Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Derin Tarih_01_Nisan_2012

Derin Tarih_01_Nisan_2012

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-24 15:01:29

Description: Derin Tarih_01_Nisan_2012

Search

Read the Text Version

ISSN 2147-0553 01 Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! 9 772147 055007 Sayı 1, Nisan 2012 Fiyat: 8 ¨, KKTC 10 ¨ www.derintarih.com Çocuklar İçin Tarih Dergisi Hediye Kâzım Karabekir Açıklıyor! “19 Nisan 1919’da Trabzon’a Çıktım” Yazılarıyla Halil İnalcık Semavi Eyice M. Şükrü Hanioğlu İsmail Kara Norman Stone Avrupa’nın Gizlediği Sır İrtica Hayaleti Osmanlı’da Kentsel Yamyamlık 103 Yaşında! Dönüşüm





BU AY / NİSAN 2012 / SAYI:1 KAPAK DOSYASI Tarihe alternatif bakış KÂZIM KARABEKİR AÇIKLIYOR: “19 NİSAN 1919’DA TRABZON’A ÇIKTIM” 49 “Laiklik Lozan’da dayatıldı” 54 “19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıktım!” 55 Kâzım Karabekir Baba’ya mektup var! 58 Paşa babalarıyla iftihar ediyorlar... 62 M. Şükrü Hanioğlu: Kâzım Karabekir’i nasıl tarihselleştirelim? 48 Avrupa’da Osmanlı’da 92 yamyamlık kentsel dönüşüm 66 Cami Kervansaray 28 İslâm dünyasında Klise siyah öfke Evliya Termal Su Klasik Alan 76 Çelebi’nin Cazip Bölge Kale 32 izinde Türbe 106 Çanakkale’nin 31 Mart kıyamet günü neyin kılıfı? 2 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

İstanbul’un Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! devşirme camileri Sayı 1, Nisan 2012 ISSN 2147-0553 98 Diyalog Dergi Yayıncılığı AŞ. 06 Editörden 76 Çanakkale’nin kıyamet günü Adına İmtiyaz Sahibi 08 Aktüel 82 P. Neriman Hanzâde: Canım 10 Fetih 1453’ün tarih karnesi MUSTAFA ALBAYRAK 12 Kayıtlar Erdalım Sevgili Babacığım 14 Halil İnalcık’ın kaleminden Genel Yayın Yönetmeni 84 Edebiyatımıza 1859 dopingi Halil Sahillioğlu 86 Nezih Uzel yazıyor: Atatürk’e MUSTAFA ARMAĞAN 16 Nisan’ın dünyası Samsun vizesini veren İngiliz, Yazı İşleri Müdürü (sorumlu) 18 Bunu gördük Sûfî çıktı! 22 Eşyanın kalbi MUSTAFA KAHRAMAN 24 Norman Stone: Yunanistan bir 90 Tablodaki Sırlar 92 İslâm dünyasında siyah öfke Yazı İşleri Şefi lanetle doğdu! 96 Büyük Doğu’yu kapattıran şiir 98 Semavi Eyice yazdı: İstanbul’un E. MELEK CEVAHİROĞLU ÖMÜR 28 Osmanlıda kentsel dönüşüm 32 31 Mart neyin kılıfı? devşirme camileri Editör 36 İsmail Kara: İrtica edebiyatı 40 Siluetimi kaybettim, 106 Caroline Finkel, Evliya ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY Çelebi’nin izini sürdü hükümsüzdür! Yayın Kurulu 110 Spor tarihi 46 Abdülhamid’in suikast 112 Kitap kritik SALİM AYDÜZ, MUSTAFA BUDAK, M. FATİH korkusu 114 Vitrindekiler CAN, YUSUF ZİYA CÖMERT, M. ŞÜKRÜ 120 Tarih ajandası HANİOĞLU, ABDÜLHAMİT KIRMIZI, MEHMED 66 Avrupa’da yamyamlığın 124 Tarih dergiciliğimizin 102 NİYAZİ ÖZDEMİR, AHMET ŞİMŞİRGİL, karanlık tarihi MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, YUNUS UĞUR yıllık macerası 70 Ruhi Ayangil, müzik devrimini Danışma Kurulu yazdı: Konservatuarda Türk 126 Hasan Aycın’dan müziği hâlâ yasak. Çizgisel Tarih FAHRİ ARAL, ALİ BİRİNCİ, ZEYNEP TARIM ERTUĞ, SEMAVİ EYİCE, MEHMET GENÇ, 74 İbnülemin: O yalnız kendisine 128 Ödüllü tarih bulmacası ŞİNASİ GÜNDÜZ, HALİL İNALCIK, CEMAL benzedi KAFADAR, İSMAİL KARA, MAHMUT EROL KILIÇ, EMİNE GÜRSOY NASKALİ, ORHAN OKAY, MİM KEMAL ÖKE, ABDÜLKADİR ÖZCAN, NORMAN STONE Yazı İşleri SAMİ AKBIYIK, ŞEYMA AYDIN, NEDİM EMİN, NERGİHAN YEŞİLYURT Katkıda Bulunanlar MUSTAFA CAMBAZ, HASAN HÜSEYİN KEMAL, LÜTFÜ TINÇ, ORHAN TURAN Grafik Tasarım GÜLCAN ÇALIŞKAN MUHAMMED NUR ANBARLI Teknik Yardımcılar MELEK DURMUŞ, SEDA ERTÜRKOĞLU Reklam ABDULLAH HANÖNÜ (Reklam Genel Müdürü) GÜLAY BAYRAK (Reklam Genel Müdür Yrd.) ADEM ŞAHİN (Reklam Genel Müdür Yrd.) AYŞEGÜL DAG (Reklam Müdürü) Yayın Türü Aylık yaygın süreli yayın Basım Yeri İhlas Gazetecilik AŞ Yenibosna, İstanbul 0212 454 35 08 Dağıtım Şirketi Turkuvaz Dağıtım Pazarlama AŞ Samandıra, İstanbul 0216 585 91 00 Yönetim Yeri Yeni Doğan Mah. Kızılay Sok. No: 39 Bayrampaşa, İstanbul İletişim 0212 612 29 30 www.derintarih.com iletisim@derintarih.com Her hakkı mahfuzdur. Dergideki yazı, fotoğraf ve diğer görsellerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden her türlü ortamda çoğaltılması yasaktır. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 3



www.pierrecardin.com.tr

bİr mendİl nİye kanar? B ir dergi niye çıkar? Ya da başka Demek ki tarih alanında yerine oturtulması şeyler yapmak dururken birileri gereken yığınla mesele var. Okurun güvenilir, neden dergi çıkarmaya teşebbüs sözüne itibar edilir uzmanların görüşlerini bu- eder? labileceği, magazine kaçmayan ama bilimsel so- ğukluğa da düşmeyen bir tarih dergisine ihtiyacı Bu sorunun benim dünyam- olduğundan hareket eden Derin Tarih dergisi, hakikate sadık adaletli bir tarih için yola çıkıyor. da net bir cevabı var: Hakikati Tarih alanında hiç kimsenin son sözü söyleye- meyeceği (iyi ki böyle, aksi halde tarih çok çekil- yakalamak ve adaleti sağlamak için yoldayım. mez olurdu!), her zaman yeni belge ve bilgilerin, farklı yaklaşım ve bakış açılarının ortaya çıkabi- Önce yazılar, sonra kitaplar, şimdi de dergi vası- leceğinin bilinciyle huzurunuzda. tasıyla hakkı tutup kaldırmaya gayret ediyorum. Kapağa taşıdığımız Kâzım Karabekir dosyası, hem Paşa’nın, hem de değerli kızları Hayat ve Bir kitabımda yazdığım gibi yazı hayatımda Timsal hanımların ağızlarından bir dönemin iç- yüzünü ortaya koymayı amaçlıyor. mazlum tarihin sesi olmayı hedefledim. Ülke- Ayrıca Türkiye’de irtica edebiyatının başlangı- mizde adil bir tarihe erişebilmek için alınması cı olan 31 Mart Vak’ası’nın arka planını Necmet- tin Alkan ve İsmail Kara’nın kaleminden okuya- gereken uzun bir yol olduğunu biliyorum. Derin caksınız. C M Tarih dergisi bu yoldaki uğraklardan biri. “Tarihçilerin kutbu” Halil İnalcık hoca, yakın Y dostu merhum Halil Sahillioğlu’nu dergimize CM Şunu ifade edelim ki, Tarih’in geçmişi çar- özel olarak değerlendirdi. Kendisine nice sağlıklı MY yıllar diliyoruz. CY pıtması bir istisna değil, kuraldır. Araya giren CMY Her biri kendi alanlarında otorite olan Nor- K tozlu zaman perdeleri bizi olgulardan uzaklara man Stone, Şükrü Hanioğlu, Semavi Eyice, Ab- dülkadir Özcan, Caroline Finkel ve Ruhi Ayangil sürükler. Geçmişin dili zamanın darbeleriyle sizin için tarihin çeşitli dallarından bilgiler sun- dular, ufuk açıcı yorumlar yaptılar. anlaşılmaz hale gelir. Apaçık bir şey zannettiği- Ayrıca Avrupa'da yamyamlıktan İstanbul'un miz geçmişle ilgili gerçekler, farkına varmadan değişen siluetine, 1859 yılında ne olduğundan Abdülhamid'in suikast korkusuna kadar birbi- bizden uzaklaşır. Böylece geçmiş hakkında ko- rinden ilginç konular bulacaksınız dergide. nuşurken, kendimizi onun hakkında üretilen Bu arada sevgili küçüklerimizi de unutmadık. Onlar için Geçmişin Büyüsü adıyla bir tarih der- söylemlerle kuşatılmış buluruz. Bu da geçmişi gisi hazırladık. Seveceklerini umuyoruz. kimin gözüyle gördüğümüz meselesini karşımı- \"Bir dergi niçin çıkar?\" diye sormuştuk. Edip Cansever’in sözleriyle cevaplandıralım mı? Bir za çıkartır. mendil niye kanarsa ondan… Bir yerde kaçınılmaz olan bu durum, ülke- Mustafa Armağan Genel Yayın Yönetmeni mizde tarihin bilinçli olarak çarpıtılmasıyla katlanmıştır. Düşünün ki, Nutuk’un el yazılı orijinali Genelkurmay’da kilitli bir kasada ‘sak- lanıyor’. Kimden saklanıyor peki? Üstelik piyasada var olan Nutuk’ların tamamına yakını yanlışlarla doluyken buna müda- hale etmeyenler, aslını tıpkıbasım olarak yayınlamaktan neden kaçınırlar? Kâzım Karabekir’inki gibi alternatif ta- rihlerin yasaklandığını, kitabının yakıldığını, evinin defalarca basılıp belgelerine el konuldu- ğunu düşünürseniz Türkiye’de tarihi hakkıyla yazmanın ne de- rece büyük bir riski göze almak anlamına geldiğini anlarsınız. 6 DERİN TARİH / 2012 NİSAN



Aktüel HASAN HÜSEYİN KEMAL ORHAN TURAN İNGİLİZLER UZUN İNCE BİR HAC YOLUNDA BRITISH MUSEUM’DA TÜM YOLLAR İSLAM’IN KALBİNE ÇIKIYOR. Londra’daki ünlü British Museum Hacc’ın ruhunu tanıtmayı amaçlayan özel bir sergi gerçekleştiriyor. “Hacc: İslamiyet’in kalbine yolculuk” adlı sergi İslam’ın gerçek ve aydınlık yüzüne doğru eşsiz bir yolculuk vaat ediyor. Hacı olmanın kişinin hayatına kattığı huzurlu ve nuranî düzen, Hac yolunda ve hacılık sürecinde yaşananlar ile Hacc'a dair birçok simge ve objenin tanıtıldığı bu sergiyi özel kılan, bir başka unsur: İngiliz askeri Richard Francis Burton’un sufi bir derviş kılığındaki Hac yolculuğunun öyküsü ve Kâbe’yi tavaf eden ilk Avrupalı kadın Evelyn Cobbold’un hatıraları... 15 Nisan’a kadar açık kalacak sergiye dair detaylı bilgi için www.britishmuseum.org adresini ziyaret edebilirsiniz. SARRİ SATTI, TARİHE GÖMÜLEN OSMANLI MEVLANA NE KAMBUR İSTARNADİN ALDI GEMİSİ KIZILDENİZ’DEN ÇIKTI NE DE ŞİŞMANDI ÇİVİ TABLET, MEZOPOTAMYA’NIN EN İTALYAN SAVAŞ GEMİLERİNİN BATIRDIĞI MEVLANA VE BİRÇOK OSMANLI BÜYÜĞÜNÜN ESKİ TAPU SENEDİ OLARAK BİLİNİYOR. OSMANLI GEMİSİ YÜZÜNÜ GÖSTERDİ. RESİMLERİ BİZE YALAN SÖYLÜYORMUŞ. İkinci durağımız Mardin. Nusaybin’e 1909 yılından bu yana Kızıldeniz’de Osmanlı’da bilime, 4 kilometre mesafedeki Gırnavas batık olan Osmanlı gemisi su yüzüne sanata, teknolojiye ve Höyüğü’nde bulunan tapu senedi, çıktı. Gemi, Cidde şehrinin 400 edebiyata mührünü tarihi değiştirmeye aday. Asur kilometre güneyindeki Gunfudah vurmuş 100 ismin dönemi çivi yazısıyla hazırlanmış Limanı’nda diğer gemilerin girişine portresini yapacak tablet, aslında bir meyve bahçesinin engel olması sebebiyle fark edildi. olan ressam Serhat satış senedi. Tam 3 bin yıl önceye ait Tarihçi Bin Ahmed El-Fakih o Rızaev, Hz. Mevlana’nın olan belge, Mezopotamya’nın en eski dönemde limanın Süleyman bilindiğinin aksine zayıf tapu senedi olma özelliğini taşıyor. Şefik Ali Kemal Paşa olduğunu iddia ediyor. tarafından kontrol Tarihî bir tartışmanın kapısını Senet, Sarri adlı baba edildiğini söylüyor. aralayan Rızaev, Osmanlı bilim ile 3 oğluna ait Gemininse İtalyan adamlarının rastgele yapılmış nehir kenarındaki savaş gemileri yakışıksız portrelerinin piyasayı meyve bahçesinin tarafından batırıldığı doldurduğundan şikayetçi. Rızaev’in İstarnadin adlı iddia ediliyor. şimdiye kadar yapılmış Mevlana birine satışını Tarihçiler geminin resimleriyle ilgili tespiti de şu: belgeliyor. Daha müze yapılmasını “Bugüne kadar Mevlana hep şişman, eskisi bulunana öneriyorlar. Ne hafif kambur duran biri olarak kadar tabii. diyelim! Darısı resmedilmiş ama elimizdeki bilgiler diğerlerinin Mevlana’nın zayıf biri olduğunu 3.000RAKAMLARLA başına. gösteriyor.” Bulunan tabletin yaşı 8 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

TİTANİK’TEN EVLİYA ÇELEBİ’NİN MESAJ VAR! HARİTASI ÖZEL KASADA YOLCULARDAN JEREMIAH BURKE’E AİT UNESCO’NUN EVLİYA ÇELEBİ YILININ MEKTUP, 100 YIL SONRA SERGİLENDİ. ARDINDAN SÜRPRİZLER DEVAM EDİYOR. “Titanik’ten… Hepiniz hoşçakalın. Evliya Çelebi’nin Vatikan Cork Glanmire’dan Burke.” Titanik Kütüphanesi’nde ortaya yolcularından İrlandalı Jeremiah çıkan haritasından sonra Burke’a ait bir veda notu bu. muhteşem denilebilecek Gemi batmadan önce güverteden bir başka haritası da Suudi denize atılan bir şişenin içinden Arabistan’da bulundu. çıkmıştı. Ne hazindir ki, bu yıl, Marmara Üniversitesi’nden Prof. yani yazılışının 100. senesinde Dr. Zekeriya Kurşun ve ekibi, geminin uğradığı son liman olan kayıp olduğu bilinen eserin İrlanda’da sergilendi. Ziyaretçiler, peşine düştü. Evliya Çelebi’nin özel tekniklerle korunan ve Hicaz gezisinin son durağı Mekke çerçevelenen mesajı, şişesi ve ve Medine’de girişilen yoğun sahibinin fotoğrafıyla birlikte görme araştırmalar sonucunda haritanın şansına eriştiler. 14 Nisan 1912’de bulunduğu bildiriliyor. Dicle-Fırat ABD’ye gitmek üzere İngiltere’den arasındaki bölgenin ve Yukarı demir alan lüks yolcu gemisi bir buz Mezopotamya’nın başarıyla dağına çarparak batmıştı. Hayatını çizildiği haritanın, yakınlarda kaybeden 1,500 kişinin acısını Vatikan Kütüphanesi’nde bulunan yüklenen bu birkaç kelime ve asırlık Nil haritasından da eski olduğu kağıt, görenlere garip duygular iddia ediliyor. O şimdi özel bir yaşatmış olmalı! kasada gün ışığına çıkacağı günü sabırla bekliyor. GENELKURMAY NİHAYET ÇALINTI ESERLERE ECDADIN SIZLAYACAK ARŞİVİNİ AÇIYOR NEFES NEFESE TAKİP KEMİKLERİ DE KALMADI! TOPLAM 10 MİLYON BELGELİK DEVASA VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÖZEL EMİRZA BEY’İN 631 YILLIK TÜRBESİ ARŞİV SONUNDA AÇILIYOR MU? TAKİP BİRİMİ KURDU. HIRSIZLARIN BOY HEDEFİ OLDU. Genelkurmay Başkanlığı sonunda Başbakan Yardımcısı Geçtiğimiz ay 631 yıllık tarihî bir ve Vakıflar Genel türbe definecilerin boy hedefi oldu. “kapalı kutu” tavrını yıktı ve 2 yıl Müdürlüğü’nden Samsun’un Bafra ilçesine bağlı Sorumlu Devlet Türbeköy’de bulunan kabristanda sürmesi beklenen tasnif ve dijital Bakanı Bülent İsfendiyaroğlu Emirza Bey’in Arınç, tarihî kültür türbesinin de bulunduğu 16 mezar ortama aktarma çalışmaları sonunda varlıklarına ilişkin tamamen tahrip edildi. Üzerinde önemli bir açıklama ayetler yazılı mezar taşlarının da envanterine kayıtlı tüm belgeleri yaptı. Arınç’ın verdiği bilgilere kırıldığı talanda tarihî kabristan tam göre son 8 yılda 667 çalıntı eser ele anlamıyla harabeye döndü. Samsun araştırmacıların hizmetine açacağını geçirildi. Sadece geçtiğimiz yıl 27 Valiliği İl Özel İdaresi türbenin hırsızlık olayı kayıtlara geçerken, restorasyonu için çalışmalara başladı duyurdu. Arşivdeki toplam belge 60 eserle ilgili de hırsızlık duyurusu ama ne yazık ki, ecdadımızın yapıldı. 2002’den bu yana toplam 3 korunacak kalıntıları kalmadıktan sayısının 10 milyonu aştığı belirtiliyor. bin 500 eser restore edildi. 2002'de sonra… çalınan eserlerin takibi amacıyla 1985’te 6 milyon adet olan belge sayısı, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu aradan geçen 26 yılda 4 milyon adet oluşturulduğunu söyleyen Arınç, birimin çalıntı eserleri yurtiçi ve artış göstermiş. Arşivdeki en eski belge yurtdışındaki müzayede ve internet üzerinden takip ettiğini belirtti. 1853-1856 Kırım Savaşı’na ait. 1 milyon 475 bin adet belge Kurtuluş Savaşı, 390 RAKAMLARLA bin adet belge de Balkan 10.000.000 Savaşı (1911- 1.475.000Genelkurmay’daki toplam belge sayısı 1912) tarihini 1916Kurtuluş Savaşı’na ait belge sayısı aydınlatıyor. Sözün özü, artık sayılar konuşuyor. Genelkurmay’ın arşiv tutmaya başladığı tarih 2012 NİSAN / DERİN TARİH 9

Gündem İŞte prOf. dr. abdülkadİr ÖzCan’ın GÖzünden fetİh 1453’ün tarİh karnesİ... TÜrKİYE’DE İzlENME rEKoru KıraN fİlMİ bİr bİlENE SorDuK. Filmi genelde başarılı buldum. Bir film- tehlil ve tekbir seslerinin karıştığından de elbette hayal ürünü eklemeler olacak. söz edilir. Mesela yaşadığı bile kesin olmayan Ulu- Genel hücum öncesi II. Mehmed’in batlı Hasan, genç şehzadenin kılıç hocası ordusuna yaptığı konuşma önemliy- yapılmış. Tahta geçtikten sonra da hep ya- di, ancak biraz daha çarpıcı bir şekilde kınında bulunuyor. yansıtılabilirdi. 21 Nisan deniz yenilgisi Öte yandan Macar asıllı top döküm ve sonrasında gelişen olaylar, özellikle ustası Urban diye biri kayıtlarda var. de II. Mehmed’in o esnadaki ruh hali Bizans’ta umduğunu bulamayıp Osmanlı iyi işlenmişti. O sıralarda muhasaranın hizmetine girmiş. Şâhî topun yapımcı- kaldırılması gündeme gelmiş, fakat sı. Fakat onun evlatlığı Era tamamen “Çağdaş bizans Akşemseddin’den gelen mektup hayal ürünü. Ulubatlı ile gönül kaynaklarında her şeyi değiştirmiştir. Filmde, ilişkisi var. Daha önce kendisine aslı Topkapı Sarayı Müzesi’nde aşık olan Giustiniani’yi reddetmiş. davul zurna bulunan mektuptan bahis yok. Belli ki, filmin cazibesini artırmak gümbürtülerine tehlil Sadece Akşemseddin’le görüşme için uydurulmuş bir figür. Fazlaca sahnesini görüyoruz. Savaş mec- sırıtıyor ama gene de ilgiyle bakı- ve tekbir seslerinin lislerine bu şeyhin katılması söz lıyor. Kurgunun en önemli kusuru, karıştığından söz konusudur ama mektup motifi de edilir.” Ulubatlı’nın şehadet öncesi surlara mutlaka işlenmeliydi. sancağı dikerken Era ile göz göze gelmesi Gemilerin karadan yürütülmesi iyi ve- ve ortak bir bebeklerinin olacağını haber aldığı rilmiş ama Haliç’e indirildikten sonra karşı sahi- sahne… le bağlanan seyyar bir köprü yapılmıştı, o yok. Bence filmin en önemli eksiği, mehter müzi- Surların etrafında muhtemelen içi su dolu olan ği. Oysa mehter eski Türk devletlerince de bili- hendeği de göremedik. Oysa hendeğin, gazileri Karne nen, Osman Gazi’den beri Osmanlıların vazge- uğraştıran ciddi bir engel olduğunu biliyoruz. 8,010 Üzerinden çilmezi olan bandosuydu. Fetihten sonra Fatih Çandarlı Halil Paşa iyi yansıtılmıştı. Tünel aça- Sultan Mehmed, İstanbul’un çeşitli yerlerinde rak surların altından ilerleyen lağımcıların ha- günde 3 defa “nevbet” denilen bir tür bando çal- zin sonunun uygun şekilde işlendiğini gördüm. dırtmıştır. Kuşatma sırasında ordugâhta mehter Osmanlı ordusunda mücahit gazileri manen çalınmamış olması düşünülemez. Çağdaş Bizans destekleyen Akbıyık Sultan ile Akşemseddin’in kaynaklarında dahi davul zurna gümbürtülerine dervişleri de yansıtılsa yerinde olurdu. 10 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

21 KASIM 1923: Karabekir İstiklal Madalyası’yla ödüllendiriliyor... 3 TEMMUZ 1926: Karabekir İzmir Suikasti davasında idamla yargılanıyor... Mustafa Armağan, Karabekir'in notlarından, günlüklerinden yola çıkarak Mustafa Kemal Paşa'nın çevresini saran ve ülkede terör estiren gizli bir örgütün deşifresini yapıyor: KIZIL PENÇE! Bizzat Karabekir'in KIZIL PENÇE adını verdiği bu gizli ve eli silahlı örgütün; * 1 numarası kimdi? * Kimleri kullanırdı? * Asker içinde uzantıları var mıydı? Adam vurmaktan kitap yakmaya kadar çeşitli kademelerde gerçekleşen ve resmi devletin yanı başına konumlanan bu gizli devletin ipuçlarını okurken, 1922-1933 yılları arasında Türkiye'de yaşananları tüm çıplaklığıyla öğreneceksiniz...

Kayıtlar MİLLÎ ŞEF DÖNEMİNDE 27 NİSAN 23 NİSAN MUHTIRASI'NI ÇOCUK BAYRAMI MEĞER BİR ATATÜRK’SÜZ ŞAİR YAZMIŞ! KUTLANMIŞTI! Kaynak: İsmet İnönü, Harbiyenin Sesi, Büyük kahraman, Sayı 8, Kasım 1961 İsmet İnönü Verdin bize şan! Seni severiz Biz küçücükler.. Sevgin bizi hep Sana sürükler! MEHMED ÂKİF'E HASTA YATAĞINDA MAGAZİN OKUTTULAR! “Büyük Şair Yarım Ay Mecmuasını gözden geçiriyor.” 12 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

TEB KOBi BANKACILIĞI DÜNYAYA ÖRNEK OLDU TEB, TÜRKİYE’DE BİR İLKİ DAHA GERÇEKLEŞTİRDİ. KOBİ BANKACILIĞI FİNANSAL OLMAYAN HİZMETLERDE IFC TARAFINDAN DÜNYANIN EN İYİ 3 BANKASINDAN BİRİ SEÇİLDİ. KOBİ Akademi, KOBİ TV, KOBİ Destek Hattı ve KOBİ Danışmanları gibi projelerimizle Türk KOBİ bankacılığının çıtasını yükseltmekten ve tüm dünyaya örnek gösterilmekten gurur duyuyoruz. KOBİ’LERİMİZE, TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNE VE ÜLKEMİZ EKONOMİSİNE HAYIRLI OLSUN. teb.com.tr 444 0 832 2012 NİSAN / DERİN TARİH 13

Güldeste Osmanlı tarihçilerinin R ahmetli Halil Sahillioğlu yakın “kutbu” Halil İnalcık, Mart dostumdu. Kendisi Ömer Lüt- ayında kaybettiğimiz fi Barkan’ın en güvendiği ve yakın dostu Halil takdir ettiği bir ilim adamıydı. Sahillioğlu’nu Derin Tarih’e Menşei dolayısıyla Arapçaya değerlendirdi. tam anlamıyla hâkim bulunan Opteâkaasnlamrrİybamİahbünİİenyntlüİİıtnkİk Sahillioğlu’nun Osmanlı para tarihinin en büyük araştırıcısı olduğuna kuşku yoktur. Fransız tarihçisi Fernand Braudel İstanbul’da Ömer Lütfi Barkan’ı ziyaret ettiği zaman ona, kendisiyle çalışmak üzere bir asistanın Paris’e gönderilmesini önerir. Bunun üzerine Barkan asistanı Sahillioğlu’nu Braudel’in yanına gönde- rir. Paris’te araştırmalarını “Osmanlı Para Tarihi” üzerinde yapan Sahillioğlu’nun doktora tezi, hâlâ aşılamayan temel bir çalışmadır. Daha sonra bir- çok yazar bu tezi kaynak olarak kullanmıştır. Sahillioğlu, Osmanlı maliyesinin en çetin so- Halil Sahillioğlu runları üzerinde çalışarak bu konuları aydınlığa (1924-15 Mart 2012). kavuşturmuştur. Biz tarihçiler, Osmanlı para ve maliye tarihinde daima onun eserlerine başvur- maktayız. 14 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Osmanlı Arşivi Araştırma Salonu. 1960'lı yıllara ait bu fotoğrafta önde sağ- da merhum Halil Hoca görülmektedir. Onun sağında da Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu hocamız çalışma esnasında. http://www.sinanculuk.com araştırmalarını özetledi. Kamerî ve Şemsî tarihler arasındaki zaman farkı ve bunun Kapıkulu’na ya- Tam bir arşiv müdavimiydi! pılan ödemelerde yarattığı sorunlar hakkındaki araştırmayı kendisine borçluyuz. Kendisi adeta Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne seccadesini sermiş, gece-gündüz çalışan bir araş- Ekonomi, muhasebe, ticaret… tırıcıydı. Bana arşivde tetkik edeceği belge ve defterlerin uzun bir listesini gösterdiğini hatırlı- Halil Sahillioğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda yorum. Bu araştırmalar bütün çalışma hayatını kredi uygulamalarıyla da ilgilenmiş, bir nevi çek doldurmuştur. Fakat araştırmalarına kıyasla ya- yerine geçen “Kitâbu’l-kadı ve süfteceler” üzerine yınladığı makale ve eserler çok az sayıdadır. ilginç bir inceleme yapmıştı. Para tarihi uzmanlık alanı olmakla beraber genel ekonomi tarihine ait Osmanlı Arşivi’nin müdavimlerinden olan konularda da esaslı araştırmalar yayınlamıştı. Ti- Sahillioğlu’nun ilginç yanlarından biri de, arşive caret tarihi, muhasebe ve bütçeler, nümizmatik, ve arşiv belgelerine bağımlılığı sebebiyle ikinci el fiyatlar, imalat ve esnaf bu incelemeler arasında literatüre değer vermemesi ve bunları okumama- yer alır. İstanbul tarihi için ana kaynak olan İstan- sıydı. bul Vakıfları Tahrir Defteri, 953 (1546) adlı eserin büyük emek isteyen transkripsiyon ve mükem- Rahmetli Halil Sahillioğlu’nun başka bir mel dizinini de ona borçluyuz. önemli eseri de Koca Sinan Paşa’nın Telhisleri’dir. Bu döneme ait Osmanlı tarihinin ana kaynakla- Hataylı bir aileden gelen Sahillioğlu, çeşitli rından biri olan Telhisler’i tam bir vukufla yayın- Arapça dergilerde 20’nin üzerinde makale yayın- lamıştır. lamıştı. Barkan’ın izinden yürüyerek genellikle Osmanlı ekonomik ve sosyal tarihi üzerine ilginç Dr. Sahillioğlu (Arapça makalelerinde terci- konularda “yarı-mamûl” malzeme üreten bir han kullandığı adıyla “Sâhilî”), “Osmanlı Para araştırmacıydı. Bu ön mesai, kuşkusuz sağlam bir Tarihinde Dünya Para ve Maden Hareketlerinin tarih ortaya çıkarmanın ilk yoludur. Yeri (1300-1750)” başlıklı makalesinde önceki Bu vesileyle kendisiyle ilgili bir hatıramı açık- lamak isterim. An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914 (Cambridge, 1994) adlı kitabı hazırlarken para tarihi bölümü- nü yazmasını Halil Sahillioğlu’na teklif etmiştim. Fakat kendisi bu bölümü yazmayı üstlenemeye- ceğini söyledi, çünkü yoğun bir şekilde arşivde çalışıyordu. Teklifimi reddederken verdiği ce- vaptan ‘Bu işi yeni başlayanlar ele alsın’ demek istediği izlenimini edindim. O reddedince Şevket Pamuk’a teklif ettim, kabul etti. Şevket Pamuk da para bölümünü yazarken Sahillioğlu’nun araştır- malarını esas almıştır. Fakat ben Osmanlı para ta- rihinin en büyük otoritesi olarak bu bölümü Halil Sahillioğlu’nun yazmasını isterdim. Kısaca söylemek gerekirse, rahmetli Halil Sa- hillioğlu Osmanlı tarihinin en çetin para ve ma- liye sorunlarına ışık tutan büyük bir araştırıcı âlimdi. Değerli hocamızın metnine, özel müsaadesiyle Muhafazakâr Düşünce dergisinde çıkan “Türkiye’de modern tarihçiliğin kurucuları” başlıklı ya- zısından eklemeler yapılmıştır. (Sayı 7, Kış 2006, s. 35-36). (DT) 2012 NİSAN / DERİN TARİH 15

Nisan’ın Dünyası 28 Nisan 1945 Nedİm emİN nedimemin@gmail.com Nasyonal Faşist Parti’nin kurucusu ve İtalya 15 Nisan 1922 Başbakanı Benito Mus- solini, İtalyan partizanlar Kanadalı bilim adamları Fre- tarafından öldürüldü. derick G. Banting ve Charles H. Cesedi Milano’daki Best şeker hastalığına karşı şe- Loreto Meydanı’nda baş ker dengesini sağlayan insülini aşağı sallandırıldı. buldular. Fakat bu ortak buluş için sadece Banting’e Nobel 18 Nisan 1951 Ödülü verildi. Belçika, Batı Almanya, Fransa, İtalya, 15 Nisan 1865 Lüksemburg ve Hollanda’dan oluşan 6 Avrupa ülkesi, Schuman Planı dahi- ABD’nın kurucusu linde ağır sanayi işletimi konusunda sayılan Başkan Abraham Paris Antlaşması’nı imzaladılar. Böylece Lincoln, bir tiyatroda uğ- birbirlerinden habersiz savaş aracı radığı suikast sonucun- üretmeleri engellenmiş oldu. da hayatını kaybetti. 30 Nisan 1492 10 Nisan 1919 Endülüs İslam yöneti- Meksika Devrimi’nin minin sona ermesiyle lideri ve halk kahramanı İspanya, Müslümanları Emiliano Zapata, diktatör ve Yahudileri sınır dışı rejim tarafından öldü- edeceğini açıkladı. rüldü. Fakat bu ölüm, ülkedeki devrim sürecini 15 Nisan 1912 yavaşlatmak yerine hız- landırmaya yaradı. Batmaz denilen Titanik transatlantiği Kuzey Atlantik’te bir buz dağına 16 Nisan 1862 çarparak okyanusa gömüldü. Yaklaşık 1,500 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu Amerikan Başkanı Abraham trajik olay, dünya tarihinde en büyük Lincoln, Columbia bölge- deniz felaketi olarak hatırlanıyor. sinde köleliği yasaklayan bildiriyi imzaladı. Böylece 28 Nisan 1881 tüm Afro-Amerikalılara öz- gürlük yolunu açan ilk adım Fransız ordusu Tunus’u atılmış oldu. işgal etti. Tunus 1956 yılına kadar Fransa’nın 16 DERİN TARİH / 2012 NİSAN sömürgesi olarak kalacaktır. 7 Nisan 1652 Güney Afrika’yı da sömürge sınırlarına dahil eden Hollandalılar Cape Town’ı ele geçir- diler. Böylece Güney Afrika’daki ilk Avrupalı yerleşimi gerçekleştiril- miş oldu.

12 Nisan 1204 17 Nisan 1993 13 Nisan 1994 Haçlı Ordusu İstanbul’u 8. Cumhurbaşkanı Radyo ve Televizyon Kuruluş (Konstantinopolis) işgal etti. Turgut Özal haya- ve Yayınları Hakkındaki Günlerce süren yağma so- tını kaybetti. Vefat Kanun Meclis’ten geçti. Bu nunda harabeye dönen şehir, sebebine yönelik tarihten itibaren Türkiye’de tarihinin en büyük tahribatını şüpheler halen yayın yapan tüm radyo ve yaşadı. aydınlatılmış değil. televizyon kanalları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) denetimine girdi. 27 Nisan 1978 6 Nisan 1326 23 Nisan 1526 Afganistan tarihinde \"kara 10 yıllık kuşatma Doğu Avrupa’daki gün\" olarak kaydedilen sonunda Bursa’yı gücünü pekiştirmek bu tarihte Demokratik alan Orhan Bey, imar isteyen Kanuni Sultan Halk Partisi yönetiminde faaliyetleriyle Osmanlı Süleyman, Macarlara gerçekleştirilen askeri kimliği kazandıracağı ağır bir darbe indirmek darbeyle Afganistan baş- şehri başkent yaptı. üzere kuvvetli bir or- kanı Davud Han ve ailesi duyla Mohaç Ovası’na öldürülerek Afganistan 30 Nisan 1030 doğru sefere çıktı. Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Hindistan’da İslamiyet’in 25 Nisan 1185 yayılmasını sağlayan 20 Nisan 571 en önemli şahsiyetler- Yoritomo Japonya’da den Gazne hükümdarı hakimiyet kurarak Tokyo’ya İnsanlık tarihinin akışını Gazneli Mahmud yakın bir bölge olan değiştirecek olan İslam vefat etti. Kamakura’yı başkent yaptı. Peygamberi Hz. Mu- Böylece Japonya’da feodal hammed (sav) Mekke’de bir yönetim kurulmuş oldu. dünyaya geldi. 25 Nisan 1859 Mısırlılardan beri tasarlanan Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştir- me fikri hayata geçirildi. 101 mil uzunluğundaki Süveyş Kanalı’nın kazılmasına Mısır’ın Akdeniz’deki kıyı kenti Port Said’de başlandı. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 17

Bunu Gördük FotoğraF: Mustafa CaMbaz 18 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Göğe açılmış kanatlar gibi... Işık gibi ruha sızan saf bir geometri, sadelik içinde keskin kontrastlar düzeni, sürekli şaşırtan ama aynı zamanda Bütün’e ait olduğunuzu hissettiren estetik bir disiplin… Mimar Koca Sinan’ın mekânı düren mahir eli, 1571 yılında tamamladığı Kadırga Sokollu Mehmed Paşa Camii’nin insanın nefesini kesen giriş kapısında o som başarıyı yakalar. Ziyaretçi her basamakta bir kademe daha yükselirken, farklı büyüklük ve şekillere sahip dokuz kubbe de onunla beraber şekil ve renk değiştirerek hareket eder. Şadırvanın mahrutî kubbesinden sıyrılıp mavi çini panodaki “Allah’dan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir” yazısına saplanan göz, farkına varmadan kanatlanmaya hazırlanır. Yatay ve dikey boyutların ahengi, kubbeler ile kemerlerin yumuşak dansı ve en sağda kareye girmeye çalışan zarif minare... Hepsi göğe açılmış kanatlar gibi vaatle dolu. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 19

Bunu da Gördük FotoğraF: CHA Kırk katır mı, kırk satır mı? Seleflerimiz gelip geçerken zarif birer iz bırakmışlar Diyarbakır’a. Kur’an-ı Kerim’in ışıklı ayetlerini itinayla yazması için usta elleri aramışlar. İşte meçhul bir Artuklu sanatçısı, belki 7, belki 8 asır önce tezyinî kûfînin nadide bir örneğiyle sulamış kadim şehrin tenini. Gel zaman git zaman sur, molozlara gömülürken, üzerindeki Ayet el-Kürsî kazılı kitabe de gecekondulara giden yolda kaldırım taşı olmuş. Çöplükse en yakın arkadaşı... Kutsallığın ayaklar altında çiğnendiğine mi yanarsınız, müze duvarında neşeyle ışıldaması gereken bir sanat eserinin layık görüldüğü feci muameleye mi? 20 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

2012 NİSAN / DERİN TARİH 21

Eşyanın Kalbi NErGİHaN YEŞİlYurT nergihan.yesilyurt@derintarih.com K ilit ve anahtar kelimeleri dilimi- ze Rumcadan, sırasıyla kleos ve anihpiri kelimelerinden geçmiş- tir. Bir medeniyet alameti olarak anahtarın başlangıcı, insanın toprağa yerleşmesine kadar ge- riye gider. Toprağı sahiplenen insan, güvenliğini » bin yaşında sağlamak için anahtarı icat etmiştir. » Yenikapı kazı- Elbette güvenlik endişesi yerleşik hayattan larında bulunan 10. veya 12. çok önce de mevcuttu. İlk dönemlerde değerli yüzyıla ait bronz anahtar.» İstanbul: 8000 Years Brought to Daylight, Kültür a.Ş. , İst. , 2007.eşyalar ağaç kovuklarına, inlere ve gözlerden medeniyeti saklı mekânlara gömülerek korunurdu. Sonrala- aÇmak rı bitki liflerin yapılmış halatlarla kapıları kilit- Toprağı sahiplenen insan, güvenliğini garanti altına alma lemek üzere çeşitli düğümler geliştirildi. Hatta düşüncesiyle anahtarı icat eder. düğümlerle ilgili batıl inanışlar bile çıktı. Büyük İskender’in Doğu seferi sırasında efsanevî Gor- dion düğümünü kesmesi, bu yaygın inancı hiçe saydığını gösterir. Tarihin en eski kilidi Bilinen en eski kilit örneklerine 4 bin yıl önce Mısır’da hem piramitlerde, hem de kabartma tasvirlerde rastlanmaktadır. Bu kilitler tahtadan yapılmış olup yaklaşık 60 santim uzunluğunda- dır. Bazı türleri İskandinavya ve İngiltere gibi ülkelerde 20. yüzyılın sonlarına kadar kullanıl- mıştır. Uzmanlar en eski anahtar ve kilit örnek- lerinin Çin’de de bulunduğunu belirtiyor. Bunlar, çengel-yay ilkesine göre çalışan asma kilitlerdi. Nitekim M.Ö. 712 yılında anahtar ve kilitlerin yaygın olarak kullanılmakta olduğu biliniyor. Yunanlar ve Romalılar kilitlerin kullanım ve yapımını Mısırlılardan öğrenmiş ve geliştirmişler- di. İlk madeni kilitlerin patentiyse Romalılara ait. Anahtarı yüzük olarak takılabilecek kadar küçültmeyi becermelerinin yanında mimarinin Gel anahtarın tarih Milattan sonra 5. Vikinglerde zaman içindeki serü- yüzyılın ilk yarı- anahtar bir statü veni mutlak sında kullanılmış sembolüydü. git bir güvenlik olan bu bronz Kadınlara, evliliğin zaman ihtiyacıyla, ge- anahtar roma nişanesi olarak verilir anahtar lenekle, zaman dönemine ait. ve genellikle bir takı zaman da es- yer yer paslanmış gibi tasarlanırdı. tetik kaygılarla olup üzerindeki biçimlenmiştir. çizgiler hayli ilginçtir. 22 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

gelişmesiyle Romalılar anahtar ve kilitler üzerin- hazırlamıştır. Örneğin kartla birlikte şifrenin » TSM, 2/2232 de dekor ve modeller de denemişlerdi. tuşlandığı, bireylerin birbirinden ayrılabilen özelliklerinin (parmak izi, gözbebeği resmi, yüz, » TSM, 2/2248 Bu dönemde anahtarlar metod olarak da ge- ses, imza, yürüyüş, vs.) tespitini bilgisayar kont- lişim göstermiştir. Dişli sistemle çalışan kilitler, rolünde yapan daha gelişmiş mekanizmalar üre- yalnızca kendi anahtarlarıyla açılabiliyordu. Za- tilmiştir. manla güvenlik algısının değişmesiyle anahtar ve kilidin inkişafı da sanatsal olmaktan ziyade fÜTuHaT ÇaĞıNıN HaTıraları amaca ve kullanışa uygunluk doğrultusunda iler- leyecektir. Osmanlılar yeni fethedilen kalelerin anahtar- larını ganimet olarak sarayda toplamışlardır. osmanlı anahtarları 19. yüzyılda Sultan II. Mahmud sınır boyla- rındaki kalelerin tamir ve inşasına, özellikle Anadolu’da anahtar ve kilitle beraber estetik güvenliğine ihtimam göstermiş ve bu değeri yüksek kapı ve tokmaklar göze çarpar. İş- kalelere gümüş anahtarlar yaptırılmasını çiliğin aksine kilit mekanizmalarındaki yapı ve emir buyurmuştur. Osmanlı’dan günü- sistem oldukça sadedir. Kilitlerin genellikle iki müze kadar korunan Harşova, rusçuk, anahtar deliği vardır ve alttaki delik, sürgüyü ha- Silistre gibi kalelere ait anahtarlar reket ettirerek kapıyı kilitler ve açar. Bu, günü- halen Topkapı Sarayı Müzesi’nde müzdeki kilit mantığından farklı değildir. sergilenmektedir. Koleksiyonda 27 gümüş, 10 tahta ve 97 demir Osmanlı dönemi anahtarlarında günümüzde anahtar bulunmaktadır. kullanılan sürgülü ve asmalı modeller başta ol- mak üzere burgulu, yaylı ve şifreli modeller de EYÜp SulTaN’ı zİYarET EDEN aNaHTar kullanılmıştır. Osmanlı dönemi kilit ve anahtar örneklerine Takiyüddîn’in eserlerinde rastlanır. Sultan İbrahim döneminde yapılmış olan Kâbe anah- Takiyüddîn Râsıd’ın kilit mekanizması bugünkü tarı, Osmanlı ve önceki halifeler dönemine ait diğer kelebek yaylı kilitlere örnek olabilecek “utanç 54 adet anahtar gibi Topkapı Sarayı’nda sergilenir. kilidi” adı verilen bir özelliğe sahiptir. Osmanlılar Kâbe için yeni bir anahtar yapıldığında eskisini İstanbul’a gönderirlerdi. anahtar önce eyüp Günümüzde kullanılan anahtar ve kilit mo- Sultan’ı ziyaret eder, “miftah alayı” adı verilen bir tören delleri Orta Çağ’ın başından itibaren kullanılan- sonrasında saraydaki yerine götürülürdü. Osmanlılar lara çok benzemektedir. Ancak gerçek anlamda dönemindeki ilk Kâbe anahtarı, o zamanki Mekke güvenli ve modern kilitler 18. yüzyılda pimli ki- emiri Şerif Berekât tarafından Mısır’ın fethinin ar- lidin bulunmasıyla sahneye çıkmıştır. Özellikle dından Osmanlı’ya olan sadakatlerinin bir İngiliz kâşif Robert Barron, 1778’deki buluşuyla nişanesi olarak yavuz Sultan Selim’e kilitlerin gelişimine çağ atlatmış, bulduğu çift gönderilmişti. etkili kilitle güvenlik tedbirlerini daha karmaşık bir hale getirmiştir. » www.kutsalemanetler.com Günümüzde ise elektronik şifreli kilitler, anahtar olan şifrenin kilit üzerine yazılması ve kartın kilide tanıtılması suretiyle çalışır. Ancak bu modeller bile zamanla güvenirliğini yitirmiş olup daha üstün modellerin doğmasına zemin 15. yüzyıla 1800’lü yılla- 19. yüzyıla Modern anah- ait dövme ra ait Barron geldiğimizde tarlar çipli, uzak- demirden kardeşler atalarıyla yalnızca tan kumandalı, anahtarların tarafından şekil ve maden kartlı sistemler dairesel bi- \"Strand\" adı bakımından gibi çeşitlilik gös- çimli başı, ke- verilen bu farklılık gösteren, teren geniş bir sik dişli dilleri pirinç anahtar sistem olarak ürün yelpaze- dikkatlerden londra’da aynı kalmış anah- siyle karşımıza kaçmaz. imal edilmiştir. tarlara rastlarız. çıkar. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 23

İzdüşüm NorMaN SToNE YUNANİsTAN Bİr LANETLE DOğDU » Prof. Dr., Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi ve Center of Russian Studies’in kurucusudur. Son günlerde atina’nın gündeminde bir yasa tasa- lerinde görülebilir. Hâl böyleyken osmanlı’nın borçları, rısı var. Hayata geçmesi halinde avrupa Birliği Ko- abdülaziz’in savurgan tutumları için bir cezalandırma ve misyonu millî bütçeyi denetleyeceği için bu tasarı, aşağılanma mahiyetindeydi. Zira abdülaziz para harca- Yunanlılar için korkunç bir millî aşağılanma anlamına ge- ma konusunda Mısır Hidivi ile yarışıyordu ki, çok geçme- liyor.1 Böyle bir durum ancak iflas etmiş ülkelerin başına den 1875’te avrupa ekonomisi krize girince osmanlı da gelir. Çünkü bu ülkelerin rakamsal veriler hakkında ger- iflas etti. Düyun-u Umumiye birtakım vergiler toplamaya çeği söyleyeceğine güvenilmez. başladı ve bunları kontrol etmek için vilayetlere birçok görevli atadı. Bu durum türk halkı için küçük düşürücü aslında bu olay, 19. yüzyılın sonlarına, Levant’a olsa da, itiraf etmeliyiz ki, Düyun-u Umumiye o şartlarda (Doğu akdeniz) kadar uzanıyor. osmanlı İmparatorlu- bazı iyi işler de yaptı. Bu öyle bir dönemdi ki, eğer devlet- ğu, Düyun-u Umumiye bünyesinde, 1881’de böyle bir ler borçlarını ödeyemezse, 1903’te Venezuela’da olduğu teftişle karşı karşıya kalmıştı. oldukça önemli bir kurum gibi, alacaklılar borçlarını tahsil etmek üzere bir savaş ge- olan Düyun-u Umumiye İdaresi, Cağaloğlu’nda eski İran misi gönderiyorlardı. Düyun-u Umumiye faiz oranlarını Konsolosluğu’nun yanında bulunan, İstanbul’un en bü- düşürdü ve Galata, Mersin, İzmir ve Halep gibi şehirleri yük binalarından ve bugünkü İstanbul Erkek Lisesi’nin mimari eserler ve saygın okullarla donatarak bu beldeleri faaliyet gösterdiği binadır. ayrıca bugünlerde geceleri kazançlı hale getirip yabancı yatırımını teşvik etti. pırıl pırıl ışık saçan bir yapıdır. o binaya bakarken zavallı abdülhamid’i düşünün! Dolmabahçe Sarayı’ndan bakıp Bu kriz ilk değil! bu binayı görüyordu ilkin. Sonra kuzeyde, valinin sarayı gibi duran rus Sefareti’yle buluşuyordu gözleri. Derken Mali kontrolü kaybetmiş ve borçlarını ödeyeme- çatısındaki büyük bronz kartallar sebebiyle “kuş kafesi” miş Yunanistan’da da benzer düzenlemeler yapılmıştı. ismiyle anılan alman Sefareti dikiliyordu karşısına. (İnan- 1947’de Marshall Planı için toplanan tüm delegeler, is- ması güç ama bu heykeller 1919’da bir gece yarısı çalın- tatistikleri düzenlemek üzere ülkelerine geri döndüler. dı.) o son derece zeki insan, bu görüntü karşısında ken- Yalnızca Yunanistan delegesi mali konuları rahatlıkla disini kimbilir ne kadar aşağılanmış, küçük düşürülmüş açığa kavuşturabileceğini düşünerek Paris’te kaldı. Fakat hissetmişti! Yunanistan, bugün içinde bulunduğu durumu o gün- lerde de yaşamıştı. osmanlı İmparatorluğu ve Mısır gibi Düyun-u Umumiye binası, alexandre Vallaury tarafın- Yunanistan da 1880’lerde gereksiz harcamalar yaptı ve dan tasarlanan muhteşem bir yapıdır. türkiye’de kendi- sonrasını düşünmeden borçlandı. Özellikle de Fransız lerini evlerinde gibi hisseden ve bu ülke için ellerinden bir eşcinselin ısrarları sonucunda düzenlenen olimpiyat gelenin en iyisini yapan birçok yarı-türk yarı-yabancıdan oyunları için haddinden fazla borçlandı. Fakat tüm bu biri olan Vallaury’nin eserleri İstanbul’un muhtelif yer- 24 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

borçlara rağmen zorlu arazilerde ve çetin iklim şartların- Fransızcanın hakimiyetine tepki olarak Latinceye karşılık da demiryolları inşa etti. Korint Körfezi üzerinde köprüler Yunancayı estetik ve dilbilim açısından bir model olarak kurdu. tüm bu inşa faaliyetlerinin dayanak noktası, vergi- benimsediler. Bu konuda M. Butler’ın The Tyranny of Gre- leri ödeyemeyen ve yeni altyapı faaliyetlerinden yararla- ece over Germany (Yunanistan’ın almanya Üzerindeki ta- namayan fakir köylü sınıfıydı. askeri harcamalara anlam- hakkümü) isminde eski ama mükemmel bir kitabı vardır. sız bir israf hakimdi. ayrıca Girit için 1897’de osmanlı’yla Yunan olgusu, dilin yanı sıra estetik ve felsefeyi de etki- girilen savaş da kaybedilmişti. Yunan bonoları değer ledi. Bu durum, köklü bir alman dergisi olan Der Spiegel kaybetmiş, Uluslararası Mali Komisyon denetim için ile büyüyen almanların da içinde olduğu modern oku- Yunanistan’a gelmişti. Daha sonra başbakan olacak olan run 1820’lerin dilini anlamakta yaşadığı zorluğu açıklıyor. Harilaos trikupis (1922’de türkiye’ye esir düşen komuta- açıkçası bugünlerde Berlin’de Kant’ın İngilizce çevirisini nın babası) parlamentoda iflas ettiklerini itiraf etti. Ulus- kullanmak mecburiyetindeler. lararası Komisyon, Düyun-u Umumiye’ye benzer bir ku- rum oluşturdu. Bu kurum, tütün başta olmak üzere çeşitli Lord Byron, “rüyamda Yunanistan’ın özgürlüğüne devlet tekelleri ile iskambil kâğıdı ve Nakşa adası’ndan kavuşamayacağını gördüm” derken hiç de yalnız değildi. gelen köpekler için tırnak törpüsü gibi muhtelif ürünler- Diğer taraftan avusturya İmparatorluğu’nu 1848’e kadar den vergi topladı. Yabancıların elinde olan bu mali kont- 30 yıldan uzun bir süre yöneten Prens Metternich gibi rol 1978’e kadar devam etti. Bu durum, uluslararası ku- avrupalı muhafazakârların ona katıldığını söyleyemeyiz. ruluşların asıl maksatlarını neticelendirdikten sonra bile Metternich osmanlı İmparatorluğu’nun kendi kendine o ülkelerde kaldığı gerçeğini doğrular niteliktedir. (Mars- birçok sorununu çözerek, bunların ölümcül bir hal al- hall Planı bugün varlığını oECD olarak devam ettiriyor.) masının önüne geçebileceğini düşünüyordu. Büyük bir isteksizlikle Yunanistan’ın “hayatta kalması” gerektiğini Tarihte Yunan olgusu düşünerek osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasını ka- bul etti. Yunanistan bir lanetle doğdu; kendi ismi gibi…2 Ba- ğımsızlığını elde edemiyordu ve yardım için avrupalıla- 19. yüzyıla hükmeden millî birleşmelerin genelin- ra koştu. 1832’de bağımsızlığını kazandı ve başta Lord de durum böyledir. Daha sonra İtalya Faşizm, alman- Byron olmak üzere avrupalı romantikler tarafından ya Hitler’le hatırlanacaktır. Yunanistan ise romantikler alkışlarla karşılandı. Bağımsızlığın elde edilmesinin arka- tarafından büyük ölçüde desteklenen Bolivar Latin sında büyük bir entelektüel hareket yatıyordu. almanlar, amerika’sının da yer aldığı dönemin millî bağımsızlık mücadeleleri içinde değerlendirilebilir. » Protestolara sahne olan meydan: Syntagma Meydanı Yunanistan’da yaşanan mali krize karşı düzenlenen ve adeta meydan savaşını andıran şiddetli protestolarla tarihe geçti. Euro’nun kurtarma planına karşı yapılan grevler okulların kapanmasına, hastanelerde sınırlı hizmet verilmesine ve toplu taşımanın durmasına sebep oldu. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 25

İzdüşüm Latin amerika’daki bu bağımsızlık mücadeleleri as- Balkanlı fanatiklerin ve kabadayıların yaptıkları, bu dias- lında büyük bir hayal kırıklığıdır da. İngilizlerin (Şili ayrı porayı hiç de heyecanlandırmıyordu. Her zaman gerilim- tutulmak kaydıyla) bu ülkelerin durumuyla ilgili bir de- ler yaşanmış, bu durum 19. yüzyılın sonlarına kadar de- yimi de vardır: “all dressed up and nowhere to go.\" Yani vam etmiştir. Yunanistan o zamanlar para değerini altına \"Güzelce giyinip, gidecek yeri olmamak.” dayandırıyordu ve problemlerini ancak Yunan halkı aşırı kalabalık köylerden başka ülkelere göç edince çözebildi. Millîleşmenin içyüzü Yunanistan’ın o zamanlardaki asıl problemi, yine Yunanistan’ın millî kurtuluş mücadeleleri başından türkiye’yle yaşadığı sorunlu ilişkilerdi; silahlanmaya çok beri avrupa ile gergin ilişkilere neden olmuştur. Bundan büyük bir bütçe ayrılıyordu. Bugün de problemin de- yıllar önce Frank Şövalyeleri ve Katalanlar, 13. yüzyılın ğişmediğini görürüz. Yunanistan, 1947’ye kadar İtalya’ya başlarında gerçekleşen 4. Haçlı Seferi'yle zaten parçalan- ait olan 12 ada’nın yönetimine el koydu. Bu muhteşem mış olan Bizans topraklarında küçük devletler kurmuşlar- adaların eşsiz doğal güzelliklerini korumak için şu ana dı. Venediklilerse İyon adalarını (Korfu, Kefalonia vb.) ele kadar büyük bir çaba sarf edilmiştir. Örneğin İstanköy geçirmiş ve Katolikleştirmişlerdi. Benzer gerilimler Girit adası’ndan Bodrum’a bakarsanız, Yunan yakasına kı- ve Kıbrıs’ta da yaşanmıştır. türkler buraları fethedince yasla burada büyük oranda çarpık yapılaşma olduğuna Latin Hıristiyanlığı'yla birlikte gelen feodalizmden nefret üzülerek şahit olursunuz. ancak bu adaların ekonomik eden ortodoks tebaanın desteğini almışlardır. Yunanis- anlamda türkiye’den başka çıkar yolları yoktur ve Yunan tan 1832’de millî bir devlet olarak kurulunca, Batı avru- Devleti, bu adaları ayakta tutan devlet desteğini sağla- pa yeniden bu topraklarda galip geldi ve onun izlediği maya türkiye’siz devam edemez. Yunanistan’ın kamu yollar takip edilmeye başlandı. Köstekli saatleri ve takım maliyesinde yaşadığı sorunları çözecek gerçek formül elbiseleri ile sakallılar (İtalyan bir Başbakan da otorite 1893, 1832 ve 1232’de yatıyor. Yani avrupa’da değil, kurmak için sakallarını beyaza boyatmıştı), nüfusunun anadolu’da! çoğunluğu arnavut olan atina’ya gelmeye başladı. o dönemin bir milletini millet yapan etkenler oluşturuldu; Çeviri: Hüseyin aksu monarşi, anayasa, bilim akademileri ve büyükelçilikler… İngilizlerin Latin amerika’daki türemeleri de benzer şe- 1 Yazı kaleme alındıktan sonra söz konusu tasarı parlamento- kilde olmuştur. Fakat Yunanlıların elindeki altın anahtar, dan geçti. sahibi oldukları Yunan diasporasıydı. Başta İstanbul ol- 2 “Yunanistan, küçük bir Balkan ülkesi olmasına rağmen, An- mak üzere Beyrut, Kahire ve İzmir’deki Yunanlılar, aydın tik Yunan mirasının altında ezilen bir ülkedir. Bu lanet onu ve zengin insanlardı. Fakat küçük millî Yunanistan’ı kuran, hiçbir zaman bırakmamış ve 19. yüzyıl Yunan entelektüelleri, çoğu Yunanlı bile olmayan arnavut ya da Ulah kökenli isminde bile bir uzlaşıya varamamışlardır. Ülkenin adı antik Yunanistan’a gönderme yapan Hellen mi, Batılıların bildiği Greece mi, yoksa Bizanslı geçmişine gönderme yapan Rum Ülkesi mi olmalı?” » Düyun-u Umumiye’den İEL’ye: 1913’te İstanbul Erkek Lisesi adını alan ve Beyazıt’taki Fuat Paşa Konağı’na nakledilen İstanbul Sultanisi, 1933’te Atatürk’ün emriyle bugünkü yerine yerleşmiştir. 26 DERİN TARİH / 2012 NİSAN



osmanlı kentsel dÖnüşümü bÖyle yapardı 28 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Şehir Tarihi Stratejik bir mevkide bulunan Kars ve kalesi 1579 yılında Şark Serdarı lala Mustafa paşa’nın gayretleriyle kapsamlı bir onarımdan geçirildi, hatta yeni baştan inşa edildi. K ars Kalesi ve şehri muazzam bir abDÜlKaDİr ÖzCaN inşa faaliyeti veya bugün kullan- dığımız tabirle bir “kentsel dö- aozcan@fsm.edu.tr nüşüm” programı çerçevesinde birkaç ay gibi çok kısa bir süre Beylerbeyi Hadım Cafer Paşa’ya havale edilmişti. İnşaat sırasında muhtemel bir saldırıya karşı ileri içerisinde bitirilmiş ve yapılan karakollar konuşlandırılmış, hatta saldırıda bulu- nan Safevi kuvvetleri mağlup edilmişti. iskânla şenlendirilmiştir. Sırtında taş taşıyan paşa Kuzeydoğu Anadolu’daki serhat şehirlerimiz- Görkemli temel atma töreni esnasında kesilen den olan Kars, tarih boyunca Hitit, Urartu, Sasani, kurbanlar ve edilen dualardan sonra Lala Mustafa Paşa’nın zaman zaman sırtında taş ve toprak taşı- Arap, Bizans ve Selçukluların idaresinde kalmış- ması askere örnek olmuş ve moral vermiştir. Ger- çekten birbiriyle yarışırcasına işe başlayan paşa- tır. Uzun bir tarihi geçmişe sahip Kars Kalesi’nin lar, bir ay gibi çok kısa bir sürede Kars Kalesi'nin surlarını, bedenlerini, burçlarını yeniden inşa et- İzzeddin Saltuk Bey tarafından yeniden yaptı- tiler. Âli tarihinde özellikle Cafer Paşa ve büyük kardeşi Rıdvan Paşa ile birlikte Behram Paşa’nın rıldığı bilinmektedir. Daha sonra zaman zaman gayretlerinden önemle bahsedilir. Gürcülerin, uzunca bir süre de Moğolların (İlhan- Erzurum Beylerbeyi Mehmed Paşa, kaleden başka, beylerbeyinin ikameti için bir de saray lıların) yönetiminde kalan şehir, ardından Celayir- inşa ettirmişti. Bunun yanında Sultan III. Murad adına bir cami yapılmış, mevcut taş kale tamir liler, Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafından ettirilmişti. Diğer camiler Serdar Mustafa Paşa ile Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa ve yeniçerilerin » Soldaki minyatür Türk Dünyası Kültür Atlası- Osmanlı Dönemi 4, İst. 2002, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, s. 434’ten alınmıştır. idare edildi. Nihayet Kanuni Sultan Süleyman’ın ağası adına yapılmıştır. İnşaat faaliyetleri devam ederken bazı garip olaylar da zuhur etmiştir. Irakeyn Seferi’yle Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Özetle, bölük halkından biri, oradaki merka- Uzun süren savaşlar yüzünden harap duruma dinin tamirini isteyen evliyadan Ebü’l-Hasen-i Harakanî’yi (ö. 1034) rüyasında görmüş, onarım- düşen Kars, 1548 yılında tamir edildiyse de Safevi dan sonra bu zatın kabri ziyaretgâh olmuştur. Sivas Beylerbeyi Mahmud Paşa kolunda ortaya saldırıları yüzünden tekrar harap oldu. İran’a sı- çıkan tarih kitabesinden, kalenin 1153'te Melik İzzeddin Saltuk’un veziri Firuz ile Tâcınisa adın- ğınan Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezid’in iadesi da bir hatun tarafından tamir ettirildiği anlaşıl- mıştır. karşılığında Safevilere bırakıldı, ancak birkaç yıl İnşaat tamamlanınca, asker arasında bulunan sonra geri alındı. şairler birçok tarih beyti söylemişlerdir. En mü- nasibi Tîgî mahlaslı bir sipahinin, Stratejik bir mevkide bulunması sebebiyle sık İşidüp halk-ı âlem Tîgiyâ târîhini anun sık tahribata uğrayan Kars ve kalesi, 1579 yılında Didiler eyledi âbâd Kars’ı Mustafa Paşa mısralarıyla biten şiiridir. III. Murad’ın, Hoca Sadeddin Efendi’nin kalemin- Tam bir osmanlı şehri den çıkan yazılı emri üzerine Şark Serdarı Lala Gelibolulu Mustafa Âli’nin verdiği bilgilerden, Mustafa Paşa’nın gayretleriyle kapsamlı bir ona- Kars’taki inşaat çalışmalarının iki safhada ger- çekleştirildiği anlaşılmaktadır. Ona göre önce iç rımdan geçirildi, hatta yeniden inşa edildi. ve dış kalelerle varoşun surları yapılmış, daha » Sayılarla kale ve şehir Yedi paşaya yedi burç Dış kalenin çevresi yaklaşık 1579 ilkbaharında Kars’a gelen Mustafa Paşa 3,500 metredir. kaleyi 7 burca göre 7 kola ayırdı ve her bir kolu Bunun dışında bir paşaya havale ederek inşaatı başlattı (27 Tem- Taşbaşı, Ortakapı muz 1579). O sırada Lala Mustafa Paşa’nın divan ve Yusufpaşa kâtibi olarak Kars’ta bulunan tarihçi Gelibolulu mahallelerini de Mustafa Âli’nin bildirdiğine göre birinci burç Şam içine alan surlarla Beylerbeyi Sokolluzade Hasan Paşa’ya, ikinci burç birlikte tamamının Erzurum Beylerbeyi Mehmed Paşa’ya, üçüncü çevresi yaklaşık burç Karaman Beylerbeyi Mehmed Paşa’ya, dör- 27 bin metredir. düncü burç Serdar Lala Mustafa Paşa’ya, beşinci Dış kale etrafında burç Diyarbekir Beylerbeyi Behram Paşa’ya, altın- geniş ve derin bir cı burç Sivas (Rum) Beylerbeyi Mahmud Paşa’ya, de kanal vardır. İç burçların en yükseği olan yedincisi ise Anadolu ve dış kalelerde toplam 220 burç ve kule bulunur. Şehirde ise 3,000 ev, 47 cami ve mescit, bir hayli de dükkân bulunuyordu. 2012 NİSAN / DERİN TARİH 29

Şehir Tarihi » Katedral ve minarenin yan yana yükseldiği kartpostaldaki eski köprünün bugünkü halinden bir görüntü… » Bir zamanlar sonra da bunların detayları ikmal edilmiştir. Depremzede Kars böyleydi Kale inşasının tamamlanmasından sonra, şeh- 17. yüzyıl ortalarında şehri görmüş olan Evli- Kars Kalesi Saltuklu rin inşasına başlanmıştır. Bu sırada, özellikle “Na- ya Çelebi, Kars’ta 3 bin evin bulunduğundan söz rınkale” adıyla bir iç kale, burçlarla tahkim edil- eder. Şehirde bedesten olmamasına rağmen bu Sultanı Melik miş dış kale ve çevresindeki hendekten, 3 adet asırda 200 kadar dükkânın varlığı da bilinmek- gözcü kulesinden ve azepler ile dizdar için askeri tedir. Ayrıca 2 hamam, 18 sıbyan mektebi ve bir İzzeddin’in emri kışla inşaatından başka bir beylerbeylik sarayı, medrese Kars sınırları içindedir. bir mektep, bir medrese, Kars çayı üzerinde biri ile 1153’te inşa taştan, diğeri ahşaptan 2 köprü, zarif ve heybetli Fakat şehri bu defa 1664 depremi vurmuştur. minareleriyle 5 cami, 3 adet demir kale kapısı, as- Birçok cami ve ev yerle bir olunca Kars’ta imar edilmiştir. keri karakollar, ahali için meskenler, dükkânlar, çalışmaları yeniden hız kazanır. Aynı asrın sonla- (Gravürlerle Tür- konaklar, hamamlar, çarşılar, değirmenler ve su rında bir Batılı gezgin, şehirde askerî garnizonun kiye, c. 5, Ankara terazileri yapılmış, yollar ve sokaklar tanzim edil- varlığından ve sivil nüfusun azlığından söz eder. 1997, s. 105. miştir. Mektep ve medrese gibi bazı müesseseleri Bu asrın son çeyreğinde ise şehirde 40 cami, 38 ise paşalar kendi paralarından hayrat olarak yap- medrese, 7 kilise, 4 han ve 5 hamamın bulundu- Gravür: J. Ramage) tırmışlardır. ğu kaydedilir. Olayın bir başka şahidi olan Harîmî mahlaslı Ya tahrip ya işgal Rahimîzâde İbrahim Çavuş, inşaat sırasında gece- leri de çıralar yakılarak çalışıldığından söz eder. 19. yüzyılda birkaç defa Rus işgaline uğrayan Öyle ki, Büyük Cami 29 Cemaziyelevvel 987 günü Kars, 1878 Berlin Antlaşması gereği Rusya’ya bı- kılınacak Cuma namazına yetiştirilmiştir. rakıldıysa da, 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile tekrar Osmanlı Devleti’ne veril- Çok önemli bir diğer faaliyet de, Kars çayından miştir. Aynı yıl 30 Ekim’de imzalanan Mondros bir kol alınıp dış kale içine akıtılması ve savunma Mütarekesi’nin ardından Ermeni ve Gürcülerin amaçlı hendeğin istenildiği anda suyla doldurula- saldırılarına uğrar. Nisan 1919’da İngiltere tara- bilmesiydi. Böylece halkın su ihtiyacı da karşılan- fından işgal edilir. İngilizlerin Kars’ı Ermenile- mış oldu. Bu büyük işi başaran Ramazanoğlu Pirî rin denetimine bırakmaları üzerine tekrar kaos Paşazâde İbrahim Bey’in oğlu İsmail Bey’e müka- içinde düşen şehir, nihayet Kâzım Karabekir Paşa fat olarak Sis (Kozan) sancağı beyliği verilmiştir. tarafından Ermenilerle imzalanan Gümrü Antlaş- ması ile yeni Türk devletine bırakılmıştır. 2 aya yakın süren bütün bu faaliyetlerle Kars’ın tam bir \"Osmanlı şehri\" olarak yeni baş- Abdülkadir Özcan tan kurulduğu söylenebilir. Bu inşa faaliyetleri Prof. Dr., Fatih Sultan Mehmet Üniversi- sadece Kars’la da sınırlı kalmamış, aynı anda yine tesi Tarih Bölümü öğretim üyesi. Safevîler tarafından tahrip edilen Keçivan, Ani, Mağazbert ve Kağızman gibi civar kaleleri de tah- kim edilmiştir. 30 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

MS 2010 Sagalassos Antoninler Çeşmesi yeniden doğdu. MS 161-180 yıllarında, Roma İmparatorluğu’nun Yapılan çalışmalarda, Roma İmparatorluğu Aygaz olarak, böylesine zorlu bir çalışmanın görkemli kenti Sagalassos’ta inşa edildi Antoninler zamanında bir prestij simgesi olan bu anıtsal sponsorluğuyla, Anadolu tarihinin gizli kalmış Çeşmesi. Yüzyıllar sonra büyük bir depremle çeşmenin tamamlanması için, 3 bin 500 parça bir hazinesini gün ışığına çıkarmanın mutluluk yıkıldı ve efsaneler arasındaki yerini aldı. bir araya getirildi. ve gururunu yaşıyoruz. Neredeyse 1800 yıl sonra, 1994 yılında Sagalassos Antik Kenti’nde yapılan kazılarda bu muhteşem 400 bloktan oluşan bu görkemli yapının tüm çeşmenin parçaları yeniden gün ışığına kavuştu. parçaları kazı dönemini takiben yere indirildi. Depreme karşı güçlendirme çalışmaları Son altı yıldır Aygaz, Antoninler Çeşmesi’nin sonrasında, Sagalassos Antik Kenti’nin anıtsal restorasyon çalışmalarına sponsor olarak, kültür - miraslarından olan Antoninler Çeşmesi, sanat etkinliklerini destekleme geleneğini sürdürüyor. yeniden suyla buluştu.

Yakın Tarih bugünkü takvimle 13 nisan’a denk gelen 31 mart isyanı yakın tarihimizin en karmaşık olaylarındandır. tarihçi necmettin alkan bu çok boyutlu oyunun 31 martiçyüzünü ortaya koyuyor. vak’ası neyİn kılıfıydı? » Bahane miydi? 31 Mart isyanını bastırmak için gelen Hareket Ordusu komutanları Taksim Kışlası önünde. (Çelik Gülersoy, Taksim, İstanbul, 1986. s. 86.)

Hareket Ordusu nasıl oluyorsa, zaten bitmiş olan bir isyanı bastırmak için İstanbul’a yürümüştür! NECMETTİN alKaN necmettinalkan@gmail.com 31 Mart Vak’ası bir kavramla, birkaç nedenle ve bir-iki aktörle izah edilemeye- cek kadar karmaşık, bir o kadar da çetrefilli bir me- seledir. Hadisenin yerleşik tarih kurgusunun anlatmadığı bambaşka bir bo- yut ve şekle sahip olduğunu söylememiz gerekir. Öncelikle altını çizmemiz gerekir ki, bu is- yan, II. Meşrutiyet’in ilanıyla başlayan siyasî ve sosyo-psikolojik gelişmelere ve ciddî hayal kırık- lıklarına karşı oluşan geniş tabanlı bir tepkinin ürünüdür. Daha açık bir ifadeyle, Abdülhamid’in “mutlakî” yönetimine son vermek ve Meşrutî idareyi yeniden kurmak iddiasıyla yola çıkan Jön Türklerin, iktidara hakim olmak adına giriştikleri faaliyetler, farklı toplum kesimlerinde hayal kı- rıklıkları ve kırgınlıklar doğurmuş, bunlar da ma- lum isyana zemin hazırlamıştır. Buradaki asıl sorun, 24 Temmuz 1908’de Abdülhamid’in yaklaşık 30 yıllık mutlakî yöneti- mine son verilmesi ve ardından hızlı bir şekilde çok başlı “Jön Türkî/İttihadçı mutlakî” bir yöne- timin kurulması gayretidir. Nasıl ki Abdülhamid yönetimi kendi karşıtlarını bir şemsiye altında toplayan Jön Türk hareketini doğurmuşsa, aynı şekilde, “Jön Türkî/İttihatçı mutlakî” yönetim de benzer biçimde çok bloklu bir muhalif cephenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 31 Mart Vak’ası’nın patlak vermesinde etkisi veya rolü olan aktörlere bakıldığında, bu cephe- nin çok farklı kesimlerden oluştuğu görülecektir. Öncelikle bu bloğun taşeronluğunu yapan Avcı Taburlarını zikretmek gerekiyor. Özellikle Meş- rutiyetin yeniden ilanından sonra bazı subayların dinî konularda gösterdikleri zaafiyetler ve giriş- tikleri provokasyonların neden olduğu rahatsız- lıklar Avcı Taburlarının sokağa dökülmesine yol açmıştır. İsyanda rol alan ikinci önemli grup, medrese talebeleridir. Askere alınmalarıyla alakalı hazır- lıklar, medrese talebelerinin yönetim karşıtı blo- ğa geçmelerine yol açar. Böylece hadise dinî bir renk kazanır. Üçüncü grup ise yeni yönetimin askeriye ve 2012 NİSAN / DERİN TARİH 33

Yakın Tarih » Taksim’deki bürokraside başlattığı tasfiye hareketinin mağ- ve Derviş Vahdeti bu isyana bir şekilde müdahil C Topçu Kışlası durlarıdır. Bunların sayısı, aileleriyle birlikte bin- olan diğer aktörlerdir. Bunların hedefleri, devlet M önünde 31 Mart lere ulaşır. Böylece o günkü Osmanlı toplumunun üzerinde gittikçe nüfuzu artan İttihad ve Terak- Y hatırası: ’Mücâhid-i temelini oluşturan üç farklı zümre yeni yönetim ki Cemiyeti’ne darbe vurmak ve mümkünse onu CM karşısında muhalif bir cephe oluşturmuşlardı. Bu tasfiye etmekti. Bu noktada bir dış faktör olarak MY Hürriyet’ Enver muhalefet, kesinlikle Meşrutî yönetim ve Kanun-i İngiltere Büyükelçiliği’nin de olayda parmağının CY Esasî karşıtlığı olarak değerlendirilmemelidir. olduğu söylenebilir. İngiltere burada, Prens Saba- CMY Bey bazı zevatla Zira isyan süresince böyle bir söyleme başvurul- haddin grubunu desteklemektedir. K madığu gibi, tersine, Meşrutî yönetimden sapıldı- görüşürken. ğı yolunda şikâyetler de dile getirilmiştir. abdülhamid masumdu (Çelik Gülersoy, Kimlerin parmağı vardı? Bu karmaşık denklemde yer almayan bir kişi Taksim, İstanbul, varsa, o da Sultan II. Abdülhamid’dir (1876-1909). 1986, s.85.) Meseleyi tam olarak anlayabilmek için ortaya İsyanda da, devamındaki süreçte de hiçbir rol çıkan tepkiyi kontrol altına almak ve yönlendir- oynamaz; baştan itibaren tarafsız ve pasif bir mek isteyen aktörlerin de tespiti gerekiyor. Bun- tavır takınır. Buna rağmen, müsebbibi olmadı- lar İttihad ve Terakki Cemiyeti, Ahrâr Fırkası ve ğı bu isyandan sorumlu tutulur. 27 Nisan 1909 İngiltere Büyükelçiliği gibi çok önemli aktörler- günü tahttan indirilerek hak etmediği bir bedel den oluşur. ödemek zorunda bırakılır. Jön Türkler, isyanla ellerine geçen fırsatı değerlendirerek kadim düş- İttihad ve Terakki’nin olaylarda parmağı oldu- manları II. Abdülhamid’i tahttan indirmiş ve yeni ğu birçok kaynakta geçer. İddiaya göre, er kıyafe- muhaliflerini tasfiye etmişlerdir. ti giydirilmiş bazı subaylar Avcı Taburlarını isyan sırasında sevk ve idare etmişlerdir. Bunların, do- 31 Mart Vak’ası’nda göz ardı edilen diğer bir layısıyla Cemiyetin amacı, isyanı bahane ederek husus, isyanın fiilî olarak en fazla bir-iki gün sür- başta Sultan II. Abdülhamid olmak üzere gittikçe müş olmasıdır. Birinci günün gecesinden itibaren güçlenen Cemiyet karşıtlarını tasfiye edebilecek- âsi askerler kışlalarına çekilmeye başlamışlar, leri müsait bir ortamı oluşturmaktı. ertesi günse şehirdeki hayat normal akışına dön- müştür. Daha önemlisi, olaylar devam ederken, İttihad ve Terakki Cemiyeti karşıtlarından eski Meclis-i Mebusân’ın açılmış, resmî oturum ve Sadrazam Kâmil Paşa, Ahrarcı Prens Sabahaddin müzakerelere devam edilmiş olmasıdır. Sonraki günlerde oturumlara katılan mebus sayısı 190’a kadar yükselir. (Oturumların zabıtları resmî gaze- te olan Takvim-i Vekâyi’den takip edilebilir.) Yani Hareket Ordusu nasıl oluyorsa, zaten bitmiş olan bir isyanı bastırmak, açık bir meclisi açmak ve yürürlükte olan Kânûn-i Esâsî’yi yeniden yürürlü- ğe koymak için İstanbul’a yürümüştür! Aslında bütün bu iddialar, gizlenmek istenen nihaî amaç için bahaneden öte bir anlam taşı- maz. Daha da önemlisi, Hareket Ordusu’nun bu operasyonu, yürürlükteki Osmanlı hukuk siste- mine göre açık bir darbedir. İsyanın arkasındaki asıl güç olan İttihad ve Terakki Cemiyeti ve ona destek verenler, II. Abdülhamid’in tahttan indiril- mesi için darbe yapmak istemişler, bunun için de 31 Mart Vak’ası’nı bahane etmişlerdir. Necmettin Alkan Doç. Dr., KTÜ - EF Tarih Bölümü Yakınçağ Anabilim dalı öğretim üyesi ve Selanik İstanbul’a Karşı kitabının yazarı. 34 DERİN TARİH / 2012 NİSAN



Defter İSMaİl Kara İrTİCA EDEBİYATı YAHUT MUHALEFETİN ADı » Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi'nde Türk Düşünce Tarihi ve İslam Ahlakı Ana Bilim Dalları başkanıdır. II.Meşrutiyet’in ilânından önce basılan, emek yine Sultan abdülhamid döneminde basılan Kamus-ı mahsulü, hacimli ve iddialı türkçe sözlüklerde osmanî’sinde (baskı tarihi: 1897-1906) “irtica”, yüzünü “irtica” ve “mürteci” kelimelerinin nerede ise hiç bir şekilde gösterir gibi oluyor ama tehditkâr bir vazi- yer almadığını söylemenin, bugün için ilk bakışta ne yet almaktan, hele hortlamaktan çok uzakta: “İrtica: Geri kadar şaşırtıcı gelirse gelsin, hakikatin ifadesi olduğunu dönmek; satılan şeyin parasıyla faideyi mûcib olacak şey hatırlatmakta fayda var, hem de ziyadesiyle. almak. Elfâz-ı müsta’meleden değildir” falan... Örnek isterseniz kamus yelkenine atlayıp sözlükler Sözlükte yok, ya gerçekte! denizinde kısa boylu bir sefer yeterli olabilir. Mesela İsterseniz burada biraz durup düşünelim. Sözlükler- türk dilinin sözlük vadilerinde büyük hizmetleri ge- çen redhouse’ın 1851-1852 baskı tarihli Müntehabât-ı deki bu sessizlik tek başına “irtica”nın olmadığına delil Lugât-ı osmaniye’sinde ve 1890 baskı tarihli turkish and olarak kullanılabilir mi? Sansür, hafiye teşkilatı, istibdat, matbuat yasakları bu işe de el atmış olmasın?! Hiç ya- İrtica sadece muhalefetin adı bana atılacak bir soru ve tereddüt değil bu. Mehmed değil, aynı zamanda Türkiye’ye Salahî’nin durup dururken “elfâz-ı müsta’meleden değil- müdahale etmenin en kullanışlı dir”, yani “İrtica kelimesi kullanılmamaktadır” demesi as- yoludur. lında şüpheyi davet ediyor. Hem kelimeyi alacaksın, hem de kullanılmamaktadır diyeceksin! English Lexicon’ında “irtica” kelimesinden eser yoktur dersem inanır mısınız? İlki İstanbul’da yani dâr-ı İslâm’da, Şair “Şüphe bir nûra doğru koşmaktır” demişti ya, ikincisi Londra’da yani diyar-ı küfürde basılmış olmasına irtica şüphesi koşusu bizi bir başka şairin sözlüğünün rağmen irticaya karşı sessiz kalmakta durum değişmiyor. önüne getiriyor. Muallim Naci’nin kendi adıyla anılan İsterseniz kendinizi rahatlatmak için buna \"ince İngiliz lügatinde (baskı tarihi: 1891) “irtica” için verilen karşılık, politikası\" deyin, bence bir mahzuru yok; fakat rahatı- istibdatla akrabalığı hususunda birçok şeyi ayan beyan nız kısa sürecek. Çünkü büyük sözlükçü ve ansiklope- ortaya koyuyor: “İrtica: Geri dönmek demek ise de iade-i dist Şemseddin Sami’nin o koca Kamus-ı türkî’sinden istibdat taraftarı olmak mânasında kullanılmağa başla- de (baskı tarihi: 1899-1900), Kamus-ı Fransevî’sinden nılmıştır.”“İade-i istibdat” ibaresi çok mühim olduğu için de (baskı tarihi: 1885) irtica yoklayan eliniz ve mürteci bunu bir yere kaydedelim. kollayan gözleriniz boş dönecektir. Mehmed Salahî’nin Kamus yelkeniyle kısa bir seyahat iyi gelir demiştik ama uzarsa sıkıcı olabilir. onun için sahile doğru dü- meni kıralım ve mümkünse sürati artıralım: türk Dil Kurumu’nun bastığı ilk türkçe Sözlük’te (1945) irtica için 36 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

sadece “kaytaklık” karşılığı verilmiş. Ne demek istediğini Yahut “eski devrin müstebitleri bugünkü günün mür- anlamak için aynı sözlükte “kaytak” kelimesine gidiyoruz: tecileri” idi. İkinci ifade ulemadan ve Beyanü’l-Hak yazarı “Eskiyi ve geriyi özliyen, yeniliklerin kaldırılıp eski halin Ermenekli M. Safvet Efendi’ye aittir. aynı zat, aynı mec- dirilmesini diliyen, mürteci.” Burada “eski” ve “geri”nin al- muada ramazan’da “açık saçık” kadın oynatan tiyatrolara tını çizmemiz lazım ama gördüğünüz üzere Cumhuriyet halkın gösterdiği muhalif tepkiyi irtica olarak adlandırı- ideolojisinin temel kurumlarından biri olarak tDK o yıllar- yor. Yani muhafazakâr ilmiyeden biri, Devr-i Hamidî’de da “irtica” çığırtkanlığı yapmıyor. “Kaytaklık” üzerinden işi tiyatrolara karşı gösterilen müsamahasızlık ve takiple muğlaklaştırdığı bile söylenebilir. Ferit Devellioğlu’nun irticayı eşleştiriyordu. çok kelime ihtiva eden lâkin kronoloji ve fikrî endişe gö- zetmeyen sözlüğünde (1962) “İrtica: Geri dönme, geri Ciddi mesafenin dahası var: İttihatçıların tasfiye et- dönücülük, eskiyi isteme” ile yetinildiğini görüyoruz. mek için “irtica” ile suçladıkları muhalifleri -diyelim ki Vol- Hâlbuki yazıldığı devre göre bu çok bayat ve yetersiz bir kancılar, Derviş Vahdeti, “Şeriat isteriz” diyenler- aslında karşılık. ama türk Dil Kurumu’nun bugün tedavülde olan İttihad ve terakki idaresini istibdada dönmek, abdülha- sözlüğünde irticanın tek karşılığı var: “Gericilik.” mid idaresine benzemek, meşrutiyetten ve meşveretten uzaklaşmak üzerinden tenkit ediyorlardı; birlikte istib- Türkiye’ye müdahalenin en kestirme yolu dadı devirdik, siz geldiniz, daha müstebit kesildiniz di- İrticayı siyaset dilinden ayrılmaz, basın dünyasından yorlardı. Ve haklıydılar. 1911 yılında Kanun-i Esasî’yi tadil ederek padişaha Meclis’i feshetme yetkisi vermek iste- kopmaz; kullanışlı, istismara açık ve tehditkâr bir unsur yen İttihad ve terakki mensuplarına karşı Hürriyet ve İti- haline getiren hadisenin 31 Mart (13 Nisan 1909) Vak’ası lafçıların “Hükümet [İttihadçılar] irtica yapıyor, hükümet olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Mayalandığı yer ve meşrutiyete darbe indirmek istiyor!”diye haykırmaları da doğum tarihi orası. Yeterince hatırlamadığımız şey ise o böyle bir şeydi ve haklıydı. Fakat yavuz hırsız ev sahibi- günkü kullanımıyla bugünkü kullanımı arasındaki ciddi ni bastırmış, köşeleri tutmuş, kendisine yöneltilen haklı mesafedir. o zaman ilk (ve neredeyse tek) hatırlattığı tenkitleri muhaliflerinin başına ve boynuna sarmayı ba- şey, istibdat devrine, Sultan abdülhamid idaresine, “eski şarmış. o gün bugün hep onun sesi çıkıyor. tam şairin rejim”e, korkulu rüyaya dönmekti. o devrin etkili ifadele- dediği gibi: “Sorsalar mağdurîni gaddar kendin gösterir.” rine başvurursak “nur-ı meşrutiyeti söndürmek ve nâr-ı istibdadı alevlendirmek”ti irtica. İrtica muhalefetin adıdır. Bu başat unsuru ihmal etti- ğimizde 1926’da Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan daha » Hürriyet idamlarla beraber geldi: 31 Mart’tan bugüne irtica edebiyatı üzerinden birbirimize ve Türkiye’ye verdiğimiz zararların, açtığımız yaraların haddi hesabı yok. Beyazıt Meydanı’nda kurulan idam sehpaları, seyredenlere ibret olması için gün boyu bekletiliyordu. » Mustafa Armağan arşivi 2012 NİSAN / DERİN TARİH 37

Defter demokrat, daha hürriyetperver, daha liberal talepler- Bir şey daha var: 31 Mart’tan bugüne irtica edebi- le ortaya çıkan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, yatı üzerinden birbirimize ve Türkiye’ye verdiğimiz za- 1930’da ise Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın irtica ile suç- rarların, açtığımız yaraların haddi hesabı yok. Fakat 31 lanarak tasfiye edilmesini anlamak mümkün olmaz. Şim- Mart’tan bu yana her seferinde memleketimizin hassas di unutuldu ama Erbakan hareketi ortaya çıkana kadar bir bölgesine kılıç sallayan bütün irticaî (gibi gözüken) şanlı Türk basınında elde tespih, başta takke, mürteci faaliyetlerde; yani Kürtleri ve Doğulu İslâmî endişe sahip- olarak karikatürleri çizilen siyasî liderler Menderes ve lerini yakan Şeyh Said İsyanı’nda, tarikatları ve hususen Demirel’di. Tam da burada belki Falih Rıfkı Atay’ın o meş- Nakşîleri kavuran Menemen hadisesinde, Alevîleri ateşe hur cümlesini aktarmak münasip düşecektir: “Türkiye’de salan Maraş, Çorum, Sivas olaylarında baş aktör olması demokrasi, hoca ve mürteci saltanatı demektir.” çok muhtemel “dış mihraklar”a karşı hiçbir şey yapama- mış olmak, buna karşılık, kendimizi yemeyi, yaralarımızı İrtica edebiyatı mürtecilikle suçlanan cenahı da bü- derinleştirmeyi biteviye sürdürmek gerçekten insana yük ölçüde tahrip etti, biçimsizleştirdi, dönüştürdü, yer ağır geliyor. yer kabalaştırdı, ikiyüzlü yaptı, yerin altına itti, Türkiye’den kopardı… Anlaşılmaya ve şerhedilmeye muhtaç bu Velhasıl irtica sadece muhalefetin adı değil, aynı za- problemi anlatmak için yıllar önce “takunyalıların orto- manda Türkiye’ye müdahale etmenin en kullanışlı yolu- pedik terlikleri” istiaresine sığınmıştım. dur. BAŞI EZİLESİ 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan ve YILAN din-siyaset ilişkileri alanında radikal dü- zenlemeler getiren kanunlar (Hilafet’in 38 DERİN TARİH / 2012 NİSAN ilgası, Tevhid-i Tedrisat, Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin ilgası ile Diyanet’in kurul- ması) irtica edebiyatının yeniden yük- selişe geçmesine de zemin hazırladı. Bu düzenlemelerden sonra Akbaba’da çıkan Cem imzalı karikatürün dili ve ifadesi günümüze kadar geldi sayılır. Bir ilmiye mensubunun yahut bir tarikat müntesibi- nin başındaki yılanla sarmalanmış sarığın ortasına “irtica” yazılmış. Başı ezilmesi gereken korkunç bir ejderha bu. Kafası “zehir” saçan fikirlerle dolu. Karikatü- rün altında ve üstünde şunlar yazılı: “Bir Mart nutkundan sonra kurtulduğumuz baş belâlarından – Şimdiye kadar Genç Türkiye’nin başına sarılan taassup yılanı.” İrticanın başı ezilecek demek, Sübha- neke duasını öğrenmeye çalışan körpe ço- cuklar jandarma dipçiğiyle karşılaşacak, hocalar ve şeyhler sürünerek hapse tıkıla- cak, örtülü kadınlar hakarete uğrayacak, din-iman diyen susturulacak, basit ilmi- hal kitapları toplatılacak, camiler metruk hale gelecek, din eğitimi yasaklanacak, minarelere “Tanrı uludur!” sesi değecek… demekti.

EDEBİYAT VE HAYAT SELAM SÖYLE ÇOCUKLUĞUNA BİR ATEŞ YAKMAK Rasim ÖZDENÖREN Ali ÇOLAK Nihat DAĞLI İnsan söz ile var oldu, söz ile kendini buldu, yüceldi. Seçkin kalemlerin güzel eserlerini yayımlamakla biz yayınevi olarak görevimizi yerine getiriyoruz. Çağımızın semeresiz uğraşlarına iltifat etmek yerine bu güzel eserlerle zaman geçirmek de okura düşmektedir. İyi okumalar...

Şehir ve Mimarî siluetimi kaybettim, hükümsüzdür! istanbul tarih boyunca hep değişmişti ama bu defa orantısı bozuluyor. 40 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

paris’ten londra’ya, viyana’dan roma’ya, prag’dan lizbon’a kadar pek çok yerde özenle korunan tarihsel kimlik bir tek İstanbul’da acımasızca yok ediliyor. zÜMrÜT SÖNMEz zumrutsonmez@gmail.com Z eytinburnu’ndan yükselen gökdelenler ancak Ayasofya ve Sultanahmet cami- lerinin arkalarından başlarını uzatınca dehşetle fark ettik İstanbul’da alttan alta işlenmekte olan “kusursuz cinaye- ti”. Bu şehrin “kutsal” siluetinin onun kimliğini oluşturan parçaların en değerlilerinden ol- duğunu hatırlamamız için ille de beton sütunların payitahtın siluetini parçalayıp gözümüze mi batması gerekirdi? Oysa bu, masum adımlarla gelişen bir kent- bozumunun önümüze düşen görüntülerinden sadece biriydi. Gelecekteki İstanbul kıyametinin erken öten horozuydu başka bir deyişle. Belediye yetkilileri güya siluetin böylesine hoyratça zedeleneceğini hiç tahmin etmemişler. Bundan son- ra bir daha olmayacakmış! İnanalım mı dersiniz? Siz inanıp inanmayacağınıza karar veredurun, biz çoktan siluetin tarihine daldık bile. Bakın, İstanbul’un siluetinin tarih içindeki değişim matrisi hangi etik ve estetik sınırlar içinde kalmış. Şe- hir okuma ustası Selim İleri’nin isabetle teşhis ettiği gibi İstanbul’un asırlardır korunan bir bina ahlakı var- dı, biz asıl onu kaybettik. Daha acısı, onu kaybettiği- mizin de farkında değiliz. Kaybettiklerimizi bize hatırlatacak ipuçlarının ta- rihin ak saçlı toprağında saklı olduğuna inanıyoruz. Bunun için buyrun diyoruz size, İstanbul’un siluetinin etik ve estetik temellerini tarihin içine oyulmuş tablo- lardan beraberce seyredip ibretle düşünelim. © Mustafa Cambaz roma ve bizans İstanbul’unun çehresi İstanbul tarihi üç ana dönemde incelenebilir. İlk dö- nem, yaklaşık bin yılı kapsar. Megaralılar M.Ö. 680’ler- de Marmara Denizi’ni geçerek İstanbul’a ulaşmış ve Kadıköy’de Halkedon adını verdikleri bir kent kur- muşlar. M.Ö. 202’de Makedonların tehdidinden kor- kan Komutan Byzantion, Roma’dan yardım ister ve sık sık istilaya uğrayan kentte Roma İmparatorluğu’nun etkisi başlar. Nitekim M.Ö. 146’da Roma’nın egemen- liğine girer. Bu dönemde Gotlar ve İzmitliler tarafın- dan işgal edilen İstanbul, M.S. 330 yılında İmparator I. Constantinus tarafından Doğu Roma’nın yönetim merkezi yapılır. “Yeni Roma” unvanını alan İstanbul dünyanın ilgi 2012 NİSAN / DERİN TARİH 41

Şehir ve Mimarî © Mustafa Cambaz » Ayasofya direniyor: Tarih boyunca iki yana doğru » Başı göklerde yüzlerce minare: Minareler şehri açılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Ayasofya, payandalarla ayakta tutulmaya çalışılmakta. İstanbul’un 17. yüzyıla ait bir gravürü. (Human Atlas, Paris, 1691.) odağı olmaya başlar. Constantinus Romalı soylu- yardımları önlemek amacıyla yaptırılan Anadolu ları çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırır ve Hisarı’dır. Rumeli Hisarı ise Bizans’a kuzeyden ge- yeni başkentin konumuna yakışır bir imar ham- lecek yardımları kesmek için II. Mehmed tarafın- lesi başlatır. Limanlar ve su tesisleri düzenlenir. dan inşa ettirilecektir. Nihayet 29 Mayıs 1453’te Su dağıtım sistemlerinin temelleri atılır. Savun- İstanbul’un üçüncü dönemi, yani “Osmanlı asırla- ma için yeni bir sur yaptırılır ve bugün Sultanah- rı” başlar. Görkemini büyük ölçüde yitirmiş olan met Meydanı olarak bilinen Hipodrom'un inşaatı kentte eski bina ve surlar onarılır. Bizans altya- tamamlanır. Sultanahmet Camii’nin bulunduğu pısı üzerinde Osmanlı binaları birer-ikişer yükse- alanda Constantinus için imparatorluk sarayı ve lir. Sarnıçlar korunur. Fatih’in iskân politikasıyla görkemli ibadethaneler inşa edilir. Şehir impara- yeni yerleşim bölgeleri oluşturulur. torun adıyla özdeşleşir. Fetihten çok değil, 50 yıl sonra Avrupa’nın en 11 Mayıs 330’dan sonra şehrin Konstantino- büyük şehri haline gelen İstanbul, Küçük Kıya- polis olarak anılmaya başlandığı ikinci dönem met diye anılan 1509 depreminden ciddi bir za- başlar. Aya İrini ve ardından 360 yılında Ayasofya rar görür. 45 gün süren depremde binlerce bina kilisesini yaptıran I. Constantinus, kenti Hıristi- yıkılır, çok sayıda can kaybı yaşanır. yan dünyası için önemli bir merkez haline getirir. 476’da Batı Roma’nın yıkılmasından sonra Doğu Bunun üzerine II. Bayezid’in emriyle 80 bin Roma İmparatorluğu Bizans İmparatorluğu’na amele ve usta istihdam edilerek neredeyse yeni- dönüşür ve İstanbul bu imparatorluğun başkent- den kurulan İstanbul’dan günümüze pek çok eser liğini üstlenir. kalmıştır. Ancak şehir, bugüne ulaşan kent planına Kanuni Sultan Süleyman’la kavuşur. Bu dönemde 6. yüzyılın ortaları Bizans İmparatorluğu ve Mimar Sinan imzalı birbirinden değerli eserler inşa İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin başlan- edilir. Veba, yangınlar ve sellere rağmen Kanuni gıcıdır. Jüstinyen döneminde Ayasofya mevcut gö- dönemi, İstanbul için yükseliş evresidir. rünümünü kazanır. Ancak işgallerin yıkıcı etkile- ri de eksik olmaz. 7. yüzyılda Sasaniler ve Avarlar, Batılılaşmanın hızlandığı 19. yüzyılda İstan- 8. yüzyılda Bulgarlar ve Araplar, 9. yüzyılda Rus- bul’un klasik çehresi büyük ölçüde değişir. Mi- lar ve Bulgarlar tarafından kuşatılan İstanbul’un marîden yaşam tarzına, eğitim kurumlarından tarihindeki en büyük yıkım ise 1204’teki Haçlı sanayi kuruluşlarına kadar birçok alanda yenilik- işgal ve yağmasıyla gelir. Fetih öncesinde İstanbul ler görülür. Şehir kuzey ve güneye doğru genişler. 40-50 bin nüfuslu, yoksul ve harabe bir kenttir. Suriçi Bakırköy yönünde, Galata ise Teşvikiye yö- nünde yayılırken, Boğaziçi Sarıyer’e yönelir. Ana- Kubbelerin saltanatı başlıyor dolu yakası bir taraftan Bostancı, diğer taraftan Beykoz’a uzanır. İstanbul’da en eski Osmanlı eseri, 1396’da Yıl- dırım Bayezid tarafından Karadeniz’den gelecek Bu yıllar, altyapı ve kent hizmetlerinde kayda değer gelişmelere sahne olur. Haliç’e köprü yapıl- 42 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Lütfü Tınç arşivi Lütfü Tınç arşivi » 16. yüzyılın dingin silueti: Melchior Lorichs’in 1559 tarihli İstanbul görünümü çalışmasından… (Leiden, Üniversite Kütüphanesi) ması, tünel (metro), Rumeli Demiryolu, Şirket-i rak Taksim Meydanı yapılır ve Taksim-Dolmabah- UNESCO’dan Hayriye ile Şehremaneti (Belediye) örgütü ve be- çe arasında Gümüşsuyu Caddesi açılır. Şişhane, Türkiye’ye uyarı lediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının Taksim, Üsküdar, Beşiktaş gibi meydanlar düzen- UNESCO 2003 çekilmesi, Zaptiye Nezareti’nin kurulup karakol- lenir. Yıldız ve Emirgan bahçeleri park yapılarak yılından bu ların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi’nin hizme- halka açılır. Dolmabahçe Has Ahırları, Saray Ti- yana İstanbul’da te girmesi ve Atlı Tramvay Şirketi’nin çalışmaya yatrosu gibi yapılar yıktırılır. büyük ölçekli başlaması bunlardan birkaçıdır. projelerin kentin Bu sırada İstanbul’daki ilk gecekondu yerleş- siluetine yapacağı Özetle Bizans’ın sütunlar şehri, Osmanlı’nın meleri kendini göstermeye başlar. 1946’da Kazlı- olumsuz etkileri minareler şehrine dönüşmüştür. Bugün yerini çeşme-Zeytinburnu bölgesinde ortaya çıkan gece- dile getiriyor ve gökdelenlerin almakta olduğu bu zarif yükselti- kondular şehre büyük bir hızla yayılır. bu projelerin ler, bir zamanlar şehre deniz yoluyla gelen sey- uygulanması yahların kalplerini yerinden oynatan siluetin en İstanbul’un ulaşım meselesini çözmek ve yeni öncesinde çarpıcı unsurlarıdır. Minare ve kubbelerin etrafı- yerleşim alanları oluşturmak üzere yapılan çalış- uluslararası nı süsleyen küçük evlerin ışıkları peri masalların- malar, özellikle Suriçi’nde tam bir yıkıma döner. standartların göz daki gizemli diyarları anımsatırdı. Menderes döneminde açılan Vatan ve Millet Cad- önüne alınmasını deleri İstanbul’un geleneksel dokusu ile bağdaş- istiyor. Çalışmaların Siyasî başkentten kültür başkentine mayan, eskiyi yok farz ederek yapılmış düzenle- Dünya Mirası Kültür meler olarak sahneye çıkar. Varlıkları için Etki Cumhuriyet kurulmadan hemen önce İstan- Değerlendirmesi bul başkentliği Ankara’ya kaptırınca İstanbul, Cumhuriyet İstanbul’unda gerçekleşen en bü- Rehberi hoyrat bir imar politikasına tabi tutulur. Mimar yük imar değişikliği, Abdülhamid döneminden doğrultusunda Sinan Genim’e göre hızla çevreye yayılan yollar, beri düşünülen Boğaziçi Köprüsü’nün inşasıdır. yapılması tavsiye parklar ve meydanlarla yeni alanlar hesapsızca, Köprünün temeli, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ediliyor. Uzmanlar hemen hiçbir ulaşım etüdü ya da belirlenmiş yer- tarafından 20 Şubat 1970’de atılır ve 3,5 yıl sonra, UNESCO’nun ilk leşim alanı büyüklüğüne bağlı olmaksızın geliş- 30 Ekim 1973’te Cumhuriyet'in 50. yıldönümün- toplantısında miştir. İyi niyetle başlayan planlama çalışmaları de hizmete girer. gökdelenlerin teferruata boğulduğu için sonuçlanmaz. Ve ne gündeme geleceğini yazık ki pek çok tarihi yapı bu dönemde yol açma Boğaz’ın trafiğe açılması İstanbul’un çehresini ve bu konuda çalışmaları sırasında yok edilir. 1924’te göreve önemli ölçüde değiştirir. Daha önce ulaşım zorlu- İstanbul’a büyük başlayan ilk şehremini Dr. Emin Erkul, Anadolu ğu nedeniyle gelişememiş olan Anadolu yakasın- yaptırımlar Hisarı’nın bir bölümünü yıktırarak içinden yol da nüfus yoğunluğu artar. Bu da trafiği yoğunlaş- uygulanabileceğini geçirilmesine müsaade eder. Ardından kıyı yo- tırır ve 1988’de ikinci köprü hizmete açılır. söylüyorlar. lunun genişletilmesi sırasında Rumeli Hisarı’nın önündeki yalılar yıktırılır. Koruma ama nasıl? Lütfü Kırdar döneminde Taksim Kışlası yıkıla- Özetle, İstanbul’un çehresinin Cumhuriyet döneminde köklü bir değişime maruz kaldığını söyleyebiliriz. Bu hızlı değişim, en iyi siluet 2012 NİSAN / DERİN TARİH 43

Şehir ve Mimarî » Yelkenli üzerinden izlenebilir. malardan sonra yetkililer bir imar düzenlemesi devrinde siluet: Zeytinburnu’ndan 3 gökdelenin yükselmesiyle yapılacağını söyleseler de, ne kadar geç kalındığı İstanbul’un Osmanlı açıktır. Ancak tarihçiler, İstanbul gibi tarihî şe- elinde oluşan silueti gündeme gelen siluet tartışmaları aslında yıllar- hirlerin modernizm ve teknolojinin beşiği olan en görkemli günle- dır var. En hararetli tartışmalarsa Gökkafes ola- Avrupa’da dahi başarıyla korunabildiğini hatırlat- rinde böyle görünü- rak adlandırılan Süzer Plaza’nın inşası sırasında madan edemiyor. Haklı olarak soruyorlar: yordu Batılı gravür yapılmıştı. Plaza, hukuken şaibeli ve şehir planla- ustalarına. Neclâ rına aykırı olduğu gerekçesiyle protesto edilmişti. Paris’ten Londra’ya, Viyana’dan Roma’ya, Arslan, Gravür ve Hakkında yıkım kararı verilen yapı, Boğaz’ın en Prag’dan Lizbon’a kadar pek çok şehirde özenle Seyahatnamelerde güzel köşelerinden birinde halen ayakta. korunan tarihî kimlik, İstanbul’da neden koruna- İstanbul, İstanbul, masın? 1992, s.38 (Préault, Zeytinburnu gökdelenleriyle alevlenen tartış- İstanbul; Pertusier, Atlas des Promena- des...) prof. dr. Semavi eyice Selim ileri İstanbul’un sÜlEYManİYE orantısı sİluEtİn dE bozuldu zİrVEsİYdİ! istanbul’un bugünkü hali değişimin boyutlarını anlamak için vapura binip “perişanlık”. Her şeyden önce şehrin şöyle uzaktan bakmak kâfi. Gerek kendi yazarlarımızın, orantısı bozuldu. Süleymaniye’nin, gerekse istanbul’a hayran kalmış Batılı yazarların, hatta Sultanahmet’in, fatih camii’nin bir haşmeti benim gibi 63 yaşında bir insanın bile vaktiyle görmüş olduğu vardı. Şimdi etraflarında heyula gibi çirkin istanbul’la en küçük ilintisi kalmamış bir şehir var karşımızda. yapılar birikti. eski görkem kayboldu. ipin Halbuki roma başta olmak üzere dünyanın büyük tarihî kentleri ucu kaçtı, artık geriye dönüş mümkün değil. -ki istanbul hepsinden önemlidir- siluetlerini korumak için var Tarihî yarımadanın yıllar önce koruma altına güçleriyle çaba harcarlar. peyami Safa 50-60 yıl önce,“Şayet alınması gerekirdi. Bu orantının bozulmasının istanbul büyüyecekse suriçi dediğimiz tarihî şehrin dışında en önemli nedeni, sabotaj olup olmadığı büyümelidir”demiş. Safa’nın bu saptamasına uygun bir inşa konusunda hâlâ soru işaretleri bulunan mümkünken geldiğimiz noktayı çok üzücü buluyorum.“Çağın büyük yangınlardır. Bir diğer önemli hadise mimarisi böyle”itirazlarına da katılmıyorum. Türkiye’de yapılan ise 1935’te çıkarılan ve 500 metre içerisinde gökdelenleri hiç estetik bulmuyorum. Şayet amerika ise model birden fazla cami bulunmasını yasaklayan alınan ülke, oradaki gökdelenler hakikaten estetiktir, burada kanundur. Bu kanundan sonra istanbul’daki yapılanlarsa rezalet. yarım yüzyıl öncesine kadar istanbul’un pek çok cami kullanılamaz olmuş, hatta hiçbir yerinde bu denli şımarıkça yükselen binalar yoktu. istanbul bazıları ev olarak kiraya verilmiştir. Bir süre daima kendi ahlakî değerlerine bağlı kalmıştır. Süleymaniye’nin sonra da metruk camilerin yıkılması için emir üstünde bir yapı ne osmanlı’da, ne de cumhuriyet’te çıkarılmış ve pek çok cami yıkılmıştır. düşünülürdü. Bu, bu çağa mahsus bir şımarıklık... 44 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Yeditepe’den Seçmeler Toplam Lüx Bez Ciltli, Renkli, 5.000 Sayfa Şömizli, Resimli, Lüx Baskı 7 Cilt 832 Sayfa Ciltli, Büyük Boy, 306 Sayfa SORULARLA OSMANLI YAVUZ VE İMPARATORLUĞU MİDİLLİ ERHAN AFYONCU OSMANLI’NIN SON SAVAŞI ÖZER ÖNER OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİhİ JOHANN WILHELM ZINKEISEN Hammer’den farklı olarak Zinkeisen’in eserini orjinal ve değerli kılan ÇANAKKALE CEPhESİNDE hESAPLAŞMA nokta, olaylarla çağdaş Batı kaynaklarını ayrıntılı biçimde kullanması- TÜRKLERİN Atatürk ve Muhalefet Arasındaki GENEL İktidar Mücadelesinde Son Hamle: dır. Zinkeisen, yayınlanmış belge koleksiyonlarını ve çağdaş kronikle- KARARGAhINDA İZMİR SUİKASTİ ri kullanır. Zinkeisen’in eseri, geniş bir perspektif içinde kullandığı kay- PAUL SCHWEDER VAHDETTİN ENGİN naklar dolayısıyla bugüne kadar değerini korumuştur. Özellikle, şimdiye ÇEVİRİ: EŞREF ÖZBİLEN kadar hiçbir Türk tarihçisinin yabancı kaynakları bu ölçüde kullanmadığı göz önüne alınırsa, eserin Türkçe çevirisi tarih edebiyatımız için büyük kazançtır. Prof. Dr. Halil İnalcık *** Johann Wilhelm Zinkeisen, altmış yıllık bir ömrün içine bizce Os- manlı İmparatorluğu tarihçiliğinin en önemli eserini sığdırmış bir ya- zardır. Zinkeisen’in Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa bölgesinde- ki tarihi çok önemlidir. Balkanlar ve Avrupa tarihinin içinde Osman- lılığı bence bugüne kadar geçilemeyecek şekilde doğru yorumlamış- tır ve esaslı bilgiler vermektedir. Zinkeisen’i okumadan Osmanlı ta- rihini mütalaaya almak, tetkik etmek mümkün değildir. Bu yüzden Zinkeisen’deki bilgilerin bu tercüme ile yeni nesil tarihçilere ve öğ- ALAhİMANET OSMANLI’NIN BOSNA DENİZ hAMALLARI rencilere aktarılacağına hiç şüphem yoktur ve bu çok büyük bir ufuk BOŞNAKLARIN OSMANLI İSTANBUL açacaktır. Prof. Dr. İlber Ortaylı TOPRAKLARINA GÖÇÜ MAVNALARI TUFAN GÜNDÜZ MEHMET MAZAK Online Sipariş İçin: Çatalçeşme Sokak. No: 27/15 Cağaloğlu - İSTANBUL Tel: (0212) 528 47 53 • Faks: (0212) 512 33 78 www.yeditepeyayinevi.com bilgi@yeditepeyayinevi.com

Mercek abdülhamid’in korkusuKykaeoşnrakdduisıskiunlaninruınvhaeabdkaliığkgeılörırrhsmaü,ekSümumeltkdanamrIüIa.mialebkleüdrnüinlmhinaüm1?9id. a’insrıvneihkminicniiyvaerıssuınikdaast abDÜlHaMİT KırMızı abdulhamitkirmizi@sehir.edu.tr S ultan II. Abdülhamid gerek şehza- Sarayına kapandı ve 31 yıl boyunca hiçbir vila- deliğinde, gerekse padişahlığının yete gitmediği gibi, tören gereği gitmek zorunda ilk yıllarında yerinde duramayan, olduğu belirli mahaller dışında kendisini şehir- çok gezen, “sosyal” bir kişiliğe sa- den de sakladı. hipti. Cuma namazlarını özellikle Kendisinin ve diğer hükümdar ailelerinin 19. farklı camilerde kılardı. Her fır- asrın ikinci yarısında yaşadıklarına bakılırsa, Sultan Abdülhamid’in vehmini ve suikast kor- satta gemiyle Karadeniz boğazına ya da Adalar kusunu haklı görmemek mümkün mü? Kısa za- man içinde tahttan indirilen ve biri öldürülen açıklarına gidip yüzmeyi severdi. Fakat tahta çıkı- iki seleften sonra padişah olan Abdülhamid’in defalarca tahttan düşürülme tehlikesi ve suikast şının ikinci yılı dolmadan, 20 Mayıs 1878’de, Ali girişimi atlattığı biliniyor ki, en meşhuru 1905 yı- lındaki Cuma Selamlığı çıkışında yaşanan Bomba Suavi önderliğinde 150 kişinin teknelerle Çırağan Vakası’dır. Ablası Seniha Sultan bile Çırağan’daki Sarayı’na hücum edip V. Murad’ı tekrar tahta çı- karmaya girişmesi onun adeta karakterini değiş- tirdi. Bu başarısız darbe girişimi padişahı evhamlı ve şüpheci bir şahsiyete dönüştürdü. 46 DERİN TARİH / 2012 NİSAN

Library of Congress Yıldız Arşivi » Lincoln’un suikast anı: Abraham Lincoln, ikinci kez Ame- » Abdülhamid’in Cuma selamlığı: 21 Temmuz 1905 Cuma günü Sultan, namazını rikan Başkanı seçilmesinden 1 yıl sonra, Ford Tiyatrosu’nda kılmak için Hamidiye Camii’ne gider. Tam dışarıya çıkacağı sırada müthiş bir patlama 26 yaşındaki genç aktör John Wilkes Booth tarafından böyle olur. Camiden çıkan Sultan büyük bir soğukkanlılık içinde “Sakın korkmayın, olduğu- öldürüldü. nuz yerde kalın” diye güçlü bir sesle bağırarak ortalığı sakinleştirmeye çalışır. diğer ağabeyini tahta geçirmek için kendisini de- Abdülhamid’in reformlar konusundaki fikirlerini » İthal Suikastçı virme komplolarına girişmişti. etkilemiş olmalıdır. İstanbul’da yaşayan ve Ermeni davası Bu olaylar onu en yakın çevresine karşı sürekli Kayzer I. Wilhelm 1878’de, Belçika Kralı II. için çalışan tetikte ve şüphe içinde olmaya sevk etti. Tahttan Leopold 1902’de, İspanya Kralı ve eşi 1906’da Edouard Jorris indirildikten sonra dahi suikast teşebbüsleri oldu. suikasttan kurtulmuştu. İngiltere’de 1887’de isimli Belçikalı Selanik’teyken muhafız zabitlerden Kürt Salim Kraliçe Viktorya’nın altın jübilesinde İrlandalı anarşistin amacı, kendisine kurşun sıkmıştı. Beylerbeyi’ndeki zo- teröristlerce hazırlanan suikast planı ortaya çıka- bir kaos ortamı runlu ikameti sırasında Mahmud Şevket Paşa’nın rılmıştı. 1896’da İran Şahı Nasreddin Şah, 1898’de oluşturmak ve Abdülhamid taraftarlarınca bir hükümet darbesi Avusturya’da Kayzer Franz Josef’in karısı İmpara- Büyük Güçlerin maksadıyla öldürüldüğü vehmedilmiş, bu yüz- toriçe Elizabet öldürüldü; 1900’de İtalya Kralı I. Osmanlı’ya den Enver Paşa, muhafızlardan birine en ufak bir Umberto, 1908 Şubat’ında da Portekiz Kralı I. Car- müdahale şüphe durumunda öldürülmesi emrini vermişti. los aynı akıbete uğradı. Bu cinayet furyasından etmelerini sadece kraliyet aileleri etkilenmedi; Fransa Cum- sağlamaktır. 41 Jön Türkler’in iktidara gelmeden önceki yıl- hurbaşkanı Marie François Sadi Carnot (1894) ve kişilik suikast ekibi, larda sadece teşkilatlanmalarında değil, tasarla- İspanya Başbakanı Canovas del Castillo da (1897) patlayıcı maddeleri dıkları eylemlerde de Avrupa’daki örgütlerden nasiplerini alanlar arasındadır. ABD tarihinde 4 Viyana’dan örnek aldıkları biliniyor. Mesela eylem yoluyla başkan öldürüldü; çok bilinen Kennedy haricin- “Victoria” stili propaganda (propagande par le fait) düşüncesi, dekilerin 3’ü Abdülhamid yaşarken gerçekleşti. bir araba ile Mihail Bakunin ve Paul Brousse gibi anarşistler Abraham Lincoln 1865’te, James Abram Garfield ülkeye sokmuştu. tarafından tam da Sultan Abdülhamid’in yaşadığı 1881’de, William McKinley ise 1901’de öldürüldü. Abdülhamid ise zaman diliminde savunulmuştur. Nihayet Birinci Dünya Savaşı’nın bir veliaht sui- Cuma namazı kastıyla tetiklendiği de unutulmamalıdır. sonrasında Anarşistler için eylemlerin en makbulü, hü- Şeyhülislam ile kümdarların öldürülmesi (regicide) idi. Bu yönde Kısacası, o çağda bütün hükümdarlar ve baş- karşılıklı bir çift laf en şiddetli eylemleri “nihilist” olarak anılan Rus kanlar suikast tehdidi altında yaşıyorlardı. Sultan etmesi sayesinde anarşistler yaptı. Abdülhamid’in vehmini ve suikast korkusunu canını kurtarmıştı. biraz da bu olaylar ışığında değerlendirmek ge- Sultan, Jorris’e 500 1879’da Kharkov Valisi Prens Kropotkin vu- rekmez mi? lira verir ve onu ruldu; 1880’de Çar’ın Kışlık Sarayı’nın bir kısmı affeder, üstelik ajan havaya uçuruldu (8 asker öldü, 45 asker yaralan- Abdülhamit Kırmızı olarak kendi safına dı). Eylemlerin en büyüğü koca Çar’ın öldürül- Doç. Dr., Şehir Üniversitesi Toplum Bilimleri çeker. mesiydi. Rusya’da “Mutlakiyetçiliğin Don Kişo- Fakültesi, Tarih Bölümü öğretim üyesi. tu” olarak anılan I. Nikola’nın değil de, 1861’de serfliği kaldırarak adeta yepyeni bir Rusya kuran, bu yüzden “Tsar Liberator” (Kurtarıcı Çar) olarak bilinen, vilayet meclislerini kurumsallaştıran reformist ardılı II. Aleksander’in (kurtulduğu 4 suikasttan sonra) 1881’de katledilmesi, Sultan 2012 NİSAN / DERİN TARİH 47

Kapak Dosyası KaZIM KaRaBEKİR PaŞa \"19 Nisan 1919'da Trabzon'a çıktım. Şarktaki askeri vazi- paşa'dan önce anadolu'ya gidip Millî Mücadele'yi baş- yet şöyleydi...\" 1. Dünya Savaşı'nın son, İstiklal Savaşı'nın lattığını yazmakla kalmamış, aynı zamanda Tek adam ise ilk zaferini kazanıp aralık 1920'de ermenilere imza- yönetiminin milletin özgürlüğünü nasıl boğduğunu ve lattığı Gümrü antlaşması'yla Doğu'da güvenliği sağla- İslam'dan uzaklaşma fikrinin lozan'da kimler tarafından yan ve Batı cephesine asker ve silah yollayan Kâzım Ka- dayatıldığını da açıklamış, bu yüzden kitabı yakılarak ve rabekir paşa, Millî Mücadele'nin başlangıcındaki hayatî idamla yargılanarak cezalandırılmıştı. rolüne böyle vurgu yapıyor. ancak tarih kitaplarımızdan Derin Tarih dergisi ilk sayısında, \"Kâzım Karabekir adı neredeyse silinmiş olan paşa, yalnız Mustafa Kemal dosyası\"nı açarak yakın tarih sorgulamalarını başlatıyor. 48 DERİN TARİH / 2012 NİSAN