Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Charles Dickens - Edwin Drood'un Gizemi

Charles Dickens - Edwin Drood'un Gizemi

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-30 13:12:13

Description: Charles Dickens - Edwin Drood'un Gizemi

Search

Read the Text Version

heyeti önüne çıkarılmıştı bile. Söylentilere bakılırsa Ne­ ville, geldiği yerdeki yerli halk tarafından -ki bu halk, bir Asya'ya bir Afrika'ya konan, oradan Batı Hindistan'a, sonra da Kuzey Kutbu'na göçen ve Cloisterham'da hak­ larında daima siyah, daima iyi ahlaklı oldukları, kendi- · !erine daima Me, başkalarına da cinsiyete göre Massa ya da Missie2 diye seslendikleri, daima çat pat lngiliz­ cesiyle kulağa bir hayli anlaşılmaz gelen risaleler oku­ dukları, fakat iş bunları kendi anadillerinde anlamaya geldi mi hiç fire vermedikleri gibi bir kanı olan göçebe insanlardan oluşuyordu- ölümüne kırbaçlanmıştı. Hatta söylenenlere göre Neville, Bay Crisparkle'ın saçlarını bir gecede bembeyaz etmişti (bu özgün deyişler tabii ki Bay Sapsea'ye aitti ) . Durmadan Bay Crisparkle'ın canına kas­ tedeceğini söylüyordu. Hatta hatta herkesin canına kas­ tedeceğini, kendisinin yeryüzünde kalacak son insan olacağını bile söylüyordu. Londra'dan Cloisterham'a bir hayırsever tarafından getirilişinin nedeni neydi peki? Bunun nedeni bu hayırseverin de belirttiği gibi: Yeryü­ zündeki kardeşlerine, BENTHAM'ın da dediği gibi, yer­ yüzünün bu en büyük tehlikesinin, en az insana zarar vermesini sağlamayı bir borç bilmesiydi. Başka bir durumda olsa, ardı ardına çamların dev­ rildiği bir ortamda vızır vızır atılan bu kurusıkılar, Ne­ ville'i hayati bir yerinden vuramazdı belki. Ama onun, karşısında durması gereken atışlar işinin ehli ve menzil­ den şaşmayan silahlardan geliyordu bu kez. Ne de olsa hem kayıp delikanlıya ettiği tehditten ötürü adı çıkmış- Burada yerlilerin kendilerine özgü seslenme biçimlerinden söz edilmektedir. Kimi siyahlar lngilizcede birinci tekil şahıs zamiri \"!\" yerine bunun nesne adılı olan '\"Me \" yi kullanırlar. \"Massa \" ve \"Missie\" ise siyah yerli halkın \"Mister\" ve \"Miss\" yerine bay ve bayan için seslenme biçimleridir (ç.n.).

tı, hem de kendisi için çok didinmiş sadık dostu ve öğ­ retmeni tarafından da, yıldızı düşük bu gence beslediği azılı düşmanlığı tescillenmişti. Ayrıca o ölümcül gece, ağır bir silah kuşanıp, gerekli hazırlıkları tamamla­ dıktan sonra sabahın erken saatinde yollara düşen ken­ disi değil miydi? Dahası, üzerinde kan lekeleri bulun­ muştu; tamam belki sahiden bu lekeler anlattığı gibi olmuştu, ama bu şekilde olmamış da olabilirlerdi. Oda­ sı, giysileri ve kimi ziynet eşyaları üzerinde yapılan bir inceleme sonucu tutulan tutanakta, gencin kayboldu­ ğu gün, öğleden sonra, Neville'in kağıt benzeri tüm ev­ raklarını yok ettiği, tüm eşyalarını ise yeni baştan dü­ zenlediği yazılıydı. Bentte bulunan saatin, kuyumcu ta­ rafından aynı gün öğleden sonra, Edwin Drood için iki­ yi yirmi geçeye kurulup ayarlandığı biliniyordu; saat suya düşmeden önce yine geri kalmıştı; kuyumcuya gö­ re saat çok büyük olasılıkla bir daha kurulmamıştı. Bu da saatin, sahibi gece yarısı yanında ona son kez eşlik eden yegane şahısla birlikte Bay Jasper'ın evinden çık­ tıktan kısa bir süre sonra kendisinden alınmış, birkaç saat el konulmuş, sonra da fırlatılıp atılmış olduğu savı­ nı doğruluyordu . Fakat neden fırlatılıp atılsındı ki? Eğer bu genç öldürülmüş ve böyle bir ustalıkla parçalanıp giz­ lenmiş ya da her ikisine birden maruz kalmışsa ; katilin, kurbanın eşkalinin kesinlikle belirlenememesini isteye­ ceği göz önüne alındığında, cesedin üzerindeki en be­ lirgin, en kolay tespit edilebilecek ziynet eşyalarını çı­ karmış olması şaşırtıcı değildi. Sözü edilen bu eşyalar da elbette ki saati ve kol düğmeleriydi. Bu şüphelere maruz kalacağını bildiği de düşünülürse, onları yol yakınken nehre atmış olması da gayet anlaşılabilirdi . Ne de olsa onu , kentin bu yakasında, aslına bakılırsa her yerinde, !284

son derece sefil ve allak bullak bir halde gezinirken gö­ ren pek çok insan da olmuştu. Bunları atacağı yere ge­ lince, bu gibi cinai kanıt teşkil eden eşyalar, nerede bu­ lunursa bulunsunlar, üzerinde ya da himayesinde bu­ lunmalarından iyiydi. lki gencin uzlaşım amacıyla ger­ çekleştirdikleri bu son buluşmanın da Bay Landless'in lehine pek bir şey ifade ettiği söylenemezdi; çünkü bu buluşmanın onun değil , Bay Crisparkle'ın arzusuyla ter­ tiplendiği, onun bu davete Bay Crisparkle'ın zorlamasıy­ la katıldığı herkesçe biliniyordu. Bay Crisparkle'ın ken­ disi de , onun bu davete nasıl gönülsüz, keyifsiz ve zor­ lama bir şekilde katıldığını anlatabilirdi ! Neville'in tarafı incelendikçe, lehine olan dayanak noktaları da gitgide zayıflıyordu . Kaybolan delikanlının kendi isteğiyle ka­ çıp gittiğine dair oluşan yaygın kanı bile; Edwin'in he­ nüz ayrıldığı genç bayanın ortaya çıkışı ve soruşturma sırasında büyük bir samimiyet ve elemle söyledikleri üzerine, oldukça düşük bir olasılık halini almıştı. Genç bayan, Edwin'in büyük bir açıklık ve hevesle, vasisi Bay Grewgious'un gelmesini beklemeye karar verdiğini an­ latmıştı. Ancak görünüşe göre, bu beyefendinin gelme­ sini beklemeden ortadan kaybolmuştu. Şüpheler alevlenip destek bulmaya başlayınca Ne­ ville, bir alıkonulup bir salınıveriyor, sonra tekrar alıko­ nuluyor, araştırma dört koldan devam ediyor ve Jasper gece gündüz demeden çalışıyordu. Ancak yeni bir şey bulunmuş değildi. Kaybolan delikanlının ölmüş olduğu­ na dair hiçbir bulgu elde edilemeyince, sonunda zanlı olduğu düşünülen şahsın salıverilmesi zaruri hale geldi. Ve Neville serbest bırakıldı. Ancak bunu, Bay Cris­ parkle'ın pek tabii öngörmüş olduğu bir sonuç izledi. Neville'in bulunduğu yeri belli etmesi gerekiyordu; kent 1 285

onu kovuyor, sürgün ediyordu. Böyle olmasa bile Çin porselenlerindeki çobanı andıran o yaşlı bayanın hali ne olacaktı? Kadıncağız evde böyle birini konuk ettikleri için duyduğu korku ve endişeden ölürdü. Bu olmasa bi­ le, Yardımcı Papaz'ın karar verme hakkını resmen ken­ disine devrettiği otorite de bu hükmü verecekti zaten. Başpapaz söze girişti: \"insani adalet yanılabilir, an­ cak yine de doğru bildiği yoldan şaşmamalıdır. Sığın­ macı alınan günler geride kaldı. Bu genç adam bizi sığı­ nak bellememeli,\" dedi. \"Yani evimden gitmeli mi demek istiyorsunuz, efen­ dim? \" \"Bay Crisparkle,\" diye karşılık verdi ihtiyatlı Başpa­ paz, \"evinizdeki meseleler üzerinde hak iddia ettiğimi sanmayın. Ben yalnızca, bu delikanlıyı birden, sizin yol göstericiliğiniz ve hocalığınızdan mahrum bırakmak gi­ bi buruk bir gereklilikle karşı karşıya kalmanızla ilgili fikir alışverişinde bulunmak istiyorum. \" \"Sahiden içler acısı bir durum, efendim,\" dedi Bay Criparkle. \"Oldukça,\" diye karşılık verdi Başpapaz. Bay Crisparkle bir tereddütle , \"Eğer bu bir gerekli­ likse,\" dedi. \"Sizin de düşündüğünüz üzere, ne yazık ki öyle,\" dedi Başpapaz. Bay Crisparkle razı gelircesine boynunu eğdi: \"Onun durumu hakkında erken b ir yargıda bulunmak güç, efendim, ama ben de mantığımı kullanıp . . . \" \"Aynen öyle. Harika. Dediğiniz gibi Bay Crisparkle,\" diye söze girdi Başpapaz, başını hafif hafif sallıyordu, \"yapılacak başka bir şey yok ki. Buna şüphe yok, hem de hiç . Sizin o güzel mantığınızın da keşfettiği gibi, baş­ ka bir çözümü yok bunun. \" 1 286

\"Ancak içimde onun tamamiyle masum olduğu ko­ nusunda en ufak bir şüphe taşımıyorum, efendim.\" Başpapaz bu kez daha kendinden emin bir tonda ve bir yandan da belli e tmeden etrafı kolaçan ederek, \"Pe­ ka-la ! \" dedi, \"doğrusunu isterseniz, ben olsam bunu bu rahatlıkla söyleyemezdim. Bu rahatlıkla olmaz, hayır. Bu delikanlının aleyhinde onca şüphe varken, hayır, ben olsam bunu bu rahatlıkla söylemezdim.\" Bay Crisparkle tekrar itaatkar bir tavırla başını eğdi. Başpapaz sözlerini sürdürdü: \"Partizanlık bizim işi­ miz değil belki de . Hayır, partizanlık bizim işimiz değil. Biz din adamları kalplerimizi sıcak, başlarımızı serin tu­ tar, sağduyulu bir orta yol izleriz. \" \"Umarım toplum önünde, kendimi bu genç delikan­ lının yerine koyarak yaptığım açıklamada, onun bu sıra dışı olayla ilgili olarak hakkındaki iddiaların çürütülmesi ya da yeni şartların ortaya çıkması halinde, geri dönece­ ğini açıklamış olmamda sizin için bir sakınca yoktur?\" \"Tabii ki yok,\" diye karşılık verdi Başpapaz. \"Ancak biliyor musunuz,\" dedi, gayet hoş bir telaffuzla, sonraki sözcüklerin üzerine de basa basa, \"ben olsam, kendimi onun yerine koyarak, ifadesini kullanmazdım . Toplum önünde açıklamada bir sorun yok. Ama kendinizi onun yerine koymak mı? Yoooo. Sanmıyorum. Bu durumda Bay Crisparkle , biz din adamlarının yapmaları gereken kalplerimizi sıcak, başlarımızı serin tutmaktır; bizim kendimizi kimsenin yerine koymaya ihtiyacımız yoktur. \" Bundan böyle, Neville Landless, Yardımcı Papaz Evi'nde boy göstermez oldu; adı ve namı üzerinde kara bir lekeyle, aldı başını ve kim bilir nereye gitti.3 Kabıl'in kara lekesiyle kıyaslayınız: '\"Ve Kabil Tanrı'ya dedi ki: '\"Benim ce­ zam taşınamayacak derecede büyüktür. işte, sen nasıl ki beni bugün yeryü­ zünden kovdun; ben anık senin yüzünden saklanacak, dünyada kaçak ve j287






Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook