Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore HSVankara Konak Dergisi

HSVankara Konak Dergisi

Published by Konak Dergisi HSV, 2019-10-05 17:20:21

Description: HSVankara Konak Dergisi

Search

Read the Text Version

2019 SAYI 4 Akıl Aşiyan-ı Harab: Bağdat Endonezya ve 2016 Depremi Suriye Penceresinden Göç Milli Edebiyat Organ Bağışı ve Nakli

NKARARA’DA HA HSVankaraYAT VA Öğrenci gruplarımızın akademik çalışmalarını derlediğimiz Konak Dergisinin internet sayfası hizmetinize açılmıştır: konakdergisi.hayatvakfi.org.tr Sakarya Mh Hamamarkası Sk No 7 Altındağ Ankara 0312 287 0210 ankara.hayatvakfi.org.tr [email protected]

2019 SAYI 4 Sahibi Merhabalar değerli okuyucumuz, Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Zihin ve gönül dünyamıza, hakikat esintilerinin arttığı Rama- Ankara Şubesi adına zan ayında sizlerle buluşmaya başlayan dergimiz, birinci yılını Saim Kerman tamamlayıp ikinci yılına girerken sizleri 4. Sayısı ile karşılıyor. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ramazan ile Vakıf iklimi, muhteviyatları itibari ile benzer Çağrı Emin Şahin iki samimi dostun muhabbeti gibidir. Bu ayda insan bir ema- net bilincine evriliyor; beden bir emanet, zaman bir emanet, Editör meslek ve aile bir emanet, mekân bir emanet, hâsılı ‘Hayat’ bir Fakih Cihat Eravcı emanet. Ramazan’ın kelime anlamındaki “kavurucu sıcak” ile günahlarımızı yakma hedefinde iken pişiyoruz ve olgunlaşıyo- Yayın Kurulu ruz. Fedakârlığın, diğerkâmlığın, dayanışmanın, sabrın, ken- Burhan Sami Benli dimizden önce kardeşimizi düşünmenin ehemmiyetini daha iyi anlıyoruz. Çağrı Emin Şahin Enes Karabulut Hayat yolculuğunda bir hakikate vâkıf olabilmek için vakfet- menin gerekliliği ortadadır. Durmak, dinlenmek ve düşünmek Fakih Cihat Eravcı gerekiyor. Ramazan bize bu iklimi yaşatır. Daha az dünyevi Şeyda Akbal ihtiyaçlar ile bizim akletmemize olanak sağlar. Durmak, fikr etmek, zikr etmek… ve nihayetinde bize kılavuzluk eden kelâ- Zeycan Kübra Cevval mın anlamları ile hakikat pencerelerinden pencere açılır. Ayrı- Zeynep Balık ca hayatın hızlı akışında, bağımlı olunan telakkilerin aslında yalnızca bir yük olduğunu gösterir; üç vakit yemek ve “bunsuz Yapım yapamam” dediğimiz nice eylem. Ramazan ile insan, bağımlı- Selika lık ihtiyacını asıl olana konumlandırır; Yaradan’a bağımlılık, öğretisine, sevgilisine ve bunların müştekil örnekliklerine ba- Tasarım Uygulama ğımlı olma hali. Arif Doğan Bir diğer yandan, çınar misali altında soluklanılan Vakıf, talep İletişim edilerek öğrenilen, pişilen ve olgunlaşılan mekândır. Mekânla- Sakarya Mah Hamamarkası Sk No. 7 ra sığmayan anlayıştır, ruhtur, öğretidir, kılavuzdur. Ramazan gibi bir kılavuz ve mübarek bir öğretici olur. Altındağ Ankara 0312 287 02 10 Bu çerçevede bu iki dostun (mekan ve zaman buluşmasının) bereketi ile, sizin karşınıza dopdolu bir sayı ile çıkıyoruz. [email protected] HSVankara Bu kutlu zamanda bizleri sizlerle buluşturan Allah’a hamd eder, keyifli okumalar dileriz. ankara.hayatvakfi.org.tr konakdergisi.hayatvakfi.org.tr ISSN 2636-7696 Dergide yer alan yazılardan yazarları mesuldür. © Yayın hakları yayıncıya aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

içindekiler 06 Akıl Kuran-ı Kerim’e göre insanı insan yapan, onun her türlü eylemlerine an- lam kazandıran ve ilahi emirler karşısında onu yükümlü ve sorumlu tutan meleke -akıl-dır. Ahzab suresinde akıl ve hür irade bir emanet olarak adledilir ve bu emanetin koca dağlara engin denizlere değil insanoğluna verildiğinden çarpıcı şekilde bahsedi- lir. “Hiç akletmez misiniz?” ayeti ise Kuran’da belki de en çok tekrarlanan en silkeleyici ayetlerdendir. Bu derlemede kul için bu denli vurgulanan, insanı diğer mahluklardan ayıran akıl kavramını idrake çabaladık ve siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz. 18 Aşiyan-ı Harab: Bağdat 9. ve 10. yüzyıllarda Müslümanların en önemli bilim şehri olan Bağ- dat; kendine özgü tasarımı ile de dönemin şehir kavramına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Dönemine yön veren ve barış ve refahın hüküm sürmesi ile ün salmış bu şehir; istilalar, savaşlar ve iç karışıklıklar ile tarihi dokusuna ulaşılamaz hale getirilmiştir. Şehrin,ruhunun ve tarihi dokusunun nasıl korunamadığına dair üzücü örnekleri gördüğümüz bu şehri güncel literatür eşliğinde okuyucularımıza sunu- yoruz 24 Geçmişten Günümüze Roma İnsanlığın en eski çağlarından beri var olan bu şehir; dünya tarihine yön veren büyük bir imparatorluğun başkentidir. Kimi dönem barışın hakim ol- ması ile kimi dönem savaşların etkisi ile kimi dönem ise doğal afetlerin tahribatı ile çehresinde değişiklikler olsa da, tarihi dokusu ile yüzyıllar süren bir zaman yolculuğuna imkan tanımaktadır. Tarihin ve yaşayan bir şehrin korunabilmesi ko- nusunda yapmamız gerekenleri bize hatırlatan Roma’yı akademik kaynaklardan edindiğimiz bilgilerle, bu sayımızda sizlere sunuyoruz. 34 Dünya'nın En Kalabalık Müslüman Ülkesi Endonezya ve 2016 Depremi Her sayısında farklı bir afeti konu alan dergimizin bu sayısında 2016 Endonezya Depremi’ni her yönüyle ele aldık. Ülkemizde de derin yaralara yol açan bir afet olan deprem nedir ve nasıl oluşur? Deprem ölçümü nasıl yapılır? Merkez üssü neye göre adlandırılır? Depremin yol açtığı sağlık sorunları nelerdir? Endonezya depreminde yardım yapan insani yardım kuruluşları nelerdir ve hangi alanlarda çalışmalar yapmışlardır? Tüm bu sorulara cevaplar aradık ve bulduğumuz yanıt- ları siz değerli okuyucularımızla paylaştık. 42 Boşnaklar 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı hâkimiyetinin son bulduğu coğraf- yalarda değişen şartlardan en çok etkilenen Balkan coğrafyasında yaşayan Bos- na-Hersek’in ve göçlerinin tarihini bulucaksınız bu derlemede. Önceki sayılarımız- dan aşina olduğunuz üzere derlemelerimizde Boşnak halkının kültürüne, inancına, edebiyatına değinildi ve elbette Bilge Kral’a da ayrı bir parantezin açıldı.

Suriye Penceresinden Göç 54Suriye dosyamızın yeni bir yazısı ile karşınızdayız. Bu derlememizde de Suriye meselesine göçler penceresinden baktık ve Suriye’de iç savaşın başlamasıyla evini terk eden 13 milyon kişinin durumunu ve mülteci olarak bulundukları ülkeleri ayrıntılı bir derleme ile ele aldık. Myanmar-Bangladeş Mülteci Kamplarında 62Sağlık Doğu Türkistan gibi halen bir kriz bölgesi olmaklığını devam ettiren; eski ismi ile Burma, yeni adı ile Myanmar bölgesinden Bangladeş’e kaçan mültecilerin durumunu tarihsel perspektifi ile birlikte ele aldığımız derlemeyi sizlere sunuyoruz. Uygur Türkleri 72Tarih boyunca Rusya ve diğer Avrupalı devletlere karşı bir tampon bölgesi görevi üstlenen Doğu Türkistan, Asya’nın ortasında, tarihte ve günümüzde ticaret yol- larının kavşağında bulunan stratejik bir bölgedir. Bu derlememizde bu bölgenin halkı- nın tarihten günümüze kadar gelen sancılı sürecini, bölge halkının göçleri eşliğinde sizlerle buluşturuyoruz. Milli Edebiyat 8619. yüzyılda Osmanlı’da giderek yayılmaya başlayan milliyetçi akım- lar edebiyat dünyasına da tesir etmiş, Ömer Seyfettin’in kaleme aldığı Yeni Lisan makalesi ile milli bir edebiyatın çerçevesi çizilmeye başlamıştır. Bu derlememizde Milli Edebiyat Dönemi’nin yanı sıra Ömer Seyfettin ve Faruk Na- fiz Çamlıbel’i de inceleyeceğiz.19. yüzyılda Osmanlı’da giderek yayılmaya başlayan milliyetçi akımlar edebiyat dünyasına da tesir etmiş, Ömer Seyfettin’in kaleme al- dığı Yeni Lisan makalesi ile milli bir edebiyatın çerçevesi çizilmeye başlamıştır. Bu derlememizde Milli Edebiyat Dönemi’nin yanı sıra Ömer Seyfettin ve Faruk Nafiz Çamlıbel’i de inceleyeceğiz. 92Tevfik Fikret; kendine özgü kişiliği ve ödün vermeyen karakteriyle, Tevfik Fikret kendi ifadesiyle ‘fikri, irfanı, vicdanı hür bir şair’ olarak Türk edebiyat tarihinde mizaç, karakter, ahlak ve hayat felsefesi üzerine en çok konuşulan şahsiyet- lerden biri olmuştur. Hayranlarından birinin dediği gibi ‘kendisine kızılan veya tapılan ama asla kayıtsız kalınamayan’ Fikret’I hayatı ve şiirleri ile daha yakından tanıyacağız. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıbba Bakış 108Hirudoterapi Geleneksel tıbbın izinde bu kez hirudoterapiyi merceğimiz altına aldık. Özellikle Eski Mı- sır toplumunda kan alma yerine geçen alanlardan birisi olan sülük tedavisi, öyle benim- senmiş bir yöntemdi ki; mezarlarının duvar yazılarında dahi bahsi geçmekteydi. Kültü- rel kullanımlarını bilimsel bakış açımızla ele aldığımız derlememizi sizlere sunuyoruz. Gerçek Katil Kim? 116Grip(Influenza) virüsünün ortaya çıkışından, dünya üzerinde ger- çekleştirdiği büyük salgınlara kadar geniş bir perspektifte ele al- dığımız yazımızda, son zamanlarda çok popüler olan aşı redleriyle ilgili görüşler ve gerçekleri de geniş ve yoğun bir bilimsel çalışma ile derleyerek sizlere sunuyoruz. Organ Bağışı ve Nakli 126Ülkemizde organ ve doku nakli yıllardır tartışmalı alanlardan birisi- dir. Konuyla ilgili tanımlara, mevzuatlara, Türkiye ve dünyada tarihsel süreçlerine yer verilerek giriş yapılmıştır. Dini ve tıbbi bakış açılarıyla etik yönden mevzu tartışılmış ve Amerika’dan İran’a dünyanın farklı ülkelerindeki uygulamalar kıyaslanarak bilimsel bakış açımızla ele aldığımız derlememizi sizlere sunuyoruz.

6 KONAK

SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüz, yaşamın ve yaşamanın kıla- vuzu olan İslam dininin ilk emri olan “İkra!” ayeti- ni düstur edinerek ‘İslami İlimler’ adı altında çeşitli okumalar yapmaktadır. Amacımız, ‘Biz ataların dini üzerineyiz’ diyen putperestler gibi ezbere bir din an- layışını benimsemek yerine okuyarak, araştırarak, anlayarak; kulaktan dolma bilgilerin içini dolduran, meselenin kaynağına, kavramların derinine inen, doğrunun ve doğru tanımların peşinde olan bir Müs- lümanlığı benimsemektir. Koordinatörlüğümüz ekip çalışması ile her ay bir başlık üzerinde okumalar ya- pıp çalışmalarını ayın sonunda derlemeler halinde yayımlamaktadır ve çalışılan konular ile ilgili söyle- şiler düzenlemektedir. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Kavram • İslam Düşünce Tarihi 2. Söyleşi • Mahremiyet SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER 7

Akıl KAVRAM DİLSEL İNCELEME ÇALIŞMA GRUBU “Akıl/akletme” kelimesi Arapça “Qı - T - V” kökünden tü- 1 Zülal Duru* remiştir. İsim olarak akıl,“akale”, “ya’kılu” fiilinin mastarıdır. 1 Hatice Hilal Polat Kelime Kuran’da isim olarak değil fiil olarak geçmektedir. 2 Şevval Yiğit Dilde ve Dinî Metinlerde Akıl Kavramı 1 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Sözlükte “el-akl” kelimesi, “tutmak”, “alıkoymak” (istimsâk) 2 Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi3 ve “engellemek” (habs) anlamındadır. Bazı dilciler, “el-akl” mastarının Arap dilinde ahmaklığın karşıtı olarak kullanıldı- * İletişim: [email protected] ğını söylemişlerdir. “el-Akl”ın en bilinen anlamı ise, tedbirli davranmaktır. Bu nedenle çirkin kabul edilen işlere girmeyen, 8 KONAK utanç verici durumlardan uzak duran kişilere “âkıl/akıllı” de- nilmiştir. Zira akıl kişiyi çirkin ve utanç verici durumlara düş- mekten alıkoyar. Akıl kelimesinin sözlük anlamının “hayva- nın ayağını bağlamak” olduğu düşünülerek, akıl ile bu mâna arasında bir ilgi kurulmuş ve hayvanın ayağındaki bağ, onu tehlikelere düşmekten alıkoyduğu gibi, aklın da insanı tehli- keden koruduğu, bu nedenle tedbirli insanlara akıllı denildiği söylenmiştir. Dinî metinlerde ve Arap dilinin İslâm tarihinin ilk dönemlerindeki kullanımında, akıl teriminin daha ziyade amelî yönü ve akletmenin fiilî neticeleri üzerinde durulduğu görülmektedir. Bu dönemde aklın nazarî anlamının bilinme- diği ve kullanılmadığı iddia edilemese bile, en azından böyle bir ayırıma gidilmediği söylenebilir.

Fotoğraf sahibi: Süleyman Gündüz Aklın Tanımı ve Mahiyeti le aklı, “aynı nitelikte olanları biraraya de durduğu için, akla ontolojik açıdan Hakkındaki Tartışmalar toplayan, ayrılması gerekenleri ayıran” yaklaşan ilk bilgin olduğu söylenmiş- şeklinde tanımlamıştır. tir. O, akıl hakkındaki risalesinde aklın Akıl konusunun gündeme gelmesiyle Ahmed b. Hanbel (ö.241/855) aklı, in- görevinin yalnızca anlama ve açıklama birlikte akıl üzerine düşünme ve aklı sanın yaratılışında bulunan bir tabiat olmadığını, aklın fonksiyonlarından açıklama gayretleri de başlamış; bu- (garîza) şeklinde nitelendirmiştir. Hâ- birisinin de Allah'ı bilme (marifet) nun sonucunda çeşitli akıl tanımları ris el-Muhâsibî, Ahmed b. Hanbel'i iz- olduğunu söyler. Ona göre kişinin ortaya çıkmıştır. Akıl konusundaki leyerek aklı, “bilginin (marifet) kayna- Allah hakkında “âkıl” olması demek, ilk tanımlar felsefeciler tarafından ya- ğı bir tabiattır (garîza)” şeklinde anlat- Allah'a iman etmesi demektir.Nitekim pılmıştır. Nitekim Yunan felsefecileri- mıştır. Muhâsibî, bilmek, kabul etmek, âyet-i kerimelerde akıl kelimesi her nin akıl hakkındaki görüşlerini büyük inkâr etmek ve zannetmenin akıl me- iki anlamda da kullanılmıştır: “Onu ölçüde benimseyen ilk İslâm felsefe- lekesi ile meydana geldiğini söylemiş- anladıktan (akalûhu) sonra, bildikleri cilerinden Ya'kûb b. İshâk el-Kindî tir. Bu durumda Gazzâlî, haklı olarak, halde tahrif ettiler” meâlindeki âyette (ö.252/866) aklı, “varlığın hakikatini Muhâsibî'nin aklı, “kendisiyle nazarî “akletmek” fiili anlamak (fehm) mâna- kavrayan basit bir cevher” şeklinde ilimlerin bilindiği bir garîza” şeklinde sında kullanılmıştır. “Onların kalpleri tanımlamıştır. Felsefeciler akıl ile ilmi tanımladığını söylemiştir. Ayrıca Gaz- vardır, akletmezler“ şeklindeki âyette ayırmışlar ve aklın insanda yaratılmış zâlî, Muhâsibî'nin tanımladığı aklın, de “akletme”, Allah'ı bilmek yani iman bir cevher olduğunu ve ilimlerin mer- insanları hayvanlardan ayıran, nazarî etmek anlamındadır. Bu durumda kezi durumunda bulunduğunu iddia ilim ve sanatların öğrenildiği; nesne- Muhâsibi’ye göre aklın yerinin kalp etmişlerdir. lerin idrakini temin eden kalpteki bir olduğu söylenebilir. Zaten İslâm âlim- nur olduğunu belirtmiştir. lerinin bir kısmı, aklın, duyguların İmam Şafii (ö.204/819) aklın, “nesne- Hâris el-Muhâsibî (ö.243/857) kelâmî mahalli olan beyinde bulunduğunu, leri ve zıtlarını ayırıcı (mümeyyiz)” meseleler hakkında konuşan ilk Sünnî diğer bir kısmı da hayatın özünün olduğunu söylemiştir. Aklı yaratılışta âlimlerdendir. Aklın mahiyeti üzerin- bulunduğu kalpte olduğunu söylemiş- bulunan bir özellik kabul eden Matu- lerdir. Hatta bazı dilcilere göre, aklın ridi, muhtemelen bu ifadeden hareket- SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER 9

anlamlarından birisi de kalptir. Arap vekilidir. Mu'tezile bilginleri, felsefî Bu yaratılıştan gelen özelliği “istidlal” dilinde akla kalp, kalbe de akıl den- fikirlerden de yararlanarak temel veya “nazar” şeklinde adlandırılan akıl miştir. Nitekim bir hadiste akletme fiili yaklaşımlarına uygun bir akıl tanımı yürütmeden ayırmak gerekmektedir. kalbe nispet edilerek “Kalbin akletsin” yapmışlardır. Buna göre, akıl, iyinin Akıl yürütme, “başka hükümlere ulaş- buyurulmuştur. kötünün bilinmesini, kişinin mükellef mak için bir takım önermeler düzenle- Mu'tezile kelâmcıları ise daha ilk olmasını sağlayan, bir kuvvedir. me” şeklinde tanımlanmıştır. Akıl yü- temsilcilerinden itibaren, akla büyük rütülerek kazanılan bilgi ise “istidlalî önem vermişler; doğru bilginin ancak Aklî İlkeler Hakkındaki bilgi” diye adlandırılmıştır. Muarızları akıl yoluyla bilineceğini öne sürmüş- Tartışmalar tarafından akıl yürütmeye verdikleri lerdir.Bu açıdan onların, rasyonalist İnsanların doğuştan “aklın ilkeleri” önem sebebiyle zaman zaman “nazzâr” düşüncenin İslâm dünyasındaki ilk (mebâdi'u'l-akl) denilen bazı aklî ye- şeklinde adlandırılan Mu'tezile imam- temsilcileri olduğu söylenebilir. Hat- teneklere sahip olduğu öne sürülmüş- ları da “nazar” terimi ile akıl yürütme- ta onlara göre akıl, Allah'ın insandaki tür. İnsanların yaratılışında bulunan yi kastetmiştir. Onlar nazarı, “bilgiye akla “garîzî/fıtrî akıl” da denmiştir. ulaşmak için delillerin tetkik edilmesi” şeklinde tanımlamışlardır. Elde edilen bilgi yani sonuç dikkate alınarak akıl yürütme işlemi bazen “tecrübî akıl” şeklinde de adlandırılmıştır. Gazzâlî'nin garîzî(fıtri) akıl ile akıl yü- rütme arasındaki ilgiyi, güneş ışığı ile göz arasındaki ilgiye benzetmesi de bunu teyit etmektedir. Arap dilinde devenin bağına benzetilerek anlatılan akıl da bu fıtrî akıldır. İnsanlar fıtrat- larındaki bu akıl melekesi nedeniyle mükellef olmaktadırlar. Mükellefiye- tin kaldırılması ise, fıtrî aklın bulun- maması sebebiyledir. İnsanların ahlâk zayıflığını anlatmak maksadıyla akılsız oldukları söylendiğinde kastedilen de yine fıtrî akıl melekesidir. Bir görüşe göre Kur'an-ı Kerim'de “akıl bulunma- dığı” için insanlardan teklifin kaldı- rıldığının anlatıldığı yerlerde fıtrî akıl yeteneği; “akılsız oldukları için” kâfir- lerin kınandığı ayetlerde ise akıl gücü ile kazanılan ilim kastedilmiştir. Gazzâlî’nin Akıl Kavramı Hakkındaki Görüşleri Gazzâlî’ ye göre aklın birinci anlamı, insanı diğer canlılardan ayırt eden bir vasıf olmasıdır (garize), bu fıtri akıldır. Bu vasfı sayesinde insan düşünce mah- sulü olan ilim ve zanaatları elde etme- ye elverişli bir durumda olur. Gazzâlî aklın insanda fıtri bir özellik olduğunu hayat (canlılık) ve ayna örnekleriyle açıklar. Ona göre nasıl ki hayat canlı olan cisme cansız olan cisimden farklı bir şeyler temin ediyorsa akıl da canlı- ları, düşünülerek elde edilmesi müm- kün olan bilgileri elde etmeye uygun 10 KONAK

hale getirir. Ayna da nasıl ki bir özelli- rın maddeden soyutlanarak bilgi şek- ğü’dür. Emanet, ilk bakışta insandan ğinden dolayı diğer cisimlerden ayrılıp linde tam teşekkül etmiş halidir. daha büyük, güçlü ve dayanıklı gibi başka şeyleri gösterebiliyorsa, insanın Görüldüğü gibi insan nefsinin sahip görülen göklerin, yerin ve dağların ta- akıl özelliği de ona başka şeylerin şekil olduğu akıl gücü, faal aklın yardımı ol- şıyamayacağı kadar ağır ve önemlidir. ve renklerini hikâye edebilme imkânı- maksızın hiçbir şekilde kendiliğinden Bu ağırlık ve önemdeki emaneti insan nı verip onu diğer varlıklardan ayırır. bilgi üretemez. Bilginin meydana geli- yüklenmiştir. Çünkü o, bir yandan Aklın ikinci tanımı: Gazzâlî’ye göre in- şini ve aklın soyutlama yapışını İbn-i bunu yüklenecek kabiliyet ve yetenek- sandaki evveli bilgilere de akıl demek Sina kendinden önceki filozoflardan tedir ama öte yandan neyi yüklendiği- mümkündür. Çünkü bu bilgiler saye- farklı olarak şu şekilde yorumlamakta- nin farkında değildir (bu manada ca- sinde insan imkânsızı imkânsız olarak, dır: İnsan aklı hayalde bulunan tikel- hildir); onu hakkıyla taşımakta başarılı mümkünü de mümkün olarak bilir. lere yönelerek onları faal aklın etkisini olamamaktadır (bu manada zalimdir). Üçüncü tanım: Tecrübeyle elde edil- kabul edecek bir kıvama getirir. Faal Kur'an-ı Kerim'e göre insanı insan ya- miş bilgilere de akıl demek mümkün- akıl etki eder etmez derhal bunlar so- pan, onun her türlü eylemlerine anlam dür. Yukarıda ikinci tanımın doğru yut birer kavram ve bilgi haline dönü- kazandıran ve ilahi emirler karşısında kabul edilmesi için gerekli olan şart, şürler. Şu halde İbn-i Sina 'ya göre dü- onun yükümlü ve sorumlu tutulma- bu tanım için de geçerlidir. Dördün- şünmek, beşeri aklı faal aklın etkisine sını gerektiren akıldır. Bu kelimenin cü tanım: İnsanda bulunan fıtri kuvve hazırlamaktan başka bir şey değildir. fiil halinde geçtiği ayetlerde genellikle (birinci anlamdaki akıl) öyle bir nok- Öğrenimin amacı ve fonksiyonu ise in- \"akletme\"nin yani aklı kullanarak doğ- taya ulaşır ki bu aklı elde etmiş kişi, san aklının faal akılla ittisal yeteneğini ru düşünmenin ve gerçeğe yönelme- tedbirini işlerin geçici lezzetlerine göre daha da geliştirmekten ibarettir. Ne nin önemi üzerinde durulmuştur. İlgili değil sonuçlarına göre alır. Gazzâlî’ye var ki bazı kimselerde bu yetenek çok ayetlere bakıldığında akl{etme}, insan göre bu dört tanımı da akıl için kullan- daha güçlü olduğu için onlar öğrenim zihninin, sınırları içerisinde eşyayı ve mak mümkündür. Ancak bunlardan görmeden de faal akılla ilişki kurma işleri bilmesi; iyiyi, doğruyu ve vahyi birincisiyle, herkeste zorunlu olarak ve varlığın hakikatini, her şeyin bilgi- belirlediği çerçeve içerisinde uygun var olan aklın temel ve en genel anla- sini doğrudan elde etme imkânına sa- olanı seçmede etkinleşmesi şeklinde mının, fakat diğer üç anlamla ise daha hiptirler. Böyle bir istidada sahip olan anahtar bir terim olarak görülür. sonra bir çabayla elde edilenin kaste- heyülani akla \"kudsi akıl\" adı verilir. Kuran’da istenen iman “beyyine” (akıl dildiğini söyleyebiliriz. İşte İbn-i Sina peygamberlerin mazhar ve idrakin işletilmesiyle elde edilen Gazali, insanları iki gruba ayırır. Bi- olduğu vahiy bilgisini bu bağlamda söz açık kanıt) üzerine oturan, akılla ku- rinci grup, yaratılışında kendisinde ta- konusu etmektedir. caklaşan bir imandır. Ve aklın kullanıl- biat olarak bulunan bilgileri hatırlayıp ması, tefekkür etmesi teşvik edilmez, Müslüman olurlar. İkinci grup ise bu KURAN’ DA AKIL KAVRAMI zorunlu görülür. saklı bilgilerden yüz çevirmek suretiy- “Biz emaneti göklere, yerküreye ve “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin le unutup kâfir olurlar. Gazzâlî sahip dağlara teklif ettik ama onu yüklen- inanması mümkün değildir. O, akılla- olduğumuz bilgilerin, en azından Al- mek istemediler, ondan korktular ve rını kullanmayanları inkâr bataklığın- lah ile ilgili olanların akıl cevherinde onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan da bırakır.” (Yunus suresi:100) tabiat olarak bulunduğuna “...Umulur çok zalim, çok bilgisizdir.”(Ahzab su- Bu ayet iman etmeyi bir sünnete bağ- ki hatırlasınlar” ve “...Akıl sahipleri ha- resi:72) lamaktadır. O sünnet Allah’ın insanla- tırlasın diye” gibi ayetleri delil getirir. Ayette emanetten kastedilen ‘insanın rın iman etmesini onların akletmesine akıl ve hür iradeye dayalı yükümlülü- bağlamasıdır. İman etmek akletmenin İbn-i Sina’nın Akıl Kavramı Hakkındaki Görüşleri Nitekim âyet-i kerimelerde akıl kelimesi her iki an- İbn-i Sina beşeri plandaki akılları dört lamda da kullanılmıştır: “Onu anladıktan (akalûhu) kategoriye ayırarak inceler. Ona göre sonra, bildikleri halde tahrif ettiler” meâlindeki \"heyülani akıl\" bilgi edinmek için nef- âyette “akletmek” fiili anlamak (fehm) mânasında sin sahip olduğu bir güç ve yetenekten kullanılmıştır. “Onların kalpleri vardır, akletmezler“ ibarettir. \"Meleke halindeki akıl\" , bu şeklindeki âyette de “akletme”, Allah'ı bilmek yani gücün daha gelişmiş ve olgunlaşmış iman etmek anlamındadır. Bu durumda ona göre ak- halidir.\"Fiil halindeki akıl\" sübje-obje lın yerinin kalp olduğu söylenebilir. ilişkisi sonucu bilgilerin zihinde tam belirmeye ve şekillenmeye başlaması- dır. \"Müstefad akıl\" varlığa ait formla- SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER 11

bir sonraki adımıdır. Yani insanın ima- 2. Tabiat: Kuran’ın birçok ayetinde her şeyin üzerinde yegâne kudret, ih- nı hak etmesi gerekmektedir. tabiat yer, gök, yıldızlar, güneş, ay, bu- san, güzellik nedeni olduğu bilincine Kuran’da tıpkı Araplarda olduğu gibi lut, şimşek, rüzgâr, yağmur, denizler, varmayı (tevhit) ve tefekkür etmeyi akletmeyi kalbe ait bir özellik olarak bitkiler, hayvanlar, mevsimler kısacası hedeflemektedir. dile getirilmiştir. Nasıl görmek gözle insanın etrafında gördüğü her şey üze- Akıl kavramının geçtiği ayetlerin bi- olan bir eylemse akletmek de kalple rinde dikkatle düşünülüp araştırma ve rey ve toplum bazında hangi mesajları olan bir eylemdir. netice alma konusu olarak gösterilmiş- içerdiğine bakalım: “Muhakkak ki bunda kalbi olan yahut tir: *Dünyadaki iş ve işleyişten yola çı- şahit olarak (zihnini toplayarak dik- “Bakın göklerde ve yerde neler vardır.” karak aklını kullanan bir toplumun katle) kulak veren· kimse için bir öğüt (Yunus suresi:101) Allah'ın mülkünde O'na ortak koşma- vardır.” (Kaf, 37) 3.Tarih: Kuran-ı Kerim'in birçok ye- yacağı Kuran-ı Kerim’i dikkatli incelediği- rinde, Allah'ın insan hayatı için koy- “Allah size kendinizden bir örnek ve- mizde özellikle şu 3 konuda insanın duğu sünnetlere vakıf olmak için, riyor: Elinizin altında bulunan hiz- aklını kullanıp araştırması, düşünmesi geçmiş toplumların incelenmesi çağ- metçileriniz arasında size verdiğimiz istenmiştir: rısında bulunulmuştur. Kuran'a göre rızıklarda, sizinle eşit haklara sahip ve 1. İnsanın nefsi: Kur' an, insan nef- tarih ile toplumların değişim ve geli- birbirinizden çekindiğiniz gibi kendi- sini özel bir marifet kaynağı olarak ta- şimi bir takım sünnetler ve kanunlara lerinden çekindiğiniz ortaklarınız var nıtmıştır. Yine Kuran, bütün yaratılış dayanmaktadır. Tarihteki yücelme ve mı? İşte aklını kullanacak kimseler âlemini hakikatin keşfi için bir takım alçalmaların, başarı ve yenilgilerin, için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.” ayet ve nişaneler olarak göstermiş ve mutluluk ve zilletlerin düzenli, ince (Rum,28) insanın dış âleminden \"afak\", iç dünya- hesap ve kanunları vardır. İnsanların *Yaşamın ve ölümün, gece ve gündü- sından da \"enfüs\" şeklinde söz ederek bu üç alana yönelerek aklını çalıştır- zün değişmesinin; doğunun-batının insan nefsinin önemini hatırlatmıştır. ması temelde Allah'ın birliğine, O'nun ve bunlar arasında bulunanların Al- Fotoğraf sahibi: Robin Hammond 12 KONAK

lah'ın gücünün, iyiliğinin eseri olduğu üründe bir kısmını bir kısmına üstün ondaki güzelliklere kafa yorma. bilincine varma. kılarız. İşte bunlarda aklını kullanan “Gözleri görmeyene güçlük yoktur, to- “Yaşatanda öldüren de O’dur. Gece ile insanlar için ibretler vardır.” (Ra’d, 4) pala güçlük yoktur, hastaya da güçlük gündüzün yer değiştirmesi de O’nun “O geceyle gündüzü, ayla güneşi hiz- yoktur. Kendi evlerinizde veya baba- eseridir. Artık aklınızı kullanmayacak metinize verdi; yıldızlar da O’nun em- larınızın evlerinde veya annelerinizin mısınız? ” (Mü'minün, 80) rine boyun eğmişlerdir. Bunda aklını evlerinde veya erkek kardeşlerinizin “Musa devamla şunu söyledi: ‘Şayet kullanan bir topluluk için önemli ib- evlerinde veya kız kardeşlerinizin ev- aklınızı kullanırsanız anlarsınız ki O, retler vardır.” (Nahl,12) lerinde veya amcalarınızın evlerinde doğunun, batının ve bu ikisi arasında “Bilin ki Allah, ölmüş toprağa yeniden veya halalarınızın evlerinde veya da- bulunanların rabbidir.’ ” (Şu'ara, 28) hayat verir. Şüphesiz biz düşünesiniz yılarınızın evlerinde veya teyzelerini- *İnsanın, belli biyolojik gelişimini ta- diye delilleri bir bir açıklamışızdır.” zin evlerinde veya anahtarlarına sahip mamlayarak büyümesi ve gelişmesini (Hadid, 17) olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın sağlayan Allah’ın bu işteki kudret ve *Allah'ın haram kıldığı şeylerin kötü evlerinde yemek yemenizde de bir sa- hikmetini düşünme olduğu ve bunlardan uzak durmanın kınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı “Sizi toprak, sonra nutfe, sonra ala- gerekliliğini akıldan çıkarmama. olarak yemek yemenizde de bir sakın- ka aşamalarından geçirerek yaratan “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri ca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman bir- O’dur. Sonra O sizi bir bebek olarak haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir birinize, Allah katından mübarek ve hayat alanına çıkarır, ardından güçlü şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyi- hoş bir esenlik dileği olarak, selam ve- çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlı- lik edin. Fakirlik korkusuyla çocukla- rin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetle- lar haline gelinceye kadar sizi yaşatır; rınızı öldürmeyin; biz sizin de onların ri size böyle açıklar.” (Nur, 61) içinizden bazıları bundan önce vefat da rızkını veririz. Kötülüklerin açığına *Allah'ın yanında olanın, dünyada in- eder. Sonuçta belli bir vakte kadar ya- da gizlisine de yaklaşmayın. Haklı bir sana verilene göre daha hayırlı ve daha şamaktasınız. Umulur ki bunun üzeri- sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı kalıcı olduğunun bilincinde olma ne akıl yorarsınız. (Mü'min,67) cana kıymayın. İşte bunları Allah size “(Dünyalık olarak) size verilen her şey, *Allah'ın gökleri ve yeri yaratması, emretti; umulur ki düşünüp anlarsı- dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. gece ve gündüzü farklı kılması; rüzga- nız.” (En’am, 151) Allah'ın katındaki ise daha hayırlı ve rı, bulutları ve suyu var kılması; arza *Şeytanın saptırmalarına karşı uyanık daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmı- çeşitli canlıları yayması; komşu kıtalar, olma. yor musunuz?” (Kasas, 60) çeşit çeşit ürünler var etmesi; geceyi, “Nitekim o şeytan sizden niceleri- *Korunanlar için ahiret yurdunun gündüzü, güneşi ve ayı insanların hiz- ni saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor daha hayırlı olduğuna hükmetme. metine vermesi;arzı ölümünden sonra muydunuz?” (Yasin, 62) “Biz senden önce de, memleketler hal- diriltmesi b. olay (ayet)lardan; Allah'ın *Allah'ın Kitabında insanların günlük kından ancak kendilerine vahyettiği- varlığına deliller çıkarma. hayatlarıyla ilgili açıkladığı ve hatırlat- miz birtakım kişilerden başkasını pey- “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratı- tığı ilişkileri; düzeni ve adabı düşünüp gamber olarak göndermedik. İnkârcı- lışında, gece ve gündüzün değişme- lar yeryüzünde dolaşıp da, kendilerin- sinde, insanlara fayda veren yüklerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten indirerek onunla ölü haldeki toprağa can verdiği ve orada her çeşit canlının yetişmesini sağladığı yağmur- da, rüzgarları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirip yönlendirmesinde aklını işle- ten bir topluluk için elbette nice delil- ler vardır.” (Bakara,164) “Yeryüzünde birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler, sürgünlü-çatallı ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır; hepsi bir tek su ile sulanır. Böyle iken SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER 13

“Onlara Allah’ın indirdiğine uyun dendiğinde Akıl hem insanın hareketlerini fıtrat onlar ‘Hayır biz atalarımızın tuttuğu yoldan yü- istikametinde yönlendiren hem de rürüz’ dediler. Ya ataları bir şey akledemeyenler onu hakikate yani Allah’a bağlayan ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?” (Ba- şeyi gösterir. Bu nedenle Kuran sapıtan kara, 170) kimseleri aklını kullanmayan, duyula- rını gerçekten işletmeyen, kalplerini den önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl uygun yapmamız emredilir. Ayette gerçeğe kapamış kimselerle özdeşleşti- olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahi- alimler olarak geçmesinin nedeni bu. rir. Mutlak varlığa, inanca ulaşabilmek ret yurdu Allah'a karşı gelmekten sa- “… işte biz bu örnekleri böylece yer- için insanın aklını kullanarak bunu kınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı leştiriyoruz. Ne var ki alimlerden baş- hak etmesi gerekir. kullanmıyor musunuz?” (Yusuf, 109) kası bunlar üzerinde aklı kullanmaz. Kuran'da \"akletme\" fiilinin kullanıldığı *Aklını kullanarak imana ulaşma. (Ankebut, 43) ayetlere, ne kadarının Mekke'de, ne ka- “Andolsun ki, size içinde sizin için Mutezile imamlarında olduğu gibi darının da Medine'de indiği açısından öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala Maturidi imamlarında da akıl imana bakacak olursak, akılla ilgili ayetlerin aklınızı kullanmayacak mısınız?” (En- giden yolun hazırlayıcısı olarak görü- ilk etapta (Allah'ın varlığı, birliği, kud- biya, 10) lür. Yani bir elçi gelmemiş olsaydı da reti, ihsanı, peygamberlerin çağrısına *Kuran makul olmayı fert için istediği insan aklını kullanarak Allah’ı bulabi- icabet etmenin gerekliliği, şirke düşen- gibi toplum içinde ister. Kollektif aklın lirdi. Buna delil şu iki ayettir: lerin çelişkileri, ölüm-ötesi hayat ve kullanılması üzerinde durur. “...(cehenneme atılanlar) şayet (pey- hesap gibi daha ziyade düşündürücü “O geceyle gündüzü, ayla güneşi hiz- gambere) kulak vermiş ya da aklımı- nitelikte olan çarpıcı ayetlerin ağırlık- metinize verdi; yıldızlar da onun em- zı kullanmış olsaydık şu çılgın alevli la nazil olduğu) çoğunlukla Mekke'de rine boyun eğmişlerdir. Bunda aklını cehennemlikler içinde olmazdık.” indiği akla gelmektedir. Hâlbuki bun- kullanan bir topluluk için büyük ibret (Mülk, 10) lar neredeyse yarı yarıyadır. Yani bu vardır.” (Nahl, 12 ) “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun tür ayetlerin yarısının inançsız Mekke *Kuran’da aklımızı kullanmamız em- dendiğinde onlar ‘Hayır biz atalarımı- toplumuna, ,Yarısının da inançlı Me- redilirken sağlam delillere dayanma- zın tuttuğu yoldan yürürüz’ dediler. Ya dine toplumuna inmiş olması bizi, aklı mız istenir. Bu delilleri doğru ve ge- ataları bir şey akledemeyenler ve doğ- kullanmaya çağırma açısından Allah’ın çerli sonuçlar çıkaracak şekilde tertip ru yolda olmayan kimseler idiyseler?” her iki toplumu da eşit tuttuğu fikrine ve tahlil etmemiz, kısaca ilmi usullere (Bakara, 170) vardırmaktadır. Bu durum, \"inanan toplumun artık akla ihtiyacı olmadığı, onu kullanmaya gerek kalmadığı\" gö- rüşüne asla geçit vermemektedir. HADİSLERLE AKIL KAVRAMI Akıl Allah’ın insanlara verdiği nimet- lerin en büyüğüdür. Hz. Peygamber(- sav) bir çok hadisinde bu nimetin ne kadar şerefli olduğunu bizlere açıkça göstermiştir. “Allah akıldan daha şe- refli ve üstün bir varlık yaratmamıştır.” buyurarak bizlere verilen bu nimetin sadece müslümanlara değil bütün in- sanlığa verilmiş olduğunu ve herkesin aklını kullanmakla mükellef olduğunu anlatmak istemiştir. Hz. Ömer’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Hiç kimse akıl gibi büyük bir fazileti elde etmiş değildir. Akıl sahibini hida- yete erdirir, felaketten kurtarır. Kişinin aklı tamam olmadıkça imanı tamam, dini müstakim olmaz.” 14 KONAK

Bu hadisteki ‘hidayet’ kavramıyla kas- defi vardır. Abidlerin hedefi ise akıldır. Hz. Enes’ten şöyle rivayet edilir:” Bir tedilen İslamdır. Çünkü kişi aklını Her kavmin bir davetçisi vardır. İbadet topluluk Allah Resulü’nün yanında kullanıp doğru ve yanlışı ayırt ettikten edenlerin davetçisi ise akıldır. Her tüc- mübalağa edecek derecede bir kişi- sonra anlar ki asıl hakikat Allah’tır. En carın bir sermayesi var, Allah yolunda yi övdü. Bunun üzerine Allah resulü’ hak yol ise İslamiyettir. Ancak bu de- çalışanların sermayesi ise akıldır. Her Övdüğünüz kişinin aklı nasıldır?’ diye mek değildir ki kişi aklını kullanıp hak hane halkının bir idarecisi var, sıddık- sordu. Onlar ‘Ey Allah’ın Resulü! Biz yolu bulduktan sonra akletme yüküm- ların hanelerinin reisi ise akıldır. Her sana kişinin yaptığı ibadet ve gösterdi- lülüğü üstünden kalkıyor. Aksine bu harabe olan yerin bir tamircisi vardır, ği çeşitli hayırları sana söylüyoruz, sen aşamadan sonra kendisine yine aklını ahireti imar eden ise akıldır. Her ki- ise onun aklının soruyorsun., bu nasıl kullanması ve Allah katında olan dere- şinin bir zürriyeti ve nesli vardır, ona oluyor?’ deyince Hz. Peygamber şöyle cesini artırmak için uğraşması emredi- nisbet edilir ve onunla yad edilir, sıd- buyurdu: “Yarın kıyamet gününde Al- lir. Hz.Peygamber’in Ebu Derda’ya hi- dıkların nispet edilen ve yad edilmele- lah’a en yakın derecelere her abid, ak- taben söylediği şu sözler aklın gerçek rine vesile olan nesilleri ise akıldır. Her lının miktarı nisbetinde yükselecektir.” amacını göstermektedir: kavmin bir çadırı vardır, Müslümanla- Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmak- “- Ey Ebu Derda! Aklını geliştir ki rın çadırı ise akıldır.” tadır: Rabbine yaklaşmakta çabuk olasın. Akıl aynı zamanda insanların Allah’ın “Ey insanlar! Rabbinizi biliniz ve an- -Annem ve babam sana feda olsun ey emir ve itaatlerine uymak için bir aracı layınız. Birbirinize aklın kemalini tav- Allah’ın Resulu! Benim için bu söyle- olarak görülmüştür. Peygamber efen- siye ediniz. Çünkü size emredilenler diğiniz nasıl mümkün olabilir? dimiz ile Hz. Ayşe arasında geçen şu gibi yasak edilenleri de akılla bilirsi- -Allah’ın yasaklarından sakın, farzları- diyalog bunu göstermektedir: niz. Biliniz ki Rabbinizin nezdinde sizi nı eda et. Bunları yaptığın takdirde ge- “- Ey Allah’ın Resulü! Dünyada insan- kurtaracak olan aklınızdır. Biliniz ki çici dünyada şanın yücelir, şerefin ar- lar birbirlerinden ne ile üstün olabilir- akıllı insan Allah’a itaat eden insandır. tar. Gelecek ahirette bu yaptıklarından ler? Bu kişinin görünüşü çirkin, zahiri kıy- ötürü Rabbinin manevi yakınlığını ve -Akıl ile. meti düşük, dünya mertebesi düşük ve salih kullarına ihsan buyuracağı izzet -Ahirette ne ile üstünlük sağlanabilir? üstü başı perişan olsa bile. Ve yine bi- ve ikramı elde edersin.” -Akıl ile. liniz ki cahil Allah’a isyan eden kişidir. İbn Abbas’tan rivayet edilen hadiste -Peki ahirette herkes yaptıklarıyla mü- Velev ki görünüşü güzel, kıymeti halk- müminlerin akledenlerinin dereceleri kafat veya ceza görmez mi? ça büyük, dünya mertebesi yüksek olsa şöyle anlatılmıştır: -Ey Aişe! Acaba insanlar Allah’ın ken- bile. Allah nezdinde maymunlar ve “Her şeyin bir aleti ve hazırlığı var- dilerine vermiş olduğu akıldan daha domuzlar, Allah’a isyan edenden daha dır. Mü’minin aleti ise akıldır. Her mı fazla ibadet ederler? Bu bakımdan akıllıdır. Dünya ehlinin sizi büyütme- şeyin bineği vardır. Kişinin bineği ise herkese ne kadar akıl verilmişse onun sine itibar etmeyin ve böyle şeylerden akıldır. Her şeyin direği vardır. Dinin nisbetinde hayırlı hareketleri olur ve kaçının. Çünkü esas zararda olan ehl-i direği ise akıldır. Her kavmin bir he- hayırlı hareketleri nisbetinde de mü- dünyadır.” kafat alır.” SON TAHLİLDE, CENAB-I HAK BUYURUYOR: \"HİÇ AKLETMEZ MİSİNİZ?\" KAYNAKÇA cilt:2,sayfa:240-242 D.E.O. İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı 4. Gazali, İhya-u Ulumuddin, Akit yayın- XI, İzmir 1998, ss. 69-99 1. Tekineş A. İlk devir İslam dünyasında 8. Pişgin Y. Kuran’da Kalbin Akledişi:İ- akıl üzerine tartışmalar, DİVAN Der- ları,1992,cilt:1,s.271-283 man, Kelam Araştırmaları 11:2 (2013), gisi; Sayı:1; s 199-209; 2001 5. Feyizli H.T.Tefsirli Kuran-ı Kerim Me- SS.112-128. 9. Tayfur H. Kur’an’da Akıl Kavramı, İsla- 2. Yıldız M. Gazali’ye Göre Akıl ve Dini ali, Server İletişim Yayınları, 2014 mi Yorum Dergisi,21.06.2015 Bilgi Kaynağı Olarak Aklın Önemi, Ta- 6. Paslı C. Akıl Etmez Misiniz, Çimke Ya- rih Kültür ve Sanat Araştırmaları Der- gisi; Cilt:3; Sayı:4; s 14-27; 2014 yınları, 2017 7. Emiroğlu İ. Kur’an’da Akıl ve İnsan, 3. Bolay S.H. AKIL, İslam Ansiklopedisi, SOSYAL İLİMLER VE İDEOLOJİLER 15



ŞEHİR Araştırmaları Koordinatörlüğü Şehirlerin İslam Medeniyeti’nin simgesi olduğuna, bu yüzden şehirlerin ve ruhunun bizlere emanet ol- duğuna inanmakta olup, emanetleri korumanın en iyi yolunun onları tanımak ve tanıtmak olduğunu dü- şünen bir ekipten oluşmaktadır. Bu bağlamda her ay İslam dünyası başta olmak üzere kadim şehirlerden ve kadim eserlerden biri üzerine yapılan akademik okumalar ile, günümüze miras kalan yazılı ve mima- ri yapıtlar üzerine incelemeler yapmaktadır. Bunun yanı sıra İslam dünyasında iz bırakmış alimleri; ha- yatlarına dair bilgiler, fikir yolculukları ve eserleriyle inceleyerek bu medeniyetin yapı taşlarını anlamaya çalışmaktadır. Koordinatörlüğümüz İslami düşünce- yi, somut simgelerinden biri olan şehir ve şehre so- luk katan alimler ile kavramaya çalışmaktadır. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Şehrin Ruhu • Alimler ve Fikir Akımları • Şifahaneler ve Tıp Okulları • İslam Şehir Estetiği • Şehir Tarihi • Edebiyat Gözüyle Şehir • Seyahatname Okumaları • Sağlıklı Şehir 2. Seminer • Bağdat • Kudüs • San’a • Semerkant-Buhara • Konya • Şam • Kurtuba • Üsküp • Bursa • Tunus • İsfahan • Medine • Kahire 3. Seminer • Konya • Bursa • Amasya

AŞİYAN-I HARAB: BAĞDAT ŞEHRİN RUHU ÇALIŞMA GRUBU BAĞDAT TARİHİ 2 İlknur AKÇA * Bağdat, Abbasilerin kendileri için uygun bir başkent arayışın- 1 Ayşenur YILMAZ dan doğmuştur. Abbasi halifeleri hem hükümranlıklarını eski 2 Ebru BÜRKÜK çekişmelerin gölgesinden korumak hem de ticaret yollarının 1 Hacer Nur ÇERİ üzerinde bulunan bölgeden istifade etmek için bugün Bağdat 2 Seher Beyza MAHMUT olarak bildiğimiz şehri seçmişlerdir ve şehir planlarının ikinci 1 Sena ALKAZAK halife Mansur’un hilafete geçmesinden sonra 755’ te çizildiği 2 Sinemnur TOKDEMİR belirtilmiştir. Dicle’nin doğu tarafına kurulan bu topraklar, Antikçağdan beri Mezopotamya’da kurulan birçok şehir gibi 1 Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi daire formunda tasarlanmıştır ve bu plan üzerine şehir geliş- 2 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi miştir. 9. ve 10. yüzyılda Müslümanların en büyük şehri ve en önemli * İletişim: [email protected] ilim merkezi haline gelen Bağdat, Modern çağda Avrupa’da ortaya çıkan bilimlerin Antik çağ ile irtibatını sağlayan köprü 18 KONAK özelliği görmüştür. Müslümanların fethettikleri bölgelerdeki ilmi ve edebiyatı Arapçaya tercüme etmeleri için Beytü’l-hik- me yani Hikmet Evi kurulmuştur ve zamanla büyük bir kü- tüphaneye dönüşmüştür. Farsça, Yunanca, Süryanice, Latince gibi dillere de tercüme edilmiştir.

İlk iki üç asrını görkemli bir şekilde de aynı felaketleri yaşamıştır. ABD or- Bağdat Şehir Planı Abbasi idaresinde yaşayan şehir daha dusu 2012 yılında çekilmiştir. Geride kisi de iddia edilmektedir. sonra büyük ölçüde Büyük Selçuklu- ise binlerce mülteci ve mezhep çatış- ların himayesinde kalmıştır. 1258 yı- malarına dalmış bir Bağdat kalmıştır. Plana göre, iç içe üç daireden oluşan lındaki felaketten sonra büyük otorite şehirde birbirini dik kesen ve şehri boşluğu ortaya çıkmıştır. Bağdat şehri BAĞDAT ŞEHİR PLANI dört eşit parçaya bölen iki ana cadde önce İlhanlıların daha sonra Moğol Abbâsî Halifesi Ebu Cafer el-Mansur vardır. Caddelerin başlarına ise sim- hanedanı Celayirlilerin idaresinde kal- (754-775) tarafından 762 yılında inşa- gesel 4 kapı yerleştirilmiştir: Güneyba- mıştır. Şehircilik bakımından çok zayıf sına başlanılan ve bir yıl sonra hilâfet tıda Küfe kapısı, Güneydoğuda Basra olan Akkoyunlu ve Karakoyunlu hü- merkezi ilân edilen Bağdat şehri, 766 kapısı, Kuzeybatıda Suriye kapısı ve kümetleri devrinde Bağdat; Dicle taş- yılında Abbâsî Devleti’nin başkenti Kuzeydoğuda Horasan kapısıdır. Çapı kınından kaynaklı baskınlar, güvenlik oldu. Bu devleti sembolize eden, sağ- 2 km olarak düşünülen şehirde, en dış problemleri ve bakımsızlıklarla karşı lamlığı ve yerleşim planı ile büyük bir çepere 30 metre yüksekliğinde ve 44 karşıya kalmıştır. Şehrin nüfusu büyük kaleyi andıran şehir, Abbâsîlerin yıkı- metre genişliğinde surlar yapılması ölçüde azalmıştır. lışına kadar hem hilâfet hem de devlet planlanır. Ayrıca bu surun dışında sa- Kanuni Sultan Süleyman 1534’ de şeh- merkezi olarak önemini korudu. Yeni vunma amaçlı geniş bir hendek kazıl- re girmiştir. Makbul İbrahim Paşa’nın başkent için arayışlara başlayan Hali- ması da düşünülür. Şehri boydan boya emriyle, şehir askere yağma yaptırıl- fe El-Mansur; küçük köylerin olduğu, kesen ana caddeler üzerine çeşitli dük- madan teslim alınmış vaziyetteydi. ara sıra panayırların kurulduğu, Me- kânlar ve çarşılar kurulması planlanır. Kanuni, İmam-ı Azam’ın mezarını zopotamya’nın verimli topraklarında, Şehirde ekonominin ve sosyal hayatın buldurup türbe yaptırdığı; çevresi- Dicle’nin hemen kıyısında, Fırat’a ise kalbi burasıdır. Böylece bu dört ana ne de cami ve medrese inşa ettirdiği çok yakın bir konumda bir yer seçmiş- caddeyle kesişen sokaklarla şehirdeki bilinmektedir. Osmanlılar açısından tir ve inşa edeceği şehir için çalışmala- diğer yerleşim alanlarına erişim im- da bütün Müslümanlar gibi kıymeti ra koyulmuştur. Bizzat kendisinin ba- kânı sağlanır. Devasa bir kaleyi andı- bilinen mühim bir şehir olmuştur ve şını çektiği dört mimardan oluşan bir ran şehrin merkezine büyük bir camii, Bağdat’a sahip olmak Osmanlılar için ekiple şehrin planını çizmeye başla- onun hemen yanına da Halifenin sara- yeryüzünün sultanı olmak anlamına mıştır. Şehir, merkezinin her taraftan yı yerleştirilmiştir. Halifenin sarayının gelmektedir. eşit uzaklıkta olacağı tam daire üzerine çevresine, yani plandaki en küçük dai- 1623 yılından 1638 yılına kadar yak- kurgulanacaktır. Böylece diğer şehirle- reye ise hanedanlığın diğer üyeleri için laşık on beş yıllık bir süre şehir Os- re göre kontrolünün ve korunmasının köşkler ve çeşitli askeri ve idari binalar manlı hakimiyetinden çıkmıştır. Se- daha kolay olacağı düşünülür. El-Man- yerleştirilir. bebi 17.yüzyıl başı Osmanlı sarayı içi sur’un bu kararına, geometrinin kuru- oldukça çalkantılı geçmesidir. 1618’de cusu sayılan Öklid’e hayranlığının et- Bu planın inşası için, imparatorluğun tahta çıkan Genç Osman, 1622’de ye- her köşesinden binlerce mimar, mü- niçeriler tarafından öldürülmüştü. hendis, marangoz, demirci, inşaat us- 1638’de otoriteyi annesinden kendi uhdesine alan 4. Murad, Bağdat’a sefe- re çıkıp fethederek Bağdat Fatihi unva- nını elde etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Osman- lı idaresinde kalan Bağdat, 1704’ten itibaren Osmanlı Merkez idaresinin zayıflamasıyla kölemen valiler döne- mini yaşamıştır. Bağdat Lozan Antlaşmasına kadar Türkiye’ye bağlı kalsa da 1921’den iti- baren İngilizlerin himayesiyle kurulan Irak devletinin başşehri oldu. Tarih boyunca Moğol ve Şii saldırıla- rıyla büyük felaketler geçiren şehir; en son 2003’te ABD ordusunun gelişi ile ŞEHİR 19

Yerliler ‘Tanrı’nın armağanı’ anlamındaki luğun başkenti olarak Şam'ı gölgede Bağdat ismini kullanırken Halife El bırakacak ve yerine geçecekti. Hem Mansur Buraya barış şehri anlamına Dicle hem de Fırat nehirlerine yakın gelen “Medinetüsselam” demiştir olduğundan, büyük bir nüfusu besle- yecek besin üretimi için ideal bir böl- tası ve düz işçi ile inşaatta kullanılacak onun kanallarında yüzlerce tekneyle geydi. tonlarca ağırlıkta hammadde Bağdat’a mal taşınan ve bu kanallara kurulu Abbasi halifeliğinin yükseliş devrinde getirilir. Öyle ki, Bağdat’ın inşasında köprüleriyle şehir adeta yaşayan bir Mezopotamya'da muhteşem şehirler toplamda 100.000 kişinin çalıştığı ve organizma olmuştur. Ayrıca şehirde, kurulmuştur. İkinci halife Mansur'un 500.000’den fazla tuğlanın kullanıldığı her türlü etnik ve dini grup için dini planını bizzat çizerek kurdurduğu bildirilir. Bu kadar malzemenin lojisti- ve sosyal mekânlar tasarlandığı bildi- Bağdat şehrinden bugüne, geçmişinin ğinde Dicle’nin fonksiyonu ise haliyle rilmektedir. Örneğin, şehirde 40 bin parlak devrini hatırlatan hiçbir şey yadsınamaz derecede mühimdir. Yahudi’nin yaşadığı ve Yahudilere ait kalmamıştır. Moğol istilası sırasında 10 okulun olduğu aktarılır. Abbâsî şehrin tamamen harap olması, sonra BAĞDAT ŞEHRİNİN KURULUŞU halifesi Harun Reşid’in kurdurduğu da üstüne yeni Bağdat'ın inşa edilmesi, Müneccimler şehrin kuruluşu için en kütüphane, antik çağdaki İskenderiye ilk Bağdat şehrini efsane diyarı haline uğurlu gün olarak 30 Temmuz 762’yi kütüphanesinden sonra kurulan en getirmiştir. önerdiği ve önerilen günde Halife büyük kütüphane olarak öne çıkar- Kaynaklardan öğrenildiğine göre Bağ- El-Mansur sembolik ilk tuğlayı koy- ken, ilerleyen yıllarda kurulan dün- dat savunmaya çok elverişli olduğu duğu ve şehrin inşası başladığı rivayet yadaki en eski üniversitelerden biri için Eski Çağ'dan beri Mezopotamya, edilir. 755 yılında planı tamamlanan, olan el-Mustansiriye de dikkat çeken Anadolu ve İran'da uygulanan daire- 762 yılında inşaatı başlayan El-Man- diğer bir eser olmuştur. Yine bir diğer vi planda kurulmuş ve etrafı çift surla sur’un ‘daire şehri’ 766 yılında tamam- önemli gelişme de içinde Hint felse- çevrilmiştir. Yuvarlak kulelerle takvi- lanır. Bu koca imparatorluğa başkent- fesinin, Ortadoğu ve Yunan felsefe- ye edilen surların tuğladan örüldüğü, lik yapacak şehir tamamlanmış ve sıra siyle buluşturulduğu “Bilgelik Evi”nin şehrin kuvvetle tahkim edilmiş dört şehre bir isim konulmasına gelmiştir kuruluşudur. Bu üç dildeki eserlerin büyük kapısının bulunduğu ve bu ka- ve bu isim sanılanın aksine Bağdat tercümeleri bu ‘Ev’de yapılmış ve bu- pıların yakınında muhafızları için bi- değildir. Evet, panayırların kuruldu- radan Endülüs İspanya’sına oradan da nalar yapıldığı bilinmektedir. Şehrin ğu küçük küçük yerleşimlerin olduğu Avrupa’ya ulaştırılmıştır. Ayrıca bu ortasında Kubbetül-hadra adıyla anı- bu yere, yerliler ‘Tanrı’nın armağanı’ dönemde kurulan medreseleri, Martin lan Halife Mansur'un sarayı ile bitişi- anlamına gelen, Hammurabi kanun- Luther’in Avrupa’daki Ortaçağ üniver- ğine inşa ettirdiği cami bulunuyordu. larında geçen Bağdat demektedir. An- sitelerinin öncülü olarak gördüğü id- Abbasiler Bağdat'ı, Emevi Hanedanı cak Halife El-Mansur kurduğu bu yeni dia edilmektedir. hakimiyeti ele geçirmeden önce Pers- şehre, bölgenin eski adı olan Bağdat’ı Ancak; Abbasilerin ilk büyük mima- lerin kurduğu yol ağlarını ve ticaret değil, Kuran’da ‘cennet’ manasında ri eseri olan ve Bağdat adıyla bilinen yollarını koruyarak sıfırdan inşa et- kullanılan ‘dârüsselâm’ kelimesinden \"yuvarlak şehir''den geriye hiçbir şey miştir. Bağdat, stratejik olarak Asya ve esinlenerek “Medînetüsselâm” adını kalmamıştır. Bir merkezin çevresinde Avrupa arasında yer alıyordu. Bu saye- vermiştir; (huzur, barış) şehri). Zaman oluşturulmuş ve etrafı kapalı bir plana de, iki kıta arasında karayoluyla yapı- içerisinde imparatorlukla beraber baş- göre yapılmış bu şehrin büyüme ola- lan ticaret için başlıca bölge olmuştu. kent Medînetüsselâm, bilinen adıyla nağı olamamıştır. Bu yüzden halifeler Bağdat aracılığıyla ticareti yapılan Bağdat ekonomik, bilimsel ve kültürel kısa bir süre sonra Samarra'ya göç et- ürünlerden bazıları fildişi, sabun, bal olarak da gelişmiştir. mişlerdir ve orayı devasa bir yerleşim ve elmastı. Bağdat'taki insanlar ipek, Şehir bölgenin en önemli çekim mer- yeri haline getirmişlerdir (şehir Dic- cam, çini ve kağıt üretiyor ve ihraç kezi olurken dünyanın farklı yerlerin- le boyunca 25 km uzanıyordu), ama ediyordu. Şehrin merkezi konumu ve den tüccarların, bilim insanlarının, sa- yaklaşık yirmi yıl sonra orayı da terk canlı ticaret kültürü, fikir alışverişini natçıların uğrak yeri haline gelmiştir. etmişlerdir. de mümkün kılıyordu. Bağdat, bilgin- Dönemin Bağdat’ında her türlü ticaret ler de dahil olmak üzere birçok insanı ve zanaat kolu için müstakil pazar yer- ABBASİLER DÖNEMİNDE BAĞDAT sınırlarında yaşamaya çekiyordu. Bu leri, çarşılar ve çok çeşitli medrese, iba- Abbasi Hanedanlığının liderleri, gü- yeni inşa edimiş şehirde yaşamanın det yeri, kütüphane ve hamamlar bu- nümüzde Irak'ın başkenti olan Bağ- nasıl bir his olduğunu anlamak için, lunmaktaydı. İçinden geçen Dicle ve dat'ı kurmuştur. Bağdat, imparator- Arap tarihçi ve biyografi yazarı Yakut 20 KONAK

el Hamevî'nin onuncu yüzyıl Bağdat'ı- verrâklar2 ve mücellitlerden3 oluşmak- Ayrıca Azamiye Kalesi’ni yaptırmıştır. nı anlattığı şu alıntıyı okuyabilirsiniz: taydı. 500 yıldan fazla İslâm ilim dün- Bağdat’ta Türk Devrine ait diğer bazı ‘’Bağdat şehri, Dicle'nin sağ ve sol kı- yasına kaynak teşkil eden bu merkez camiler ise şöyledir: yılarında on dokuz kilometre çapında 1258’de Hülâgû tarafından yakılıp yı- Zümrüt Hatun Cami: Bağdat’ta 12.yy iki geniş yarım daire çizmişti. Parklar, kılmıştır. sonlarında yaptırılmış, Selçuklulardan bahçeler, villalar, güzel gezi alanları, kalan en eski minareye sahiptir. zengin pazarlar, iyi inşa edilmiş cami- ABBASİLER DÖNEMİNDE Kumrulu Mescidi: 1228 yılında yaptı- iler ve hamamlarla bezeli banliyöler; MİMARİYE BİR ÖRNEK: UHAYDİR rılan cami Abbasiler zamanında Dicle nehrin iki tarafında geniş bir alana SARAYI (KASRÜ'I-UHAYDİR) taşkını sebebiyle harap olmuş sonraki uzanıyordu. Zenginlik zamanların- Abbasiler'in inşa ettirdikleri eski Bağ- yüzyıllarda pek çok defa tamir edil- da, Bağdat'ın nüfusu iki [milyon]u dat ve Rakka şehirlerinde bulunan miştir. İlk yapıdan yalnız minaresi gü- geçmişti! Halifenin sarayı, geniş bir yapılar hakkındaki bilgilerimiz daha nümüze gelebilmiştir. parkın ortasındaydı; yanında, vahşi çok edebi ve tarihi kaynaklara dayan- Akuli Cami: 1327 yılında yapılan hayvanların barındırıldığı bir hayva- maktadır. Fakat ayakta kalabilen ya- ve adını bitişiğindeki türbede yatan nat bahçesi ve kuşhane bulunuyor- pılar onların muhteşem mimarilerini İmam Akuli’den alan cami 1683’te du. Saray, bahçelerle donatılmıştı ve tanıtacak durumdadır. Bağdat'ın 120 Mehmet Paşa, 1760’ta Süleyman Paşa, muhteşem bitkiler, çiçekler, ağaçlar ve km. güneybatısında yer alan Uhay- 1763’te Vali Ömer Paşa, 1902’de Sultan heykellerle çevrelenmiş su depoları ve dir Sarayı bu devrin saray mimarisini II. Abdulhamit, 1928 de Irak Vakıfla- çeşmelerle süslenmişti. Nehrin bu ta- tanıtabilecek ilk eserdir. Halife Man- rınca onarım görmüştür. rafında büyük soyluların sarayları yer sur'un amcası İsa b. Musa tarafından Sultan Ali Cami: Bağdat’ın önemli alıyordu. En az yirmi metre genişliğin- 161 (778) yılında yaptırılmış olduğu yapılarından biri olan Sultan Ali Ca- de devasa caddeler, şehrin bir ucun- kabul edilmektedir. mi’nin ne zaman yapıldığı kesin olarak dan diğer ucuna uzanıyor; şehri her bilinmemektedir. 1965’te Osmanlılar birinin bir yönetici ya da denetleyici OSMANLI DÖNEMİ BAĞDAT zamanında avlunun etrafına Rufai tek- tarafından kontrol edildiği bloklara ya Kanuni Sultan Süleyman lrakeyn Sefe- kesi hücreleri eklenmiştir. da çeyreklere bölüyordu. Bu yönetici rinde Tebriz’i fethedip Irak’a yürümüş, Murat Paşa (Muradiye) Cami: Bağdat ve denetleyiciler; şehrin temizliğiyle, 24 Cemaziyülevvel 941’de (1 Aralık Valisi Murat Paşa tarafından 1567– sağlıkla ve halkın rahatıyla ilgileniyor- 1534) şehre girmiştir. Bağdat’ta kaldığı 1570 yıllarında yaptırılmıştır. du. ‘’ (Hamevi; Bağdat’ta Bilgi Arayışı: dört ay içinde Safeviler tarafından ya- Beyt’ül Hikme) pımına başlanan ve yarım kalmış olan BAĞDAT’IN TAHRİBATI Abbasi Halifeleri Harun Reşid ve ken- camiyi tamamlattığı gibi Abdülka- Bağdat; kuruluşundan itibaren birçok disinden sonra gelen oğlu Memun, dir-i Geylani’nin cami ve türbesi için istilaya, iç savaşa ve tahribata şahitlik Bağdat'ta bilime adanmış bir merkez zengin vakıflar kurdurmuş; İmam-ı ettiği için zamanla mimari yapısında olan Beyt'ül Hikme’yi (Bilgelik Evi) Azam’ın mezarını buldurup burada kurmuştur. 813 ile 833 yılları ara- türbe, cami ve medrese inşa ettirmiştir. sında Memun'un hakimiyeti altında Beyt'ül Hikme daha fazla kullanılma- ya başlanmış ve saygınlığı artmıştır. Memun; ünlü bilginleri Beyt'ül Hik- me'ye getirmek için oldukça çaba sarf etmiştir. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler burada barış içinde işbirliği yapmıştı ve birlikte çalışmıştır. Burada kitapların korunduğu hücreler, mü- ellif, mütercim, kâtip, müstensih ve mücellitler için ayrılan odalar ve bir de okuma salonu bulunuyordu. Buna göre Beytülhikme’nin kadrosu, “sâ- hibü Beytülhikme” unvanıyla anılan bir müdür, müellifler ve mütercimler, bunların emrinde çalışan kâtipler, ya- zılan kitapları çoğaltan müstensihler1, 1 Bir yapıtın kopyasını el yazısıyla hazırlayan kimse Müstansırriye Medresesi 2 İslam Dünyasında kitap yazımıyla ilgili malzemeler satan meslek gruplarına verilen ad ŞEHİR 21 3 Ciltleyen kimse

değişiklikler görülmüş, sık sık yeni yüzlerce yıldan beri ilim adamlarının dat kötü yönetim yüzünden zarar gör- baştan inşa edilmiştir. Bağdat’ın yapı- yetişmesine hizmet eden Beytü’l-hik- müş, birçok Bağdatlı şehri terk etmiş- sında önemli değişiklikler yapan olay- me Hülagu tarafından yaktırılmıştır. tir. Bağdat’ın mimari yapısında büyük lardan birisi Halife Emin ile Me’mun Moğolların Bağdat’ı istila edip burada- hasar meydana gelmiştir. Bağdat 1508 arasındaki iktidar mücadelesi olmuş- ki kültürel eserleri yağmalamaları, yüz yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail tur. Bu mücadeleden ötürü şehir bü- binlerce Müslüman’ı öldürmeleri yal- tarafından ele geçirilmiştir. Şehir Safe- yük zarar görmüştür. Tarihçi Taberi nızca Bağdat’ta oluşan kültür ve mede- vilerin hakimiyetinde iken Şah İsma- bu mücadelelerden ötürü Bağdat’ın niyeti tahrip etmekle kalmamış, neti- il’in emriyle Ebu Hanife, Abdülkadir-i eski ihtişamlı yapısının kaybolduğu- celeri itibariyle bütün İslâm dünyasını Geylani gibi İslâm büyüklerinin türbe- nu, şehrin büyük bir harabeye dönüş- etkilemiştir. Zira hilafetin merkezi leri harap edilmiş, Sünnilere ait birçok tüğünü söylemiştir. 9. yüzyılın son olan Bağdat talan edilmiş, halife öldü- mimari yapı zarar görmüştür. Bağdat çeyreğinden itibaren görülen seller, rülmüş, yüz binlerce ilmi eser yakılmış Osmanlılar ile İranlılar arasında uzun yangınlar ve kıtlık Bağdat’ın yapısında ve Dicle nehrine atılmıştır. Bu olaylar süren mücadelelere sahne olmuştur. olumsuz etkiler meydana getirmiştir. zinciri İslâm kültür ve medeniyetinde Bu mücadelenin nedeni Bağdat’ın ti- Bu afetlerden ötürü şehirdeki ticari ve durağanlığın ortaya çıkmasını ve siyasi caret yolları üzerinde bulunması, elve- kültürel hava bozulmuştur. Bağdat’ın istikrarsızlığı doğurmuştur. rişli iklim şartları ve önemli jeopolitik gerek kültürel havasını gerek mima- Timur İstilası ve İstiladan Sonra konumuydu. Osmanlılar Bağdat’ı ele ri yapısını köklü tahribata uğratan en Bağdat geçirerek Basra’ya kadar olan toprak- mühim olay Moğol istilasıdır. Bağdat’ta önemli yıkıma neden olan ları kontrol altında tutmak, böylece Moğol İstilası diğer bir olay Timur istilasıdır. 1393 ekonomisini güçlendirmek istiyordu. Bağdat, Moğolların istilasından en yılında Timur Bağdat’ı işgal etmiş ve Tarihte Irakeyn Seferi olarak bilinen fazla etkilenen şehirlerden birisidir. şehirdeki yüzlerce binayı tahrip et- sefer sonucunda Bağdat Osmanlı Dev- Cengiz Han’ın torunlarından olan tirmiştir. Bu olay Bağdat’ın kültürel leti’nin topraklarına dahil olmuştur Hülagu öncülüğündeki Moğol güçle- yapısına indirilen ikinci darbedir. Ti- (1534). 1555 yılında Amasya Muahe- ri, 1258 yılında Bağdat’ı kuşatmıştır. mur’un tahribatından sonra Bağdat desi ile Bağdat’ın Osmanlı devletine ait Barış görüşmelerinden olumlu netice buraya kısa süreli hakim olan Ahmed olduğu hukuken onaylanmıştır. Bu ta- çıkmayınca Abbasi halifesi Müsta’sım Celayir tarafından yeni baştan inşa rihten itibaren Birinci Dünya Savaşı sı- devlet erkanıyla birlikte Moğollara edilmeye çalışılmışsa da eski görünü- rasında İngilizler işgal edinceye kadar teslim olmak zorunda kalmıştır. Bağ- müne ve önemine kavuşturulamamış- Osmanlı egemenliğinde kalmış; 1921 dat’ı işgal eden Moğollar, yaklaşık 500 tır. yılında Irak’ın krallık haline gelmesiyle yıllık kültürel birikimi tahrip etmişler- Bağdat 1410-1467 yılları arasında Ka- başkent olmuştur. dir. Kütüphaneler, medreseler, saraylar rakoyunlular’ın eline geçmiş, daha tahrip edilmiş, binlerce cilt kitap ya- sonra Akkoyunlular tarafından kont- Son Yüzyılda Bağdat kılmış, yüzlerce siyaset ve bilim ada- Bağdat, 20. yüzyılın başlarından itiba- mı idam edilmiştir. Bu istila sırasında rol altına alınmıştır. Bu dönemde Bağ- ren hızlı bir şekilde gelişmiştir. 1921’de Bağımsız Irak Devleti’nin başkenti Bismiyah Konut Projesi olan Bağdat, 1950’li yıllardan sonra artan petrol gelirleri sayesinde yeni- den inşa edilmiş, şehre birçok yatırım yapılmış, sanayi tesisleri kurulmuştur. Bağdat’ın önemli özelliklerinden biri- si yüzlerce savaşa sahne olması ve bu savaşlar sonucunda şehrin tahrip edil- mesidir. Şehirde savaşın yaptığı tah- ribata 20. yüzyılın son dönemlerinde de rastlanır. 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin verdiği karar uyarınca; Amerika Birleşik Dev- letleri önderliğinde oluşturulan güç Bağdat’ın yollarını, köprülerini, sanayi tesislerini, su ve elektrik şebekelerini tahrip etmiş, binlerce Bağdatlının ölü- 22 KONAK

müne neden olmuştur. başlamadan önce yumuşak tuğla ile deki ilginç politikalardan birine ör- yapılmakta ve bu materyal de yüksek nek olarak “Bismayah Şehir Projesi” BAĞDAT’TA YERLEŞİM VE KONUT katlı binaların yapılmasına müsaade verilebilir. Proje, Irak tarihinin ilk ve TİPOLOJİSİ etmemekteydi. Fakat gelişen teknikler en büyük projesi olarak tanımlanmak- Bağdat’ta konut yerleşiminin şekillen- ve malzemelerle birlikte farklı konut tadır. 1830 hektarlık bir alan üzerine mesinde farklı dini grupların etkili ol- tipolojileri ortaya çıkmıştır. Gulick’in inşa edilmesi, 600,000 kişilik bir yer- duğu net bir şekilde görülmektedir. Şii araştırmasına göre, Bağdat genelinde- leşim alanı açması ve konutla birlikte Müslümanlar, El-Kazimiyah Türbesi; ki konutlar için 4 farklı konut tipolojisi başka kullanımları da barındırmasıyla Sünni Müslümanlar, El-Azimiyah Tür- sayılabilir: yepyeni bir şehir vadetmektedir. Mi- besi çevresindeki konutlarda daha yo- 1)Geleneksel Konutlar: Bağdat mari tasarım, sosyal ayrışma açısın- ğun bir şekilde oturmaktadır. Rusafah şehir merkezinde çoğunlukla görülen dan oldukça eleştirilebilecek bir proje Türbesi civarı da sadece Sünniler için konut tipidir. Toplam nüfusun yakla- olmasına rağmen savaş sonrasında in- değil Hristiyanlar ve Yahudilerin de şık % 5i bu tür yapılarda yaşamaktadır sanlara şehirden uzak bir yaşam alanı yaşadığı bir yerdir. İlerleyen zamanla ve çoğunlukla düşük gelir grubudur. sunduğu için tercih edilmektedir. birlikte büyüyen ve savaş sonrasında 2)Geçici Konutlar: Şehir merkezin- Sonuç olarak, Bağdat, kuruluşundan da büyük yıkımlara uğrayan kentte den dışarıya doğru 5 km’lik bir alanda itibaren şahit olduğu olaylar ile bir bazı kentsel problemler de net bir şe- görülürler. Devletin, ihtiyaç durumla- anlamda İslâm tarihinin, kültür ve kilde görülmeye başlanmıştır. Ulaşım rında sağladığı geçici konutlardır. medeniyetinin özetini sunar. Bu talih- ağlarının yetersizliği, kentsel arazi kıt- siz şehre önceleri barış, bilim, hikmet lığı, hizmetlerdeki eksiklikler başlıca 3)Bitişik ve Ayrık Nizam Konut- egemen iken zamanla siyasi mücade- problemlerdendir. Bu durum konut lar: Şehir merkezinin çeperinde bu- lelerden, kabile çatışmalarından, isti- tercihlerinin dini unsurlar gözetilerek lunan ve kent nüfusunun %40’ını ba- lalardan, mezhep savaşlarından kay- seçilmesinin yanı sıra; kamu hizmetle- rındıran konutlardır. Orta ve üst gelir naklanan kaos ve anarşi ortamı hakim rine, servislere ve istihdama kolay ula- grubu yaşamaktadır. olmuş ve Bağdat’ı neredeyse her yüz- şımın da kolaylıkla sağlanacağı alanla- 4)Apartmanlar: Şehrin konut po- yılda bir savaş görülen bir şehir hali- rın tercih edilmesine sebep olmuştur. litikası apartmanları sağlamak üzere ne sokmuştur. Medinetüsselam (barış Bağdat’taki geleneksel konutlar ge- evrilmiştir. Sosyal konutlar da apart- kenti) adıyla kurulan Bağdat, ismi ile nelde 2 katlı ve müstakil olarak bilin- manlarla sağlanmaktadır. Merkezin müsemma olamamış, yüzlerce savaşa mektedir. Hem İslam şehirciliği hem dışında olup orta ve üst gelir grubu- sahne olmuş, güzelliklerle beraber çir- de Iraklılar için mahremiyet önemli nun yaşadığı konutlardır. Apartman- kinlikleri de bünyesinde barındırmış- bir unsurdur. Bu sebeple inşa edilen ların kentte giderek artması, kentin tır. Bağdat’ın makus talihi günümüzde evler genellikle, bahçeli olmaktaydı. gelenekleriyle uyuşmasa da tercih edi- de devam etmektedir. Bugün Amerika Bölgenin iklim koşulları sebebiyle len konut politikası bu yöndedir. Tıpkı Birleşik Devletleri ve İngiltere tarafın- de geleneksel konutların çatıları gece ülkemizdeki çok katlı apartmanlardan dan işgal edilen ve doğal kaynaklarıyla uyumaya müsaade edecek şekilde oluşan konut siteleri gibi, Bağdat’ta da sömürgeci devletlerin ilgisini çeken düz olmaktaydı. Betonarme inşaatlar bu durum yaygınlaşmaktadır. Şehir- Bağdat tarihte belirtilen güzel günleri- ni aramaktadır. KAYNAKÇA 5. Abbâsî Hâkimiyeti Döneminde Bağ- 9. http://www.islamansiklopedisi.info/ dat’ın Sosyal Ve Ekonomik Hayatından dia/pdf/c01/c010051.pdf 1. Al-Hasani, M. K. Urban Space Trans- Görünümler: Irak’ta gelenekselle mo- formation in Old City of Baghdad, dernin karışımı, http://www.mimdap. 10. http://www.bbc.co.uk/turkish/indep- 2012 org/?p=45286 th/story/2004/03/printable/040319_ iraq_aniversary_0810nisan.shtml 2. Bismayah New City, http://www.bis- 6. Şen, A., Bağdat Şehri Üzerine Bir İn- mayah.org celeme 3. Gulick, J. Baghdad: Portrait of a City 7. https://tr.khanacademy.org/humani- IIM Physical and Cultural Change: ties/world-history/medieval-times/ Journal of the American Institute of cross-cultural-diffusion-of-knowled- Planners; 1967 ge/a/the-golden-age-of-islam 4. Küçükkürtül; M.R. Kubbelerin Gölge- 8. http://www.islamansiklopedisi.info/ sinde İslam Şehirleri: Mostar Yayınları, dia/ayrmetin.php/idno s.204-209, 2013 ŞEHİR 23

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ROMA ŞEHRİN RUHU ÇALIŞMA GRUBU KURULUŞ SÜRECİ VE KISA TARİHİ 2 İlknur AKÇA * Roma, dünya tarihine yön vermiş büyük bir imparatorlu- 1 Ayşenur YILMAZ ğun başkentidir. Farklı zamanlarda, farklı hayatlar yaşayan; 2 Ebru BÜRKÜK inişleri, çıkışları olan, yaşayan bir şehirdir. Tarihi dokusuyla 1 Hacer Nur ÇERİ gündelik yaşantısı bir arada bulunması sebebiyle dünyanın 2 Seher Beyza MAHMUT her yerinden büyük ilgi gören turistik bir kenttir. Roma İm- 1 Sena ALKAZAK paratorluğu, İtalyan devletleri dönemi ve Modern İtalya’nın 2 Sinemnur TOKDEMİR önemli kentlerinden olan Roma, bu üç dönemin de izlerini taşımaktadır. Çoğu tarihi Avrupa kentinin aksine, Roma’da 1 Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi tarihin yaşandığı alanlar hâlâ gündelik yaşamın bir parçası- 2 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi dır. Roma’nın kuruluşu bir efsaneyle açıklanmaktadır. Efsa- neye göre Roma kentini Romulus ve Remus adlı ikiz kardeşler * İletişim: [email protected] kurmuşlardır. Bu kardeşler savaş tanrısı Mars’ın ve Rhea Sil- via’nın çocuklarıdır. Silvia, kardeşi tarafından tahttan indiri- 24 KONAK len Albologna kralının kardeşidir. Çocuğu olmasın diye bir tapınağa kapatılmıştır. Ancak Silvia, savaş tanrısı Mars’tan ha- mile kalmış, bunun üzerine doğan çocuklar nehre bırakılmış- tır. Bu çocukları dişi bir kurt kurtarmış ve onları emzirmiştir. Sonrasında ise Romulus, kardeşi Remus’u öldürerek tahta tek başına sahip olmuş ve böylece Roma şehri kurulmuştur. Ken- tin dört bir yanında görülen kurt amblemleri ve heykelleri bu efsanedeki kurttur. Efsaneler dışında, kentin M.Ö. 8. yüzyılda kurulduğu bilinmekte olup kent altın dönemlerini M.Ö. 5. yüzyıl – M.S. 5. yüzyıl arası dönemde, yani Roma İmparator- luğu döneminde yaşamıştır. Roma’daki birçok önemli tarihi yapı da bu dönemde inşa edilmiştir.

MÖ 27 yılında, Augustus yönetimi ele yan devletleri arasındaki savaşlar hem Barok dönemde, dünyevi gerçeklerin almış ve bu süreçten itibaren yaklaşık de Napolyon ve Hapsburg işgalleri, sınırsız sonsuzlukta olduğu inancıyla, üç asır süren Pax Romana (Roma Barı- kentin sürekli bir savaş ortamı yaşama- hareket ve sonsuzluk esas alınmıştır. şı), Roma’nın bütün unsurlarıyla Akde- sına neden olmuştur. En sonunda İtal- Organiklik ve doğacılık eğilimi dikkat niz havzasına nüfuz edişini simgelemiş- yan birliği kurulmuş ve 1871’de Roma, çekmektedir. tir. Roma barışıyla gelen refahla birlikte İtalya’nın başkenti seçilmiştir. Yapı cephelerinde Rönesans’ın objektif imar faaliyetleri ivme kazanmış ve tüm ve akılcı düzenleri terk edilmis, sübjek- imparatorluk topraklarında hızlı bir Mimari Değerleri tivizm yani kisisel heyecanlara uygun kentsel dönüşüm süreci yaşanmıştır. İtalya’da Roma’da, Rönesans’ın katı ku- keyfi hareketlilik egemen olmustur. Rö- Kent tarihinin gidişatı, Roma İmpara- rallarına bir tepki olarak ortaya çıkan nesans’ın ve hatta Maniyerist dönemin torluğu’nun gidişatıyla paraleldir. Roma ve 17. yüzyılda ülkenin gözde üslubu düz ve statik çizgileri, Barok’ta cephe- İmparatorluğu, kavimler göçü sonunda olan Barok mimari (Karşı-Reform ha- lerde girinti ve çıkıntıya, dalgalanma- Batı Roma ve Bizans olarak ikiye bö- reketi) şehrin genelinde hala etkisini lara dönüsmektedir. Mimarlık öğeleri, lünmesiyle birlikte kentte de gerileme sürdürmektedir. Rönesans’a oranla işlevleri düşünülmeden, sistemli olarak dönemi başlamıştır. Dış baskılara bir de yapıların hem planları hem de beze- kırılıp bükülmektedir. Cephelerde, di- veba salgınları ve depremler gibi doğal me programı değişmiştir. Barok; insa- namik ve savrulan hareketler denen- felaketler eklenince, kent karanlık bir nı şaşırtan geniş meydanlar ve ışınsal mekte, böylece mimari, hareketin son- sürece girmiştir. kent planlarını mimariye kazandır- suzluğuna kendini kaptırmaktadır. Işık Roma, neredeyse 11. yüzyıla kadar koca mıştır. Barok mimarlık abartılı hacim gölge oyunları üzerinde durulmuştur. bir harabe olarak kalmıştır. Kentin tek- ve dekorları kullanarak görkem ve güç Barok mimarlık örneklerinde, eğri çiz- rar canlanması ise, Rönesans ile müm- etkisi yaratmaya çalışmıştır. Tanrı ve gi ve alanlar, değişen ışık altında, ışığa kün olmuştur. Bu canlanmada, giderek kral, dönemin iki mutlak hükümdarı- bağlı bir hareketin yaratılmasına olanak güçlenmeye başlayan Papalık makamı- dır. Tanrı için kiliseler, kral için saray- sağlamakta ve yapıya ritim katmaktadır. nın da rolü vardır. Bu dönem içinde lar yapılmaktadır. Kilise iç mekanları Sade cepheler heykelsi bir hal almakta, Rönesans’ın birçok önemli sanatçısının Cennet’in küçük bir örneğini vermeyi bezeme strüktürü tümüyle örtmektedir. yolu Roma’dan geçmiş, haliyle kente amaçlamaktadır. Resim, heykel ve mi- Roma’da bulunan; Kolezyum (Amphit- birçok yeni yapı eklenmiş, restorasyon- marlık bezemesi bu amacın gerçekleş- heatrum Flavium), Aziz Petrus Bazili- lar yapılmıştır. mesine yardımcı olmaktadır. Yapıların kası, Vatikan (Basilica Di San Pietro), 15. yüzyıldan sonra kentin savaş döne- iç mekanları ışıklıdır. Kubbe içleri ve Aziz Petrus Meydanı, Vatikan (Piazza mine geçtiği bilinmektedir. Hem İtal- tavanlar, abartılı ve karmaşık perspektif San Pietro), Roma Forumu Ve Palatino sistemlerinin kullanımıyla gerçekleşti- Tepesi, Sant Angelo Kalesi (Castel S. rilmiş resimlerle sonsuza açılmaktadır. ŞEHİR 25

Angelo), Santa Maria Maggiore, Circus malzemeleri sökülerek Rönesans Dö- bir Pagan tapınağı olsa da, sonradan ki- Maximus, Piazza del Popolo, Campo nemi’nde başka yapıların inşaatında liseye çevrilmiştir. de' Fiori, Piazza Repubblica, Piazza San kullanılmıştır. Bu durum Kolezyum’da Pantheon’un bugünkü yerine dikilmiş Pietro, Panteon gibi tarihi yapılar Ro- görülen deformasyonun en önemli se- ilk tapınak, M.Ö. 27 yılında, Roma ma’yı Roma yapan başlıca yapılardır. bebi olmuştur. Güneyindeki duvar ta- senatosunun Konsüllerinden Agrip- Bu yapılardan bazıları aşağıda örnek- mamen deforme olmuş; hatta buradan pa tarafından inşa edilmiştir. Agrippa lenmiştir: alınan taşlar Rönesans Dönemi’nde, Roma İmparatorluğu’nu kuran ve ilk KOLEZYUM şehirdeki pek çok köprü, saray ve San Roma İmparatoru olarak tahta ge- Kolezyumun yapımına komutan Ves- Pietro Bazilikası’nın yapımında kulla- çen Caesar Divi Filius Augustus’un en pasyan’ın emri ile M.S. 72 yılında baş- nılmıştır. Ancak kuzey duvarları hala önemli kurmaylarından biridir. Ancak lanmış ve oğlu Titus döneminde biti- dört katlı kemerlerle yükselmektedir. Agrippa tarafından inşa edilen ilk ta- rilmiştir. Kolezyum aslında bir arena Günümüzde, Papa her yıl Paskalya ön- pınak, zamana yenik düşmüş ve yıkıl- olmasına rağmen bu özel adını İmpa- cesi Cuma günü amfi tiyatroda fener mıştır. Günümüzde ayakta olan ‘Yeni rator Neron’un ‘Colossus’ isimli heyke- alayı düzenlemektedir Pantheon’ ise Roma İmpratorluğu’nun linden almıştır. 30 metre yüksekliğin- PANTHEON en parlak çağındaki Nerva-Antonious deki dev heykel Kolezyum’a çok yakın Antik Roma döneminden kalan, en iyi hanedanından Hadrianus tarafından bir konumda bunduğu için adı ‘Flavius şekilde korunmuş tapınaktır. Panthe- M.S. 118 yılında tasarlanmış ve hayata Amfi Tiyatrosu’ olan yapı zamanla ‘Co- on, M.S. 118-225 yılları arasında inşa geçirilmiştir. losseum- Kolezyum’ olarak anılmaya edilmiştir. Günümüzde İtalya’nın Roma Tapınağın dış görüntüsüne sütunlar başlamış ve bu isim bugüne kadar gel- şehrinde, en çok ziyaret edilen turistik büyük bir estetik ve güzellik katsalar miştir. Kolezyum’un mimarı hala bilin- eserlerin başında gelmektedir. da, boyutları ve yüceliği dışarıdan ba- memektedir. İddiaya göre Titus, ken- Tüm tanrıların tapınağı anlamına gelen kışta tam olarak anlaşılamamaktadır. disinden sonra bir daha böyle ihtişamlı Pantheon; antik dönemde inşa edilmiş İçeri girildiğinde dev boyutlarının tam yapı yapmasın diye mimarı hayvanlara olarak farkına varılabilmektedir. Tava- yem olarak vermiştir. Panteon İmparatorlar burada Roma halkını eğ- lendirmek için ve biraz da kendi eğlen- celeri için gladyatör dövüşleri düzenlet- tirmiştir. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların ye- niden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olmuştur. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkanları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hristi- yan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kul- lanılmıştır. Roma dönemindeki belirgin sınıf ayrı- mı kolezyumun inşasına da yansımıştır. Yapı oturma sıralamasında sınıf ayrımı- na göre inşa edilmiştir. İşçi sınıfı ve halk arenaya en uzak yer olan en tepelerde otururken önemli insanlar en yakın yerlerde oturmuştur. 13. YY’da kale olarak kullanılmasının dışında aslında 18. YY’a kadar Kolez- yum herhangi önemli bir olaya tanık- lık etmemiştir. Bu dönemde Kolezyum bir taş ocağı olarak kullanılmış ve yapı 26 KONAK

nındaki açıklığa ‘Oculus’ ismi verilmiş TREVİ ÇEŞMESİ çevrelediği bir Neptün figürü bulun- ve mekanı aydınlatan ışık yalnızca bu maktadır. Yunan mitolojisindeki Kro- kısımdan içeri süzülmektedir. Ayrıca Trevi Çeşmesi (Fontana di Trevi) ya da nos ile Rheia’nın oğlu, Zeus ve Hades’in Pantheon yerden 44 metre yükseklikte- bilinen adıyla “Aşk Çeşmesi” Roma’nın kardeşi Poseidon; Roma mitolojisinde ki kubbesi sayesinde, Ayasofya inşa edi- en ünlü yapılarından biridir. Çeşme, ise Neptün (Neptunus) olarak bilin- lene kadar (532-537) dünyanın en yük- Papa XII. Clement tarafından Hey- mektedir. Tritonlardan biri huysuz bir sek kubbeli yapısı olarak bilinmektedir. keltıraş Nicola Salvi’ye yaptırılmıştır. denizaltını dizginlerken diğeri ise daha M.S. 7. Yüzyılda Hristiyan halk, şehir- Roma’daki diğer ünlü yapılara nazaran sakin olan hayvanı sürmektedir. Bunlar deki veba salgınını bu tapınağın şeytan- daha yeni sayılan çeşmenin yapımına denizin 2 zıt halini simgelemektedir. ların bulaştırdığına inanmış ve böyle 1732 yılında başlamış ama toplam 30 Çeşmenin sağındaki rölyefte Acqua bir söylenti yayılınca tapınağın kiliseye yılda, pek çok sanatçının yardımı ile Vergine su kemerini yaptırarak suyunu çevrilmesine karar vermişlerdir. Tapı- tamamlanabilmiştir. Yapımı 30 yılda kente getirdiği kaynağı keşfeden genç nağa da “Basilica of St. Mary and the tamamlanmış olan çeşmenin üzerinde ve güzel kız betimlenmiştir. Çeşme- Martyrs” yani Azize Meryem ve Şehit- birçok heykel bulunmaktadır. nin üzerinde bulunan figürler sırasıyla ler Kilisesi ismini vermişlerdir. ‘Meyve Bolluğu’ , ’Tarlaların Verimlili- Çeşmelerinde doğa formları ilk defa or- Trevi Çeşmesi, adını çevresindeki üç ği’ , ’Sonbaharın Zenginliği’ ve ‘Bahçe- taya çıkmakta, Rönesans’ın düz formlu sokağın birleşimi olduğu ve aynı za- lerin Zengiliği’ heykelleridir. malzemeler ile tasarlanan çeşmelerinin manda üç yeraltı su kaynağının bu nok- yerini almaktadır. Özellikle Bernini, tada toplandığı düşünüldüğü için aldığı Trevi Çeşmesi her ne kadar muhteşem çeşmelerini doğadan çıkarıldığı gibi söylenmektedir. bir görünüme sahip olsa da çeşmenin kullandığı doğal çatlak kayalarla tasar- bu kadar ünlü olmasının bir nedeni de lamıştır. Trevi Çeşmesi, bu anlayışın en Roma’nın en ünlü simgelerinden olan çeşmeye dilek dileyip bozuk para atıl- güzel örneği olup, Barok’un uğultuyu, Trevi Çeşmesi üzerinde yer alan hey- masıdır. İnanışa göre kim dilek diler ve gürültüyü ve doğayı ne kadar sevdiği- kellerin her biri bir olayı veya bir kişi- sağ eli ile sol omzunun üzerinden çeş- nin somut bir göstergesidir. Birbirleri- yi nitelendirmektedir. Çeşmenin orta meye bozuk para atarsa o kişinin dileği ne girmiş doğal kayaların zirvelediği kısmında 2 Deniz Ulağının (Triton’un) bir kompozisyonda, sular kademeli havuzcuklardan taşarak aşağıya doğru Roma'nın en ünlü yapılarından biri olan akmakta ve büyük bir havuz içine dö- Trevni Çeşmesi ya da bilinen adıyla \"Aşk külmektedir. Çeşmesi\" Papa XII. Clement tarafından Heykeltıraş Nicola Salvi'ye yaptırılmıştır. ŞEHİR 27

St. Peter Meydanı tikan’da bulunmaktadır. Günümüzde turistin dikkatini çekmektedir. gerçekleşmekte ve Roma’ya tekrar gel- Papalık makamında Franciscus bulun- Dünyanın en küçük ülkesi olmasına mektedir. Havuza atılan bu paralar her maktadır ve 2013 yılında seçilmiştir. rağmen tarihten gelen değerlerini ko- akşam toplanarak yardım kuruluşlarına Vatikan siyasi ilişkilerde Kutsal Ma- rumaları ve ülke içerisinde düzeni sağ- bağışlanmaktadır. kam, Papa da Kutsal Peder olarak ta- lamaları bu zamana kadar bozulmayan Trevi Çeşmesi günümüze kadar birçok nınmaktadır. bir yapı oluşturmalarını sağlamıştır. filme konu olmuştur. “When in Rome”, Vatikan yerleşik nüfusu günümüzde Katolikliğin imgeleri ülkenin simgesi “To Rome with Love”, “Roman Holi- 900-1000 arasındadır. 100 kişiyi geç- haline gelmiş ve kent surlarının içinde day”, “La Dolce Vita”, “Eat Pray Love”, meyen İsviçreli paralı askerlerle korun- mekansallaşmıştır. Tüm mimari unsur- “La Grande Bellezza”, “Ladri Di Bicic- maktadır. İsviçreli askerlerce korun- ları başka bir çalışmada ayrıntılı olarak lette” ve “Angels And Demons” burada maları zaman zaman tartışma konusu incelediğinde toplumsal hafıza ve me- çekilen filmlerden sadece birkaçıdır. olsa da Vatikan’ın filmlere ve romanlara kan ilişkisi daha net bir şekilde ortaya konu olan gizli sırlarını, söylentiye göre, konulabilecektir. KENT İÇİNDEKİ ÜLKE: VATİKAN hiçbir şekilde açıklamamaktadırlar. Vatikan, Roma sınırları içinde fakat Şehrin çevresi surlarla çevrilidir. St. KENTSEL KORUMA TARİHİ ve Roma’dan ayrı, kendi yönetimi ve kendi Peter Bazilikası en baskın yapıdır. KORUMA POLİTİKALARI yasaları olan; dünyanın en küçük ama Önünde bulunan St.Peter Meydanı da Tarihi yapıları koruma davranışları- en etkili ülkelerinden biridir. Müslü- ülkenin en önemli meydanıdır. Mey- na farklı yönelimler ve değer yargıları manlar için Mekke ve Kudüs’ün kutsal dan, bugünlerde ülkemizde boşluklarla şekil verirken, onarım yöntemleri ko- beldeler kabul edilmesi gibi; tüm dün- oluşturulmaya çalışan meydanların ak- nusunda da farklı anlayışlar her çağda yadaki Hristiyanların Roma Katolik Ki- sine kütlelerle çevrelenmiş ve sınırları görülmüştür. Helenistik dönemde, güce lisesi’nden dolayı kutsal olarak addetti- belirlenmiştir. Böylece mekan daha ta- sahip kişilerin korumaya yönelik tutum ği bir yerdir. 1929 yılında bağımsızlığını nımlı bir hale gelmiş ve bu zamana ka- ve davranışlarında, kendi ün ve itibar- ilan etmiştir. dar kullanılarak işlevini kaybetmeden larını geleceğe aktarma kaygıları ağır Vatikan sosyalist bir şekilde yönetil- günümüze kadar gelmiştir. Meydan basarken, Romalılarda bu kaygı doruk mektedir. Gördükleri işe göre dünya- içerisine araçla girilmesine izin veril- noktasına ulaşmıştır. Roma’ya eski ihti- da en az maaş alan insanlar buradadır. memektedir bu yüzden sadece yayalar şamını kazandırma gayretiyle bazı pa- Papa’dan alacakları Şükran Duası onlar tarafından kullanılabilen bir mekan ol- palar da korumacı politikalar izlemiştir. için çok daha önemlidir. muştur. Kentin simgelerinin, tarihinin Korumaya yönelik çabaların güçlendiği Hristiyanların Tanrı’nın yeryüzündeki ve sanat ürünlerinin sergilendiği Va- asıl dönem ise 18. yüzyıl olarak görül- temsilcisi olarak gördükleri Papa, Va- tikan Müzesi, yerli ve yabancı pek çok mektedir. M.S. 410 yılında şanlı Roma İmpara- torluğunu üç günde çökerten Vizigot istilası ile başlayan kültürel, sanatsal ve anıtsal yapıların yağma edilmesi Roma- lıları harekete geçirmiştir. 14. yüzyılda, hayalindeki Roma özlemiyle kente ge- len ozan Petrark, büyük bir düş kırıklı- ğıyla yıkıntıları gezmiş ve Romalıların tarihlerine karşı saygısız davranışlarına ve cehaletlerine karşı isyanını haykır- madan edememiştir. Roma’yı Roma yapan kültürün kalıntıları olan tarihi eserlerin bir listesinin çıkarılması ça- lışmaları da bu dönemde başlamıştır. 15. yüzyılın güçlü yöneticisi Papa Ni- colaus V. Roma’ya geldiğinde kenti gü- zelleştirmek için kolları sıvamıştır. 17. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, Röne- 28 KONAK

sans döneminin de etkisiyle, kültür ve Restorasyon Şartı) olarak tanınmıştır. simgesi haline gelmiştir. Şehrin ruhunu koruma bilinci Avrupa’ya da sıçramış- Bunlardan birkaçı şu şekildedir: oluşturan mimari eserleri ve bu eserle- tır. Roma’dan diğer Avrupa ülkelerine • Yapının eski ve yeni öğeleri arasın- rin kentle bütünlüğü günümüze kadar doğru yoğun bir tarihi eser kaçakçılığı etkisini ve görkemini korumayı başara- başlamış, Avrupa müzeleri Roma eser- daki üslup farkı algılanabilir olma- bilmiştir. Her biri ayrı ayrı tarihi, mima- leriyle zenginleşme yolunu tutmuştur. lıdır. ri, sosyal özellikler gibi çeşitli nitelikleri 18. yüzyılda koruma yerini soğukkanlı • Yeni sıva ve dekoratif öğelerden barındırarak geçmişten günümüze ula- ve akılcı yaklaşımlara bırakmıştır. Ko- olabildiğince kaçınılmalıdır. şan birer miras olmakla birlikte; birbir- ruma uygulamalarına karşı eleştiriler • Restorasyon sırasında yapıdan sö- leriyle, yenilenmeleriyle, yenileriyle de yükselmekte, tarih ve kültür, tarafsız ve külmek zorunda kalınan parçalar, bir bütünlük içinde kentsel açık hava insancıl bir yaklaşımla inceleme altına yapının yakınında sergilenmelidir müzesi olarak herkesi etkilemeyi başar- alınmaktadır. • Uygulanan restorasyonun özellik- mış ve başarmaya devam etmektedir. lerini açıklayan bir pano yerleşti- Böylelikle bu şehir, hem Roma tarihine 19. yüzyıl bilimsel bakış açısının ege- rilmelidir. hem de dünya tarihine önemli bir kül- menliğini ilan ettiği dönem olmuştur. • Restorasyonun değişik evrelerinin türel miras olarak kalmıştır. Üniversitelerde tarihi eserlerin korun- aşamaları fotoğraflarla belgelen- Genel olarak baktığımızda ise “kültü- ması ile ilgili kürsüler kurulmuş, belge- melidir. rel miras”, geçmişten bugüne ulaşmış, ler didik didik taranmış, önyargısız de- 1964 yılında ise Venedik Tüzüğü, kül- insanların sahiplik bağı içinde olmak- ğerlendirmeler yapılmıştır. Colosseum, tür varlıklarının korunması ve resto- sızın sürekli değişim halinde olan de- Titus Zafer Anıtı gibi tarihi anıtların rasyonuna ilişkin uluslararası nitelikte ğerlerinin, inançlarının, bilgilerinin onarımında da artık çok titiz ve hassas temel bir belge olarak kabul görmüştür. ve geleneklerinin bir yansıması olarak uygulama ilkeleri gözetilmiştir, kopya Venedik Tüzüğü, çağdaş restorasyon betimlenen somut ve somut olmayan ve taklit azalmıştır. prensiplerinin evrensel düzeyde geliş- tüm varlıklar olarak tanımlanmaktadır. tirilmesi bakımından değerli bir belge Ayrıca insanlar ve mekânlar arasında 1936’dan sonra, Mussolini kente gör- olarak, tarihi çevrenin korunması ve zaman içinde meydana gelen etkileşim- kemli bir çehre kazandırmak için yeni- yaşatılmasında bir dönüm noktası ol- den kaynaklanan çevrenin tüm özellik- leme çalışmalarına hız vermek istemiş, muştur. lerini de içermektedir. Bu insan-me- ancak plancıların arasındaki sanat ta- Kültürel Miras Değerlendirmesi kan-zaman bağlamında ise özgünlük, rihçi, arkeolog ve şehir plancıları buna Roma tarih boyunca güçlü bir kültürel bütünlük, tarihsel değer, belgesel değer, karşı direnmişlerdir. Giderek güç kaza- mirasa ev sahipliği yapmıştır. Özellikle estetik ve sanatsal değer, teknik ve tek- nan bilinçlenme sayesinde, Roma eski mimari eserleri kentin karakterini oluş- nolojik değer, enderlik - teklik değeri, karakterini çok fazla kaybetmeden bu- turmuş, içlerinden birçok yapı şehrin grup değeri, kullanım değeri, folklorik günlere gelmiştir. değer gibi değerler de kültürel miras Kolezyum değerlendirmesinde ölçüt olarak alına- 20. yüzyıl başında Giovannoni, eski eserin çevresindeki tarihi dokuyla bir- ŞEHİR 29 likte, bütünlüğünün ve mimari düzeni- nin bozulmadan korunması anlayışını getirmiştir. Giovannoni’nin görüşleri, 1931 yılında Uluslararası Müzeler Ör- gütü tarafından Atina’da düzenlenen toplantıda kabul edilen ve “Carta del Restauro Italiana” olarak bilinen ona- rım esasları ve kuralların şekillenme- sinde etkili olmuş ve bu isim altında kurumsallaşmıştır. 1883’te 3. Roma Mimarlar ve Mühen- disler Konferansı’nda sunulan Boi- to’nun ilkeleri, konferans bildirgesinin temelini oluşturmuş ve sonraki yıllarda “Primera Carta del Restauro” (Birinci

Roma din-tarih-sanat kavram üçlüsünün bu- ridir. Bir diğeri ise yerelde kent insanın, luştuğu, köklü bir medeniyet/uygarlık oluştur- yetkililerin yapmış olduğu şehre, şehrin muş olan, dünya çapında önemli bir kültürel ruhunu korumaya dair yaklaşımlarıdır. “güç” sahibidir. Tarihi Roma kenti bu gücü Bu konuda gazetlerde çıkan haberlere din-tarih-sanat kavram üçlüsünün yansımala- bakacak olursak: rının hala görüldüğü değerlerden almaktadır ve aynı zamanda bu değerler de Tarihi Roma -“ Kararnameyle, tarihi çeşmelere dal- kentini güçlü yapmaktadır. mak, ayaklarını sokmak, mermer çer- çevelerine oturup yemek ya da içecek bilecek değerler arasındadır. kalma olağanüstü sayıda eserin hala iyi tüketmek, hayvanlara bu çeşmelerden Günümüzde kültürel mirasa yaklaşım bir şekilde korunup, görülebiliyor ol- su içirmek ya da hayvanları, çamaşırları çok farklı şekillerde olmakla birlikte, ması; bir bütün olarak Roma'nın tarihi vs buralarda yıkamak yasaklandı. Çeş- Birleşmiş Milletler’in bir kurumu olan merkezi ve binaları, üç bin yıllık tarihin melere bozuk para dışında herhangi bir UNESCO (United Nations Educatio- kesintisiz dizisine tanıklık ediyor olma- şey atmak da cezaya tabi olacak şekilde nal, Scientific and Cultural Organizati- sı; alanın kendine has özelliklerinin, belirlendi.” on / Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve çok çeşitli bina tipolojilerinin kentin Kültür Kurumu) dünya üzerinde, kül- karmaşık morfolojisine uyumlu bir şe- -“ABD merkezli fast-food devi Mc- türel miras olarak görülen değerler için kilde entegre edilmiş olması; Roma’nın Donald's, İtalya'nın Roma ve Floransa koruma çalışmaları da yapmaktadır; iki bin yıldan uzun bir süredir hem laik kentlerinde simgesel yapıların yakınına bu amaçlarla en bilinen ve temel olarak hem de dini bir başkent olması; hukuk, şube açma girişiminde bulununca İtal- yaptıkları eylem, belirledikleri eserleri, dil ve edebiyatta en yüksek ifadesini yanların tepkisiyle karşılaştı. Fast-food alanları “Dünya Miras Listesi”ne dahil bulan ve Batı kültürünün temeli olan restoranının mahallenin sanatsal, kül- etmeleridir. Bu listeye dahil olan eser ya yaygın bir uygarlığın kalbi olması; aynı türel ve sosyal kimliğini altüst edeceği da alanlar hem yerel olarak hem de ulu- zamanda kökenlerinden beri doğrudan ve insan yoğunluğu zaten yüksek olan sal olarak birer miras sayılmakta ve ona Hristiyan inancının tarihi ile ilişkilen- bölgede hem trafik ve ulaşım sıkıntısına göre düzenlemeler, müdahaleler yapıl- dirilmesi” gibi açıklamaları Roma’nın hem de güvenlik sorunlarına yol açabi- maktadır. Roma tarihi kent merkezi ise ve Vatikan’ın korunması gerekliliğine leceği öne sürüldü. Küreselleşmeye kar- yukarıda bahsedilen değerlerin nere- dair sebeplerdir. şı İtalyan mutfağını savunmak amacıyla deyse hepsini içeren bir bütünlüğe sa- Bu sebeplerden yola çıkarak söyleyebi- konu mahkemeye taşındı”. hip olduğu için ilk olarak 1980’de Dün- liriz ki Roma din-tarih-sanat kavram ya Miras Listesi’ne alınmıştır; 1990’da üçlüsünün buluştuğu, köklü bir mede- -“Roma sokaklarında tarihi mekanlara ise belirlenen alanda genişletilme yapıl- niyet/uygarlık oluşturmuş olan, dün- yakın yerlerde yemek- içmek yasak- mıştır. Roma tarihi kenti içinde ayrı bir ya çapında önemli bir kültürel “güç” landı. Kolezyum'u ziyaret ederken ağza şehir devleti olarak bulunan Vatikan’ın sahibidir. Tarihi Roma kenti bu gücü atılmış bir lokmanın cezası 32 dolardan tamamı ise 1984’te Dünya Miras Liste- din-tarih-sanat kavram üçlüsünün başlıyor, 646 dolara kadar çıkıyor. Tari- si’ne alınmıştır. yansımalarının hala görüldüğü değer- hi bölgelerde kamp kurmak, konakla- UNESCO’nun Roma tarihi kenti ve ne- lerden almaktadır ve aynı zamanda bu mak da Roma Kent Konseyi'nin getir- redeyse benzer şekilde Vatikan için yap- değerler de Tarihi Roma kentini güçlü diği yasaklardan.” mış olduğu “neredeyse 3000 yıllık tarih yapmaktadır. boyunca üretilen eşsiz sanatsal değerle- Genel olarak baktığımızda Roma’nın Bu haber örnekleri ile Roma’da yerel yö- re sahip olması; yüzyıllar boyunca, Ro- UNESCO Dünya Miras Listesi’ne da- netimler ile halkın şehri sahiplenip ko- ma'da bulunan sanat eserlerinin, dünya hil edilmesi; Roma’nın ve Vatikan’ın rumadaki yaklaşımlarını görebilmek- çapında kentsel planlama, mimarlık, kültürel değerlerinin saptanması ve o teyiz. Roma gibi çok fazla kültürden teknoloji ve sanatın gelişimi üzerinde değerlerin daha nitelikli korunması insanların gelip geçtiği bir şehirde mu- belirleyici bir etkisinin olması; evrensel açısından koruma yaklaşımı olarak bir hakkak hatalar, yanlışlıklar vardır ama olarak Roma’nın arkeolojik alan değeri- esere ya da alana yapılabilecek dünya bu müdahalelerin hepsi bize uluslarara- nin kabul edilmiş olması; antik çağdan çapında en önemli uygulamalardan bi- sı ilkeler ve yasaların, yerel yönetimle- rin tedbirlerinin, yerel halkın sahiplen- mesinin ve turistlerin duyarlılığının bir şehrin ve o şehrin ruhunun korunması için neler yapılabileceğine dair örnekler sunmaktadır. 30 KONAK

KAYNAKÇA 8. UNESCO, Historic Centre of Rome, 18. http://www.icomos.org.tr/ the Properties of the Holy See in that 19. https://tr.khanacademy.org/humaniti 1. Akçay T. Cumhuriyet Döneminde Ro- City Enjoying Extraterritorial Rights 20. https://www.bbc.com/turkce/haber- ma'nın Siyasal ve Sosyal Durumu. Ar- and San Paolo Fuori le Mur. alındığı keoloji Dergisi; 2007. yer: https://whc.unesco.org/en/list/91 ler-dunya-40261091 21. https://www.bbc.com/turkce/haber- 2. Akşit O. Roma İmparatorluk Tarihi. İs- 9. Roma’nın Tarihçesi. alındığı yer: ht- tanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat tps://www.bavul.com/sehir-rehberi/ ler-turkiye-37889346 Fakültesi Yayınları. roma/tarihce; 2017. 22. http://t24.com.tr/haber/romada-tari- 3. Eccardt T. Secrets of the Seven Smallest 10. Timetürk. Jül Sezar Biyografisi. alın- hi-yerlerde-yeme-icmeyasagi,214372 States of Europe. New York: Hippocre- dığı yer: https://www.timeturk.com/ ne Books; 2005. jul-sezar/biyografi-805220 4. Hasdemir G. Roma Cumhuriyet Dö- 11. Kaya K. Roma Gezisi: https://yoldaol- nemi Portre Sanatı “Gelenekler Ve mak.com/; 2016. Stiller”. Diyarbakır: Dicle Üniversitesi; 2014. 12. https://serhatengul.com/roma-panthe- on-tapinagi-tarihi-mimarisi/ 5. Kuloğlu N. Boşluğun Devinimi: Mima- ri Mekandan Kentsel Mekana,Trabzon. 13. http://www.italyaonline.net/ 14. https://gezimanya.com/vatikan/ 6. Teraman Ö. Kent Mekanı Tasarımın- 15. http://www.tarihikentlerbirligi.org/ da İdeolojik Bir Temsil Aracı: Küçük Asya’da Roma İmparatorlar Kültü’nün wp-content/uploads/KorumaBilin- Mimari Yoluyla Temsili. İstanbul: İs- ci-Ekitap.pdf tanbul Üniversitesi Yayınları; 2014. 16. http://www.icomositalia.com/ 17. https://whc.unesco.org/en/list/91 7. Yerelden Ulusala Ulusaldan Evrensele Koruma Bilincinin Gelişim Süreci, Çe- kül Vakfı Yayınları; 2010. ŞEHİR 31

32 KONAK

AFET TIBBI Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüzün amacı; her ay farklı bir afeti konu edinerek, farklı alt çalışma gruplarının araş- tırmaları ile tıbbi insani yardım kavramının daha iyi anlaşılmasıdır. Çalışma gruplarımız; konuları ile ilgi- li literatür taramaları sonucu ulaşılan kitap, makale ve rapor gibi referans kabul edilebilir kaynaklardan faydalanmaktadır. Her afet sonrasında afeti daha geniş gruplarla irdelemek için atölye çalışmaları dü- zenlemekteyiz. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Afete Bağlı Sağlık Sorunları • Tıbbi İnsani Yardım Kuruluşları • Akademide Afet Tıbbı • Acil Afet Yönetimi • Afet Tıbbı Etiği 2. Atölye 33 • Yemen İç Karışıklığı 2015 • Pakistan Sel Felaketi 2010 • Japonya Fukuşima Nükleer Kazası 2011 • Filipinler Haiyan Tayfunu 2013 • Van Depremi 2011 • Haiti Kolera Salgını 2010 • Tayland Sel Felaketi 2011 • Somali Kıtlık Felaketi 2011 • Bangladeş Sidr Siklon Felaketi 2007 AFET TIBBI

Dünyanın En Kalabalık Müslüman Ülkesi: Endonezya ve 2016 Depremi Yerkürenin Katmanları DEPREM VE ÜLKENİN GENEL GÖRÜNÜMÜ TIBBİ İNSANİ YARDIM ÇALIŞMA GRUBU Deprem Nedir ve Nasıl Oluşmaktadır? 3 Merve KARACA* Yerküre dört temel katmandan oluşmaktadır. Bunlar katı ka- 1 Awab ALNEAMY buk; nerdeyse katı olan ve oldukça sıcak manto tabakası; sıvı 2 Merve ATEŞ dış çekirdek ve katı iç çekirdektir. Katı kabuk ve üst, sert man- 3 Zeynep Merve AYDAR to tabakası litosfer adı verilen bir bölgeyi oluşturmaktadır. Li- tosfer tektonik plakalar adı verilen dev parçalardan oluşmak- 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi ta olup bu plakalar, altındaki manto tabakası yavaşça akarken 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi sürekli yer değiştirmektedir. Bu kesintisiz hareket, Dünya'nın 3 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi kabuğunda strese neden olmaktadır. Stres çok şiddetlendiğin- de yer kabuğunda fay adı verilen çatlakların oluşmasına yol * İletişim: [email protected] açmaktadır. Yer kabuğunun fay hattındaki hareketi nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak 34 KONAK geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsmasına ‘DEPREM’ adı verilmektedir. Bir depremin başladığı yer merkez üssü olarak adlandırılmakta olup en yoğun sarsıntılar bu bölgede hisse- dilmektedir. Depremler oluş nedenlerine göre farklı gruplara ayrılmaktadır. Depremlerin çoğu tektonik levha hareketleri sonucu oluşmakta olup bu tür depremlere tektonik depremler adı verilmektedir. İkinci tip depremler volkanik depremler- dir. Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşmaktadırlar. Üçüncü tip depremler de çöküntü depremleridir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerile- rin, tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşluklara tavan blokunun çökmesi ile oluşmaktadırlar.

Sismograf krallıklara ve sultanlıklara ev sahipli- dükkân, 139 ibadethane, 1 okul ve 1 Bir diğer tip olarak ise odağı deniz di- ği yapan, son 200 yılda sömürgecile- hastane hasar görmüştür. Endonezya binde olan derin deniz depremleridir. rin elinde kalan bu adalar topluluğu, Meteoroloji, Klimatoloji ve Jeofizik Bu tip depremlerden sonra, deniz- 1949’da Hollanda’dan bağımsızlığını Ajansı (BMKG), tsunami riski olmadı- lerden kıyılara kadar oluşan ve bazen kazanmıştır. Bundan sonraki 60 yıllık ğını belirtmiştir. kıyılarda büyük hasarlara neden olan Endonezya siyasal hayatı üç döneme dalgalar oluşur ki bunlara tsunami adı ayrılmaktadır (20 yıllık Sukarno Dö- DEPREME BAĞLI ORTAYA ÇIKAN verilir. nemi, 32 yıllık Suharto Dönemi ve SAĞLIK SORUNLARI halen devam eden Reform Dönemi). Endonezya depreminde 104 kişi haya- Bir depremin enerjisi, sismik dalgalar Günümüzde ise ülke Endonezya ana- tını kaybetmiş; 397 kişi ağır, 616 kişi denilen titreşimlerle Dünya’yı dolaş- yasasına göre Cumhuriyet rejimi ile hafif yaralanmıştır. Yaralanan kişile- maktadır. Bu sismik dalgalar ‘sismog- yönetilmektedir. rin büyük çoğunluğu deprem sonucu raf ’ adı verilen cihazlarla ölçebilmek- oluşan göçük vb. nedeni ile ortope- tedirler. Bir sismograf, cihazın altın- 2016 Endonezya Depremi dik sorunlar (ampütasyon, kırık vb.) daki sismik dalgaları algılayıp bunları 7 Aralık 2016 Çarşamba günü, saat yaşamıştır. Bu kapsamda depremden kaydetmektedir. Depremin nasıl oluş- yaklaşık 05:00'te Endonezya'nın Su- etkilenen bölgelere ortopedi uzmanı, tuğunu, deprem dalgalarının yer ka- matra Adası’ndaki Aceh eyaletinin anestezist ve paramediklerden oluşan buğunda ne şekilde yayıldığını, ölçü Pidie Jaya bölgesinde 6,5 büyüklüğün- ekipler yollanmış; yaralılara tekerlekli aletlerini ve yöntemlerini, kayıtların de yaklaşık 10 km derinliğe sahip bir sandalye, koltuk değneği yardımları değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili deprem meydana gelmiştir. Deprem yapılmıştır. Depremde 83.235 kişi evi- diğer konuları inceleyen bilim dalına en fazla Aceh eyaletinde Pidie Jaya, Bi- ni kaybetmiş başka yerlere yerleşmek da ‘sismoloji’ denmektedir. reuen ve Pidie bölgelerini etkilemiştir. zorunda kalmıştır. Binaların, köprü- Deprem sonucunda çoğu Pidie Jaya lerin yıkılmasına bağlı olarak özellik- Dünyanın En Büyük Ada Ülkesi: bölgesinden olmak üzere 104 kişi ha- le evsiz kalan depremzedelerin temiz Endonezya yatını kaybetmiştir; 397 kişi ağır, 616 suya ve gıdaya ulaşımı zorlaşmıştır. Resmi adı Endonezya Cumhuriye- kişi hafif yaralanmıştır; 18.752 ev, 139 Buna bağlı olarak ishal, cilt hastalıkları ti olan bu ülke 264 milyon nüfusu ile Dünyanın en kalabalık dördüncü ül- DEPREM İLE İLİŞKİLİ DEPREMZEDELERDE kesidir. 17.508 adaya sahip olan En- OLUŞABİLECEK YARALANMALAR donezya Güney Doğu Asya’da, Hint ve Pasifik Okyanusları arasında yer Yaralanma tipi • Kırılma almaktadır. Kuzeyde Malezya, doğu- Yaralanma lokalizasyonu • Yumuşak Doku Hasarı da Doğu Timor ve Papua Yeni Gine • Enfeksiyon ve güneyde Avustralya ile komşudur. Yaralanma Nedeni • Yanık Başkenti Cava Adasının kuzey kıyı- • Ezilme sında yer alan Cakarta şehridir. Dün- • Ampütasyon yanın en büyük Müslüman nüfusuna • Çoklu Yaralanma sahip olan Endonezya etnik ve kül- • İç Organlar türel açıdan çeşitli bir ülkedir. İslam • Baş/ Yüz/ Boyun dışında Hristiyanlık, Hindu, Budizm • Gövde gibi inançlara mensup insanlar da ya- • Ekstremiteler şamaktadır. • Göğüs • Karın Endonezya Takımadaları adı verilen • Omurga ve yüzyıllarca birbirinden bağımsız • Ezilme/ Göçük Altında Kalma • Kaymak/ Düşmek • Obje Çarpması AFET TIBBI 35

oldukça yaygınlaşmış, toplu yaşamın sağlık kurumları bölgede psikososyal • Endonezya hükümetini afete mü- artmasına bağlı olarak üst solunum destek amaçlı çalışmalar yürütmüştür. dahele aşamasında desteklemiştir. yolu ve akciğer enfeksiyonları artmış- tır. Depremzedelere temiz su ve gıda DEPREME ULUSLARASI YANIT • Etkilenen kişilere acil yardım ve yardımı yapılarak, hijyen kitleri dağı- Endonezya 2016 depremine yardım durum değerlendirme amacı ile tılarak bu salgınların önüne geçilmeye götüren uluslararası organizasyonlar deprem bölgesine personel gön- çalışılmıştır. başlıca şunlardır: dermiştir. • Dünya Gıda Programı (WFP) Psikososyal Sorunlar • Dünya Sağlık Örgütü (WHO) • Mutfak setleri, çadırlar, barınak Depremler can kayıplarının ve fizik- • Birleşmiş Milletler Çocuklara tamir kitleri, hijyen kitleri ve aile sel travmaların yanında yadsınama- kitleri dağıtmıştır. yacak ölçüde psikososyal travmalara Yardım Fonu (UNICEF) neden olmaktadır. Depremden sağ • Birleşmiş Milletler İnsani Yardım • Lojistik alanında çalışmalar yap- kurtulanlar aile bireylerini, komşula- mıştır. Özellikle OCHA, UN- rını, arkadaşlarını kaybetmiş olmanın Koordinasyon Ofisi (OCHA) HCR, UNICEF ve WFP’nin bir travmasını aynı zamanda da evleri- • Birleşmiş Milletler Mülteciler arada yürüttüğü ve Birleşik Kral- ni, maddi birikimlerini kaybetmenin lık Uluslararası Kalkınma Ajansı üzüntüsünü yaşamaktadırlar. Devam Yüksek Komiserliği (UNHCR) (DFID)’nın finansal açıdan des- eden artçı sarsıntılar depremzedelerin • Güneydoğu Asya Uluslar Birliği teklediği ‘‘Yanıt vermeye Hazır korkularını tetiklemekte, kişiler evle- (Ready to Respond)’’ adlı proje et- rine girmeye çekinmektedir. Ayrıca (ASEAN) kili olmuştur. Bu proje afetlere ha- afetten direkt etkilenen ve oraya sağlık • ASEAN Afet Yönetiminde İnsani zırlık yaparak; daha ucuz, daha iyi hizmeti götüren sağlık çalışanlarında ve daha hızlı yardım çalışmaları- da travma sonucu stres belirtileri gö- Yardım Koordinasyon Merkezi nın yapılmasını amaçlamaktadır. rülmüştür. Tüm bunlara bağlı olarak (AHA Centre) Bu amaç doğrultusunda afet riski yerel sağlık kurumları, uluslararası or- • Uluslararası Göç Örgütü (IOM) olan bölgelere ve yakındaki böl- ganizasyonlar, IFRC, STK’lar ve diğer Bu organizasyonlar; gelere daha afet olmadan gerekli malzemeleri (sağlık kitleri vb.) 36 KONAK

Endonezya 23 Mayıs 1950'de WHO'ya katılmış- sağlık biriminin konuşlandırılması; tır. WHO Endonezya Ofisi; WHO Güney-Doğu koltuk değneklerinin ve tekerlekli san- Asya Bölgesel Ofisi’ne bağlıdır. WHO Endonez- dalyelerin tedarik edilmesine odakla- ya’da, tüberküloz, HIV / AIDS, sıtma, aşı önle- nan sağlık müdahaleleri yapılmıştır. nebilir hastalıklar, ruh sağlığı, yaralanmaların 3. Su, sağlık ve hijyen çalışmaları, gü- önlenmesi, bulaşıcı olmayan hastalıkların önlen- venli suya erişimin sağlanmasına, en- mesi alanlarında çalışmaktadır. kazların temizlenmesi ve hastalık ris- kinin azaltılmasına odaklanılmıştır. depolamışlardır. Afet sırasında bu alanlarında çalışmaktadır. WHO ve 4. Daha güvenli yaşam koşullarına eri- malzemelerin dağıtımını ulusal Endonezya’ nın diğer iş birliği alanları şimi desteklemek için barınma ve yer- ve özel lojistik şirketleri ile sağ- arasında anne ve çocuk bakımı, sağlık- leşim desteği sağlanmıştır. lamışlardır. WFP ve UNICEF bu lı yaşlanma, gıda güvenliği, insan kay- malzemelerin nasıl kullanılacağı, nakları, ilaçlar, sağlık sistemleri bilgisi, Müdahalenin Uygulanması ne işe yarayacağı gibi konularda uluslararası sağlık düzenlemeleri, sal- eğitimler düzenlemiştir. Ayrıca gın hastalıklar ile salgın hastalık ve acil Sağlık: Endonezya’da WFP’nin katkıları durum müdahaleleri yer almaktadır. Sağlık alanındaki müdahalelerin yö- ile Ulusal Lojistik Kümesi oluştu- netilmesi için PMI çalışanlarından; rulmuştur. ULUSLARARASI KIZILAY 29 sağlık personeli, 13 uzman doktor, VE KIZILHAÇ DERNEKLERİ 5 pratisyen, 7 hemşire, bir ebe, bir ec- WHO’nun Afete Yaptığı FEDERASYONU (IFRC) VE zacı ve iki gönüllüden oluşan bir ekip Yardımlar DEPREME YANITI görevlendirilmiştir. Tıbbi yardım, üç WHO Endonezya Ofisi; Sağlık Krizi IFRC 2016 Endonezya depremine yö- tıbbi ekip tarafından desteklenen kur- Merkezi (CHC/MOH) ve Endonezya nelik müdahalelerini Endonezya Kı- tarma çalışmaları ile devam etmiştir. Afet Yönetimi Ulusal Kurulu (BNBP) zılhaçı (PMI) aracılığı ile planlamış ve Mevcut hastaneler, ilçe sağlık ofisi ve ile afet boyunca izleme çalışmalarında yürütmüştür. sağlık grubu ekipleri ile yakın koordi- birlikte hareket etmiştir. Ayrıca OCHA nasyon içinde çalışılmıştır. ve diğer Birleşmiş Milletler (UN) Müdahale Stratejisi Şubat ayının sonunda sağlık hizmet- ajansları ile koordinasyon halinde ça- 1. Temel ev ve gıda dışı eşyalar, nakit leri, PMI ile yürütülen çalışmalar lışmıştır. bağış dağıtımı dâhil olmak üzere acil ile birlikte ilk yardım, genel kontrol, Afetzedelere tıbbi yardım, arama-kur- ev ihtiyaçları yardımı yapılmıştır. sağlık tesislerinde ağır yaralanmalar tarma çalışmaları sırasında Endonezya için tedavi ve sevk dâhil olmak üzere Sağlık Bakanlığı’na sahada ve data top- 2. Psikososyal destek, ilk yardım, acil genel tıbbi destek verilmiş ve 5.749 lama, sürveyans alanlarında yardım hastaya (3.633 kadın ve 2.16 erkek) etmiştir. ulaşılmıştır. Tedavi edilen başlıca sağ- Aşılama, psikolojik destek, hijyen ve lık sorunları olan üst solunum yolu sanitasyon, kronik hastalık ve vektör kaynaklı hastalık alanlarında çalışma- lar yürütmüştür. WHO Endonezya Ofisi Endonezya 23 Mayıs 1950'de WHO'ya katılmıştır. WHO Endonezya Ofisi; WHO Güney-Doğu Asya Bölgesel Ofisi’ne bağlıdır. WHO Endonez- ya’da, tüberküloz, HIV / AIDS, sıtma, aşı önlenebilir hastalıklar, ruh sağlığı, yaralanmaların önlenmesi, bulaşı- cı olmayan hastalıkların önlenmesi AFET TIBBI 37

hastalığı, dermatit ve diyare olarak ile gerçekleştirilmiştir. yardım çalışmaları ve çocuklar için belirlenmiştir. Sağlık Kümesi talebine Psikososyal destek faaliyetleri iki grup oyun terapileri uygulanmıştır. yanıt olarak, PMI uzak bölgelerden halinde yapılmıştır. Bir grup deprem- gelen başvurular için yedi ambulans den etkilenen toplum üyeleri için bir Su, sanitasyon ve hijyen: görevlendirilmiştir. Nisan 2017'de ilk diğer grup ise PMI çalışanları ve gö- Teniz suya erişim, salgınların önlen- yardım eğitimi gerçekleştirilmiştir. nüllüleri için psikososyal destek sağla- mesi amaçlı sanitasyon sistemleri ta- Başlangıçta Pidie Jaya'dan on gönüllü mıştır. Depremden etkilenen toplum- mir edilmiş, tuveletler oluşturulmuş, (6 kadın ve 4 erkek) bölgesel PMI ta- da psikososyal destek, hem depremin ailelere maddi yardımlar yapılmıştır. rafından eğitimci olarak eğitilmiştir. yaşandığı ilk anlarda acil olarak, hem Topluluklardaki ilk yardım eğitimi de iyileştirme aşamalarında uygulan- Barınak: dört gün boyunca, beş köyden eğitim mıştır. Yetişkinler için psikososyal ilk Depremin ilk anından itibaren acil almış 150 kişi (129 kadın ve 21 erkek) olarak, etkilenen bölgelerin yakının- daki depolardan yardım malzemeleri gönderilmiştir. Değerlendirmeler ve yardım operasyonları için etkilenen bölgelerdekinin yanı sıra komşu böl- gelerdeki personel de dâhil olmak üzere 200'den fazla personel görev- lendirilmiştir. Acil durum aşamasında 3.700 branda, 2.400 aile seti, 500 bebek seti, 9.000 minder, 100 aile çadırı, 5 acil çadırı ve 1000 battaniye dağıtıl- mıştır. Kurtarma aşamasında, Avust- ralya Dış İlişkiler ve Ticaret Dairesi Başkanlığı (DFAT) desteğiyle, nakit transfer programı ile barınak sektö- rüne yönelik müdahale gerçekleştiril- miştir. Pidie Jaya Bölgesi'ndeki beş alt bölgedeki 26 köyden 500 aileye, çöken KAYNAKÇA Mimari Yoluyla Temsili. İstanbul: İs- 12. https://serhatengul.com/roma-panthe- tanbul Üniversitesi Yayınları; 2014. on-tapinagi-tarihi-mimarisi/ 1. Akçay T. Cumhuriyet Döneminde Ro- 7. Yerelden Ulusala Ulusaldan Evrensele ma'nın Siyasal ve Sosyal Durumu. Ar- Koruma Bilincinin Gelişim Süreci, Çe- 13. http://www.italyaonline.net/ keoloji Dergisi; 2007. kül Vakfı Yayınları; 2010. 14. https://gezimanya.com/vatikan/ 8. UNESCO, Historic Centre of Rome, 15. http://www.tarihikentlerbirligi.org/ 2. Akşit O. Roma İmparatorluk Tarihi. İs- the Properties of the Holy See in that tanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat City Enjoying Extraterritorial Rights wp-content/uploads/KorumaBilin- Fakültesi Yayınları. and San Paolo Fuori le Mur. alındığı ci-Ekitap.pdf yer: https://whc.unesco.org/en/list/91 16. http://www.icomositalia.com/ 3. Eccardt T. Secrets of the Seven Smallest 9. Roma’nın Tarihçesi. alındığı yer: ht- 17. https://whc.unesco.org/en/list/91 States of Europe. New York: Hippocre- tps://www.bavul.com/sehir-rehberi/ 18. http://www.icomos.org.tr/ ne Books; 2005. roma/tarihce; 2017. 19. https://tr.khanacademy.org/humaniti 10. Timetürk. Jül Sezar Biyografisi. alın- 20. https://www.bbc.com/turkce/haber- 4. Hasdemir G. Roma Cumhuriyet Dö- dığı yer: https://www.timeturk.com/ ler-dunya-40261091 nemi Portre Sanatı “Gelenekler Ve jul-sezar/biyografi-805220 21. https://www.bbc.com/turkce/haber- Stiller”. Diyarbakır: Dicle Üniversitesi; 11. Kaya K. Roma Gezisi: https://yoldaol- ler-turkiye-37889346 2014. mak.com/; 2016. 22. http://t24.com.tr/haber/romada-tari- hi-yerlerde-yeme-icmeyasagi,214372 5. Kuloğlu N. Boşluğun Devinimi: Mima- ri Mekandan Kentsel Mekana,Trabzon. 6. Teraman Ö. Kent Mekanı Tasarımın- da İdeolojik Bir Temsil Aracı: Küçük Asya’da Roma İmparatorlar Kültü’nün 38 KONAK

CİNSEL SAĞLIK VE CİNSİYET ÜREME SAĞLIĞI EĞİTİMİ Prof Dr Ali İhsan Taşçı Prof Dr Ali İhsan Taşçı Cinsellik; birey kadar toplumu ve kamu otoritele- Eğitim, bireyin toplumsal hayatta yerini alabilme- rini ilgilendiren, tıbbî, sosyal, ahlakî, hukukî ve dinî si için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinebil- boyutları olan kapsamlı bir konudur. mesini ve kişiliğini geliştirmesini sağlar. Sadece planlı eğitim faaliyetleri değil, görme, duyma, Cinsel eğitim, cinselliğin sağlıklı olması için şart- tatma, deneme gibi hayat tecrübeleri de eğitimin tır. Ancak cinsel eğitimin içeriği, zamanı ve so- bütünleyici parçalarıdır. rumluları konusunda tartışmalar devam etmekte- dir ve yeni sorunlar ortaya çıktıkça edecektir. Karşılaştığı her tutum ve davranış çocukta iyi veya kötü bir iz bırakacaktır. Özellikle ilk yıllardaki Medya ağırlıklı mevcut cinsel eğitim kaynakları olumsuz örnekler etkisini hayat boyu sürdürece- cinselliği ve kamu düzenini olumsuz etkileyen ğinden, erişkinler her alanda sorumluluklarının görüntü ve yazılarla kirlenmiş durumdadır. Ayrıca farkında olmalıdır. eğitim ilke ve usulleri yurt dışı kaynakların tercü- meleri şeklindedir. Yeni nesillerin başarısı öncekilerin başarı ve tecrübelerinden faydalanmalarına bağlıdır. Her Bu kitap, ebeveynlere, çocuk ve gençlerin eğiti- ebeveyn ve erişkin, sonraki neslin gözünde birer minden sorumlu eğitimcilere, sağlık konusunda model olacağını düşünmeli, ‘hayat boyu eğitim’ ile danışmanlık yapmak durumunda olan sağlıkçıla- kendini geliştirmelidir. ra, aile danışmanlarına ve gençlere kaynak olması amacıyla, tıbbî terminolojiden mümkün olduğun- Bu kitap, ebeveynlere, çocuk ve gençlerin eğiti- ca arındırılarak, kolay okunabilecek ve anlaşılabi- minden sorumlu eğitimcilere, sağlık konusunda lecek şekilde yazılmıştır. danışmanlık yapmak durumunda olan sağlıkçıla- ra, aile danışmanlarına ve gençlere kaynak olması amacıyla, tıbbî terminolojiden mümkün olduğun- ca arındırılarak, kolay okunabilecek ve anlaşılabi- lecek şekilde yazılmıştır. AFET TIBBI 39

40 KONAK

GÖÇ HAREKETLERİ Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüz; Ensar ve Muhacir kardeşliği çerçevesinde yeni bir medeniyetin temellerinin atıl- dığı Hicret’i kendisine yol gösterici bilen, göç kavra- mına bu pencereden bakmanın yanı sıra yüzyıllardır karşı karşıya kaldığımız ve insanların yurtlarından ayrılmak zorunda kalmaları neticesinde ortaya çıkan kitlesel göç hareketlerini tüm yönleriyle araştırma- yı, öğrenmeyi, bu alanlarda etkinlikler düzenleyerek toplumsal duyarlılığı arttırmayı, projeler oluşturarak saha çalışmaları yapmayı amaç edinen ve bu alanda düzenli okumalar yapan ekip çalışmasıdır. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Tarihi Göç Hareketleri • Yakın Tarih Anadolu’ya Göç Hareketleri • Suriye’den Anadolu’ya Göç • Göç Politikaları • Yakın Tarih İslam Dünyası Göç Hareketleri • Göçe Dair Organizasyonlar • Göç ve Sağlık 2. Konferans 41 • Hicret Hareketi • Endülüs’ten Mağrip’e Tehcir Meselesi • Yahudilerin Babil Sürgünü • 1864 Büyük Çerkes Sürgünü • Biladü’ş Şam (661-1918) • Kırım Tatar Sürgünü • 93 Harbi Sürgünleri GÖÇ HAREKETLERİ

BOŞNAKLAR YAKIN TARİH ANADOLU'YA GÖÇLER ZAMAN, MEKAN VE KİŞİ AÇISINDAN GÖÇ ÇALIŞMA GRUBU 19. yüzyılın son çeyreğinde, Osmanlı hâkimiyetinin son bul- 1 Busenur AKBAY* duğu coğrafyalarda şartlar Türkler ve Müslümanlar aleyhine 2 Elif Tayyibe POLAT değişmiştir. Değişen bu şartlardan en çok etkilenenler, şüp- 1 Enes Taha BAŞER hesiz Balkan coğrafyasında yaşayan Türkler ve Müslümanlar 1 Ömer Ali ÖZDAŞ olmuştur. 93 Harbi’nin Osmanlı Devleti tarafından kaybedil- mesi neticesinde bir yandan Rusya’nın Panslavist politikaları 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi diğer yandan Avrupa’nın kendine bir savunma duvarı oluş- 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi turma çabaları, Balkanları tam bir ateş hattına çevirmiştir. Ateş hattında kalan ülkelerden biri de Bosna-Hersek’tir. * İletişim: [email protected] Bosna-Hersek Coğrafyası 42 KONAK Avrupa kıtasının Güneybatı, Balkan yarımadasının ise Kuzey- batısında yer alan Bosna; kuzey, batı ve güneyden Hırvatistan, doğudan Sırbistan, yine güneyden Karadağ ile çevrili olup Adriyatik Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır. Ülkenin coğrafyası merkez ve güneyde dağlık, kuzeybatıda tepelik, kuzeydoğuda düzlük bir karakter sergiler. Bosna ve Hersek Bölgeleri, fiziki özellikler açısından farklılıklar göstermektedir. Bosna; dağlık ve ormanlık bir yapıda, karasal iklim özelliğine sahip bir böl- gedir. Ülkenin güney kıyılarındaki Hersek bölgesinde ise Ak- deniz iklimi görülür. Bosna bölgesinde Sava ve Drina Nehirle- ri geçerken; Hersek bölgesinden Neretva Nehri geçmektedir. Bosna; sık ve gür ormanlara sahipken, Hersek bölgesi kireçta- şının varlığına bağlı olarak beyaz kayalıklardan meydana ge- len derin kanyonlardan oluşmaktadır. Bir Balkan ülkesi olan Bosna-Hersek’te Sırp, Hırvat ve Boşnaklar bir arada yaşamak- tadır. Devletin hâkim unsuru Müslüman Boşnaklardır.

Bosna-Hersek Tarihi ğinde bağımsızlığını ilan etmiştir. ise 1918 yılında gerçekleşmiştir. Bu beş Balkan araştırmalarının birçoğunda, büyük dalga haricinde de Boşnakların Boşnaklar, bölgeye milattan sonra 7. ve Boşnakların Anadolu’ya Göçleri Anadolu’ya küçük kitleler halinde göçleri 8. yüzyılda yerleşen Slavlar olarak belir- Bosna 1878 yılında Berlin Kongresiyle olmuştur. tilmektedir. 11. yüzyılda Bosna Krallığı’nı Avusturya-Macaristan himayesine bıra- Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kuran Boşnaklar günümüz Bosna ulu- kılmıştır. Bunun üzerine Avusturya-Ma- askerlerinin 1878 yılında Bosna’ya gir- sunun da tarihi arka planını bu krallıkla caristan, Bosna’yı işgale başlamıştır. Bos- mesiyle bir tedirginlik yaşanmıştır. Müs- oluşturmuştur. nalı Müslümanlar vatanlarının “gavur” lümanlar dinlerini, adetlerini ve kültür- Boşnakların Sırp veya Hırvat olmadığına tarafından işgalini hazmedemedikleri lerini kaybedecekler diye endişeye kapıl- en büyük kanıt aynı dönemde kurulan için işgale karşı ayaklanmış, bu halk ayak- mışladır. Bunun yanı sıra Boşnaklara ait Sırp ve Hırvat Krallıklarının yanında bu- lanması 1878 yazı ve sonbaharı boyunca olan arazilere el konulup, bu topraklar günkü topraklarında Bosna Krallığının sürmüştür. Bosna-Hersek halkı ellerinde- daha sonra oraya yerleşecek olan Hristi- kurulmasıdır. Tarihi Bosna Krallığı, Boş- ki basit silahlarla her ne kadar işgale karşı yan ahaliye dağıtılmıştır. naklara Sırp ve Hırvatlardan ayrı bir tari- dursalar da bunu engelleyememişlerdir. hi köken sunmaktadır. Bosna-Hersek ta- Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Yaşanan olaylar sonucunda Bosna halkı rihi ile ilgili çalışmalarda, Boşnakların İs- Bosna’yı işgal ettikten sonra 1918 yılına Avusturya-Macaristan’a karşı ayaklan- lam öncesi dönemleri dini inançlarından kadar Bosna’dan Türkiye’ye beş büyük mıştır. Bu isyanları bastıran yeni ikti- Bogomilizm şeklinde bahsedilmektedir. göç dalgası olmuştur. İlk göç dalgası 1878 dar isyanlardan dolayı Boşnaklara karşı 1463’te Fatih Sultan Mehmed’in Bos- yılında Avusturya-Macaristan’ın Bosna’yı olumsuz bir tavır alıp çeşitli zulümler na’yı fethetmesinden sonra İslamiyet ile işgalinden hemen sonradır. yapmaya başlamıştır. Bunun üzerine Boş- tanışan Bosna ahalisi, 1878 Berlin Ant- İkinci göç 1882 yılında Avusturya-Maca- nak ahalisi daha rahat bir yaşam sürebil- laşması’na kadar Osmanlı hâkimiyetinde ristan’ın Boşnaklara askerlik mecburiyeti mek için göç etmiştir. kalmışlardır. Önce Avusturya-Macaris- getirmesinden dolayı olmuştur. Üçüncü İkinci göç dalgası 1882 yılında Avustur- tan İmparatorluğu, ardından Yugoslavya göç “Dzabic Hareketiyle” 1900 yılında ya-Macaristan’ın Boşnaklara zorunlu topraklarının parçası olan Bosna-Hersek, olmuştur. Dördüncü dalga 1908 yılında askerlik getirmesi sonucunda gerçekleş- 1992 yılında Aliya İzzetbegoviç önderli- Avusturya-Macaristan’ın ilhakı netice- miştir. O yıllarda göç için müracaatların sinde gerçekleşmiştir. Beşinci göç dalgası sayısı artmış ve göçmenlerin sayısı da GÖÇ HAREKETLERİ 43

yükselmiştir. Avusturya-Macaristan göç Bosna-Hersek’ten Osmanlı’ya 63.000 fusuyla kalkınma çalışmalarına başlamış edenlerin dönüşünü engellemek için gi- kişi göç etmiştir. Bazı tarihçilere göre bu olan Türkiye Cumhuriyeti, Balkan Türk- denlerin mülklerini Hristiyan özellikle sayı yanlıştır ve çeşitli görüşlerde sayı leri olarak sınıflandırdıkları Boşnakların Katolik köylülere vermiştir. 260.000’e kadar çıkmıştır. Göçmenlerin durumunu yakından takip etmiştir. Yeni Üçüncü göç dalgası 1900’de Mostar Müf- sayısı konusunda farklı bilgiler olması, bu devletin iktisadi ve askeri olarak kuvvet- tüsü Ali Fehmi Dzabic’in isyanıyla baş- konuda doğru bilgi vermeyi zorlaştırır. lenmesi için Anadolu’ya muhacirlerin lamıştır. O dönemde iktidar, Müslüman Sonuçta Bosna-Hersek’in demografik ha- getirilmesi düşünülmüş ve uygun olarak halkı Hristiyanlaştırmaya çalışmış, ikti- ritası büyük ölçüde değişmiş ve bu durum Balkan Türkleri için çalışmalar başlatıl- darın bu çalışmalarına karşılık Boşnaklar olumsuz sonuçlara yol açmıştır. mıştır. da Dzabic önderliğinde bir mücadeleye Gazi Mustafa Kemal Paşa da muhacirler girişmiştir. Bütün bu olumsuzluklar Boş- Türkiye Cumhuriyeti Dönemi ile ilgili olarak ‘‘Rusya’dan da getirmek nakları göçe zorlamıştır. Avusturya-Ma- Sırp Hırvat Sloven Krallığı ve devamı ola- mümkün olursa oradan da getireceğiz caristan, 30 Ekim 1901’de, Boşnaklar için rak Sırpların daha güçlü olarak kendileri- fakat bence Garbi Trakya’dan Türkleri kâ- göç emrini vermiş, Boşnakların göçlerini ni temsil etmeye başladıkları Yugoslavya milen nakletmek lazımdır.’’ demiştir. 1929 Avusturya-Macaristan’ın yanı sıra Sırp ve Krallığı döneminde Bosna coğrafyasında yılına kadar Balkan devletleri ile ilişkile- Hırvatlar da desteklemiştir. hedef yine Türkleşmiş bir unsur sayılan rini düzeltmiş olan Türkiye, göç ile ilgili Dördüncü göç dalgası, 1908 yılında Müslüman Boşnaklar olmuştur. işbirliği sağlanması için gerekli ortamı Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i Sırp Hırvat Sloven Krallığı’nın ilk baş- hazırlamıştır. ilhakıyla başlamıştır. 7 Ekim 1908’de bakanı Sırp Stojan Protiç 1917’de bir ko- Boşnakların göçlerinden 1923-1934 ser- Osmanlı'nın Bosna’daki hâkimiyeti bit- nuşmasında ‘‘Bosna’yı bize bırakın. Bizim best göçmen ve 1934-1938 iskânlı göç- miştir. Osmanlı kaynaklarına göre Mart Bosna ile ilgili çözümümüz vardır. Or- men olarak iki dönemde bahsedilebilir. 1909’dan Mart 1910’a kadar Bosna-Her- dumuz Drina Nehri’ni geçince Türklere 1924 döneminde Türkiye; tüm olanakla- sek’ten Osmanlı’ya 5.672 kişi gelir. 1910 24 saat, en çok da 48 saat süre verilecek. rını Yunanistan’dan gelen mübadillerin yılının sonuna doğru sayı 17.044 kişi Daha önce Sırbistan’da yaptığımız gibi ve- göçü ve iskânı için seferber etmiş durum- olmuştur. Boşnakların Osmanlı’ya göçü rilen süre içinde dedelerinin dinine geri daydı ve diğer mübadeleye tabi bölgeler aynı zamanda yeni iktidara bir tepkidir. dönmeyen Boşnakların hepsi kesilecek- dışında Balkan ülkelerinden gelecek Boş- Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i tir.’’ cümleleriyle Boşnakları yine zulüm nakların iskân işlemlerinin devlet eliyle ilhak etmesine karşı Osmanlı’ya önceden dolu günlerin beklediğini gözler önüne yürütülmesi pek de imkân dâhilinde de- gelen Boşnaklar, toplantılar ve mitingler sermiştir. Hiçbir sebep olmaksızın kat- ğildi. Bu yüzden, Balkanlardan gelecek düzenlemiştir. ledilmeye, malları yağmalanmaya başla- muhacirler için “serbest göçmen” olma, Bosna-Hersek’ten Osmanlı’ya 1878- nan Boşnaklar can ve mal güvenliklerini diğer bir ifadeyle iskân hakkı talep etme- 1918 yılları arasında göç edenlerin sayısı sağlamak için gözlerini tekrar Anadolu’ya me şartı konulmuştur. hakkında farklı bilgiler vardır. Avustur- çevirmiştir. Bu dönemde Türkiye Boşnakların göç ya-Macaristan’ın resmî bilgilerine göre Kurtuluş Savaşı’nın ardından azalan nü- için Anadolu’ya gelirken yanlarında ha- yatlarını devam ettirebilecek miktarda para bulundurmalarını da şart koşmuş- tur. Bu şartı sağlayan ve Türkiye sınırına giren Boşnaklar ise bir vatandaşlık be- yannamesi imzalayarak mıntıka doktor- ları tarafından muayene edilip daha sonra iskân etmeleri üzere serbest bırakılmıştır. Boşnakların ülkemize iskânlı göçmen olarak kabul edilmeye başlanıldığı 1934- 1938 sürecinde Türkiye Cumhuriyeti İskân Kanunu’nun 7. maddesi, muhacir- lerin iskânında esas alınacak noktaları belirlemekteydi. Maddeye göre, Türk ır- kından olup hükûmetten iskân yardımı istememeyi yazı ile bildiren muhacirler ve mülteciler, Türkiye içinde istedikle- ri yerde yerleşmeye serbest bırakılırlar. 44 KONAK

Hükûmetten iskân yardımı isteyenler, yonları ve Şubeleri tarafından hazırlana- Bunların bedeli ise, daha sonra taksitler hükûmetin göstereceği yerlere gitmeye caktı. halinde geri alınacaktı. mecburdurlar. Balkan Türkleri olarak 2. Sevk bölgelerine gelen muhacirler, is- 10. Yeni bir köy ya da mahalle oluşturul- anılan Boşnaklar da Türk ırkına mensup kân edilecekleri kazalara arabalarla veya duğunda ise cami, mektep, çeşme gibi olan göçmenlere yönelik kararlar altında hayvanlarla gönderileceklerdi. işler için yapılan masraflar, oraya yerleş- iskân edilmişlerdir. Yerleştirilen Boşnak- 3. Kazalara giden muhacirler, iskân yerle- tirilenlerin hissesine bölünerek, hazinece lara zirai üretime geçmeleri konusunda ri tespit edilip meskenlerinin inşası bitin- daha sonra geri alınacaktı. tohum ve tarım aracı yardımında bulu- ceye kadar, beher on haneye bir muhacir 11. Muhacirler, göç tarihlerinden itiba- nulmuştur. ailesi düşecek şekilde merkez köylere da- ren, altı sene askerlikten ve iskân edil- 1938 sonrasında da Bosna-Hersek coğ- ğıtılacaklardı. dikleri günden itibaren de iki sene malî rafyasında zaman zaman meydana gelen 4. Kış mevsimine kadar, köy ve kasaba- vergilerden muaf tutulacaktı. sıkıntılarla ülkemize göçler görülse de bu ların çevresindeki boş, mirî, metruk ve göçmenlerin çoğunluğu vatanlarına dön- mevkuf arazilerden, muhacirlere toprak Ulaşım müştür. verilecek ve meskenleri inşa edilecekti. Muhacirin Komisyonu tarafından Avus- 5. Muhacirlerin toplu halde, aynı yerde turya Macaristan’ın zulmünden kaçan, GÖÇMENLERİN YAŞADIĞI ve akrabaları ile birlikte iskân edilmesine topraklarına Katolikler tarafından el ko- SIKINTILAR VE ENTEGRASYON dikkat edilecekti. nulmuş Boşnak göçmenlerin, geçici top- SÜRECİ 6. Yerleşim bölgesinde muhacir için bir lanma yerlerine ulaşabilmeleri için tren ve iş bulunmasına çalışılacaktı. Sanat erbabı gemilerle indirim anlaşması sağlanmıştır. Vatandaşlık ve Yardımlar ustalar, kalfalar, çıraklar ve hocaların şe- Boşnaklar kendi imkanları ile kara, deniz Boşnakların Osmanlı’ya göçü ve vatan- hir ve kasabalarda iş ve güç sahibi olması ya da demiryolunu kullanarak, Anado- daşlıkları üzerine 11 Ekim 1910’da bir sağlanacaktı. lu’ya geçişte önemli bir konumda olan tezkere yayınlanmıştır. Tezkereye göre 7. Hazineden parasız arazi almış olanlar, Üsküp, Prizren, Priştine gibi yerlere göç- muhacir pasaportuyla gelenlere usulüne arazinin kendilerine tesliminin üzerinden müştür. Rumeli’ye yerleştirilemeyenler uygun olarak vatandaşlık verileceği; pasa- on sene geçmedikçe bu araziyi satamaya- deniz ve kara yolu ile İstanbul’a gelmiş- portu olmayanlardan askerlik hizmetini caklardı. Kendilerine mesken ve diğer tir. Kısaca göçmenler önce bulundukla- yapanların ise bir vilâyeti mesken tutarak malzeme verilerek hazineye borçlanan- rı yerlere yakın iskele ve istasyonlara at göçlerinin mümkün olabileceği hükme ların bu borçları ödemedikçe mesken, arabasıyla veya yaya olarak ulaşmışlar, bağlanmıştı. hayvan ve diğer malzemelerini satamaya- daha sonra gemi veya trenle Anadolu’ya Avusturya Macaristan hem Müslümanla- caklardı. nakledilmiştir. ra zulmedip hem de onların Osmanlı top- 8. Hasta olanlar, hekimler tarafından mu- Olumsuz hava koşulları gibi etkenler göç- raklarına göçünü engellemeye çalışırken ayene edildikten sonra, gerekirse en yakın leri zorlaştırmıştır. Örneğin beş parasız ve 1909 yılında yapılan bu anlaşmaya kaçak hastaneye sevk edilerek tedavilerinin ya- perişan bir hâlde 30 kişilik 6 aile, aralık yollardan Osmanlı’ya başvuran göçmen- pılması sağlanacaktı. ayı boyunca yürüyerek, Osmanlı’ya göç lerin akıbetini de eklemek istemiştir. Ka- 9. Yerleştirilen muhacirlere, plân dâhilin- edebilmişti: ‘‘Onların arasında yirmiden çak yollardan başvuran Boşnakların Os- de bir mesken, iki baş çift hayvanı, tarım fazla çıplak, yalınayak küçük çocuk’’ var- manlı’dan iade edilmesini istemeyeceğini âletleri ve tohumluk zahire dağıtılacaktı. dı. fakat bu göçmenlerin geride kalan tüm Bir diğer örnek ise 1904’de, Krayina’nın mal varlıklarına dair hakkın Avusturya ileri gelenleri toplanarak, Osmanlı’ya göç Macaristan hükümetine geçeceğini bil- dirmiştir. Boşnakların Osmanlı’ya göçü ve vatandaş- Balkan Savaşları esnasında ve sonrasın- lıkları üzerine 11 Ekim 1910’da yayınlanan da Boşnakların da aralarında bulunduğu bir tezkereye göre muhacir pasaportuyla göçmen sayısı 800.000leri gördüğünde gelenlere usulüne uygun olarak vatandaşlık göçmenlere dair daha büyük bir düzen- verilmesi; pasaportu olmayanlardan asker- leme yapılması, yapılacak yardımların lik hizmetini yapanların ise bir vilâyeti mes- bir standart oluşturması şart olmuştur. ken tutarak göçlerinin mümkün olabilmesi Böylece aşağıdaki maddelere sahip İs- hükme bağlanmıştır. kân-ı Muhâcîrîn Nizâmnâmesi 13 Mayıs 1913’te kabul edilmiştir: 1. Muhacirler ile ilgili bilgileri içeren bir defter, iskân bölgelerindeki İskân Komis- GÖÇ HAREKETLERİ 45

etme kararı almıştır. En ağır şartlarda ger- da görülmüştür. Bunun bir örneği Kara- olarak gördükleri Türkiye’ye geçici veya çekleşen bu göç aylar sürmüştür. Krayi- mürsel’in Semtler köyünde yaşanmıştır. kalıcı olarak göç etmişlerdir. nalılar yolda açlık, sefalet ve hastalıklarla Semtler köyüne 17 sene önce Bosna’dan mücadele ederek Bosna, Sancak, Koso- gelmiş 31 hâne muhacir iskân edilmiş BOŞNAKLARIN ETNİK KÖKENİ VE va, Makedonya güzergâhını kullanarak ve kullanımlarına verilen araziye Cedid KÜLTÜRÜ Selânik’e varmıştır. Bu kafilenin bir kısmı köyü ahalisi tarafından yapılan tecavüz Eski zamanlardan beri aynı toprak üze- gemilerle Selânik’ten İzmir’e geçerken, ile muhacirler ziraattan mahrum bırakıl- rinde yetişmiş insanların; toplum için yaklaşık 1000 hane Krayinalı yaya olarak mıştır. Bu olaya hükûmetin göz yumduğu düzenleyici ve birleştirici bir kültürün Edirne’ye varmıştır. anlatılırken, mesele Dâhiliye Nezareti’nin oluşmasına katkıda bulundukları, kültür- nazar-ı dikkatlerine sunulmuştu. lerin nesiller boyu aktarıldığı ve en temel İskân miras olduğu bilinmektedir. Bu devamlı- Muhacirlerin toplandıkları ilk durak Sağlık lığı beraber sağlamış insanlar göç etmek Edirne ve İstanbul olmuştur. İskân yer- Muhacirler olumsuz hava koşulları ve zorunda kaldıklarında sırtladıkları ilk şey lerinin hazırlanması, köylerin inşası, farklı bir iklime göç ettikleri için sağlık kültürleri olmuştur. mevcut konutların onarılmasına kadar sorunları yaşamışlardır. Göç esnasında Bosna’dan Anadolu’ya göçler olarak bu geçen sürede bu iki merkez ve bunları ta- baş gösteren salgın hastalıklar da kayıt- kültür akışını incelememiz gerekirse kip eden Çanakkale, Samsun, İzmir gibi lara geçmiştir. Muhacirlerin sağlık duru- Bosna’ya hangi topraklardan gelindiği ve şehirlerde göçmen sayısı katlanarak art- muyla Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti hangi kültürlerin birbirlerini etkilediğin- mıştır. Bu geçici konaklamaları noktasın- ilgilenmiştir. İlk olarak, iki seyyar tabip den de bahsetmemiz gerekmektedir. 550 da göçmenler camilere, boş okullara, boş tayin edilmiş ve daha sonra da muhacir ve sonrasında Slavların Balkanlara ulaş- çiftliklere, askeri kışlalara ve hatta saraya hastaneleri kurulmuştur. tığı bilinmekte ve günümüz Kafkas, Ka- dahi yerleştirilmiştir. radeniz ve İran bölgesinden göç ettikleri Geçici iskân için kullanılabilecek her yer- Milli Kimlik tahmin edilmektedir. den faydalanan Osmanlı, bu göçmenleri Göçmenler, hem kendi geldikleri ülke- Bu dönemde bölgede hâkimiyet sahibi belirlemiş olduğu iskân bölgelerine da- nin kültürünü korumaya çalışırken, aynı olan Bizans’ın gücü Türk boyu Bulgar- ğıtmadan Rumeli’den gelen yeni göçmen- zamanda gittikleri ülkenin değer yargı- lar tarafından kırılmıştır. Tuna Nehri ve leri kabul etmeme kararı almıştır öyle ki larına alışmaya çalışmaktadırlar. Bu sü- Kocabalkan dağları arasında Tuna Bul- İstanbul’a gelen göçmenlerden bazıları reçte karşılaştıkları en büyük sorunun gar Hanlığı kurulmuştur ve 864 yılında gavur toprağında kalmasınlar, burada dil olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’ye ilk Hristiyanlığı kabul etmişlerdir, Slavlar ve yatsınlar diyerek ölülerini bile yanlarında göç ettikleri dönemde dil bilmemelerin- Bulgarlar bir arada yaşamaya başlamış ve getirmişlerdir. den, yerli halk tarafından “gâvur” olarak Osmanlı’ya kadar bu birliktelik devam et- Daha sonra Edirne, Karamürsel, Sakar- etiketlendirilmiştir. Türkçe bilmemeleri miştir. ya, Bursa, Balıkesir, Manisa, Amasya, yerli halkla etkileşimlerini sınırlandırmış; Bosna dediğimizde aklımıza gelen ve Samsun, Sivas, Eskişehir, Adana, Ankara, kız alıp-verme, arkadaşlık-komşuluk iliş- birbirleriyle akraba olan Sırp, Hırvat ve İzmir, İstanbul gibi şehirlere, mahallî is- kileri kurulamamıştır. Boşnak milletlerinin birbirinden ayrıl- kân komisyonları aracılığıyla, yeni köyler, Göçmenlerin diğer sıkıntısı da kimlik ması din sebebiyle gerçekleşmiştir. Sırplar mahalleler kurulmuş ve Boşnaklar hayat- arayışıdır. Göç eden birinci kuşak kültü- Ortodoksluğu, Hırvatlar Katolikliği, Boş- larını bu şekilde sürdürmeye çalışmıştır. rel kimliklerinden vazgeçmezken sonraki naklar ise Bogomilizmi kabul etmiştir. Göç süreciyle yakından ilgilenilmesi, kuşaklarda göç edilen toplumun kültürel Seçtikleri mezhepler ile dillerine farklı yaşanan sıkıntıları çözmek için İdare-i özellikleri daha kolay benimsenmiştir. Bu kelimeler almaya başlayan ve yaşantıları Umumiyye-i Muhâcirin Komisyonu ku- nedenle ilk kuşakta Boşnak ya da göçmen bu mezheplere göre değişen Sırp, Hırvat rulmuştur. Bu komisyonu yeterli göreme- kimliği ön plana çıkarken; ikinci kuşak ve Boşnaklar birbirlerinden farklılaşma- yen II. Abdülhamid, kendi başkanlığında kimlik arayışı içindedir. Sonraki kuşaklar ya başlamıştır ve bu farklılaşma üç millet Umum Muhâcirin Komisyonu’nu teşkil içinse Boşnak kökenli Türk vatandaşı ya arasında gerçekleşen savaşların asıl sebebi etmiştir. Göçmenlerin hem yolculuk hem da Türk kimliği tanımlamaları öne çık- olmuştur. de iskân sırasında ihtiyaçları karşılanmış- mıştır. Boşnakların dünyaya mâl etmiş olduğu tır. Buna rağmen yine de göçmenlerin Bugün, Anadolu’nun hemen her yerinde değerlerden biri Aliya İzzetbegoviç Boş- iskânı sırasında bazı sıkıntılarla karşıla- Boşnak göçmenlere rastlamak mümkün- naklığın tanımı ile ilgili şunları söylemiş- şılmıştır. dür. Türkiye Cumhuriyeti döneminde tir: ‘’Boşnak kime deniliyor? Sırplara ve Muhacirlerin iskân bölgelerindeki yerli- her zaman Bosna’dan göçmen gelmeye onları himaye eden Avrupalılara sorar- ler ile yaşadıkları arazi sıkıntıları yaşadığı devam etmiş, hatta 1990’lı yıllarda bile, sanız, Avrupa'ya İslâm'ı yaymaya çalışan Bosna Müslümanları, bir kurtuluş yeri 46 KONAK

550 ve sonrasında Slvalar Doğudan gelerek meye başlanmıştır. Bu anlamda bizler Balkanlara ulaşmıştır. Bu dönemde bölgede Boşnakları yaklaşık 700 yıldır inançları hakimiyet sahibi olan Bizans'ın gücü Türk uğruna mücadele eden millet olarak ta- boyu Bulgarlar tarafından kırılmıştır. Son- nımlayabiliriz. rasında kurulan Tuna Bulgar Hanlığı Hristi- Son olarak bölgede yaşamakta olan ve yanlığı kabul etmiştir. inançlarına göre birbirlerinden ayrılmış Sırp, Hırvat ve Boşnaklar ev mimarilerin- Türklere deniyor. Peki, Türklere sorsanız 1382’de Osmanlı’nın günümüz Bulga- de de bunu kesin çizgilerle belli etmiştir. nasıl bir cevap alacaksınız? Çoğu, Boş- ristan, Arnavutluk ve Sırbistan ülkeleri İki eşit çizgiyle birleşen dik, uzun çatı evin nakları Müslüman olmuş Slav bir ırk diye sınırlarında topraklar kazanmaya başla- Hırvatlara ait olduğunu belli ederken; iki tanımlıyor. Benim için ırk zaten önemli masıyla birlikte Balkanlar İslâm’la tanış- eşit dik uzun çatının çizgileri, evin tabanı- değil. Hele 1992-1995 arasında yaşadık- mıştır. İslâm’ı ve Osmanlıyı gözlemleyen na paralel bir çizgiyle birleşiyorsa bu evin larımızdan sonra Boşnak isminin anlamı Boşnaklar, dinleri yüzünden kendilerine Sırplara ait olduğunu göstermekteydi. çok değişti. Ben size Boşnak’ı “Kültürünü, uygulanan zulümden Osmanlı’nın ada- Boşnakların çatıları ise dörtgen şeklinde dinini, kimliğini sömürmeye çalışan güç- letine sığınmak için harekete geçmiş ve eşit parçalardan oluşmaktaydı. Bu bilgi, lere karşı canı pahasına direnen millet” Osmanlı’ya mektuplar yazmaya başlamış- Bosna Savaşı döneminde Sırpların Boş- diye tanımlasam ne dersiniz, bilmiyorum. lardır. nakların evini seçerek bombalamasında Benim gözümde, Türkiye'den bize destek 1463’te Fatih Bosna’yı fethetmiş ve halka dahi kullanılmıştır. olmak için gelen savaşçılar da Boşnak'tır. Boşnakça hitap etmiştir. Bu hitapla be- Bosna ismini duyduğu an, kalbinin bir raber 50.000 Boşnak’ın İslâmiyet’i kabul Boşnaklarda Evlilik ve Aile köşesinde küçük bir sızı hisseden başka ettiği tahmin edilmektedir. Fetih sonrası Göçmen toplumlarda, iskân bölgelerin- milletlerin insanları da…’’ bölgede yaşamakta olan Sırplar ve Hır- de kültürel olarak yitip gitme korkusu vatların özgürlüğünü güvenceye almış ve görülür. Göçün bir sonucu olan bu kor- Boşnakların Dili ve İnançları Bosna Hersek’te bulunan en büyük Orto- ku topluluklara bir arada kalma, dillerini Boşnaklar, Hint-Avrupa grubundan gü- doks Kilisesi’nde sergilenmekte olan ünlü yaşatma, kültürlerini koruma anlamında ney Slav dili olan Boşnakçayı konuşmak- Bosna Fermanı’nı yayınlamıştır. sorumluluk yüklemektedir. Bu korkunun tadırlar. Boşnakça, Sırpça ve Hırvatçadan Kısa bir süre içerisinde Boşnaklar kitleler bir sonucu olarak göçmenler yerleştikleri Osmanlı etkisiyle dillerine giren kelime- hâlinde Bogomilizmin temel esaslarıyla bölge halkından ayrı dayanışma içinde, lerle farklılaşmıştır. Anadolu’ya göçen uyduğunu gördükleri hoşgörü dini İslâm’ı kendi dil ve kültürlerini yaşatarak, ‘dışarı’ Boşnaklar dillerini kullanmaya devam kabul etmiştir. İslâm’ı hızla ve kuvvetle olarak tanımladıkları farklı milletten in- etmişler fakat yeni nesillere aktarılırken benimsemiş olan Boşnaklar Osmanlı’nın sanlarla evliliklere karşı çıkan bir yaşayışı dillerine daha fazla Türkçe kelime karış- Balkanlarda gücünü kaybetmesi ile yine benimserler ve kapalı bir toplum oluştu- mış ve Bosna’da kullanılan Boşnakçadan inançları uğruna canlarıyla tehdit edil- rurlar. da farklılaşmıştır. Aile kurmanın ilk aşaması olan kız iste- me merasiminde oğlan tarafının tepsiden Önceleri putperest olan Bosna halkı, Bizans’ın etkisiyle 9. yüzyıldan itibaren Hristiyanlık ile tanışmıştır. Hristiyan- lığın Bogomilizm mezhebini benimse- yen Boşnaklar, teslise inanmamış, Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna değil de bir peygamber olduğuna iman etmiştir. Papalığın tepkisini çeken bu durum yü- zünden bir arada yaşadıkları Ortodoks- lar ve Katoliklerle karşı karşıya gelmiştir. Dolayısıyla Aliya’nın ‘‘Kültürünü, dinini, kimliğini sömürmeye çalışan güçlere kar- şı canı pahasına direnen millet’’ olarak tanımladığı Boşnakların inançları uğruna mücadele etmeleri 13. yüzyılda Bogomi- lizmi yaşamak üzere başlamıştır. GÖÇ HAREKETLERİ 47

kahvelerini aldıkça tepsiye para bırakma- tavuk bulunan begova çorbası bir düğün Buna rağmen günümüzde Bosna-Her- sı Türklerden farklı bir adettir. Düğün- sofrası örneği olarak sunulabilir. sek yönetimi dil olarak Sırpça, Hırvatça lerde, gelinle damadın hazırlanmasına Boşnaklarda kahvenin yeri Türklerdeki ve Boşnakçanın; alfabe olarak da Kiril ve yardımcı olan ‘cever ve yenceler’ bulunur, gibi özeldir, hatta kültürlerinde kahvenin Latin alfabelerinin eşit olduğunu yasalaş- bunlar sağdıç ve nedime kavramlarına kırk yıl değil bir ömür hatırı olduğu söy- tırmıştır. karşılık gibidir. Düğün gününe 5 gün lenir. Kahve fincanlarının kulpu yoktur Osmanlı döneminde Boşnak edebiyatı- kala, ‘Şednitza’ denilen çalgılı eğlenceler ve bu yüzden kahve ellerle hilal şeklin- nın doğu edebiyatından etkilendiğini ve yapılır. ‘Kolo’ denilen halayı çekmek, hep de tutulur. Fincanların dibinde ise ay ve Boşnak şair ve yazarlarının bu edebiyatı bir ağızdan Türklerdeki manilere benzer yıldız görülür. Bu tutuş şekli ve fincanlar kendi dillerine uyarlamaya çalıştıklarını olarak bahsedebileceğimiz sevdalinkaları Boşnaklar için Osmanlı’yı, Anadolu’yu, söylemek yanlış olmaz. söylemek önemli düğün eğlencelerinden- geçmişi temsil etmektedir. Birçok Boşnak hikayesinin Türkçedeki dir. ‘‘Bir varmış…’’ kalıbının karşılığı olan Çağın yaygın bir getirisi olarak kalabalık BOŞNAK EDEBİYATI ‘‘Bio jednom jedan…’’ ile başlaması ve aile yaşamından söz etmek mümkün de- İlk çağlarda yaşamış bir insanın dikkatle Boşnaklar arasında Nasrettin Hoca’nın ğildir fakat o dönemden bu yana yumuşa- izlediği hayvan sürülerini, açlıktan kıvra- fıkralarının anlatılması bu etkilenmenin mış olmakla birlikte evde babaların sözü- nan arkadaşlarına anlatabilmek için çırpı- örnekleridir. Boşnakların Hırvat-Sırp nün geçtiği bilinmektedir. Müslüman bir nıp durduğunu hayal etmek çok zor de- dillerinde Arap harflerini kullanarak toplum olmanın getirisi olarak akrabalık ğildir. Bütün sosyal canlılarda ortak olan oluşturdukları, uyarlamaların da etkisiyle ilişkileri kuvvetlidir. bu çırpınma davranışının zaman içinde gelişen halk edebiyatı Alhamiyado adıyla Her aileye verilen bir lakap vardır. Bu la- mükemmelleşerek şu an sahip olduğu- bilinmektedir. Ayrıca Boşnakların doğu kap soy isimlerinin ya da ailenin büyüğü- muz dil becerilerini geliştirdiği su götür- dillerinde eserler vererek divan edebiya- nün isminin kısaltılması ve yuvarlanması, mez bir gerçektir. Bu çırpınış, son birkaç tını geliştiren ve bazıları devletin yüksek aile mensuplarının mesleğine göre kulla- bin yıl içinde öyle bir tarife dönüşmüştür kademelerinde görev almış Adni, Derviş nılmıştır. ki Euclid’in aksiyomlarından Schrodin- Paşa ve Arif Hikmet gibi birçok şairi de ger’in dalga denklemine varıncaya kadar vardır ve bunlar apayrı bir edebiyatı tem- Boşnakların Beslenme çok sayıda meşale onun ateşiyle gerçekli- sil etmiştir. Alışkanlıkları ğin yolunu aydınlatmıştır. Boşnakların halk edebiyatında Hasanagi- Boşnaklar, Slavlığın getirdiği kuvvetli be- Boşnaklar nesiller boyunca aşklarını, hü- nica (Hasan Ağa’nın Karısı) adlı bir eser den yapısı gibi fiziksel özelliklere doğuş- zünlerini, savaşlarını kendine has bir dille vardır ki büyük Alman şairi Goethe’yi tan bir yatkınlığa sahip olmakla beraber baladlar yazıp sevdalinkalar söyleyerek kendine hayran bırakmış; Bayron, Walter beslenme alışkanlıkları ile de bu yatkın- aktara gelmiştir. İçinde sevda kelimesi Scott ve Puşkin gibi çok sayıda ünlü şai- lıklarını desteklemektedir. Etsiz ve börek- geçince bahsettiğimiz dönemin Osmanlı rin de ilgisini çekmeyi başarmıştır. Ayrıca siz yaşayamayan bir toplum olduklarına dönemi olduğunu ayrıca söylemeye gerek günümüze kadar pek çok dile defalarca da değinmek gerekir. yoktur. Zaten Boşnak denilince de anla- tercüme edilmiştir. Bu eser bile tek başına Çocukların uzun boylu, sağlam ve iri ke- şılan budur: Fatih’in Bosna’yı fethinden Boşnak edebiyatının dünya edebiyatında mikli olması için kesilmiş süt suyunun sonra, Bogomilizm mezhebini bırakıp ne kadar önemli bir yeri olduğunu ispat- tekrar süzülmesiyle elde edilen ‘surutka’yı Müslüman olan halk. Haliyle bu insanlar lamaya yeterlidir. hamile kadınlara tükettirirler. Bebeği Osmanlının dilini de bir ölçüde özümse- Bosna-Hersek’in, Avusturya Macaristan doğduktan sonra anneye sütten kesilin- miş ve kendi dillerine katmışlardır. egemenliğine girmesi hayatın her ala- ceye kadar kalsiyum deposu olan bu gı- Şimdi sorulsa Boşnaklar hangi dili konu- nında olduğu gibi edebiyatı da derinden danın tüketimi devam ettirilir ve çocuk şur diye, hiç kuşkusuz hepimiz Boşnak- etkilemiştir. Boşnakların istemeyerek de sütten kesildikten sonra 5 yaşına kadar ça deriz fakat bu cevaba Belgrad’daki dil olsa bu değişimi kabullenmesinde gazete surutka içerek büyütülür. uzmanları Boşnakçanın bazı özelliklere ve dergilerin etkisi yadsınamaz. O sıralar Anadolu halkının aklına gelen ilk şey ise sahip olmasına rağmen başlı başına bir Mehmet Bey Kapetanoviç Lyubişka’nın Boşnak böreğidir. Bosna’da hâlâ önemli dil olmadığını söyleyerek itiraz etmiştir. bir gelir kapısı olan Boşnak böreği fırınla- rı ise hem turistler hem yerli halk tarafın- Birçok Boşnak hikayesinin Türkçedeki ‘‘Bir var- dan rağbet görmeye devam etmektedir. mış…’’ kalıbının karşılığı olan ‘‘Bio jednom jedan…’’ Düğünlerinde misafirlere etli ikramlar ile başlaması ve Boşnaklar arasında Nasrettin Ho- sunulması önemlidir. Boşnak mantısı, ca’nın fıkralarının anlatılması Boşnak Edebiyatının börekler, içinde kurutulmuş bamya ve doğudan etkilendiğini gösterir. 48 KONAK

öncülüğünde, Latin harfleriyle ve Boş- Sırp tarihçiler Boşnak edebiyatını tanı- Bey Başagiç’in şiir anlayışını sürdüren nakça yazılan, edebiyatın yeni bir dönemi mamış ve edebiyat kitaplarında Boşnak Humo ekspresyonizmin etkisi altında başlamıştır. yazarların adı dahi anılmamıştır. Gerçi Grozdanin Kikot (Grozda’nın kahkahası) Boşnak ve Behar gibi dergilerin etrafında Krallık Yugoslavyası döneminde kimi gibi modern ve temel taşı niteliğinde bir toplanan yazarlar Çağdaş Boşnak Edebi- Boşnak yazarlar aslında Sırp veya Hırvat romanı ortaya koymuştur. yatı’nın temellerini atmışlardır. Bu dönem olduğu söylenerek bir şekilde kitaplara Yine bu dönemde yaşamış olan Ahmet edebiyatında her ne kadar öze dönme ça- alınsa da bu, tarihin tozlu sayfalarında Muratbegoviç halkını psikolojik ve kül- bası olsa da şair ve yazarlar Osmanlı mi- kaybolmaktan korkan bazı yazarların türel yönden analiz etmiş, bulgularını hi- rasından bir türlü feragat edememişlerdir. kendilerini Sırp veya Hırvat olarak gös- kayelerine yansıtmış ve ekspresyonizmin Bu dönem yazarları batı kültürünü kav- termesine ve milli benliklerinden uzak- etkisi altında Haremseke Novele (Harem rayabilmek için ilk başta Hırvat ve Sırp laşmasına sebep olmuştur. Hikayeleri) isimli özgün bir eser kaleme yazarları örnek alsalar da sonradan ken- almıştır. di rotalarını çizmiş ve modernleşmeye Boşnakların yayın yapmasını istemeyen Bu bahsettiğimiz yazarlar Boşnak edebi- giden yolu kendi başlarına bulmuşlardır, Sırp ve Hırvat milliyetçileri bu dönemde yatı için sadece birkaç örnektir. Bundan zaten Boşnak edebiyatı aslında Hırvat ve yazarlara çeşitli baskılar yapmış ve bazı- önce ve sonra ismini sayamayacağım Sırp edebiyatına göre çok daha zengindir. larının Türkiye’ye göç etmek dışında fazla kadar çok, önemli şair ve yazar Boşnak Bu dönem eserlerinde başta daha çok, şansı olmamıştır. Bazıları ise Belgrad ve edebiyatına katkı da bulunmuş, Modern Bosna-Hersek’e yeni yerleşen Alman ve Zagreb’e taşınmış, yazı hayatına buralarda Boşnak edebiyatı bu devlerin omuzların- Macarların zenginleşmesi ve eskiden zen- devam etmiştir. Osman Nuri Haciç gibile- da yükselmiştir. gin olan Müslüman halkın fakirleşmesi ri ise maalesef yazmayı bırakmak zorun- gibi konular işlense de daha sonraları II. da kalmıştır. BOŞNAK ŞAİRLERDEN ÇEVİRİLER Meşrutiyet ve bununla beraber başlayan “…Gerçek bir çeviri bir yeniden yaratış göçler edebiyatın konusu olmuştur. İkinci dünya savaşı döneminde Boşnak olabilir ancak” diyen ünlü şair Octavio Çağdaş edebiyat döneminde Hırvat ve edebiyatını etkileyen en önemli isim hiç Paz’a katılarak şunu belirtmek isterim ki kuşkusuz büyük şair ve romancı Hamza bu yaptığım birebir çeviri değildir, zaten Humo’dur. Musa Çazim Çatiç ve Safvet ADNI GAZEL 5'TEN BIR PARÇA Endamın mı tubayı bu hayrete düşürdü Kaddüň hırāmı tūbiye hayret virüp-durur Yanağın mı soldurdu söyle, cennet gülünü Haddüň gül-i cināna hacālet virup-durur Şu ay senin yanında asla güzelim demez Meh gün yüzüňle da‘vī-yi hüsn itse vechi yok Yüzüne yazdı bunu, görüp okudu herkes Çün hatt yazup ‘izāruňa hüccet virüp-durur Senin dudağından bal almayan gönül kurur Güm kılsa cānı şehd lebüňden diler gönül Şirin değil midir o, emanet verir durur Şīrīn degül mi sanki emānet virüp-durur DERVIŞ PAŞA GAZELINDEN BIR PARÇA Ah kim nigâra irmez elim Ah, güzel aşkıma yetişmez elim Nidem ol şivekâra irmez elim. Ne yapsam kalbine erişmez elim Bir hazân-dide andelibim ben Bir seher kuşuyum hazan ayında Gülşen-i nev-bahâra irmez elim. Çiçekli baharla buluşmaz elim Yeridir nâleyi hezâr itsem Yeridir feryadı bin parça etsem Bir dem ol gül-‘izâra irmez elim Bir kez gülizarla tutuşmaz elim Fülk-i dil bahr-i gam miyânında Dil gemim gidiyor gam denizinde Ah kim bir kenâra irmez elim Düşersem kıyıya ulaşmaz elim Yâr bir pâdişâh ü ben Dervîş O büyük padişah, bense bir Derviş Dâmenîne ne çâre irmez elim. Ayağına bile yetişmez elim. GÖÇ HAREKETLERİ 49

HAMZA HUMO'DAN ŞIIR ÇEVIRISI Ja, Hamza Humo, kovač vjetrova sanja Ben Hamza Humo I sijač u vječnost proćerdanih dana, Rüzgarlı düşlerin yel değirmeni Jurišam na stvarnost, Sonsuz günahların günahkarı Prelazim bojišta, Merak ediyorum gerçeği… Iskrivih koplja, izlomih štite. Savaş meydanında koştuğum zaman Srce mi raste k'o mesnat cvijet, Mızraklar vardı, kaçışı tutan K'o rana iz koje krv teče. Çiçek kadar güzel büyüyen kalbim Ja ne znam gdje će me ostavit’ dan, Bir yara oldu, kanar durmadan… A gdje zateći veče. Nerde bırakacak beni bilmem, bu gece nerede uyuyacak… bu da beklenmemelidir. komünist propagandanın Tanrı’yı kö- Aliya’nın bu kararında lise yıllarında da- tücül ve dini alet ederek ne denirse onu hil olduğu Genç Müslümanlar örgütünün BEN ALİYA… yaptıran bir şekle büründürmeye çalış- antifaşist, anti komünist düşünce yaklaşı- ALİYA İZZETBEGOVİÇ ması kırmızı çizgilerini aşmıştır. Çeşitli mı etkilidir. Cemiyet, savaşla birlikte aktif Aliya İzzetbegoviç 8 Ağustos 1925’te Bos- şekillerde ve tanımlamalarda, dinin ana bir hüviyete bürünmüş ve faaliyetleri II. na-Hersek’in Samaç kasabasında, itibarlı mesajı Aliya’ya her zaman etik bir yaşam Dünya Savaşı boyunca devam etmiştir. bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. şekli gibi gelmiştir ki şu sözü hatırlanma- Aliya cemiyetle ilk defa 1944 yılında, Osmanlı ordusunda subay olan ismini lıdır: ‘’İslam benim için güzel ve asil olan imamların mesleki birliğiyle, birleştikleri aldığı dedesi Belgrat’tan, Bosanski Sa- her şeyin adıdır. ‘’ zaman karşı karşıya gelmiştir. Kendisinin maç’a tayin edilmiş ve oranın belediye Aliya bir iki yıllık ruhsal-düşünsel bir de sık sık ifade ettiği gibi Aliya “hiçbir za- başkanlığını yapmıştır. Adaletiyle yöre bocalama sonrası yeni bir güç ve yakla- man imamlarla tam bir fikir birliği içinde halkı arasında saygın bir yerinin olduğu şımla nihayet dini özüne dönmüştür. Bu değildi” ve onların bazı konulara bağnaz- söylenmiştir. Sonrasında Sırpların baskı- dönüş belki de birçok kitap yazmasına ve ca yaklaşmaları ve dini çok katı bir şekilde sından kaçan dedesi İstanbul’da askerlik düşünce dünyasının İslam çerçevesi etra- yorumlamalarından hoşnut değildir ki bu yaparken Sıdıka Hanım’la evlenmiş ve 5 fında şekillenmesine sebep olmuştur. Çok tavır İslam’ın özünün anlaşılmasını zor- çocukları olmuştur. Bu çocuklardan biri sonraları Hatıralar kitabında “Tanrısız bir laştıran etkenlerden biri olarak görmüş- Aliya’nın babası Mustafa’dır. Aliya’nın do- hayat benim için tahayyül edilemezdi.” tür. ğumunun ikinci yılında Aziziye bölgesi- diyecektir. Bu konu hakkında İslam Deklarasyo- nin Hırvat milliyetçileri tarafından işgal Aliya 1943’te, II. Dünya Savaşı sürerken nu Kitabı’nda şu cümleleri yazmıştır: edilmesi ve Aliya’nın babasının işlerinin dönemin iyi liselerinin birinden mezun ‘‘Kur’an-ı Kerim kanun otoritesini kay- kötüye gitmesi sebebiyle birçok Müslü- olmuş, yine o dönemde liseyi bitiren tüm bedip, buna karşın eşyaların ‘kutsalı’ man aile gibi Aliya ve ailesi de Saraybos- gençlerin askerlik yapma zorunluluğu bu- oldu. Kur’an-ı Kerim’in araştırılmasında na’ya taşınmıştır. lunmasına rağmen askerlikten kaçmıştır. ve yorumlanmasında bilgeliğin yerini Annesi dindar bir kadındır, öyle ki Aliya dini bilinç ve hassasiyetinin erken dö- Yugoslavya’yı seviyorum, yönetimini sevmiyorum. nemlerde olgunlaşmaya başlamasını ta- Tüm sevgimi özgürlüğe verdim, yöneticilere bir mamen annesine borçlu olduğunu şöyle şey kalmadı. Bu itibarla beyan ederim ki ben bir vurgulamıştır: ‘‘Cahil bırakılmış bir anne Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünya- geleceğin yüz akı, göz aydınlığı nesilleri daki İslâm davasının bir neferi olarak telakki edi- yetiştiremez.’’ yorum ve son nefesime kadar da böyle hissedece- Aliya, gençlik döneminde birçok batılı ğim. İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin ve doğulu yazarları okuyarak düşünce diğer adıdır. dünyasını zenginleştirmiştir. O dönem- de komünistliğin etkisiyle din yönünden ikileme düşmüştür. Ancak genç Aliya için 50 KONAK


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook