Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore KAMA-2 DERGİ

KAMA-2 DERGİ

Published by Omer Orkun Bahce, 2021-05-07 20:42:35

Description: KAMA-2 DERGİ

Search

Read the Text Version

Y. Kuday

İÇİNDEKİLER Kafkasya’da Kültürel ………………………………………………. 1 Etkileşim Kafkasya’daki Milletler ………………………………………………. 4 Karaçay Toy ………………………………………………. 25 Karaçay Atları ………………………………………………. 28 Av Tanrısı Apsatı ………………………………………………. 33 Ufuk Tavkul ile Röportaj ………………………………………………. 45 Alim’in Mirası: Karaçay- ………………………………………………. 50 Malkar Edebiyatı Gözünün Gördüğü ………………………………………………. 56 Yerler Senindir Belgesel – Orada Bir Köy ………………………………………………. 59 Var Uzakta, Kafkas Rüzgârı Karaçay – Balkar ………………………………………………. 61 Kültürünü Geleceğe Taşımak Teke – Aksakal: Bir …………………………………………….... 63 İmece Oyunu Avrasya Kültür Festivali ………………………………………………. 72 Derbendnâme 75 Karaçay Mutfağı ………………………………………………. 77

Kafkasya ile Kültürel Etkileşim Karadeniz ile Hazar Denizi arasında uzanan dağlar günümüzde Kafkaslar olarak adlandırılmaktadır. Bu dağlar orta çağdan bu yana göç hareketleri, istilalar ve savaşlar sonuncunda çok renkli bir etnik yapıya ev sahipliği yapmıştır. Birbirinden farklı birçok etnik grubun, halkın, milletin ve medeniyetin Kafkas Dağları’nın sarp kayalıklarında, derin vadilerinde, ırmak kıyılarında ve ormanları içinde kurdukları değişik hayatlar, insanların birbirleri ile kurdukları ilişkiler neticesinde giderek birbirine kurdukları ilişkiler neticesinde giderek birbirine benzemeye başlamıştır. Bu coğrafya da yaşayan Adige, Abhaz - Abaza, Karaçay – Malkar, Oset, Çeçen, Kabardey, Kumuk, Ahıska, Lezgi, Çeçen – İnguş halkları, yüzyıllar boyunca aynı coğrafya da benzer tarihi, etnik ve sosyo-kültürel alanda etkileşime girmiş ve birbirleriyle karışarak ortak bir “Kafkas Kültürü” etrafında birleşmişlerdir. Günümüzde Gürcistan, Azerbaycan, gibi topraklar Kafkas toprağı sayılmasına rağmen “Trans Kafkasya” olarak adlandırılır ve kültürel olarak farklı bir bölgeyi oluşturmaktadır. Kuzey Kafkasya toprakları 19.yyda Ruslar arasında Dağlılar olarak tanınmış ve özgürlükleri için verdikleri kahramanca mücadele ve savaşları neticesinde bu yüzyılda Rus ve Avrupalı yazarların bile hayranlığını kazanmıştır. Kafkasya halklarının sosyo-kültürel yapıları Kafkasya’yı tarih boyunca dışarıdan etkileyen çeşitli kavim ve medeniyetlerle yakından ilişkilidir. Kafkasya’ya kuzeyden gelen Kimmer ve İskit gibi proto-Türk ya da Hint-Avrupa kökenli oldukları tartışmalı Asyalı kavimler ile Hun, Bulgar, Alan, Hazar,Kıpçak gibi Türk kavimleri, Karadeniz yoluyla batıdan gelen eski Yunan, Roma, Bizans, Ceneviz ticaret kolonileri, Anadolu ve Ön Asya’dan gelen çeşitli medeniyetler, Kafkas halklarının kültürleri ile birleşerek günümüzdeki Kafkas etnik ve toplumsal yapısını şekillendirmişler ve “Kafkas Kültürleri Alanı”nın meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır (TAVKUL, 2009). Farklı dillerden oluşan bu topluluklarından Adige, Abhez-Abaza, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan halkları ortak hayat felsefesi, ortak tarih ve bağımsızlık şuuru, ortak giyim kuşam ve folklordan oluşan bir kültür etrafında toplanmışlardır. 1

Kafkasya halkları, üç ana dil ailesine mensup ondan fazla dilin yaklaşık elli kadar diyalektinde konuşurlar. Eski Yunan, Roma ve Bizans kaynaklarında Kafkasya’da 300 kadar dil konuşulduğu, Romalıların Kafkasyalılarla ticaret yapabilmek için 130 tercüman kullandıkları, Arap seyyahların Kafkasya’ya “Diller Dağı” anlamına gelen “ Cebel-i Elsine” adını verdikleri bilinmektedir. (Paşa, 1997) Kafkasya’da Konuşulan Dil Grupları Aynı coğrafya içerisindeki komşu bu halkların dilleri arasında tabii ki kaçınılmaz benzerlikler oluşmaktadır. Diller arasında ki bu benzer kelimeleri şu şekilde örnekleyebiliriz. Algav ‘tava’ (Oset) = Yalgav ( Kumuk) = Calgavuç (Karaçay – Malkar) Bayrami ‘bayram’ (Gürcü) = bayram (Karaçay – Malkar) Cüyüshan ‘prens, bey’ (Karaçay – Malkar) = ziushan (Kabardey) Çerma ‘fıçı’(Çeçen) = çerme (Kumuk) Çuruk ‘ayakkabı, çizme’ ( Oset) = çuruk ( Karaçay – Malkar) Dacmaka ‘kaplumbağa’ (Abaza) = taşmaka ( Karaçay – Malkar) Eltar ‘ kuzu derisi’ ( Çeçen) = eltir ( Kumuk, Karaçay – Malkar) Feter ‘ daire, konut’ (Adige) = fatar ( Karaçay – Malkar) Gakkı ‘yumurta’ (Karaçay – Malkar) = kakı (Adige) Goguş ‘Hindi’ (Karaçay – Malkar) = gueguş (Kabardey) Hantus ‘darı çorbası’ (Karaçay – Malkar) = hanthups ( Adige) Harbız ‘karpuz’ (Abaza, Kabardey) = harbuz ( Karaçay – Malkar) Irgah ‘çengel, kanca’ (Avar) = ırgak (Kumuk, Karaçay – Malkar) İyesi ‘sahip’ (Lezgi) = iye (Kumuk, Karaçay – Malkar) Janah ‘kızak’ (Abaza) = çana (Karaçay – Malkar) Kuaçe ‘güç’ (Adige) = küç (Karaçay – Malkar) Küüz ‘halı’ (Çeçen) = küyüz (Karaçay – Malkar) Lapur ‘bir kucak dolusu kuru ot’ (Avar) = lapur (Kumuk) Muguştuk ‘ön kol’ ( Karaçay – Malkar) = makuıstag ( Oset) Nartüh ‘mısır’ (Karaçay – Malkar) = nartıhu (Kabardey, Abaza) 2

Otuv ‘oda’ (İnguş) = otov (Karaçay – Malkar) = otav (Kumuk) Pursa ‘ısırgan otu’ (Oset) = mursa (Karaçay – Malkar) Sak ‘itiyat, tedbir’ (Kabardey) = sak (Karaçay – Malkar, Kumuk) Savgat ‘hediye’ (Kabardey) = savga (Karaçay – Malkar) Sokkur ‘kör’ (Oset) = sokur (Karaçay – Malkar) Şırıku ‘ çizme’ (Adige) = çuruk (Karaçay – Malkar) Talav ‘kolera’ (Abaza) = talav ‘kazıklı humma’ (Karaçay – Malkar) Tarpan ‘vahşi at’ = tarpan (Karaçay – Malkar) Toy ‘şölen’ (Çeçen) = toy (Karaçay – Malkar) Tümen ‘on bin’ (Lezgi) = tümen (Karaçay – Malkar) Urunduk ‘karyola’ (Oset/Digor) = orunduk (Karaçay – Malkar) Üzden ‘Soylu, Asil’ (Lezgi) = özden (Karaçay – Malkar) Vark ‘Bronz’ (Çeçen) = varak (Kumuk) Yeran ‘ayran’ (Abaza) = ayran ( Karaçay – Malkar) Zorga ‘rahvan’ (Oset) = corga (Karaçay – Malkar) Toplam olarak 1098 kelime bu şekilde ortak yapıya sahiptir. Bu kelime benzerliklerinin yanı sıra yaşanılan coğrafya gereği bu şartlarda ortak bir kıyafet oluşmuştur. Soğuktan korunma amaçlı ton, yamçı ismi verilen kullanılırken engebeli arazi üzerinde sürekli at üzerinde ve savaşçı bir toplum olmaları neticesinde çerkeskalar bulunmaktadır. Çerkeskalardaki ortak hazırlar ve kamalar ise bu toplumların kıyafet olarak birbirlerinden etkilendiklerini göstermektedir. Aynı zamanda kadın giyiminde de benzer yapılar kullanılmıştır. Genel olarak süsleme de gümüşe önem veren Karaçaylı kadınlar bunun yanı sıra çaçaklı cavluk, gümüş süslemelere dikkat etmişlerdir. Kafkasya’daki İslam hareketlenmesi sonucunda Rus baskıları ile büyüksürgünler gerçekleşmiştir. Bu sürgünler 21 Mayıs 1864 Büyük Çerkes Sürgünü ile başlamış 14 Kasım 1944 yılı Ahıska Sürgününe kadar devam etmiş. Kalanlar için bu baskı ise sona ermemiştir. Bu uzun süreçte Kafkasya’daki halklar komşuluk ve dostluk ilişkileri neticesinde omuz omuza mücadele etmişlerdir. Kahramanca verilen bu mücadele ortak bir tarih bilinci ve bağımsızlık şuurunu oluşturmuştur. Kültürel bazda etkileşim bunlarla sınırlı kalmamış eğlence alanında müziklere ve danslara yansımıştır. Örneğin; Kafkas danslarında kullanılan tırnak üzerinde yürüme, savaş yıllarında esir alınan Kafkasyalıların ayak tabanlarındaki deriler yüzüldüğü için tırnakları üzerinde yürüyerek kaçmışlardır, buradan ortaya çıkan bu hareket danslarımızda halen daha kullanılmaktadır. Bütün bu ortak kültür bilincinin yanında diğer kültürlerden biraz farklı olarak aile yaşantısında da ortaklıklar görebilmekteyiz ki bundan daha önce ki sayımızda bahsetmiştik. İşte Karaçay – Malkar kültürünün Kafkasya ile ortak yönleri. Bu coğrafya halklarına özgü olan bu kültür umarız gelecek yüzyıllar içinde bozulmadan devam eder diyoruz ve sizleri diğer yazılarımızla baş başa bırakıyoruz. 3

KAFKASYA’DAKİ MİLLETLER ADİGE CUMHURİYETİ Adige Cumhuriyeti, Kuzey Kafkasya’da Rusya Federasyonu üyesi bir cumhuriyettir. 27 Temmuz 1922’de “Adige Çerkesleri Özerk Cumhuriyeti”(oblast) adıyla kurulmuştur. Başkenti Maykop’tur. Rus ve Adige halkının eşitliğinin sağlanması açısından Adigece ve Rusça bilenlerin eşit şekilde dağıtıldığı bir meclisle beraber yarı Adige Cumhuriyeti Bayrağı başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Başkan için aranılan nitelikler Adigece ve Rusça bilme koşulu aranmaktadır. Şimdiki Devlet Başkanı Aslan Thak’uştur. Maykop adı, Adıgece Mıyekhuape'den gelmektedir. Mıyekhuape ise Mı (=Yaban elması), -ye (=lık takısı), khuape (=köşe, diyar) anlamına gelmekte olup, Yaban elması ağaçları köşesi veya diyarı demektir. Gerçekten Maykop ormanları, doğal yabani elma ağaçlarıyla kaplıdır. Adigeler Kuzey Kafkasya’nın eski halklarından biridir. Avrupa’da ve doğuda 13.yy itibaren Çerkesler olarak bilinmektedir. Etnik kökenleri konusu henüz aydınlanmamış olmakla beraber eski Anadolu kavimlerinden Hattilere dayandıkları ve Batı Kafkasya’nın yerli kavimleriyle karışarak M.Ö 1000 yıllarına dayanan etnik kökenleri olduğu düşünülmektedir. Adigelerin tarihteki ataları için Grek kaynaklarında ise Sind ve Meot gibi adlar kullanılmıştır. Adigey Kafkasya’da yaşanan savaşlar etnik parçalanmalardan etkilenen Adigeler birçok devletin etki alanına girmiştir. Hazar Kağanlığı, Altın Orda Devleti, Alan İmparatorluğu bu devletlerden bazılarıdır. Tarih boyunca yazılarımızda bahsettiğimiz gibi ortak Kafkas Kültürü çerçevesinde bütün Kafkasya ile aynı kaderi yaşamış ve 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya halkları ile beraber Büyük Çerkes Sürgününü en acı şekilde yaşayan halklardan biridir. Orta Kuban ve Orta Laba boylarında barınan ve oraya iç sürgün yoluyla yerleştirilen 80 bin kadar Adıge dışındaki bütün Adıge (1 milyonun çok üzerinde bir Adıge) nüfusu ise \"deportation\" (ülke dışına çıkarılma) biçiminde,Karadeniz kıyısındaki limanlardan gemilere bindirlerek Osmanlı topraklarına gönderildi.Parası olan aileler,akraba ve köleleri de yanlarında olmak üzere,düzgün gemiler kiralayarak Türkiye'ye göç ettiler ve elverişli buldukları yerlere yerleştiler.Yoksul kesim ise büyük telefat verdi. Bu arada,1862 sonrasında ele geçirilen Adıge topraklarındaki bütün Adıge köyleri,daha yukarılarda belirtildiği gibi,istisnasız olarak ateşe verilip yakıldı,dağlarda direnen gerilla gruplarının yararlanmaması için de tarlalar atlara çiğnetildi,meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesildi.1864 yılı Haziran ayı ortalarına doğru kuzeyde Kuban Irmağı ağzından başlayıp güneyde Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Çerkesya'nın Karadeniz kıyılarında ve içerilerde tek bir Adıge (ya da Çerkes) nüfus bile bırakılmadı,1862 yılı sınırları içinde kalan Bağımsız Çerkesya toprakları tümüyle 4

insansızlaştırıldı. Binlerce yıldan beri bu topraklara damgasını vurmuş olan bir insan soyunun kökü bu topraklardan sökülüp atıldı.Askerler ve bir de direnişçiler dışında insan kalmayan bu topraklarda artık aç köpek havlamaları ve kurt ulumaları dışında ses duyulmuyordu.Ruslarca istila edilen bu yeni topraklar üzerinde Rus Kuban Ordusu Yönetim Bölgesi kuruldu ve eski Adıge toprakları bir Yasak askeri bölge olarak ilan edildi.Dağlarda direnen Adıge (Hak'uç) sayısı ise,Haziran 1864'te hemen hemen tamamlanan Adıge göçünden bir yıl sonra bile, Haziran 1865'te,Rus askeri kaynaklarına göre,hala 8-9 bin dolayındaydı. Savaş süresince Ruslar tarafından öldürülen toplam Adıge sayısı da,Adige yazarı Dr.Almir Abreg'in tahminine göre 500 binden çoktur.( https://www.wikizero.com/tr/Ad%C4%B1ge_Cumhuriyeti) Bu dönemde Rusların Kafkasya’da uygulamış olduğu soykırım politikası sonucu Kakasya’dan Osmanlı topraklarına deniz yolu ile sürülmüşlerdir. 1918’de Adigeler Beyaz ve Kızıl birlikler arasında kalıp büyük bir nüfus kaybına daha uğramışlardır. Dil olarak Adigeceyi konuşan halk aynı zamanda Adige Cumhuriyeti olan Maykop’ta iki üniversitede hizmet vermektedir. Adıgey Devlet üniversitesi www.adygnet.ru Matematik Fakültesi Fizik Fakültesi Yabancı Diller Fakültesi Tarih Fakültesi Filoloji Fakültesi Pedagoji Fakültesi Adığe Filolojisi Fakültesi Ekonomi Fakültesi Doğa Bilimleri Fakültesi Hukuk Fakültesi Sanat Enstütüsü Fizik-Kültür Enstitüsü (Beden Eğitim) Maykop Devlet Teknoloji üniversitesi www.mkgtu.ru 13 Aralık 1993 tarihinde eğitim-öğretim hayatına teknoloji enstitüsü olarak başlamıştır. Teknoloji Fakültesi çevre Fakültesi Mühendislik Fakültesi Tarım Fakültesi Yeni Sosyal Teknolojiler Ekonomi Fakültesi İşletme Fakültesi Uluslararası Eğitim Fakültesi Orta Profesyonel Eğitim Fakültesi Ekonomide Enformasyon Sistemleri ve Hukuk Fakültesi Cumhuriyette 8 devlet ve 23 de yerel müze bulunmaktadır. 5

Resmi dil olmasına karşın Adıgece,Adıgeler arasında gündelik bir konuşma dili,kısıtlı bir eğitim ve yayın dili olmaktan öteye kullanılamamaktadır. Resmi yazışmalar ise Rusça yapılmaktadır. Devlet kültür kıyafet olarak bahsettiğimiz gibi ortak Kafkas Kültürü ile yaşamaktadır. Müzik ve dans kültürleri Kafkasya ile aynı özellikleri taşımaktadır. Devlet Halk Dansları Topluluğu ise dünyaca ünlü “NALMES” ekibidir. 15-16.yüzyıllarda Türkler ve Kırım Tatarları aracılığıyla yayılmaya başlayan Müslümanlık, 17-19.yüzyıllarda güçlendi. Adıgeler şimdi Sünni/Hanefi'dirler,kendi bölgelerinde,Maykop'taki \"Adige Cumhuriyeti ve Krasnodar Krayı Müslümanları Müftülüğüne\" bağlıdırlar. Son olarak haritada Adige Cumhuriyetini şekildeki gibi bulabilirsiniz. Sochi’nin üst tarafında Abhazya Cumhuriyeti ile komşu olarak bulunmaktadır. 6

KARAÇAY – ÇERKES CUMHURİYETİ Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Rusya Federasyonu içinde, Stavropol krayında (bölge) bir yönetim birimi (oblast) iken, 1993'de özerkleşmiş bir federe cumhuriyet durumuna geçmiştir. Başkenti Çerkesk şehridir. Türk soylu olan Karaçay halkı ile Çerkeslerin ortak olarak yaşadığı bu ülkede Cumhuriyet sistemi ile yönetim sağlanmaktadır. Bir cumhurbaşkanı, başbakan ve yönetim kurulu tarafından yönetilen bu ülke Kafkas dağlarının en yüksek tepesi olan Elbruz Dağını (Mingi Tau) sınırları içine almaktadır. İkinci önemli şehri ise Karaçayevsk şehridir. Hunların batıya göçleri sırasında bu topraklara yerleştiği düşünülen Karaçay ve Malkar halkının etnik kökenleri Kimmer, İskit, Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi çeşitli eski Türk kavimleri ile Kafkas halklarının ortak kökenlerine dayanmaktadır. Kafkasya’nın Orta Kafkaslar olarak bilinen merkezi kısmında bulunan ülke Adige Cumhuriyeti, Abhazya, Osetya gibi ülkelerle komşu durumdadır. 1864 Büyük Çerkes Sürgünü ile başlayan soykırım Karaçay – Malkarlılarıda vurmuş bunun arkasına 1880, 1905 seneleri içerisinde Osmanlı Devletine göçler gerçekleşmiş. 1943 senesinde ise Karaçaylılar Kafkasya’daki Rus politikaları sebebiyle soykırıma maruz kalmış ve topraklarından Elbruz Dağı sürülmüşlerdir. 1957 yılında ise Karaçaylılara yapılan bu zulüm dönemin Rus Hükümeti tarafından haksız bulunmuş ve yurtları tekrar teslim edilmiştir. Cumhuriyet topraklarında yaşayan 5 ayrı halkın dili de resmi dil olarak kabul edilmiştir. Ekonomik olarak hayvancılıkla geçimini sağlayan halk aynı zamanda Elbruz Dağı’nın avantajını da kullanarak turizmi ekonomisinde önemli bir yere getirmiştir. MODERN EDEBİYAT Karaçay Edebiyatı: Karaçay yazılı edebiyatının kuruluş dönemi Kasbot Koçhar, Appa Canibek ve İsmail Semen gibi halk şiirinin son temsilcileri ile dönemin çarlık Rusyası okullarında, İstanbul ve Dağıstan medreselerinde tahsil görerek yurtlarına dönen İslam Kırımşavhal, İsmail Akbay, İslam Hubiy, Umar Aliy, Ashat Bici, İsmail Karaköt, Azret örten ve Hasan Appa gibi Karaçaylı genç eğitimcilerle başlamıştır. Kuruluş döneminin şairleri, başta İssa Karaköt ve Azret örten olmak üzere, Davut Baykul, Abdulkerim Batça, Hasan Bostan ve diğerleri yeni gelen Bolşevik ve sonrasındaki Sovyet düzeninin iyiliğini, rahatlığını, fakir halkın ihtilali nasıl sevinçle karşıladığını anlatan coşkulu şiirler yazmışlardır. 1927 yılında İslam Hubiy’in başkanlığında Abidat Botaş, Magomet Dışekov ve Halid Astejev’in kurucu üyeliğinde “Karaçay-çerkes Yazarlar Birliği” kurulmuştur. Bu derneğin Karaçay yazılı edebiyatının gelişmesinde büyük katkısı vardır. Kuruluşun şiir bölümünü İssa Karaköt ile Ashat Bici, nesir bölümünü Abdulkerim Batça, tiyatro ve piyes bölümünü de Gemma Geben ile Abitat Botaş yürütmüşlerdir. Bu dönemde ortak hazırlanan “Almanak-Karaçay Sovyet Sanatı ve Edebiyatından örnekler”, Karaçaylı şairlerin müşterek hazırladıkları “Şarkılar ve Maniler”, “Şarkılar ve Şiirler, “Şiirler ve Şarkılar” adlı kitaplar yayımlanmıştır. Bu dönemde, “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı romanın müellifi Hasan Appa dikkat 7

çekmektedir. Hasan Appa’nın yazılı Karaçay edebiyatındaki asıl önemi ve şöhreti 1935 yılında yayımlanan meşhur “Kara Kübür” [Kara Sandık] adlı üç ciltlik romanıyla teşekkül etmiştir. 1940-1960 yılları döneminin belli başlı şair ve yazarları arasında, Umar B. Aliy, Abdulkerim Baykul, Şaharbiy Ebze, Tohtar Borlak, Magomet Orus, Halimat Bayramuk, Osman Hubiy, Azret Semen, Azamat Süyünç, Seyit Laypan, Magomet çotça, Magomet Hubiy, Nasu Abayhan adları sayılabilir. Bu dönemin en önemli özelliği, 1930'lu yılların ortalarında seslerini duyurmaya başlayan Halimat Bayramuk, Osman Hubiy ve Azret Semen gibi genç edebiyatçıların yazılı Karaçay edebiyatına yeni bir çizgi getirmeleridir. Halimat Bayramuk ve Osman Hubiy ile bu dönemin diğer yeni edebiyatçılarının şiirde ve nesirde olgun eserler vermeye başladığı sırada, 2 Kasım 1943 tarihinde Karaçay Türkleri top yekün Orta Asya’nın muhtelif bölgelerine sürgün edilmişlerdir. 1960-1970 yılları arası dönemde, Karaçayların Orta Asya’daki sürgün hayatı sona erip Kafkasya’ya dönmelerinden sonra; Halimat Bayramuk, Osman Hubiy ve Azret Semen gibi önde gelen edebiyatçılar, Karaçay edebiyatını büyük bir heyecanla yeniden kurma çalışmalarına başlamışlardır. Bu dönemde eskilerle birlikte yeni edebiyatçılar da yetişmeye başladı. Yeni şair ve yazarların arasında Nazir Hubiy, Kulina Sılpagar, Husey Cavba, Bilal Appa, Mussa Batça, Nazifa Kagıy, Azret Akbay, Albert özden, Mediha Şaman, Baydımat Keçeruk’un adları sayılabilir. 1970-2000 yılları arası dönemin başlarında verilen edebi eserlerin en belirgin özelliği, konuların toplumsallıktan bireyselliğe kaymasıdır. SSCB’de M. Gorbaçov ile başlayan açıklık siyasetiyle birlikte, 1980’lerin sonlarından itibaren Karaçay edebiyatında da değişmeler yaşanmıştır. Son on yıllık dönemde, bilhassa şiirde millî değerler ve milliyetçilik ön plana çıkmıştır. Bu dönemin yeni edebiyatçıları arasında; Bilal Laypan, Dina Mamçu ve Fatima Bayramuk adlarını sayılabilir. Bunun yanı sıra ülke toprakları içerisinde iki ayrı üniversite bulunaktadır. Karaçay-Çerkes Devlet Teknoloji Akademisi www.kchgta.ru Mekanik Teknoloji Fakültesi İnşaat Fakültesi Ekonomi Fakültesi İşletme Fakültesi Matematik Fakültesi Ziraat Fakültesi Açık öğretim Fakültesi Karaçay-Çerkes Devlet Pedagoji üniversitesi http://kcspu.narod.ru/ Fizik-Matematik Fakültesi Coğrafya Fakültesi Filoloji Fakültesi Tarih Fakültesi Kimya Fakültesi Biyoloji Fakültesi Anaokulu öğretmenliği 8

Ortak kültür dahilinde kıyafetleri ile dansları gibi benzerlik gösteren Karaçaylıların devlet halk dansları topluluğu ise “Elbrus” ekibidir. Harita üzerinde görebileceğiniz gibi dağlık bir bölgeye sahip Karaçay Çerkes Özerk Cumhuriyeti Güneyinde Abhazya Cumhuriyeti ile komşu konumdadır. Aynı zamanda aynı etnik kökene sahip Malkarlılar ise ülke sınırlarının doğusunda Kabartay Balkar C. Yaşamakadırlar. 9

KABARDİNO – BALKARYA ÖZERK CUMHURİYETİ Kabardino – Balkarya Özerk Cumhuriyet, Rusya Federasyonu içerisinde Kuzey Kafkasya bölgesinde bulunan Kafkas Dağlarının kuzeyinde bulunan bir özerk cumhuriyettir. Halk genel çoğunlukla Malkar ve Kabardey ağırlıklıdır. Başkenti Nalçik kentidir. Yine Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülke esasında Karaçaylılar ile aynı millet olan ve dergimizde sürekli olarak beraber bahsettiğimiz yine Türk soylu Malkarlıların bulunduğu kısımdır. Rusya’nın uygulamış olduğu bölme politikası sonucunda iki ayrı ülke sınırları içerisinde yaşamaktadırlar. Cumhuriyetin iki Kabardino - Balkarya Özerk ana halkından biri olan Balkarlar 2002'de 104.951 (% 11,6), Cumhuriyeti Bayrağı bölgenin geniş kesimini oluşturan güneydeki Baksan, Çegem ve Çerek nehirlerinin vadileri ile başkent Nalçik'te oturur, Sovetskiy rayonunda çoğunluğu oluştururlar. Kalan yerlerin nüfusu, çoğunlukla Kabartay ve Ruslar'dan oluşur. Kabartaylardan daha sonra, Kabartayların güneyine yerleşmiş olmaları gereken Balkarlar ise, uzun bir süre Rus istilasına direnmiş, Ruslar Balkarlara ancak 1827'de boyun eğdirmişlerdir. Rus yönetimi, 1860'larda hem Müslüman nüfusu azaltmak ve hem de batıdaki 1864 Çerkes Sürgünü olayına yönelik olası tepkileri azaltmak, bu sürgün olayını sıradan bir göç olayı imiş gibi geçiştirmek için Osmanlılarla bir anlaşma içinde Kabartay ve Kuzey Osetya'dan Müslüman nüfusu baskı ve entrika ile göç ettirmeye başladı (bk.\"Jineps\", Ocak 2007, s.4). Göçler 1900'lü yıllara değin ara ara devam etti. Kabartaylar, Diaspora'da Kayseri, Tokat, Çorum, Sıvas,Adana, Mersin, K.Maraş, Ankara, Samsun (Duruçay), Eskişehir, Kars, Gaziantep, Ardahan, Balıkesir (Bandırma Yenisığırcı Köyü) v.b illerde Suriye, Mısır, İsrail (1 köy) ve Ürdün'de bulunmaktadırlar. Rusya Federasyonu'ndan ayrılıp bağımsız olmak için pek çok kez çabalamış ancak hiçbirinde başarılı olamamışlardır. Ülke nüfusu 2010 sayımlarında 859,939’dur. Ülke topraklarında ağırlıklı olarak Kabardeyler ve Malkarlar yaşamaktadır. Şekil 1Kabardino - Balkarya Cumhuriyeti Ulusal Müzeden bir kare Bölge turistik açıdan önemli bir yere sahiptir. Kafkas Dağlarının en önemli yükseltileri Balkarya topraklarında yer almaktadır, bunların en önemlisi Elbruz Dağı’dır. Bunun dışında bölgede Terskol kayak merkezi ve gözlemevini ziyaret edebilirsiniz. Tarihi anıtların ve mezarların bulunduğu Baksan Vadisi görülmeye değer bölgeler arasındadır. Kafkasya’nın en gelişmiş şehirlerinden biri olan başkent Nalçik ise bölgenin gerçekten incisi olarak sayılabilir. Kabardey – Balkar’ın ekonomik yapısının yaklaşık olarak %55’i sanayiden karşılanmaktadır. Bunun yanı sıra turizm ve hayvancılıkta yine önemli geçim kaynakları arasındadır. 10

Ülkede 2 adet üniversite eğitim vermektedir. Bu üniversiteler: -Kabardey-Balkar Devlet Zirai Bilimler Akademisi www.kbsaa.ru Ekonomi Fakültesi Maliye Fakültesi Muhasebe ve Denetim Fakültesi Kamu Yönetimi Fakültesi Ticaret Fakültesi Enerji ve Mekanik Fakültesi Veterinerlik Fakültesi Ziraat Fakültesi Çevre Fakültesi -Kabardey-Balkar Devlet üniversitesi www.kbsu.ru 13.000 öğrencisi mevcuttur. Matematik Fakültesi Fizik Fakültesi Mühendislik Fakültesi Tıp Fakültesi Pedagoji Fakültesi Fizik Kültürü ve Spor Fakültesi Mikro Elektrik ve Bilgisayar Teknolojisi Fakültesi Enformatik ve İşletme Fakültesi Hukuk Fakültesi Kimya Fakültesi Biyoloji Fakültesi Filoloji Enstitüsü Sosyal-Humanitar Enstitüsü Şeklinde özetlenebilir. Ülkenin edebiyatı ise modern edebiyat olarak sınıflandırılabilir. 11

Kabardino – Balkar Özerk Cumhuriyetinin Devlet Halk Dansları topluluğu ise “ Balkarya” dır. Harita üzerinde de inceleyebileceğiniz gibi ülke Karaçay – Çerkesya Özerk Cumhuriyetinin doğusunda Kuzey Osetya ve Gürcistan ile sınır komşusudur. Ülkenin fiziki haritasını incelerseniz eğer bu toprakların bölgenin en dağlık kısmı olduğunu da görebilirsiniz. 12

ABHAZYA CUMHURİYETİ Abhazya Cumhuriyeti 1992 yılında Gürcistan’a karşı başlatmış olduğu bağımsızlık savaşını kazanmış ve 1994 yılında bağımsızlık statüsünü kazanmış bir Kafkasya toprağıdır. 8.600 km2’ lik alanı kapsayan topraklara sahiptir. Başkenti ise Sohum kentidir. 2014 senesinde burayı ziyaret fırsatı bulmuş ve gerçekten çok etkilenmiştim. Bu topraklarda aynı Türkiye’de olduğu gibi gerçek bir bağımsızlık mücadelesi verilmiş ve Abhazya Cumhuriyeti Bayrağı etkileri ülke sınırlarında halen gözlemlenebilmektedir. Ülke bağımsız olarak Rusya, Venezuela, Dağlık Karabağ, Güney Osetya gibi ülkeler tarafından tanınmış, Gürcistan tarafında ise halen eski statüsünün korunması gerektiği savunulmaktadır. Abazalar M.Ö 4000 senelerinde bu topraklara yerleştiğine dair arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır. Bugünkü Abhazya toprakları MÖ 1. binyılda (MÖ 9.-6. yüzyıllar) eski Kolhis (Kolha) krallığının bir parçasıydı. Bu toprakların MÖ 63 yılında Lazika’nın bir parçası oldu. Antik Yunan tacirler Karadeniz kıyısında limanlar kurdular ve Dioscurias adıyla kurulan Sohum da bu limanlardan biriydi. Roma İmparatorluğu MS 1. yüzyılda Lazikatopraklarını ele geçirdi ve Lazika'nın bağımsızlığını yeniden kazandığı 4. yüzyıla değin bölgeyi yönetimi altında tuttu. Ama ardından Lazika Bizans İmparatorluğu’nun denetimi altına girdi. Bizans imparatoru I. Justinianos döneminde, 6. yüzyılda Abhazya nüfusu Hıristiyanlığı kabul etti. Abhazya, 7. yüzyılda Bizans’a bağlı bir prenslik haline geldi. Daha sonra 9. yüzyıla değin İmereti Krallığı’na bağlı olarak bu konumunu korudu.( https://www.wikizero.com/tr/Abhazya) Ülkenin başlıca geçim kaynağı turizmdir. Doğal güzelliği sayesinde yurtdışından binlerce turist çekmektedir. Ülke çevreye göre farklı bir iklim yapısına sahiptir. Toprakların %55ini ormanlar kaplamaktadır. Turizmin yanı sıra Tarım (tahıl, çay, tütün, üzüm, turunçgiller) hayvancılık (sığır, domuz, koyun, keçi), hafif endüstri (yapı gereçleri, besin, kereste) başlıca ekonomik etkinliklerdir. Galisga Irmağı çevresinde yüksek nitelikli kömür madenleri, ünlü Cardiff kömürüyle eş düzeyde kabul edilir. Bzıb ve Gumısti ırmak bölgelerinde kurşun, bakır,gümüş ve kömür madenlerine rastlanır. Ritsa Gölü 13

Kuzey Kafkasya topraklarının incisi diye tanımlayabileceğimiz bu ülkenin verdiği bağımsızlık savaşının başkomutanı ise aynı zamanda ülkenin ilk devlet başkanı da olan Vladislav Ardzınba’dır. Bağımsızlık mücadelesi sırasında diğer Kafkas halklarının yanı sıra Türkiye sınırlarında yaşayan Abhazya kökenli vatandaşlarda savaşa katılmak amaçlı Abhazya’ya gitmişlerdir. Bunlardan en ilginç olan hikâye ise 1992 senesinde Anavatanına ziyaret amaçlı turist olarak gittiği sırada savaşa katılan Şendoğan Kayıt. Kendisiyle Abhazya’da tanışma fırsatı bulmam gerçekten benim için bir onurdur. Şendoğan Ağabey Türkiye’den turist olarak gittiği sırada savaş başlıyor. Şendoğan Abi’nin savaşta kalmasında ki en büyük etken ise iki tane çocuk kendisi o anıyı şu şekilde aktarıyor: “ Parlamentodan bağımsızlık kararı çıktığında, Gürcistan buna karşı çıktı ve bir heyet göndereceğiz dedi. Heyeti beklediğimiz sabah tankları Vladislav Ardzınba gördük karşımızda, ben birkaç gün sonra Türkiye’ye döneceğim yolda iki tane çocuk gördüm ellerinde ekmek bıçağı ile yolun ortasında bekliyorlar. Çocuklara seslendim gelin bu tarafa diye çocuklar olmaz tanklar geliyor onları bekliyoruz dediğinde baktım ben bunları bırakamam dedim ve savaşta kalma kararı aldım.” Savaşta yüzbaşı, binbaşı rütbelerini alan Şendoğan Abi ardından Vladislav Ardzınba’nın elinden Tuğgenerallik rütbesi ile onur madalyasını alarak emekli ediliyor. Abhazlar, diğer Kuzey Kafkas halklarından (Adıgeler, Ubıhlar) farklı ve ancak aynı köke mensup bir kültüre sahiptir. Kültürlerine son derece düşkün olan Abhazlarda kadına önem başta gelen değerlerdendir. Abhazlarda kadının yeri erkekler kadar önemlidir. Abhaz kadını erkekler gibi at biner, misafir geldiğinde erkeklerle oturabilir, en az erkekler kadar söz söyleme ve düşünce özgürlüğü hakkına sahiptir. Abhazlar, Adigeler'deki Xabze gibi, kendi kültürlerine \"Apsuara\" derler. Abhazya Devlet Halk Dansları Topluluğu “Kafkas” ismini almıştır. Topluluğun kurucusu ise Kafkas danslarının duayen ismi Kandid Tarba’dır. Abhazya Devlet Halk Dansları Topluluğu Kandid Tarba 14

KUZEY OSETYA Kuzey Osetya, Kabardey- Balkar Kuzey Osetya Bayrağı Cumhuriyetinin doğusunda kalan Kuzey Kafkasya topraklarında Rusya Federasyonu üyesi bir Cumhuriyet'tir. Yüzölçümü 8.000 km², nüfusu 710.275 (2002), başkenti Vladikavkaz'dır. Osetler İran dil grupuna giren bir dil konuşurlar, ancak komşu Kafkas halklarıyla gerçekleşen ortak yaşam sonucu, Osetçe bazı sözcükler ve ses düzeni yönünden Kafkas etkileri gösterir. Osetlerin İskit ve Sarmatlar ile onların ardılı Alanların soyundan geldiği sanılmaktadır. Bu nedenle Kuzey Osetya'nın bir adı da \"Alania\" yapılmıştır. Osetler 6. yüzyılda bugünkü İnguşya Cumhuriyetinin Magas civarı ve Kuzey Osetya'nın kuzeydoğu bölgesine yerleşmişlerdir. 1222'de başlayan Moğol istilası Kuzey Kafkasya ile birlikte Kuzey Osetya'yı da etkilemiştir. 14. yüzyılda Cuci'nin torunların kurdukları Altın Orda'nın baskısıyla güneye inerek dağlık alanlara yerleşmek zorunda kalmışlardır. 1557'de batı komşuları Kabartayların bir dostluk anlaşmasıyla Rus koruması altına girmesiyle, Osetler arasında da Rus nüfuzu yayılmaya başlamış, 1774'te Osmanlı Devletini yenen Rus İmparatorluğu, Kabardiya ile birlikte Osetya'da tam bir denetim kurmuşlardır. Alagir Kanyonu Ruslar, 1774 sonrasında Osetler arasında Hıristiyanlığı yayarak ve 1860'larda Müslüman Osetlerin çoğunu da Anadolu'ya göndererek dengeyi Hıristiyan Osetlerin lehine çevirmişlerdir. Yarı feodal bir yapısı bulunan Osetya'da kölelik ve feodal ayrıcalıklar 1868-69'da kaldırılmıştır. 1921'de oluşturulan ve Rus SFSC'ne bağlı Dağlı Özerk SSC içinde bir ulusal okrug olarak yer alan Kuzey Osetya, daha sonra bir özerk oblast, 1936'da da özerk cumhuriyet yapıldı. Aralık 1991 sonunda Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine oluşan RF içinde bir üye cumhuriyet olarak kaldı. 1944'te Stalin döneminde doğu komşuları İnguşların Orta Asya'ya sürgüne gönderilmesiyle Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti dağılmıştır. Ve 1944 öncesinde İnguşların yaşadıkları Prigorodni rayonu Kuzey Osetya'ya eklenmiştir. 15

GÜNEY OSETYA Güney Osetya, Kuzey Kafkasya’nın Gürcistan sınırlarında bulunan Güney Osetya bölgesi itilaflı bölge ve kısmen tanınmış devlet. Sovyetler Birliği'ne bağlı Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bünyesinde kurulmuş Güney Osetya Otonom topraklarında yer alır. Güney Osetyalılar, 1990 yılında Gürcistan'dan bağımsızlık ilan ederek bölgeye Güney Osetya Cumhuriyeti adını verdiler. Gürcistan hükümetinin cevabı, Güney Osetya'nın özerkliğini kaldırarak, bölgeyi güçle geri almaya çalışmak oldu. Bu durum, 1991-1992 Güney Osetya Savaşı'na yol açtı. Gürcistan, 2004 ve 2008 yıllarında iki defa daha güç kullanarak bölgeyi ele geçirmeye çalıştı. Son çatışmaların yaşandığı 2008 Güney Osetya Savaşın sonunda Oset ve Rus güçleri, bölge üzerinde tam kontrolü ele geçirerek bölgenin bağımsızlığını sağladılar. Osetlerin bir Sarmat kabilesi olan Alanların devamı olduğu düşünülür. Alanların bir kısmı, 13. yüzyıldaki Moğol istilaları sırasında Kafkas Dağlarının güneyine geçerek bugünkü Güney Osetya'ya yerleştiler. 15. yüzyıldan, 19. yüzyıldaki Rus işgaline gelene kadar, Güney Osetya topraklarının önemli bir kısmı GürcüMachabeli prenslerinin mülkü sayılıyordu. Rus Çarlığı'nın işgaliyle 1801 yılında Güney Osetya Rus Çarlığı'na katılmış oldu. Ekim Devrimi'ni izleyen yıllarda, Gürcü Menşevik yönetiminin, Rus Bolşeviklerle iş birliği yapmakla suçladığı Osetler, bağımsız bir bölge kurma isteğiyle pek çok isyan çıkardılar. 1920'de Gürcü ordu güçlerinin isyanları bastırmak amacıyla Tskhinvali'ye girmesi, kanlı olaylara yol açtı. Oset tarafının iddialarına göre, 5 bin kişi öldürüldü, 13 binden fazla kişi açlık ve salgın hastalık sonucu hayatını kaybetti. Kuzey ve Güney Osetya toprakları tek bir ülke olarak “Alanya” olarak anılmaktadır. Kafkasya ortak kültürü ile yaşamaktadırlar. Alanya Halk Dansları Topluluğu “Alanya” ismi verilmiştir. Alania Devlet Halk Dansları 16

ÇEÇEN CUMHURİYETİ Çeçen Cumhuriyeti yaygın adıyla Çeçenistan Rusya’nın federal yapılarından biridir. Kuzey Kafkasya topraklarında bulunan Çeçenistan, Hazar Denizinin batısında Dağıstan’ın yanı başında bulunmaktadır. Başkenti Grozni şehridir. 2010 nüfus sayımına göre 1.268.989 kişi yaşamaktadır. Çeçenler tarih boyunca savaşçı özellikleriyle tanınmışlardır. Günümüzde bile bu savaşçılıklarını kaybetmemişlerdir. Çeçenler Kuzey-Doğu Kafkasya Çeçen Cumhuriyeti Bayrağı halklarındandır. Kendilerine Nokhçi, Nokhço, Nakhço yaygın olarak Nokhçuoy (Nohçoy) derler, Nakhço \"halktan olan kimse\" anlamına gelir. Nakhçi veya Kiti, Kistü (Gürcülerin Çeçenlere verdikleri ad) adının ilk kez 7. yüzyılda Ermeni tarihçisi M. Kagan-katvatsi, Argvani Tarihi adlı eserinde anılmıştır; aynı tarihçi Çeçenlerin atalarının Ura adlı bir babanın soyu olan Utaoy'dan Sadoy'dan, Gergaroy'dan çıktığını belirtmiştir. Rusların Çeçenlerle karşılaşmaları 16. yüzyıl ortalarında gerçekleşir. Korkunç İvan'ın Astrahan Hanlığını devirip Rusya'ya katmasıyla Ruslar Çeçenlerin yaşama alanlarını ele geçirmeye başlarlar.[2] Rus işgaline karşı ilk direniş Şeyh Mansur (1750-1794) adında bir Nakşibendi imamı tarafından örgütlenir.[2] Şeyh Mansur, 1784'te geleneksel yönetim tarzını bırakıp şeriatı uygulamaya başladı, tütün ve kahve içimini yasakladı, Ruslar'la evlenilmemesi gerektiğini söyledi.[3] Rus ordusuna karşı savaşın kutsal bir savaş (cihad) olduğunu ilan etti ve imamların öncülüğünde müridlerin toplandığı bu harekete müridizm adı verildi.[2] Mansur'un mucizeleri ile ilgili rivayetler arttı ve Osmanlı topraklarında dahi etkili oldu. Örneğin Antep ulemasından Seyyid Halif Edendi'nin 200 talebesiyle ona katıldı.[3] Rus ordusuna karşı beş ay direniş gösteren Mansur, 1791'de kendi köyü Anapa'da yakalandı ve St. Petersburg'a getirilip hapsedildi. Nisan 1794'te hapiste öldü.[4] Mansur'un ölümü ile Müridizm hareketi bitmedi, Gazi Muhammed ve Mücahit Hamza hareketi devam ettirdi. Mürit hareketinin üçüncü evresinde Şeyh Şamil hareketin liderliğine geçti. SSCB dağıldıktan sonra Çeçen- İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti; İnguşetya Cumhuriyeti ve Çeçen Cumhuriyeti olarak ikiye ayrılmıştır. Daha sonra Çeçen Cumhuriyeti, kendini İçkerya Çeçen Cumhuriyeti ilan ederek bağımsızlık kazanmaya çalışmıştır. Çeçenistan, Rusya'yla yapılan Birinci Çeçen Savaşı'nı takiben, İçkerya Çeçen Cumhuriyeti olarak fiilen bağımsızlığını ilan etmiştir ancak Rusya'nın bu bölge üzerindeki federal kontrolü İkinci Çeçen Savaşı ile birlikte tekrar sağlanmıştır. O zamandan itibaren sistematik bir şekilde yeniden yapılanma ve yenileme yapılmaktadır, yine de cumhuriyetin güney bölgelerinde ve dağlarda düzensiz çatışmalar devam etmektedir. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra İçkerya Çeçen Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Çeçenistan'ı tanıyan ilk devlet Gürcistan oldu ve sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile karşılıklı tanıma anlaşmasına imza atıldı. Ocak 2000'de Afganistan tarafından tanındı.[5]. 1991'de yapılan seçimde ilk cumhurbaşkanı General Cahar Dudayev oldu. Boris Yeltsin sıkıyönetim ilan ederek savaşa devam etti. Temmuz 1992'de Çeçen-İnguş parlamentosu Latin alfabesini kabul etti. 1997'de Çeçen alfabesine geçtiler, Çeçenler Rusya ile federasyon anlaşmasını imzalamayı reddettiler. 17

1996'da çatışmalara son vermek amacıyla Zelimhan Yandarbiyev Ruslarla barış anlaşması imzaladı. O yıl geçici başbakan olarak Aslan Mashadov atandı. Bağımsızlıklarına düşkün olan Kafkas halkları gibi Çeçenlerde bağımsızlıkları için yıllarca mücadele vermişlerdir. Bu mücadelenin en büyük isimleri ise şüphesiz Çeçenistan Cumhuriyeti ilk Cumhurbaşkanı Cahar Dudayev ile Çeçenistan ordusu komutanı Şamil Basayev’dir. Cahar Dudayev; 1989'da Estonya'da stratejik hava kuvvetleri filoları komutanlığında görev yaparken Baltık Ülkeleri'nde başlayan bağımsızlık hareketlerinin kuvvet kullanılarak bastırılması için Moskova'dan emir aldı. Ancak bu emri yerine getirmedi ve adı isyancı generale çıktı. Moskova bu itaatsizliği hazmedemedi ve Dudayev, ceza olarak askeri birliği ile birlikte Grozni'ye sürgüne gönderildi. 1990 yılının Mayıs ayında görevinden istifa etti. Rusya bu \"isyancı\" komutanın önderlik edeceği birçok olaya gebeydi. Kasım 1990'da toplanan Çeçen Halkının Kurultayı'na davet edildi ve sonradan \"Çeçen Milli Kongresi\" adını alan bu halk meclisinin icra kurulu başkanlığına seçildi. 19-21 Ağustos 1991'de Gorbaçov'a karşı girişilen başarısız darbe teşebbüsü sırasında darbecilerin karşısında yer aldı. Sonrasında, darbecilerle işbirliği yapan Çeçen-İnguş Cahar Dudayev Cumhuriyeti Hükümeti'ni düşürmek için başlatılan halk hareketinin başına geçti. Demokratik güçler, aydınlar ve tüm Çeçen halkı kendisini destekledi. 27 Ekim 1991'de yapılan seçimlerde %85 oranında oy alarak Çeçenistan Cumhurbaşkanlığı'na seçildi. Cahar Dudayev, Rusya'nın 11 Aralık 1994 tarihinde Çeçenistan'a karşı başlattığı askeri harekete karşı halkına \"Cihad\" emrini verdi. Böylece Çeçenistan karşı saldırılara geçti. Dudayev'in önderliğindeki Çeçen halkı, iki yıla yakın bir süre devam eden bağımsızlık mücadelesi verdi. Cahar Dudayev 21 Nisan 1996'da bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Ölümünün ardından Rus asıllı eşi Alla Dudayeva, Cahar Dudayev'in mücadelesini anlatan \"Milyon Birinci\" isimli kitabını yazdı. Kitap, Türkçeye de çevrildi. Şamil Basayev; 11 Aralık 1994 tarihinde Rus birlikleri Çeçenistan'a girmiş ve Cahar Dudayev yönetimini devirmek istemiştir. Savaşın başlaması ile birlikte Dudayev, Basayev'in ön cephe hatlarına göndermiştir. Basayev, Çeçen direnişi sırasında önemli roller üstlenmiş ve Abhaz tugayına komutanlık etmiştir. Abhaz tugayı, Ruslar'a karşı büyük kayıplar verdirmiştir. Aralık 1994'den Şubat 1995'e kadar Çeçen başkenti Grozni Ruslara karşı başarıyla savunulmuş, Rus birliklere şehre girdiğinde de Basayev ve yanındaki savaşçılar şehri son terkedenler arasında olmuşlardır. Grozni'nin düşmesinden sonra Çeçen birlikler dağlara doğru geri çekilmek zorunda kalmış ve mühimmatlarının çoğu yok edilmiştir. Basayev'in Abhaz tugayı bu çatışmalar sırasında büyük kayıplar vermiş ve tugaydaki savaşçı sayısı 200'e kadar düşmüştür. 18

1996 yılı Nisan ayında Çeçen Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildikten sonra Rus kuvvetlerinin Çeçenistan'dan ayrılmaya mecbur eden Cahar-Kale (Grozni) operasyonunu komuta etmiştir. 1998'de Cahar-Kale'de yapılan Çeçen-Dağıstan Halkları Kongresi'nde başkan seçilmiştir. Kongrenin ikinci toplantısında alınan kararla 1 Ağustos 1999'da kurulan İslam Şûrâsı'nın başkanlığına getirilmiştir. Ağustos 1999'da, Basayev and Kattab 1,400 savaşçı ile birlikte Dağıstan'daki İslami savaşçılara yardıma gitmiş ve burada Çeçen- Dağıstan İslami Cumhuriyeti'ni kurmaya çalışmışlardır. Ancak Ağustos sonuna kadar süren çatışmalarda, Rus birlikleri taarruzu geri püskürtmüştür. 1999'da Rusya'nın Şamil Basayev Çeçenistan'ı yeniden işgali üzerine Çeçenistan'a dönerek 'Doğu Cephesi Komutanlığı' görevini sürdürmeye başlamıştır. İkinci Çeçenistan savaşı sırasında da başkent Grozni'yi savunan Basayev, kentten çekilirken yaralanmış, bacağının bir kısmı kopmuştur. Grozni kentine Cahar Dudayev’in şehit edilmesinden sonra Caharkala ismi verilmiştir. Çeçenistan ekonomisi 10 yılı aşan bir süredir devam eden savaş esnasında tamamen çökmüştür. Çeçenistan sorunu, Rusya Federasyonu ekonomisini de etkilemiştir. Bu istikrarsız dönemde Çeçenistan’ın ekonomik potansiyelinin % 80’i yok olmuştur. Ekonominin işleyen tek sektörü petrol sanayiidir. 2003 petrol üretimi, yılda 1,5 milyon ton (veya günde 30 bin varil) oldu. Bu rakam 1980’lerde 4 milyon tondu. 2003 üretimi, yaklaşık olarak, Rusya'da toplam petrol üretiminin % 0,6’sını oluşturmaktaydı. İşsizlik düzeyi yüzde 60-70 arasındadır. Kaçakçılık ve takas Çeçenistan ekonomisinin en önemli parçasıdır. Rusya hükümetine göre, 2000'den beri çeçen ekonomisinin tekrar inşasına 2 milyar doların üzerinde para harcanmıştır. Merkezi Ekonomik Kontrol Acentesi (Schyotnaya Palata)’ya göre ise Çeçenistan’a harcanan para miktarı 350 milyon doların üzerinde değildir. Çeçenistan bu haliyle kara para merkezi konumundadır. Mafya grupları tarafından çalınan Rus devlet malları ile Rus ordusuna ait silah ve teçhizatlar hep Çeçenistan’daki savaş kayıpları envanterine dâhil edilmektedir. Ahmed Kadirov Müzesi Ahmed Kadirov Müzesi 19

Ülkede eğitim gören öğrenci sayısı 2007 senesinde bütün okullarda 212.000 idi. Savaşta harap olup tamir gören 120 okulla birlikte toplam 495 okulda eğitim hizmeti verilmekte. Çeçenistan’da aynı zamanda bir üniversite ve 80 yıllık geçmişiyle Kafkasya ve Rusya’nın en eski öğretim kurumu olan bir de enstitü bulunmaktadır. Çeçen Cumhuriyeti Üniversitesi Çeçen Devlet Pedagoji Enstitüsü www.chgpi.ru Sosyal Bilimler Fakültesi Doğal Bilimler Fakültesi Açık öğretim Fakültesi Sanat Fakültesi Pedagoji ve Psikoloji Fakültesi Teknoloji-Ekonomi Fakültesi Fizik-Matematik Fakültesi Fizik Kültürü ve Spor Fakültesi (Beden eğitimi) * Grozniy Devlet Petrol Enstitüsü www.ggni.org.ru 80 yıllık geçmişiyle, kuzey Kafkasya ve Rusya’nın en eski eğitim-öğretim kurumlarından biridir. Petromekanik Fakültesi Jeo-sanayi fakültesi İnşaat Fakültesi Petrol Teknolojisi Fakültesi Otomasyon ve Bilgisayar Teknolojisi Fakültesi Bütün Kafkas ülkelerinde olduğu gibi Çeçenistan’da da Devlet Halk Dansları Topluluğu bulunmaktadır. Bu topluluğun ismi ise “Waynakh”tır. Waynakh 20

DAĞISTAN Büyük Kafkas dağlarının kuzey yamacının en doğu ucunda Dağıstan Bayrağı yer alan Dağıstan'ın kuzeyinde Kalmuk Cumhuriyeti, kuzeybatısında Stavropol Krayı, batısında Çeçenistan ve İnguş Cumhuriyetleri, güneydoğusunda Gürcistan, güneyinde de Azerbaycan ile sınırları bulunmaktadır. Ülkenin doğusu ise Hazar Denizi ile çevrilidir. Başkenti Mohaçkale’dir. Dağıstan doğudan batıya 200, kuzeyden güneye 400 kilometre kadar bir uzunluğa sahiptir. Dağıstan, 7.yüzyılda Emeviler döneminde İslamiyet'i tanımıştır. İmam Şamil'in Ruslar'a karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşı ile 1990'larda cereyan eden Azeri-Lezgi anlaşmazlığı örneğinde olduğu gibi, din birliği en zor anlarda Dağıstan halklarını bir araya getirmeye yetmiştir. Dağıstan nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman'dır. Komünizmin dini kurumları henüz yıkmaya başlamadığı 1928 yılında 810 medrese ve camilere bağlı 400 okul bulunmaktaydı. Çar ordularının 19.yüzyılın başlarında Dağıstan'a yaptığı hücumlara tek başına karşı koyamayan hanlık ve beyliklere karşılık; Gazi Muhammed, Hamzat Bek ve İmam Şamil gibi din adamları Ruslara karşı başarıyla karşı koymuşlar; Dağıstan, Çeçenistan ve Batı Kafkasya halklarını açtıkları İslam bayrağı altında bir dönem toplamayı başarmışlardır. Dağıstan adı bir kavmi değil coğrafyayı anlatmaktadır. Bu coğrafyada yaşayan halklar; Avarlar, Dargılar, Kumuklar, Laklar, Lezgiler olarak sıralanmaktadır. Rusça'da da 'Dağlar Ülkesi' anlamında Strana Gor ifadesi kullanılmaktadır. Dağıstan coğrafi açıdan beş bölgeye ayrılır: Birinci bölgede Kafkas Dağları ve Dağıstan iç platosu yer alır. Dağlar arasından Hazar Denizi'ne akan Sulak, Samur ve Kurak gibi ırmaklar buralarda derin vadi ve uçurumlar meydana getirmiştir. Kafkas Dağları'nın genellikle güneye bakan yamaçlarında yağış çok azdır. Bu yüzden bazı bölgelerde bitkisel hayat yoktur. İkinci bölge, birinci bölgenin kuzeyinde yüksekliği 920 m'ye ulaşan ve çıkıntı tepelerinden oluşan ikinci bir dağ kuşağından ibarettir. Bu bölge kuzey ve Şeyh Şamil kuzeybatıdan esen rüzgârlar sebebiyle oldukça yağışlı olup, sık ormanlarla kaplıdır. Dağlar ile Hazar Denizi arasında kalan dar kıyı düzlüğü üçüncü bölgeyi oluşturur. Dar boğazlardan çıkıp yayılan ırmaklar tarafından kesilir. Petrol ve Doğalgaz yatakları barındıran bu ovanın genişlediği yerde başlayan dördüncü bölge alçak ve bataklık ovalar ile Terek ırmağı deltasından oluşur. Deltanın hemen ilerisinde uzun ve kumluk Agragan Yarımadası başlar. Son olarak Terek'in hemen kuzeyinde kumullarla kaplı Nogay Bozkırları beşinci bölgeyi oluşturur. Bu bölgenin iklimi ise sıcak ve kuru olup, bitkisel hayat yarı yarıya çöl özellikleri gösterir. Dağıstan'ın nüfusu günümüzde (2007 tahmini) 2.950.000'e yaklaşmıştır. Türk halkları olan Kumuklar, Azeriler ve Nogaylar nüfusun % 21'ini oluşturmaktadır. Nüfusun çok hızlı artış sürecine girmesi şaşırtıcıdır zira ülkedeki Ruslar ve Dağ Yahudileri göç etmektedirler. Özellikle Rusya ve İsrail'e büyük bir göç olmaktadır. Rusların toplam nüfusa oranı % 4'e düşmüştür. Bu azalmaya karşılık nüfus artış hızının sürmesindeki en önemli sebep, 1990'lı yılların başından beri eski Sovyet toprakları üzerindeki bütün cumhuriyetlere zamanında çoğu ekonomik sebeplerden göçmüş bulunan Dağıstanlıların yeniden kendi ülkelerine geri dönmeleridir. Rusya, Ukrayna ve Orta Asya 21

cumhuriyetleri dağılmayı izleyen yıllardan beri çeşitli sebeplerle onları kendi sınırlarının içlerine çekilmeye zorladılar. Gerçekte Dağıstan, Hazar Denizi'nin ince kıyı şeridi toprağı dışında pek de verimli olmayan bir ülkedir. Halkın % 99,9'u okuma yazma bilmekte ve neredeyse tamamı 2'den fazla dili en iyi şekilde konuşabilecek şekilde bilmektedir. Dağıstan'ın nüfus artış hızı Rusya Cumhuriyeti genelinde ilk sırada yer almaktadır. Bu artış hızı korunduğu ve ülke dışındaki insanları yurtlarına geri dönmeyi sürdürdükleri takdirde Dağıstan nüfusu 2050 yılında altı milyonu yakalayacaktır. Mahaçkala, Hasavyurt, Buynakski, Kaspiski, Kızılyar, İzberbaş ve Derbent ülkenin önemli şehirlerindendir. Dağıstan'ın kuzeyi ve doğusundaki düzlük bölgelerde Türki gruplar, ülke geneline egemen olan dağlık ve plato yerleşimlerinde ise Kafkas kökenli etnik gruplar yaşamaktadır. Dağıstan Rusya ve Avrupa’yı Doğu’ya bağlayan avantajlı bir coğrafik konuma sahiptir. Dağıstan ekonomisi tarım ve endüstride uzmanlaşmış çok sektörlü bir sistemdir. Cumhuriyette çeşitli mülkiyetlerde 35.000 kurum ve işletme vardır. Piyasa ekonomisinde 100’den fazla banka, 13 sigorta şirketi, yabancı ortaklığında 35 ortak girişim ve diğer yapılar yer alır. Başkent Mahaçkale’da uluslararası düzeyde bir havaalanı ve deniz ticaret limanı bulunur. 1990’lı yılların başında endüstri ve geleneksel çok sektörlü tarım gayrisafi yurtiçi hasılanın % 80’ini oluşturuyordu. Piyasa ekonomisine geçiş ile birlikte bu oran düşmüş ve bölgesel ekonominin diğer kesimleri gelişmeye başlamıştır. Cumhuriyet ekonomisinin sektörel yapısı şöyledir: endüstri % 24, tarım % 35, inşaat % 26, ulaşım ve iletişim % 5, ticaret % Şehir Parkı 9. Cumhuriyet’in endüstrisinde gıda, tüketim malları, yapı malzemeleri ve sanat ürünleri gibi geleneksel kollar yanında, makina üretimi, alet yapımı, petrol çıkarımı, kimya, enerji üretimi gibi ana kollar da vardır. Dizel araçları, düşük voltajlı ekipman, metal kesimi, ahşap işleme aletleri, santrifüjlü pompa ve kazanlar, seperatörler, radyo cihazları, basım sanayi ekipmanı, cam yünü, yapay gübre, şarap ve votka, konserve meyve, sebze ve balık, giyim, ayakkabı, halı ve kilim, kuyumculuk endüstri kesimindeki üretim imal edilen ana mallardır. Ham maddeler giderek daha fazla bir oranda yerli sanayi tarafından işlenmektedir. Endüstri işletmeleri daha çok şehirlerde yoğunlaşmıştır: Mahaçkale, Derbent, Buynaksk, Kizlar, Kaspisk, Hasavyurt, İzberbaş. Bunun istisnası Dağıstan’ın hemen hemen her yerinde bulunan gıda, hazır giyim endüstrileri ile el sanatlarıdır. Kırsal alanda konserve, damıtma, tereyağı, peynir üretimi yapan atölyeler, halı yapım işletmeleri, konserve balık tesisleri, bunlara ilgili makina üreten yerler, radyo-elektronik ve hazır giyim işletmeleri vardır. 1989 rakamlarına göre Dağıstan'da 600 orta dereceli okul, 27 meslek lisesi ve Dağıstan Devlet Üniversitesine bağlı beş yüksekokul vardır. Sovyet döneminde, eğitim ve bilim sistemi bir devlet işletmesi haline gelmiştir. Dağıstan halklarına ait yazı dilinin önce Arapçadan Latinceye (1928) ve daha sonra Rusçaya (1938) çevrilmesi ile radikal değişiklikler olmuştur. Likbez (okumamışlığa son) ve vseobuş (zorunlu 22

temel eğitim) sistemlerinin devreye sokulması Dağıstan’da kültür devrimine zemin sağlamıştır. * Dağistan Devlet Tıp Akademisi * Dağistan Devlet Pedagoji üniversitesi www.dgma.ru www.dgpu.ru Pediatri Fakültesi Matematik Fakültesi Tedavi ve Profilaktik Fakültesi Fizik Fakültesi Dişçilik Fakültesi Biyo-Kimya Fakültesi Tıbbi Koruma Fakültesi Coğrafya Fakültesi Eczacılık Fakültesi Tarih Fakültesi İnteraktif öğrenci Eğitimi Fakültesi Filoloji Fakültesi Hemşirelik Fakültesi Dağistan Filolojisi Fakültesi Tıbbi Uzmanlık Fakültesi Pedagoji ve Psikoloji Fakültesi Teknoloji-Ekonomi Fakültesi Yabancı öğrenciler için Hazırlık Fakültesi İşletme Fakültesi Dağistan Devlet Zirai Bilimler Akademisi www.dgsha.iwt.ru Hukuk Fakültesi Zirai Teknoloji Fakültesi Yabancı Diller Fakültesi Zooteknoloji Fakültesi Veterinerlik Fakültesi Ekonomi Fakültesi Mekanize Tarım Fakültesi Otomasyon Tarım Fakültesi * Dağistan Devlet Teknik üniversitesi * Dağistan Devlet üniversitesi www.dstu.ru www.dgu.ru İşletme ve Enformatik Fakültesi Tarih Fakültesi İnşaat Fakültesi Matematik Fakültesi Mühendislik Fakültesi Hukuk Fakültesi Enformasyon Sistemleri Fakültesi çevre Fakültesi Radyoteknik Fakültesi Kültür Fakültesi Teknoloji Fakültesi Dağistan Filolojisi Fakültesi Hidroteknik Fakültesi Yabancı Diller Fakültesi Kamu Yönetimi Fakültesi Fizik Fakültesi Gümrük İşleri ve Hukuk Fakültesi Kimya Fakültesi Ulaşım Fakültesi Biyoloji Fakültesi Sosyal Bilimler Fakültesi İşletme Fakültesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Filoloji Fakültesi Maliye Fakültesi Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Fakültesi Doğu Dilleri Fakültesi (Şarkiyat) Ekonomi-Finans Fakültesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yazılı edebiyat Dağıstan’da 17. yy sonları ve 18. yy başlarından bu yana vardır. 19. yy edebiyatın hızla geliştiği ve tüm şiir türlerini içeren harmonik bir sanatsal sistemin ortaya çıktığı dönemdir. 20. yy’e gelindiğinde, çok sayıda ünlü düşünce adamı ve ozanı, değişik eğilimleri ve üslupları ile tanınmaya başlamıştı. Dağıstan edebiyatlarının kaynaklarında ve oluşumunda -“Doğu Kafkasya’nın Dünya Kültür Topluluğunun Müslüman Kanadına Dahil Edilmesi” (V. Bartold) adlı yapıt ile saptandığı gibi- Arap-doğu gelenekleri özel bir yer tutar. Arapça uzun bir süre temel edebi dil olmuştur. 18. yy’in kapanmasıyla birlikte Dağıstan kültür tarihinde ulusal yazılı dil ortaya çıkmış ve Arapçanın mutlakıyeti sona ermiştir. Yerel dillerde yazılı sanatsal metin parçalarının belirmesiyle birlikte Dağıstan edebiyatının biçimi, içeriği ve boyutları değişmiştir. 23

Dağıstan Devlet Halk Dansları Topluluğuna “Lezginka” ismi verilmiştir. Kuzey Kafkasya topraklarında bulunan kimi özerk kimi bağımsız Kafkas milletlerinin yaşadığı ülkeleri toprakları incelemeye çalıştık elimizden geldiğince. Ortak bir kültürde toplanan bu milletler Kuzey Kafkasya’da milattan önceki tarihlere kadar dayanan kökleriyle hep birlikte yaşamaktadırlar. Ömer Orkun BAHÇE 24

Karaçay Kültüründe Düğün Bir önceki sayımızda Karaçay kültüründe düğün konusuna bir giriş yapmıştık ve kız isteme konusunu bitirmiştik. Şimdi sıra en eğlenceli kısım olan düğün kısmına geldi. Karaçay kültüründe nakırda ile başlayan yolculuğumuza şimdi de düğün ile devam ediyoruz. Aile büyüklerinin düğün tarihine karar vermesinin ardından hazırlıklar başlıyor ve büyük gün geldiğinde “toy cıyın (düğün alayı)” adı verilen erkek tarafı ve gençlerden oluşan topluluk gelin alıcı olarak kız tarafına giderler. Erkek tarafı yola çıkmadan önce toy tamadası (düğün ile ilgilenen aile büyüğü) cıyınnı organize eder. Cıyında gelini evden çıkarmak için küçük amca veya büyük abi, yakın akrabalar ve gençler bulunur. Kız tarafında ise gelen düğün alayını karşılamak için ailenin büyükleri ve küçükleri bir arada olur. Gelen düğün alayı karşılandıktan sonra kız tarafında cıyın için yemek verilir. Gelin çıkarılmadan önce erkek tarafı gelin evinin önünde düğün başlatır. Bu düğün gelin evden çıkana kadar devam eder. Düğün sırasında kız tarafı gençleri ile erkek tarafından gelen genç misafirler arasında ceza faslı gerçekleşir. Nedir bu ceza faslı? Kız tarafı erkek tarafından gelen kızlar için daha önceden hazırlamış oldukları espri mahiyetinde olan yazıları, takı olarak gazoz kapaklarından ya da kurutulmuş biberlerden oluşan kolyeleri takarlar, çuvaldan yapılmış kıyafetleri giydirirler. Erkekler için ise el arabasında taşımak, ayakkabı boyası ile yüzünü boyamak, dikenli minderlere oturtmak ya da ayağından asmak gibi cezalar verilir. Bu süre zarfı içerisinde gençler hem eğlenmiş hem de tanışmış olur. Düğün ve cezanın ardından cıyın ile gelen tamada gelin odasının kapısına gider. Gelinin arkadaşları kapının önünde gelini çıkartmak için bahşiş isterler. Bahşiş verildikten sonra kız tarafından gençlerden bazıları çeyiz sandığına otururlar. Bu olaylarda ki amaç kızı kolay vermediklerini göstermek ve gençlerin gönlünü hoş tutmaktır. Gençlerin gönlü yapıldıktan sonra kız tarafından müsaade alınır ve gelinin yanına kız ve erkek tarafından en küçük yenge geçer. Gelinin eline Kur’an-ı Kerim verilir ve dualar eşliğinde gelin evden çıkartılır. Karaçayca algış(dua) yapılır. Algış yapıldıktan sonra gelinin üzerinden şeker, çerez, para gibi hediyeler çevreye dağıtılır ve gelin arabaya bindirilir. Gelinin yanında kız tarafından kız nöger adı verilen iki erkek ve iki kız verilir. Erkek tarafından gelen düğün alayı yola çıktıktan sonra kız tarafı da düğün için yanlarına berne(bohça) adı verilen hediyelerini de alarak yola çıkarlar. Cıyın düğün evine yaklaşırken erkek tarafı gelini karşılamak için toplanır. Gelini arabadan indirmek için evin en büyüğü gelir ve geline bir hediye vererek arabadan indirilir. Gelin hediyesini alıp arabadan inerken dualar okunur ve gelin için bir kurban kesilir. Gelin ve 25

kız nögerler eve girer ve düğün saatine kadar dinlenmeye çekilirler. Bu süre zarfında isteme ve nişan töreninde olduğu gibi damat gelin alma ve gelin indirme merasiminde de bulunmaz ve boluş üydedir (Boluş ev). Boluş evi damadın yakın akrabası ya da arkadaşının evidir. Damat cıyın gelin alıcı için ayrıldıkları sırada kiyöü cöngeriyle( sağdıç) boluş evine gider. Kız tarafı düğün alayının arkasından düğün alanına gelirler. Kız tarafı karşılandıktan sonra yemeğe alınır. Yemeğin arkasından kız tarafı gelinin bulunduğu odaya toplanır ve gençler erkek tarafının daha önceden damadın yakın akrabalarından ve arkadaşlarından oluşturulmuş olan isim listesini kız tarafına ceza verilmesi için gönderirler. Bu verilen cezalar daha çok yeme içme üzerinedir. Örneğin; kızlardan et hıçın, tatlı, çay vb. istenirken erkeklerden meşrubat, çerez gibi şeyler istenir. Bu ceza ise yine gençlerin birbirlerini tanıması ve kaynaşması için yapılmaktadır. Ceza listesi kız tarafına verildikten sonra jandarma adı verilen bir kişi seçilir ve kapıda ceza sırası gelen gençleri içeri alması için görevlendirilir. Ceza sırası gelen kişi odaya girdikten sonra herkese hoş geldiniz der ve kendini tanıtır. Gelin, gelen herkese saygısını göstermek için ayağa kalkarak karşılar. Ceza için odaya giren kişi ise güzel sözler ile saygısına teşekkür ederek gelini oturtur. Gelini oturtmaz ise veya bu süreyi uzatırsa cezası katlanır. Ceza bittikten sonra av alma töreni başlar. Bu tören sırasında gelinin başına çaçaklı cauluk adı verilen karaçaylılara özgü bir başörtüsü örtülür bunun üzerine kumaşlar örtülür. İki eline başörtü verilir. Av alma sırasında erkek tarafından ailenin en büyük kadınlarına gelinin elindeki başörtüsü verilir. Başındaki kumaşlar ise erkek tarafının belirlemiş olduğu kuzen, yeğen gibi çocuklara hediye olarak verilir. Av alma sırasında algış yapılır, gelinin başından çerez, şeker ve para atılır. Av alındıktan sonra düğün başlar. Bu sırada başka bir yerde kız tarafının hediye olarak getirdiği berneler bir merasim ile dağıtılır. Düğün için erkekler ve kızlar sıra oluşturur. Erkek tarafının aile büyükleri düğüne davet edilir ve oynaması istenir. Büyüklerle başlatılan düğün ilerleyen saatler de gençlere devredilir ve toyçu başı bir nizam içerisinde tepsemek için gençleri sırayla çıkartır. Toyda öncelik kız tarafına verilir. Toy sırasında akordeon eşliğinde şarkılar söylenir ve gençlerin eğlenmesi amaçlanır. Düğün esnasında gelin 26

ve damat düğün esnasında burada bulunmazlar. Gençler düğün esnasında gruplar halinde gelin ve damadı görmeye giderler fakat bu süre zarfında düğün kesilmeden devam eder. Dini nikah kıyılana kadar kız nögerler gelinin yanından ayrılmazlar. Düğün sabah saatlerine kadar devam etmektedir. Gençler sabaha doğru toyu bitirir ve dinlenmek için oyunlar oynar toplantılar yaparlar. Oynanan oyunlar genel çoğunlukla havlu, şap şap gibi oyunlardır. Toplantı ise bir önce ki sayımızda anlattığımız gibi gençlerin birbirini tanıması, kaynaşması için oluşturulan ortamdır. Sabahın erken vakitlerinde gençler için kahvaltı hazırlanır, sohbetler edilir. Kız tarafının tamadası memnuniyetlerini bildirip gitmek için izin ister ve erkek tarafı ile kız tarafı vedalaşıp ayrılırlar. Ertesi gün erkek tarafında damadı boluş üyden çıkarmak için ev sahibinden müsaade istenir. Boluştan çıkarma sırasında ev sahibi komşuları çağırıp yemek verir. Damat evden çıkarken gençlerin arasında saklanır bu sırada algış ayak yaşlılardan alınır. Gençler kiyöu nögerlerin arasındaki damada kasnak geçirmeye çalışır. Sağdıç bu sırada damadı korumakla yükümlüdür, eğer sağdıç kasnağın geçmesine müsaade ederse ceza alır. Damat evine doğru götürülür ve burada bir toy yapılır. Sağdıç ve iki kişi damadı gelin odasına götürür. Böylelikle düğün tamamlanmış olur. 27

Karaçay’da Atçılık Kuzey Kafkasya’da tarih öncesi çağlardan beri atların yeri çok ayrı olmuştur. Yaşamlarını devam ettirmek için halk, Atları gerek savaş gerek barış zamanlarında işleri ve askeri amaçları için kullanmışlardır. Bölgenin zorlu coğrafi şartlarını göz önünde bulundurduğumuz zaman ise halk bu atları coğrafik şartlara göre yetiştirmiş ve Kuzey Kafkasya’da yeni at ırkları ortaya çıkmıştır. Bu atların nasıl geliştiği hakkında yazılı kaynak bulunmadığından dolayı ayrıntılı bir bilgiye ulaşılamazken, atların kanlarında bölgeye olan akınlar ve göçlerden ötürü İskit, Sarmat, Moğol atlarının kanları bulunmuştur. Karaçaylılarda ise atların 14 – 15. Yy. larda Elbruz Dağının eteklerinde atlarının yetiştirmeye başlamışlardır. Günümüzde Kuzey Kafkasya bölgesinde bu at ırklarından sadece Kabardin ve Karaçay atları kalmıştır. Karaçaylıların yaşadığı dağlık ve buzul bölge göz önüne alındığında halk gerek askeri amaçlı gerek iş amaçlı atlarını bu şartlara göre yetiştirmişlerdir. Türkiye’ye yapılan ikinci göç dalgası sırasında bu at türünün gemiyle Türkiye’ye getirildiği söylense de bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu atların soyu 1920’li yılların sonunda kaybolmaya yüz tutsa da Rus Hükümetleri Karaçay atlarının yetiştirilmesi ve bu at ırkının soyunun devamı amaçlı haralar kurmuştur. 1937 senesinde Karaçay atlarını daha da iyileştirmek amaçlı birçok yuva kuruldu. Bu yuvalar sayesinde Karaçay atının safkan kalması sağlanmıştı. 1943 yılında Karaçay halkının Stalin tarafından Orta Asya’ya sürgüne gönderildiğinde Karaçay atının yetiştirilmesi de durduruldu. Bu tarihten sonra Karaçay atları daha çok Kabardin atlarının özelliklerinin geliştirilmesi amacıyla kullanılmaya başlandı. 1980 li yıllarda bu kararı iptal edilerek Karaçay atını tekrar canlandırma girişimleri başlamıştır. Bu atların yetiştirilmesi için özel çiftlikler kurulmuştur. Karaçay atlarının en belirgin özellikleri çok çalışkan ve dayanıklı olmalarıdır. Bu atlar öyle ki 1,5 metreyi bulan kar yükseltilerinde bile göğüsleriyle yol açarak uzun süre yol alabilmektedirler. 1998 yılında Karaçay – Çerkes Cumhuriyeti’nde bir grup Karaçay atlı binici, bugüne kadar örneği görülmemiş biçimde 5621 m yüksekliğindeki Elbruz Dağının doğu zirvesine tırmanmışlardır. 1999’da da yine bir başka binici grubu 5642 m yüksekliğindeki Avrupa’nın en yüksek tepesi olan batı zirvesine Karaçay atları ile tırmanmışlardır. 2005 yılından itibaren 28

Karaçay atını tanıtmak amacıyla bu konuda yapılan çalışmalar sürdürülmektedir. (Koçkar, 2013) Karaçay atlarının en belirgin özellikleri çok çalışkan ve dayanıklı olmalarıdır. Bu atlar öyle ki 1,5 metreyi bulan kar yükseltilerinde bile göğüsleriyle yol açarak uzun süre yol alabilmektedirler. 1998 yılında Karaçay – Çerkes Cumhuriyeti’nde bir grup Karaçay atlı binici, bugüne kadar örneği görülmemiş biçimde 5621 m yüksekliğindeki Elbruz Dağının doğu zirvesine tırmanmışlardır. 1999’da da yine bir başka binici grubu 5642 m yüksekliğindeki Avrupa’nın en yüksek tepesi olan batı zirvesine Karaçay atları ile tırmanmışlardır. 2005 yılından itibaren Karaçay atını tanıtmak amacıyla bu konuda yapılan çalışmalar sürdürülmektedir. (Koçkar, 2013) At ırkları ve atçılık hakkında Türkçe çok fazla eser bulunmamaktadır. Bu alanda M. Tekin Koçkar’ın yaptığı çalışma ile daha fazla kaynak bulabilirsiniz. Bunun dışında Irina Nikolayevna’nında internet üzerinde hrunya.ru sitesinde yayınlanmış ve www.ajanskafkas.com sitesi Türkçe çevirisini yapmış olduğu Karaçay Atları adlı yazıyı size aktarıyoruz. Karaçay atları 26 Aralık 2015, 17:40 Yazan: Irina Nikolayevna At severlerin ilgisini çeken birçok at cinsi mevcut. Karaçay cinsi atlar da bu cinslerin arasında. Karaçay atları, uzun yıllardır, hem dağlık arazilerde binek olarak hem de tarım alanında kullanılıyor. Ama Karaçay atlarının takdir edilen özelliği sadece dağ yollarındaki kusursuzlukları değil. Cinsin tarihi Uzmanlar, Karaçay cinsi atların 15. yüzyılda Elbrus’ta geliştiğini söylüyor. O dönemde, bu coğrafya, mükemmel doğal güzellikler arasında ve Karadeniz ve Hazar denizine dökülen meşhur nehirlerin kenarlarındaki meralarda at yetiştiriciliği ile ünlenmişti. Karaçay cinsi atın oluşumunda, büyük ihtimalle İskit ve Nogay atları büyük etkide bulundu. 19. Yüzyılda, Karaçay atları, Kafkasya dışındaki uzak yerlerde de oldukça popüler hale gelmişti. Tanınmış Macar bilim adamı Jean-Charles de Besse edebi eserlerinde, Karaçayların mükemmel atlar yetiştirdiklerini söyler. 29

Geçen yüzyılın başında Karaçay cinsi, sadece Kafkasya’da değil, uzak coğrafyalarda da çokça kullanılan atlardı. Bu coğrafya, zorlu savaş yıllarının ardından, at yetiştiriciliğinde yüksek bir ivme yakalamış, Karaçay cinsi atların yetiştirilmesine büyük bir önem verilmişti. 1930 yılında büyük “Karaçay At Harası” kuruldu. Yine aynı yıl, zoologların çalışmaları sonucu yayımlanan, “Gosplemknigi” kitabında, Karaçay ve Kabardey cinsi, birinci ciltte, dağ atları kısmında yer aldı. Sürgün, maalesef, Karaçay at cinsinin incelenmesi ve geliştirilmesini de sekteye uğrattı. Daha sonraki bir dönemde, Karaçay atlarının soyu Kabardey atlarının soyuyla karıştırıldı. Bu dikkatsizlik, ancak seksenli yıllarda düzeltildi ve Karaçay atı tekrar saf bir cins haline getirildi. Karaçay cinsi Cinsin gelişimi üzerinde çalışan uzmanlar, Karaçay cinsini, soyu koruyarak muhafaza ettiler. Soyun korunması, Karaçay at cinsinin iyi niteliklerini muhafaza etmeyi de sağladı. En güçlü kan, Dausuz adını taşıyan aygırdan gelen kandı. Bu kandan gelen atların sağlam vücut yapısı vardı ve fiziksel gücü ve dayanıklılığı ile farklıydı. Bu soydan gelen atlar, şu anda sadece büyük Karaçay Harası’nda değil, Karaçay-Çerkes’teki bir çok çiftlikte üretilmeye devam ediyor. 30

Özellikler Karaçay cinsi atın görünüşünden söz edecek olursak, onun güzel özellikleri saymakla bitmez. Bu at cinsi özellikle dağlık alanlara uygundur. Özellikleri de buna göre gelişmiştir. Ense uzunluğu, 150-155 cm’ye kadar uzayabilmektedir. Ayrıca, oldukça geniş vücutludurlar. Bu tür atlar savaş için kullanımdan çok çalıştırmak için kullanmaya uygundur. Bir benzer cinsi olan Kabardey atları gibi iriyarı ve kısa bacaklı değillerdir. Karaçay atının en belirgin özellikleri, kafalarının orta büyüklükte olması ve burunlarının uzunca olarak kartalı andırmasıdır. Kulakları orta uzunluktadır ve sivrimsidir. Boyunları oldukça kaslı olabilir. Sırtı çok düz ve uzun, ensesi çok yüksek değildir. Beli kaslı, sağrısı hafif düşük ve çok geniş ve kürek kemiği düz ve orta uzunluktadır. Ön ayaklarından söz edersek, oldukça geniştirler ve hafif çarpıktır. Arka ayakları kılıç gibidir. Bu, sadece Karaçay cinsinin özelliği değil, hemen hemen tüm kayalık hayvanlarının özelliğidir. Oldukça sağlam tırnakları vardır. Kuyruk ve yeleleri genellikle dalgalı ve uzun ve kalındır. Bu mükemmel atların renkleri, doru, kahve ve yağızdır. Karaçay cinsi atlarda, beyaz lekeler ya da noktalar bulunmaz. Meziyetler Karaçay atları asil atlardır ve kendilerine özgü güzel bir görünüme sahiptirler. Muazzam dayanıklılık ve performansları ile öne çıkarlar. Kobçik isimli aygırın güçlü soyundan olan Kiparis, zamanında SSCB Tarım Fuarının ilk şampiyonu olmuştu. Arsenal’ın kanından gelen Admiral ismindeki aygır ise, uzmanlarca, dağ tipi patikalar için en uygun binek atı olarak kabul edilir. 31

Karaçay atları çeşitli fuar ve yarışmalarda birçok nişan ve madalya almıştır. Karaçay- İngiliz kırması atlar, spor için iyi özelliklere sahip olduklarını defalarca yarışmalarda göstermişlerdir. Bu at cinsi sürü içinde çok rahat yaşar. Diğer atlara kıyasla daha az yerler ve uzun ömürlü olurlar. Zariftirler. Sağlıklı ve güçlü atlardır. Her türlü doğa ve hava şartlarında rahatça kullanılabilirler. (Nikolayevna, 2015) Sözü Geçen Çalışmalar Koçkar, M. (2013). At Irkları ve Dağılımı . Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Yayınları. Nikolayevna, I. (2015, 12 26). Karaçay atları. http://www.ajanskafkas.com: http://ajanskafkas.com/inceleme/one-cikanlar/karacay-atlari/ adresinden alındı 32

KARAÇAY-MALKAR KÜLTÜRÜNDE AVCILIK VE AV TANRISI APSATI Dr. Ufuk TAVKUL Krm Dergisi, 9 (34), 2001, 36-41.ss. Giriş: AVCILIĞIN SOSYO-KÜLTÜREL YAPI ÜZERİNDEKİ ROLÜ İnsanoğlunun ilkel topluluk düzeyinden gelişmiş toplum seviyesine ulaşma sürecinin binlerce yllk geçmişinde, avclk ekonomik olduğu kadar sosyal ve kültürel açlardan da insanlarn hayatnda önemli bir rol oynamştr. Üretici olmayan bir ekonomiye sahip ilkel insan topluluklarnn beslenme ihtiyaçlarn tabiattan sağladklar, beslenme alannda herhangi bir işbölümüne sahip olmadklar “toplayclk” döneminin ardndan, insanoğlunun basit âlet ve silahlar yapmay başarmasyla birlikte insanlk tarihinde “avclk” dönemi başlamştr. İlkel insan topluluklarnda erkeklerin, sahip olduklar kadn ve çocuklar savunma içgüdüsüyle geliştirdikleri savunma silahlar, insanlarn toplayclktan avclğa geçişlerinde bir vasta olmuş ve ilkel toplulukta ortaya çkan basit işbölümü neticesinde kadnlar toplayclkta kalrlarken, erkekler avclk konusunda uzmanlaşmaya başlamşlardr. İlkel insan topluluklarnda erkeklerin avclğa geçerken kadnlarn toplayclkta kalmalar biyolojik farkllaşma temeline dayanan ilk ekonomik işbölümünü de yaratmştr (Şenel 1985: 52). Avclk bir yandan kadnlarla erkekler arasnda bir ekonomik işbölümü meydana getirirken, diğer yandan, çalşma alannda erkekler arasnda işbirliğini, toplumsal ilişkiler alannda ise kadn-erkek birliğini pekiştirmiştir. Ortak çalşmay gerektiren avdan “ortak paylaşma” ilkesine göre yararlanlmştr. Paylaşmaya yalnzca ava katlan erkekler değil, geride kalan kadnlar, çocuklar ve yaşllar da dahil olmuşlardr (Şenel 1985: 54). Düşünce yaps gelişmeye başlayan ilkel insanlar, yaşadklar mağaralarn duvarlarna çizdikleri av hayvanlarnn resimleriyle ava çkanlar fizyolojik ve psikolojik açlardan ava hazrlamşlar, düzenledikleri törenlerle av hayvanlarn büyülediklerini sanarak avclğ daha kolay ve tehlikesiz bir hale getirdiklerini düşünmüş olmaldrlar. Bu arada, bir takm tabiat üstü güçlerin ve tanrlarn av hayvanlarn kontrol ettikleri, bu tanrlara karş hoş görünmenin avclğ kolaylaştracağ düşüncesi de yavaş yavaş gelişmiştir. Bunun neticesinde yeryüzündeki çeşitli insan topluluklarnda av ve avclkla ilgili çok çeşitli inançlar ve gelenekler ortaya çkmştr. TÜRKLERDE AVCILIKLA İLGİLİ GELENEKLER Eski Türk göçebe-bozkr yaşantsnn en güçlü geleneklerinden ve hayat tarzndan biri olan avclk Türk boylarnn ekonomik hayatnda düzenleyici bir rol oynarken, ayn zamanda da toplum hayat üzerindeki güçlü tesiriyle, ayrca bir dinî kültün ve inancn da doğmasn sağlamştr. Çeşitli inanç, itikat ve geleneklerle kült haline getirilen avclk, Türk toplum hayat üzerinde de önemli etkilerde bulunmuştur. Çeşitli Türk boylarnn kültürlerinde ve toplumsal hayatlarnda avclğn derin izleri görülmektedir. Mesela, güney Sibirya-Altay bölgesinin başlca jeolojik özelliğini teşkil eden tayga ve dağlarn sahibi olduğuna inanlan ruhlara karş beslenen inançlar, bu bölgede yaşamakta olan Altay Türklerinin toplumsal hayatlarndaki en 33

önemli kültürel unsurlardan biridir. Çünkü Altay Türklerinin inancna göre avn verimliliği ve zenginliği tamamen bu ruhlarn himayesi altndadr. Buna göre her Altayl tayga ve dağlarla içten bir manevî münasebet kurmuş, hayatn ve geçimini buna göre ayarlamştr. Avclğ ve av hayvanlarn kendi gücü altnda tutan ruhlarn varlğna inanan Altayl ava çkmadan önce çeşitli dinî ibadetler yapar ve avn verimli ve başarl olmas için gereken bütün örf kurallarna uyar. Bilhassa av koruyacak olan ruha bağllğn göstermeye çalşr (Caferoğlu 1972: 169). Altay Türkleri av hayvanlarna karş büyük bir sayg duyarlar. Avn ancak temiz ve arnmş olarak yaplmasyla verimli olacağna inanrlar. Ava çkacaklar gece karlarndan ayr yatarlar, hiç kimseyle de konuşmazlar. Av hayvanlarnn insanlarn dilini anladklarna inanan Altay Türkleri av hayvanlar hakknda konuşurken onlarn anlayamayacağ gizli bir dil kullanmaya dikkat ederler. Mesela silah yerine enişte anlamna gelen “küzyö”, kurşun yerine nişanls tarafndan kza sunulan armağan anlamnda “kalamç” kelimelerini kullanrlar (Caferoğlu 1972: 171). Altay Türklerinin inanşlarnda av sahas ile birlikte avlanan kuşlar, dağlar, hayvanlar hatta ağaç ve ormanlar bile, tpk avclar gibi sahann gerçek sahibi bulunan ruhlarn himayesi altndadrlar. Avclar bunlarn izni olmadan hiçbir şey yapamazlar. Altay bölgesinde yaşayan Şor Türkleri de orman ruhlarna çok önem verirler. Şor avclarnn inanşlarna göre bu ruhlar avcnn temiz ve doğru sözlü bulunmasn isterler. Avc ava çkacağ gün cinsel ilişkide bulunmamaldr. Avclarn evde kalan aile üyeleri de temizliğe riayet etmelidir. Avclar dönünceye kadar obada oyun, şakalaşma, eğlence yasaktr, çünkü orman ruhlar böyle şeylerden hoşlanmazlar. Orman ruhlarna her avc kurban sunabilir (İnan 1986: 63). Şor avclar Sangr dedikleri putu kutsal sayarlar. Bu put insan şeklindedir. Bunun üzerine av hayvanlarnn derilerinden parçalar aslr. Şorlarn inançlarna göre bu ruh süratli koşan bir dişi geyiğin üzerinde gezer. Kendisini memnun eden avclara bol av verir. Darlrsa ormanlar yakar, av hayvanlarn kaçrr, avclara uyuz hastalğ gönderir (İnan 1986: 46). KARAÇAY-MALKAR KÜLTÜRÜNDE AVCILIK Avclğn Karaçay-Malkar halknn sosyo-kültürel yapsndaki önemini incelemeden önce, ekonomik yapsndaki yeri hakknda birkaç söz söylemekte yarar vardr. 20. yüzyl başlarna kadar Karaçay-Malkar halknn hayatnda ve ekonomisinde avclk önemli bir yere sahipti. Buna Kafkasya’nn en yüksek dağlar ve vadileri arasnda yer alan Karaçay-Malkar ülkesinin tabiat zenginliği ve coğrafî konumu imkân sağlyordu. Dağ keçisi ve geyik eti Dağllarn temel besiniydi. Bunlarn derisi ise giyim, çeşitli eşya ihtiyaçlarn karşlamada, komşu Kafkas halklaryla alş-veriş yolunu açmada önemli rol oynamşt (Şamanlan 1971: 153). 1654 ylnda Kafkasya’da bulunan İtalyan misyoner A. Lamberti Karaçayllarn avclkla geçindiklerini bildirmektedir. XVII. yüzyl sonlarnda Karaçay’da bulunan I.A. Gildenştedt Karaçayllarn kunduz ve tilki derisi sattklarn yazmaktadr. Rus askerî görevlisi P.P. Zubkov da 1830’lu yllarda Karaçayllarn Gürcistan ve İmeretya’ya kürk sattklarn bildirmektedir. 1850 ylnda yüzbaş Zabudskiy Karaçayl avclarn deri ve kürk ticareti yaptklarn yazmaktadr (Şamanlan 1971: 154). 19. yüzyl başlarnda Kafkasya’da bulunan J. Klaproth da Karaçay’da vahşi hayvanlarn bol olduğunu, bu yüzden avclğn yaygn olduğunu belirtmektedir. Klaproth Karaçayl avclarn 34

elde ettikleri kürk ve derileri Türklere ve Kabardey Çerkeslerine sattklarn yazmaktadr (Klaproth 1823: 290). W. Pröhle’nin XX. yüzyl başlarnda Karaçayllardan ve Malkarllardan derlediği metinlerde Karaçay-Malkar’da avclğn yaygn bir biçimde yapldğ anlaşlmaktadr. Karaçayl avclarn dağ keçisi, ay, kurt, domuz, tilki, tavşan, vaşak, geyik, karaca, sülün, keklik avladklar Pröhle’nin derlediği Karaçayca metinlerden anlaşlmaktadr (Pröhle 1909: 260). W. Pröhle’nin Çerek vadisinde Malkarllar arasndan derlediği Malkarca metinlerde de Malkarl avclarn dağ keçisi, ay, kurt, tilki, sülün, keklik avladklar yazldr (Pröhle 1915: 125). Arthur Byhan da Karaçayllarn hepsinin iyi birer avc olduklarn, ay, kurt, tilki, vaşak, dağ keçisi avlayp bunlardan ihraç ürünleri çkardklarn yazmaktadr (Byhan 1936: 294). 1880’li yllardan itibaren yabanclarn av hayvanlarnn derisine ve boynuzlarna aşr talepte bulunmas yüzünden bunlarn değeri çok artmş, Karaçay’da avclkla uğraşanlarn says çoğalmşt. Bunun sonucunda av hayvanlarnn says azalmaya başlad. Hatta sadece Karaçay dağlarnda yaşayan Kafkas bizonunun (dombay) nesli tükenmeye yüz tuttu (Şamanlan 1971: 166). Karaçay-Malkar halknn ekonomik yapsnda böyle önemli bir yer tutan avclğn, onlarn sosyal ve kültürel yaplarnda son derece güçlü ve ayrcalkl bir konuma sahip olacağ açktr. Avclğn Karaçay-Malkar Türklerinin hayatnda önemli bir yer tuttuğunu baz kişi ve yer adlarnda görmek mümkündür. Bugün Karaçay-Malkar topraklarnn pek çok yerinde çeşitli av hayvanlarnn adndan gelen dağ, yayla ve göl isimlerine rastlanmaktadr. Bunlara örnek olarak şu birkaç ismi zikredebiliriz: Dombay: Karaçay-Malkar Türkçesinde dombay ya da dommay Kafkas bizonuna verilen addr. Karaçay’n Teberdi vadisinin Kafkas dağlarna dayandğ bölgenin ad bugün Dombay olarak adlandrlmaktadr. XX. yüzyl başlarna kadar Kafkas bizonlarnn çok bol olarak yaşadklar Dombay bölgesinde bugün bu hayvanlarn nesli tükenmek üzeredir ve koruma altna alnmşlardr. Dombay bölgesinin en yüksek dağ olan 4050 metre yüksekliğindeki Dombay Ölgen dağnn ad da bu Kafkas bizonlarndan gelmektedir. Burada ayrca ormanlar arasnda bulunan geniş bir düzlük de “Dombay Tala” olarak adlandrlmştr (Tavkul 1993: 255). Buv: Karaçay-Malkar Türkçesinde erkek geyik anlamna gelen bu kelime Karaçay’n Gonaçhir vadisinde bulunan “Buv Ölgen” dağlarnn adnda yaşamaktadr. Cugutur: Karaçay-Malkar Türkçesinde “dağ keçisi” anlamna gelen bu kelime “Cuguturlu Çat”, “Cuguturlu Köl”, “Cuguturlu Tala” gibi çeşitli dağ, göl ve düzlüklerin adlarnda bulunmaktadr. Karaçay-Malkar bölgesini Gürcistan’n Svanetya bölgesine bağlayan yüksek dağ geçidinin ad “Tonguz Orun” (Domuz yatağ) olarak adlandrlr. Ayn bölgede yer alan 4500 metrelik bir dağn ad da Tonguz Orun Tav olarak bilinmektedir. Bu yer adlarndan başka Karaçay’da Pokun Srt (genç erkek geyik yamac), Mamuçar (ay yavrusu), Borsuklu (porsuklu) gibi yer adlar da bulunmaktadr (Tavkul 1993: 255). Teberdi rmağna açlan bir kanyon Ayü-kulak (ay kanyonu) adn taşrken, Dombay bölgesinde yer alan Belialakaya dağnn batsndaki küçük bir düzlük Ayü Tala adyla bilinir. Arhz bölgesinde de Ayülü (ayl), Gabulu (dağ keçili), Cumarkl Töbe (Sülünlü tepe) gibi yer adlar vardr. Malkar 35

bölgesinde av hayvanlarnn adlarn taşyan yer isimlerine örnek olarak Cuguturlu Tala (dağ keçili düzlük), Kiyikli kol (Geyikli kanyon), Kiyikcalavçu çat (Geyiğin yaladğ tepe), Tonguzla krlgan car (Domuzlarn öldüğü uçurum) gibi toponimleri verebiliriz (Tekeyev 1989: 51). Kişi adlar açsndan incelediğimizde, Karaçay-Malkar’da av ve avclkla ilgili erkek adlarnn onlarn kültürlerinde yaygn olarak yer aldğn görmekteyiz. Karaçay-Malkar erkek adlarnda Dombayç (bizon avcs), Buvçar (erkek geyik), Tavay (ay avcs), Börüatar (kurt avcs), Börükay (küçük kurt), Teke, Ayüçük (küçük ay), Cumark (sülün), Bödene (bldrcn), Tavaslan (dağ aslan) gibi av ve avclkla ilgili isimlere rastlamak mümkündür (Tavkul 1993: 255). Avclkla ilgili âdet ve inanşlar Karaçay-Malkar halknn folklorunda önemli bir yer tutar. Bunun izlerine Karaçay-Malkar halknn kültüründe rastlamak mümkündür. Halk arasnda yaygn olan efsane ve rivayetlere göre Karaçay halknn ceddi saylan Karça adl beyin Cantuvgan adnda bir oğlu vardr. Cantuvgan bütün zamann dağlarda avclk yaparak geçirir, onun avlandğ dağlarda ve vadilerde başka kimse avlanmazmş. İnanşa göre, Cantuvgan aşr derecede avlandğ için Av Tanrs Apsat’nn lanetine uğrar ve av srasnda Adlsuv vadisindeki dağlarda ölür. Bugün onun öldüğüne inanlan dağ “Cantuvgan Tav” adyla bilinmektedir. Cantuvgan’n halk arasnda yaşayan destan şöyledir: Karaçay-Malkar Türkçesi: Bashan elde töre boldu maral bala maragan, Cantuvgan a Tar Avuzda ayü bala koymagan. Bashan tavda az bolgand Apsatn mallar, Cantuvgann saklay edi Apsatn nalat, Cantuvgan a çamlandrgand Apsatn kzlarn. Caş uvçula, maltamagz aksakaln zlarn. Cantuvganga tiygen bolur Apsatn nalat, Kesi allna kelgen edi an minüvçü at. Caş uvçula, maltamagz Apsatn zlarn, Kesigizni kargatmagz sar çaçl kzlarn, Apsat va bek saklayd marallarn, mallarn, Uvçuladan bek alad kiyikleni kanlarn. Apsat va kertiçidi sürüvüne, sözüne, Aman uvçu terk tüşedi an eki közüne. Cantuvgan a umut etdi Adl boynun saklarga, Karça taşda ant etgened ak maralla mararga. Ogursuzdan maral bala ayü ana clathan, Karça aythanga tnglamagan Cantuvgan. 36

Apsat va boluvçu edi kiyikleni ökülü, Kaya randa kalgan edi Cantuvgann ölügü. Türkiye Türkçesi: Bashan köyünde âdet oldu geyik yavrusu avlamak Cantuvgan ise Tar Avuz’da ay yavrusu brakmayan. Bashan dağnda azald Apsat’nn hayvanlar, Cantuvgan’ bekliyordu Apsat’nn laneti, Cantuvgan ise kzdrd Apsat’nn kzlarn. Genç avclar, çiğnemeyin aksakaln (Apsat’nn) izlerini. Cantuvgan’ çarpmştr Apsat’nn laneti, Kendi başna gelmişti onun bindiği at. Genç avclar, çiğnemeyin aksakaln izlerini, Kendinize beddua ettirmeyin sar saçl kzlarna, Apsat koruyor geyiklerini, hayvanlarn, Avclardan alyor geyiklerin intikamn. Apsat sadktr sürüsüne, sözüne, Kötü avc çabuk düşer onun iki gözüne. Cantuvgan umut etti Adl rmağ kysnda beklemeyi, Karça kayasnda yemin etmişti beyaz geyikler avlamaya. Merhametsizlikten geyik yavrusu, ay annesi ağlatan, Karça’nn söylediğini dinlemeyen Cantuvgan. Apsat idi geyiklerin vekili, Uçurum kenarnda kalmşt Cantuvgan’n ölüsü. *** “Apsat” Karaçay-Malkar eski inançlarna göre avclarn ve av hayvanlarnn tanrsyd. Avclkla ilgili âdetlerde dağlarn, ormanlarn, vahşi hayvanlarn ve avclarn tanrs Apsat’nn özel bir yeri vard. Önceleri eski halk inanşlarnda beyaz bir dağ keçisi olarak tasvir edilen Apsat, sonraki yüzyllarda Karaçay-Malkarllarn zihninde uzun beyaz sakall, heybetli ve gösterişli bir yaşl olarak tasvir edilmeye başlanmşt. Avclar Apsat’nn kz olduğuna inandklar Baydmat’a da Apsat kadar değer verirler ve tapnrlard. Onun bedduasndan korkarlard. Apsat için kurbanlar kesip, dualar ederek avclar onun cömertliğini kazanmay umut ederlerdi. Malkar bölgesinin Yukar Çegem köyünde Apsat’nn taş denilen kutsal bir taşn yannda avclar sonbaharda dağ keçisi avna çkmadan önce kurbanlar kesip, Apsat’nn 37

şerefine şarklar söyleyip, taşn etrafnda dönerek dans ederlerdi. Avclar av srasnda ne sevindiklerini belli eder, ne de ağzlarndan kötü biz söz çkard. Av hayvanlarn parmaklar ile göstermek Apsat’ya saygszlk saylrd. O yüzden avclar av srasnda herhangi bir şey gösterecekleri zaman avuçlarn ileri uzatarak gösterirlerdi. Avclar Apsat’nn ksmetlerini kesmemesi için avn yemedikleri parçalarn ve kemiklerini toprağa gömerlerdi. Apsat’nn vurulan av hayvanlarn tekrar dirilttiğine inandklar için av hayvannn etlerini yedikten sonra kemiklerini krmazlard. Avclarn inançlarna göre Apsat birçok kereler insan klğna girip avclarn önüne çkard. O yüzden avclar onun gönlünü kazanmak için önlerine çkan yolculara avlarndan pay dağtrlard. Avclar Apsat için şu şarky söylerlerdi: Karaçay-Malkar Türkçesi: Maravçudan cazk can bolmaz Temir boyunshas boynunda Küygen grcn koynunda Apsatn bard sansz sanavsuz mallar Köb malngdan bizge ülüş saylathn Koşubuzda may kazanla kaynathn Berir kününg savub algan süt kibik Bermez kününgde aylandrasa it kibik Maravçunu kaya ranlada bolur ölümü Kara camçs bolur an kebini Türkiye Türkçesi: Avcdan daha zavall kimse olmaz Demir boyunduruğu boynunda Yanmş ekmeği koynunda Apsat’nn vardr saysz mallar Çok malndan bize pay seçtir Kampmzda yağ kazanlar kaynattr Vereceğin gün sağp alnan süt gibi Vermeyeceğin gün dolaştryorsun köpek gibi Avcnn kayalk uçurumlarda olur ölümü Kara yamçs olur onun kefeni *** 38

Karaçay-Malkarllarn av tanrs Apsat komşu Kafkas halklarnn kültürlerinde de benzer ya da farkl isimlerle bulunmaktadr. Av tanrs Apsat’ya Osetler Afsat, Gürcü-Svanlar Absast, Abhazlar Ajvepşe ya da Azveypşa, Adigeler Meztha ya da Pşmeztha adn verirlerdi (Dzidzoev 1992:49). Apsat ad verilen av tanrsnn kökeni henüz karanlktr. Eski Uygur Türkçesi döneminde “av” anlamna gelen “ab” isim kökünün bulunmas, Apsat adnn eski Türkçe’deki “av” anlamna gelen “ab” sözüyle bir ilişkisi olduğunu akla getirmektedir. “Afsat” Osetler’de avclğn ve hayvanlarn tanrsyd. Osetler Afsat’nn varlğna ve onun yüksek dağlarda oturduğuna inanrlard. Afsat’nn karyolas, koltuklar ve iskemleleri fil dişinden yaplmşt. Yattğnda ya da tahtnda oturduğu zaman etrafnda yedi bahadr ayakta dururdu. Osetler kendisini öven şarklar söyleyen avclara Afsat’nn av hayvanlar yolladğna inanrlard (Britayev 1939:72). Adige (Çerkes) kültüründe “Meztha” avclarn ve ormanlarn tanrsyd. Adigeler onun altn tüyleri olan bir yaban domuzunun üzerinde gezdiğini hayal ederlerdi ve ona orman gölgeliklerinde ibadet ederlerdi. İbadete ayrlan kutsal ormana da “Theseğ” derlerdi. İbadet için seçilen ağacn dallar altna sğnan katiller bile bağşlanrd. Abhazlarn orman ve av tanrs “Azveypşa” adnn kaynağ Adigelerin orman tanrs “Meztha”dr. Avclara rastlayan Abhazlar onlara “Azveypşa wyçeyt” (Av ve Orman tanrs seni nimetlendirsin) diye selam verirlerdi. Abhaz avclar Azveypşa’ya bağ bozumundan sonra başlayan ve yeni seneye kadar süren av mevsiminde, ava gitmeden önce bir teke ya da koç kurban ederler, onun da sürüsünden avclara istediklerini vereceğine inanrlard (Byhan 1962:12). Karaçay-Malkarl avclar av tanrs Apsat’ya yalvarmann dşnda bir takm büyüler yapmaya ve davranşlarna dikkat etmeye gayret gösterirlerdi. Her zaman temiz elbiseler giyerler ve ava gitmeden önce karlaryla beraber olmazlard. Kimseye rastlamamak için şafak sökmeden, karanlkta yola çkarlard. Kars ve çocuklar da, avc sanki önemsiz bir işe gidiyormuş gibi, onu uğurlamak için yataklarndan kalkmazlard. Ava giden avcnn evinde kars yataklar toplamaz, evi süpürmez, çamaşr ykamaz, komşularnn işine yardm etmezdi. Her avc daima ayn yerde kamp kurar, burada silahn hazrlar, Apsat’dan dilek dilerdi. Avladklar hayvanlarla kamp yerine dönen avclar burada, avladklar geyik ya da dağ keçisinin kalbinden, karaciğerinden ve akciğerinden şiş yaparlard. Buna “adet tişlik” ad verilirdi. Avclarn “tamada” ad verilen liderleri “yer, su” tanrlarna övgüler dizerek etleri paylaştrr ve etleri pişirdikleri ağaç parçasn ikiye krarak ateşe atard. Avclar yemeklerini de belirli kurallara göre yerlerdi. Apsat et ve yün kokusunu anlarsa ksmetlerinin kesileceğine inanp avn yemedikleri parçalarn ve kemiklerini toprağa gömerlerdi. Geyik ya da dağ keçisi gövdesini yerde sürümeyi veya uçurumdan aşağ etmey iyi karşlamazlard. Bu yüzden Karaçay-Malkarl avclar ne kadar yüksek ve sarp arazide avlanrlarsa avlansnlar vurduklar hayvanlar srtlarnda taşyarak kamp yerine getirirlerdi. Geyik ve dağ keçisi etini yedikten sonra kemiklerini krmazlard. Çünkü Apsat’nn onu tekrar dirilteceğine inanrlard. Bu inanşn izlerini günümüzde kurban olarak kesilen hayvanlarn etlerinin parçalanmasnda da görebiliriz. Karaçay-Malkarllar bugün dahi kurban 39

olarak kesilen hayvanlarn etlerini parçalarken kemiklerini krmamaya büyük özen gösterirler ve kemikleri eklem yerlerinden keserek ayrmaya dikkat ederler. Bu davranşta da Apsat’nn bir gün bu hayvanlar dirilteceği inancnn izleri gizlidir. Av hayvanlarnn insanlarn konuşmalarn anladklarna inanan Karaçay-Malkarl avclar yalnzca kendilerinin anlayacağ bir terminoloji geliştirmişlerdi. Çeşitli av hayvanlarna takma isimler vermişlerdi. Mesela: ay: “ullutaban” (büyüktopuklu), “tabann calavçu” (topuğunu yalayan), “muhar” (obur) dağ keçisi: “togaybaş” (halka başl) domuz: “camçkulak” (yamç kulakl), “baştöben” (baş aşağda) geyik: “butakl” (dall) kirpi: “iyneli” (iğneli), “çganaktük” (diken tüylü) kurt: “canl”, “örekulak” (dikkulak), “kzlköz” (kzlgöz) porsuk: “çoçhakuyruk” (domuzyavrusu kuyruklu), “pk-pk” tavşan: sokur (kör) tilki: “hylaç” (kurnaz), “tavukçu” (tavuk avcs), “uzunkuyruk” vaşak: “amantiş” (kötü dişli), “sarayak” (sar ayakl), “kiştik sokmak” (kedi patikas) Karaçay-Malkarl avclar tüfeğe “altnl”, tüfek atmaya da “szgruv” (slk çalma) derlerdi. Avclar arasnda “avclk töresi” olarak adlandrabileceğimiz ve Karaçay-Malkar halknn sosyal yaps içinde yüzlerce yllk bir süreçle belirlenmiş kurallar geçerliydi. Avclk srasnda bir grup avc birleşir, içlerinden en tecrübeli olan avc gruba liderlik (tamadalk) ederdi. Geleneklere göre ava ilk kurşunu lider (tamada) atard. Vurulan av hayvannn gövdesini avclar “teng ülüş” (eşit pay) esasna göre paylaşrlard. Fakat av vuran avc bunun dşnda avn derisini ve başn alrd. Av grubuna bir misafir katlrsa ilk kurşunu atma hakk ona verilirdi. Bir avcdan yaral kurtulan geyiği ya da dağ keçisini bir başka avc vurduğunda bile en büyük pay onu ilk yaralayana verirlerdi. Bir avcnn vurup da bulamadğ bir avn ölüsünü bir başka avc bulduğunda, geleneklere göre ona dokunmaz ve sahip çkmazd. Karaçay-Malkar inanşlarnda avclara yardm eden ya da av hayvanlarn koruyan Av Tanrs Apsat’dan başka tanrlar da vard. “Totur” ya da “Aştotur” ad verilen tanr da Karaçay-Malkar inanşlarna göre kurtlarn, avclarn ve çobanlarn tanrsyd. Çegem vadisinde Totur’un taş ya da Aştotur’un taş denilen yere gelen avclar ava çkmadan önce taşn üzerine kurşunlarndan birini ve yol azklarnn bir parçasn brakr ve şöyle dilek dilerlerdi: Karaçay-Malkar Türkçesi: Sen Apsatn sakçssa Kiyikleni tillerin bilese Toklugubuznu, açlgbzn bilese 40

Gabululan köbün ber Apsatga hapar ber Tilegibizni kabl et Türkiye Türkçesi: Sen Apsat’nn bekçisisin Geyiklerin dillerini biliyorsun Tokluğumuzu, açlğmz biliyorsun Dağ keçilerinin çoğunu ver Apsat’ya haber ver Dileğimizi kabul et *** Av dönüşünde avclar bu taşn yanna gelir ve avladklar hayvanlarn etlerinden bir parça brakrlard. Aştotur’un taş halkn nazarnda çok kutsald. O taşn yanndan geçen atllar attan inip o taşa sayg gösterirlerdi. Karaçay-Malkarllar “koç katm” bayramlarnda şu duay söyleyerek Totur’un yeni doğacak kuzular kurtlardan korumasn dilerlerdi: Karaçay-Malkar Türkçesi: Egiz-egiz tölü tuvsun Segiz-segiz nasb cavsun Kozlamagan tişi kalmasn Call kaganak almasn Malla tölü bersinle Börüle keri ketsinle Toturubuz saklasn Teyri bizni coklasn Türkiye Türkçesi: İkiz-ikiz nesil doğsun Sekiz-sekiz ksmet yağsn Yavrulamayan dişi hayvan kalmasn Kurt yeni doğmuş kuzu kapmasn Hayvanlar nesil versin 41

Kurtlar geri gitsin Toturumuz korusun Teyri (Gök Tanrs) bizi yoklasn *** Kurt ağz bağlama duasnda da Karaçay-Malkarllar Totur’dan yardm dilerlerdi. Gece ağldaki koyunlara kurtlarn saldrmamas için, Karaçay-Malkarllar önce ellerine bir balta alarak üç kere “börü avzu baylayk” (kurt ağz bağlayalm) derler, sonra baltaya üç kere tükürüp, şu duay okuduktan sonra baltay bir ağaç kütüğüne saplarlard: Karaçay-Malkar Türkçesi: Callsa, kanlsa Avzung kuruşsun Tişlerin birbirine kirişsin Aştotur amin desin Apsat kabl etsin Türkiye Türkçesi: Kurtsun, düşmansn Ağzn felç olsun Dişlerin birbirine kenetlensin Aştotur amin desin Apsat kabul etsin (Haciyeva 1988:193). Avclar ava uğurlarken söylenen bir duada Totur ile birlikte Bayrm ad verilen bir başka tanrça ad dikkati çekmektedir: Karaçay-Malkar Türkçesi: Bayrm senden tileyme, sav cürütgün balam Totur, Totur kayalada aylanuvçu kalam Börü tişden, sülevsün trnakdan bir sakla Uvçu coluna igi közden bir kara Türkiye Türkçesi: Bayrm senden diliyorum, sağ yürüt yavrumu 42

Totur, Totur kayalarda dolaşan kalemi Kurt dişinden, vaşak trnağndan bir koru Avc yoluna iyi gözle bir bak *** Karaçay-Malkarllar, çocukluktan çkp delikanllğa adm atan bir genç ilk defa eline silah alarak ava çkacağ zaman onu Totur ile birlikte Umay Biyçe adn verdikleri tanrçaya emanet ederler ve şu dua ile ava gönderirlerdi: Karaçay-Malkar Türkçesi: Umay Biyçe,Totur Bashan ayagng taydrmasnla Athan ogungu cazdrmasnla Uvçu colungda saklasnla Bir atb, eki öltürgün Bir colga eki kiyik keltirgin Kölsüz tengleringi köl etgin Buvlan terilerinden koş etgin Tbrng Temirkazak culduzça begisin Teyring bersin Apsatn malndan, igisin, köbüsün Türkiye Türkçesi: Umay Biyçe, Totur Bastğn ayağn kaydrmasnlar Attğn kurşunu şaşrtmasnlar Avc yolunda korusunlar Bir atp, iki kere öldür Bir defada iki geyik getir Cesaretsiz arkadaşlarna cesaret ver Erkek geyik derilerinden kamp kur Ocağn Demirkazk yldz gibi sağlamlaştrsn Teyrin versin Apsat’nn malndan iyisini, çoğunu *** Karaçay-Malkarllar avclk konusunda ustalklar ile Kafkasya halklar arasnda hakl bir şöhret kazanmşlard. Bunu XIX. yüzyl sonlarnda Kafkasya’da araştrmalar yapan çeşitli Rus 43

bilimadamlar da tuttuklar notlarda belirtmektedirler. Örneğin, 1870’li yllarda Aleksey Atr şöyle yazmaktadr: “Karaçayllar Kafkas milletleri içinde en usta avclardr ve dağlarda avclkta saysz özellikleri vardr. Keskin gözleri, ylmayan karakterleri, sis ve dumanda bile dağlarda doğru yolu bulup ilerlemeleri...”(Şamanlan 1971: 162). Rus gezgin Y. Maksimov da şöyle yazyor: “Karaçayl avclarn bu yalçn kayalara trmanmalar inanlmaz. Bunlarn dağ keçilerinden bir fark yok...” (Şamanlan 1971: 163). Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Karaçay-Malkar toplumsal yapsnda son derece önemli bir yere sahip olan av ve avclkla ilgili gelenekler ve inanşlar kökleri tarihin derinliklerine uzanan büyük bir kültürün izlerini taşmaktadrlar. Bu gelenekler ve eski inançlarn içinde Karaçay-Malkarllarn sağlam bir kabile yapsnn, temiz insan ahlâknn, tokgözlülüğün, yiğitlik ve cesaretin izleri vardr Kaynakça Britayev, S. (1939), Osetinskiye skazki.-Moskva. Byhan, Arthur (1936), La civilisation Caucassienne.-Paris. Byhan, Arthur (1962), “Kafkasyallarn medeniyeti”. Yeni Kafkas (İstanbul), VI (32), 11-14. Caferoğlu, Ahmet (1972), “Türklerde av kültü ve müessesesi”. VII. Türk Tarih Kongresi. I. cilt.- Ankara, 25-29 Eylül 1970, 169-175. Dzidzoev, Valeri (1992), “Kuzey Kafkasya Halklar Arasndaki Tarihî İlişkilere Bir Bakş”. Kafkasya Gerçeği, (7), 47-50. Haciyeva, T.M. (1988), Malkarllan Bla Karaçayllan Halk Poeziya Çgarmaçlklar.-Nalçik: Elbrus İnan, Abdülkadir (1986), Tarihte ve bugün Şamanizm. Materyaller ve Araştrmalar.-Ankara: Türk Tarih Kurumu. Klaproth, J. (1823), Voyage au Caucasse et en Georgie.-Paris. Pröhle, Wilhelm (1909), “Karatschajische studien”. Keleti Szemle. t. 10. Pröhle, Wilhelm (1915), “Balkarische studien”. Keleti Szemle. t. 16. Şamanlan İbrahim (1971), “Karaçayda uvçuluk emda an üsünden cürügen adetle”. Kanatla.- Çerkessk. Şenel, Alaeddin (1985), İlkel topluluktan uygar topluma geçiş aşamasnda ekonomik toplumsal düşünsel yaplarn etkileşimi.-Ankara: Birey ve Toplum Yaynlar. Tavkul. Ufuk (1993), Kafkasya Dağllarnda hayat ve kültür. Karaçay-Malkar Türklerinde sosyo-ekonomik yap ve değişme üzerine bir inceleme.-İstanbul: Ötüken. Tekeyev, K.M. (1989), Karaçayevts i Balkarts. Traditsionnaya sistema jizneobespeçeniya.- Moskva: Nauka. 44

Röportaj: Ömer Orkun BAHÇE Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ufuk TAVKUL ile “ELBRUZ Bilim ve Kültür Araştırmaları Topluluğu” üzerine röportaj - Sayın Tavkul, öncelikle dergimize röportaj vermeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Ankara merkezli “ELBRUZ Bilim ve Kültür Araştırmaları Topluluğu” nasıl ve ne zaman kuruldu, maksat ve çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? - Söze başlarken sizin gibi gençlerimizi Karaçay-Malkar Kültürü ve değerlerine hizmet eden projeler yaparak, “KAMA” dergisini çıkardığınız için kutluyorum. Gençlerimizin bu tür faaliyetler içerisinde olması son derece onur verici. “ELBRUZ” Bilim ve Kültür Araştırmaları Topluluğu 2010 yılının Kasım ayında Türkiye ve Karaçay-Malkar’dan akademisyenler, edebiyatçılar, eğitimciler, araştırmacılar ve diğer meslek guruplarından gönüllü bilim ve kültür insanlarının bir araya gelmesiyle Ankara’da kurulmuştur. Kurulurken ki amacı; Türkiye ve dünyadaki Karaçay-Malkarlıların tarihi ve kültürel unsurlarının tespiti, tanıtılması ve yaşatılması; Kafkasya ile kültürel bağların devamlılığının sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu topluluk bir çatı altında bir araya gelmeden önce de üyelerimizin katılımıyla 2006 yılından beri Karaçay-Malkar konulu her türlü bilimsel ve kültürel çalışmaları yapmaktaydı. O günden bu yana üniversitelerle, yazarlarla ve sanat adamlarıyla birçok etkinliğe öncülük edilmiştir. Topluluğun ilk kurucuları arasında çalışmalarımızı proje aşamasından, uygulanmasına kadar başarılı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan bir kadromuz var ki, bunun başında değerli arkadaşımız araştırmacı ve dilbilimci aynı zamanda topluluğumuzun başkan yardımcısı ve uluslararası koordinatörü Ufuk Tuzman gelmektedir. Yine kuruluşumuzda yer alan ve istişare heyetinde katkılarını esirgemeyen Selim İtez, Akın Özbek, Hamit Küçükbatır, Gürşad Tutar, Salih Çinpolat, Tolga Gencer ve Yasemin Abayhan da topluluğumuzun değerli üyeleridir. 45

Bizler elimizden geldiğince bir yıllık süreyi esas alarak, her yıl gerçekleştirmeyi planladığımız sabit etkinlikleri ve diğer çalışmalarımızı birlik ve beraberlik anlayışıyla sürdürmeye çalışıyoruz. Gerçekleştirilen çalışmalarınız ve öncelikli hedeflerinizden bahseder misiniz? İlk faaliyetimiz olarak 2006 yılında görev yaptığım Ankara Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümünün her yıl geleneksel olarak düzenlediği Modern Türklük Araştırmaları Sempozyumu’nda üç gün süreyle bir sergi açtık. Sergide Karaçay-Malkar halkının kıyafetleri, ev eşyaları, Kafkasya resimleri v.b. malzemeleri katılımcı yerli ve yabancı akademisyenler ile öğrencilerimize tanıttık. Peşi sıra uluslararası ve yerel etkinliklerle faaliyetlerimizi sürdürdük. Katıldığımız Uluslararası Faaliyetler arasında;  Birleşik Kafkasya Konseyi “Kafkasya konulu resim sergisi” (Ankara, 2008)  Yalova Belediyesi ve YAFEM Derneği tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Uluslararası Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması çerçevesinden 3 yıl üst üste Ufuk Tuzman’ın Divan Başkanlığını yürüttüğü bir dizi konferans, panel ve toplantıya hem Karaçay-Malkardaki üyelerimiz, hem de Türkiyeli üyelerimiz katılmıştır. (2007-2008-2009)  Doğumunun 150. Yılında “Kazım Meçiyev’i Anma Günü ve Karaçay-Malkar Edebiyatı” Programı (2010 Aralık, Ankara-Eskişehir- Kayseri)  Karaçay-Malkar Edebiyatı Konferansı (Ankara, 2011)  Doğumunun 120. Yılında İsmail Semenov’u Anma ve Tanıtım Günleri Türkiye ve Karaçay Programı (2012)  Karaçay-Çerkes Kültür Bakanı A.Süyünova ile Parlamento üyesi Biybolat Urusov’a resmi bir ziyaret ve bu çerçevede İsmail Semenov’u Anma programına katılım (2012).  Suriye savaşının patlak vermesiyle Eskişehir Karaçay-Malkar Derneğinde başlayan ve Ankara’da bütün derneklerimizin katılımıyla oluşturulan Suriyeli Karaçay-Malkarlılara Yardım Komitesi toplantısının düzenlenmesi ve yardım çalışmalarına katılım. (2 yıl devam etti)  Karaçay-Malkar Halk yazarı ve şairi Bert Gurtuyev’i Anma ve Kafkas Günleri (2013 Ankara-Eskişehir-Konya) 46

 Halil İbrahim Sofrası İftar Programıyla “Karaçay-Malkar Türklerinin Ramazan gelenekleri” konulu tanıtım canlı yayınına katılım (Eskişehir 2013, Program konuğu: Ufuk TUZMAN)  Ankara’da yüksek katılımlı Karaçay-Malkar Sürgünü’nün Anma programı ve “Uluslararası Hukuk nezdinde Karaçay-Malkar Sürgünleri” konferansı (2 Kasım 2013- konferans konuğu Merve Esen)  Eskişehir 2013 Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde Elbruz Star Yapımcılar Birliğiyle ortaklaşa düzenlenen Sürgünün 70. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen ve 5 şehirde gösterimi yapılan Film Günleri. (Eskişehir-Afyon-İzmir-Konya-Çifteler 2013/ iki film gösterisi)  Eskişehir 2013 Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde katıldığımız Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi ve Türk Dünyası Yazarlar Meclisi 1. Toplantısı. (Eskişehir 2013)  Eskişehir 2013 Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde katıldığımız değerli yazarlarımız Muttalip Beppayev ve Tamara Bittirova’nın katıldığı ayrıca 350 kitap sergilediğimiz Uluslararası Türk Dünyası Kitap Fuarı (Eskişehir 2013)  Türk Dünyası Çocuk Oyunları ve Oyuncakları Kongresi (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi 2014, üyemiz Svetlana Tubeyeva’nın katılımıyla)  “Kafkasların Kadim Halkı Karaçay-Malkarlar” konulu panel ve Sürgün. (Çiftlikköy, 2017) 47

 Son beş yılda Önce Vatan Gazetesi, Anayurt, Kardeş Kalemler, Yüce Erek, Milli Uyanış, Kümbet Altında isimli edebiyat, tarih ve kültür dergilerinin yanı sıra Üniversitelerin süreli yayınlarında 60’dan fazla makale, vefayat, eser tanıtımları, hikâye ve şiir çevirileriyle birlikte araştırma yazıları yayımlamıştır.  Kurulduğumuz günden buyana Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun Gün Doğarken, Gönül Bağı, Pencere, Kültür Eşiğinde ve Stüdyo AVAZ kuşaklarında, Karaçay ve Malkar televizyonlarında Türkiye ulusal basını ve uluslararası basında 20’ye yakın geniş çaplı tanıtım ve kültürel programlar yapılmıştır.  Yine Eskişehir’de düzenlenen ve her yıl geleneksel olarak kutlanan Nartların Toy Günü etkinliğinde son 4 yıldan beri kitap tanıtım stantları açıp, bu yıl ilk kez başkan yardımcımız Ufuk Tuzman’ın Türkiye genelinde projelendirdiği ve topluluk üyelerimizce 2018 yılından itibaren gerçekleştirilmesi için karar verdiğimiz Karaçay-Malkar Aşık Oyunları’nın ön müsabakasını gerçekleştirdik. Bunun dışında birçok konferans, çeviri eser, uluslararası yarışma da katılımlarımız arasında olsa da genel olarak bu etkinliklerden bahsedebiliriz. Gelecekteki hedeflerimiz arasında gerçekleştirmek kısmet olursa, Elektronik kütüphane (e-kitap) kurmak, e-dergi yayınına geçmek, 2014 Çalışmaları içerisinde “ELBRUZ” Gençlik Delegelerini oluşturmak ve Dünya Karaçay-Malkar Gençleri Kurultayı’na zemin hazırlamak, Türkçeye aktarılmış eserlerin yayımlanması için sanal bir platform kurmak, Latin alfabesiyle Karaçay-Malkarca yayınları (internet veya basılı yayın) arttırmak, kısa tarihi, kültürel, biyografik belgeseller hazırlamak / hazırlanmasını teşvik etmektir. Elbette bunlar planlama, ekip, zaman, para ve işgücü gerektiren önemli projelerdir. İmkânlar ve ekip ruhu içerisinde bunların da gerçekleşmemesi için hiçbir sebep görmüyoruz. -Sayın hocam, bildiğim kadarıyla yayın çalışmalarınız oldu ve her yıl yenileri eklenerek artmakta. Bu konudan bahsedebilir misiniz? - Bugüne kadar birçok yayınlar ve çalışmaların içerisinde bazı kurum ve kuruluşların da katkısıyla yer aldık. Bu çalışmalarda özellikle Karaçay-Malkar Edebiyatı ve kültür hayatıyla ilgili birçok eserin yayımlanmasında büyük katkıları olan Avrasya Yazarlar Birliği (AYB) Başkanı Yakup Ömeroğlu Bey’e teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 48


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook