Fiyatı: 9 TL (KKTC 11 TL) Aykırı tarihçi AriEL SALzmAnn ile Osmanlı’ya farklı bakışlar Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! naSIl ŞSIUInynaIpIIrlDaIn?İİrSrayaı4a2nEnylül20D15Seağdieldcier Osmanlı’dan Kopan Yunanistan Almanya’dan Kral ithal Etmişti 42 DerinTarih @derintarih DerinTarih derintarih derintarih derintarih.com 9 772147 055007
t60_derin_tarih_20,9x27,9.pdf 1 24/07/15 18:57 C M Y M Y Y MY K
içindekiler 52 İran Sadece İran Değildir! K A PA K SÜNNİ İRAN NASIL Şİİ yApILdI? D O S YA S I Mohamad Ballan, Mustafa Armağan, Mikail Bayram, Tufan Gündüz, Osman Özgüdenli, Mahmud Erol Kılıç, Şükrü Hanioğlu, Serhan Afacan, Mehmet Çelik 44 48 104 İSTANBUL’UN YUNANİSTAN’A SULTAN ALPARSLAN’IN EN ESKİ ‘SAKA’SI İTHAL ALMAN KRALI 10 LİDERLİK SIRRI Semavi Eyice Mustafa Alican Emir Öngüner 36 Ashab-ı SuffeAsr-ı Saadetin İlim ve Kimsesizler Evi 116 Adem Apak 124 132 OSMANLI’DA NASIL PRANGAYA VURULAN MADENCİLER HALİL İNALCIK BU SKANDALI MEZUN OLUNURDU? İbrahim Halil Kutluay HAK ETMEDİ! Talip Ayar Mustafa Armağan 02 Bizden Haberler 14 Bunu da Gördük 28 Kayıtlar 130 Kayıtlar 04 Bizden Size 16 Miras Metinler 30 Ayın Tarihi 136 Vitrindekiler 08 Okur Hattı 18 Tarih Şaşırtır 34 Eşyanın Kalbi Ütü 142 Bulmaca 10 Yankılar 20 Aktüel 110 Ariel Salzman Söyleşi 144 Çizgisel Tarih 24 Ayın Kelimesi Kamus 120 İsmail Kara 12 Soru Cevap 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 1
BİZDEN HABERLER EYLÜL 2015 Okur Hattı: 0212 467 52 52 [email protected] EDİRNE’DE Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! KAYIP TARİHİMİZİ Sayı 42, Eylül 2015 ARADIK ISSN 2147-0553 T eveccühünüze layık olabilmek için »EkçPHdeeraEonikrtdtfdni.ipriieDsdrleiVnrin.kraeiE.ElzYnidhsiagyiiayraDinnıtrnuıeerBrtyasseiömeusknvınsidezaAtçasmlloiiıllneŞeaarnraaıhirmsokiınlnaaizds(röıaAannkrdbdmhaieraka,hfiğsızadoaatonlımdrs’aıatnıuznfosaMiotkeoluiumnğsncrtaadian)ffaıiealketi. Diyalog Dergi Yayıncılığı A.Ş. Adına İmtiyaz Sahibi hararetli bir çalışma temposuyla MUSTAFA ALBAYRAK geçirdiğimiz yaz aylarını arkamızda Öylesine bereketliydi ki gün, Edirne Valisi Dur- bıraktık. 41. sayımızı sizlerle buluş- sun Ali Şahin’i makamında ziyaret ederek tarih ve Genel Yayın Yönetmeni dergimiz üzerine sohbet bile edebildik. Kendisine MUSTAFA ARMAĞAN turduktan sonra “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” misafirperverliği, latif sohbeti ve güler yüzü için cidden müteşekkiriz. Sayın Şahin’in Edirne adına bir Yazı İşleri Şefi diyerek ekipçe Osmanlı Devleti’nin ilk başkentle- umut olduğunu düşünüyoruz. ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY rinden Edirne’yi ziyaret ettik. Hem tatlı yorgunlu- Sultan II. Murad’ın rüyasında Hz. Muhammed’i Editörler (sav) görüp onun işaretiyle yaptırdığı, yakınlarda HALİL SOLAK, MUNİSE şİMşEK ğumuzu Meriç’in serin sularına bırakalım, hem de yeniden düzenlenen Darülhadis Camii’ni de ziyaret ettikten sonra günü Meriç nehrinin kenarında kah- Yayın Koordinatörü tarihî eserleri ziyaret ederek ecdadımızın bitmek vemizi, çayımızı yudumlayarak, dostlarımızla Edirne RABİA ALBAYRAK sohbetlerinin en koyularına dalarak sonlandırdık. tükenmek bilmeyen enerjisinden, dünya tasavvu- Editör Yardımcıları Gün batımında Meriç köprüsüne karşı yudum- OLCAY CAN KApLAN, BüşRA SEZgİN, SAMET TINAS rundan, engin ufkundan nasiplenelim istedik. ladığımız yorgunluk çaylarımıza buruk bir hüzün eşlik ediyordu. Neden mi? Ardında muazzam bir Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şehrin merkezinde birbirine bakıp Osmanlı’nın tarihî miras bırakan atalarımızın onlara hiç layık ol- BURHAN İSTENCİ mayan duyarsız torunlarıydık da ondan. Edirne’nin, üç ayrı dönemini yâd eden Selimiye, Eski Cami Osmanlı Edirne’sinin gözleri yaşlıydı zira. Yayın Kurulu MAHMUT AKYüREKLİ, SALİM AYDüZ ve Üç Şerefeli Cami ile selamlaştık önce. Ne yalan Bizim için mesaj aşikârdı: Çalışmaya devam! Çünkü Edirne için yapılacak çok şey var. Valilik de MUSTAFA BUDAK, M. FATİH CAN söyleyelim, Edirne’nin modernleşen görüntüsüyle olmasa o kadar az şey yapılıyor ki! Heybemizi biraz YUSUF ZİYA CÖMERT, şİNASİ güNDüZ kitap, epey heyecan ve çokça hüzün doldurup dön- MUSTAFA KAÇAR, MUHARREM KESİK hiç de barışık değildi bu üç kadim kafadar. İtinadan dük. Edirne yüklü bir bulut gibiydi. Yağdı yağacak... ABDüLKADİR ÖZCAN yoksun bu görüntü şehrin üstüne serilmiş eğreti bir MEHMED NİYAZİ ÖZDEMİR, MüFİD YüKSEL kumaş parçası gibiydi. Sanki bir el o örtüyü çekse Danışma Kurulu AHMET AĞIRAKÇA, ALİ BİRİNCİ her şey aslına dönecek ve Edirne bir Osmanlı şehri AHMET DEMİREL, UĞUR DERMAN EKREM BUĞRA EKİNCİ, SEMAVİ EYİCE olduğunu haykıracaktı. MEHMET gENÇ, HüSREV HATEMİ, İSMAİL KARA KEMAL KARpAT, AYKUT KAZANCIgİL Sultan II. Bayezid Külliyesi ve Şifahanesi’nde MAHMUD EROL KILIÇ, HEATH W. LOWRY üMİT MERİÇ, EMİNE güRSOY NASKALİ Osmanlı’nın çağının çok ötesinde bir tıp bilgisi ve ORHAN OKAY, NORMAN STONE sağlık kültürüne sahip olduğunu görme imkânını Çeviri Z-ALp ÇEVİRİ (İNgİLİZCE) bulduk. Şehir merkezindeki tarihî çarşı ve mekânları OSMANLICA DERgİ (OSMANLICA) unutur muyuz hiç! Mis gibi Edirne sabunu kokusu Grafik-Tasarım SEDA ERTüRKOĞLU, FERHAT ACAR eşliğinde bu taş yapıların da asırlık sırlarını çaldık Sosyal Medya ve attık heybemize. Edirne’ye gelip ciğer yememek SUAT ÖZDEMİR olmazdı tabii. Bizi gönül sofrasında ağırlayan Edirne Fotoğraf MUSTAFA CAMBAZ, SEDAT ÖZKÖMEÇ muhiplerinden Mustafa Hatipler ve Prof. Engin Reklam Beksaç hocamıza kalbî teşekkürlerimizi sunuyoruz. Genel Müdür: ABDULLAH HANÖNü Genel Müdür Yrd.: ZİYA KADAM, güLAY BAYRAK Taşındık Reklam Müdürü: AYşEgüL DAg Bayrampaşa’daki emektar binamızda başladığımız Rezervasyon Müdürü: ABDULLAH BİLgİÇ 42. sayımızın çalışmalarını Topkapı’daki yeni adresimizde sonlandırdık. Ferah bir ortamda daha güzel çalışmalar 0212 612 29 30 (1727) yapabilmeyi temenni ediyoruz. Yeni adresimiz: Maltepe Mail: [email protected] Mah. Çayhane Sok. No: 1 34010 Zeytinburnu, İstanbul. Baskı ÖZCAN URAL (Satın Alma ve Baskı Müdürü) Abone - Satış - Dağıtım BİRLİKTE DAĞITIM A.ş. Abone ve Okur Hattı 0212 467 52 52 [email protected] [email protected] Basım İhlas gazetecilik A.ş. Yenibosna - Bahçelievler, İstanbul 0212 454 30 00 Kurumsal Dağıtım Turkuvaz Dağıtım pazarlama A.ş. Samandıra, İstanbul 0216 585 91 00 www.turkuvazmatbaacilik.com İletişim - Yönetim Yeri Maltepe Mah. Çayhane Sok. No:1 34010 Zeytinburnu, İstanbul 0212 467 65 05 www.derintarih.com - [email protected] Her hakkı mahfuzdur. Dergideki yazı, fotoğraf ve diğer görsellerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden her türlü ortamda çoğaltılması yasaktır. 2 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
İRAN’I TANIMIYORUZ Y anı başımızdaki bir coğrafyadan bahsediyoruz, Çin’den, Maçin’den değil, İran’dan… Yazık ki ondan şair Nedim kadar dahi haberdar değiliz. Osmanlı’nın gür sedasıyla kendi bulduğu ve “nev gazel” dediği “şarkı” formunun lansmanını şöyle yapıyordu Lale Devri’nin rind şairi İran’a hediye eylediği yeni gazelin Şah I. Abbas’ın ihtişamlı şehri Isfahan’a “İs- tanbul diyarını” ulaştırmasını arzu ediyordu. Zihnî şamandıralarımız batıp çıkıyor, dün “Türkiye İran olmayacak” diyenler şimdi İranlı bakanlara dış siyaseti- mize ‘çakan’ demeçler verdirmek için seferber. Oysa İran okuyor! Hem kitap okuma oranı bizden yüksek hem de dünyayı daha iyi okuyan aydınları, bürokratları sayıca fazla. Peki, neden böyle? İran’da ulema geleneğiyle bağlar kesilmedi, bir; kültü- rel ve alfabetik bir kopuş yaşanmadı, iki; rejim değişti ama mevcut devleti yıkıp ‘sıfırdan’ devlet kurmadılar, üç. Bu üç devam zinciri Perslerden gelen devlet aklıyla birleşerek nüfus ve petrol silahıyla buluştu ve İran’ı bölgesel, hatta kısmen küresel bir aktör mevkiine taşıdı. Tanımıyoruz İran’ı ve Türklerle iç içe oluşlar ve karşı karşıya gelişlerin diyalektiğine sarmalanmış tarihini. Dahası, bir coğrafya mı, bir halk mı yoksa bir devlet mi olduğuna zihnimizde net bir cevap bulabilmiş değiliz. Dün İranolojinin en güçlü olduğu ülkelerden biriydik, bugün maalesef kurumuş durumda. ABD ve İngiltere’nin peş peşe Tahran’da büyükelçilik açılışları yaptığı bir zamanda Irak ve Suriye’de bölgesel hâkimiyet mücadelesi veren İran’ı yakından tanımak gerektiğini düşündük ve zengin bir dosya ile huzurunuza çıktık. Sadece Osmanlı-Safevi münasebetlerine takılmadık, Perslerden İslam Devrimi’ne olabildiğince kuşatıcı bir akış ve bakışla “İran nedir?” sorusuna cevap aradık. Yanı başı- mızdaki bu ‘meçhul komşu’nun tarihten gelen hedefleri ve gelecek vizyonunu deşifre etmek için bu bahiste söz sahibi olan hocalarımızın kapılarını çaldık sabırla. Bilmenizi isteriz ki, her ay daha güçlü ve dolu bir sayı çıkarmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Tarihin nabzı bu dergide atıyor, atacak… Tarihin derinlere kaçmış nabzı- na kulak vermek isteyenler için çıkıyoruz zira. Yeni sayılarımızda buluşmak ümidiyle. Hayırla kalınız. Mustafa Armağan bizden sizeGenelYayınYönetmeni
OKUr HATTI twitter.com/derintarih Okur Hattı: 0212 467 52 52 [email protected] @CIRCIRBOCEG / Veydâ’ca Derin Tarih enfes bir sayı, hediyesi SAYENİZDE FArKINDAYIZ TürbEDE mİHrAb NEDEN? SON SULTAN’IN ŞEYHLErİ mektuba çok şaşırdım buna Tarihe ilgi ve merakı olan bir Derginizi severek okuyorum ve Sultan II. Abdülhamid Hazretleri mukabil hayran kaldım. öğrenciyim. Tarihi araştırmayı ve her seferinde aldığım bilgilerle için hazırladığınız dergiyi çok yaptığım araştırmaların sonuç- ufkum genişliyor. Size çok teşek- beğenerek ve severek okudum. @sinanyavuzyigt / Sinan Yavuzyiğit larını öğretmenlerim ve arka- kür ediyorum. Bir sorum olacak: Abdülhamid Han’ı anlamamıza Ağustos sayısının en güzel süprizi daşlarımla paylaşmayı seviyo- Bursa’daki padişah türbelerinde vesile olduğunuz için teşekkür AYASOFYANIN RESMI TAPUSU. Bu rum. Okulumuzda tarih şuurunu genellikle Kıble tarafında mihrab ederim. “Padişahın Hilafet hiz- dergi artık çok oluyor... geliştirmek için Tarih İlim Fikir var. Örneğin, Yeşil Türbe, Yıldırım metine koştuğu şeyhleri”başlığı ve Araştırma köşesi hazırlıyoruz. Bayezid ve I. Murad Türbeleri… altındaki yazıda ismi zikredilen @hseyinsarcalar / hüseyin sarıcalar Bununla yetinmeyip ecdadımı- Bunun sebebi nedir? Ebul Hüda es-Sayyadi’ye muhab- zın İslam ahlakını anlatan Hisbe Ahmet Tanrıverdi / Bursa betim var. Muharrem Varol’un Derin Tarih özel sayısını aldım. Sizin Teşkilatı köşesi hazırlıyoruz. de dediğiniz gibi Abdülhamid’i Gelecek yıl da bu faaliyetlerimizi NASIL TEmİN EDEbİLİrİm? yazısında kendi el anlamak Türkiye’yi anlamaktır. yeni oluşturacağımız Tarih Ku- Öncelikle başarılı yayınlarınız yazmasının fotoğra- lübü ile devam ettireceğiz. Belki ve toplumsal kültür birikimine fını gördüm. İzniniz @yunusbayrak2013 / Yunus Emre hakikatleri açıkça arkadaşları- katkılarınızdan ötürü teşekkür olursa bir kopyasını mıza söyleyemiyoruz ama hiç ederim. Sitenizi incelememe çerçeveletip du- Uzun bir yolculuk için güzel bi yol olmazsa Necip Fazıl’ın yaptığı rağmen android uygulama için varıma asmak arkadaşı. Emeğinize sağlık. gibi arkadaşlarımızın zihinlerine abonelik işlemleri hakkında isterim. sorular bırakmaya çalışıyoruz. bilgiye ulaşamadım. Bu konuda Doruk Deniz @FOmer27 / ÖmerFK Derin Tarih’i takip ediyor ve yardımcı olursanız sevinirim. Dinç / İstanbul Emeği geçenlerin şimdiden ellerine Mustafa Armağan’ın kitaplarını Bir de önceki sayıları nasıl temin sağlık, poşeti yavaşça yırtıyoruz ve okuyorum. Ülkemizin inançlı edebilirim? O KİTAbA ULAŞmAK tarihe dalıyoruz. tarihçilere ihtiyacı olduğunun Ahmet Serdar / Ankara İSTİYOrUm farkındayım. Farkındalığımın Mim Kemâl Öke’nin Ağustos @ademsvm21 / Adem Sevim oluşmasında derginiz ve televiz- DT: Önceki sayılarımızı toplu sayısında Süleyman Demirel Sabahlar olmasın... @derintarih yon programınızın büyük katkısı olarak ya da tek tek hakkında önerdiği Hulusi bitmesin... oldu. temin için, www. Turgut’a ait kitabı ve belgeseli Beytullah Akbaş / Antalya birlikte.com.tr/de- internetten bulamadım. Acaba @semahanzeynep /S. Irmak Öztürk rintarih sayfamızı @derintarih Daha çok okumak ÇOK PArTİ AZ DEmOKrASİ ziyaret edebilirsiniz. nasıl ulaşabilirim? için zamanıma bereket istiyorum Ben sosyal bilgiler öğretmeni- Android uygulamamıza Kemal Kerem Bal / İstanbul Allah’tan... yim. Derginizi yakından takip da www.derintarih. ediyorum ve çok beğenerek com sayfamızdan DT: Eserin baskısı bitmiş @oguzyigit4 / oguz yiğit okuyorum. Ayrıca çevremdeki ulaşarak abonelik veya yeni baskısı yapıl- @derintarih Ayasofya’nın tapusunu herkese tavsiye ediyorum. işleminizi gerçek- mamış olabilir. Size sahaflardan verdiğiniz gibi, İBADETe açıldığının Sizden ricam, herhangi bir sa- leştirebilirsiniz. veya internetteki sahaf sitele- da haberini vermeniz dileğiyle.. yınızda çok partili hayata geçiş rinden sipariş vererek temin safsatasını ele almanız. Biliyoruz İSLAm ÂLİmLErİNİ TANITIN etmekten başka bir yol öneremi- TeknikAlbayrak / Mustafa Albayrak ki Osmanlı’da II. Meşrutiyet Her ay bir İslam âlimini konu yoruz maalesef. @derintarih yine bir harika : ) ile birlikte çok partili bir hayat edinen bir makaleye yer verir- @mustafarmagan ne hediyeler vardı. Cumhuriyet döneminde seniz çok faydalı ve güzel olur. ATATürK’ü TANImAK yollamış bize kapatılan muhalif partilerle İmam-ı Azam’dan başlayıp mez- İSTİYOrUm anladık ki demokrasi sözde bir hep ve hadis imamları incelene- Derginizi yeni okumaya baş- @RumeysaTezcan / Gunday adımdı. CHP muhalefeti kabul bilir. İsimleri çok bilindiği halde ladım. Öğretmenlerimizin ve Başlamadan bitmesinden korkulan etmiyordu maalesef. haklarında üç dakika konuşa- ders kitaplarının verdiği yanlış biri özel iki sayı.. @derintarih Barış Keskin mayacağımız pek çok isim var. bilgilerden sıyrılıp doğruları Hâlbuki her biri memleketimizin öğrenmek istiyorum. Atatürk ile @metin_kacmaz / Metin KAÇMAZ DT: Bu sayımızın eki “Zavallı evlatlarınca muhakkak tanınma- ilgili daha derin tarih yaparsanız Abdülhamid’i anlamak Türkiyeyi Serbest Fırka” tam size göre... sı gereken şahsiyetler. sevinirim. anlamaktır @derintarih Abdülhamid Ömer Ekrem Keçeci / İstanbul Gül Bayar / İstanbul Özel Sayısını tavsiye ederim. @esrakrkse / Esra KARAKÖSE Başucunuzda Ayasofyanın tapusuyla uyumak istiyorsanız bu ay @derintarih alın. Emeğinize sağlık hocam. Ayın tweeti olmak için orijinal tweetlerinizi bekliyoruz. 8 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
YANKIlAR ACI VATANDAN “TÜRKÇEYİ 10 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL UNUTUYORUZ” FERYADI Bendeniz yurtdışında ikâmet ediyorum. Derginizi Türkiye’ye geldiğimde alıyor veya Türkiye’ye giden tanıdıklara sipariş ve- riyorum. Hiç bir sayısını kaçırmamaya çalışıyorum. Bizim ana dilimiz Türkçe ve siz de Eylül 2014 sayısında Dil Devrimi’ni ve Öztürkçeyi işlediniz. Bu sebeple sizlerle Almanya’da gözlemledi- ğim önemli bir gerçeği paylaşmak istiyorum. Almanya ve Avrupa’ya biz Türkler geleli 50 seneyi geçti. Bulunduğumuz Avrupa ülkelerinin bir çoğunda senelerdir asi- milasyon politikası uygulanmakta. Bu ne demek? Önümüzde- ki 40-50 yıl içerisinde kimliğimizi kaybetme ve bu topluluklar içerisinde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Almanya ve Avrupa ülkelerinde yaşayan yeni nesiller maalesef ana dillerini doğru dürüst konuşamıyor. Şimdilik Türkçeyi anlayabiliyorlar fakat konuşmakta çok zorluk çekiyorlar (Almancalarının kuv- vetli olduğunu eklemem gerek). Bu konu hakkında bilimsel ve tarihsel çalışmalar yapılmalı. Devlet bu meseleye en acil şekilde el atmalı. Yurt dışında ya- şayan Türkler bilinçlendirilmeli, ana dilimize önem verilmeli. Aksi takdirde (Allah korusun) burada kaybolacağız. Türkçe bil- mediğimiz için Türkiye ve tarihimizle, diğer ülkelerdeki akra- balarımızla bağlarımız kopacak. En vahim olanı ise ana dilimizi kaybedersek, dinimizi de bir gün kaybetmeye mahkum olacağız! Almanca veya diğer Avrupa dillerinin hiç birinde âlim çıkaracak kadar İslami kaynak kitap mevcut değil. Rusya’nın İslamî kaynakları (Sahih-i Buharî gibi) yasakladığını da unutmayalım. Ayrıca bir insanın kendini bu dil- lerde geliştirmesi Türkçede olduğu kadar kolay değil. Avrupa’da Diyanet‘in takriben 900, Millî Görüş’ün de 400 ca- misi var. Bunlarda şu an Türkçe dinî eğitim veriliyor, vaazlar ve hutbeler de Türkçe. Fakat gençler bunları anlamakta zorlanıyor. Bu sebepten ‘dini eğitim Almanca verilsin’ diyen velilerin sayısı gün geçtikce artmakta. Vaziyet maalesef diğer Avrupa ülkeleri, hatta dünyanın neresinde olursa olsun gurbette yaşayan bütün Türk vatandaşları için de geçerli. Bu konuyu Derin Tarih’in gelecek sayılarında işlerseniz memnun olurum. Saygılarımla… Mustafa Yücel / ALMANYA
siz sorun tarihçiler cevaplandırsın! Tarihle ilgili merak ettiğiniz soruları e-maille [email protected] hesabına veya postayla Maltepe Mah. Çayhane Sok. No: 1 Zeytinburnu - İstanbul adresine gönderebilirsiniz. iBn araBÎ ile ertuĞrul Gazi MuaMMası Baptistler KiMlerdir? Ertuğrul Gazi ile Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin karşılaşıp görüşmüş olabileceklerine Baptistler hakkında kısaca dair dönemin kaynaklarında ve güvenilir eserlerde herhangi bir kayıt mevcut değil- bilgi verebilir misiniz? Semiha Dönmez / İstanbul dir. 1165 yılında Endülüs İspanya’sında doğan İbnü’l-Arabî 1215’te Konya’ya gelmiş, 17. yüzyılda İngiltere’de Protestan üç yıl sonra Malatya’ya yerleşmiş, sonra da Şam’a gitmiştir. Ertuğrul Gazi’nin doğum olan Anabaptist hareketinin bir kolu olarak ortaya çıkan Baptistler, genel- yılı belli olmamakla birlikte 13. asrın başlarında doğmuş olabileceği likle Kuzey Amerika’da yaşarlar ve ABD’nin yaklaşık dörtte birlik nüfusu- tahmin edilebilir. İlk Bizans kronikleri olan Kantakuzenos, Nikep- nu teşkil ederler. Her türlü kilise veya sivil teşkilattan bağımsız oldukları için Ertuğrul Gazi’nin horas ve Gregoras’ın eserlerinde Ertuğrul Gazi’nin adı geçmez. ‘Bağımsız Kiliseler’olarak bilinirler. Bu İbn Arabî ile El-Ömerî ve İbn Battuta gibi Arap tarihçi ve gezginle- anlamda sadece İsa-Mesih’in ve Kutsal Ruh’un otoritesi altında hareket eden görüştüğüne rin eserlerinde sadece Osman Gazi’den söz edilir. topluluklar olduklarını kabul ederler. İlahiyatla ilgili konularda genellikle 16. dair bilgi mevcut Ertuğrul Gazi, Selçuklu sultanının Karacahisar’ı asırda yaşamış olan Fransız Protestan ilahiyatçı Kalvin’in yorumunu benim- mudur? fethinde ona yardımcı olmuş, daha sonra ken- semişlerdir. Orhan Özmen disine buralar ile birlikte Söğüt ve civarı tahsis Baptistler’de cemaate kabul, iman ikrarına dayanır. Dinî hareketin adını edilmiştir. Yani o yıllarda Ertuğrul Gazi önce aldığı vaftiz ise bütün vücudun suya daldırılmasıyla gerçekleştirilir ve göçebe aşiret beyi, sonra uç beyi konumunda sadece yetişkinlere uygulanır. İnanç ve ahlaki konularda Kitab-ı Mukaddes’i idi. Osmanlı Beyliği henüz kurulmamıştı. esas alan Baptistler, kutsal kitabı fun- damentalist bir yöntemle yorumlarlar. Sonuç olarak bu büyük mutasavvıfın Ana- Misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine çok önem verirler. Bu dolu’ya geldiği yıllarda 15-20 yaşlarında konuda en aktif Hıristiyanlar olarak bilinmektedirler. Martin Luther King, olan Ertuğrul Gazi’nin onunla karşı- Billy Graham, Jimmy Carter ve Bill Clinton meşhur Baptistlerdir. 125 laşması tamamen bir hayal ürünü milyon nüfusa sahip olan Baptistler, misyonerlik faaliyetlerini özellikle olarak kabul edilebilir. yoksul üçüncü dünya ülkelerinde Prof. Dr. Abdülkadir Özcan yürütmektedirler. aBd cihan harBi’ne neden Girdi? Prof. Dr. İsmail Taşpınar Tarafsızlık politikası izlemesine rağmen taleplerini kabul etti. Ancak 1917 yılı Ocak ABD 1. Dünya Savaşı’na neden girdi? ayında Almanlar yeniden sınırsız denizaltı Osman Erdem savaşına başladılar. Bunun sonrasında Wil- son, Almanya ile diplomatik ilişkileri kesti ABD, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasın- ama savaş ilanı yoluna gitmedi. dan sonra tarafsızlık politikası izlemesine karşın İtilaf devletleri ile geliştirdiği ilişkiler Alman denizaltıları saldırılarını sürdürür- Almanya’nın hoşuna gitmiyordu. 1915 ken, İngiliz istihbaratı ABD yetkililerine ele Şubat’ında Almanya’nın denizaltıları geçirdikleri bir şifre telgrafı iletti. Alman tarafından icra edilecek bir abluka kararı Dışişleri Bakanı Arthur Zimmerman tara- alması ABD’de ciddi bir tepki uyandırdı. fından Meksika’daki Alman büyükelçisine Aynı yılın Mayıs ayında İngiliz bandıralı gönderilen telgraf yeniden sınırsız deni- Lusitania gemisinin batırılması ve 128 zaltı savaşına başlanacağını belirtmenin Amerikan vatandaşının ölmesi iki ülke yanı sıra Almanya’nın Meksika’ya evvelce arasındaki gerginliği daha da artırdı. 1916 ABD’ye kaybettiği toprakları geri alma Mart’ında bu kez Sussex adlı silahsız bir konusunda yardımcı olma konusundaki Fransız gemisinin batırılması üzerine vaadini de içeriyordu. Bu bilgi Wilson’u Beyaz Saray, Almanya’dan denizaltı Kongre’den savaş kararı talep etmeye saldırılarını durdurmasını istedi. ABD’nin yöneltti ve 4 Nisan 1917 tarihinde ABD savaşa katılmasından çekinen Almanya, Almanya’ya savaş ilan etti. 4 Mayıs 1916 tarihinde Başkan Wilson’un Prof. Dr. M. Şükrü Hanioğlu 12 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
UEFA ŞAMPiYONLAR LiGi VE UEFA AVRUPA LiGi’NİN TÜM MAÇLARI TİVİBU’DA.
ABDÜLHAMİD HAN’IN İZMİR’DEKİ İMZASI 14 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
S imitçisi, baharatçısı, fındıkçısı, pazarlıkçı müşterileri ve bitmeyen hengâmesiyle herhangi bir yerde rastlayabileceğiniz sıradan bir çarşı burası. Ama bir farkla. Bu hayhuyun ortasında bir şadırvan çağlıyor. Buradayım, görün beni diyor kısık sesiyle. Cihanın dağdağasına tatlı şırıltılarıyla cevap veriyor. Özlediği biri var gibi. Kim? diye bakınınca üze- rindeki silinmez imza kaldırıyor arada- ki tozlu zaman perdesini. Bir yazı, eski çağların şakakları ağarmış kızı… Bir imza, suya atılan… Yani gönüllere, görünmez bir yazıyla… “Sultân Abdülhamid Hân-ı Sâni hazretlerinin ahd-i hümâyunların- da...” yaptırılmış şadırvan, kitabeye göre. Birilerinin “Kızıl Sultan” dedikleri Sul- tan Hamid’in İzmir’deki imzası. Bu şirin şehirdeki diğer imzalarından Sarı Kışla’yı yıkıp Saat Kulesi’ndeki tuğrasını kazıyan yasakçı zihniyet utansın, ne diyelim!
Miras Metinler » 101 Çerçeve 2’den. Bir gün dirilecektir » Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) B ir gün Fatih dirilecektir! Evet, lâf ve hayal mızda bulunacak olan yüceler yücesi, günün gerek- aleminde değil, doğrudan doğruya madde tireceği üstün kurtarıcılık vasıflarına göre, ruhuyla ve hakikat dünyasında Fatih dirilecektir! olduğu kadar cismiyle de Fatih’ten başkası olmaya- Bir gün Fatih, sandukasının ihtiyar kapa- caktır! Zira Türk milletinin içindeki Fatihlerin hareke- ğını genç omuzlarıyla kaldırıp ufkî [yatay] vaziyetten te geçmeleriyle, onun, aynen sandukasını devirmiş, şakulî [dikey] hâle geçecek ve İstanbul’un Divanyo- ayağa kalkmış ve kalabalıkların önüne geçmiş vazi- lu’nda görünecektir! Bir gün onu, kâfurdan yontul- yette meydana çıkması, iki hayali birbirine tıpatıp in- muş parmaklarıyla kılıcının kabzasını kavramış, zarif tibak ettirici en mes’ut ahengi doğuracaktır! ve ince endamıyla bir masaya eğilmiş ve gök gözle- riyle dünya haritasını süzmeğe başlamış olarak gö- Kendi içinde olmuş bir cemiyetin dışarıya doğru receğiz. Başındaki heybetli kavuğu, Uludağ’dan daha fetih hamlesini temsil eden Fatih, bu defa aynı cemi- haşmetli görünecektir. yetin hem kendi içinde, hem de dışına doğru mefkû- revî [ideal] fetih hareketinin timsâli olacak; bu da, 5 O gün, dünya ve insanlık muhasebesinde Türk mil- asırdır sandukasının içinde ders alan Fatih’in ulaştığı letine ait hakların, Türk milletinin içinde ve dışında son kemâl haddini gösterecektir! terazi kefesine konacağı ân olacaktır. İşte o gün başı- Bu millet ölmeyecekse, bu Fatih dirilecektir! 16 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Tarih Şaşırtır BÜŞRA SEZGİN [email protected] ORTAÇAĞ’IN MODA MERKEZİ MUSUL MUYDU? ASi(İcnçhgŞaagnaötriKekplzeie“züıtIdşcsmNmkepeöide“aşraiaGkdkbmr)oüierÖvdaryek)zuaegZe“”ellimnyibyÜmaıeiezpedbnNdaeatmüb”ylÜlni(ia”lmşeyk(agcaKilşneeökeerkÖzıdinstydieilR.uıİeb“knCv)ikgy,aEaa“iartllzilDtuczaıahngğnhEdgıada)aaNlcıgkrgçomiıbe,ılğSdn”iışı(2”erbHd(abdşaiçilAgiefinaana“niyKşenj)ıi.b,fküDEa“igarzyeSpoeıymkrsmaPisazneiapapEdkkra”ek)Adc(ivdçaeSeRoekğhkd“tiEıalli”os;.kkıa’vokeMyedsknpiuusıİe)lzŞbl,aaa“lrbmnienMuıldaoamn”lnEm(dpakĞa”aşesklEaiımnRe Dünyanın en eski kadın el çantası Irak’ın Musul şehrinde ortaya çıktı. 700 yıllık bu şaheser, Londra’daki Courtauld Galerisi’nde sergilenmeye değer görüldü. Arkeologlar çantanın 1300’lü yıllara denk gelen bir dönemin ürünü olduğunu söylüyor. Gümüş ve altın kabartmalı işlemeleri çantayı yapanların günümüzdeki profesyonel tasarımcılara taş çıkarttığı açık. Sizce de öyle değil mi? ORKGİALNİSBEYAEĞIŞI PVİSEAJGETOARRCYUELNAMRİDŞ!ARestorasyonu sırasında Meksika’dakid“ktPhdHeausöikbaenrPassarleikaadauğikhyösnkygbülllvealeaııdıdokaarnglnmgamisünrdnovrceıİrllyeıadrenuaeçenmy(ergmlbcyfMaıdenoeiaıaörlişeikzÖrşdr”z.zlmğı.ı”d“oşaeVHkİ5idülynvlüneaa,7aiıraslyvefrjld0iteeamazeedtoüntmkea-rjliaeeğaroeMa1eretknübtğydta8Ötameivlircl4slukalmyenüaa74içnejaşnnr’9eeDeddneclm5tyıeiecıaılallmre)eakersirıİysrcnlrnlyıkaiabaıderneegismdikşiğnrıidizlea.bitılcoe’şiccenika.raelriaiEennbrt’diaakyk?euermuleunşiunnvaakhaimdasrovneujeçtlaarryıneındlearbir 300 yıllık İsa heykelinin dişlerinin gerçek bir insana ait olduğu ortaya çıktı. 8 ASIRLIK AY TUTULMASIAçıklamalara göre heykel dinî amaçlarla JMAPAOHNSUYAS’TDAAKKSAİLDEIRNAgoevMibnllüediseclnuaikurenk,stğbitkkapieanunalilkirçrınsblçiiaonaadbrnlnebiaArruraezzöıonttdyrmernıoanlkaeelludkeğHgeiritldıeiveorselairleescanmtynibiheykeielaağebitrnltitammntiğyriilmiaAaeıfşHşop.vrtliı!aAatşrırolulnindnyesğpmratrlııakr.iablyaKaşal’daaafırsiltnrmnaaaıaıcknnıinaJdalgape“ııyşJnlodZaaaınnorçepuıyloğkaoşalekraerAAn’udırşkd,ycdiaayidoaaalokmla’iülheylbiaçfneanıatoruiaznalyddm’-FkilkaaKmi-ıasrğMsentamhirııed,lsöızaeni1raeegvrçschn5rndöiigaüinnlmei6eurcptüğmdî6eeykkanli(üma’,âü1dueoteymmetzl2dalbaşlademaa0?eikıoyiunr”yşdl2nlalea,bağimdal-pştı“şk8aaruaeieMeaıııkaşl3şkynhlıkksla.rn)ıüvua1elaağ,FnJimesn83rnraoaıogliaWr0paiünjllılaöıseasşablkomdasıyto.sronnıiınartCıegnnlrllaeieaokyKoöddööytnrajgçaaağemreainnl’üiyrzainrarrzccraksiıavlrlmmıeyveüfaaılsofinııoenyeytrnndafei.arşaroîçPıdyCsod,tnl,mmroilBiarğit.nia.değnuganOGisuudaaşiittltudraüerıtbursbt’ieidosdnajanioluiizn’mannrmuıneckdğkoİa”şeaatoıalilmeasdnifddlnoılanınylieneytı,daıoıa(in1rğmi8lrfmoa8uft6iaoşa)mğ?ryırnüeazılfeçlenı.ricne 18 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Aktüel özlem kocukelİ özBAY [email protected] Somun deyince ilk kim gelir beyaz PeRDe SOMUN KOKaCaK akla? Tabii ki Somuncu Baba. NEWYORK’TAKİ “ERTUĞRUL BEY’İN III. MURAD’IN SİPARİŞLERİ Osmanlı Devleti kuruluş TARİHÎKİLİSE ZIHGİRİNDEN İSTİYORUM!” DENİZDEN ÇIKTI dönemi âlim ve mutasavvıfla- rından Şeyh Hamid-i Veli’nin ARTIK Diriliş Ertuğrul dizisinde Ertuğrul 16. yüzyıla ait Gnalic batığından (1331-1412), nam-ı diğer MERYEMCAMİİ Bey karakterinin ok atarken baş çıkarılan, Osmanlı haremine ulaş- Somuncu Baba’nın sırlarla dolu parmağına taktığı zıhgir, son ayların tırılacak değerli eşyalar gelecek yıl hayat hikâyesini işitmişsinizdir New York’ta cemaati kalmadığı en popüler erkek aksesuarlarından Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergile- muhakkak. Şimdi de ilahi aşka için kapatılan Holy Trinity Katolik biri haline geldi. Önceden ayda taş necek. uzanan bu çileli yolculuğa eşlik Kilisesi Müslümanlar tarafından çatlasa 15-20 zıhgir alıcı buluyormuş. etmek için beyaz perde bizi Şimdi ise bu sayı bini bulmuş. İki yıl Gnalic batığı da ne? diyorsanız çağırıyor. Yönetmen tanıdık bir 300 bin dolar harcanarak önce okçuluk milli takımından gelen anlatalım. III. Murad zamanında Ha- isim: Daha önce Mevlana Aşkın camiye çevrildi. Onun adı artık sipariş üzerine zıhgir üretmeye baş- rem dairesinde çıkan yangın sonrası Dansı ve Yunus Emre Aşkın Sesi İsa bin Meryem Camii. Katolik ladığını söyleyen gümüş imalatçısı Sadrazam Siyavuş Paşa tarafından filmleri ile uluslararası alanda Ömer Düven, milli takımın müsaba- yeni siparişlerin verildiği rivayet edi- ödüller kazanan Kürşat Kızbaz. cemaatinin protestolarına kalar için gittiği yurtdışı ziyaretlerin- lir. Siparişlerle yüklü Gnalic adlı gemi, rağmen 100 yıl önce Alman de hediye olarak verdiği zıhgirleri Venedik’ten 1583 Ekim sonunda Somuncu Baba Aşkın Sırrı adlı üretiyormuş. Ancak diziyle birlikte yola çıkar. Fakat Adriyatik açıklarında film, Hicaz’dan Şam’a, Bursa’dan yerleşimciler tarafından Ertuğrul Bey’in parmağında, Kayı bo- fırtınaya tutulur ve ziynet eşyalarıyla Aksaray’a uzanan hikâyesiyle inşa edilen kilise binasının yunu simgeleyen desenli yüzüğün batar. Batıkta 1970’li ve 90’lı yıllarda bizi diyar diyar gezdirecek; camiye dönüştürülmesi, görülmesiyle siparişler bir patlamış, çalışmalara devam edildi. 2012’de sonunda Somuncu Baba’nın tam altı yıl sürmüş. Dördü pir patlamış. Artık müşterilerin yeniden başlatılan kazıların başkanlı- sekinete ermiş kalbinde soluk- betondan yapılmış altı haç çoğu, ok atsın atmasın, “Ertuğrul ğını yürüten Zadar Üniversitesi’nden landıracak. sökülmüş. Hıristiyan semboller Bey’in yüzüğünden istiyorum” diye sualtı arkeoloğu Dr. I. R. Rossi geçti- kaldırılmakla beraber iç ve çalıyormuş kapısını. Dizi rüzgarıyla ğimiz Nisan’da Koç Üniversitesi’nde Yönetmen Kızbaz’dan dış görünüş mümkün olduğu satışlar yükseledursun, biz zıhgirin bir konferans vermiş, suyun onlarca çekimlerin 13. yüzyıldan kalma kadar korunmuş. Kiliseyi satın kalbine yolculuk yapmak isteyenleri metre altında ayna, kumaş, vazo, bölgelerde gerçekleştiğini ve alarak camiye çeviren sivil Mayıs 2012’de yayınladığımız “Zıhgir” sandık gibi süs eşyası sayılabilecek dört mevsime yayıldığını öğre- toplum kuruluşu The Northside yazısına davet edelim. eşyalar bulunduğunu belirtmişti. niyoruz. Learning Center‘ın başta Burma, Bhutan ve Somalililer olmak Sergi için gözümüz yolda, Bursa’da yaşadığı yıllarda Ulu üzere okuma yazma bilmeyen bu kadarını söyleyelim. Cami’nin açılışında ilk hutbe- göçmenlere eğitim verdiğini yi verdiği bilinen Somuncu de öğrendik. Öyle görünüyor Baba’nın cami inşaatında çalışan ki, hayır faaliyetleri burada işçilere ekmek dağıttığı görün- tüler için özel olarak bir film kalmayacak. platosu bile kurulmuş. Kurulur elbet, marifet somun kokusunu KUDÜS’TE 2000 YILLIK ARAMİCE METİN BULUNDU ulaştırabilmek seyirciye. Kudüs’ün güneyindeki okul inşaatı kazı çalışmaları olmaz. Hz. İsa’nın anadili olan Aramice Sami dil Kasım-Aralık ayları gibi vizyo- sırasında üzerinde Aramice yazılar bulunan 2 bin ailesinin kuzeybatı grubuna ait. İsmi, muhtemelen na gireceği bildirilen film baka- yıllık bir yapı bulundu. Haaretz’in haberine göre Suriye’nin eski adı Aram’dan geliyor. Pers İmpara- lım bu büyük velinin ayak izlerini metinlerin bir kısmı çamur ve dumanla, bir kısmı torluğu’nun resmî yazışma dili olan Aramice, bir hangi topraklara düşürecek? da taşa oyularak yazılmış. Hassas bir alçı üzerindeki dönem de Yahudilerce günlük konuşma ve yazı dili yazılar İsrailli yetkililer tarafından incelenmek üzere olarak kullanılmış. 20 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL koruma altına alınmış. Asıl önemlisi, gözyaşı dinmeyen toprakların binler- Yeri gelmişken Aramiceden bahsetmeden geçmek ce yıldır sakladığı kutsal metin bize ne söyleyecek?
Aktüel ÇAĞRI’DAN SONRA İLK KEZ “OLMUŞ” SERGİ KAYIP YUSUF İLE ZÜLEYHA MEĞER ALMANYA’DAYMIŞ İranlı yönetmen ve senarist rı’dan sonra gönül rahatlığıyla Bisiklet: İki Tekerlek Üzerinde Mecid Mecidi’nin Muhammed “olmuş” denilebilecek bir yapım. Taşınan Tutku Başlığı görünce “Peki ama hangisi?” adlı filmini Türkiye’de özel bir diye soruyorsanız hakkınız var; zira gösterimle 4 kişi izledi. Hz. Mu- Ebrehe’nin ordusu ve Fil hadi- Bisikletin iki tekere sığan ve yüzlerce kez yazıldı Yusuf ile Züley- hammed’in (sav) doğumundan sesiyle başlayan, yürüyen bulut asırları arşınlayan tarihinden ha’nın dillere destan hikayesi. Burada, 12 yaşına kadarki hayatını anlatan olayına da yer veren film birebir içeri süzülmeye hazır olun. Ziyaî Yusuf tarafından 16. yüzyılda filmin şanslı izleyicileri kimler mi? ayetlerden hareket edilerek kaleme alınan ve çağdaşı olan Latifî Hemen sayalım: Hayrettin Kara- çekilmiş. İlki 1870’lerde üretilmiş Tezkiresinde Türkçe yazılmış en güzel man, İhsan Kabil, Hakkı Uygur ve olan ve çok ender bulunan “Yusuf u Züleyha” olarak takdim edilen Murat Pay. Henüz gösterime girmeyen farklı marka ve modellerdeki kayıp eserden, Yusuf ile Züleyha mes- filmin dünya prömiyeri 27 Ağus- bisikletlerin yer aldığı sergide, nevisi’nden bahsediyoruz. Eserin gü- Karaman hoca filmde İslamî tos’ta başlayan 39. Montreal Film iki tekerlekli bisikletlerin nümüze ulaşan tek nüshasını Almanya hassasiyetlere dikkat edildiğini Festivali açılışında gerçekleştirildi. dengede duramayacağına Staatsbibliothek’de ortaya çıkaran belirterek şu yorumda bulundu: inanılan zamanlardan kalma kişi, Melike Gökcan adlı akademisyen. “Bu film ümmete ve dünyaya Akkad’ın Çağrı’sının çıtayı hayli üç ve dört tekerlekli bisikletler Yeni Şafak’tan Ayşe Olgun eseri aynı ne kazandırır diyerek izledik ve yukarı çektiğini düşünürsek film zamanda günümüz Türkçesine çevire- müspet düşünceler vereceği meşakkatli bir vazifeyi sırtlanmış de bekliyor bizi. rek okuyucuyla buluşturan Gökcan ile kanaatine vardım”. görünüyor. Dileğimiz Çağrı’yı da Yer: Rahmi M. Koç Müzesi konuştu. Şimdi 5 asırlık eserin bulunuş aşan bir yapım izlemek. Yüzümü- Adres: Keçeci Piri Mah. Hasköy hikayesini kendisinden dinleyelim: Sinema eleştirmeni İhsan zü ağartan bir İslam tarihi filminin Caddesi No:5 Hasköy - Beyoğlu Kabil’e göre ise 30 milyon dolarlık 39 yıldır çekilemediğini düşünür- “Agâh Sırrı Levend, 16. yüzyılda bir bütçeyle çekilen film, Çağ- sek buna biraz olsun hakkımız İstanbul yazılıp da günümüze ulaşmayan Yusuf olsun, değil mi? Tarih: 3 Ekim’e kadar. u Züleyha’lar içinde Ziyaî Yusuf adlı bir şairin mesnevisini saymıştır. Söz ko- İBN SİNA’NIN 880 YAŞINDAKİ SEMPOZYUM nusu kaynağı referans alan günümüz ESERİ ARAMIZDA! edebiyat tarihlerinde kitabın kayıp I. Uluslararası Anadolu olduğu bilgisi mevcut. Ancak benim Tıp tarihinin en önemli eserle- tamamlandığını belirtelim. Uygarlıkları Sempozyumu bulduğum kitap daha önce adı hiçbir rinden kabul edilen İbn Sina’nın Abdurrahman b. Yesevî (980- “Anadolu’da Kentleşme ve kaynakta geçmeyen Yusuf Can mah- El-Kanun fi’t-Tıbb’ının en eski Kurumsallaşma: Değişim lasıyla kaydedilmişti. Eser Kanuni’ye nüshalarından olan elyazması 1037) tarafından hicri 529 (miladi ve Dönüşüm”ana temalı sunulmuş, güzel ve temiz bir hatla ya- restore edildi. 1135) yılında Muhammediye sempozyumda Hattiler, zılmış, tezhipli, cetvelli, kısacası özenli Medresesi’nde nesih hatla yazılan Luwiler, Kaşgalar gibi Hitit bir nüsha; üstelik oldukça hacimli ve 14 ciltlik eserin 2. cildi olduğu nüsha 180 varak ve 25’er satırdan öncesi yapılanmalardan tüm Yusuf u Züleyha mesnevileri içinde belirlenen yazmanın restoras- meydana geliyor. Urartu ve Friglere, Anadolu’yu hiç de azımsanmayacak bir kurgusal yonunu Konya Yazma Eserler istila eden Kimmerler ve başarıya, özel bir tahkiye üslubuna sa- Bölge Müdürlüğü üstlendi. Eser 18. yüzyıla kadar Avrupa’da İskitlerden Helenistik ve Roma hipti. Bu kitabın hiç değilse kendi çağ- bir koleksiyonda adeta taşlaşmış tıbbın temel eserlerinden biri dönemi Anadolu’sunun idari daşlarınca görülmüş olması beklenirdi. ve sayfaları tahrip olmuş halde olan Kanun’un bu nüshasını ilim ve siyasi tarihine, Anadolu’da Araştırmalarımı sürdürürken Latifî bulunmuş. Buna rağmen 3 ay gibi dünyasına kazandıranlara tebrik- İran ve Roma dünyasının Tezkiresi’ndeki ‘Ziyaî Yusuf’ maddesini kısa bir sürede restorasyonun lerimizi iletiyoruz. Darısı diğerleri- çatışma mirasından Bizans, tekrar okudum. Orada mesneviden alı- nin başına! Selçuklu, beylikler ve tabii nan üç beyitlik örnek elimdeki metne ki Osmanlılara bu toprakları ait çıkınca problem çözülmüş oldu”. Anadolu yapan medeniyetler Satırlarında Kanuni’nin göz bebek- masaya yatırılacak. leri dolaşan bu hazineyle buluşmak Yer: Muğla Sıtkı Koçman isteyenlere, eserin Kabalcı Yayınları tarafından okuyucuya sunulduğunu Üniversitesi müjdeleyelim. Tarih: 22-23 Ekim 2015 İletişim: (0252) 211 10 00
ibadet Bu kurban da sizleri; iyiliğe, kardeşliğe ve bayram sevincine ortak olmaya çağırıyoruz.
Ö nce telaffuzu Ayın kelimesi larını karanlıklar mahşer becerebiliyor gibi sarmış, bu halin açık- muyuz? Ka- Kamus lanmasına kamusun keli- meleri yetişmez…” amuus... İki Kamusun Namusu Ahterî-i Kebir’de ka- uzun hece. Latin asıllı alfa- şekilde “çevirmiş”ti. Böylece İslâm mus için “denizin orta- bede kullanılan işaretlerle dünyasının iki büyük medeniyet dilini üçüncü önemli dilde konuşturdu. 20. sı” açıklaması var. Lehçe-i “kâmûs” olarak yazılabilir; yüzyılın ünlü dilcisi Veled Çelebi onu, Osmanî’de “büyük deniz, “lügatçilerin en büyüğü, tahkikte bi- fakat nasıl okunur? Bu işa- rinci” övgüsüyle anar. muhit, okyanus, umman” ret (^) sadece uzatma mak- Kamus, “lügat, sözlük” anlamıyla olarak açıklanıyor. Ka- Âsım Efendi’den sonra dilimize yer- mus-ı Osmanî’de Salahî sadıyla kullanılmıyor ki. leşti. Kamus-ı Arabî, Kamus-ı Fransevî, Bey, “Engin, denizin or- Osmanlı yazısındaki kaf Kamus-ı Osmanî, Kamus-ı Türkî gibi tası; büyük deniz, muhit, okyanus. Mufassal lügat ve kef, yani kalın k ile ince sözlükler yayınlandı. Bazı ihtisas söz- lüklerinde de bu kelime kullanıldı. Me- kitabı”, Yeni Resimli Türkçe k’nin yerine mevcut alfa- Kamus’da Raif Necdet, “Bü- sela Askerî Kamus 1939’da basılmış. Ya bede bir tek “k” var. Harf yük deniz, büyük denizin “kamus”la deniz aynı isimde birleşirse ortası, mufassal lügat kitabı” açıklama- tek ama ses tek değil. O za- larına yer veriyor. ne olur? Süleyman Nutkî’nin Kamus-ı man ne yapılıyor? K harfi- Bahrî’sinin baskı tarihi: 1918. Tahmin Kamus-ı Türkî’de Şemseddin Sa- ne işaret konulamayacağı edilebileceği gibi, bir denizcilik sözlü- mi’nin açıklaması epey uzun: ğü bu. “Sıfat-ı müzekker, arapça, cem’i ka- için ondan sonraki harfe bu sorumlu- Mehmed Âkif, “Mahşer gibi âfakını vamis. (belki Yunanca okyanus’dan). luk yüklenerek mesele -güya- çözülü- sarmış zulematın/Teşrihine, kamusu 1. Deniz, bahr, yemm, derya. 2. Lügat yetişmez kelimatın” diyor. Yani “ufuk- kitabı, bir lisanın kâffe lügatini ve yor. Mesela: Kâfir, kâğıt, kâh, kâhin, şerh ve tefsirlerini havî kitab. (Aslı Fi- D. mehmet DoğAn ruzâbâdinin lisan-ı Arabi’nin lügatını kâinat, kâmil, kâkül, kânun, kâr vs... havî olan meşhur eserinin ismi olup, [email protected] şöhretine binaen, bittamam alelıtlak Hadi yazın: Kâhir. Oldu mu ya? lügat kitabı mânasıyla da kullanılmış- dır, (Farside ferhenk gibi). Kaahir olabilir belki. Fakat TDK’nın Gelelim çağdaş sözlüklere. Kubbeal- yazım kılavuzunda, imlâ “kahir”. Bu tı Lügati’nden okuyalım: kahır, yani “büyük üzüntü, derin acı, “Bir dilin bütün kelimelerini içine alan büyük sözlük, büyük lügat kitabı; keder, elem” manasına gelen kelime bir konu ile ilgili maddeleri alfabe sıra- sına göre toplayan geniş eser (meşhur olmasın? Tamam, “kahır” yazarız olur âlim Firuzâbâdî’nin (15. yüzyıl) büyük Arapça lugatinin ismi olup aslında “de- biter de, pek “kahırlanmak” demeyiz, niz, denizin en derin yeri, derya, okya- nus” anlamında olan kelime bu esere “kahirlenmek” deriz, hatta halk “ga- isim olduktan sonra “sözlük” mânası- na kullanılmaya başlanmıştır.” hirlenmek” der. Bu ansiklopedik malûmat için söy- Arapça “deniz, büyük deniz, ok- lenecek bir şey yok. Fakat bir sözlükçü- nün kullanmaktan şiddetle kaçınması yanus” demek kamus. Okyanus ne? gereken kelimelerden biri tarifte yer alıyor: “Bütün”. “Bir dilin bütün keli- Dünya karasını çevreleyen su kütle- meleri”. Ne büyük iddia. Okyanusun tamamını ihata eden bir kavrayış. Bu si, engin deniz. Firuzâbâdî’nin meş- mümkün mü? Bu sorunun cevabın- hur Arapça sözlüğü Kamusu’l Muhit ve’l-kabesü’l-vasitu el-câmi’ lima zehebe min lugati’l-Arab şematit’, kısaca Ka- musü’l-Muhit veya Kamus olarak anılır. 19. yüzyılın başında Mütercim Âsım, İranlı Yakup Firuzâbâdî’nin sözlüğünü El-Okyanusû’l Basît fî Tercümeti’l-Kamû- sü’l-Muhît ismiyle çevirmese idi, bu kelime zihnimizde bu kadar yer etme- yecekti. Âsım Efendi sözlüğü tercüme et- mekle kalmadı, tahkik ve tenkidlerle zenginleştirdi, ilâvelerde bulundu, Türkçe karşılıklar verdi. Sözlükçülük tarihimizde böylece müstesna bir yer edindi. Daha önce Farsçanın temel söz- lüklerinden Burhan-ı Kaatı’yı da aynı 24 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Ayın Kelimesi dan çok, şu sorunun cevabı Mustafa Âsım’ın Türkçe-Japonca Kamus kelimesi Cumhu- ve Fransızca Mecmu’a-i Lugât’i ve riyet’ten sonra gerçekten merak edilebilir: Kubbealtı içinden bir sayfa. eskimişti, daha doğrusu öl- Lügati bir kamus mudur? müştü; öldürülmüştü. Çün- Türkçeye Cep Kılavuzu’nda “kamus”a kü Cumhuriyetçiler büyük Kamus kelimesine 20. sözlüğe, zengin kelime varlı- yüzyılda hayatiyet kazan- “kamus”tan başka bir şey denileme- ğına karşıydı. Onlar zengin ka- dıran büyük edebiyatçıla- mişti! Lugat’e “söz, sözlük” denilerek musların yerine 1945 yılında rımızdan biri de Ahmed kamus rahat bırakılmıştı. Bu yüzden Hâşim’dir: “Cansız kamus 15-16 bin kelimelik Türkçe Söz- onun elinde bir şûle gibi 1945’te yayınlanan ilk Türkçe Sözlük’de lük’ü ikame ettiler. Bin yıllık yanardı”. Bu cümle Ah- med Haşim’in Süleyman kamus “büyük sözlük” olarak açıklan- dil varlığımızı bir yana bırakıp Nazif’in ölümünden sonra mış, hatta 1983’de yapılan 8. baskıda 25 yıllık fakirliğe razı olmaktan yazdığı ezberlenesi bir yazı da aynı açıklama yer almıştı. Tabiî keli- başka bir şey değildi bu. olan “Son Şarklı”da yer alı- menin “eskimiş” olduğu belirtiliyordu. yor. 1998’de yapılan 9. baskıda “eski” kaydı Peki, Kurum sözlüğünde kalmakla ve karşılık da değişmemekle 1980 sonrası “kamus” kelimesi- Ahmed Haşim’in eski beraber, Falih Rıfkı’dan örnek bir cüm- nin yaşayan bir kelime gibi işlem harfli kitapları, bu arada le konulmuştur: “İstanbul sözündeki görmesini neye yormalıyız? İstanbul kelimesinin mânalarını anlat- Bunu büyük bir fikir ve edebiyat Gurabahane-i Lâklakan ilk defa mak için koca bir kamus lâzım.” adamına borçluyuz: Cemil Meriç. 1969’da Latin harfleriyle yayınladı- 11. baskıda (2011) madde âdeta ye- Onun ilk baskısı 1974’te yapılan Bu Ül- ğında, hem de Devlet Kitapları 1000 niden yazılıyor. Artık “kamus”un iki ke’sinden okuyalım: Temel Eser dizisinde, okuyucular bu anlamı var: 1.si “sözlük”, 2.si “büyük cümleyi bulamadılar: “Cansız lûgat sözlük”. Bu ne menem eskimiş kelime “Her mukaddesi yıkan Fransız ihti- onun elinde bir alev gibi yanardı.” ki tarifi değişiyor! Bir şey daha var: Fa- lali, tek mukaddese dokunmamış. ‘Ka- Oldu mu ya şimdi? Gelin paragrafın lih Rıfkı’nın cümlesi yine var. 9. baskı- mus’. Kamus (dil, sözlük), bir milletin tamamını okuyalım ve Haşim’in muh- da “büyük sözlük” anlamını açıklamak hafızası, yani kendisi heyecanıyla, has- teşem Türkçesinin tadına varalım: için kullanılan cümle bu sefer “sözlük” sasiyetiyle, şuuruyla. Kamus bir mille- anlamını açıklamak için kullanıyor! tin namusudur. Kamusa uzanan el na- “Süleyman Nazif bir şarklı zihniye- musa uzanmıştır”. Cemil Meriç’in bu tiyle ‘belagat’ kaidelerine büyük bir Falih Rıfkı’nın bu cümlede “ka- cümlesi ifade zenginliği bakımından iman ile inanan son büyük edibimizdi. mus”u “büyük sözlük” mânasında kul- bir fikir kamusu. ‘Söz’ün kudretini kelimelerin âhen- landığını anlamamak için resmî “leksi- ginden, nidaların azametinden ve te- kograf” olmaktan başka çare yok! Eylül... Dil Bayramı ayı! Esasen dil zadların şimşeklerinden beklerdi. Fa- yası, matemi ayı olmalı. Çünkü Türk- kat muhayirü’l-ukul bir hayat menbaı çenin işleme, ameliyata -şimdi operas- olan bu adam, ateşten parmaklarıyla yon deniliyor- tâbi tutulduğu ay. İşte kelimelere dokununca onları garip bunun için 26 Eylül 1932’de Türk Dili bir seyyaleyle canlandırmasını bilirdi. Kurultayı toplandı. Onun yıldönümü Cansız kamus onun elinde bir şûle gibi “Türk Dil Bayramı” olarak kutlanıyor. yanardı.” Size kaf ile kef’in hikâyesini anlata- Hâşim, yazıyı şöyle bitirir: “Süley- yam mı? Bayramda sevinir, güleriz ya; man Nazif kelimelerin serdarı idi. Ke- gülersiniz belki. limeler şimdi onsuz başıboş bir sürü- dür.” “Atatürk el yazısı majisküllerini bilmezdi. Küçük harfleri büyütmek- Haşim’in “Son Şarklı”yı yazdığı le yetinirdi. Kâğıdı aldı, Kemal’in baş 1926’dan sonra kamusa karşı yıkıcı bir harfini küçük q’nün büyütülmüşü ile, savaş açılmıştı. Bir taraftan bin yıldır sonra da k’nın büyütülmüşü ile yazdı. yüz binlerce eserin yazıldığı elifba- Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüz- mız değiştiriliyor, alfabe devrildikten den Q harfinden kurtulduk. Bereket sonra sıra dil devrimine geliyordu. Atatürk q’nün majiskülünü bilmiyor- Kamusu devirmiş, 7-8 bin kelimelik du. Çünkü o k’nın büyütülmüşünden “cep kılavuz”larına kalmıştık. Mama- daha gösterişli idi” (Falih Rıfkı Atay, fih 1935’te yayınlanan Osmanlıcadan Çankaya). 26 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Öteki Tarih PNEEDTVERNEOKHLURBKTİARRKAMOLIŞÇITNI?I Romanya Standart Oil Company’nin Genel Müdürü, Yahudileri taşıyan Struma’nın yolcularından biri idi. Gemi Karadeniz’e gömülmeden imdadına ünlü iş adamı Vehbi Koç yetişecekti. A vrupa’daki zulümden “Struma tam 70 gün Boğaz’da mah- Mesela Vehbi Koç’un, Romanya Standart Oil Company’nin Genel Mü- kaçmak için Struma ge- sur kalmış, bu süre içinde başka bazı dürü Saul Martin Segal, eşi Elvira ve önemli olaylar vuku bulmuştur. Bun- oğlu Alexanderu’nun kurtarılmasın- misiyle Filistin’e ulaşmak lardan biri, yasak olmasına rağmen daki rolü büyüktür. Segal ailesinin yetkililerin de göz yummasıyla İstan- kurtarılmasının arkasındaki isim, o isteyen 769 Yahudinin İs- bul’daki Yahudi cemaatinin -bunlar yıllarda İstanbul’da, Socony-Vacuum arasında Simon Brod, Rıfat Caraco, Oil’in Türkiye temsilciliğini yapan, tanbul’da yaşadığı dramı kaleme alan İtzchak Berman, Hayim Eliyezer Ko- aynı zamanda Amerikan İstihbarat hen’in katkıları önemlidir- imkânlar Teşkilâtı adına çalışan Ross kod adlı Alâatin Karaca’nın yazısına geçtiğimiz elverdiği ölçüde gemide sefalet içinde Archibald Walker’dır. Walker, Vehbi kalan yolculara yardım ulaştırmasıdır. Koç’u aramış, aileyi gemiden çıkart- Temmuz sayımızda yer vermiştik. İkincisi, bazı yolcuların hatırı sayılır ması karşılığında Almanya’ya krom aracı şahsiyetlerin girişimiyle gemi- sattığı için Müttefik ülkelerce kara Panama bandıralı geminin 12 Ara- den alınmasıdır. listeye alınan Koç Şirketi’nin listeden çıkarılacağını vaat etmiştir. Vehbi Koç lık 1941’de Romanya’dan hareket ede- ise bunun üzerine zamanın Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil ve rek İstanbul’a sığınması ve Filistin’e İçişleri Bakanı Faik Öztrak’la görüşe- rek Segal ailesinin kurtarılmasını sağ- geçmek istemesi 2. Dünya Savaşı’nın lamıştır”. hüküm sürdüğü atmosferde ulusla- Vehbi Koç’un kara listeden azli- ne karşılık Romanya petrol kralının rarası bir krize dönüşmüştü. Nazi Al- ölümden kurtarılması. Anlayacağı- nız bu faciadan da kârlı çıkan pat- manya’sı, İngiltere, Sovyetler Birliği ronlar olmuş ve Struma, karayla ile Türkiye arasındaki görüşmeler so- “ticarî münasebeti” olmayıp torpil nuçsuz kalmış, Ankara’nın Struma’da- koparamayan Yahudilerin tabutu ola- rak karanlık sulara gömülmüştü. ki yolculara vize verilerek karadan Kaynak: Halit Kakınç, Struma, Destek: 2012. Filistin’e sevk edilmesi önerisi de işe yaramamıştı. Tam 70 gün Boğaz’da mahsur kalan Struma Karadeniz’de kaderine terk edilmiş ve bir Rus de- nizaltısı tarafından 23 Şubat 1942’de yolcularıyla birlikte batırılmıştı. Struma faciasının bir de Vehbi Koç’la ilgili bir cephesi var ki, pay- laşmadan edemedik. Alâattin Kara- ca’nın satırlarından okuyalım: » Bir taşla kaç kuş? Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç sadece Romanya petrol kralını değil, bir anlamda istikbalini de kurtarmıştı. 28 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
inançla beslenen Bir dönem Türkiye’deki dini-manevi dönüşümü geleneksel olandan farklı ve özgün bir üslupla dile getiren ‘Ezgiler’in bestekar ve yorumcularının bir araya geleceği “İnançla Beslenen Ezgiler / Saygı Gecesi ve Ödül Töreni” özel programına davetlisiniz. www.inanclabeslenenezgiler.com EKİM CUMARTESİ facebook.com/besezgi twitter.com/besezgi SAAT 20:00 BES BAŞAKŞEHİR EMİN SARAÇ KÜLTÜR MERKEZİ
Eylül’ün Dünyası Din düşmanlığı dernekleri Ve Muhteşem Süleyman tahtta! 8 Eylül 1906 - Çin 30 Eylül 1520 - Türkiye Çin’deki Kuomitang adlı gizli cemiyet, impa- Yavuz Sultan Selim’in vefatı üzerine tek oğlu Şehzade Süleyman tahta ratorluk rejimine ve yabancı dinlere, özellikle geçti. Atalarının türbelerini ziyaret ettikten sonra cülûs bahşişi dağıtan de Hıristiyanlığa karşı düşmanlığı kışkırtmaya padişah, adaletiyle dünya çapında bir üne kavuştu. Ayrıca Batı’ya karşı başladı. Derneğin başında bir köylünün oğlu olan Sun Yat-Sen gazâ siyasetini canlandırarak Avrupa’nın kilidi durumundaki Belgrad’a bulunuyordu. Bugün Çin artık bu zulmü gizli dernekler aracılığıyla gözünü çevirdi. Son yıllarda dizilerde haremiyle gündeme gelse de değil, devlet eliyle yapıyor. seferden sefere koşan ve vakıflarıyla nam salan bir yönetici olduğunu hatırlatalım. Tabii ismini aldığı kanunnameleriyle de... Lsuinikcoalsntinden mülhem Acem diyarı böyle büyükelçi görmedi RUSYA 14 Eylül 1911 4 Eylül 1852 - İran Anarşist Dimitri Bogrof, Kiev Osmanlı devlet adamı Ahmed Vefik Paşa 15 Haziran 1581’de Tahran gizli polis şefinin sağladığı bir büyükelçiliğine tayin edildi. Yaklaşık iki ay sonra da nadir verilen davetiyeyle Rusya Başbakanı Pyotr iftihar nişanının sahibi oldu. İran’la münasebetlerin canlanması Stolypin’in de dahil bulunduğu bir gereken bir dönemde bu görev için biçilmiş kaftan olan Paşa, Şah’ın tiyatro temsiline katılmayı başardı. Bogrof huzuruna kabul merasiminin hemen ardından protokolde Osmanlı temsil daha başlamadan Başbakan’ın ya- Devleti’nin ağırlığını hissettirdi. İran hükümetinin itirazlarına rağmen nına yürüdü ve üzerine ateş etti. Stolypin elçiliğe Türk bayrağının çekilmesine ön ayak olması bu uygulamalar- ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı ve dan biridir. dört gün sonra öldü. İşçi hareketine copla misilleme 28 Eylül 1910 - Almanya Grev halindeki 140 kömür işçisi ile çalışmaya hevesli işçiler arasında çıkan anlaşmazlığa polis müdahale etti. Berlin’de silahlı çatışmalara neden olan işçi hareketi büyük protestolara yol açtı. Bin polisin gö- revlendirildiği olaylarda çok sayıda gösterici hırpalandı. 30 Eylül’de ise yaklaşık 20 bin kişi sokaklara döküldü. Polis aynı gün olayları izlemeye gelen çok sayıda yabancı gazeteciyi de copla yaraladı. Hadise bir işçi hareketinden ziyade polis terörü olarak hafızalarda yer etti. 30 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Sevgiyle üretilen her üründe, her eserde ‘destansı’ bir yan vardır. Destanlar nesillerle birlikte daha da büyür, sonsuzluğa uzanan kolları daha da güçlenir, köklenir. İlk defa 90 yıl önce Karadeniz topraklarında filizlenen ve bölgeye umut aşılayan çay da işte böyle bir destanın konusudur. Karadeniz topraklarını seven çayı biz de çok sevdik, büyüttük, paylaştık. 90 yıllık sevginin adı ÇAYKUR…
Astarı yüzünden pahalı [email protected] RABİA ALBAYRAK Ey oğul, kulak ver öğüdüme 28 Eylül 1901 - Afganistan 9 Eylül 1903 - İsviçre Uzun süreli karışıklıklardan sonra Abdurrahman Han, Semerkant’ta İngilizlerle bir antlaşma imzalayarak emirliğini ilan etti. Orduyu Engadin demiryolu, Preda ile Spinas arasındaki 5.865 metre yeniden düzenleyerek önemli reformlara imza atan Afgan yönetici, uzunluğundaki tüneliyle hizmete açıldı. Tüneller, toprak kayması 20 yıllık saltanatının ardından ansızın hastalandı ve sağ tarafına felç ve çığlara karşı destek duvarları ve sıra kemerli dev köprüler indikten sonra hükümdarlığını büyük oğlu Habibullah’a devretti. Oğ- gerektirdiği için demiryoluna yapılan harcama epey kabartmıştı. luna iç siyasetle ilgili verdiği öğütler ülkesini uzun süreli bir istikrara kavuştursa da kendisinin bunları görmeye ömrü vefa etmeyecekti. kKaanraatKçaırrtpaıyl or yBüarlkekanplaarredmakizi 18 Eylül 1885 Eylül 1903 - Türkiye Şimdiki adı Plovdiv olan Filibe’de Liberal Parti hükümet darbesiyle iktidara el koydu. Eylül başlarında kaza içinden İstanbul’un Beşiktaş semtinde jimnastik, es- üç kişi bazı taraftarlarla sokaklarda dolaşmaya ve “Düşsün krim ve ağırlık kaldırma sporlarına meraklı Doğu Rumeli, yaşasın hürriyet” naraları atmaya başladı. gençler Plevne kahramanı Gazi Osman Olaylar kısa sürede bastırılsa da mukadder akıbet değişme- Paşa’nın Serencebey yokuşundaki di ve Filibe, Rumeli-i Şarkî Bulgaristan ile birleşti. konağının selamlık bölümünde sportif faaliyetlere başladılar. Ahmed Fetgeri (Aşeni), Tayyareci Fethi, Hüseyin Bere- ket, Osmanpaşazâde Mehmed Şâmil ve Cemil Haydar’ın da aralarında bulundu- ğu bu sporcular oluşturdukları topluluğa ‘Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü’ adını verdiler. Böylece Türkiye’deki ilk ciddi spor kuruluşu için adım atılmış oldu. Şiî hilafetinin sonu Avrupa semaları motorla buluştu 10 Eylül 1171 - Mısır Danimarka Fatımî Halifesi Âdıd ile Selahaddin Eyyubî arasındaki Danimarkalı mucit Jakob Ellehammer, kendi imal münasebetler iyi başlasa da zamanla halifenin imkânları ettiği dört kanatlı pervaneli uçağıyla Baltık Denizi’nin elinden alındı. Selahaddin, Şii tarzı ezan okunmasını yasakladı ve Fatımî kadıları azlederek yerlerine Sünni kadılar tayin etti. 1170’de halifenin Cuma ve bayram namazlarına çıkması yasaklandı. Ardından Selahaddin ve arkadaşları hilafetin kaldırılmasına karar verdiler. Bu karardan sonra hutbeler Abbasiler adına okundu. Lindholm adasında 3-4 metre yükseklikten 42 metre kadar uçmayı başardı. Sonradan ‘uçuşlu atlama’ olarak tanımlanan bu başarı, havacılık tarihinde bir Avrupalının ilk motorlu uçuşuydu. 12 Eylül 1906 32 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Eşyanın Kalbi CÜMLE ÂLEMİN KIRIŞIĞI ONUN KALBİNDE SIRLI ŞEYMA AYDIN [email protected] İ çi hararetle fokurdarken, dışı mu- MS 1400’lere gelindiğinde tutamağı bu- hatabının tüm kusurlarını düzeltir, lunan ve sık sık ateşte ısıtılması gereken olanca kırışığı temize çeker. Yani metal plakaların kullanıldığını görürüz. Fa- kat bu yöntemle ısı uzun süre korunamadı- harbi dosttur ütü; hatayı fâş etmez, ğı için metal levhalar oyularak içleri kömür közleri ile doldurulmuş. Ne var ki bu aletler bilakis yutar geçer. Demirden karnını gez- Kucağında kor saklı oldukça ağır ve külfetlidir. Bu yüzden daha Dekorarif motiflerle çok Avrupalı zenginlerce kullanıldığını söy- dirdikçe kumaşın koynunda, sadece mu- leyelim. işlenen kömürlü antika hatabı değil, cümle âlem düze çıkar onun ütüler, kıyafetleri adeta Gazla aydınlanmanın yaygınlaştı- ğı 19. yüzyıla gelindiğinde gaz fermanıyla. içlerinde gizlenen yağıyla ısınan ütü rağbet zarafetle düzeltirdi. gördü. Fakat kullanımının Peki, o nasıl çıkmıştır arzın kırışık yolla- pratik olmaması ve tehli- kelere sebebiyet vermesi rına? Anlatalım. yüzünden ütüler ancak elektriğin yaygınlaşma- Başlarda ütü olarak ısıtılmış ağır taş, sıyla biçim değiştirip ev- lerdeki yerlerini aldılar. cam, mermer gibi araçların kullanıldığını Amerikalı Henry W. biliyoruz. MÖ 2400’lerde Antik Mısırlıların Seely, 1882’de elektrikli ütünün patentini alan mucit olarak kıyafetlerini ütüledikleri rivayet olunur- ünlendi. Tasarladığı alet, iki çubuk kar- ken, en eski ütü MÖ 400’lü yıllarda Çin’de bonun arasına koyduğu elekt- odun kömürü yakılarak elde edilen kızgın rik kablolarıyla demiri ısıtarak tavadır. ütüleme işlemi yapıyordu. Fakat Antik Yunanlar yine MÖ 400’lerde bir sorunu vardı: İcat ettiği ütü fişe keten kumaşlara “pili” yapmak takılıyken çok yavaş ısınıyor, için kaynar çubuktan silindir hemencecik de soğuyordu. biçimli bir tür ütü kul- lanmışlar. İki asır son- ra ise Romalılar düz, metal bir “mala”yla pili yapmaya başla- mışlar. İki tarafı vida- lı, kıyafetleri bu vidalar ara- sında presleyen ütüyü de ilk onlar geliştirmişler. Bunun bir sebebi varmış tabii. Ütülü, hele bir de ütüyle pili yapıl- mış elbise giymek Romalılar arasında yüksek toplumsal statü belirtisi, zen- ginlik alametiymiş. 34 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
1905’e gelene kadar elektrik sadece aydınlanmak içindi, Taşı taşıyabilirsen güneş batmadan evlere elektrik verilmiyordu. Dolayısıyla Kömürlü demir elektrikli aletlerin yaygınlaşması oldukça geç tarihlere rastlar. ütüler ilk piyasaya çıktığında oldukça ağır Hafif ütüyü üreten Earl Richardson, hanımların daha çok olduklarından külfetliydi. salı günleri ütü yaptığını tespit ederek şirketini salı günü de Bu yüzden ütü her eve bir saat elektrik verilmesi hususunda ikna etti. Buharlı ütü giremezdi. furyası da Amerika’da 1926’da Eldez isimli bir kuru temizleme Taştan ütü firmasının piyasaya çıkarmasıyla şöhret buldu. MÖ 2000’lerde insanlar taşı ısıtarak kıyafetleri Fakat ütü yapmada maharetli ve bileğine güvenen ev ha- düzleştirirlerdi. Bu nımları, bu daha pahalı eşyayı almayı gereksiz gördü. Bu se- taşları estetik motiflerle beple 1940’lara kadar buharlı ütüler pek rağbet göremeyecek- süslemeyi bildiler. lerdi. Soyluluk göstergesi Başlarda buharlı ütülerin tek bir su deliği varken, zamanla Asilzade evlerine bunlar önce ikiye, dörde, hatta altıya çıktı. Delik sayılarının giren bu stilize ütüler çokluğu, rekabet konusuydu adeta. En nihayetinde delikler kıyafetlere pili yapmak ufaldıkça ufaldı, sayıları 70’e kadar ulaştı. için kullanılırdı. Kumaş türlerinin çeşitlenmesi buharlı ütüleri daha cazip Ütüye işlenen sanat hale getirdi. 1995’e gelindiğinde musluk suyu kullanılabilen, Antika ütüler her ne şok buharlı, krom çelik tabanlı, kordonsuz ütüler piyasadaki kadar ağır ve hantal yerlerini almışlardı. olsalar da kendilerine zarif bir kadın eli Kaşgarlı Mahmud’un ütüsü değdiğini üzerlerindeki motifler belli eder. Ütünün İngilizce (iron: demir) ve Fransızcada (fer à repas- ser: üstünden geçmek) ayrı bir ismi yok. Buna karşılık Türk- Hafifleyen ütüler 20. yüzyıl başlarına çe “ütü” teriminin, Rusça (utyug) dâhil Balkan-Slav dilleri ve ait sapı seramik, gövdesi demir bu Farsçaya geçmiş olması, Orta Asya’nın bütün Altay dilleriyle ütü hayli kilo vermiş, birlikte en uzak ve arkaik Yakutçada (Sahaca) “ötüük” biçimin- hafifleyerek ütüleme de bulunması, Çinliler kadar olmasa da Türklerin iyi ütücü işini kolaylaştırmıştır. olduğuna delildir. Göçebe Türklerin özellikle Orta Asya’da kıyafetlerini eski- yene kadar giymeleri adet olmasına karşılık derli toplu, ütülü bir görünüme sahip oldukları da aşikârdır. Kaşgarlı Mahmud’un “Ol tonuğ ütidi” (O elbisesini ütüledi) örneği yanında, “Ol başığ ütti” (O başının saçlarını ütüyle yak- tı, ütüledi) cümleleri kullanım yelpazesini gözler önüne serer. Üstelik Kaşgarlı Mahmud “ütü” için, “Mala biçiminde bir demir parçasıdır ki, dikiş yerlerini bastırmak için kızdırılarak elbise üzerine basılır” der. Aslında Eski Türkler bu demire “ütük” derlermiş. 16. yüzyıl eski Anadolu metinleri ütüyü “üti” şeklinde kay- dederler. Ahmed Vefik Paşa ise hemen her meselede olduğu gibi bunda da derinleşerek onun yalnız elbiseler için kullanıl- madığını gösterir. Nitekim ona göre ütü dericilik mesleği için de mühimdir. Hayvan derilerinde özellikle paçanın tüylerini döken aletlere de ütü denirmiş. Ütüye dair anlatılanlar dilden dile gezedursun, onun heybe- sinde hep aynı cümle döner durur: “Gelen eşya temiz ve helalinden olsun da buruşuklukları hale yola koymaya muhabbetin sıcağı kâfidir”.
Vincent Monteil, Monde Musulman, Horizons de France, 1963. 36 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
İslam Tarihi Ashab-ı SuffeAsr-ı Saadetin İlim ve Kimsesizler Evi Ashab-ı Suffe kimdir? H ADEM APAK “Şevkleri çok, dünyevî meşgaleleri yok”bu grup [email protected] İslama nasıl hizmet etti? Hz. Peygamber (sav) icret sonrasında fakir ve kimse- onları niçin ailesinden sizlerin barınması için Suffe adlı bir önde tuttu? En çok hadis mekân inşa edilmiş, burada kalanlar nakledenler neden Ashab-ı Suffe olarak adlandırılmışlardı. onlardı? İşte İslam Peki burasının aynı zamanda bir eğitim tarihinin sık zikredilip az mekânı olduğunu, mensupları arasında idrak edilen bir boyutu daha aydınlanıyor. Bilal-i Habeşî ve Selman-ı Farisî’nin bulunduğunu, Hz. Peygamber’in (sav) kendisine getirilen sadakaların ta- mamını Suffe ehline gönderdiğini biliyor muydunuz? İlim tahsil edip yaymak üzere yetiştirilen Ashab-ı Suffe’nin örnek yolculuğuna biz de iştirak edelim mi? Ashab-ı Suffe’nin nüveleri hicretle birlikte atıldı diyebiliriz. Hicret Hz. Peygamber’in Risalet görevini daha iyi şartlarda yerine getirmesi ve İslamın güçlü bir şekilde yayılması için gerçekleştirilmişti. Bunun ilk adımı olarak Medine’de bir mescidin, Mescid-i Nebevi’nin inşasına karar verildi. Mescide mekân olarak Hz. Muhammed’in şehre geldiğinde de- vesinin çöktüğü yere yakın bir alanda bulunan Sehl ve Süheyl isimli yetimlere ait ve hurma kurutmak için kullanılan arsa seçildi. Esasında burası hicretten önce adı geçen yetimlerin bakımını üstlenen Hazrecli Esad b. Zürare tarafından mescid olarak tahsis edilmişti. Hz. Peygamber buraya ibadet merkezi inşasına karar verince sahipleri yerlerini bedelsiz olarak vermek iste- mişler, ancak Allah Resulü arsanın ücretini kendileri- ne ödemiştir (Buharî, Salat 48). Önce arazi inşaata hazır hale getirildi; arsadaki müşrik mezarları başka bir yere taşındı. Mescidin inşa faaliyetine başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün Müslümanlar bizzat çalışmak suretiyle iştirak ettiler. Duvarları yükseltilen binanın direkleri hurma göv- delerinden, tavanı yine hurma dallarından yapıldı. Kıble ise Kudüs’e doğruydu. İbadet yerinin tamam- lanmasından sonra binanın hemen bitişiğine Hz. Pey- gamber ve ailesinin kalacakları odalar ilave edildi. İbn Sad et-Tabakatü’l-Kübra adlı eserinde, çalışmalar 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 37
bittikten sonra Resulullah’ın misafir ması meydana gelmişti. Allah Resulü yaç sahibi Müslümanların barınması kaldığı Ebu Eyyub el-Ensarî’nin evin- Ensar ile muhacir arasında kardeşlik amacıyla yapılmış olsaydı Mescid-i Ne- den ayrılıp kendi konutuna yerleştiği- (muahat) kurmak suretiyle Mekkeli bevi’nin yanında inşa edilmesi şart de- ni bildirir. her bir muhaciri Medineli bir ailenin ğildi; Medine’de uygun başka bir yere yanına yerleştirdi. Evli muhacirler de yapılabilirdi. Bu, Suffe’nin eğitim Mescidin hemen arka kısmına sa- genellikle sığınabilecek bir yer bula- mekânı olma misyonunun öncelikli yıları 30’a ulaşan yoksul ve evsizlerin bilirken bekâr, özellikle de kimsesiz olduğunu gösterir. kalacağı odalar inşa edilmişti ki, bura- ve fakir muhacirlerin yerleştirilmesi ya Suffe adı verilmiştir. Sözlükte “göl- pek mümkün olmuyor, geçici olarak İslam Suffe’de öğrenilir gelik” anlamına gelen suffe, Mescid-i barındıkları yerlerde ihtiyaçlarını kar- Nebevî’nin giriş kısmında, Medine’de şılamak hayli zor oluyordu. Allah Resulü Hicretten sonra 17. evleri ve kalabilecek yakınları olma- ayın başlarında Beni Selime kabilesi- yan bir kısım sahabenin barınması Bu durum onların Suffe gibi mer- ne ait mescidde öğle namazının ilk iki için yapılan mekânın adı olmuştur. kezî bir yerde toplanması zaruretini rekatını tamamladığında kıblenin de- doğurmuştur. Burada kalan ve çoğun- ğişmesini emreden Bakara Suresi’nin Gerçekten de Hicretin başlamasıy- luğu muhacirlerden oluşan toplulu- 144. ve 145. ayetleri nazil oldu: la Medine’de büyük bir nüfus yığıl- ğa Ashabü’s-Suffe/Ashab-ı Suffe veya Ehlü’s-Suffe/Ehl-i Suffe gibi isimler “Ey Muhammed! Biz senin çok defa » Ehl-i İslam’ın eli değince verildi. yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak HgicörvedtesloenrirvaesınddalalaMrıneddianne’mdeühteuvramzıa Suffe’de kalanların ihtiyaçlarının etme) elbette seni, hoşnut olacağın bir yapı olarak inşa edilen Mescid-i başta Hz. Peygamber olmak üzere kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), Nebevi’nin hemen arkasına “suffe” diğer Müslümanlar tarafından karşı- yüzünü Mescid-i Haram yönüne çe- landığını belirtmekte fayda var. Suf- vir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede kısmı eklenmişti. Mescit sırasıyla fe sosyal bir ihtiyaçtan doğdu ancak olursanız olun, (namazda) hep o yöne Emeviler, Abbasiler, Memlûkler ve burasının mescidin yanı başındaki bir dönün. Şüphesiz kendilerine kitap ve- Osmanlıların katkılarıyla bugünkü eğitim merkezi misyonu üstlendiği rilenler, bunun Rabblerinden (gelen) halini aldı. Mescid-i Nebevi’nin 19. unutulmamalı. Zira Suffe sadece ihti- bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz yüzyıla ait bir tasviri. 38 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
İslam Tarihi değildir. Andolsun, sen kendilerine fe’ye dâhil olan muhacirler de vardı Bu uygulama Müslümanların mad- kitap verilenlere her türlü mucizeyi ki, bunların en meşhurları Yemen’in di durumu düzelinceye kadar devam getirsen de, onlar yine senin kıblene Devs kabilesinden Medine’ye hicret etti. Resul-i Ekrem kendisine getirilen uymazlar. Sen de onların kıblesine eden büyük hadis râvisi Ebu Hurey- sadakaların tamamını Suffe ehline uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin re’dir. gönderir, hediyeleri de onlarla pay- kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer laşırdı. Öyle ki, onların ihtiyaçlarını sana gelen bunca ilimden sonra on- Suffe’nin ikinci grup müdavimleri kendi aile fertlerinin ihtiyaçlarının ların arzu ve keyiflerine uyacak olur- Medine’deki bekâr Müslümanlardır. önüne alırdı. Nitekim Buhari’nin nak- san, o takdirde sen de mutlaka zalim- Onlar Medine’de evleri olsa da Hz. lettiğine göre Hz. Fatıma kendisine lerden olursun”. Peygamber’den daha fazla istifade yardım etmek üzere bir hizmetçi edebilmek için burada yatıp kalkarlar- Böylece Hz. Peygamber yönünü dı. Sayıları az olan bu gruba Abdullah Edhem Eldem, Osman Hamdi Bey Sözlüğü, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011. Kudüs’ten Mekke’ye doğru çevirdi. b. Ömer’i örnek vermek mümkün. Kâbe’nin kıble olmasıyla birlikte Suffe için ayrılan binalar mescidin kuzeyi- Arap kabilelerinden Müslüman ne alındı, eski mekân ise daha sonra olup göç edenler de Suffe’de iskân genişletilen Mescid-i Nebevi’ye dâhil edilirlerdi. Hz. Peygamber müşrik edildi. Gerek Mekke muhacirlerinden, kabileler arasında İslamı seçen kim- gerekse daha sonra İslamı kabul edip selerin Medine’ye gelip yerleşmesini Medine’ye hicret edenlerden yoksul, tavsiye ediyordu. Medine’de tanıdı- bekâr ve yakını bulunmayan sahabe- ğı bulunmayan muhacirler zaruri ler burada kalmaya başladılar. Ayrıca olarak Suffe’ye yerleşiyor, bu- Ensardan ve Abdullah b. Ömer gibi rada İslamı daha iyi bir şekilde evleri olan muhacirlerden bazılarının öğreniyorlardı. Yeni Müslüman ilim öğrenme adına Suffe ehline katıl- olanların Medine’ye hicret etmele- dıkları ve onlarla birlikte kaldıkları, rini tavsiye etmekle Hz. Peygamber dolayısıyla Ashab-ı Suffe’den sayıldık- onların müşrik akrabaları tarafından ları bilinir (Nesaî, Mesacid 29). ezilmemesini, İslamı öğrenip daha sonra kabilelerine giderek tebliğde Yeni katılanlar veya evlenip ayrı- bulunmalarını da sağlamış oluyordu. lanlar olduğu için Ashab-ı Suffe’nin sayısı sürekli değişiyordu. Kaynaklar- Ashab-ı Suffe aileden da Suffe’nin mekân olarak genişliği önce gelirdi tam olarak bildirilmemiş olsa da bu- rada aynı anda 70 kişinin kaldığına Geçimlerini sağlayabilecekleri bir dair rivayetler var. Gidip gelmelerle işleri olmayan Ehl-i Suffe’nin mai- birlikte çeşitli zamanlarda kalanların şetiyle bizzat ilgilenen Resulullah sayısının 400’e ulaştığı ifade edilir. akşam olunca karınlarını doyurmak Zira Medine’ye ulaşıp orada bir tanıdı- için onları birer ikişer ashaba taksim ğı bulunmayanlar ve Medine’ye gelen eder, kendisi de evine götürür, yedirip heyetler de genellikle burada ağırla- içirdikten sonra yatmaları için tekrar nırdı. Dolayısıyla heyetler çoğaldıkça Suffe’ye gönderirdi. Allah Resulü’nün burada kalanların sayısının arttığı hemen hemen her gece evine misafir anlaşılıyor. Nitekim bir defasında Te- kabul ettiği Suffeliler 10 kişi civarında mim kabilesinden 80 kişinin Suffe’de oluyordu. Tirmizi ve Ebu Müslim’in verdiği bilgiye göre bazen Suffe’de- ağırlandığı Ahmed b. Hanbel’in Müs- kilerin tamamını evine davet eder, ned’inden öğrenilmektedir. onlara ikramlarda bulunurdu. Nite- kim Hz. Zeyneb’le evlendiği zaman Suffe’de kalanların başında kimse- Ümmü Süleym’in gönderdiği düğün siz muhacirler geliyordu. Onların ilk yemeğine, içlerinde Ashab-ı Suffe’nin akla gelenleri Abdullah b. Mesud, Bi- de bulunduğu 300 kadar sahabi katıl- lal-i Habeşî, Ammar b. Yasir, Selman-ı mış, bunlar 10’ar kişilik gruplar Farisî ve Suheyb-i Rumî’dir. Ayrıca halinde yemek yemişti. Mekke dışından hicret ederek Suf- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 39
talep ettiğinde Hz. Peygamber Ehl-i ları satarak ihtiyaçlarını temin etme- Ashab-ı Suffe’ye işaret edildiği bildiril- Suffe’nin ihtiyaçlarını giderebilmek ye çalışır, geceleri de Kur’an tilâveti mektedir (Bakara, 273). için kızının arzusunu geri çevirmişti. ve ilimle meşgul olurlardı (Müslim, İmare, 147). Ashab-ı Suffe’nin eğitim ve öğre- Ashab-ı Suffe’nin yiyeceği genel- tim işleriyle bizzat ilgilenen Resul-i likle hurmaydı. Hasat zamanı gelince Bununla birlikte çoğunlukla geçim Ekrem Suffe’de muntazam olarak herkes gücüne göre hurma salkımla- darlığı içinde zâhidane bir hayat ya- dersler veriyordu. Ayrıca onlara yazı rını getirerek mescide asar, onlar da şıyorlardı. Hatta bazılarının açlıktan yazmayı ve Kur’an okumayı öğretmek karınlarını bunlarla doyururdu. Sü- namazda ayakta durmakta zorlandık- üzere Ubade b. Samit gibi hocalar da rekli hurma yedikleri için mideleri- larına dair rivayetler vardır. Kur’an’da tayin edilmişti. nin kavrulduğunu söyleyerek şikayet- “kendilerini Allah yoluna vakfedip te bulunan bazı Suffelilere Resulullah yeryüzünde dolaşarak geçimlerini İlim yolculuğunda şehadet bir hutbe irad ederek şöyle demişti: sağlama imkânı bulamayan yoksul- “Neden bazıları ‘hurma karnımızı ka- lar” ifadesiyle bütün zamanlarını Re- Tebliğ için ihtiyaç duyulan yerle- vurdu’ diyor? Siz bilmiyor musunuz sul-i Ekrem’i dinlemeye ayırmaları re gönderilen Ehl-i Suffe’nin İslamın ki, Medinelilerin yiyeceği hurmadır. sebebiyle geçimlerini kazanamayan öğretilmesi hususunda mühim hiz- Onlar yiyeceklerini bizimle, biz de metler verdiklerini belirtelim. Ancak sizinle paylaşıyoruz. Nefsim kudret HADİS REKORU ONLARDA! elinde olan Allah’a yemin olsun ki, iki tebliğ amacıyla yola çıkmaları- aydan beri Allah Resulü’nün evinde Suffe ehlinin İslamî ilimlerin na rağmen zaman zaman duman tütmedi, yedikleri hurma ve gelişmesine doğrudan etkisi ihanete uğramış, bu yol- sudan başka bir şey değil” (Ahmed b. olmuştur. Başta Ebu Hüreyre olmak da hayatlarını kaybet- üzere en çok hadis rivayet eden mişlerdir. Siyer kay- Hanbel, Müsned III, 487). sahabiler Ehl-i Suffe’dendir. Ebu naklarında iki trajik Zerr el-Gıfarî 281, Huzeyfe b. Anlaşıldığı kadarıyla Suffeliler her Yeman 225, Ammar b. Yasir Oryantalist Ressamların Diyar-ı Osmaniyyesi sergi kataloğu. gün düzenli bir şekilde yiyecek bula- 62, Selman-ı Farisî 60, Ukbe mıyor, bazen günler boyu aç kaldıkla- b. Âmir 55 ve Bilal-i Habeşî 44 rı oluyordu. Bu durumu Medine’deki hadis rivayet etmiştir. şartlar çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Resulullah’ın evinde bazen Ebu Hureyre, diğer aylar boyunca ateş yanmadığı, ek- sahabilerin neden ken- mek-yemek pişirilmeyip kuru hurma disi kadar hadis rivayet yendiği düşünülürse onların karşılaş- etmediklerini soranlara tığı güçlüklerin umumi hayatın bir muhacirler çarşıda tica- yansıması olduğu görülür. retle, Ensar da malları ve mülkleriyle meşgulken Ehl-i Buhari’nin naklettiği hadislerde Suffe’den biri olarak Resulul- Ehl-i Suffe’nin iaşe meselesinde karşı- lah’ın yanından ayrılmadığını, laştığı sıkıntıların bir benzerini giyim diğer sahabilerin bulunma- hususunda da yaşadıkları görülür. Ni- dığı meclislere katılıp onların tekim Ebu Hureyre, Ashab-ı Suffe’den duymadığı hadisleri duyup 70 kişinin, üzerinde bir rida (belden ezberlediğini söylemiştir. yukarısını örtmek için kullanılan ku- maş parçası) olmayacak kadar çıplak Onlar dinledikleri hadisleri bir vaziyette olduklarını, bunlardan diğer sahabilere naklederek bazılarının sadece bir izar (bele dola- ilmin yayılmasına önemli narak giysi yerine kullanılan örtü), ba- katkıda bulunmuşlardır. Hadis- zılarının da boyunlarına bağladıkları lerdeki birçok sened silsilesinin ve ayaklarının bir kısmına kadar uza- birinci halkasını Ehl-i Suffe’ye nan bir örtüye sarındıklarını zikreder. mensup isimlerin teşkil etmesi bunun bariz bir delilidir. Ashab-ı Suffe genelde Müslüman- ların ihsanıyla geçinirken, fizikî gücü yerinde olanlar gündüzleri mescide su taşıyarak ve dağdan getirdikleri odun- 40 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
hadiseden bahsedilir ki İslam Tarihi bunlar Râci ve Bi’ri- İysO»lanİYabsyseeemlaSmaıkşşlşumdivlîlleaaidüıClknnyiânamçaealHeaemcbnlmameebüiemrkiüa’iyiğntnnydiübid.dtüicyOui’eemnkaelsmdiKAvnnmhuuesifhahğravık’rlnaaaueköçnbllaakıykm-sstledaıüıoıennrSelpldkaadeurrsurrrfaaİeidfsrgnke(sule1aliemBianb8mllereud9ilırar0idsrr).ae. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 41 maûne olaylarıdır. Râci hadisesi Hicri 4. yılın Safer ayında (Temmuz 625) gerçekleşti. Ri- vayete göre Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Medine’ye gelerek Resulullah’tan kendilerine Kur’an’ı ve İslam esaslarını öğretecek muallimler göndermesini talep etti. Hz. Peygamber bunun üzerine Mersed b. Ebu Mersed liderliğinde çoğu Ehl-i Suffe’den 10 kişilik öğret- men heyetini yola çıkardı. Müslüman- lar Mekke yolu üzerinde bulunan Raci suyu yakınında konakladıkları sırada bölgenin hâkimi durumundaki Hü- zeyl kabilesine mensup Lihyanoğul- ları’ndan 100 kişilik bir grup baskın düzenledi. Çarpışmalar sonucunda sa- habeden 7 kişi şehit edildi. Esir olarak ele geçirilenlerden Abdullah b. Tarık yolda öldürüldü, geriye kalan Zeyd b. Desinne ile Hubeyb b. Adî ise köle ola- rak Kureyş müşriklerine satıldı. Vakidî Kitabü’l-Megazi’de Mekke- lilerin onları yakınlarının intikamını almak için öldürmek amacıyla satın aldıklarını bildirir. Ebu Süfyan liderli- ğindeki Mekke müşrikleri dinini terk etmesi şartıyla Hubeyb’i serbest bıra- kacaklarını söylediler. Ancak o, ölüm Edhem Eldem, Osman Hamdi Bey Sözlüğü, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011. tehdidine rağmen bu teklifi kabul et- medi. Sadece ölmeden evvel iki rekât namaz kılmasına müsaade edilmesini istedi. Bu davranış sonradan idam edi- lecek Müslümanlar için bir örnek teş- kil etmiştir. Namaz sonrasında Mekke müşrikleri onu Bedir’de öldürülen akrabalarına karşılık onu işkenceyle şehit ettiler. Ashab-ı Suffe’nin maruz kaldığı ikinci facia ise Uhud Savaşı’ndan yak- laşık 4 ay sonra, Safer ayında (Tem- muz 625) gerçekleşen Bi’rimaûne hadisesidir. Âmir b. Sa’saa kabilesinin reisi Ebu Bera Âmir b. Malik Me-
İslam Tarihi dine’ye gelerek Hz. Peygamber’den ber’e verdiği söze sadık kalacaklarını lan 100 kadar sahabe hakkında bilgi İslamiyet hakkında bilgi aldı ve ka- bildirerek çağrısına iştirak etmediler. vermiştir. Bu hususta ayrıca pek çok bilesine İslamı anlatacak kişilerin Bunun üzerine Âmir, bölgede yaşayan araştırma da yapılmıştır. gönderilmesini rica etti. Resulullah müşrik Beni Süleym kabilelerinden bölgeye gidecek Müslümanların can topladığı askerlerle Müslümanlara Hz. Peygamber’den sonra Suffe’nin güvenliği için güvence aldıktan sonra saldırdı. İbn Hişam çarpışmalar neti- eskisi gibi devam edip etmediği husu- çoğu Ensardan müteşekkil ve Suffe’de cesinde Ka’b b. Zeyd, Amr b. Ümeyye su belirsizdir. Anlaşıldığı kadarıyla Hz. yetişmiş, Kur’an’ı iyi bilen ve kendile- ed-Damrî ve Münzir b. Muhammed Ömer döneminde Müslümanlar fetih- rine “kurrâ” denilen 70 kadar sahabe- dışında tebliğ heyetinin tamamının lerle zenginleşip herkese beytülmal- yi Münzir b. Amr başkanlığında yola şehit edildiğini bildirir. den maaş bağlanınca Suffe ashabı da çıkardı. normal hayat şartlarına kavuşmuş, za- Bu hadiseyi vahiy yoluyla öğrenen manla onlara duyulan ihtiyaç ortadan Tebliğ heyeti Medine-Mekke yolu Resulullah, hiçbir felâket karşısında kalkmıştır. Diğer taraftan Hz. Ömer üzerindeki Bi’rimaûne’ye gelince olmadığı derecede üzülmüş ve faciaya ve Hz. Osman devirlerinde Mescid-i aralarından Haram b. Milhan’ı Hz. yol açanlara bir ay süreyle sabah na- Nebevi’nin, birkaç yöne birden geniş- Peygamber’in davet mektubuyla bir- mazlarında beddua etmiştir (Müslim, letilmesiyle Suffe tamamen mescidin likte Beni Âmir reislerinden ve Ebu Mesacid, 297). içinde kalmış ve bağımsız bir mahal Bera’nın yeğeni Âmir b. Tufeyl’e gön- olmaktan çıkmıştır. derdiler. İbn Tufeyl mektubu okuma- Tasavvufa ve fıkha katkıları dan elçinin üzerine saldırarak onu Hülasa, Müslümanların Medine’ye öldürdü. İslam hukuku alanında ortaya çı- hicretinden sonra meydana gelen kan ehl-i hadîs ve ehl-i re’y ekollerinin soysal ve dinî ihtiyaçlar sonucu teşek- Ardından da Beni Âmir’den Müs- ilk temsilcileri kabul edilen Abdullah kül eden Suffe ashabı bir zaruretin lümanlara hücum etmelerini istedi. b. Ömer ile Abdullah b. Mes’ud benze- sonucudur. Nitekim bu zaruretler or- Ancak bu sırada Necid taraflarında ri birçok sahabe de Suffe’den yetişmiş- tadan kalkınca müessese de görevini bulunan Ebu Bera’nın Hz. Peygam- ti. Bunun yanında ilk dönem zühd ha- tamamlamıştır. Fakat mecburi olarak reketlerinin Ehl-i Suffe ile başladığı, bir araya gelen bu kimsesiz, muhtaç » Bir harf öğreteni Suffe’nin tasavvufun nüvesini teşkil ve güçsüz insanların bütün maddi ve ettiği kabul edilmektedir. Bazı tabakât manevi ihtiyaçları bizzat Resulullah oelğAuİisnişstleaiithlmuhmnarabeiulmd-klmımiynvSvuüaiauekHhscfraıfeeiz,eydc.bldtdgeMueekiegbnunsbüihbibibntariiiiübmrrurnpaydmmrgaieeünyueğneedliastiv’leimsmceei(ramssemdeavlvnıeireş).irtniinr.e (biyografi) yazarları eserlerinde Ehl-i (sav) tarafından karşılandı. Onlar eği- Suffe’yi geniş bir şekilde tanıtmış, tilerek pek çok yönde hizmet verebi- lecek hazır bir kuvvet haline gelmiş- bunlardan Ebu Nuaym el-İsfahanî, Hil- lerdi. yetü’l-Evliyâ adlı eserinde Suffe’de ka- Peygamberimizin teşvikiyle daha Vincent Monteil, Monde Musulman, Horizons de France, 1963. çok ilim veya ibadete yönlendirilen Suffelilerin, kabiliyetleri doğrultu- sunda yetişmiş, şevkleri çok, dünyevî meşgaleleri yok olduğu için bolca elde ettikleri sünnet bilgisini nakletmek suretiyle hadis rivayetine ve İslam hu- kuk doktrinlerinin teşekkülüne, hal ve tavırlarıyla da tasavvufî hareketle- re büyük etkileri olmuştur. Kısacası İs- lamî ilimlerin teşekkülünde başat rol oynamışlardır. Adem Apak Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı. 42 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Asırlarca İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Bizans mirası Bozdoğan Su Kemeri, İstanbul manzarasını izlemek isteyen seyyahları da ağırlamış başının üstünde. Sadece seyyahları mı? Kimlerin ayak sesi işitilmez ki o yorgun taşların altında! 44 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE DERİN TARİH İÇİN YAZDI İ stanbul’un hâlâ ayakta duran İlkçağ İstanbul’unun merkez çeşme- tulma heykel ve kabartmaları da resto- en eski tarihî eserlerinden sinin Roma devrinde praefectus, yani re edilmiştir. biridir Bozdoğan Su Kemeri. belediye başkanı Clearchus tarafından yaptırıldığı bilinmekle beraber bu ya- Hadrianus zamanında 123 yılına Şehrin üçüncü ve dördüncü te- pının hiçbir kalıntısına rastlanmaz. doğru İstanbul’da birtakım su tesisle- rinin yapıldığı bilindiğine göre bu ke- peleri Fatih ile Beyazıt arasındaki epey Ancak Anadolu’da Roma dönemin- merin onlarla birlikte inşa ettirildiği de imar edilen bazı şehirlerin böyle yolunda düşünceler varsa da bu husus çukur bir sel yatağı arazisinin üzerin- ana çeşmelerinden kalıntılar bulmak kesinlik kazanmamıştır. mümkün. Nitekim Akdeniz kıyısında den suyu şehrin içine getiren bir tesis bir liman şehri olan Side’nin muhte- I. Constantinos tarafından şehir 300 şem bir anıt halindeki merkez çeşmesi yılında yeniden kurulduktan sonra olarak yapılmıştır. Kemer suyun, Be- bütünüyle meydana çıkarılmış ,bazı tesisler de yenilenmiştir. Genellikle bölümlerini süsleyen mermerden yon- kemerin Valens (364-378) tarafından yazıt’taki üniversite merkez binasının yaptırıldığı kabul edilir ve bu sebep- yapıldığı yerde bulunduğu sanılan baş havuza (“Nymphaeum majus” veya “Mymphaeum maximum” olarak da adlandırılır) akmasını sağlıyordu. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 45
» Şehrin en eski sakini Bitişiğindeki sevimli evler ve üzerini kaplayan sarmaşıklarla şehre karışmış, hatta onun ta kendisi olmuştu bir zamanlar (W. H. Bartlett, 1838). le “Valens Su Kemeri” adıyla da anılır. bir yapıdır. Avarların 626’da tahrip et- med’in acele bir su şebekesi ihya et- tirdiği, bu arada Bozdoğan Kemeri’nin Bozdoğan Kemeri’nin yapımında bir tiği Valens Su Kemeri -onlar surlardan de devreye girdiği anlaşılmaktadır. ayaklanma girişiminden dolayı ceza- içeri giremediklerine göre- Bozdoğan Fatih vakfiyelerinde sadece kemer adı ile belirtilen eserin bugünkü ismi- landırılan Khalkedon (Kadıköyü) şeh- Kemeri olmayıp şehrin dışındaki tesis- ni ne zaman ve ne münasebetle aldığı henüz aydınlatılamamıştır. Bazı kay- rinin surlarının yıktırılması suretiyle ler olmalıdır ve böylece bunların bütü- naklarda görülen ve Bozdoğan adının bir çeşit doğan kuşundan yahut bu adı elde edilen malzemeden faydalanıldı- nüne 7. yüzyılda “Valens Tesisleri” de- taşıyan armut veya ona benzer gürz- den gelmiş olduğu yolundaki görüşler, ğı yolundaki iddiayı destekleyen inan- nildiği tahmin edilebilir. Bu suyolları bu su kemeriyle aralarında ilgi kurula- madığından inandırıcı sayılmazlar. dırıcı bir dayanak yoktur. ve herhalde kemer de 758’den sonra V. II. Bayezid (1481-1512) ve Kanuni Kemerin Hadrianus ve daha sonra Constantinos (741-775) tarafından çok Sultan Süleyman (1520-66) zamanla- rında yapılan su tesislerinde de Bozdo- I. Theodosius (378-95) tarafın- sayıda işçi toplanarak tamir et- ğan Kemeri üzerinden yeni suyolları (Halkalı suyu) geçirilmiştir. dan yaptırılan şehir dışı tirilmiştir. Kemerin Şehzade Camii yakınında- su tesislerine bağlandı- Bozdoğan Kemeri Bi- ki kısmının öteden beri sanıldığı gibi caminin Haliç tarafından görünümü- ğı muhakkak olmak- zans devrinde başka nü kapattığı için yıktırılmadığı anlaşıl- mıştır. Bu kısmın büyük bir depremde, la beraber bu şebe- tamirler görmekle muhtemelen 1509 yılında vuku bulan ve şehrin yaşadığı en şiddetli deprem kenin sanıldığı gibi beraber bunların olduğu için “kıyamet-i suğra” denilen depremde yıkıldığı 1607 tarihli bir su- Belgrad orman ne derecede olduk- yolu haritasından öğrenilmektedir. bölgesinden değil, ları bilinmemekte, Bu haritaya dayanarak kemerin Türk devrinde aldığı Bozdoğan adının batı tarafındaki yalnız II. Basileios sulardan beslendiği tarafından 1019’da anlaşılmaktadır. Taş- yaptırılan bir bölüm larına kabartma olarak » Valens tanınmaktadır. Bizans’ın haçlar işlenmiş olduğuna göre son yıllarında kemerin etra- Hıristiyanlık yaygınlaştıktan dönemine ait fındaki bağ ve bahçelerin su- sonra yapıldığı anlaşılan bazı Bizans parası. lanmasına yardımcı olduğu, irili ufaklı su kemerleri ile bağ- 1403’te İspanya’dan Timur’a lantılı olduğu tahmin edilebilir. elçi olarak gönderilirken İstanbul’dan Ayrıca bu bölgede Türk devrinde de geçen Ruy Gonzales de Clavijo’nun se- su şebekelerine bağlanarak kullanımı yahatnamesinden öğrenilmektedir. sürdürülen Ma’zul ya da Mazlum Ke- Fetihten sonra şehrin su sıkıntısı mer, esasında erken Bizans çağına ait içinde olduğunu gören Sultan Meh- 46 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Usta Kalemler bu yıkılma hadisesiyle ilgili olduğu ve EZAN KEMERİN 1-17. gözleri tek sıra; 18-73. gözleri ise haritada görülen “Bozulgan Kemer” ÜSTÜNDE OKUNDU çift sıra halindedir. Diğer uçta gözlerin adının zamanla Bozdoğan Kemeri şek- yine tek sıraya indikleri görülür. line dönüştüğü ileri sürülmektedir. Bu Bozdoğan Kemeri’nin doğu bö- yıkımdan sonra Şehzadebaşı-Vefa böl- lümü Sultan II. Mustafa tarafından Kemerin genişliği Fatih tarafı ucun- gesinde bir süre su toplandığından bir 1109’da (1697-98) tamir ettirilmiş da 3,40 metre ile başlamakta, gözlerin gölet meydana gelmiş ve buna “büyük çift kat olduğu yerde 5,65 metreyi bul- batak” denilmiştir. ve bu münasebetle, tarih beyti makta ve doğu ucuna yaklaşırken 4,30 “Şâd-âb kılıp âlemi izzile Sultan metreye inmektedir. İlk Kırkçeşme sularının şehre geti- Mustafâ / Bâlâ-yı tâk-ı serbülend rilmesine yardımcı olan kemer, Süley- mâü’l-hayâta nâvedan”olan beş Aslında su, kemerin üstünden açık maniye suyolu yapıldığında (964/1556- satırlık bir kitabe kuzey cephe- bir kanal içinde geçirilmekte iken son- 57) bu şebekeye hizmet etmiş ve sinde 45. payenin yüzüne konul- raları künkler döşenmiş, daha sonra bilhassa Saray-ı Amire’nin suyunun muştu. Bundan sonra da zaman da demir borular konulmuştur. Bu nakline yaramıştır. Kemerin üstüne zaman ufak tamirlerin yapıldığı borulardan gelen su, yakın tarihlere çıkışı kontrol etmek için birtakım ka- bilinmektedir. 23 Ağustos 1908’de kadar Süleymaniye Camii’ne ve Beya- pılar yapılmış ve bunların ne surette İstanbul’un bu bölgesini mahve- zıt’tan itibaren yer altı kanalı ile Aya- açılacağı kaidelere bağlanmıştı. den büyük yangının sabahında sofya taksimine, oradan da Topkapı çevredeki bütün cami ve mescidler Sarayı’na gidiyordu. Kemerden inek düştü! yandığından ezanın kemerin üstün- de okunduğu, o günleri yaşayanlar Kemerin zeminden şimdiki yük- Ahmed Muhtar Paşa’nın 1908 yan- sekliği bazı kısımlarda 28-29 metreyi gınına kadar Bozdoğan kemerinin he- tarafından söylenmektedir. bulmaktadır. Uzunluğu ise Fatih’ten men yanında konağı bulunmaktaydı. Şehzade Camii’ne kadar olan parçası Oğlu Sermed Muhtar Alus’un anlattı- ayağının kaydığı ve surun dibindeki 592,40 metre, Beyazıt tarafındaki par- ğına göre bu kapıların koca anahtar- bir evin üzerine düştüğü, damı delip çası 199,28 metre olduğuna göre bu larını taşıyan gedikli suyolcular akşam evin içine girdiği söylenir. Yine yangın- rakamlara aradaki eksik kısım ve batı sabah kemere çıkar, adeta kendi mülk- dan sonraki dönemde surun bazı göz- ucunda yıkılan parça da eklendiğinde leriymiş gibi mutasarrıfı olan sahiple- lerinin içine evler de yapılmıştı. uzunluğu 971 metreyi bulmaktadır. rinin evlerine gerektiği miktar kadar suyu salıverirler, her birinden ayda 10, 2. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllar- Kemer hakkında en etraflı çalışma 15, 20 kuruş alırlardı. da İstanbul’un nazım planını hazırla- yan H. Prost, şehri Galata-Beyoğlu’na olan K. O. Dalman’a ait Der Valens-Aqu- Kemerin Fatih tarafındaki kapısına bağlayan ana caddenin (Atatürk Bul- adukt in Konstantinopel (Bamberg bitişik kahve dükkânlarında -ki keme- varı) Bozdoğan Kemeri’nin heybetini rin anahtarları burada dururdu- bu- belirtecek şekilde onun altından geçi- 1933), Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün lunanlar ecnebi seyyahları dört gözle rilmesine özen göstermiştir. İstanbul şubesi yayınları arasında Al- beklerler, geldiler mi bir çeyrek bir manca olarak basılmıştır. Burada tek- mecidiye karşılığında kemere çıkarıp Bugünkü haliyle Bozdoğan Kemeri rarladığımız ölçüler bu yayından der- İstanbul’un panoramasını seyrettirir- tamam olmayıp her iki ucundan ve do- lenmiştir. lermiş. 1908 yılındaki yangının çev- ğudaki bölümünün içinden bazı parça- reye verdiği felaketin görüntüsü yine ları eksiktir. Fatih tarafındaki ucundan Muntazam kesme taşlarla inşa Bozdoğan üzerinden çekilen fotoğraf- 50 metrelik bir parçasının yakın tarih- edilen Bozdoğan Kemeri’nin orijinal lar sayesinde günümüze ulaşmıştır. lerde eksildiği bilinmektedir. teknik özellikleri, en iyi durumda ka- labilmiş olan 25. gözde görülmektedir. Sonraları bölge yangın yeri halinde Kemerin bugün mevcut olan parça- Bazı kısımlarda ise tuğladan yapılmış bakımsız kaldığı için kemerin üstüne larının Fatih yakasından itibaren 1’den yamalar dikkati çeker. çıkış tamamen kontrolsüz bırakılmış- 40’a ve 46’dan 51’e kadar olan gözleri tır. Bir söylentiye göre kemer o kadar Roma devri yapısıdır. 52-56. gözler Ka- Ayrıca 1988 yılına doğru İstanbul kontrolsüz kalmıştır ki, üzerinden de- nuni Sultan Süleyman, 41-45. gözler Belediyesi’nin isteği üzerine bir grup vamlı su geçmekte olduğundan besle- ise II. Mustafa devirlerinde tamir etti- araştırıcı tarafından kemerin ayakla- yici otların çıkması yüzünden bu defa rilmişlerdi. Şehzade Camii ile Delikan- rının birinde derinlemesine bir kazı da buraya bazen otlamak üzere hay- lı Sokağı arasındaki parçasından ise yapılarak toprak altında kaldıkları için vanlarını çıkaranlar olmuştur. Hatta toprak üstünde hiçbir iz kalmamıştır. yangınların yıpratamadığı bazı taşları bir gün surun üzerindeki bir ineğin yontuldukları biçimde meydana çıka- En yüksek kenarı deniz seviyesin- rılabilmiştir. den 61 metre yukarıda olan kemerin İstanbul’un ayakta duran en eski ta- rihî eserinin de genel bir tasviri ve kısa tarihçesi bundan ibarettir. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 47
48 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230