiyorsun… En iyi dostun olan bana birdenbiregökten yüz bin rublelik bir servet inmesiniisterdin; bütün birbirinden nefret edenlerinansızın barışarak, sokak ortasında sevinçtensarmaşmalarını ve seni ziyarete gelmeleriniisterdin… Dostum! Kardeşim! Bunu söylerkengülmüyorum, böyledir: Sen bile aynı şeyi türlübiçimlerde bana söylemişsindir. Dedim ya;mutlu olduğun için herkesin mutlu olmasınıistiyorsun. Bu mutluluğa yaraşır bir biçimdehareket etmek, hatta belki de vicdanınıyatıştırmak için, kahramanlık gereksinimleriduyuyorsun. İşte o yüzden çaba harcamak vebiraz abartmakla söylediğin gibi, gönül borcunubelirtmek gerekirken bunu yapmadığın içinkendi kendine işkence ediyorsun… YulyanMastakoviç‘in surat asacağını ve sanagüvenmekle hata ettiğine, hakkında beslediğiumutları boşa çıkardığına hükmedeceğini

düşünerek ne kadar acı duyduğunu anlıyorum.Koruyucun saydığın bu adamdan işiteceğin azarıdüşünerek kaygı, vicdan sızısı duyuyorsun, hemde böyle bir anda… İçin mutlulukla doluptaşarken, gönül borcunu kimlere dağıtacağınıbilmezken, öyle değil mi?..Arkadi İvanoviç sustu, uzun bir soluk aldı.Vasya ona dikkatle bakıyordu. Dudaklarında birgülümseme dolaştı. Hatta umuda benzer bir şeyyüzünü canlandırmıştı. Arkadi yeniden sözebaşladı, sözlerinin etkisini ayırt ettiği ölçüde sesigüçleniyordu.— Öyleyse beni dinle! Yulyan Mastakoviç‘insana karşı hayranlığını değiştirmesine olanakvermemeli. Öyle değil mi, dostum? Bütün sorunburada, değil mi? Şu halde, bu işi senin yerineben üzerime alıyorum.Arkadi İvanoviç, ayağa kalkarak, uzun boyunudoğrulttu.— Yarından tezi yok, Yulyan Mastakoviç‘in

evine gideceğim. Haydi, gene karşı koymayakalkma. Küçük bir savsaklamayı bir cinayethaline koyuyorsun! Ama o, Yulyan Mastakoviçacımasını bilir ve soyludur, senin gibi değildir.Derdimizi dinler, bizi saplandığımız çıkmazdancömertçe çıkarır… Keyfin oldu mu?Vasya, gözünde yaşlarla, Arkadi’nin ellerinisıktı.— Yeter kardeş yeter! dedi. Sorun çözümlendi.Yazıyı bitiremedim, ama ne yapayım. Bununiçin oraya gitmene değmez. YulyanMastakoviç‘e kendim gidip olup bitenlerianlatırım. Görüyorsun, sakinim, tümüylesakinim. Ama sakın sen gitme!.. Dinle beni.Arkadi İvanoviç, sevinç içinde haykırdı:— Vasya, Vasya’cığım, ben senin sözlerinüzerine öyle dedim; kendine geldiğin için çokhoşnut oldum. Ama ne olursa olsun, ne yaparsanyap, her zaman senin yanında olacağımı iyi bil;bugün derdinin ne olduğunu biliyorum, YulyanMastakoviç‘le konuşmaya gitmemi

istemiyorsun. Olur, gitmem, ona bir şeysöylemem. Yarın kendin gidersin… Ya da yokgitmezsin, yazmayı sürdürürsün, anlıyor musun?Bana gelince, olup bitenleri görmeye çalışırım.Sorup soruştururum, işin gerçekten acele olupolmadığını, yazının gerçekten belirtilen gündebitmesi gerekip gerekmediğini, zamanındateslim etmezsek ne yapacaklarını öğrenirim.Sonra sana araştırmamın sonucunu haberveririm. Görüyorsun ya, görüyorsun ya! Bak,şimdiden umutlar belirdi, iş acele değilse,görüyorsun ki, her şey yoluna girebilir. YulyanMastakoviç belki bu işi anımsamıyordur bile. Ozaman her şey kurtulmuş olur.Vasya kuşkulu bir tavırla başını salladı, fakatborçluluk dolu gözleri dostunun yüzündenayrılmıyordu.Sıkıntılı bir sesle:— Pekâlâ, dedi. Öyle halsiz, öyle yorgunumki…Sonra sürdürdü:

— Artık bu sorunu düşünmek istemiyorum.Başka şeylerden sözedelim. Yazmayı bırakırsamdaha iyi olur, bir bölümü sona erdiren şu ikisayfayı da bitireyim de… Arkadi, uzun zamandırsana sormak istiyordum: “Nasıl oluyor da benibu kadar iyi tanıyorsun?”Şimdi rahatça ağlıyor, gözyaşları arkadaşınınellerine dökülüyordu.Arkadi:— Seni ne kadar sevdiğimi bilseydin, bana busoruyu sormazdın, dedi.— Evet evet, Arkadi. Bilmiyorum, çünkü bananeden bu derece bağlandığını anlayamıyorum.Hatta sana diyeceğim ki, bu duygu kimi zamaniçime acı oluyordu. Kaç kez, uykuya dalarken(çünkü her gece son düşüncem hep senoluyordun) gözlerim yaşla doluyor ve yüreğimburkuluyordu… Çünkü… Çünkü… Beni ne çoksevdiğini sezinliyordum ama, sana gönülborcumu göstermek için elimden bir şeygelmiyordu.

Arkadi ona:— Bak, ne tuhafsın, Vasya, işte gene sinirlerinbozuldu! diye çıkıştı ve bir gün önce sokaktakisahne gözünün önüne geldi.— Sakin olmamı istiyorsun. Ama düşün ki benömrümde bugünkü kadar sakin ve mutluolmamıştım! İnan olsun… Sana her şeyianlatmak isterdim, ama seni üzeceğimdenkorkarım… Bütün bunlar senin keyfinikaçırıyor, bana çıkışıyorsun, bu da beni sonderece üzüyor. Tir tir titrediğimi görüyorsun,oysa bunun neden ileri geldiğini bilebilmiyorum. Sana şunu itiraf etmek isterdim:Bana öyle geliyor ki, ben hiçbir zaman kendimitanımadım. Evet! Öyle sanıyorum ki, insanlarıtanımasını, onları değerlendirmesini ancak dünöğrenebildim. Katı yürekliydim… Hiçbir zamanbir kimseye iyilik etmek elimden gelmedi: Bunubeceremezdim, benim için olanaksızdı bu…Kesinlikle hiç de sevilecek bir yanım yok…Ama gene de, herkes bana iyilik etmekistiyordu! En başta sen… Bunu görmüyormuyum sanki? Oysaki susuyorum, sürekli

susuyorum.— Öyle söyleme, Vasya.Vasya, ağlamaklı bir sesle:— Ama doğruyu söylüyorum, dedi. Dün sanaYulyan Mastakoviç‘ten sözettim. Onun ne kadarsert, kimi zaman hatta kırıcı olduğunu bilirsin!Seni bile kaç kere azarlamıştır. Ama işte düntuttu benimle şaka etmeye, nazik sözlersöylemeye, şimdiye kadar herkesten gizlediğiyüreğini bana göstermeye başladı.— Bundan ne çıkar, Vasya? Senin, mutluluğayaraşık olduğunu gösterir.— Arkaşa! Bu işi bitirmeyi ne kadar isterdim!..Mutluluğumu berbat edeceğim. İçimde bir korkuvar.Arkadi‘nin masa üstünde birikmiş kâğıtlarabaktığını görünce:— Onlar yüzünden değil, dedi. Bunlar kâğıt

parçaları, anlamsız şeyler. Bu sorun çözümlendi.Hayır Arkaşa, bugün onlara gittim, ama içeri bilegirmedim. Kapıda durdum, Liza’nın piyanoçalışını dinledim. İşitiyor musun Arkadi, diyealçak sesle sözünü bütünledi, içeriye girmeyecesaret edemedim.— Ne oluyorsun Vasya, neden öyle bakıyorsunbana?— Neden bilmiyorum, hastayım, ayaklarımtitriyor: Herhalde geceki yorgunluktan olacak.Gözlerimin önünde yeşil yeşil bir şeyleruçuşuyor… Hem burada… Burada…Elini yüreğine götürmek isterken düşüp bayıldı.Kendine geldiği zaman Arkadi yatması içindiretti, fakat Vasya buna yanaşmadı. Ağlıyor,ellerini kırıyor, o iki sayfa yazıyı kesinliklebitirmek istiyordu. Onu daha çok kışkırtmamakiçin Arkadi, yeniden kâğıtlarını ele almasına izinvermek zorunda kaldı.Vasya, masasının önüne geçerken:

— Dinle bak, dedi. Bir düşüncem var, sanki birumut.Bir an dudaklarında bir gülümseme belirdi,donuk gözlerine biraz ışık geldi.— Bak ne yapacağım: Öbür gün, yazının birbölününü götüreceğim. Geri kalanı için de, neyapalım, bir vesile uydururum… Kâğıtlaryandı… Ya da yitirdim, derim. Hatta belki de,yalanı beceremediğim için yalnızca gerçeğisöylerim. Olanları anlatarak bitiremedim,derim… Ona tutulduğumu anlatırım? YulyanMastakoviç de yeni evlendi, beni anlar. Bütünbunları ona saygılı, sakin bir tavırla söylerim.Gözyaşlarımı görür, duygulanır.— Hakkın var, git kendisini gör, söyle ona.Ama, gözyaşlarına gerek yok. Nedeni ne? Ah,beni gerçekten korkuttun Vasya.— Evet gideceğim. Şimdilik bırak yazayım, birşey yapmam.Arkadi kendini yatağına attı. Arkadaşına

güvenebilmekten uzaktı, Vasya’nın her şeyiyapabileceğini biliyordu. Özür dilemek mi?Kimden? Ne için? İş orada değildi. Bütün sorunşuydu: Vasya kendi vicdanı karşısında kendinisuçlu buluyordu, talihine karşı kendininankörlükle suçluyordu, kendineyakıştıramadığı bu kadar büyük bir mutlulukonu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Sonunda,mutsuz olmak için durmadan hastalıklı birbiçimde vesileler arayarak kendini yiyordu,kanıtı da şuydu ki, dünden beri hâlâ doğal halinibulamamıştı. Bu umulmadık olaydan hâlâkendine gelememişti.Kendi eliyle mezarını hazırlayan arkadaşını bubezginlik bunalımından kurtarmayı ve onu kendikendisiyle barıştırmayı gitgide daha çok işedinen Arkadi İvanoviç böyle düşünüyordu.Olup bitenleri anlatmak için hemen ertesi sabahYulyan Mastakoviç‘in evine gitmeye kararverdi.Masasının önüne oturan Vasya, işinisürdürüyordu. Yorgun düşen Arkadi İvanoviç,

yattı. Olup bitenleri düşünerek uyuyakaldı.Ancak şafak söktükten sonra uyandı.Vasya’nın hâlâ yazmakta olduğunu görünce:— Tüh!.. Hâlâ mı? diye haykırdı.Arkadi koştu, onu kucağına aldı ve yatağınagötürdü. Vasya, belli belirsiz gülümsüyor,gözleri kapanıyordu. Söz söylemekte güçlükçekiyordu.— Yatmak istemiştim; başka bir şey düşündüm.Arkadi, bitirmeme az kaldı. Artık çabuk çabukyazıyorum, ama şimdi daha çokduramayacağım! Saat sekizde uyandır beni.Başı önüne düşüyordu; deliksiz bir uykuyadaldı.Arkadi İvanoviç çayı getiren hizmetçiye alçaksesle:— Mavra, dedi. Bir saat sonra uyandırmamızıistiyor, ama sakın ha uyandırayım deme! On saat

da uyusa unutma, anlıyor musun?— Anlıyorum efendim.— Öğle yemeğini hazırlamaya gerek yok. Odunyarmaya kalkıp gürültü etme. Arasıra gözkulakolursun. Beni sorarsa, dairesine gitti, dersin.— Anlıyorum, efendim; rahat rahat uyusun,hakkında hayırlı olur; yattığına memnun oldum,ona iyi gelir, ikinizden de Tanrı razı olsun…Zahmetinde bulunmuştunuz. Ben kırmadım,kedi kırdı. Ona dikkat etmiştim, arkasından,„defol musibet!” diye bağırdım.— Pekâlâ, sessiz ol.Arkadi İvanoviç, Mavra’yı mutfağa yolladı,kapıyı üstüne kilitledi, anahtarı aldı ve işinegitmek için usulca dışarı çıktı. Bütün yolboyunca, düşüncelere daldı! YulyanMastakoviç‘in karşısına nasıl çıkacaktı? Böylebir şey doğru olur muydu?Dairesine kararsız bir halde geldi, sıkılgan bir

tavırla, Yulyan Mastakoviç‘in orada olupolmadığını sordu. Orada olmadığı, bugüngelmeyeceği karşılığını verdiler.Arkadi İvanoviç bir an, üstünü gidip evindebulmayı düşündü, fakat sorunu kafasında iyicetarttıktan sonra Yulyan Mastakoviç gelmediğinegöre, herhalde evinde ciddi bir işi olacağına, onurahatsız etmenin uygun düşmeyeceğine yerindeolarak karar verdi.Dairede kaldı ve geçen saatler ona son dereceuzun geldi.Şumkof’un üzerine aldığı iş hakkında bilgiedinmek istedi; ama kimse bu konuda ona birşey söyleyemedi. Yulyan Mastakoviç sık sıkŞumkof’a kendi adına işler veriyordu, bütünbildikleri bu kadarcıktı.Sonunda saat üçü çaldı, Arkadi İnanoviç aceledaireden fırladı. Kapı yanında, bir arkadaşıkarşısına çıktı. Ona Vasili Petroviç Şumkof’unsaat bire doğru geldiğini, Arkadi İvanoviç‘leYulyan Mastakoviç‘in odada olup olmadıklarını

sorduğunu haber verdi.Bunu işiten Arkadi İvanoviç bir arabaya atladıve ürküntü içinde evine gitti.Şumkof evdeydi; son derece sinirli bir haldeodada gidip geliyordu. Arkadi’yi görüncekendine egemen olmaya ve telaşını gizlemeyeçalıştı. Sessizce gidip masasının başına oturdu.Soru sorulmasından çekinir gibi bir hali vardı.Bir saplantının etkisi altında kendini Arkadi’nindostluğuna bile bırakmak istemiyor gibiydi.Hastalığın bu yeni yıkımı karşısında yüreğisızlayan, ne yapacağını şaşıran Arkadi, yatağınaoturmaktan başka bir şey yapmadı ve heyecanınıgizlemek için sahip olduğu biricik kitabı açtı, biryandan da gözlerini Vasya’ dan ayıramıyordu.Vasya hiç ses çıkarmıyor, bir an başınıkaldırmadan hep yazıyordu.Böylece bir iki saat geçti. Arkadi’nin işkencesigitgide artıyordu. Sonunda saat onbire doğruVasya başını kaldırıp arkadaşına donuk,

nerdeyse cansız bir bakışla baktı. Arkadibekliyordu. İki üç dakika geçti; Vasya ağzınıaçmıyordu.Arkadi:— Vasya! diye haykırdı.Yanıt yoktu.Masaya doğru koşan Arkadi:— Vasya! diye bağırdı, neyin var Tanrı aşkına?Söyle neyin var?Genç adam aynı donmuş, alık bakışlarını birazdaha çevirdi.Bayılacak gibi olan Arkadi:— Aman, sara bu, diye mırıldandı. Ve birsürahiyi kavradığı gibi Vasya’nın başını kaldırdı,soğuk suyu üstüne döktü, şakaklarını oğuşturdu,cansız ellerine hızla vurdu.

Vasya kendine geldi.— Vasya, Vasya! Kendine gel, kendini topla!..Sesi boğuluyordu; arkadaşını kucakladı. Vasya,kafasından acı ve ağır bir izlenimi söküpçıkarmak istiyor gibiydi; kasılmış parmaklarınıdurmadan gözleri üstünden geçiriyordu.Birdenbire, sanki kafatasının çatlayacağındankorkuyormuş gibi, başını iki eliyle kavradı.Sonunda:— Neyim var, bilmiyorum, dedi. Bittim…Haydi, bir şey değil, bir şey değil; Arkaşa,üzülme!.. Hüzünlü, bitkin bir bakışla arkadaşınabakarak, haydi üzülme, diye yineliyordu.Arkadi, yüreği burkulmuş bir halde:— Sen mi beni avutmaya kalkışıyorsun? diyeinliyordu, Vasya, yat uyu biraz, dinlenmelisin.Sonra çalışırsın.— Evet evet, yatacağım. Güzel! Evet,görüyorsun ya, bitirmek istiyordum, şimdi

düşüncemi değiştirdim…Arkadi onu yatağına sürükledi ve yatırdı. Metinbir sesle:— Haydi bakalım, kardeş, dedi, bir kararvermek gerek. Söyle bakayım, ne yapmakniyetindesin?Vasya:— Ah! diye mırıldandı.Eliyle umutsuzluğunu anlatan bir işaret yaptı.Sonra başını duvardan yana çevirdi.Arkadi yineledi:— Karar vermek gerek, Vasya. Konuşacağız,gerekli bu, senin için. Umarım ki uyumazsın?Vasya, gizemli bir tavırla:— Nasıl istersen, nasıl istersen, dedi.Arkadi:

— İşte yumuşadı, diye düşündü. Beni iyi dinle,diye sürdürdü. Dediklerimi yap. Dün sanasöylediklerimi anımsa! Seni kurtaracağım; sonuçyarın belli olacak. Ne diyorum, yahu? Sonuç?Beni o kadar korkuttun ki, ben de saçma şeylersöylüyorum. Yulyan Mastakoviç‘in sanayakınlığı var, sen de bu yakınlığı yahut dasevgisini diyelim, yitirmemek istiyorsun. Pekâlâ!Bir şey yitirmeyeceksin. Göreceksin bak.Arkadi İvanoviç, Vasya’ya uzunboylu dersvermek niyetiyle söze başlamıştı, fakat berikionun sözünü kesti; yatağında sessizce doğruldu,arkadaşının başını kendine çekti ve onu öptü.Zayıf bir sesle:— Yeter, dedi, artık bunları bırakalım!..Yeniden yatarak, yine duvardan yana döndü.Arkadi düşündü: “Hey Tanrım, hey Tanrım! Neoluyor bu çocuğa? Büsbütün yitirdi kendini.Acaba neye karar verdi? Kendisini iyicebatıracak.”

Arkadi, sıkıntı içinde ona bakıyordu.“Hastalansa belki daha iyi olurdu, diyedüşünüyordu. Hastalık ona kaygılarını unutturur,her şey yoluna girerdi. Bak ne saçmalarsöylüyorum. Aman Tanrım!”Vasya uykuya dalmış gibi görünüyordu, Arkadibunu iyiye yordu.İyiye işaret diye düşündü ve gece yatmamaya,başında beklemeye karar verdi.Vasya rahat değildi. Her an yerinden hopluyor,dönüyor, gözlerini açıp kapıyordu. Sonundayorgunluk üstün geldi, yeniden bir ölüm uykusuiçinde kendini tümüyle yitirdi.Arkadi İvanoviç, dirseği masaya dayalı bir haldekendinden geçtiği zaman saat sabahın ikisiolmuştu.Garip bir düş gördü; gene uyanık olduğunu vehâlâ yatağında uzanmış olan Vasya’ya baktığınıgörüyordu; fakat garip şey, Vasya, ona uyku

taklidi yapıyor gibi geliyordu, nerdeysekalkacak, göz ucuyla Arkadi’yi gözetleyerekgene yazmaya koyulacaktı, gerçekten deyavaşça yatağından masaya doğru yaklaşıyordu;Arkadi, Vasya’nın gizlendiğini, kendisinegüvenmediğini görerek üzülüyor ve kızıyordu;ona yeniden yaklaşıp azarlamak, yatağınagötürmek isterdi… Fakat binbir güçlükle bu işiyaptıktan sonra bir de baktı ki, kollarındaVasya’nın ölüsünü tutuyordu… Alnında soğukbir ter beliriyor, yüreği hızlı hızlı vuruyordu.Ansızın uyandı, gözlerini açtı; Vasya, masasınaoturmuş yazıyordu…Hâlâ düş görüp görmediğini bilemeyen Arkadi,Vasya’nın yatağına baktı; yatak boştu. Bukarabasanın etkisinden kendisini kurtardıktansonra, genç adam masaya doğru yürüdü. Vasyaonu görmüşe benzemiyordu, işini sürdürüyordu.Birden Arkadi, Vasya’nın elindeki kalemin ucukuru olduğunu, arkadaşının kalemi mürekkebebatırmadığını ve beyaz duran yapraklarıdurmadan çevirdiğini ürküntüyle gördü. Dikkatlidikkatli çalışıyormuş gibi davranarak acele

ediyordu.Arkadi İvanoviç, “Yok, bu sara olmayacak!”diye düşünerek titredi, onu omuzundanyakaladı.— Vasya, Vasya, yanıt ver bana!..Fakat öteki, ilkin yanıt vermedi ve kuru kaleminibeyaz kâğıt üstünde gezdirmeyi sürdürdü.Sonunda başını kaldırmadan:— Artık hızlı yazmaya alıştım, dedi.Arkadi elini yakaladı ve kalemi aldı.Vasya’nın göğsünden bir inilti çıktı, arkadaşınaanlamadan bakarak elini yanına bıraktı, sonraalnına kaldırarak beynini ezen bir ağırlıktan onukurtarmak istermiş gibi sonsuz bir sıkıntıylaalnını sıktı. Düşünceli bir tavırla başını ağır ağırgöğsüne indirdi.Umutsuzluğu artan Arkadi İvanoviç:

— Vasya, Vasya! diye bağırdı.Biraz sonra Vasya gözlerini kaldırdı, mavigözleri yaşlarla doluydu, sakin ve solgunyüzünde sonsuz bir acı okunuyordu. Bir şeylermırıldanıyordu.Arkadi ona doğru eğilerek:— Ne diyorsun? diye sordu.Vasya:— Neden, neden acı çekiyorum? diyekekeliyordu. Neden? Ne yaptım ben?— Neyin var canım? Neden korkuyorsun?Arkadi, umutsuzluk içinde parmaklarınıkırıyordu.Vasya, arkadaşının gözlerinin içine bakarak:— Neden beni askere gönderiyorlar? Neden? Neyaptım ben?

Arkadi başında saçlarının dimdik olduğunuduydu. Tümüyle şaşkın, ürküntüye kapılmış birhalde soluk soluğa orada duruyordu.Bir dakika sonra kendine geldi: “Belki geçici birşeydir,” dedi. Benzi sapsarıydı, morarmışdudakları titriyordu. Acele acele giyindi.Bir doktor bulmaya gidecekti, fakat gitmeyekalmadan Vasya kendisini çağırdı; Arkadihemen ona koştu, yavrusu elinden alınmakistenen bir anne gibi onu kollarına aldı.— Arkadi, kimseye bir şey söyleme. Felaketimetek başıma katlanacağım.— Yine neler icat ediyorsun? Kendine gel,Vasya!..Vasya derin bir iç çekti; yanaklarından sakinsakin yaşlar iniyordu. Acı, yürek paralayıcısesiyle sürdürdü:— Neden öldürüyorlar kızı? Ne yaptı ki o? Senbende, yalnız bende…

Bir sessizlik oldu.Sonra zavallı başını salladı:— Elveda sevgilim, elveda!..Arkadi yeniden kendini topladı, doktora gitmekiçin kapıya doğru yürüdü.Arkadi’nin hareketiyle canlanan Vasya:— Haydi vakittir, dedi. Haydi kardeş, hazırımben. Sen de benimle gelirsin.Susarak kuşku dolu bir bakışla arkadaşını süzdü.— Vasya, burada dur. Tanrı aşkına benimlegelme!.. Dönüp seni alacağım.Arkadi İvanoviç de aklını oynatıyordu.Kasketini almış dışarı çıkmaya hazırlanıyordu.Vasya, sakin ve boyun eğmiş bir tavırla oturdu.Yalnız gözlerinde korkunç bir kararokunuyordu. Arkadi, geri dönerek, masa

üstünde duran bir çakıyı usulca aldı, sonrazavallı gence son bir kez daha bakarak aceleevden çıktı.Saat sekizdi; günün ışığı karanlıkları dağıtalıepey olmuştu.Arkadi tam bir saat doktor ardında koştu, amabir türlü birini bulamadı. Kapıcılardan adresleriniöğrendikleri, kimisi hastanedeki görevine, kimisikendi işlerine gitmek üzere evlerinden çıkmışbulunuyorlardı. Yalnız bir doktoru evinde buldu,hastalarını kabulle uğraşıyordu. Nefedoviç‘ingelişini kendisine haber veren uşağını uzunboylu sorguya çekti, bu yeni müşteri kimdi, neistiyordu, ne biçim adamdı, nasıl görünüyordu?Sonunda dışarı çıkmayacağını, odasında çokhasta biriktiğinden evinde epey iş olduğunu,böyle hastaları hastaneye kaldırmak gerektiğinisöyledi.Arkadi böyle bir yanıt beklemediği ve artık neyapacağını bilemediği için hekim aramaktanvazgeçti, Vasya’yı yalnız bıraktığı için telaşiçinde eve koştu.

Eve gelince hiçbir şey olmamış gibi rahat rahatortalığı süpüren, odun kıran ve ateş yakmayahazırlanan Mavra’yı gördü. Odaya koştu; Vasyaavlu kapısından çıkmıştı.Arkadi yüreği titreyerek:“Bizim oğlan nereye gitti acaba?” diye düşündü.Mavra’ya sordu, ama doğru dürüst bir yanıtalamadı.Hizmetçi kadın bir şey bilmiyordu, bir şeyişitmemişti, Vasya’ nın çıktığını görmemişti.Nefedoviç hemen Artemiyef’lere koştu;Vasya’yı orada bulacağını nedense aklınakoymuştu.Evlerine vardığı zaman saat ondu. Bu ziyaretkendilerini şaşırttı, çünkü kadıncağızlarınkorkunç olaydan hiç haberleri yoktu; delikanlıorada değildi.Arkadi, gözleri dönmüş, boğuk bir sesle:


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook