Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 09:44:11

Description: Bir Yufka Yürekli-Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Search

Read the Text Version

Bir Yufka YürekliDostoyevskiRusça aslından çeviren: Nihal Yalaza TaluyVarlık Yayınları

Bir Yufka YürekliAynı dairede çalışan iki genç, Arkadi İvanoviçNefedoviç‘le Vasya Şumkof aynı çatı altında,aynı dördüncü katın aynı dairesindeoturuyorlardı. Kişilerden biri bütün adlarıylaanıldığı halde ötekinin neden yalnızca küçük adıve soyadı ile anılmış olduğunu, yazar,okuyucuların böyle bir anlatım biçiminiyakışıksız, hatta biraz senli benli saymamalarıiçin anlatmayı gerekli görür. Ama bunun içindaha önce kişilerin memurluk, rütbe, yaş ve detabiatlarının öykülerine böyle başladıklarındanbu öykünün yazarı, tek onlara benzememek için–ya da kendini fazla beğendiğinden– doğrudandoğruya konuya girmeye karar verdi. Bubaşlangıçtan sonra öyküye geçiyoruz.Yeni yılın arifesinde, akşam üzeri, Şumkof saataltıya doğru evine döndü. Yatağına uzanmışolan arkadaşı Arkadi İvanoviç uyandı, yarıaralık gözlerle ona bakınca dostunun sırtındabayramlık giysisi ve kar gibi beyaz bir gömlek

bulunduğunu gördü; pek şaşırdı doğal olarak.— Vasya acaba bu kılıkla nereye gitmiş olabilir?diye düşündü. Üstelik yemeği de evde yemedi!..Şumkof mumu yaktı; Arkadi İvanoviç, kendisiniuyandırmak için onun bir yol arayacağını hemenkestirdi.Gerçekten Vasya iki kez öksürdü, odayı iki kezçepeçevre dolaştıktan sonra bir köşede,şöminenin yanında doldurmaya çalıştığı pipoyubilerek yere düşürdü. Arkadi İvanoviç içindenkıs kıs güldü.— Hadi, hadi, Vasya, kurnazlık yeter! dedi.— Demek uyumuyordun, Arkaşa?— Vallahi pek bilmiyorum, uyumuyorumgaliba.— Ah Arkaşa! Canım kardeşim! Sana neleranlatacağım bilmiyor musun? Kestiremiyormusun?

— Hiç kestiremiyorum. Yaklaşsana Vasya.Vasya, sanki böyle bir çağrı bekliyormuş gibihemen yaklaştı. Arkadi İvanoviç‘in kendisineoyun edeceğini kestiremediği belliydi. Ötekihemen onu ustaca kolundan yakaladı, eviripçevirerek altına aldı. Onu kolları arasındaboğacak gibi sıkıyordu. Söz arasında şunu dasöyleyeyim ki bu oyun neşeli Arkadiİvanoviç‘in pek hoşuna gider görünüyordu.— Yakalandın! diye haykırdı, yakalandın!— Arkaşa, canım Arkaşa! Ne yapıyorsun? Bırakbeni Tanrı aşkına, frakım berbat olacak!..— Ne çıkar? Ne gereği var frakın sana? Niçin bukadar kolay aldanıyorsun? Yanıt ver, haydi,nereye gittin, nerede yedin yemeği?— Arkaşa, rica ederim, bırak beni!— Yemeği nerede yedin?— Ben de sana bunu söyleyecektim ya.

— Öyleyse anlat.— Bırak da önce kalkayım.— Olmaz, söylemedikçe seni bırakmam!Çelimsiz Vasya kendisini kıskıvrak saranbileklerden kurtulmaya çalışarak söylendi:— Canım, Arkaşa… Bu yaptığın doğru mu ya?Öyle şeyler var ki…— Neymiş o şeyler?— Öyle şeyler var ki, böyle bir durumdasöylenemez. İnsan onurunu yitirir… Gülünçolur… Oysa o iş hiç de gülünç değildir, inan kideğildir… Tam tersine pek önemli bir iş…— Hadi, hadi, bilirim senin önemli işlerini! Geneneler çıkardın? Bana tuhaf şeyler anlat, canımgülmek istiyor… Ben önemli şeyleristemiyorum. Öyle dostluk olur mu?— Arkaşa, vallahi de, billahi de yapamam bunu.

— Söz dinlemem…Yatağa yanlamasına uzanmış olan Vasyasözlerine daha ciddi bir eda vermek için elindengeleni yapıyordu.— Arkaşa, tek bir şey söyleyeceğim…— Ne?— Nişanlandım!Arkadi İvanoviç ağzını açmadı. Ama zavallıVasya’yı bir çocuk gibi kollarına aldı. Arkadaşıkısa boylu değil, tersine zayıflığıyla birlikte pekuzun boylu olmasına karşın onu bir çocuk gibikucağında sallayarak odada dolaştırmayabaşladı.— Vay nişanlı vay! diyordu. Şunu birkundaklayayım.Sonra Vasya‘nın, kucağında ağzını açmadığını,kımıldamadığını görünce durdu, şakanınçığrından çıktığını anlayarak dostça öptü.

— Darılmadın ya, Vasya?— Arkaşa, vallahi…— Canım, yılbaşı bu işte…— Yok, ama bu zırzopluğa da ne gerek var?Sana kaç kez söylemedim mi? “Arkaşa buyaptıkların hiç de akıllıca şeyler değil.”— Darılmadın, değil mi?— Ben mi? Yok! Bilirsin ki darılmaya alışıkdeğilim! Yalnız canımı sıktın.— Canını mı sıktım? Neden?— Bir dosta koşar gibi içimi dökmek için,mutluluğumu anlatmak için sana gelmiştim…— Ne mutluluğu? Neler söylüyorsun?— Dedim ya, evleneceğim!Arkadi İvanoviç:

— Evlenecek misin? Sen mi? Gerçek mi? diyebağırdı. Yok… Yok. Nen var Tanrı aşkına?Gözlerin yaş dolu, Vasyacığım, yavrum! Doğrumu bu?Arkadi İvanoviç, arkadaşını yeniden kucağınaaldı.Vasya:— Niçin kızdığımı şimdi anlıyorsun ya. Benimdostumsun, candan bir dostum, biliyorum.Sevincimden kabıma sığamayarak sanakoşuyorum, sana başımdan geçenleri ciddi ciddianlatmak isterken, yatağında debelenerek,gülünç bir durumda anlatmak zorundakalıyorum…Yarı gülerek sürdürdü:— …Anlıyorsun ya, Arkaşa. Gülünç birhaldeyim, oysa en kutsal duygularımı böyleküçültmek istemem… Bana kızın adını sormuşolsaydın, öldürseydin söylemezdim.

Arkadi İvanoviç gerçek bir üzüntüyle:— Peki, ne diye sesini çıkarmadın o zaman?dedi. Bana her şeyi söyleseydin böyle şeyleryapmazdım.— Pekâlâ, pekâlâ! Bütün bunların nedeni çok iyiyürekli oluşum. Bilirsin ki iyi yürekliyimdir. Ah!Bunu sana istediğim gibi, ciddi anlatamadığımane kadar yanıyorum… Pek hoşuna gidecekti…Arkaşa, seni ne kadar sevdiğimi bilirsin, senolmasaydın, bana öyle geliyor ki, evlenmezdim,belki de bu dünyada yaşamazdım ben!..Çok duygulu olan Arkadi İvanoviç hemgülüyor, hem ağlıyordu. Vasya da hemgülmeye, hem ağlamaya başladı, yenidenkucaklaştılar, geçenleri unuttular.— Nasıl oldu bu iş? Bana hepsini anlat, Vasya.Bağışla beni, canım kardeşim, öyle şaşırdım,öyle şaşırdım ki… Benim için bu hiçbeklenmedik bir şey oldu. Tüh! Olanağı yok,dostum, bütün bunları işkembeden mi attın?..İtiraf et… Kıtır attın, değil mi?

Bunları söylerken Arkadi İvanoviç kuşkulugözlerle Vasya’ya bakıyordu. Fakat, Vasya’nınyüzünde söylediklerini doğrulayan bir anlatımınbelirdiğini görünce, yatağına atladı ve öyle birsevinç ve coşkunlukla oynayıp zıplamayabaşladı ki oda zangır zangır sallanıyordu.En sonunda Arkadi yatağa oturarak bağırdı:— Vasya, gel otur şuraya!— Nereden başlayacağımı bilemiyorumdoğrusu.Tatlı bir heyecanın etkisi altında uzun uzunbaktılar.— Kim bu kız, Vasya?Şumkof, mutluluktan titreyen bir sesle:— Artemiyef‘ler! dedi.— Ne diyorsun?

— Ondan az mı sözetmiştim sana? Sonraarkasını kestiğim halde ayrımına varmadın. Ah!Arkadi, bunu senden saklamak bana ne zorgeliyordu, bilsen. Bu sorunu açmaktan öylekorkuyordum ki… İşin sonunungelmeyeceğinden korkuyordum, oysa onuseviyordum, Arkaşa!Heyecandan kesik kesik sürdürdü:— Ah Tanrım! Ah Tanrım! Ne serüven, bilsen, osıralarda, bir yıl önce, bir nişanlısı vardı. Adamıtanımıştım… O bir… Neyse… Sonra görevle biryere gönderdiler. Mektupların arkasını kesti.Buna ne anlam vereceklerini bilemeyerekbekliyor, hep bekliyorlardı. Dört ay oluyor, evliolarak ansızın geri döndü ve onlara hiçuğramadı. Bu alçakça, aşağılık bir hareketti! Ozavallıların kollayacak kimsesi yoktu. Umarsızkız durmadan ağlıyordu, ben de onatutuluverdim. Yok, onu her zaman sevmiştim!..Evlerine gitgide daha sık uğruyordum. Kızıavutmaya çalışıyordum… Doğrusu, nasıl oldubilmiyorum, o da beni sevdi. Bir hafta oluyor,artık dayanamadım. Hıçkırmaya başladım, ona

hepsini anlattım, kendisini sevdiğimi, sözünkısası her şeyi söyledim… “Ben de sizisevebilirim, ama Vasili Petroviç, biliyorsunuzya, ben yoksul bir kızım, kimseyi sevmeyi gözealamıyorum.” dedi. Anlıyor musun, kardeş?Anlıyor musun? Hemen aramızda söz kestik.Uzun uzun düşündüm, sonra sordum: “Bu işiannenize nasıl açsak?” Bana dedi ki: „Şu andabiraz güç, bir parça bekleyin; ağlıyor, korkusuda daha geçmedi. Şimdi belki beni size vermekistemez.” Ama ne yapayım; işte, bekleyemedim,kıza haber vermeden birdenbire yaşlı kadına işiaçtım. Liza annesinin önüne diz çökmüştü, bende çöktüm… O zaman, kadıncağız olurunuverdi, bize hayır dualar etti… Ah, Arkaşa, canımkardeşim! Hep birlikte otururuz, çünkü sendenayrılamam.— Vasya, sana bakıyorum da, geneinanamıyorum, vallahi de, billahi de, bir türlüinanamıyorum. Bana öyle geliyor ki bütünbunlar… Dinle beni! Doğru mu, gerçektenevleniyor musun? Nasıl olur da benim haberimolmaz? Ne yalan söyleyeyim, ben de evlenmeyi

aklımdan geçirmedim değil. Ama değil mi ki senevleniyorsun, artık umurumda mı? Haydi mutluol, mutlu ol!..Vasya:— Kardeş, yüreğimde öyle bir rahatlık var ki,yaşam öyle tatlı görünüyor ki bana. (Ayağakalktı, heyecan içinde odada gezinmeyebaşladı.) Sen de aynı şeyleri duyumsuyorsundeğil mi? Belki yoksul yaşayacağız ama, mutluolacağız. Bu bir düş olamaz, değil mi?Mutluluğumuz şuracıkta avucumuzun içinde,gerçekten mutlu olacağız değil mi?— Dinle, Vasya!..Öteki durarak:— Ne? dedi.— Aklıma bir şey geldi, ama bunu sana açmayakorkuyorum nerdeyse… Kusuruma bakma,korkularımı gidermeye çalış. Neylegeçineceksin? Evleneceğine pek seviniyorum.

Ama bu düşünce aklımdan çıkmıyor; neylegeçineceksin?Vasya arkadaşına şaşırmış gibi bakarak:— Aman! Aman! Neler söylüyorsun, Arkaşa?Aklın nerede? Yaşlı kadın bile anlattıklarımı ikidakika içinde kavrayıverdi. Sorsana onlarabakalım. Neyle yaşamışlar şimdiye kadar? Üçcan için yılda beş yüz ruble! Babasınınölümünden sonra onlara bağlanan aylığın tutarıbu kadardı. Üç can için: Liza, yaşlı kadın, bir deyatılı okul giderini ödemeleri gereken küçükkardeş. Varları yokları da işte buydu. Asıl bizikimiz zenginiz, eh, ne de olsa kimi yıllar yediyüz ruble kazandığım oluyor.— Aman, Vasya, darılma, keyfini kaçırmakistemem ama hangi yedi yüz ruble? Topu topuüç yüz ruble alıyorsun…— Üç yüz mü? Yulyan Mastakoviç‘i hesabakatmıyor musun?— Yulyan Mastakoviç! İyi ama, dostum, bu

güvenilir iş değil ki. Her rublesi sadık bir dostgibi gelen üç yüz rubleye benzemez bu. YulyanMastakoviç iyi adamdır, kabul! Hatta istersenbüyük adam da diyelim, kendisine çok saygımvar, bu kadar yüksek bir yerde oluşuna hakveriyorum: Sana sevgi duyduğu, hizmetindenbedava yararlanabilecekken çalışmana karşılıkpara verdiği için onu çok seviyorum… Amaanlarsın ya, Vasya. Dinle, dinle: Seninkaleminden çıkan yazının Petersburg’da bir eşidaha olmadığını kabul ederim (diye Nefedoviçverdiği değeri göstererek sürdürdü), ama, gününbirinde –Tanrı saklasın– gözden düşersen ya daYulyan Mastakoviç‘in işi kalmazsa ya da birbaşkasını çalıştırırsa; öyle ya, her şey olur budünyada… O zaman ne yaparsın, Vasya?— Dinle, Arkaşa! Böyle düşündükten sonratavanın başımıza çökmesinden de korkabiliriz…— Tabii, tabii… Bir diyeceğim yok.— Olur mu ya!.. Ne diye bırakmaya kalksın?Bilirsin, buyruklarını harfi harfine yerinegetiririm. Bana karşı çok iyi davranır: Daha

bugün bana elli gümüş ruble verdi.— Sahi mi? Bir ikramiye demek!— Yok canım, cebinden verdi, hem dedi ki:“Beş aydır sana bir şey vermedim: Al şunu. Sanaçok teşekkür ederim, pek hoşnutum. Bedavaçalışıyorum sanma.” Bana öyle dedi, bu sözlernerdeyse gözümden yaş getirdi, Arkaşa.— Bana bak, Vasya, senden istediği o yazıyıbitirdin mi?— Yok, daha bitirmedim…— Vasya! Ne yaptın, dostum?— Korkma. Arkadi, daha önümde iki günümvar.— Nasıl oldu da çalışmadın?— Ne bileyim, işte… Bana öyle acı acıbakıyorsun ki keyfim kaçtı. Daha iş işten geçmişdeğil, iyice hesaplarsan bitirecek kadar zamanım

olduğunu anlarsın. Bitireceğim, vallahibitireceğim.Arkadi:— Ya bitiremezsen? dedi. Sana bir de ikramiyevermiş! Üstelik de evleniyorsun… Hey Tanrım!Hey Tanrım!..Şumkof:— Zararı yok… Zararı yok; diye mırıldandı.Hemen yeniden işe koyulacağım. Şimdibaşlıyorum.— Nasıl oldu da astın işi?— Arkaşa! Düşün! Yerimde durabilir miydim?Dairede bile iskemlede oturamıyordum,sabırsızlıktan içim içime sığmıyordu… Ah! Bugeceyi, yarın geceyi, öbür geceyi hep yazmaklageçireceğim, hepsi bitecek…— Daha çok kaldı mı?

— Tanrı aşkına rahat bırak beni, oyalama.Arkadi İvanoviç, ayaklarının ucuna basa basagidip yatağına oturdu; sonra kalktı, amaarkadaşını belki rahatsız ettiğini düşünerekhemen oturdu. Fakat kımıldamadan durmak onazor geliyordu; o kadar heyecanlıydı ki, işittiğihaber kafasını altüst etmişti, bundan duyduğusevincin hâlâ etkisi altındaydı. Şumkof’a baktı.Beriki ona dostça bir göz attı, bütün çalışmagücü bu hareketine bağlıymış gibi kaşlarını çattı,masası üstüne yayılmış kâğıtları karıştırmayabaşladı.O da heyecanını daha bastıramamıştı. Kalemlerideğiştiriyor, iskemlesinde kıpırdanıp duruyor,yeniden yazmaya koyuluyor, fakat eli titriyor,bir türlü yazamıyordu. Birdenbire aklına bir şeygelmiş gibi atıldı:— Arkaşa, biliyor musun, onlara sendensözettim.— Söz ettin ha? Ben de sana soracaktım! Nedediler?

— Sonra anlatırım, hem dur, kâğıdı temizeçekmeden bunu sana söylemek istemiyorum;ama, işte, seni, onları anımsayıverdim.Görüyorsun ya, yazamıyorum; hep sizleridüşünüyorum.Şumkof:— Hey Tanrım! Ne kötü kalem! diye söylendi.Kalemi öfkeyle masaya fırlattı, başka bir kalemaldı.— Dinle, Vasya, tek bir sözcük.— Hadi, çabuk söyle. Bu son olsun.— Daha yazacak ne kadar elyazması kaldı?— Ah kardeşciğim!..Vasya, arkadaşının bu sorusu sanki dünyanın enkötü, en ürkünç sözüymüş gibi yüzünüburuşturdu.

— Pek çok!..— Biliyor musun, bir düşüncem var.— Nasıl bir düşünce?— Söyle canım, neydi bu düşüncen?— Saat yedi, Vasya.Nefedoviç gülümsedi, ona kurnazca, fakat birazsıkılgan, biraz çekingen bir gözle baktı.Arkadaşının bunu nasıl karşılayacağınıbilmiyordu.— Ee?Yazısını artık büsbütün bırakmış olan Vasya,şimdi meraktan benzi uçmuş bir halde gözlerininiçine bakıyordu.— Biliyor musun, ne diyorum?— Söyle Tanrıyı seversen!..— Görüyorsun ya, heyecanlısın, elinden fazla

bir şey gelmiyor… Dur, hemen sözümü kesme,ne diyeceğini biliyorum.Nefedoviç hızlı hızlı söylüyordu, birdenbireayağa kalkarak, Vasya’nın sözünü kesmesineengel olmak istedi.— Yatışman, kendini toplaman gerek, öyle değilmi?Öteki koltuğunda doğrularak:— Arkaşa, Arkaşa! diye haykırdı. Bütün geceyazacağım, inan.— Peki, peki, sabahleyin yatmalısın…— Yok, yok, kesinlikle yatmalısın. Saat beşedoğru yat, sekizde seni kaldırmaya gelirim.Yarın bayramdır, bütün gün yazabilirsin… Gecede öyle. Daha ne kadar kaldı?Vasya, titreye titreye, ona bir defter uzattı.— İşte, dedi.

— Çok bir şey kalmamış.Vasya çekingen, utangaç bir tavırla:— Daha var, dedi.— Ne kadar?— İki tomar…— Zararı yok, vaktimiz var, bitiririz.— Arkaşa!..— Sus. Yeni yılın arifesindeyiz, aileler şimdi birsofranın çevresinde toplanırlar, oysa bizyapayalnız, öksüzler gibiyiz, ah Vasyacığım!..Nefedoviç, arkadaşını, güçlü kollarında sıktı.— Vasya!..— Karar, karar, dedi.— Sana bir şey söyleyecektim, Vasya. Eğer…

Arkadi, heyecanından söyleyemediği için, ağzıaçık kalakaldı. Vasya onu kollarında tutuyor,gözlerinin içine bakıyor, arkadaşınınsürüncemede bıraktığı cümleyi kendisisöyleyecekmiş gibi dudaklarını kımıldatıyordu.Sonunda:— Evet? dedi.— Beni bugün tanıştır.Vasya, saklayamadığı bir heyecanın baskısıaltında:— Arkadi, hemen şimdi oraya gidiyoruz, çayiçmeye, dedi. Bu düşünceyi nasıl buldun? Yılınson saatini bile beklemeyiz.— O halde iki saat, ne eksik, ne fazla.— Sonra ben işimi bitirinceye kadar görüşmeyok.— Vasya!

— Arkadi…Üç dakika sonra Arkadi bayramlık giysisinigiymişti. Vasya’ya gelince, ateşli ateşliçalışmaya koyulduğu için zaten giyinikti,yalnızca üstünü fırçaladı…Birbirinden daha mutlu bir halde, çarçabuksokağa fırladılar. Yol, Petersburskaya Strana’danKolomna’ya gidiyordu. Arkadi İvanoviç genişadımlarla yürüyordu. Vasya’nın mutluluğunudüşünürken duyduğu sevinç halinden bellioluyordu. Arkadaşı da biraz seke seke gidiyorduama ağırbaşlılığından da bir şey yitirmiyordu.Tam tersine Arkadi onu hiç bu haldegörmemişti: Arkadaşını şimdi daha çok seviyorve beğeniyordu. Vasya’nın bir sakatlığı –kahramanımızın bir omuzunun ötekinden dahadüşük olduğunu size söylememiştim, bu kusurhep Arkadi’nin acıma dolu yüreğini titretirdi–dostuna karşı duyduğu ve onun da son dereceyaraşık olduğu bu sevgiyi ancak artırıyordu.Sevinç yaşlarını zor tutuyordu.Arkadaşının Vosnesensk yönüne doğrulduğunu

görünce:— Nereye, Vasya? diye haykırdı. Bu yandandaha yakındır.— Sus, Arkadi, sus.— İnan olsun bu yandan daha yakındır.Vasya gizemli bir tavırla:— Biliyor musun, Arkadi? dedi. Biliyor musun?— Ne?Tatlı bir heyecanın etkisi altında sesi kısıldı.— Liza’ya küçük bir armağan götürmekistiyorum.— Ne almak istiyorsun ona?— Şurada madam Leroux’nun güzel mağazasınıgörüyor musun?— Evet!..

— Küçük bir şapka: Bugün öyle küçük, öylegüzel bir tanesini gördüm ki; sordum, bu modeleManon Lescaut derlermiş. Bir harika. Kiraz rengikurdelalar. Pahalı da değil! Hem daha pahalı daolsa ne çıkar, değil mi Arkaşa?— Sen şairlerin en büyüğüsün, Vasya. Hadioraya gidelim!..Koşmaya başladılar; iki dakika sonra şapkacıdükkânına giriyorlardı.Kara gözlü, saçı büklümlü bir Fransız kadınıonları karşıladı ve gelenlere bir göz atışta yüzüonlarınki kadar, belki de daha büyük birsevincin ışığıyla aydınlandı. Vasya’nın kadınıöpesi gelmişti.Hayran gözlerini mağazanın masasını süsleyenküçük tahta ayaklara geçirilmiş bütün o cici bicişeylerin üzerinde dolaştırarak alçak sesle:— Arkaşa, dedi, bak, bak ne harikalar!Bir köşede gizlenen pek cici bir küçük şapkayı,

ilk önce gözüne ilişeni değil, daha ötede duranbambaşka bir tanesini işaret etti. Ona öyle hırslabakıyordu ki, sanki biri elinden kapacakmış yada elinden kurtulmak için uçup gidecekmişsanırdınız.Arkadi İvanoviç parmağıyla başka bir şapkayıişaret ederek:— Bak, bana kalırsa bu daha güzel, dedi.Kendi beğendiğini arkadaşına da kabul ettirmekiçin herhalde kurnazlığa başvurmak isteyen gençadam:— Zevkine diyecek yok, Arkaşa, dedi, zevkliadamsındır ama gel de şu şapkaya bir bak.— Neresi daha iyi sanki!— Gel bak, yakından bir bak.Arkaşa, kuşkuyla:— Öyle mi? diye sordu.

Heyecanını yenemeyerek Vasya küçük şapkayıkavradı. Şapkacık da bu kadar sevimli bir alıcıyarastladığına sevinerek tüneğinden genç adamıneline sanki kendiliğinden atılıyormuş gibiydi. Bukurdelaları, bu süsleri, bu dantelaları görünceArkadi’nin gürbüz göğsünden beklenmedik birhayranlık çığlığı fırladı. Bu kararsız seçimsırasında üstün zevkiyle işe karışmak istemediğiiçin sessiz ve ciddi kalmış olan madam Lerouxbile Vasya’nın anlayışını bir gülümsemeyleödüllendirdi, o da kadının güzel el hareketleri ilezarif gülümseyişinin apaçık bir onay anlamınageldiğini görmekten sevinç duydu: “Evet,diyordu sanki, en uygununu buldunuz, sizibekleyen mutluluğa yaraşıksınız.”Vasya, şapkacığa gönülden vurulmuş gibi:— Ne de yosma şeysin, diyordu, gelmiş butenha köşeciğe çekilmişsin. Özelliklesaklanıyordun, değil mi?O narin şeyceğizi öptü, hayır, onu değil,hazinesini örselemekten korktuğu içinçevresindeki havayı öptü.

Sabahleyin gazetede okuduğu bir cümleyi buvesileyle anımsayarak:— Gerçek erdem işte böyle saklanır, dedi. Söylebakalım, Vasya, ne yapacağız?— Hay yaşayasın Arkaşa! Zeki adamsınvesselâm! Haberin olsun, kadınlar arasındakorkunç bir saygınlık kazanacaksın. MadamLeroux…— Ne istiyorsunuz?— Madam Leroux’cuğum…Madam Leroux, nişanlının coşkunluğunagülümseyerek Arkadi İvanoviç‘e bakıyordu.— Şu anda size nasıl taptığımı bilemezsiniz…İzin verin de sizi öpeyim.Vasya, dükkâncı kadını öptü.Böyle bir kaçığın yanında gülünç düşmemekiçin gerçekten büyük bir ağırbaşlılık çabası

gerekti. Fakat madam Leroux, Vasya’nın taşkınhayranlığını o kadar incelik ve tatlılıklakarşılamıştı ki, genç çılgının hareketiylesözlerindeki gülünçlük bu yüzden hafiflemişti.Kadıncağız kusuruna bakmadı; hem, doğrusuböyle çocukça taşkınlıklara insan nasıl kızardı?— Fiyatı nedir, madam?Kendini toplayan kadın başka türlü birgülümseyişle:— Beş gümüş ruble, yanıtını verdi.Arkadi, kendi beğendiği şapkayı göstererek:— Ya bu? diye sordu.— Sekiz ruble.Vasya kararsızdı:— Durun, durun! Madam Leroux, söylesenize,sizce, sizce, hangisi daha zarif, hangisi size dahaçok benziyor?

— Öteki daha süslüdür, ama sizin beğendiğinizdaha şirindir.— Öyleyse biz de onu alırız.Madam Leroux şapkayı çok ince bir ipek kâğıdasardı ve paketi iğnelerle tutturdu. Şapka o kadarince işlenmişti ki, kâğıt sanki eskisinden de dahahafiflemiş gibiydi. Soluğunu tutan Vasya, paketiözenle aldı, madam Leroux’yu selamladı veyeniden nezaket sözleri söyledikten sonradükkândan çıktı.Sinirli sinirli, kesik kesik gülerek:— Ben bir hovardayım, diye haykırıyordu, benhovarda yaratılmışım!..Şimdi gelip geçenlerin kötü amaçları, hazinesiniezmek gibi canavarca arzuları olduğundankuşkulandığı için bunlardan sakınarak yalpavuruyordu.— Dinle Arkaşa, diye başladı.

Bu sözlerde sanki amacına ermiş bir sevdalınınbütün ezgileri titreşiyordu.— Arkadi, öyle mutluyum, öyle mutluyum ki!— Ben de! Vasya’cığım.— Hayır, Arkaşa! Bana karşı sonsuz bir sevgiduyduğunu bilirim, ama benim duyduğumunyüzde birini bile duyamazsın. İçim içimesığmıyor, Arkaşa! Ben bu kadar mutluluğayaraşık değilim. Bunu duyumsuyorum, kabulediyorum.Söylüyor, söylüyor ve boğuk hıçkırıklar sesinikısıyordu.— Bu mutluluğu hak edecek ne yaptım? Neyaptım, söyle bana? Bak! Çevremizde ne çokinsan, ne çok gözyaşı, neşesiz ve bayramsız neçok gündelik yaşam! Ya ben… Ben!.. Onun gibibir kız beni seviyor!.. Birazdan onu göreceksin,o soylu yüreği sen de alkışlayacaksın. Ben aşağıkatlardan gelen bir insanım; gerçi bir rütbem,aylığım, bağımsız bir durumum var belki, ama

vücudumda bir kusur var: Bir omuzumdüşüktür, bilirsin; o yine de bu halimle beniseviyor!.. Yulyan Mastakoviç de bana karşı öyleduyarlı, öyle özenli, öyle nazik davrandı ki,bana pek seyrek söz söyleyen o adam, yanımayaklaştı: “E, Vasya dedi (Tanrı canımı alsın kibana küçük adımla seslendi), hovardalıkedeceksin, değil mi?” Bana böyle derkengülüyordu. “Evet, evet, efendimiz” yanıtınıverdim. Sonra bütün cesaretimi toplayarak,sürdürdüm: “Belki de bir şeyler yaparız,efendim.” Bunun üzerine bana para verdi, dahabirkaç söz söyledi. Bu hareket bana o kadardokunmuştu ki ağlamaya başladım. O da çokduygulanmıştı; sırtımı okşayarak dedi ki; “Herzaman bugünkü gibi duygulu ol, Vasya…”Genç adam bir an sustu, Arkadi İvanoviçkendini tutamadığından, kaçamaklı bir hareketlegözlerini silmek için arkasına döndü.Vasya sürdürdü:— Dahası var… Dahası var… Sana hiç bundansöz etmemiştim… Arkadi… Arkadi… Dostluğun

benim için öyle bir mutluluktur ki, sensizyaşayamam ben, Arkaşa. Yok, yok, bir şeysöyleme, bırak da elini sıkayım, bırak da sanate… şek… kür edeyim!..Heyecanının artmasından Vasya sürdüremedi.Arkadi İvanoviç onu kucaklamak istedi, amasokakta bir kaldırımdan öbürüne geçmekteolduklarından “varda!” diye haykıran arabacınınsesi buna engel oldu, ikisi de şaşkın bir halde,sakıngan davranarak, kaldırıma koştular.Hatta Arkadi İvanoviç, olayın bu söz tufanınason verişine hoşnut bile olmuştu. Olup bitenler,Vasya’yı borçluluğunu taşkınca belirtmeyeyöneltmişti. Ama o, Arkadi, kendini böylecoşkunluklara yaraşık görmüyordu. Şimdiyekadar dostu için pek az bir şey yapmış olduğunuduyumsuyordu! Eski ilişkilerinde hiçbir şeyinhaklı göstermediği bu ateşli teşekkürlerdennerdeyse utanç duyuyordu. O zaman bu işekendini vermek için önünde bütün bir yaşamolduğunu düşünerek geniş bir soluk aldı…

Anlaşılan ziyaretlerinden umut kesmişolacaklardı, çünkü herkes çay masasınınçevresine toplanmıştı. Üstelik de, takılmak için,nişanlısına o akşam herhalde serbestolamayacağını da söylemişti.Ama yaşlıların ne de olsa gençlerden daha doğrugörüşlü olduklarına inanmak gerek. Liza:“Gelmeyecek anneciğim, sezinliyorum ben,gelmeyecek,” diye annesine üst üste yinelemişti,annesi ise tersine, kesinlikle geleceğini, evindekalamayacağını, koşup geleceğini, çünkü artıktatil, üstelik de yılbaşı gecesi olduğunu söyleyipduruyordu.Dediğimiz gibi Liza, Vasya’yı o akşamgöreceğini ummuyordu. Kapıyı açtığı zaman, ilkönce gözlerine inanamadı. Yüzü birdenkıpkırmızı kesildi, yüreği kapana tutulmuş birkuş gibi çırpınıyordu. Aman Tanrım! Neşaşkınlık; dudaklarından nasıl sevinçli bir “Ah”fırladı!..— Seni gidi yalancı seni! diyerek Vasya’nınboynuna sarıldı.

Nişanlısının arkasında, pek sıkıldığı içingizlenmeye çalışan Arkadi İvanoviç‘i görüncene kadar şaşırdığını, ne kadar utandığını birdüşünün.Çünkü size şunu söylemek gerekir ki, Arkadiİvanoviç kadınlar arasında pek sıkılgan vebeceriksizdir, hatta bir kez… Ama bunu sonraanlatırız. Yalnız, lütfen kendinizi onun yerinekoyunuz; bunda pek de öyle tuhafa gidecek biryan yok; orada, sofada, ayağında lastikleri,sırtında paltosu, başında kulaklı kalpağı, kabadokunmuş ve arkadan gelişigüzel iliştirilmiş sarıbir boyun atkısına sımsıkı sarılmış bir haldedurmaktadır. Daha iyi bir etki bırakmak içinbütün bunlardan çarçabuk sıyrılmak gerekirdi.Başkalarına karşı en iyi biçimde görünmeyi kimistemez?Üstelik bizim Vasya’cık da birdenbire çekilmezbir hal almış, arkadaşının sıkılganlığına hiçaldırmadan iltifatlara en aşırı şımarıklıklarıkatıyordu.— İşte! diye haykırıyordu. Liza’cığım, sana

Arkadi’yi sunarım. İyi bak! Benim en sevgilidostumdur. Öpsene onu Liza, kendisini daha iyitanıdığın zaman daha çok öpersin…Gördünüz mü ya?Daha boyun atkısını bile büsbütün çıkaramamışolan Arkadi İvanoviç ne yapsın şimdi?Doğrusunu isterseniz, Vasya’nın aşırıcoşkunluğundan, iyi yürekli oluşunun kanıtıolmakla birlikte gene de yakışık almayan otaşkınlıklardan utanıyordu.Sonunda ikisi de odaya girdiler. Yaşlı anneArkadi’yi tanıdığına pek sevinmiş göründü: Okadar övgüsünü işitmişti ki!Cümlesini bile bütünleyemedi, çünkü sevinçlibir şaşkınlık yerine geçen bir “Ah!” onudurdurmuştu… Aman Tanrım! Liza şimdi ipekkâğıttan çıkarılmış şapkacığın önünde duruyor,saf bir hareketle ellerini kavuşturmuş öyle tatlıtatlı gülümsüyordu ki, madam Leroux’da dahagüzel bir şey bulunmayışına yazıklanmak işten

değildi.“Ah! Aman Tanrım! Şapkanın bundan güzelinerede bulunabilir? Ciddi söylüyorum!”İki gencin o şapkacığa karşı ettikleri nankörlüğüdüşündükçe nerdeyse kızıyorum. Baksanıza, birkere! Bundan güzeli can sağlığı! Baksanızacanım!..Ama boşuna çıkışıyorum, şimdi herkes benimdüşüncemi paylaşıyordur; ansızın bir bulutgeçmiş, bir anlık bir yanılma olmuştu; bunubağışlamaya hazırım… Diretişimi hoş görün,ama bir türlü ondan ayrılamıyorum. Tüldenbaşka bir şey değil, hafif, öyle hafif ki,dantelalarla süslü kiraz rengi, geniş bir kurdelatülle rüş arasında dolaşıyor; geniş ve uzunkurdela da enseye düşüyor… Hele Liza onu birbaşına giysin, ensesinden aşağıya nasıldüşeceğini o zaman görürsünüz!.. Yalnızşapkayı biraz enseye doğru eğmek gerek. Amagaliba bakmıyorsunuz… Aldırış etmiyorsunuz…Evet başınızı çeviriyorsunuz… Bana öylegeliyor ki, kömürden daha kara iki gözü

bulandıran iki iri yaş damlasını, uzun kirpiklerdebir an titreştikten sonra madam Leroux’nuntülden değil de sanki havadan yapılmışabenzeyen sanat ürününün üstüne düşmüş ikiinciyi seyrediyorsunuz… İşte gene kızdım. Buyaşları akıtan şapka değildir. Hayır! Bence böylebir armağan daha ciddi bir biçimdesunulmalıydı; ancak o zaman gerçek değeribiçilebilirdi, görüyorsunuz ya, efendim, hepşapkacığımdan yana çıkıyorum.Herkes oturdu. Vasya Liza’nın yanına, yaşlıanne de Arkadi’nin yanına oturdu. Söyleşikoyuldu. Arkadi bütün yeteneğini gösterebildi.Büyük bir hoşnutlukla hakkını veriyorum,çünkü ondan bu kadarını asla beklemezdim.Vasya hakkında bir iki cümleden sonra, onunkoruyucusu olan Yulyan Mastakoviç‘i parlak birbiçimde övmeye koyuldu. Öyle akıllıca, zekicesözler söyledi ki, tam bir saat söyleşi hiçgevşemedi. Yulyan Mastakoviç‘in Vasya ileolan ilişkilerine az çok yakından değinen kimiözelliklerini Arkadi İvanoviç‘in ne kadarölçüsüz bir tarzda anlattığını bir görmeliydiniz.

Yaşlı kadıncağıza gelince, hayrandı. Buduygusunu gizlemedi ve Vasya’yı bir kenaraçekerek dostunu çok sevimli bir genç ve helepek ciddi ve tutarlı bulduğunu söyledi. Vasyagülmemek için kendini zor tuttu, bu ciddiadamın ona tam onbeş dakika yatakta nelerettiğini anımsıyordu.Kızın annesi Vasya’ya işaret etti, birlikteyandaki odaya geçtiler. Haber vereyim:Kadıncağız kızının gizini açık etmek üzereydi.Kuşkusuz bunu salt iyi yürekliliğinden, iyiduyguların aşırılığından yapacaktı. Her ne ise,bunu belirttikten sonra Liza’nın yılbaşı içinkendisine hazırladığı armağanı nişanlısınaönceden göstermek istediğini söylemekzorundayım.Bu armağan, eşsiz resimlerle süslü sırça işlenmişbir cüzdandı. Bir yanında sırça kırıntılarındanyapılmış, son derece doğal bir geyik vardı; öbüryanında tanınmış bir generalin şaşılacakderecede benzeyen resmi.Genç adamın gösterdiği hayranlık üzerinde uzun

boylu duracak değilim, salonda da boş vakitgeçirmiyorlar, bir de oraya dönelim bakalım.Liza, Arkadi’ye yaklaştı, iki elini yakalayarakona bir şeyler için teşekkürler etti. Arkadiİvanoviç bu teşekkürlerin sevgili Vasya’sınaolan dostluğu için olduğunu ayırt etti. Kız çokheyecanlı görünüyordu. Arkadi’nin, nişanlısıiçin gerçek bir dost olduğunu, kendisine çoköğütler verdiğini işitmişti; onun için Lizakendisine candan teşekkür borçlu idi. Arkadiİvanoviç‘in de kendisini Vasya kadar değilsebile hiç olmazsa yarısı kadar seveceğiniumduğunu ekledi. Sonra dostunun sağlığıhakkında ona sorular sordu, Vasya’nın insanlarve gündelik yaşam hakkında pek bilgisiolmayışından duyduğu bazı kaygıları anlattı.Ona kendisinin de gözeteceğini, onukollayacağını, Arkadi İvanoviç‘in dekendilerinden ayrılmayacağını, onlarla birlikteoturacağını umduğunu söyledi. Ve çocukça birheyecanın etkisi altında haykırdı:— Üçümüz tek bir insan olacağız.

Artık gitmek zamanı gelmişti. Doğallıkla, anneile kız daha oturmaları için direttilerse de Vasyafazla kalamayacağını açıkça söyleyince, Arkadiİvanoviç doğru buldu.Bu acele gidişin nedenini sordular, YulyanMastakoviç‘in Vasya’ ya ısmarladığı işin aceleve çok önemli olduğunu öğrenince haklıbuldular; yazıyı öbür sabah vermek gerekti, işbitmiş olmak şöyle dursun, tersine,başlanmamıştı bile.Bu anlatılanlardan annesi fena halde kaygılandı,heyecanlanan ve kaygıya kapılan Liza artıknişanlısını tutmaya çalışmadığı gibi onunerdeyse evden kovdu. Fakat bu yüzden sonöpüşme zarar görmedi, önceki öpüşmelerdendaha kısa oldu ise de onlardan daha ateşli, dahasevgi dolu idi.Sonunda ayrıldılar, iki dost sokağa çıkar çıkmazizlenimlerini karşılıklı anlatmaya başladılar.Başka türlü olamazdı. Arkadi İvanoviç desevdalanmıştı. Onu kim Vasya’dan iyianlayabilirdi? Bunu Vasya’ya itiraf etti, o da

gülmeye, pek mutlu bir halde gülmeyebaşlayarak bu duygunun gereksiz olmadığını,yakında ikisini daha çok birbirine yaklaştıracakbir bağ olacağını ekledi.Dostu:— Beni anladın, Vasya! dedi. Seni ne kadarseversem onu da o kadar seviyorum, o seningibi benim de meleğim olacak. Mutluluğumuzbeni de kaplayacak ve ısıtacak. Liza, senin gibibenim de evimin kadını olacak, yazgımı onunellerine bırakıyorum. İkinize de aynı dostlukduygularıyla bağlıyım; gönlümde ve kafamdahep birlikte olacaksınız, bir yerine, sevecek ikiinsanım olacak.Mutluluktan sarhoşa dönen Arkadi sustu, sonsözleriyle arkadaşını ta iliklerine kadar sarsmıştı.Doğrusunu isterseniz Vasya parlak sözlersöylemesini bilmeyen ve hayalcilikle de bir ilgisiolmayan Arkadi’nin ağzından bu türlü sözlerçıkabileceğine hiç olasılık vermezdi; oysa işteşimdi o kendini hayallere kaptırmıştı… Hem de

ne hayaller. En neşeli, en taze, en renklitüründen!..— Sizin için neler yapacağım! diye sürdürdü.İlkin, bütün çocuklarının vaftiz babası olacağım.Sonra, Vasya, şimdi geleceği düşünmemizgerek. Her birimizin ayrı odası olması içineşyalar almak, bir ev kiralamak gerek. Yarın neyapacağım, biliyor musun, Vasya? Sokak sokakdolaşıp kiralık ev yazılarına bakacağım. Üç,yok, iki oda bize yeter. Hatta bu akşamsöylediklerim galiba pek saçma şeylerdi. Gereğikadar paramız olacak! Evet! Gözlerini gördüm,Liza’nın neler yapabileceğini gördüm, kuşkusuzki yeter derecede paramız olacak. Neyimiz varneyimiz yoksa hepsini ona adayacağız,çalışmaktan yılmayacağız Vasya kardeş. Şimdikira için yirmibeş rubleyi göze alabiliriz. Çünkübilirsin ya ev her şey demektir; güzel odalar…Orada hemen insanın gönlü şenlenir, yüreğigenişler! Liza bizim kasa sorumlumuz olur,onun elinde bir kapik bile boşa gitmez. Kahveyegider miyim sanırsın? Sen beni ne sandın? Hemaylıklarımıza da zam yapılacak, görevimizi

örnek oluşturacak bir biçimde yapacağımız içinikramiyeler de alabiliriz. İnan bana, işleryolunda gidecek, çift süren mandalar gibiçalışacağız!.. Düşün bir kere!.. (Arkadi’nin sesitatlı bir heyecanla titredi). Her birimiz açıktanyirmi beş, otuz ruble alıyoruz, sonra herikramiyede ona bir şapka ya da atkı yahut daçoraplar alırız. Sahi, bana bir boyun atkısı örse.Şu benimkinin haline bak; ne berbat şey, bugünutandırdı, sen de amma adamsın ya. Beni o garipkılıkla tanıştırdın, boynumdaki hamutla öylekarşılarında dikilekaldım! Ama onu bırakalım…Sofra takımları benden! Size bir düğün armağanıvermek borcumdur. Bu benim için görev, hemde büyük bir zevk… Umarım ki ikramiyeyikaçırmam. Size gümüş kaşıklar, bıçaklaralacağım. Kendime de güzel bir yelek alacağım!Çünkü sağdıç ben olacağım. Sana gelince,hemen işe koyul bakalım. İşini zamanındabitiresin diye elime bir sopa alıp başınadikileceğim. Tombala oynarız, bir kere o iş bittimi gene mutluluğa kavuştuk demektir. Gecelerionlara gideriz. Tanrıım! Ne güzel olacak! Neyazık ki sana yardım edemiyorum. Yazımızın

aynı olmaması pek kötü. Senin yerine bentemize çekerdim.Vasya:— Evet, diye yanıt verdi, evet, acele etmeli, saaton bire yaklaşmış olacak.O zamana kadar kâh gülerek, kâh dostununsevinçli coşkunluklarını bir hareketledurdurmaya çalışarak yalnızca dinlemeklekalmıştı. Fakat o son sözleri söyleyince suratıasıldı ve adımlarını sıklaştırdı. Ateşler içindeyanan başını ağır bir düşünce eziyordu, yüreğiburkuluyordu.Arkadi İvanoviç kaygılandı, fakat acele acelesorduğu sorular yanıtsız kalıyordu: Vasya apaçıkbir biçimde konuşmaktan kaçınıyor ve ağzındanArkadi’nin sözleriyle hiçbir ilişiği olmayan tekheceli sözcükler ve yersiz ünlemlerden başka birşey çıkmıyordu.Beriki dostunun arkasından koşarak:

— Peki ama neyin var senin? diye atıldı. Nedenkorkuyorsun?Vasya büyük bir sabırsızlık gösterdi.— Fazla konuştuk, kardeş!..Arkadi sözünü kesti:— Hadi hadi üzülme, Vasya. İşlerini vaktindenönce bitirdiğini çok gördüm. Diyecek yok,beceriklisin. Gerekirse, işi hızlandırmak daolanaklı. Dedim ya, vaktinde bitirirsin. Birazheyecanlı ve sinirli olduğun için bugün pek hızlıçalışamazsan bunda şaşacak bir şey yok, amayarın…Vasya hiç yanıt vermiyor, yalnızca ağzınıniçinde anlaşılmaz birtakım söscüklerhomurdanıyordu, ikisi de kaygılı bir halde koşakoşa eve geldiler.Vasya, vakit yitirmeden işinin başına oturdu.Arkadi, gözlerini arkadaşından ayırmadansessizce soyunup yattı. İçinde belli belirsiz bir

kaygı belirmişti. Vasya’nın solgun yüzüne,gözlerindeki parıltıya ve her hareketinde belliolan kaygıya bakarak:— Nesi var acaba? diye kendi kendinesoruyordu. Elleri de ne kadar titriyor! Bir iki saatyatmasını öğütlemek daha iyi olmaz mı? Belkiyatışırdı.Bir sayfayı bitirmiş olan Vasya gözlerinikaldırdı. Arkadi’ye baktı ve hemen yenidenkalemini eline aldı.Arkadi İvanoviç:— Bana bak Vasya, dedi. Biraz dinlensen?Galiba ateşin var…Vasya, öfkeli bir tavırla yeniden arkadaşınabaktı ve yanıt vermedi.— Vasya, neyin var Tanrı aşkına?Öteki sonunda kendini topladı:

— Bir çay içsek Arkadi, dedi.— İnsana güç verir… Uykum yok,yatmayacağım. Yazmayı sürdüreceğim. Şimdilikçay içerek biraz dinlenmek istiyorum. Keyfimyerine gelir.— Pekâlâ Vasya, pekâlâ! Sana ben bunuönermeliydim, ne diye akıl etmediğimeşaşıyorum. Ama hizmetçi kadın yatmıştır. Nasıluyandırsak acaba?— Sahi!..Arkadi karyoladan inerek:— Adam sen de, bunun da sözü mü olur? dedi.Semaverimi kendim yakarım. Hiç yapmadığım işdeğil a!..O haliyle yalınayak, gecelik gömleğiyle, Arkadisemaverle uğraşmak üzere mutfağa koştu, Vasyagene yazmaya koyuldu. Sonra Arkadi giyindi,gece çalışması sırasında Vasya’ya güç verir diyefırından bira fırancalası almaya gitti. Bir çeyrek


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook