Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 46 - Derin Tarih_Ocak 2016

46 - Derin Tarih_Ocak 2016

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-27 11:49:34

Description: 46 - Derin Tarih_Ocak 2016

Search

Read the Text Version

Tarih Skandalları » Ramazan’a özel çarpıtmalar Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi projesine hizmet edenlerden, şair Behçet Kemal Çağlar’ın Kur’an’a nazîre olarak yazdığı şiirleri Ramazan ayında Milliyet gazetesin- de yayınlanmıştı. Milliyet, 19 Aralık 1965, s. 1 Atatürk, bu reformasyon hareketine ezanların ve bayram namazlarında Saadettin Sağman’a [Kaynak’a] Türkçe inkılâbı” fikrini müdafaa ediyordu. okunmakta olan tekbirlerin Türk- Fatiha okuttu. Termal’de Türkçe Ka- Çünkü “Ölümsüz Lider”i öyle buyur- çeleştirilmesile başladı. Kur’an-ı Ke- met (namaza durma) Hutbe ve Ezan rim’in de Türkçe okunması, bu mer- tatbikatları da yapıldı. Bunlara Fahire muştu. Millet mecmuasının 26 Şubat halenin ikinci kısmını teşkil ediyordu. ve Refik Fersan gibi ünlü sesler de ka- Bu işleri sistemli bir şekilde tatbik için tıldılar. Çağlar’ın mısralarını Atatürk 1948 tarihli nüshasında (108: 4) “Ata- Dolmabahçe’de topladığı elemanlar çok severdi. O’nun islamı yorumlama- türk ve Din” başlıklı yeni bir tefrika- arasında ben de vardım. Daha evvel sı, Atatürk’ün yorumu ile paraleldi.” ya başlıyacaklarını haber verirken: şunu söylemek isterim ki, cemiyetle- “Atatürk, din sahasında da bir reform rin dinsiz yaşıyamıyacağına mutlak “CHP ve İbadet” mevzulu ikinci yapmağı tasarlamış ve bu gayenin ta- surette iman eden Atatürk’ün ruhun- başmakalesinde yazdığına göre de: hakkuku için Dolmabahçe Sarayı’nda da dine karşı kuvvetli bir reaksiyon 9 gün süren bir toplantı tertip etmişti” şimşeğinin çaktığı muhakkaktı” (“Ata- “Eğitimini İngiltere’de Atatürk’ün diyor ve şöyle devam ediyordu: türk ve Din”, Millet, 4 Mart 1948, sayı 109, yaptırttığı büyük şair Behçet Kemal Çağlar’a şiir diliyle Türkçe Kur’an gö- “Memlekette din meseleleri günün s. 4). revi verildi. […] Atatürk Türkçe ibadet mühim davası olmakta devam eder- projesine önem veriyordu. […] Ancak ken Atatürk’ün bu sahadaki görüşleri- Hakikaten, “ruhunda dine karşı ölümünden sonra bu çalışma yarı yol- ni, istikbal hakkındaki tasavvurlarını kuvvetli bir reaksiyon şimşeği çakan” da durdu. […] Atatürk’ün partisi CHP ve onun devrinde atılan adımlarını bil- ve memlekette bütün iktidarı elinde […] Atatürk’ün başlattığı ve yarısına mekte elbette ki büyük fayda vardır. O toplamış bulunan bir lider, milletin getirdiği çalışmayı sürdürtmeli, ta- büyük dâhinin ışık tuttuğu her sahada rızasını hiçe sayarak, onun dininde mamlatmalıdır. Türkçe ibadet olana- Türk gençliği daima iyinin, güzelin, inkılap yapmak, bu uğurda, “safsata” ğını insanlarımızın yararına sunmalı- doğru’nun cevherini bulmuş, gidiş hakaretiyle mahkûm ettiği bir Kita- dır.” yolunu aynı nurlu ışıkla aydınlatmak bın yerine nazîrelerini ikame etmek imkânına kavuşmuştur.” isteyince, bunda hâlâ hüsn-ü niyet Diğer taraftan Kutay, kitabına, Tank görecek kadar darkafalı olunabilir Albayı Enver Tuncalp’ın (1913-92) “Sû- Bu tefrikada, “Türkçe İbâdet Vâsı- mi? Müfrit milliyetçi hislerle böyle bir reler”inden de nümuneler koymuş. tasıyle Dînde Reform” çalışmaları, bu dalâlet dahi tevil edilebilir mi? Tekin Bunlar, bir hayli yavan şiirler. O, Tun- çalışmalara cebren dâhil edilmiş Hâfız Alp ve emsâlinin şırınga ettiği kof bir calp’ın Behçet Kemal’inkinden çok Ali Rıza Sağman’a heyecanla anlattırı- milliyetçilik hissini Müslümanlığının daha kabarık sayıya ulaşan “Sûreler”i- lıyor, tefrika boyunca ısrarla “İslam- önüne geçiren birisinin, Müslüman- da Reform” fikrinin “Ebedî Şef”e aid lık, dahası Türklük, Kürtlük, Araplık, ni ilk defa, kendisinin haftalık Millet olduğu izah ediliyor ve yarım kalmış v.s. iddiasının ne kıymeti olabilir? bu kemalist “din inkılâbı”nı tahakkuk mecmuasının Şubat-Kasım 1948 nüs- ettirmenin bir büyük millî vazife ol- Yesevîzâde Alparslan Yasa halarında ve aynı senelerde çıkardığı duğu kabul ettirilmeye çalışılıyor. Sağ- Dr., Hacettepe Üniversitesi Mütercim- man’ın mülakatından şu birkaç tespit, Tercümanlık Bölümü Eski Öğretim Görevlisi. haftalık Hakka Doğru mecmuasında bahis mevzuu “Türkçe İbadet / Dinde Reform” projesinin nihâî gayesini ifşâ neşretmişti (Mesela: “Kur’an-ı Kerim’den etmiyor mu: Sûreler; Tûr Sûresinin Tam Meâl-i Şerîfi”, “Atatürk’ün din reformu yapmak istediği asla şüphe götürmez. […] Hakka Doğru, 1 Eylül 1949, 6/131: 4-5). O senelerde de hararetle “Türkçe İbâdet Vâsıtasıyle Dinde Reform”, daha doğ- rusu -1930’ların resmî tabiriyle- “din 2016 OCAK / DERİN TARİH 99

DERİN TARİH * DERİN TARİH * DER ÖZEL İN TARİH * DOSYA © İBRAHIM ETHEM GÖREN 100 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Özel Dosya OSMANLI’NIN BEKTAŞİ TEKKESİ BOĞAZİÇİ’NİN BİZANSÇILARINA TESLİM EDİLEMEZ B oğaziçi Üniversitesi arazisinde bulunan, tarihi İstanbul’un fethine kadar giden Şehitlik Dergâhı arazisi yıllardır helikopter pisti ve hayvan barınağı olarak kullanılıyordu. Kısa bir süre önce arazideki Nâfî Baba Tekkesi Kalkınma Bakanlığı bütçesinden resto- re edildi edilmesine ama yeni binanın rektörlük tarafından Bizans Araştırmaları Merkezi yapıldığını gördük. Yanlış duymadı- nız. İstanbul’un fethinde Bizans askerlerine karşı mücadele ederken şehit düşenlerin medfun bulundukları mekânda bir Bizans Araştırmaları Merkezi! Geçtiğimiz ay kamuoyunda tam bir soğuk duş etkisi yapan ve basında geniş yer bulan gelişmeyi uzmanlarına sor- duk. Bağcıyı dövmek değil niyetimiz. Yalnızca Nâfî Baba Tekkesi’nin asli amacı dışında kullanılmasına razı değiliz. Yapılacaksa “Şehitlik Dergâhı Müzesi” yapılsın. Bir zamanlar zikir seslerinin çınladığı binanın duvarlarına ikonaların asılmasını istemiyoruz. Hem de vaktiyle Amerikalı misyonerlerin yaptığı onca müsait bina varken tekkeye Bizans’ı dayatmanın ağır bir tahrik kokusu taşıdığını düşünüyoruz. DT 2016 OCAK / DERİN TARİH 101

YRD. DOÇ. DR. MUHARREM VAROL BEKTAŞİ TEKKESİ BİZANS MERKEZİ OLDU Mizancı Murad Turfanda bel’in eşi) hatıratında büyük anne- İbrahim Ethem Gören Arşivi Şeyh Nâfî Baba’nın oğlu ve tekke- mı Yoksa Turfa mı? ad- sinin bu tekkeye ait arazide bulu- nin son şeyhidir. Son mesnevihan- lı romanının başında nan bir konakta yetiştiğini yazar. lardan Tahirü’l-Mevlevî’nin onun Karadeniz’den İstan- Aile büyüklerinin buradaki arazi- hakkında övgü dolu sözleri vardır. bul Boğazı’na giren vapurda, sur- ler için sürekli Vakıflar İdaresi’ne ların üzerinde yükselen Robert gidip geldiklerini ve vakıf kayıtla- Şehitlik Tekkesi 1826 sonrası Kolej’in üstünde arz-ı endam eden rında “Şeyh Kudsi Bedreddin Haz- Bektaşiliğe yönelik menfi süreç- Bektaşi Tekkesi’ne işaret eder. Bo- retleri’nin” isminin geçtiğini ak- ten doğrudan etkilenmiş ve yık- ğazın en kilit ve hâkim noktasın- tarır. tırılan tekkeyi Sultan II. Mahmud daki bu tekkeye dair görsel mal- bizzat teftiş etmişti. Zira tekkenin zemeyi ise misyoner J. Kingsley Tekke arazisinin bir kısmı üze- içine bir mahfil-i hümâyûn yaptı- Birge’in eserinin sonunda görmek rinde kurulan Robert Kolej vesi- ğı için padişah, Mahmud Baba’yı mümkün. lesiyle ailenin son jenerasyonu (ö. 1861) yakından tanımaktaydı. nitelikli bir eğitim almış ve Ha- Buna rağmen Mahmud Baba, kar- İstanbul’un fethinin simgesi riciye’den Bahriye’ye varıncaya deşi Seyyid Ali ve biri misafir al- hisarların üzerinde kurulan bu kadar geniş bir yelpazede bürok- tı derviş “tashih-i itikad” (inanç- tekke İstanbul’daki sayılı Bektaşi rasiye “intisap” etmişlerdi. Nâfî larını düzeltmeleri) için sürgüne merkezinden biriydi. Mahmud Ba- Baba’nın da Fransızca ve İngilizce gönderilmişti. 6 yıl süren bu uzak- ba ve Nâfî Baba adlarıyla da anı- bildiği rivayetini hatırlatalım. laştırmadan sonra 1832’de Şeyh lan tekkenin 88 dönümlük bir bağ Mahmud’un Nakşibendiliğe inti- üzerinde kurulduğu, tevhidhane Kültür tarihimizde de tekkenin sap ettiği öne sürülmüş, II. Mah- ve derviş odalarına ilaveten beş izlerini görmek mümkün. Bunlar- mud, biraz tereddüt etse de, İstan- odalı bir haneye sahip olduğu Os- dan biri, Türk Maarif Tarihi’ne da- bul’a dönmesine izin vermişti. manlı arşiv belgelerinde görülür. ir yapılan ilk çalışmanın müelli- Nitekim bağlarında yetişen nefis fi Mahmud Cevad Bey’dir. Kendisi Bu tarihten sonra Şehitlik Tek- üzümün civar halka dağıtıldığı er- kesi’nde Nakşi öğretisinin de ge- babının malumu. » Hazâ makâm-ı şühedâ sene 855 yazılı çerli olduğu görülür. Nitekim Mahmud Baba’nın oğlu meşhur Şehitlik Tekkesi’nin tarihini İs- Şüheda Kuyusu baş taşı. Nafî Baba’nın (ö. 1912) medreseye tanbul’un fethine kadar götür- devam etmesini bu Nakşîlik tesi- mek mümkün. ‘Nime’l-ceyş’ten riyle izah etmek mümkün. olup Hacı Bayram-ı Veli’nin halife- lerinden Kızıl Bedreddin’in bura- Bu süreçte Bektaşilik ve Nakşi- da medfun olduğu ve tekke şeyh- liğin karşı karşıya geldiği ve pek liğini elinde tutan ailenin de bu çok çatışma yaşandığı bir gerçek. soydan geldiği rivayetler arasın- Ancak bu sürecin “kültürleşme” da. Bektaşi Tekkesi olarak bilinen boyutu nedense ihmal edilir. Bil- bu mekân başlangıç itibarıyla Bay- hassa 19. yüzyılın sonu ve 20. yüz- ramî tarikatına dayanıyor. Fatih yılın başında yazılan Bektaşiliği Sultan Mehmed buradaki geniş müdafaaya yönelik risalelerdeki araziyi “Bedreddin-i Ahmer’e” ba- yüksek ilmî formasyon bu kültür- ğışlamış, o da evladına vakfetmiş. leşmenin neticesidir. Diğer taraf- tan Hisarüstü semtindeki en bü- Boğaziçi Üniversitesi’nde yıl- yük caminin isminin Nâfî Baba larca tarih hocalığı yapan Selçuk oluşu da bu ilişkinin müspet yönü- Esenbel’in annesi Emine Esenbel nü çağrıştıran hoş bir tecelli. (Eski Dışişleri Bakanı Melih Esen- Nâfî Baba’nın meşihata geçtiği 102 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Özel Dosya » Şüheda mekânı değil, çocuk parkı İbrahim Ethem Gören Arşivi Şehitlik Dergâhı yerinden sökülmüş, harap haldeki mezar taşlarıyla çocuklara oyun parkı olmuş (1970’ler). yıllarda Sultan Abdülmecid tek- Boğaziçi Üniversitesi tarafından bir hareket olacaktır. Nitekim Bek- keyi birkaç kez ziyaret etmiş. Bu ihya edilmesi ne kadar sevindiri- taşiliğin uzmanı F. W. Hasluck’un zamandan itibaren devlet ricaliyle ci ise mekânın başka bir maksat- Christianity and Islam Under The Sul- aralarının düzeldiği anlaşılan tek- la kullanılması da o kadar üzün- tans isimli eseri bu çalışmalar için ke mensupları bilhassa II. Meşru- tü verici. iyi bir başlangıç noktası olabilir. tiyet sonrasında daha da popüler hale gelmiş. Buradan bir gerici-ilerici tartış- Meselenin Alevi vatandaşları- ması ya da tarihi araçsallaştırarak mızı ilgilendiren bir tarafı oldu- İstanbul tarihi için kıymeti za- hamaset kokan bir kavga çıkar- ğunu da unutmamak gerek. Sırf hir bu mekân tekkeler kapandık- mamalı. Ancak Şehitlik Tekke- Boğaziçi kampüslerinin çevresin- tan sonra bir müddet daha ayakta si’nin en azından içinde Bizans ta- de bile hatırı sayılır bir kitlenin kalabilmiş fakat zamanla yok ol- rihi çalışmalarını da istiab edecek mevcudiyetine saygı göstermek muştur. Osmanlı tarihî coğrafyasında dinî gerektiğine inanıyorum. Ayrıca ve mistik hareketleri mukayeseli bu tekkenin son şeyhlerinin sahip Alevi-Sünni gerilimini incelemeye yönelik bir araştırma olduğu Nakşilik formasyonundan azaltabilir merkezi olmasını beklemek de ga- hareketle Türkiye’de yıllardan be- ripsenmemeli. ri yaşatılan yapay Alevi-Sünni ge- Öğrencilik yıllarımızda güne- riliminin azalması adına birtakım şin batışını izlemeye gittiğimiz Bilhassa Bektaşilik gibi için- program ve projelerin yapılmasın- “helikopter pistinin” yanında de pek çok inanç unsurunu taşı- da bu mekânın mühim bir plat- mezbelelik haline gelmiş, bakım- yan kozmopolit bir tarikat üzerin- form işlevi göreceğinden şüphe sızlıktan yokluğa mahkûm edil- den bile çok sayıda dinî ve mistik edilmemeli. miş bu mekânın yıllardır ma- oluşumu incelemek, hatta Bizans ruz kaldığı ilgisizliğe bizzat şahit dönemindeki aziz kültleri ve ha- Son olarak bu restorasyon çalış- olanlardanım. Bugün bahsi geçen jiyografileri bu çatı altında karşı- masının hazireyi de içine alacak tekkenin Kalkınma Bakanlığı ve laştırmak şüphesiz tarihsel kon- şekilde genişletilmesi gerektiğini tekste muvafık ve daha anlamlı hatırlatmak isterim. 2016 OCAK / DERİN TARİH 103

İbrahim Ethem Gören Arşivi İBRAHİM ETHEM GÖREN (ARAŞTIRMACI-YAZAR) RESMÎ AÇILIŞTA BARTHOLOMEOS DA VARDI » Boğaz’ı seyre daldık Şehitlik Dergâhı, Rumeli Hisarı’nın burçları arasından Boğaz’ı temaşa eden bir arazide kuruludur (1900’lerin başı). “Kalkınma Bakanlığı’nın projesi Nâfî Baba Tekke ve Şehitlik Koru- ma Projesi olduğu hâlde tekkenin hemen girişine Boğaziçi Üniver- sitesi Tarih, Kültürel Miras ve Arşiv Merkezi tabelası konmuştur.” Restorasyon konusunu biraz açar mı- la pek bağdaşmayacak bir şekilde ABD’nin İstanbul büyükelçisi Hun- maalesef ve maatteessüf bu bina- ter’ın da katılmış olması. Haber 1 sınız? da Bizans Araştırmaları Merkezi’ne büyükçe bir salon tahsis etmiş du- Aralık 2015 tarihli Cumhuriyet ga- Kalkınma Bakanlığı, Boğaziçi rumda. Tekke binasının en büyük Üniversitesi’nin hazırlamış olduğu salonunu… zetesinde bir haber yer alıyor. projeyi onaylayarak buraya 7 mil- Tekke binasının tekkenin ku- yon liralık bir fon çıkartır. Bakan- Boğaziçi Üniversitesi’nde bir Bi- lık projesinin tam ismi şöyle: Nafi zans Araştırmaları Merkezi’ne ih- ruluş felsefesine uygun bir şekil- Baba Tekke ve Şehitlik Koruma Pro- tiyaç duyulabilir. Burada bir sorun de faaliyet göstermesini istiyoruz. jesi. Sadece tekkenin değil, şüheda yok. Fakat üniversitenin birçok Maalesef Kalkınma Bakanlığı’nın kabrinin de imar ve ihyasını kap- kampüsü var. Pek çok yerde mün- projesinin adı Nâfî Baba Tekke ve sayan bu fon ile Nâfî Baba Tekkesi hal mekân bulunabilecekken bu iş Şehitlik Koruma Projesi olduğu hâl- canlandırılıp inşa edildi. Ocak 2016 için Nâfî Baba Tekke binasının kul- de Boğaziçi Üniversitesi tekkenin itibariyle bina hizmete girebilecek lanılmasını manidar buluyoruz. girişine Boğaziçi Üniversitesi Tarih, durumda. Kültürel Miras ve Arşiv Merkezi ta- 24 Kasım’da Bizans Araştırma belasını koymuştur. Ama bu bina Bizans Araştırmaları Merkezi’nin resmî açılış töreni ya- pıldı. Bu hususta bilmemiz gere- Boğaziçi Üniversitesi’nin bu ta- Merkezi yapılacak. ken bir nokta var: Ortodoksların rihî mirasımızın nadide parçasına ruhanî lideri Bartholomeos’un ve daha özenli bir şekilde yaklaşma- Boğaziçi Üniversitesi tekkenin, sını, İstanbul’un fethinin mirasına Nâfî Baba’nın, İstanbul’u fethe- sahip çıkmasını bekliyoruz. den askerlerin ve şehitlerin ruhuy- 104 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Özel Dosya YRD. DOÇ. DR. HİLAL KAZAN T arihî konumu açı- FETHİN MİRASINA sından bu alanda, SAHİP ÇIKILMALI İstanbul’un fethin- den önce Fatih Sul- yid Bedreddin Baba’nın bina ve ihya Dergâhın arazisi içinde tan Mehmed’in talimatıyla eylediği…” şeklinde anılmıştır. Şeyh Bedreddin Hazretle- ‘Otağ-ı Hümayun’unun ku- ri’nin kabri dahil 7-8 adet rulduğu yere dergâh binası Fetih öncesi ve sonrasına inşa edilerek meşihat maka- yani 15. asra ait dönem ka- mına Hacı Bayram Veli’nin rakterlerini hâvî mezar ta- halifelerinden ve Ehl-i Beyt şı bulunuyor. Ayrıca şehit- soyundan gelen Es-Seyyid lerin topluca defnedildiği Mahmud Bedreddin Hazret- etrafı duvarla çevrili büyük leri tayin edilmiştir. Kuruluş bir alan da “Şüheda kuyusu” şekli itibariyle bir Bayramî olarak tanınmaktadır. Or- dergâhı olan bu mekân da- ta yerine dikilen tek bir taş ha sonra Bektaşî tekkesine üzerine boya ile “Haza ma- çevrilmiştir. kamı Şüheda 855/1451” yazı- sı bulunmaktadır. Bu dergâh/tekke Osman- lı Sultanları tarafından hep Şehitlik ve dergâh hazire- Şeyh Bedreddin Hazretle- sinde bulunan mezar taşları ri’ne atıfla anılmıştır. Nite- üzerine yapılan çalışmalar- kim Abdülmecid, V. Murad, da muhtelif tarihlere ait 293 II. Abdülhamid, Sultan Re- adet mezar taşı yayınlan- şad ve Sultan Vahdeddin ta- mıştır. Ayrıca son yıllarda rafından çeşitli vesilelerle dergâh ve şehitlikte İstan- verilen berat ve mülknâme- bul Büyükşehir Belediyesi lerin tamamında “Rumeli tarafından başlatılan alan Hisarı’nda makâbir-i şühedâ temizleme ve hafriyat çalış- nezdinde eazze-i kirâmdan es-Sey- malarında 400 (daha küçük parçalarla birlikte 538) adet daha tarihî mezar taşı çıkarı- lıp koruma altına alınmıştır. SULTAN II. ABDÜLHAMID’IN ŞEHITLIK DERGÂHI ILE ILGILI BERATI Sultan Abdülhamid bin Abdülmecid (el-Gâzî): Nişân-ı şerîf-i âlîşân-ı sâmî-mekân-ı Sultânî ve tuğrâ-yı garrâ-yı cihân-sitân-ı hakânî nuffize bi’l-avni’r-rabbânî bi’s-savni’s-Samedânî hükmü oldur ki, Rumeli Hisarı’nda mekâbir-i şühedâ nezdinde eazze-i kiramdan es-Seyyid Bedreddin Baba’nın binâ ve ihyâ eylediği Ali Baba Zaviyesi vakfının vazife-i muayyene ile zaviyedarlık cihe- tinin nısf hissesinin tevcihine dair vaki olan inha üzerine kuyûd-ı lâzımesi bi’l-ihrâc muamele-i kalemiyyesi lede’l-icra ol babda cânib-i Mahkeme-i Teftişden olunan i’lâm mucebince zikr olunan türbedarlık cihetinin nısf hissesi mutasarrıfı es-Seyyid Ahmed Baba’nın vefatı vukuuyla mahlulünden oğlu Hasan Baba ile biraderi Mehmed Baba’nın adem-i ehliyetlerinden lede’l-imtihan ehliyeti nümâyân olan müştereki ve hissedarı işbu râfi-i tevki-i refiü’ş-şân-ı hâkânî es-Seyyid Abdünnâfi Baba zîde ilmuhunun kadîm uhdesinde olan nısf hissesine ilhâkan Meclis-i Meşâyihin mazbatası mucebince mumaileyh Hasan Baba ile Mehmed Babayı iaşe etmek şartıyla bi’t-tevcih yedine berât-ı âlîşânım i’ta olunmak babında canib-i Nezaret-i Evkâf-ı Hümâyûnumdan bi’t-telhis ifade kılınmağla mucebince tevcih olunmak fermanım olmağın bin üç yüz on senesi Şaban-ı şerifinin yirmi beşinci günü işbu berât-ı âlîşânımı verdim ve buyurdum ki mûmâileyh kadim uhdesinde olan nısf hissesine ilhakan müştereki mütevef- fa-yı mumaileyhin cihet-i mezkurede olan nısf hissesine dahi vazife-i muayyenesiyle şurut-ı mezkûr üzere mutasarrıf ola. Tahriren fi’l-yevmi’s-sânî aşer min şehri Şevval-i şerife sene aşere ve selâse-mie/ 12 Şevval 1310/ M. 29 Nisan 1893 2016 OCAK / DERİN TARİH 105

TASAVVUF TARİHİ UZMANI PROF. DR. MAHMUD EROL KILIÇ’A SORDUK ‘BİZANS VERSUS NÂFÎ BABA’ OLMAMALIYDI Nâfî Baba Dergâhı’nın Bizans Araştırmaları Merkezine dönüş- türülmesi bizi şaşırttı desek yalan olur. Neden mi? Mahmud Erol Kılıç 90 yıl önce başlayan sufi mekânları anlamsızlaştırma proje- sinin bu son halkasına büyüteç tutuyor.ir mekânı doğuran anlam havuzu, ya kendi iç tefes- B sühü veyahut bir dış güç askerî darbeyle yasaklanmış ve binalarını üzerlerine geçiren hü- benzer işlevi görmekte olan sade- kümet erkânı dahi olmuştur. ce İstanbul’daki 300 küsur kardeş Şimdi ise içlerinden biri, hem tarafından zorla dağı(tı) dergâh ile beraber talan edilmiştir. de en güzel Boğaz manzarasına sa- hip olanı günün modasına uyula- lınca elde kalan fiziksel yapı baş- İçlerinden bazısı cami, bazısı mek- rak Bizantoloji merkezi yapılmak isteniyor. Yasaklamaların üzerin- ka anlam dünyalarına hizmet eder tep yapıldığı gibi gazino, spor kulü- den tamı tamına 90 sene geçmiş olmasına rağmen duvarlarını süs- hale dönüş(türül)ür. Bu olayın ede- bü, tek parti merkezi yapılanlar da bî alanda kelimelerde cereyan eden olmuştur. Sahte evrak üretilerek dönüşümüne semantik kayma de- mevkii ve binası güzel bazı dergâh nildiğini biliyoruz. Bir kelime aslî İbrahim Ethem Gören Arşivi manasından çıkar ve başka bir ma- » Nâfî Baba (oturan) iki müridi ile. naya işaret etmeye başlar. Dinler tarihinde, felsefe tarihinde çokça rastlanılan bu durum ‘dejeneras- yon’ olarak görülür. Hatta peygam- berlerin sırf bu kaymayı düzeltmek için gönderildikleri bile söylenir. Bu zihniyet kaymalarına bağlı ola- rak mekânsal dönüşümlerdeki an- lam kayması örnekleri de vardır. Bir ibadet mekânının savaş yoluyla başka bir dinin eline geçmesinden sonra o mekân yine bir ibadethane olarak kullanılmaya devam ediyor- sa anlam korunmuş demektir. Yok eğer gazino, diskotek, ahır, depo vs. yapılıyorsa burada anlamından koparma vardır. 30 Kasım 1925’te alınan bir ka- rarla başlayan sufi mekânları an- lamsızlaştırma operasyonlarının sonuncusunu, bugün Boğaziçi Üni- versitesi arazisinde yer alan Nâfî Baba Bektaşi Dergâhı’nın Bizans Araştırmaları Merkezi’ne dönüştü- rülmesi olayında görüyoruz. Mekâ- nın, ait olduğu anlam dünyası bir 106 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Özel Dosya » Bir asır evvel Şehitlik Dergâhı tekke binası ve haziresi (1900’lerin başı). İbrahim Ethem Gören Arşivi leyen levhalar, üzerinde derin mü- Taliban, el-Kaide ve DAEŞ benzeri olduğunu bir kenara bırakıp spiri- talaaların yapıldığı kitaplar, meşk hareketlerin T. H. Lawrence’den bu tüel alanı dışlamaktalar. Araların- gecelerinin inleyen musiki aletleri yana bazı uluslararası siyasî güçler daki yegane fark, birinin ‘bilim dı- ve daha nice sanat eseri müzayede- tarafından el altından desteklene- şı’ dediği şeye diğerinin ‘din dışı’ lerde satıla satıla bitirilememiştir. rek İslam imajının kirletilmesinin demesi. Yasak mekânların yasaklı ürünle- hedeflendiği iddiaları da hafife alı- ri olur halbuki. Ne gariptir, böyle- nacak gibi gözükmüyor. Bu durum- Pozitivist tahakkümcü akade- si fikir ve kültür katliamına düşün- da yine aynı teorisyenlerin yüksek mik zihniyetten dolayı nasıl tıp fa- ce özgürlüğü savunucusu aydınlar, irfanın temsil edildiği dergâhların kültelerimizde hâlâ alternatif tıp insan hakları ve dinî özgürlükler zorla kapattırılması olayının Türki- çalışmaları kendine bir yer bula- üzerinde ısrarla duran Avrupa Bir- ye’de seviyesiz ve radikal bir tarzın mamakta ise, Türk sanat ve Türk liği organları hiç ses çıkarmazlar. önünü açmak için dışarıda planlan- halk müziğimiz nasıl aynı zihniyet dığı görüşü de çok absürd kaçmaz. tarafından yıllarca radyolardan ya- Siyasî tarihçilikte ‘karşı grup- saklanmış ise tasavvufi bir mekâ- Çağdaş Türkiye’nin bunca za- nın Boğaziçi Üniversitesi yöneti- lar’ın (counter groubs) çok manidar mandır bir türlü ruhsal referans- mine bir anlam ifade etmemesi ve larını oturtamamasının toplumsal onun yerine Bizans’ın daha anlam- bir şekilde bazen karşıt oldukları ve bireysel gerilimlerimizin birinci lı gelmesi de benzer bir durum. yapılara fayda sağladıkları da göz- dereceden âmili olduğunu her gün lemlenir. Bunun en tipik örneği, İs- tecrübe ediyoruz. Toplumsal huzu- Yukarıda örneklerini verdiğimiz rail’in kuruluşuna Hitler’in katkı- rumuz Kemalist materyalizm ile si- komplo teorisyenlerinin bu olayla sıdır. Aldığı gayri insanî tedbirlerle yasal İslamcı materyalizm arasında ilgili de benzer yorumlar yapmala- bilerek bilmeyerek büyük katkı ezilmiş halde. Her ikisi de insanın rı insanın aklını karıştırıyorsa da sağladığı gerçek. Aynı açıdan ba- her şeyden evvel manevi bir varlık söylentiler bir tarafa, ülkemizde kıldığında bazı komplo teorisyen- Bizans kültür, sanat, din ve siya- lerinin, Vahhabî çıkışlı bilumum 2016 OCAK / DERİN TARİH 107

Özel Dosya “Boğaziçi Üniversitesi yönetimine acizane Center for the Study of Ottoman Sufism kurmaları halinde Nâfî Baba Dergâh binasının bu işe daha layık olduğunu hatırlatmak isterim.” set dünyası üzerine akademik araş- Bizantoloji yapmak maalesef hâlâ duydunuz mu acaba? Hatta bu te- tırmalarının gerçekten çok zayıf mümkün gözükmüyor. şebbüsü örnek alan Hollanda Ams- olduğu bir gerçek. Yine bunun se- terdam Üniversitesi’nden Prof. bebi yukarıda adlarını zikrettiğim Neticede Bizans versus Nâfî Ba- Wouter Jacobus Hanegraaff ve İn- iki karşı grubun dayatmacı zihni- ba olmamalıydı. Başka bir yer bu- giltere Exeter Üniversitesi’nden yetleri. Eğer Bizans (tıpkı Batı’da ol- lunabilirdi. Şimdilik komplo teo- Prof. Nicholas Goodrick-Clarke duğu gibi) normal bir tarih çalışma risyenlerinin sözlerine kulağımızı kendi üniversitelerinde de Esote- alanı olarak görülseydi bizde de tıkayıp iyi niyetimizi muhafaza ric Studies departmanlarının ku- çok daha ciddi çalışmalar yapılabi- ederek üniversite yönetimine bazı rulmalarına ön ayak oldular. Yük- lirdi. Ama Bizans’ı Osmanlı’ya kar- tavsiyelerde bulunmak isterim. sek lisans ve doktora programları şı, hatta onu ezercesine bir coşkuy- açmaktalar. Yine Prof. Faivre konu- la desteklerseniz sonucun böyle ‘Men aref’ demeyiz, ‘know nun uzmanı akademisyenlerden olmasının gerçek müsebbibi ‘karşı- yourselves’ deriz müteşekkil bir de European So- tı besleme’ teorisine göre siz olur- ciety for the Study of Western Eso- sunuz. Öncelikle şunu belirtmek iste- tericism kurdu ve bu topluluğun rim ki, artık geleneksel Doğu tıb- başkanlığını deruhte etmekte. Hatta bırakın Osmanlı’yı, bir ar- bı Avrupa ve Amerika üniversite- keoloji üstadından dinlediğim ka- lerinde bilimsel bir disiplin olarak Ülkemize gelince, bir ‘karşı- darıyla Sofya’dan Mardin’e kadar kabul edilmiş durumda. Ne alakası tı besleme’ olayı da burada yaşan- Anadolu’ya 200 yıl hakim olmuş var derseniz ilim adamı olamazsı- dı. Toplumda tasavvufi faaliyet ka- Persler hakkında dahi ne kazı, ne nız. Zira klasik dünyada ilim ada- nunla yasaklandı ama dünyada de akademik çalışma yaptırılmaz- mı ‘irtibatı kuran kimse’ demek- hiçbir üniversitede olmayan ‘Ta- mış o camiada. Zira hiçbir şeyin tir. Hadi gelin, kuralım irtibatı. savvuf Anabilim Dalı’ 1994 yılında bu toprakların Roma/Bizans/Helen yine bu ülkede kuruldu. Tam bir çizgisinde olduğu tezini gölgede bı- Şöyle ki: Laisizmin vatanı Fran- tezat. Hem de dönemin başbakanı rakmaması gerekliymiş. Öyleyse sa’da, Sorbonne Üniversitesi’nde merhum Bülent Ecevit imzası ve Batı’dan farklı olarak bu ülkede saf Prof. Antoine Faivre başkanlığın- de şahsi gayretleriyle. Şu an mev- da artık Histoire de l’ésotérisme cut 86 İlahiyat fakültesinde böyle occidental  kurulmuş olduğunu bir anabilim dalı bulunmakta ve bu sahada tezler yaptırılmakta. Bu- İbrahim Ethem Gören Arşivi ralara yabancı öğrenciler dahi mü- racaat ediyorlar. Yakın zamanda ise ilk defa bir özel üniversitenin yöneticileri bu mühim alanı fark ederek ilk İlahiyat Fakültesi dışı akademik Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünü Üsküdar Üniversitesi çatısı altında kurdular ve YÖK tara- fından da onaylandılar. Üniversite- nin psikiyatri ve nöroloji alanların- da söz sahibi değerli rektörü Prof. Nevzat Tarhan hoca uzmanlık ala- nında da tasavvuf disiplininden ya- rarlanmak istediğini ikili görüşme- mizde dile getirmişlerdi. Fen Fakültesi eski dekanların- 108 DERİN TARİH / 2016 OCAK

dan ve atom profesörü rahmet- müridi olurdu. Oğlu ve halifesi li Prof. Ahmed Yüksel Özemre (ö. Mahmud Cevad Baba İstanbul 2008) ile evinde Kuantum fiziği Üniversitesi’nde İngiliz Edebi- ile tasavvuf kesişmeleri üzerine yatı hocasıydı. Aynen bir diğer ne güzel sohbetlerimiz olduğunu Bektaşi Babası Ali Nihad Tar- hatırladım. Sohbet arasında aslen lan’ın Türk Dili Edebiyatı ho- kendisi gibi fizikçi olup Boğaziçi cası olması gibi… Bir torunu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Nüzhet Abbas hariciyeciydi. dekanlığı da yapan felsefe profesö- Diğer torunu Hüseyin Pektaş rü (şimdi emekli) Prof. Yalçın Koç Robert Kolej müdürü... ile nasıl Nâfî Baba benzeri bir bil- ge olan Çengelköy’deki Süleyman Zihinlerimizde bazı açı- Çelebi Efendinin sohbetlerine git- lımlar yapmak için mecazlı, tiklerini anlatmış, beni de elimden temsilli, teşbihli ve esprili tutup o zatı ziyarete götürmüştü. bir tarzda kaleme aldığımız O zatın sohbetlerinde Yalçın hoca yazımızı nur içinde yatsın ne almış? diye merak ediyorsanız, Nâfî Baba’yı rahmetle ana- Boğaziçi’nde öğrencisi Meryem Ir- rak ondan bir nükteyle ta- mak’ın Mantık dersinde hocanın mamlayalım. bir sözünden ilhamla yazdığı muh- teşem ‘Denize Dönmek İstiyorum’ Torunu Cevad Baba’nın isimli makalesini okumanızı tav- rivayetine göre kesinlik- siye ederim. Hem de birkaç kere. le içki kullanmayan Nâfî Bir fikir teselsülü böyle doğar. Hal- Baba’ya bir gün derviş- kadaki her fert bir eliyle alır, öbür ler, “Baba erenler!” derler, eliyle diğerine aktarır. İşte buna “bu sene üzüm bereket- li oldu, ne yapalım?” Nâfî Tradition (Anane) derler. “El ele, el Baba cevap verir: “Oh ne âlâ. Konu komşuya dağı- Hakk’a” demiş erenler. tınız.” Birkaç gün sonra Hülasa, Boğaziçi Üniversitesi yö- gelip: “Baba erenler! Ko- nu komşuya dağıttık, bit- netimine acizane Center for the miyor, kütüklerden fış- Study of Ottoman Sufism kurma- kırıyor” derler. Bu sefer: ları halinde Nâfî Baba Dergâhı bi- “Sokaktan gelen geçene nasının bu işe daha layık olduğunu verin” der. Birkaç gün hatırlatmak isterim. İstenirse Int- sonra yine: “Baba eren- roduction to Sufi Philosophy ders- ler! Biz dağıttıkça bere- lerini ben verebilirim. ‘Men aref’ keti arttı, koyacak kap demeyiz, ‘Know yourselves’ deriz, kacak kalmadı, ne ya- olur biter. palım?” derler. Baba bi- raz düşündükten sonra Korkmayın, nazenin (işte bu ke- şu nükteli cevabı verir: limeyi İngilizceye çeviremezsiniz!) “Suyunu sıkın, küple- bir adamdı Nâfî Baba. Babacan bir re doldurun, bekleyin adamdı. 1833-1912 arasında yaşa- bakalım Allah ne gös- mış nüktedan bir Bektaşi baba- terir”. Gülüşürler… sıydı. Aydın bir kimse idi. Bizans imparatoru kendisini tanısaydı 2016 OCAK / DERİN TARİH 109

OSMANLI HARİTASINDA DA “ŞEHİTLİK KABRİSTANI” DİYE GEÇİYOR! Bir yiğit gurbete gitse, gör başına neler gelir! İşte işgal edilmeden önce şehitlik dergâhı ve kabristanının yeni bulunan haritası. EMRE POLAT Arifî Beyefendi Hazretlerinin Dağı, Dergâh-ı Mezkûrun Tarlası, Ahmed [email protected] Vefik Efendi Hazretlerinin Ame- aşbakanlık Osmanlı Arşi- rikalılara Füruht Eylediği (Sattığı) vi’nde bulunan bu harita Arazisi, Ahmed Vefik Efendi Haz- (Hrt.703), 6 Ekim 2015 tari- retlerinin arazisi, Şeyh Nuri Efendi hinde Kültür Bakanlığı’na Arazisi, Bu dahi Bağı, Meydan Ma- ve İstanbul 3 numaralı Koruma Böl- hallesi, Ağa Bostanı, Kayalar Kabris- ge Kurulu’na (Anıtlar Kurulu’na) 20. tanı, Rumeli Hisarı Kalesi. yüzyılda Rumelihisarı Nâfî Baba Mezarlığı olarak anılan şehitliğin Haritanın sağ üst köşesinde “Şe- Rumelihisarı Fetih Şehitliği ola- hitlik Kabristanı” olarak yazılan rak tescil edilmesi maksadıyla su- alan, Boğaziçi Üniversitesi kampü- nulmuştu. Boğaziçi Üniversitesi de sü içindeki 39 ada 1 parselde bulu- Şehitlik Dergâhı çevre düzenleme- nan Şehitlik Dergâhı’ndan hemen sinin harita esas alınarak yapılma- sonra başlamakta ve yine kampüs sını sağlamak için değişik kanallar- içindeki bugünkü 39 ada 17 parseli dan haberdar edilmişti. içine alarak harita dışına kuzeye ve batıya doğru uzanmaktadır. Harita- Şimdi haritaya biraz daha ya- da “Şehitlik Dergâhı”nın çok yakı- kından bakalım: El çizimi, renk- nında bulunan iki ayrı binadan bi- li, mühürlü (okunamıyor), 181x121 ri olan güneyinde yer alan büyük cm boyutlarında ve ölçekli  olan binanın “Şeyh Evi” olması gerekir. bu Osmanlı haritası, Rumeli Hisa- Yine Şehitlik Dergâhı’nın daha gü- rı’ndan Şehitlik Dergâhı’na kadar neyinde “Namazgah” olarak gös- bölgeyi detaylı olarak gösteren bir terilen yer, Boğaziçi Üniversitesi mülkiyet haritasıdır.  Haritada “Bir kampüsü içindeki bugünkü 39 ada isbi‘-i Osmanî yirmi arşın farzıyla 1 parseldeki helikopter pistinin bu- işari mikyastır” denilmektedir. İs- lunduğu alandadır. bi‘, arşının 24’te biri nisbetinde, bir parmaklık ölçü birimi olarak tarif Haritada gösterilen Ahmed Vefik edilmekte.  Paşa’nın Amerikalılara satmış oldu- ğu arazi, bugünkü Boğaziçi Üniver- Haritada ismi geçen alanlar sitesi alanı içindedir. Haritanın, Ah- şunlar: Şehitlik Kabristanı, Şehitlik med Vefik Paşa’nın misyoner Cyrus Dergâhı, Dergâhın Bağı, Harman Hamlin’e Robert College binasının Mahalli, Namazgâh, Dergâhın Ba- yapılması için haritada bulunan üç ğı, Kasır, Dergâh-ı mezkûrun ara- arazisinden ilkini sattığı 1862 yılın- zisi, Abid Molla Merhumun Arazisi, da  resmî işlemler için yaptırılmış Ahmed Vefik Efendi Hazretlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Tarlası, Kimesne Uhdesinde Olma- yan Hâlî Mahal, Abid Molla Mer- humun Tarlası, Raşid Bey Arazisi, 110 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Özel Dosya Dergâhın Bağı Namazgâh Şehitlik Kabristanı Şeyh Evi Şehitlik Dergâhı Kasır Dergâhın Bağı Dergâh-ı mezkûrun arazisi » 1862 Rumelihisarı bölge haritasına göre Şehitlik Dergâhı ve Şehitlik Kabristanı 2016 OCAK / DERİN TARİH 111

İKTİDAR VE İHTİRAS KÖSEM SULTAN 112 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Osmanlı Tarihi Oğullarının selameti uğruna Fatih’in Kânunnâme’sine rağmen veraset sistemini değiştiren bir Valide Sultan neler yapmaz? “Kadınlar saltanatı”nın sivri ismi Kösem Sultan’ın “vekîl-i saltanat”tan katle uzanan hayatı. ABDÜLKADİR ÖZCAN [email protected] yüzyılın son çeyre- olmadan tahta çıkmıştı. Devri ba- ğinde Osmanlı dev- tıda ve bilhassa doğuda uzun sa- let yapısında ge- vaşlar ile ayrıca Anadolu’daki Ce- lali isyanlarının gölgesinde geçti. leneksel anlayışa Yerine teamüle aykırı olarak getiri- len kardeşi I. Mustafa’nın aklî den- aykırı değişimler yaşandı. Kanuni gesi bozuktu. Onun kısa süre için- de Şeyhülislam fetvasıyla hal’inden devrinin sonlarında başlayan şehza- sonra padişah yapılan II. (Genç) Os- man tahta çıktığında 14 yaşınday- deler arasındaki taht kavgaları, özel- dı. Devletin hayrına bazı köklü değişikler yapmak isteyen bu iyi likle Bayezid’in Anadolu’da halktan niyetli padişahın reform düşünce- si daha fiiliyata geçmeden hayatı- ücretli asker yazması, bu askerlerin na mal olmuştu. onun katlinden sonra haklarının Onun ardından tekrar tahta geçirilen I. Mustafa bu defa da- devamını istemeleri Anadolu’yu ha uzunca bir süre saltanatta kal- mışsa da, rahatsızlıkları devam kargaşa içinde bırakmış, merkezde- ettiğinden hal’ edilmişti. Bu süre zarfında İstanbul tam bir kargaşa ki yeniçerilerin oralarda da görev- içindeyken Anadolu’da durum pek farklı değildi: Erzurum Valisi Aba- lendirilmesini gerektirmişti. za Paşa gibi bazı devlet adamları merkeze karşı ayaklanmışlardı. Kuruluş yıllarından beri şehza- 1623’te hanedanın en yaşlı erkek delerin taşra sancaklarında valilik- üyesi olarak tahta çıkarılan IV. Mu- rad o sırada 11 yaşını yeni bitirmiş- lere gönderilmesi geleneği Şehzade ti ve henüz sünnet bile olmamış- tı. Önünde çözümlenmesi gereken Bayezid olayından sonra sadece bü- pek çok dahilî ve haricî mesele var- dı. Fakat son selefleri gibi o da dev- yük şehzadeyle sınırlanmış, böyle- let idaresi tecrübesinden yoksun- du. Devlet yönetimindeki boşluğu ce Osmanlı saltanat verasetinde adı bazı üst düzey saraylılar ve güçlü ağaların doldurmaya başladığı bu konmamış bir nevi veliahtlık orta- dönemde sarayın en güçlü şahsiye- ti olarak Valide Sultanlar sahneye ya çıkmıştır. çıkmıştır. Ancak bu uygulama da uzun sürmeyecekti. III. Murad’ın oğ- lu Şehzade Mehmed’den (III. Meh- med) sonra hiçbir şehzade taşrada görevlendirilmedi, böylece sarayda “kafes hayatı” dönemi başladı. Bu arada saltanat verasetinde kalıcı bir uygulama söz konusu olmuş ve hanedanın en yaşlı erkek üyesinin cülusu geleneği devreye girmişti. I. Ahmed ve sonrasında gelen padişahlar için Halil İnalcık’ın ta- biriyle “Harem Sultanları” denile- bilir. Bunların bir kısmı çocuk yaş- taydı, diğer kısmı da aklî ve ruhî yönden rahatsızdı. Gerçekten I. Ah- med 13 yaşında henüz sünnet bile 2016 OCAK / DERİN TARİH 113

Tarihçi Ahmed Refik Bey’in ifa- » Kardeş katli bitiyor mu? desiyle bu güç bir nevi “Kadınlar Hanedanın veraset sistemini değiştiren Sultan I. Ahmed’in tasvirlerinden biri. Saltanatı” idi. Ancak bu saltanat IV. Murad’ın annesi Kösem Mahpey- Murad’ın cülusuyla Yeni Saray’a, lanmak üzere padişaha gönderilen ker’le başlamamıştır. Bunun baş- yani Topkapı Sarayı’na taşındı. telhis ve arzları “Arslanım” dediği langıcı II. Selim’in hasekisi ve III. oğlu adına inceleyip cevaplıyordu. Murad’ın annesi Nurbanu Sultan’a, Kösem’in etkili valide sultanlı- hatta valide sultan olmamakla bir- ğının birinci evresi 1623-32 arası- Son yıllarda sık sık yapılan cü- likte Kanuni’nin nikâhlı eşi Haseki na denk gelir. Zira 11 yaşını yeni lus törenlerinde dağıtılan bahşişler Hürrem Sultan’a kadar götürülebi- tamamlamış olan IV. Murad henüz hazineyi kurutmuştu. IV. Murad’ın lir. Nurbanu’nun gelini ve III. Meh- çocuktu ve devleti yönetecek du- cülus bahşişinin saraydaki değerli med’in eşi Safiye Sultan da devlet rumda değildi. Şehzadelerin taş- eşyaların eritilerek kesilen paralar- yönetiminde etkili valide sultan- rada valilik yaparak uygulamalı la karşılanması büyük ölçüde Kö- lardandı. Ancak valide sultanların eğitim görmeleri de çeyrek asır- sem Sultan’ın fikriydi. Vesayeti za- en güçlüsü ve en etkilisi, IV. Mu- dır uygulanmıyordu. Bu bakımdan manında devlet işleri zorba sipahi rad’ın ve Sultan İbrahim’in anne- şartlar valide sultanı doğrudan ve yeniçeri ileri gelenlerinin elinde si, IV. Mehmed’in de büyük annesi devlet işlerinin içine çekmişti. kalmıştı. Oğlunun İstanbul dışında olan Kösem Mahpeyker Sultan’dır. olduğu zamanlarda da gelişmeleri Osmanlılarda saltanat naipliği ona bildirmeye özen gösteren Kö- Veraset sistemini değiştirdi yoktu, veziriazamlar saltanat veki- sem Sultan, Sultan Murad’ın Bur- li durumundaydı. Buna rağmen Kö- sa’da bulunduğu sırada çıkan cülus Kösem Sultan eşi Sultan I. Ah- sem Sultan’ın adı bazı kaynaklar- söylentileri karşısında sessiz kal- med’in saltanatı (1603-17) dönemin- da “vekîl-i saltanat” şeklinde geçer. mamış, durumdan oğlunu haber- de devlet işlerine pek karışmadıy- O sıralardaki başyardımcısı kethü- dar ederek Şeyhülislâm Ahizade sa da vefatından sonra doğrudan dası Behram Ağa aracılığıyla onay- müdahaleye başladığı görülür. Bu- nun en çarpıcı örneği, teamüle ay- kırı olarak I. Ahmed’den sonra tah- ta oğullarından birinin değil de, merhum padişahın kardeşi I. Mus- tafa’nın geçmesindeki rolüdür. I. Mustafa’nın -teamüle aykırı olarak- ağabeyi Sultan Ahmed tarafından öldürtülmemesinde de onun katkı- ları mevcuttur. Zira en büyük şeh- zade olarak üvey oğlu II. Osman’ın tahta geçmesi durumunda teamül gereği kardeşlerini, yani öz oğul- larının katledileceği endişesi taşı- yordu. Bu olay Osmanlı Devleti’nde saltanat verasetinin değişmesini ve bu şekilde hanedanın devamı- nı sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nde yüzyıllardır yürürlükte kalan ve Fatih’in ünlü Kânunnâme maddesi- ne de aykırı olan bu uygulama, da- ha sonra devamlılık kazanacaktır. Kösem Sultan, I. Mustafa’nın kı- sa süren saltanatı ve II. Osman’ın hükümdarlığı zamanında adet ol- duğu üzere Beyazıt’taki Eski Sa- ray’da kaldı. 1623’te kendi oğlu IV. 114 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Osmanlı Tarihi » Bağdat fatihi bozulan Sultan İbrahim, saltanatı- Annesi Kösem Sultan’ı devlet işlerinden uzaklaştıran, İran sınırımızın mimarı IV. Murad. nın ikinci yarısında annesini din- lemez olmuş, hatta başta teamüle Hüseyin Efendi’nin katlinde etkili IV. Murad’ın 1638’de Bağdat’ın Sa- aykırı olarak nikâhladığı zevcesi olmuştu. fevilerden geri alınmasıyla sonuç- Hümaşah Telli Haseki olmak üzere lanan seferden dönüşünde oğlunu diğer gözde cariyelerinin etkisiyle Ancak Sultan Murad için her za- İzmit’te karşılamış ve birlikte İs- annesini saraydan uzaklaştırmayı man potansiyel tehlike gibi görü- tanbul’a dönmüşlerdir. bile başarmıştı. len oğulları Süleyman ile Kasım’ın öldürülmesine engel olamamış, sa- Rodos’a sürülecekti Bu gelişmeler üzerine bir süre dece ruh sağlığı yerinde olmayan Eski Saray’da yaşamaya başlayan tek oğlu ve hanedanın yegâne er- 1640’da tahta çıkan Sultan İbra- Kösem burada da devlet işleriyle il- kek üyesi İbrahim’i “Hastalıkları him zamanında Kösem Sultan’ın gilenmeyi sürdürmüştür. Hatta da- yüzünden zararsızdır” diyerek ko- ikinci etkili valide sultanlık döne- ha önce IV. Murad’a raporlar hazır- ruyabilmiş, böylece Osmanlı hane- mi başlar. Bu durum ruhî dengesi layan ünlü siyasetname yazarı Koçi danının devamını güvence altına pek yerinde olmayan padişahın 8 Bey’in, devlet yapısıyla ilgili Sultan almıştır. yıllık saltanatının özellikle ilk ya- İbrahim’e risaleler sunması da Va- rısı için geçerlidir. Saltanatın kesil- lide Sultanın fikriydi. O sıralarda İlk etkili valide sultanlığı 9 yıl memesi ve güvenliği için oğlu Sul- Sadrazam olan Salih Paşa’nın, Sul- kadar süren Kösem Sultan, oğlu tan İbrahim’e sürekli birbirinden tan İbrahim’in dayanılmaz bir hal- IV. Murad’ın 1632’de bizzat idare- güzel ve alımlı cariyeler sunan Kö- de olduğunu gizlice Valide Sultana yi eline almasından sonra devlet sem, devlet idaresini kendi eline bildirip saltanat değişikliği husu- işlerinden uzaklaşmış/uzaklaştı- almak istiyordu. Ancak yaşadığı sunda yardımını istemesi, bu vezi- rılmış, ancak protokoldeki üstün dengesiz hayatla sinirleri daha da rin hayatına mal olmuştu. Bu olay- yerini hep korumuştur. Nitekim dan sonra Eski Saray’da tutulması bile tehlikeli görülen Kösem Sultan Florya’daki İskender Çelebi Bahçe- si’ne gönderildi. Hatta gözde cari- yelerinin etkisiyle Sultan İbrahim annesini Rodos’a göndermeyi bile düşünmüştü. Sadrazam Hezarpare Ahmed Pa- şa, Sultan İbrahim’in durumu hak- kında Valide Sultana yazdığı bir mektupta, “Sonunda seni ve beni canlı bırakmayacak. Hükümetin kontrolünü elden kaçıracağız. Halk perişandır. Onu hemen tahttan in- diriniz” diye yazıyordu. Tabii Vali- de Sultan bu teklifi hemen kabul etmedi. Ancak Sultan İbrahim’in israfa varan çılgınlıkları hal’ me- selesini hep gündemde tutuyordu. Sonraki Sadrazam Sofu Mehmed Paşa da hal’den yanaydı; hatta bir ara işlerine karışan Kösem’i orta- dan kaldırtmak istemişse de başa- rılı olamamıştı. Nihayet Yeniçeri Ocağı’nın yük- sek rütbeli kumandanları da taht değişikliğine razı oldular ve duru- mu Valide Sultana bildirdiler. Kö- 2016 OCAK / DERİN TARİH 115

sem’in de razı olmasıyla Sultan İb- SARAYIN EN Ancak asıl Valide Sultan olan Hati- rahim tahttan indirildi ve yerine 7 SAYGIN HASEKİSİ ce Turhan Sultan da boş durmuyor- yaşındaki en büyük oğlu Mehmed du. O da saray ağalarına dayanarak padişah yapıldı (8 Ağustos 1648). Kösem Sultan’ın asıl adı Anastas- Büyük Validenin rakibi hale gel- Yeni padişah IV. Mehmed, Sultan ya olup Rum veya daha kuvvetli bir mişti. Zamanla bu rekabet ağalara İbrahim’in hasekilerinden olup Kö- ihtimale göre Bosna kökenlidir. Bir da sirayet etmiş ve adeta iki fırkaya sem Sultan’ın yetiştirmelerinden valinin eline geçmiş ve darüssaade ayrılmışlardı. Hatice Turhan Sultan’ın oğludur. ağası tarafından saraya alınmıştır. Nitekim kaynaklarda kendisinden Ölüm yılından hareketle 1589’da Perde ipiyle boğdular “Vâlide-i Muazzama”, “Vâlide-i Ke- doğduğu tahmin edilebilir. Güzelliği bîre” gibi unvanlarla bahsedilen yanında zarafeti, cazibesi, davra- Merkezdeki bu olumsuz geliş- Kösem, artık büyük validedir. nışlarıyla cariyeler arasında dikkat meler zamanla taşraya da sıçradı. çeken Kösem Sultan kısa sürede Anadolu’da isyanlar artarken, ge- Aslında teamül gereği oğlu taht- Sultan I. Ahmed’in haremine girdi. rekli yardımların yapılamaması ta olmayan Validenin Eski Saray’a Batı kayaklarına göre “ay yüzlü” yüzünden Girit savaşları uzadıkça gitmesi gerekiyordu. Ancak Kösem anlamına gelen Mahpeyker adını uzadı. Bu arada malî sıkıntılar yü- Sultan sadece torunu olan padişah çehresinin güzelliğinden, “Kösem” zünden İstanbul’da büyük bir esnaf üzerinde değil, gelini Turhan Sul- sıfatını ise pürüzsüz cildinden veya ayaklanması çıkmıştı. tan üzerinde de otorite kurmak lider kimliğinden almıştı. Kendin- istiyordu. Bu yüzden Eski Saray’a den bir yaş küçük olan Sultan I. Ah- Saray ağalarının en güçlüleri, gitmemiş, Turhan Sultan’ın genç- med’den dünyaya getirdiği Murad, başta Başağa Lala Süleyman Ağa, liğini ve tecrübesizliğini ileri sü- Süleyman, Kasım ve İbrahim adlı padişah muallimi Hoca Reyhan rerek Topkapı Sarayı’nda kalarak oğulları sayesinde sarayın en saygın Ağa ve Musahip İsmail Ağa idi. devlet işlerine müdahaleye devam hasekisi haline geldi. Ocak ağaları ile saray ağaları ara- etmişti. Bu arada Şeyhülislâm Ka- sındaki nefret, zaman zaman bir- raçelebizade Abdülaziz Efendi’nin, oldu. Kösem Sultan devletin veya birleriyle kavgaya kadar varıyor- Sultan İbrahim’in katlinden sonra kendi iktidarının selameti için öz du. Sonunda Yeniçeri Ocağı’nın Kösem’i Eski Saray’a gönderme gi- oğlunun öldürülmesine engel ol- yüksek rütbeli kumandanları, Tur- rişimleri de başarılı olmamıştı. madı. han Sultan’ın gücünü kırmak için IV. Mehmed’i tahttan indirip yeri- O sıralarda Sultan İbrahim’i tek- Üç yıllık bu üçüncü etkili Vali- ne daha mülayim olup Valide Sul- rar tahta geçirmek için faaliyetler delik döneminde Kösem Sultan, Ye- tanlık gücünün yönetemeyeceğini devam ediyordu. Bu girişimlere, niçeri ağalarına dayanarak bir hü- düşündükleri Saliha Dilaşub Sul- karanlık bir odada mahpus tutu- kümdar gibi davranmaya ve devlet tan’ın şehzadesi Süleyman’ı (II) ge- lan padişahın bütün saray halkı- işlerinde etkili olmaya devam etti. çirmeye karar verdiler. nı rahatsız eden feryat ve figanları Bu arada kendisine destek veren eklenince öldürülmesi sözkonusu ocağın ileri gelen subaylarının çok Kösem Sultan da gelinine karşı zenginleştikleri de belirtilmelidir. başta Bostancıbaşı Ali Ağa olmak üzere kendisine bağlı birkaç saray » Harem’den yadigâr görevlisini harekete geçirmişti. Osmanlı kuyumculuğu ve imparatorluk sanatının Plana göre sarayın demir kapısıyla nişanelerinden 17. yüzyıla ait murassa yeşim kaplı ayna ve saray bazı küçük gizli kapıları geceleyin işçiliğinin zarif örneği zümrüt küpe. açık bırakılacaktı. Buradan giren özel yeniçeriler Şehzade Süley- man’ı tahta geçirip Turhan Sultan ve destekçilerini saraydan kaçıra- cak veya öldüreceklerdi. Bu arada Helvacıbaşı Üveys Ağa da kendisi- ne verilen iki kavanoz zehirli şer- beti hasodabaşıya vererek çocuk padişah IV. Mehmed’i öldürecekti. Ancak bu plan Kösem Sultan’ın ca- riyelerinden Melekî Kalfa’nın ya- pılan hazırlıkları yakın olduğu 116 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Osmanlı Tarihi » Harem’de ihtişamlı bir oda dairesini yağmalayan saldırgan- Sultan I. Ahmed’in sarayda kendi adıyla anılan ve ailesiyle birlikte yaşadığı Has Oda. lar da dağılıp gittiler. (Başta İngiliz diplomat ve tarihçi Rycaut olmak Turhan Sultan’a haber vermesiyle iresi önüne geldiler ve adamlarını üzere Batılı yazarlar bu olayı fazla- bozuldu. oradan uzaklaştırdılar. Gürültüyü ca abartarak anlatırlar ki, duyduk- duyan Kösem Sultan kendi adam- larını nakletmişlerdir.) Nihayet 3 Ağustos 1651 günü ka- ları zannederek “Geldiler mi?” di- yınvalidesi Kösem Sultan’ı öldürt- ye seslendi. Süleyman Ağa, “Belî Topkapı Sarayı’ndan Eski Saray’a mek üzere harekete geçen Hatice (evet), dışarı buyurun” diye cevap getirilen Kösem Sultan’ın naaşı teç- Turhan Sultan, başta Başlala Süley- verdi. Ancak Büyük Valide gerçe- hiz ve tekfin işlemlerinin ardın- man Ağa ile adamları olmak üzere ği anlayınca odadan odaya koşarak dan kılınan cenaze namazından 120 kadar zülüflü baltacıyı da yanı- kaçmaya başladı. sonra Sultanahmet Camii yakının- na çekmişti. Enderunlular bile IV. daki I. Ahmed Türbesi’nde eşinin Mehmed’i ortadan kaldırmak is- Sonunda bir dolabın üzerindeki yanına gömüldü. teyen Büyük Valideye karşı silah- küçük bir hücreye saklandı. Ancak lanmışlardı. Gelişmelerden Kösem kısa sürede yeri öğrenildi, etekle- Kösem Mahpeyker Sultan’dan Sultan’ın haberi yoktu. rinden ve ayaklarından çekilerek sonra Valide Sultanlık sona erme- aşağı indirildi. Zülüflü Baltacılar- miş, gelini Hatice Turhan Sultan’la Gece yarısı silahlı Enderunlu- dan Küçük Mehmed üst üste vur- devam etmiştir. Kayınvalidesinin lar önce IV. Mehmed’i zehirlemeyi duğu darbelerle etkisiz hale ge- öldürülmesinden sonra tek Valide üstlenen saray görevlisini öldürdü- tirdiği Mahpeyker Kösem Sultan’ı Sultan olarak kalan Turhan Sultan, ler, ardından Harem’e girdiler. Bu pencere perdesi ipiyle boğarak öl- Kösem yanlısı yeniçerileri de orta- arada Süleyman Ağa ve adamları dürdü. O sırada Büyük Validenin dan kaldırdıktan sonra rahat hare- silahlı olarak büyük validenin da- ket etme imkânını bulabilmişti. Rus asıllı Turhan Sultan’ın Vali- de Sultanlığının ilk beş yıllık ev- resinde merkez ve taşradaki bo- zukluklar ve istikrarsızlığa bağlı olarak yetenekli devlet adamı ara- yışları devam etti. Sonunda Mimar Kasım Ağa’nın tavsiyesiyle 1656’da Sadrazam yapılan Köprülü Meh- med Paşa ve soyundan gelen halef- lerinin becerikli idareleriyle devlet tekrar eski gücüne kavuşmuştur. Bu iyi niyetli Valide Sultanın 1683’te ölmesi ve Viyana muhasa- rasındaki bozgunun etkisiyle Os- manlı Devleti’nde adeta sonun başlangıcı görülmüş; ancak kökü sağlam temellere dayalı imparator- luk yaklaşık 2,5 asır daha yaşamış- tır. Devlet işlerine müdahale eden etkili Valide Sultanlar devri ise Ha- tice Turhan Sultan ile kapanmış oluyordu. Abdülkadir Özcan Prof. Dr., Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 2016 OCAK / DERİN TARİH 117

BİZANS KİLİSELERİNE 118 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Usta Kalemler İstanbul’un fethinden sonra Bizans’tan kalan dinî eserler nasıl değerlendirildi? Kiliselerin içindeki freskolara ne oldu? Camiye çevrilenlerin akıbeti ne? Bu soruların cevabını ünlü Bizantolog Semavi Eyice’den daha iyi kim verebilir? Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE DERİN TARİH İÇİN YAZDI İstanbul 1453’te genç padişah II. Mehmed tarafından fethedildikten sonra şehirde bir miktar Bizans halkı kalmıştı. Bunun- la birlikte zamanında Hıristiyanlığın en büyük merkezlerinden olan İstanbul’u çevi- ren surların içinde yapılmış irili ufaklı dinî yapıların ne olacakları hususunda belirli bir karar yoktu. Ancak o zaman kuvvetli bir su- rette varlığını gösteren vakıflar ve İslam hu- kuku böyle umumi yapılar hakkında birta- kım hükümler ortaya koymuştu. Buna göre boşaltılmış dahi olsa eski bir Bizans ibadetha- nesinin şehre yerleşen Türk halkı tarafından işgaline izin verilmiyordu. Bu eserler umu- mun ibadetine ayrılmış olduğundan ancak aynı şekilde kullanılmak üzere Müslümanla- ra açılabilirdi. Yalnız şunu belirtelim ki fethedilen her Hıristiyan beldesindeki en büyük kilise ade- ta bir sembol olmak üzere camiye çevrilirdi. Hatta bu camilerdeki başka bir gelenek fet- hin sembolü olarak aşağı yukarı günümüze kadar da gelmiştir. Minberde iki bayrak bu- 2016 OCAK / DERİN TARİH 119

» Keşişlerin manastırıydı Bizans’ın en eski dinî yapılarından Pantokrator Manastırı fetihten sonra camiye çevrildi. Bugün Zeyrek Kilise Camii olarak hizmet veriyor. lunması ve imamın Cuma namazla- rak bir büyükelçimiz vasıtasıyla ba- Pantokrator’dur. Bu yapı İstanbul’un rında minbere çıktığında elinde bir na da gösterilmişti. son devirlerinde kalabalık bir keşiş kılıç bulundurması kiliseden çevri- zümresini barındıran bir manastır- len camilerde gelenekti. Bugün ne İstanbul’un fethiyle birlikte Aya- dı. Kilisesi Fatih Camii külliyesi ya- bayrak var, ne de kılıç! sofya da fethin sembolü olarak ca- pılıncaya kadar medrese görevi gör- miye çevrildi. Burası Fatih’in vak- müştür. Bugün Zeyrek Kilise Camii En batıdaki bayrak Budapeşte’de- fiyesinde açıkça kendi malı olarak diye bilinir. ki bir camideydi. Zigetvar’da da bir belirtilmiştir. Ayasofya’nın güney cami yapılmıştı. Fakat Macaristan cephesine bitişik Bizans çağında Adı hususunda tereddüt olan bir bölgeyi geri alınca orayı at mane- vaftizhane olan kubbeli yapı, için- diğer Bizans eseri Pantepoptes Ma- ji haline getirdiler. Komünist rejim de hâlâ duran yekpare mermerden nastırı’dır. Burayı da Fatih kendi zamanında sıvalar indirilince ca- yontulma dev ölçüdeki vaftiz tek- vakfiyesinde zikreder. Mekân ima- miyle ilgili düzenek ortaya çıktı ve nesi çıkarıldıktan sonra 17. yüzyı- rethane olarak bilinir. Tabhane tekrar düzenlemesini yaptılar. Son lın ilk yarısında Sultan Mustafa ile şeklinde inşa edilmiştir. Ama ye- durumu nedir bilemiyorum. Trak- Sultan İbrahim’in türbesi olmuştur. mekhane değil, misafirhane gibi- ya’daki camilerde de bu sancaklar- Ayrıca içinde 20’yi aşkın irili ufaklı dir. Osman Nuri Ergin’in Türk Şehir- dan bulunuyordu fakat zamanla sanduka vardır. lerinde İmarethane adlı kitabında bu ortadan kalktı. Hatta bir tanesini bahis ayrıntılı şekilde anlatılır. Bu- Bulgarlar Balkan Harbi’nden sonra Fatih’in emriyle Müslümanla- rada aşhane ile imarethane farkı hatıra olarak alıp gitmişler. Bu bay- rın ibadetine tahsis edilen eserler- önemlidir. Manastır aşhane olarak den biri de büyük bir manastır olan 120 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Usta Kalemler değil, imarethane olarak kullanıl- AYASOFYA’NIN ÜZERİNDEKİ GİZLİ EL mıştır. Camiye çevrilen büyük kiliselerdeki İslamî Cami arazisine at mezbahası geleneklerden biri olan bayrak uygulaması Ayasofya’da da vardı fakat sonraları bu adet bir Bizans kilisesinden çevrilen, şekilde unutturuldu. Hatta Ayasofya’nın bayrakla- Vefa semtindeki Kalenderhane rını, deposunda çürümüş halde buldum. Belki şimdi Camii’nin orijinal adı kesin tamamen yok edilmişlerdir. Orada gizli bir el var. Ayasof- olarak anlaşılamamıştır. ya’daki Türk izlerini silmeye çalışıyor. Bir hatıramı nakledeyim: Önceleri başka bir isim Sultan Abdülmecid Ayasofya’nın restorasyonu sırasında İtalyan mimar Fossa- yakıştırılırken sonraları ti’ye Bizans kalıntılarından kendi tuğrasını yaptırıyor. Fakat tuğra bitirildikten son- Bizans kaynaklarında adı ra ne hikmetse yerine asılmıyor. Güney İsviçre’de Fossati’nin arşivinde yaptırdığı geçen Akataleptos Manastırı tuğranın kaydını gördüm. Fakat Ayasofya’da böyle bir şey yoktu. Kilisesi olabileceği görüşü Aradan yıllar geçti. Tabii bu sırada Ayasofya’nın müdürleri de değişiyor. Saba- ortaya atılmıştır. Binanın hattin Batur isimli bir arkadaşım Ecevit zamanında Topkapı’ya müdür oldu. Bir gün mimarisiyle pek bağdaşmayan ziyaretine gittim. Bana depodaki eşyaları gösterdi. Tam bir felaketti. Müdürlerden bu isme oldukça geç bir kimse ilgilenmemiş. Eşyaları yığmışlar, çürüyor. dönemde rastlanılmıştır. Eser İncelemede bulunurken mermerin üstünde bir taş buldum. Üstündeki imzayı Fatih vakfıdır ve sonraları tetkik edince İsviçre’de gördüğümle aynı olduğunu fark ettim. Taşı çevirdik. Bir pek fazla yaygınlaşmayan baktık, tuğra! Bunu Ayasofya’ya gönderin dedim fakat teklifim kabul edilse de Kalenderî dervişlerine tekke ve bir türlü gönderilemedi. Yine öğrencilerimden biri müze müdürü oldu ve o taş ibadet yeri olarak tahsis edilmiştir. Topkapı’dan alınarak Ayasofya’ya getirildi. Bana ne yapacaklarını sordular. Giriş Osmanlı devrinde zaman zaman kapısına asmalarını söyledim. Yaptılar da! Aradan zaman geçti. Yine ziyarete git- bazı restorasyonlar gördüğü eski tim. Bu kez müdür Jale Dedeoğlu idi. Bir baktım, tuğra yok. Kaldırılmış. Çok kızdım, fotoğraflarından anlaşılmaktadır. söylendim. Jale Hanım telaşa kapılıp arattı. Depoda bulundu. O tuğrayı oradan 18. yüzyılda bir Osmanlı harem kaldırma emrini kim vermişti? ağası, caminin müştemilatına ek Jale Hanım tuğrayı bu kez duvara astırmak yerine camekân yaptırıp içine olarak bir medrese yaptırmıştı. koydurdu. Fakat bir zaman sonra baktım, yine yok. Gel de gizli bir elin buraya Ancak Cumhuriyet devrinde müdahale ettiğini düşünme! Haluk Dursun zamanında inat edip baskı yaptım. bu medrese temeline kadar Ve tekrar camekâna alındı. Şimdi hâlâ duruyor mu bilemiyorum. Belki de yine yıkılarak yok edildi. Şimdi oraya kaldırmışlardır. Sancakları da kaldırttılar. Bir dönem de büyük levhaları kaldırttılar. arabalar park ediyor. Etrafında da Allah’tan yazılar kapılardan çıkmadı da ortadan kaldırılamadı. O yazıları da devlet otobüslerin ilk hareket yeri olan yine kendi astırmadı. Ekrem Hakkı Ayverdi yüklü bir para vererek ancak astırabildi. bir durak var. Cami 19. yüzyılda da O zamanlar Muzaffer Ramazanoğlu müdürdü. Sağ olsunlar tekrar astılar. bazı değişiklikler geçirmiştir. Bu arada Ayasofya’nın Atatürk’ün emriyle müzeye çevrildiği yalan. Müzeye çevrildiği yıllarda bakan olan bir zat hatıra defterine not yazmış. ‘Burası benim Eser son yıllarda Amerikan Bi- dönemimde müze oldu’ diyor. Hadisenin nasıl geliştiğini hatıra defterinin birinci zans Enstitüsü tarafından uzun ve sayfasına yazmış. Bende kopyası da var. Atatürk Ayasofya’ya gidip geliyormuş. etraflı bir araştırmadan geçirildi. Burası için birtakım şeyler söylüyormuş fakat kararı netleşmemiş. Bir gün sofra Pek çok duvarı kazıldı fakat Bizans sohbetinde ‘Ayasofya’yı sekülerleştirsek mi?’ diye bir bahis açmış. Bu bakan da devrine ait herhangi bir dekoratif vazife edinip ertesi sabah ilk iş işlemleri başlatmış. En azından bakan hatıra defte- iz bulunamadı. Zaten Türk devrin- rinin ilk sayfasına mevzuyu böyle aktarmış. de de mihrap ciheti adeta yıkılmış (kendiliğinden mi yıkıldı yoksa bi- rileri mi yıktı bilemiyoruz) ve o kısım yeni bir duvar ve mihrapla kapatılmıştı. Hemen bitişiğinde ya- pılan kazıda Bizans devrine ait bir hamam kalıntısı buldular. Ameri- kalılar minaresinin yapılmasını is- temese de Anıtlar Kurulu’nun ısra- rıyla minare yapıldı. Amerikalılar ile anlaşma Doğan Kuban döne- 2016 OCAK / DERİN TARİH 121

minde yapılmıştı. Caminin minare- nastırının kilisesi olarak yaptırıl- İstanbul’un en eski lerini maliyetli olacağı gerekçesiyle mış. Bizans’ın son devrinde ilave- kilisesiydi kurşun yapmak istemediklerinde lerle büyütülmüş, hatta o kadar kurşun kubbelerin İstanbul’un en önemli bir kilise olmuş ki son dö- Yedikule’de surların iç kısmında önemli özelliklerinden olduğunu nem imparatorları buraya gömül- Studios Manastırı vardı. Sonraları söyleyerek ısrar ettim ve Kalender- müştür. Ulemadan Fenarizadelerin İmrahor Camii olacak bu yapı ile- hane Camii böylece tamamlandı. bir ferdi, Molla Fenari Alaaddin Ali ri rütbedeki Bizanslı bir devlet me- Efendi tarafından camiye çevrilmiş muru tarafından yaptırılmış. Bu ki- Alemdar yokuşunun başında sa- ve manastırın kalıntıları da tekke şinin makamında bulunduğu tarih ray mensuplarından Zeynep Sul- yapılmış. Bugün tabii o kısımdan 461, yani burası İstanbul’un en es- tan Camii vardır. Onun hemen bir eser yok. Burası da kiliseden çevril- ki Hıristiyan yapılarından biridir. sokak yanında Hz. Meryem’e ithaf miş büyük camilerdendir. İlk kiliseler mimarisine uygun ola- edilmiş Khalkoprateia Kilisesi bu- rak iki sıra sütun halinde üç bölü- lunur. Bunun yalnız mihrap kısmı Fatih dönemindeki bir yangın me ayrılan binanın ahşap çatısı bu mescide dönüştürülmüş, büyük kıs- sonucunda mimarisinde değişik- sütunların üzerine oturtulmuş, ga- mı evlerin altında kalmış ve üzerin- likler olmasına rağmen bina ayak- lerileri de içine alarak binanın üs- den sokak geçirilmişti. Binanın sa- ta kalmayı başardı. Türk devrinde tü kapatılmıştı. Birkaç defa yangın dece mihrabı bulunmaktadır. Fatih malakâri tekniğiyle yapılmış renk- geçiren bu büyük eser 1909 yılına ile Bayezid’in saltanatları arasında- li bir mihrabı vardı fakat artık yok. doğru çatısı çökmeye başlayınca bir ki bir tarihte burası camiye çevrildi. Çingeneler burada adeta bir mahal- daha restore edilmedi. Bu yüzden le teşkil edecek şekilde evler yap- günümüze üstü tamamen açık bir Kiliselerin geniş ölçekte camiye tılar, hatta cami alanı mezbahane halde gelmiştir. dönüştürülmesi II. Bayezid döne- olarak da kullanıldı, burada at ke- minde başladı. Laleli’de Mesihpaşa siliyordu. Yalnız hem cami, hem de Altında manastırdan kalan bir Camii, Eski Bizans devrinde Mirela- tekke olarak yapılmasına rağmen il- sarnıç bulunur. Ancak günümü- yon Manastırı Kilisesi (Türk devrin- ginçtir haziresi yok. Yangından son- ze kadar iyi durumda kalabilmiş de Bodrum Camii de denirdi) bunla- ra çingenelerden temizlenerek ihya mahzeni yakın tarihlerde bir plas- rın başında gelir. edildi. Anıtlar Kurulu’na tayin edil- tik bidon fabrikasına kiraya verildi. diğimde buranın ihya edilmesine Fabrikada gerçekleşen bir patlama Vatan Caddesi’nde çift kubbe- katkım olmuştur. Şimdilerde resto- neticesinde büyük bir kısmı çöken li muazzam bir cami var. Eski ismi rasyonu devam ediyor. mahzenin sütunları da devrilmiş- Lips Manastırı. Bu aslında Bizans tir. Sarnıca bitişik, tam üstündeki zamanında 908 civarında ölmüş önemli mevkideki bir adamın ma- 122 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Usta Kalemler » Kalenderî dervişlerinin tekkesi keye dönüştürülmüştü. Vakfiyesi- ne göre Langa Hamamı adı verilen Vefa’daki Akataleptos Manastırı Kilisesi (şimdi Yenikapı) yerin evkafı arasın- (solda) Kalenderî dervişlerine tahsis dadır. Bugün izi dahi yoktur. edilmişti. II. Bayezid devrinde camiye çevrilen bir diğer ibadethane de Laleli’deki Yine Bayezid devrinde camiye Bodrum Camii (sağda) oldu. çevrilen bir diğer eser de surların yakınlarındaki Kocamustafa Paşa kadar uzanan bölümün -ortalama Camii’dir. Eski Andreas Manastırı 1000 yıllarında Bizans eserlerinde Kilisesi Sultan Bayezid zamanında sıkça rastlanan- büyük, renkli taş Türklerin ibadetine açılmış fakat ve mermerden geçmeli motiflerle bu defa mimarisinde büyük ölçüde yapılmış bir mozaik döşemeyle kap- değişiklik yapılarak caminin ek- landığı görülmektedir. Osmanlı kilisenin bir nevi eki olan kutsal bir döneminde aynı zamanda bir ayazması bulunmaktadır. Başlı ba- tekkenin camisi olan eser, şına ayrı bir mimarisi olan ayazma avlusunun karşı kısmında- sanırım İstanbul’da sayıları pek çok ki ahşap yapıyla şeyhe de olan örneklerinin en eskisidir. ev sahipliği yapıyordu. Bu kilise de Sultan II. Ba- Studios Manastırı’nın kilisesin- yezid zamanında saray de ilgi çekici bir husus daha var: atlarının başındaki dev- Camiyken kaplanmış tahta letin yüksek memurla- döşeme tabiatıyla 1909’dan rından biri sayılan Ar- sonra tamamen kaldırılmış navut asıllı İmrahor ve orta sahnın (nef) döşeme- (Emir ahur–ahır- si ortaya çıkmış. Mihrap- ların emiri) İlyas tan giriş kapısının önüne Bey tarafından cami ve tek- » Kilise-Cami-Müze 16. yüzyılda camiye çevrilen Khora Manastırı Kilisesi, Ayasofya’da araştırma yapan ABD’li grubun tetkiklerinin ardından müzeye çevrildi. Kariye Camii böylece Ayasofya ile aynı kaderi paylaşmış oldu. 2016 OCAK / DERİN TARİH 123

» Kalbi İstanbul’da kaldı İsveçli seyyah Guillaume Berggren, dünya turu için çıktığı seyahatini İstanbul’un büyüsüne kapılarak keser ve 19. yüzyılın sonlarında kadim şehrimizi fotoğraflar. Kariye, cami olduğu yıllarda İstanbul aşığı gezginin objektifine yansımış (1880). seni tamamen değiştirilmiştir. Ki- paklar yaparak namazlar eda edil- zeye çevrilip ziyarete açılması da o lise doğu-batı yönündeyken cami di. Zaten esas kısımda pek mozaik günlere rastlar. Bu işlem halk tara- kuzey-güney eksenine çevrilmiştir. ve resim yoktur. Buranın enteresan fından hâlâ protesto edilir. Dolayısıyla mihrap güney duvarın- bir imamının olduğu, Almanca öğ- dadır ve diğer teferruatlar da ona renerek Alman Kralı Kayzer’e bura- Caminin Osmanlıca bir kitabesi göre değiştirilmiştir. Cami iki ya- yı gezdirdiği ve kendisine birtakım olmadığını da belirtelim. Bu sebep- rım kubbesiyle Türk mimarisinin malumatlar verdiği söylenir. le tam olarak hangi tarihte camiye ilk örneğidir. Maneviyatı yüksek çevrildiğini bilemiyoruz. Vakfiyesi bir yer olduğundan burada pek çok Atik Ali Paşa 16. yüzyılın başla- var ise araştırılabilir. Buradan ca- türbe yer alır. Tekkesi Halvetî der- rına doğru burayı camiye çevirdi- milik alametlerinin hepsi maalesef gâhının Sümbülî koluna aittir. Ca- ğinde yanında bir de tekkesi vardı kaldırıldı. En azından minberi kala- mi bugün de İstanbul’un ruhaniye- fakat bugün izi bile yok. Bunun ya- bilirdi ancak Amerikalı dostlarımız ti yüksek bir mekânı olarak ziyaret nında aslında Bizans dönemindeki bunu istemediler. Kariye’nin min- edilmektedir. Çeşitli devirlerde res- restorasyon sırasında mimar The- beri Zeyrek Kilise Camii’ne götürül- torasyonlar geçiren eser iki yarım odoros Metokhites bu kilisenin bir müştü ama şimdi orada mı bilemi- kubbesi hasebiyle tamamen İslamî kısmını büyütmüş. Mezarı da bu ki- yorum. bir üslupla günümüze ulaşmıştır. lisenin içindeymiş fakat günümüz- de sadece mezar taşı var. Yanında Yaklaşık 40 eserin kimisi günü- Atik Ali Paşa’nın camiye dönüş- adamın sarayı, hatta büyükçe bir de müze cami yapılarak ulaşmışsa da türdüğü Edirnekapı’ya yakın Khora kütüphanesi bulunuyormuş fakat tarihî serüveni içinde yok edilen- Manastırı Kilisesi ise Kariye Camii bunlar da mevcut değil. Türk dev- ler ya da zamanın tahribine daya- adını almıştır. İçi Bizans’ın çeşitli rinde yanına tekke yapılmış ve bu- namayanlar da olmuştur. Kaybolan safhalarında yapıldığı bilinen mo- rası cami olarak kullanılmış. Yalnız kiliselerin de yer aldığı daha tefer- zaikler ve fresko tekniğinde yapıl- mozaikleri yok etmemişler. ruatlı bir yazıma Derin Tarih dergisi mış dinî resimlerle doludur. Camide ilk sayısında yer vermişti. İlgilisine uzun zaman bu mozaikler açık ola- Amerikalılar Ayasofya’dan sonra duyurulur. cak şekilde ibadet devam etmiştir. 1950’lerde burada da çalışma yapa- Resimlerin önlerine tahtadan ka- rak mozaiklerin hepsini ortaya çı- karmışlardı. Kariye Camii’nin mü- 124 DERİN TARİH / 2016 OCAK



YERLEŞİK HAYATA TARIMLA DEĞİL GÖBEKLİTEPE İLE GEÇİLDİ 126 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Que post int venis commod Şanlıurfa’nın kalbinde yapılan NECDET KARASEVDA keşif insanlığın geçmişini [email protected] 11.500 yıl öncesine taşıdı. İşte ıl 1983. Sıradan bir gün. Tarla- nasıl ve kimler tarafından sını süren Mahmut Kılıç isimli inşa edildiği bilinmeyen, Şanlıurfalı çiftçinin karasaba- nına sıradan olmayan bir ‘şey’ sırlarla dolu Göbeklitepe’nin takılıyor. Merakla toprağın altından çı- esrarengiz hikâyesi. kardığı şeyin 75 santim boyunda bir er- kek heykeli olduğunu görüyor. Elinde tuttuğu bu fallus heykeli bütün tarihî ez- berleri bozacağından tamamen habersiz olarak müzeye götürüyor. Görevliler hiç- bir kıymeti olmadığını ifade ederek ese- ri önce depoya koyuyor, ardından sergile- meye başlıyorlar. O tarihe kadar bilinen en eski yapılar şunlardı: Yaklaşık 4 bin yaşındaki İngil- tere’nin Wiltshire bölgesinde bulunan Stonehenge, 4 bin 500 yaşındaki Mısır pi- ramitleri, Malta’da bulunan ve 5 bin ya- şında olan en eski megalitik tapınak... Tarih derslerinde insanlığın geçmişi bu minvalde okutulurken Urfalı çiftçinin bulduğu heykelin yaktığı ışık takip edi- lerek Mezopotamya’nın kalbinde 11 bin 500 yıl öncesine ait muhteşem bir tapınak keşfedilmiştir: Göbek- litepe! Ezberler bozul- muş, tarihin taşları ye- rinden oynamıştır artık. 2016 OCAK / DERİN TARİH 127

Göbeklitepe 1963’te “Göbeklitepe topladığı bazı ma- TAM 20 YILINI İstanbul ve Chicago Piramitler gibi teryalleri karbon GÖBEKLİTEPE’YE GÖMDÜ Üniversitelerinin or- testi yaptırmak taklaşa hazırladığı için Alman- Ülkemizde park ve metro yapımı es- nasındaki kazılarda yahut tarla sürerken “Güneydoğu Anadolu olacak!” ya’ya götürür. keşfedilen tarihî eser çoktur. Ortaya Tarih Öncesi Araştır- The Guardian Arkeoloğun me- çıkışı bakımından bu eserlerin trajikomik serüvenini paylaşan Göbeklitepe’deki ma Projesi” bağlamın- rakla beklediği kazılar 1996’dan 2006 yılına kadar Şanlı- urfa Müze Müdürlüğü Başkanlığı’nda ve da yaptığı yüzey araş- test sonuçları şa- Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in danışmanlı- tırmalarında İstanbul şırtıcı, heyecan ve- ğında sürdürülmüştü. 2007’den 2014’te ölümüne kadar Göbeklitepe kazı çalış- Üniversitesi’nden Prehistor- rici, hatta dudak uçuk- maları Bakanlar Kurulu kararı ile Prof. Dr. Klaus Schmidt tarafından yürütüldü. İsmi ya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halet latıcı cinstendir. Çünkü bu Göbeklitepe ile anılan ve buraya 20 yılını veren Schmidt’ten sonra kazı çalışmaları- Çambel ve Chicago Üniversitesi’n- verilere göre insanlığın bilinen tari- na Müze Müdürü Müslüm Ercan başkan- lığında devam edilmektedir. den Prof. Dr. Robert Braidwood tara- hi yerle bir olmaktadır. Tarih yeni- ait taş ocakları ve işliklerle doludur. fından keşfedilmişti aslında. Ne var den yazılacaktır anlayacağınız. Anadolu’daki kazı çalışmaları so- ki topografik özelliklerinden ve yer Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 24 nucunda Cilalı Taş dönemi olarak bilinen, arkeologların “Neolitik” de- seçiminden dolayı önemi anlaşıla- km kuzeydoğusunda, merkeze bağ- dikleri döneme ait birçok ezber bo- zucu bulgulara ulaşılmıştı. Özel- mamış, tepenin her yerinde rastla- lı Örencik köyü yakınlarında yakla- likle Urfa sınırları içinde yer alan Nevali Çori ve Göbeklitepe kazıla- nan kireçtaşı blokları nedeniyle bu- şık 300 metre çapında ve 15 metre rında insanoğlunun avcılık ve top- layıcılığa dayalı yerleşik olmayan ranın Türkiye’nin birçok bölgesinde yüksekliğinde geniş görüş alanı- bir hayattan üretime dayalı yerle- sıkça rastlanan terk edilmiş bir me- na hâkim bir konumda, dağlık bir şik hayata geçtiğine dair paha biçilmez bilgilere ulaşılmıştır. zarlık olduğu kanısına varılmış- alanda yer alır. Seçilen yer, diğer Göbeklitepe’nin keşfi Neoli- tik döneme ait şehirleşme, mi- tı. Ayrıca 1980’de Peter Benedict’in Neolitik dönem yerleşim yerlerin- marî, uzmanlaşma, toplumsal örgütlenme, sanat ve zanaat “Güneydoğu Anadolu’da Anket Ça- de olduğu gibi su kenarı, vadi ya da dalları gibi birçok heyecan ve- rici değişimi anlamamızı ko- lışması” adlı makalesinde Göbekli- ovada olmayıp Harran ovasını ku- laylaştıran ipuçları sunmuş- tur. tepe’den bahsedilmiş fakat nedense zeyde sınırlayan uzun bir yüksel- »AfisginegötsmYüaasprtnıbellıeıanonrrmnaliikğzldeaamıinrskrmiddkdaaaeaçitklşkıeiçsıakısegnttiekeçdeitlayltdddionğeüir!iön.içmGynaeiöeçsmbseınaelgıfikeveblyeiçitireevpneeysiıklaan. mahiyeti, önemi ve değeri anlaşıla- ti silsilesi üzerindedir. İnsan eliyle mamıştır. yapılmış kalıntıların oluşturduğu alan yaklaşık 300x300 metre geniş- Bilgileri altüst eden keşif liğinde olup bu kütlenin üzerinde Chicago Üniversitesi’nin böl- yer aldığı yaklaşık 1 km uzunluğun- ge hakkındaki raporunu okuduk- da kaya platosu da Neolitik döneme tan sonra Göbeklitepe’ye gitmeye karar veren Heidelberg Üni- versitesi’nden arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt, 1994 yı- lında Şanlıurfa bölgesinde İs- tanbul Alman Arkeoloji Ens- titüsü’nden (DAI) Harald Hauptmann’ın bilimsel danış- manlığında yürütülen yüzey araştırmalarına katılır. Böl- geyi ilk gördüğünde bu yerin baştan sona sıradışı olduğu, alelade bir mezarlık olamaya- cağı kanaatine varır. Bu düşünceler içinde Şan- lıurfa Müzesi’ni gezerken Schmidt’in dikkatini çiftçi Kılıç’ın karasabanına takılan fallus heykeli çeker. Etkilenir ve Göbeklitepe bölgesinden 128 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Tarihin Tanıkları Yani tarım yerleşik hayatı getirme- miş, dinî mekânların yakınında bu- lunma arzusu sonucunda yerleşik hayat tarımı başlatmıştı. Bir başka deyişle Göbeklitepe, avcı-toplayıcı insanların tarım ve hayvancılığı öğ- renerek yerleşik hayata geçtiği tezi- ni çürütmüş oldu. Emsalsiz sembolizm Esrarengiz yapısı, içerdiği sem- bolik bilgiler, kullanılan teknolo- ji, kimler tarafından nasıl yapıldığı bugün bile kesin olarak bilineme- yen Göbeklitepe’deki tapınakların yapılış biçimindeki birlik dikkati çekmektedir. Yuvarlak planlı yapı- ların merkezinde boyu 6 metreyi, ağırlığı 30 tonu bulan tek bloktan yontulmuş iki adet ‘T’ biçiminde taş, hiçbir şekilde maden kullanıl- En eski buluşma merkezi dan avcılıktan yerleşik hayata geçiş madan karşılıklı olarak yerleştiril- 1995 yılından itibaren aralıksız yapan bu son avcılar, korku ve sı- miştir. Aynı formda ama daha kü- sürdürülen kazılardan elde edilen verilere göre Göbeklitepe, günü- ğınma saikleriyle inanç kavramına çük boyutlu dikilitaşlar ise yapı müzden yaklaşık 11 bin 500 yıl ön- ce henüz avcı ve toplayıcı olarak ha- yönelmiş, anıtsal mimarîlerini ve duvarlarının iç çeperlerine merkez yat süren insanların oluşturduğu bir tapınma merkezi. Burası bir yer- gelişkin sembolik dünyalarını, ileri iki dikilitaşa yönlendirilmiş olarak leşim yeri değil, buluşma merkezi ve törensel amaçlı inşa edilmiş anıt- düzeye ulaşmış kültürlerini sergile- yerleştirilmiştir. Arkeologlar boyla- sal bir yapı. İnancımıza göre en es- ki mabed Kâbe olmakla birlikte Gö- dikleri Göbeklitepe Tapına- rı 3 ila 6 metre arasında de- beklitepe, arkeologlarca insan eliyle inşa edilmiş en eski kutsal yapı, ya- ğı’nı yapmışlardı. ğişen bu ‘T’ biçiminde- ni tapınak olarak kabul edilir. Klaus Schmidt ki sütunların stilize Göbeklitepe keşfedilmeden ön- ce bazı göçebe toplulukların yukarı Göbeklitepe’nin “Âdem ile Havva edilmiş insan tas- Mezopotamya diye bilinen bereket- keşfiyle ortaya Cennetten virleri olduğunu li Dicle ve Fırat havzasına yerleşme- ezber bozan bir düşünmekte. si sonucu MÖ 10. ve 9. bin yıllarda tez attı. Yıllar- çıkarıldıktan sonra Bunun da ne- dünya tarihinde ilk kez avcı-toplayı- dır ilk insan- deni ‘T’ biçim- cı hayat biçiminden çiftçiliğe geçişi gerçekleştirdiği tezi hâkimdi. Buna lar çiftçilik ve Göbeklitepe’de li sütunlarda göre tarım ve hayvanların evcilleş- hayvancılıkla buluştu.”David Rohl. görülen el ve tirilmesiyle birlikte yerleşik hayata birlikte yerle- kol tasvirleri. geçtiği öne sürülen insanoğlu, böl- gede gruplar halinde yaşamaya baş- şik hayata geç- Efsane adlı eserinden Dikilitaşların lamış ve böylelikle medeniyetin ilk tiler diye öğreti- üzerlerinde insan formunu oluşturmuştur. Diğer yan- liyordu. Schmidt’e figürünün yanında göre ise avcı ve toplayı- bol miktarda kabart- cı toplulukların Göbeklite- ma tekniğiyle yapılan hay- pe gibi dinî merkezlerde bir araya van motifleri görülür. Megalitlerin gelmeleri sonucunda yerleşik ha- üzerinde turna kuşu, yaban domu- yata geçilmişti. Kalabalık topluluk- zu, boğa, yılan, yaban ördeği ve lar ibadet merkezine yakın olma tilki gibi yabanî hayvan tasvirleri arzusu ve çevrede ihtiyaçlarını kar- bulunur. Tapınakta üç boyutlu tas- şılayabilecek düzeyde kaynak bu- virler de mevcut. Plastik sanatların lunmamasından dolayı tarıma yö- ilk örneği sayılabilecek bu tasvirle- nelerek yerleşik hayata geçmişlerdi. re sütunun yan tarafından aşa- 2016 OCAK / DERİN TARİH 129

»GekuröktTbesaaekşlkotklialataebdrpauiekllee’dbdgeeietlhdilmeaiğynlievtaanetnmzaifneeigisrüigkdrüillöçeynlreiaennpmidnıiriççmoinğeuketnrekudeniğr.in ğı doğru inen aslan kabartmasını bed, avcı toplayıcı refleksin üstünde MÖ 8.000 yıllarında sona ermiş. Ve bu tarihten sonra ilginç bir şekilde örnek olarak verebiliriz. Dönemin bir disipline ve koordine olmuş zen- terk edilmiş. Böylelikle Göbeklitepe avcı-toplayıcı hayat tarzının ve sos- heykeltıraş ve sanatçılarının muh- gin katmanlı bir topluluğun varlığı- yal sisteminin meydana getirdiği ve sadece bu dönemde kullanılan, son- teşem yeteneklerinin ürünü olan na işaret etmektedir. raki devirlerde devamı ya da tekrarı olmayan biricik bir kültün merkezi- motifler bir süsleme olamayacak ni temsil ederek tarihteki yerini al- mıştır. kadar yoğun olarak kullanılmış. Bu Çözülemeyen sır kompozisyonun bir öykü, bir anlatı Göbeklitepe yakından incelendi- Sırrı henüz çözülemeyen çarpıcı başka bir husus da Göbeklitepe gibi ya da bir mesaj ifade ettiği düşünül- ğinde son avcılar tarafından heykel- anıtsal bir yapının onu yapan Neo- litik dönem insanları tarafından bi- mekte. Ayrıca bu kadar çok hayvan tıraşlık ve alçak kabartma sanatla- linçli bir şekilde doldurularak üze- rinin kapatılmış olmasıdır. Neden kabartmasının başka hiçbir yerde rının gelişmiş örnekleriyle zengin bunca zahmete katlanarak bu eser- leri yaptılar ve neden onların üzeri- olmaması da Göbeklitepe’yi özel kı- bir sembolik repertuar meydana ni doldurdular? Bilmiyoruz. lan unsurlardan biri. getirildiği görülecektir. Semboller Bu dönemde hayat tarzlarını de- ğiştirmeye başlayan avcı toplumlar Diğer yandan bu taşların tek par- sadece süsleme amacıyla yapılmış eski kimliklerini, onlar için önemli olan inanışları, sembol âlemlerini, ça halinde kesilerek 2 kilometrelik değil, kendi içlerinde bir hikâye, an- 6 TAPINAK ORTAYA yoldan nasıl getirildiği, nasıl yerleş- lam ve iletişim kaygısı taşıyan mo- ÇIKARILABİLDİ tirildiği, bu işlerde kaç kişinin han- tiflerdir. Arkeologların Türkiye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Mısır topraklarının Basra gi işbölümü sistemiyle çalıştırıldı- Bu semboller benzer içerikler- körfezine uzaması sonucu oluştur- duğu hilal şeklinden dolayı ‘Bereketli ğı da gizemini koruyor. le fakat minyatür boyut- Hilal’ dedikleri bölgenin kuzey ucunda bulunan Göbeklitepe üzerinde yapılan Eldeki bulgu ve bil- larda dönemin yerle- jeomanyetik ve jeoradar taramalarda çapları 20 ila 30 metreye varan daire giler çerçevesin- “Göbeklitepe’yi yapanlar şim merkezlerinde biçimli en az 20 adet tapınma amaçlı de geçiş kültürü- de karşımıza çı- kullanılan alan tespit edilmiş. Ancak bunlardan sadece 6’sı şu ana kadar or- nü yaşayan son yeryüzünde ilk kez kar. Kuzey Irak taya çıkarılabildi. Bu boyutuyla Göbekli- avcı toplumlar ‘Evren nedir? Biz neden ve Suriye’deki tepe avcı ve toplayıcı hayat biçiminden dünya tarihin- buradayız?’ sorularını arkeolojik kazı- tarım ve hayvancılığa geçiş sürecindeki de bulunan ilk larla ulaşılan bu dinî mekânların şekillenmesi, tapınak tapınağı Göbek- kendilerine soran karşılaştırma mimarîsinin ve sanatın doğuşu gibi me- litepe’de yaptılar kişilerdir.” imkânı Neolitik seleleri anlamamıza eşsiz katkılar yapan tarih öncesi bir mekân. diyebiliriz. Tapı- Prof. Dr. Klaus Schmidt dönemde Göbek- nağın mimar, usta litepe’nin merkezi- ve işçilerini ve böyle ni teşkil ettiği ve bu büyük bir eserin ortaya dönemin kültürel etkile- çıkmasında emeği geçen bütün şimine ve insanî değer değiş to- insanları belirli bir disiplin çerçeve- kuşuna işaret eder. sinde koordine ve motive eden din Göbeklitepe’de anıtsal mimarî adamlarını da aynı toplum yetiştir- yapıları, büyük boyutlu heykeltıraş- miştir. Bir inanç uğruna yakın çev- lık eserleri, kabartma tekniğinde resinde herhangi bir yerleşim yeri yapılmış zengin içerikli motifler- bulunmayan ve taşları en az 2 km den oluşan sembolik dili ile karşı- öteden getirtilerek yapılan bu ma- mıza çıkan Neolitik dönem kültü 130 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Tarihin Tanıkları bir boyutuyla bütün gizemli dün- sibini almış. Bu bile toplulukların yalarını tahrip etmeden tarihin ve buraya kutsallık atfettiğini göster- toprağın kalbine emanet etmişler mekte. diyoruz. Eşsiz buluntuların tahrip Dünyanın en eski inanç merke- edilmeden günümüze kadar ulaşa- zi sayılan Göbeklitepe’de kime ait bilmesini de buna borçluyuz. olduğu bilinmeyen mezarlar mev- cut. Yöre halkı bu isimsiz mezarla- “Cennet bahçesi” o mu? rı ziyaret edip dua eder, tepede tek Yeryüzünde sırları tam anlamıy- başına salınan ‘dilek ağacı’ dedikle- la çözülemeyen yerler vardır. ri karaduta kumaş parçala- Bilinmezliğin esrarına rı asarak dilek dilerler. gömülen bu mekân- Halk tarafından ‘zi- lar insanların mu- “Göbeklitepe insan yaret’ olarak ad- hayyilesinde çe- aklının anlamakta landırılır burası. şitli şekillerde zorlanacağı kadar Görüldüğü aydınlatılmaya gibi Göbeklite- çalışılmış. Kutsa- olağanüstü.” pe sadece dün la, efsaneye, ge- değil, bugün leneğe dayandı- Prof. Steve Mithen de kutsallığını rılarak karanlığın (Reading Üniversitesi) sürdürüyor. Bu kuyusundan çıkar- kutsallığın kayna- tılmaya çalışılan bu ğı noktasında çeşit- mekânlar etrafında dik- li tezler ileri sürülmüş. kat çekici anlatılar ve inanış- En dikkat çekenlerden biri, »AstkebRl aielbksaiHmlaiyrleaerrcohegsaleirftföyorenldueirğnmicoael.as..arahkndeesiğneinrlerensdmireildir.ildiği lar oluşturulmuş. “Göbeklitepe kâşifi” Prof. Schmi- Tarihin sıfır noktası olarak ka- bul edilen Göbeklitepe 2011 yılında Dümdüz kireçtaşı platosunda in- dt’in ortaya attığı, buranın bir “cen- UNESCO tarafından “Dünya Mirası Geçici Listesi”ne alınarak tescillen- san eliyle inşa edilmiş yapay bir te- net bahçesi” olduğu iddiası. “Göbek- di. pe olan Göbeklitepe de bundan na- litepe cennetten bir tapınak” diyen Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı inanç ve kültürleri Schmidt’e göre İncil’de adı geçen potasında eriterek bir hoşgörü abi- desi gibi yükselmiş bulunan Pey- ‘cennet bahçesi’nin burası olma ih- gamberler Şehri Şanlıurfa’nın diğer kültür ve turizm varlıklarıyla bera- timali var. Daha çarpıcı olansa Gö- ber Göbeklitepe de ziyaretçilerini beklemekte, insanlığın ilk dönem- beklitepe’nin yanında uzanan ova- lerine ait meçhul şiiri ruhlara fısıl- damak için sabırsızlanmaktadır. nın adının “Edene” olması. Ses Necdet Karasevda bakımından “Edene” ile cennet bah- Araştırmacı - yazar. çesi anlamına gelen “Aden” kelime- 2016 OCAK / DERİN TARİH 131 si ve Hz. Âdem’in kovulduğu “Adn” cenneti arasındaki ses benzerliği id- diayı daha çarpıcı kılıyor. Bölgedeki yaygın inanca göre ise Göbeklitepe cennet bahçesi değil, cennetten gönderilen Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın uzun arayışlar sonun- da birbirlerine kavuştukları yer. Yö- re halkı bu inancını A’raf suresinde geçen, “Birbirinizin düşmanı olarak oradan inin. Size yeryüzünde bir za- mana kadar yerleşme ve yararlan- ma vardır. (Allah) Dedi ki: Orada ya- şayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan mahşere çıkarılacaksınız” »DüzTeZarapinmındaeağntıinılnkdi mapkooi sTdtuastgseıilynlesıirtionaldaşertaanknbtiaorsiknvuiirnmedaiklmiş. (24-25) ayetlerine dayandırır.

TARİHİ SATIRARASINDAN OKUMAK YAHUT ESKİDEFTERLER HALİL SOLAK herkesi ilk gençlik yıllarında böy- Birinci bölüm, “Nakd, Tenkid, İn- [email protected] le bir kütüphaneyle karşılaştırsın. tikad” başlığını taşıyor. Daha ziya- orge Luis Borges Kum Kita- Âmin). de yakın tarih, tasavvuf/tarikatlerle bı’na adını veren öyküsün- kültür tarihine dair bazı telif, ter- de, tıpkı kum gibi, başı ve Kara’nın bazı dergi ve gazeteler- cüme ya da çeviriyazı eserlerin ele sonu olmayan bir kitabı an- deki “kültürel ve tarihî denemeler, alınıp incelendiği bu bahiste Kara, latır. Kahramanımız (ki bu kitap tenkitleri ve iktibasa dayalı “destursuz bağa girenler”in başı- bin kitaplık Arjantin Ulusal Kütüp- yorum yazıları”nı ihtiva eden Amel na neler gelebileceğini gösteriyor. hanesi’nde çalışan Borges’tir) sayfa- Defteri 17 sene sonra neşredilen bu Mesela “Yazıksız’ın “Kitab”ına Ya- ları yıpranmış, tipografisi kötü, iki haliyle yeni bir edisyon durumun- zık Edildi” başlıklı makalede Necip sütun halinde düzenlenmiş, sıkışık da. Zira bu baskıda ilkinde olmayan Asım Yazıksız’ın 1993’te yeni harf- metinlerden oluşan bu kitabın bir bazı metinler var. Yazıların tamamı lerle neşredilen Kitab’ının nasıl ha- sayfasında bir çocuğun elinden çık- gözden geçirilip tashih edilmiş, es- talı bir şekilde okunup tabiatıyla ma, beceriksizce çizilmiş bir çapa ki metinlere çeşitli uzunluklarda yanlış bir şekilde günümüz Türkçe- resmi görür. eklemeler yapılarak zeyiller ve dip- sine aktarıldığı örneklerle izah edi- notlar ilave edilmiş. Peşine düşü- liyor. Merhum müellifi kabrinde ra- Kitabı getiren yabancı, “iyi ba- len bir konu ya da şahıs hakkında hat ettirmek için bir şeyler yapmak kın” der çünkü “bir daha asla göre- son yıllarda neşredilen yazılara dik- gerektiğini söyleyerek yazısını biti- meyeceksiniz”. Gördüğü sayfaları kat çekilmiş, “Aramakla bulunmaz, ren Hoca’ya cevabın 2012’de verildi- büyük bir şaşkınlıkla tekrar bulma- bulanlar arayanlardır” fehvasınca ğini, ikinci baskının nimetlerinden ya çalışan Borges’in çabası nafiledir: “rastlanan” yeni vesikalarla da zen- olan, şu dipnottan öğreniyoruz: So- “Bu olamaz…” diye mırıldanır. “Ola- ginleştirilmiş. nunda Necip Asım’ın Kitab’ı başarılı maz ama oldu işte. Bu kitabın sayfa bir şekilde Latin harflerine aktarıla- sayısı sonsuz. Hiçbiri ne ilk ne son AMEL DEFTERİ rak yayınlanmıştır. sayfa” diye mukabele eder yabancı. İsmail Kara Yine aynı bölümde yüzümüz- İsmail Kara’nın ilk baskısı 1998’de Dergâh Yay., 2015, 310 sayfa de tatlı bir tebessüm uyandıran bir yapılan Amel Defteri’nin “gözden ge- başlık okuyoruz: “İnanılmaz Bir çirilmiş 2. baskısı” da sayfaları çev- İnanç Sözlüğü”. Zira sadece “İslam” rildikçe yeni sayfalar eklenen Bor- maddesinin “Hz. Muhammed’in ges’in büyülü kitabına dönüşmüş Kur’an kitabıyla getirdiği din” şek- gibi. linde açıklandığını okumamız bi- le tatlı tebessümün acıya dönüşme- Üniversiteye başladığım sene si için yetiyor. Yine bir fıkıh terimi Bilim ve Sanat Vakfı’nın kıymet- olan “zıhar”ın “karısını anası saya- li koleksiyonları barındıran kütüp- rak boşama” şeklinde tarif edilme- hanesinde rastladığım kitabın ilk sine Hoca’nın tepkisi hem zarifâne baskısını heyecanla okumuş, zik- hem levendâne: “Böyle bir ifade ne- redilen onlarca eser ve şahıs adını rede görülmüş. Yeryüzünde karısı- takip ederek (bazılarını da etme- nı anası sayarak boşayan insanlar yerek!) sonraki okumalarımı şekil- lendirmiştim (Parantez içinde be- lirtmeden geçmem Vefa yokuşunu düzlemek olur: Allah kitap seven 132 DERİN TARİH / 2016 OCAK

© SEDAT ÖZKÖMEÇ tarihin bir devrinde yaşamış mıdır Kudemânın görüp asarını biz zevk ettik kitap basıldıktan hemen sonra bir- acaba?” Bu yazının sonuna bir dip- Kudemâ göremedi hayfâ bizim kaç nüsha Sabri Efendi’ye ulaşmış- not düşülmemiş, müsaadenizle onu asarımızı tır. Eserin sadeleştirilmiş bir versi- da ben düşeyim: Ne yazık ki, bu söz- yonunu okuyan Kara’nın Türkiye’de lük halen “inananların” ulaşabile- beytini hatırlatan bu başlığın altın- İslamcılık Düşüncesi kitabında kul- cekleri yerlerde satılıyor. Bu arada da Muhammed Abduh’tan Mehmed lanmak üzere sahaflarda bu kitabı merak ettim, acaba “amel defteri” Akif’e, Peyami Safa’dan Şehbender- arama çabaları maalesef sonuç ver- maddesinde ne yazıyor? zâde Ahmed Hilmi’ye yakın tari- mez. Kitap kurdu dostlarına başvu- himizin önemli simaları sahneye rur, ancak onlardan da olumlu bir Kitapların kaderi çıkıyor. Devrin matbuatında ve ha- cevap alamaz. Son çare olarak önce tıratlardaki ilgi çekici notlardan ha- Beyazıt Devlet, ardından Süleyma- Bu bölümde dikkati çeken en reketle kaleme alınan yazılardan niye Kütüphanesi’ne gider, lakin eli mühim husus, içinde bazı eksiklik- oluşan bu bölümün en dikkat çeken boş döner. Ancak “nasibuke yusibu- ler barındırsa da, istifadeye medar yazısı “Mustafa Sabri Efendi’yi Nasıl ke velev kane tahte’l-cebel” buyrul- kimi kitapların -gerekli ikazlar ya- Bilirsiniz?” Neden mi? Tam bir “Ara- muş, yani nasibin dağın altında da pıldıktan sonra- takdir edilmekten makla Bulunmaz” serüveniyle karşı olsa sana isabet eder. geri durulmaması. Bölümü okur- karşıyayız da ondan: ken tenkid’in köken itibariyle “ma- Nihayet, Prof. Hayreddin Kara- deni paranın gerçeğini sahtesinden Faaliyetleri ve eserleriyle 20. yüz- man’ın “engin ve zengin” kütüpha- ayırmak” anlamında nakd kelime- yıl tarihinin en tartışmalı isimle- nesinde yüzünü gösterivermiş bu sinden geldiğini de hatırımızdan çı- rinden Şeyhülislam Mustafa Sabri nazenin kitap. karmayalım. Efendi saltanatın kaldırılmasından sonra ülkeyi terk etmek zorunda ka- Kaderin cilvesine bakın, bil- İkinci bölüm “Onlar Yazdı, Biz lır, o sıralarda basılan Dinî Müceddid- ge-doktor Prof. Hüsrev Hatemi, Dinî Gördük”. ler kitabı da imha edilir. Şükür ki, Müceddidler’in kendisinde olup ol- 2016 OCAK / DERİN TARİH 133

Derin Kitap madığını sormasından birkaç gün » Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda bir kitapçı (1935). sonra kitabın bir “saray nüshası”nı Kara’ya göndermiş. Hatemi’ye 10 yıl veya iki tane doldurduğu cep def- yazarın Asaf Halet Çelebi’nin Defter-i önce bir avukat tarafından hediye terlerinden hemen hepsini gördüm, Meşahir’i adıyla özel bir defteri neş- edilen bu nüsha Sultan Abdülaziz’in okudum resimlerine ve süslemele- re hazırladığını belirtelim. Defter-i oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin kızı rine kadar muhteviyatı örneklerini Meşahir de mi ne? Hocamız cevaplı- Mihrişah Sultan’a aitmiş. Bir kitap, topladım. Rahmetli üstadım bunla- yor: “Defter-i meşahirler aslında bir müellifinin elinden çıktıktan son- ra, içinde her şey bulunmasından tür günlük ve hatırat olarak kabul ra, kimlerin elinde, hangi macera- kinaye ‘Kırk Ambar’ derdi.” edilmeye müsait metinlerdir. Yal- lardan geçip talibin eline ulaşıyor, nız buradaki günlük ve hatıra not- görüyorsunuz değil mi? Evet, Ünver’in tarifine uyan bir larını yazanlar defterin sahibi değil muhteva tütüyor bu bölümde. Ali de yakınına sokulabildiği, bir şekil- “Kader onu gezdiriyor, birçoğu- Şeriati’den Bediüzzaman’a, Bekta- de tanıştığı itibar, kalem ve makam muzu da onun peşinden…” şilikten 31 Mart’a, İslam ve sinema sahibi zevat oluyor.” Yukarıda ism-i ilişkisinden şapka inkılabına, Nas- cemilini zikrettiğimiz Ünver’in kül- Bunun yanında kitabın başında reddin Hoca’nın türbesinden müs- tür tarihimiz için o kadar önem- Sabri Efendi tarafından Şehzade tear isimlerin keşfine birbirinden li olan defterlerinden bazılarını da Nizameddin Efendi’ye ithafen ya- bağımsız pek çok konu. Bir defter’e Kara’ya borçluyuz. zılmış bir metin de yer alıyor. Ma- de bu “karmaşık düzen” yakışıyor kalenin sonundaki zeyl’de Sabri açıkçası. Ayrıca tarihî malumatı havi bazı Efendi’nin Ali Ulvi Kurucu’ya Dinî ‘eski defterler’in açılarak istifadeye Müceddidler hakkında yazdığı bir Kara’nın defterlerle olan müna- sunulmasına da ön ayak olmuş, ya- mektup yer alıyor. Kitaba dağılan sebeti sadece Amel Defteri ile sınırlı yına hazırlanmasını teşvik etmiş- bu gibi zeyiller de yeni baskının değil. Hususî defterlerine kaydetti- tir. Bununla birlikte İsmail Kara’nın hacminin artmasında önemli bir ği günlük notlarından hareketle dergimizdeki köşesinin adının da müessir. kaleme aldığı bazı yazıları var ki, “Defter” olduğuna dikkatinizi çek- insan “Mazi lezizdir” demekten mek isterim. Kırkanbar’da neler var? kendini alamıyor doğrusu (Türk Kitabın 3. baskısında yeni bir hü- Üçüncü bölümün başlığı Edebiyatı’nın 488. ve 497. viyete bürüneceğinden, Borges’in “Kırkanbar”. Hace-i Evvel Ahmed sayılarında defterler- büyülü Kum Kitabı gibi, sayfalarının Midhat Efendi’ye bir selam verdik- den intikal eden artacağından şüpheniz olmasın. ten sonra, kırkanbar’ın tarifi için, iki örneği bula- kelimenin tam anlamıyla bir def- bilirsiniz). Yine “Bitti, ama tamamlanmadı!” tersever olan Üstad Süheyl Ünver’e müracaat edelim: “…Üsküdarlı ressam ve veliini- metim Ali Rıza Bey’den hususi re- sim öğrenimi esnasında, ayda bir 134 DERİN TARİH / 2016 OCAK

Dünyayı değiştiren ışık Endülüs özel sayısı bayilerde Derin Tarih’i, bayilerden, seçkin kitabevlerinden ve www.birlikte.com.tr adresinden temin edebilirsiniz. Eahnlebddüüimlyüeüs

VİTRİNDEKİLER İSLAM, DÜNYA TARİHİNİN NERESİNDE? Dünya tarihi literatüründe Avrupa’nın geçmişi en ince ayrıntısına kadar anlatılırken İslam neden birkaç sayfayla geçiştirilir? Önemsiz olduğundan mı, yoksa kendi tarihini bütün insanlığa dayatan hastalıklı zihinlerce yazıldığından mı? 19. yüzyılda müstakil bir disipline yüzünden dünya tarihi kitaplarında sindeki dünyanın siyasî aktörlerine dönüşen modern tarih yazıcılığı buyurgan bir dil hâkimdir: tepeden dikkat çekerek Hz. Peygamber’in Batı’nın pozitivist bilim anlayışı bakan, “öteki”ne seslenen, mukte- (sav) hayatı üzerinde durur. Eme- üzerine inşa edildiğinden çeşitli dir bir dil... viler ve Abbasiler dönemini ele problemlere yol açmıştır. Kendisini alırken siyasî tarihin aynı sıra ilmî, insanlık tarihinde tek medeniyet Afganistan’da dünyaya gelmiş ve felsefî ve tasavvufî gelişmelere de olarak konumlandırarak diğer Avrupa’da yaşayan Tamim Ensarî, yer verir. Haçlı Seferleri ve Moğol halkların tecrübelerini hiçe sayması bir Müslüman olarak okuduğu dün- akınlarını Osmanlı’nın kuruluşu ve bunların başında gelir. Bu yaklaşım ya tarihlerinde kendi medeniyetinin yükselişi takip eder. izini sürer, ancak bulamaz. Daha PTİeSagLmAaMsium’IsNYEaBnAyısKnaIlŞarArîıÇ.,I2S0IN1D5,A4N4D7Üs.N, 2Y1A¨TARİHİ kötüsü, giriş bölümünde, Batı pers- Bunlara paralel olarak Avrupa pektifinden yazılmış dünya tarihinin tarihine de odaklanan yazar İslam kendi bakış açısı haline geldiğinden dünyasındaki kaynakların çevrilme- yakınır. Bu sebeple kolları sıvar ve siyle değişen Ortaçağ zihniyetine vurgu yapar. Rönesans, Reform insanlık tarihini İslamın bakış ve bilgi devrimiyle tezahür eden açısından kaleme almaya Modern Avrupa’nın yükselişine ışık niyetlenir. tutar. Ancak 18. yüzyıldan itibaren Öncelikle Avrupa merkezli bu iki farklı dünyanın yolları ke- tarihçiliğin handikaplarını or- sişir. Nasıl mı? Elbette Avrupa’nın taya koyar. Dünya halklarının emperyalist emelleri doğrultusunda hilafına Avrupalıları yücelten gerçekleşen işgallerle. Yazar Müslü- ırkçılığa, tarihî akışın modern man halkların modernleşme serü- Batı toplumunu gerçekleştir- venine değinerek kitabını 2000’deki mek gayesini taşıdığı iddiası- 11 Eylül hadisesiyle sonlandırır. na, pozitivist ilerleme fikrine eleştiriler getirir. İslam, Hint Samimi niyetine ve takdire şayan ve Çin gibi farklı tecrübelere çabasına mukabil kitap birkaç eleş- sahip medeniyetlerin neden tiriyi de hak ediyor. Bunların başın- sadece Avrupalıların dünyası da Ensarî’nin İslam tarihini yazarken için anlamlı olan tarihî dö- sadece İngilizce literatürü kullan- nemlendirme ve kavramlarla ması geliyor ki, bu onun zaman incelendiğini sorgular. zaman İslam düşüncesine nüfuzunu Kitabında önce Miken, engelliyor. Bu yüzden Emeviler-Ab- Girit, Fenike ve Yunan gibi Ak- basiler döneminin siyasî şartları ve deniz medeniyetlerini inceler. ihtiyaçları doğrultusunda ortaya Mezopotamya’da Sümerler, çıkan “Darülislam” veya “Darül- Akadlar, Asurlular ve Keldani- harb” gibi kavramlar Hz. Peygamber lerin serüvenini İbn Haldun’un dönemine taşınabiliyor. sistemleştirdiği göçebe ve yerleşik halkların arasındaki Eksiklerine rağmen Batı ve İslam tarihini karşılıklı okumak isteyenler döngüyle izah eder. İslam önce- kitabı kaçırmasın diyoruz. 136 DERİN TARİH / 2016 OCAK



VİTRİNDEKİLER ULU HAKAN’I OKUMAYA KİM DOYAR? Övgü ve iftiraların merkezindeki Sultan’ı siyasî ve şahsî hayatı çerçe- “EYVAH BU BÂZİÇEDE vesinde anlatan eser, Abdülhamid BİZLER YİNE YANDIK” gerçeğine bir adım daha yaklaştı- rıyor okuru. Pek çok Abdülhamid kitabı okumuş olabilirsiniz, ama bir “Kürsüsüz Profesör”den, 2000 İmparatorlukların sonunu geti- Okuru önce Osmanlı Devle- yılında aramızdan ay- ren 1. Dünya Savaşı’nın kırılma nok- ti’ni Mondros’a götüren yola, yani rılan Vahid Çabuk’tan talarından biridir Mondros. Hakikat- 1. Dünya Savaşı sürecine davet dinlemek bir te mütareke bir silah bırakışmasıdır. ediyor kitap. Ardından mütareke başka, bizden SULTAN II. ABDÜLHAMİD Fakat sonuçları itibariyle Osman- müzakerelerine nasıl hazırlanıl- lı’nın bütün topraklarını işgale açan dığı, müzakerelerin nasıl geliştiği söylemesi. Vahid Çabuk maddeler içerir. Tabii tartışmaları ve mütareke metninin ortaya İBB, 2015, 256s., 13¨ da beraberinde getirmiştir. çıkmasında etkili olan iç ve dış KÜLTÜRÜMÜZE Kitap Cihan Harbi sonunda dinamiklere çevriliyor dürbün. ARMAĞAN Osmanlı kamuoyunda mütarekeye ortaya çıkan barış antlaşmaları- nın ön planda olmasına karşılık tepkiler ve iç politik tartışmalar savaşı fiilen sonlandıran ateşkes Mondros’un basındaki yankısından İslam tarihi ve Türklerin İs- antlaşmalarının aynı ölçüde ilgiye hareketle değerlendirilmiş. lamlaşması konusunda gayretli mazhar olamamaları tespitinden çalışmalarıyla tanıdığımız Prof. Dr. çıkıyor yola. Sevr ve Lozan’a kıyasla Mesela 1 Kasım 1918 günü Tas- Zekeriya Kitapçı’nın büyük emek Mondros’la ilgili akademik çalış- vir-i Efkar başyazarı Ebuzziyazâde verdiği öğrencileri ve dostlarının maların sınırlı oluşu bu antlaşmayla “Mütareke İmza Olundu” başlıklı ona mütevazı bir armağanı… Meh- ilgili bir kitabı zaruri kılmış. yazısında cephede savaş halinin met Çelik’ten Ramazan Şeşen’e, durduğunu ve silahların sustuğunu Mikail Bayram’dan Hakkı D. Yıldız’a İSsBkaİeRvnaDdşEerVAiyRçeİıNKkikStaOapNyeaUvi,-M2A0Ok1N4ıDn, 3RÇ2O8eSsl.i,k20,50¨ Ziya Paşa’nın beytiyle duyurmuş: Kitapçı’yı insani boyutta anlatan “Eyvah bu bâziçede bizler yine yazılar ile kendisine sunulan ilmî yandık / Zira ki ziyan ortada bil- araştırma ve incelemelerden olu- mem ne kazandık”. şuyor kitap. Kıymeti su götürmez çalışma keşke buna yaraşır bir bas- Mütarekenin tatbikine dair kı tekniğiyle çıksaydı örnekler arasında 26 Ekim karşımıza. 1918’de Edirne Vilayeti’ne gönderilen yazı dikkat çekiyor. Yazıda gerektiğin- de devlete ait nakit para ve evrakın yollanması fakat BOZKIR İSLAM MEDENİYETİ VE TÜRKLER bunun ahaliye sezdirilme- Ed.: H. Mustafa Eravcı 2012, 560 s., 20¨ den yapılması istenmiş. An- KEMALİST laşılıyor ki en büyük endişe OYUNUNA NASIL ahalinin telaşa kapılıp yerini GELDİK? yurdunu terk etmesi. İtilaf devletlerinin mütareke politikası, güneydoğuda İngiliz tahriklerine dair örnekler ve “Atatürk isteseydi halife olurdu, Musul ısrarı ile İstanbul ve Osmanlı’da sivil topum kuruluşları İzmir’in işgaliyle hitama eren yoktu, Osmanlı Türk olmaktan uta- kitap sık zikredilen, az idrak nırdı, Arap alfabesi zor olduğu için edilen Mondros’un kodlarını Latin alfabesine geçildi, Atatürk deşifre ediyor diyebiliriz. kadınlara seçme-seçilme hakkı Hakkındaki külliyatın mah- dut olduğunu düşünürsek verdi” diye uzayıp giden Mondros literatürüne Kemalist yalanların mumu- ciddi bir katkı olduğunu nu gürül gürül kalemiyle söndürüyor Bahadıroğlu. söyleyebiliriz. KEMALİST YALANLAR Yavuz Bahadıroğlu Nesil Yay., 2015., 206 s., 12¨ 138 DERİN TARİH / 2016 OCAK

TEK PARTİ DÖNEMİ Cumhuriyet ve Şefler Kitaplarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarının daha net anlaşılmasını sağlayan Prof. Dr. Cemil Koçak’tan Tek Parti Devri üzerine önemli bir çalışma... Kılıç Ali’den İsmet İnönü’ye, Nutuk’tan Halife Abdülmecid’in anılarına, 10. Yıl Marşı’ndan Köy Enstitülerine, CHP’den Türk Ocaklarına, Tek Parti Dönemi’nin bilinmeyenlerine dair silbaştan bir yakın tarih okuması...

VİTRİNDEKİLER SELÇUKLULARI ‘SUİKASTLAR’ ÜZERİNDEN OKUMAK SELÇUKLU DEVLETLERİNDE lar şimdiye kadar ilim dünyasının lerin suikastlardaki ‘parmağını’ da SUİKASTLAR ilgisini pek çekmedi. Bu sebeple parantez açarak değerlendirmeyi kitap müstesna bir yer teşkil ediyor. tercih etmiş. Batınîlerin hazırlamış Hasan Taşkıran Büyük Selçuklu Devleti’ndeki oldukları Şeref Listeleri ve devlet Selenge, 2015, 243s., 20¨ suikastları yükseliş ve fetret döne- adamlarının nüfuz ve otorite düş- minde gerçekleşenler olarak ikiye künlüğü neticesinde meydana ge- Selçuklular denilince akla ayırmayı tercih eden yazar, krono- len suikastlar Selçuklulara siyaseten gelen en önemli isimlerden lojiyi takip etmiş. 300 yıllık dönem- büyük bir gerileme yaşatırken Sultan Alparslan, Melikşah ve de gerçekleşen 30’u aşkın suikastı toplumda da derin yaralar açmış. Nizâmü’l-Mülk’ün suikasta kurban düşünürsek Selçuklarda siyasîlerin Türkiye’de sahasında yapılmış bu gitmiş olmalarına rağmen nedendir ecelleriyle vefat etmeleri pek ilk kapsamlı çalışma dileriz yenileri bilinmez, Türk tarihindeki suikast- mümkün olmamış. Yazar Batınî- için ilham kaynağı olur. RUSLAR ‘BİZİ’ tarih anlatısındaki ‘Türk’ algısını algısını adım adım takip edeceğiniz NASIL BİLİR? ilk kez gözler önüne sermesi. 250 nadir eserlerden biri. Hem kapsamlı yıl gibi uzun bir süre Altın Orda muhteviyatı, hem de her kesimden RUSLARIN GÖZÜYLE TÜRKLER hâkimiyetinde yaşayan Ruslar okura hitap eden üslubu ile Osman- İlyas Kemaloğlu bağımsız hareket etmeye başlayın- lı-Rus ilişkileri meraklıları için iyi bir ca Altın Orda’yı ‘kötü Müslüman başlangıç olacağı kesin. Kaknüs Yayınevi, 2015, 220 s., 16¨ Hanlığı’ diye isimlendirmişler. Kazan Hanlığı’nın ele geçirilmesi husu- Ruslar Türklerle ilk ne zaman sunda “İdil coğrafyasını Osmanlı karşılaştı? Rusların gözündeki ‘Türk’ Devleti’nin esaretinden kurtardık” imajı nasıl oluştu? Gündemin ateşi denildiğine şaşkınlıkla şahit olu- harlıyken Rus-Türk münasebetleri- yoruz. Eserde ayrıca Rus seyyah- nin serencamına göz atmanın tam ları ve askerlerinin anılarından da vakti! Ruslardan kılıç zoruyla vergi yararlanılmış. Osmanlı Devleti’nin alan Hazarlardan tarihte ilk kez bir Rusya’yla temasına ayrı bir bölümde Rus hükümdarını öldüren Peçenek- yer verilirken algının yıllar içinde lere, Büyük Petro ve Katerina döne- nasıl değiştiğini şaşkınlıkla izliyoruz. mi Rus kaynaklarında Osmanlı’dan Fatih Sultan Mehmed’e hayran Rus Soğuk Savaş dönemine kadar ilgi yazar Peresvetov’u sakın atlamayın! çekici başlıklar iddialarını karşılayan 10. yüzyılın sonundan 21. yüzyılın bir muhteviyatla sunulmuş. Kitabın başına Rusların gözünden Türk en önemli özelliklerinden biri Rus dumanı SON SERASKER FRANSIZ DEVRİMİ TARİHİ üstünde Dr. Muhammet Eric Hazan, Say Yayınları, İSLÂMSIZ KÜRDİSTAN Veysel Zortul, İskenderiye 2015, 455 sayfa, 25¨ HAYALİ VE ORTADOĞU Yayınları, 2015, 320s., 20¨ Müfit Yüksel, Etkileşim Yay., 2015, 279 s.,18¨ 140 DERİN TARİH / 2016 OCAK



Hediyeli Bulmaca e-mail: [email protected] SOLDAN SAĞA: Aralık ayının çözümü. da tahtta kalan Rus Çarı). 18- Bitkisel - Kalın 1- Sovyetler Birliği’nin kurucusu Rus ateist sicim - Ayak. 19- Molibdenin simgesi - Üye - Bir politikacı - Bir renk. 2- Vilayet - Deli - İsim - 55’teki tutucu politikalarıyla ülkesinin ge- zaman birimi. 20- Renyumun simgesi - Anne Zaman - Romanya internet kodu. 3- Bromun lişimini 30 yıl donduran Rusya İmparatoru) ile baba. 21- Süpürge otu - Ödünç alınan şey simgesi - ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi - Namuslu. 5- İstenç - Namaz çağrısı. 6- Olta - Uluslararası Af Örgütü (İngilizce kısaltma). - Esirlik - ‘... Gudunov’ (Geniş muhbir ağıyla, ipi - Yetmez miktarda - Tunus internet kodu. 22- Asıl adı Yosif Visaryonoviç Cugaşvili olan ihanetinden kuşkulandıklarını acımasızca 7- ‘Korkunç ...’ (Rus Çarı) - Anma - İslamın bir Sovyet devlet adamı. cezalandıran Rus Çarı). 4- 1741-62’de hüküm şartı. 8- Radyumun simgesi - Santimetre (kı- sürmüş Rusya İmparatoriçesi - Büyük. 5- Bir su saltma) - Gündüzlü. 9- Değerli bir taş - Soy. Bulmacanın çözümünü kimlik, adres ve telefon sporu - Sanat - Uzaklık anlatır - Suçu bağışla- 10- 12. yüzyılda Vietnam’da hüküm sürmüş bilgileriyle 20 Ocak’a kadar dergimize ulaştıran ma. 6- Görevin yürütüldüğü merkez - Kamer hanedan - Fakat. 11- Yabancı - Avusturya in- 5 okurumuza Derin Tarih’in Endülüs özel - Ara sınav. 7- Bir bağlaç - Tarla sınırı - Hektar ternet kodu. 12- Kalıtımsal - Çam yaprağı. sayısını kitabını hediye ediyoruz. (kısaltma) - Bayındır. 8- ‘Aşık ...’ (Derviş Ahmet 13- Azerbaycan internet kodu - Eski Mısır’da Adres: Derin Tarih Dergisi Aşıki adıyla anılan 14. yüzyıl mutasavvıfı) - Ye- güneş tanrısı. 14- Antalya’da bir plaj - Alaka. Maltepe Mah. Çayhane timin malını yöneten kimse - Otlar. 9- İlave 15- Aletler - Vietnam internet kodu - En kısa Sok. No: 1, 34010 - Bir mevsim - Macaristan internet kodu - Tu- zaman süresi. 16- Arak - Boğazı kırmızı halkalı Zeytinburnu - İstanbul tarsız siyaseti ve baskıcı yönetimi sonucu oğ- ufak bir kuş. 17- Bayram - ‘Dördüncü ...’ (Çar [email protected] lunun onayıyla bir saray darbesiyle öldürülen, Düzmece Dimitri’den sonra 1606-1610 arasın- 1796-1801’de hüküm sürmüş Rusya İmparato- ru. 10- Türk Standartları Enstitüsü (kısaltma) - At çiftliği - Bir gıda - İsimden isim türeten ek - Yemen internet kodu. 11- İkiyüzlülük - Dağı- nık - ‘Şeyh ...’ (1757-98 arasında yaşamış Türk mutasavvıf) - Taraf. 12- 1762-96’da hüküm sür- müş, çok sayıda erkekle yaşadığı aşklarla ta- rihe geçen Rusya İmparatoriçesi - Gözle ilgili. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Davranışları nedeniyle bazı tarihçiler tara- fından ‘Deli’ lakabıyla anılan Rus Çarı. 2- Mi- tolojik bir çalgı - Notada duraklama - Karşıt. 3- Kırmızı - Bölük (kısaltma) - Çalışma - ‘Peki, iyi’ anlamında bir söz. 4- ‘... Pavloviç’ (1825- 142 DERİN TARİH / 2016 OCAK



Çizgisel Tarih HASAN AYCIN [email protected]





RESİM ALBÜMÜ MUSTAFA ARMAĞAN

Sırr-ı İnna A’taynâ Risalesi Sırr-ı İnna A’taynâ Risalesi Osm anlıca aslıyla bir likte TAM METİN Müellifi Bediüzzaman Said Nursî 33


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook