Sayı 66 Eylül 2017 MUSUL PETROLLERİ Fiyatı: 13 TL (KKTC 15 TL) Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! GÜLBENKYAN’I NASIL ZENGİN ETTİ? DİYANET’in SİYASETLE İMTİHANI 1924-2017 İsmail Kara Mehmet Çelik Necdet Subaşı D. Mehmet Doğan Avni Özgürel Rabia K. Gündoğdu Devlet Eski Bakanı Hasan Aksay ile söyleşi Osmanlı Gayriresmî Nikâhla Nasıl Savaşmıştı? İslam Tarihine Düşen Cemre Emperyalizm 12 Eylül Darbesi Temmuz Tarih Yazıyor! 1979’da Yapılacakken DANDANAKAN Neden Ertelendi? Mustafa Özel Mustafa İnal Mustafa Alican 66 DerinTarih @derintarih DerinTarih derintarih derintarih derintarih.com 9 772147 055007
Bizden Size [email protected] HAKİKATİN SUSTUĞU YERDE YALAN KONUŞMAYA BAŞLAR Eylül yaz sonu. Yaz rehavetinden çıkışın alameti. Hele ki yayıncılık sektörü için. Lâkin güzün başlangıcı bu sene bambaşka bir an- lam kazandı bizim için. 19 Eylül günü Mayıs sayı- mızda Latife Hanım’ın bir mektubunu yayınladığı- mız için açılan davanın ilk duruşması var. Hukukî süreç devam ettiği için dava hakkında konuşma- maya özen gösteriyoruz. Lâkin bilesiniz ki içimiz dolmuş vaziyette. Mayıs ayında malum mihrakların sosyal, yazılı ve görsel medyada başlattığı alçakça linç kampanyasına rağmen Cenab-ı Hakk’ın izn ü keremi ve sizin candan destekleriniz- le mücadelemize ilk günkü diriliğimizle de- vam ediyoruz. Zira biliyoruz ki davamızda haklıyız ve hakkımızı sonuna kadar arayacağız. Tarihî bir belgeyi (Lati- fe Hanım’ın mektubunu) yayımla- mak dünyanın hiçbir yerinde suç değildir. Eğer belgeler suç deli- li ise en başta başbakanlığa bağlı Osmanlı Arşivi kapatılsın! Tekrar ediyoruz: Bu ülkenin bir tarih meselesi vardır ve bu mesele- nin var olduğunu yeni eğitim sezo- nunda okutulacak tarih müfredatında gerçekleştirilen değişiklikler bir kere daha teyid etmiştir. İstediğimiz yal- nızca hakikati görünmez kılan kül- lerin kaldırılması, gerçeğin kendi sesiyle konuşmasına izin verilmesi- dir. Unutmayalım ki, hakikatin sus- tuğu yerde yalan konuşmaya başlar. Karabekir Paşa yakılan kitabında bu davayı şu zarif formüle büründürmüştü: “Vatandaş! Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Her işin evvela hakikati- ni ara ve öğren! Sonra münakaşasını istediğin gibi yap. Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır.” Hakikatin konuşmasına müsaade edilme- sinden başka bir talebimiz yoktur. Yeni sayılarda buluşmak ümidiyle dualarınızı bekliyoruz. Mustafa Armağan Genel Yayın Yönetmeni 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 1
iÇiNDEKiLER 01 Bizden Size DOSYA 04 Okur Hattı 34 Diyanet’in Siyasetle 08 Bunu Gördük İmtihanı 10 Aktüel İsmail Kara, Mehmet Çelik, Necdet Subaşı, D. Mehmet Doğan, Avni Özgürel, Hasan Aksay, 12 Ayın Tarihi Rabia K. Gündoğdu 14 Soru Cevap 16 26 32 Ayın Kelimesi Dolmuş Tarihî Eser Dandanakan: Cinayetleri İslam Tarihine Düşen Cemre D. Mehmet Doğan SMeumhaavrirEemyicVearol Mustafa Alican 56 Tarih Şaşırtır 22 76 “İnkılapların Asıl Hedefi Maziyi Yıkmaktır!” Otlukbeli Neyle Mustafa Armağan Kazanıldı? 114 Vitrindekiler Fahameddin Başar 118 Bulmaca 120 Çizgisel Tarih Hasan Aycın DERGİMİZİ TEMİN EDEMEYEN 82 OKURLARIMIZIN DİKKATİNE! 12 Eylül Darbesi Mayıs ayında başlatılan linç kampanyasının etkisiyle bazı kitap Mustafa İnal mağazaları ve marketler Derin Tarih’i satmama kararı almıştır. Bayi ve kitabevi satışlarımız ise devam etmektedir. Derin Tarih’e bu kanallardan da ulaşamayan okurlarımız dergi temini, kapıda ödeme fırsatı ve abonelik için 0 212 467 52 52 numaralı telefon numarasını arayabilir, ayrıntılı bilgiye www. birlikte.com.tr adresinden ulaşabilirler. 2 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
96 EYLÜL 2017 Emperyalizm Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! Tarih Yazıyor! Sayı 66, Eylül 2017 Mustafa Özel ISSN 2147-0553 88 104 İmtiyaz Sahibi Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı A.Ş. Adına Müjde Ey Âişe! Osmanlı Gayriresmî Nikâhla Nasıl Savaştı? MUSTAFA ALBAYRAK Adnan Demircan Nermin Taylan Genel Yayın Yönetmeni MUSTAFA ARMAĞAN 106 Yayın Koordinatörü Musul Petrollerini ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY İngilizlere Sunan Ermeni: Gülbenkyan Yazı İşleri Şefi MUNİSE ŞİMŞEK Ali Okumuş Editörler 92 OLCAY CAN KAPLAN, SAMET TINAS Malkoç Bey Türbesi Editör Yardımcısı BÜŞRA SEZGİN ÖZTÜRK Birdal Kanmış Sorumlu Yazı İşleri Müdürü BURHAN İSTENCİ Yayın Kurulu MUSTAFA BUDAK, M. FATİH CAN, MEHMET ÇELİK ADNAN DEMİRCAN, MUSTAFA KAÇAR AVNİ ÖZGÜREL, MÜFİD YÜKSEL Danışma Kurulu AHMET AĞIRAKÇA, ALİ BİRİNCİ UĞUR DERMAN, D. MEHMET DOĞAN EKREM BUĞRA EKİNCİ, SEMAVİ EYİCE MEHMET GENÇ, ŞİNASİ GÜNDÜZ, HÜSREV HATEMİ İSMAİL KARA, KEMAL KARPAT, AYKUT KAZANCIGİL MUHARREM KESİK, MAHMUD EROL KILIÇ HEATH W. LOWRY, ÜMİT MERİÇ, MEHMET NİYAZİ ÖZDEMİR, ZİYAÜDDİN SERDAR, NORMAN STONE RAMAZAN ŞEŞEN Grafik-Tasarım SEDA ŞAHİN, METİN TAHA YILMAZ Çeviri Z-ALP ÇEVİRİ (İNGİLİZCE) OSMANLICA DERGİ (OSMANLICA) Sosyal Medya: SUAT ÖZDEMİR Fotoğraf MUSTAFA CAMBAZ, SEDAT ÖZKÖMEÇ Reklam Genel Müdür: ABDULLAH HANÖNÜ Genel Müdür Yardımcıları: ZİYA KADAM GÜLAY BAYRAK ALTINDAĞ Reklam Grup Müdürü: MERYEM BAHADIR Reklam Müdürü: AYŞEGÜL DAG Rezervasyon Müd: ABDULLAH BİLGİÇ 0212 4676565 (1727) Mail: [email protected] Baskı ÖZCAN URAL (Satın Alma ve Baskı Müdürü) Abone - Satış - Dağıtım BİRLİKTE DAĞITIM A.Ş. 0212 467 52 52 www.birlikte.com.tr [email protected] [email protected] Basım Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Sancaktepe, İstanbul 0216 585 90 00 Kurumsal Dağıtım Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Samandıra, İstanbul 0216 585 90 00 www.turkuvazmatbaacilik.com İletişim - Yönetim Yeri Maltepe Mah. Fetih Cad. No: 6 34010 Zeytinburnu, İstanbul 0212 467 65 05 www.derintarih.com - [email protected] Her hakkı mahfuzdur. Dergideki yazı, fotoğraf ve diğer görsellerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden her türlü ortamda çoğaltılması yasaktır. 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 3
Okur Hattı 0212 467 52 52 [email protected] BİZ İNATLA ALACAĞIZ ABDÜLHAMİD VE POLİSİYE MUHTEREM DÖRT ŞEHİR Dizilerde ve makalelerde söylendiği @glsmykaya / GüLsüm gibi II. Abdülhamid polisiye roman @MehmetFatihOruc / Mehmet Fatih Oruç D&R satmazsa satmasın biz #derintarih okur muydu? Mesela Sherlock Kudüs resmi ile tablo tamam oldu. Mekke, Medine, alacak biyer elbet buluruz @derintarih Holmes gibi? Kudüs ve Payitaht. En muhterem dört şehir. @mustafarmagan Mustafa Hakkı Tanık / İstanbul Teşekkürler @mustafarmagan ve @derintarih ARŞİVLİK BİR SAYI DT: Sultan II. Abdülhamid’in İMAN MESELESİ @h_mustafaozel / Mustafa ÖZEL önemli vasıflarından biri kitaplara @derintarih in son özel sayısı, “Şehitler düşkünlüğüydü. Kütüphanesinde @zzgnyy / Zeyneb GÜNAY Özel Sayısı”. Gayet güzel hazırlanmış, polisiye romanların özel bir yeri İmkân meselesi değil iman meselesi, ne mutlu arşivlik bir sayı olmuş. Her eve, herkese vardı. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi imkânını imanına çevirenlere.. Teşekkürler lazım. için 11. sayımızdaki (Şubat-2013) Erol Üyepazarcı’nın yazısına GEÇMİŞİ DOĞRU ÖĞRENELİM KALİTENİN ADRESİ başvurabilirsiniz. @KaanErtugrul_48 / Kaan Ertuğrul @nihavendsemai / Leylâ Bekçisi ARŞİVLERLE BESLİYORSUNUZ Şu hayatta atalarımızı ve geçmişimizi doğru @derintarih Dergide kalitenin ilk Gerçekten dergide bize tarihi öğreten tek dergi @derintarih adreslerinden. Git-gellerimiz sebebiyle doyurarak yaşatıyorsunuz. Sürekli ulaşamadığımız dergiyi peşimize düşüp ek olarak verdiklerinizle de elimizi YALANIN PANZEHİRİ özenle ulaştırıyorlar. arşivlerle güçlendiriyorsunuz. Orijinal haliyle daha çok tarihî @furkantas7777 / Furkan-Kardelen SEVGİM HİÇ BİTMEZ materyaller hediye etmeniz Yalan yazan tarihe panzehir “DERİN TARİH “ Her dileğiyle. daim yanındayız hocam. @zlyha48 / Züleyha TANIŞ Mehmet Osman Alsak @derintarih Bu dergiyi istiyorum... Allahım TATİLDE OKUYALIM tarih sevgim hiç bitmesin... @Hacikerimlioguz /Oğuzhan Hacıkerimli Tatilimizi tarihimizi doğru öğrenerek geçirelim @derintarih BİZİ İNSTAGRAM’DAN TAKİP EDİN! FACEBOOK’TAN SEÇMELER Bizi instagram üzerinden takip etmek için, Yusuf Aydın www.instagram.com/derintarih veya QR kodu kullanabilirsiniz. Madem istikbal göklerdeydi, 1925’te tama- men kendi imkanlarıyla uçak yapan Vecihi 4 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL Hürkuş’a ne oldu? Ayten Gül Doğrunun yardımcısı Allah’tır. Allah yolunuzu açık, sayinizi mübarek etsin inşallah... Ayşegül Özge Yıldırım 2. Dünya Savaşı’nı konu edinen yazılara der- ginizde yer verilmiyor. Dünya yine bir savaşın eşiğindeyken yer vermeniz iyi olacaktır. Zehra Bitiş Derin Tarih okumamızı kimse engelleyemez biiznillâh. Allah sizden razı olsun, ayağınıza takılan taşlar ve dikenler ecrinizi artırır ancak size zarar veremez. Kalbimiz ve duâlarımız sizinle. Allah yâr ve yardımcınız olsun. Dursun Kukul Dinimize saldıran dergi ve kitapları satmaktan çekinmeyen yayınevleri, tarihi gercekleri duy- maktan rahatsız olan beyinsizlerin korkusun- dan bu dünyada menfaat edinebilirsiniz. Ama bunun bir de ahireti var.
ADV. —————————————————————————————————————————— ÇEVRE YÖNETİMİ VE ŞEHİR TEMİZLİĞİ LİDER KURULUŞ İSTAÇ 6 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————————— İstaç Ü mraniye Hekimbaşı Çöplü- ğünde 28 Nisan 1993 saba- hı tüm Türkiye’nin yüreği- ni yakan bir facia yaşanmış, çöplükte açığa çıkan metan gazı birikerek sı- kışmış ve bir yanardağ gibi patlamıştı. Tonlarca çöpün altında kalan evlerde bulunan 27 kişi hayatını kaybeder- ken, 12 kişi de kaybolmuştu. 4,5 yıl boyunca vahşi depolamaya maruz kalan İstanbul’daki çöp alanla- rı çevre ve halk sağlığı için çok büyük bir tehdit olmakla birlikte, depolanan çöplerin içinde oluşan gaz birikmele- rinin de ne denli büyük sonuçlara se- bep olacağı aşikârdır. 1994 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın İstan- bul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Be- » 28 Nisan 1993’te Ümraniye’deki çöp yığınında meydana gelen ve 27 kişinin ölümüne yol açan patlama dönemin basınında geniş yer bulduysa da bugün hafızalardan silinmiş halde. lediyesi’nin bir iştiraki olarak İSTAÇ kuruldu ve Türkiye’nin ilk düzen- li depolama sahası hayata geçirildi. 2004’te görevi devralan Sayın Kadir bariyer, tünel ve trafik tabelalarının veya şehir sınırları içinde bekleme temizlenmesi hizmeti de veriliyor. yapan tüm deniz araçlarının oluştur- Topbaş başkanımızın çizdiği yenilik Süpürme araçlarının ulaşamadığı ba- duğu atıklar, uluslararası mevzuata riyer dibi, yağmur kanalları gibi alan- uygun bir şekilde toplanıyor. 2005 yı- vizyonuyla faaliyetlerini geliştirerek larda ise temizlik çalışmaları elle sü- lından günümüze kadar 70 bini aşkın pürme ekiplerince yürütülüyor. gemiden toplanan 1.5 milyon m3 atık, devam eden İSTAÇ, kamu hizmetle- kabul tesislerinde işlenerek ekonomi- Üç vardiya halinde çalışan İSTAÇ ye geri kazandırılıyor, geri kazanımı ri üretirken benimsediği üstün hiz- personeli, İstanbul genelinde prog- mümkün olmayan atıklar ise güven- ram dahilinde olan 1.350 otobüs du- le bertaraf ediliyor. Organik atık içe- met kalitesi, entegre atık yönetimi ve rağı, 280 alt ve üst yaya geçidi, 120 riği zengin olan hal ve pazar atıkla- köprülü kavşak ve meydanlarda çalış- rı ile ilçelerden toplanan atıkların bir ARGE çalışmalarıyla Türkiye’de çevre malarını aralıksız sürdürüyor. kısmı kompost tesisinde işlenip kom- posta dönüştürülüyor. Elde edilen yönetimi alanında eşsiz bir yer edin- Trafiğin güvenle seyrini sağlamak kompost İstanbul’un muhtelif park amacıyla özel yıkama araçlarıyla gün- ve bahçelerinde kullanılarak değer- di. lük 105 km bariyer temizlenerek hiz- lendiriliyor. mete sunuluyor. Trafiğin can damarı İstanbul’un ana arter ve meydan- haline gelen ve İstanbul’un farklı nok- İstanbul’daki düzenli depolama sa- talarında bulunan tüneller, aylık tünel halarında her gün ortalama 17.500 larında her gün 230’un üzerindeki yıkama programları dahilinde özel tondan oluşan çöp gazı enerji üretim amaçlı araçlarla yıkanıyor. Trafiğin tesislerinde yakılarak değerlendirili- araç filosu ile düzenli olarak temiz- yönlendirmesinde kullanılan tabela- yor. Çevreye zarar vermemesi adına lar, trafiği aksatmayacak şekilde belir- kurulu tesiste çöp gazından günlük lik hizmeti vererek şehrin hayat kali- li bir program dahilinde temizleniyor. 54 megawatt, yani 1.2 milyonluk nü- fusun elektrik ihtiyacını karşılayacak tesine katkı sunmak üzere çalışmala- İBB deniz sınırları dâhilinde yakla- enerji üretiliyor. Ayrıca endüstriyel şık 515 km olan kıyı şeridindeki tüm atıkların güvenle bertarafı için gerek- rını 7/24 aralıksız sürdürüyor. Günde sahil, plaj, iskele ve yürüyüş bantla- li etiketleme, ambalajlama, laboratu- rının temizliği, bir plan çerçevesin- var analizi, taşıma, (mümkünse) geri yaklaşık 7 milyon m2 alan süpürülüp de rutin olarak gerçekleştirildiği gibi kazanım ve en uygun yöntemle ber- 30 farklı noktaya yerleştirilen kame- tarafını içeren entegre çözümler su- 350.000 m2 alan yıkanarak İstanbul- ra sistemi sayesinde kirliliğe anında nuyor. müdahale edilebilmektedir. Ayrıca luların hizmetine sunuluyor. Çevreye İstanbul’da, Boğaz geçişini kullanan duyarlı, daha az gürültü ve emisyon üreten araçlarla yapılan temizlik ça- lışmaları esnasında, havada asılı ka- lan partikül maddeler tekrar ortama verilmeyerek şehrin hava kalitesi de korunuyor. Bu çalışmaların yanı sıra özel amaçlı araçlarla günlük olarak 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 7
Bunu Gördük —————————————————————————————————————— 8 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
kdoğu’nun Nabzını Tutan———————————————————————————————————————— Putra Camii Uza PEMBE DAĞMalezya’nın 1995’te kurulan idarî başkenti Putrajaya Çin, Hint, İran ve Arap mimarisinin zarif örnekleriyle ziyaretçilerini büyüler. 1999’da Malaka Boğazı’nda inşa edilen Putra Camii ise bu eser- lerin en meşhuru. Granit kubbesiyle şehrin simgesi hâline gelmiş. Duvarlarında çoğunlukla cam ve mermerin kullanıl- dığı cami ibadethane, bahçesi ve çevresine yapılan odalarla büyük bir külliye. Aynı anda 15 bin kişinin namaz kılabileceği iba- dethanenin beş katı İslamın beş şartını temsil ediyor. Kubbesinden dolayı Pembe Camii diye anılan eser Bağdat’taki Şeyh Ömer ve Fas’taki Kral Hasan camilerinin tasarımlarından izler taşır. 116 metre uzunluğundaki minaresi bölgenin en yükseği unvanına sahip. Sıra dışı camileri merak edenler için Asya ile İslam mimarisini harmanlayan tasarımıyla Putra Camii göz kamaştırıyor. Ufukta beliren pembe bir dağ gibi Uzakdoğu’nun renkli ve dinamik hayatının nabzını tutuyor. 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 9
Aktüel ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY [email protected] ERZURUM’UN KAYBOLAN HARPUT KAPI’SI BULUNDU Erzurum’un 4 büyük kapısından Harput Kapı restore edilerek turizme kazandırılacak. Erzurum Valisi Seyfettin Azizoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Dört kapılı şehir’ dediği Erzurum’da yıllar önce hafriyat dökülmesi sebebiyle kaybolup unutulmaya yüz tutan Harput Kapı’yı gün yüzüne çıkarttıklarının müjdesini verdi. Erzurum Valiliği’nin açıklamasında da, Valilik bahçesindeki inşaat çalışmaları sırasında bulunan Harput Kapı’nın, Erzurum’u düşman işgaline karşı koruyan ve şehre 4 yönden giriş çıkışları sağlayan önemli kapı- lardan biri olduğu belirtildi. Erzurum’un şehir içinden Erzincan Kapı, Gürcü Kapı, Tebriz Kapı; dışarıdan da İstanbul Kapı, Kars Kapı, Kavak Kapı ve Harput Kapı ile çevrelendiğini hatırlar- sak, tarihe açılan bu kapılar için bile yollara düşmeye değer. SAETRİGNİ MAE’DRKAEKZİİOCLAACMAKİ SERGİ AI WEIWEI İLE ÇİN TARİHİNE YOLCULUK Çin’in Picasso’su olarak bilinen, yaşayan en ünlü sanatçılardan Ai Weiwei’nin Türkiye’deki ilk sergisi bu ay kapılarını açıyor. Sergide sanatçının eserlerinden zengin bir seçkinin yanı sıra yeni çalışmalarını da görme fırsatı bulacağız. Ai Weiwei’nin porselen çalışmalarına odaklanan sergi, onun hem hayat hikâyesine, hem de el sanatları geleneği ve sanat tarihine yaklaşımına dair izler taşıyor. Bugünün meselelerine geleneksel Çin el sanatları aracılığıyla bakmak için Ai Weiwei’den iyisini mi bulacağız? O zaman doğru Emirgan’a, Sabancı Müzesi’ne. Tarih: 12 Eylül 2017’den itibaren. Yer: Sakıp Sabancı Müzesi Adres: Emirgan Mahallesi Sakıp Sabancı Cad. No: 42 Sarıyer / İstanbul Yunanistan’ın başkenti Atina’daki en med’in iki yıl sonraki ziyareti hatırasına inşa eski Osmanlı eserlerinden Fethiye edildiği kabul edilen cami bir başka görüşe Camii restore edildi. Yanlış anla- göre 17. yüzyılda bir ibadethanenin yerine şılmasın, namaz kılmak için değil, yapılmış. Akropolis eteklerinde ‘Eski Atina’ sergi salonu olarak kullanılmak üzere… Atina diye anılan bölgede bulunan cami, Atina’nın Tarihi Eserler Müdürü Eleni Banu, Fethiye 1830’larda Yunanistan’ın eline geçmesiyle Camii’nde Kasım ayından itibaren Eski Atina okul, hapishane, un ambarı, kışla ve fırın ola- Medeniyeti krallarına ait sanat eserlerinin rak kullanılmış. 1963 yılında boşaltılmış, 2011 sergileneceğini belirtti. Sergi 2018 yılında yılına kadar arkeolojik eser deposu olarak da açık kalacak ve bina değişik sergilere ev hizmet vermiş. Yunanistan sınırları içinde sahipliği yapacakmış. Caminin Yunan hâki- ibadet edilebilen cami sayısının parmakla miyeti altında başına gelenlere bakınca sergi sayılacak kadar az olduğunu düşünürsek, bu merkezi yapılmasına şaşmamak gerek.1456 uygulama bizi şaşırtmıyor ama gönüllere ve yılında fethedilen Atina’yı Fatih Sultan Meh- tarihe söz geçirmek ne mümkün! 10 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
Edirne savunmasının en büyük ALMAN tabyası, 2 yıl sonra Balkan Tarihi TARİHÇİDEN Müzesi olarak kapılarını ORTAÇAĞ İSLAM açacak. KÜTÜPHANESİ HIDIRLIK TABYASI BALKAN TARİHİ MÜZESİ OLUYOR YAYINI Balkan Harbi’nde Edirne savunmasında Tabyası yaklaşık 2 yıl sonra müze olarak Osmanlı öncesi İslam dünya- karargâh olarak kullanılan Hıdırlık Tabyası gezilebilecek. sından günümüze ulaşan iki Edirne Balkan Tarihi Müzesi olarak Balmumu heykeller ve maketlerin de katalog var: Şam’daki Eşrefiye düzenlenecek. Edirne’deki 30 tabyanın en bulunacağı müzede tarih anlatımı 1361 Türbesi ile Tunus’ta Kayravan büyüğü olmasına rağmen 3 yıl süren ve yılından, başlayacak. Yetkililerin Türkiye’nin Camii kütüphanesinin kata- geçtiğimiz yıl tamamlanan restorasyon ve Balkanlar’ın en büyük ve interaktif logları. İlki Alman asıllı İslam öncesinde kelimenin tam anlamıyla bir müzesi olacağını duyurduğu Edirne Balkan tarihçisi Konrad Hirschler ta- harabeydi. Tarihi Müzesi için şimdiden heyecanlandık. rafından Medieval Damascus: Şükrü Paşa’nın Edirne’yi 155 gün buradan Kuşatmanın üzerinden neredeyse 105 yıl Plurality and Diversity in an savunduğu düşünülünce önemi bir kat daha geçtiğini düşünürsek, gecikmiş fakat kayda Arabic Library, The Ashrafi- artan, 55 dönümlük alana sahip Hıdırlık değer bir teşebbüs diyebiliriz. ya Library Catalogue adıyla yayımlandı. Hüseyin Şen’in HERAKLES LAHDİ EVİNE DÖNÜYOR MADALYALAR BİT PAZARINDAN ÇIKTI! Yeni Şafak’ta tanıttığı kitapta Hirschler Süleymaniye Kütüp- Yıllar önce yasa dışı yollarla yurt dışına kaçırılan Kıbrıs Barış Harekatı’nı yöneten 16. Genelkurmay hanesi, Fatih Koleksiyonu No: binlerce tarihî eserimizin Kültür ve Turizm Başkanı Org. Semih Sancar’a ait askerî objelerin 5433’te kayıtlı olan kütüphane Bakanlığı öncülüğünde iadesi devam ediyor. geçtiğimiz ay Ankara’daki bit pazarında kataloğuna, analizine ve tercü- Son olarak Mart ayında İsviçre’nin Cenevre bulunmasının ardından TSK harekete geçti. mesine yer vermiş. Diyor ki: şehrinde bulunan Herakles lahdinin Türkiye’ye ATASE Daire Başkanlığı eşyaları elinde bulunduran “İlk defa böyle bir Ortaçağ iadesi kararlaştırılmıştı. Lahit 6 Eylül’de koleksiyoner Necati Doğan ile irtibat kurdu. Yaklaşık anavatana dönüyor. 45 yıllık mazisi bulunan 30 parça eşya arasında Arap kütüphanesinde ne Geçmişi MÖ 2. yüzyıla uzanan ve 1960’larda 1978’de NATO tarafından verilen plaket, Güney tür kitaplar bulunduğuna ve kaçırıldığı tespit edilen lahde 2010’da Kore Savunma Bakanı Y. Jae Hung ve Japonya dolayısıyla (kütüphanenin) Cenevre serbest limanında İsviçreli yetkililerin Meşru Müdafaa Deniz Kuvvetleri Komutanı envanter kontrolü sırasında el konulmuştu. Oramiral Hiroichi Samejima tarafından takdim entelektüel profiline dair Anlayacağınız hayli yorucu ve uzun bir hikâyesi edilen madalyalar, Sancar’ın Osmanlıca not detaylı bilgi sahibi olabiliyoruz. var. Bu hikâyeyi lahdin kendisinden dinlemek defteri, üniformasındaki şerit rozetler ve bröveler Katalog ayrıca ilk defa kitap- isteyenler, sergileneceği Antalya Müzesi’ni ile Çukurova Üniversitesi tarafından takdim edilen ziyaret edebilirler. “Onur Belgesi” de bulunuyor. ların raflarda nasıl tasnif ve tanzim edildiğini anlamamızı ve bir Ortaçağ kütüphanesi- nin uzaysal boyutlarını idrak edebilmemizi sağlıyor.” Eşrefiye Kütüphanesi’nin kurul- duğu 13. yüzyılda, Suriye ve Mısır bölgelerinin dünyadaki en okuryazar ve kitapsever toplumlar arasında yer aldığını vurguluyor Hirschler. O dö- nemde İngiltere’de bir Orta- çağ manastırındaki kitapların sayısının birkaç yüzü geçmedi- ğini düşünürsek kütüphanenin 2 bin eserlik koleksiyonunun farkı ortaya çıkıyor. Eserin bir an evvel dilimize kazandırılmasını temenni ediyoruz. 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 11
Eylül’ün Dünyası Kafkasya Dağlarında çiçekler açar / Altın güneş orda, sırmalar saçar Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar / Kader böyle imiş ey garip ana Kanım helâl olsun güzel vatana Anonim 14 Eylül 1918 Azerbaycan Bakü’nün Kurtuluşu Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın gayretleriyle kurulan Kafkas İslam Ordusu Azerî ve Dağıstanlı mücahidlerle takviye edilerek Sovyetler, Britanya, Hazar Diktatörlüğü ve Beyaz Ordu karşısında galip geldi. Bakü’nün ele geçirilmesi Türkistan’ın kapıları açısından Enver Paşa için değerliydi. Nitekim bir ay sonra bir Osmanlı müfrezesi de Dağıstan’a girdi. Moğol Ordusu İçin 2 Eylül 1666 Son Sahne İngiltere Mısır 3 Eylül 1260 Londra’nın Memlûk ordusuyla bir Moğol devleti olan Gözleri Böyle İlhanlılar arasındaki Ayn Calut Muharebesi Yangın Görmedi! Memlûkların kesin zaferiyle neticelendi. Moğollar bu mağlubiyetten sonra Mısır’a giremedikleri gibi Kayıtlara Büyük Londra Yangını hadise onlar için sonun başlangıcı olmuştu. olarak geçen hadise şehrin orta bölgelerinden başlayarak kısa 7 Eylül 1566 Avusturya zamanda yayıldı. Roma’dan kalan surlar içindeki Orta Çağ Garp’tan Şark’ı Okumak Son Sefer, Son Nefes Londra’sı tahrip olurken, soylula- rın yaşadığı Westminster ve Kral Amerika 25 Eylül 2003 Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar II. Charles’ın bulunduğu White- Seferi’ndeyken 72 yaşında vefat hall Sarayı tehlikeyi ucuz atlattı. Aslen Filistinli Hıristiyan bir ailenin çocuğu etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun Birçok resmî kuruluş ve kilise kül olan, Kolombiya Üniversitesi Edebiyat Habsburglarla uzun mücadeleleri olurken, Londra’da yaşayan 80 Profesörü Edward Said, New York’ta hayatını neticesinde çıkılan sefer sırasında bin kişiden 70 bini evsiz kaldı. kaybetti. Said, Oryantalizm kitabıyla çığır hastalığı ilerleyen Padişah, Zigetvar açtı. Batı’nın kendisini merkeze alıp Doğu’yu Kalesi’nin fethinden kısa bir süre önce HAZIRLAYAN: SAMET TINAS ötekileştirerek inşa ettiği tarih anlayışını son nefesini verdi. Vefatına yakın kıyasıya eleştirdi. gözlerini kaleye dikerek, “bu ocağa yanacak dahi alınmadı mı?” dediği söylenir. 12 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
1. Dünya Toprağın Safiye, Meryem, Hatice katmanları / Kopmuş vücutları himayesine aldı Savaşı’nda Çatışmalar cephede / Savaş arkalardadır İsmet Özel Bu Ay Falkenhayn Almanya’nın Fransa’nın Kızgın Maşası: Marne Nehri Belini Doğrultabilecek mi? 10 Eylül 1914 Fransa 14 Eylül 1914 - Almanya Alman kuvvetleri Fransa Genelkurmay Başkanı Moltke’nin başarısız tarafından Marne Nehri’nin diğer girişimleri, Almanları eskiden beri uzak yakasına çekilmek zorunda bırakıldı. durdukları cephelerde uzun süren Paris’ten bu şekilde uzaklaştırılan muharebelere mahkûm etmişti. Almanların Schlieffen Planı (Rusları küçük bir kuvvetle denetim altında Moltke’nin bıraktığı kötü manzarayı tutarak Fransa’yı alt etmek) iflas etti. Bu temize çekmek için yerine General kritik çatışmaları yöneten Fransız Mareşal Erich von Falkenhayn atandı. Alman Joseph Joffre sayesinde Paris kurtarılmış, İtilaf devletleri için tartışılmaz bir stratejik ordusu Falkenhayn döneminde, zafer elde edilmiştir. İtilaf kuvvetlerinin daha az korunaklı kanatlarını kuşatmak amacıyla kuzeye 4 Eylül 1917 - Türkiye doğru ilerlediyse de sonuçta bütün Savaşı Kâr Bilen Çapulcu Esnaf taarruzlar başarısızlığa uğradı. Cihan Harbi ve sonrasında yaşanan işgal yılları İstanbul’da Loos İkmal Malzemelerine hayatî sorunların ortaya çıkmasına neden oldu. Halk temel ihtiyaç malzemelerini bile temin edemezken, fırsatçı üç- Kurban Gitti beş esnaf ortaya çıktı. Kapalıçarşı’da beyannamesiz kumaş bulunduran ve fahiş fiyatlarda satış yapan esnaf zümresi 25 Eylül 1915 İngiltere gibi… Sıkı bir teftişle tespit edildikleri takdirde Divan-ı Harb’e sevk edilmeleri emrolunmuştu (HR. MA, 1200/63). İngiliz orduları Loos bölgesini almaya yönelik girişimle- rinde Almanlara karşı bazı başarılar elde etmişti. Aylardır HAZIRLAYAN: BÜŞRA SEZGİN ÖZTÜRK başlarına bela olan ve bir türlü halledilemeyen top mer- misi kıtlığına rağmen Loos’u ele geçiren İngiliz kuvvetle- ri ikmal malzemeleri ulaştırılmasında büyük güçlüklerle karşılaştılar. Ayağı tökezleyen İngiliz ordusu, Almanların karşı taarruzları ile geriletildi. Ağır kayıplar veren İngiliz- ler bu muharebeden çok az kazançla çıkmış oldular.
Soru - Cevap SIZ SORUN, TARIHÇILER CEVAPLANDIRSIN! Tarihle ilgili merak ettiğiniz soruları e-maille [email protected] hesabına veya postayla Maltepe Mah. Fetih Cad. No: 6 Zeytinburnu - İstanbul adresine gönderebilirsiniz. Prof. Dr. İsmail Taşpınar Prof. Dr. Muharrem Kesik Prof. Dr. Mustafa Güler HZ. İSA’DAN MI ETKİLENDİ? CELALEDDİN HÜRREM SULTAN KUDÜS’TE HAREZMŞAH’IN AKIBETİ VAKIF KURDU MU? Maniheizmin kurucusu olan Mani’nin Hıristiyanlıktan etkilendiği doğru mu? NE OLDU? Hürrem Sultan’ın kurdurduğu vakıf ve eserler hakkında bilgi verebilir misiniz? Safiye Paksoy / Elazığ Yassıçimen’de Selçuklulara yenilen Celaleddin Harezmşah’ın akıbeti ne İsmail Aydın / Eskişehir Hıristiyanlık Maniheizmin beslendiği kaynaklardan biridir. Bunun yanı oldu? Harem’deki söylentiler bir tarafa, sıra Budizm ve Zerdüştlükten de Celal Sönmez / Samsun imar ettirdiği eser ve kurduğu vakıflar incelenmeden Hürrem Sultan’ı hakkıyla etkilenmiştir. Kurucusu Mani; Buda, Celaleddin Harezmşah’ın Selçuklular tanımak mümkün değildir. Bunların Zerdüşt ve Hz. İsa’nın da yer aldığı karşısında Yassıçimen’de büyük bir peygamberler zincirini tasdik eder ve başında Aksaray’daki Haseki kendisini peygamberlerin mührü olarak yenilgiye uğradığını haber alan Külliyesi gelir. İnşası Moğollar, Amid’de ona ani bir gece 1550’de tamamlanan tanıtır. baskını düzenlediler. Dicle Köprüsü yapı, Osmanlı 12 maddelik iman ikrarı günlük ibadet, dönemi boyunca kenarında gerçekleşen baskında günümüzdeki oruç ve sadaka vermeyi emreden Celaleddin’in bütün maiyeti öldürüldü, gibi genel sağlık Maniheizm; Budizm, Zerdüştlük kendisi de Meyyâfârikîn tarafına kaçtı ve hizmeti vermiştir. ve Hıristiyanlığa ait unsurlar içerir. bir daha kendisinden haber alınamadı. Külliyede ayrıca İyilik ile kötülüğün mücadelesi, bir medrese, reenkarnasyon, Mesih’e iman bunlardan Nesevî’ye göre Moğol süvarileri sıbyan mektebi ve bazılarıdır. Ahir zamanda Mesih’in tarafından takip edilen Celaleddin cami de bulunur. döneceğine inanan Maniheistlere tırmandığı sarp dağda eşkıya tarafından göre İsa Mesih, yeryüzündeki iyi ruhları öldürüldü. Atâ Melik Cüveynî’ye göre Önemli başka bir hayratı kurtarmak için gelecek ve karanlık Celaleddin, Amid dağlarına vardığı da Ayasofya’daki Çifte Hamam’dır. güçleri bir daha çıkmamak üzere zaman geceyi geçirmek için çadır Hürrem Sultan’ın adını ölümsüzleştiren açacağı derin bir çukura gömecektir. kurdu. Eşkıyadan bir grup elbiselerini başka bir eser de Kudüs’teki Haseki Mani’ye göre Zerdüşt, Buda ve Hz. çalmak için onu çadırda göğsünden Külliyesi’dir. Hâlen ayakta ve faal olan İsa’nın tebliğlerini başarılı bir şekilde bıçaklayarak öldürdü. Gürcü imaret Osmanlı döneminde şehirde inşa tamamlayamamalarının en önemli edilen en büyük ümran abidesidir. Bu sebebi, mesajlarını bir kitaba yazmamış kaynakları da hadiseyi özelliğini Osmanlı dönemi boyunca olmalarıdır. Bu yüzden Mani, en meşhur Cüveynî’nin beyanına olanı Hayat İncili ve Şapuragân olmak uygun olarak kaydederler. muhafaza etmiş; gerek akarları, üzere bir dizi kutsal kitap kaleme Ancak halk Celaleddin’in gerekse faaliyetleriyle Müslüman ölümüne inanmadı. ahalinin hayat damarlarından biri almıştır. Onun hakkında birçok efsane yayıldı ki bunlar olmuştur. Yine Kanuni Sultan Moğollar’ın endişe Süleyman tarafından Mekke ve duymalarına sebep Medine’ye Hürrem Sultan adına oldu. Celaleddin’in maiyetindeki emirlerden yaptırılan imaret de mühimdir. bazıları Anadolu Osmanlı döneminde günden Selçuklu Devleti’nin hizmetine girmiştir. güne büyüyen Edirne’nin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılan su tesisleri de zikredilmelidir. Tesisin kalıcı olması, gerektiğinde tamir ve bakımının yapılması ve görevlilerin maaşlarının ödenmesi maksadıyla da bir vakıf tesis edilmiştir. 14 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
KÛT’UL-AMÂRE ŞEHİDİNİN KANLI MEKTUBU Kıble-Nâme-i İntikâm Kolordu 1Y8ü,zFbıarkşıaM51e,hAmlaeyd 9M, Buzöalüffker9BKeuy.mandanı nMcaiesünnMcab2Byltifl7iâairhâuauOunkmazûgkhtkMezydrartııekhtaaâamdineıyematlulukfrnnueiülaörfldb-rnikdıetııznyekmbmbsuğuırıüee3cüîariıulbvr3Enenıtedaznnievik2çarfbcaüausdzaseehiraelâ,ğlitnevgsnflibkmrûbapuımıeümMdnuonrmbdâvviibyyço!iakhuy’eâe”eruümanoklüdyzinanincşzşiniebzaemacneaübaâ-dbüvrfüakbyhmnisfktabeinknte,iiiiarezülyesdrtolblcFdenimâeıeerneeföercEeâzlsrse.ivleltkeficimtaniâ-üBnnhenk-içkeerthığnuâiiei,ilfimtnfiekliüımrudkkimlyanzmakeanipazeıbvametbhmeeoyihesüre-Mzl-lsidârfeaeyikâak(uttılityusü…şnlraaaiefısi-ianafythksnnitaviıtfhvmmıi…ashvıao-nebüeatııtratâtmnieaadizesb)ozşvrratbıaeebiicğtadaçvformt‘r‘eieertyyaeâlfeilkiaselaOnâairarlüîirennfieary’esakevbbıçdnikıamirdsaneiiiankedkisrrslusbçlnaueienıisdâimnhkvşrenlroneayıabeaaiaşrolntyteicrrıouletıöiirlna-eallmcpkağzâbndlldacıkeemücraasmaaıazey.akvakb.zrhkokameirVhğ-aaıBeiişfllntktmıhelktlaaüaihiıieieordrrnlgcamsmtzüelmeia.llaûûaiklileemrrrmbBanlnıkeshirvlıeşrnieünei-tak-tigiıhnavıivihyhdBnüikireüğşnuâieoşüy.eâsdnavızeilüimlkvhrYkriüahvdçreedhnîueaaiebçeblaûemonmysşdenlslOüsadirinâalâıedermtkbidneeyüsy-temmas“liyyatuüıhicabu-ennşiKmydantüğkneâiymaıkıyirlıhaısurrnsolbkanaiöbmneüeeuianrelzdkşlMşitl.nlaezkuvürnmamaieilgûünercaünlrnafgeielrreiaıılndneeişüşnbı-nöramılvt.eâeidireçtt9inZPnbiSfdüarlv.ezytave.eoüidrânehbAamâaneyrBanyevltâcal-6bmgfayuüıamerçdes-t.damyaıyotiıaok2ieOşeymkruıtMğdl8ebeyYaûliaeiriaamıatmhibüdâbidknnHrmvtllvtei?ayraimuâleetdaei”eioernücâtditnyzsniHitrhKıearlkdnyehekei-iiûckivaiurakimetaçiŞomaykaCrnSe.liilmminin‘eûstlenVâeneltlvouieukhlaehiatkfmeâdeıyvpd3ıaertinnultadecbicı3bâr-tyiihndsminüziryee2löabMhbâb.âaaNedummeyişyheuööÜrnrnlataaeulzelaFeillilieızfmyayzüüpenzkkkââbcsfaalayğlğzûattseoeiueneersfiiüadaezrmfnhferedshhermnageibkyehâdefrninukiveav,ldliaşcaaaBazeeibalılAserezhrm-lavizmriboeaşbkrghnstieliıynnr-ilkaföd.iaıimyeaa’esnkşeVinerteatsrbohsn.aremeaemdşibfönkYkmîlnâaolyebyuabmeaiiMrlyiatsrşeîlinnmyiöhoaörienî:tâüvluoiydfağceziKddllâşezlslraairirüasieaaeyıkesıark.yoanfnbcechkuastfeMalroeldadıüiıvianademklb’yklaiendıyenh.âmbslamnntıireauekûöedşınşehtvraşlmayâerazgnd.vaûe,kt-klriaöıamaeyeâmgîmarmmranşnammöntfdaaışradueısşufüakbhnaeekrttenmihvdıamiklebaıarmree.âarydirniberilaymBbefrüaes,mltiâayerasröteötkhliiatam-eliiklirşlybesee-ynüşüyllyeeimoştritieeeğkılltsieukyrdrelrgeiaemmb.üairme.aceennneHnekklmOenüitıeernûrmulkbiûsşceranllekmimmiıdenüikyıvyanneşmviekn-iemeazadııvyvbenınhenueheabeinıinzdkamdâlrtlkmiaâbiıamz’irammtvznmblüıraeaieiaefzıi-enarvydinrşrııkek-dyllbnüncfıiseâusnerieeuaeıtüttidndütnueCalîsostbacmrr.çâvmktveelDeheeüimseemdnryaktûnemioe-aâkfaakysrsndabrlrbdhsisiââidiezeknlia-laınrbfıruliğadedââveleHykdeıloddd-eeteıatça“claieıkvebpaâlm,abişktehhemllimmlöbkicyarienaeylueraafıaügtderıkşvâşlldnûnıkiaeaühbthıheh-ıfimğcitnireevr-aızu.ıdmi-ami6-d-k.aed-e İBYbshoimlguvenkaarüücdyâmâeuŞiazcheaerdelkeûamltnntyhılidkvûadyöişavadeltanleezeeaürçrhg,iynmomesmeauhdtlctdiedesa,üüeibayerriuhdnamnimetğkereriam.nuetriisûâd;eMtmekanlişOibiomrzâani-u.emslybbeabtzMtegziinlaigyrsibaröukiaem-buskzgyaznhtiaaaımesriçavrfylahrlyflbıereeaeeşâvaaerndtrskettyte!ae,olBirrŞgeatmvpaübeieadenkrİytihneesrab,blvatiomkeahşdiöcdlde-meuieuyymerhirslirrkt.ıei.ia.işşOadnfK‘Bfeebebmienhhınudkiidrarlûâiâımiahkdydhnkrikatâmıeiigahozânkstrialıersaib-ılsŞhnil-ytıfziuiığelplkevesuanoâahmâedafls.iykdsalveadeYiâeo-aicnçiiheabyvğneadvbvyeekrüğcraâeumtumiazuetytnlvkeaimdcmmeaidernaztebiibiriuğınnnrliyFnûol.ışree,eâekrHachdobtttçbâdiaiealiaelnhetanbuakyrŞıeyiânmeyrkmşgakelttauuamvazai,avkhzirna‘dyravnemr,.etrıdelineeştkaMaefbdnaînraıanrtıtmiûhdubceikdzbirı,kıiinrnlizıtiğrkelverbreâaoe.ı:ymataitfnştFMy!yimfBtıre,eenuaauŞueıihşdrvnpreaenğheviaashyıBrkdabetml‘rtmkueiaûefiaaûradârnakncyrud*nek,ûhirz*aıu’dnhtı*tıblişuaokrnv*kıneaamisğûntlmvrkr!sbızoâızekueuŞuinakbapeak-tâeönrhyhâeitrrsıetfhrrlifa.ğatlıoısüâûı*iâiğnvmfBıinvd*dhmtafkiı*aeebsiu,i*zeşazâirşnedieçabn.vatırövVikenıişAermeneenlrşnefldsüvledeiıkâlaetbbaimaheksüamyyltlniıhceortirâzerâbddyeûnuareysbvyayüikikkıkrhibanayo!brâimtâgyab.zrnliıimtsuraferi.içeıaafarğnınnHişemazğngıkeçdı-lü,aıyelıhuaansdberdiçeekivıeriiıçddvtnvrrvreğe!bie.iiebinyknKlmviİlteeraamie!ebvclmovyerhneeeetrrvlenadikuiluacbnsnksiğrecâhisolai.lıuseülielmeEoitoağvzt,rctynenlueeueimmzucrrs,ksafkhientukbeanhaueridhkiizdmrnmbr;raiû.eekbvtaklâeBhiveeuınynâytyuuekiaaretdmhnynneşlec-eınyaalukdıkebneiğsdenafitirlıu,şıirnAe.inğnaimymtllçıerii-llemiiste,âeûhzntâhhkvızmikâlzfietaeiiiuâseyzitttbebzyaptiedEuaaeebyiloiknesdreiitly.irbçmdeelpeeBekielzernei,raurak’lyklbsenpisl-smıiyreöietecizmvealskâüaüeemnbibhdakmiielckulziaâlkkaâeefszohüanfsaraılaeaibnmeadadksfiı-iraıasyliycdnaoehnizılarıklaat,rrmmkmiv.ymİyvueesaYiuaaaddlleashlçatuvisirlıamletynlintvmnvyaleıa!şiaîeçazkirüİitbşşdçbofsihttvieniiılairenezraery-h.d.mşzşofçşVeaeeonüakeyhdkuyaiialadn--in Harp Mecmuası Necmettin Özçelik Arşivinden
İstanbul’dan Adana’ya, Atina’dan Trabzon’a TARİHÎ ESER CİNAYETLERİ Ayasofya’nın top kandili ve sancakları nerede? Hangi Müslüman şehrindeki cami ahıra çevril- di? Kitâbedeki Abdülhamid ismi niçin kazındı? Bakımsızlıktan iç mekânında ağaçlar büyüyen ibadethane hangisi? İşte Cumhuriyet dönemin- deki tarihî eser cinayetlerinden birkaçı… USTA KALEMLER Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE T ürklerin tarih yaptığı, ancak tarihine sahip çıkmadığı doğ- ru! Bizans ve Osmanlı gibi iki büyük imparatorluğun baki- yesi olmamıza rağmen onlardan kalan eserlere kayıtsızlığı- mız hayret verici. Şahsî hayatımda tecrübe ettiklerimin yanı sıra bildiklerimi de anlatmak istiyorum. Doğramacı kanunu ile resmen üniversiteden kovulduktan son- ra bir iş için üniversiteye çağırılmıştım. Odamın bulunduğu ko- ridor Fen Fakültesi ile bağlantılıydı. Fakat biz o bağlantıyı kapat- mıştık. Açmışlar, bir yürüyeyim dedim. Odamın kapısının aralık olduğunu fark ettim. İçeri baktığımda oldukça değiştiğini gördüm. İyi kötü kurmaya çalıştığım kütüphaneden neredeyse eser kalma- mıştı. Beşte birini görünce çok üzüldüm. Bir de slayt koleksiyo- num vardı. Türkiye’deki müzelerde ve arazilerde yer alan eserlerle Avrupa’daki Bizans eserlerinin renkli slaytlarını toplamıştım. Ay- rıca seminer ödevi ve tez verdiğim her öğrenciden konusuyla ilgili 10-15 adet slayt isterdim. Neticede devasa bir koleksiyon oluştur- muştum. O kadar sene uğraşarak edindiğim koleksiyonun da kıy- metinin bilinmeyip tarumar edildiğini görünce kahroldum. Kıymet bilmezlik kendisini en çok restorasyon çalışmalarında gösteriyor. Bizans eserlerini restore ettiklerini söyleyenlerin tarih bilgileri çok sınırlı maalesef. Bu iş için evvela eski dokümanlara bakılmalı. Mesela Tekfur Sarayı’nın Kanuni dönemi gravürlerinde detayları görülüyor. Bunları önünüze koymadan yaptığınız resto- rasyondan hiçbir netice hâsıl olmuyor. 16 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL 16 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
» Bizans İmparatoru VII. Konstantin’in emri ile 10. yüzyılda yaptırılan Tekfur Sarayı. 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 17 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 17
Usta Kalemler ————————————————————————————————————— » 7,5 asırlık miras gaz deposu yapılmıştı İstanbul’un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu’nu kuran Komnenos ailesinden I. Manuel tarafından 1250-60 yılları arasında bir manastır kilisesi olarak yaptırılan Ayasofya 1964’te müzeye çevrilmiş, 28 Haziran 2013 Cuma günü yeniden Müslümanların ibadetine açılmıştır. Bugün Tekfur Sarayı olarak anılan li bir bağlantı vardı eskiden. Bu, tipik üzerinden geçerek Kabataş önlerinde yerde, Haliç’e bakan cephede bir çık- bir sivri Türk kemeriydi, bilahare yı- suya düştüğü dahi yazılıdır. İşte o kili- ma var, üstünde de öne meyilli bir çatı. kıldı. Hatta taşları yerde duruyordu. O seyi restore edeceklermiş. Nasıl ve ne- Sarayın izleri duvarda görülüyor. Bura- kemeri bir günde yapmak varken hiç ye göre restore ediyorsunuz efendi? di- ya açılan kapı da sövesine kadar var; oralı olmadılar. ye kimse sormuyor. belli yeri. Yanında da iki tane pence- re bulunuyor. Hatta o balkon Osman- Sultanahmet Meydanı’nda bir Bi- Samatya’da eski bir manastırdan lı zamanında da varmış. Gravürlerde zans kilisesi vardı: Aya Öfemiya. II. çevrilmiş İmrahor Camii vardır. Aya- açıkça görülüyor. Ancak restorasyonda Bayezid zamanında barut deposu ola- sofya’dan da eski bir bina. Osmanlı yapılmadı bu. Şehre bakan kısmın en rak kullanılmış. İstanbul’da korkunç devrinden kalma ama çatısı aşağı yu- üst katında da içine bir kişi girecek bü- bir kasırga olunca bu binaya yıldırım karı 100 senedir yok, çökmüş vaziyet- yüklükte bir dua odası vardı; onun da isabet etmiş. Müthiş bir patlamayla bi- te. Bunu hangi bilgi çerçevesinde resto- yarısı duruyordu. Ne yazık ki bunu da nadan geriye bir şey kalmamış. Bir Os- re edeceksin? Ama bizimkilerde “ben tamamlamadılar. Hiçbir şeye benze- manlı kaynağında kubbesinin tence- yaptım oldu” hikâyesi hâkim maale- meyen bir çıkıntı olarak kaldı. Birin- re gibi yerinden fırladığı, Ayasofya’nın sef. ci katın üstündeki tavan kâgir, ikinci kat ahşapmış, kiriş deliklerinden an- Eskiler “Ayasofya’da Türklerde bir kaide vardır: Fethe- laşılıyor. O kâgiri hamam mermeriyle top kandilinin altında dilen her şehirdeki en büyük kilise kaplamışlar, hem de süt beyaz! Bunu namaz kıldım” diye derhal fetheden kimsenin vakfı ola- mermercilerin kataloğundan seçebile- övünürlerdi. Nerede o rak camiye çevrilir. Meselâ Atina’da cekleri daha uygun bir renkle yapabi- kandil? O da yok! Parthenon bir müddet cami olarak lirlerdi ama nerede o estetik anlayış! kullanılmış, Adana’daki Ermeni Saint Jacques Kilisesi Yağ Camii’ne çevrilmiş, Saraya hemen bitişik bir de kule Amasra’daki sur içindeki iki kilisenin var. Saray ile o kule arasında kemer- büyüğü Fatih Camii yapılmıştır. Aynı şekilde İstanbul’daki Ayasofya fethin 18 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
————————————————————————————————————— Tarihî Eser Cinayetleri » Roma çağına ait eski bir yapının temelleri üstünde 5-6. yüzyıllarda yapılmış bir bazilika olduğu tahmin edilen İznik Ayasofyası 6 Kasım 2011’de camiye çevrilmiştir. İZNİK VE TRABZON AYASOFYALARI ÇÖPLÜK MÜ OLSAYDI? Bir zamanlar İznik’teki Ayasofya’nın (üstte) içinde ağaçlar büyümesine ne demeli? 1955 yılında Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresi İstanbul’da tertip edilince rezil olacağız dedik. İznik Ayasofyası’nı temizletince mozaikler ortaya çıktı. Üzerlerini kapatıp üstüne çatı çektiler; şimdi namaz kılınıyor orada. Aynı şey Trabzon’daki Ayasofya’da (solda) da yaşandı. Trabzon’un dışında yer aldığı için fazla cemaati yoktu. Belediye gaz deposu olarak kullanıyordu, düşünün. Onun da tabanında mozaikler vardı. Varilleri çıkarıp camiye çevirdiler, anında kıyamet koptu. Nedense bu memlekette bir eser cami olunca birilerinin asabı bozuluyor. Peki çöplük olunca daha mı memnun oluyorsunuz? nişanesi olarak camiye tebdil olundu. du? Müzelerin çok büyük bir tahsisatı verdik. Ayasofya müze yapılmasaydı Hutbe okumak için minbere kılıçla çı- yoktur. Bilet parasından da bir şey ka- mesele yoktu. kılır, iki yanında da sancak dururdu. zanmıyorlar. Böyle olunca rutubetten Bu sancakları kaç defa sordum, hiçbiri bazı bölümleri çürüdü. Adana’ya giderken Misis Nehri üze- ortada yok. Kılıç zaten kayıp! Ayasofya rinde çok eski bir köprü var. Başında müzeye çevrildiği zaman bunlara sa- Eskiler “Ayasofya’da top kandilin al- da kubbeli bir cami... Issız tarla arazi- hip çıkılmamış ne yazık ki. tında namaz kıldım” diye övünürlerdi. si üzerinde olduğu için cemaati falan Nerede o kandil? O da yok! yok. Arabayla bu bölgeden geçerken Etrafındakiler Mustafa Kemal’e camiyi incelemek istedim. Baktım ki müze fikrini verince o da akşam ye- Ayasofya’nın tekrar camiye çevril- kapısı yok. İçeri girdim, göz göz beton meğinde sofrasındaki heyetin fikrini mesi hakkında birçok spekülasyon ya- yapıp içine hayvan koymuş, ahır yap- almak istemiş. Heyet tabii, “Siz ne bu- pıldı. Bu işin daha çok su kaldıracağı, mışlar. Burası da Müslüman Adana… yurursanız o olur” diyor. İlgili bakan problemlere sebep olacağı söylendi. -hatıralarında da bunu belirtiyor- er- Batılılar mozaiklerin üzerinde hiçbir Başta da belirttiğim gibi restoras- tesi sabah derhal Vakıflar’a yazı yazı- şey istemiyor, tasvirler örtülmesin di- yon zor iştir. İhya edilen tarihî eser- yor. Ama bunu yazdığı defter kayıp. yorlar. Pekâlâ bizim Müslümanlar Ati- ler restoranlara, sergi yerlerine, otelle- Bende yazının bir kopyası mevcut. na’da nerede namaz kılıyor? Sokakta! re veriliyor; böylece amaçları dışında 1952 yılında yazdığım bir makalede Müslümanlar orada kimseye zarar ver- kullanılıyorlar. İyi de her tarihî eseri meseleyi ayrıntılarıyla anlattım. Mü- meden ibadetlerini eda ettikleri za- kafanıza göre değerlendiremezsiniz ze müdürü Muzaffer Ramazanoğlu, man Yunanlar tarafından taşlanıyor. ki! Mesela bir cami ahır olmaz. Bul- bakanın ziyareti esnasında yazıyı al- garlar bir Osmanlı camiini çöplük yap- mış. Ben de onu bulduğumda hemen Atina’da ayakta duran, yıktırılma- mışlar. Kubbeyi delip içerisini çöplüğe bir kâğıda geçirdim. mış iki cami var. O zaman versenize çevirmişler. Bir girdim, kubbenin ka- onları! Madem dinî mekânlarla prob- buğu belime geldi. Diğer yandan bun- Ayasofya cami iken vakıf dolayısıy- leminiz yok, gayretiniz tarihî mekân- ları tenkit etmeye hakkımız yok. Çün- la malî geliri vardı. Müze olunca ne ol- ları korumak, dürüst olun o zaman! kü bizde de benzerleri var. Bunlara vaktiyle kendimiz meydan 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 19
Usta Kalemler ————————————————————————————————————— » Abdülaziz tuğrasına tahammülsüzlük İstanbul Üniversitesi’nin ana kapısında bulunan Sultan Abdülaziz tuğrasının yerine getirilen “TC” ibaresi 2014 Nisan’ında tamamlanan restorasyon neticesinde kaldırılarak altındaki orijinal tuğra ortaya çıkarıldı. II. Abdülhamid’in adını sildiler pılmıştı. Kitâbesini marifetmiş gibi Ayrılıkçeşme’de bir sahayı müte- yerinden söktüler. Üstüne üstlük yere ahhide vermişlerdi. Orada da tarihî Hattat Mustafa Râkım Efendi’nin yatırıp basamak yaptılar. Üzerindeki bir çeşme vardı. Kitâbeyi sorduğumda türbesi bugünlerde ihya ediliyor. Res- yazılar da silindi. müteahhit, “O kitabenin metnini bul- torasyon çalışmalarında daha titiz dum, yeniden yaptıracağım” dedi. Böy- davranılıyor anladığım kadarıyla. An- Bazı kitâbeler çimentoyla kapatıldı le bir müteahhit ilk defa görüyordum. cak Râkım Efendi’nin hatları ne âlem- ama yazıyı kurtarmak mümkün ola- Hakikaten kitâbeyi kabartma olarak de? Tarihimizin en büyük hattatının biliyordu. Mesela İstanbul Üniversite- yazdırdı. eserleri ayak altında geziyor anlayaca- si’nin ana kapısında bulunan Sultan ğınız. Abdülaziz tuğrasının yerine getirilen Bir defasında da taşa kazınmış bir TC ibaresi 2014 Nisan’ında tamamla- tuğrayı çayırda bulmuştum. Oval bir Alemdar yokuşunun yanındaki dar nan restorasyon neticesinde kaldırıla- taş, yüzükoyun çevrilmiş vaziyetteydi sokakta Bizans’tan kalan, mescit ya- rak altındaki orijinal tuğra ortaya çı- ve üzerinde odunlar vardı. Çevirince pılmış bir bina vardır. 500 metre içeri- karıldı. Sultan Abdülmecid’in tuğrası olduğu- sinde iki cami olmayacak diye kanun nu gördük. Şimdi şahsî arşivimdedir. çıkarılınca yakınlarda Zeynep Sultan Kadıköy’de Haydarpaşa-Rıhtım yo- Camii olduğu gerekçesiyle onu da yık- lunda tek gözlü, ufacık bir köprü var- Kitâbelerin tahribini ve Osmanlı tılar. Şu an dört duvar, bir de mihrap dır. Onu da doldurup kaybettiler. Üze- dönemine karşı nefreti Osman Öndeş var. Bu mescidin önündeki çeşmenin rindeki kitâbenin de bir bölümünün Vurun Osmanlı’ya isimli kitabında top- kitâbesi Râkım Efendi’nindir ve ol- yontulduğu tespit edildi. Meğer Sultan lamıştır. Konuyla ilgili daha ayrıntılı dukça bakımsızdır. II. Abdülhamid’in ismi yazılıymış. On- bilgi için bu kitaba müracaat edilebi- dan sitayişle bahseden bir satır var di- lir. Bir de kitâbe yazılarını kazıdılar bir ye ismini kazımışlar. Şimdi kitâbe or- dönem. Kilyos’taki kalenin üzerinde- tada yok. ki cami kalenin müstahdemi için ya- 20 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————————— Adv. İDDEF NEDEN » Ellerinde önce İncil, AFRİKA’DA? sonra tüfekle geldiler Gine’nin başkenti Konakri’de bulunan Hıristiyan Mezarlığı. Burada 1862 yılından sonra Hıristiyanlığı yaymak için Gine’ye giden misyonerlerin mezarları bulunuyor. A frika’da insanlar açlıktan tığımız her Müslüman kardeşimiz her » İDDEF İcra Kurulu Başkanı Mehmet Turan ölüyor. Yarını düşünmeden şartta ilme ulaşabilmeli. Bir kimsenin bugün karnını doyurmak ekonomik ya da sosyal durumu, ülke- İslam’ın dünyanın ilk kurulduğu gün- için yaşayan milyonlarca in- sinin coğrafi yapısı ya da benzeri hiç- den bugüne ve kıyamete kadar yegâne san var. Biz İDDEF (İnsana Değer Veren bir neden ilim yoluna engel olmamalı. din olduğunu, bu tek din olma özelli- Dernekler Federasyonu) olarak Afri- İDDEF olarak hiçbir ayrımcılığa yer bı- ğini ve içerisinde taşıdığı mânâyı bura- ka’nın yaşadığı bu sefalete çare olabil- rakmaksızın dünyanın her yerinde ve daki insanlar başta olmak üzere, tüm mek adına, yardım edenlerle muhtaç- her şartta Allah’ın emirlerini iletmeyi dünyaya ulaştırmak için Afrika’dayız. lar arasında köprü vazifesi görerek, ve ilim talep eden herkese bu imkânı Biz küffarın attığı adım kadar adım insana yaraşır şekilde yaşamak ve ya- sağlamayı hedef edindik. Bu amaç uğ- atmazsak, onların dertlendiği kadar şatmak için gereken zemini tesis etme runa Afrika’dayız! Bu amaç uğruna Gi- dertlenmezsek, onların sıkıntı çekti- gayretindeyiz. ne’nin başkenti Konakri’ye külliye aç- ği kadar sıkıntı çekmezsek buralarda tık. muvaffak olamayız. Afrika’da, Asya’da, Afrika’nın en önemli probleminin Balkanlar’da, Avrupa’da, Uzakdoğu’da eğitim olduğunun farkındayız. Bu in- Gine, Kara Kıta tarihinde çok önem- ve tüm dünyada daha yapılacak çok işi- sanlar yıllarca beyaz adamın sömürü- li bir yere sahip. Afrika’da ilk köle ti- miz var. Yolumuz uzun, hedefimiz bü- süne boyun eğmek zorunda bırakılmış. caretinin başladığı yer burası. Başkent yük. Muhabbetle birlikte insanlığa hiz- Bugün insanlığa huzur getireceğini id- Konakri bir liman şehri ve burada bir met ediyoruz”. dia edenlerin, insanlık tarihine utanç Hristiyan Mezarlığı mevcut. Bu mezar- vesikası olarak geçecek sömürge ve kö- lığı diğer mezarlıklardan ayıran bir lelik faaliyetlerinde bulunup, nüfusu- özellik var: Burası bir misyoner me- nun %90’ı Müslüman olan bir kıtanın zarlığı. Kendi batıl inançlarını yaymak millî benliğine, kültürüne, hatta dini- için 1862 yılından beri burada bulunan ne saldırarak misyonerlik faaliyetleri misyonerlerin ölülerinin bulunduğu vasıtasıyla bunları yok edişinin tarihi bu mezarlık aslında İDDEF’in neden çok değil, 150-200 yıl önceye uzanıyor. Afrika’ya bu kadar önem verdiğinin, Bugün kara kıtanın %60’ı Hristiyan. Bu faaliyetlerini neden Afrika’ya yoğun- bilgi bile misyonerlerin çalışmalarında laştırdığının bir göstergesi. “Ne işiniz ne kadar ciddi ve başarılı olduklarının var Afrika’da?” diyenlere verilebilecek bir göstergesi. en güzel cevap aslında bu mezarlık. Biz İDDEF olarak Müslüman coğraf- İDDEF İcra Kurulu Başkanı Mehmet yasının içinde bulunduğu gaflet uyku- Turan, Konakri şehrinde ve bu mezar- sundan uyanmasına vesile olmak, en lıkta gözlemlerde bulunarak konu ile azından bir yol açarak İslam’ı yeniden ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor: bu coğrafyalarda egemen kılmak adı- na eğitim faaliyetlerine ağırlık vererek “Bizim buralarda bulunuş gayemiz yıllardır çalışmalarımızı sürdürüyo- Hristiyanların Müslüman olması değil. ruz. İnanıyoruz ki yeryüzünü paylaş- Kimsenin dinini değiştirmek için bu- rada değiliz. Biz İslam’ın hoşgörüsünü,
Osmanlı Tarihi ————————————————————————————————————— Otlukbeli Neyle Kazanıldı? 1 Silah Teknolojisi 2 İnsan Gücü 3 Taktik Geçtiğimiz sayıdaki “Ağustos ayı zafer- leri” özel dosyamızda yer veremediği- miz bir Ağustos armağanı daha! Timur mağlubiyetinin ardından Osmanlılar için büyük bir moral kaynağı olan Otlukbeli Zaferi’yle Doğu Anadolu ve ticaret yolları- nın hâkimiyetine kapı aralanmıştı. 22 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————— Otlukbeli Savaşı FAHAMEDDIN BAŞAR [email protected] Anadolu’daki diğer Türk beylikleriy- bu defa Yusufça Mirza kumandasında- le ve Venediklilerle ittifak halindeydi. ki 20 bin kişilik bir Akkoyunlu ordusu 11 Ağustos 1473 tarihinde Ter- Venedik 1463’te Osmanlılarla savaşa Karaman’a yürümüş, Pir Ahmed Bey can yakınlarında, Otlukbe- girince Uzun Hasan’a arka arkaya el- Akkoyunluların desteğiyle toprakları- li (Başkent) mevkiinde, Fa- çiler göndererek yardım istemiş, Ak- na yeniden sahip olmuştu. tih Sultan Mehmed ile Akkoyunlu koyunlu elçileri de Venedik’e gitmişti. hükümdarı Uzun Hasan arasında ya- Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu- pılan Otlukbeli Muharebesi Fatih’in Savaştan önce Karamanoğulları’n- ların bu teşebbüslerini haber alınca Anadolu birliğini sağlama siyasetinin dan Pir Ahmed ve Kasım Bey, Uzun otağını Üsküdar’a kurdurup hemen bir sonucudur. Zira Fatih, Trabzon’un Hasan’a sığındığı gibi İsfendiyaroğlu sefere çıkmak için hazırlıklara başlan- fethinden sonra Orta Anadolu’da Ka- Kızıl Ahmed Bey de Akkoyunluları Os- masını emretti. Ancak o sırada İshak ramanoğulları üzerinde hâkimiyet te- manlılar aleyhine kışkırtmaktaydı. Paşa’nın yerine veziriazamlığa getiri- sis etmiş, ancak o sırada İran ve Do- Nihayet Uzun Hasan 1472’de Ömer Bey len Mahmud Paşa baharın beklenme- ğu Anadolu’nun önemli bir kısmına kumandasındaki 20-30 bin kişilik bir sinin daha yararlı olacağını padişaha sahip olan Uzun Hasan da, Timur’un orduyu Osmanlı topraklarına gönder- kabul ettirdi. mirasçısı sıfatıyla Anadolu’ya hâkim miş, Tokat’a kadar ilerleyen bu kuvvet- olmaya başlamıştı. Osmanlılara karşı ler şehri yağmalayıp ateşe vermişler- O dönemde Osmanlı Devleti Vene- başta Karamanoğulları olmak üzere di. Bunun üzerine Amasya’da bulunan dikliler ve Macarlarla da savaş hâlin- deydi. Papalık, Venedik, Napoli ve Ro- Şehzade Bayezid Tokat’a hareket etti; dos şövalyelerinden meydana gelen bunu haber alan Ömer Bey de bir Haçlı donanması Silifke ve Kızka- Diyarbekir’e çekildi. Ay- lesi (Gorigos)’ni alıp Karamanoğulla- nı yılın kış aylarında rından Kasım Bey’e vermiş; böylece 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 23
Osmanlı Tarihi————————————————————————————————————— Haçlılar, müttefikleri Akkoyunlularla masını istiyordu. Akkoyunlularla yapa- Cem tayin edilmişti. Rumeli Beylerbe- irtibat için kıyı şeridine ulaşmışlardı. cağı savaş sırasında batı sınırlarından yi Has Murad Paşa idaresindeki kuvvet- emin olmak için Venedik’le dokuz yıl- ler Yenişehir’de padişahın ordusuna Sultan II. Mehmed hazırlıklarına de- dır devam eden savaşı sonra erdirme- katılırken, Şehzade Mustafa ile Şehza- vam ederken Uzun Hasan müttefiki Ve- ye çalıştı; ne var ki Venedikliler, mütte- de Bayezid de yolda asıl orduyla birleş- nedik’ten top, topçu ustası ve çeşitli si- fikleri Uzun Hasan’ın başarılı olacağını tiler. Osmanlı ordusunun mevcudu 70- lahlar istemiş, bu yardım malzemeleri düşündüklerinden Eğriboz adasının 100 bin kişi arasındaydı. Akkoyunlu birkaç gemiyle İçel sahillerine gönderil- teslim edilmesi şartını ileri sürdüler. birlikleri ise 40 bini mızraklı ve zırh- mişti. Ancak bu mühimmat, Osmanlı- Yine bu süreçte Macaristan’a da bir elçi lı olmak üzere 70 bin kişi civarındaydı. ların aldığı tedbirler neticesinde yerine gönderilerek barış teklif edilmiş, Mem- ulaşamadı. Bu sırada Fatih’e bir mek- lûklarla ittifak yapılmıştı. Osmanlılar Sivas’a ulaşınca savaş ni- tup gönderen Uzun Hasan, Kapadok- zamı alınmış, merkezde yeniçeriler ve ya ve Trabzon’un kendisine verilmesi Nihayet hazırlıklarını tamamlayan sipahilerle birlikte padişah yer almış, şartıyla barış yapılabileceğini bildirdiy- Fatih Sultan Mehmed, Mart 1473’te sağ kol Has Murad Paşa ile Şehzade Ba- se de Fatih oldukça ağır ifadeler içeren Üsküdar’dan hareket etti. İstanbul’un yezid’in, sol kol Anadolu Beylerbeyi Ko- cevabında kendisinden savaşa hazır ol- muhafazasına küçük oğlu Şehzade ca Davud Paşa ile Şehzade Bayezid’in idaresine verilmişti. Öncü birliklere Has Murad Paşa kumanda ediyor, Da- vud Paşa onun arkasında ilerliyordu. Ordu bu şekilde 40 gün boyunca ilerlediyse de Uzun Hasan ile karşı- laşılmadı. Osmanlı ordusu Uzun Ha- san’ı ararken iki tarafın öncü birlikleri arasında zaman zaman küçük çarpış- malar yaşanıyordu. Niksar’da bir Ak- koyunlu birliği Osmanlı öncülerine ta- arruz ettiyse de netice alamadı. Nihayet ordu Koyulhisar ve Şebin- karahisar üzerinden Erzincan’a ulaş- tı. Turahanoğlu Ömer Bey idaresindeki birlikler, burada Uzun Hasan’ın 5 bin kişilik bir kuvvetini yenilgiye uğrattı. Osmanlı ordusu buradan Fırat’ı ta- kip ederek Tercan taraflarına doğuya ilerlerken, karşı sahilde Akkoyunlular göründü. Has Murad Paşa ile Mahmud Paşa bir kısım askerle karşı sahile ge- çince Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Meh- med Bey’in idaresindeki kuvvetler bu birliklere saldırıp kısa bir çarpışmadan sonra sahte bir geri çekilme hareketi yaptılar. Bunun bir hile olduğunu anla- yan Veziriazam Mahmud Paşa, Has Mu- rad Paşa’ya ileri gitmemesini emretti » Savaş meydanına doğru Uzun Hasan savaş meydanından kaçınca oğlu Uğurlu Mehmed de savaştan çekildi. Akkoyunlu hükümdarının savaş meydanında kalan sancağı, davulu, mehterleri, cephanesi ve hazinesi Fatih Sultan Mehmed’in eline geçti. Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Mehmed Bey’in savaş meydanına alemleri getirişini gösteren bir minyatür (Hünernâme). 24 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————— Otlukbeli Savaşı lakin emri dinlemeyen Murad Paşa Ak- dan zor duruma düşerse çevirme ha- » Tarafların koyunluları takibe başladı. Ancak dar rekâtıyla arkadan vurmak üzere emir hücumlarını bir geçide ulaşıldığında Akkoyunlu bir- almış olan Mehmed Mirza biraz geri gösteren bir çizim. likleri bir hücumla Osmanlıları bozgu- çekilmişti. Bu sırada Şehzade Bayezid, na uğratınca Has Murad Paşa nehri geç- Mehmed Mirza’yı takip etti; ne var ki iki-üç gün kalan Fatih Sultan Mehmed meye çalışırken boğuldu, Turahanoğlu Osmanlılarla kendi birlikleri arasın- 23 Ağustos’ta Bayburt’u aldıktan sonra Ömer Bey ile bazı devlet ileri gelenleri daki bir dereyi şiddetle müdafaa eden geri döndü. Dönüş sırasında Akkoyun- de esir düştü (4 Ağustos 1473). Mehmed Mirza, Bayezid’in karşı tarafa lulara ait olan Şebinkarahisar’ın da ele geçmesini engellemişti. geçirildiğini hatırlatalım. Ve Uzun Hasan kaçıyor Şehzade Bayezid ile Mehmed Mirza Fatih Sultan Mehmed’in Akkoyun- Otlukbeli Muharebesi öncesinde- arasında şiddetli bir mücadelenin vuku lu Sultanı Uzun Hasan karşısında aldı- ki bu ilk mağlubiyet Osmanlılar tara- bulduğu bu sırada, Akkoyunlu ordusu- ğı bu zafer, Timur mağlubiyetini unut- fında büyük bir moral bozukluğu ya- nun bozulmaya yüz tuttuğunu gören mayan Osmanlılara büyük bir moral şanmasına yol açmış, Uzun Hasan yine Fatih Sultan Mehmed, maiyetindeki kazandırmıştı. Yine bu muharebe so- geri çekilerek ortadan kaybolmuştu. yeniçerilerden bir kısmını daha savaş nucunda Osmanlıların Doğu Anado- Sultan Fatih, Uzun Hasan’ı takibe de- sahasına sürecekti. Uzun Hasan ise ar- lu’ya ve ticaret yollarına hâkim olma- vam edip Bayburt tarafına yönelerek tık mukavemetin mümkün olmadığı- larının yolu açılmış, Akkoyunlular ise altı gün boyunca ilerledi. 11 Ağustos nı görmüş; kendisine çok benzeyen Al- aldıkları bu darbeden sonra bir daha 1473 Çarşamba günü Tercan civarında pagot Pir Memed Bey’i yerine bırakıp toparlanamamışlardı. Kısa süre sonra sarp bir yer olan Üçağızlı adlı mevkide hızla kaçmaya başlamıştı. Osmanlılar Uzun Hasan’ın da ölümüyle tarih sah- ordugâhını kurdu. Akkoyunlular ise Uzun Hasan zannıyla Alpagot’u esir al- nesinden silineceklerdi. Osmanlı ordusunu takip etmekteydi. dılarsa da gerçek kısa sürede anlaşıldı. Kaynakça Aynı gün öğle vaktinde, Fırat havza- Babasının kaçtığını duyan Uğurlu Âşıkpaşazâde, Tarih, Atsız neşri, İstanbul 1949. sını Çoruh’tan ayıran ve Otlukbeli diye Mehmed de savaş meydanından çe- Tursun Bey, Târih-i Ebü’l-Feth, nşr. M. Tulum, İstanbul 1977. anılan tepelerde Uzun Hasan’ın Gavur kildi. Böylece Osmanlı birlikleri bir İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, VII. İshak kumandasındaki birlikleri orta- zafere daha ulaşmış oluyordu. Akko- İ.H. Uzunçarşlı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu ya çıktı. Böylece Uzun Hasan, Otluk- yunlu hükümdarının savaş meyda- beli tepelerini tutarak Osmanlıları zor nında kalan sancağı, davulu, mehter- Devletleri, Ankara 1937; bir alanda savaşa mecbur bırakmıştı. leri, cephanesi ve hazinesi Fatih Sultan Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in eline geçti. Osmanlılar bu Tepelerdeki birlikler üzerine gönde- savaşı top ve tüfek teknolojisindeki üs- Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, Ankara 1953. rilen Davud Paşa şiddetli bir hücumla tünlükleri sayesinde kazanmışlardı. Bekir Sıtkı Baykal, “Uzun Hasan’ın Osmanlılar’a Karşı Kat’i Gavur İshak’ın tepeden aşağı inip yol- Çok sayıda esir alınmış ancak kaçan- ları kontrol altına almasını engellediği lar takip edilmemişti. Savaş alanında Mücadeleye Hazırlıkları ve Osmanlı-Akkoyunlu Harbinin gibi, tepeye çıkıp savaş nizamı aldı. Bu Başlaması”, TTK Belleten, Sayı 82 (1957), s. 261-284. sırada Akkoyunlu ordusunun sağ kolu- İlhan Erdem, “Akkoyunlu Kaynaklarına Göre Otlukbeli (Başkent) nu teşkil eden Uzun Hasan’ın oğlu Kör Savaşı”, OTAM, sayı 4 (1993), s. 151-159. Zeynel Mirza, Davud Paşa’nın üzerine J. Barbaro, Anadolu’ya ve İran’a Seyahat, trc. Tufan Gündüz, gönderildi. Padişahın idaresindeki asıl İstanbul 2005. ordunun da tepeye tırmanmaya baş- Erhan Afyoncu, “Otlukbeli Savaşı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ladığı bu sırada önce Şehzade Mustafa Ansiklopedisi, Cilt 34 (2007), s. 4-6. düzlüğe çıkmış, Zeynel Mirza’ya saldır- mıştı. Böylece Otlukbeli denilen mev- Fahameddin Başar kide iki ordu arasında şiddetli bir sa- Prof. Dr., Fatih Sultan Mehmed Vakıf vaş başladı. Bu sırada Osmanlı azepleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı. tarafından öldürülen Zeynel Mirza’nın kesilen başı Şehzade Mustafa’ya gönde- rilmiş, böylece Akkoyunlu ordusunun sağ cenahı zayıflamıştı. Bunu fırsat bilen Şehzade Mustafa, Akkoyunlu ordusunun merkezinde bulunan Uzun Hasan’ın üzerine ilerle- meye başladı. Bu sırada Şehzade Baye- zid de Akkoyunlu ordusunun sol kolu- nu idare eden Uğurlu Mehmed Mirza üzerine yürümüş, ancak babasın- 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 25
Selçuklu Tarihi ————————————————————————————————————— Dandanakan İslam Tarihine Düşen Cemre Selçuklular Horasan’a geldiklerinde Gaznelilerden başlarını sokabilecekleri bir toprak parçası istediler. İsteklerini geri çevirerek Selçukluların üstüne yürüyen Gazneli Mesud, bunun devletinin sonunu getirecek tarihî bir hata olduğunu nereden bilebilirdi? MUSTAFA ALİCAN [email protected] Mâverâünnehir’de yaşadıkları kötü günlerin ardın- dan kendilerine güvenli bir hayat alanı bulmak amacıyla 1035’te Ceyhun Nehri üzerinden Ho- rasan’a geçen Tuğrul ve Çağrı beylerin liderliğindeki Sel- çuklular, Gazneli Mesud’a mektup göndererek itaatlerini bildirmiş ve kendilerine yerleşmek için bir toprak parça- sı verilmesini istemişlerdi. Daha önce yaşadığı Arslan Ya- bgu tecrübesinden dolayı ağzı yanmış olan Sultan Mesud bu talebi sert bir şekilde reddetmekle kalmadı, üzerle- rine Hacib Beydoğdu komutasında bir ordu sevk et- ti. Fakat Gazneliler amaçlarına ulaşamadılar. Baş- langıçta bazı başarılar elde eden Beydoğdu, 1035 Temmuz’unda hezimete uğrayarak geri çe- kilmek zorunda kaldı. Bu beklenmedik zaferin hemen ardın- dan Sultan Mesud’a yeniden haber gön- deren Selçuklular, Gaznelilerle savaşmak istemediklerini, yaptıklarının nefs-i müdafaa olduğunu, yerleşmek için sadece bir miktar top- rak istediklerini bildirdiler. Zafer elde ettikleri için bir tür özür dile- 26 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL 26 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————Dandanakan Savaşı yen Selçukluların talepleri bu kez çok sürmeyecekti. Birbirlerine güven- yacaktı. Serahs Savaşı’nda Gaznelileri karşılık buldu. Üzerinden bir ay bi- me konusunda pek istekli olmayan mağlup eden Selçuklular, Horasan’ın le geçmeden Gaznelilerin Merv va- iki taraf da bunun farkındaydı. en önemli şehirlerinden biri olan lisi gösterişli bir merasim alayı ile Nişâbur’u ele geçirdiler. Selçuklu karargâhına gelmiş, Sultan Horasan’a yerleştikten sonra Mâ- Mesud tarafından gönderilen hâki- verâünnehir üzerinden bölgeye ge- Selçuklular bu iki önemli zaferden miyet alametlerini ve Horasan’da kal- len kalabalık Türkmen kitlelerinin sonra kendilerine güven duymaya malarına müsaade eden menşûru (bir katılımıyla nüfusu sürekli artan Sel- başlamışlardı. Çağrı Bey askerleriyle tür berat) getirmişti. Selçuklular bu çuklular, Sultan Mesud’dan yeni yer- birlikte Gazneli topraklarına akınlar şekilde Horasan sakinleri arasına ka- ler talep edince kriz patlak verdi. düzenlerken, Nişâbur’da bir Divân-ı tılmış oldular. Fakat bu sükûnet hali Kontrolsüz bir öfkeye kapılan Sultan, Mezâlim kuran Selçukluların reisi 1038 Mayıs’ında Selçukluları üzerine Tuğrul Bey halkın dertleriyle meşgul yeni bir ordu gönderdi. Fakat Sübaşı oluyor, tıpkı bir sultan gibi davranı- komutasındaki Gazneli ordusunun yordu. akıbeti de öncekinden farklı olma- Selçukluların bu cüretkârlığıyla il- gili haberler Gazneli sarayına bomba gibi düşmüştü. Sultan Mesud öfkeden deliye döndü. Bir avuç konar-göçer Türkmen nasıl olur da kendi toprak- larında devlet gibi davranabilirdi? Hiç vakit kaybetmeden hazırlık- lara başladı ve o zamana kadar top- ladığı en büyük orduyu hazırlayarak harekete geçti. Mayıs 1039’da sefere çıkan Gazneli ordusu Türkmen, Arap, Kürt ve Hindu birliklerinden oluşan on binlerce askerden meydana geli- yordu. Ayrıca orduya eşlik eden pek çok fil ve ağır silahlar da vardı. Hafif silahlı Türkmen süvarilerinden mey- dana gelen Selçuklu ordusu karşısın- da Gazneliler askerî bakımdan tartış- masız üstündüler. İlk saldırılar karşısında tarumar olan Selçuklular ne yapacaklarını bi- lemez haldeydiler. Karşılarındaki or- duyla başa baş bir mücadeleye girme- leri mümkün değildi. Tuğrul Bey ve bazı Selçuklu ileri gelenleri geri çekil- mek gerektiğini düşünüyorlardı. Fa- kat en başından beri Selçukluların as- kerî aklını temsil etmekte olan Çağrı Bey aynı fikirde değildi. Savaşı zamana yaymak ve baskınlar- la Gazneli ordusunu yıpratmak, talihleri yaver giderse yavaş ya- vaş eritip etkisiz hale getirmek gerektiği kanaatindeydi. Kaçabilecekleri bir yer yok- tu, varlıklarını devam ettire- bilmek için mücadele etmek ve dahası kazanmak zorundaydı- lar. Bu onlar için bir ölüm sava- şı olacaktı. Kaçış yoktu. Çağrı Bey’in planlaması ile yeni bir strateji belirleyen 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 27 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 27
Selçuklu Tarihi ————————————————————————————————————— » Efsane hükümdar Hayatının büyük kısmını harp meydanlarında geçiren Sultan Mahmud bilhassa Hint Seferleri’nde çok yorulmuş ve hastalanmıştı. Gaznelilerin efsanevî hükümdarı Gazneli Mahmud’un 19. yüzyılda tasvir edildiği şekliyle kabri. Selçuklular vakit kaybetmeden hare- lamak komuta kademesinin en temel nelilerin geri dönüş güzergâhında da kete geçtiler. meselesiydi. aynı operasyonları gerçekleştirdiler. Hedef Gaznelileri susuzluktan bitap Yaz başıydı. Havalar iyice ısınmıştı Selçuklular başlangıç noktası ola- düşürüp psikolojik olarak çökertmek- ve gerek Selçuklular, gerekse Gazne- rak burayı seçtiler. Merv ile Serahs ti. Başarılı da oldular. liler için su ihtiyaçların başında geli- arasında bulunan su kuyularına siste- yordu. Özellikle Gazneliler açısından matik sabotajlar düzenlendi. Hayvan Bir yandan Gaznelileri susuzlu- bakıldığında on binlerce kişiden olu- leşleri atılarak kirletilen su kuyuları- ğa mahkûm eden Selçuklular, diğer şan bir ordunun, devasa fillerin ve nın içerisi taşlarla dolduruldu ve üzer- yandan özellikle gece karanlığında yorgun bineklerin su ihtiyacını karşı- leri kapatıldı. Türkmen birlikleri Gaz- düzenledikleri ani baskınlarla düş- 28 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————Dandanakan Savaşı » Paris Louvre Müzesi’nde sergilenen, şahiniyle birlikte ava çıkan bir Selçuklu sultanının tasvir edildiği 12. yüzyıla ait bir tabak. manlarına ağır kayıplar verdiriyorlar- salar da, bitmez tükenmez baskınlar ra karşı daha güçlü bir şekilde müca- dı. Vur-kaç taktiği olarak bilinen bu ordunun moralini bozmuştu. Susuz- dele etmeyi hesaplıyordu. Fakat evde- ani saldırılar Selçukluların fazla ka- luk, yorgunluk, komuta kademesinin ki hesap çarşıya uymadı. Selçuklular yıp vermesine mani olurken, aynı za- yetersizliği ve firarların yaygınlaşma- Dandanakan civarındaki kuyuları da manda Gazneli ordusunun erimesine sı Sultan Mesud’u geri çekilmek mec- tahrip etmişlerdi. yol açtı. buriyetinde bıraktı. Bol miktarda su temin edebileceğini düşündüğü Dan- Su kuyularının kullanılamaz ha- Aylarca devam eden yıldırıcı çatış- danakan havalisine çekilip yeniden le getirilmiş olduğunu gören Gazne- malar esnasında Gazneliler zaman toparlanmayı, bu şekilde Selçuklula- li Mesud, geri çekilme rotasında bir zaman Selçukluları hezimete uğrat- değişikliğe giderek ordusunu Danda- nakan’a 10 fersah mesafede bulunan Merv’e sevk etti. Susuzluktan bitkin düşmüş filler, atlar ve askerler ağır ağır yeni güzergâhta ilerlerken, he- nüz Dandanakan’dan fazla uzaklaş- madan Selçukluların son baskını ger- çekleşti. Kaynaklara bakılırsa üç gün de- vam eden şiddetli çarpışmalar, Gaz- nelilerin kesin mağlubiyetiyle sonuç- landı. Başta Hacib Beydoğdu olmak üzere önde gelen askerî liderleri savaş alanını terk etmişti. 23 Mayıs 1040 Cuma günü Gazneli ordusunun yerin- de yeller esiyordu. Selçuk Bey’in mü- tevazı torunları sonunda devrin en büyük devletlerinden birini dize ge- tirmişlerdi. Savaşın görgü şahitlerinden olan ve yaşananları etkileyici bir dille an- latan tarihçi Beyhakî’nin ifadeleriyle söyleyecek olursak, “kıyameti bu 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 29
Selçuklu Tarihi ————————————————————————————————————— dünyada gören” Gazneliler korkunç “Horasan Sultanı” olarak selamladığı Zaferden sonra Sultan Tuğrul Bey bir gün yaşamışlardı. Çatışmalar de- Tuğrul Bey’in tahta çıkışı, Selçuklula- adına hutbe okutup sikke kestiren, vam ederken Gazneliler safında mü- rın Nişâbur’da ilk örneklerini sergi- nevbet (askerî bando) çaldıran, yerel cadele eden Türkmenlerin bir kısmı ledikleri devletleşme eğilimini niha- hanedanlarla tabiiyet anlaşmaları Selçukluların safına geçmiş; Hint, yete erdirdikleri ve bağımsızlıklarını yapıp onlardan vergi toplayan ve en Arap ve Kürt birlikleri arkalarına bile ilan ettikleri anlamına geliyordu. önemlisi de örneğin vezir tayin ede- bakmadan kaçmıştı. Yanında bir avuç rek kurumsallaşma yolunda önemli sadık adamı dışında kimse kalmayan Dandanakan zaferi ile hesapsız ga- bir adım atan Selçuklular, savaş mey- Sultan Mesud, yaklaşık yedi aydır de- nimet ve zenginlik elde etmekle kal- danındaki kurultayda devletin gele- vam eden büyük harekâtında mutlak mayıp Horasan ve Mâverâünnehir cek planını da çizmişlerdi. bir başarısızlığa uğramıştı. Yapılacak bölgelerinin yegâne egemeni olduk- fazla bir şey kalmamıştı. Kendisini larını tescil eden Selçuklular, varol- Türk geleneğine uygun bir biçim- güç bela Gazne’ye atabildi. ma haklarını bileklerinin gücüyle de fethedilen ve fethedilmesi planla- elde ettiklerini dosta düşmana du- nan topraklar hanedan mensupları Bugün Taş-Rabat olarak bilinen böl- yurdular. Savaşın ardından başta Ab- arasında paylaştırılmış, Selçuklula- gede bulunan Dandanakan’da aldıkla- bâsî Halifesi Kâim Biemrillah olmak rın devletlerine biçtikleri rol bu şe- rı ağır hezimet, Gazneliler açısından üzere bütün Müslüman hükümdar- kilde ortaya konulmuştu. Buna göre, menfî mânâda bir dönüm noktası ol- lara fetihnâmeler göndererek zafer- devletin ilk payitahtı Nişâbur olmak du. Mağlubiyet ile birlikte Horasan ve lerini bildirdiler ve bu şekilde Yakın- üzere batıya uzanan topraklar Tuğ- Mâverâünnehir bölgeleri Gaznelilerin doğu’nun siyasî arenasında artık bir rul Bey’in, Merv merkez olmak üze- elinden çıkmış, devletin itibarı adeta Selçuklu gerçeğinin var olduğunu re Serahs ve Belh’in de dâhil olduğu yerle bir olmuştu. Siyasî çözülme ha- ilan ettiler. Gazne’ye kadar uzanan bölge Çağ- nedan mensupları arasındaki çekiş- rı Bey’in, Herat merkez olmak üzere meleri tetiklemiş, saray komploları Bölge siyasetinde kâğıtlar yeniden Büst ve İsfizar üzerinden Sistan’a ka- ve siyasî kumpaslarla devlet adeta iş- karılacak ve bunu Selçuklular yapa- dar uzanan bölge amcaları Musa Ya- levsiz hale gelmişti. caktı. Dandanakan zaferi, Büyük Sel- bgu’nun uhdesinde olacaktı. Hutbe çuklu Devleti’nin kuruluş manifesto- okutup sikke kestirmek ve üç vakit Öte yandan ülke toprakları küçül- suydu. nevbet çaldırmak gibi muhtariyet va- müş, hazine Selçukluların eline geç- sıflarına sahip olan Çağrı Bey ve Mu- tiği için ciddi bir ekonomik kriz baş- İSLAM DÜNYASINDA sa Yabgu’ya ek olarak merkeze sıkıca lamış ve devlet fakirleşmişti. Ayrıca YENİ BİR GÜÇ bağlı olmak üzere Sultan’ın üvey kar- başkent Gazne’nin önündeki barikat- deşi İbrahim Yınal Kuhistan, kuzeni lar kalkmış, payitaht batıdan gelebile- Selçukluların, Yakındoğu’nun Kutalmış ise Gürgan ve Damgân vali- cek tehditlere açık hale gelmişti. iki büyük gücü olan Karahanlı ve liklerine getirilmişti. Gazneli devletlerinin yerini alması Çağrı Bey’in önderliğinde daha ile sonuçlanan sürecin başlangıcı Dandanakan zaferiyle Horasan Dandanakan Savaşı öncesinde Tâ- olarak Dandanakan zaferi, aynı bölgesinde gelecek vadeden bir ikti- lekân, Faryâb ve Şâpurgân taraflarına zamanda yeni bir dünya kurula- dar odağı olarak ortaya çıkan ve bu saldıran Selçukluların, zaferin ardın- cağını da göstermekteydi. Hepsi özellikleriyle Mâverâünnehir üzerin- dan Gazne’yi gözlerine kestirmeme- Müslüman ve Türk ağırlığına sahip den bölgeye akan konar-göçer Oğuz/ leri için bir neden yoktu. Durumun olan Sâmânîler, Karahanlılar ve Türkmen kitlelerini bir araya top- vahametini gören Sultan Mesud Hin- Gaznelilerin yerini alan Selçuklular, layabilen Selçuklular, kurultaydaki distan’a çekildi. Burada Karahanlılar adı geçen yapıların aksine gerek toprak paylaşımından da anlaşılabile- ile temas kurarak Selçuklulara karşı devlet merkezi gerekse doğal ceği gibi, Gaznelilerin ardından böl- yeni bir hareket için girişimlerde bu- yayılma refleksleri bakımından genin hâkimi haline gelebilecekleri- lunmuşsa da bir süre sonra hayatını İslam dünyasının merkezî coğraf- nin farkındaydılar. Gazne’den Küçük kaybedecekti. Ondan sonra Gazneli- yasına-doğru ilerlediler. Denilebilir Asya’nın doğu uçlarına kadar uzanan lerin toparlanması mümkün olmadı. ki, Dandanakan ile birlikte İslam geniş toprakları fethetmeyi, bütün dünyasının en önemli siyasî gücü ile bu coğrafyayı kendi hâkimiyetlerin- Selçuklu’nun kuruluşu hilafet arasında coğrafî bir yakınlık de tek bir bayrak altında birleştirme- meydana gelmişti. Gelecekte daha yi planlıyorlardı. Biz bunun daha faz- Dandanakan zaferinin ardından da ileri bir aşamaya evrilecek olan lasını başardıklarını biliyoruz. Selçuklu liderleri savaş meydanında bu yakınlığın sonuçları İslam tarihi atlarından inip şükür secdesine ka- üzerinde belirleyici etkiler bırakabi- İslam tarihine düşen cemre panmışlardı. Hemen oracıkta bir sal- lirdi. Bıraktı da… tanat çadırı ve taht kuruldu. İlk ku- Dandanakan zaferinin ardından rultaylarını burada yaptılar ve Tuğrul meşhur âlim Ebu İshak el-Fukkâî’nin Bey, Büyük Selçukluların ilk hüküm- eliyle Abbâsî Halifesi’ne gönderdikleri darı olarak tahta çıktı. Türkmenlerin 30 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
——————————————————————————————————————Dandanakan Savaşı » Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Tuğrul Bey’in İran’ın Rey yorlardı. Bu bakımdan denilebilir ki, şehrindeki türbesi. Selçuklular kurdukları devletin siya- seten meşru temellere dayandığını ih- fetihnâmede hilafet makamına sada- gısızlık etmemişlerdi. bundan sonra sas ediyor ve Abbâsî Halifesi’nden bu- katlerini izhar eden Selçuklular, ken- da böyle davranmaya devam edecek- nu onaylamasını istiyorlardı. dilerini yeterince tanımayan Halife lerdi. Sünnî Müslümanlar olarak Bağ- el-Kâim’e bir anlamda kendilerini ta- dat’ın iradesine sonuna kadar bağlıy- Şiî Buveyhîlerin demir pençesi al- nıtıyorlardı. Bu meyanda Gaznelilerin dılar. tında hareketsiz halde bulunan ve yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan Fâtımîler karşısında bir anlamda var- söz ediyor, kendilerinin ise zulmü Fetihnâmede üç vurgu göze çarpı- lık mücadelesi veren Halife Kâim’in kaldırıp adaleti tesis ettiklerini vur- yordu: 1) Adaleti tesis etmek, 2) Hü- bu fetihnâmeden ne kadar etkilendi- guluyorlardı. Gazneliler köle kendi- kümdar soyundan gelmek ve 3) Ha- ğini söylemek kolay değil. Ancak Sel- leri ise hükümdar soyundan geliyor- life’ye sadakat. İkisi Türklerin kadim çuklular gibi Sünnî İslam anlayışını lardı ve devlet idare etmeye onlardan idare anlayışından kaynaklanıyor, benimsemiş olan ve Bağdat’a sadakat daha layıktılar. Üstelik şimdiye kadar üçüncüsü ise İslamın ilk dönemlerin- sözü veren güçlü bir devlete ihtiyacı Halife’ye hiçbir zaman karşı gelip say- den itibaren Müslümanlar arasında vardı. Bu yüzden Selçuklular tam za- siyasî meşruiyetin zeminini oluşturu- manında çıkmışlardı tarih sahnesi- ne… Halife’nin ne kadar doğru bir ka- rar verdiğini anlamak için fazla bek- lemek gerekmedi. Hızla yükselişe ge- çen Selçuklular, 1055 yılında Bağdat’a gelerek Abbâsî Hilafeti’ni Buveyhîle- rin boyunduruğundan kurtardılar. Zaman içerisinde Selçuklu ve Abbâsî hanedanları arasında evlilikler yoluy- la sıhriyet bağları kuruldu, yakınlaş- malar meydana geldi. Sünnî Abbâsî Halifeliği eski itibar ve gücünü yeni- den elde etti. Fâtımî tehdidi Selçuklu yükselişine paralel olarak hızlı bir ge- rileme sürecine girdi. Bir süre sonra Sünnî İslam anlayışı Müslüman âle- minde hakim oldu. Selçuklular 1071 yılında Malazgirt’te Doğu Roma İm- paratorluğu’nu (Bizans) dize getirdiler ve Anadolu’nun Türkleşip İslamlaş- masının önünü açtılar. Bizans İmparatorluğu karşısındaki ilerleyişi duran, dinî ve siyasî hizipleş- melerle birçok parçaya ayrılan ve bir çöküşün eşiğinde olan İslam dünyası Selçukluların tarih sahnesine çıkma- sıyla toparlandı. Dandanakan zaferiy- le şahlanan Selçukluların gücü, Ma- lazgirt’le tescillenmişti. İstanbul’un fethine giden yolun başlangıç noktası sayılan Dandana- kan bir muştu, İslam tarihinin baha- rını haber veren bir cemreydi. Mustafa Alican Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 31
Ayın Kelimesi ————————————————————————————————————— AYIN KELIMESI Dolmuş Dolmuş Yahut Halk Modernliği! D evlet, şehirlere göç başlayınca D. MEHMET DOĞAN ken, 1960’larda tramvay hatlarını sök- mesken meselesini çözemedi, tüler! Nasıl bir çözümdü ki, yarım asır halk kendi çözümünü gece- [email protected] sonra tramvay törenle İstanbul’un ha- kondu yaparak buldu. 1950’lerde yeni yatına döndü! iktisadî hamleler şehirlere göçü hız- acayip kelimeler bulurlardı! Mesela landırdı. En kalabalık şehrimiz İstan- “gece yapısal özkonut” gibi! Tünel, 1900’lerin sonunda bir nevi bul, nüfusu 1 milyon bile değil! İkinci metro olarak İstanbul’un hayatına gir- sırada Ankara var, 400 binlerde. Varın Halkın buna benzer çözümlerinden mişti. Yeni yeraltı hatları için neredey- diğerlerini siz hesaplayın. biri de “dolmuş”tur. Hızlı nüfus artışı se bir asır beklemek gerekti! Belediye meselesiyle karşı karşıya olan yerleri otobüsleri artan şehir nüfusunun ta- Halka arsa tahsis edip kendi evleri- âcil ve köklü çözümler bekliyor. Sade- şınmasında yetersiz kaldı. Şahsî binek ni doğru dürüst yapmalarının yolunu ce mesken değil, ulaştırma konusu da arabalarındaki hızlı artış trafiği felç et- açsa idik, şehirlerimizin çehresi farklı köklü çözümlerden yoksun kaldı. İs- ti. Taksi ile otobüs arasında bir çözüm olmaz mıydı? Bilge mimarımız Turgut tanbul’da toplu taşıma baş tacı edilir- yine halktan geldi. Bunun adı “dolmuş- Cansever ile Ankara’yı her ziyaretinde tur”. Çözümü halk buldu, adını da o konuştuğumuz konulardan biri buydu: koydu. Gecekondu alanlarının tasfiyesi, şehir- leri daha güzel yapmıyor. Tol/dol kökünden, eklerle birçok ke- lime yapılıyor. Dolmakalem, dolmabi- Dil Kurumu günlük hayatta kul- ber, dolmabahçe gibi, birleşik isimler landığımız kelimeleri “öztürkçeleş- de var. Dolmuş, dol-mak mastarından tirmek”le uğraşırken, halk yaptığı işi “muş” (-miş, -mış, -müş) sıfat fiili ile ya- kendi adlandırdı: Gecekondu! Beledi- pılmış bir kelime. “Dolu hâle gelmiş, ye takibinden kaçmak için bir gecede boş yeri kalmamış demek. Mecazen konduruluverdikleri için bu yapılara “sabır ve tahammülü kalmamış, pür “gecekondu” denildi. Dil kurumu “uz- hiddet” anlamı da var. Yunus Emre, man”larına bırakılsa idi, kim bilir ne “Dolmuş oka ne durmak ha sen anı at- 32 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Dolmuş tın tut” diyor. Dolmuş ok, “yayda atıl- » İstiklal Caddesi üzerinde saçların beyazlamış arkadaş? Ayağın- maya hazır, gerilmiş ok”. Bizim “dol- Taksim-Tünel arasında çalışan da kundura, Kim bilir?, Bir teselli ver, muş”, artık isim. Başlangıçta dolmuş İstanbul’un nostaljik tramvayı. Merak etme sen, Batsın bu dünya, Mavi taksi idi, yani sıfattı. Şimdi sadece dol- mavi, Hatasız kul olmaz… muş diyoruz, taksi olabilir, daha büyük dolmuş taşımacılığını benimsiyor. Za- bir araç olabilir. “Tek tek yolcu alıp do- manla dolmuş, taksilerle yapılan az Her modernliğin bir sonu var! Dol- lunca hareket eden vâsıta” dolmuş. yolculu bir uygulama olmaktan çıkı- muşçuluğun sonunu da kitle taşıma yor, 12 hatta 15 kişilik küçük otobüsler araçları getireceğe benziyor. Yeraltı ta- Halkın bu toplu taşıma çözümünün servise konuluyor. Şu sıralar “minibüs” şımacılık ağı genişledikçe, raylı sistem başlangıç tarihi hangi yıllara gidiyor? denilen bu araçlar dolmuş kelimesini kapsama alanını artırdıkça dolmuş 1929 diyenler var. 1929 dünyanın cid- bize unutturmak üzere. hatları da ana caddelerden tali yollara, di bir iktisadî buhran yaşadığı yıl. Buh- yakın kasabalara kayacak. ran Türkiye’de de hissedildi. Taksiciler, Dolmuşçuluğun bir kültür oluştur- tek başına taksiye binme gücünden duğunu söylesek, ilk ağızda tuhaf gele- Dolmuş İstanbul’da başladı ama An- yoksun vatandaşları toplu taşımaya bilir. Dolmuşçu, yani dolmuş işleticisi kara da hatırı sayılır bir dolmuşçuluk başladılar. Dolunca hareket eden tak- ve sürücüsü yanında dolmuş kâhyala- merkezi. Son zamanlarda Ankaralı “mü- siler önce İstanbul’da kullanıldı. Sonra rı, deynekçiler türüyor; “dolmuşa bin- zikçi”ler piyasayı kapladı. “Hudayda”nın diğer büyük şehirlerde de görüldü. Da- me”nin argo anlamı ortaya çıkıyor. veya “misket”in bayağılaştırılmış, hız- ha sonra minibüsler dolmuşa dönüştü. Dolmuşa bindirilenler “dolduruşa ge- landırılmış türevleri yeni sözlerle dev- Bugün bütün şehirlerimizde, hatta ya- tirilmiş” oluyorlar! Aslında dolmuş mi- reye sokuluyor. İlle de oyun havası! İşte kın şehirlerin arasında da kullanılıyor zahın kaynadığı bir yer, bu sebeple ol- bu türden bir “Dolmuş” şarkısı: böyle dolmuşlar. malı 1956-58 arası bu isimde bir mizah dergisi yayınlanıyor! Halkın gözünde Dolmuş sürerim Ayaş’tan Müziği bile var! dolmuşçuluk müşteri kapmak için her Sincan Cebeci Kayaş’tan türlü yolu mubah sayan, müşteriyi iste- Başlangıcı 1929 olarak alanlar, bu diği yerde, hatta yolun ortasında dur- Hasılatı topladıysan halk icadını esasen lokantacılık yapan duran acayip bir taşıma tarzı. Direk muhabbete başla bir vatandaşın yaptığını iddia ediyor- lar. Dolmuşçuluğun kısa hikâyesi şöy- 1970’lerde, 80’lerde yaygınlaşan Çubuklu Yaşar da “Gazla dolmuş- le: Cağaloğlu’nda bir lokantacı kendi- “Dolmuş müziği” kavramını da unut- çum gazla!” diyerek bu kültüre katkı- sine müşteri getiren taksi şoförleriyle mayalım. Modernliğin dolmuş versi- sını sürdürüyor. Belki de dolmuşçuluk yaptığı sohbetlerden sonra meslek de- yonunda bu müzik vazgeçilmezlerden. bitecek, hâtıra olarak bu müzikler ka- ğiştiriyor, taksiciliğe başlıyor ama Bıçkın dolmuş şoförleri sol ellerini pen- lacak! 1929’daki iktisadî buhran işlerin kötü cereden sarkıtmakla kalmıyorlar, önce gitmesine yol açıyor. Bunun üzerine pikaplarda 45’lik plaklar çalarak, son- Dönelim dolmuşçuluğun tarihine. yeni taksici, aynı yöne giden dört müş- ra kasetçalarlar kullanarak ve nihayet 1890 İstanbul doğumlu Ragıp Akyavaş, terisine taksi ücretini paylaştırarak cd çalarları devreye sokarak kendi mü- 1950’li yıllarda “Şimdi halkın ağzında Nişantaşı-Eminönü hattında dolmuş- zik zevklerini yolcularla paylaşmaktan sakız olan ‘dolmuş’ tâbirini bizim ço- çuluğu başlatıyor. Bu ekonomik buluş asla vazgeçmiyorlar. “Dolmuş müziği” cukluğumuzda yalnız Eyüp Sultan is- önce İstanbul’da, sonra diğer şehirleri- denilince önce arabesk hatıra geliyor kelesinde sıra bekleyen Anadolu kayık- mizde süratle yayılıyor (Ufuk Sandık, Sa- ama türkücü dolmuş şoförleri de azım- çıları kullanırlardı” diyor. Modernlik bah, 1.7.2017). sanmayacak nispette. Bu âlemde hangi de böyle bir şey zaten: Mutlaka bir ev- şarkının liste başı olduğunu o gün bin- veliyatı vardır! Belediyeler önce bu “Türk usulü” diğin dolmuşta öğreniyorsun! Neden toplu taşımayı görmezden geliyor, bi- lahare ilk dolmuş tarifesi 1954’de ilan ediliyor. Devletimizin yayını tam yarım asır süren Türk Ansiklopedisi’ne göre ise dol- muşçuluk daha geç bir tarihte başlı- yor (13. Cilt, 1966). 2. Dünya Harbi sı- rasında dışarıdan otomobil ve otobüs ithal edilemeyince, taksi şoförleri yol- cu çokluğundan faydalanarak, önce İs- tanbul’da dolmuş yapmaya başlıyorlar. İstanbul Belediyesi bu işi engellemeye çabalıyorsa da, başarılı olamıyor. Halk zaman kazandıran ve ucuza mal olan 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 33
Dosya ————————————————————————————————————————— Takdim Rifat Börekçi Yer: TBMM Prof. Dr. Mehmet Görmez Tarih: 3 Mart 1924. Dr. Tayyar Altıkulaç Dinî hayat açısından üçü de bir- birinden kritik kararlar meclisten neredeyse ışık hızında çıkıyordu. Kâtipler kararların ağırlığını adeta kalemlerinde hissediyorlardı. Karar- larla Osmanlı’nın son kalıntıları te- mizlenmekle kalmıyor, bu ülkenin bin yıldır İslam ile örülmüş değerli kumaşı bir kılıç darbesiyle ikiye ay- rılıyordu. O gün çıkarılan kanunlara bera- ber bakalım mı? 1) Yavuz Sultan Selim’in bu top- raklara hediyesi olan Hilafet lağvedi- liyor ve Osmanlı hanedanının aza ve mensupları -başta Halife Abdülmecid Efendi- ülkeden kovuluyorlardı. 2) Şeyhülislamlığın son kalıntısı olan Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti kaldı- rılıyor ve yerine Başbakanlığa bağlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı kurulu- yor, teşkilatın başına da Ankara Müf- tüsü sıfatıyla Millî Mücadele’ye des- tek olan Rifat (Börekçi) getiriliyordu. 3) Genelkurmay Başkanı kabine- den çıkarılıyordu. 4) Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğ- retim tekeli Eğitim Bakanlığı’na ve- riliyor ve yüzlerce yıldır bu toprak- lara ışık saçmış bulunan medreseler tamamen kapanıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemi- zin en yaygın ve en tartışmalı bü- rokratik cihazlarından biri. Başkan- lık koltuğu bugüne kadar 17 başkan gördü, muhtemelen siz bu satırları okurken 18. başkan atanmış olacak. En uzun Diyanet İşleri Başkanlığı 17 yıl ile Rifat Börekçi’ye, en kısası ise 9 ay ile Ömer Nasuhi Bilmen’e nasip olmuş. Diyanet tartışmaları güncelliğini korurken biz de bu vesileyle Diya- net’in tarihine eğilelim istedik. Dosyanın yol haritasını çıkarır- ken İsmail Kara Bey’in fikir ve tavsi- yelerinden ziyadesiyle faydalandık. Kendisine bahusus teşekkür ederiz. Dosyamızın istifadeye medar ol- ması temennisiyle. DT 34 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Diyanet Ahmed Hamdi Akseki Mehmet Nuri Yılmaz DiYANET’iN TüRKiYE iLE AKRABALIK DERECESi NEDiR? “Bu topraklarda ve Sünnî İslâm dünyasında din ve devlet birbiri- nin mütemmim cüzüdür” diyen İsmail Kara Diyanet İşleri Baş- kanlığı’nın tarihini incelediğimiz bu dosyanın en can alıcı sualini soruyor: “Bu topraklarda vücut bulan din-siyaset ilişkilerinin fik- rî karakteri açısından Diyanet İşleri Başkanlığı nerede duruyor?” İSMAİL KARA [email protected] Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Dosyada kimler yazdı? İsmail Kara sayfa 35 Mehmet Çelik sayfa 44 Necdet Subaşı sayfa 50 D. Mehmet Doğan sayfa 58 Avni Özgürel sayfa 64 Hasan Aksay/söyleşi sayfa 68 Rabia K. Gündoğdu sayfa 70 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 35
Dosya ————————————————————————————————————————— C umhuriyet devrinin, idaresi- çiş döneminde Fransız usulüne ben- na da anlaşılabilir. Çokpartili hayata nin ve ideolojisinin ne olduğu, zer şekilde, din-devlet ilişkilerinin geçildikten sonra sağcıların, muhafa- nasıl olduğu ve ne şekilde işle- mutlak olarak birbirinden ayrılması zakârların, mütedeyyinlerin iktidara diği, devamlılık ve kopukluk münase- ve din işlerinin/Diyanet’in devlet ça- gelmesi yahut bürokraside güçlenme- betleri gibi soru(n)ların kendisi üze- tısının dışında bırakılması istikame- si bu önemli vâkıayı esasta değiştir- rinden takip edilebileceği müesseseler tinde bir tercihin yapılmamış olması meyecek, belki tahkim edecektir. arasında Diyanet İşleri Başkanlığı hu- doğru bir karardır. Çünkü bu toprak- susi bir yerde duruyor. Bu hususilik larda ve Sünnî İslâm dünyasında din Mustafa Kemal Paşa’ya danışman- sadece din politikalarına, laiklik, din ve devlet birbirinin mütemmim cü- lık da yapan Ahmet Hamdi Başar’ın eğitimi, dinî kurumlaşma ve din-siya- züdür; dinsiz (laik?) bir devletin veya 30’lu yıllardaki ifadeleri hem takip set ilişkilerine, mütedeyyin insanlar devletsiz bir dinin kültürel ve toplum- edilen politikaların arkasındaki fik- ve gruplarla siyasî merkez arasındaki sal karşılığı yoktur. (Bu sebeple tek- re hem de bunun düşük seviyesine münasebetlere indirgenemeyecek ka- partili yılların katı ve kaba laiklik po- ve pragmatizmine işaret etmesi bakı- dar geniş ve derin unsurlar taşır. Ba- litikaları dönemlerinde bile hiçbir üst mından zikre değer: zı imkânları da olan sıkıntılı bir “ta- düzey devlet yetkilisi ‘yeni Türk dev- rih”tir bu. letinin/Cumhuriyet’in dini yoktur’ “Bizde dini cemiyetin [ve devletin] meâlinde bir cümle telaffuz etmemiş, dışına atmak değil, bilâkis inkılâbın En yukarıdan başlarsak işin pek ça- edememiştir. Darbeci generaller de emrine vererek yaşatmak lâzımdır. lışılmamış felsefî bir boyutu var; bu öyle.) Camileri yıkıp, terkedip onların ye- topraklarda vücut bulan din-siyaset rine halkevleri yapmak suretiyle he- ilişkilerinin fikrî karakteri açısından Bu doğru tercih doğru bir istika- defimize varamayız. Her zaman ca- Diyanet İşleri Başkanlığı nerede du- mette yorumlanıp yeterli ölçüde ete mide toplanan halka oradan sesimizi ruyor? Tarihî ve dinî kaynakları olan kemiğe büründürülebildi mi soru- duyurmak; oraları modern halkevleri yerinde/yerli bir düşünceye mi istinat sunun cevabı bugün itibariyle “ha- haline koymak; din sınıfını [ulema ve ediyor; yoksa yabancı/dışarıdan eklen- yır”dır. Diyanet’in Türkiye’yi taşıma meşâyihi] ortadan kaldırmak, herke- memiş “yakıştırma”/ecnebi bir keyfi- kapasitesi hâlâ zayıftır. Bunun en de- si din ve dünya namına konuşturmak yete mi işarette bulunuyor? Melez, ek- rindeki sebebi 1923-24’lerden itibaren [dini ferdîleştirmek, otorite fikrini za- lektik bir yapı niye olmasın! İslâmın paranteze alınması hadisesi- yıflatarak dini “herkes”in konuşabile- dir. Paranteze almak üstünü örtmek, ceği bir alan haline getirmek] müm- Hemen söyleyelim; Cumhuriyet sıkıştırmak, aşağıya çekmek mânası- kündür. İslâmlık bu bakımdan en idaresinin ve ideolojisinin zor bir ge- modern, en ileri bir dindir.” BAŞKANLAR HEP KILIÇ SIRTINDA… Diyanet’te başkanlık koltuğunda oturmak her zaman zor ve sıkıntılı olmuş- tur. Bir tarafta Cumhuriyet ideolojisi ve bile isteye muğlak bırakılmış, her tarafa çekilebilecek kurucu fikir. Ve siyasî merkezin, hangi renkten olursa olsun siyasî iktidarların, partilerin, bürokrasinin, cihet-i askeriyenin bin bir türlü talepleri, ileri geri müdahaleleri... Diğer tarafta tenkit ve karalama gözleri her zaman iştiha ile açık, irtica edebiyatına yahut dindarlık perdesine bürünmüş Türk basını… İçerde ise hocalar… Farklı yetişme tarzları için- den gelen, değişik fikirlere ve meşreplere mensup hocalarla uğraşmak, onlar üzerinden benzerlik- leri fazla bir din anlayışını ve bilgisini vatandaşlara aktarmak tahmin edilenden daha zordur. 19 Ekim 1966 tarihli haftalık Yeni İstiklâl gaze- tesinin ilk sayfası siyasî müdahale ile görevinden uzaklaştırılmış başkan İbrahim Elmalı hadisesine tahsis edilmiş. 3 Haziran 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesi -birinci sayfasında yayınlanan karikatür- le- iktidara karşı muhalefetini Diyanet üzerin- den ve başkan Görmez’in sarığı ile “oynayarak” yapıyor. 36 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Diyanet Diyanet’in tarihi ve geleneği SİYASET KARŞISINDA var mı? PASİF BİR KURUM! İkinci sıradaki mesele Diyanet İşle- Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’nin 1933 yılında yayınladığı tam doğ- ri Başkanlığı’nın -Cumhuriyet devrin- rudan dinle alakalı olmalarına rağmen kendilerine danışılmadan mevzuatı deki birçok kurum ve fikirde olduğu hazırlanan ve uygulamaya konulan devrimlerle (dinle alakalı olmayan devrim gibi- bir devamlılığa mı; yoksa bir ko- var mı?) Diyanet arasındaki pasif ilişkiye işaret etmesi bakımından anlamlıdır. puşa mı işaret ettiği üzerinden soru- Konu Türkçe ezan, Türkçe ibadet: lup sorgulanabilir. “(...) Şeran memnu [yasak] olmayan böyle Türkçe ezan ve kamet hakkında Cumhuriyet ideolojisi açık beyan- bazı müftiler tarafından tereddüte meydan verildiği anlaşılmıştır. Binaenaleyh larında Diyanet’i kendisi gibi yeni bir bu tamimin vusûlünü [ulaşmasını] müteakip umum ilmiye memurları, imam ve kurum ve fikir olarak takdim eder. Fa- hatiplere katî tebliğat icrası ile en ufak bir muhalefet irtikâb edeceklerin katî kat toplumda karşılığı olan bir meş- ve şedid mücaz‘ta [cezalandırmaya] maruz kalacakları tamimen beyan olunur ruluk sağlayabilmek için onu zımni efendim.” olarak Şeyhülislâmlıkla bir şekilde ilişkilendirir. Cumhuriyet’in tercih- Afyonkarahisar Müftülüğü’ne de gönderilen alttaki belge 1933 yılında yine lerine sadık akademisyenler de bunu Rifat Börekçi imzasıyla müftülüklere tebliğ edilen “Türkçe salât ü selâm” tami- yaparlar. Onlar şer‘î hukuk-örfî hu- mi: ”Öz dilimizle her hafta Türkçe Ezanın okunduğu bir zamanda minareleri- kuk tartışmaları ve şeyhülislâmı pa- mizde Arapça salât ü selâm [salâ] okumak âhenksiz düşeceği gibi Hükümet-i dişahın atayıp azletmesi üzerinden celilenin takip buyurduğu maksad-ı millîye de uygun gelmediğine binâen…” Osmanlı Devleti’nin zaten “laik” bir Ve yukarı kısmında ihtisas sahiplerinin, yani ulemanın hazırladığı ifade edilen devlet olduğunu ve din işlerinin dev- Türkçe salâ ile Türkçe tekbir örnekleri… lete bağlı bulunduğunu da savunurlar. Bu tamimi muhafaza eden bir din görevlisi yıllar sonra eski harfle üzerine Aslında bu zayıf ve şeklî bir ilişki- şu notu düşmüş: “Lillâhi’l-hamd [Allah’a lendirmedir. Çünkü Şeyhülislâmlık hamdolsun] Ezan-ı Muhammediyye yine Halifelik-Padişahlıktan sonra Sadra- aslı gibi Arapça okunmaya başlandığı tarih zamlıkla neredeyse eşdeğerli olarak 17. 6. 1950.” devletin en üst ve itibarlı makamı ve geniş yetkilerle donatılmış bir kuru- Diyanet’in doğrudan dinle alakalı konu- mudur. Yasama, yürütme ve yargı larda siyaset karşısındaki pasif konumu ve alanlarında başka herhangi bir mer- tavrı bugün de devam ediyor. Bir önceki Di- ci ile mukayese edilemeyecek ölçüde yanet İşleri başkanı Ali Bardakoğlu’nun 13 yaygın ve etkin yetkileri, görevleri bu- Şubat 2006 tarihli Milliyet gazetesine ana lunmaktadır. 19. yüzyılın ortalarına manşet olan “Türban yasağını tartışmayız” kadar eğitim (medreseler), adliye (yar- beyanatı da bunlardan sadece biri. Bu be- gı) ve hemen her alana uzanan vakıf- yanat Diyanet tarihinde de bir gerilemeye lar bütünüyle ona bağlıdır. Narh (fiyat- ve daralmaya işaret eder. Çünkü darbeci landırma) ve çarşı-pazar kontrolleri, iç 12 Eylül paşalarının hüküm sürdüğü bir emniyet gibi bugün belediye hizmet- dönemde Tayyar Altıkulaç yönetimindeki lerine dahil olan birçok faaliyet alanı Diyanet kadınlar için başı örtmenin dinî da vakıflarla, esnaf teşkilatlarıyla ir- bir vecibe olduğunu açıkça ve delilleriyle tibatlı olarak ilmiyeye mensup kadı- ortaya koymaktan geri durmamıştı. lar tarafından yönetilmekte, yürütül- mektedir. Cumhuriyet’i kuran kadronun ve ona sadık akademisyenlerin zevahi- ri kurtarmak için söyledikleri bir ta- rafa bırakılırsa laiklik/Diyanet mer- kezli olarak Osmanlı ile Cumhuriyet, Şeyhülislâmlıkla Diyanet arasındaki büyük mesafenin tamamen/büyük öl- çüde farkında oldukları söylenebilir. Bu meyanda 3 Mart 1924 tarihinde Di- yanet’i kuran kanunun Meclis’te görü- şülmesi sırasında Biga mebusu Samih Rifat’ın söyledikleri bir isimlendir- 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 37
Dosya ————————————————————————————————————————— me meselesinden ötede anlamlar taşı- edilmiştir. Meydanda kalan yalnız iba- rakki içinde ve Millî Mücadele sırasın- maktadır. Tartışma konusu yeni mü- dât, itikadât, iftaya ait olan ahkâmdır da aktif ve etkin görevler üstlenmiş iti- essesenin adının “Din” işleri mi yoksa ki Umûr-ı Diyaniye Riyaseti’ne aittir ve barlı milletvekili hocalardır. Bakanlar “Diyanet” işleri mi olacağıdır. Kendi- diyanet kelimesi tamamiyle bu mânaya Kurulu listelerinde Şer‘iye Vekili, Şey- mizi biraz zorlarsak buna yeni kuru- mevzudur” (italik vurgular bizim). hulislâma benzer bir şekilde Meclis mun Şeyhülislâmlığa mı yoksa “başka Başkanı’ndan (Başbakan) hemen sonra bir şeye” mi benzeyeceği tartışması da Diyanet İşleri Başkanlığı Şeyhü- zikredilmektedir... diyebiliriz. Birlikte okuyalım: lislâmlığın devamı olmak bir tarafa 1920-24 yılları arasında Ankara’da fa- Bu statü, yetki ve sorumluluklar- “(...) Din ile diyanet arasında fıkhî aliyet gösteren, Ankara’ya mahsus bir dan, bürokratik itibardan, bütçe ve bir fark vardır. Din kazaî, iftaî, mua- tecrübe olan Şer‘iye ve Evkaf Vekâle- personel imkânlarından, protokolden, melât-ı nâsa [yargıya, fetvaya ve hu- ti’nin de devamı olmaktan çok uzak- elbette teamül ve geleneklerden Diya- kukî işlemlere] dair olan her şeyi; tır. Bu vekâletin statüsü, görev ve net’e intikal eden çok çok az bir şeydir ibadâtı, ahkâmı ve itikadâtı câmidir yetkileri Şeyhulislâmlığa göre hayli sı- ve devamlılık tarafını öne çıkarmayı [ibadetleri, hukuku, yargılama ilkele- nırlı bir hale gelmiş olmakla beraber mümkün kılacak evsaftan uzaktır. rini, inançları kendi bünyesinde top- yine de bakanlık düzeyinde ve etki- lamaktadır]. Halbuki kazaya [hukuka, li bir kurumdur. Dinî hizmetler, dinî Kurucu fikir ne idi, ne oldu? hukukî işlemlere, yargıya] dahil olma- hayat, dinî yayınlar, medreseler, tek- yan ahkâmı, iftayı, ibadâtı, itikadâtı keler, vakıflar konusunda geniş yet- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mev- kendi mâna ve mefhumu altında cem ki ve görevlerle donatılmıştır. Hem zuatı geçmişine göre bugün hayli ge- eden bir tabir-i fıkhî vardır ki o diya- Bakanlar Kurulu’nda yer alması hem lişmiş ve iyileştirilmiş (veya teferru- nettir. de Meclis’teki Şer‘iye Encümeni saye- atlandırılmış) haldedir. Personeli ve sinde hukukî düzenlemeler dahil her maddî imkânları itibariyle de öyle sa- Efendim, bütün kütüb-i fıkhıye ve konuda görüş bildirmekte, yorum ve yılır. Türkiye sınırları dışında düzenli İslâmiyede ‘kazaen ve diyaneten’ tabiri fikirlerinin bir kısmı bağlayıcı olmak- olarak meslekî eleman istihdam eden müstameldir. İmaret [emirlik] ve hü- tadır. Dört yıl boyunca Şer‘iye Vekâle- ve nizamî-daimî faaliyetlerde bulunan kümet mânasını cem eden [din] keli- ti’nin başında bulunan kişiler de; Mus- kurumlar arasında herhalde Dışişleri me[sin]de iktisadiyat, ictimaiyat, in- tafa Fehmi (Gerçeker), Abdullah Azmi Bakanlığı’ndan sonra ilk akla gelebile- zibat, tedrisat[ın] cümlesi dahildir. (Torun), Mehmet Vehbi (Çelik), Musa cek büyük kurum odur (70’li yıllarda Bunların herbiri [şimdi yeni sistemde] Kâzım (Göksu), Mustafa Fevzi (Sarhan)] Almanya’daki Türk işçilerine dinî hiz- hükümetin münkasım olduğu şuabâta ilmiye sınıfına mensup, İttihat ve Te- met götürmek amaçlı olarak başlayan [ayrıldığı şubelere, dairelere] taksim bu dış ilgi ve görev -Türkiye Diyanet 38 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Diyanet “DİYANET MEMURLARI” BAŞKA MEMURLARDAN FARKLI MI? İlk fotoğraf (en solda) Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk üst kadrosu sarıklı, cüppeli, sakallı... Osmanlılardan intikal eden ulema kisvesini âdabı ve heybetiyle birlikte taşıyorlar. Ortada ilk başkan Rifat Börekçi Efendi, en sağda üçüncü başkan olacak olan Ahmed Hamdi Akseki Efendi… (ellerine de dikkat edin lütfen). Arkada ayakta duran zevat da Diyanet’in ikinci derecedeki ilk kadrosundan. Onlar öndekilere inat yeni Diyanet’in arzulanan geleceğini, açık veya örtük olarak resmen çizilen istikametini, gidişini temsil ediyorlar. Her mânada Cumhuriyet bürokrasisine ka- tılmak için büyük bir heves ve itina var onlarda. Sağ baştakinin Hitler bıyıklı olması dahil. Yandaki fotoğraf ise 1966 yılında Anadolu’nun ücra bir kasabasında, İkizdere/Rize’de tekâmül kursuna katılan köy hocalarının müftü efendi ile birlikte çekilmiş fotoğraflarını gösteriyor. Çok mesafe kat edilmiş, çok yol alınmış… Zaten tekâmül kursları 60 ihtilâlin- den sonra Diyanet’in üst bürokrasisine yerleşen emekli bir generalin direktifleriyle din adamlarını biraz daha “aydınlatmak” için ihdas edilmişti. Diyanet İşleri Başkanı olan zevatın sakal bırakması âdeti 1978’de bu makama geti- rilen Tayyar Altıkulaç’la birlikte terkedildi. Dört başkan sakalsızdı. Emekliliğe zorlandığı anlaşılan son başkan Mehmet Görmez’in “hafif” bir sakal bırakmasıyla bu “bidat” terke- dildi gibi. (Bendenizden başka bu meseleye önemseyerek temas eden kimse olmadığı için kendime bir miktar pay çıkarsam yeridir!!!) Bakalım yeni gelenler ne yapacak ve yaptığı ne anlama gelecek, olanları kim nasıl anlayacak?! Vakfı’nın zeminini de bu ilgi ve görev yoksa dinî bir kurum mu? İki arada bir büyük ölçüde (1933 yılında bütünüyle), oluşturur- bugün diplomatik bir sevi- derede mi? yaygın din eğitimini ise tamamen or- yeye yükselmiş ve Diyanet’i Cumhuri- tadan kaldırmış oluyordu. yet idaresinin ona biçtiği yer açısından Bir asra yaklaşan tarihinin ardın- beklenmedik enteresan bir noktaya dan hâlâ uzun boylu tartışılmaya ihti- Üçüncü kanun tamamen Ankara’ya getirmiş, çıkarmıştır). yaç gösteren ama ne hikmetse atlanıp mahsus bir tecrübe olan Şer‘iye ve Ev- geçilen zor bir sorudur bu. Yine de ku- kaf Vekâleti’ni ilga eden ve din işleri- Yine de mühim soru ortada duru- rucu fikir etrafında bir hareket ve an- nin tedvirini Başbakanlık’a bağlı bir yor: Diyanet’in kurucu fikri değiş- lama merkezi edinmek için iki nokta- başkanlık (riyaset) olarak Diyanet İş- ti mi/değişir mi; gelişti mi/gelişir mi? ya yoğunlaşılabilir diye düşünüyorum. leri Başkanlığı’na devreden kanundur. Asıl görevi ve fonksiyonu bu toprak- Bunlardan biri Diyanet’in de kurul- larda kurucu bir unsur olarak vücut duğu 3 Mart 1924 tarihidir. Bu tarihte Üçüncü kanunun gerekçesinde şu bulan/vücut veren İslâmiyete ve Müs- Diyanet’in kurucu fikrinden ve bugü- ifadeler yer alıyor: lümanlığa katılmak ve onu tesahüp nünden bağımsız olarak ele alınama- ederek yeni şartlarda, bugünün ih- yacak üç büyük kanun çıkarıldı, üç “Din ve ordunun siyaset cereyanla- tiyaçları istikametinde hem bilgi ve büyük kırılma vuku buldu. Hem de rıyla alakadar olması birçok mehâzî- kurumsallaşma açısından bir yukarı- ivedilikle… ri dâ‘îdir [mahzurları davet eder]. Bu ya çıkarmak hem de yaşayış itibariy- hakikat bütün medeni milletler ve le göğertip genişletmek midir; yok- Çıkarılan kanunlardan biri Hilafeti hükümetler tarafından bir düstûr-i sa Cumhuriyet ideolojisinin ve siyasî ilga ediyordu. Bu kanun, sadece Hila- esasî olarak kabul edilmiştir. Bu nok- merkezin talepleri doğrultusunda dinî fetin ilgasını değil aynı zamanda dev- ta-i nazardan yeni bir hayat varlığı te- bilgiyi ve anlayışı değiştirip dönüştür- letin “dinî” kimlikten, mânevî-meta- min etmek vazifesini deruhte eden mek, modernleştirmek, sekülerleştir- fizik unsurlardan bütünüyle tecridini Türkiye Cumhuriyeti teşkilât-ı siyasi- mek, dinî hayat üzerindeki doğrudan ve belki daha da önemlisi Türkiye’nin yesinde zaten muhdes olan [sonradan ve dolaylı kontrol mekanizmalarını ar- İslâm dünyasıyla merkezî irtibat nok- ihdas edilen] Şer‘iye ve Evkaf Vekâleti tırmak, din üzerinden sisteme ve laik- tası olan, yakın tarihi 4 asırlık, uzak ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâle- liğe meşruluk, katılım ve itaat girdile- tarihi 13 asırlık bir makamı ortadan ti’nin mevcut olması muvafık olamaz. ri sağlamak mıdır? kaldırıyordu. Şer‘iye ve Evkaf Vekâleti’nin ilgasına nazaran da bütün evkafın [dinî-hay- Soruyu, sorular manzumesini bir İkinci kanun Tevhid-i Tedrisat Ka- rî vakıfların] millete intikal etmesi ve başka şekle büründürüp netleştirebili- nunu idi. Bu kanun da Türk eğitim sis- ona göre de idare edilmesi tabiî bir ne- riz de: Diyanet laik bir kurum mudur, temini “dinî” muhtevadan/mantıktan ticedir (...).” uzaklaştırmış ve örgün din eğitimini Diyanet’in kurucu fikri bu üç 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 39
Dosya ————————————————————————————————————————— DİYANET’İN BİR BAŞKA ZOR CEPHESİ Cemaat ve tarikatları kontrol altına almak, dinî anlayışla- lüzumu ehemmiyetle ve tamimen bildirilir” (Belge için bk. BCA, rını, bu arada halk Müslümanlığını değiştirip dönüştürmek 051-V-33-00-00-4-30-23). başından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açık veya örtük vazifelerinden biridir. Üçüncü Diyanet İşleri başkanı Ahmed 12 Eylül darbesi bu kuvvetli teamülü kısmen değiştirmiş ve Hamdi Akseki’nin koltuğa oturduktan kısa bir zaman sonra Diyanet’le cemaat ve tarikatlar arasında doğrudan ve aleni müftülüklere gönderdiği 12 Temmuz 1947 tarihli “takip ve münasebetlerin kurulmasının, birlikte hareket edilmesinin yo- tespit” tamimi kurumun bütün tarihi boyunca tarikatlara ve lunu açmıştır. Bu karar aslında kontrol ve değiştirip dönüştür- cemaatlara nasıl baktığını göstermesi üzerinden de okunabilir: menin farklı bir boyuta intikal ettiğinin işareti olmakla beraber cemaat ve tarikatlar tarafından çok sıcak karşılanmıştı. “Dinî ve millî vahdeti [birliği] ihlâl edecek mahiyette olan ve İslâmlıkla alakası bulunmayan bu gibi hareketleri önlemek için; 2013’ten itibaren Diyanet açısından da cemaat ve tarikatlar açısından da artık yeni ve zor başka bir dönem başlamıştır. 1. Evvelâ mıntıkanızda şeyh ve halife unvaniyle faal kimseler Diğer cemaat ve tarikatlar gibi Diyanet’in dinî görüşlerinden bulunup bulunmadığının, varsa kendilerinin ve tarikatlerinin memnun olmamakla birlikte münasebetlerini iyi götüren, adları ve faaliyet derecelerinin, açıkça hiçbir muhalefette bulunmayan, Diyanet’in içinde yer alan, kürsülerini kullanan, birlikte dinlerarası diyalog toplan- 2. Bunların ne gibi bir maksat takip ettiklerinin ve bunun için tıları düzenleyen Gülen grubunun, oklar kendine yöneldiği ne yolda çalıştıklarının ve halka neler telkin ettiklerinin, zaman tarihini unut(tur)urcasına Diyanet’e karşı sert bir tavır takınması ve artık hiç de inandırıcı olmayan tenkitlerde 3. Halktan para alıp almadıklarının, bulunması konuyla ilgilenenlerin dikkatini çekmişti. Aksiyon 4. Âyin yapıp yapmadıklarının ve âyinlerin mahiyetinin, dergisinin bir kapağı (sayı: 1086, 28 Eylül-4 Ekim 2015) ve Zaman 5. İnâbe [intisap için el ve zikir] veriyorlarsa ne suretle gazetesindeki bir çizim ve haber (8 Haziran 2014, s. 1) bunun verdiklerinin ve içlerine kadın alıp almadıklarının, kadınlara ne çokça örneklerinden sadece ikisi. Hâlbuki aynı dergi müna- suretle inâbe verdiklerinin, sebetlerin “iyi” gittiği zamanlarda “Diyanet’in yeni misyonu: 6. Köy imamlarının arasında bu gibi şeylerle ilgili olanlar Küresel hizmet” başlıklı çok müspet bir dosya hazırlamış, o bulunup bulunmadığının, dönemdeki başkan Ali Bardakoğlu’nu da kapağa çıkarmıştı 7. Böyle İslâmlıkla telif edilemeyen, dinî ve millî vahdeti ihlâl (sayı: 627, 11 Aralık 2006). edecek mahiyette olan bu gibi işler hakkında bugüne kadar sizin ve vaizlerimizin ciddi bir surette meşgul olup olmadığını- Diyanet’in Risâle-i Nurları basmaya başlaması ve bazı Nurcu zın, olmuş iseniz ne gibi bir netice elde ettiğinizin ve olmamış grupların bu beklenmedik hadiseyi merhum Bediuzzaman’ın iseniz, sebebinin izahı ve bu hususta vaizlerimizle birlikte bir kerametinin daha zuhur etmesi olarak karşılaması da garip yapacağınız vaaz u nasihatlerde mükerreren bildirdiğimiz gibi hadiselerdendi. katiyyen şahsiyata girişilmemesi ve ‘Üd‘ü ilâ sebîli Rabbike bi’l-hikmeti ve’l-mev‘ızeti’l-haseneti ve câdilhüm billetî hiye Zahire bakılırsa başkan Görmez’i ayrılmaya sürükleyen, ahsen’ kavl-i kerimi[nin] düstur-ı hareket ittihaz olunması icbar eden sebepler arasında bu zorlu süreçler de var. 40 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Diyanet zorlu ve problemli kanunun toplamı- “Genel idare içinde yer alan Diya- yişle laik hukuk alanına çeken) mev- nın arasında ve içinde teşekkül etmiş- net İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğ- zuat Diyanet’e üç görev ve yetki alanı tir. Elbette daha sonra bunlara baş- rultusunda, bütün siyasî görüş ve dü- tayin etmektedir: kaları da eklenmiştir. Bugüne kadar şünüşlerin dışında kalarak ve milletçe gelen ve devam edeceğe benzeyen dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edi- 1. İslâm dininin inançları, ibadet ve köklü problemlerinin sadece kendi- nerek, özel kanununda gösterilen gö- ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek siyle alakalı olmayışı da bu yüzdendir. revleri yerine getirir” (madde 136). (Meclis’e sevkedilen taslakta yer alma- Onun için kanunun gerekçesinde ana yan “ahlâk” kelimesi kanun maddesi- unsur olarak yer alan ve mantık itiba- Dinin hukuk ve muamelat kısmını ne büyük mücadeleler sonunda dahil riyle doğru gibi gözüken “din işlerinin bütünüyle gözardı eden (bir başka de- edilebilmiştir), siyasetten arındırılması” fikren ve fii- len hiç gerçekleşmemiş bir şeydir. Söz- HUTBELERİN konusu olan dinî alanın 1924 öncesi- MUHTEVASI ne göre daha fazla daraltılması, siyasî DİNÎ Mİ SİYASÎ Mİ? kontrol ve tahakküm altına alınması, zaman zaman istismar edilmesi ve bi- Diyanet ve hutbeler meselesi her zaman çimsizleştirilmesidir. dinî-siyasî ehemmiyetini koruyagelmiştir. 12 Eylül’den sonra ve kriz dönemlerinde Kurucu fikir için bakılacak ikinci daha da artarak ve merkezîleşerek… Bugün yer Diyanet’in görev ve yetki alanla- de değişen fazla bir şey yok. Hutbelerin rıyla ilgili düzenlemeler ve uygulama- muhtevası ve kronolojisi üzerinden Cum- lardır. 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı huriyet ideolojisinin din merkezli arayışları kanunun 1. maddesi ele verdikleri ka- ve uygulamaları ile Diyanet’in nasıl bir din/ dar gizledikleri açısından da önemli İslâm anlayışı ve ahlâk/yaşama biçimi tesis olmalı: etmeye çalıştığını takip etmek mümkün. Tam bilinmeyen ve araştırılmayan, bu “Türkiye Cumhuriyet’inde mua- hutbeleri sessizce dinleyen mütedeyyin melât-ı nâsa dair olan ahkâmın teşri cemaatin ne düşündüğü ve söylenenlere ve infazı Türkiye Büyük Millet Mecli- ne kadar itibar ettiğidir. si ile onun teşkil ettiği hükümete ait olup, din-i mübin-i İslâmın bundan Diyanet’in yayınları arasında neşredilen ilk mâada itikadât ve ibadâta dair bütün hutbe kitapları daha sonra Diyanet İşleri Başkanı olacak olan Ahmed Hamdi Akse- ahkâm ve mesâlihinin tedviri ve mü- ki’ye aittir. İlki üstte kapağı olan Türkçe Hutbe (Yazar adı belirtilmeden basılmıştır, essesât-ı diniyenin idaresi için Cumhu- 1927), ikincisi adıyla basılan ve hayli genişletilmiş Yeni Hutbelerim (2 C. 1936, 1937). riyet’in makarrında bir Diyanet İşleri Reisliği makamı tesis edilmiştir.” 1927 yılında basılan kitaptaki hutbe başlıkları/konuları ve bunların sıradüzeni birçok bakımdan anlamlı. Muhtevaları da: Çalışan mükâfatını görür, Vatan müda- Diyanet’e yüklenen fetva, itikat ve faası, Tayyare Cemiyeti’ne [Türk Hava Kurumu’na] yardım, Temizlik, sağlığın başı ibadetle alakalı irşat (sınırlı eğitim-öğ- temizliktir, Nezafet, İman-amel, Mümin-i kâmil, Namazın hikmet-i meşruiyeti, retim) ve ibadethanelerin idaresi va- Namaz ve hikmeti, Peygamberimiz Efendimizin ahlâkı, Anaya babaya itaat, Anaya zifeleri 40 yıl sonra 22 Haziran l965 babaya hürmet, Evlenmek ve evlat yetiştirmek, Herkes kazancına bağlıdır, İslâm tarih ve 633 sayılı “Diyanet İşleri Baş- dininde saâyin [çalışmanın] kıymeti, Sa‘y ü amel [Çalışmak ve ibadet/harekete kanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkın- geçmek], Ticaret, Sanat, Ziraat, Ebn‘-yı cinsimize [insanlara] hürmet ve muavenet da Kanun”un 1. maddesi ile şöyle dü- [yardım], Öksüzlere yardım, Öksüzleri himaye etmek, Allah’ın ve Peygamber’in ha- zenlenmiştir: yat verecek emirleri, Allah’ı sevmek ve Peygamber’e ittiba etmek [uymak], Rama- zan-ı şerif ve oruç, Oruç ve ehemmiyeti, Kötü huylardan tahzâr [sakındırma], Sî-i “İslâm dininin inançları, ibadet ve zan-tecessüs [kusur araştırma]-gıybet, İstihza [alay etmek]-kötü söz-kötü lakap, ahlâk esasları ile ilgili işleri yürüt- Eksik ölçenler ve yanlış tartanlar, Dünya ve ahiret için çalışmak-fesat çıkarmak, mek, din konusunda toplumu aydın- Nifak ve haset, Allah’tan korkmak-nûs [insanlar] ile hoş geçinmek, Emanete riayet, latmak ve ibadet yerlerini yönetmek İçkinin fenalığı, İşretin ictimaâ zararları, Kumarın fenalığı, Hekim-ilac-hastalık, üzere; Başbakanlık’a bağlı Diyanet İş- Herkes yaptığının cezasını bulacak, Kardeşlik ve dargınlık, Tevazu ve kibir, Mevlit, leri Başkanlığı kurulmuştur.” Mirac, Kadir gecesi, Ramazan bayramı, Kurban bayramı, Ramazan bayramı haftası, Askerlik şerefi. 1961 Anayasası ile genel idare içine alınan (madde 154) Diyanet, 1982 Ana- yasasında müstakil bir maddeye konu olacaktır. Bu madde kuruma hem la- iklik ilkesi doğrultusunda yer tayin et- mekte hem de görevlerinin istikamet ve muhtevasını belirlemektedir: 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 41
DİYANET’İN BİR GÖZÜ SİYASETTE Mİ? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyasetle doğrudan irtibatını başka bir açıdan gösteren çizgilerden biri de başkanlık makamına otu- ran zevattan azımsanamayacak bir kısmının göreve gelmeden önce veya ayrıldıktan sonra aktif siyasetin içinde arzulu bir şekilde yer almış olmasıdır: Rifat Börekçi (I. Meclis’te Manisa mebusu seçildiyse de 4 ay sonra Ankara Müftülüğü görevine döndü; Diyanet İşleri Başkanı iken Cumhuriyet Halk Fırkası Ankara Vilayet Heyeti reisliği de yaptı), E. Sabri Hayırlıoğlu (daha başkan olmadan II. Meclis’te CHP mebusu), İbrahim Elmalı (MP ve Demokratik Parti mebusu), Lütfi Doğan (MSP, RP, FP mebusu), Dr. Lütfi Doğan (CHP mebusu, II. Ecevit hükümetinde Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanlığı da yaptı), Tayyar Altıkulaç (DYP mebusu, AK Parti kurucusu ve mebusu), Mustafa Sait Yazıcıoğlu (AK Parti mebusu, II. R. Tayyip Erdoğan hükümetinde Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı). Bu ikircikli tavır, modernleşme dönemi Osmanlı Şeyhülislâmlarının aktif politikanın doğrudan merkezinde yer almaları ile II. Meşrutiyet’ten sonra Musa Kazım Efendi, Mustafa Hayri Efendi gibi bir kısmının İttihatçı, Mustafa Sabri Efendi gibi çok azının önce İttihatçı sonra İtilafçı olması tecrübeleriyle bazı açılardan benzeşmektedir. Üstteki çizimler Diyanet dosyası hazırlayan bir derginin kapak ve iç sayfalarında yer alıyor (İzlenim, sayı: 21, Mayıs 1995). 2. İbadet yerlerini yönetmek, “Diyanet İşleri Başkanlığı, dinî bir anlamını taşımaktadır” (italik vurgular 3. Vaaz, hutbe ve kitaplarla din ko- teşkilat değil, Anayasanın 154. mad- bizim. Esas 1970 / 53, Karar: 1971 / 76 ve 15 nusunda toplumu aydınlatmak. desinde saptandığı üzere genel idare Haziran 1972 tarihli Resmi Gazete). Fakat buralarda, 2010’da çıkan son içinde yer almış idari bir teşkilat duru- teşkilat kanununun da hiçbir şekilde mundadır. (...) Diyanet İşleri Başkan- Başkanlar ve siyasî doldurmadığı ciddi boşluklar var: Di- lığı’nın Anayasada yer almasının ve müdahaleler yanet’e bırakılan din işlerinin tedviri mensuplarının memur niteliğinde sa- ve din konusunda toplumu aydınlat- yılmasının, (...) birçok tarihî nedenlerin, Son Diyanet İşleri başkanı Mehmet mak ile Millî Eğitim Bakanlığı’na bıra- gerçeklerin ve ülke koşullarıyla ihtiyaçların Görmez’in emekliliğini isteyerek gö- kılan din eğitimi alanlarının birbirin- doğurduğu bir zorunluk sonucu olduğun- revden ayrılma mecburiyetinde kal- den tamamen koparılması Türkiye’ye da kuşku yoktur. (...) Dinin devletçe de- ması bir daha gösterdi ki, Diyanet dinî has garabetlerden biridir. Hem Darül- netiminin yürütülmesi, din işlerinde bir kurum olmaktan ziyade müdaha- fünun İlahiyat Fakültesi (1924-33) ve çalışacak kimselerin yetenekli olarak leye açık herhangi bir siyasî-idarî üst İmam Hatip Mektepleri’nde (1924-30) yetiştirilmesi yoluyla dinî taassubun ön- kurum ve başkanları da herhangi bir hem de 1949’da açılan İlahiyat Fakül- lenmesi ve dinin toplum için manevi bir di- üst bürokrat ve siyasî-idarî kişiliktir. tesi’nde, 1951’de açılan İmam Hatip siplin olmasının sağlanması ve böylece Türk Bu 1924’ten beri böyledir aslında, fakat Okulları’nda ve 1959’da açılan Yüksek milletinin çağdaş uygarlık seviyesine eriş- vatandaşa, dindar halka böyle gösteril- İslâm Enstitüleri’nde verilen din eği- mesi, yücelmesi ana ereğinin gerçekleştiril- memesi gerekir. Onun için mevzuatla timi ve öğretiminin Diyanet’le hiçbir mesi gibi nedenlere dayan[maktadır]. konumlandırma arasında, gerçekle gö- ilişkisi olmamıştır, bugün de yoktur. (...) Devletin bu alandaki yardımı ve rüntü arasında bir mesafe bırakılma- Anayasa Mahkemesi’nin verdiği Diyanet İşleri kuruluşu görevlilerinin sına dikkat edilmiştir. Zevahiri kur- doğrudan Diyanet’le alakalı bir ka- memur sayılması, devletin din işleri- tarmak için siyasî merkezin bulduğu rarın gerekçesinde yer alan “muğ- ni yürüttüğü anlamına gelmeyip ülke “uygun” çözümlerden biri, Diyanet’in lak-net” ifadeleri zikrederek kurucu fi- koşullarının zorunlu kıldığı ihtiyaca başına ilmi, titri, tanınırlığı itibariyle kir kısmını şimdilik tamamlayabiliriz: uygun bir çözüm yolu bulmak erek ve “muteber” bir kişi getirmektir. Vazife başında vefat eden (teamülen kayd-ı 42 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
—————————————————————————————————————————— Diyanet BAŞKANLARIN GÖREV SÜRELERİ 1- Rifat Börekçi hayat şartıyla çalışan) ilk üç başkan; 4. 4. 1924 - 5. 3. 1941 Rifat Börekçi, Mehmet Şerefeddin Yalt- kaya, Ahmed Hamdi Akseki böyledir. 17 yıl Çokpartili hayat Diyanet teşkilatını ve başkanlarını daha da siyasîleştirecek, 2- M. Şerefeddin 3- Ahmed Hamdi başkanların geliş gidişleri de siyasî Yaltkaya Akseki iniş çıkışlardan ziyadesiyle etkilene- 14. 1. 1942 - 23. 4. 1947 cektir. 1960 darbesinden sonra duru- 5 yıl 3 ay 29. 4. 1947 - 9. 1. 1951 mun daha da nezaket kesbettiği rahat- 4 yıl 8 ay lıkla söylenebilir. 4- Eyüp Sabri 5- Ömer Nasuhi Çokpartili hayatın kendi iç zafiyet- Hayırlıoğlu Bilmen lerini ve askerî müdahale dönemlerini 12. 4. 1951 - 10. 6. 1960 dikkate alarak başkanlık makamına 9 yıl 29. 6. 1960 - 6. 4. 1961 getirilen kişilere, tarihlerine ve görev 9 ay sürelerine bakmak birçok şeyin takip edilebilmesini ve anlaşılmasını müm- 6- Hasan Hüsnü 7- Tevfik kün kılacaktır sanırım: Erdem Gerçeker 6. 4. 1961 - 13. 10. 1964 15. 10. 1964 - 16. 12. 1965 Bu konuşan tablo (yanda) birçok şe- 2 yıl 5 ay 1 yıl 1 ay yi söylüyor ve gösteriyor. Yine de iki eski başkanın sözlerine yer vererek 8- İbrahim Bedrettin 9- Ali Rıza bitirebiliriz. Belki bugüne tercüman, Elmalı Hakses yarına da işaret olurlar: 17. 12. 1965 - 25. 10. 1966 11 ay 25. 10. 1966 - 15. 1. 1968 Tayyar Altıkulaç: “Diyanet’te he- 1 yıl 2 ay men her gün yaşanan ve değişmeyen sıkıntı kanunla [Diyanet İşleri] Baş- 10- Lütfi 11- Dr. Lütfi kan[ın]a verilmiş olan yetkilerin siyasî Doğan (vekil) Doğan makam tarafından kullanılmak isten- 15. 1. 1968 - 25. 8. 1972 mesinden kaynaklanır. (...) Dinî oto- 4 yıl 7 ay 26. 8. 1972 - 26. 7. 1976 rite boşluğu kesin olarak var. Bunun 4 yıl önemli sebebi Diyanet’in siyasî iktidar emrindeki görünümü ve bazı çevreler- 12- Doç. Dr. Süleyman 13- Dr. Tayyar ce bu durumun istismar edilmesidir” Ateş Altıkulaç 28. 7. 1976 - 7. 2. 1978 (“Daha yürekli bir Diyanet”, Altınoluk der- 1 yıl 6 ay 9. 2. 1978 - 10. 11. 1986 gisi, sayı: 93, Kasım 1993, s. 20, 21). 8 yıl 9 ay M. Sait Yazıcıoğlu: “Diyanet Türki- ye’nin sancılı değil en sancılı müesse- sesi (...) Bunun asıl sebebi de Diyanet’in konumu ile ilgili (...) Laikliğin yoru- mundaki sıkıntı Diyanet’e de yansıyor. Siyaset-Diyanet ilişkileri sağlıklı zemi- ne oturamıyor. (...) Devlet bu konuyu sağlıklı biçimde çözebilmiş değil. (...) Siyaset ile Diyanet’in ilişkileri pek hoş olmamıştır çoğu zaman” (“Diyanet en sancılı müessese”, Altınoluk dergisi, sayı: 93, Kasım 1993, s. 16, 18). 14- Doç. Dr. M. Sait 15- Mehmet Nuri Yazıcıoğlu Yılmaz 17. 6. 1987 - 2. 1. 1992 4 yıl 6 ay 2. 1. 1992 - 17. 3. 2003 11 yıl 2 ay 16- Prof. Dr. Ali 17- Prof. Dr. Mehmet İsmail Kara Bardakoğlu Görmez Prof. Dr., Marmara Üniversitesi 30. 5. 2003 - 11. 11. 2010 İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi 7 yıl 5 ay 11. 11. 2010 - 31. 7. 2017 Emekli Öğretim Üyesi 6 yıl 8 ay 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 43
SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı [email protected] Tek Parti ve çok Tek Parti Tahakkümünden partili dönem, Dış Dünyaya Entegrasyona Menderes’in idamı için talep edilen DİYANET’İN hutbe, hac ve yurt KISA HİKÂYESİ dışı yasağı, basının ayak oyunları, yurt Başta Gazi Paşa olmak üzere Millî Mücadele’nin lider- dışına açılma süreci lerinin aşağı yukarı tamamının kafasında yeni bir ve laik kesimin devlet kurulacaksa bu siyasî yapı parlamenter sis- Diyanet tutumu… teme dayanacaktı fikri vardı. İmparatorlukların ve baba- Tekmili birden bu dan oğula geçen sistemlerin artık ömrünü tamamladığı yazıda. ortadaydı. 44 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL Sultan II. Abdülhamid’den sonra devleti zaten hanedan yönetmiyor, sembolik olarak varlığını sürdürüyordu. Ni- tekim 23 Nisan 1920’de Ankara’da bir meclis teşekkül et- tirilirken, her ne kadar İstanbul’da kapatılan meclisin de- vamı gibi bir görüntü verse de bu, meşruiyetini mevcut devlete dayandırma, illegal bir duruma düşmeme düşün- cesinden kaynaklanıyordu. Bu nedenle mebuslar, nâzırlar ve sadrazam pozisyonunda yer alanların tamamı “vekil” sıfatını kullanıyorlardı. Millî Mücadele’yi yürütecek bu meclis ilk iş olarak 2 Mayıs 1920’de çıkardığı bir kanunla 11 kişiden oluşan bir “İcra Vekilleri Heyeti” kurdu. Bu, meclisin içinden çıkan hükümetti ve 11 kişilik bakanlar kurulundan oluşuyordu. Bu bakanlar kurulunun birinci sırasında Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti yer alıyordu (Düstur, Üçüncü Tertip I/6). Şeyhülis- lamlık ile II. Mahmud döneminde kurulan (1826) Evkâf-ı Hümayûn Nezareti’nin görev ve yetkilerini bünyesinde toplamıştı.
30 Ekim 1922’de Ankara Büyük Millet Meclisi, Osman- » Diyanet’in merkezi de Ankara lı Devleti’nin sona erdiğini, saltanatın kaldırıldığını ve Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’te kurulmuş, Ankara Müftüsü Rifat Börekçi yerini yeni Türkiye Hükümeti’nin aldığını bildiren bir 1 Nisan 1924’te ilk Diyanet İşleri Reisi olarak göreve başlamıştı. Kurumun karar aldı (Düstur, Üçüncü Tertip III/99). Bu karardan 20 Ankara’daki binası, hemen arkada Ahmed Hamdi Akseki Camii. gün sonra Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti, başta vakıflarla il- gili birimleri olmak üzere bürokratik kurumlara dev- rinin yürütülmesi ve dinî müesseselerin cami, mescid, redildi. tekke ve zaviyelerin yönetimiyle, imam, hatip, vaiz, şeyh, müezzin-kayyum gibi görevlilerin işlemleri Diya- 3 Mart 1924’te Hilafet’in ilgası ile birlikte Şer’iyye ve net’e bağlı müftülüklerce yürütülecektir.” Bir süre son- Evkâf Vekâleti de kaldırıldı. Bu bakanlığa bağlı vakıflar- ra da Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medrese ile tekke ve la ilgili düzenleme zaten önceden yapılmıştı. Ama bu zaviyeler kapatılınca bu kurumlar Diyanet’in yetki sa- hazırlık aynı zamanda Şeyhülislamlığın görev ve yetki- hasından çıkartılmış oldu. lerini de deruhte ediyordu. Bakanlık kaldırılınca dinî hizmetlerin yürütüleceği alanda tabii olarak bir boşluk Tek Parti döneminde Diyanet İşleri Reisliği, Cumhu- oluşuyordu. Bu boşluğu doldurmak üzere Diyanet İşleri riyet’in genel müdürlük seviyesinde bir kurumuydu ve Reisliği kuruldu ve 1 Nisan 1924 tarihinde kurumun ba- başında da yeni rejimin güvendiği bir insan vardır. Ardı şına Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi getirildi. ardına yapılan devrimleri sükûtla kabullenmiş, uyum- lu ve sessiz bir kurum... Kendisine çizilen alanda bir me- Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devletti. Bu devlet her mur kitlesini yönetmiştir. ne kadar bir imparatorluğun devamı kabul edilse de Ba- tılı parlamenter sisteme dayalı, seküler bir yönetim anla- Rıfat Börekçi’den sonra kurumun başına getirilen yışı ile kurulmuştu. Din ve devletle ilgili bir kurum olan Ord. Prof. Dr. Mehmet Şerefeddin Yaltkaya ve arkasın- Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti siyasî sistemden çıkarılmış, ge- dan gelen Ahmed Hamdi Akseki de siyasî otoriteyle nel müdürlük seviyesinde bürokratik bir kurum haline problem yaşamadan, vefatlarına kadar kurumu yönet- getirilmişti. Bu kurumun yeni devlette görev ve yetki ala- mişlerdir. Akseki, yaklaşık 9 ay gibi kısa bir süre de nı da kanunla düzenlenerek sınırlandırılmıştı: “İslâm dininin itikad ve ibadete dair hüküm ve işle- 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 45
SIRADIŞI TARİH Demokrat Parti döneminde görev yapmıştır ve bu dö- nemde daha rahat çalıştığı söylenebilir. Menderes’in idamı için hutbe istediler Akseki’den sonra DP iktidarı Eyyüp Sabri Ha- yırlıoğlu’nu başkanlığa getirdi. Diyanet camia- sı, Tek Parti dönemine gö- re siyasî otoriteyle daha rahat ilişkiler yürüttü. Özellikle ezanın as- li şekliyle okunması Diyanet’i halk na- zarında oldukça » M. Tevfik Gerçeker » M. Nuri Yılmaz rahatlattı. Bu dö- » Mustafa Said Yazıcıoğlu nemde kurumun ismi Diyanet İşleri Başkanlığı’na çev- rildi. 1935’ten beri Vakıflar Genel Müdür- lüğü uhdesinde olan ca- » İ. Bedreddin Elmalı mi ve mescitlerin idare- si ile imamların kadroları Diyanet’e devredildi. 27 Mayıs 1960 askerî darbesinden Diyanet de nasibini aldı. Başkan Hayırlıoğlu 10 Haziran itiba- riyle emekli edildi ve 30 Haziran’da yerine Ömer Na- suhi Bilmen getirildi. Ancak kısa sürede Bilmen’le an- laşamayacaklarını anlayan darbeciler, henüz 10 ayını doldurmamış olan Ömer Nasuhi Hoca’yı istifa ettirdiler. Darbecilerin onursuzluğu ile Ömer Nasuhi Hoca’nın karakteri konusunda çok şey yazabilirim. Ancak dergi- nin sayfa sınırlılığını göz önüne alarak, Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla Prof. Dr. Mehmet Görmez’in 2015 tari- Nasuhi Bilmen: » Ömer Nasuhi Bilmen hinde katıldığı bir radyo programında aktardığı bir ola- ‘Efendim, bana bir yı, darbecilerin istekleri karşısında Hoca’nın takındığı vazife yüklediler. onurlu tavrı ifade etmek açısından aynen paylaşmakla Ben de Ankara’ya geldim, o makama, göreve başlama- yetineceğim: dan önce sizden izin almaya geldim.’ Eyyüp Sabri Ho- “Ömer Nasuhi Hoca başkan olarak atanır, İstan- ca, Ömer Nasuhi Hoca’yı içeri alır ve ona: ‘Devir, devr-i bul’dan trene biner ve Ankara Garı’na indiğinde bir po- mefsedet (fesat) devri, celb-i maslahat (iyilik) devri de- lis memuru ile bir şoför kendisini arabaya alırlar. ‘Ho- ğil. Zor günler geçireceğiz. Ben hamdettim Allah’a, seni cam, sizi otelinize götürüyoruz’ deyince ‘Hayır, olmaz’ bu makama getirdiler. Çünkü sen yine devletimizi, mil- der. ‘Nereye gitmek istiyorsunuz?’ diye sorduklarında, letimizi Diyanet’in tarihinde olduğu gibi nice kötülük- ‘Önce Eyyüp Sabri Hayırlıoğlu’nun evine gidelim’ deyin- lerden, yanlışlıklardan vazgeçireceksin inşallah’ der. ce polis memuru şaşırır. Yolda arabayı sağa çeker. Arka- Böylece Ömer Nasuhi Hoca’ya icazet verilir. sına döner, ‘Hocam, bu ülkede bir ihtilal oldu, biliyor Hoca göreve başlar ve 8 ay sonra istifa etmek zorunda musun?’ Hoca ‘Biliyorum evladım’ der. ‘Bu ihtilal Diya- kalır. Çünkü o zaman Menderes ve arkadaşlarının ida- net İşleri Başkanı’nı görevden aldı, biliyor musun?’ Ho- mıyla ilgili, ‘katledilmelerinin dinen de caiz, hatta va- ca, ‘biliyorum’ der. ‘Seni de Diyanet İşleri Başkanı yaptı.’ cip olduğu’ şeklinde bir hutbe okumasını isterler. Kabul ‘Evet, biliyorum.’ ‘Peki, yeni Diyanet İşleri Başkanı’nın etmez ve onurlu bir şekilde istifa eder” (http://www.yenia- Ankara’ya geldiğinde ilk işi görevden azledilen Diyanet İşleri Başkanı’nı ziyaret etmek mi olmalıdır?’ Hoca, ‘Ev- kit.com.tr/haber/iste-diyanetin-aci-tarihi-180187.html). ladım, siz gitmek istemiyorsanız ben evi bilirim, yaya Peygamber Ocağı olarak bu milletin gönlünde taht da giderim’ diye cevap verir. kuran, milletin ordusunda komutan elbisesi giyen çete- Ve gider, kapı çalınır. Eyyüp Sabri Hayırlıoğlu, karşı- nin, idam ettikleri masum devlet adamlarına karşı işle- sında Ömer Nasuhi Hoca’yı görünce şaşırır tabii. Ömer dikleri cinayetleri din üzerinden halk nazarında meş- 46 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
rulaştırma çabaları… Ahlaksızlığın bu kadarına da pes ASKERİN DİYANET’TE NE İŞİ doğrusu! OLABİLİR? Ömer Nasuhi Hoca’nın bu onurlu ayrılışından sonra 28 Şubat’ı takip eden dönemde Diyanet Vakfı’nın aynı gün (06.04.1961) Hasan Hüsnü Erdem “Başkan” ola- bünyesinde Diyanet Araştırma Merkezi (DİYAM) kurul- rak atanır. Erdem 1964 Ekim’indeki vefatına kadar gö- du. Merkezin kurucu başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Baş- revi yürütür. kan Yrd. Em. Tümg. Yaşar Karagöz, Gn. Sek. Em. Tuğg. Yavuz Ölçen idi. Ayrıca emekli subaylar Ferruh Sezgin Vefatından iki gün sonra resmî hiçbir din eğitimi al- ve Mustafa Küçükçayır da grup başkanı ve araştırmacı mamış, “babasından okumuş” olduğu söylenen Anaya- sıfatıyla DİYAM’ın yetkilileri arasındaydılar. sa Mahkemesi Başkanı M. Tevfik Gerçeker bu makama getirilir. Adalet Partisi’nin tek başına iktidara gelme- Şaka gibi! siyle Aralık 1965’te emekliliğini isteyen Gerçeker, Baş- Askerlerden oluşan bir merkezin Diyanet’te ne işi kanlık koltuğunu İbrahim Bedreddin Elmalı’ya bırakır olabilir? Bu merkez din adına neyi araştıracak? Fikri (17.12.1965). olan varsa beri gelsin lütfen. Mesele sonradan anlaşıldı: Toplamda 800 bin dolara Hac yasağı kurulduğu, danışmanlara binlerce dolar maaş ödendiği basında yer alınca merkez AK Parti’nin iktidara, Ali Bar- Diyanet’in, kurulduğu 1924’ten 1965’e kadar siyasî dakoğlu’nun da Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelmesiyle otoritenin baskısı altında bulunduğunun ve bu baskının birlikte kapatıldı. “mahiyetinin” okuyucu tarafından anlaşılması için kü- çük bir detayı dillendirmek istiyorum: 1924-65 arasında » Prof. Dr. Ümit Özdağ hiçbir Diyanet İşleri Başkanı Hacca gitmemiş, hacı sıfatı kazanamamıştır. Çünkü yasaktı! Hatta “yurt dışı gezisi” memuru olduğunu, bu devletin laik bir devlet olduğu- bile yasaktı! nu, Atatürk devrimlerinin arasında kılık-kıyafet devri- minin önemli bir yer tuttuğunu, binaenaleyh laik bir Alın size çarpıcı bir örnek: devletin memurunun, devletin temel vasfına aykırı bir İbrahim Bedreddin Elmalı Hoca göreve başladığı yıl, kıyafetle devletin bir kurumunu temsil edemeyeceğini, Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’dan bir davet alır. Hükümetin buna göz yummaması gerektiğini söyleye- Bu davet duyulur duyulmaz Türk basını yaygarayı ko- rek Hükümete “yasaları” gösteriyorlardı. parır. “Laikliğe aykırı! Laik Cumhuriyet yara alır! Ata- türk ilkeleri çiğnenmektedir!” söylemlerine dayanan, Konu bu sefer Bakanlar Kurulu’nun gündemine ge- akıl, vicdan ve ahlakın kabullenemeyeceği bir kampan- lir. Sarığı, cübbesi ile gitmesi laikliğe aykırı mıdır, değil ya başlatır. midir tartışmaları yaşanır. Millet nefesini tutmuş, Nur- Nurlu Süleyman’ın (Süleyman Demirel) tek başına ik- lu Süleyman’ın işi nasıl kıvıracağını merakla beklemek- tidar olduğu dönemdir. İktidarda olmasına iktidardadır tedir. Nihayet kerhen de olsa ziyarete izin verilir, ama da muktedir olamamıştır. Anayasal kuruluşların baş- sarıkla cübbeyi valize koymak şartıyla! kanları da, laik cumhuriyet nutuklarıyla bu kervana ka- tılmışlardır! Babası tabur veya alay imamı olan, sonra O zaman THY’nin bir iki Avrupa seferi dışında seferi da umre yaptığını dahi gizleyen, Genelkurmay Başkan- yoktu. Hoca uçağa binip Roma’ya uçunca, basın kıyame- lığı’ndan sonra Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’ın se- ti kopardı tabii. Adeta yeni bir darbenin çağrısı yapılı- si soluğu çıkmamaktadır. yordu. Ülkeyi Cumhurbaşkanı ve seçilmiş Başbakan, Diyanet enine boyuna müzakere eder ve şu gerekçe- lerle ziyaretin ülke yararına olacağına karar verir: “Türkiye Cumhuriyet’i kurulduktan, Hilafet de kal- dırıldıktan sonra başta İngiltere olmak üzere İslam coğ- rafyasında Türkiye’nin, din hanesinden İslamı sildiği, Hilafeti lağvettiği ve laikliği (dinsizliği) kabul ettiği, İs- lam harflerini yasaklayıp gavur alfabesini aldığı, kadın- ların başlarını zorla açtırdığı, camileri kapattığı, ezanı yasakladığı…” yönündeki yalan ve iftiralarla dolu pro- pagandalar, “İslam ülkelerinin sokaklarında Türkiye artık İslam düşmanı bir kâfir devletidir” algısı oluştur- muştu. İşte bu ziyaret, bu algıyı yıkacak, İslam coğrafya- sında yeniden olumlu bir hava oluşacaktı. Başkan Elmalı bu düşüncelerle ziyareti gerçekleştir- meye karar verdi. Onun bu duruşu karşısında mütare- ke basınının artıkları işi azdırdılar. Cübbe ve sarığıy- la resmî bir ziyaret yapacak olan Başkan’ın bir devlet 2017 EYLÜL / DERİN TARİH 47
SIRADIŞI TARİH » Ürdün Kralı’na imamlık yaptı sil ediyordu, tanklara uçaklara göğsünü gererek karşı Resmî bir ziyaret amacıyla Türkiye’ye gelen Ürdün Kralı Abdullah, Hacıbayram çıkan bu Kasımpaşalı da millî iradeyi temsil ediyor! Bu Camii’nde namaz kılmış; imamlığı Diyanet İşleri Başkanı Eyyüp Sabri Hayırlıoğlu millet, bu Kasımpaşalıyı niye çok sevdi denirse, işte bu yapmıştı (16 Mayıs 1951). Hayırlıoğlu 27 Mayıs 1960 askerî darbesi sonrasında farktan dolayı! emekli edilecekti. Yurtdışı yasağı Bakanlar Kurulu ve Meclis yönetemiyor, Simavi Ailesi ile hempaları yönetiyorlardı sanki. Neyse, konumuza dönelim. Bedreddin Hoca dik ka- falı biri midir, yoksa Demirel’in korkak tabiatı gereği Elmalı Hoca Roma havaalanına inince Büyükelçimiz manevratik numarasıyla mı böyle davrandı, tespit ede- tarafından karşılanır ve hükümetin izni iptal ettiğini, medim. bu nedenle Tunus’a gitmemesi, Türkiye’ye dönmesi ge- rektiğini söyler. Şu millî iradeye, tek başına milletin % Olay şöyle gelişir: Bedreddin Hoca geri dönmez, Diya- 52 oyuyla iktidar olan Süleyman Demirel’in haline ba- net’e telefon eder ve yıllık izne ayrılır. Bir vatandaş ola- kın! Basının yaygarasıyla bir gün önce Bakanlar Kuru- rak Tunus’a uçar! Tunus’ta bir devlet başkanı gibi kar- lu’nda aldığı kararı bir gün sonra bozuyor. Avami tabir- şılanır. Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanı’nın Tunus’a le, üç-beş gazete Başbakan’a tükürdüğünü yalatıyor! geldiğini duyunca Müslümanlar caddelerde secdeye ka- panır: Rabbim sana şükürler olsun, Türkiye tekrar İsla- Şimdi gel de söyleme: ma dönmüş! 15 Temmuz darbe girişiminde savaş uçakları havada uçuşup bomba yağdırırken Kasımpaşalı, çoluğunu-çocu- Bedreddin Hoca ziyaretini tamamladıktan son- ğunu da uçağa doldurup darbecileri püskürtmek üzere ra Bingazi üzerinden dönmeye karar verir. Büyükelçi- İstanbul’a geliyor! Siyasî hayatı boyunca, asker her ök- lik bunu derhal Dışişleri Bakanlığımıza bildirir. Nurlu sürdüğünde şapkasını alıp tüyen de millî iradeyi tem- Süleyman’ın değişmez Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağ- layangil hemen Libya Büyükelçiliğimize bir nota gönde- rir: Diyanet İşleri Başkanı’nın “gerekirse derhal derdest edilerek Türkiye’ye gönderilmesi…” 48 DERİN TARİH / 2017 EYLÜL
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125