Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 61 - Derin Tarih (Nisan 2017)

61 - Derin Tarih (Nisan 2017)

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-29 09:41:28

Description: 61 - Derin Tarih (Nisan 2017)

Search

Read the Text Version

iÇiNDEKiLER 04 Bizden Haberler 26 DOSYA 06 Bizden Size 08 Okur Hattı İstanbul’un 64 10 Soru-Cevap MSKeiumthaaapvriKreEumyrictVelaarroıl Hakkın Sesi Halkın Sesi 12 Bunu da Gördük 32 Gazi Meclis 14 Eşyanın Kalbi Fotoğraf Osmanlı Mustafa Budak, Mehmet Çelik, Ahmet Demirel, 16 Aktüel Hollanda İsmail Kara, Mahmut Akyürekli İlişkileri 20 Ayın Tarihi 42 Bülent Arı 22 Miras Metinler Sömürgeci Yüreğin Karanlığı 48 Hollanda’nın Mustafa Özel Sömürgecilik Yalanları 108 Erhan Bektaş Harput Ermenilerinden Payitahta 50 Tarihçi Gözüyle Mektup Var! M. Şükrü Hanioğlu Mustafa Alican 56 1 Kitap 1 Yazar Muharrem Kesik Konuşan: Olcay Can Kaplan 60 Derin Yorum Hüsamettin Arslan 106 Ayın Kelimesi: Performans D. Mehmet Doğan 114 Yakın Tarih Mustafa Armağan 130 Sıfır Noktası 134 Derin Kitap Halil Solak 136 Vitrindekiler 142 Bulmaca 144 Çizgisel Tarih Hasan Aycın 2 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

NİSAN 2017 38 Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! Hollanda’nın Sayı 61, Nisan 2017 Endonezya’daki ISSN 2147-0553 Lawrence’ı: Snouck İmtiyaz Sahibi Diyalog Dergi Yayıncılığı A.Ş. Adına Arif Emre Gündüz MUSTAFA ALBAYRAK 96 100 Genel Yayın Yönetmeni MUSTAFA ARMAĞAN Son Başbuğ İslam Devletlerinde Alparslan Türkeş Paranın Kullanımı Yayın Koordinatörü ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY Olcay Can Kaplan Muharrem Kesik Yazı İşleri Şefi 118 126 HALIL SOLAK Lüzumsuz DEAŞ’ın İlham Kaynağı Editör Bir Savaş Ezrâkîlerdi MUNISE ŞIMŞEK Norman Stone Adnan Demircan Editör Yardımcıları OLCAY CAN KAPLAN BÜŞRA SEZGIN ÖZTÜRK, SAMET TINAS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü BURHAN İSTENCİ  Yayın Kurulu MAHMUT AKYÜREKLI, MUSTAFA BUDAK M. FATİH CAN, MEHMET ÇELİK, ADNAN DEMİRCAN MUSTAFA KAÇAR, AVNİ ÖZGÜREL, LÜTFI ŞEYBAN MÜFİD YÜKSEL Danışma Kurulu AHMET AĞIRAKÇA, ALİ BİRİNCİ, AHMET DEMIREL UĞUR DERMAN, D. MEHMET DOĞAN EKREM BUĞRA EKINCI, SEMAVİ EYİCE MEHMET GENÇ, ŞİNASİ GÜNDÜZ, HÜSREV HATEMİ İSMAİL KARA, KEMAL KARPAT, AYKUT KAZANCIGIL MUHARREM KESİK, MAHMUD EROL KILIÇ HEATH W. LOWRY, ÜMİT MERİÇ, MEHMET NİYAZİ ÖZDEMİR, NORMAN STONE RAMAZAN ŞEŞEN Grafik-Tasarım SEDA ERTÜRKOĞLU, METIN TAHA YILMAZ Çeviri Z-ALP ÇEVIRI (INGILIZCE) OSMANLICA DERGI (OSMANLICA) Sosyal Medya: SUAT ÖZDEMİR Fotoğraf MUSTAFA CAMBAZ, SEDAT ÖZKÖMEÇ Reklam Genel Müdür: ABDULLAH HANÖNÜ Genel Müdür Yardımcıları: ZİYA KADAM GÜLAY BAYRAK ALTINDAĞ Reklam Grup Müdürü: MERYEM BAHADIR Reklam Müdürü: AYŞEGÜL DAG Rezervasyon Müd: ABDULLAH BİLGİÇ 0212 4676565 (1727) Mail: [email protected] Baskı ÖZCAN URAL (Satın Alma ve Baskı Müdürü) Abone - Satış - Dağıtım BİRLİKTE DAĞITIM A.Ş. 0212 467 52 52 www.birlikte.com.tr [email protected] [email protected] Basım Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. Sancaktepe, İstanbul 0216 585 90 00 Kurumsal Dağıtım Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Samandıra, İstanbul 0216 585 90 00 www.turkuvazmatbaacilik.com İletişim - Yönetim Yeri Maltepe Mah. Fetih Cad. No: 6 34010 Zeytinburnu, İstanbul 0212 467 65 05 www.derintarih.com - [email protected] Her hakkı mahfuzdur. Dergideki yazı, fotoğraf ve diğer görsellerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden her türlü ortamda çoğaltılması yasaktır. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 3

[email protected] » DT Ekibi: Metin Taha Yılmaz, Özlem Kocukeli Özbay, Munise Şimşek, Olcay Can Kaplan, Seda Ertürkoğlu, Samet Tınas, Halil Solak, Büşra Sezgin Öztürk. 6. YILIMIZA OSMANLILAR HAKKINDA C MERHABA DERKEN... HER ŞEY BU SAYIDA! M Y “Tüm bildikleriniz tarih olacak” aldığımız yüzlerce e-mail ve sosyal Derin Tarih, 2014’te ları: Heath Lowry, CM sloganı ile 2012 Nisan’ında başla- medya hesaplarımıza yağan övgü başladığı özel sayı Mehmet İpşirli, MY yan yayın hayatımızda 5 yılı geride dolu mesajlara, hatta el yazısıyla yolculuğuna 8. sayı- Machiel Kiel, Hilmi CY bıraktık. Okurun hakikate sadık ve özene bezene yazılmış mektuplara sıyla devam ediyor. Aydın, Mustafa Ar- CMY adaletli bir tarih dergisine duyduğu layık olabilmek için daha yürüne- Osmanlılar Özel mağan, Cihan Yüksel K ihtiyaçtan hareketle Mustafa Arma- cek çok yolumuz var. Sayısı, Balkanlardaki Muslu, Lütfi Şeyban, ğan’ın genel yayın yönetmenliğinde Osmanlı mührün- Yavuz Bahadıroğlu… yola çıktığımızda bir avuç tarih sev- Tarih bir gün mutlaka kendi yü- den Yavuz Sultan Birbirinden değerli dalısı idik. 5 yılın sonunda yurt içi züyle bu ülkeye dönecek ve kendi Selim’in Kudüs’ü görsel malzeme ve ve dışından binlerce okurumuz, bi- sesiyle konuşmaya başlayacaktır. O fethine, giyim-ku- belgelerle bezenen zi yalnız bırakmayan hakikat âşık- zamana kadar malzeme yığınağı şam geleneğinden bu özel sayımızı da ları yoldaşlık ediyor bize. yapmakla iştigal edeceğiz. payitahttaki günde- diğerleri gibi beğe- lik hayata, 400 sene neceğinizi umuyo- 5 yıldır okurlarımızın güvenini 5 uzun yıl boyunca gerek yazıları, dünyanın yönetildiği ruz. Yeni yılda yeni kazanmış, sözüne itibar edilir, aka- gerekse toplantılardaki değerli fikir- Topkapı Sarayı’ndan sürprizlerimize hazır demi dünyasının değerli isimlerini leriyle dergimizi sahiplenen, bura- Padişahların hobi- olun. aynı sayfalarda buluşturan bir dergi da isimlerini tek tek sayamadığımız lerine, yedi düvele Ekibimiz, sizden olarak yolumuza devam ediyoruz. pek kıymetli hocalarımıza ve destek- karşı uyguladığı dış gelen istekleri de Ve her ay yeni bir adım daha atma- lerini bir an olsun bizden esirgeme- politika stratejilerin- dikkate alarak bir nın güzelliğini yaşıyoruz sizlerle. yen sadık okurlarımıza kalbî şükran- den 1. Dünya Sava- sonraki özel sayının larımızı sunuyoruz. şı’nın perde arkasına hazırlıklarına başladı Tarihte tabulara karşı verdi- kadar İmparatorlu- bile. ğimiz savaşın Türkiye’nin Bize verdiği gayret ve kuvvet ğun merak edilen Özel sayılarımızla normalleşme sürecine kat- için yüce Allah’a hamd u se- boyutlarına uzman- ilgili görüş ve talep- kı sağladığı kanaatinde- ların rehberliğinde lerinizi bize yazın ki, yiz. İlk sayımızdan itiba- nalar ediyor; cemi cümle- yelken açıyor. birlikte yol alalım. ren hakikati yakalamaya mizi bu din, bu bayrak, İşte özel sayımızın Tarihle kalın. ayarlı misyonumuz kimi bu vatan, bu millet ve bu yazarlarından bazı- zaman haksız şanlı tarihe olan sadakat eleştirilerin ve muhabbetimizde odak noktası sabit kadem eyle- olsa da, okurları- mesini niyaz edi- mızın desteği- yoruz. ni her zaman 10. yılımızı da arkamızda his- aynı heyecanı settik. Her ay kaybetmeden kutlamak dile- ğiyle... » Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Armağan 4 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



Bizden Size [email protected] DERDİ OLANLARIN TÜRKİYE’Sİ “Biz esîr-i derd-i aşkız, bir başka sevdâyız.” Kim söylemiş- ti bu sözü? Şimdi Bursa’da 1927 doğumlu kendisi bir tarih olan babam Rafet Armağan’ın karşısında şu satırları yazar- ken hatırlayamadım. Lakin önemli mi? Dert ortada. Derdi- miz daha doğrusu… Bize derdi olan adam lâzım. Derdi olan ve bu memleke- tin, bu dinin ve bu milletin derdiyle dertlenen adamlar lâ- zım. Başka ülkelerde ancak savaş hâlindeyken düşünülebile- cek bu ağır şart bu topraklarda “elzem”dir ve bundan başka yerlere benzemez. Burası Türkiye’dir ve kalkandır. Neye kalkan? Zulme, sömürüye ve insanlığın öz değerle- rine karşı kalkan ellere kalkan… Hem de yalnız kendi ülke- sini değil ihtiyacı olan bütün insanları şâmil bir koru- yuculuk vasfıdır bu. Bu vasıftır ki, bize asırlar boyunca mertlik dağın- da otağ kurdurdu. Nâmertler kaçacak delik aradılar. Sindiler, yıldılar, pustular… Pustular ama pusuya da yatmayı ihmâl etmedi- ler. Planlar, projeler, propagandalar, sıra dağlar gibi yığıldı karşımıza. Djuvaura’nın Türki- ye’yi Parçalamak İçin 100 Proje adlı kitabında toplananları okurken filozof Leibniz’den bile soğuyorsunuz. Elin filozofu üşenme- miş, Osmanlı’dan Mısır’ı koparmak için Fransız Kralı’na mektup yazmış. İşte Ba- tı’nın/Avrupa’nın son savleti bize yeniden onun “maske”sini hatırlattı. Âkif’in dediği gibi, Maske yırtılmasa bize hâlâ âfetti o yüz, Medeniyet dediğin, kahpe, hakikat yüzsüz. Türkiye bu “medeniyet çarpılması” kar- şısında yeni bir kader oylamasının eşiğin- de. Tarihin kuşatma noktalarından birinden geçecek 16 Nisan’da. Fabrika ayarlarımız değişmez- se Avrupa’nın tasallutundan kurtulmamız bir başka bahara kalacak. Değişimin 16 Nisan’daki yüzü bağımsızlığımıza doğru atılan güçlü bir “evet” olacaktır. Tarih boyunca şer- lere kalkan olmuş bir ülkenin evlâtlarına da Avrupa hege- monyasını sürdürmek isteyen statükoya “hayır” demek dü- şer. Bahar kokulu sayılarda buluşmak dileğiyle… Mustafa Armağan Genel Yayın Yönetmeni 6 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



Okur Hattı 0212 467 52 52 [email protected] YİNE İSTİYORUZ! FİHRİST BEKLİYORUZ! KİMSENİN KUDRETİ YETMEYECEK! İlk günden beri derginizi merakla @mrberatalk / Ömür Berat Çalık takip ediyorum. Bugüne kadar @grbz_mrym / Meczup Bu ay verdiğiniz ‘Nasıldı Nasıl Oldu’ adlı yayınlanan sayılarla ilgili bir dizin “Kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir doğar.” kitap çok iyi. Benzerlerini de bekliyoruz. çalışmanız var mı? Hakikat güneşinin yüzünü sıvamaya kimsenin @derintarih @mustafarmagan Gökhan Çiftçi kudreti yetmeyecektir... @derintarih @mustafarmagan RESMÎ TARİH BUHARLAŞIYOR DT: Bütün dergilerimizi, ek kitaplarımızı ve özel sayılarımızı NEDEN KARŞI ÇIKTILAR? @azbycvdu / SARP kapsayan bir fihristi bu sayıda Yalanlarla dolu bir asırlık resmî tarihin dergimizle birlikte hediye ettik @mustafabaygin / Mustafa Baygın demir perdeleri, @derintarih sayfaları zaten. Bu hoş tevafuk bizim kadar 1908’de II. Meşrutiyeti alkışlayan AB ve diğer ehli arasında damla damla eriyor. sizi de heyecanlandırmış olmalı. salîb sevdalıları Cumhuriyet’in inşasına neden karşı Varolun @mustafarmagan hocam. çıkıyor? @derintarih @mustafarmagan 31 MART’IN PERDE ARKASI HAKİKAT GÜNEŞTİR, DOĞAR Derin Tarih’in her sayısını takip BİR CHP GELENEĞİ ediyorum. Bizzat sultanlarımızın @_CihadRuhu / Cihad Bulut kaleme aldığı yazıları, Osmanlıcası @ersinceliq / Ersin Çelik “Kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir ile birlikte derleyip kitap ya da 1933, CHP’nin “Osmanlı İmparatorluğu’ndan doğar.” 60. Sayı 60. Ay Allah utandırmasın dergi haline getirerek sunmanızı Türkiye Cumhuriyetine” bülteni. Osmanlı’ya ve @derintarih temenni ediyorum. Zira biz İslama küfürlerle dolu. (@derintarih Mart özel eki) Osmanlı torunlarına fevkalade ALLAH UTANDIRMASIN! bir ilham kaynağı olacağını İÇ TİTRETEN MEKTUPLAR düşünüyorum. @ruveyha44 / Rüveyha Mustafa Gönen / Cizre @beyzanurtopal5 / beyza nur topal Okurken kayboluyorum. Hiçbir bilgiyi #CanakkaleBizimDestanımız. @derintarih. Bu sefer atlamamak için özen gösterip okuduğum Çanakkale mektuplarıyla içimizi titrettin... tek dergi #derintarih #18Mart BİZİ İNSTAGRAM’DAN TAKİP EDİN! Bizi instagram üzerinden takip etmek için, www.instagram.com/derintarih veya QR kodu kullanabilirsiniz. 8 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

KUSURSUZUN Sheer EVRİMİ. Driving Pleasure YENİ BMW 5 SERİSİ. Sürücüsüz park özelliği, gece görüş sistemi, yarı otonom sürüş teknolojisi ve harekete duyarlı komut sistemiyle Yeni BMW 5 Serisi Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’nda sizleri bekliyor. Detaylı bilgi, test sürüşü ve kiralama seçenekleri için: 0850 252 10 10

Soru - Cevap SIZ SORUN, TARIHÇİLER CEVAPLANDIRSIN! Tarihle ilgili merak ettiğiniz soruları e-maille [email protected] hesabına veya postayla Maltepe Mah. Fetih Cad. No: 6 Zeytinburnu - İstanbul adresine gönderebilirsiniz. Prof. Dr. Adnan Demircan Prof. Dr. İsmail Taşpınar Doç. Dr. Muharrem Kesik İSTANBUL KAPILARINA MANİHEİZMİN KURUCUSU NİÇİN SAVAŞTILAR? NE ZAMAN GELDİLER? KİM? Yassıçimen Savaşı’nın sebepleri Müslümanlar İstanbul’u ilk defa ne Maniheizm nasıl ortaya çıktı? nelerdir? zaman kuşattılar? Hangi bölgelerde yayıldı? Hülya Temizel / Amasya Rahime Paksoy / Bursa Mehmet Ali Polat / Erzurum İslam kaynaklarında Mâneviyye Harezmşahlar ile Türkiye Selçukluları Müslümanların İstanbul’la yönelik ilk ve Zenâdika olarak isimlendirilen arasındaki ilişkiler Celaleddin Harezm- seferleri Emevî halifesi Muaviye b. Ebi Maniheizm, Mardin’de doğduğu kabul şah’ın Sultan I. Alâeddin Keykubad’a bir Süfyan döneminde gerçekleştirildi. İlk edilen Mani (216-276) tarafından kurul- mektup ve elçi göndermesiyle başlar. kuşatma 669 yılında karadan ve deniz- du. Mezopotamya’da ortaya çıkan bu din Ancak Celaleddin Harezmşah’ın Moğol den yapılmış; orduya ashaptan da birçok daha çok Pers İmparatorluğu’nu etkile- kişi katılmıştı. Yine Muaviye döneminde miştir. İmparator II. Behram tarafından tehlikesini hiçe sayarak, Eyyubîlerin 670’de Kapıdağ (Kyzikos) yarımadası öldürülen Mani; Buda, Zerdüşt ve Hz. hâkimiyetindeki Ahlat’ı kuşatması ve I. fethedildi ve buradan başlatılan akınlarla İsa’nın da yer aldığı peygamberler zinci- Alâeddin Keykubad’a karşı sadakatsizlik İstanbul 4 yıl süreyle kuşatıldı (674-78). rini tasdik etmekte, kendisini peygam- 678’de Muaviye son kez donanma ile berlerin mührü olarak tanıtmaktaydı. Ay- gösteren Erzurum Melik’i Cihanşah İstanbul önlerine geldi. Harekât karadan rıca bir melek aracılığıyla vahiy aldığını ile ittifak yapması gerginliğe yol açtı. da desteklendi ancak Müslümanlar Rum da ileri sürüyordu. Düalist bir doktrine Harezmşahlar aynı zamanda sınırda ateşi karşısında başarılı olamadılar ve ağır sahip olan Maniheizm, âlemi iki aslî Gürcülerle de mücadele ediyorlardı. kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldılar. prensip olan kötülük/karanlık (zulmet) Bu gelişmeler yeni bir Moğol saldırısını Dönüşte fırtına sebebiyle donanmanın ve iyilik/ışık (nur) karışımı olarak telakki tetikleyebilirdi. Bu sebeple I. Alâeddin neredeyse tamamı yok olmuştu. Bu yenil- etmektedir. 6. yüzyıla gelindiğinde Keykubad duruma müdahale ederek Ey- gi üzerine Muaviye, Bizans’la barış antlaş- Roma’ya ve Çin’e kadar yayılmıştı. Bizans yubîlerle ittifak yaptı ve Celaleddin Ha- ması imzalamak zorunda kaldı. Emeviler topraklarında İstanbul, Harran ve Hire rezmşah’a savaş açtı. 10 Ağustos 1230’da dönemindeki son İstanbul kuşatması ise çevrelerinde yaşadıkları bilinen Mani- Yassıçimen bölgesinde gerçekleşen Süleyman b. Abdülmelik döneminde, heistler, şehirlerde takibata uğrayınca savaşın galibi Selçuklulardı. Ayrıca Eyyu- halifenin kardeşi Mesleme b. Abdül- taşraya göç ettiler. Ayrıca Maniheizm bî Hükümdarı Melikü’l-Eşref’in Alâeddin melik’in komutasında gerçekleştirildi. bir dönem (763-840) Uygur Türklerinin Keykubad’ı her iki devlet hükümdarına Mesleme Anadolu’ya yönelik seferlerde de resmî dini oldu. Silah kullanmayı ve karşı kışkırtması ve Trabzon Komnenos- büyük başarılar elde etmiş, bunlarını savaşmayı reddettikleri için Maniheistler larının Celaleddin Harezmşah’ın tarafına İstanbul’un fethiyle taçlandırmak istemişti ilk ‘vicdanî retçiler’ olarak da bilinirler. geçmeleri de Yassıçimen Savaşı’nın (717). Ancak uzun süren bu kuşatma da nedenleri arasında sayılabilir. başarısızlıkla sonuçlanacaktı. 10 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



Filiz Dereci Elibol arşivi.  Bunu da Gördük ———————————————————————————————————— — 12 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

—————————————————————————————————————————— Yakacık Yakacık’a Bir Tepeden Bak(ama)mak! Bir zamanlar İstanbul’un balkonu diye anılan Ya- kacık sırtlarında yaklaşık yarım asır arayla aynı yerden çekilen iki fotoğraf arasındaki farkları değil de benzerlikleri aramaya koyuluyoruz. Tabii bulabilirsek... K artal’ın en eski yerleşim yerle- zi yarım asır önceki aynı ufka baktığı- rinden birinde, Osmanlı döne- na nasıl inandıracağız? Koru ve mesire minde yakacak toplama yeri yerleri, boş yer kalmamacasına apart- olarak kullanılan Yakacık sırtlarında- manlara teslim edilmiş. Dere yatağını yız. 1960’ların sonunda çekilen üstteki ise kim bilir hangi gökdelenin temel- fotoğrafta sepya tonlarına bürünmüş leri rehin almış. Gökyüzüne bıçak gi- manzarada yeşilin hâkimiyetini sez- bi saplanan beton siperler, astım ve ve- mek zor değil. Solda başı köpük köpük rem hastalığını tedavi eden tepenin kabaran bir ormanlık alan, ufukta uç- şifalı ellerine kelepçe vurmuş. suz bucaksız tepeler ve mesire yerleri göz okşuyor. Tevekkeli İstanbul’un bal- Bu beton istilası gerçekleşirken sa- konu dememişler buraya. Hemen aşa- dece tabiatın değil, tarihin de gözü- ğıda bir derecik kıvrılıyor. Yanı başına nün yaşına bakılmadı. Mesela Kaptan-ı gitmeye hacet yok, uzaktan bile teda- Derya Hasan Rahmi Paşa’nın yazlık vi edebiliyor insanı. Manzaranın önün- ikametgâhı olan taş köşk yeni sahiple- de mütebessim hâlde poz veren kişi bir rince rant uğruna bir gecede yerle bir tarafta mor salkım kokuları, bir taraf- edildi. ta Aydos Tepesi’nden nâmütenahi esen serin rüzgârlarla mest olmuş olmalı. Eski Yakacık’tan geriye yıkılmak üzere olan çeşmeler, 700 yıllık çınar Bugün aynı manzaraya, aynı çay ağaçları ve Ayazma’daki çay bahçeleri bahçesinden bakıyoruz. Tırabzanlara kaldı sadece. Bir de Yahya Kemal’in bir dair birkaç ayrıntı olmasa gözlerimi- tepeden baktığı aziz İstanbul’dan mi- ras son cıvıltılar... 2017 NİSAN / DERİN TARİH 13

 Eşyanın Kalbi —————————————————————————————————————— — ÂNI DURDURAN ŞIPŞAK FEVERAN  İKBAL BETÜL ARMAĞAN GÖZLÜ [email protected] de çalışan ünlü İslam optik bilgini Bas- ralı İbn-i Heysem imiş bu işin temellerini “ K arşımdasın işte... / Bana bakmasan da oradasın, görü- atan. En ilkel fotoğraf makinesi olan Ka- yorum seni / Ah benim sevdasında bencil, yüreğin- ralık Kutu’yu kullanan ilk kişi olmuş. Orta- de sağlam sevdiğim” diyerek anlatıyor birkaç mısra- çağ’da Güneş tutulması sırasında Güneş ışınlarını incelemek da Nazım Hikmet, fotoğrafın hüzne bulanık, efsunlu yanını. için kullandığı Karanlık Kutu’yu Avrupa’nın öğrenmesi ise Bazen başkalarına, bazen kendi suretimize ayna olup gözbe- Roger Bacon sayesinde. Arap kaynaklardan öğrendiği Karan- beklerimize doluşmuş hissiyatı içine sığdıran bir kare diye- lık Kutu’nun ayrıntılı bir tanımını yaparak Avrupalıların zih- rek de tarif edebiliriz aslında fotoğrafı. Özel gün ve toplan- ninde fotoğrafın temellerini atmış. Bundan bir süre sonra L. tılarımız, tatil günlerimiz, izdivacımız gibi hayatın can alıcı Battista Alberti ve Leonardo da Vinci Karanlık Kutu’dan ya- durakları fotoğraflarla can bulur, tabiri caizse “an”lar “anı” rarlanarak cisimlerin görüntülerini yansıtmayı başarmışlar. olur, albümlerimizdeki yerlerine buyurur. Peki, hoş zaman- larımızı tekrar tekrar yaşatan bu gizemli ve eşsiz karelerin Niepce’den yaklaşık 12 yıl sonra Fransız Bilim Akademisi öyküsünü merak ettiniz mi hiç? Daguerre’un metal bir plakaya kalıcı baskı yöntemini keşfet- O halde buyurun, 36 poz sürecek bir seyahate çıkalım. tiğini duyurdu. Daguerre, Niepce’nin 8 saatten uzun süren Her yeteneğe hitap eden makineleriyle yaygınlaşan fotoğ- pozlama süresini yarım saatin altına indirmeyi başarmıştı. raf bugün bilimden sanayiye, belgecilikten sanata önemli iş- levleri haiz. Aslına bakarsanız fotoğraf kavramına giriş yap- 1839’da icat edilen, süre kısaltan mercek yarım yüzyıldan madan evvel fotoğrafın “karanlık oda”larından bahsetsek fazla süreyle kullanıldı. Kısa zamanda poz süresi saatlerden hiç fena olmaz. Fotoğraf filmi ve banyosunun yapıldığı ışık- saniyelere inmiş, portre rahatlıkla çekilebilir olmuştur. Bu sız odaya karanlık oda deniliyor. 11. yüzyılda Arap gelişimin ardından mucit W. H. Fox fotoğrafın negatifini el- bilginler, 15. yüzyılda Leonardo Da Vinci, 16. yüz- yılda Giovanni Battista Della Porta karanlık oda de eden aleti icat edince, negatiften denemeleri yapmışlar. 17. yüzyılda ressam- pozitif elde etme, yani fotoğrafı lar portre çalışmalarında karanlık oda tekrar basarak çoğaltma imkânı sisteminden yararlanmışlardır. fotoğrafçılığa yeni bir anlam kat- Rönesans’ın geometri ve perspek- tı. George Eastman 1883’te Kodak tifi ile 18. yüzyılın kimya ve fiziği, 19. markasıyla sarılan filmi üretmiş, yüzyıl sonunda fotoğrafı ortaya çıkar- bir süre sonra 36 pozluk film üre- mıştır. 1827’de Joseph-Nicephore Niepce tilerek bu alanda önemli adımlar- sekiz saat ışık altında bir kulübenin ça- dan biri daha atılmıştı. tısındaki güvercin yuvasını çekerek ta- rihteki ilk fotoğrafı alır. Ancak kaynak- Türk fotoğrafçılığı lar Avrupa merkezli bir tarih anlayışına dayandığından hemen Niepce’yi işaret 15 Ağustos 1841’de Ceride-i Hava- etse de mevzuyu biraz irdeleyince işin dis’te şu haber yayımlanır: aslının öyle olmadığını görüyoruz. Niepce’den neredeyse 750 yıl kadar “Bir mahallin resmi mücesse- önce görüntünün büyüsü peşin- mini almak için Avrupa’da Dagu- erre dedikleri zat bir alat icad edip Daguerre’nin basması manasına Dageryotip tesmiye etmiş ve mu- 14 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

—————————————————————————————————————————— Fotoğraf » Boğos » Fotoğrafçı Tarkulyan’ın Joachim Knobel ve objektifinden Osmanlı şehzadeleri. eşi, otoportre. » Kartvizit boy » Sultan II. fotoğrafın mucidi Abdülhamid’in hanımlarından Müşfika Adolphe Disderi. Kadınefendi ve kızı Ayşe Osmanoğlu (Foto Sabah). » Hayfa’daki Hicaz demiryolu anıtı. kaddema kitabı dahi İstanbul’a gelmiş ve tercüme edilmiş ol- çoğaldı. Müslüman- » 1960’larda makla bilenlerin malumudur.” ların açtığı ilk stüd- objektife neşeyle yo, Girit’teki Salih poz veren Amerikalı İlk fotoğraf kitabından sonra gazete, ilk fotoğraf stüdyosu- ve Baha Bediz Beyle- kardeşler. nun haberini de verir: rin yine bu tarihler- “Beyoğlu’nda Mösyö Dager’in şakirdanından Mösyö Kom- pa icray-ı sanat eylemektedir. Ressamlar bir adamı resmede- de açtığı fotoğrafhanedir. cekleri vakit birkaç günler kemal-i sabr-ü sükunla karşılarına oturup defa be defa nazar ederek haylü zahmetlü resmeder- 1930’larda dünya fotoğrafçılığında Yeni Gerçekçilik, Kü- ler. Lakin bu alatla resmolunacak olduğu vakitte güneşte altı saniyede ve güneşsiz havada yarım dakikada ol alat vasıtasıy- bizm, Sürrealizm, Fütürizm ve Dadaizm gibi sanat akımla- la resmedüp bitirirler.” rının etkisi görülmüş; fotoğrafta gerçeküstücü ve soyut ça- İstanbul’da ilk uzun süreli fotoğraf stüdyosu Alman Kim- yager Rabach tarafından 1856’da açıldı. Yetiştirdiği aslen lışmalar böylelikle başlamıştı. Türkiye bu dönemde yurtiçi Kayserili olan Ermeni kardeşler burayı ilerde devralarak “Abdullah Biraderler” adıyla çalıştırmaya başlamış ve Türk ve yurtdışında tanıtım maksadıyla fotoğrafçılığa önem ver- fotoğrafçılığının ilk halkasını oluşturmuşlardı. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde sergiler açan, ödüller kazanan meşhur Bi- di. Dinî sebeplerle fotoğraf çektirmekten kaçınan halk da ya- raderler, Abdülhamid’den de destek ve takdir görmüş, “res- sam-ı hazret-i şehriyari” unvanıyla saray fotoğrafçılığına la- sal işlemlerin zorunlu tutulmasıyla fotoğraf çektirmeye baş- yık bulunmuşlardı. Sultan’ın ülke içinde çektirmek suretiyle hazırlattığı, kalkınan Osmanlı izlenimini destekleyen meş- ladı. Fotoğraf stüdyoları bu vesileyle Anadolu’da yaygınlaştı. hur “Abdülhamid Albümü” Sultan’dan bize kalan ehemmi- yetli belgelerden. Yine zat-ı alilerinden bugüne kalan önem- Sayıları artan ve Anadolu’ya hızla yayılan stüdyolar yanında, li bir birikim de, tahta çıkışının 25. yılı nedeniyle affedeceği hükümlüleri seçmek üzere hazırlattığı, bütün mahkûmların 1970’lerde amatör dernek, yayın, yarışma ve sergiler arttı. Fo- fotoğraflarını ihtiva eden albümlerdir. toğraf kültür-sanat alanında çoktan yerini almıştı. 1900’lere doğru başta Phebus Efendi stüdyoları olmak üze- re, İstanbul’da Levanten ve gayrimüslimlerin açtığı stüdyolar Hikâyenin sonuna doğru fotoğrafların renklere hasreti bitti bitmesine ama o gizemli yanını da kaybetti bu sihirli ka- reler. Üstüne teknolojik gelişmeler eklenip “telefondan fotoğ- raf çekme devri” başlayınca hepten zamana yenik düştüler. Artık albümler boşaldı, an’lar anlamsızlaştı. Fotoğraf bir tık ile sayısız kez zahmetsizce çekilip silinebildiğinden ehemmi- yetsizleşti. Hissiyatlarımız da teknolojiye ve ana yenildi tabii. An’larımız anı olmuyor velhasıl, zamanın o azgın suları- na kapılıp yitip gidiyor. Değişen fotoğraf anlayışımızı düşünü- yorum da, Abdullah Biraderler hayatımızdan eksik etmediği- miz o meşhur ‘selfie’lerimizi görse ne düşünürlerdi acaba? 2017 NİSAN / DERİN TARİH 15

Aktüel ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY [email protected] YENİ ZELANDA’DA TÜRK ANITI Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’daki Pukeahu Ulusal Savaş Anıtı Parkı’ndaki Türk Anıtı geçtiğimiz ay törenle açıldı. Anıtın Wellington’un güneyindeki Tara- kena Körfezi’nde yer alan Atatürk Anıtı’nı tamamlayıcı nitelikte olduğunu ifade eden Yeni Zelanda Kültür ve Miras Bakanı Maggie Barry, “Pukeahu Ulusal Savaş Anıtı Parkı’nda Avustralya Anıtı’ndan sonra açılışı yapılan ilk anıtın Türkiye’ye ait olması isabetlidir, zira Anzak geleneği Gelibolu’da doğmuştur” şeklinde konuştu. Anıt Gelibolu’dan getirilen taşlarla güçlendirilen beton kaide üzerinde 2 metre yüksekliğindeki ve 700 kg ağırlığındaki bronz levhadan oluşuyor. Ayrıca Gelibolu’dan getirilerek Wellington’da yetiştirilen “Türk çamı” (kızılçam) da Türk-Yeni Zelanda dostluğunun yaşayan bir örneği olarak anıtın arkasında yer alıyor. MABEDÜNLHBAİMCİ’DİNEM3LA’TKIEYM1I’Şİ SERGİ CEVHER VE ZANAAT: KAPALIÇARŞI USTALARININ İZİNDE Kapalıçarşı’nın yaklaşık 550 yıldır süregelen köklü kuyumculuk geleneğinin öyküsü, ustaların hikâyeleri ve onlarla özdeşleşen eserleri hem göz, hem gönül okşuyor. Cevherin en yalın halden mücevherin en göz alıcı haline bürünmesine uzanan bu heyecanlı yolculuğa çıkmaya değer. Yer: Rezan Has Müzesi / Kadir Has Üniversitesi, Cibali – İstanbul. Tarih: 30 Nisan’a kadar. Bu haber yazılırken PYD kontrolünde olan Hacim Paşa’nın emrine girerek Milli Müca- SEMPOZYUM Menbic’e Sultan II. Albülhamid’in özel bir deleye katılmışlar. Bölge halkının Türkiye’ye IV. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI önem atfettiği belgelendi. Tarihçi Enes Demir bağlanmak istemesi ve bu uğurda savaşmaya ARAŞTIRMALARI Kaynaklar Işığında Bir Misak-ı Milli Topra- başlaması üzerine Kuva-yı Milliye birlikleri ve Avrasya’nın tarihî değerleri ve arkeoloji, Türk ğı: Menbic ve Tarihi kitabında, Menbic ve 2. Kolorduya bağlı 5. Fırka Menbic’i Fransızlar- dünyası ve uluslararası politika, Türk ve dünya köylerinin 3’te 1’ini emlak-ı hümayununa alan dan almış. Aralık 1920’de Menbic’te yeniden edebiyatlarının ilişkisi ve etkileşimi, Türk II. Abdülhamid’in bölgeye bir okul ve cami kurulan Türk idaresi, aralıklarla da olsa 29 topluluklarında folklor, Türk cumhuriyetlerinde yaptırdığını belgelerle açıklıyor. 16. yüzyıl- Ağustos 1921’e kadar devam etmiş. Menbic işletmecilik ve yönetim anlayışı, bölgede eğitimde da Osmanlı idaresine giren Menbic’le ilgili bu yönüyle Mondros’tan sonra kaybedilip devlet arşiv kayıtlarında başka pek çok ilginç yeniden idare kurulan ve en son çekildiğimiz yenilikçi yaklaşımlar gibi konuların yer aldığı bilgiye rastlamış. Mesela Menbic halkı, Milli toprak parçası olarak da ayrıca önemli. Ge- sempozyum hakkında ayrıntılı bilgiye Mücadele döneminde Fransız işgaline karşı lecek sayılarda kitap ve belgelerle ilgili daha silaha sarılmış ve bölgedeki aşiret liderinden ayrıntılı bilgileri sizinle paylaşacağız. http://sempozyum.ohu.edu.tr/tudas2017/ adresinden ulaşabilirsiniz. Yer: Ömer Halisdemir Üniversitesi – Niğde Tarih: 26-28 Nisan 2017 16 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



Aktüel LexiQamus’LA OSMANLICA ARTIK “Güçlü kalkanın sahibi” lakabını taşıyan Firavunun 7 tonluk ÇOK KOLAY heykeline ulaşıldı. Osmanlıca metinler üzerin- FİRAVUN RÖNESANSINI O BAŞLATMIŞ de çalışıyorsanız, el yazması metinlerin daha hızlı okun- Mısır’da Mart ayı başında, Kahire’nin doğusundaki birinin lakabı olan ve ‘güçlü kalkanın sahibi’ masını sağlayan LexiQamus’la El-Matariyye Mahallesi’nin El-Hamis Pazarı anlamına gelen kuş, kobra yılanı ve yarım daire bölgesinde bulunan firavun heykelinin I. resimlerden ibarettir.” tanışmış olmalısınız. Psamtik’e ait olduğu tahmin ediliyor. 8 metre Söz konusu lakabı sadece I. Psamtik taşıyormuş www.lexiqamus.com adre- yüksekliğinde ve 7 ton ağırlığındaki devasa meğer. Buna dikkat çeken Anani, I. Psamtik’in sinde faaliyet gösteren bu heykel hakkında konuşan Mısır Tarihi Eserler 54 yıl yaşadığını (MÖ 664-610) ve firavunların yazılım Osmanlıcanın dijital Bakanı Halid el-Anani, heykelin II. Ramses’e ait rönesans asrının kurucusu olduğunu da belirtti. platformda uluslararası erişi- olmasına ihtimal vermediğini belirtti: “Taç ve göz Bakalım yeni bulgular 27 asır önceki Mısır lebilirliğine önemli bir katkı şekilleri incelendikten sonra heykelin sırtında 4 rönesansı hakkında başka neler söyleyecek? sunuyor. Boğaziçi Üniversitesi hiyeroglif işarete rastlanıldı. Bu da firavunların Sosyoloji ve Tarih bölümleri mezunu, Durham Üniversite- BU ÇİNİYE DAHA ÖNCE HİÇ RASTLANMADI 2500 YIL ÖNCE KONUŞULAN ASUR DİLİ si’nde doktora öğrencisi olan Ahmet Abdullah Saçma- Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Asurluların kültürel hazinesini ortaya çıkarmak lı’nın geliştirdiği LexiQamus Keykubad’ın Kayseri’de yaptırdığı Keykubadiye üzere 18 yıldır devam eden Ziyaret Tepe Oxford, Cornell, Michigan, Sarayı’nın kalıntıları arasında daha önce kazılarında sona gelindi. MÖ 8. yüzyıla ait McGill, Duke ve Yale gibi benzerine rastlanmayan bir çini bulundu. kalıntılara ev sahipliği yapan bölge Dicle’nin dünyanın önde gelen üni- Kobalt mavi, siyah ve turkuvaz maviye boyalı, güneyindeki 4 höyükten biri. Proje direktörü, versiteleri tarafından kaynak sır altı tekniğindeki çinide elinde kürek tutan, Cambridge Üniversitesi’nden J. MacGinnis gösteriliyor ve el yazması ön ve arkada birer bitki ilwe sınırlandırılan Asurlularla ilgili tabletlerin kendisini çok metin okuyan araştırmacılara bir erkek tasvir edilmiş. Küreğiyle toprağı heyecanlandırdığını söylerken bir askere ait belleyen figürün bir bahçıvanı yansıttığı mektuba ulaştıklarını ve bu çivi yazısı tabletin tavsiye ediliyor. tahmin ediliyor. Bu üslubun geleneksel 30 hektarlık alanda muhteşem bir tesadüf LexiQamus’ta aralarında Ka- minyatür ve maden sanatımızda örnekleri olduğunu belirtti. Günlük eşyaların yanısıra mus-ı Türki (1901), A Turkish vardı ama çinide yoktu. Bu kazıyla toprak daha önceden bilinmeyen fakat 2500 yıl önce and English Lexicon (1890), Anadolu Selçuklularının bakalım başka hangi konuşulan bir dilin varlığına işaret eden, çivi sırlarını fısıldayacak kulağımıza! yazısıyla yazılmış kil tablet de bulgular arasında. Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lugatı (1895-96) gibi kaynakların yer aldığı 19 farklı sözlükten der- lenmiş 177 bine yakın kelime ve kelime öbeği bulunuyor. Kullanıcılar okunması çok zor olan kelimeleri çözmeye çalı- şırken, Osmanlıca el yazması metinler üzerinde aradıkları kelimeyi saniyeler içinde bu sitede bulabiliyorlar. Saçma- lı’dan dinleyelim: “Özel bir yazılım vasıtasıyla kelimenin değişik kısımlarına girdiğiniz harfleri ve okuyamadığınız kısımları esas alıp, bu şartları sağlayan sonuçların listesini size veriyor. Normal şart- lar altında devasa lûgatları tarayarak günlerce bulama- yacağınız kelimeyi bir çırpıda bulabilmenizi sağlıyor.” LexiQamus’un ne kadar değerli bir proje olduğunu Osmanlıca metinler üzerin- de çalışan ve bir kelimeyi okuyabilmek için günlerce ter dökenler çok iyi anlayacaktır. Gözünüz aydın Osmanlı- cacılar, teşekkürler Ahmet Abdullah Saçmalı. 18 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

Değeri bizde çok farklı... Kazandıklarınızı korumak ve büyütmek bizim işimiz. Altın birikimleriniz için alternatif ürünler ve avantajlı kâr paylaşım oranları için; bize bekleriz...

Nisan’ın Dünyası Dem-i Nevruz erişti gülşene fasl-ı bahar oldu Yine asar-ı feyz-i kudret-i Hak aşikar oldu Fıtnat Hanım 17 Nisan 1946 Suriye Hürriyetten 65 yıl sonra iç savaş Fransız emperyalist güçlerince manda hâline getirilen Suriye istiklâline kavuştu. Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun şemsiyesi altında yaşayan ülke, 1920’deki Fransa-Suriye Harbi’nden sonra bu devletin hâkimiyetine girmişti. 15 Mart 2011’de başlayıp Nisan’da ülke geneline yayılan iç savaşın sebep olduğu hâkimiyet krizi ise dış güçlerin de müdahalesiyle her geçen gün tırmanıyor. Fikir hürriyetine 27 Nisan 1981 kurşun Türkiye ABD 4 Nisan 1968 Eskiden İnsan hakları aktivisti, Afro-Amerikan Baptist yeniye uzanan papaz Martin Luther King Memphis’te uğradığı hoşsedâ saldırıda hayatını kaybetti. Irkçılık ve şiddet muha- köprüsü lifliğiyle tanınan King, Amerikan Yurttaş Hareketi’nin öncüsüydü ve 1964’te Nobel Barış ödülü almıştı. Türk bestekâr ve müzisyen Mü- nir Nurettin Selçuk hayata vedâ 1 Nisan 1873 Türkiye etti. Türk musikisinin yasaklan- dığı bir devirde eski üslup ile Gördüğünüzden emin Osmanlı’da yeni tavrı harmanlayıp gelecek misiniz? nesillere taşıyan büyük sanatkâr tiyatro da mı varmış? Endülüs’te Raks, Kalamış, Beni Almanya 11 Nisan 1905 Kör Kuyularda Merdivensiz Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre Bıraktın… ve diğer eserleriyle Einstein İzafiyet (Görelilik) Teorisi’ni açıkladı. adlı oyununun ilk temsili İstanbul’daki bugün de gönlümüzün pasını Buna göre ışık hızı sabit olup ışığın yayılması Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahneye siliyor. için esir ortamına (bütün gezegenler ve konuldu. Namık Kemal’in ilk tiyatro yıldızların içinde yüzdüğü düşünüldüğü mad- eseri olan oyun, Türk edebiyatındaki HAZIRLAYAN: SAMET TINAS de) gerek yoktur; mekân, zaman ve hareket romantik tiyatronun da ilk izafîdir. Bu görüşüyle o, Newton’un “mutlak misallerindendir. zaman” fikrini yıkmış oldu. 20 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



 Miras Metinler ————————————————————————————————————— Milliyetçi-muhafazakâr camianın önde gelen isimlerinden, mütefekkir tarihçi Nihal Atsız, İslamiyetin millî şuurun ayrılmaz bir parçası olduğunun, kalkınmada manevî değerlerin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. İdrak yüklü satırlarda fikir üstünlüğünün refaha galip gelişine birlikte şahitlik edelim. » Hüseyin Nihal TÜRK MİLLETİNE ÇAĞRI Atsız (…) Türkiye’nin kalkınması dâ- ten ve ayıplanmaktan sakınır. Ülkü- C Nihal Atsız, Türk Ülküsü, vası aynı zamanda onun tekrar bü- ye bağlanan insan maddî sıkıntılara M Ötüken Yayınları, 2011. yük devlet olma dâvasıdır. Bu sebep- şikâyetsiz katlanır. Bir iman ve fikir Y le, millî dâvayı sadece servetin daha uğrunda ölen insan da kendisinden CM 22 DERİN TARİH / 2017 NİSAN âdilâne dağıtılması diye almak, millî sonra geleceklerin terbiyesinde ola- MY ruhu anlamamak hatta onu inkâr et- ğanüstü rol oynar. Bunların madde CY mek demektir. Çünkü servet dâvası ile ilgisi yoktur. CMY yalnız maddeyle ilgili olmakla in- K sanî ihtiyaçların tamamını ifade et- Türkiye’nin kalkınmasını düşü- mekten uzaktır. Madde ile birlikte nürken, fertlerin yalnızca refahını mânâ da olmalıdır ki, Türk toplumu düşünmek memleketi kuvvetlen- ihtiyaçlarını karşılamış sayılsın. dirmeye yetmez. Refah içinde ve ile- ri bir memleket, ahlâk ve fikir bakı- Yalınız servet ve refah bir toplu- mından da üstün değilse, yıkılmaya ma bahtiyarlık getirmez. Olsa olsa mahkûmdur. Fertlerinde bir fikir hayvanî bir rahatlık getirir. için ölmek hasleti bulunmayan mil- letler, düşman saldırışı karşısında öl- İsviçre çiftliklerindeki inekler de mekten kaçınacakları için, o refah- ahır, yem, bakım mükemmelliği tan hiçbir hayır gelmeyecektir. yönünden refah içindedirler. Fakat bahtiyar sayılmazlar. Çünkü bahti- Hâlbuki Türkler, yüzyıllar bo- yarlık ruhî hazlarla duyulan bir hâl- yunca, büyük devlet kurmak ülkü- dir ve yalnız insanlara mahsustur. sünü taşımış bir millet oldukları Ruh dediğimiz manevî değer yalnız için, onları kalkındırmak aynı du- insanlarda vardır. rumdaki başka milletleri kalkındır- maktan daha kolaydır. Fedakârlığa Yirminci yüzyılda müspet ilmin dayanan kalkınma hamlesini, Türk ve batı medeniyetinin ışığı altında, milleti birçok milletlerden daha hız- medenî milletlerin ve toplumların lı yapabilecek kabiliyettedir. Fakat dine bütün varlıklarıyla sarılmış ol- yüzyıllar boyunca kudretli önderler duklarını görüyoruz. Çünkü Tanrı tarafından idare edilmiş olan Türk inancı ve dolayısıyla din, fert olarak toplumu, tarihinin her çağında oldu- da, millet olarak da vazgeçilmez ma- ğu gibi bugün de büyük kılavuzlar nevî ve ahlakî büyük bir dayanaktır. istemektedir. Bu sebeple, bugünkü Türk dünyası- nın dayandığı iki esaslı temelden bi- Millî şuur ve gurura malik liderle- risini teşkil eden İslâm dininin, millî rin en büyük faydası, toplumu aşağı- varlığımızın ayrılmaz bir parçası ol- lık duygusuna düşmekten korumak- duğuna inanıyoruz. tır. Bir millet büyük iş yapabilmek için, kendisinin büyük millet olduğu İnsanı hayvandan ayıran özellik- inancını duymalıdır (…). ler utanma, ülküye bağlanma ve bir iman ve fikir uğrunda ölebilme has- Nihal Atsız, Türk Ülküsü, Ötüken Yayınları, 2011, s. 96-98 letleridir. Utanan insan suç işlemek-



 Advertorial ——————————————————————————————————————— ÇAY İÇEN İLK TÜRK KİM? R ivayet odur ki çay içen ilk Türk Hoca Ah- » Çay tiryakileri med Yesevi imiş. Türklerin dinî ve tasav- at Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten başkanlı- Osmanlı sarayları vufî hayatında büyük etkileri olan ve “pîr-i ğındaki bir heyet Rize ve çevresinin çay tarımına da çay tiryakiliğine Türkistan” diye anılan Ahmed Yesevi’ye misafir ol- uygun olduğunu tespit edilerek bir rapor hazır- düçar olmuş. Topkapı duğu bir evde çay ikram edilmiş. İlk kez karşılaştı- lanmış, ancak 1. Dünya Savaşı sebebiyle bu husus- Müzesi’nde segilenen ğı bu sıcak içeceğin kendisine iyi geldiğini ve şifa ta bir atılım yapılamamıştır. 1924’e gelindiğinde padişah portreli fincan niyetine içilmesi gerektiğini söylemiştir. bir kanunla çay yetiştirilmesi teşvik edilmiş, Zi- ve tabak. raat Umum Müdürü Zihni Derin’in çabalarıyla da Çay ile alakalı bu hoş rivayeti bir yana bırakıp 1940’da “Çay Kanunu” çıkarılmış, 1947’deyse Ri- tarihî realiteye yüzümüzü çevirdiğimizde karşı- ze’de ilk çay fabrikası açılmıştır. mıza Sultan II. Abdülhamid çıkıyor. Abdülhamid döneminde çayın şifalı ve besleyici olduğu, dahası O günden bu yana çay hayatımızın hemen her ticarî olarak da büyük bir öneme sahip bulunduğu anında bize eşlik etmekte. Her sabah kahvaltıda gerekçesiyle bu bitkinin tarımının yapılması için bir bardak dahi olsa içmeden yapamadığımız, yo- kendisinden izin istenmiştir. Sultan’dan gelen mü- ğun işlerimiz arasında soluklanmak için içtiği- saadeyle birlikte Japonya’dan tohumlar getirtilmiş miz, çatkapı gelen misafirlerimize teklifsizce ik- ram ettiğimiz çayın ülkemizdeki kısa tarihi böyle. ve ilk çay fideleri Bursa’ya dikilmiş- tir. Biz de çayımızı soğutmadan bu kısa yazımızı 20. yüzyılın başında, eski tiryakilerin “şerait-i selase” dedikleri çay iç- 1910 yılında Çay Hakkında menin üç şartıyla bitirelim: Malumat adıyla bir kitap kaleme alan Mehmet İz- “Çay bardakta dîde-efrûz olmalı zet, çay içme alışkanlığının halk arasında yaygınlaş- Lebrîz ü lebreng ü lebsûz olmalı” tığına işaret ediyor. Bu tarihten 7 yıl son- (Çay bardakta, göz kamaştıracak parlaklıkta ol- ra, Halkalı Yüksek Zira- malıdır. Bardak ağzına kadar dolu, dudak rengin- de, yani kırmızı ve dudağı yakacak derecede sıcak olmalıdır.) 24 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



 Usta Kalemler—————————————————————————————————————— — Eski İstanbul’un Eskimeyen Kitap Kurtları USTA KALEMLER Kitap toplamaya ortaokulun ilk sınıfınday- Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE ken başladım ve bu merakım bir daha beni bırakmadı. Ancak burada kendi ki- tır. Yabancı devlet adamlarıyla ilişki kurmak- taplarımdan ve kütüphanemden değil, tanımış tan hoşlanan Reşit Saffet Bey’in oldukça zengin olduğum bazı kitap meraklılarının özelliklerin- fakat daha ziyade Fransız edebiyatı ağırlıklı bir den ve kütüphanelerinden bahsedeceğim. kütüphanesi vardı. Ayrıca bu kütüphanede ka- yınpederi Rıza Paşa’ya sunulmuş, muhteşem Kitaplardan konuşulduğunda bazıları filan ciltler içinde büyük boyda fotoğraflardan olu- nadir kitabın kendilerinde olduğunu bir öğün- şan albümler de bulunuyordu. Batı ülkelerinde- me vesilesi yaparak anlatırlar. Nitekim babam- ki temaslarında devlet başkanlarından veya si- la aynı yüksekokulda öğretim görevlisi olan bir yasette önemli yeri olan kişilerden aldığı imzalı tarih öğretmeni ile konuştuğumuzda bana, ün- fotoğraflardan oluşan zengin bir koleksiyona da lü Hammer Tarihi’nin kendisinde hem Almanca, sahipti. hem Fransızca, hem de Türkçe baskılarının bu- lunduğunu söylemişti. Ben o vakit henüz tari- Reşit Saffet Bey vefatından sonra bu kütüp- he meraklı bir ortaokul öğrencisiydim. Hammer hanenin dağılmaması için Beşiktaş’taki kona- Tarihi’nin bir cildini elde edip okumam gere- ğın arkasına, bahçeye uzanan ve direkler üze- kiyordu. Bir gün bu yaşlı tarihçinin Moda’da- rine oturan büyük bir mekân inşa ettirmişti. ki evine gittim. Kendisinden Hammer Tarihi’nin Tavanının ortası kubbe biçiminde olan bu sa- mümkünse Fransızcasının bana gerekli olan lonu değerli bir kristal avize süslüyordu. Du- cildini ödünç vermesini rica ettim. Evin için- varlarda boydan boya kitaplıklar sıralanıyor- de hiçbir yerde kitap yoktu. Bana şöyle bir ce- du. Böylece Reşit Saffet Bey tarihî bir eser olan vap verdi: “Evladım, kütüphanem şimdi pek konağının, içindeki değerli mobilyalarla birlik- karışık, bu yüzden istediğin cildi sana vereme- te korunacağını, dolayısıyla kütüphanesinin de yeceğim.” Bundan anlaşılıyor ki bu tarihçinin yaşatılmış olacağını sanıyordu. kütüphanesinde Hammer Tarihi yoktu. Hatta ba- na kalırsa, bir özel kütüphanesinin olduğu bile Son yıllarında yaz günleri akşamüstü konağın şüpheliydi. bahçesinde toplanılırdı. Pazar günleri yapılan bu toplantılarda şehrin ileri gelen birkaç bürokra- Fakat gerçekten kitap meraklısı olan ve evle- tı, askerlerden yüksek rütbeli bir iki general, rinde çok zengin kütüphaneler kuran kişilerle üniversiteden bazı öğretim üyeleriyle İstanbul’a de tanıştım. gelen yabancı uzmanlar ve bazı sanatkârlar bu- lunurdu. Alman imparatorunun hediyesi olan Bunlardan biri, Türkiye Turing ve Otomobil mobilyalar, duvarlara asılı paha biçilmez tablo- Kurumu başkanlığı da yapan Reşit Saffet Atabi- lar, çeşitli değerli eşyalar Osmanlı yadigârı bu nen idi (ö. 1965). Sultan II. Abdülhamid dönemi- konağın ihtişamını gözler önüne seriyordu. nin ileri gelenlerinden Serasker Rıza Paşa’nın damadı olarak onun Beşiktaş’taki konağında Reşit Saffet Bey’in 1965 yılındaki vefatının yaşayan Reşit Saffet Bey Hariciye Vekaleti’nde arkasından çok geçmeden konağın eşyası dağı- görev yapmış, Lozan Antlaşması için giden he- tılmış, kütüphanenin tasfiyesine de girişilmiş- yette yer almış, bir süre milletvekili olmuş ve ti. İstanbul tarihiyle ilgili kitapların bir kısmını 1930’lu yıllardan itibaren vefatına kadar Türki- Turing’in genel sekreteri Çelik Gülersoy şah- ye Turing ve Otomobil Kurumu Başkanlığı yap- sî kütüphanesi için satın aldı. Bir bölümü Tu- mıştır. Atabinen’in mükemmel bir Fransızcası ring’te kurulan bir kütüphaneye konuldu. Ge- vardı, hatta bazı yayınlarını bu dilde yapmış- ri kalan kitapların da satıldıklarını sanıyorum. Sahibinin vefatından sonraki kış günlerinde bir akşam bu kütüphaneyi gördüğümde raf- 26 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

———————————————————————————————————— İstanbul’un Kitap Sevdası İstanbul bir imparatorluk başkenti olarak dünyanın önde gelen kültür merkezlerinden biriydi. Prof. Semavi Eyice 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan süreçte İstanbul’daki kitap dostlarını ve muhteşem kütüphanelerinin ilginç hikâyelerini anlattı. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 27

 Usta Kalemler ————————————————————————————————————— — » Osmanlı’nın basın arşivi lar tamamen boşalmıştı. Sadece yerle- ve ailesiyle birlikte Fransa’ya göç et- Osmanlı döneminin gazete ve dergilerinin re saçılmış vaziyette yüzlerce fotoğraf miştir. Bundan sonra bir daha hiç- koleksiyonlarının da yer aldığı zengin bir kütüphane vardı. Kayınpederi Rıza Paşa’ya tak- bir arkeolojik araştırma yapmadı. oluşturan Hakkı Tarık Us, kurucu ortaklarından dim edilmiş büyük fotoğraf albümle- Paris’te kurduğu bir müesseseyi işle- ri de henüz duruyordu. terek geçimini sağlayan Edhem Bey, olduğu Vakit gazetesini okurken. büyükelçilerden Münir Paşa’nın kızı Çelik Gülersoy bunları Ankara’ya Kamuran Hanım’la evliydi ve Nevin » Marmara’ya nazır göndermek düşüncesindeydi. Ben bu adında bir kızları vardı. Fuad Köprülü’nün kütüphanesi düşünceye karşı çıkarak albümlerin Marmara Denizi’ne ve Adalar’a bakan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- Talihsiz bir kaza sonunda tek ço- manzarasıyla da dikkat çekerdi. tesi kütüphanesine verilmesini teklif cuğu olan kızını kış sporlarında kay- 28 DERİN TARİH / 2017 NİSAN ettim. Bu düşüncem kabul edildi ve betmesi üzerine dünyaya küsmüş bir albümler buraya getirildi. Aynı gün halde yaşayan Edhem Bey 2. Dünya hepsine envanter numarası verilerek Savaşı’nın bitişinden bir süre sonra mühürlendiler. Yeni nesil tarafından yurda dönerek Beşiktaş’ta bir eve yer- rahatça kullanılabilmesi için fakülte- leşti. Burada bir marangoza yaptırıl- mizi sık sık ziyaret eden yaşlı bir za- mış basit, açık raflara zengin kütüp- ta rica ederek resimlerin altlarındaki hanesini yerleştirdi. yazıların açıklamalarını yeni harfler- le kurşun kalemle yazdırdım. Böyle- Şahsen kendisini hiçbir vakit tanı- ce Reşit Saffet Bey’in kütüphanesinin madım. Ancak vefatından sonra ha- son kalıntıları fakültenin kütüphane- nımı, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sinde korunmaya alınmış oldu. görevli Nezih Fıratlı aracılığıyla arke- olojiyle ilgili olan kitapları isteyenlere Ölümünden sonra kapışıldı satmaya başlamıştı. Bunlar arasında çok değerli, büyük boy bazı arkeolo- Bir başka büyük kütüphane de müzeci Osman Hamdi Bey’in oğlu Edhem Bey’in kütüphanesiydi. Bu zat babası Osman Hamdi Bey tara- fından arkeolog olarak yetiştirilmiş, bu arada çok zengin bir kütüphane kurmaya da girişmişti. Bu kütüpha- nede yalnızca Anadolu arkeolojisi hakkında değerli kitaplar değil, çok sayıda seyahatname, İslam tarihi ve Bizans sanatı üzerine kitaplar da bu- lunuyordu. Edhem Bey 1920’li yıllar- da amcası Halil Edhem Bey’in müze- lerin başına geçmesi üzerine küsmüş

———————————————————————————————————— İstanbul’un Kitap Sevdası » Sahaflar böylesini görmedi Ressam Münif Fehim’in, İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Sahaflardan törenvari geçişini tasvir ettiği bir resmi. ji kitaplarının adeta kapışıldığını gör- Ya Köprülü’nün kütüphanesi? sekliğe kadar alt kısımların dolap ve düm. Hanımı kitaplara herhangi bir çekmeceler halinde yapılması, bura- değer biçmiyor, istekli olan ne kıy- Türkiye’de Batı metodlarına göre da notların ve fişlerin biriktirilme- met biçerse o paraya razı oluyordu. edebiyat ve tarih araştırmalarının bir siydi. Fuad Köprülü röportajlarda kü- Durumu öğrenince ben de gittim ve bakıma kurucusu olan Fuad Köprü- tüphanesinin kendisine gerekli olan rafların boşalmış olduğunu gördüm. lü’nün de muhteşem bir kütüphanesi kitaplardan oluştuğunu ve “bir gün Fakat İslam tarihi veya genel tarih ko- vardı. İstanbul’un Marmara kıyısında, lazım olur” diye gelişigüzel kitap top- nularındaki kitaplara pek fazla iltifat Ahırkapı semtinde sahil surlarının lamadığını söylerdi. Fakat ne olursa edilmemişti. Bunlar dışında Osman hemen arkasında büyük bir evde ya- olsun kütüphane inanılmaz zengin- Hamdi Bey’e bazı yazarlar tarafından şayan Köprülü, bu evin denize bakan likteydi. gönderilen güzel ciltlenmiş ithaflı ay- cephesindeki büyük bir salonu özel rı basımlar da kalmıştı. Kütüphanede kütüphanesine tahsis etmişti. Mar- Marmara’ya geniş manzarası olan doğrudan doğruya beni ilgilendire- mara Denizi’ne, Adalar’a geniş bir pencerelerin gerisinde Fuad Köprü- cek bir şey bulamadım. Bir iki ayrı ba- manzarası olan kütüphanenin rafla- lü, içinde pek çok yazma eserin de sımla İslam tarihiyle ilgili Fransızca rı Osmanlıca, Türkçe ve yabancı dil- bulunduğu bu kütüphanede Türk bi- kitaplar aldım. Böylece bu kütüpha- lerde, bilhassa Fransızca kitaplarla lim hayatına damgasını vuracak olan nenin hazin bir şekilde dağılmış oldu- doluydu. Tarih ve edebiyat tarihi alan- eserlerini yazıyordu. O sıralarda he- ğunu da üzülerek gördüm. Kalan ki- larında en başta gelen Türk âlimi ola- nüz sahil yolu yapılmadığından önün- tapların da satılması için girişimlerde rak kabul edilen Köprülü’ye dünyanın den trafiğin geçmediği bu kütüphane bulunulduğunu öğrendim; fakat bun- dört bir tarafından gönderilen çeşitli sakin bir ortamda kurulmuştu. ların kimlere satıldığını bilmiyorum. dillerdeki ayrı basımlar da bu kütüp- Bu evde ayrıca Osman Hamdi Bey’in hanede mükemmel bir şekilde tasnif Köprülü Ankara Dil-Tarih ve Coğ- yağlıboya resimlerinden de bir tane edilmişti. rafya Fakültesi’nde görevlendirilerek vardı. Ankara’ya göç ettikten sonra kütüp- Bu güzel kütüphanenin bir özelliği hanesinden kendisine lüzumlu olan de yerden itibaren muayyen bir yük- kitapları almak suretiyle çalışma- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 29

 Usta Kalemler ————————————————————————————————————— » Serasker Rıza Paşa’dan yadigâr yı düşünen Amerika hükümeti eviyle leksiyonlarının Bâbıâlî, yani Ankara Sultan II. Abdülhamid döneminin ileri gelenlerinden birlikte bu kütüphaneyi satın alarak Caddesi çevresine değil, Beyazıt Kül- Serasker Rıza Paşa’nın damadı Reşit Saffet Atabinen, bir enstitü halinde yaşatmayı tasar- liyesi’nin bir parçası olan çifte kubbe- Fransızca eserlerin ağırlıklı olduğu, kayınpederine lamıştı. Hatta güzel bir yaz akşamı li sıbyan mektebine yerleştirilmesini Amerikalılar bu kütüphanenin önün- uygun gördü. sunulmuş fotoğraflardan oluşan albümlerin de deki terasta bir kokteyl vermişler, bu- bulunduğu zengin bir kütüphaneye sahipti. raya tarih ve edebiyatla uğraşan kişi- O sıralarda kendisiyle yaptığım leri davet etmişlerdi. Ancak bu tasarı bir görüşmede bunun doğru olama- larını Ankara’da sürdürmüştü. Bu gerçekleşmedi. Kütüphanenin değerli yacağını beyan ettim. Bina iki küçük bakımdan kütüphanenin raflarında bazı kitaplarının Amerika’ya kaçırıl- mekândan ibaret olduğundan çoğu yer yer boşluklara rastlanıyordu. Fa- dığı rivayeti gazete sütunlarına düş- pek büyük ölçülerde olan eski gaze- kat Köprülü, ilim hayatını bir tarafa tü. Ardından düşünülen enstitü Be- telerin ciltlerini burada yerleştirmek bırakarak politikaya geçtikten sonra şiktaş sırtlarında bir apartmanın alt son derece de zor olacaktı. İkincisi, bu kütüphane artık ihmale uğramış olu- katında kuruldu. dar mekânlarda büyük gazete ciltle- yordu. Bundan sonra vefatına kadar rini rahatça yayıp tetkik etmek hay- hep Ankara’da kaldı. Fuad Köprülü’nün varisleri kitap- li güçtü. Üçüncü olarak, bu gazete ve ları satmayı düşündüklerinden bun- dergiler genellikle üçüncü hamur kâ- O yıllarda arkadaşım olan oğlu Or- ların bir kısmı Yapı Kredi Bankası’na ğıda basıldığından rutubetli bir or- han Köprülü’nün beraberliğinde bu geçti ve güzel mekânından çıkarıla- tamda muhafaza edilmeleri imkân- güzel kütüphaneyi düzeni bir hayli rak bankanın Topkapı dışındaki bir sızdı. bozulmuş ve biraz da karışmış bir du- binasının üst katına taşındı. Bir sü- rumda görmüştüm. Politika dalgalan- re burada kaldıktan sonra da bu de- Bu bakımdan böyle bir kütüpha- maları içinde Köprülü 1966’da vefat fa Sultanahmet’te Binbirdirek sarnıcı nede geniş bir fotoğraf atölyesinin etti. Kütüphane bir süre öylece kal- üstünde Yapı Kredi Bankası’nın sahip bulunması, bütün gazete ve dergile- dı. Bir ara Alman ve Fransız enstitü- olduğu bir binanın alt katına yerleş- rin zarar görmeden mikrofilmlerinin lerinin benzeri gibi İstanbul’da da bir tirildi. Bir süre de burada kaldıktan çekilmesi, araştırmacıların bu mik- tarih araştırmaları enstitüsü kurma- sonra nihayet aynı müessesenin Gala- rofilmlerden faydalanmalarını sağ- tasaray’daki büyük merkezine nakle- lamak gerekir. Hâlbuki bu küçücük dildi. Fakat kütüphanenin ne kadarı mekânlarda böyle bir atölyenin ku- bu surette kurtarılmış, bunu bilemi- rulmasını mümkün görmemiştim. yoruz. Çekmece ve dolaplardaki fişle- Bu gerekçeleri sıraladım. Fakat bun- rin âkıbeti de bilinmiyor. lar pek ciddiye alınmadı ve Hakkı Tarık Us’un koleksiyonu Bayezid Kül- İnternetten erişilen koleksiyon liyesi’nin sıbyan mektebine yerleşti- rilmesi uygun görüldü. Yukarıda anlattıklarımdan çok da- ha değişik bir kütüphaneyse gazeteci Pek çok yerde aradığım halde bu- ve Cumhuriyet döneminde milletve- lamadığım, Anadolu’da basılmış eski kili Hakkı Tarık Us tarafından kurul- bir dergiyi burada bulmuş ve gerek- muştu. İstanbul’un tanınmış gazete- li notları alabilmiştim. Ancak bir sü- lerinden Vakit’in sahiplerinden olan re sonra, 1995’te bu değerli kütüpha- Hakkı Tarık, bilhassa Osmanlı döne- ne personeli olmadığından kapatıldı. minin gazete ve dergilerinin koleksi- Uzunca bir zaman da okuyucuya hiz- yonlarını derlemeye çalışmıştı. Hat- met veremedi. 2003 yılındaysa Kültür ta denilebilir ki bu konuda en zengin Bakanlığı’na devredilmesiyle birlikte kütüphaneyi o kurmuştur. koleksiyon Beyazıt Devlet Kütüphane- si’ne verildi. Bugün Hakkı Tarık Us’un Vefatından sonra kütüphanenin bir bu eşsiz koleksiyonuna internet üze- vakıf olarak yaşatılmasını istediğin- rinden erişmek mümkün. den mükemmel bir vakfiye yapmıştı. Şartlarına göre bu koleksiyonların o Tanıdığım kitap dostları ve muh- tarihlerde Türkiye’nin basın merkezi teşem kütüphaneler elbette bu kadar olan Bâbıâlî içinde veya çevresinde bir değil. Ancak kitaba dair söz bitmez. binada muhafaza edilmesini istemiş- Önümüzdeki yazılarda da bu konu- ti. Hakkı Tarık Us’un 1956’da vefatın- ya devam edeceğim. Belki kendi kitap dan sonra kütüphaneyle Prof. Sıddık toplama serüvenimi ve biraz acı da ol- Sami Onar ilgilendi. Şahsen aldığı bir sa kütüphanemin hikâyesini de anla- kararla bu değerli gazete ve dergi ko- tırım size. 30 DERİN TARİH / 2017 NİSAN



 Dosya ————————————————————————————————————————— — OSMANLI - HOLLANDA ILIŞKILERI Katolik Olmaktansa Türk Olmayı Tercih Ederim ÖZEL DOSYA BATININ TÜRK KORKUSU » Hollanda elçisi Cornelis Calkoen ve maiyetinin çanak yağması sırasında Topkapı Sarayı ikinci avlusundan geçişi (ressam: Jean-Baptiste Vanmour). 32 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

————————————————————————————————————————— Xxxxxxxxx Hollanda şehirlerinin bağlı olduğu İspanya’nın Katoliklere uyguladığı baskı karşısında Osmanlı Devleti’nin Protestanlara destek verdiğini biliyor musunuz? Ya “Papa taraftarı, yani Katolik olmaktansa Türk olmayı tercih ederim” sözünün slogan haline geldiğini? Hollanda Akdeniz limanlarında ticaret yapma müsaadesini nasıl aldı? Hollanda elçisi Avrupa devletlerinden özenle sakladıkları stratejik deniz haritalarını niçin Osmanlı topraklarına getirdi? Uzmanından dinliyoruz. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 33

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — » ”Türk olmayı tercih ederim” Hollandalı korsanların şapkalarına taktıkları “Katolik olmaktansa Türk olmayı tercih ederim” şeklinde tercüme edebileceğimiz ibarenin yazılı olduğu hilâl biçimli madalyonlar.  BÜLENT ARI [email protected] la artan gerginlik sonucu 1566’da “İkona İsyanı” pat- lak verdi. 17. asırda dünya ticaretinde söz sahibi olan Hollanda mezhep savaşları sonucu ba- Hollanda, Zelanda ve Utrecht’in yönetimi Oranje ğımsızlığına kavuşmuştu. Bugünkü Hol- Prensi Willem’e verilmişti. İsyanın bastırılması üze- landa, Belçika, Lüksemburg ve Fransa’nın kuzey rine Willem Almanya’ya kaçtı. 1567’de Alva Dükü bölgesini içine almaktaydı. Resmî olarak Burgundy orduyla bütün Hollanda’yı, Brüksel başkent olmak dükünün arazisi sayılan ve İspanya’ya bağlı Hollan- üzere tek bir krallık idaresinde toplamakla görev- da şehirlerinde, o devirde diğer Avrupa ülkelerine lendirildi. Willem de İspanyollara karşı korsanları nazaran kayda değer bir hürriyet havası hâkimdi. destekledi. İlk önce Brill liman şehrini prens Wil- Antwerp tüccarı Almanya ile yakın ticarî münase- lem adına ele geçiren korsanlar daha sonra kuzey bet içinde bulunduğundan Luther’in yazıları elden limanlarını birer birer teslim aldılar. Diğer taraftan ele dolaşıyordu. kuzeye ilerleyen İspanyol kuvvetleri 1574’te Leiden’i kuşattılar. Çaresizlikten şehrin setleri yıkıldı. De- İspanya kralı V. Charles, dinsizliğin yayılmasına niz sularının her tarafı kaplamasıyla bataklığa dö- engel olmak için 1521’de Luther’in aforoz edilmesin- nen arazide paniğe kapılan İspanyol askerleri mağ- den sonra Hollanda’da onun bütün kitaplarını mü- lup olarak geri çekildiler. sadere ettirmişti. V. Charles’ın ikinci adımı Engizis- yonları Hollanda’ya getirmekti. İlk olarak 1523’de Güneydeki asiller 1579 Ocak’ında Arras’da II. Fe- Brüksel’de iki kişi yakıldıktan sonra bütün Luther- lipe’ye ve Roma Katolik Kilisesi’ne sadakatlerini bil- ciler için ölüm emirleri verilmeye başlandı. Fakat diren ve 10 şehirden oluşan bir birlik ilan ettiler. İki baskılar Lutherciliğin yayılmasını önleyemiyordu. hafta sonra da kuzeyde 7 eyalet Utrecht birliğini Tahminlere göre 1530’da Antwerp nüfusunun dört- kurdu (United Provinces). Prens Willem bu birliğin te biri Lutheranlığı benimsemişti. 1550’den itibaren başına geçince II. Felipe 1580’de, hakkında dinî ve Calvinizm Hollanda’ya Cenova yoluyla girmeye baş- siyasî ağır ithamlar öne sürerek William’ı kanun dı- layacak, Hollanda Engizisyonu’nun verdiği ağır ceza- şı ilân etti. Ölü veya diri, başına 25 bin altın mükâ- lara rağmen hızla yayılacaktır. fat kondu. Nihayet 1584’de Delft’te bir suikast sonu- cu öldürüldü. V. Charles 1555’de tahtı II. Felipe’ye devrettikten sonra dinî baskılar devam etti. II. Felipe, Protestan- Suçlamalar arasında Türklerle irtibat kurmak da lığı ortadan kaldırmak üzere Hollanda’da doğrudan vardır. Anlaşılan o ki, İngiltere Kraliçesi Elizabeth İspanya’ya bağlı bir idare kurdu. Hollanda’da 3 yeni gibi Prens Willem de Osmanlı Devleti’nden gizlice başpiskoposluk ve 14 piskoposluk kurulması kararıy- 34 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

——————————————————————————————————— Osmanlı-Hollanda İlişkileri yardım istemişti. Bu irtibat Joseph Nasi, nâm-ı diğer Bâbıâli’nin kapitülasyon verme ihtimali İngiliz Don Juan Miquez aracılığıyla kurulmuştu. Osmanlı Sultanı Flaman bölgesi ve diğer İspanyol şehirlerin- ve Fransız elçilerini telaşlandırdı. Hollanda elçisi deki Luthercilere bir mektup göndererek kâfirlere (Katolikler) karşı muharebelerinde destek vereceği- Cornelis Haga’nın Sultan I. Ahmed’in huzuruna ka- ni bildirmiş, istedikleri zaman donanmayla asker ve yardım göndereceği vaadinde bulunmuştu. bulünü engellemek için gayret gösterdiler. Osman- İspanya’nın Protestanlara uyguladığı dinî baskı- lı devlet adamları nezdinde teşebbüste bulunarak lar halkı o kadar bezdirmiş ve Katoliklere nefret o kadar artmıştı ki “Liever Turks dan Paaps” (Papa ta- Hollanda’nın bağımsız bir devlet olmadığını, isyan raftarı, yani Katolik olmaktansa Türk olmayı tercih ederim) sözü bir slogan hâline gelmişti (O çağlarda ettikleri İspanya Kralına tâbi bir eyalet statüsünde Müslüman olanlar için “Türk oldu” ifadesi kullanı- lırdı). Ancak 1571’deki İnebahtı mağlubiyeti Osmanlı bulunduğunu söylediler. İngiliz ve Fransız elçileri- Devleti’ni artık bu gibi denizaşırı faaliyetlerden ve dünya siyasetine doğrudan askerî müdahale fikirle- nin çabalarına rağmen Cornelis Haga padişahın hu- rinden alıkoyacaktı. zuruna kabul edildi. İki ay kadar sonra 1612 tarih- Dünya ticaretinin merkezi 1500’lerden sonra Ve- nedik’ten Antwerp’e kaymaya başlamıştı. 1585’de li ilk ahidnâme Hollanda elçisine verilecekti. Haga, Antwerp’in İspanyollarca işgalinden sonraysa Amsterdam dünya ticaretinin merkezi hâline gele- İstanbul’a çok kıymetli hediyelerin ya- cekti. Hollanda’nın hızlı gelişmesinde asgarî müret- tebat ve azamî ekonomiye dayanan gemicilik tek- nı sıra diğer Avrupa devletlerinden niğindeki gelişmenin büyük payı vardı. Hollanda dünya ticaretine Rusya ile Afrika, Asya ve Amerika özenle sakladıkları ve ellerine geç- kıtasındaki pazarlara doğrudan deniz bağlantısı, de- polama, verimli üretim teknikleri ve spekülatif tica- mesini istemedikleri stratejik de- ret yoluyla hâkim olmuştu. Bu gelişmeyi üçlü mer- kez rolüyle sağlıyordu: Avrupa’nın ticaret emtiası, niz haritalarını getirdi. Haga’nın gemicilik ve sermaye piyasasında liderlik. 27 yıllık görev süresi içinde en İnebahtı mağlubiyeti ve Venedik-İspanya-Papa ko- alisyonu, Osmanlı Devleti’ni Hıristiyan dünyası için- büyük başarısı Levant Kum- de yeni ittifaklar aramaya zorlamıştı. Kıbrıs seferi- nin hemen arifesinde, 1569’da Fransa’ya kapsamlı panyası’nın kurulmasıdır. bir kapitülasyon verilmişti zaten. Bunu İngilizler ve ardından Hollandalılarla yapılan diplomatik temas- İngiltere ve Hollanda’ya lar takip etti. Bu ilişkilerde kuzey ülkelerinin Vene- dik ve müttefiklerine karşı deniz üstünlüğü önemli uygulanan açık-kapı siya- bir faktördür. Bronz ve çelik toplarla donatılan İn- giliz bretonileri için Venedik kadırgaları Akdeniz’de seti 17. ve 18. asırlarda da de- çok kolay hedefler teşkil ediyordu (Bretoni yahut bur- ton denilen İngiliz kalyonları yüksek bordalı olup vam etti. Bâbıâli yükselen bu 30-40 top taşıyabiliyorlardı. Daha sonra 2-3 kat olan ve güvertesinde 90 adet top taşıyan modelleri inşa iki deniz gücüne imtiyazlar ver- edilmiştir. O devir için bu kalyonlar bir savaş maki- nası sayılıyordu). di. Bu ülkeler İspanya ve Portekiz » Sultan I. Ahmed istilasına karşı önemli bir engel Hollanda elçisi huzurda (1590-1617) Cezayir korsanlarının Hollanda gemilerine sal- oluşturuyorlardı. Devlet adamla- dırılarına mani olmak için 1604’de Staten Generaal Sultan I. Ahmed’e mektup göndererek Suriye’de tica- rı Osmanlı topraklarından geçerek ret yapma müsaadesi talep etti. 1610’da Kaptan-ı Der- ya Halil Paşa padişahın, Hollandalıların kendi bay- Asya’dan Avrupa’ya uzanan eski ti- rakları altında ticaretine müsaade niyeti taşıdığını bildirdi. caret yollarına karşı Hollanda ve İngiltere’nin Doğu Hint Kum- panyaları ile doğrudan ticare- tinin getirdiği tehlikenin el- bette farkındaydı. Fakat 17. asırda Osmanlı Devleti ar- tık Hollanda ve İngiltere’nin yayılmasını engelleyecek bü- yük gemiler techiz edemedi- ğinden Levant ticaretini onlar » Oranje Prensi Willem için cazip kılacak yolları tercih et- miştir. (1533-1584) 17. asrın başlarında Hollanda tica- reti Suriye limanlarında yoğunlaşıyor- du. İlk Hollanda konsoloslukları, kervan yolu üze- rinde olan Halep ve İskenderiye’de açılmıştı. 1650’ye kadar ipek ticaret yolu Anadolu üzerinden İzmir’e kaymıştı. Bu nedenle Hollanda dahil olmak üze- re birçok ülke İzmir’de ticaret merkezlerini kurdu. Hollanda tüccarının Osmanlı limanlarına en çok ge- tirdikleri yük, Felemenk veya Londra çukası da de- nilen yünlü kumaş ve baharattı. Osmanlı toprak- larından yapılan ihracat ise her türlü lüks tekstil ürünü, kadife, ham ipek, ipek, işlemeli kumaş, ham ve işlenmiş pamuk, yün, şarap, kurutulmuş meyve, halı ve deriydi. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 35

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — Kısa ve geçici görevle İstanbul’a gelen Haga, 27 se- »1602’de Hollandalı gemiler Flaman sahilinde İspanyol deniz güçleriyle ne kaldıktan sonra bu yorucu ve mesuliyetli işten savaşırken (ressam: H. C. Vroom). kurtarılması için Staten Generaal’e defaatle mektup dı. 30 Eylül 1665’de bir avukat olan Joris Croock elçi- liğe tayin edildi. Croock ve maiyeti daha İstanbul’a yazıyordu. 1638’de Sultan IV. Murad’dan ayrılma mü- ulaşamadan Raguza’daki depremde hayatlarını kay- betti. 1667’de Staten Generaal bir başka avukat olan saadesini alabildi. Fakat Staten Generaal’in ilgisizliği Justinus Colyer’i Bâbıâli’ye elçi tayin etti. Colyer 25 Mayıs 1668’de kıymetli hediyelerle birlikte İstanbul’a dolayısıyla İstanbul’a yeni elçi tayin edilemedi. Malî ulaştı. 12 Ağustos 1668 günü de Sultan IV. Mehmed tarafından Edirne sahrasında huzura kabul edildi. sebeplerle Haga’nın yeğeni Henric Cops maslahatgü- Colyer’in görevi, Levant’taki Hollanda ticare- zarlığa getirildi. 1647’de ölümüne kadar Cops bu gö- ti için ihtilaflara mahal bırakmayacak şekilde yeni bir ahidnâme almaktı. Staten Generaal’in kendisine revde kaldı. Yerine getirilen ve Haga’nın kâtiplerin- teamüllere uygun ve muteber bir statü vermediği- ni iddia eden meslektaşları, Colyer’i yeni görevinde den olan Dirk Kroll, tayininden kısa bir süre sonra tebrik etmek için davet etmediler. İstanbul’daki dip- lomatlar kendilerine göre daha aşağı seviyede olan aynı yıl içinde ölünce yine Haga’nın kâtiplerinden Hollanda temsilcisine “hoş geldin” demeyi lüzum- suz addettiler. Aslında Osmanlı Devleti mukim ve Nicholas Ghisbrechti tayin edildi. Bu sı- tam yetkili büyükelçiler arasında ayrım yapmayıp hepsine birden “elçi” demekteydi. Hatta yabancı elçi- rada Hollanda sefareti İstanbul’a gelen leri kendi devletlerinin Osmanlı Devleti nezdindeki tam yetkili büyükelçileri değil, o devletin vatandaş- genç Şarkiyatçı Levinus Warner’dan larının, yani bir taifenin bir nevi kethüdası olarak değerlendirmekteydi. destek almaktaydı. Ghisbrechti’nin Bu cümleden olarak konsolosların da vazifeleri- 1654’de vebadan ölümüne kadar ne başlayabilmeleri için bir göreve tayin edilen diğer Osmanlı tebaası gibi padişahtan berat almaları gere- onun kâtibi ve kançılar olarak kiyordu. Mamafih diğer elçilerin Colyer’e takındık- ları tavır Bâbıâli’nin gözünden kaçmamıştı. Venedik Warner Hollanda sefaretiyle ya- kın temastaydı. 1647’de maslahatgüzar Cops’un ölümüyle Hollanda sefaretindeki boşluktan istifa- de etmeye çalışan İstanbul’daki İngiliz elçisi Thomas Bendisch ve » Hollanda elçisi Cornelis Fransız elçisi Jean de la Haye Vande- let eskiden olduğu gibi Osmanlı top- Haga (1578-1654) raklarındaki Hollanda vatandaşlarının himayesini uhdelerine almak istiyor- du. Bu yüzden Warner, İstanbul’da ikamet elçisi olarak tayinini talep etti. Hollanda Cumhuriyeti derhâl karar almak mecburiyetindeydi. Çünkü Hollanda vatandaşla- rı İngiliz himayesine verildi- ği takdirde Hollanda milleti 1612 ahidnâmesinden önceki statüsüne geri dönmüş olacaktı. Levinus Warner’a geçici ola- » İspanyol Kralı II. Felipe rak Hollanda milletinin tek tem- silcisi unvanı verildi; itimatname- (1527-1598) si de 1655’de gönderildi. Fakat Girit muharebesinde Hollanda’nın faal ola- rak Venedik’i desteklediği haberleri üze- rine Warner Bâbıâli’de pek hoş karşılanmadı. 1656 ve 1663’de bir Osmanlı paşasının esir, mallarının da yağma edilmesi tansiyonu iyice artırdı. Hatta War- ner 1663’de bir süre hapsedildi. Osmanlı hükümeti- nin verdiği sözlere rağmen Hollanda kapitülasyonla- rı 1634’den beri yenilenmemişti. 1665’de Warner’in ölümüyle Osmanlı toprakların- daki Hollandalılar bir kez daha korumasız kaldılar. Warner’ın yanında kançılar olarak çalışan Hollanda- lı tüccar Francesco de Brosses görevi devraldı. Staten Generaal İstanbul’a akredite büyükelçinin gönderil- mesinin daha fazla ertelenemeyeceğinin farkınday- 36 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

——————————————————————————————————— Osmanlı-Hollanda İlişkileri OSMANLI ILE TICARET DAHA KÂRLI 1589’da iki ortağıyla gemiyle Osmanlı topraklarına gelen muh- temelen ilk ticaret erbabı Daniel van der Meulen ve Jacques de la Faille’nin verdiği bilgiler, Levant ticaretinin çok kârlı olduğu yönün- deydi. Hollanda tüccarı 1598’de Fransa kralı IV. Henry’den Osmanlı limanlarında ticaret yapma müsaadesi aldı. Kıbrıs, Suriye, Filistin ve Mısır’a uğrayacak olan, kuvvetli toplarla donanmış 10 gemiden oluşan ve altın, kumaş ve baharat yüklü ilk büyük Hollanda konvo- yu 1609’da Osmanlı limanlarına geldi. Amsterdam-Levant tüccarı 1611’de Hollanda otoritelerine yazdıkları dilekçeye göre, “Türkiye”, Kıbrıs, Mısır ve Ege adaları ile olan ticaret, Hollanda Doğu Hindis- tan Kumpanyası’nın deniz trafiğinden daha kârlıydı. ve Fransız elçiliği tercümanlarından sorulduğun- Harbi (1716-18) ile Pasarofça Antlaşması’nda (1718) da Hollanda Cumhuriyeti’nin Haga’nın gidişinden arabuluculuk yaptı. Osmanlı-Avusturya barış gö- beri hiçbir zaman tam yetkili büyükelçi tayin et- rüşmelerindeki performansı dolayısıyla Avustur- mediğini, Colyer’in unvanının da maslahatgüzara ya imparatoru tarafından kendisine 1703’te Kutsal denk olduğunu söylediler. Böylece ancak kendisi- Roma İmparatorluğu Kontu unvanı verildi. Bu ne- ne büyükelçi sıfatı verildikten sonradır ki, padişah denle Osmanlı vesikalarında adı “Yakomo Konte Hollandalılara yeni bir ahidnâme vermiştir. Kolyer”dir. Bu diplomatik faaliyetler Osmanlı-Hol- landa münasebetlerinin o dönemde sıcak bir şekil- Colyer yeni ahidnâmeyi Kasım 1680 tarihinde de ilerlemesinde büyük rol oynamıştır. düzenlenen bir merasimle Sadrazamın elinden al- dı. Hollanda milleti bu suretle ahidnâmeleri sıra- Notlar: sıyla 1673 ve 1675 yıllarında yenilenen Fransız ve 1- Feridun Beğ, Münşeatü’s-Selatin, İstanbul: 1849, c. II, s.450-452: “... İngilizlerle aynı statüye yükseltilmiş oluyordu. Flandra ve Ispanya memleketlerinde Luteran mezhebi üzere olan beğler Sultan IV. Mehmed tarafından verilen bu son ahid- ve beğzadeler ve sair Luteran mezhebi ayanı mektubumuz vasıl olıcak nâmenin esasları, kapitülasyonların 1914 yılında malumunuz ola ki, ... siz dahi puta tapmayub kiliselerden putları ve suret ve ilgasına kadar muteber kalmıştır. nakusları redd edüb Hak teala birdir ve ve hazret-i İsa peygamberi ve kuludur deyu itikad edüb ...ve Papa denilen bî-din Hâlıkın bir bilmeyüb hazret-i İsa İki yıl sonra Colyer İstanbul’da ölünce babasının aleyhisselama tanrılık isnad edüb elleri ile yaptıklara putları ve suretlere elçilikte kâtibi ve Hollanda milletinin muhasibi tapub ...siz Papaluya kılıç çeküb daima anları katl eyledüğünüz ecilden olan büyük oğlu Jacobus Colyer geçici olarak yeri- merhamet-i şahane ve şevket-i mülûkânemiz her vechile sizin tasarrufunuza ne geçti. Resmî itimad mektubu 1684’de, kendisine masruf olub karadan ve deryadan her hal ile size muavenet-i husrevânemiz verilen büyükelçi sıfatı da 1688’de İstanbul’a ulaş- zuhura gelmek ve ol zalim-i bî din elinden sizi halas ve Hak dine sevk etmek tı. Jacobus Colyer İstanbul’da yetişmişti ve çok iyi lazım olmuşdur... dahi her ne yılda ve ne zamanda Papa bî dinine asker ceng Türkçe biliyordu. Babasının elçiliği esnasında sefa- etmek murad edünürsenüz, âna göre itimad olunur ademlerünüz yüce rette bulunması ve İstanbul’un önde gelen Türk ve asitanemize gönderüb mezbur kulumuz ile maan ahvalinüzü bildüresiz ki Rum aileleriyle yakın teması, Bâb- ı Âli’deki mes- tayin eyledüğünüz zamanda asâkir-i mansuremiz gönderülüb gereği gibi lektaşlarına karşı bir üstünlük sağlıyordu. muavenet oluna...” 2- 15. asrın sonlarından itibaren din adamları ve asillerden oluşan şehir mec- İlk olarak İngiliz meslektaşıyla beraber Karlof- lisleri, yani Estates, ilk defa 1464 yılında bugünkü Belçika’nın Bruges şehrinde ça Antlaşması’nda (1699), daha sonra Prut (1711), toplanarak bir araya geldiler. Bundan sonra Felemenkçe Staten Generaal Osmanlı-Venedik (1714-18) ve Osmanlı-Avusturya adıyla anılmaya başlanan bu konsey, şehirlerden seçilen temsilcilerden mey- dana gelip, devletin dış siyasetini de yürütmekteydi. Osmanlı vesikalarındaki adı “Üstadı Ceneralleri”dir. 3- Hollanda’ya verilen bu ilk ahidnâmenin orijinali bugün Den Haag’da Hollanda Devlet Arşivi, Staten Generaal, Secrete Kas, 1.01.08, 12593.15’de kayıtlı olarak muhafaza edilmektedir. 1634 ve 1680 yıllarındaki tecdidler de 12593.47 ve 12593.69 numaralıdır. 1612 ve 1680 Ahidnâmelerinin transkribe edilmiş metinleri için bakınız: Alexander De Groot, The Ottoman Empire and the Dutch Republic, Leiden: Nederlands Historisch-Archaelogisch Instituut, 1978, s. 233-246; Bülent Arı, “Conflicts Between the Dutch Merchants and the Ottoman Local Authorities According to the Felemenk Ahdnâme Defteri Dated 1091/1680”, Yayınlanmamış Master Tezi, Bilkent Üniv. 1996, s 48-62. Hans Theunissen ise Utrecht Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 1984 yılında hazırladığı “Een Diplomatieke Analyse van de Ahdnâme” adlı doktora tezinde her üç ahdnâmenin diplomatika bakımından tahlilini yapmış, fotokopileriyle birlikte transkribelerini de vermiştir. 4- Colyer’in getirdiği hediyeler arasında üzeri Osmanlıca harflerle yazılı bir yerküre ve Janszon tarafından hazırlanan Atlas Major da vardı. Sultan IV. Mehmed’in emriyle bu atlas El-Dımeşkî tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bu tercüme bugün Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdad kısmında No: 325-333’de kayıtlı olarak muhafaza edilmektedir. Bülent Arı Prof. Dr., Yüksek Öğretim Kurumu, Ankara. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 37

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — Hollanda’nın Endonezya’daki Lawrence’ı: Snouck Güneydoğu Asya’daki Müslüman sultanlıkları tamamen sömürgeleştir- mek isteyen Hollanda, aslında Protestan bir Hıristiyan olan Christian Snouck-Hurgronje’u Cakarta’ya müftü olarak atamıştı. Daha da kötüsü Endonezyalı Müslümanlardan Hollanda’ya itaat etmelerini beklerken, bunun Osmanlı Devleti’nin bir isteği olduğunu söylüyordu Snouck. İşte Batı’nın, Müs- lüman coğrafya ile Osmanlı’nın bağlarını koparma planlarından biri daha!  ARİF EMRE GÜNDÜZ [email protected] Daha Hicrî 1. asırda İslamla şerefle- modern silahlara ve askerî bilgiye ih- nen Güneydoğu Asya’da yüzyıllar için- tiyaçları vardı. Bu noktada ilk destek H ilafet makamının 1517’de Os- de, Müslüman tüccarların kurdukları Yavuz Sultan Selim’den geldi. Ridani- manlı Devleti’ne geçmesi hem ticaret kolonileri ve yerel halktan İs- ye Savaşı’yla Arap Yarımadası Osmanlı Osmanlılar, hem de İslam lamiyet’i kabul eden kabileler sayesin- Devleti’ne bağlanmıştı ve Güneydoğu dünyası için en önemli dönüm nokta- de ilk Müslüman devletler kuruldu. Asya Müslümanlarının İslam dünyası larından biridir. Yavuz Sultan Selim ve Ancak fetihler gerçekleştirmeleri ve ile irtibatları da bu topraklardan, Cid- sonraki padişahlar bu unvanın getirdi- adalarda söz sahibi olabilmeleri için de veya Yemen üzerinden gerçekleş- ği sorumlulukla nerede bir Müslüman mekteydi. Her yıl hatırı sayılır sayıda devletin ya da topluluğun sıkıntısı olsa Endonezyalı ve Malezyalı Müslüman bigâne kalmadılar. Bunun ilk örnekle- rinden biri, bugünkü Güneydoğu Asya Müslümanlarına yönelik askerî ve teknik destektir. » Adanın incisi Endonezya’nın Kuzey Sumatra bölgesinin başkenti Medan’da bulunan Ulu Cami 1906’da mağribî mimarlık kavramından esinlenerek inşa edilmiştir. 38 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

————————————————————————————————— Hollanda’nın Hıristiyan Müftüsü Hac farizasını yerine getirmek üze- gelen Hollandalılar zamanla nüfûz kabu (Bangka Belitung) Cezîresine ticâret re buraya gelirdi. Dolayısıyla Osmanlı alanlarını genişlettiler. Kimi zaman vesîlesiyle deniz kenârında bulunan benâ- Devleti’nden ilk askerî ve teknik yar- Müslüman olmayan yerli kabileleri dirlerde ikâmet ve bandıra küşâdıyla yal- dımlar Cidde ve Yemen kanalıyla Gü- de kullanarak Müslüman sultanlıkla- nız bey’ ü şirâya hükûmet etmekliğine tah- neydoğu Asya’ya ulaştırılmaya başlan- ra saldırmaya ve onları sömürgeleştir- sîl-i ruhsatla bâ-takrîb ülke-i mezkûreteyni dı. Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan meye çalıştılar. Ancak bu girişimler kabza-i tasarruflarına alıp ve hükümdârla- II. Selim devirlerinde de bu destek ar- 19. yüzyıla kadar belli bölgelerle sınır- rını bilâd-ı baîdeye nefy ve tard birle ahali- tarak devam etti. lı kaldı. nin zükûr ve nâsına gûnegûn cevr ve zulm ve ezâdan başka bir takım ef’âl-i nâbecâ ve Sultan II. Selim’in Güneydoğu Asya Abdülhamid’den Cakarta’ya ta’lîm-i ilimden ve Hacc-ı Şerîf’e gelmek- Müslümanlarına destek olması için as- başkonsolosluk den men’ edip Dîn-i Muhammedî ve her bir kerî gemilerle Açe’ye gönderdiği Koca umûr ve husûsâtlarını pür-aksi tutup ekse- Sinan Paşa daha sonra Müslüman top- Osmanlı Devleti’nin daha çok iç iş- riyâ reddetmiş ve bunlar hâlince bırakılsa lulukların yaşadığı diğer adalara da leri ve isyanlarla uğraştığı 1820’ler ve gazâ edecekleri melhûz deyû hiç göz açtır- ziyarette bulundu. Yanında götürdü- sonrasında Hollanda’nın Güneydoğu madıklarından bir de bir nefer Hacc etmeğe ğü uzmanlar Güneydoğu Asya Müslü- Asya’daki sömürgeleştirme faaliyetle- izin taleb ettiği vakitde elli fransasını alıp manlarına savaş topu ve tüfek üretim ri hızlandı. Fakat bu kadar geniş ala- ve bilâ-izin olur ise avdetinde yüz fransa tekniklerini öğretti. na yayılan ve Osmanlı Devleti’nden alıp ve bunların cümlesi Devlet-i Aliyye’nin başka bir devlete bağlanmayı tarih bo- irâde-i seniyyeleriyle olduğunu tâifeteyn-i 11 Aralık 1851 tarihli Meclis-i Vâlâ yunca düşünmemiş olan Müslüman mezbûreteyn ol-havâlînin ahali ve halkına evrakında (BELGE 1) geçen, Sultan II. sultanlıklar Hollanda’ya direnme yo- tefhîm etmekde olduklarından” Selim zamanında Yemen Valisi Sinan lunu tercih ettiler. Bunun üzerine bazı Paşa’nın görevlendirdiği memur tara- kabilelerle anlaşmalar yapan Hollan- Arizada da ifade edildiği üzere fından Sumatra adasındaki Eşce isimli da, onları nüfuzu altına alsa da, tam Hollandalılar Güneydoğu Asya’ya ilk ticarî iskelede 500 kıta top döktürüldü- hâkimiyet sağlamak istiyordu. Başta geldiklerinde yalnızca ticaret yap- ğü yönündeki ifadeler Osmanlı Devle- Açe olmak üzere birçok sultanlıkla mak üzere bazı limanlara yerleşmek ti’nin Güneydoğu Asya Müslümanla- ciddi savaşlar yaşandı. Osmanlı Devle- için yerel sultanlıklarla anlaşma- rına askerî ve teknik desteğini gözler ti bu noktada yardım gönderemese de lar yapmışlardır. Bu sırada 19. yüzyı- önüne seriyor: Sultan Abdülaziz’in 1873’te Açe Sulta- lın sömürgeleştirme zihniyetinden nı Alâeddîn Mahmud’u 1. Dereceden “Cennetmekân Sultân Selîm-i Sânî za- Nişân-ı Osmanî ve Açe Dâhiliye Nâzırı » Christian Snouck-Hurgronje manında Yemen Vâlisi bulunan Sinân Pa- Abdurrahman Efendi’yi 2. Dereceden şa tarafından memur irsâliyle döktürülmüş Nişân-ı Osmanî ile taltif etmesi önem- olan beş yüz kıt’a top dahî mezkûr Sumat- li bir desteğidir. Yine Sultan II. Abdül- ra ceziresinde vâki’ makarr-ı hükûmet bulu- hamid’in Cakarta’ya (o dönemki adıy- nan Eşce nâm benderde mevcûd idüğü” la Batavya) başkonsolosluk açtırması da adalarda yaşanan gelişmeleri birin- Osmanlı Devleti’nden gelen bu yar- ci elden öğrenebilmesini sağlamıştır. dımlarla fetihler gerçekleştiren, Porte- kizlilere ve Hollandalılara karşı ken- Hollanda, Sumatra ve Cava başta ol- dilerini savunan Güneydoğu Asyalı mak üzere onlarca büyük adayı elinde Müslümanlar kendilerini hep Osman- tutabilecek askerî ve siyasî güce sahip lı Devleti’ne bağlı gördüler. Hutbelerde değildi. İşbirliği yaptığı yerli kabileler- Osmanlı halife sultanlarına dualar et- le de bir yere kadar gidebiliyordu. Bu tiler. Gemilerine Osmanlı bayrağı astı- durumda başarıya ulaşabilmek için lar. Yabancı misafirleri Osmanlı Devle- yalanlarla dolu siyasî oyunlara başvur- ti’nin resmî kıyafetleriyle karşıladılar. du. Buna dair ilk kayıt, 20 Nisan 1850 Gerçekleştirdikleri fetihler neticesin- tarihli arşiv belgesinde (BELGE 2) Açe de en yüksek nüfusa sahip Cava Ada- Sultanı Mansûr Şâh’ın elçisi Şeyh Mu- sı’nda bir kabile hariç bütün kabileler hammed Gus’un, Sultan Abdül- Müslüman oldu. mecid’e iletilmek üzere Cidde Valisine sunduğu arizadır: Günümüzde Endonezya yönetimin- deki adalar gerek yeraltı kaynakları, “Tedâvül-i ezminede tâi- gerekse kendilerine has tarım ürün- fe-i ecnebiyye Hollanda ve Fe- leriyle ön plana çıkıyor. Bu durum sö- lemenk tesmiye olunan tâife- mürge zihniyetli Avrupalıların her den biri Kalimyan (Borneo) daim iştahını kabartmıştır. Önceleri Cezîresine ve diğer Men- ticaret maksatlı kiraladıkları liman- lar vasıtasıyla Güneydoğu Asya’ya 2017 NİSAN/ DERİN TARİH 39

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — Çocuk Yaşta Bu Görev İçin Seçildi etkilendiler. Bunlardan biri, ele geçir- dikleri yerlerde Müslüman ahalinin Snouck’a dair kısa bir özgeçmiş onu ve gizli Osmanlı Devleti ile irtibatının kopma- faaliyetlerini anlamak açısından faydalı olacaktır: sı için Hacc’a gitmelerini yasaklamala- 1857’de Protestan bir papazın oğlu olarak Hol- rıdır. Ayrıca Endonezyalı Müslüman- landa’nın Oosterhout şehrinde dünyaya geldi. ları bu yasağın Osmanlı Devleti’nin Leiden Üniversitesi’nde İslam hukuku, Şarkiyat isteği olduğu yönünde bilgilendirmiş- ve Arapça eğitimi aldı. 1880’de Haccın tarihi lerdi. Benzeri menfi icraatlarda da ye- ve dindeki yeri konulu doktora tezi ödüle layık rel Müslümanları ikna edebilmek için görüldü. Osmanlı Devleti’nin adını kullanmayı alışkanlık haline getirdiler. Bu sebep- Snouck’un bir Protestan papazın çocuğu iken bir le olsa gerek Sultan II. Abdülhamid Ba- İslam âlimi gibi yetiştirilmesi gösteriyor ki, daha küçük tavya başkonsolosluğunu açtırmıştı. yaşlarda bir görev için seçilmiş, bu doğrultuda eğitim alması sağlanmıştı. Ay- Ancak onun devrine gelene kadar bir- rıca Güneydoğu Asya Müslümanlarının Hacc ibadetine çok önem verdiklerini çok sultanlık çoktan Hollanda’nın sö- ve Hacca gitmeyen bir kişiyi sultan kabul etmediklerini, hatta kimi yerde evlilik mürgesi olmuştu. için genç erkeklere Hacca gitme şartı getirdiklerini düşününce Snouck’un Hacc konusundaki ihtisası tesadüfî olmasa gerek. Hollandalıların dinî ilimlerin tah- silini de engellemeye çalışarak İslami- 1884 yılında Cidde’ye gidince Müslüman olduğunu iddia ederek âlimlerin ve yet’i bölgeden silmeye çalıştıkları gö- kadının önünde kelime-i şehadet getirmiş, Abdülğaffar adını almıştır. Ardından rülür. Devamlı baskı altında tutulan Mekke’ye gider ve Güneydoğu Asyalı hacıları gözlemler. Hilâfet düşmanı olma- Müslümanlar kendi hâllerine bırakı- sı, Müslüman ülkelerde din ve devlet işlerinin ayrılmasını savunması, Endonez- lırlarsa gaza ederler endişesiyle ken- ya’da Batı kültürünü ve eğitim sistemini hâkim kılma gayretleri Snouck’un asıl dilerine her türlü zulüm ve fitne reva niyetini açıkça göstermektedir. Endonezya’da bulunduğu dönemde Cavalı iki görüldü. Zabtedilen adaların sultanla- Müslüman hanımla evlenmiş ve çocukları olmuştur. Endonezya’nın tamamen rı uzak yerlere sürüldü, bir coğrafya- sömürgeleştirilmesinin ardından görevi sona erince 1906’da Hollanda’ya nın yüzlerce yıllık hâfızası silinmeye döndü fakat çocuklarını reddederek yanında götürmedi. Leiden Üniversi- çalışıldı. tesi’ne Arapça profesörü olarak atandı. Bir yandan da “Sömürgeleştirilmiş Müslüman Endonezya nasıl idare edilir?” konusunda Hollanda hükümeti- BOA, I_MVL_00226_007706_001_001 ne danışmanlık yapıyordu. Bu görevini 1936’da ölene kadar sürdürdü. Snouck gerçekte hiçbir zaman Müslüman olmamış, Osmanlı arşiv belgelerinde de ifade edildiği gibi Müslümanları kandırmak üzere faaliyet görmüştü. Bunu Alman müsteşrik Theodor Nöldeke’ye yazdığı mektupla- rında da itiraf eder. » Aile mi dediniz? Christian Snouck, görevi bitince Endonezya’daki çocuklarını reddederek Hollanda’ya döndü. Endonezya’da bıraktığı ailesinin bir fotoğrafı. BELGE 1 40 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

————————————————————————————————— Hollanda’nın Hıristiyan Müftüsü Müslüman kılıklı Protestan BOA, Y_A_HUS_00398_00110_002_001 BELGE 4 müftü BOA, Y_A_HUS_00398_00110_001_001) BELGE 3 lümanlarının Hollanda’ya itaat etme- Christian Snouck-Hurgronje (bel- leri için birçok faaliyette bulundu. Hal- gelerde geçen adıyla Snouck) Hollan- ile sinîn-i vefîre ikâmet ve ikmâl-i tahsîl-i ka Hollanda’ya itaati tavsiye ederken da’nın Endonezya’yı sömürgeleştirme Arabî eylemiş ve nihâyet Fransız konsolosu- kendisini müftü olarak Osmanlı Devle- faaliyetlerinde rol alan önemli figürle- nun ihbâr-ı vâkıası üzerine Hicâz vilâyet-i ti’nin atadığı, dolayısıyla Hollanda’nın rinden biri. Önceleri kendisini Müslü- celîlesi tarafından tard ve teb’îd edilmiş ve değil, Osmanlı’nın memuru olduğu iz- man olmuş gibi lanse etmiş, Endonez- devlet-i müşârun-ileyhâ cânibinde müstem- lenimi vermeye çalıştı. ya’daki vazifesi bitince de şarkiyatçı lekât-ı Hindiye müftülüğüne ta’yîn kılınmış bir profesör olarak Hollanda’da hayatı- olan Hollandalı “Snuk” nâm münafık bu ke- Batavya Başşehbenderinin yazısı nı devam ettirmiştir. re ahaliyi iğfâle çalışmak ve kendisini Dev- üzerine Sadrazam Halil Rıfat Paşa Sul- let-i Aliyye me’mûr-ı mahsûsu sıfatında gös- tan’ı Snouck hakkında bilgilendiren Sultan II. Abdülhamid’in görev- tererek Felemenk devletine itâati nasihat 30 Temmuz 1899 tarihli bir yazı kale- lendirdiği Batavya Başşehbenderi ta- eylemek me’mûriyet-i mahsûsa-i hafiyyesi me almıştı (BELGE 4). rafından gözlendiğini ve faaliyetleri ve İslâm zîy ve kıyâfetiyle Açe’ye i’zâm eyle- hakkında İstanbul’a bilgi gittiğini bili- miş olduğu ma’rûzdur ol-bâbda” Onun gibi müsteşrik-şarkiyatçı adı yoruz. Başşehbenderin İstanbul’a gön- altında yetiştirilen insanlar, Batı’nın derdiği 13 Haziran 1899 tarihli yazıda- Buradaki malumatı özetlersek, sömürgeleştirme politikalarının uy- ki (BELGE 3) bilgiler Snouck’un gerçek aslen Protestan bir Hıristiyan olan gulanmasında ve Osmanlı Devletinin yüzünü göstermesi açısından önemli: Snouck 1884’de Cidde’ye gitmiş, Müs- yıkılmasında önemli roller oynamış- lüman olduğunu iddia ederek oradan lardır. Snouck’un Güneydoğu Asya “Bu kere istihsâl eylediğim ma’lûmât-ı Mekke-i Mükerreme’ye geçmiştir. Bu- Müslümanlarını İslamiyetten ve Os- mahsûsaya nazaran Felemenk devleti 24 rada bir müddet kaldı, bu sürede Arap- manlı Devleti’nden koparmak üzere Mayıs sene 1315 tarih ve 15 – 423 numara- ça öğrendi ve Hacc için gelen Güneydo- giriştiği faaliyetler akıllara T.E. Law- lı tahrîrât-ı çâkerânemle arz kılınmış oldu- ğu Asya Müslümanlarını gözlemledi. rence’ı getiriyor. Demek ki Batı’nın ca- ğu vechle Açe üzerine vukû’ bulan harekât-ı Fransız konsolosunun ihbarıyla orta- suslar aracılığıyla Müslüman coğraf- cedîde-i askeriyesi münâsebetiyle vaktiyle ya çıkan bir hırsızlık hadisesi üzerine yanın Osmanlı ile bağlarını koparma her nasıl ise Mekke-i Mükerreme’ye dühûl sınır dışı edildi. Bu arada Mekke isim- mesaisi 1. Dünya Savaşı’ndan daha ön- li iki ciltlik Almanca bir kitap kaleme ce başlamış. BELGE 2 aldı. 1889’da Hollanda tarafından Ba- tavya’da görevlendirildi. Açe direnişi- Arif Emre Gündüz BOA, İ_HR_00066_003208_002_001 ni kırabilmek için neler yapılabileceği Araştırmacı - Yazar. üzerine araştırmalar yaptı. Daha sonra Hollanda sömürge hükümetinin müf- tüsü sıfatıyla, tıpkı bir Osmanlı müf- tüsü gibi İslamî kıyafetler içinde, başta Açeliler olmak üzere Endonezya Müs- 2017 NİSAN/ DERİN TARİH 41

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — Sömürgeci Yüreğin Karanlığı 19. yüzyılın sonlarında dünyanın neredeyse » Joseph Teodor Conrad dörtte üçü Avrupalı emperyalistler tarafından sömürülüyordu. Makro bir analiz yerine Mustafa Özel, Joseph Conrad’ın romanlarından hareketle, bizi Beyaz Adam’ın iç dünyasına götürüyor: medeniyetin ve erdemlerin arkasına gizlenmiş bir sahtekârlığın dünyasına… 42 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

—————————————————————————————————— Sömürgeci Yüreğin Karanlığı  MUSTAFA ÖZEL [email protected] romanına konu olan Kongo, Belçika kralı Leopold’ün kişisel mülküydü ve yüzölçümü Belçika’nın tam 80 Y ükü servete dönüştürmek, Beyaz Adam’ın bü- misliydi! yük marifetidir. Kipling 1898’de başta İngiliz- ler olmak üzere yüreği karanlık Avrupalıları Polonya, Rus yayılmacılığının kurbanlarından bi- “Beyaz Adam’ın yükünü omuzlamaya” çağırdığın- riydi ve Conrad bu ülkede, soylu fakat yurdundan da, Blunt “Beyaz Adam’ın yükü, lordum, parasının koparılmış bir aile içinde dünyaya gözünü açtı. Yurt- yüküdür” diye yazmıştı. Şairler bu süreçte başıdik sever anne ve babası sürgündeyken, beş yaşındaki dursalar da, yüreğin karanlığını destanlaştıran ni- Josef Teodor Konrad Korzeniowski onlarla çile dol- hayette bir romancı oldu. Karanlığın Yüreği, sömürge- durmaya başladı. Şekspir ve Dickens’tan çeviriler ci bireyin psikolojisini tasvir, tahlil ve tel’inde hâlâ yapan babasının oğluna ninnilerinden biri şöyleydi: bir zirvedir. Nijeryalı Achebe’nin ağır suçlamasına (“lanetolası ırkçı!”) rağmen, Conrad’ın siyasî, iktisa- Bebeğim benim, söyle kendine dî ve kültürel veçheleriyle sömürgeciliği kurguya en başarılı biçimde yansıtan şair-romancı olduğunu dü- Vatansız birisin, sevgisiz biri, şünüyorum. Yiğidi vur, hakkını yeme! Ülkesiz ve milletsiz, Basit gerçekler sarsıcıdır: 19. yüzyıl sonlarında yerkürenin DÖRTTE ÜÇÜ Avrupalı emperyalistle- Annen Polonya rin hükmü altındaydı. Aslan payını İngilizler kap- mış olsa da Fransız, Alman, Rus ve Japonlar.. “sömür- Yatıyor mezarında. gelere hücum” devrini yaşıyordu. Conrad’in büyük Biricik Annen toprak altında İmanın odur, şehitlik nişanın Uyu da büyü, bebeğim benim. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 43

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — » Belçika Kongo’su Kongo’nun Belçika tarafından sömürgeleştirilmesi Yurtsever ana babasını çocuk yaşta kendisi de yeniden geleneksel dengeleri lunun açık olduğu- yitiren Conrad, çeyrek yüzyıl denizler- gençleşecek, bir bozduğundan Sahraaltı nu düşünerek geri de “yersiz yurtsuz” dolaştı. İkinci dili Afrika’sında sular bugün bile Fransızca olmasına rağmen, üçüncü diliyle, İngilizce yazmaya karar verdi. mahkûm gibi his- durulmuyor. Kongolu Dombe çekildi, koyulaşan Dilde bile vatansızdı. İlk romanı Alma- settiği bu kıyıda 25 kabilesinin üç prensini karanlıkta şimdi yer’in Sırça Köşkü, yazma serüveninin yıldır verdiği kahır gösteren bir illüstrasyon. giderek küçülüp be- tüm tohumlarını barındıran bir ilk hazinedir. dolu mücadeleyi unu- lirsizleşen o cansız Sermayesiz dünya fethi tacaktı.” nesnenin kaderine im- Romanın ilk cümlesi, “Muhteşem Tarih ve sosyal bilim, ge- rendi.” bir gelecek düşüne dalıp gitmiş olan” Almayer’in tiz bir sesle sarsılarak “bu- nelde sömürgeciliğin makro bo- Kimdi Almayer ve ‘Asya ce- lunduğu ânın nahoş gerçeklerine dön- mesine” dairdir. Birkaç satır aşağıda, yutuyla ilgilenir. “İngiltere, Hindis- hennemi’nde ne arıyordu? Belleği Almayer’in düşünün kalbinde ne yat- tığını öğreniyoruz: kızı Nina ve altın. tan’ı asırlarca sömürdü” denildiğinde, çeyrek yüzyıl geriye giderek “servet Sarı maden sayesinde kendini ve me- lez kızını Asya cehenneminden kur- sanki üzerinde UK yazan bir gemi-de- kovalamak üzere Felemenk posta ge- taracaktır. “Avrupa’ya yerleşeceklerdi kızıyla birlikte. Zengin olacak, itibar ğirmenin, onbinlerce mil uzaklara misinden Makassar’ın tozlu iskelesi- göreceklerdi. Kızın muazzam güzelli- ği ve kendisinin sahip olduğu servet gidip, milyonlarca insanı öğütüp ge- ne inişini” hatırladı. Hollandalı gen- karşısında, hiç kimse kızın melez bir kan taşıdığını aklına bile getirmeye- ri geldiğini tasavvur ediyor ve haklı cin yumuşak sermayesi gözükaralık, cekti. Onun zaferlerine tanık oldukça olarak öfkeleniyoruz. Birey olarak sö- İngilizce ve hesap bilgisinden ibaretti. mürgeciyi ise ancak romanlarda bu- Yüreğinin karanlık olduğu da söylene- labiliyor ve doğal olarak zavallının (!?) mezdi pek. Aksine, “Kuş gibi hafif bir hâline acıyoruz. Nitekim Kaspar Al- yürek ve ondan daha hafif bir cüzdan- mayer de kendini ve kızını ebedî kur- la ayrılmıştı evinden; İngilizceyi iyi tuluşa erdirecek son işte, Malay pren- konuşuyordu, aritmetiği de kuvvetliy- si beklerken, nehirde yuvarlanan ağaç di; dünyayı fethetmeye hazırdı ve bu- dalını kıskanır: “Almayer’in ağacın nu başaracağından en ufak bir kuşku- akıbetine duyduğu ilgi birden arttı. su yoktu.” Aşağıdaki sığ burnu aşıp aşamayaca- Endonezya’nın güneyindeki Makas- ğını görmek için trabzanın üzerinden sar o sıralar “ticaretle dolup taşan cıvıl eğildi. Aşmıştı. Artık denize kadar yo- cıvıl bir yerdi.” Antrepolarında “bir ta- 44 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

—————————————————————————————————— Sömürgeci Yüreğin Karanlığı kım Çinlilerin sessiz sedasız sayıp üst nar ve rasyonel ticaretten bir nevi de- sa, onun için mutluluk demekti bu; üste yığmakta oldukları gümüş gul- denlerin yumuşak ve kesintisiz şıngır- fine avcılığına yönelir. Bu uğurda her mutsuz hissediyorsa, gündelik işleri tısı yükselirdi.” Orada ‘Denizin Kra- lı’ İngiliz Tom Lingard ile tanıştı. Bir şeyini satar; dönüp Almayer’den bile onu her zamankinden daha çok yordu- nehir keşfetmişti Lingard. “Girişlerini bir tek kendisinin bildiği o nehirden yardım ister. Daha fazla desteğe ihti- ğu içindi.” içeri, Manchester’dan gelen mallar, pi- rinç gonglar, tüfekler ve baruttan olu- yaç duyduğundan Avrupa’ya gider ve şan çeşit çeşit yük taşıyordu.” Cesur girişimi ve muazzam kazancı ile Al- geri dönmez. Ortada kalan Almayer’in Silahın yarattığı fark mayer’in gözünde bir kahramana dö- de dengesi sarsılır ve bölük pörçük bil- Nina, Malay prense vurulur; o da nüşen Lingard, onu evlatlığı bir Malay kız ile evlendirmek istedi. gilerle “o yeri” aramaya çıkmak ister. Nina’ya gönülden tutulur. Annesi kı- Usturuplu riyakâr, faziletli “Almayer hazırlıklara kendini kaptır- zına nasihat eder: “Eski hayatından sahtekâr mış, işçi ve köleleri arasında gündüz vazgeç. Unut! Hayatında bir kez ol- Bir beyazın yerliyle evlenmesi, ha? Olacak şey miydi bu? Projesini şöyle gözü rüyadaymış gibi dolaşıyor, kayık- sun beyaz bir yüze baktığını unut; savunur Lingard: “Kimse karının ten rengini görmeyecek. Sahip olduğum ların donanımıyla ilgili somut ayrıntı- onların sözlerini unut; düşünceleri- dolarlar elalemin gözlerini örtmeye yeter de artar, inan! Milyonlarca do- lar zihninin içinde tarifsiz bir servete ni unut. Söyledikleri yalandır. Düşün- ların olacak, milyonlarca diyorum!” Yaşlı adam sonsuza kadar yaşayacak dair capcanlı rüyalarla karışıyor; için- dükleri de yalandır çünkü onlardan değildi; her şeyi kızına, dolayısıyla da Almayer’e kalacaktı: “Gemiler, antre- de bulunduğu ânın yakıcı güneşi, ça- üstün olan, ama onlar kadar güçlü ol- polar, mallar ve hepsinden öte, ileri bir gelecekte, Lingard’ın parası saye- murlu ve pis kokulu nehir mayan bizleri hâkir görür- sinde krallar gibi yaşayacağı, rüyala- rının yeryüzü cenneti olan o şehirde, boyunun sefaleti, kendisi ler. Onların dostluğunu Amsterdam’da, peri masallarındaki bir saray gibi parlayan büyük bir ma- ve Nina için hayal ettiği da unut, aşağılamasını likâne.” Başından kolayca savabilece- ğini düşündüğü Malay kızla evlenir ve o muhteşem geleceğin da; bütün o tanrılarını ondan muhteşem bir kızı olur. enfes resmiyle kayna- unut.” Kendisini aşa- Nina, anne ve babasının evlilikle- rinin mimar ve finansörü tarafından, şıyordu.” ğılayan kocasından aileden uzak bir yere (Singapur) gön- derilir ve orada ‘Hıristiyan terbiyesi’ Nina’nın Malay öyle tiksinmiştir alır. Fakat yanına verildiği Beyaz aile tarafından dışlanınca, ‘barbarlık ba- annesi de açgöz- ki, kızına şunları taklığına’ geri döner ve iki arada bir derede kalır. İster beyaz ister Malay, lülükte Avrupalı aşılamaktan çe- tüm yakınlarında “şekilden şekile gi- ren o kaypak doların peşinden koşan babasından geri kinmez: Kocana, sefil bir doymak bilmezliğin ortak te- zahürünü” görür. Malay akrabaları kalmıyordu. Koca- erkeklerin dinlen- vahşi bir içtenlikle her şeyi mübah gö- rüyordu. Buna içerlese de, Nina bunu sına inat kızını ade- meyi hak etmek için “tanışmak talihsizliğine maruz kaldı- ğı beyazlarda gördüğü o usturuplu ri- ta gizlice pazarlıyor; » Belçika Kralı II. savaşmaları gerektiği- yakârlığa, kibar sahtekârlıklara, fazi- onun yerli bir beyle ev- ni hatırlat. Oyalanacak letli ikiyüzlülüklere yeğ tutuyordu.” lenip prenses olmasını is- Leopold (1865-1909) olursa, eline hançerini ve- Denizin Kralı Lingard zamanla bu- tiyordu. Prensten ‘başlık rip gönder düşman üstüne. parası’ bile almıştı. “Kızının “Gönder ki öldürsün bizimle yanına yanaştığının farkına varma- ticaret yapmak için dudaklarında du- dı; keselerden avuç dolusu parıl parıl alar ve ellerinde kurşun dolu tüfekler- guldenler, Meksika dolarları çıkarı- le yanımıza gelen beyaz adamları. Ah, yor, pençe gibi parmakları arasından onlar bütün denizleri ve bütün kıyıla- yavaşça akan paraları tekrar keseye rı tutmuşlar, sayıları da çok fazla!” Hi- dolduruyordu. Gümüşün şıngırtısıy- laire Belloc, Kipling ile aynı yıl şu di- la mest olmuş gibiydi, gözleriyse yeni zeleri yazarak Bayan Almayer’i haklı darp edilmiş paradan yansıyan ışıkla çıkarıyordu: parlıyordu: O büyük bir Raca, Gökle- “Durdu küçük bir tümseğin üstünde rin Oğlu; kızım bir Rani olacak!” Uyuşuk gözlerle baktı çevreye Ve soluklanıp dedi ki: Çok güzel bir dille Türkçeye kazan- Bizi onlardan ayıran tek dırılan roman, köleleştirilmiş Malay- Önemli fark, Makineli Tüfek.” ların anlaşılmasında antropolojik ça- lışmalardan çok daha büyük bir değer taşıyor bence: “Kölenin hiçbir umu- Kızının, bey de olsa bir yerliye var- du yoktu ve değişim denen şey nedir mak istemesi Almayer’i çıldırtır. “Kim bilmiyordu. Başka gökyüzü, başka su, büyü yaptı sana? Babana gel, ikimiz başka orman, başka bir dünya, başka de bu korkunç kâbusu unutmaya ça- bir yaşam bilmiyordu. Hiçbir dileği, lışalım.” Fakat Nina kararlıdır. Alma- hiçbir ümidi, hiçbir sevgisi, bir tokat- yer’in gelecek düşü mahvolmuştur. tan başka hiçbir korkusu ve ara sıra “Söyle bana, sana ne yaptılar? Kendini hissettiği açlık dışında hiçbir keskin bu vahşiye vermene ne sebep oldu? Bir duygusu yoktu. Acı ve açlık çekmiyor- vahşi o; onunla senin aranda hiçbir 2017 NİSAN / DERİN TARİH 45

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — » Yeni bir aktör 20. yüzyılın başlarında ABD de sömürgecilik yarışına katıldı. Ellerindeki Kızılderili kanı şeyin kaldıramayacağı bir engel var. … bir fısıltıyla, huşu henüz kurumamıştı. Amerikalı ğı ilk Beyaz adam beyazlarla Kızılderililer Yüreğimi parçalıyor bu halin. … Onca içinde, “Esirgeyen! arasında 1683’te yapılan barış olan sanatçının yıllık eğitimi unuttun mu?” Almayer Ve Bağışlayan! Al- (Penn) anlaşmasını konu ölümü de bu inan- haklıydı: Nefret ve ötekileştirmenin lah!” adını zikret- alan tablo Benjamin West cını sarsmamıştı, böylesi, ancak eğitimle öğrenilebilirdi. mektedir. tarafından yapılmış. zira bu Beyaz yaban- Nina bir sistem kazasıydı. Almayer öy- cının kendine ölü sü- le gazaba gelmişti ki, öfkesinden titri- Terakkinin ileri sü verip gömdürdüğüne” yor ve ağlıyordu: karakolu inanıyordu. “Belki de bu onun “Ben bir beyaz adamım, hem de çok Almayer büyüdü, dört yıl sonra memleketine dönüş yöntemiydi.” iyi bir aileden geliyorum. Utanç olur… Kurtz oldu. Asya cehenneminden Af- Şef Kayertz ile yardımcısı Carlier adaların hepsinde… doğu kıyısında- rika cehennemine geçtik, karanlığın son derece bezgin ve beceriksiz adam- ki tek beyaz adam. Hayır, mümkün kalbi Kongo’ya. Fakat arada Angola’ya, lardır, aylakça keyif çatıp aldıkları değil… beyaz adamlar kızımı bu Ma- terakkinin ileri karakoluna uğrama- maaşın hakkını veren türden. “Bura- lay’ın yanında bulacaklar. Benim kızı- sak hikâyemiz eksik kalacak. da hayatı akışına bırakacağız. Oturup mı! … Seni asla affetmeyeceğim Nina!” Kayertz ile Carlier, Büyük Uygarlık arkana yaslan ve o vahşilerin getirdi- Almayer eski evine döner. Muha- Şirketi tarafından bir fildişi alım is- ği fildişlerini istifle.” Yaban elde adeta sebe defterleri etrafa dağılmıştır. “Bu tasyonuna atanmışlardır; Makola ad- iki kör gibi yaşıyor, ne çevrelerindeki defterlerde günbegün artan serveti- lı bir de yardımcıları vardır. “En içten insanlara ne de tabiata dikkat ediyor- nin kaydını tutma- hislerle, kötü ruhlara lardı. “Nehir bir hiçlikten doğup bir ya niyetlenmişti.” Ev tapınmaya büyük de- boşluğa akıyordu.” Yerlileri sadece iş- şimdi bir enkaz gibi- ğer veren suskun, içi- levleri bakımından önemsiyorlardı: dir. Anahtarı nehre ne kapanık Makola, iki “Güzel hayvanlar. Fildişi getirmişler fırlatarak evi ateşe ve- Beyaz adamdan nefret mi?” Hülasa, ticaret ve terakkinin bu rir. Nina’yı hatırlata- ediyordu.” İstasyonun iki öncüsünün makineden farkları cak her şeyi yok ede- biraz ilerisinde, çar- yoktu. “Kafaları hiçbir şeye basmıyor, cektir. Nina ise eşiyle pık bir haçın altında, buharlı geminin dönüşünü beklerken çok mutlu olur; ev- terakkinin bu ileri ka- geçen günleri saymak dışında hiçbir lerini sevince boğan rakolunu planlayıp in- şeyi umursamıyorlardı.” bir erkek çocukları şa eden ‘sanatçı’ yatı- İstasyonda birkaç romanla beraber doğar. Ve mükedder yordu. Komşu köylerin Sömürgelerimizin Yayılması’na dair bir meczup Almayer, do- reisi Gobila, bütün be- bildirinin eski nüshaları vardı. Şatafat- ğu sahilindeki yegâne » Polonya asıllı yazar Joseph yazların “kardeş ve ay- lı bildiride “Medeniyetin hak ve görev- beyaz adam, yalnızlık Conrad’ın Almayer’in Sırça nı zamanda ölümsüz” lerinden, uygarlaştırma hizmetlerinin içinde ölür. Evinden olduklarını düşünüyor- kutsallığından dem vuruluyor ve yer- çıkan bir yerli, vakur Köşkü ismiyle Türkçeye du. “Yakından tanıdı- yüzünün karanlık yerlerine ışık, itikat tercüme edilen kitabının İngilizce baskısı. 46 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

—————————————————————————————————— Sömürgeci Yüreğin Karanlığı ve ticaret götürenlerin fazilet ve yarar- lılıkları övülüp göklere çıkarılıyordu.” Öncülerimiz bildiriyi okuyunca ken- dilerine daha farklı bir gözle bakıp da- ha iyi hissettiler. “Yüz yıl sonra, belki de burada bir şehir olacak. Rıhtımlar, antrepolar ve kışlalar, ve -ve bilardo salonları. Medeniyet ve erdem- ve her şey. Ve sonra, delikanlılar; Kayertz ve Carlier adında iki iyi adamın tam burada yaşamış ilk uygar insanlar olduk- larını okuyacak- lar!” » Beyaz Adam’ın yükü (Bilardo sa- Tarih Beyaz Adam’ın lonları bana ne- omuzlarına kutsal(!) bir görev dense Kemal Sayar’ın şiirini yüklemiştir: Gittiği yerdeki hatırlattı. Bağla- mı farklı olsa da yabanileri medenileştirmek. kaydetmeden ge- çemiyorum. Bağ- Robert Jacob Gordon bu lam farkı gerçekten çok mu, ondan da emin tablosunda bir güney Afrika zaman emin olamaz. mi uğraşacağız? 20. yüzyılla birlikte değilim doğrusu!) halkı olan Buşmanların ABD, yüreği karanlıkların yarışında ben de varım! dedi. Şimdilik çam sakı- hayatını Bu sırada nehir tara- zı çoban armağanı niyetine, Amerikan tasvir etmiş. fından gemi düdüğü işi- sermayesinin Latin Amerika’yı sömür- geleştirme faaliyetine “Acaba Avrupa- tilir. Kayertz’in ruhu allak lılar ne der?” kabilinden sorgu sual edilince, roman kahramanlarından bi- bullaktır, terakkinin hışmı rinin verdiği cevabı paylaşmakla yeti- niyorum: kendisini beklemektedir: “İlerle- “Günün birinde biz de gireceğiz işin me, Kayertz’e nehirden sesleniyordu. içine. Mecburuz buna. Zaman, Tan- rı’nın tüm evrenindeki en büyük ül- Istakanı bula tebeşire İlerleme, uygarlık ve tüm erdemler. ke üzerinde durup beklemek zorunda. Günün birinde her şeyi biz yönetiyor Görünmeyecek kadar uzakta kalsın Toplum, işini başarıyla tamamlayan olacağız: ta Ümit Burnu’ndan Smith’s Sound’a kadar, hatta, elde etmeye de- Artık âşere-i mübeşşere bu çocuğuna sesleniyor, gelmesi, ica- ğer bir şey varsa ta Kuzey Kutbu’na kadar, sanayi, ticaret, hukuk, gazete- Dursun durduğu kadar ırakta bına bakılması, talimat verilmesi, yar- cilik, sanat, politika ve din, ne varsa. Dünyanın işlerini, hoşa gitsin gitme- Kudüs, Bağdat ve Kahire gılanması, mahkum edilmesi için ça- sin, biz çevireceğiz. Dünyanın elinde olan bir şey değil bunu önlemek, sanı- Akşam dolar hesaplarıyla gelsin uykumuz ğırıyordu. Toplum, adaletin yerini rım bizim elimizde de değil.” (Nostromo, Sabah katılmayı düşünelim yenilikçilere… bulması için, uzaklaştığı o çöplüğe ge- 1904). Altı ay sonra onları alacak gemi ge- ri dönmeye çağırıyordu onu.” Geleceğin tarihini yazmak, işte cikir, bu arada Makola bir haydut çe- Büyük Uygarlık Şirketi’nin genel böyle bir şey! tesiyle işbirliği yaparak efendilerine oyun oynar. İstasyonun bütün çalı- müdürü istasyona ulaştığında, şefi ku- Kaynaklar: şanları işi terkederler. Öncülerimiz, rucunun mezarı başındaki haça kendi- 1. Conrad: Almayer’ in Sırça Köşkü, Çeviri: Ayşe Deniz Uygarlık Şirketi yöneticisinin de ken- ni asmış buldu. “Morarmış yanağıyla dilerini unuttuğu vehmine kapılırlar. ve genel müdürüne saygısızca çıkardı- Temiz, Sel, 2017. “Orada hiç kimse yoktu ve zaaflarıyla ğı şişmiş diliyle sanki şakayla karışık 2. Conrad: Muhbir, “Gelişmenin İleri Karakolu” bir poz vermiş gibiydi.” öyküsü, Çeviri: Erhun Yücesoy, Can, 2014. bir başlarına bırakılmış insanlar ola- Şimdi ben öksüz bir kitabeyim bir mezarın Mustafa Özel rak, günden güne birbirlerine bağlı iki başında İstanbul Şehir Üniversitesi. arkadaştan çok, iki suç ortağına dön- Bana yalan söylendi vahşi atlar yok burda müşlerdi. ... Şirkete, Afrika’ya ve doğ- Gelişi güzeldi neşenin, gidişini görmedim dukları güne lanet okuyorlardı.” Kasvet mi, orası benim bahçem, o çitleri ben İstasyonda biraz pirinç ve şekerden çektim başka birşey kalmamıştır. Şef, şekeri Çünkü bir dağı yağmur korkutur ancak biraz idareli kullanalım deyince, Car- Yaşamak mı, yazık ki ben bilemedim. lier birden patlar: “Hadi ama! Çıkar (İbrahim Tenekeci) şu şekeri, seni cimri köle tüccarı.” Bir Ve Karanlığın Yüreği için yerimiz parça şeker yüzünden aralarında kav- kalmadı. Ona gelecek ayın yazısı- ga çıkar ve şef, yardımcısını öldürür. nı bütünüyle ayırıp, sonra Nostromo’ya Kafası o kadar karışmıştır ki, kimin geçmeyi düşünüyorum. O da ne, de- ölü kimin hayatta olduğundan uzun meyin! Hep Avrupa emperyalizmi ile 2017 NİSAN / DERİN TARİH 47

 Özel Dosya ——————————————————————————————————————— — Hollanda’nın Sömürgecilik Yalanları 17. yüzyılın başında Endonezya topraklarını sömürgeleştirmeye hız veren Hollanda, yerli halkın direnişini kırmak için savaşmaktan daha ucuz ve etkili yollar aradı. “Ahlakî politika” denen yeni yöntem, sözde “medenileştirme” vurgusu ile Endonezya halkını dize getirmeyi amaçlıyordu.  ERHAN BEKTAŞ [email protected] doğu Asya ve Karayip Araştırmaları Enstitüsü) Batı ırkının ve kültürünün üstünlüğüne inanan bir grup oryantalistten E kvatorun en zengin tabii kaynaklarına sahip olan ve oluşuyordu. Bu kurum 1870-75 yılları arasında Hint adala- binlerce adadan oluşan Endonezya Batı için saklı bir rı üzerinde çalışmalara başladı. Hollanda Leiden Üniversitesi hazineydi adeta. 16. yüzyıldan itibaren bu yeryüzü profesörlerinden G. A. Wilken ve J. H. C Kern yüzyılın başın- cennetine gözünü dikmiş olan Hollanda 1602’de Doğu Hin- da, Endonezya takımadaları üzerinde keşiflere katıldılar ve distan Kumpanyası’nı kurarak Cava merkezli ticarî bir tekel bu adaları, Hollanda halkı için “bir nimet” olarak görüp yazı- oluşturdu. 1641’de Malakka’yı Portekizlilerden alarak iyice larında sömürge idaresinin meşruiyetini savundular. Kern, güçlendi. 17. yüzyılın ikinci yarısında bölge üzerinde Hollan- 1880 yılında kaleme aldığı bir yazıda şöyle diyordu: da-İngiltere rekabeti başladı. Binlerce adadan oluşan Endo- nezya’daki yerel yönetimleri sömürgeleştirmek Hollandalı- “Doğu Hint Adaları, Hollandalılara bağışlanmış kutlu bir lar için hiç de kolay olmayacaktı. nimettir. Daha güçlü bir toplum olmak için Doğu Hint Ada- larının daha fazla keşfedilmesi ve nimetlerinden daha faz- 1784’te yapılan Paris Antlaşması’yla Doğu Hindistan böl- la yararlanmak gerekmektedir. Bunun için bu takımadaları- gesi tamamen İngilizlerin kontrolüne, ayrıca bazı Hollanda nın zihinsel fethinin de yapılması elzemdir.” toprakları Fransızların hâkimiyetine girdi. 19. yüzyılın son- larında 4 milyon nüfusa sahip olan Avrupa’nın cüce devleti Pek çok Batı Avrupa ülkesinin yaptığı gibi sömürgeci Hol- Hollanda Krallığı topraklarının 55 katı büyüklüğündeki bir landa politikalarının meşruiyeti için yerli halkın zihnî dö- bölgeyi kolonileştirmiş bulunmaktaydı. nüşümü şarttı. Bu yüzden 1880’lerde Hollanda’nın meşhur yayın organlarından De Gids dergisi, yazılarında emperyalist Ne var ki Endonezya halkları Hollandalılara bir türlü bo- genişleme politikalarını ‘medeniyet ve uygarlık misyonu’ yun eğmedi. Sömürge idaresinin insanlık dışı uygulamala- adı altında dile getirmeye başladı. Sömürge idaresini eko- rının bundaki payı büyüktü elbette. İngiliz ve Fransızların nomik refah ve ihtişamın kaynağı gören De Gids yazarları, güçlenmesiyle şiddetlenen rekabet ortamında, kolonilerde ‘medenileştirme misyonu’ ilkesiyle hareket ederek Batılı ol- kalıcı olabilmesi için Hollanda’nın bu problemleri mutlaka mayan halkları eğitmeyi ahlakî bir görev addetmişlerdi. Hol- çözmesi gerekiyordu. Bu yüzden 19. asrın sonlarında politi- landa’nın sömürge mülklerinin olması kendileri için ilham ka değişikliğine gidildi. Endonezya halklarının direncini on- vericiydi. De Gids yazarı Profesör Veth şöyle diyordu: larla savaşarak kırmak çok masraflıydı. Ayrıca bu çarpışma- larda çok fazla asker kaybediliyordu. Ucuz ve etkili bir başka “Hollanda’nın sömürge mülklerinin korunması sadece yol bulunmalıydı. gelecek nesillerimiz için bir yükümlülük değil, aynı zaman- da tarihî bir zorunluluktur. Atalarımızın bize tarihî mirası Bu insanların Hollandalıların kendilerini “medenileştir- olan kolonileri terk etmemeli ve millî onurumuzu koruma- mek” için geldiğine ikna olmaları gerekiyordu. Bu yüzden lıyız. Bu bizim kaçınılmaz kaderimizdir.” sömürge yönetiminin eli kanlı askerlere değil, bilimsel ça- lışmalara ihtiyacı vardı. 1851 yılında Hollanda sömürge ba- Hollanda 19. asrın sonlarından itibaren politikalarını bu kanlarının kurmuş olduğu KITLV (Hollanda Kraliyeti Güney- 48 DERİN TARİH / 2017 NİSAN

————————————————————————————————————————— Xxxxxxxxx » Endonezya’nın millî kahramanlarından Prens Diponegoro’nun Hollandalı General De Kock’a teslimiyetinin tasviri (ressam: Nicolaas Pieneman). doğrultuda değiştirmeye karar verdi. Hollanda Kraliçesi Wil- arasında gerçekleşen ve resmî kaynaklara göre 1903 yılına helmina tarafından Endonezya’ya karşı “ahlakî çağrı” yapıl- kadar süren bu savaşta “Hollanda Krallığı Doğu Hindistan dı. Bu çağrı Endonezya halkına, Hollanda rehberliği altında Ordusu (KNIL)” çoğu sivil 70 bin Açeli Müslümanı katletti. Batı’yı takip ederek daha büyük bir özerklik, uygarlık ve iler- Sömürge ordusu komutanı General J. B. van Heutsz savaşın leme vaat ediyordu: başlamasından bir ay sonra Açe savaşını destekleyen şu ifa- deleri kullanmıştı: “Hollanda yönetimi, medeniyetsizler için bir nimettir ve kolonileştirilmiş kişilerin çıkarlarını korumakta, etkili ve “... Hollanda modern ve girişimci bir sömürge gücüdür. Bu adil sömürge kuralları uygulamaktan kaçınmayacaktır.” yüzden Açe halkıyla mücadelemizde uygarlığı ve insanlığı temsil ediyoruz. Açe Savaşı’nı devam ettirmeliyiz ve Hollan- Bu doğrultuda Endonezya halklarının hayat standartları- da bayrağını tüm Endonezya takımadalarında insanlık adı- nın iyileştirilmesine, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesi- na dalgalandırmalıyız.” ni arttırmaya yönelik programlar hazırlandı. Telgraf sistemi kuruldu ve Avrupa’daki gelişmeler yakından takip edilmeye Sonuç olarak Endonezya’ya sözde “medeniyet” götüren başlandı. Hollandalı Tijdschrift voor Nederlands-Indië ve liberal Hollanda bir taraftan “ahlakî politika” gibi süslenmiş kav- Indische Gids gibi dergiler de halkın hizmetine sunuldu. Böy- ram ve politikalarla meşruiyet kazanmaya çalışırken, diğer lece yerli halkların kültürel iklimi değişmeye başladı. Kra- taraftan da yerli halkları asimile etti. Böylece sömürge yö- liçe Wilhelmina Endonezya’ya yapılan yatırımların oranını netimine karşı direnci kırmayı ve eleştirileri engellemeyi %90’dan %167’ye çıkarttı. 1870-1913 yılları arasında bu yatı- amaçladı. Liberal emperyalizm dedikleri bu olsa gerek. rımlar iki katına çıkarılırken millî gelire yapılan katkı da %2-3 arasında artarak %10’a çıktı. Bu politikalar sayesinde Ba- Erhan Bektaş tı’nın üstünlüğüne vurgu yapan düşünce ve kültür sistemi Üsküdar Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümü Ögretim Görevlisi. yerli halka kolayca aşılanabildi. “Ahlakî politika” adını verdikleri bu yeni politika, çok faz- la insan ve maddi kayba yol açan, 1873’te başlayan Açe savaş- ları sebebiyle gündeme gelmişti. Hollanda ve Açe Sultanlığı 2017 NİSAN / DERİN TARİH 49


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook