Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Published by Konak Dergisi HSV, 2019-10-05 19:32:30

Description: Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Search

Read the Text Version

zarında kahinlerin üstün bir konuma lerde ve halk arasında yaygınlaşmış ise Nebukadnezzar Kudüs’e girip ma- çıkmasında mabedin inşası çok etkili adaletsizlik, yalan, haksız yere adam bedi yıktı, ayaklandırmayı bastırdı ve olmuştur. öldürme, haksız kazanç elde etme, II. Krallar kitabında aktarılan bilgiye zina gibi davranışlarıyla ilişkilendire- göre Yahuda halkının geri kalanını Yahuda Halkına Gelen Uyarılar biliriz. Putperest uygulamalar, yalancı sürdü. Kudüs›ü tamamen boşaltan Mısır’dan çıkıp Kudüs’te sonlanan yol- peygamberlerin ortaya çıkması, hal- Nebukadnezzar güneybatıdan gelecek culukları ve sonrasındaki hayatların- kın büyük güven duyduğu kahinlerin saldırılara karşı Filistin›i tampon bölge da, Tanrı Yahudi kavmine çok sayıda Tanrı’nın yasalarını kendilerine göre olarak kullanmayı amaçlayarak halkı peygamber göndererek onları kendi- çarpıtmaları, Yahuda halkının sürgü- Babil›de nüfus olmayan bölgelere yer- sinden başka ilahlara tapınmamaları nü kendilerine verilen bir ceza olarak leştirmiştir. ve emirleri doğrultusunda yaşama- düşünmelerine sebep olmuştur. So- GÖÇÜN BUGÜNE YANSIMALARI ları gerektiği konusunda uyarmıştır. nuçta Tanrı’nın yolundan çıktıklarını M.Ö. 6. yy. Yahudilik açısından çok Babil sürgünüyle sonuçlanacak olan ve sürgünün sebebinin bu bozulmalar önemli hadiselerin yaşandığı bir dö- süreç içerisinde de Yahuda halkına 7 olduğunu kabul etmişlerdir. nemdir zira bahsini ettiğimiz Yahu- Peygamber (Tahminlere göre sırasıy- dilerin dini tarihinde önemli izler la Peygamber Yoel, Peygamber İşaya, Sürgün: Yeni Babil bırakan Babil Sürgünü bu dönemde Peygamber Mika, Peygamber Tsefan- İmparatorluğu İçin Anlamı meydana gelmiştir (M.Ö. 586). Babil ya, Peygamber Yeremya, Peygamber Mezopotamyanın güneyinde Nabo- Sürgünü Yahudiler’in; Mezopotamya Habakkuk, Peygamber Hezekiel) gel- polassar’la kurulmuş olan küçük dev- kültürü başta olmak üzere çevre me- mişlerdir. Yahuda, Krallığı’nın Tan- let, Nabopolassar’ın oğlu ikinci kral deniyetlerden etkilenmeleri, kıyamet rı’nın yolundan sapmışlığı yüzünden Nebukadnezzar ile sınırlarını genişle- tasavvuru ve Mesih düşüncesini ge- cezalandırılacağı, mabedlerinin bu- terek Yeni Babil İmparatorluğu (M.Ö. liştirmeleri, dini ve milli kimliklerini lunduğu şehirden çıkarılıp sürgüne 626-539) adını almıştır. Tahttaki ilk korumaya çalışmaları açısından çok gönderileceklerini işitmişlerdir. Bu yıllarında isyanları bastırarak Filistin büyük önem taşımaktadır. Araştırma- peygamberler arasından Peygamber ve Suriye’de hakimiyetini sağlamlaş- cıların pek çoğu Yahudiliğin bugünkü Hezekiel Yeruşalim M.Ö. 597 yılın- tıran Nebukadnezzar’ın M.Ö. 601 yı- yapısını Babil Sürgünü’nde kazandığı- da yapılan akında Babil’e götürülen lında Mısır seferlerinin başarısızlıkla nı iddia etmektedir. 18.000 tutsak arasında halkına bildir- sonuçlanması Yahuda da dahil olmak diği sürgünü yaşamaya başlamıştır. üzere çevre krallıklara isyan etme ce- Yahudi tarihinde yetmiş yıla yakın bir Halklarına başlarına gelecek bu sürgün saretini vermiştir. İlerleyen dönemler- zaman dilimini kapsayan Babil sürgü- sonucunda yurtlarına geri dönecekleri de Elamlılara karşı savaşırken Akad’da nü Yahudiler için büyük değişimlerin müjdesini de bildiren 7 peygambere çıkan ayaklanma ile Suriye ve Filistin yaşandığı bir dönemdir. Sürgün döne- rağmen, sürülen halkın bir kısmı Babil kralları tekrar isyan etmiş, bunun so- minde Yahudilerde dini inançlar, nebi- krallığının zaferini Babil tanrılarının nucunda Nebukadnezzar Kudüs’ü ta- lerin mesajları, mabet anlayışı, kurban daha güçlü olduğu düşüncesine bağ- mamen ele geçirmiştir. Defalarca tek- anlayışı, sünnet olmadaki kimlik ara- layıp kendi inançlarından tamamen rarlanan ayaklanmalar M.Ö. 597 yılına yışı, Şabat gününe verilen anlam, oruç, sapmışlardır. gelindiğinde Nebukadnezzar tehlikeli 18.000 kişiyi sürdü. M.Ö. 587 yılında Sürgün: Yahuda Krallığı Tarafından Yorumlanışı Yahudi tarihinin en önemli Peygamberlerden aynı uyarıları din- devrelerinden birini teşkil eden leyen Yahuda halkı, en sonunda sür- Babil Diasporasında İsrailliler, günün sebebinin kendi sapmışlıkları kendilerini dış kültürel etkilerden olduğuna inanarak inançlarına bağlı korumayı ve kendine özgünlüğü, bir hayat sürmeye başladı. Kendilerine ulus olarak kimliğini ve varlığını anlatılan yurda geri dönme müjdesi- muhafaza etmeyi Babil’de nin gerçekleşeceği güne kadar dinle- öğrenmişlerdir. rini korumaya, kaybettikleri kitapları yeniden toplamaya başladılar. Toplumlarındaki bozulmayı yöneti- cilerindeki ahlaki hatalar, yönetici- GÖÇ HAREKETLERİ 101

bayramlar, ahiret inancı, Mesih inancı, Babil’e sürgün edilen Yahudi halkı, düs Mabedi’nde icra edilebilen kurban din adamlarının durumu konularında kendilerini dünyanın en parlak me- ibadetinin yerine Kudüs’e dönerek dua ciddi değişimler ortaya çıkmıştır. Yine deniyetlerinden birinin ortasında ederler. Kudüs’e dönülerek yapılan du- sürgünde, sosyal hayat, Yahudiler’in bulmuştur. Babilin çok uluslu yapısı anın yanı sıra dördüncü, beşinci, ye- kullandıkları isimler, takvim konula- içerisinde Yahudiler, ulusal kimlikleri- dinci, onuncu aylarda tutulan oruçlar rında da dikkate değer gelişmeler ol- ni koruyabilmek için büyük bir uygar- ile Purim kutlamaları da diasporada muştur. lığın sayısız nimetlerinin çekiciliğine ortaya çıkan dini ritüellerdir. Yahudi tarihinin en önemli devrele- karşı koymak durumunda kalmış- Diasporada Yahudiler, İran kültürü ve rinden birini teşkil eden Babil Diaspo- lardır. Çevrenin çekiciliğine kapılma yerli Mezopotamya kültüründen de rasında İsrailliler, kendilerini dış kül- eğilimi ile kimliğini koruma eğilimi etkilenir. İnancın temel unsurlarından türel etkilerden korumayı ve kendine arasında büyük bir ikilem yaşarlar. biri olan ahiret inancının gelişmesin- özgünlüğü, ulus olarak kimliğini ve Aralarından bir kısmı çevre kültürle- de ve kurtarıcı Mesih fikrine yönel- varlığını muhafaza etmeyi Babil’de öğ- re karışıp yerel inançları benimseye- melerinde Babil inançlarının etkisi renmişlerdir. İsrail’in dağılmasıyla bir- rek Babil’in kültür potası içinde eriyip büyüktür. Kültürel hayatta da İran ve likte Yahudilik milli şeriati değişmez kaybolmuş; buna karşılık ulusun bir Mezopotamya kültürünün etkisi his- şartlara uygun düşen bir ferdiyetçi bölümü kendisini dış etkilerden koru- sedilir. Bu etkileşimin en bariz örneği kanun haline dönüşür ve evrensel din yarak inaçlarının çekirdeği oluştura- Aramca’nın İbranice’nin yerini alması, istikametinde ibadet için belli günler- caklardır..Yahudi ulusunun büyük bir kişilere Babil isimlerinin verilmesi ve de toplanan bir müminler cemaatini çoğunluğunun sürgünde kimliklerini Babil ay adlarının kullanılmaya baş- meydana getirmiştir. Şekli olarak Ya- korumasında birbirine bağlı gruplar lanmasıdır. halinde yaşamaları etkili olmuştur. II. Mabed döneminin en önemli ka- rakterleri hiç şüphesiz Ezra ve Nehem- Sonuç olarak, Babil Sürgünü ya’dır. Nehemya daha çok halkın siyasi Modern Museviliğin kökenlerini örgütlenmesi ve imar işleriyle meşgul oluşturan düzeni doğurmuştur. olarak politik vazife üstlenmiştir. Ezra Bu sürgün İsraillilere göre Allah’ın ise politik konulardan uzak durarak onları sevdiği için reva gördüğü bir dine dayalı bir toplum oluşturmaya sürgündür. çalışmıştır. Ezra’nın amacının dini, reformlarının da dinsel içerikli oldu- hudilik, Babil’de doğmuş; siyasi ve ta- Sürgünde Yahudi kimliğinin korunup ğu belirtilmesine rağmen onun aynı rihsel anlamda bir dönüm noktası olan devam ettirilmesinde Nebilerin büyük zamanda Pers kralı tarafından resmi Mabed’in yıkılması ve sürgün hayatı- rolü vardır. Peygamber Hezekiel’in bir fermanla ve yetkilerle görevlendi- nın başlaması İsrailoğulları’nın din an- evinde başlayan toplantılar sonraki rilmiş bir elçi olduğunu gözden uzak layışında temel birtakım değişikliklere zamanlarda diasporadaki Yahudi ya- tutmamak gerekir. Ezra Yahuda’da bü- yol açmıştır. Babil’de Yahudiler hayat- şamının temelini oluşturan sinagogun yük reformlara imza atmış, neredeyse larının her alanında olduğu gibi dini ortaya çıkmasına sebep olmuştur. tamamen unutulan Tevrat’ı yeniden konularda da Babil inanışlarıyla etki- Sürgünde sinagog etrafında teşkilat- gün yüzüne çıkarmıştır. Tevrat’ın daha leşim içinde olmuşlardır. Bugün Yahu- lanan Yahudiler, milli ve dini kim- iyi anlaşılması için yorum geleneğini diler’e ait bazı inanç ve uygulamalarda liklerinin göstergesi olarak Şabat’a ve başlatmış, halka yönelik Tevrat okuma Babil etkisini görmek mümkündür. Sünnet’e daha çok önem verirler. Di- günleri belirlemiş, Yahudi kimliğinin Bugün bu halkın dini için yaygın ola- asporada Şabat, Tanrı ile yapılan ahde korunması için dış evlilikleri yasak- rak kullanılan Yahudilik ismi, sürgün bağlılığın bir göstergesi olmakla birlik- lamış, Knesseth Haguedola’yı (Büyük sonrası Babil’de şekillenen İsrail dinini te diasporadan kurtulmanın da bir ön Meclisi) tesis ederek ayin ve sinagogla ifade eder. Yine Mabed merkezli bir şartı kabul edilir. Aynı şekilde Sünnet ilgili kuralları tespit etmiştir. din anlayışından; inanç, kutsal metin adeti, ahit alameti olarak sürgünde II. Mabed döneminde Kudüs’e dönüp ve Tanrı’nın İsrailoğulları’na olan vaa- ciddi şekilde tesirli olmuştur. Yahudi- Ezra’nın etrafında toplanan Yahudi- dinin kendisiyle gerçekleşeceği Mesih ler sürgünde Sünnet ve Şabat gibi iba- ler’in yanı sıra büyük bir Yahudi ço- inancının merkezde olduğu bir din an- detleri yerine getirseler de sadece Ku- ğunluğu Babil’de kalmayı tercih etmiş- layışına geçilmiştir. lerdir. Bundan böyle ya Yahuda’da ika- met ederek mabed etrafında merkezi- 102 KONAK

leşerek eski dini hayatı devam ettirmek zeni doğurmuştur. Bu sürgün İsraillile- ce’den İbranice’ye çok ciddi geçişler suretiyle ya da bir sinagog etrafında re göre Allah’ın onları sevdiği için reva yaşanmıştır. Babil Sürgünü, Yahudile- teşkilatlanarak diaspora cemaatine ait gördüğü bir sürgündür. Çünkü sür- rin asimile olmamak için birbirlerine olunması suretiyle Yahudi olunacaktır. güne gitmemek, Mısır’da köle olmaya sıkıca sarılıp, inançlarını radikalleştir- Babilde kalan Yahudiler, daha sonraki razı olmaktı. Bu sebepten dolayı İsra- melerine neden olmuştur. Günümüz yüz yıllarda Yahudi kültür ve dini ha- illiler Babil Sürgünü’nü Allah katından Yahudi toplumunun bu şekilde büyük yatı için son derece önemli olan Babil gelen bir emir gibi görüp, sürgüne git- bir cemaat oluşturup, kendileri dışın- talmudunu meydana getirirlerken; meyi kutsal bellemişlerdi. Babil Esareti daki diğer Yahudilere ve Vaadedilen Kudüse dönen Yahudiler de Kudüs olarak da anılan bu sürgünün Modern Topraklarına bu kadar bağlı oluşunun talmudunu meydana getirerek, Yahu- Musevizm ve Yahudi kültüründe sayı- kökeni bu sürgüne dayanmaktadır. di dini hayatını zenginleştireceklerdir. sız etkileri bulunmaktadır. Bu etkiler Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen Böylece on asra yakın bu iki Yahudi İbranice dilindeki köklü değişiklik- bu topluluğun dini ritüellerini eksiksiz anlayışı yan yana yaşayarak birbirine lerden tutun da en temel ibadet ve olarak yerine getirmeleri ve bu derece parelel olarak gelişme gösterecektir. geleneklerindeki değişikliklere kadar muhafazakâr olmalırının altta yatan Sonuç olarak, Babil Sürgünü Modern uzanır. Mesela Babilde hâkim olan dil en önemli sebeplerinden biri hiç şüp- Museviliğin kökenlerini oluşturan dü- Aramice idi ve bu dönemde Arami- hesiz Babil Sürgünü’dür. KAYNAKÇA İstanbul; 2004. 11. Basalel Y. Yahudi Tarihi; Üniversal 6. Hoffer E. Kesin İnançlılar; Çev: Günur Dik Hizmetleri ve Yayıncılık; İstanbul; 1. Akbıyık S. Babil Esareti’nin Yahudiler 2000. Üzerindeki Sosyal, Kültürel ve Dini Et- E, Tur Yayınları, İstanbul, 1980. kileri; 2010. 7. Loflin L. Babylonian Captivity Gives 12. Güngör M. Süleyman Mabedi, Felsefe ve Din Bilimi Anabilim Dalı; Ankara 2. Kurt, AO. İkinci Mabed Dönemi Yahu- Birth to Modern Judaism. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; diliğine Genel Bir Bakış, C.Ü. İlahiyat 8. Brenner M. Kısa Yahudi Tarihi; Çev: Ankara; 2005. Fakültesi Dergisi; 2006. Altınçekiç S.; Alfa Tarih Yayın; İstan- 13. Güç A. İslam Ansiklopedisi; S 207-212; 3. Kurt AO. Babil Sürgünü Sonrası Ezra bul; 2011. 2003. Önderliğinde Yahudilerin Yeniden Ya- 9. Blech RB. Geçmişten Günümüze Ya- pılandırılması; Ankara; 2006. hudi Tarihi ve Kültürü; Çev: Estreya 14. Sayar S. Yahudi Karakteri; Uludağ Seval Vali; Gözlem Gazetecilik Basım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; 4. Kiliç S, Altuncu A. Yahudi Geneği Yayın; İstanbul; 2004. Sayı:9 Cilt:9; 2000. Bağlamında Sürgün; II. Uluslararası 10. Vaux de R.. Yahudilikte Aile; Çev: Prof. Ortadoğu Konferansları Bildiri Kitabı Dr. Ahmet Güç; Arasta Yayıncılık; Bur- 15. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları; - Ortadoğu Bağlamındaki Göç Sorunu; sa; 2003. Kur’an-ı Kerim Meali; 16.Baskı; Anka- İstanbul, 2016. ra; 2013. 5. Aydin F. Genel Hatlarıyla Yahudilik; GÖÇ HAREKETLERİ 103

Kırım Tatar Sürgünü YAKIN TARİH ANADOLU GÖÇLERİ Kırım Coğrafyası ÇALIŞMA GRUBU Kırım; Karadeniz’in kuzeyinde, Azak Denizi’nin batısında bu- 1 Ayşenur Karaca * lunan bir yarımadadır. Doğusunda Rusya ve batısında Ukray- 1 Busenur Akbay na toprakları bulunmaktadır. Antik çağlardan bu yana Kırım, 2 Rumeysa Doğan Doğu Avrupa ve Asya-Akdeniz arasındaki ticaretin önemli 3 Şeyma Yüsra Soğanda merkezlerinden sayılan limanlara sahiptir. Yarımadanın gü- 2 Zülal Duru ney bölgesinde görülen Akdeniz iklimi nedeniyle, tarımcılık faaliyetleri de Kırım için önemli bir yere sahiptir. 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi 2 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Kırım Tarihi 3 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi A. Kırım Hanlığı Dönemi (1441-1783) 1. Osmanlı İmparatorluğu ile Tanışma * İletişim: [email protected] Altınorda İmparatorluğu içinde yaşamakta olan Tatarlar, Kı- rım’a ilk kez 1239 yılında girmiştir. Altınorda İmparatorluğu 104 KONAK hanedanlığında yaşanan anlaşmazlıklar sonucu 1441’de Tok- tamış’ın oğlu Hacı Giray önderliğinde birleşen Tatarlar, ba- ğımsız bir Kırım Hanlığı kurma yoluna gitmiştir. Kırım Han- lığı, yarımadadaki hakimiyetini Doğu Avrupa’yı Asya ve Ak- deniz’e bağlayan önemli limanlara da sahip olup pekiştirmek istemiştir. Bu emeli için karşı karşıya geldiği ilk düşmanları Cenovalılar olmuştur. Aynı dönemde Fatih Sultan Mehmet’in Karadeniz’e hâkim olma isteğiyle beraber, 1475’te Osmanlı İmparatorluğu Kırım’daki Cenova kolonilerini de ele geçire-

rek Kırım Hanlığını himayesi altına yerine Azak denizinde önemli bir li- 1783’te Rusya Potemkin komutasın- almıştır. Kırım Hanlığı Osmanlı’yı, man olan Azov (Azak)’a yürümüştür. daki bir orduyla Kırım’ı işgal etmiştir. kuzeydeki düşmanları Leh-Litvanya Osmanlı, imzalanan İstanbul Antlaş- 1792 Yaş Antlaşması ve peşinden 1812 ve henüz büyük bir güç olarak kabul ması ile Rusya’nın bölgedeki hâkimiye- Bükreş Antlaşması ile Kırım Hanlı- edilmeyen Rusya’ya karşı korumuştur. tini tanımış ve Rusların Kırım Hanlı- ğı’nın bütün toprakları Rusların eline 1783’te Kırım’ın ilhak edilmesine ka- ğı’na verdiği vergiyi kesmiştir. Azov’da geçmiştir. 1856 yılında Kırım Harbiy- dar Kırım-Osmanlı yakın ilişkisi de- yeni bir kale ve donanma hazırlığına le, Osmanlı İmparatorluğu yanında vam etmiştir. girişen Ruslara karşı, II. Devlet Giray yer alan Fransa ve Birleşik Krallık, Han’ın uyarısıyla Osmanlı 1708 yılın- Rusya’nın Akdeniz’e inmesini ve Avru- 2. Rusların Doğu Avrupa’da da harekete geçmiş ve Azov’u Ruslar- pa’daki ilerleyişini durdurmak istemiş Güçlenen Hâkimiyeti dan geri almıştır. Kırım Hanı Kaplan ve savaşı Osmanlı bloğu kazanmıştır. Giray 1736’da seferdeyken Ruslar, Altınorda İmparatorluğu’nun 1502 yı- Hanlığın başkenti Bahçesaray’ı yakıp B. Çarlık Yönetimi Dönemi: lında tamamen sona ermesiyle, Kırım yağmalamıştır fakat çıkan salgın has- Anadolu’ya Göç Sürecinin Hanlığı ve Ruslar, vilayetler için mü- talıklar sebebiyle karşılarında herhan- Başlaması cadele etmişlerdir. Bu dönemde Kazan gi bir kuvvet olmamasına rağmen geri ve Astrahan Kırım Hanlığı ve Ruslar çekilmek zorunda kalmışlardır. Rusya, Kırım’ı idari ve demografik arasında defalarca el değiştirmiştir. açıdan tam anlamıyla bağlamak için IV. İvan 1552 yılında Kazan’ı, 1556’da 3. Osmanlı-Rus Harpleri 1784’te yerel bir yönetim kurmuştur. ise Astrahan’ı kesin bir şekilde ele ge- Veliaht IV. Devlet Giray tahta geçti- Devam eden 150 yıl boyunca Tatar- çirmiş; Altınorda İmparatorluğu’nda ğinde Osmanlı’ya destek vermek için lar güvenlik unsuru olan ve idari ma- kullanılan Uluğ Han sözcüklerine kar- Tatar aşiretlerini ikna edememiştir. Ta- kamlardan uzaklaştırılmıştır. Ayrıca şılık kendisine Çar denilmesini em- tar aşiretleri Osmanlıların artık Kırım’ı sürgün fikri ortaya atılarak, Tatarların retmiştir. Osmanlı, Rusların bölgede koruyabilecek güce sahip olmadığı dü- üzerlerinde psikolojik baskı kurul- sağlamlaşan hâkimiyetinden rahatsız şüncesine kapılmış ve Rusya ile anlaş- muştur. Türk-İslami eserler sistematik olunca 1569’da Kırım Hanlığıyla bera- ma yoluna gitmeyi tercih etmişlerdir. olarak yok edilmiştir. Müslümanların ber Astrahan’ı geri alabilmek için Don Kırım’da bağımsız bir Kırım Hanlığı’nın yaşamakta olduğu bölgelerde manas- Volga Kanalı projesini hayata geçir- kurulacağı 1774 yılında imzalanan tırlar ve kiliseler inşa edilmeye başlan- mek istemiş fakat başarılı olamamıştır. Küçük Kaynarca Antlaşması ile onay- mıştır. Köy ve şehir isimleri Yunanca Devlet Giray Han 1571’de Moskova’yı lanmıştır. Yine bu antlaşma, aslında isimler ile değiştirilmiştir. Din görevli- ateşe vermiştir fakat kalıcı bir başarı Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı ve leri devletin maaşlı memuru hâline ge- elde edememiştir. Kırım’ı kaybettiğinin belgesi olmuştur. tirilmiştir. Dini kurumların kurulması Doğu Avrupa’daki hâkimiyetini 1654 Sözde bağımsız Kırım Hanlığı’nın ve yönetilmesinden sorumlu İdare-i yılında yapılan Pereislav Antlaşması’y- ömrü 9 yıl sürmüştür ve 8 Nisan Ruhaniyye adında bir kurum oluştu- la çarpıcı bir şekilde duyuran Ruslar, rulmuştur. Bu kurum, Tatar okullarını bu başarılarına rağmen 1683’te Os- manlı’nın II. Viyana Seferi’ndeki başa- rısızlığını görene dek Kırım Hanlığına saldırmamıştır. Bu süreçte, Ukray- na’daki Dinyeper Kazaklarıyla bir ara- ya gelmeye çalışan Ruslardan rahatsız olan Osmanlı; 1678 yılında Ukrayna’yı işgal etmiş ve Rusya ile ilk kez ciddi bir şekilde karşı karşıya gelmiştir. 1686’da Kutsal İttifak’a dâhil olan Rusya, dün- yanın önemli güçlerinden biri olma yolunda adını duyurmaya başlamıştır. Ruslar, 1689 yılında Kırım yarımada- sına doğru harekete geçmiş ancak boz- kır şartlarında istedikleri başarıyı elde edemeyeceklerini anlayarak yarımada GÖÇ HAREKETLERİ 105

Katerina, Potemkin ve yerel Jön Tatarlar Abdürreşid Mehdi liderli- yönetimin başındaki vali tarafından ğinde Çarlık rejimine savaş ilan etmiş- imzalanan fermanlarla, Tatarların tir. Çarlık hükümeti kendilerini 1910 mal varlıkları Rus, Rum, Ermeni ve yılında tasfiye etmeden önce Kırım Yahudilere satılmıştır. Bu dönemde Tatarları arasında çıkan ilk siyasi mil- Tatarlar mal varlıklarına dair yazılı liyetçi hareket olmuşlardır. Bin dokuz belgelere sahip değildirler. yüz yediden sonraki son nesil ise Tatar milliyetçileri olarak adlandırılmıştır. ve medreselerini gün geçtikçe kalite- rın Kırım’dan çıkışını zorlaştıracak ça- Kırım Talebe Cemiyeti’ni kurmuşlar sizleştirmiş ve sayılarını azaltmıştır. lışmalara başlamıştır. Ancak göç hare- ve pek çoğu Kırım’ın yanı sıra İstan- İlk olarak 1785-1788 yılları arasında ketleri bu tarihten itibaren durmadan bul’da da eğitim almıştır. Kırım Talebe kıyı, iskele ve limanlara yakın yerlerde devam etmiş; ancak Tatarları temsil Cemiyeti’yle başlattıkları hareketi ba- yaşayan Tatarlar, Rus baskısının da en eden Ulusal birleşme hareketini mer- ğımsız bir Kırım devleti kurma düşün- çok hissedildiği bu yerlerden Osmanlı kezine alan bir gazetenin basılmaya cesini temel alan Vatan şubesini 1909 topraklarına göç etmek zorunda kal- başlamasıyla, 1902’den sonra göç eden yılında kurarak devam ettirmişlerdir. mıştır. Bu göç hareketleri 1902 yılına kişi sayısında azalmalar başlamıştır. Numan Çelebi Cihan, Cafer Seydah- dek Osmanlı topraklarına çok sayıda met Kırımer, Abdülhakim Hilmi Arif- insanın yerleşmesiyle yıllarca devam C. Ulusal Hareketler zade önderliğinde Vatan üyeleri Kı- etmiştir. Tatar okullarının kapatılması, med- rım’daki milliyetçi gruplarla iletişime Rus, Rum, Ermeni ve Yahudilerin Kı- reselerin azalmasıyla Rus okullarında geçmiş ve 1917’de Vatan cemiyeti Kı- rım’a kolonizasyon ve yerleşimini teş- yetişen yeni nesil, İslam’ın bu coğ- rım’da her yere ulaşmayı başarmıştır. vik eden bir hükümet politikası 1820- rafyadaki kurtuluşunun Rusça kendi Ekim 1907’deki Bolşevik İhtilali’nden 1860 yılları arasında uygulanmıştır. seslerini duyurarak gerçekleşeceğini beri sürmekte olan iç karışıklıktan fay- Bunun yanında göç etmek isteyenlere düşünmüştür. Çağdaş Rus-Tatar okul- dalanarak, kurulacak ilk milli kurultay kolaylık sağlanacağı duyrulmuş ve Kı- larında eğitim görerek yetişen üç nesil- için kadınların da seçme ve seçilme rım yarımadasındaki Türk nüfusunun de milliyetçi duyguların ağır bastığı üç hakkının bulunduğu seçimler gerçek- baskınlığı sistematik şekilde düşürül- farklı akım gözlenmiştir. leştirmişlerdir. Milli Meclis 26 Aralık müştür. Ruslaştırmaya karşı çıkabilmek adına 1917’de Kırım Ahali Cumhuriyeti’nin Katerina, Potemkin ve yerel yönetimin Tatarların hem Türk-İslam mirasını, kuruluşunu ilan eden bir anayasayı başındaki vali tarafından imzalanan hem de çağdaş batı bilgi becerilerini kabul etmiştir. Numan Çelebi Cihan fermanlarla, Tatarların mal varlıkla- en iyi şekilde öğrenmesi gerektiği gö- önderliğinde ilk Kırım Tatar Hükü- rı Rus, Rum, Ermeni ve Yahudilere rüşü hakim olmuştur. İsmail Bey Gas- meti kurulmuştur. Barış görüşmeleri satılmıştır. Bu dönemde Tatarlar mal pıralı (1851-1914) bu düşüncelerin Kı- yapmak üzere Sivastopol’e çağrılan varlıklarına dair yazılı belgelere sahip rım’daki sesi olmuştur. Bahçesaray’da Numan Çelebi Cihan ve arkadaşları değildirler. Bu kanunsuz satışların müfredatını kendi görüşlerine göre şehit edilmiştir. üzerine Tatarlardan hasatlarının 1/3’ü oluşturduğu Usul-i Cedid okulunu Brest-Litowsk Antlaşması ile 1918 yı- vergi olarak istenmiş, kendi tarlalarını 1884’te kurmuştur. Bu okulda öğren- lında Almanlar tarafından Kırım’daki haksızca sahiplenen insanların hasadı- ciler Tatarca-Rusça, Tarih, Coğrafya, Bolşevik hükümet devrilmiş, içinde nı harmanlamak Tatarlara zorunlu kı- Matematik, Kur’an ve Fıkıh dersleri Tatarların da yer aldığı yeni bir hükü- lınmıştır. Bu artan sömürü faaliyetleri görmüşlerdir. met kurulmuştur. Savaştan Almanlar neticesinde 1859’da çıkan göç teşvikiy- Çağdaş Rus Tatar okullarında eğitim mağlup çıktığında, kurulan yeni hükü- le tahmini 100.000 Tatar Osmanlı top- gören üç neslin ilki, doğrudan Gaspı- metle beraber Tatarlar siyasetten uzak- raklarına göç etmiştir. Bu büyük göç- ralı’yı takip etmiştir. İkinci nesil, Gas- laştırılmışlardır. Bolşevikler Kırım’da ten sonra Rusya işçi sıkıntısı çekmiş ve pıralı’nın fikirlerine bağlı olmakla be- hakimiyeti kesin olarak ele geçirince, tarım konusunda endişeye kapılmıştır. raber kendi aralarında daha devrimci 1922’ye kadar 60.000 Kırım Tatarı’nı Böylece kararından dönerek Tatarla- fikirlere sahip Jön Tatarlar olmuştur. öldürmüş, 60.000 kişiyi de suni kıtlıkla ölüme zorlamıştır. Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhu- riyeti 18 Ekim 1921’de kurulmuştur. Komunist Parti üyesi Veli İbrahim li- 106 KONAK

der olduğunda Kırım Tatarlarından insanların kıyıya vuracak cesetlerini başlayan ve 20. yüzyılın ikinci yarısı- alınmış arazileri eski sahiplerine geri alıp ortadan kaldıracak bir grup insan na kadar süren Kırım’dan Osmanlı’ya vererek, Sovyet arazi uygulamalarını bile Sovyet Rusya tarafından ayarlan- doğru yapılan göçler, dini, iktisadi ve Tatarların yararına kullanmış; Kırım mıştır. Kırım Tatarı ifadesinin kulla- siyasi sebeplerle açıklanabilir. Özellik- ekonomisini düzeltmek ve vatana geri nılması 1944’ten 1980’lerin sonuna le Rusya’nın Kırım ve Kafkaslara doğru dönmek isteyen Tatarların güvenle dek yasaklı kalmıştır. Kırım Tatarları- yayılmacı bir politika izlemesi büyük yurtlarına kavuşabilmelerini sağlamak nın tüm mal varlığı Kırım’a yerleştiril- bir etken olarak karşımıza çıkmakta- adına çalışmalar yapmıştır. Burjuva miş Ruslar ve Ukraynalılar tarafından dır. Rusya’nın yeni işgal ettiği toprak- milliyetçiliği ile suçlanarak 1928’de kullanılmıştır. Nihayet 1954 yılında larda yaşayan insanlara karşı yürüttü- idam edilmiştir. Bu dönemden sonra Kırım Ukrayna’ya bağlanmıştır. ğü politikalar, göç hadisesinin temel Kırım’daki gazeteci, yazar, editörlerin Kırım Tatarları 1987’de Kızıl Mey- sebebidir. Yapılan baskılar ve zorla- işleri ellerinden alınmıştır. Siyasi-idari dan’da 4 gün süren bir eylemin ar- malar beraberinde tepki olarak göçü alanlarda görev alan, kültürel anlam- dından dünyanın dikkatini çekmeyi getirmiş ve bu göçler, Rus zulmünden da liderlik pozisyonunda bulunan Ta- başarmıştır. Kırım’a geri dönen Tatar- kurtulmanın yolu olarak gündeme gel- tarların tamamı Sibirya veya Urallar’a ların sayısı 1989 yılında 40.000’i geç- miştir. sürülmüştür. miştir. Kırım’da yaşamakta olan diğer Rusya’nın istila ettiği bölgelerde asimi- milletler Tatarların dönüşüyle endi- lasyon ve tehcir uygulamaları, 1552’de D. Kırım’dan Sürgün şeye kapılıp 1991’de Tatarların dahil Kazan’ın ele geçirilmesinden sonra 1933 ve 1939 yıllarındaki Stalinist te- edilmediği bir Kırım Özerk Cumhuri- başlamıştır. Rus yönetimi, daha son- mizlik hareketiyle Kırım’da kalmış yeti kurmuştur. Buna rağmen Tatarlar ra ele geçirdiği bölgelerde, genellikle olan din adamları, aydın Tatarların güçlü direnişleri neticesinde 98 kişi- Türk ve Müslüman kitleleri imha ve neredeyse tamamı idam edilmiş veya lik mecliste kendilerine 14 kişilik yer asimilasyon maksatlı bir siyaset geliş- çalışma kamplarında vefat etmiştir. edinmişlerdir. 26 Şubat 2014’te Rusya tirmiştir. Rusya’nın demografik düzen- Bu temizleme çalışmaları sonrasında Kırım’ı bir kez daha işgal etmiştir. 16 lemeleri normal yerleşim sisteminden Ruslaştırma politikalarına karşı koya- Mart 2014’te Kırım Tatarlarının ka- farklı olarak baskı, el koyma ve tehcir cak kimse kalmamıştır. Arap alfabe- tılmayı reddettiği, yasal olmayan bir esasına dayanmaktadır. Rusya’nın bu si önce Latin alfabesiyle daha sonra referandumla Kırım Rusya’ya bağlan- politikasını Kırım ve Kafkasya üzerine 1938’de Kiril alfabesiyle değiştirilmiş- mıştır. uygulamaya başlaması 1768-1774 yıl- tir. Kütüphanelerde ve müzelerde daha ları arasındaki savaşa dayanmaktadır. önceki dönemlerde yaptıkları yağma, GÖÇ NEDENLERİ Hatta bu savaş öncesinde ve esnasında yakma, yok etme işlemlerinden geriye Osmanlı Devleti’nin her mağlubiyeti Kazan, Güney Volga, Kuzey Kafkasya kalan eserleri de tahrip eden Bolşevik yüzbinlerce insanın yer değiştirmesine ve İtil havalisinde yaşayan Türk, Tatar Hükümeti, namazı, orucu ve sünneti neden olmuştur. 18. yüzyıl sonlarında ve Moğollara karşı ‘ıslahat politikası’ de yasaklamıştır. Alman kuvvetlerinin İkinci Dünya Savaşı’nda 1944 yılında çekilmesinin ardından 11 Mayıs’ta Stalin Kırım’daki Türklerin Orta Asya’ya sürülmesi ka- rarını almıştır. 18 Mayıs 1944’te saba- ha karşı harekete geçen Sovyet asker- leri Kırım Tatarlarına 15 dakika içinde hazırlanarak evden çıkmalarını em- retmiştir. Hayvanların taşındığı yük vagonlarına doldurulan binlerce Tatar 22 günlük bir sürgün yolculuğuna çık- mıştır. Yolculuk sırasında hastalanan insanlar Sovyet askerleri tarafından yol kenarlarına atılmıştır. Sürülmesi unutulan Arabat köyü halkı 20 Tem- muz 1944’te bir gemiye bindirilmiş ve gemi Azak Denizi’nde batırılmıştır. Bu GÖÇ HAREKETLERİ 107

Temel Sıkıntılar Diğer Sorunlar daha da ileri giderek, senelerdir top- Göç esnasında yaşanılan sıkıntılar Yaşamsal sorunlar rağın üzerinde yaşayan köylüleri de Göç edilen yerde yaşanılan sıkıntılar İskan ve sosyal entegrasyon o toprağın malı kabul etmiş, toprakla Kalanların yaşadığı sıkıntılar Din, dil sorunları ve baskısal sorunlar beraber köylüye de el koymak, köle- Geri dönüş yapanların sıkıntıları Siyasi ve sosyal reddediş leştirmek istemiştir. 1891 yılı sonuna kadar buradaki toprakların üçte ikisi adı altında büyük bir tehcir politika- Kırım üzerinde hakimiyet kurmak is- hile ve oyunlarla Rus hazinesine ya da sına başlamış, bölgede yaşayan nüfusu teyen Rusya, istila ve baskılarını daha Rusların istedikleri kişilere verilmiştir. çeşitli bölgelere göç ettirmiştir. sert ve sistematik hale getirmiştir. Kı- Hanedan mensuplarına ait topraklar Bahsi geçen Ruslaştırma politikası rım’ın Rus askerleri tarafından işgaline ve miri araziler hazine malı sayılmış, aynı zamanda Hristiyanlaştırma anla- müteakip yıllar içerisinde Kırımlıla- hayır kurumları ve dini kurumlara ait mına da gelmektedir. Türkiye’ye yer- rın sömürgecilere karşı koyabilecek topraklar da sahipsiz gerekçesiyle ha- leşenlerin hatıralarında yer alan bazı güçleri kalmamıştır. Kırım Türkleri zineye devredilmiştir. söylemler de bunu açıkça göstermek- tarafından birbiri ardına kalkışılan Ayrıca açlık ve kıtlık da göçün önemli tedir: ‘‘Çarlık Hükümetinin Müslü- ayaklanmalar şiddetle bastırılmıştır. sebeplerindendir. 1783 yılında Kırım man mektep ve medreselerini kapata- Ayrıca, Rus Çarları aynı dönemlerde Ruslar tarafından ilhak olurken, bir cağı; Kur’an’da geçen ‘kâfir’ sözcükle- bir yandan Roma İmparatorluğunun beyanname ile yirmi dört saat içerinde rinin Rusların kendilerini kastettiğini varisi olma iddiası, bir yandan da dini ‘dağlık ve çöl olan mıntıkalardaki bütün iddia etmesi üzerine Kur’an’dan çıkarı- ve ilahi yükümlülükleri olduğu inancı Tatarların yarımadadan uzaklaştırıl- larak yeniden basılacağı’’ haberlerinin ile yerli halka yaptıkları uygulamaları ması’ istenmiştir. Bu dönemde bozkır- yayılması sonrasında, yurtlarını terk haklı görmüştür. daki köylerde yaşamak imkânsız hale ettiklerini belirtmişlerdir. Ruslar, eş Rus idarecileri, Kırımlıların kolay bir gelmiştir. Çünkü Rus askerler ve istila- zamanlı olarak göçü teşvik etmek için şekilde topraklarından ve mülkiyet- cılar, Tatarlara karşı anlaşılması zor bir Kırım’ın her tarafında halife namına lerinden vazgeçip kendilerine hemen nefret içinde kuyuların kovalarına taş yazılmış ve halkı göçe teşvik eden fer- boyun eğeceklerine inanmamıştır. Bu atmış, ağaçlardan yapılmış çitleri, ya- manlar yayımlamışlardır. yüzden Rusya’nın Kırım’daki temel lakları ve su kanallarını tahrip etmiş, Rusların Kur’an-ı Kerim üzerinde stratejisi, mümkün olan en çabuk za- halkın susuzluktan topraklarını bıra- yaptıkları tahrifat, Müslümanlar ara- manda yerli halkı göç etmeye mec- kıp gitmesi için eylemler gerçekleştir- sında büyük tepkiye neden olmuştur. bur bırakarak yerlerine Rusya’nın iç mişlerdir. Ayrıca Tatarlar, 1860’larda Bununla yetinmeyip 1736-1833 yılları vilayetlerinden getirilecek insanları ağır vergi ve pasaport bedeli ödemek arasındaki savaşlarda Kırım’da birçok yerleştirmektir. Suçsuz halk şiddete ve zorunda bırakılmışlardır. sayıda kütüphaneyi neredeyse tama- sistematik soygunlara maruz bırakıl- Yine Kırım Savaşı sonrası, özellikle men yıkmışlardır. Aralarında dini, ta- mış, en bereketli topraklar Çarlık tara- Rusların 1874’te Kırım Türklerinin rihi, felsefi, coğrafya türü kitaplarında fından gasp edilmiş ve Kırım Türkleri askere alınacağını ilan etmesi ve ‘Os- bulunduğu çok sayıda eser 1833’te ziraat için uygun olmayan arazilere manlı’ya kurşun sıkmam’ diyen Rus- evlerden toplatılmak suretiyle imha sürülerek hayatlarını idame imkanla- ya-Kırım Türklüğü arasında başlayan edilmiştir. rından mahrum bırakılmıştır. Miri ve milliyetçilik akımı, Rusya’yı rahatsız Vakıf arazilerine el koymakla birlikte etmiş ve bu da yeni bir göç dalgasına neden olmuştur. Rumeli bölgesine yerleştirilen Kırım Kırım Tatarlarının, doğrudan Kı- Tatarları, daha anavatanlarından rım’dan Türkiye’ye yaptıkları göçlerin ayrılalı yirmi yıl bile olmadan , dışında, pek fark edilemeyen ve Ru- artık Bulgaristan ya da Romanya meli’den Anadolu’ya doğru yaptıkları haline gelmiş olan iskân yerlerinde, ikinci bir göçleri daha vardır. Rumeli kendilerini tekrar Hristiyan idaresi bölgesine yerleştirilen Kırım Tatarları, altında bulmuşlardır. daha anavatanlarından ayrılalı yirmi yıl bile olmadan , artık Bulgaristan ya da Romanya haline gelmiş olan iskân yerlerinde, kendilerini tekrar Hristi- yan idaresi altında bulmuşlardır. 1878 108 KONAK

sonrası meydana gelen Rumeli göçleri Yine göç sırasında yaşanan sorunlar- çıkarılmış, nüfus sayımları arşivler- içerisinde, yani Bulgaristan’dan, Yuna- dan biri ‘Özel İskan’ politikasıdır. Rus den silinmiştir. Adeta Tatar milleti yok nistan’dan ve Makedonya’dan Anado- yetkililerce belirlenen yerlere kurulan edilmeye çalışılmıştır. lu’ya gelen muhacirler içerisinde Kı- kamplarda her gece kumandanlığa Her şeye rağmen 1988 yılından itiba- rım Tatarları ‘Romanya Tatarları’ şek- yoklama verilmesi emri ve 5 km sınır ren geri dönüşler hızla artmış ve kitle- linde ayrı olarak değerlendirilmiştir. dışına çıkma yasağı uygulanmıştır. Bu lere yayılmıştır. Geri dönüş yapan Ta- durum zor olan göçün hapis hayatına tarlar öncelikle kulübeler ve gecekon- GÖÇMENLERİN YAŞADIĞI dönmesine neden olmuştur. Yine göç dular yapmış ve devlete kendilerini SIKINTILAR müddetince boşalan köy mahallele- kabullendirme çalışması yapmışlardır. Göç esnasında yaşanan sıkıntıların rinin yağmalanması Tatarların geri Fakat Rus yetkilileri bu duruma karşı en başında, maddi manevi her şeyini dönme umutlarını da yıkan nedenler- sert tepki göstermiş ve iş makineleriyle geride bırakan Kırım tatarlarının ya- dendir. Tatarların geçici yerleşimlerini yıkmış- şamsal olan tüm ihtiyaçlarından yok- Tatarların yaşadığı sıkıntılardan bir lardır. Bu durum bile Tatarları yıldır- sun bırakılmaları gelmektedir. Yine başkası da büyük ailelerin birbirin- mamış ve geri göndermeye yetmemiş- en önemlilerinden birisi de psikolojik den kopmasıdır. Kırım Türkleri Kültür tir. 1989’da nüfusu 40.000 iken günü- baskıdır. Kırım harbi sonlanana kadar ve  Yardımlaşma Derneği sayesinde müzde 300.000 ve daha fazla Kırım söylentilerle birlikte Rusya’nın iç böl- yapılanma ve kolay bilgi sahibi olma Tatarı’nın yaşadığı düşünülmektedir. gelerine sürülme algısı 10.000 Nogay’ı imkanları ancak doğmuştur. Aynı za- Geri dönüş yapan Tatarlar için en harekete geçirmiştir. Bu baskılar öyle- manda 5 km uzağa çıkmama yasağı önemli sorun siyasetten men edilme- sine etkili olmuştur ki; 1860’ta Kırım birbirinden kopmuş ailelerin 11-12 leridir. 27 Mart 1994 seçimlerinde bir Tatar köylerinde, eş zamanlı 200.000 sene birbirlerini bulamamalarına ne- defaya mahsus dahil olmuşlar ve 98 kişiyi göçe sürüklemiştir.  Göç aynı den olmuştur. sandelyeden 14’ünü almayı başarmış- zamanda sağlık sorunlarını da berabe- Bir başka mevzu ise dini yaşamadaki lardır. Fakat 97 seçimlerinde aday ol- rinde getirmiştir. Uzun ve yorucu bu sıkıntılardır. Şu an Kırım’da bulunan malarına bile müsaade edilmeyerek si- zamanlarda özellikle yaşça küçük ço- Diyanet tarafından atanan Türk imam yaseten uzaklaştırma politikası güdül- cuk ve yaşlı kesiminden sayısız kayıp sayısı yalnızca 10’dur. Tarihi ve kültü- müştür. Rus ihtilalini fırsat bilen bir olmuştur. rel alt yapıyı da silmeye çalışan rejim grup Tatar harekete geçip siyasi otorite Göç sonrasında karşılaşılan sorunların Hansaray kenti hariç başarılı olmuştur kurmayı denemişler fakat başarılı ola- en önemlisi kimlik karmaşasıdır. Bu ve hiç bir tarihi yapıyı ayakta bırakma- mamışlardır. durum hem fiziksel farklılıklar hem de mıştır. Özellikle müslüman mezarlık- Sonuç olarak Kırım tatarları yaşadık- halen devam etmekte olan geleneksel ları tarumar edilmiştir. Tatarca yazılan ları onca sıkıntıya göğüs germeyi ba- farklılıkların sonucudur. Anadolu’ya kitaplar toplatılmış, imha edilmiştir. şarmış ve halen yaşamayı sürdüren bir gelen Tatarların genel manada zorluk Kütüphaneler zarar görmüştür. Türkçe toplum oluşturmuşlardır. Türkiye’de çekmediği söylenebilir. Bunun nedeni isim taşıyan belde ve köylerin isimleri birçok ilde ve 300’ü aşkın köyde birlik Tatar ve Türk kültürünün çok farklı ol- Rusçayla değiştirilmiştir. Ansiklopedi ve beraberlik içerisinde yaşamlarına mamasıdır. Kimlik karmaşası göç da- ve tarih kitaplarından Tatar kısımları devam etmektedirler. hilinde olmayıp Kırım’da kalanları da etkilemiştir. Eğitim özgürlükleri usul- ca ellerinden alınan Tatarların milli dil ve kimliklerini aktardıkları okul- ların yerini Rusların okulları almış- tır. Rusların özellikle Tatar eğitimini itibarsızlaştırma çalışmaları bazı bazı etkili olmuş, Tatar gençleri Rus altya- pısından etkilenmiş ve milli kimlik- lerini unutma noktasına gelmiştir. Bu konuda Tatar büyüklerinden Gaspıralı çıkardığı Tercuman gazetesiyle ve ver- diği konferanslarla ‘Dilde, Fikirde, İşte Birlik’ mottosuyla gençliği Tatar milli düşüncesiyle etkilemeyi başarmıştır. GÖÇ HAREKETLERİ 109

GÖÇMENLERİN ENTEGRASYON Çorum ve çevresine yerleştirilmişlerdir. yerlerini seçme konusunda bir subay SÜRECİ Öncelikli olarak Romanya›ya yerleşti- nezaretinde heyet oluşturarak seçme rilmelerinin amacı ise Osmanlı Devle- ve karar verme yetkisi sağlanmıştır. 1770’lerden itibaren Kırım’dan Osman- ti’nin Kırım›ı tekrar elde etme ümidin- Akraba ve ailelerin birbirlerinden ayrı lı topraklarına doğru dalgalar halinde den kaynaklanmıştır. Ancak 1787›de yerlerde iskân edilmemelerine azami başlayan Kırım Tatar göçü 1920’lere Rusya ile girilen savaşta, Kırım geri gayret gösterilmiş; ayrı düşenlere, mü- kadar tek bir yıl bile durmadan devam alınamadığı için, bu göçmenlerin Ro- racaatları halinde yer değiştirme im- etmiş, hattâ kesintilerle günümüze ka- manya›da kesin olarak iskânı yoluna kanı sağlanmıştır. dar sürmüştür. Bu göçler bazı yıllarda gidilmiş ve belirli bir iskan politikası Ancak çok geçmeden büyük kitle göç- çok büyük dalgalar halini almış; hem oluşturulmuştur. lerinin akın akın yaşanması, Osmanlı Kırım’ın hem de Anadolu ve Rumeli’nin İlk göçlerin başladığı esnada Osmanlı Devletini de tedbir almak konusunda demografisini kökünden değiştirmiştir. Devleti göç edenlere son derece müs- zora sokmuştur. Hükûmet göçmenlere Bir tahmine göre, 1783-1922 yılları ara- pet yaklaşmış; insani, milli ve dini yapılacak yardımlar konusunda sık sık sında Osmanlı ülkelerine göç eden Kı- sebeplerle muhacirleri kabul etmiştir. karar değiştirmek zorunda kalmıştır. rım Tatarlarının sayısı en az 1.800.000’di. Belki ilk zamanlar iktisadi ve içtimai Tahminlerin üzerinde bir göç hadise- Çeşitli sebeplerden gerek Rus gerekse manada sıkıntı yaşansa bile, hiç şüp- si gerçekleşince, kaynakları tasarruf- Osmanlı kayıtlarının her göç dalgasının hesiz gelecek olanların uzun vadede lu kullanmak için yardımları kısmak boyutlarını yeterli doğruluk dereceleriy- nüfusa katkıları, üretici durumuna zorunda kalmıştır. İlk göçler esnasın- le yansıtamadıkları hatırlanacak olursa, geçmeleri ile ekonomiye katkıları, as- da doğrudan bu konu ile ilgili bir bi- daha yüksek bir rakam dahi söz konusu kerlik tecrübeleri nedeniyle askeriyeye rim oluşturmayan Osmanlı Devleti, olabilir. Her halükârda, 19. yüzyıl içinde katkıları da nazar-ı dikkate alınmıştır. Şehremaneti (bugünkü belediyelerin ülkelerini terk eden Kırım Tatarlarının Bu sebeple Osmanlı Devleti yetkilileri, kurulan ilk biçiminin adı) ve Ticaret sayısının kalanlardan çok daha fazla ol- onlara sağlanacak imkanlar hususun- Nezareti ile bu konuyu halletmeye duğu kesindir. da muazzam tedbirler almıştır. Kefe, çalışmıştır. Bu müesseselerin yetersiz Gözleve ve diğer limanlardan isteyen- kalmaları üzerine, 1860’ta Muhacirin Osmanlı Devleti, Tatarları önce Ro- lerin din ve millet fark etmeksizin Os- Komisyonu kurulmuştur. manya sahasına, daha sonra Bulgaris- manlı topraklarına nakledilmesi için Yeni gelenlere, konut ve iaşe yardı- tan ve Makedonya bölgesine yerleştir- elliden fazla gemi temin etmiş, ku- mı, tarım aletleri, ev eşyası, ve toprak miştir. Hatta 1856 ve 1878’de Tatarlar manyalarını vermiş, ilaveten muhacir- verilmiştir. Bunun yanı sıra vergi ve Anadolu’ya da nakledilmişlerdir. Eski- lere kredi de temin etmiştir. Yerleşim aşardan bir süre muaf olmaları sağlan- şehir, Edirne, Yozgat, Kırklareli, Konya, 110 KONAK

mıştır. Çocukların eğitimi meselesi ile İki yüzyıldan fazla bir tarihe ilgilenilmiş, yeni yerleşim bölgelerine sahip olan Kırım Tatar diasporası mektep ve medreseler açılmıştır. Asa- geçen zamana karşın vatanları yişin sağlanması, yerli halka göçmenle- Kırım’a bağlarını, özlemlerini, rin uyum problemi gibi zaman zaman vatana hizmet duygu ve isteğini münferit sıkıntılar da yaşanmıştır. yaşatmaktadır. Kırım’dan gelen muhacirlerin içeri- katkısı olmuştur. Bilhassa 93 Harbi İlk hicretlerde göçmüş olan Kırım sinde oldukça iyi çiftçiler vardı ki, sonrası göç edenlerin meslekî bilgi Türkleri kafileleri, Osmanlı Devle- aynı dönemde Anadolu çiftçilerinden ve kabiliyetleri yerleştirme esnasında ti’nin Avrupa kısmı olan Dobruca, Vi- üretim bilgi ve teknolojisi olarak daha dikkate alınmaya başlanmış, böylece din, Varna, Köstence ve Edirne tarafla- iyi durumdaydılar. Zaman içerisinde muhacirler birkaç yıl içinde üretime rında yerleştirilmiştir. Hâlen Romanya bilhassa Anadolu’da bulunan boş ara- katılarak ekonomiye katkı sağlamıştır. ve Bulgaristan’da bu göçlerle giden çok zilerin üretime açılmasında bu insan- 1880’lerden 1914’e kadar Anadolu’daki sayıda Kırım Türk’ü mevcuttur. Bun- lardan faydalanılmıştır. Osmanlı tımar üretime katılan arazide bir yükseliş ol- lardan sonra göçenler yoğun olarak sistemi ve üretim modeli nüfusun is- muştur. Gelen nüfusun çok önemli bir Eskişehir, Konya ve Ankara civarı ol- tihdamını kolaylaştırmıştır. Ekilen ve bölümü tarım ekonomisini güçlendi- mak üzere, Istanbul, İzmit, Adapazarı, üretime açılan arazilerin büyük kısmı recek şekilde iskân edilmiştir. Bozulan Bandırma, Merzifon, İnebolu, Adana, boştu. Dolayısıyla Kırımlı muhacirler denge yeniden kurulmuş ve 1914’te Mersin, Diyarbakır, Halep, Şam gibi bu topraklara üretici olarak aktarıla- artık sanayi ham maddesi olan tarım yerlerde iskân edilmiştir. bilirdi. ürünlerine yönelim olmuştur. Pamuk- Burada Eskişehir ve Ankara bölgesin- çuluk, ipekböcekçiligi, tütün ve pancar de yoğunlaşan bir iskân dikkati çek- Kırımlı meşhur aktivistlerden Dr. Ah- üreticiliği gibi belirli bir mesleği olan mektedir. Bunun sebebi hem arazinin met Özenbaşlı, 1925 yılında yazdığı insanlar ise şehir ve kasabalara iskân iskâna müsait oluşu hem de stratejik eserinde göç sonrası Anadolu’ya yer- edilmiş; bu da Osmanlı’nın şehir zana- bir gerekliliğin varlığıdır. Şöyle ki, leşen Kırımlılardan şöyle bahsetmek- atlarına bir katkı sağlamıştır. Haydarpaşa’dan Bağdat’a uzanacak de- tedir: “…Istanbul’da; Şehremini, Fatih, Nihayet bu göçler, her sınıf halkı (zen- miryolunun inşa edilmesi sıralarında, Yenibahçe, Karagümrük, Kasımpaşa, gin, fakir, şehirli, köylü, cahil, âlim) özellikle Ankara-Eskişehir bölgesinde Sütlüce semtleri sanki Tatar mahalle- kapsadığı için bugünkü Türkiye’deki çok büyük yerleşim alanları mevcut- leri denecek kadar Kırımlı ile doludur. Kırımlı unsurlar, Türk dünyasının di- tu. Almanlar B Planı projesi dâhilinde Türkiye’nin en muteber araba, fayton ğer ülkeleriyle kıyaslanmayacak bi- Bağdat’a kadar uzanan bölgeyi kont- yapan ustaları, araba boyacıları, de- çimde anavatanın (Aktoprak) her kö- rol altına almak için buralara Alman mircileri ve nihayet araba aydayıcılığı şesine yerleşmiş ve ülkemiz hayatının kolonileri yerleştirmek istemiştir. bunların tekelindedir. … Bursa’da da her safhasında yerlerini almıştır. Sultan Abdülhamit ise buna izin ver- epeyce Kırımlı vardır. İpekçilik ve do- Göçlerin şüphesiz Osmanlı Devleti’ne memiş, demiryolu güzergâhı hattına kumacılıkta ileri durumdadırlar. Ban- iktisadi siyasi, sosyal, kültürel açılar- çok yoğun bir nüfus yerleştirmiştir. dırma’ya göç edenler demir sabanlarla dan müspet ve menfi büyük tesirleri Bu durum hem devletin yerleşim yeri tarla sürmektedirler. … Eskişehir’de ya- olmuştur. Bu göçler; bir yandan Kı- problemini çözmüş, hem bölgeyi Türk şayanlar büyük ticarette bilhassa tarım rım’ın, Kafkasya’nın ve Balkanlar’ın nüfusunun kontrolünde tutmuştur. makinelerinde çok ileridirler. Sabanla nüfus yapısını böylesine bozarken, ekim yapar, harman makinesi ile mal diğer yandan Anadolu’da sayıları bir GÖÇÜN BUGÜNE YANSIMALARI kaldırırlar…” hayli artmış olan gayrı Müslim nü- Göç ve iskân; ‘birey veya toplumların fusa karşı, Anadolu’nun Türkleşme- yer değiştirmesi ve bunların yerleş- Bu bilgilerden de anlaşıldığı üzere, yir- sini olumlu yönde etkilemiştir. Aynı tirilmeleri’ gibi basit tanımlamaların minci yüzyılın ilk çeyreğinde muhacir- zamanda bu muhacirler Türkiye’deki çok ötesinde sosyal, kültürel, ekono- lerin yerli halka nazaran tarım tekno- Millî Mücadele’ye büyük katkılar sağ- mik, yasal, yönetsel ve insani boyutları lojisinde daha ileri durumda oldukla- lamışlardır. olan çok karmaşık bir sorundur. Her rını söylemek mümkündür. 1858’deki arazi kanunnamesiyle küçük işletme- cilik öne çıkarılmış ve bu kanunname muhacirlerin iskânında kolaylık sağla- mıştır. Muhacirlerin Osmanlı sanayi hammaddesinin üretimine de önemli GÖÇ HAREKETLERİ 111

biri ayrı trajedilerin yaşanmasına ne- yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’daki başlatmıştır. 1989 yılından 2014 yılına den olan bu göçler aslında yeni ve di- müteşebbis ve tüccar grubun içinde, kadarki bu ilk uyarıcı dalga evresinde namik bir toplumun ortaya çıkmasına önemli bir rol almışlardır. Kırım’lı iş Türkiye özelinde diaspora sivil toplum da zemin hazırlamaktadır. Bu itibarla adamları, özellikle İstanbul, İzmir, kuruluşlarının ve üyelerinin sayısında göç ve iskanların incelenmesi bugün- Balıkesir, Bursa, Ankara, Konya, Es- dramatik bir artış olmuştur. Keza, ya- kü Türk toplumunun kültürel, toplum- kişehir ve yerleştikleri diğer bölgeler- pılan çalışmalar da daha nitelikli hale sal ve düşünsel yapısının anlaşılması de ticari işlerini kurmuşlardır. Bugün gelmiştir. için son derece önemlidir. hala bu şehirlerdeki ticari işletmelerin 2014 yılının Şubat ayında ise hem dün- Göçün temel sebeplerinden yola çıka- bir bölümünü Kırım kökenli insanlar ya hem de Kırım Tatar diasporası bir rak günümüze yansımalarını ele alacak yönetmektedir. başka şok ile daha karşı karşıya kal- olursak, en temel sebeplerinden biri Göçlerin kültürel ve folklorik açıdan mıştır. Rusya Federasyonu’nun ulusla- dini baskılar ve dini hassasiyetleri ko- da tesirleri olmuştur. Beslenme düze- rarası hukuku çiğneyerek Ukrayna’nın ruma iç güdüsüdür. Asimilasyon faali- ninin ve alışkanlıklarının oluşmasın- toprak bütünlüğünün bir parçası olan yetlerine karşı dil, kültür ve değerlerini da; kendilerine has kıyafetleri, dansla- Kırım’ı hukuksuz bir şekilde işgali, korumak için göç kararı almış olmala- rı, adetleri, törenleriyle kültürel çeşit- tüm dünyadan tepki toplamıştır. Baş- rı, göç ettikten sonraki yıllarda yedi liliğin artmasında önemli zenginlikler ta Türkiye olmak üzere dünyanın pek göbek olmak koşuluyla birbirleriyle kazandırmışlardır. çok önemli ülkesinde teşkilatlanmış evlenmeleri sonucunu doğurmuştur. Kırım Türklerinin yaşadığı dram gü- olan Kırım Tatar diasporası, Kırım’ın Zamanla bu hassasiyetin azalması nümüze kadar yazılmış, söylenmiş bir- işgaline son verilmesi hedefinde elle- ve tarafların birbirini anlamak için çok eserde kendini göstermiştir. Kırım rindeki bütün kuvvetle çalışmaktadır. Türkçe’yi tercih etmeleri, çocuklarının halk müziğinin en hazin parçaları göç Gelinen noktada, Kırım Tatar Millî okullarda dil konusunda uyum sorunu ve halkın duyduğu üzüntü ve ıstırap- Kurultayı ve Kırım Tatar Millî Mec- yaşamasını istemeyen ebeveynlerin ları ifade eder. Şiirlerde, hatıralarda, lisi’nin yanı sıra artık Dünya Kırım evlerde Tatarca değil Türkçe konuş- hikâye ve romanlarda; tiyatroda, pi- Tatar Kongresi de Kırım’ın geleceği- mayı tercih etmeleri; yeni nesillerde yeste, sinemada, musikide, resimde ve nin yeniden kurulmasında etkin ve Tatarcanın konuşulmaması ve unutul- akademik araştırmalarda göçün yoğun güçlü bir yapı olarak ortaya çıkmış maya başlamasına neden olmuştur. bir şekilde işlendiği görülmektedir. bulunmaktadır. Kurultay ve Meclis’in Kırım Türkleri geçimini tarım ve Kırım Türklerinin vatanlarını terk politika ve faaliyetlerini destekleyici hayvancılıkla sağlayan bir milletti. etmek zorunda kalmalarının günü- mahiyette kurulan, Dünya Kırım Tatar Şunu göz ardı edemeyiz ki; göçmen- müze ulaşan en önemli sonucu ise Kı- Kongresi’nin hitap ettiği Kırım Tatar ler, ekonomik gelişme noktasında de- rım-Tatar diasporasıdır. İki yüzyıldan nüfusu ve etkinlikleri göz önüne alın- ğişikliklere çok daha yatkındır. Yeni fazla bir tarihe sahip olan Kırım Tatar dığında; diasporada yaşayan Kırım Ta- tarım makinalarının kullanılmasında diasporası geçen zamana karşın va- tarlarının artık vatanlarının kaderinde mahalli gelenek ve uygulamadan etki- tanları Kırım’a bağlarını, özlemlerini, çok daha etkin rol alacakları yadsına- lenmediklerinden yeni buluşlara açık vatana hizmet duygu ve isteğini yaşat- maz bir gerçektir. Bugün, işgale karşı insanlardır. Bu bağlamda Tatarlar hem maktadır. Bugün sivil toplum kuruluş- yürütülen mücadelede diasporanın da kendi memleketlerindeki olumlu üre- ları olarak çalışmalarını yürüten Kırım sorumluluğu ve görevi sırtına aldığı tim vasıtalarını hem de yerleştikleri Tatar diasporası, yaygın şekilde Türki- ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan bölgenin imkanlarını dikkate alarak ye’de faaliyetlerini yürütmektedir. Bü- mücadeleye en ön safta katıldığı artık faydalı gelişmeler olmasını sağlamış, tün bu tarihsel sürecin son 25 yıllık hem sosyolojik hem de siyasi bir ger- Anadolu tarımsal teknolojisine göre döneminde Kırım Tatar diasporası iki çekliktir. daha ileri bir düzeyde tarım teknolo- uyarıcı şok yaşamıştır. Birincisi Sov- jisini getirmiş ve makine kullanmaya yetler Birliğinin yıkılışı evresinde sür- giden yolda öncülük etmişlerdir. günde yaşayan vatandaşlarının vatana Göçlerin yaşandığı dönemlerde, Kı- dönmeye başlamasıdır. Bu ilk uyarıcı rım’ın tanınmış tüccar ve ileri gelen- dalga, Türkiye ve dünyanın diğer ül- leri mülklerini satarak sermayeleri kelerinde yaşayan Kırım Tatarlarının, ile Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Kırım’a ve Kırım’da yaşamaya başlayan Ticari yönden son derece kabiliyetli vatandaşlarına ilgilerini arttırarak, di- ve maharetli olan bu göçmenler, 19. asporadaki hareketin kitleselleşmesini 112 KONAK

KAYNAKÇA 7. Şahin, C. XIII. Yüyyıldan Günümüze 13. Önder, S, Engin K. Osmanlı Dönemin- Eskişehir Yöresinde Tatarlar, 2011. de Eskişehir’e Göçler, 2005. 1. Kireçci, M, Selim T. Kırım’ın Kısa Tari- hi, Ankara, 2015. 8. Seyhan, Ş. Kırım’dan Bursa’ya Göç 14. Trt Avaz. Gönlümün Avazı Serisi. Eden Muhacirler Ve Yerleşme Prob- 15. Trt Avaz. Mustafa Abdülcemil Kırı- 2. Arabacı, H. 1783’ten II. Dünya Sava- lemleri (1853-1914), 2014. şı’na Kadar Kırım’dan Anadolu’ya Ya- moğlu Röportajı, 2016. pılan Göçler, 2015. 9. Bayar, N. Kırım’ın Geleceğinde Kırım 16. Darıcı, B. Trt Avaz, Kırım Tatar Sürgü- Tatar Diasporasının Rolü, 2014 3. Kırımlı, H. ‘İsmail Bey Gaspıralı’. Tdv nü Belgeseli. İslâm Ansiklopedisi, S.392. 10. Yolcu, M. Eskişehir’de Kırım Tatarları, 17. Alptekin, Ct. Ülkemizdeki Tatarlar Ve 2016. 4. Kırımlı, H. ‘Nûman Çelebi Cihan’. Tdv Kökenleri, 2009. İslâm Ansiklopedisi, S.234. 11. Kaya, T. Kırım Türklerinin 1944 Sürgü- 18. Şahin, E. Osmanlıların Kazan Tatar nünün 70.Yılında Kültür Ve Sanattaki 5. Kırımlı, H. ‘Kırım: Rus İdaresi Döne- İzdüşümü Üzerine Düşünceler, 2014. Türklerinin Kültürü Ve Diline Etkileri. mi’. Tdv İslâm Ansiklopedisi.S.458. 19. Kırımlı, H. Kırım’dan Türkiye’ye Kırım 12. Özkan, N. Kırım Tatar Türkçesinin Ya- 6. Bayraktar, H. Kırım Ve Kafkasya’dan yılma Alanları, 2008. Tatar Göçleri, 2012. Adana Vilayetine Yapılan Göçler Ve İskanlar (1869-1907), 2007. GÖÇ HAREKETLERİ 113

Suriye Dosyası 1 Biladü’ş Şam [661-1918] SURİYE’DEN ANADOLU’YA GÖÇ Biladü’ş Şam Coğrafyası ÇALIŞMA GRUBU Biladü’ş Şam: Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün olmak üzere 1 Beyza Bekdik dört ülkeyi içine alan geniş coğrafyaya verilen isimdir. Bu coğ- 2 Dilan Onur rafyaya çoğu dönemde başkentlik eden vilayetin Şam olması 2 Elif Ersöz hasebiyle Biladü’ş Şam yani Şam Beldeleri ismi verilmiştir. 1 Emine Beyza Nur Kaynar * Suriye’nin güneyde ise Lübnan, İsrail ve Ürdün ile komşuluk- 1 Mine Baş ları bulunmaktadır. Doğuda ise tek komşusu Irak’tır. Batıda Akdeniz’e kıyısı vardır. Bu coğrafyanın üçte ikisi çölle kaplı- 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi dır. Batıda Akdeniz iklimi, doğuda ise karasal iklim ve çöl ik- 2 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi limi görülmektedir. Akdeniz kıyısı boyunca uzanan ve ılıman iklimin önünü kesen Nusayriye Sıradağları bulunmaktadır. * İletişim: [email protected] Coğrafyasındaki temel yapılar şunlardır: 1. El Nuseyriye Sıra Dağları: Batı kesiminde, kuzeyden 114 KONAK güneye doğru uzanan, Akdeniz›in Suriye kıyısına paralel olan sıradağlardır. Dağlar, batı yamaçlarında Akdeniz›- den gelen, nem yüklü rüzgarlar yakalamaktadır ve böyle- ce doğu yamaçlara göre batı yamaçlar daha verimli olup, daha kalabalık nüfusludur. 2. Cebel-i Semaan Dağı: Arapçada Jabal Sem’ān da denir. Kuzey batıda Halep İli’nde bulunan bir bölgedir. Halep şehrinin 20 kilometre batısında bulunmaktadır. Cebeli- semaan, Arapça’da Seman dağı anlamındadır ve ismini 5.

asırda o dağda yaşamış Aziz Simon Biladü’ş Şam: Suriye, Filistin, adlı Hristiyan keşişten alır. Osman- Lübnan ve Ürdün olmak üzere dört lı döneminde ise Halep Vilayetinin ülkeyi içine alan geniş coğrafyaya bir sancağıdır. verilen isimdir. Bu coğrafyaya 3. Kasiyun Dağı: Şam’da bulunur. çoğu dönemde başkentlik eden Yeryüzünde ilk kanın aktığı yer vilayetin Şam olması hasebiyle olduğu iddia edilir. İddiaya göre Biladü’ş Şam yani Şam Beldeleri Adem’in oğlu Kabil’in kardeşi Ha- ismi verilmiştir. bil’i öldürdüğü dağdır. Habil’in türbesi, ünlü sufiler Mevlâna Ha- GÖÇ HAREKETLERİ 115 lid-i Bağdadi ve Ibni Arabi’nin tür- beleri bu dağda bulunmaktadır. 4. Türkmen Dağı: Arapça da Jabal Turkman denen bu dağ Lazkiye ilinin kuzeyinde Hatay sınırında- ki Bayır Bucak bölgesinin orta ve doğu kısımlarını oluşturur. Suriye bölgesinin 1516 yılında Osmanlı hükümdarlığının eline geçmesiyle bu bölge Türkler tarafından daha yoğun göç almıştır. Günümüzde ise Suriyeli Türkmenlerin bulun- duğu bölgedir. 5. Arvad Adası: Suriye’de bulunan tek adadır. Akdeniz’in doğusunda, 0,20 km² yüzölçümüne sahiptir. Oldukça geniş bir tarihe sahip ve tarih boyunca özellikle de ticaret açısından büyük bir öneme sahip olmuştur. Arvad, Haçlı Seferleri boyunca, haçlılar tarafından bir köprü veya dinlenme noktası ola- rak kullanılmıştır. Hristiyanlığın Kutsal Topraklar’da kaybettiği son toprak parçası olarak bilinmekte- dir. 6. Asi Nehri: Lübnan’daki Bekaa Va- disi’nin doğu kısmından doğar ve Hatay ili bölgesinden Akdeniz’e dökülür. Toplam uzunluğu 556 km olup, 366  km  Suriye’de, 98  km Türkiye’de, 40  km Lübnan’dadır. 52  km’si Türkiye-Suriye sınırını oluşturur. Ayrıca Asi Nehri ters yönde akmaktadır. 7. Fırat Nehri: Başlangıç noktala- rı Ağrı Diyadin’den kaynayan Mu- rat Nehri ve Erzurum Dumlu- dağ’da kaynayan  Karasu Nehri’dir. Bu Nehirler Elazığ İl sınırlarında birleşerek Fırat Nehrini oluştu-

rur. Fırat Nehri Erzincan, Tunceli, lenen son derece kurak bir iklim yılında Gassaniler’i yenerek Dımaşk’ı Elâzığ, Malatya, Diyarbakır, Adı- görülür. ele geçirip bölgeyi hakimiyetleri altına yaman, Gaziantep, Şanlıurfa  il sı- 10. Yer Altı Kaynakları: Yer altı kay- aldılar. Ancak Herakleios uzun süren nırını belirledikten sonra  Suriye, nakları bakımından fakir olan savaşların sonunda 628’de Suriye’yi daha sonra Irak topraklarına girer. Suriye topraklarından petrol, fos- geri almayı başardı. Hicaz kabileleri ve Irak›ta denize uzak olmayan bir fat, doğal gaz ve asfaltit çıkarılır. özellikle Mekke halkı, İslam öncesinde noktada  Dicle Nehri  ile birleşerek Toplam 2,5 milyar varil rezervinin Biladü’ş Şam diye adlandırdıkları Suri- Basra Körfezi’ne dökülür. bulunduğu tahmin edilen petrol, ye, Lübnan, Ürdün ve Filistin ile ticari 8. El Esad Gölü: Fırat nehri üstün- tarım-hayvancılık ürünlerinin ilişkiler kurmuşlardı. Kureyş kervanla- de yer alan Suriye›nin en büyük ve fosfatın yanında önemli ihraç rı kışın güneye (Yemen), yazın kuzeye gölüdür. Türkiye›nin toprağı olan maddelerinden biridir. Bundan (Suriye ve Filistin şehirleri) gidiyordu. Caber Kalesi bu göl üzerindeki bir başka alçıtaşı ve bazalt da elde edil- Siyer kaynaklarında Hz. Peygamber’in adadadır. mektedir. Ayrıca fosfat, kurşun ve on iki yaşında iken bu kervanlardan 9. İklimi: Bu coğrafyada iklim böl- bakır gibi mineraller de bulunur. birinde amcası Ebu Talib ile birlikte geden bölgeye değişiklik gösterir. Suriye’nin güneyindeki Busra’ya kadar Alüvyon ovalar, çöller ve öteki Biladü’ş Şam Tarihi gittiği bildirilmektedir. İslam döne- düzlük alanlarda sıcak ve kurak Suriye, toprakları üzerinden çeşitli me- minde Suriye bölgesiyle ilk münasebet bir iklim hüküm sürerken, ülkenin deniyet ve kültürlerin geçtiği ve pek çok Hz. Muhammed’in davet mektupları daha yüksek olan kuzeyinde nemli istilaların, hadiselerin meydana geldiği ile başlamıştır. Gassani Emiri Resulul- ve daha serin bir iklim görülür. So- eski ve kritik bir mevkiye sahiptir. Müs- lah’ın Susra-Filistin valisine gönder- ğuk ve kurak kışlar, sıcak ve bulut- lümanların Suriye´ye hâkim olmasına diği elçisini yakalatarak öldürtmüştü. suz yazlar görülür. Çoğunlukla çöl kadar bölge Amoritler, Fenikeliler, İb- Bunu savaş sebebi sayan Hz. Peygam- olması bu iklimsel sonuçları do- raniler, Hititler, Persler, Makedonyalı ber’in gönderdiği İslam ordusuyla böl- ğurur. Kuzeydeki dağlık bölgeler, İskender, Roma ve Bizans imparator- gede bulunan Bizans ordusu arasında yoğun kar yağışı altındadır. Kıyı lukları idaresinde kalmıştır. Ürdün’ün güneyinde Mute Savaşı mey- kuşağı ile batıdaki dağ sıralarında İslam fetihlerinden önce Suriye’de dana geldi (1 Eylül 629). Bundan bir Akdeniz tipi bir iklim hüküm sü- Gassaniler (Bizans) hüküm sürmek- yıl sonra, Bizans imparatoru Herakle- rerken, iç kesimlerde, daha soğuk teydi. Halk büyük ölçüde Hristiyan- ios’un Medine’ye karşı saldırı hazırlığı kışlar ve daha sıcak yazlarla belir- lardan müteşekkildi. Sasaniler, 613 içinde olduğu yolunda gelen haberler 116 KONAK

üzerine Hz. Muhammed 30.000 kişilik nın gönlünü kazandı. sonra dikkatini Kuzey Suriye’ye yönel- bir orduyla Tebük Seferi’ne çıktı. Yak- 661 yılında Emevi Devleti’nin kurul- ten Tutuş, Halep’i de Selçuklu toprak- laşık yirmi gün Bizans sınırlarına ya- ması ve Dımaşk’ın başşehir yapılması, larına kattı. Aynı yılın sonunda Halep’e kın bir mevkide beklediği halde Bizans Suriye’nin önemini daha da arttırdı. gelen Sultan Melikşah, Halep valili- ordusu karşısına çıkmayınca bölgede- Emeviler döneminde Suriye’nin ima- ğini Aksungur’a verdi. Bu dönemde ki yerel emirliklerle cizye ödemeleri ve rına önem verildi. Emevi halifeleri Suriye’nin güneyi ve sahil şehirleri İslam devletinin egemenliğini tanıma- Dımaşk, Halep gibi şehirlerde pek çok Tutuş’un, kuzeyi ise Aksungur’un elin- ları şartıyla antlaşmalar yaptıktan son- cami, saray ve kasır inşa ettirdiler. İs- deydi. Suriye’de Selçuklu yönetimi baş- ra Medine’ye döndü. lam sanatının temelini teşkil eden ve larken Batı Avrupa ve özellikle İtalya’da Başkumandanlığını Halid b. Velid’in sanat tarihi açısından büyük önem ta- ticaret yeniden canlanmakta, bilhassa yürüttüğü Ecnadeyn Savaşı’nda Bizans şıyan bu eserlerden bazıları günümüze Akdeniz’in doğu kıyısındaki şehirleri ordusuna karşı kazanılan büyük zafer- ulaşmıştır. etkilemekteydi. Selçuklular’ın bölge- le Filistin ve Suriye’nin kapıları müslü- Son Emevi halifesi Il. Mervan’ın Büyük de siyasi istikrarı sağlamaları ticaretin manlara açılmış oldu (Temmuz 634). Zap Suyu Savaşı’nda Abbasi ordusu gelişmesine katkıda bulundu. Ağabeyi Suriye’deki fetihler, bu zaferin müjdesi karşısında ağır bir yenilgiye uğraması- Melikşah’ın ölümüne kadar melik un- kendisine ulaştıktan sonra vefat eden nın ardından Dımaşk ve diğer Suriye vanıyla yetinen Tutuş onun vefat ha- Hz. Ebu Bekir’in yerine halifeliği üstle- şehirleri kısa süre içinde Abbasiler’e berini alınca taht mücadelesine kalkı- nen Hz. Ömer döneminde daha da ge- itaat etti. Abbasiler’in yönetim mer- şarak Rahbe, Musul, Halep, Nusaybin, nişledi. Bu dönemde Dımaşk, Hama, kezi olarak lrak’ı seçmeleriyle birlikte Antakya, Urfa, Harran ve Hakka ‘yı ele Ba’lebek ve Humus şehirler Müslü- Suriye devlet merkezi olmaktan çıkıp geçirip adına hutbe okuttu. Selçuklu manların eline geçti. Müslümanların Abbasiler’e bağlı bir eyalet konumuna tahtı için Bereyaruk’la yaptığı müca- bölgedeki başarıları üzerine Herakle- düştü. Suriye’nin kuzeyinde Bizans sı- deleyi kaybeden Tutuş’un ölümünün ios, Hristiyan Araplar›ın ve Ermeni- nırındaki şehirler önemini korumakla ardından oğlu Rıdvan Halep’e hâkim lerin de katıldığı bir orduyu Suriye’ye birlikte; Dımaşk, Humus ve Halep gibi olmayı başardı. Küçük kardeşi Dukak gönderdi. Bu gelişme karşısında Halid şehirler eski önemini yitirdi. Ticaretin ise Dımaşk’ı ele geçirdi. Böylece Suri- b. Velid, Humus ve Dımaşk’taki kuv- Irak ve İran şehirlerine kayması bölge- ye Selçukluları ikiye bölünmüş oldu. vetleri çağırdı ve askerleriyle Yermük nin ekonomik yapısını zayıflattı. Rıdvan 507’de ölümüne kadar Kuzey vadisine geldi. Yapılan meydan sava- X. yüzyıl sonlarında Suriye’nin kuze- Suriye hakimiyetini sürdürdü. şında Bizans ordusu ağır bir yenilgiye yi Bizans saldırılarına ve uzun süreli 1099 Haçlı Seferi esnasında Antakya’yı uğradı (636). Yermük zaferiyle Bi- işgallere maruz kaldı. Aynı devirde işgal eden Haçlılar Suriye’yi yağmala- zans’ın bölgedeki direnci tamamen kı- Güney Suriye, Filistin sahil şehirlerini dıktan sonra Lübnan’a girdiler. Haçlı- rıldı. Çok geçmeden Antakya›ya kadar eline geçiren Fatımiler’in en önemli lar’ın eline geçen Lazkiye 1108’de An- bütün Suriye İslam hakimiyetine girdi. hedefi oldu. Mısır’ı ele geçiren Fatı- takya Prinkepsliği’ne bağlandı. Haç- Bizans’ın içinde bulunduğu ekonomik miler’in Suriye’yi alma yönündeki ilk lılar, Suriye’nin sadece sahil kesimin- ve sosyal çöküntü ile Hristiyanlıkta- teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlansa de hakimiyet kurabildiler. Bu arada ki mezhep mücadelelerinin yanı sıra da, Irak Sultanının 983’te ölümünün Halep ve çevresini ele geçiren Musul bölge halkının büyük kısmının Arap ardından Suriye’de kendilerini daha Atabegi İmadüddin Zengi, bir yandan olması ve özellikle Müslümanların adil güçlü hisseden Fatımiler, Suriye’de ha- Haçlılar’a karşı cihad ilan ederken Su- uygulama ve davranışları Suriye’nin kimiyeti tam anlamıyla ele geçirdiler. riye’nin güneyini de hakimiyeti altına fethini kolaylaştırdı. Bu sebeple Suriye Fatımiler’in Güney Suriye’deki hakimi- almaya çalıştı ve 1130’da Hama’yı, ar- şehirlerinin çoğu barış yoluyla ele ge- yetleri, Selçuklu Emiri Atsız’ın 1075’te dından Humus’u topraklarına kattı. çirildi. Hz. Ömer tarafından Dımaşk Suriye’yi ele geçirip Abbasiler adına İmadüddin Zengi’nin 1146’da ölü- valiliğine getirilen Muaviye b. Ebu hutbe okutmasıyla son buldu. Dımaşk’ münden sonra hakimiyet oğlu Nured- Süfyan Suriye genel valisi oldu (645). ı kuşatan Fatımiler, yardım için gön- din Mahmud Zengi’nin eline geçti. II. Muaviye’nin Suriye valiliği Suriye tari- derilen Melikşah›ın kardeşi Tutuş’un Haçlı Seferi’nin ardından Suriye’de- hinde önemli bir dönüm noktası teşkil yaklaştığını öğrenince kuşatmayı kal- ki etkinliği daha da artan Nureddin etmiştir. Muaviye b. Ebu Süfyan güç ve dırarak geri çekildiler. Tutuş’un şehre Zengi, 1154’te Dımaşk’ ı ele geçirerek itibarını gittikçe arttırdı; kendisine çok girmesinin ardından Suriye ve Filistin Suriye’nin büyük oranda tek elde top- bağlı disiplinli bir ordu kurmanın ya- Selçuklu Devleti kuruldu (1079). Daha lanmasını sağladı. Suriye şehirlerinin nında başarılı yönetimiyle bölge halkı- imarına önemli katkıda bulunduğu gibi Sünni ulemasını destekledi. Nu- GÖÇ HAREKETLERİ 117

reddin Zengi’nin 1174’te ölümüyle de Suriye’de hem Moğollar’ a hem de birkaç defa kıtlık, salgın hastalıklar, başlayan taht mücadelesi, Mısır ve Haçlılar’ a karşı başarı kazanıldığı gibi kuraklık ve depremler yaşandı. 1349 Suriye’yi birleştirmek isteyen Selahad- idari düzenlemelere de gidildi. Haçlı- yılındaki veba salgını esnasında Suriye din-i Eyyubi’ye Suriye’yi ele geçirme lar’ ın Suriye’deki en önemli kalelerin- nüfusunun oldukça azaldığı bildiril- fırsatı verdi. Dımaşk’taki emirlerin den Hısnülekrad alındı. Antakya Haçlı mektedir. Memlük sultanlarının son daveti üzerine Ekim 1174’te Mısır’dan Prinkepsliği ortadan kaldırıldı. Trab- zamanlarda bazı ürünlerin ticaretini Suriye’ye hareket eden Selahaddin; lus Haçlı Kontluğu ve Batıniler’in elin- kendi tekellerine almaları ve fiyatları Dımaşk, Ba’lebek, Humus, Hama gibi deki pek çok kale fethedildi. Suriye’ye istedikleri gibi belirlemeleri Suriye’nin önemli merkezleri kolaylıkla ele geçir- sığınan birçok Türkmen ve Moğol ka- ekonomik yapısını sıkıntıya soktu. XV. di. 1183’te Halep’i de alan Selahaddin, bilesi çeşitli merkezlere yerleştirildi. yüzyılın ikinci yarısında askerler ara- Hittin Savaşı’nda Haçlılar’ı büyük bir El-Melikü’l-Eşref Halil, babasının ha- sında çıkan karışıklıklar ve arttırılan yenilgiye uğratıp 1187’de Kudüs’ü fet- zırlamış olduğu orduyla 1281’de Ak- vergiler yüzünden ekonomik hayat hetti ve Haçlılar’ ın elindeki kalelerin ka’yı ele geçirerek, bölgede iki yüzyıl biraz daha bozulunca Suriye’de halk büyük kısmını geri aldı. 1193’te Sela- devam eden Haçlı varlığına son verdi. isyanları başladı. Sultan Kansu Gavri haddin’in ölümüyle Eyyubi Devleti, Haçlılar’ ın bölgeden çıkarılmasının bu isyanları bastırmakta büyük zorluk Mısır ve Suriye’de birkaç kola ayrıldı. ardından tekrar saldırmalarını önle- çekti. Bu dönemde Memlük-Osmanlı Suriye’de Selahaddin’in oğulları arasın- mek amacıyla Suriye’deki pek çok kale ilişkilerinin gerginleşmesi sonucun- daki hakimiyet mücadelesine müda- yıkıldı. el-Melikü’n-Nasır Muhammed da Suriye ayrıca iki büyük devlet ara- hale eden kardeşi el-Melikü’l-Adil bü- b. Kalavun devrinde Suriye’ye hücum sında çatışma bölgesi haline geldi. 24 yük sultan olarak tanınmayı başardı. eden İlhanlı Sultanı Gazan Han Hu- Ağustos 1516’da Halep’in kuzeyinde Onun döneminde Haçlılar’la çatışma- mus’u ele geçirdi (1299). Ardından Mercidabık’ta Memlükler’e karşı bü- dan uzak durulması Suriye’de ticaretin Dımaşk’a saldıran İlhanlı kuvvetleri yük bir zafer kazanan Yavuz Sultan gelişmesini sağladı. Ancak Haçlılar za- şehri tahrip ettiler. Ancak çok geç- Selim Suriye’yi Osmanlı topraklarına man zaman Hama ve Humus gibi şe- meden şehir tekrar Memlükler’in ha- kattı. Mercidabık Savaşı’nın en önemli hirlere saldırı düzenliyorlardı. el-Me- kimiyetine geçti. 1400 yılında Suriye sonuçlarından biri, Eylül 1516’da Şam likü’l-Kamil Muhammed, Haçlılarla büyük bir tehlikeyle yüzyüze geldi. merkezli Suriye bölgesinin Osmanlı anlaşma yoluna gitti. Onun ardından Moğol komutanı Timur önce Halep’i, hakimiyeti altına alınması oldu. Önce Suriye’deki Eyyubi melikleri bağımsız ardından Dımaşk’ı işgal ve tahrip Halep’e, ardından Şam’a giren Yavuz hareket etmeye başladılar. El-Meli- etti. İstikrar kayboldu. Suriye şehirle- Sultan Selim, Suriye’de Memlük dö- kü’s-Salih Necmeddin Eyyub devrinde ri ayrıca isyanlar sebebiyle tahribata nemindeki idari yapıyı değiştirmedi. merkezi idarenin beylikler üzerindeki maruz kaldı. Suriye’deki bu isyanlar Mısır seferinden dönüşünde yeni- otoritesi iyice zayıfladı. Halep gibi bazı Şeyh el-Mahmudi tarafından bastırı- den Şam ‘a gelen Yavuz Sultan Selim, beyliklerin merkezle ilişkisi kesildi. larak bölgede tekrar istikrar sağlandı. Muhyiddin ibnü’I-Arabi Camii ve 1240-1243 yıllarında Halep, Humus ve Memlükler döneminde Suriye yüksek Türbesi’nin yapımını tamamlattığı Dımaşk daha çok Anadolu Selçuklula- rütbeli memlük emirleri tarafından gibi Mısır’da direniş devam ederken rı’na tabi kaldı. Suriye Eyyubi melikle- yönetilen naibliklere bölünmüştü. Dı- itaat arzeden Canbirdi Gazali’yi 15 Şu- ri Mısır ‘ da 1250’de kurulan Memlük maşk, Halep ve Hama naiblikleri içeri- bat 1518’de Şam beylerbeyliğine tayin Devleti’ni tanımadılar ve meşru hakla- sinde en yüksek dereceli olanı Dımaşk etti. Yavuz Sultan Selim hac kervanı- rı saydıkları Mısır sultanlığını onların naibi bölgedeki diğer naiblerden de nın yola çıkmasından sonra Şam›dan elinden almak için harekete geçtiler. sorumluydu. Ancak Memlükler vera- ayrıldı. Canbirdi Gazali, iki yıllık bey- Moğol tehlikesi ortaya çıkınca arala- set kuralına fazla itibar etmediğinden lerbeyiliği sırasında kabile isyanlarını rındaki mücadele Abbasi Halifesinin sultan değişiminde naibliklerde isyan- bastırmak ve hac güzergahının gü- devreye girmesiyle iki taraf arasında lar çıkıyordu. Memlükler’in ilk döne- venliğini sağlamakla birlikte Memlük antlaşmayla sona erdi. Suriye’ye sal- minde Haçlılar ve Moğollar’la yapılan beylerini korumaya ve eşraf yapılan- dıran Moğollar, önce Halep›i, ardın- uzun süreli savaşlar ve halka yüklenen masını devam ettirmeye çalıştı. Yavuz dan Dımaşk’ ı istila ederek Suriye’nin ağır vergiler sebebiyle Suriye şehirle- Sultan Selim’in vefatının ardından büyük kısmına hakim oldular. Ancak rinde ekonomik durum oldukça bo- Ekim 1520’de gönülsüzce bağlandığı Aynicalut Savaşı’nda Moğollar’ a ağır zulmuştu. Haçlı ve Moğol tehlikesinin Osmanlı Devleti’ne isyan etti. Özellik- bir darbe vuran Memlükler, Suriye’nin bertaraf edilmesi ve siyasi istikrarın le kabile reislerinin ve Memlük bey- büyük kısmını ellerine geçirdiler. sağlanmasının ardından ticari hayat lerinin desteğiyle Şam’da hakimiyeti Memlük Sultanı I. Baybars dönemin- canIandı ve şehirler gelişti. Bu arada sağladı. Daha sonra Beyrut ve Trab- 118 KONAK

lusşam gibi kıyı şeridindeki önemli şe- 1775’te Cezzar Ahmed Paşa, vezirlik ye bölgesindeki eyaletleri ilga ederek hirleri ele geçirdi ve Halep’i kuşattı. İs- rütbesiyle Sayda valiliğine tayin edil- tek bir idari birime dönüştürdü. Şam yan sırasında Safeviler›le irtibat kuran di. Giderek gücünü arttıran Cezzar merkezli bu birimin başına Mısır’dan Canbirdi, Osmanlı kuvvetlerine karşı Ahmed Paşa 1780’de Şam valisi oldu Şerif Paşa’yı hükümdar unvanıyla sivil duramayarak Şam’a döndü. Burada ancak bölgeyi Akka’dan yönetmeye de- yönetici olarak tayin etti. Sancak sevi- adına hutbe okutup para bastırdı ve vam etti. Suriye, Mart 1799’da maruz yesinde veya daha küçük şehirlerin ba- Emeviyye Camii’nde “elmelikü’l- eş- kaldığı Fransız işgali tehlikesini Cezzar şında Mısırlı bir müdür yahut yerli bir ref ’ unvanıyla bağımsızlığını ilan etti. Ahmed Paşa’nın başarılı savunmasıyla mütesellim bulunduruldu ve bütün şe- Ancak ulemanın ve esnafın desteğini atlattı ve Fransızlar, Akka kuşatmasını hirlerde bir meclis-i şura oluşturuldu. sağlayamadı. Şam’a ilerleyen Osmanlı mayısta sona erdirmek zorunda kaldı- Bu şekilde teşkil edilen sivil idari yapı- ordusu 1521 Ocak ayının son günle- lar. Ahmed Paşa’nın başarısı bölgedeki ya rağmen Suriye’deki Mısır yönetimi rinde isyanı bastırdı. gücünü daha da arttırınca Osmanlı esas itibariyle bir askeri yönetimdi ve Yavuz Sultan Selim’in fetihlerinden hükümetinde tereddütler hasıl oldu fa- İbrahim Paşa’nın sıkı denetimindeydi. sonra Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz kat bölgedeki gücü ve Vehhabi tehlike- Böylece bir bakıma bugünkü Suriye bölgeleri Arap vilayeti adıyla teşkilat- si dikkate alınarak emirülhaclık ve va- kavramını coğrafi temelde meydana landırıldı. Memlük döneminde olduğu lilik görevlerine dokunulmadı. 1804’te getiren ilk adım atılmış oldu. gibi Şam beylerbeyi Halep’i de içine vefat ettiğinde bölgenin en önemli me- Suriye’yi tekrar kendi yönetimine al- alan geniş bir bölgeden sorumluydu. selesi Hicaz, Suriye ve Irak yönünde mak isteyen Osmanlı, Nizip’te Haziran Osmanlı Devleti, XVI. yüzyıl boyunca yayılmaya çalışan Vehhabilik idi. Veh- 1839’da bozguna uğratıldı. Bu durum, Suriye’yi Osmanlı idari düzenine uy- habi baskısı 1805’ten bu yana Mısır’ın bölgede dengelerin yeniden tesis edil- gun bir yapıya kavuşturmaya çalıştı. güçlü yeni valisi Mehmed Ali Paşa’nın mesi ve belirsizliğin önlenmesi ama- Mülki ve askerî açıdan merkeze bağlı 1811 ‘de başlattığı askeri harekatla cıyla gerçekleşen Avrupa devletlerinin hale getirdikten sonra dini ve adli teş- bertaraf edilebildi. Mehmed Ali Paşa, müdahalesine yol açtı. Şubat 1841 iti- kilatında da Hanefi mezhebi merkezli Vehhabiler’e karşı verdiği mücadele ile bariyle Suriye ve Filistin tekrar Os- kendi idari anlayışını yerleştirdi. Ha- Suriye’yi bir tehditten korurken aynı manlı yönetimine girdi. lep de Osmanlı idaresinde büyük bir zamanda buradaki gelişmeleri yönlen- Suriye, İstanbul’da kararlaştırılan re- gelişme gösterdi. Trablusşam yeniden dirmeye başladı. 1821 ‘de Akka Valisi formların kısa sürede uygulandığı Arap ticari faaliyetin yoğunlaştığı bir liman Abdullah Paşa’nın Osmanlı hükümeti- vilayetlerinin başında gelmekteydi. şehrine dönüştü. Suriye’de Osman- ne karşı isyanının sona erdirilmesinde Buna göre 1864 Vilayet Nizamnamesi lı yönetiminin bu dönemde iki temel etkin rol oynadı. Lübnan’da Emir Be- bir yıl içerisinde tatbik edilerek Trab- amacı vardı. Birincisi iç güvenliği şir’i destekleyerek bölgedeki nüfuzunu lusşam, Sayda ve Şam vilayetleri Suriye sağlayarak iktisadi ve ticari hayatın arttırdı. 1831 ‘de askerlikten kaçan Mı- vilayeti adı altında birleştirildi. Böylece normal seyrinde sürmesini sağlamak, sır köylülerine sahip çıkan Akka Valisi tarihte ilk defa Şam merkezli vilayetin ikincisi bölgenin dini ve ticari hayatı Abdullah Paşa ile olan anlaşmazlığı resmi adı Suriye olarak belirlendi. açısından çok önemli olan hac kerva- bahane ederek bir yıl içerisinde bütün Suriye, 1890’larda II. Abdülhamid nının düzenli biçimde Haremeyn’e gi- Suriye’yi eline geçirdi. Mehmed Ali yönetimine karşı muhalefetin önemli diş ve dönüşünü temin etmekti. Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, serasker unvanıyla kendisine bağlanan Suri- GÖÇ HAREKETLERİ 119

merkezlerinden biri oldu. Buradaki taraftarlığı ve Jön Türk hareketiyle ve silahla donatılan ve çoğunluğu be- muhalefet mensupları sivil ve askeri bağlantısı tespit edilebilenler 1897’ de devilerden oluşan birliklerle Haziran görevlilerle Arap kültürünü canlan- çeşitli şekillerde cezalandırıldı. 1916’da Şerif Hüseyin isyanı başladı. dırmaya çalışan yeni tip ulema, yani İngiliz ve Fransızlar arasında Sykes-Pi- Osmanlı ordusu 1917 sonunda Ku- Selefiler olarak adlandırılan Tahir cot Antlaşması (1916) diye bilinen düs’ten ve 1918 Eylül sonunda Şam’dan el-Cezairi, Cemaleddin el-Kasımi ve antlaşmayla bugünkü Suriye’nin tama- çekildi. 1918 sonunda Osmanlı Devle- Abdülhamid ez-Zehravi gibi isimlerdi. mı Fransa’ya terkediliyordu. Bu sırada ti’nin Mondros Antlaşması ‘ nı imzala- Muhalif Araplar, Jön Türkler’le irtibat İngiltere’nin Mısır komiseri Henry ile masıyla Suriye’deki Osmanlı yönetimi kuruyorlar ve meşrutiyet yönetimi içe- Mekke Emiri Şerif Hüseyin arasında resmen sona erdi. risinde Araplar’ın ilerlemesinin sağla- Osmanlı idaresine karşı ayaklanma nacağı ve güçlü Arap kültür mirasının düzenlenmesi müzakereleri devam Biladü’ş Şam’ın Sosyo- canlandırılacağı ümidini taşıyorlardı. ediyordu. Müzakereler sonunda isyan Ekonomik, Kültürel ve Etnik Ayrıca Kadiri tarikatı mensuplarıyla karşılığında Şerif Hüseyin’e Suriye’yi Yapısı mahalli eşraf da Meşrutiyetçiler’e des- de içeren büyük bir Arap krallığı vaad Bölge fetholunduğunda, siyasi amaç- tek vermekteydi. Suriye’de mülkiye, edilmişti. İngilizler’in sağladığı para lar için bazı düzenlemeler yapılmıştı. askeriye ve sivil kesimden Meşrutiyet Muaviye’nin Bizans parasından çe- virme, yeniden bastırdığı ilk paranın üstünde eli kılıçlı asker bulunuyordu. Daha sonra yavaş yavaş paraya dini ögelerin girmesi Abdullah Bin Zübeyr döneminde olmuştur. Bu dönemde pa- ranın üzerine Muhammed Rasulullah gibi yazılar yazılmıştı. Abdülmelik’ten önce paraların Bizans kaynaklı olarak değiştirilerek yeniden piyasaya sunul- duğu düşünülürse ilk islam parasının basılması Abdülmelik tarafından ol- muştur. Böylece dışa bağımlılık sar- malının kırılması amaçlanmıştır. Altından yapılan paralara “dinar”, gü- müşlere “dirhem”, bakırdan yapılana ise “fels” denilirdi. Bu dönemde halk daha çok değeri düşük olan felsi kullanırdı. Paradaki değişimler, coğrafyanın başta ekonomik olmak üzere sosyo-kültürel yapısını önemli derecede etkilemiştir. Selçuklu Döneminde bölgeye hakim olan Abbasiler zayıflamış ve Mısır’dan gelen Şii Fatimiler’in etkisiyle bölgede- ki otoritesi zayıflamıştı. Tuğrul Bey’in bu coğrafyaya sahip olması, Bizans ve Fatimiler gibi etkenlerden dolayı zor görünse de; Abbasi hailfesinden aldığı destekle bölgeye hakim olabildi. Tuğrul Bey, samimi devlet anlayışı ve sünni bir devlet kurması amacı sayesinde halkın kısa sürede sevgi ve desteğini de kazandı. Alparslan döneminde kurulan Niza- miyye Medreselerinin en önemli özel- liği Şii doktrinine karşı ilmi ve fıkhi 120 KONAK

mücadeleyi akla ve bilime dayalı bir Yahudi ve Hristiyanlar da kent şekilde yapmalarıydı. Melikşah Döne- yaşamının bir parçası olarak mine gelindiğinde bölgeye Azerbay- kendilerini kabul etmişlerdi. Kadıya can ve Karabağ’dan gelen Türkmenle- başvurabiliyor, kendi cemaatinden rin yerleştirilmesi coğrafyanın etnik kişileri hatta Müslümanları şikâyet ve kültürel yapısını önemli derecede edebiliyorlardı. Loncalara üye etkilemişti. Türk nüfusunun bölgede- olabiliyorlardı. ki demografik ve kültürel varlığı uzun süre devam etmiştir. Fedail eserlerine besmele ile başlayıp rimüslimler kendi mahallerinin dışında Memlükler Dönemine geldiğimizde hamd ile bitirmişlerdir. dükkân sahibi olabiliyorlardı. Kentin bölge tam bir kültür şehri olmuştur. Osmanlı Dönemi incelendiğinde tipik iki km kuzeybatısında 12. yy. ortala- İbadet ve tedris gibi her iki işlevi de ye- bir Arap şehri kimliği taşıyan Şam, rında haçlıların elinde olan Filistin’den rine getiren camilerin hem sayısı hem başkentten idare edilmekteydi. Şehir- gelen Hanbeliler’in kurduğu Salihiyye de kapasiteleri arttırılmıştır. Çünkü de genel halk Arapça konuşurdu. Hac yerleşim alanı vardı. Şam’da Türk, Kürt, camiler bu zamanda ibadetlerin dışın- güzergahı üzerinde olması bölgeye Türkmen, Kuzey Afrikalı ve İranlıları da öğrenci kabul eder ve ilmi konular büyük bir ekonomik güç kazandır- içine alan Müslüman göçmen azınlık- üzerine önemli şahsiyetler yetiştirirdi. mıştı. Çünkü Hicaz hattının başlangıç larına sahipti. Bu durum Şam’ın büyük Bazı medreseler cami olarak kullanı- noktası konumundaydı ve hacıların bir İslam merkezi olduğunun da kanıtı lırdı ve birleşik cami-medrese olarak konaklaması, beslenmesi ve ihtiyaçları olarak gösterilmektedir. hizmet verirlerdi. Memlükler’in son için batısındaki Sinaniyye bölgesinde Yeniçerilerin Şam’ın sosyo-kültürel ve dönemlerine doğru Dımaşk’taki Sa- pazarlar kurulurdu. Güzergah üzerin- ekonomik yapısında önemli yeri var- buniyye ve Sıba’yyi gibi pek çok yeni de yolculuk esnasında da ihtiyaç kar- dır. Özellikle artan nüfus ile birlikte müessesenin dini ve eğitime dair çe- şılamaya yönelik vakıflar kurulmuştu. yeniçeri alımlarının yükselmesi fa- şitli işlevleri aynı anda yerine getirmek Şam valilerinin en önemli görevleri kat aldıkları paranın düşmesine bağlı amacıyla kurulduğu gözlenmiştir. Bu hacıların ihtiyaç ve güvenliğini sağla- olarak parayı değerlendirme yoluna nedenle pek çok kaynakta medrese, maktı. Özellikle 18.yy’da hacılar sık sık gitmişlerdir. 16. yüzyıl sonlarına doğ- cami, türbe, zaviye, hankah, ribat gibi bedevi saldırılarına uğramaktaydı. ru ticaretle ilgilenmeye başlamışlar- kurumların ayrımı zordur. Barada Nehri’nin suladığı vadilerde çok dır. Bu durum öyle bir boyut almıştır Şam ayrıca önemli bir eğitim merke- sayıda köylü yaşamını tarımdan sağlar- ki; bahçeleri, hanları, hamamları olan ziydi. Emevi Camii’nde ilim öğrenmek dı. Merkezde ise daha çok tüccarlar ve yeniçeriler bile gözlenmiştir. Yeniçeri isteyen ulema farklı coğrafyalardan zanaatkarlar iş yapmaktaydı. Dokuma- ocaklarının kaldırılmasıyla bu durum- gelerek Şam’da toplanırdı. İlmi açıdan cılık çok önemliydi öyle ki tabakhane- da ortadan kalkmıştır. en parlak çağlarından birini yaşayan lerde işlenen deriler Fransa, İngiltere, En zengin zamanlarını Osmanlı dö- bölgede aynı zamanda birçok gayri- İtalya ve Mısır’a ihraç edilmekteydi. He- neminde gören halkın refahı, Osman- müslim tarafından da eserler veril- men her mahallenin büyüklüğüne göre lı’nın duraklama ve gerileme dönemi miştir. Tarihçilerin isimleri çokça geç- “suveyka” denilen bir çarşıları vardı. ile son bulmuştur. Bu dönemde hır- mektedir. Özellikle Hristiyanların ön Şam’da halk etnik açıdan homojen bir sızlık, kundaklama ve yağmalama gibi planda olduğu tarih yazıcılarından İb- Müslüman nüfus sergilemediği gibi, olaylarda görülmüştür. İsyanlarla ya- nü’s Sukai’nin Memlükler’in divan işle- gayrimüslim nüfusta kendi içinde çe- şanan iç güvenlik problemleri ortaya rinde olması hasebiyle devlet içindeki şitlilik arz etmekteydi. Yahudi ve Hris- çıkmıştır. Hayat giderek pahalanmış yolsuzluklardan ve ihmallerden bah- tiyanlar da kent yaşamının bir parçası ve halk giderek fakirleşmiştir. seden ilk tarihçi olması dikkat çeker. olarak kendilerini kabul etmişlerdi. Ayrıca bir Hristiyan tarafından kaleme Kadıya başvurabiliyor, kendi cemaatin- Biladü’ş Şam Alimleri alınan “vefeyat” türündeki tek örnek- den kişileri hatta Müslümanları şikâyet 1. Nureddin Mahmud Zengi tir. Özellikle Hristiyan tarihçilerin bu edebiliyorlardı. Loncalara üye olabili- 11 Şubat 1118 Halep’te doğdu. Musul denli başarılı olmasını toplumu içten yorlardı. Ayrıca ekonomik hayatta gay- atabeyi İmameddin Zengi’nin oğludur. benimsemeleri ve kimsenin değinmek istemediği konulara değinmelerine bağlayabiliriz. Öyle benimsemişler- dir ki İbnü’s Sukai ve Mufaddal Ebu’l GÖÇ HAREKETLERİ 121

Yazısının güzel olması, çok okuması, dan Mescid-i Aksâ’ya konulmak üzere lamıyla hâkim olan Selahaddin orduyu hadis ezberleyip rivayet etmesi ve fı- Halep’te sanat değeri çok yüksek bir yeniden teşkilatlandırdı. Sünni med- kıh bilgisiyle ilgili rivayetler onun iyi ağaç minber yaptırmıştır. Selâhaddîn-i reseler ve yeni kurumlar açtı. Fatımi bir eğitim aldığını gösterir. Gençlik Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethettiğinde Mes- bürokrasisini kademeli olarak tasfiye döneminde askerî bakımdan eğitim cid-i Aksâ’ya koydurduğu bu minber etti. Nihayet Nureddin Zengi’den gelen aldığı ve babası İmâdüddin Zengî’nin 1969’da bir yahudi tarafından çıkarılan emir üzerine 1171 Fatımi hilafetine yanında zaman zaman savaşlara ka- yangında yanmıştır. son verdi. tıldığı bilinmektedir. Nûreddin Mah- 15 Mayıs 1174 tarihinde Nûreddin Selahaddin geniş bir alanı kapsayan mud, adaleti ve dindarlığından dolayı Zengi, Mısır’a gitmek üzere hazırlık bir siyasi birlik kuran büyük bir dev- “el-Melikü’l-âdil” lakabıyla anıldığı yaptığı sırada Dımaşk Kalesi’nde vefat let adamıdır. Bu siyasi birlik Eyyubi- gibi Haçlılar’la yapılan savaşlarda şe- etmiştir. ler’in ardından Memlükler’le devam hid olmayı çok arzu ettiğinden “Şehîd” etmiş, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in lakabıyla da anılmıştır. Hanefî fıkhını 2. Selahaddin Eyyubi Kahire’yi ele geçirmesiyle son bul- iyi bildiği, ancak kendisinde mezhep Haçlılar’a karşı mücadelesiyle tanınan muştur. Türkler, Selahaddin devrin- taassubu bulunmadığı, hadisle de meş- İslâm kahramanı, Eyyûbîler hâneda- de Mısır, Libya, Kuzey Sudan, Hicaz, gul olduğu, geceleri zikir yaptığı, zikre nının kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Yemen gibi yerlere hakim olmuş; bu kalkmak isteyenleri uyandırmak ama- Tikrıt’te 1138 yılında doğdu. Babası hakimiyet asırlarca devam etmiştir. cıyla Dımaşk Kalesi’nde belli saatlerde Necmeddin Eyyub bu sırada Selçuk- Selahaddin kuvvetli bir ordu, iyi ça- davul çaldırdığı kaydedilmektedir. lular’ın Tikrıt valisiydi. Musul emiri lışan bir devlet teşkilatı kurmuştur. Siyaset açısından büyük başarılar elde Atabegi İmadüddin Zengi ile dostluk Fatımi hilafetini yıkarak bölgedeki ederken bir yandan da devleti ayakta kurmuş olan Eyyub, onun isteği üzeri- ideolojik parçalanmaya son vermiştir. tutan kurumlar tesis etmiştir. Deprem- ne Selahaddin’in doğduğu yıl aşiretiy- Onun ikinci büyük başarısı Kudüs’ü ler dolayısıyla büyük yıkımlara sahne le birlikte Tikrıt’ten ayrılarak Musul’a ve Haçlılar’ın elinde olan birçok yeri olan Dımaşk, Humus, Hama, Halep, gitti ve Zengı’nin hizmetine girdi. Zen- kurtarmasıdır. Kudüs’ü geri alması Şeyzer ve Ba‘lebek gibi şehirlerin kale gî 1139 Ba‘lebek’i fethedince Eyyûb’u İslâm dünyasının en ünlü kahraman- ve burçlarını yeniden yaptırmış veya bu önemli sınır şehrine vali tayin etti. ları arasında yer almasını sağlamıştır. tamir ettirmiştir. Yine yangın ve dep- İmadüddin Zengi ölünce oğlu Nu- İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen remler yüzünden yıkılan Halep Ulu- reddin Mahmud, Halep ve civarının Selahaddin’in devrinde Filistin, Mısır, camii’ni yeniden inşa ettirmiş, Urfa hükümdarı oldu. Necmeddin Eyyub Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, Ulucamii’ni hükümdarlığının ilk yıl- de bu dönemde Dımaşk Atabegliği’ne zaviye, cami, köprü, kale, hamam inşa larında yaptırmıştır. Dımaşk’ta kendi bağlandı. Necmeddin Eyyüb, Nu- edilmiştir. Bu dönemde İslam dünyası- adını taşıyan cami halen ayaktadır. reddin’in Haçlılar’la mücadelesinde nın her tarafından Eyyubiler ülkesine Nûreddin’in en büyük ve en güzel ve onun Dımaşk’ı ele geçirmesinde akın eden alimler ve talebeler çok sa- eseri 1172 yılında tamamlanan Mu- önemli rol oynadı. Böyle bir ortam yıda ilmi eser kaleme almıştır. Dünya sul Ulucamii’dir. Ayrıca çok sayıda içinde şehzade gibi yetişen ve iyi bir tarihinde haklı bir şöhret kazanan ve han, ribât, hankah ve sebil inşa ettir- eğitim gören Selahaddin genç yaşla- örnek bir sultan olarak gösterilen Sela- miştir. Dımaşk’ta yaptırdığı Dârülha- rında Haçlılar’a karşı yapılan seferlere haddin-i Eyyubi, Türk-İslam tarihinin dis Medresesi (Nûriyye Dârülhadisi) katıldı. Nureddin Zengi’nin Mısır’daki en tanınmış kahramanlarından biridir. Osmanlılar’a kadar uzanan güzel bir ordusunun kumandanı olan Selahad- Mehmed Akif Ersoy onu ‘Şark’ın en örnek oluşturur. Onun en değerli eser- din aynı zamanda Fatımi halifesinin sevgili sultanı’ diye nitelemiştir. Sela- lerinden biri de günümüzde Dımaşk’ta veziri olarak iki önemli görevi üstlen- haddin kaynakların belirttiğine göre müze olarak kullanılan bîmâristandır. di. Selahaddin, daha sonra Nureddin dindar, merhametli, cömert, güler Ayrıca yetimleri devletin koruması al- Mahmud Zengi’ye danışarak onun yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve tına alıp onlar için okullar yaptırmış, naibi sıfatıyla Mısır’ı yönetmeye baş- heybetli bir kişiydi. Her konuda Nu- dul kadınları ve düşkün kimseleri ko- ladı. Selahaddin Mısır’a hakim olunca reddin Mahmud Zengi’nin takipçisi, rumuş, toplumun hemen her kesimine kendisine ve Türkler’e karşı direnen onun başlattığı eserlerin tamamlayıcısı hayat güvencesi sağlamıştır. Nûreddin Fatımi çevreleriyle, onları destekleyen olmuş, yeni bir devlet kurduğunu bile Mahmud Haçlı devletlerini bütünüyle Haçlılar ve Bizanslılar’la mücadeleye iddia etmemiştir. Müslümanlar onun ortadan kaldıramamışsa da Kudüs’ün girişti. Haçlılar ve Bizanslılar Mısır’ı şahsında ideal bir sultan, Haçlılar ger- kurtarılmasına zemin hazırlamıştır. kuşattılarsa da Selahaddin karşısında çek bir İslâm kahramanı görmüştür. Kudüs’ün fethedileceğine inandığın- başarı elde edemediler. Mısır’a tam an- 122 KONAK

Tarihçilerin anlattığına göre Selahad- Selçuklu devrinde Şam; din zamanını ya ilim ya cihad veya savunmasından su tesislerine, devlet işleriyle geçirirdi. Kur’an’ı ez- eğitim öğretimden şifahanelere berlemiş ve iyi bir eğitim görmüştü. kadar her türlü ihtiyacın Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe bili- karşılandığı bir belde olarak bilinir. yordu. Çok cömert olduğu, öldüğünde Kale genişletilip, surların yıkılan özel hazinesinden sadece 1 Mısır dina- yerleri onarılmış, şehre yeni kapılar rıyla 36 Nasıri dirhemi çıktığı kayde- açılmıştır. dilir. Selahaddin, Haçlılar’la antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra 4 Mart geçirmiş fakat buna rağmen mimari yerleri onarılmış, şehre yeni kapılar 1193 Dımaşk’ta vefat etmiştir. özelliklerini korumuştur. açılmıştır. Medrese ağırlıklı şehir mi- Ayrıca Emeviyye Camii enine geniş- marisi cami, türbe, sebil ve çeşmelerle Biladü’ş Şam Mimarisi leyen yapısıyla Anadolu dahil birçok zenginleştirilmiştir. Bu dönemde ya- Şam İslam kenti camisine örnek olmuştur. pılmış Eminiyye Medresesi ve Müca- Bütün Ortaçağ şehirlerinde olduğu gibi Caminin bir özelliği de İslam alemin- hidiye Medresesinin sadece birer kapı- etrafı surlarla çevrilen ve yöneticilerin deki ilk umumi tuvaletlerin burada sı günümüze ulaşabilmiştir. Nureddin oturduğu bir iç kalesi bulunan Dımaşk, yapılmış olmasıdır. Camiyi ilk kez Mahmut Zengi’nin 1154’te kurduğu şi- (Şam) islam döneminde külliye(ima- genişleten Velid b. Abdulmelik kili- fahane özgün biçimiyle günümüze ge- ret), cami, medrese, şifahane(bimaris- seyi Hristiyanları razı ederek almış, lebilen en eski Selçuklu şifahanesidir. tan), zaviye, sebil, çeşme, hamam, han rivayete göre karşılığında dört kilise Nureddin Zengi de buraya defnedil- ve konutlarla donatılmıştır. Emeviyye vermiştir. Caminin bakım ve onarımı- miştir. Yine Nureddin Zengi’nin eseri Camii ve çevresindeki birkaç yapı ha- nı yapmak, yürütülecek dini hizmet- olan Nuriyye Medresesi günümüzde ricinde günümüze ulaşan yapılar genel lerle eğitim ve öğretim faaliyetlerinin çocuk yurdu olarak kullanılmaktadır. olarak Türk dönemlerinden kalmadır. masraflarını karşılamak için I.Velid Hamam olarak da yine Nureddin Zen- A. Emevi Devleti (661-750) döneminden başlayarak çeşitli vakıf- gi Hamamı son yıllarda yenilenmiştir. İslam mimarisinin ilk anıtsal örneği lar tahsis etmiştir. Yavuz Sultan Selim, Selçuklu devri Şam mimarisinde avlu- Halife I.Velid’in yaptırdığı Emeviyye birçok çarşı, han, dükkânı vakfetmiş lu-eyvanlı cami ve medrese şemaları Camii’dir(Şam Ulu Camii). İslam mi- olup hala Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yapılarda görülen iki renkli taş işçi- marisinin bugüne kadar ayakta kala- arşivinde bulunmaktadır. liği Zengi üslubu diye anılmıştır. bilen muhteşem bir örneğidir. Ayrıca Caminin içinde Hz. Yahya’nın türbesi Eyyubi Dönemi (1174-1260) Emevilerin Şam’da ayakta kalan tek bulunmaktadır. Rivayete göre, inşaat Eyyubiler Selçıkluların kültürünü de- eseridir. M.Ö. 1. yüzyıla ait bir Roma sırasında küçük bir dehlizde Hz. Yah- vam ettirmişlerdir. Haçlılarla savaş mabediyle onun harabeleri yanında ya’ya ait olduğu yazılı bir baş buluna- halinde olmalarına rağmen Şam’daki bulunan Aziz Yohannes(Hz. Yahya) rak yerinde muhafaza edilmiş ve son- imar faaliyetlerini kesintiye uğratma- Kilisesi’nin yerine inşa edilmiştir. Ma- radan üstüne türbe yapılmıştır. Ayrıca mışlardır. Eyyubi mimarisinde ağırlıklı bedin çevresi sütunlu, yüksek duvarlı Hz. Osman’ın Suriye’ye gönderdiği olarak mescid-türbe gibi küçük ölçekli büyük salonu Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın mushaf da bu camide bulunmaktadır. yapılar görülür. Kameriye Bimaristanı, gözetiminde camiye çevrilmiş, daha Muaviye de Hz. Ali’ye muhalefetini bu Emir Seyfeddin Yusuf el-Kaymeri’nin sonra burası ihtiyacı karşılamayınca caminin minberinden ilan etmiştir. eseridir. Yapı günümüzde hastane ola- Emevi Halifesi Velid b. Abdulmelik B. Selçuklu Dönemi (1076-1174) rak kullanılmaktadır. Selahattin Eyyu- tarafından bugünkü büyük caminin Selçuklu devrinde Şam; savunmasın- bi’nin kız kardeşi Rabia Hatun’un eseri inşası başlamıştır. İnşaatta halifenin dan su tesislerine, eğitim öğretimden olan Sahibiyye Medresesi, Selçuklu isteği üzerine Bizans İmparatorunun şifahanelere kadar her türlü ihtiya- medreseleri tarzında yapılmıştır. Ayrı- İstanbul’dan gönderdiği ustalar çalış- cın karşılandığı bir belde olarak bili- ca bu dönemde Şam’da Şamiyye, Tabe- mıştır. Caminin yapımında Roma ma- nir. Kale genişletilip, surların yıkılan tiyye, Ferruhşah, Ömeriyye, Mardiniy- bedin duvarları ve burçlarından fay- ye…gibi birçok medrese yapılmıştır. dalanılmış, kulelerinden ise minareler yapılmıştır. Yapımını takip eden asırlar içinde birçok yangına ve tahribata uğ- ramış, çeşitli onarım ve değişiklikler GÖÇ HAREKETLERİ 123

Günümüze ulaşanların çoğu konut D. Osmanlı Dönemi (1516-1918) Bu külliye yapılmadan önce yerinde veya iş yeri olarak kullanılmaktadır. Şam Osmanlılar zamanında Şam-ı Memlük döneminde Gök Meydanı Eyyubi dönemi türbeleri plan, mima- Şerif unvanı ile anılmış, şehrin imarı denilen bir cirit sahasının yer aldığı ri ve süsleme bakımından Selçuklu konusunda çokça yeni eser ortaya ko- bilinir. Külliyede Sinan döneminin türbelerinin devamı niteliğindedir. nulmuştur. Şam’da sayısal ve mimari diğer külliyelerinde görülmeyen, katı Selahattin Eyyubi’nin Emeviyye Ca- ağırlığı olan Memlük yapıları yanında simetri dikkati çeker. Hazirede(kül- mii yanındaki türbesi de bu mimariye Osmanlı eserlerinin daha mütevazi liyenin mezarlığı) Sultan Vahdet- örnektir. Babüssagır Mezarlığı’ndaki ve yalın bir şekilde yapıldığı görülür. tin ile sürgünde vefat eden hanedan Bilal-i Habeşi Türbesi de 1228 yılında Çok renkli mermer süslemeciliği Os- mensupları bulunmaktadır. Medrese Eyyubi döneminde yapılmış, Osmanlı manlı devrinde de sürdürülmüştür. planı itibariyle açık avlulu ve revaklı devrinde bazı kısımları yenilenmiştir. Ancak bu etkileşime rağmen cephe Osmanlı medreselerinin özelliklerini C. Memlük Dönemi (1260-1516) yapısı, örtü sistemi, sivri külahlı mi- sergiler. Kubbe yapıları ise Memlük Mimari Memlüklüler’de yeni bir bo- nareleri, avlu düzeni ile Osmanlı ca- dönemi kubbelerini andırır. yut kazanmıştır. Dış cephelerde çok milerinin Ortadoğu üslubundan çok 1568’de yaptırılan Murad Paşa Külli- renkli süslemeler, kalın kitabe kuşak- İstanbul çizgisini yansıttığı kolaylıkla yesi cami, zaviye, türbe ve misafirha- ları, sebil ve çeşme nişleri Memlük belli olmaktadır. neden meydana gelmektedir. Osman- yapılarında görülen mimari unsur- Selimiye(Şeyh Muhyiddin) Külliyesi, lı eseri olmasına rağmen mimaride lardır. Cephelerde görülen arma ve 1518’de Yavuz Sultan Selim’in yaptır- Memlük özellikleri hakimdir. Derviş kandil motifleri Memlük mimarisi- dığı Muhyiddin İbn’ül Arabi türbesi Paşa Külliyesi, Şam valisi Derviş Paşa nin simgesi durumundadır. Memlük ile cami ve zaviyeden oluşmaktadır. tarafından 1574’te yaptırılmıştır. Si- medreseleri de dönemin genel mima- Kanuni Sultan Süleyman tarafından nan Paşa Külliyesi, Vali Koca Sinan ri anlayışını yansıtmaktadır. Girişte 1553 yılında yenilenen yapıya mutfak Paşa tarafından 1587’de yaptırılmıştır. avlusu, avlunun ortasında havuzu ve salonlar eklenmişir. Şam’daki Osmanlı camileri arasın- veya şadırvanı bulunurdu. Vakfede- Süleymaniye Külliyesi bugün ‘Tekke da Sinan Ağa Camii, Siyavuş Camii, nin kendisine ya da yakınına ait türbe Süleyman’ diye anılmaktadır. Kanu- Yağuşiye Camii, Assali Camii, Mura- ile mescid de medresenin unsurları ni eseri olup Mimar Sinan tarafından diye Camii… mimari olarak dikkat arasındadır. Ayrıca öğrenci odaları tasarlanarak 1555-1559 yılları ara- çeken yapılardır. Şam’daki Osmanlı da bulunmaktadır. Tengiziyye Med- sında inşa edilmiştir. II. Selim zama- medreselerinin sayısı az olup iddia- resesi 1338 yılında Seyfeddin Tengiz nında 1566-1567 yıllarında medre- sız ve sade yapılardır. Abdullah Paşa tarafından yaptırılmıştır. Emir Çak- se ve arasta(üstü örtülü önü saçaklı Medresesi 1779 yılında yaptırılmıştır. mak’ın 1421’de inşa ettirdiği Çakmak dükkân) eklenmiş, han da 1576’dan Gürcü Medresesi, Hayyatin Medre- Medresesi, günümüze sağlam olarak sonra tamamlanmıştır. İstanbul’da- sesi, Süleyman Paşa Medresesi bun- ulaşabilen en güzel Memlük eserle- ki Süleymaniye Külliyesi’nin inşaat lardan bazılarıdır. II. Abdulhamid rinden biridir. Memlük türbeleri de defterlerinde 1559’da inşaatı biten tarafından inşa edilen İdadiyye- i çoğunlukla cami, zaviye, medrese Şam’daki camiye kurşun kaplamaların Mülkiyye(Amber Mektebi) diğer bir gibi yapılarla birlikte tasarlanmıştır. yollandığı kayıtlıdır. Şam Beylerle- önemli Osmanlı medresesidir. Bu Bütün kültürlerin ortak şemasını taşı- yi’nin İstanbul’a yolladığı 1560 tarihli medreselerin çoğu günümüzde hala yan Memlük hamamlarının en dikkat mektuptan inşaattan sorumlu kişi- hizmet vermektedir. çekici özelliği çok renkli mermertaş nin Şamlı Todoros adında Hristiyan Esad Paşa Hanı, Azmzade Esad Paşa süslemelerine sahip oluşudur. bir mimar olduğu anlaşılmaktadır. tarafından 1752-1753 yıllarında yap- tırılmıştır. Şam’ın en büyük ve en ünlü Şam Beylerleyi’nin İstanbul’a hanı olarak tanınmıştır. Ortasındaki yolladığı 1560 tarihli mektuptan dokuz kubbeli avluyu araştırmacılar inşaattan sorumlu kişinin Şamlı ‘yakındoğunun en etkileyici mekânı’ Todoros adında Hristiyan bir mimar olarak tarif ederler. İpek Hanı, Sü- olduğu anlaşılmaktadır. leyman Paşa Hanı, Çuha Hanı, Zey- tin Hanı, Pirinç Hanı, Silahçılar Hanı diğer önemli ticaret merkezleridir. Şam’da iklimin sıcak olması hasebiyle 124 KONAK

mahalle aralarında sebil ve çeşmeler Tren İstasyonu, II. Abdulhamid adına kusunu koruyabilmiş, daha bakımlı yaptırılmıştır. ‘Birke’ denilen sarnıç inşa edilmiştir. Tren istasyonu gü- ve temiz bir şehir manzarası ortaya türü havuzların mimari bir özelli- nümüzde Hicaz Demiryolu Kurumu koymaktadır. Şehrin Osmanlı dönemi ği yoksa da iki renkte taştan yapıları Genel Müdürlüğü olarak kullanıl- çehresi henüz silinmemiştir. dikkat çeker. maktadır. Osmanlı Hicaz demiryolu ağının Hasıl- ı kelam Şam Ortadoğu ve Af- önemli merkezlerinden biri olan Şam rika’daki diğer şehirlere göre eski do- KAYNAKÇA 3. Kök, B. Tdv İslam Ansiklopedisi, 5. Özen, Ş. Tdv İslam Ansiklopedisi, Cilt:33, Sayfa:259-262 Yıl:2007. Cilt:32, Sayfa:270-271 Yıl:2006. 1. Çollak, F, Akpınar C. Tdv İslam An- siklopedisi, Cilt:13, Sayfa:537-539, 4. Şeşen, R. Tdv İslam Ansiklopedisi, Yıl:1996. Cilt:36, Sayfa:337-340 Yıl:2009. 2. Tomar, C. Tdv İslam Ansiklopedisi, Cilt:37, Sayfa:555-559. GÖÇ HAREKETLERİ 125

Göç Konferansları Göç Hareketleri Araştırma Koordinatörlüğü Ekim ayı içerisinde kitlesel göç hareketlerinden “1864 KAFKASYA’DAN ANADOLU’YA Büyük Çerkes Sürgünü” okumasını gerçekleştirdi. Ça- 1864 BÜYÜK ÇERKES SÜRGÜNÜ lışma sürecinde Sürgünün nedenleri, sonuçları ve et- kileri araştırıldı ve araştımalar 10 Kasım 2017’de Yrd. Değerlendiren Doç. Dr. Cemile ŞAHİN ile yapılan konferansla bütün- Ulviye Esra Erbaş leştirildi. Göç nedir sorusuyla başlayan ve göç sonucu Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi göçmenlerin yaşadığı sıkıntılar ile biten konferansımız- da Çerkes Sürgünü’nü birçok yönden inceleme fırsatı Tıp Fakültesi bulundu. 1864 Büyük Çerkes Sürgününün Yrd. Doç. Dr. Cemile Şahin konferasına göç ve Çerkes incelenmesi gereken geniş bir kavramlarını tanımlayarak başladı. Stuart Hall’un göçü “tek yönlü bir yolculuk, geri dönülecek yuvanın olma- konu olduğunu belirten Sn. ması” tarifini paylaştı. Ardından Çerkes tarihine geçiş Şahin, bu konferansında “Göç yapılan konferansta, bazı araştırmacıların 1816-1846, nedir? Çerkes kimdir? Çerkes 1846-1856, 1856-1864 olmak üzere üç döneme ayırdığı Sürgünü sebepleri nelerdir?” ve Rusların birinci dönemde Kafkasya bölgesini kontrol altına almaya çalıştığı, ikinci dönemde Kafkasya bölge- sorularına cevap bulmaya; sine Kazakları yerleştirdiği, üçüncü dönemde Çerkes- çerkes sürgünü ve müridizm leri topraklarından ayırma politikası izlediği şeklinde özetlendi. Bu süreç içerisinde ise Kafkas halklarının ci- hareketi, Kafkas halkının hat anlayışı ve milli kurtuluş bilinci ile Şeyh Şamil lider- Türklerle ilişkisi, Osmanlı’nın liğinde Müridizm Hareketi ile cevap vermeye çalıştığı ve 30-40 yılın ardından direnişin zayıflamasının ardın- bu konuda üstlendiği rolü, dan Rusların zaferinin geldiği bilgisi verildi. Kafkasya zorunlu göçler sırasında halkıyla Türklerin ilişkilerine de değinen Sn. Şahin Kü- çük Kaynarca Antlaşması’nın da Kafkas-Osmanlı ilişki- yaşanan sıkıntılara özet olarak lerinde önemli rol aldığını iletti. Bu dönemde Osmanlı değinmeye çalıştı. Devleti’nde uygulanan iskân politikalarına da değinen Sn. Şahin, Çerkes Sürgünü sırasında yaşanan olumsuz- 126 KONAK lara ve bundan kaynaklı yaklaşık 1,5-2 milyon Çerkesin vefat ettiğine dikkat çekti. Bunun dışında konuşmasın- da dil ve kültürel farklılığın da başkaca sorunlara sebep olduğuna temas etti. 1864 Büyük Çerkes Sürgününün incelenmesi gereken geniş bir konu olduğunu belirten Sn. Şahin, bu konfe- ransında “Göç nedir? Çerkes kimdir? Çerkes Sürgünü sebepleri nelerdir?” sorularına cevap bulmaya; çerkes sürgünü ve müridizm hareketi, Kafkas halkının Türk- lerle ilişkisi, Osmanlı’nın bu konuda üstlendiği rolü, zorunlu göçler sırasında yaşanan sıkıntılara özet ola- rak değinmeye çalıştı. Sn. Şahin, konuşmasını “bu sür- günün büyük bir toplumsal kitleyi sosyal, ekonomik, sağlık ve nice başka alanda etkileyen ve günümüzde de izlerinin görülebildiği kitlesel bir olay” olarak tanımla- ması ile sonlandırdı.

Cemile Şahin; doktorasını 2011 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü- sünde tamamlamış olup akademik hayatına Karabük Üniversitesinde Doktor öğretim üyesi olarak devam etmektedir. 2016 yılında İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Dergisinde, “Çerkes Göçleri ve Çerkeslerin Anadolu’da Yurt Edinme Arayışları: Sa- karya - Maksudiye Köyü Örneği” adlı çalışması yayınlanmıştır. GÖÇ HAREKETLERİ 127

Göç Konferansları Göç Hareketleri Araştırma Koordinatörlüğü Ka- sım ayı içerisinde “Yahudilerin Babil Sürgünü” YAHUDİLERİN okumasını gerçekleştirdi. Çalışma sürecinde Sürgünün BABİL SÜRGÜNÜ nedenleri, sonuçları ve etkileri araştırıldı ve 8 Aralık 2017’de konuya dair seminer gerçekleştirilerek çalışma Değerlendiren tamamlandı. Seminerimize konuşmacı olarak Doç. Dr. Mine BAŞ Ali Osman Kurt davet edildi. Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Ali Osman Kurt, Yahudi tarihi başlangıcının Tıp Fakültesi M.Ö.1800’lere, Hz. İbrahim’in Harran’dan çıkıp Filis- tin topraklarına ailesiyle birlikte yerleşmesi nedeniy- Seminerinin hülasasında, le, dayandırıldığını belirterek konuşmasına başladı. günümüzdeki Yahudi M.Ö.1200’lerde Hz. Musa’nın İsrail ulusunu kölelikten kurtardığı ve Yahudiler tarafından Hz. Davut ve Hz. kimliğinin oluşmasında 70 Süleyman’nın peygamber olarak değil kral olarak ka- yıllık Babil Sürgünü’nün bul gördüğünü ifade etti. Mabedin inşasının bu süre içerisinde gerçekleştiğini söyledi. Hz. Süleyman’ın ölü- gerek inanç, gerek kültürel ve münden sonra başlayan yıkım ve sürgün dönemine ait gerekse sosyal açıdan ciddi tarihsel bilgileri paylaştı. etkilerinin olduğu ve oluşan bu inancın saf ve gerçek Sürgün dönemi süresinde Yahudilerin zihniyet, dü- ilahi din olan Yahudilik’ten şünce ve inançlarında Hz. Musa’nın getirdiği dinden çok uzakta olduğu ifadeleri tamamen saptığını ve bunun sebebinin ellerinde kutsal paylaşıldı. metinlerinin olmamasına bağlanabileceğini ifade etti. Tevrat’ın ise sürgün dönüşü Ezra isimli bir kâhin ta- 128 KONAK rafından kaleme alındığını ve bu metinlerin içerisinde büyük ölçüde Zerdüşt, Mecusi etkilerinin olduğunu ak- tardı. Bu dönemin başka bir etkisi olarak Yahudilikteki seçilmişlik anlayışı olduğunu ilave etti. Sn Kurt, Kur’an-ı Kerim’de Beni İsrail diye bahsedilen- lerin Hz. Yakup ve soyundan olduğunu ve Beni İsrail’in Allah tarafından lanetlenmediğine değinerek, Babil Sürgünü sonrası için İsrailoğullarından Yahudi diye bahsedildiğini ve Yahudilik düşüncesinin lanetli oldu- ğunu belirtmiştir. Ayrıca, Babil Sürgünü’nün Yahudi kimliğinin oluşmasında önemli bir rol üstlendiğinin üzerinde durmuştur. Sn Kurt son olarak, Yahudilerin Babil Sürgünü’ne de- ğinmek istenmemelerinin nedenlerine ve Yahudilerin hâlâ bir sürgün süreci içerisinde olduklarına temas etti. Seminerinin hülasasında, günümüzdeki Yahudi kim- liğinin oluşmasında 70 yıllık Babil Sürgünü’nün gerek inanç, gerek kültürel ve gerekse sosyal açıdan ciddi etkilerinin olduğu ve oluşan bu inancın saf ve gerçek ilahi din olan Yahudilik’ten çok uzakta olduğu ifadeleri paylaşıldı.

Ali Osman Kurt; 2006 yılında ,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde “Ba- bil Sürgünü Sonrası Ezra Önderliğinde Yahudiliğin Yeniden Yapılandırılması” adlı doktora tezini yazmıştır. Yahudilik üzerine çok sayıda çalışması bulunan Kurt, akade- mik hayatına halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde devam etmektedir. GÖÇ HAREKETLERİ 129

Göç Konferansları Suriye Göç Grubu’muzun haftalar süren ilk çalışmasını taçlandırmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakülte- BİLADÜ’Ş ŞAM si’nden hocamız Doç. Dr. Ömer İshakoğlu’nu Biladü’ş Şam konferansı için vakfımıza davet ettik. Değerlendiren “Biladü’ş Şam diye nitelendirdiğimiz dört ülke her ne kadar Elif Ersöz Filistin, Suriye, Ürdün ve Lübnan olsa da Biladü’ş Şam tari- hini Mısır’sız, Mısır tarihini de Biladü’ş Şam’sız anlatamayız” Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hocamız sözlerine kelime analizi ile başladı: “Bilad, Arap- Tıp Fakültesi ça’da diyar anlamına gelir. Şam kelimesinin aslı Şiam’dır ve zamanla telaffuz zorluğundan dolayı Şam olarak kalmıştır. Biladü’ş Şam diye Sol manasına gelir. Hicaz bölgesinin solunda kalan beldeye nitelendirdiğimiz dört Şiam, sağında kalan beldeye ise sağ anlamına gelen Yemen ülke her ne kadar Filistin, ismi verildi.” Ardından sözlerine şöyle devam etti: “İslami- Suriye, Ürdün ve Lübnan yetten önce Bizans yönetimi altındaki Gassaniler Suriye’de hüküm sürmekteydi. Bu Gassani halkı din olarak Hristi- olsa da Biladü’ş Şam yanlık’a mensup olsa da Arap bir toplumdu.” Kaynaklarda tarihini Mısır’sız, Mısır o döneme ait sınırlı bilgi olduğunu vurgulayan Ömer İsha- koğlu hocamız sözlerine şöyle devam etti: “Hz. Ömer za- tarihini de Biladü’ş manında Suriye’nin fethi, Suriye’yi İslamiyet ile tanıştırdı. Şam’sız anlatamayız Hz. Ali zamanında Hz. Osman’ı şehit edenlerin henüz bu- lunmamış olması nedeniyle halk üç gruba ayrıldı. Bunlar 130 KONAK Şia diye nitelendirdiğimiz Hz. Ali taraftarları, Hz. Muaviye destekçileri ve bu grupların dışında kalan Hariciler’di. Şii- lik, Hz. Ali’ye olan sevgi ve desteği temsil ederken zamanla farklı yönlere çekilerek bu özünden uzaklaştı.” Ardından Emeviler Dönemi’nden bahseden hocamız şun- ları söyledi: “Hz. Muaviye’nin soyundan gelen Emeviler, Hz.Ali’den sonra Suriye’de egemenliği almıştır. Zamanla Abbasiler, Eyyübiler, Memlükler bu bölgede hüküm sür- müşlerdir. Memlük’ün kelime anlamı ‘kölemen’dir. Bu memlükler farklı etnik kökene sahip insanları barındırır.” Hocamız Memlüklüleri Osmanlı’daki yeniçeriyi oluşturan devşirmelere benzetti ve Memlüklülerin aralarında Babil Sürgünü sonrasında Şam bölgesine gelip yerleşen bir grup insanın da olduğunu belirtti. Bizlerin de çalışmamızda edindiğimiz bilgiler neticesinde katılımcılarımızla mutabık kaldığımız güzel bir tartışma neticesinde şu notları derledik: Memlükler gerek mimari gerek ilmi faaliyetlere çok önem vermiş ve bu bölgede bir- çok medrese, vakıf ve eser inşa etmişlerdir. Memlüklülerin ardından Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Mısır’ı ve Şam’ı fethetmesiyle Şam bölgesinde 400 yıllık Osmanlı Dönemi başlamıştır. Her ne kadar dış güçler Osmanlı Dönemini zi- hinlerde kötü bırakmak istese de Suriye’nin barış ve huzur içinde yaşadığı belki de tek dönem Osmanlı Dönemi’dir. Hocamız son olarak “Biladü’ş Şam bölgesinin kilit nokta- larından biri de Lübnan’dır. Suriye’de etnik olarak sadece birkaç farklı renk görürken Lübnan’da belki elli farklı et- nik yapıyla karşılaşırız. Şam tarihini anlamak için Lübnan tarihini de Ürdün tarihini de iyi bilmek gerekir.” diyerek konuşmasını sonlandırdı. Konferansımız dinleyicilerden gelen soruların cevaplan- masıyla son buldu.

1979 Şanlıurfa doğumlu olan Ömer İshakoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- tesi Arap Dili ve Edebiyatı mezunudur. Aynı bölümde “Osmanlı Dönemi Suriyesinde Edebi ve Kültürel Faaliyetler” konulu teziyle doktorasını tamamlamıştır. Halen Do- çent Doktor olarak İstanbul Üniversitesinde çalışmalarına devam etmektedir. GÖÇ HAREKETLERİ 131

132 KONAK

EDEBİYAT Araştırmaları Koordinatörlüğü Edebiyatın bugününü anlamak için dününü tanıma- ya çalışan; bu amaç doğrultusunda geçmişteki ve günümüzdeki şair ve yazarları araştıran; bu şair ve yazarların eserleri üzerine okumalar yapan; yaptığı okumalar ışığında onların engin ve aşkın bilgilerin- den faydalanarak kendi yüce manevi çizgisini bul- mak için çabalayan; aynı zamanda bize miras kalan değerleri yaşatmak için çalışmalar yapan bir ekiptir. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Berceste Edebi Dönemler ve Şairleri • Lügaz Şiir Tahlili • Yolcu Yazarlık Atölyesi • Alegori • Lügat Çalışması • Masal Anlatıcılığı 2. Söyleşi • Divan Edebiyatı • Tanzimat Edebiyatı

Kalemimizin Batıya İlk Özenişi Tanzimat Edebiyatı BERCESTE EDEBİ DÖNEMLER VE ŞAİRLERİ 18.yüzyılda gerileme ve çöküş dönemine giren Devlet’i Aliy- ÇALIŞMA GRUBU ye’de, Gülhane Hattı Hümayunu olarak da bilinen Tanzimat 1 Afife Kübra Uğurlu Fermanı’nın yürürlüğe konmasıyla yenileşme hareketleri baş- 1 Gülseren Ozan * lamıştır. 3 Kasım 1839 günü Hariciye Vekili Mustafa Reşit Paşa 1 Hayrunisa Büke tarafından dönemin padişahı Sultan Abdülmecid adına Top- 1 Rümeysa Sarıtaş kapı Sarayı’nın Gülhane bahçesinde okunan fermandan yak- 1 Zehra Oruç laşık yirmi yıl sonra edebiyat ve kültürde esas değişim ve ye- 1 Zeynep Baş nileşme hareketleri görülmüştür. Tanzimat Edebiyatı’nın baş- 2 Zeynep Önder langıcı olarak 1860 yılında Şinasi ile Agâh Efendi’nin ilk özel gazetemiz olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarması kabul edilmiştir. 1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Bu gazete ile birlikte Batı etkisindeki Türk Edebiyatı’nın ilk 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi dönemi başlamıştır. Bu dönemin oluşumunda Osmanlı ay- dınlarının Batı kültür ve edebiyatını tanımaya başlamaları ve *İletişim: [email protected] yurtdışına öğrenciler gönderilmesi etkili olmuştur. Özellikle Fransız Edebiyatı’ndan etkilenilmiş, Batı edebiyatından yapı- 134 KONAK lan şiir, roman, tiyatro çevirileri bu dönem edebiyatının geliş- mesine katkı sağlamıştır. Tanzimat Edebiyatı genel olarak iki dönemde incelenir. Bi- rinci dönem, Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkarılmasıyla başlamıştır. Bu dönemin sanatçıları genel olarak geleneksel külltürün içinde doğup büyümüş, toplumun zengin kesimin- den çıkmış, iyi yetişmiş kişilerdir. İdealleri ile uygulamaları arasında ikilikler yaşamışlardır. Divan Edebiyatını eleştirmiş- ler fakat Divan Edebiyatı’ndan kopamamışlardır. Halk Ede-

biyatı ve hece vezni savunulmuş fakat işlenen konular genel olarak esirlik, mıştır. Eserler teknik olarak daha başa- uygulamaya geçirilememiştir. “Sanat, cariyelik, yanlış yönde Batı hayranlığı, rılıdır. Yazarlar yapıtlarında kişiliklerini toplum içindir.” görüşü benimsenmiş- alafrangalık özentisi, konak ve köşk gizlemişler ve gereksiz açıklamalardan tir. Onlar için edebiyat halkı bilgilen- hayatıdır. kaçınmışlardır. Tiyatro eserleri sahne- dirmeye ve toplumu yönlendirmeye Şinasi’nin Şair Evlenmesi Batılı anlam- lenmek için değil okunmak için yazıl- yarayan bir araçtır. Buna bağlı ola- da ilk tiyatro örneğimiz, Namık Ke- mıştır. Toplumsal fayda gözetilmemiş, rak dilde sadeleşme savunulmuştur. mal’in Vatan Yahut Silistre oyunu ise tiyatro eğlence aracı olarak görülmüş- Edebiyatımızda ilk makale, eleştiri ve sahnelenen ilk tiyatromuz olmuştur. tür. İkinci dönemin önemli sanatçıları: fıkra örnekleri bu dönemde verilmiş- Aile, gelenek, görenek, vatan gibi ko- Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade tir. Şinasi tarafından çıkarılan Tasvir-i nular işlenir. Dil diğer türlere göre daha Mahmut Ekrem, Sami Paşazade Sezai, Efkâr gazetesinin yanı sıra Hürriyet, sade ve yalındır. Tiyatro halkın eğitil- Nabizade Nazım, Muallim Naci’dir. Muhbir, İbret, Devir, Bedir, Tercüman-ı mesi için bir araç olarak görülmüştür. Tanzimat Edebiyatı’nın öne çıkan yedi Hakikat, İkdam gazeteleri bu dönemin Şiirde biçim olarak Divan Edebiyatı ismini inceleyeceğimiz derlememize, önemli gazeteleridir. Gazetelerin çıka- geleneği devam ettirilmiş, içerik olarak bu dönem eserlerinin yayılıp okunma- rılması kadar bu dönemde etkili olan değişimler yaşanmıştır. Daha çok hak, sında matbaa alanındaki hizmetleriyle bir diğer olay ise çeviri çalışmalarıdır. hürriyet, adalet gibi kavramlar ön pla- büyük katkısı bulunan Ebüzziya Tevfik Şinasi’nin Lamartine, Fenelon, Raci- na çıkmıştır. Parça güzelliği yerine bü- Bey ile başlıyoruz: ne ve La Fontaine’den tercüme ettiği tün güzelliğine önem verilmiştir. Hece şiirlerle oluşturduğu Tercüme-i Man- ölçüsü ile denemeler yapılması dışında EBÜZZİYA TEVFİK zume ‘edebiyatımızda yeniye açılan ilk aruz ölçüsü kullanılmıştır. Nazım biçi- Asıl adı Mehmet Tevfik olan Ebüzziya pencere’ olarak yorumlanmıştır. Yusuf mi olarak ise beyit kullanılmıştır. Tevfik Bey, Sultanahmet’te doğmuştur. Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği İlk tahsiline Cevri Kalfa Sıbyan Mek- tebi’nde başlamıştır. Abdülhak Hamid Birçok kez gazeteleri kapatılmış, ile beraber Arapça, Farsça ve Edebiyat matbaası mühürlenmiş, sürgüne dersleri almıştır. Ruzname-i Ceride-i gönderilmiş olmasına rağmen Havadis’te çalışmaya başlamış, önce halkın okuması için elinden geleni Namık Kemal, onun vasıtasıyla da Şi- yapmıştır. nasi ile tanışmış, Tasvir-i Efkâr gaze- tesine geçmiş ve Yeni Osmanlılar Ce- Telemaque adlı yapıt ilk çeviri roma- Şekil ve teknik olarak önemli ölçüde miyeti’ne girmiştir. Yirmili yaşlarında nımızdır. İlk yerli romanımız ise Şem- eskinin devamı olarak nitelendirilen Terakki gazetesinin yazı işleri müdürü settin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat Tanzimat Edebiyatı’nın birinci döne- olmuştur. Şinasi’den kalan Tasvir-i Ef- ve Fitnat adlı yapıttır. İlk edebi roma- minin önemli sanatçıları: Şinasi, Na- kâr matbaasını geliştirmiş ve Matbaa-i nımız İntibah, ilk öykü örneklerimiz mık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Ebüzziya’yı kurmuştur. En zor şartlar- Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Riva- Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin da dahi basım yapmayı sürdürmüş, ya- yat ve Emin Nihat Bey’in Müsameret- Sami’dir. yın alanındaki amansız mücadelesiyle name’sidir. Batılı anlamda ilk öykü ör- Tanzimat Edebiyatı ikinci dönemin- halk için adeta bir mektep olmuştur. neklerimiz ise Sami Paşazade Sezai’nin de- II. Abdülhamit’in padişah olduğu Ahmet Mithat Efendi ile beraber Ro- Küçük Şeyler adlı yapıtıdır. dönemde- sanatçılar üzerindeki bas- dos’ta kale hapsinde iken yazılarını Bu dönem romanları teknik açıdan kı göze çarpar ve bu dönem “İstibdat yayımlatabilmek için oğlu Ziya’ya has- kusurlu olarak nitelendirilir. Yazarla- Devri” olarak bilinir. Bu baskı sonu- retini de dile getirerek Ebüzziya takma rın sık sık olay akışını kesip açıklama- cunda sanatçılar toplum sorunların- adını kullanmaya başlamıştır. Afla İs- lar yaptığı, nasihat verdiği görülür. İyi- dan, siyasetten uzaklaşmış, “sanat için tanbul’a döndükten sonra Mecmua-i ler hep iyi, kötüler hep kötü olarak tas- sanat” görüşünü savunmuşlardır. Dilde Ebüzziya adlı eserini yayımlamıştır. vir edilir; iyiler ödüllendirilir, kötüler sadeleşme hareketinden uzaklaşılmış, Birçok kez gazeteleri kapatılmış, mat- cezalandırılır. Yazar kişiliğini gizlemez ağır bir dil kullanılmıştır. Şiirde ölüm, baası mühürlenmiş, sürgüne gönderil- ve yanlı davranır. Olağanüstü kişile- sevinç, aşk, hiçlik gibi bireysel ve soyut miş olmasına rağmen halkın okuması re ve olaylara yer verilir. Romanlarda konular işlenmiş, aruz ölçüsü kullanıl- için elinden geleni yapmıştır. Bir sür- günden serbest bırakılmasının ertesi günü evine dönerken Kadıköy vapu- runda hayatını kaybetmiştir. EDEBİYAT 135

Dönem edebiyatına en büyük katkısı Osmanlı –Rus harbinde şehit olmuş, ilgilenmiştir. Sonrasında dil-edebiyat matbaa alanında olan Ebüzziya, mil- küçük yaşta yetim kalan Şinasi ‘yi an- alanındaki çalışmalarına ağırlık ver- letlerarası sanat baskıları yarışmala- nesi zorluklar içinde yakınlarının des- miştir. Doğu kültürleri araştırmacısı De rında ödüller almıştır. Uyguladığı mo- teğiyle büyütmüştür. Sacy ile arkadaşlık kurmuştur. Ernest dern basım teknikleri nedeniyle 1881 İlköğretimini Mahalle Sıbyan Mek- Renan ile tanışmış, Lamartine ‘nin top- Leipzig Basın Derneği Onur Madalya- tebinde tamamlamış daha sonra da lantılarına katılmıştır. Dilbilimci Littre sı’na layık görülmüştür. Aynı zamanda Feyziye okuluna gitmiştir. Eğitimini ile olan yakınlığı sayesinde Societe Asi- kufi hatta üstat sayılan Ebüzziya’nın tamamladıktan sonra Müşiriyeti Mek- atique ‘e üye seçilmiştir. İbrahim Şinasi kendi dönemdeki resmi ve özel kuru- tubi Kalemi ‘ne kâtip olarak atanmıştır. bu topluluğa seçilen ikinci Türktür. luşlara hatlar ve süslemeler yapmıştır. Bu sırada Arapça, Farsça ve Fransızcayı 1854 yılında İstanbul’a tekrar dönmüş- Arkeoloji Müzesi’nin giriş kapısındaki çok iyi öğrenmiş ve genç yaşta önce me- tür. Bir süre Tophane Kaleminde çalış- “Müze-i Hümayun” yazısı ona aittir. murluğa sonra hulefalığa yükselmiştir. mıştır. Daha sonra Meclis –i Maarif ’e Yıldız Sarayı ve Camii’nde de önemli 1849 yılında Devlet’i Aliyye tarafından (Günümüzün eğitim bakanlığı) atan- eserleri bulunmaktadır. Avrupa ‘daki gelişmeleri incelemesi mıştır. Ardından Ercüman-ı Daniş’e amacıyla Paris’e gönderilmiştir. Bura- (lisede okutulacak kitapları ayarlayan ŞİNASİ da sadece edebiyat ile değil matematik, kurum) geçmiştir. Asıl adı İbrahim Şinasi ‘dir. 1826’da doğabilim ve tarih gibi konularla da Şinasi Tanzimat Edebiyatında hep ilk- İstanbul ‘da dünyaya gelmiştir. Babası lerin adamı olmuştur. Paris’e gönde- rilmesi onun batılı düşünce tarzından etkilenmesine neden olmuştur. 1860 yılında Agah Efendi ile birlikte ilk özel Türkçe gazete olan Tercüman-ı Ahval ‘i çıkartmıştır. 1862‘de kendine ait ilk gazetesi olan Tasvir-i Efkar’ı yayınla- mıştır. Gazetenin ilk sayısında gazete- cilik anlayışından bahsetmiştir. Tasvir –i Efkar’da haber yazılarının ve özel yazıların yeri ayrı olmuş ve gazetenin düzeni hiç değişmemiştir. Bu sebeple gazete halk tarafından beğeniyle karşı- lanmıştır. Edebiyatımızın ilk makalesi olan Tercüman-ı Ahval Mukaddime- si’ni yayımlamıştır. • Batılı anlamda ilk tiyatromuz olan Şair Evlenmesi’ni yazmıştır. • Şair Evlenmesi adlı tiyatroda ilk kez noktalama işaretlerini kullan- mıştır. • Fransız sanatçı La Fontaine’den ilk fabl çevirilerini yapmıştır. Aynı zamanda Lamartine, Racine gibi sanatçıların şiirlerini ilk kez çevi- rerek bunları Tercüme –i Manzume ‘de toplamıştır. • Atasözleri ve deyimler üzerinde ilk kez çalışarak bunları Durub–ı Emsal-i Osmaniyye’de toplamıştır. Eserini bitiremeden vefat etmiştir. • Tercüman-ı Ahval’ de yer alan dil hakkındaki görüşle- 136 KONAK

rinden bir bölümü şöyledir: Umûm halkın kolaylıkla “Tarife hâcet olmadığı üzere kelâm, anlayabileceği mertebede işbu ifâde-i meram etmeğe mahsus bir gazeteyi kaleme almak mültezem mevhibe-i kudret olduğu misillû, olduğu dahi makam münasebetiyle en güzel icâd-ı akl-ı insânî olan hi- şimdiden ihtar olunur. tabet dahi tasvir-i kelâm eylemek fenninden ibarettir; bu itibar-ı haki- şiiri olduğunu görünce ona yazar-kâtip Kemal’in tiyatrosu, belli bir tezin işlen- kate mebnî, giderek, umûm halkın manasında olan “Namık” mahlasını diği romantik bir dava tiyatrosu mahi- kolaylıkla anlayabileceği mertebede vermiş, bu mahlas zamanla göbek adı yetindedir. Celal Mukaddimesi’nde ilk işbu gazeteyi kaleme almak mülte- olan “Mehmed”in yerini almıştır. Les- defa tiyatro türü üzerinde detaylıca zem olduğu dahi makam münase- kofçalı Galib ve Hersekli Arif Hikmet durmuştur. Ona göre tiyatro cihanın betiyle şimdiden ihtar olunur” Bey’in Çukur Çeşme’deki konağında aynıdır. Ve yine ona göre tiyatro, ahlâk Şinasi yer yer siyasi eleştirileri yüzün- yapılan Encümen-î Şûara toplantılarına ve lîsan mektebidir. den sekteye uğrasa da halkın aydın- katılarak edebiyat dünyasıyla ilk ciddi 1 Nisan 1873 gecesi Vatan yahut Si- lanması için önemli adımlar atmıştır. temaslarını kurmuştur. listre’nin Güllü Agop Osmanlı Tiyat- Dilin sadeleşmesi için uğraşmıştır. İlk şiirleri genellikle gazel ve nazireler rosu’nda temsil edilmesinden sonra Edebiyatın halkın anlayabileceği bir şeklindedir. Bir divançe oluşturabi- seyirciler büyük bir coşku ile Namık dille yazılması amacıyla gazete çıka- lecek kadar gazel kaleme almıştır ve Kemal lehinde tezahüratlar yapmış, rıp makale, oyun ve şiirler yazmıştır. gazellerinde yoğun bir tasavvufî etki gece yarısı ellerinde fenerlerle yazarın Osmanlı Edebiyat dünyasını etkileye- hâkimdir. Namık Kemal’in karakte- o dönem çalıştığı gazete olan İbret ga- rek Batı Edebiyatının tanınmasını ve ristik şiir anlayışı 1862’de Şinasi’yi ta- zetesinin önüne gelerek onu görmek Fransızca çeviriler yaparak dilin geliş- nımasından sonra şekillenmiştir. Türk istemişlerdir. Namık Kemal’i orada mesini sağlamıştır. Sadece edebiyat ile şiirine vatan ve millet sevgisi, hürriyet, bulamayınca tüm kalabalık adına bir de yetinmemiş idari ve iktisadi alan- hamiyet, hak, hukuk, adalet gibi birta- teşekkür mektubu bırakılmış ve bu lardaki çalışmaları ile halkın yönetim- kım yeni kavramları getirmiştir. mektup iki gün sonra İbret gazetesinde de söz sahibi olması için uğraşmıştır. En meşhur şiirleri; Vaveylâ, Bir Muha- yayımlanmıştır. Bu yayının ardından Hak, adalet ve özgürlük kavramlarını cir Kızının İstimdadı - Vatan Mersiyesi, İbret gazetesi süresiz olarak kapatılmış şiirlerinde işleyen ilk şairdir. Amacı Hilâl-i Osmanî, Hürriyet Kasidesi’dir. ve bu gazetenin dört önemli ismi olan halkı bilgilendirmek, halkın idari an- Namık Kemal bu şiirlerini 93 Harbi’nin Ebüzziya Tevfik, Namık Kemal, Nuri lamda söz sahibi olmasını sağlamak açtığı felaketler sebebiyle yazmıştır. Bey ve Hakkı Bey Magosa’ya sürgüne ve toplumun refah seviyesini yükselt- Hürriyet Kasidesi’nin asıl adı Besâlet-i gönderilmiştir. mektir. Bu sebeple diğer şairlerin süslü Osmanîyye ve Hamîyyet-i İnsanîyye’dir. yapıtlarına karşı sade bir dille yazılmış Hürriyet Kasidesi ilk olarak, Hürriyet ZİYA PAŞA öğretici eserler vermiştir. 1863 yılında gazetesinde yayımlanmıştır. Abdülhamid Ziya Paşa, 1939 yılında Tasvir –i Efkâr’da yayınladığı yazılar- Namık Kemal hem hece ölçüsü hem İstanbul’da doğmuştur. İlköğrenimi- da devlet işlerini eleştirdiği için Mec- aruz ölçüsü kullanmakla beraber şiir- ni İstanbul’da Beyazıd Rüştiyesinde lis –i Maarif görevine son verilmiştir. lerini daha çok aruz ölçüsü ile kaleme tamamlamıştır. Yüksekokul tahsili ol- Osmanlı Devleti ile aralarında çıkan almıştır. Vaveylâ ve Hilâl-i Osmanî mayan Ziya Paşa, Mustafa Reşit Paşa anlaşmazlıklar sonucu gazeteyi öğren- hem biçimsel açıdan hem de muhteva zamanında kâtip olarak saraya alın- cisi Namık Kemal ‘e bırakarak 1865 açısından yeni şiirlerinin iki önemli mıştır. Özellikle Fransız edebiyatına senesinde tekrar Fransa‘ya gitmiştir. örneğidir. Hürriyet Kasidesi ise biçim- ilgi duymuştur. Terci-i Bend ile ünü İki yıl dil üzerinde yoğunlaşıp Türkçe sel açıdan eski, muhteva açısından yayılan Ziya Paşa, zamanla saray po- atasözleri üzerinde çalışmıştır. 1867 yeni şiirlerinin ilk önemli örneğidir. litikalarını eleştirmeye başlamış, Ali ‘de İstanbul ‘a geri dönmüş ve bir bası- Namık Kemal’in en çok eser verdiği Paşa’nın sadrazam olmasıyla saraydan mevi açmıştır. 45 yaşında İstanbul ‘da ve ünlendiği tür tiyatrodur. Ona göre uzaklaştırılmış ve sürgüne gönderil- vefat etmiştir. tiyatro en faydalı eğlencedir. Namık miştir. 1867 yılında yeniden Kıbrıs’a atanınca sürgün hayatından bıkmış ve NAMIK KEMAL Paris’e kaçmıştır. 1840 yılında Tekirdağ’da doğmuştur. Asıl adı Mehmed Kemal’dir. Hicivleriy- le ünlü Şair Eşref Paşa, birikmiş bir hayli EDEBİYAT 137

Fransa’da bulunduğu zamanlarda çe- Abdülhamit tahta çıktıktan sonra sa- yatıdır. Hece ölçüsünün asıl şiir ölçü- viri çalışmalarına ağırlık vermiş, bir raydan uzaklaştırılmak amacıyla Suri- müz olduğunu, aruz vezninin Doğulu- süre sonra Londra’ya giderek burada ye’ye vezir olarak gönderilmiştir. Daha ların vezni olduğunu dile getirmiştir. Namık Kemal ile birlikte Hürriyet ga- sonra saraya hiç dönememiş ve önce Nitekim sert ve kesin ifadelerle süsle- zetesini çıkarmaya başlamıştır. Namık Konya’ya daha sonra da Adana’ya vali diği bu makalesini 6 yıl sonra Harabat Kemal’in 1870 yılında sürgün edilmesi tayin edilmiş, 1880 yılında burada ha- adlı eseri ile kendisi çürütmüş, Divan üzerine Hürriyet gazetesini tek başına yata gözlerini yummuştur. edebiyatının estetik olduğunu, aruz çıkarmıştır. Aynı yıl ona ikinci ününü Ziya Paşa’nın şiirlerinin birkaçı hece ölçüsünün kullanılması gerektiğini sa- getirecek Terkib-i Bend adlı eserini ya- ölçüsü ile yazılmıştır. Bu azınlıkta vunmuştur, Halk edebiyatını küçüm- yınlamış, aynı zamanda Jean-Jacques olanlar dışındaki tüm şiirlerinde eski semiştir. Bu ikilik yakın dostu Namık Rousseau’dan Emil adlı eseri çevirmiş- edebiyat havası ve aruz ölçüsü vardır. Kemal tarafından kaleme alınan Tah- tir. Zafername adlı eserini de İstanbul’a Şiirleri, ölümünden sonra Eşar-ı Ziya rib-i Harabat ve Takip eserleriyle ağır dönmeden önce yazmıştır. adıyla basılmıştır. Onun şiirlerinde bir şekilde eleştirilmiştir. 1871 yılında Ali Paşa öldükten sonra Divan şiirlerinin metafizik unsurları- Ziya Paşa’nın şiirlerinde işlediği ko- yeniden saraya kabul edilmiş, Abdü- na rastlanır. Ayrıca mazmunları da ol- nular sosyal ve felsefi olarak iki başlık altında toplanabilir. Sosyal konular Ziya Paşa’ya göre yeni bir toplum Tanzimat’ın edebiyatımıza getirdiği düzeni oluşturmak için yeni bir ve ilk defa Şinasi tarafından işlenen insan tipi gerekir. Bu yeni insan konulardır. Divan şiirinin insandan ve tipinin yüzünün Batı’ya dönük toplumdan uzak konularının aksine olması gerekir ama ona göre bu dönemde hürriyet, adalet, kanun, Anadolu insanı Batı’ya Anadolu eşitlik gibi sosyal konular şiirimize ahlakından vazgeçmeden girmiştir. Ziya Paşa da bu konuları iş- yönelmelidir. Ziya Paşa, Türk lemekten çekinmemiştir. insanın Batı medeniyetlerine Ziya Paşa Tanzimat konularının dışın- çırılçıplak teslim olmasına razı da, toplumsal çözülmenin bir sebebi olmamıştır. olarak gördüğü, bireysel ahlak konu- sunu da şiirlerinde sık sık dile getir- laziz tahttan ininceye kadar sarayda dukça fazla kullanmıştır. Manzumele- miştir. Ziya Paşa’ya göre yeni bir top- kalmıştır. Sırayla Şura-yı Devlet Üye- rinde eski edebiyatın tüm estetik anla- lum düzeni oluşturmak için yeni bir liği, Maarif Müsteşarlığı, V. Murad yışlarını taşısa da Ziya Paşa’nın çağdaş insan tipi gerekir. Bu yeni insan tipinin döneminde Mabeyin Başkâtipliği yap- ya da Batılı edebiyat anlayışı fikirlerini yüzünün Batı’ya dönük olması gerekir mıştır. Sarayda bulunduğu sırada Ka- benimsemiştir. Bu fikirlerini şiirlerine ama ona göre Anadolu insanı Batı’ya nun-i Esasi’yi hazırlayan komisyonda yansıtamamış olsa da düşüncelerini Anadolu ahlakından vazgeçmeden görev almıştır. Tüm bunların yanında kaleme aldığı makalelerde Batılı ede- yönelmelidir. Ziya Paşa, Türk insanın klasik şiirin izlerini taşıyan ve Arap – biyatın tüm özelliklerini ele alır. Batı medeniyetlerine çırılçıplak teslim Fars edebiyatına daha yakın olan Ha- Türk edebiyatının Batı edebiyatına olmasına razı olmamıştır. rabat adlı eserini 1874 yılında kaleme benzemesi gerektiğini savunan Ziya Felsefî konularının temelinde ise sos- almıştır. Bu eserinin ön sözünde ge- Paşa, 1868 yılında Hürriyet gazetesin- yal bozulmalar yatmaktadır. Felsefi şi- leneksel edebiyatı övdüğü için dostu de çıkan Şiir ve İnşa adlı makalesinde irlerinde insandan, yaşamdan ve hatta Namık Kemal tarafından ağır suçla- bunu dile getirmiştir. Makalesinde ele bütün dünyanın yükünden duyulan malara uğramış ve Namık Kemal bu aldığı düşünceye göre asıl milli edebi- acı ve şaşkınlığı işlemiştir. Tüm dün- esere karşılık olarak Tahrib-i Harabat yat Divan edebiyatı değil Halk edebi- yanın yükü karşısında ezilen bireyin ve Takip adlı eserlerini yazmıştır. II. duyduğu şaşkınlık ve huzursuzluk bu şiirlerinin en önemli temasıdır. Bu yeni dünya düzeni insanda bir huzursuzluk yaratır. Akıl ise bu dünyayı anlama- da yetersizdir ancak akıldan başka da çözüm yolu yoktur. Hal böyle olunca okuyucunun aklına Batı edebiyatında 138 KONAK

sık yapılan “serbest düşünme” tekniği likli olduğu göz önünde bulundurulsa RECAİZADE MAHMUT EKREM gelmektedir. Ziya Paşa tam bir serbest da dönemine çok şey katmıştır. Sanat Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat düşünce perdesi açamaz çünkü o bu gücü olarak üstün bir şairdir. Onun Edebiyatı ikinci dönem sanatçıları ara- anlaşılmaz durumu açıklamak için din sorunu, zihninde ve fikirlerinde dev- sında yer almaktadır. 1 Mart 1847’de sınırını aşmayı göze alamamıştır. Dün- rim yapması fakat bunu uygulamaya İstanbul’da doğmuştur. Babası, Tanzi- yanın kuruluşunda aklın yetersizliğini dökememesidir. Hâlen bazı beyitleri mat’ın ilk yıllarında Takvimhane Na- kabul etmiş ama dinin de kisvesinden halk arasında atasözü gibi kullanılagel- zırlığı yapmıştır; şair, hattat ve tarihçi çıkamamıştır. Bazı doğaüstü olayları ya miştir: “Zerdüz paran ursan eşek yine olan kültürlü bir insandır. Bu sayede, da dünyanın düzeni dine bağlı bir akıl eşektir.”, “Nush ile uslanmayanı etmeli küçük yaşta babasından Arapça ve çerçevesinde anlamlandırmaya çalışır. tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı Farsça öğrenmiştir. Harbiye İdadisi’ne Ziya Paşa, Divan edebiyatı çevresinde kötektir.” gittiği sıralarda hastalandığı için okul- yetişmiş bir şairdir. Onu yetiştirenler, dan alınarak Hariciye Mektubi Kale- güçlü bir Divan şiiri kültürüne sahip- Başlıca eserleri; Zafername, Rüya, Ve- mi’ne yerleştirilmiştir. Burada Fransız- tir. Bu bakımdan onun da şiirlerinde raset Mektupları, Eş’ar-ı Ziyâ, Şiir ve ca öğrenmiş ve edebiyatla ilgilenmeye 18. asır Divan şiiri özellikleri görül- İnşa Makalesi, Defteri Âmâl, Terkîb-i başlamıştır. Namık Kemal ile tanışmış, mektedir. Divan edebiyatçısı gözüyle Bend ve Harâbât olarak sayılabilir. bakılırsa aslında dilinde ve düşünce tarzında bir incelik vardır. Hakimane bir dille yazdığı şiirleri de vardır ki asıl ününü de o şiirlere borçludur. İnsanı sarsmadan, onlara bir şeyleri fark et- tirmeyi amaçlayan bu hakimane şiirle- rin konusu genelde sosyal konulardır. Ününü borçlu olduğu bir diğer Divan şiiri türü ise hicivleridir. Hicivlerinde keskin bir zekânın kokusu alınır ve sözleri de yenilir yutulur cinsten de- ğildir; ama Nefi gibi bunu küfür ile yapmamıştır. Ziya Paşa’nın hicivlerin- de kullandığı silah mizahtır. Güldü- rünün gücünü sonuna kadar devam ettirmiştir. Zafername bunun en güzel örneğidir. Hicivleri de sosyal konudaki şiirlerindendir. Ziya Paşa, Şiir ve İnşa adlı makalesin- de göklere çıkardığı Halk edebiyatını 6 yıl sonra yazdığı Harabat adlı eserinde ağır bir şekilde eleştirse de Şiir ve İnşa makalesindeki görüşleri Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde kaynak olarak kullanılmıştır. Hatta o kadar ki bir süre sonra bu düşünceler tartışıl- madan, su götürmez bir gerçek haline getirilip kurallaştırılmıştır. Şiir ve İnşa makalesinde sadece edebiyat değil, dil hakkında da görüşleri vardır. Ziya Paşa, yetiştirilme tarzı, eğitimi ve hem saray terbiyesi alması da hem de Avrupa’da yaşaması bakımından bir aydındır. Fikirlerinin her ne kadar iki- EDEBİYAT 139

onun yanında Encümen-i Şuara’ya ka- anlayışının önemli isimlerinden biri man bunların adlarını değiştirmiştir. tılmış, bu sayede adını duyurmuştur. haline gelmiştir. Ekrem bir taraftan Örneğin kaside yerine sitayiş demiş, Şiire çok genç yaşta başlamış ve ilk eski edebiyatın eksikliklerini ele alır- bazen de şarkı ya da terennüm ifade- şiirlerini kendinden öncekileri taklit ken, diğer taraftan da bu edebiyatın lerini kullanmıştır. Yeni nazım biçim- ile kaleme almıştır. En çok etkilendiği kendisinin ve o dönemdeki diğer sa- lerini denememiştir. Çoğunlukla aruz şahısların başında ise, kasidede üstad natçıların yetişmesindeki katkılarını ölçüsünü kullanmıştır, ancak hece kabul ettiği Nefi gelmektedir. Ekrem’in anlatmıştır. ölçüsü ile de şiirler yazmıştır. I. Zem- asıl olgunluğunu kazanması Tasvir-i zeme adlı eserinde yer alan Çoban ve Efkâr gazetesinde çalışmaya başlama- Genç edebiyatçıları yeni arayışlara Bahar’da yeni anlayışların izlerini gör- sından sonradır. İlk yazılarını Tasvir-i çekmeye çalışmış, aynı zamanda da mek mümkündür. Her ne kadar Batı’yı Efkâr, Terakki, Hakayıku’l-Vekayi ga- onların eski edebiyatı araştırmama- savunsa da, Batı’yı örnek alırken kendi zetelerinde yayımlamaya başlamıştır. larından yakınmıştır. Arayış içinde tavırlarımızı, düşünce ve hayal dünya- 1870’de ilk oyunu olan Afife Anjelik, olduğu için şiirde de yenilik taraftarı- mızı bir kenara bırakmanın da yanlış 1871’de ilk şiir kitabı olan Nağme-i dır. Bu yüzden Divan tarzında gazeller olacağını vurgulamıştır. Seher yayınlanmıştır. 1870’lerden son- söyleyen Muallim Naci’yi eskilikle it- Nihad Sami Banarlı: “Şair olarak Ekrem ra tamamen edebiyatla ilgilenmeye ham etmiş ancak kendisi de çok sayı- Bey, bütün Tanzimat Edebiyatçıları gibi, başlamış, Batı edebiyatından çeviriler da gazel yazmıştır. Divan’da sırf sanat birkaç cepheli bir sanatkârdır. Onun yapmıştır. Yayınladığı bu çeviriler sa- olsun diye bir yığın söz unsurunun manzum ve mensur eserlerini vücuda yesinde adı iyice duyulmuş ve Mek- şiire sokulmasını, yapmacık sözleri ve getiren dil, sanat ve söyleyiş unsurların- teb-i Mülkiye’ye hoca olmuştur. Bura- taklitçiliği yadırgamıştır. Divan ede- da Divan şiirinin devamı, halk söyleyiş- da anlattığı ders notlarını Talim-i Ede- biyatının kalıplaşmış sözleri kullanma lerinden akisler, mahallileşme cereyanı biyat adı altında bastırmıştır. Özellikle alışkanlığını da eleştirmiştir. serpintileri ve bunların hepsinin üstün- bu eserinde tam anlamıyla yeni edebi- de gibi görünen bir Avrupa (Fransız) yat arayışlarının izleri görülmektedir. Recaizade Mahmut Ekrem’e göre ede- Edebiyatı tesiri vardır.” demiştir. Diğer Tanzimat edebiyatçılarının aksi- biyat, ahlakın temelidir. “Edebi terk Ekrem eserlerinde tabiata büyük önem ne siyasetle ilgilenmemiş ve kendisini etmek, insaniyetten çıkmak, bi-edebiliği vermiştir. Ona göre edebi eserler kay- tamamen edebiyata vermiştir. İlk ede- tercih etmek ise rükn-i medeniyeti yık- nağını tabiattan almalıdır ve tabiatta bi denemelerinde Divan edebiyatına mak demektir. (Pejmürde)” her şey mevcuttur. Diğer yandan da bağlı kalmıştır. Ancak daha sonraları her şeyin şiir olamayacağını savun- yayınladığı eserleri ile Batı edebiyatı Her ne kadar edebiyatı yenileştirmeye muştur. Vezinli ve kafiyeli her manzu- çalışsa da eski edebiyattan da bir türlü menin şiir olmadığını, aynı zamanda kopamamıştır. Divan edebiyatı nazım her şiirin de vezinli ve kafiyeli olması biçimlerini kullanmış ama zaman za- gerekmediğini söylemiştir. Ona göre şiirin güzelliği, insanı duygulandırma- sı ve ağlatmasıyla ortaya çıkmaz. Şiir ancak okunduktan sonra insanı dü- şündürüyorsa güzeldir. Şiirlerinde romantizm akımının etkisi vardır. İşlediği başlıca temalar aşk ve doğadır. Ayrıca yaşadığı üzücü olayla- rın etkisiyle acı ve keder konusuna da yer vermiştir. İki çocuğunu genç yaşta kaybettiği için ölüme sıkça yer vermiş- tir. Şiirlerinde ölümü hatırlatan doğa manzaraları, romantik ögeler, hüzünlü duygular göze çarpmaktadır. Roman ve öykülerinde ise realizm akımının etkisinde kalmıştır. Şiirlerine göre ne- sir yönü daha başarılıdır. Edebiyat gö- rüşlerinin yer aldığı Talim-i Edebiyat 140 KONAK

ve edebiyatımızdaki ilk realist roman “Bu alemin ki yoğu varı cümle MUALLİM NACİ olan Araba Sevdası önemli düz yazı yeksandır. 1849 yılında doğan şairin gerçek adı eserlerindendir. Eleştirileri, özellikle Ömer’dir. Naci mahlası “kurtulan, cen- de eski edebiyatı savunan kişilere yap- Bu sırra vakıf olan hal-i dehre netlik, selamete kavuşan, necat bulan” tığı eleştirileri çok önemlidir. Yalan handandır.” (Nağme-i Seher) manasındadır. İstanbul’da doğan şair yanlış taklitleri, kuru fikir yığınlarını, Yaratılış konusunda aklın yetersiz ka- küçük yaşlarda babasını kaybedince imla bilmeden şiiri tarif etmeyi şarla- lacağını anlatmak istemiştir. buradaki eğitimini yarıda keserek an- tanlık olarak değerlendirmiştir. nesiyle Varna’ya gitmiştir. Eğitiminin “Tahayyür eyle Huda’nın kemal-i yarıda kalması, yalnızca medrese eğiti- Recaizade Mahmut Ekrem bütün eser- kudretine mi alması ve Fransızcadan habersiz bir lerinde sanat için sanat anlayışını be- Edip sema vü zemine basiret üzre çevrede büyümesi sonucu eski edebi- nimsemiştir. Ona göre her güzel şey nigah yat taraftarı olarak tanınmıştır. Varna şiirin konusu olabilmektedir. Böyle- Rüştiyesinde öğretmenlik yaptığı bili- likle şiirin konusunu genişletmiştir. Gör anla cilve-i esrar-ı sun’-ı Mevla’yı nen şairi, Sait Paşa isimli bir mutasar- “Zerrattan şumusa kadar her güzel şey rıf keşfetmiş ve iş icabı pek çok şehri şiirdir.” (Takdir-i Elhan) Cihana akl-ı kasirince verme ma’nayı.” birlikte gezmişlerdir. Bu dönemdeki (Nağme-i Seher) vatan hasretini pek çok pastoral şiiriy- III. Zemzeme’nin önsözü ve Takdir-i İnsanların asıl gayesinin kulluk olması le dile getirmiştir. Elhan’ı yayınlamasıyla çok büyük tep- gerektiğini, bunun farkında olmayıp Şair 1883’te Tercüman-ı Hakikat gaze- ki görmüştür. Özellikle eski savunucu- geçici hevesler peşinde koşan insanları tesinin edebiyat sayfasını yönetmeye su olan Muallim Naci tarafından ağır ise anlayamadığını dile getirmiştir. başlamıştır. Daha sonra gazetenin sa- tenkitlere uğramıştır. Karşılıklı atış- hibi Ahmet Mithat’ın kızıyla evlenmiş- malar yüzünden hırpalanan Recaizade “Bu kuhen meyhanede esbab-ı işret tir. Bu sırada Fransızcasını geliştirmiş Mahmut Ekrem, bu dönemde edebi kalmış ve tercümeler yapmıştır. Ayrıca Naci, çevreden biraz uzaklaşmıştır. Yalnızca genç şairlerin gönderdiği şiirleri de- Saime ve Muhsin Bey adlı hikâye de- Yok şarab ü cam ü asar-ı muhabbet ğerlendirerek adeta bir muallim olarak nemelerini yayınlamıştır. Ayrıca yakın kalmış.” (Nağme-i Seher) kabul edilmiştir. Çalıştığı gazeteyi eski arkadaşı olan Namık Kemal’in ölümü Allah’ın azameti ve büyüklü- edebiyat yanlılarının sözcüsü haline ve Abdülhak Hamit Tarhan’ın sürekli ğü karşısında aklın yetersiz kal- getirdiği iddia edilince gazeteden istifa yurt dışına gidişi de Recaizade Mah- dığını şu şekilde ifade etmiştir: ederek ayrılmıştır. Geçimini sağlamak mut Ekrem’in edebiyattan uzaklaşma- “Nevmid koma Ekrem-i bi-çareyi ya için Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i sında etkili olmuştur. İlerleyen zaman- Rab larda, bu iki destekçisinin yokluğu, Ekrem’i yeni çevre arayışlarına itmiş- Sen bi-kes-i bi-çarelere Feyz sensin.” tir. Eski öğrencilerinden olan Tevfik Fikret ve Ahmet İhsan’ı tanıştırmış ve Şair olarak Ekrem Bey, bütün birlikte Servet-i Fünun edebiyatının Tanzimat Edebiyatçıları gibi, birkaç temellerini atmışlardır. Araba Sevdası cepheli bir sanatkârdır. Onun adlı ilk realist romanı da Servet-i Fü- manzum ve mensur eserlerini nun dergisinin 256. sayısından başla- vücuda getiren dil, sanat ve yarak tefrika ettirmiştir. söyleyiş unsurlarında Divan şiirinin devamı, halk söyleyişlerinden Servet-i Fünun edebiyatının oluşma- akisler, mahallileşme cereyanı sından sonra Recaizade Mahmut Ek- serpintileri ve bunların hepsinin rem edebi çevrede çok yer almamak- üstünde gibi görünen bir Avrupa tadır. Hayatının son döneminde Ayan (Fransız) Edebiyatı tesiri vardır. Azalığı yapmıştır. 31 Ocak 1914’te ve- fat etmiştir. Dünyanın zevki ve eğlencesinin geçici olduğunu, insanları aldattığını belirt- miştir. Gerçek kurtuluşu ise ancak Al- lah’a bağlanmakta görmüştür. EDEBİYAT 141

Hukuk’ta edebiyat öğretmenliği yap- Şair Servet-i Fünuncu’ları etkilemiştir. kavgalarından olan Muallim Naci ve mıştır. Ertuğrul Bey Gazi adlı manzum Yüreği ile eskiye, aklıyla yeniye bağ- Recaizade Mahmud Ekrem arasındaki eseriyle dönemin padişahı olan Sultan lıdır. Göz için kafiyeyi savunur. Eski olay da tenkit üzerine kuruludur. 3 seri II. Abdülhamit’i etkilemiştir. Osmanlı edebiyatın son temsilcisi olarak bili- halinde yayınlanan Zemzeme’nin üçün- tarihini yazmaya niyetlenmiş ancak nir. Ölünce Divan edebiyatının ölümü cüsünde Ekrem, Naci’nin şiirlerini ger- ömrü el vermemiştir. 1893 yılında öl- de hızlanmıştır. Aslında Batı ve Doğu çeklikten uzak bulup şöhretini balona müştür. Cenaze masrafları padişahın arasında bir köprü olmak istemiştir benzeterek ilk saldırıyı yapmıştır. Daha kendi hazinesinden karşılanmıştır. lakin başarılı olamamıştır. Aruzu ko- sonra Ekrem, bir şairin yazdığı Elhan Kabrine ait mezar taşında kendi yazdı- nuşma diline uygulamakta, Türkçenin isimli şiir kitabını övmek için Takdir-i ğı beyitlerden biri yer almaktadır: sesine özgünlük katmada son derece Elhan adlı bir eser yazmıştır. Ekrem başarılıdır. bu eserinde, Naci’nin şiirlerinin söz “Hüve Yeni bir edebi tür olan “tenkit” Tanzi- olarak güzel ancak his yönüyle tesirsiz mat Dönemi’nde edebiyatımıza ve dili- olduğunu belirtmiş; bunun da çok ça- Hak-perestim arzı ihlas ettiğim dergâh mize girmiştir. Bu dönemin en büyük buk anlaşıldığını söylerken Tercüman-ı bir Bir nefes tevhidden ayrılmadım Al- Hakikat’ten uzaklaştırılmasını imâ et- lah bir.” miştir. Bunun üzerine Naci Demdeme isimli yazıyla Ekrem’e karşılık vermiştir. Bu yazıda Naci, böyle bir yazıyı mecbur kalmasa yazmayacağını belirtmiştir. Bu eleştirilere dayanamayan Ekrem ise hü- kümete başvurup Demdeme’nin neşri- nin devamını yasaklatmıştır. Muallim Naci, Türk edebiyatının kendi geleneğinin yanı sıra Batı ede- biyatının seçkin eserlerinden de ya- rarlanması gerektiğini savunmuştur. Lakin yenilikleri edebiyatımıza kabul ederken kendi eleğimizden geçirerek almamız gerektiğini ifade etmiştir. Şair bu yıllarda kaleme aldığı şiirlerindeki Divan şiirleri temaları sebebiyle geri- cilikle suçlanmıştır. Şair eski eserleri tamamen kabul edip, taklit etmeyi de onları toptan reddetmeyi de yanlış bulmuştur. Yine şair alınacak fikirlerin milliyeti- ne değil kıymetine bakılması gerektiği düşüncesiyle dar bir milliyetçilikten uzak ancak sınırsızlığa da karşıdır. Dil hürriyetine çok önem veren Naci, Arapça ve Farsçadan alınan kelimeleri, bu dillerin kurallarına göre değil kendi söyleyiş biçimimize ve kurallarımıza uydurmamız gerektiğini düşünmüş- tür. Naci, yabancı bir dil bilmenin hü- ner, kendi diline yabancı olmanın ise bir ayıp olduğunu söylemiştir. Hatta kendi dilinden habersiz kişilerin yeni dil öğrenme merakını şu mısralarla ifade etmiştir: 142 KONAK

“Cehl ile kendi lisanından değilken Robert Koleji’ne gitmiştir. 1864 yılında Hanımın ölümü üzerine yazdığı bu ba-haber Digerin tahsile kalkışman memurluk hayatına atılmış ancak baba- şiirinde ölümü sadece varoluşsal bir tuhaftır zor ile sının tayini çıkması nedeniyle Tahran’a sorun olmak çizgisinden çıkarıp farklı taşınmak zorunda kalmıştır. Tahran’da bir bakış zenginliği ile değerlendirmiş, İftihar etmekte fi’l-vaki verirdim hak sana aldığı özel dersler ile Farsçasını ilerlet- toplum ve toplumsal sorunlar üzerin- Olsa tahsil-i lisan pardon ile bonjur ile” miştir. Babasının ölümü üzerine İstan- de olan dikkati, kendi iç dünyasına bul’a dönmüş ve Paris Elçiliği’ne kâtip çevirmiş ve ölüm muamması karşısın- Naci, hayal üzerine şiir kurulmaması olarak atanmıştır. Hâmid, iki yıldan da duyduğu şaşkınlığı, çektiği ıstırabı gerektiğini, şiiri daha güzel kılmak için fazla kaldığı Fransa’da, Fransız Edebi- bir birey olarak anlatmıştır. Dönemi hayalden yararlanılması gerektiğini sa- yatı’nı da yerinde inceleme fırsatı bul- itibariyle mersiye türünün güzel ör- vunmuştur. Naci kendi şiir ve yazıları- muştur. Buradaki görevinden sonra neklerinden biri olup getirdiği şekil nın sevilmesinin nedeni olarak sade Londra Elçiliği Müsteşarlığı’nda Brük- ve muhteva yeniliğiyle Türk şiirinde dille yazmasını göstermiştir. Şair ayrı- sel Elçiliği ve Meclis-i Âyan üyeliğinde önemli bir yere sahiptir. ca dilin sadeleşmesini isterken bunun bulunmuştur. Cumhuriyet devrinde rastgele değil bir kurum eliyle yapıl- milletvekili olmuş ve bu görevde iken Eyvah! Ne yer, ne yar kaldı, masını gerekli görmüştür. “Bir dili sa- 1937’de ölmüştür. Gönlüm dolu âh u zâr kaldı. natkârlar işler, geliştirir. İlim adamları Şimdi buradaydı gitti elden da kurallarını ortaya koyar. Dilin, diğer Edebiyata daha çocukken heveslenen Gitti ebede gelip ezelden. dillerle münasebetlerini de yine sanat- ve Fransa’ya gitmeden önce yazdığı kârlar ve âlimler tayin eder.” diyen Naci Tahran anılarını anlatan Macera-yı Ben gittim, o hâksâr kaldı sadeleşme işinin sanatçıların yapma- Aşk ve ona şöhret sağlayan Duhter-i Bir gûşede târmâr kaldı sının değil de bir kurumla olmasının Hindû gibi tiyatro eserlerini ve Paris’te Baki o enîs-i dilden, eyvâh! öneminin altını çizmiştir. Bu kurum Nesteren, Tarık (Endülüs Fethi) adlı Beyrut’ta bir mezar kaldı. Cemiyet-i Edebîye’dir. Yeni kelimeler oyunları yazmıştır. bu kurum tarafından teklif edilmeli- Hamit bir isyan içerisindedir fakat dir. Şair bunu 1800’lerin sonunda tek- “Ne hoş eyler muhabbeti tarif onun isyanı nihaî olarak bir teslimi- lif ederken bu kurum 1932’de Mustafa Şu garîb bülbül âşiyânında; yetle sonuçlanır. Eşi Fatma Hanım’ın Kemal tarafından açılmıştır. Ben de gûyan idim zamanında ölümünün ardından yazdığı bu şiir Âşiyanımdı bir nihâl-i zarîf. “isyan” ile “teslimiyet” arasındaki gidiş Naci’nin bir başka üzerinde durduğu gelişin en veciz ifadesi haline gelmiş- konu da dilimizdeki kelimeleri içeren Gezdiğim demde gülistanlarda tir. Makber‘in nazım şekli kafiye ve bir sözlüğün oluşturulması gerektiği- Beni yâdındır eyleyen taltîf düzen bakımından Batılı şekillerden dir. “Dil, kurala dayanarak doğmaz, ku- Duyarım nefhanı hafif hafif etkilenen fakat klasik Divan şiiri terbi- ral dilin kullanılışından meydana gelir. Rüzgâr estiği zamanlarda” yesinin etkisiyle de beyit esasına dayalı Bizde kullanılış var, kural yok.” diyerek olarak bir araya getirilmiş ve içinde kuralların bir kitapta toplanması gerek- (Hamid’in Türk Edebiyatı’nda şöhret kendisine has bir ahenk örgüsü bulu- tiği kanaatindedir. Nitekim şair Lugat-i kazanmasını sağlayan Duhter-i Hindu nan orijinal bir biçimdir. Yani geçmiş Naci isimli bir küçük sözlük de hazırla- oyunun başında yer alan Tagannum kültürümüzden ve şiir geleneğimizden mıştır. Naci, Şinasi’den sonra dil-vezin adlı şiirinden) izler taşıdığını göstermekle birlikte ye- birlikteliği üzerine düşünen ilk kişidir. nilikçi bir zevkin ürünüdür. İstanbul’da kaldığı yıllarda edebiyat ve ABDÜLHAK HAMİT TARHAN fikir hayatını etkileyecek olan Ebuz- 1852 yılında köklü ve soylu bir aile- ziya Tevfik, Namık Kemal, Recaiza- de dünyaya gelmiştir. Eğitimini Evliya de Mahmut Ekrem ve Sami Paşazade Hoca ve Hoca Tahsin Efendi’den aldığı Sezai ile dostluk kurmuştur. Yazdığı özel derslerle devam ettirmiş, bu sırada eserlere de bu dostluğunun yansımala- özellikle Evliya Hoca’nın şiir zevkinden rı görülmektedir. etkilenmiştir. Ailesi tarafından Paris’te eğitimine devam etmesi uygun görü- Sahra adlı şiiri Türk Edebiyatı’nın ilk lünce abisiyle birlikte Paris’e gitmiştir. pastoral şiir örneğidir. Kitabın içinde Paris’e gitmesi ufkunu genişletmiş aynı yer alan manzumelerde şekil ve uyak zamanda Fransızcasını ilerletmesine düzeni, serbest ve yenidir. yardımcı olmuştur. Döndükten sonra Abdülhak Hamit adı anıldığında akla gelen ilk şiiri Makber’dir. Eşi Fatma EDEBİYAT 143

KAYNAKÇA 9. Ebüzziya, Ziyad, Şinasi, İletişim Yayın- 16. Abdullah, Fevziye. Muallim Naci Ve ları, İstanbul, 1997, S. 51. Recaizade Ekrem Arasındaki Müna- 1. Uçman, Abdullah. Tanzimat’tan Sonra kaşalar Ve Bu Münakaşaların Sebep Yeniliği Hazırlayan Şartlar: Dil, Edebi- 10. Uluslararası Türkçe Edebi- Olduğu Edebi Hadiseler. yat Ve Matbuat, Temmuz-Aralık 2015. yat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 3/1 2014 S. 240-250, Türkiye 17. Demir, Hiclal. Muallim Ncai: Eski Mi 2. Ebüzziya, Ziyad. Ebüzziya Mehmed International Journal Of Turkish Yeni Mi?, Türkbilig, 2010/19: 176-185. Tevfik, Tdv İslam Ansiklopedisi, Cilt Literature Culture Education Vo- 10, S 374-378. lume 3/1 2014 P. 240-250, Turkey. 18. Özbay, Özge. Muallim Naci’nin Tenkit Özkırımlı, Atilla. Türk Edebiyatı An- Anlayışı Üzerine Bir İnceleme. 3. Edebiyat El Kitabı, Ankara,2016. siklopedisi, C.3 S.888-889. 4. Çubukçu, İbrahim Agâh. Türk Düşün- 19. Tarakçı, Celâl. Muallim Naci Efen- 11. Türk Dili Ve Edebiyatı / Akçağ Yayın- di’nin Dil Harkındaki Görüşleri. ce Tarihinde Felsefe Hareketleri, Baskı: ları Türk Edebiyatı, Iıı. Cilt; Ahmet 2, Türk Tarih Kurumu Basımevi, An- Kabaklı. 20. Demircan, Aynur. Tanzimat’tan Cum- kara: 1991, C. 174 – 1986 – 247 S. huriyet’e Aydınlık Bir Yüz: Abdülhak 5. Temel Britannica, Şinasi Cilt: 16, Hür- 12. Türk Dili Ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Hâmit Tarhan. riyet Ofset, Ana Yayıncılık, İstanbul: Devirler, İsimler, Eserler, Terimler. Temmuz 1993, S.280 21. Çallşkan,Adem. Abdülhak Hamid Tar- 6. Ebüzziya, Ziyad. 1997, S.22-29 13. 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi; Ahmet han’ın Makber’inden Bazı Bendlerin 7. Tuncer, Hüseyin. Arayışlar Devri Türk Hamdi Tanpınar. Tahlili, Ekev Akademi Dercisi Yıl: 9 Edebiyatı I, Akademi Kitabevi,1996, Sayı: 22 (Kış 2005). S.29-32. 14. Akyüz, Kenan. Modern Türk Edebiya- 8. Yıldız, Saadettin.  “İbrahim Şinasi’ye tının Ana Çizgileri. 22. Apaydın, Dinçer. Şiirin Değişen Zih- Dair Notlar”. Erişim Tarihi: 2009-11- niyetinde Bir Kilometre Taşı: Makber. 12. 15. Aytaş, Gıyaseddin. İdil Sanat Ve Dil Dergisi, Cilt1 Sayı2 Bahar 2012. 144 KONAK

ZEVAL VAKTİ Rüyama gelmiştin Bir şiir düşmüştü dilinden Esma Nur Yalçın Şiir düştüğü yerden hesap sordu Kılıcını ince ince soktu Her yere koşa koşa gider Arkamda bedenin Merdivenleri ikişer çıkarım İçimizde kılıç Az konuşur çokça güler Kulağımda incecik fısıltı Kâbuslara güller veririm “Bekle beni” dedin Ömrümün zeval vaktine Bekle... Daha var dediğim bir vakitteyim Bu ne güzel seda Durun yanlış bir şeyler var Canımı oracıkta verdim Öyleydim Ve salâ Aklıma kalın muşamba sermeden Hızla doğruldum Yoluma serçeler konmadan önce Sırılsıklam saç diplerim Merdivenleri al çamura boyamadan Halim başka Ayakkabılarımı mavi halıda sürtünerek Kâbus değil, rüya değil Kapının dibinde çıkarmadan İsim koyamadım Hemen önce Allah’ım! İz bıraktım şimdi koştuğum sokağa Bu ne güzel seda İçimde akıl almaz bir korku Çarşaflar al rengi Utansın sana kötü adam diyen gök Sol tarafımda kılıç izi Yıldızlar parlamasın bir daha Seher, şafak ve kuşluk Ve düşmesin iki kaşın ortasına Sonra zeval vakti Bilmesem yazılmış olanı Ve er kişi niyetine Aklımı yitirirdim Allahu Ekber! Bükülürdü dizlerim Allahu Ekber! Put sanırdım içimdekini Allahu Ekber! Bir cızırtılı hal var Bana söylenenlerde “U-nut-mak “ Nasıl söylenir Bekleme benden Böylesine çiçekli haller Yalınkat nefesler Saat 17.53 Ömrüm akşam Tek isteğim var Soğuk bedenimi kolla! EDEBİYAT 145

Anadolu İrfanının Kalbi Yunus Emre LÜGAZ ŞİİR TAHLİLİ Yunus Emre (1238 -1320) yılları arasında yaşadığı tahmin ÇALIŞMA GRUBU edilen ve Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve 1 Esma Sayın mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır. Medre- 2 Zehra Oruç * se eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor. Gerçeğe, 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tanrı’ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için şeriat-tari- 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi kat-marifet-hakikat olmak üzere dört bilgi düzeyi ayırt eder. * İletişim: [email protected] Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha çok Bektaşiliğe yakındır. Şeyhi Tapduk Emre Sinan Ata’nın ardılıdır ve Hacı Bektaş Ve- 146 KONAK li’ye bağlıdır. Yunus, Risaletü’n Nushiye adlı 573 beyitlik divanı ile şeriat kurallarının üstüne çıkar. Başlangıçta yer alan düz yazı şeklindeki metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır. Söylencelerde Yunus Emre Yunus üstüne bütün bildiklerimiz halkın masallaştırdığı ger- çeklere dayanıyor. Söylencelere, ve Hacı Bektaş Veli Velayet- namesi’ne göre Yunus Emre bir Orta Anadolu köylüsüdür. Sakarya kıyılarında, Sivrihisar’ın Sarı köyünde oturur. ”Taş- tan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü. Bütün devletlerin soymaya alışık oldu- ğu bir Anadolu köylüsü. Yağmur yağmaz, ekin olmaz; Yunus günün birinde tohumsuz kalır. Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan alıç, ahlat, meyve yükler, buna karşılık biraz tohumluk buğday aramaya çıkar. Duyduklarının izini sürer ve ilk uğradığı yerlerden birisi de Hacı Bektaş Tekkesi’dir. Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister. Hacı Bektaş

Veli kendisine: “Buğday yerine nefes eşiğine yat. Tapduk abdest almak için arasındaki bağlılığı, ayrılıp kavuşma- versek olmaz mı?” diye sorar. Yunus dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Göz- nın tadını, güveni bu kadar güzel anla- “İlle de buğday!” der. Hacı Bektaş Veli leri iyi görmediği için bana: “Kim bu tabilen söylence azdır dünyada. “Her alıca karşılık bir nefes verelim” eşikte yatan? “ diye sorar. Ben de “Yu- Yunus’un ozanlığa başlamasının öykü- der. Yunus “Olmaz!” der. Her çekirdek nus” derim. “Hangi Yunus?” derse çekil sü de şöyledir: Yunus yıllar yılı tekkeye başına on nefese kadar çıkar Hacı Bek- git, başka bir tekke ara kendine, başının ağızsız dilsiz hizmet eder. Günlerden taş. Yunus ille buğday diye dayatır. Bu- çaresine bak. Ama “Bizim Yunus mu?” bir gün Tapduk’un sofrasında bir gü- nun üzerine Hacı Bektaş fakir Yunus’a derse anla ki gönlünden çıkarmamış, zel muhabbet olur. Tapduk sevinçli ve götürebileceği kadar buğday verdirir. hala seviyor seni. O zaman kapan ayak- coşkuludur. O gün Yunus-ı Guyende Sevine sevine yola çıkan Yunus’u yol- larına, bağışla suçumu de.” Yunus Ana- adında bir ozana “Bize bir şeyler söyle” da bir düşüncedir alır ”Bu insan büyük bacının dediğini yapar, kapının eşiğine der. O ozanın dili tutulur o gün, hiç bir insan olmasa bana buğday vermezdi. yatar, ertesi sabah olan olur; Tapduk: şey bulup söyleyemez. Bunun üzerine Bir çuval buğday böyle bir insandan “Kim bu adam?” diye sorunca, “Yu- Tapduk oduncu Yunus’a dönüp “Hay- daha mı değerli?” diye düşünür, çiy- nus” der anabacı. Tapduk “Bizim Yu- di sen söyle” der. Ve Yunus birden baş- lik ettiğini anlar ve döner geriye. “Alın nus mu?” diye sorunca Yunus ayağına lar içinde birikenleri söylemeye, esip buğdayı geri, ben nefes istiyorum” der. kapanır ve sevincinden ağlar. İki insan savurmaya, incileri dökmeye başlar: Ama Hacı Bektaş ona nasibin Tapduk Emre’ce verileceğini, onun tekkesine gitmesini söyler, ”Senin “kilidini ona verdik!” der. Yunus Tapduk Emre’nin tekkesine gider ve onun müridi olur. Tapduk Baba, Yunus’un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar: Tapduğun tapusuna Kul olduk kapısına Yunus miskin çiğ idik Piştik elhamdülillah Bir başka söylenceye göre ise Tapduk Emre güzel saz çalarmış ve Yunus ona saz çaldığı için bağlanmış. Uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bık- mış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdi- ği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus’a geldiği akşam o da: “Ya Rabbi, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yalvarıyorum sana, utandırma beni” demiş. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp ki- min adına dua ettiğini sormuşlar. Yu- nus önce onların söylemesini istemiş. Erenler de: “Tapduk’un dervişlerin- den Yunus diye biri var, onun adına” demişler. Yunus bunu duyar duymaz hiçbir şey söylemeden tekkeye geri dö- ner ve ‘Anabacı’ şeyhin karısına sığınır. Anabacı der ki: “Yarın sabah tekkenin EDEBİYAT 147

Elif okuduk ötürü hazine gibi saklamış. Söylenceye göre ki, öncekinden çok daha ağır şartları Pazar eyledik götürü bunun için şiirlerinden binlercesini içine almakla beraber, çok daha ince Yaratılanı hoş gör göklerde melekler, binlercesini deniz- ve insanidir; fakat bu tasavvuf yolu çok Yaradandan ötürü lerdeki balıklar, kalan binlercesini zahmetlidir. İşte, Yunus’un birçok ilâ- de.insanlar söylermiş. hileri de bu zorlukların îzâhından ibâ- Yunus’un yaşadığı yıllarda Molla Ka- rettir: “Dervişlik, hırka ile, mürîd ile, sım diye biri varmış. Bu Molla Kasım’a Yunus Emre ve Tasavvufi Ahlak tac ile olmaz; onların hepsini bırakma- Yunus’un şiirlerini yazılı olarak getir- Yûnus’un neşrettiği tasavvufî ahlâk, lı; melâmet oklarına hedef olmayı göze mişler. Her okuduğu şiiri dine, şeriata evvelâ herkesi Kur’ân ve Hadis’e uy- aldırarak, ar ve nâmusu kaldırmalı ki aykırı bularak yakıyormuş. Binlercesi- mağa, şer’î esâslara en ufak teferruâtı- hakikî aşk sabit olsun; işte, ancak o va- ni yaktıktan sonra üst tarafını da suya na kadar riâyete dâvet eder; çünkü kit, aşkın feyizleriyle, ikilikten geçile- atmaya başlamış. Şiirleri yakmış suya tarîkatin üssü’l-esâsı şerî’attır. Sonra, bilir ve Vahdet sırrı, ancak o zaman çö- atmış, atmış, atmış derken bir şiirde, Sünnet-i Muhammediyye’nin icâb zülür; yoksa bu, ilim okumakla olmaz.” Yunus: ettirdiği birçok ahlâkî esaslar vardır. Varlık hakkındaki sûfiyâne anlayış an- Yûnus Emre birçok manzûmelerinde cak, “tevekkül ve teslim”i; dünyevî işler- Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme onlara bağlı kalma lüzûmunu uzun den tam bir ferâgati gerektirir. O vakit, Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir. uzun anlatır. Bununla berâber, bütün dervişin her şeyi iyi ve hoş görmesi lâ- bunlar İslâm ahlâkının esaslarını teşkil zımdır. Bir defa bu makama erenler, ar- demiş, demiş ya, Molla Kasım bunu eden birtakım umumî şeylerdir. Asıl tık insanlar arasında iyi, fenâ, müslim, görür görmez Yunus’a boyun eğmiş “tasavvufî ahlâk” bundan sonra başlar mecûsî gibi ayrılıklar görmezler; hattâ ve yakmadığı suya atmadığı şiirleri bir kendilerine fenâlık edenlere karşı bile iyilikle karşılık verirler. İşte “Bir vakit namaz kılmayanlar aleyhinde en ağır ithamlarda bulunan zâhid Yûnus Em- re’nin “tasavvufî ahlâk” esaslarını yayan bâzı manzûmelerinde, “Yetmiş iki mille- te bir göz ile bakmayan, onları birbirin- den ayıran adamları, hattâ halka müder- ris olsalar bile yine hakikatte âsî” sayacak kadar geniş, insâni bir şefkat göstermesi bundan dolayıdır. İşte, görülüyor ki ah- lâk-ı sûfiyânenin gayesi, “insân-ı kâmil” olarak Hakk’a erişmektir. Yunus Emre’ nin Edebi Kişiliği Yunus Emre, Ahmet Yesevi’den sonra tasavvuf edebiyatının halk şiiri tarzın- daki ikinci şairidir. Üstelik yaşadığı günden bu güne kadar ondan daha önemli Dini Tasvvufi âşık edebiyatı şa- iri yetişmemiştir. Yunus; fakir, zengin, Hıristiyan ve Müslüman ayrımı yapmadan, insanı, Yaradan’dan ötürü seven bir hoşgörü içinde görür. Ondaki insan sevgisi, insanı Allah’tan bir parça olarak kabul etmesinden kaynaklan bir sevgidir. Kendi güzelliğini görmek isteyen Al- lah âlemi yaratmış, bu nedenle de âle- mi Allah’ın bir görüntüsü kabul etmiş- 148 KONAK

tir. Ona göre bütün varlıklar Allah’tan Çün ıyân gördüm seni pinhân kayusu değül Kul ile Tanrı’nın yani ben ile senin gelmiştir. Varlık tektir ve bunu bilen Cânlar içinde cânsın sen bir Âb-ı Hayvânsın karşıtlığı yanında tasavvufun vahdet-i kişi nereye bakarsa yalnızca Tanrı’nın Bize dîn ü îmânsın îmân kayusu değül vücut ilkesine göre bunların birlik ve cemâlini görecektir. Yudum yaramı sildüm yaram kimdedür bildüm eşitliği de Yunus’un şiirlerinde hep te- Bana yârüm kayusı yaram kayusu değül zat yoluyla işlenmiştir. İncelediğimiz “Bir vücuttur cümle eşya, Işkun beni fâş itdi saklayam dirdüm velî şiirde buna en güzel örnek 12. beyitte Ayni eşyadır Huda, Çün seni ıyân gördüm pinhân kayusu degül karşımıza çıkmaktadır: Hep hüviyettir görünen, Dermân ola mı bana derdüm benüm kim ona Yok Huda’dan maada “ Derdlü varayın sana dermân kayusu degül Turdugum yir Tûr ola bakdugum dîdâr ola Ona göre nefse hoş gelen şeylerden Gelün âşık olalum ışka cevlân kılalım Ne hâcet Mûsâ bana sen-ben kayusı değül ötürü Cenneti sevmek bile hoş değil- Esrük olup yatmışam cevlân kayusu değül dir: Işkun okı demreni dokınur yüreğüme Bu şiir, anlam yönünden ilahî aşkı ele Işk içün ben öleyin demren kayusu değül almaktadır. Genel itibariyle Tanrı’ya Cennet cennet dedikleri, Cân u gönüli n “itdüm aşkun odına atdum ulaşmak dışındaki hiçbir şeyin önem- Birkaç köşkle birkaç hûri; Sıdkı dahı unutdum gümân kayusu değül li olmadığı, şair için dünyevî hayatın İsteyene ver anları, Işkun burcından uçdum cevlân uruban geçdüm bir kaygı uyandırmadığı teması şiire Bana seni gerek seni! Ben dostıla buluşdum cevlân kayusu değül hâkimdir. Ancak sesin de, sözün anla- Ona göre güzel çirkin, kötü diye bir Bahr ummâna talmışam anda sadef bulmuşam mını vurgulayan bir öğe olarak şiirde ayrım yoktur. Güzel ve çirkin, iyi ile Gevher alup gelmişem umman kayusu değül önemli bir yeri vardır. Görüldüğü gibi kötü birdir ve eş değerdedir. Onun dü- Turdugum yir Tûr ola bakdugum dîdâr ola şiirin genel ses örgüsü yanında her be- şüncesine göre ölmek ve yaşamak bir- Ne hâcet Mûsâ bana sen-ben kayusu değül yit ve mısra ayrıca ses düzenlemelerine dir. Ölmek geldiği yere yani üflendiği Yûnus”ı ögütlerler kalk kervân göçdi dirler sahiptir. Her beytin sonundaki “değül” ruha kavuşmak anlamındadır. Hayatsa Ben menzile irişdüm kervân kayusu değil redifi şeklen olumsuz olsa da şiirde vatandan uzak kalmak anlamındadır. pozitif bir anlamı vurguluyor. Çünkü Çünkü ruh geldiği yere dönmek arzu- 2. ve 5. beyitlerdeki 2. mısraların tek- kaygı, tasa anlamına gelen kayu keli- sundadır. rarlanmasıyla bu mısralar arasında mesinden sonra gelerek aslında hiçbir paralelizm oluşturularak âdeta bir na- şeyin kaygı yaratmadığı, Tanrı dışında “Aklın ererse sor bana, ben evvelde karat gibi ahenk sağlanmıştır. hiçbir dünyevî unsurun önemli olma- kandayıdım (nerede) dığına işaret ediyor. Yapı bakımından Aynı beyitte yahut farklı beyitlerde tek- şiirin merkezinde II. tekil şahıs “sen” Dilerisen deyüverem, ezelî rarlanan kelimeler de şiirde bir ses ve vardır. Ancak “sen”in etrafında dönen vatandayıdım. anlam uyumu yaratıyor. Örneğin cevlân âdeta bir sen-ben tezadı olan bir “ben” (4), cân (6), sen/seni/sana (6), ben/bana/ de vardır. Burada “sen” Tanrı (sevgi- Kâlû belâ söylenmeden, tertip-düzen benim (9), aşk (6) kelimeleri diğer keli- li), “ben” ise şairin kendisidir. Sadece eylenmeden melere nazaran sık kullanılmıştır. bir yerde (7. beyitte) diğer nüshalarda geçmeyen “biz” vardır. Bu bölüm şiire Hakk’dan ayrı değil idim, ol ulu Yunus Emre’nin hemen bütün şiirle- sonradan eklenmiş olmalıdır. dîvândayıdım rinde olduğu gibi bu şiirine de hâkim olan şahıs 1. tekil şahıs olan “ben”dir. B) Yunus Emre’nin “Aşıklar Yunus Emre Divan Şiirleri Yunus’un ben-sen zamirlerinin tekrarı- Ortasında Sofilik” Adlı Şiiri İncelemesi na verdiği önem ‘ben’li anlatımı ortaya İncelemesi Yunus Emre’nin şiirleri divanda top- çıkarmıştır. Bu türlü anlatım, şiiri din- lanmıştır. Eldeki divanların en eskisi leyenin ya da okuyanın sözün etkisinde Âşıklar ortasında sôfîlık satmayalar 15. yy da yazılmıştır. Bu bakımdan bu kalarak kendisini anlatanın yerine koy- İhlasıla bu ışka riyâyı katmayalar divanlardaki şiirlerin hepsinin Yunus’a masını, onunla birlikte aynı duyguları ait olup olmadığı, ona isnat edilip edi- hissetmesini sağlar. Tasavvuf ilkelerinin Bu ilk beyit, Yunus’un bu şiirinde ele lemediği pek belli değildir. Şiirler aruz aşılanmasında varılmak istenen sonuç- alacağı konunun girişi mahiyetinde- ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. ta budur. Yunus, dili bu yönde kullana- dir. Yunus bu şiirinde, hangi konuyu rak sözü daha etkili kılmaktadır. Şiirin ele alacağını daha başta söylemiştir. Bu A) Yunus Emre’nin “Kayusu ilk 7 beytinde görülen sen-ben ikili kul- konu, aşk ve aşkta samimiyettir. Beyit- Değil” Redifli Şiiri İncelemesi lanımı 8. beyitten sonra tamamen ‘ben’e te karşıtlık üzerine inşa edilen bir yapı dönmüştür. Şair aslında ‘ben’i anlatarak ilk bakışta göze çarpmaktadır. Âşık ile Cânlar fidâ yoluna bu cân kayusu değül Tanrı’yı anlatmaktadır. sofi, ihlas ile riya arasında oluşturu- Sen cânı gerek bana cihân kayusu değül lan tezat, şairin vermek istediği mesajı Cânlar içinde cânum sensin genc-i pinhânum EDEBİYAT 149

daha belirgin bir hale getirmektedir. lah’ın evi olan gönlün kırılması Yunus iltifat eden yalancılar, mal düşkünü ve Tarifi yukarda izah edilen sûfi ile as- için en büyük cinayettir. “Bir kez gönül cimri kimselerdir. Yunus, birbirine bu lında âşığın, ârifin yahut erenlerin an- yıkdunısa bu kıldugun namâz degül” kadar uzak kişilerin kesinlikle bir tutul- laşılması gerektiğine temas edilmiştir. mısrasında gönül kırmanın bedelini mamasını istemektedir. Yunus’un böyle Ancak beytin ilk mısrasındaki “sofi” Yunus, dinin direği olan namaz iba- bir kaygı taşıması yaşadığı dönemde tabiriyle ne anlaşılmalıdır? Terim ile detinin kabul olunmasına engel teşkil şahit olduğu birtakım olaylardan kay- ilgili olarak; “Sofu, Arapça sûfi kelime- edecek kadar ağır bir ceza olarak te- naklanmış olabilir. Zaman zaman riya sinin bozulmuş şeklidir. Samimi, din- lakki etmektedir. İslam›ın şartlarından ve samimiyet ayırt edilemeyecek kadar dar kişilere sofu denirken, şekilci, ham birisi de hac ibadetidir. Yunus’a göre birbirine yakın görünüşlü şeklinde te- tipli dindarlar için de aynı tabir kulla- bir gönle girmek bin hacca bedeldir. zahür etmiş, samimi insanlar riyakâr- nılır.” şeklinde bir tanım yapılmıştır.. Allah’a yakın olan gönlün kırılması larla eş tutulmuş; hatta riyakârlık bazen Yunus’un yaşadığı dönemde bir kısım Allah’ın da tasvip etmediği, istemediği daha fazla iltifat görmüş olabilir. Yunus, sahte sûfiler ortaya çıkmış, insanlara bir davranıştır. bu noktada çok dikkatli olunmasını, sa- birtakım vaatlerde bulunmuş olacak- mimi ve riyakâr kimselerin birbirinden lar ki Yunus Emre onları şöyle azarlar: Mumlu baldur şerî’at tortsuz yagdur tarîkat titizlikle ayırt edilmesini istemektedir. Dost içün balı yaga pes niçün katmayalar Mensubu olduğu tarikatın ilkelerini Yüri hey sûfi zerrak ne sâlûslık satarsın hazmedememiş, tasavvufun gereğini Hak’dan artuk kim ola kula dilek viresi Mumlu bal, “çeç” adı verilen çerçe- yerine getirememiş riyakâr insanları, Bu noktada kendisini de şöyle tenkit ve balının ismidir. Tortuya gelince; dervişliğin gereğini yerine getiremeyen eder: eritilen yağın üzerine biriken tortu ham sofuları kastetmiş de olabilir. Başuma tac urundum halka sofi maddesi daha sonra yağdan ayıklanır göründüm ve bu şekilde yağ tüketime hazır hale Kıymetin tutarısan neye deger iş bu dem getirilmiş olur. Yunus, şeriatı çerçeve Erenlerün ma’nîsin almaza satmayalar Tışıma hırka giydüm içüm bir kuru balına, tarikatı ise tortusu atılmış yağa Tasavvufi anlayışta insanın kendini kovan benzeterek bu ikisinin bal ve yağ gibi bilmesi hadisesi, özündeki cevheri birbirine katılmasını istiyor. Dostun bularak, kıymetini muhafaza etmesi Ya bildügünü eyit ya bir bilürden işit hatırı için bal ile yağ neden birbirine şeklinde algılanmıştır. Nitekim Hacı Teslîmlik ucını tut sözi uzatmayalar katılmasın? Burada dost tabiriyle ya- Bayram Veli ısrarla şu vurguyu yap- Yunus’a göre artık sözü fazla uzatma- ratan Allah kastedilmektedir. Sonuçta maktadır: “Sen seni bil sen seni.” dan kişinin bir bilen bulması ve ona her ikisi de içinde hoş tatlar barındıran Dünya gelip geçici bir hevestir. Bu ge- teslim olması gerekmektedir. “Bir kâ- bal ve yağ, asıl kıvamına birbirine ka- çici dünyadan sonsuzluk âlemine an- mil mürşide varmayınca olmaz” ilkesi- tıldığı zaman ulaşabilmektedir. Haki- cak kendini bilenler ulaşacaktır. Ken- ni şiirinde de dile getiren Yunus Emre kate ulaşmak isteyen için reçeteyi yine dini bilmeyen insan, kuru bir cesetten için teslimiyet mürşid-i kâmile olacak- Yunus kendisi veriyor: başka bir şey değildir. Çünkü böylesi tır. Bu şekilde bir teslimiyet tasavvuf ve bir insan ancak bedeniyle mevcuttur; tarikat anlayışında aslında Allah’a tes- Şeriat tarikat yoldur varana o beden çürüyünce kendisi de tükene- lim olmanın bir başka biçimidir. Hakikat marifet andan içeri cektir. Ârif cân virür tuymaz yalancı mala Yunus, özündeki cevheri bulanların Kur’an kelâmum didi gönüle evüm didi kıymaz artık bu dünyanın aldatıcı süs ve lezze- Gönül ev ıssın bilmez âdemden tutmayalar Yalanıla geçeği beraber tutmayalar tine kanmayacağını ifade etmektedir. Bu mısralarda Yunus’un temel felsefesi Kendini bilenler bu sırra erenlerdir. olan aşkın gerekçesi ileri sürülmüştür Beyitteki “ârif ” ve “yalancı” birbirine zıt Öyleyse erenlerin manası çok derin- denilebilir. Aşktan maksat ilahi aşktır kişiliklerdir. Ölüm anında bile sükûnet dir. O manayı bilmezlere satmamak ve Allah sevilmeyi dilemektedir. Yu- ve olgunluk içerisinde olan ârif, can gerekmektedir. Tasavvuf erbabı “Bizim nus, gönül evinin sahibini bilmeyen- verse de bundan hiçbir acı ya da hüzün- sözümüz bizden gayrısına haramdır.” lerden, Allah aşkını tatmayanlardan lenme duymaz. Oysa yalancı kişi malını diyerek erenlerin derin hikmetlerini sayılmak istememekte; Aşk meşrep ta- dahi cimrice bir iştahla sakınır. Burada ham kalabalıktan sakınmıştır. Nihayet biatını beyitte ön plana çıkarmaktadır. “ârif ” kavramıyla samimi dindar kişi- Yunus kendini bilmeyenin âlim bile ler, “yalancı” sıfatıyla da samimiyetten olsa beyhude okuduğunu düşünmek- Gönül sındı buludı hem Hakk’a yakınıdı uzak kimseler ifade edilmektedir. Allah tedir: Yine dikerem diyü bütüni yırtmayalar için canını hiç düşünmeden feda eden, Gönül beytullahdır, Allah’ın evidir. Al- ölümün bir vuslat olduğunu iyi bilen ârife karşı, fani dünyanın hayallerine 150 KONAK


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook