Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Göçebe Çürüyüş

Göçebe Çürüyüş

Published by devrimlive, 2020-04-09 12:36:39

Description: Göçebe Çürüyüş Fuat Çiftçi

Search

Read the Text Version

GÖÇEBE ÇÜRÜYÜŞ FUAT ÇİFTÇİ

Göçebe Çürüyüş Fuat Çiftçi ISBN: 978-605-65325-4-2 1.Basım: Ocak 2020 Editör: Fuat Çiftçi Kapak Tasarım: HKÇ GÜLMAT MATBAASI Gülmat Matbaacılık Zeytinburnu- İstanbul Sertifika No: 34712 Şiiri Özlüyorum Kitaplığı katkılarıyla yayımlanmıştır. Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, Şiiri Özlüyorum Dergisi'nin bir markasıdır.

GÖÇEBE ÇÜRÜYÜŞ

Fuat Çiftçi 10 Haziran 1970, Kırşehir Kaman'da doğdu. Şair Hüseyin Çiftçi'nin oğlu. Uludağ Üniversitesi Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı'ndan ve Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun. Frankofon ve Türkolog. Önde gelen dergilerde yazdı. Şiiri Özlüyorum Dergisi'nin editörü. Kitapları: Şiir: Aynada Arbede (2005), Ağrılı Renk (2009, 2010 Behçet Aysan Şiir Ödülü), Kumaş Atlar (2012), Uçurum Beyanı (2015), Deniz Konçertosu (2016), Elem Uğultusu (2017); Deneme - Eleştiri: Bağımlılık-Şiir (Manifesto, 2008), Hilesiz Vesika (2010), Kabuğunun Çıbanı/ İkinci Yeni’nin Kültürleri ya da İmge Sosyolojisi Oluşturmak (2014), Bir Sürekli Hüseyin Çiftçi-Hüseyin Çiftçi’ye 70. Yaş Armağanı (2015); İliksiz Ayna- 200'ler Şiirinde Kafka Tutulması (2018) Seçki – Yıllık: Poetik-A (2010), Yıllıklar Yıllığı (2010), Kırıklar Atlası (2011); Günlük: Dikkatin Kemikleri (2012); Çeviri: Kırmızı Açlık- René Char (2015). Tezkire: Hüseyin Tezkiresi (2018)

GÖÇEBE ÇÜRÜYÜŞ Hüseyin Çiftçi'ye hep!



balkonu gelip üzerime düşüyor, o garip uyarıcı fesleğenin büyüsü günahın ikizi. omzu ağaç gibi silahsız denizlerdi, adımlarındaki kentte kucaklıyor yeğni dünyayı. sabrın ka- buğunu, dirilişin düğünlerine yontuyor; bilmiyor aşkın kırağısı altında saklandığını göğün sonunun…[bana elle- rini okumayı öğretiyor.] verdiği gündüz tufan! dudakla- rımı giyiniyor. 7

uçurumların şefaatçisi şehvet, obur yılların mezar ban- yosu, ağrı uzadığında işarettir göçlerin âşık ağaçları. helak içinde eğilmeyiştir deliliğin göçmenleri! dünya mı tuhaf seçim? [duvarı günah ile değiştirelim!] şimşek alayı yap- rağından seferber ediyorum kabullerin değirmenini. ne- redeydin? yazgı, bir kulübeydi, Allah ve uçurum dolu… 8

hasretlerden kanada kazıdım kırık köprüleri, son kıyım derinin altında yıkıntılar. gölgenin tırnaklarında ağlayıp uyuyor yıldırımlar.[ taşların aynasında boğdum vakti…] özlemlerin açlığını gözleriyle besliyor, yolların maskesini veriyor azabın mağarasına. taşın teleğinden kucaklıyor ıl- gım yarlarındaki uzaklıkları. denizi doğururkenki etimi diliyor… 9

feleğin göleği, kırık kanatlarıyla süslenmiş kentlerdi yü- zünün; uzaklaşan geminin taşlarından yelkenli gök gürle- mesi… [yağmurun cesedini göstermeyen çocukluğun mektubunu verdiydi, beni dağıtan uzaklıkları giydir- diydi.] delilik mi işaret? -deniz, ey kabım! başlamayı döktü mü günahlar? rüzgârdan defnelerdi fısıldaştık gıya- bın melekleriyle… 10

yitiş, feryat edince yollar, âşık ağaçlardır, tufanın ördüğü iplikler… [gömülü çıplaklıkların çocuklarıyız; yamalı varlığıyla titriyor dünyanın ucu.] azabın kanseri, yeni Nuh! ölüsüz ağıtlar halayında mahpus hasadı tövbeleriy- dik günah eyerinin. şemsiyedir günah! azgın ikiyüzlüsü müyüz felek hayretinin? felek, dik memesidir zehrin… 11

bir gök oturmuş benli yazmana, hitit’te kuş lekesi; kırağı yağmış ağaçtan yer değiştiren oynaşlardı sabah. sağanak kördüğümüm; özlemi soyundum bakışarak hep usul, eri- yip yiten mumda… büzülen kirpidir asmalı yollar, çıp- laklığım aslını aştı; ağacı değiştiremedim diye üşümüştü sıyırık kabuğu akşamüstünün. eğilip sesini öptüm sonuna dek. [yazman, bir ağacın kurgusudur.) 12

baş dönmesi gibiydi isli lambada kedi ve testi gölgesi, gökkuşağını göğsüne dolamış yıldız gibi kayıyordu büyüt- tüğüm evle rakı. tüter çarşafın uçuk göğüne ılık kokun, selinde uçup giden deniz ezik. çığlıklı yalnızlıklara saplı ormanından boşanmıyor yağmurlu karanlık… [bulut da çiçek açar, ölümü unutturursan.] dağın kanı çekildi, yok- sul ay ışığının damına; demiriyle yıkanırdım sevişme- nin… 13

sessizlik çatlattı bardağımı, nereye akmak ister? taşla yo- sun oynaşır; mendil mi sallıyor ne gözlerinin ekinindeki rüzgâr? [ölüme uzayıştır, yâr göğsünde gölge.] kovukla- rını sürüyor ay, gerilmiş çarşafın; yas taşlığı külün al- tında. ezik kuşlar, zamanı sayılmayan sayılardı; gülümsü- yordu zincir, gözyaşının yumaklanmış kördüğümünde. neşe, mavi hamakta boşalan sarnıca kırık taşları diziyor… 14

bekleyişten uzun dağların uykusu, özlem ovuğu boşaltır göçüğü. gövdeden arınmıştı, bağrıma sindi, gök düştü; üzgün sedir! nar rengi eteğine burkulmuş çiçeklerdi dala konmuş gece. koku sürünmüş ayna, kopar düşer kerva- nıyla; aşk ki hoyrat karmaşa… yağmurun buruştuğu yerde aradığımız neydi, öpüştük; kuş ve dam eriyordu ay’ın dibinde. sana doğru soluk soluğa usul… 15

saçını emmiş incirdi deniz, külle ovulmuş yüzükoyun ağaçlardı; aynası kuşlu martıyla ağız ağıza ay doğmuş ço- ğalmaydı fanus. daha öteye gök artığı kuytulara yoktu el- lerim, palamarını yontan testi dağlarda kokularının uzun uğultusu…[gelip yerleşmişler dik yokuştan, Quijote ve ev.] eteğinden tutmuş çekiyor kovuğunu karnının; Kapa- dokya’da hüzün var mıydı, kırağı yağmış perisi? 16

kıraç derili kasabadan gelincikle açan kızlar tanıdım, Ka- racaoğlan kuyusunun çengeline asılmamış… hamağın ipi yerde, çaylak kavaklardı yalnızlığı mendilindeki ekmeğin. kıl heybesinde sabaha ölecek aşklar taşırdı araba iskeleti. bakışarak, eriye eriye sazlar ve dere, kurumuş mu sevda- nın pestili, düşünmezdi küpeçiçekleri! koynunun buğu- suna kabarttığım kesik atlar… 17

odalar kapanmış, ayak izleri budanmış gökte; göğüyle eri- yen kıvrımlar, gizem kokulu güz sokağı… otuz yıl geçmiş aradan, bastonuyla anıları karıştırır Ophelia; uçuk, ılgın çatılarda. uzatılmış yolu muydu evin, demirlenmiş yel- kenli? köpük, özlemler yine. ağaçlar hep sürmeli! çıplak lambanın kınaçiçeği bir tutam saçlarındı; burma kamçılı küpelerinin andacı. 18

terlemiş yıldızlardan iki kişi düştü uğrak batığa, yamalı gözleriyle. yitiği meleyen vapurlar, pirinç denizlerdir; ba- dem şövalyeler… ağzında büyüyor hisarlar, dilinin dola- bına bağlı atlardım, çırpıntısız şaman yontusu... aşk püs- küllerinin eksik balkonu… [mumları yakılmış mangal damda, bir çocuk gibi usluydu yastık.] dilsizliğin kereve- tine uyumuş battaniyelerde çengeller, vidalar… 19

adımlarına tünemiş kekik soluyan ay’da, sonsuzluğu içen bungun bulutlardı; avuçlarıma bırakırdı yüzünü soğurken yokuşlar. Boynuydu başağın koynu… [yoğrulmuş yalazın eteği, kargasıyla çatı.] perdeyi aralayınca gök eriyordu cı- lız dalına asmanın; öteler uzuyordu çekilmiş sokağın ağa- cına. soyununca, dağı emmiş çekiçlerdi yara, kadırgayı bağlamışlar sanki sofraya! kokusunda kilitli kalabalık- lar… 20

çıplağıyla düştüğüm duvarın sırçasında tütün çiğnerdi mum eşikte, ağlayışların zaman dövmesiydi kiremitten gök eskisi… çömelmiş iki büklüm kanayan dağdı babam; ağrılarımın çamaşırı sundurma… büyüdü yatak, ürper- dikçe, sağanağa dönüştü duman; rakı ve gece. çayırkuşu- nun ürpertisiyle saldığı saçlarında zaman kilitliydi. bu deli aydınlığın avucuna konan tavanın narını görmeliydiniz! 21

ıslak otları kemirirmiş sevişmeler sıcağın samanında, çey- rek yüzyıl hiç yolculuğum olmadı teni kapımı çalmış sıy- rılışlara… olacak şey miydi yalnızlığı bulutla bağlamışlar ağaca? yokluğun kiremitlerini yalayan sofralardı aydınlığı gönül köyünün. güneşi ısıtıp da geldin rüzgârlı haziranda; zamana buladın oda yarısı göklerimi. uyuruz değil mi iğ- denin çeşmesiz yüzünde? eteğinden çekiyor sokağı, dem! 22

külün kokan ağzında doğranmış billûr servilerin yarım aynasıydım bulut eşikte; solup sarardığımız gölgeliğinde uçurtma eskisi yapraklar, hüzünle düğümlenen yıldız- lardı… iki büklüm kanıyordu güğümde yaz! ürperdikçe küçülen evdi koltuk değneğinde kuyular. heybesinde bir adam iskeleti bayırlar eskitmiş düğünlerdi, dağdı sırılsık- lam… ağacını kanar mıydı papatyalar? [kuşuyla eriyen gök, uçuk serap…] 23

yamalı gözleriyle su ağızlarında oynaşıyor kuyunun do- labı; akşamın sazlıkları deniz gördüğünde Budha atlı- ları… eksik evlerine merdivenli bulutlar taşıyor ay püs- külleri! başı yastıkta sırılsıklam nar ağacı, çiğniyor iç içe odaları. kokusuyla tanınır kadın sıyrılıyor martının suda dağılışına; sağır tanrıların ödünç yazında yitiş, alışılmamış pınarlardı; hiçe dönmüyordu sırt sırta konmuş uğurbö- cekleri. aydınlığın hevengine ağız içi defnelerdi. 24

aynanın içinin kokusunu duymuştum ağladığında kanat sesinin; hüzne bağ evinin köpüğü diyen çobanlardan ge- çirttim kekiklerin dönemecini… çürüğünü ayıkladığım yalnızlığın köyünden gözleriyle koşuşan ayçiçekleri! dallı güllü yazması aklıma koşulu ceylandı, martıyla deniz ağız ağıza… gözünü yumunca kaçışın özlemi sıyrılıyordu sev- diğinin uzun gölgesine; palamarını koparmış ağaç ve ev, saçlarının serseri kuyumcusuydu uyanık… 25

taşların çıplaklığını giyinmiştik hafif dünyaya; deli kayala- rın cesedinden geçmiş hayat kabuğuna aşkın Medine’si diyeceksin diye bekliyordu liman. gözlerimin kırağısı al- tında sakladıklarımı görmeliydin, göğün sonu, uçurumla dans ediyordu. ikimiz de denizin ikizi… [dudaklarımı gi- yinmiş düşüşün mayası!] ölümüm, gerçekten, geçitsizli- ğin kanamalarıyla alevlendirdiğim koyda, kirpiklerinden yükselen sarmaşıklara asıyorum yaranın sesini. biz: iki dal yelken… 26

senden sonra cennet düşüştür demeliyim, günahın dili bakirdir, deniz olarak taşıdım seni yüzümde. kırık göz- yaşlarından bulut sürüyor köprülerin çobanı; saçının ağa- cındaki her dal alnımda yelkendir, deliliğimin yenilgisi ordudur! kucaklıyorum doruklarını, uzaktan ölmem ye- ter sana, gözlerim yoktur; haykırışı boğulmuş şimşeğim, adımlarımı sende unuttuğumu bilmiyor palmiyelerin ay- nası… sana sürgün ve yangın olarak damladıysam, inil- tim Allah’ın yıkıntılarıdır… 27

kovgun kirpiklerindeki bulut olsaydım, yağmurun sanca- ğını asacaktım dalgalara, yüzünün altına kazınmış serap- tan başlatıyorum hummamı. deliliğim kuru bir tomur- cuktu, seni mi kuşattı? [reddin ateşi yatağımdı.] onu ben- den uzaklığın istiridyeleri ayırıyor… ölünce uyanaca- ğım… feleğin çağıltısında aydınlatan cesettim, yarayı kendime yardım; yurdum, gözlerindeki nazarlıktır, sab- rın yüzünü taşladım diye öldürüldüm… 28

yatağın gurbetine gözyaşı birikintileri yüzdürüyor red, beni dağıtan uzaklıkları giydiriyor göğsünü açarak. parça- larımız ve adımlarımız başlamayı bilen yol; yitiş mi bir- leştirecek bekleyişlerin deliliğini? âşık kayanın ağzında titriyor kader, yıldırımların kanıyla feryat derin gezegeni- dir ağırlaşmış kentlerin. yamalı varlığımı ayaklanmış kor- lara vurdum, adımlarını edinebilmek için defnenin. gidip gelmeyecek geminin kanserinde, diz çökmenin buhu- runu yolluyorum, defterimi ve mürekkebimi… 29

yelkenini kucaklıyorum ellerinin, ellerin: denizin kana- dını döven koylardır, ömrümü bağladığım hayatın yü- zünü kaplayan surlar… ellerini tuttuğumda, yer sarsılıyor ve hafifliyor tanrı; düğünler bağında, vaatsiz ve avuntusuz taşlar alayında, aşktan bir devran, azaba ve tufana diriliş kıvılcımları mıydı? şahdamarımı alevlendiriyor adımları- nın eşiği, secdeye kapanmış yanaklarla dolduracağım seni, yıldızlardan yüce varlığını öpmek için gökten izin istedi düş nakışlarından yontularak fuad! 30

bitmezlerin kokusunu iğdenin deliliğinden vurdun kesik toprağıma, gövdem silahlandı kaybın atardamarından ko- pup. feleğin döşeğini saran fısıltın kulaklarımda: ‘nefesi- nim senin!’ sana geldim, sonsuzda olana, mucize bakışla- rının çizdiği güneşin gitarındaki ezgileri yoğuruyordu meyvelerin. gelirse, her şey ondan gelir, aşkın mimarisi zeytin dağının Meryem’idir! çarpıla sürüklene yosunun- dan sarkıyorum, nehrin ile kan arasında ip benim! 31

suretinde erimiş varlığı ve benliği açsan, göğün ağzında yuvarlanan cehennemin volkan kümelerinden umut göl- gesine nasıl vardığını göreceksin. inlemelerim tespihtir, işte ufuk inliyor, yanlışa mı düşer melekler sende? sana doğru köprülerden adımlara dönüşen yıldızlar geçirttim, denizin tahtında kaybolan köpükleri içirttim kalyonların hayaletine. senden başka liman yok, cömert sofralarına bıraktığın kaşıklardan renkleri buyruğunu alan koylar gördüm. aşkın tutunacağı ışık sendin! 32

sevişmenin arz depreminde dans ediyor duvarların afeti, dikenli tellerin kararsızlığı aşkı tıktıkları sığınağı bekliyor. Sema’nın kabri midir sevişmek? iki tarafı birleştirecek çelikten örtülerin inleyişinde bir ağacı açık unutmuşlar, suskun odalarında hayatı yutan arzular doğuruyor ölümü geğirten duvarlar. gözün göremediği pınardın! biliyorum, sesinin içinde nasıl saklandığını narın. yolculuklar, hep yorumlardır, kucaklamadık mıydı otuz yılların doğu- munu? Karaburun’un başlangıcına çevir başını! 33

sen görensin, kabrin kulübesi olmaya devam ediyor yı- kım, azabın yuvasını taşıyarak uçmaz ağaçlar. söyle öy- leyse, tek yataklık kıta yapacağımız zaman ne zamandır, nasıl yumuşar gökler yıldız kalkanlarında? kanatlanan varlığı sakınmıyor cehennem sağanağı. bağışla, bağışla ey gören, adınla soyunuyorum benliğimden, dakikaların da- marlarıma sıktığı özlemi öğret bana… iç çekişte hüzün oluyorum adınla, göklerin tavanı titriyor, ha öldü, ha öle- cek… 34

hiçi ayartmış ağaçlarına dolanmıyor bağrımın ormanı, öl- müş tufanlarla zafere eren deniz çırpınarak böğürüyor nabzımda. yıldızlara merdiven olmalıyım, kilitlenen yü- zümde gök hançeremdir, boşluk kafes biçiminde. [ruhun bitkilerini yutuveren veda evi!] sen ey deniz, son yastığın soluğunun billuruyla maskelenmiş bedenlerdir, koynunu ışığın damlalarına resmediyor ayna. sahi renklerin ne olu- yor senin, kokun ne oluyor? ey yufkanın dudakları! 35

külden çağrılarla mı geldiydi kavuşma, kuşların kanatları neden yok? evlerinin kilitleri olmadığını biliyor mu de- niz, âşıkların? Gemiler taşınırken adımlarına, vazgeçiş nasıl da boynu yarık elma. bakışlarının sunduğu azık yet- miyor; kardeşin olmasın kuşku, götür bizi… ayrılık yap- rağının örtüsünü kırmak istiyorum eylül’ün çekiciyle; öz- lemlerin siniri kurşunun bedenine dalıyor, ata biniyor yıldız! 36

başlangıcın ve oluşun hıçkırığına doymuyor görünmezin göbeği, sürgün kaya olduğumu söylemişti, bir keresinde yükseltti beni ondan rüzgârı bitmemişliğe karşı nefes edi- neyim diye. ateşle suda yüzdüğümü biliyor, kokusunun ipinde kekikleri giyinen hâle! bir keresinde ayak bilekle- rinde uyudum, kumru kanadında eğleştim, ânın yazdığı uyanışlardan geçirttim, soluya soluya uzayan geceyi. 37

uykusuzluk alargası ilk günah, göçebe keskisiyle kekeme yağmur tomurcuklarını topluyor; ürküntü perdesinden aralanıyor çılgınlık. yârden bir felek: oluşun karanlığına sürme, şehrin kalbine menzil! nesi var denizin, peçenin içinde göçüşüp duruyor? dünya sıska… içimdeki evlerin onaylamadığı ağaçtaki patiska, kâğıttan beşer mi? yorul- duk mu acaba? sanırım soruların şarabına çığlıktan ciğer kokun… 38

fesleğenlerin ürperttiği mekânsızlığın gövdesinde beze- melerdir yalnızlık! çamurdan peçemlerdir renklerinden çıkmış kelebek. ey adımlarım, nefesim, reyhanların mer- divenlerinden iniyor ay, gövdem ile alevler arasında dü- ğündür boynun! kuşkunun ağılı, düş için oyulmuş ırmak- lar mıdır? seni evine çekmeye çalışıyor örgülerini çözmüş yıldızlar… mühlet ver, bekle öğrenelim! 39

balkonunun duvarlarına söylemek isterdim, sütunlarının ağlamasını hayal kırışıklarından arındırtırım, yüz hatla- rımı duvarına kazıtırım böylece aşkla eylemimi yarının meydanlarından sehere hazırlarım! felek, kanatlar sanki, boşalmış gölün ayaklarını yıkıyor; sükûna ermeyecek se- bebin hırıltısından gömükler ve gayenin homurtusu… yaralarının incisinden anahtar taşıyor gözyaşlarının güt- tüğü dans… 40

göbek çukuruna şiir yazılmış kadınlar vardı, görümlük kederi toplamış ayazlardı; saç örgüleri küçülmüş çocuk- lardı sabır… ateşin güttüğü safaydı ölümün elini tutmuş aksak ayyaşlıklar… sana konuk indiğim delimsirek âlem dostlar edindi kendine, bense uçan bir katarda hücrelerin yosunundaki ekinlerdim, gözkapaklarının doğurduğu yastıklar arasında aynı külçe… 41

özleyişin payını kime ayırıyor dalının göbeğinde pus çıl- gınlık, ufuk döşeğine yerleşerek sırrı kim taşıyor? doğru- luyor demirden donuk nehir, sen ve ben aynı kabın içinde! düşen denizler kan kaynatır aşksızlığa; sürülür, ekilir, biçilir değil ki sessizlik sarayı. vaadin karşında so- rumlu olduğumu biliyorum, ceylanlara ve atlara kor top- latmayacağım; ey ölesiye ağlaşmaktan vazgeçmez yelken! 42

sürgünde yaşıyor ahkâm, böylece zorlayışın boynunda, boyun eğişin dişlileri ahireti damıtıyor. çıplak mıdır çöl- ler? eski kül renginde bir camı boynundan tutuyor ânın etkisi! sadakat oturttum dudaklarına… kentin ne gereği var bize, sevda kucağında daracık revak değiliz; kelebeğin gölgesini kovalayan ruhlar ömür yolculuğunda yakut… duaları tahtın nimetinden soyundurduğumuzu bilmiyor yaranın kahkahası… 43

ilk şehvet olduğunu bilmez kandiller, sonra yaşam, dilen- meye dönüşüyor boşaltılmış kurşunlardan. öğrenmeli- yim, kahve falının eşiğinde sır nasıl tartılır? kahvede bana yer yok! kanatların benimle uçar mı yâr? caddeyle arasın- daki düğünü lezzet sütunlarına ayırıyorum, kovulan sahra, sürekli haykıran örümceğin evidir…[başlangıçta aşk vardı!] uzun ve uykusuz kaldığım sevgilinin kendisi, kendine zor geliyor… 44

susku evrenin derisi aslında; yaşlanıncaya dek doğmayan bedenim, içimde uçuşan çıkmazlardan bitkin. kadehin içinde yıldız yok. Bulut tavanlarından ağaçtan ağaca akan gizlenişleri görebiliyorum. Sanki elin bolluğu batık ma- dene taşınmış özleyiş yarası? deniz ve ben aynı yatakta neyin cesedini yutuyorduk? yalvarıyorum sana ey zerre- leri arasında suskunluğun külleriyle kucakladığım çatı! yıldırımın nerede? 45

unutuş döşekleriydi bastonuna eğilen koma, denizin ka- pısından kovulmuş dalgaya fısıldıyor göç. köpüğüyle es- merleşen kibirli ay, acı çeken kabirlerin eşiği! seni örtü- nüp seninle yıkanıyorum hayat, ancak kokunla vuruşuyo- rum, kesik koynumda uçuşan saçlarından yarılıyor arz. senin göğüne düşmek istiyorum, haber ver alevim… dünyayı düğümlüyor ağzımdaki çamurla kirlenen kavak kasımda. ağzı ezik kuş’um! uzun çürüyüş! 46

KIRIK KOMA



1 hayır, hayat giysilerle dolu ceset olabilir; zamanın kanı bir vaat. nefsinle vuruş diyor, iktidar hayvanı. ellerimi karıştırıyor ışığın kurumuşu; köşede fırtına soyunuyor! tükeniyor kanat; göğün kilidi, tahtlar yumurtlayan deniz çıbanı. [kaçışı ikna etmiyor, taşın adımlarını kucaklıyor!] eğilen güzelliğe kök söktüren duvarın gölgesi… vahyin boynuna sarılmış ölümler derliyor özleyiş… 49


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook