ELMA DERSEM ÇIK Şimdilerde çocuklar pek saklambaç oynamıyorlar. Artık futbol, ya da bilgisayar çağında pc başında bilgisayar oyunları oynuyorlar. Elma dersem çık, armut dersem çıkma. Bu slogan benim çocukluğumun saklambaç oyununda kullandığımız slogandı. Türkiye, ciddi bir süreçten geçiyor. Derin güçler Demokrasiyi henüz özümseyememiş. Ama çabalar var. Demokrasiyi içine sindiremeyenler olsa da bu süreç devam edecek. Cumhurun tavrını, kararlarını, inançlarını hazmedemeyenler var. Cumhuriyete rağmen. Ama süreç devam ediyor. Ben kendi adıma ümitsiz değilim. Sancılı da olsa sistem oturacak. Oturmak zorunda. 29 Ekim Cumhuriyetin bayramı idi. Çatlak seslere, patlayan bombalara, statükoculara, darbe özeticilerine rağmen. Evet, Cumhuriyetin yılmaz bekçileri bu bayramda da gaf yaptılar. Yayınladıkları gizli emirlerle “pes yani “dedirtmeye yettiler. Anlaşılan o ki 28 Şubat süreci gizliden gizliye devam ediyor. Ettirilmek isteniyor. Gizli talimatlar devrede. Neymiş o talimatlar; “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonunda; Karşılamada bulunacak protokolün eşleri tesettürlü ise askeri personel programa katılmayacak. Eşler tesettürsüz ise salona girilecek ancak resepsiyon esnasında tesettürlü bayanlar görüldüğü takdirde süratle ve fark ettirmeden resepsiyon terk edilecektir” Demek darbe planları boş değilmiş. Hala insani değerlere sabır ve tahammül yokmuş. Hala şehitlik makamlarının içi boş, anlamı hoşmuş. Başkomutanın emrine itaatsizlik “Cumhuriyetin yılmaz bekçilerinin” gizli işiymiş. Yeni Genelkurmay Başkanı görevine başladığında sakin mesajlarından galiba artık askerler asli görevlerine dönecek ve meselelere yoğunlaşacaklar diye düşünmüştük. Hatta toplum olarak böyle iyimser bir hava hasıl olmuş gibiydi. Ama anlaşılan o ki… Boş ümitler beslemişiz. Daha göreve başlar başlamaz, eşit süre askerlik, askere ihtiyacımız var gibi talepler statükonun devamı için yeter sayıda askeri elinde tutma gayretleri imiş. Profesyonel askerliğe neden soğuk bakıldığının ardında aslında bunu sorgulamak lazım. 12 Eylül sabahını çok iyi hatırlıyorum. Tüm sokaklar tutulmuş silah tutmasını bilmeyen askerler bile bir köşe başının tutulmasında görevlendirilmişlerdi. Demek ki amaç bir darbe yapılırsa tüm sokakları asker kontrolünde tutabilmek. Yoksa 230.000 hizmet eri varken hala askere ihtiyaç var denmesinin başka bir izahı olmamalı. 101
Yani işi vatan savunması olan askerin protokolde kim başörtülü kim başı açık çok mu umurunda?! 27 senedir terörü bitiremiyor ve kendini sorumlu tutmuyor, hala protokolde kriz çıkarmanın formülünü arıyorsa artık bu işi siyasi formülle çözmenin zamanı gelmiştir. Askerler kendi işlerini yapmıyorlarsa siyasi irade gerekeni yapmalı ve çözümleri masaya yatırmalıdır. Siyasetle uğraşan komutanları fazla tutmayıp siyasetle ilgilenmelerine acilen müsaade edilmelidir. Ahmet TÜRKAN- 31 Ekim 2010 102
MOBBİNG UYGULAMALARI! Sabah Gazetesi Yazarı Sevilay YÜKSELİR’e askerlik süremde pek çok defa karşılaştığım fakat düzeltme imkanı bulamadığım kötü tavırlardan bir örnek mektup ulaşır. Mektup çok net. Ana vurgu çok açık. Hakiiiim çay getir. (Detayları linkten okuyabilirsiniz.) Kötü muameleye maruz kalan Mesut Çeken, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nde görevli genç bir hâkim. Askerlik görevini er olarak yapmış, bu kutsal görevi esnasında(…) binbaşısından gördüğü muameleyi çok net açıklıyor. Konuya katkı sağlamak açısından kendimden örnek vermek istiyorum. Dz. K.K.lığında Astsubay olarak 18 yıl görev yaptım. Neden 18 yıl…? 18 yıl görev yaptığım TSK. Normal yoldan emekli olmamı çok görüp re ’sen emekli etti. Pek çok hakkımı gasp ederek. Benzer muameleye maruz bırakarak. Fiili müdahale olmasa da gıyaben takip ettik sen dinciymişsin yollu iftiraları atarak. Görevine yeni başlayan subayların alt rütbelerde iken ve de özellikle işi öğrenene kadar ağabey iltifatlarına bile maruz kaldım. Hatta çoğu kez bu şekilde hitap etmeniz uygun olmaz diye uyarırdım. Dz.K.K.lığı’nda resmi bir hitabet kültürü vardır. Üstler astlarına, astlar da üstlerine rütbeleri ile hitap ederler. Yüzbaşım, binbaşım, Astsubayım gibi. Diğer kuvvetlerde genelde üstlere komutanım derler. Fakat bu çok defa Mesut Bey’in binbaşısı zihniyetinde olanlar tarafından suiistimal edilir. Özellikle birisine eziyet etmek istiyorlar ise rütbesi ile değil yaşına başına bakmadan ismi ile hitap ederler. Yani bir nevi baskı kurarlar. Askerde zaten itaat esastır. Peki o zaman bu zulmün anlamı nedir ki. Anlamak mümkün değil. Hani kapıcı Mehmet Efendi tarzı gibi. Zengin birine hiç kimde Mehmet Efendi diye hitap etmez. O beyefendidir. Yani aslında Hakim Bey’in hikayesinde olduğu gibi; mobbing uygularlar. Mobbing kelimesi Türkiye’de yeni fakat özellikle psikoloji literatüründe çok kullanılır. Mobbing duygusal bir saldırıdır. Yaş, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeden, taciz, rahatsız etme ve kötü davranış yoluyla herhangi bir kişiye yönelen saldırganlıktır. Mobbing genellikle; • İşini çok iyi, hatta mükemmel yapan; • İlişkileri olumlu olan ve çevresindekilerce sevilen; 103
• Çalışma ilkeleri ve değerleri sağlam, bunlardan ödün vermeyen; • Dürüst ve güvenilir, kuruluşa sadık; • Bağımsız ve yaratıcı; • Zorbanın yeteneklerinden üstün özelliklere sahip olan kişilere yöneliyor. Zorbalar ise, aşırı kontrolcü, korkak, nevrotik ve iktidar açlığı olan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Konuyu detaylı öğrenmek isteyenler linkten okuyabilir. Nitekim YAŞ kararları ile inançlarından dolayı ayrılanların nerede ise tamamı üstün özelliklerde personeldir. Yani kolay hazmedilemezler. Sadece kişisel bazda değil, toplum hedef alınarak ta yapılabilir. Elitlerin inanan kesim üzerinde uyguladığı baskılar gibi. Aynen Batı Çalışma Grubu’nun 28 Şubat sürecinde mütedeyyin personele uyguladığı gibi. Mütedeyyin personel sürekli baskı altında tutulmuştur. Alakasız zamanlarda sicil amirleri tarafından çağrılarak inançları sorgulanmış ve meslekten atılmakla tehdit edilmişlerdir. İnançlarını yaşamak isteyenler ise sorgusuz sualsiz YAŞ kararları ile re’sen emekli edilerek adeta infaz edilmişlerdir. Taviz verenler bir müddet tutulmuşlar fakat onlar da bu zulümden nasiplerini almışlardır. Silahlı darbeler, Postmodern darbe girişimleri, bilmem kaçıncı darbe planları, e muhtıralar, Cumhurbaşkanı’nın eşinin tesettürünü bahane ederek Cumhuriyet Bayramı davetini protesto etmeler. Karşılama törenlerinde yerime geçtim bahaneleri. Pof. Dr. Nur SERTER’in İstanbul Üniversitesinde kurduğu ikna odalarında uyguladığı gibi. İtiraz etme hakkınız yoktur. Kutsal görev, kutsal mekanlar ve kendilerini kutsal zannedenler. Ama; son dönemde kutsal ocak çöküntü içinde. Problemler bir bir ortaya dökülüyor. Ama yazık oluyor. Bu böyle olmamalıydı. Kutsal ocak yara almamalıydı. Kadim Genel Kurmay başkanları tedbir almak yerine siyasetle uğraşmayı yeğlediler. Yeni Genelkurmay Başkanı da son icraatı ile sorunların devam edeceği izlenimini verdi. Üzülmemek elde değil. Evet, bu böyle olmamalı. Şimdi YAŞ (YÜKSEK ASKERİ ŞURA) kararları yargıya açıldı. Benim gibi pek çok arkadaşım AYİM’e (ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ) dava açtılar. Bunca yıl gecikmiş olan adaleti bekliyoruz diyerek. Adalet istiyoruz diyerek. 104
Tüm dünyada suç olan mobbing istemiyoruz diyerek. Mobbing uygulayanlar yargılansın diyerek. Artık insanlık suçu işlenmesin diyerek. Kendi ülkemizde, kendi halkımızın arasında alnımız açık, inancından ve kendinden emin toplum ve gelecek istiyoruz diyerek. Ahmet TÜRKAN – 8 Kasım 2010 105
STK’LAR VE ASDER Sivil Toplum Kuruluşları (STK) sivil toplumun dinamik gücünü simgeler. İnsanların fikri yapılarının gelişmesini, toplum değeri ile yoğrulmasını sağlar. İnsan olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olan farkında olma duygusunu artırır. Bir şeylerin farkına varmak. Farkında olmak. Farklı olanları seçebilmek. Düşünen insandan beklenen özelliklerdir. Umursamazlık, vurdumduymazlık toplumun en büyük problemidir. STK’lar toplumun dinamiklerini harekete geçirir. Bilinçli olmamızı sağlar. Birey olarak sıkıntılı olduğumuz durumlarda ise bu tolum bilinci dayanağımızdır, desteklerimizdir. İnsanlar sosyal kimliklere sahip olarak yaratılmışlardır. Toplu olarak yaşarlar. İletişim kurarlar. Kendi imkan ve kabiliyetlerini aşan konularda diğer insanların imkan ve kabiliyetlerinden faydalanırlar. Bu sosyal kimliğimizin bir sonucudur. Bu gün Türkiye’mizde insanlarımız daha duyarlı hale gelmişlerdir. Pek çok konularda kurmuş olduğu derneklerle kamu vicdanının sesi olmuşlardır. ASDER’de böyle bir ihtiyaç sonucu kurulmuştur. ASDER’e gönül verenler, kurulduğu günden bu yana; her konuda söz sahibi olma yolunda ilerleyen ülkemizde aksayan adalete vurgu yaparak Adaleti Savunanlar Derneği’ni (ASDER) bu gün herkesin bildiği ve önem verdiği bir ses haline getirmişlerdir. İlkeli, güvenli, ne dediğinin bilen bir sestir ASDER. ASDER; “Günümüz toplumlarında, hak ve hukuk ihlalleri ile adaletsizliklerin gittikçe yaygınlaşması, genel bir hoşnutsuzluğu beslemektedir. Toplumda adalet arayan kitlelerin çoğalması, bir taraftan toplum bireylerini ve kesimlerini, insan ve toplum yapısının doğasından kaynaklanan farklılıklarına rağmen, ortak bir noktada buluştururken, öte yandan da güç ve çıkar odaklarının istismarlarına ve bu doğrultudaki düzenleme ve yönlendirmelerine karşı kesin tavır koyabilecek bir toplumsal yetkinliği de beraberinde getirecektir. Bu toplumsal yetkinliğin fonksiyonel olması, toplumun bu ortak problem etrafında bir dayanışma içine girmesine, en doğal farklılıklarını malzeme olarak kullananların oyununa gelmemesine bağlıdır. Aksi taktirde, kendi içinde ırk, din, mezhep, düşünce hatta cinsiyet gibi farklılıklar etrafında çatışmacı bir süreç içine sürüklenecek ve hak ve hukuk tanımaz bir avuç azınlığın çıkar ve imtiyazlarının devamını sağlayan sosyal bir yapıyı beslemeye devam edecektir. Hatta, maalesef böyle bir yapıyı temsil etmektedir ve hızla adalet ilkesi etrafında paydasını eşitleyerek bu çatışma sürecini bilinçli olarak yok etmelidir. Artık herkes, bu farklılıkların bir ayrışma ve çatışmanın “kaynağı” değil, “aracı” olduğunu anlamalı ve bu aracı kullananların oyununu bozmalıdır. Aksi taktirde, iç ve dış çıkar odaklarının toplumlarının istismarından kurtulamayacaktır. Ortamı bunalım gösteren bir toplumun temel sorunu, kurallar ve uygulamalarda “adalet değerini” devre dışı bırakan bir anlayışın belirleyici konumda bulunmasıdır. Toplumun bu anlayışı bertaraf etmesi, kamu gücünü bu anlayışın elinden kurtararak “adalet değerini” her şeyin üstünde tutan bir anlayışın emrine vermek yolunda ortak bir refleks geliştirmesi ile mümkündür. Çağdaş toplumlar artık birbirinden kopuk bireylerden çok, dayanışma içine giren insan topluluklarından oluşmaktadır. Eğer bugün karşı karşıya bulunduğumuz ortak sorun “adaletsizlik” ise, bu sorunun çözümü de “adalet” değeri için yapılacak ortak mücadeleye bağlı olacaktır. Toplumsal 106
barışın kurulması ve sürdürülmesi, yaşanan bir gerçek olan adaletsizlikler dizisinin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Adalet, evrensel bir değerdir. İnsanların farklı kimliklerine, statülerine, aidiyetlerine göre değişmez. Hiç kimseye, şu veya bu kimlik ve statüye mensup olduğu için siyasi, ekonomik, sosyal ve hukuki bir ayrıcalık veya ayrımcılık yapılmamalıdır. Ülkemizde “adalet problemi” nin köklü bir şekilde çözümü, öncelikle hangi kimlik ve statüde olursa olsun, insanımızın hak ve özgürlüklerinin bilincinde olması ve onları korumak için örgütlü bir mücadele geliştirmesinden geçmektedir. Toplumumuzda hak arama ve adalet bilinci oldukça düşük olmakla birlikte, artık, toplumda bu bilinçsizliğin faturası olan adaletsizliklerin boyutu “katlanılabilir olmak” hududunu aşmıştır. Bu durumun öncelikle bu konudaki bilinç sorununu daha kolay çözümlenebilir kılacağı, toplumda adalet arama bilincini körükleyeceği ve toplumu bu konuda bir irade birliğine ve inisiyatif geliştirmeye zorlayacağı da bir gerçektir. Toplumda bu anlamda büyük bir enerji birikiminin var olduğu kanaatindeyiz. Bütün sorun, bu birikimi istismar etmeden, art niyetsiz ve samimi bir yaklaşımla organize etmek ve toplumu meşru bir zeminde adalet talep eden bir dayanışma sürecine sokmaktır. Böyle bir dayanışma ortaya konulmadıkça, bireyleri ve toplulukları kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden güçlerin hukuk ve adalet çizgisine çekilmesi mümkün olmayacaktır.“ diyerek yola çıkmış ve çok önemli mesafeler kaydetmiştir. Tarafsız ve adil duruşu ile gönüllerde yer etmiş son dönemde de basından büyük bir ilgi görmüştür. ASDER camiasını gönülden destekler başarılarının devamını dilerim. Ahmet TÜRKAN- 21 Kasım 2010 107
FETTAN DURUMLARA DİKKAT Tiyatroyu eskiden beri severim. Ortaokulda iken görev almış olduğum oyun bende epeyce izler bırakmıştır. Güzel bir oyun duyduğum zaman fırsat bulursam kaçırmam. Birkaç yıl önce sahnelenen IV. Murat oyununu da bu sevgi sebebi ile izlemiştim. Bazı replikleri unutmuyorum. Malum IV.Murat dönemi Osmanlı’da fitnenin kaynadığı bir dönemdi. Saray içinde ve dışında yaşanan entrikalar had safhadaydı. Saray içinde Valide sultan ve IV.Murat’ın eniştesi gizli gizli sultanı halletmenin yolunu arıyordu. Saray dışında ise yeni çeri (Bugünün paşaları misali) sultanı devirme planları yapıyorlar sudan bahaneler ile” istemezük” naraları atıyorlardı. ” Falanca Sadrazamın kellesünü isterüzzzzz” Sanki bugünün siyah beyaz hali idi. Aynı dönemin ünlü şairi Nedim, Sultan’ı uyarıyor ve “fettan durumlara dikkat Sultanım” diyordu. IV. Murat genç, tecrübesiz fakat akıllı. Fettan durumlar ne ola ki diyor ve etrafı kolaçan ediyordu. Fettan durumlar genç padişahın içini bir tuhaf ediyordu. Neydi, kimlerdi. Sonunda Valide Sultan (Mahpeyker Sultan) ile Eniştesinin sahanlıktaki gizli konuşmalarına şahit oldu ve fitnenin ilk ayağının aslında en yakınındakilerden kaynaklandığını çözdü. Bir bahane ile Mührü Hümayunu eniştesinden aldı ve Bostancıbaşı’na eniştenin giderilmesi (İdamı) emrini verdi. Validesinin de gözetime ihtiyacı olduğunu söyleyerek oda hapsine aldı. Bu kadar olayı neden anlattım. Amacım tarih bilgisi veya tiyatro sevgisini aşılamak değil. Tarihten tiyatronun canlı anlatımı yolu ile ders çıkarıp olayları günümüze eşlemek. *** Malum Bilgi Edinme Kanunu var. 24 Ekim 2003 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 25269 Kabul Tarihi: 09.10.2003 Kanun No:4982 Kanunun amacı; demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.[[1]] Bilgi edinmek isteyenler linkten detayları öğrenebilirler. Bu duygu ve düşünceler ile 2004 yılında Milli Savunma Bakanlığı’na e-posta yolu ile başvurarak TSK’dan bana tebliğ edilmeyen Re’sen emekli edilişimin asıl sebebini 108
sormuştum. Yaklaşık 15 gün sonra gönderen hanesinde Deniz K.K.lığı yazılı bir mektup ulaştı. Bana gönderilen mektupta o zamanın parası ile 93.500.000.-TL yani şimdiki para ile 93.5 TL masraf istendi. Bedeli yatırdım ve evrakların fotokopileri geldi. Burada işin dikkat çeken ve şimdi uyandığım en önemli konusu Daire Başkanı Korgeneral Saldıray Berk imzalı 2 sayfa tutan, bilgilendirmeden çok kendini hakim yerine koyarak beni direk suçlayan, kapak yazısıdır. Mektubu Onaylayan makam o zaman için çok fazla dikkatimi çekmemişti. Bu gün gelinen noktada geri dönüp evrakın altındaki imzaya dikkatle bakılınca “Fettan durumların “ aslında uzunca bir süredir TSK içinde dolandığı izlenimi akla kapı açıyor. Aradan geçen yıllar içerisinde Saldıray Berk ismini 3. Ordu Komutanı görevinde iken ismini Ergenekon davasının 1 numaralı sanığı olarak sık sık duymuştuk. YAŞ mağdurlarına karşı tavrını anlamak artık zor değil. \"Bizim görevimiz karakol savunmak değil\" diyen Berk, hükümeti \"işbirlikçilikle\" suçluyor. Türkiye'nin bir kaosa sürüklendiğini söyleyerek, \"Ergenekon'un altına imza atarım\" [[2]]diyebiliyor. Hangi birini hatırlatayım bilemiyorum. Ben sadece hakkımda düzenlenen sahte evrakların ne olduğunu merak etmiştim. Şimdi anlıyorum ki “Fettan Durumlar” çok uzun zamandan beri devam ediyor. Ben sadece bilgi almak istedim. Bana yazılan cevap ise bilgi vermenin haddini çoktan aşmış, ilginç yorumlar katılmış ve suçlamaya girişilmiş. Hakkımda yargı kararı yok. Aksini ispat etmeye hazır olduğum, Sayın Paşa tarafından pek çok yeri karartılmış iftira evraklarının fotokopileri var. Fotokopileri göndermiş ama, o iftiralara dayanarak bana kendine göre okkalı bir yorumla, öyle bir yazı yazmış ki ben kendimi bilmesem; neredeyse ben ne yapmışım ya…adamlar haklı diyeceğim. Ama durum hiç de öyle değil. Bal gibi iftira. Paşa bu iftiraları ezbere biliyor ki. Müthiş derecede savunmuş ve beni adeta doğduğuma pişman etmiş. Şimdi YAŞ kararları yargıya açıldı. Adil ve gerçekten olayı aydınlatmak isteyen bir yargı olmak şartı ile ispat etmeye hazırım. Sanıyorum benim gibi pek çok YAŞ mağduru kendi haklarında benzer iftiraların aksini ispata hazırlar. İspat için hazırlanacak olan sağlıklı bir uyum yasasını bekliyorum. Mevcut durumda neler olacağını kestirmek zor değildir. 109
3 general açığa alındı ama fettan durumlar devam ediyor. Ağustos şurasında haklarında not düşülenlere ve de AYİM’e talimat verenlere dikkat edilmeli. Ahmet TÜRKAN -29 Kasım 2010 [1] http://www.alomaliye.com/4982_sayili_kanun.htm [2] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=980002&title=saldiray-berkten- inanilmaz-sozler 110
DÜNÜN GENÇLERİNE HATIRLATMALAR Bugünün gençleri yarının yetişkinleri olacaklar. Bunu hep söyler dururuz. Bunu söyleyenler dünün gençleri idi. Yani dünü yaşamış bugünü tecrübeli gözler ile izleyenler. Şimdi bugünün gençlerine tavsiyede bulunan yetişkinler yani. Dün oğlumun okulunda veli toplantısı vardı. Sorumlu bir veli olduğumu düşünerek toplantıya katıldım. Her zaman mümkün olduğu kadar tam zamanında katılmaya çalışırım. Usulümü bozmadım yine zamanında katıldım. Önce Okul Müdürünün konuşması ve tavsiyelerini dinledik. Güzel tavsiyelerdi. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız hakkında yapılması gerekenleri anlatıyordu. Okul, aile ve öğrenci işbirliğinin önemini vurguladı. Çocukların okuldaki uygunsuz davranışları dikkat çekiciydi. Veliler uygunsuz davranışlar konusunda okul müdüründen yaptırımlar uygulamasını istediler. Özellikle sigara özentisi olan 3-5 öğrenciye karşı sert davranmasını istediler. Bazı veliler ise konuşmalara katılarak velilerin de aslında sigara içmemeleri gerektiğinden bahsettiler. Evde izlenen olumsuz dizilerin öğrenciler üzerindeki olumsuz tavırlarına dikkat çekildi. Evde hep beraber izlenen filmler ve dizilerde bilmem kimin suçunu çocuklarınız da görmek istemiyorsak toplum olarak karşı duruş sergilemeli ve izlememeliyiz. Şahsen ben izlemiyorum, duyduğum için biliyorum. İzlememekle bir şey kaybettiğimi zannetmiyorum. Yoksa bu suçlar toplumda yayılma eğilimi göstererek devam eder. Konuşmalar güzeldi fakat örnek uygulamalar hatalı idi. Neden mi..? Verilen arada pek çok velinin toplantıdaki davranışlarının aksine okul bahçesinde sigaralarını yaktıkları ve kendilerince teneffüs ettikleri tarzı umursamaz tavırlar, aslında söylenenlerin sadece birer temenni olduğu konusunu ispatlamış oldu.. Evet küçücük çocuklar sigara ve diğer zararlı alışkanlıklar edinmesinler. Tamam da veliler tavsiye ettikleri güzellikler neden kendileri yaparak örnek olmazlar. Neden...! Ben yapıyorum ama sen yapma derler. Karşısındaki küçüğün de aslında o zaman sen neden yapıyorsun sorusunu sormayacağını düşünürler. Gençler sorguluyorlar. Hem de çok dikkatli bir şekilde. Çünkü bizleri modelliyorlar. Dünün gençlerine şunu hatırlatmak isterim, bugün pek çok sıkıntılara göğüs gererek, sıkıntı çekerek adam olmasını istediğiniz çocuklar sizin ve bizim çocuklarımız. Önce kendimizi düzeltelim lütfen. Çocuklarımızda olumsuz davranışlar görmek istemiyor isek önce kendimizden başlamalıyız. İrfan sahibi bir alimin dediği gibi kendini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Bugünün gençlerine ise şunu söylemek istiyorum. Zaman bilgi çağıdır. Pek çok konuda ebeveynlerinizden daha şanslısınız. Fakat öyle bir fitne asrında geldiniz ki, doğrular ile yanlışlar aynı tezgâhta satılıyor. Haramlar ve helaller birbirine karışmış. 111
İyi ile kötüyü ayırt etmek için çok dikkatli olmak gerekmektedir. İşin iyi tarafı kültürümüzde var olan iyiliklerin çok olmasıdır. Kültürel mirasımızın iyilikler ve güzelliklerle dolu olmasıdır. Bu mirası hor kullanmayın. Bu mirasa el birliği ile sahip çıkmalıyız. Bugünün gençleri artık iyi olanı arama yoluna girmeliler. Hayat 3-5 gün gibi kısadır. Bugün özendiğiniz, beklide farkında olamadığınız hatalardan yarın şikayet etmemek için olumlu düşünmeye ve ebeveynlerinizin kendileri yapamasalar da iyi olduklarını söylediklerine yönelmenizdir. Yoksa yarın sizler anne baba olduğunuzda aynı şeyleri kendi evlatlarınıza söylemek zorunda kalacaksınız. Kültürel mirasınızı iyi anlayın, kodları doğru okuyun. Kültür kodlarını yanlış algılar ve yanlış kodlarla sosyal hayata dahil olursanız istikbal bugünden çok parlak olmayacaktır. Arzu ettiğimiz istikbalimiz için haydi el ele verelim. Kültürel kodlarımızı nesillerimize doğru aktaralım. Geçici zevkler ve hevasat bizi zor durumlarda bırakıp yaralamasın. Ahmet TÜRKAN-6 Aralık 2010 112
ÖTEKİLERİN EĞİTİMİ-1 Bir önceki yazımda veli toplantısındaki izlenimlerimle orta öğrenimdeki gençlerin eğitim sorunları ve kaynaklarına değinmiş aileye düşen sorumluluklara yer vermiştim. Aslında eğitim ailede başlar, okulda ise ana sınıfından itibaren eğitim ve öğretim beraber devam eder. Böyle olmalıdır. Fakat ülkemizde maalesef bazı şeyler eksik kamıştır. Sürekli sorunlu bir eğitim ve öğretim sisteminin sancılarını çekiyoruz. Sürekli değişen metotlar, sürekli yenilenen müfredat, çekiştirilip duran sınav sistemleri. Hala yerine oturmuş değil. Neslin tam donanımlı olarak sosyal hayata katılmasını bir şekilde kendi elimizle engelliyoruz. Eğitim konusundaki ana maddeleri sıra ile açıklamaya çalışalım. Ailenin eğitime katkısı İyi eğitim almamış bir aile nasıl sorumlu aile olacak ve evlatlarını nasıl tam donanımlı yetiştirecek. Kendi yapmadığı şeyleri nasıl olacak da çocuklarından isteyecek. Kendisi ahlaksız dizileri oturup seyredecek çocuğum sen git dersine bak, bunlar uygunsuz diyecek. Elbette zor. Yeni bir program olmamakla birlikte yaygın olmayan aile eğitimine tekrar bir göz atmakta yarar vardır. Aileler çocuklarını sürekli sınav takvimleri konusunda ikaz ederler. Yakında sınavlar var, aman ha şu kadar puan almalısın denir. Yeterli puan almak için özel kurslara gönderilir, özel hocalardan ders alınır. Aileler ve elbette öğrencilerimiz istedikleri yeri kazanırsa sevinir, yoksa hüsran yaşarlar. Tercih listelerini kazandığı puana göre yapar. Çocuğun idealleri, hayalleri yok sayılır. Çünkü ne aile nede aşağıda açıklayacağımız gibi okul öğrenci için temel hedef belirlememiştir. Hedefler sadece hayaldir. Bu nasıl bir anlayış ki genç kabiliyetleri yerine hasbel kader aldığı puanlara göre hayatına devam edecek. Okulun eğitim ve öğretime katkısı Peki okullarımız çok mu masum. Ders anlatmaktan aciz hocalar. Öğrenciye ceza verip kendisi tozu dumana katan, okulun koridorlarında elinde sigara ile gezen örnek hocalarımız. Sınav kağıtlarının analizini bile yapmaktan aciz, öğrenciye aşağılık muamelesi yapan, değerleri paylaşmayan eğitim kahramanları. Bir önceki KPSS sınavında basında yer aldı. Öğretmen olabilmek için yüzlerce genç kopya çektiler. Bu gerekçe ile sınavlar iptal edildi. Yenilenen sınava ise elinde kalem, anahtar, saat, cüzdan v.s. var diye 60.000 civarında aday salonlardan çıkartıldı. Siz bu anlayışla nasıl bir eğitim umuyorsunuz sayın halkı yönetenler. Sadece amacı bir okula kapağı atmak olan bir kişiden nasıl bir verim almayı düşünüyorsunuz. Neden soruna köklü çözümler getirmiyorsunuz. Öğretmenlerin ücretlerini yeter seviyede planlamıyorsunuz. Hükümetler ya da YÖK; neden o zaman bunca eğitim fakültesini açık tutup 3-4 kat fazla öğretmen adayı yetiştiriyor. Gençler hüsran yaşasın diye mi? Bunca sıkıntı ardından bir okula çalışan olarak yerleşen bir öğretmen nasıl verimli olacak. Nasıl kendini işçi statüsünden eğitici, öğretici statüsüne yerleştirecek. Sözleşmeli eğitim işçileri sayılan öğretmenlere söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum. 113
Ülkemizin üst yöneticileri; O öğretmen adaylarını üniversitelere zaten bir sınavla almadınız mı? Neden bu gençlerin hayatını zindana çeviriyorsunuz? Neden binlerce öğretmene ihtiyaç varken atama yapmayıp sözleşmeli öğretmen alıyorsunuz? Bu zihniyetle nasıl verim alacaksınız. Öğretmen olamayacakları üniversite hayatında iken yönlendirseniz, aday kendisi öğretmen olup olmamak üzere yolunu çizse olmaz mı? Olmaz çünkü derin adamların derin ilkeleri var. Yetişkin bireyler olduklarında hangi katmanlarda, siyasetin hangi çirkefliklerinde olduğunu görmeniz gerekiyor. Kabiliyete göre değil sosyal statüye göre adam alacaksınız. Yani eğitimi siyasallaştıracaksınız. Sonra eğitimden verim alacaksınız. Yok öyle yağma. Bu kadar basit değil. Okullarda pek çok sıkıntılar var. Okullara tahsis edilen paralar yetersiz. Hizmetli eksiklikleri var. Materyal eksiklikleri var. Yeni bir proje geliştirilmek isteniyor. Fatih projesi adı altında. Okul Müdürleri şimdiden alt yapı hazırlama telaşına düşmüşler. Böyle bir projeye adım atacaksanız neden okulları zor durumda bırakıyorsunuz. Sonra Okul Müdürleri utana sıkıla velilere durumu izah etmeye çalışıyor. Durumu bilmeyen aklı evvel veliler ise okul yönetimini suçluyor. Okul yönetimi ile velileri bu arada öğrencileri neden karşı karşıya bırakıyorsunuz. Bakın tüm bunlar sorunlar. Çözümleri elbette var. Bizler sadece öneriyoruz. Yöneticilerin görevi ise bunları çözüme kavuşturmaktır. Değerli okuyucularım konu oldukça uzun. Şimdilik iki ana başlığın sorunlarını ve kısa önelerini dile getirdim. Bir sonraki yazımda diğer sorunlara değineceğim. Daha sonra sıkıntıları nasıl çözebileceğimizi acizane kendi gözlem ve araştırmalarım ile dile getireceğim. Ahmet TÜRKAN- 13 Aralık 2010 114
ÖTEKİLERİN EĞİTİMİ- 2 Darbeler ve eğitim Aziz vatanımız 50 yıldır darbelerin etkisi ve darbecilerin zulmü altında yaşıyor. Toplumu sürekli çatışma halinde tutarak sistemi yöneten zalim zihniyet 12 Eylül öncesi yüzlerce öğrencinin ölümünü seyretti. Bir gece ansızın geldi ve terör olarak nitelediği olayları bitiverdi. Sonra acımasız sopası ile geçleri sindirip hizaya soktu. Önce kavga ettirdi sonra kendisi dövdü. Hem de hiç acımadan. “Netekim hem soldan, ham sağdan adamlar astık” diye de övündüler. Toplumu sindirdiler. İdealsiz, züppe, saygısız gençler yetiştirdiler. Bakın sokaklara bu gençler kimin evlatları. 3 kuruşa her şeyi değişen maneviyat yoksunu gençler nasıl odluda her yerde bitiverdi. Gayri meşru hayatlar nasıl meşrulaştırıldı. Çıkarcılık, hortumculuk nasıl patladı. Nasıl odluda her köşe başı kumarhane oldu. Her gün kumar oynanıyor. Devlet eli ile piyangolar, şans toplarlı, iddialar çekilişler. Her gün oynanan at yarışları. Bir de utanmada 18 yaş altı giremez yazmışlar. Fark etmiyor ki içeri girmeden de oynuyorlar zaten. Toplum bunlarla oyalanırken darbe zihniyeti sistemi kontrol etmiş olmanın verdiği huzurla yeni darbeler planlıyorlar. Neden. Çünkü darbe mantığı ile yetiştiler. Çünkü sistemin kollanması görevi verildi kendilerine. Düşmanı dışarıda aramak yerine kendi halkına düşman oldular. İç tehdit algısı diye de militarist ifadeler türettiler. Yeni yetişen nesil de artık darbe mantığını olurlar hanesine kaydetti. Milli güvenlik dersi için görevlendirdikleri askerler milletin evlatlarını fişledi. Fişlemeye devam ediyorlar. Yargıyı kontrol altına alıp kendi zihniyetinin dışındakilerin eğitilmelerine müsaade etmek istemiyorlar. Katsayı dayatmaları ile ayrımcılık yapıyorlar. Türkiye son referandumla vesayet zincirlerinin bir kısmını kırdı lakin daha pek çok yol var. Askerlerin eğitimdeki gizli ellerinin de kaldırılması gerekiyor. Milli güvenlik dayatması ile eğitime müdahalenin önüne geçilmelidir. Elitizmin eğitim üzerindeki etkileri Ülkemizde elitler kendi okullarını kurdular. Devlet okullarında ise soyut eğitimlere yönlendirdiler. Maneviyata saldırıp düz adamlar yetişsin, elitlere ses çıkarmasın. Soygun düzenine itiraz etmesinler diye eğitim üzerinden nemalandılar. Artık şimdi kendi üniversiteleri de var. Kendi adamlarını kendi üniversitelerinde yetiştiriyorlar. İncelemek serbest. Biraz etrafınıza bakarsanız bunu göreceksiniz. Askerleri kışkırtarak imama hatip liselerinin varlığını darbe gerekçesi saydırdılar. 115
İslami eğimi sınırlandırdılar. Üniversite yollarını kestiler. Meslek liselerini de kurban vermekten çekinmediler. Gelinen sonuçta hatalarını anlamış gibi davransalar da direnç devam ediyor. Ülkenin geleceğinin inşa edebilmesi için düz liseli düz gençler yerine mesleğe yönelen, başarılı olanlarının ise kendi branşlarının mühendisleri, yöneticileri olan gençlerin yetiştirilmesi için önlerinin acilen açılması gerekir. Dümdüz liseler ve Anadolu liseleri. Peki ne kadarı üniversiteler gidebiliyor. Dışladığınız gençlerin hiç olmazsa başarılı olanlarının önünü neden kapattınız. Neden yargıyı siyasallaştırıp dönülen yanlış yolları da kapatmaya çalışıyorsunuz. Memleketinizi sevdiğinizi söylüyorsanız eğitimdeki aksaklıkların çözümü için hükümetlere yardımcı olmalısınız. Siyasi tarafgirlikle, senin adamın, benim adamın zihniyeti ile memleketi bir yere vardıramazsınız. Misyonerlerin eğitime verdikleri zararlar. ÇYDD(Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) gibi foyası ancak son zamanda ortaya çıkan gizli yapılanmalar maalesef eğitim sistemimizde çok derin yaralar açtılar. Toplumdan çuvalla topladıklarını parmak aralarında vererek gençleri kendilerine kul ettiler. Utanmadılar. Genç kızları adiliklerine alet ederek fuhuş bataklıklarına sürüklediler. Ortaya çıkınca da irtica yaygarası bastılar. Öteki kesimi susturdular. Artık susmak yok. Artık ortaya çıkan pislikleri söyleyeceğiz. Ülkemiz adına, Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi Türkan Saylan gibi adı Türk kendi Hristiyan misyonerlere teslim etmeyeceğiz. Biz kendi evlatlarımızdan sorumluyuz. Dinlerine o kadar sadıklar ve saygılılar iseler önce kendi toplumlarını düzeltsinler. Kitap yardımı adı altında misyonerlik faaliyetlerine müsaade etmemeliyiz. Dikkatli olmalıyız. Kendi vakıflarımızı acilen kurup yardıma muhtaç gençlerimize kendi ellerimiz ile yardım ulaştırmalıyız. İslami hassasiyeti olan dernek ve vakıflara attıkları iftiralara kanıp yardım elimizi çekmemeliyiz. Sorgulamalıyız, izlemeliyiz, bu dernek ve vakıflarda gerekirse fahri denetçi görevleri almalıyız. Su-i istiğmal varsa buna kanunların yardımı ile elbette müsaade etmemeliyiz fakat evlatlarımızın geleceğini kurtarmak adına sorumluluktan kaçmamalıyız. Toplum bilinci oluşturmalıyız. Yoksa eğitim ve öğretimde sürekli in çık oynayarak bir yere varamayız. Zaten derin misyonerler de öyle olmasını istiyor. Toplumu derinden sarsan mihrak yapılanmaları deşifre etmeliyiz. Deşifre olanları gündemde tutarak gençlerimizi aydınlatmalıyız. Bu görev bu ülkede yaşayan tüm ebeveynlerin ve eğitim görevlilerinindir. Haydi geleceğimiz için çocuklarımıza yatırım yapalım. Geleceğimizi kurtaralım. 116
Kendi eğitim politikalarımızı gerçekleştirelim. Bunun için akil adamlardan ekipler kuralım.Hükümetlere ve yetkili makamlara destekler verelim. Maddi ve manevi eğitim ve öğretimi birleştirip içselleştirelim. Bundan yaklaşık 100 yıl önce Bediüzzaman Said Nursi konuya çok değerli bir bakış açısı getirdi. “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîni-yedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Bu harika ifadeleri hem açalım hem de bu günkü gözlüklerimizle olayları irdeleyelim. Ülkeyi Hortumlayanların mazeretleri var mı? Pek çok kişi ya da kurum devleti, ülkeyi ekonomiyi hortumlamaktan mahkemelere düştüler. Bunun eğitimle ne alakası var diyebilirsiniz. Elbette çok alakası var. Maneviyattan yoksun zihniyetin ürünü tüm bunlar. İçinde Allah korkusu olan hiç kimse ne devletin ne de bir başkasının malını çalmak gibi adi bir düşünceye girip bu tür pislikleri irtikap etmez. Elitizmin sıkıcı bataklığında boğulanlara bir ders, Ülkeyi yönetenlerin kulaklarına küpe olmalı. Ahmet TÜRKAN- 20 Aralık 2010 117
ÖTEKİLERİN EĞİTİMİ- 3 Hükümetlerin kararsız tutumları ve sonuçları: Darbe zihniyetinden etkilenen, askerlerin ve yargının soluğunu sürekli ensesinde hisseden hükümetler maalesef milli bir eğitim politikası geliştirmekten uzak kaldılar. Bir önceki hükümetin uyguladığı her ne varsa yeni hükümet tarafından iptal edilir oldu. Eğiti politikaları yaz boz tahtası yapıldı. Her hükümet kendi anlayışına göre kitaplar bastırdı. Sürekli değişen müfredat öğrencileri ve velileri bezdirdi. İmtihan sistemleri sürekli değişti. Üniversite sınavları parça parça edildi. Gençler neden sorumlu olduklarını bile anlayamaz hale geldiler. Hani müreffeh ülkeler seviyesine çıkacaktık. Hani ilerleyecektik. Eğitimden sınıfta kalan bir ülke hangi yoldan gidecek de başarılı olacak. 1-5 Kasım 2010 tarihinde yapılan eğitim şurası sonuçlarını okuyunca bazı noktalara neşter vurulmaya çalışıldığı görülmektedir. Şurada alınan bazı önemli kararlar. - Öğretmen yetiştirilmesi üniversite bazında ele alınmalı, öğretmenlik veya eğitim üniversitesi kurulmalıdır. - Öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olduğu gerçeğinden hareketle, uzaktan veya açıköğretim yoluyla okul öncesi öğretmenliği, İngilizce öğretmenliği vb. alanlarda öğretmen yetiştirilmesine izin verilmemelidir. - Öğretmenlik mesleğinin yıpratıcı bir meslek olması nedeni ile bazı meslek gruplarında olduğu gibi yasalarca belirlenecek ölçülerde özel eğitim öğretmenleri başta olmak üzere tüm öğretmenlere meslek güçlüğü zammı verilmeli, bazı özendirici önlemler alınarak öğretmenlerin istemeleri halinde erken emeklilikleri sağlanmalıdır. - Eğitimde niteliğin artırılması amacıyla özel okullar teşvik edilerek sayıları artırılmalı, teşvik kapsamında çocuklarını özel okullara gönderen ailelere resmi okullardaki bir öğrenci maliyetinin yarısı kadar destek verilmeli ve bu yolla devletin eğitim harcamaları azaltılmalıdır. • Bu karar uygulamaya konmadan önce üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Özel okulların denetimi, sadece ticari bir kurum olmamaları önemlidir. - Okullar yapılırken daha verimli kullanılabilmesi için kullanıcıların fikirleri mutlaka alınmalı; akademik, sosyal ve kültürel alt yapısı olmayan binalar okul olarak açılmamalı, illerdeki her eğitim bölgesinde bölge okullarının ortak kullanımına elverişli en az birer adet spor salonu, yüzme havuzu, tiyatro, gösteri ve etkinlik salonu inşa edilmelidir. 118
- Okul binaları için geliştirilen tip projeler, bölgesel şartlara ve ihtiyaçlara uygun olarak tasarlanmalı; Türk mimari sanatının özelliklerini yansıtmalı. Estetik yönden çeşitli motiflerle süslenmiş mimari tasarımlarla öğrencilerde milli kimliğin oluşumuna katkı sağlanmalıdır. • Detaylar Eğitim Şura Kararları sonuç bildirgesinden izlenebilir. Temennimiz alınan kararların ciddiyetle uygulanması ve ülkemizin önünü açıcı uygulamaları hayata geçirmek için kararlılıkla devam edilmelidir. YÖK’ün hatalı uygulamaları Uluslararası başarısını ispatlamış kaç üniversitemiz var. Neden üniversite eğitim planlamaları ihtiyaçlar göz önüne alınarak planlanmıyor. YÖK ile hükümetler arasında süregelen didişmelerin sonucunun nereye vardığı görülmektedir. Son dönemde yakalanan olumlu hava devam ettirilmeli ve fayda getirici gayretlere devam edilmelidir. Son dönemde yapılan bazı gayretler ise Danıştay frenine takılıp duruyor. Gençlerin gelecekleri İmam Hatipler ve başörtülülere endekslenip eğitime darbe üstüne darbe vuruldu. YÖK’ün son kararları yerinde olsa da bazı Rektörlerin eski alışkanlıklarından vaz geçemedikleri, gereksiz dirençler gösterdikleri görülmektedir. Lütfen ülkemizin önünü açın. Açın ki geleceğimize güvenle bakalım. Meslek liselerinin önünün kapatan zihniyet hala siyaseti ve askerleri kendilerine siper yaparak baltalamaya devam ediyor. Bu konu da bir an önce halledilmelidir. Düz liselerin bir faydasının olmadığı ortadadır. Düz lise mezunlarının iş bulamadıkları, iş bulanların ise düşük ücretlere razı olduğu görülmelidir. Sanayide onca insana ihtiyaç varken meslek liselerine gereken önemin verilmemesi üzücüdür. Sayın Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı. Siyasetten arınıp memleket meselelerinin önünün açacak çalışmalar yapmakta geç kalıyorsunuz. Eğitim şurasında alınan kararlar sadece tavsiye niteliğinde kalmasın. Hakikatlerle karşılaşmaktan korkmayın. Bozuk düzene bir çeki düzen verin. Yazık oluyor gençlere. Üniversitelerin tabanını liselerde oluşturmalısınız. Başarılı olan gençlerin kendi dallarında yükselmesini sağlayacak düzenlemeler yapmalısınız. Çözüm kolay. Sadece memleketin ihtiyaçlarını ve vizyonunu düşünün. Gelecekten ne bekliyoruz. Dünya nereye gidiyor. Gelecekte yerimiz neresi olmalıdır. 119
Zor değil. Sadece çözüme odaklanmalısınız. Halkımızın olumlu olan şeylere destek verdiğini göreceksiniz. Aksaklıklar olsa da bu millet kadirşinastır. Hakkı ve hakikati bilir. Ahmet TÜRKAN- 27 Aralık 2010 120
NETİCE-İ KELAM Değerli okurlarım Habername’de yayımlanan İKİNCİ 50 yazımı derleyerek hazırladığım bu e-kitabımı sizlere sunmaktan onur duyarım. İlk 100 yazım böylelikle 2. Ciltte toplanmış oldu Bu satırları okuduğunuza göre değer verip yazılarımın tamamını okudunuz ya da göz attınız demektir. Çok teşekkür ederek bir sonraki kitabımı hazırlayacağımı beyan ederim. Saygılarımla. Allah’a emanet olun. www.habername.com 121
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121