498 SAN'ATKAR - Mister Archibald Bul/ok Roosevelt Cenablarına -* Şu macerayı işittim birinden, üç sene var, Olur ki dinieyecek bir meraklı kimse çıkar . . . . . . Zevali beş geçe, Boston'dan ayrılınca tiren, Vagonda volta vuranlar dağıldılar birden. Demek: Sekiz kişilik hücre, şimdi, sade benim . . . O halde yan gelirim, dinlenir başım, beynim. Dışatda vecd ile dönsün sema, ufuk, toprak, Gömüldüğüm köşe sabit değil mi, sen şuna bak! Aman ne zümrüt ağaçlar! . . Ne dalga dalga ekin! . . Çiçek mi, ev mi? .. Ne köyler: Şehir kadar zengin! . . Yolun güzelliği lakin! . . Aman ne manzaralar! . . * Vaktiyle Amerika'da iki defa reisicumhur intihab edilen meşhur Roosevelt'in oğludur. Afrika'daki bir münz vi ine n, böyle, Yeni Dünya evladından birine eser ithiifına k alkış asm ı garip görünmesin: Şerif Mu y dd n Beyefendi Newyork'ta iken, bu asil hiigenç kend s n karşı ihliisın, i i e mihmanperverliğin, biz Şarkiılan bile hayran edecek derecesini gös e i Bunun için gıt rd. yabi minnetdiirıyım.
SAN'ATKAR Ne çok da fabrika! . . Derken, içim yavaşça dalar; Deminki batıralardan ne iz kalır, ne de yer. Batar, çıkarken uzaklarda ben zavallı meğer, Bizim sekiz kişilik hücre durmamış yalnız: Meğerse karşıma doğmuş ki bir civan yıldız, Nazar -kamaştığı berkiyle bi-mecal-i şühildKalır ayaklarının ta ucunda gaşy-ı sücı1d! Yanında -aşığı hiç şüphe yok- sevimli, kibar, Bütün hutı1tu yüzün gösterir ki: San'atkar; Uzunca boylu, ağırbaşlı, bir necib erkek. · Bu çifte kumrular ürkerse, pek yazık, diyerek, Köşemde ben yine sessizce bir zaman tünedim; Lüzı1mu hiç bile yokmuş ya, sonradan denedim! Bulutlu gözleri dinanda, kendi müstağrak; Feza yıkılsa, kızın ruhu belki duymayacak! Bu aşığınsa· -vakur alın çizgi çizgi fütfu-Derin bakışlan dalmış semaya dı1riidı1r. O, şimdi cevvi süzerken, yanında Leyla'sı, Gözünde kurduğu atllerin heyı11ası, 499 Senin bu gölge vücuduola n�rden uğraşacak? Unut da kendini artık, ne söylüyor, kıza bak: -E mir! O sonraki üç parça yok mu, pek müdhiş: Bu şaheserleri ömründe sahne dinlememiş. Nasıl, bulutlara yangın verir de yaz güneşi, Yakarsa gökleri şimşeklerio seri' ateşi; Senin de çalınadı parmakların, tutuşturdu, Ziya adımları altında haykıran ı1du! Ne hisle iniedi karşında sineler, bilsen,
500 SAFAHAT -YEDiNCİ KİT AP Kümeyle teliere birden alev dökerken sen! Kanar, yanar gibi yüzlerce bülbülün kalbi, O perde perde tüten nevha neydi, ya Rabbi! Evet, bizim medeni Garb' ı n ilk işittiği ses, Çölün yanık yüreğinden kopup gelen bu nefes, Nida-yı Hak gibi edvarı haşreden bu hitab. Huda bilir ki, inerken o yıldırım mızrab, Gelirdi hep bana: «Mısr'ın, Irak' ı n, İran' ı n, Tihame'nin, Yemen' i n, Gazne'nin, Buhara'nın, Hülasa, Hind ile Sind'in serab-ı mazisi, Duman duman, tütüyor her harabeden hissi ! » - Fakat, bu sözleri aczim nasıl benimseyecek? Teşekkür etmeye insan hi ca b eder ... -Ne demek? Tevazu 'un da olur bir nisabı, haddini bil! - Benimse ancak odur bildiğim. - Hiç öyle değil! Dehanı gizlemenin artık ihtimali mi var? Bugünkü konseri hayretle dinleyen kafalar, -Ki san'atin yaşayan bellibaşlı devleridir-Ne manzaraydı: Nihayet, eğildiler bir bir! Zaman zaman kopan aikışiarın içinde, hele Godoski'nin seni tebrik edip de hürmetle;* «Emir! O kudrete eş varsa, nerde, bilmiyorum, Ne muhteşem çalıyorsun! Seninle mağril.rum. Bütün senalarıo üstündesin, bugün» demesi, * Zamanın en büyük musıki-şinaslanndan olmakla beraber, piyano üzerinde en muazzam san'atkar.
SAN'ATKAR O şilieser ki tutulmuştu herkesin nefesi! - Sever fakiri de ... -Y ok yok, değişmedikçe şiar, Fakiri hi� seven olmaz: «Dolar sever bu di yar.» Senin diyannı bilmem, o başka olsa gerek? - Hayır, bir at başıdır varsa farkımız, pek pek! - O halde, aynı kopuklarmışız, felakete bak! -'- Fakat, Godoski 'yi layık değildi hırpalamak. Bırak, uzaklara hakim debii-yı san'atini, Görür yakındakiler ruhunun asaletini. Onun da yoksa duyan kalbi sinesinde eğer, Vücild-i hilkate bir mi'deden kefen çekiver! -P eki! Öbürleri? Onlar da sanki dostun mu? -Değil. -Ne söylediler sonradan, unuttun mu? «Bu türlü bir viyolonsel işitmedikti, Emir ! » • Büyük deMlar eder böyle nadiren teshir, Küçük debiilan sarsan bu kanlı, canlı sazı, . Şu var ki, harika alemde: Üdunun tarzı. Evet bizim çelo gayet belalı, çok müşkil, Fakat, kemalini bulmuş, bu, lakin, öyle değil: Bütün tekamüle asi bir ibtidai saz, O çağlayan gibi sesler bu sineden taşamaz, Ne olsa nafile ! . . derken, muhiti susturdun: Göründü na-müteniihi, zaman zaman Odun.» 501 * Viyolonsel yilhud çelo, kemandan dört kerre daha büyük, on dört kerre daha güç bir sazdır.
502 SAFAHAT -YEDiNCİ KİT AP Peki! Cemile mi bunlar? - Nedir ya? - Merhamet et, Riyaya benzeyecek, korkarım ki mahviyyet! Dehana siihib ol artık! . . - Dehayı, şimdi, bırak, Kemale yaklaşabilmek hayali benden uzak! - Nedir bu, aynı soğuk perdelerde, aynı karar? ---:- Şudur ki: Yükselemez kollanyla san'atkiir; Peha için kanat ister, benimse yok kanadım. -S enin mi yok kanadın? Hızlı söyle, anlamadım! Demin, şevahik-ı san'at bulunca payanı, Nasıl süzüldün aşarken budud-i imkanı? Ne türlü yol bulabiidin bu seyri temdide? Yayan dolaşmadın elbette la-teniihide! Kanatsızım demen artık tuhaf değil mi biraz? Birer kanat da o, yildırnda çırpınan, iki saz. Aceb, hayali tararken sema-yı ilhiimı, Cenahı dört açılır böyle bir deha var mı? Nebilerin damarından damarlarındaki kan; O kanda bir galeyan: Şark'a en temiz heyecan. Peyinde, herbiri a'siira hakim, ecdadm; Önünde, şimdiden atiyi peyleyen yiidın ... Şu yurda geldi mi, bilsem, senin kadar me 'fid? s - Sa'adet öyle mi? Yok yok, seraba verme vücud! Çocukluğumda, evet, bahtiyar idim cidden, Harim-i ailenin farkı yoktu cennetten. Eşikten atladığım gün değişti, lakin, cev; Kuşattı parçalanan Şark' ı bir duman, bir alev.
SAN'ATKAR Durur mu, almış ateş hfuıümanı bir kere? Bütün mefahiri tarihimin serildi yere; Harabe kalmadı hatta o şanlı maziden! 503 Meğer, bu haybetin altında kıvranırken ben, Kopar kopar da gidermiş o llme llme diyar! Dönünce arkama, baktım: Ne yer durur, ne de yar, Yabancı ellere geçmiş, birer birer, hepsi; Kalan şu kubbede, basir bir ümmetin ye'si! -O ye'si inletiyordun, değil mi, ı1duna sen? - Değil ki ı1du, bütün kainatı inletse,n, Figfuıa söyletebiirnek bir ızdırabı, hayal! Diyordu şairi Hind' i n o feylesof İkbal: «Heyecfuıa verdi gönülleri, Heyecanlı sesleri gönlümün; Ben o nağmeden müteheyyicim: Ki yok ihtimali terennümün.» Benim de kalb-i harahırnda duyduğum hicran, Henüz duyulmadı mızrabımın lisfuıından. O bir «semı1m», onu nerden duyursun üç beş «ah»? Duyurmuyor ki, demin pek görünmedin agah, Neşideler okudun bil'akis sa'adetime! Gücenme hayret edersem bu mazhariyyetime! Gücenme, anla nihayet ki: B i r bela-zedeyim. Kader dedikleri unsurla pençeleşmedeyim. Kolum, kafaın, gece gündüz didişmeden bi-tab; Ayaktayım henüz amma, serildi, gitti şebab. Serildi, hem de nasıl bir zamanda, haybete bak:
504 SAFAHAT -YEDiNCİ K İ T AP Zafer hayalini geçtim, halas ümidi uzak! Helaki boytadı atiye attığım her adım; Değilse, hangi hezimet çıkar ki, uğramadım? Yığınla kül kesilen yurdumun hayaleti mi? Vatansız ümmetimin derbeder sefaleti mi? Hazan yeliyle harab öksüz aşiyanım mı? Fezaya savrulan avare hanümanım mı? Yerinde yeller esen ma'bedim mi, türbem mi? Civarı çöl kadar ıssız harim-i Ka'be'm mi? İçin için kanayan dinimin serilmesi mi? Bu his harabesi üstünde baykuşun sesi mi? Hülasa, görmediğim cilve hangi faciadır? Yarınki perdeyi bilmem, o şimdilik bir sır; Fakat, bugünkünü dinlersen, ihtisar edeyim: Sularta engine düşmüş bir eski teknedeyim; Hayata avdetimin, galiba, yok imkanı. Nedir ki, ailemin en muazzez erkanı, Yanımdalar ya, ne olsak beraberiz ... derken, Kopan borayla bizim tekne ayrılır da hemen, Birer birer dağılır her çatırdayan kemiği. Kaza sürükleyedursun hayal olan gemiyi . . . -Hayır, hayali de yok gör k i şimdi meydandaŞu ben ne uğraşının kaldığım bu ummanda? Tutunduğum iki biçare tahta parçasıdır, Nasıl bu dağ kesilen dalgalarla çarpışılır? Bulutların yayılır perde perde kabUsu; Çöker fezatara artık leyatin en koyusu. Sağım, solum, önüm, arkarn yığın yığın zulmet;
SAN'ATKAR Ne gaye belli, ne mevki' , ne veche var, ne cihet. Döner döner çıkamam, ye's içinde kıvranırım; Mezara canlı giren bir zavallıyım sanırım! Zaman olur, kabaran dalgalarla savrulurum; Zaman olur, açılan bir cehennemı uçurum, iner benimle beraber fezayı inleterek; Zaman olur, bulut altında gizlenen şimşek, Deşer de zulmeti, bir sahne gösterir ki, inan, Bütün bütün beni bizar eder hayatımdan: «Kaderle pençeleşilmez, ecelse beklediğim, Şu tahta parçalarından tecerrüd etmeliyim . . . 505 Yeter boğuştuğum artık ... » derim . . . Hayır, duramam, Taş olsa baş vururum, intihil.ra baş vuramam! B atar, çıkar, giderim . . . - Söyledim ya, şimdi, Emir, Nebilerin kanı ruhunda hükmeden te'sir. -E vet, batar, çıkarım -galiba- ilerlemeden, Senin «kanat» dediğin tahtalada hala ben! O tahtalar ki, bir onlar elimde, varsa, kalan, Yıkık şebabımın enkaz-ı til.rumil.nndan. -Gurubu seyredecektik, demin, değil mi? Yazık: O pembelik bile mağribde bir hayal artık! Yetim ufuklara çökmüş de akşamın hüznü, Acıklı sineye dönmüş, çevir de bak yüzünü. - «Yetim ufuklar»ı okşar durur şu anda şafak, Şafak sönünce de, yıldızlar okşayıp duracak; «Acıklı sine»yi dersen, güneşlidir yarına, Fakat, benim gecemin simsiyah ufuklarına,
506 SAFAHAT - YEDiNCİ KiTAP Şu kubbeden ne ziya var, ilaç için, ne sada, Bütün nasibi o ıssız, o sermedi yeldal Harim-i kalbime indim mi, titrerim tir tir, Adım başındaki iz, çünkü bir gun1b izidir. Evet, gun1b izi, lakin, adem misali derin, Tulil'u mahşere kalmış batan güneşlerimin! . . . . . . Neden, fakat, heyecanın? Nedir yüzündeki yaş? Sonunda yolcunu incitme, ey güzel yoldaş! Huda bilir ki dayanmaz, taş olsa bir sine, O gözlerinde dönen sağnağın dökülmesine. Hayır! Yakar beni derdimle aşina çıkman, Bırak, ben ağlayayım, sen çekil de karşımdan. Bela mı kaldı ki dünya evinde görmediğim? Bırak, şu yaşları, hiç yoksa, görmeden gideyim! Hilvan, 22 Ağustos 1 3 49 ( 1 933) SON
SAFAHATMEHMEDAKiFDIŞINDA KALMIŞ Ş İ İ R L E R İ N D E N
508 Mehmed Akif, 1 9 08'den önce yayınlanan şiirlerinden hiçbirini Safahat'a almadığı gibi, sonra çıkmış olanlardan birkaçını da kitabının dışında bırakmıştır. Hiç yayınlanmamış. olan şiirlerini ise ortadan kaldırmış olduğu için, bunlardan ancak dostlarının defterlerinde metinleri bulunanlardan bir kısmı, bize kadar ulaşabilmiştir. Gerek matbu ve gerek yazma halde bulunanların tamamı da henüz bir araya toplanmış değildir. Safahat dışında kalmış şiirlerin hacimce, Safahat'takiler kadar olduğunu kendisi söylemektedir. \"İstiklal Mar ş z\"nı ise, \"O benim milletime aittir\" diyerek Safahat'a almamıştır. Bu bölüme, şairimizin Safahat'a girmemiş şiirlerinden 1 4 95 mısra tutarında 54 parça manzumeyi almış bulunuyoruz. \"İstiklal Marşı\" başta olup, diğerleri yayın tarihlerine göre sıralanmıştır. Yayınlandıkları veya bulundukları yerlerle, ayrıca gerekli olan bazı bilgiler, her şiirin altına not şeklinde konulmuştur. M. Ertuğrul Düzdağ
509 İSTİKLAL MARŞI -K ahraman Ordumuza -Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazli hiliU! Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlanmız sonra helal; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşanm. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşanm! Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşanm; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım. Garb'ın Makını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, «Medeniyyet! dediğin tek dişi kalmış canavar? » Arkadaş! Yurduma alçaklan uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın . . . Kim bilir, belki yarın, belki yarından d a yakın.
5 1 0 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Bastığın yerleri «toprak! » diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyilJan alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün vanını als.ın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli: Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli; Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım; Her cerihamdan, İlahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkınr ruh-i mücerred gibi yerden na'şım! O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlanının hepsi helal. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağıının hürriyyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklaı.ı I . Seb liürreş d a, c. 18, no. 468, s. 305, 17 Ş buat 1337 (1921), Ankara. Şiirin bu ilk yayınında, beşinci kıt' asındaki «uğratma» kelimesi «bastınna» şeklinde iken, sonradan Melımed Akif Bey tarafından değiştirilmiştir. Bunun dışında <<İstikHil ' Marşı»mızın ilk metni ile sonrakiler arasında hiç bir fark yoktur. Yukandaki metnin noktalama işaretlerinde, Sebilürreşad derg si d kine i şekle aynen uyulmuştur.
DESTÜR Şeyda-yı gamem beste-i zencir-i hevayım Uşşaka şu halim ile ben gıbta-fezayım Mahv eyledin ey iifet-i can akl ü şu'ı1rum Allah bilir garka-i seyliib-i kaziiyım ister isen öldür beni ey ruh-i revamın Bir emrine canım da feda ben de fedayım Dur eyledi devran beni biib-ı kereminden Ümmid-i teliiki şerefinden de cüdayım Sen bezm-i rakibiina çerağ olmadasın ah Ben Halkalı'da çillekeş-i derd ü belayım Bilmem ne hayal gösterir ayine-i gerdı1n Naçar olarak muntazır-ı lı1tf-i Huda'yım Sensin beni şiiirliğe sevk eyleyen ey malı Şevkın ile bir Rı1h1-i rengin-ediiyım Ateş saçıyor hame-i esriir-nüvisim Aciz değilim şair-i i ' caz-nümayım Ey bad-i seher uğrar isen söyle nigare Ben böyle neden hemdem-i envii-i cefayım Arz eyle neler çektiğini Akif-i zann Öldürdü beni dağ-i gamı rahme sezayım Sor kim dil-i b1çiireciğim kam alacak mı Hicran el emi yoksa müdamen kalacak mı ı 5 1 1 22 Teşrinievvel 1 3 08 (3 Kasım 1 8 92) 1. Fevziye Abdullah Tansel, Mehmed Akif, 2.b., İstanbul 1973, s. 1 1 -12.
5 1 2 GAZEL Alla.h'ı seversen nazanmdan güzer etme Müştakını başın için olsun heder etme Kurban oluyor bir nigeh-i hışmına ruhum Sevda-zededen böyle diıig-i nazar etme Ey ma.h yetiş bezm-i safa zulmet içinde Herkes uyuyor gayrdan asla hazer etme Aşkın ne azab olduğunu sen de bilirsin Gel hatınmı kırma beni pür-keder etme Ben kı1yunu terk eyleyemem ah garibim Babındaki nevmidini me'yı1s-ter etme Tard etme kapından şu ciğer-sı1zu yazıktır Hı1nabına rahm et de anı derbeder etme Ey nur-i dü-çeşmim! Bu temfişaya doyulmaz Alla.h'ı seversen nazanmdan güzer etmeı 1 . Hazine-i Füniln, yıl 1 , no. 25, s. 200, 1 6 Kanunievvel 1309 (28 Aralık 1 8 93)
TERKİB-İ BEND Said! Getir ol biideyi kim ruh-i revandır Peygiile-nişinan-ı gama neş'e-resandır Her katresi erbab-ı kemiHin nazannda Hurşid-i hakikat gibi en var-feşandır Her müntesib-i sagar-ı gül-reng-i müdamın Ayine-i ikbiili müdamü'l-lemeandır Saki içelim aşkına yaran-ı kadimin Kim her biri bir kilşe-i firkatte nihandır Said içelim geçmez ele alıd-i cevani Rengam-ı safa işte bu kıymetli zamandır El çekme bu ser-germ-i şerab-ı ezeliden Bi-çare felaket-zededir hali yamandır Na-mahrem olan alem-i feyz-aver-i aba Heyhat ne bilsin bu da bir başka cihandır Rindan oturup işret ederler o mi yanda Mutrib dahi bülbül gibi feryad-künandır 5 1 3
5 1 4 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Gı1ya ki o saki-i kadeh-kar-ı latifin Peymane-i lı1tfunda füyı1zat iyandır Her kı1şede bin nur-i tecella mütecelll Meyhane değil gülşen-i feyyaz-ı cinandır Hem-dem olamaz ademe peymaneye benzer Yok cay-i selamet hele meyhaneye benzer * * * Alemde edfuıiye müdaradan usandım Na-hak yere takdir ile gavgadan usandım İkbal etek öpmekle müyesser olacakmış Ben öyle rezilane temennadan usandım Beyhı1de imiş etdiğim ümmid-i terakki Bir şey diyemem zaten o sevdadan usandım Alliih bilir devlet-i dünyada gözüm yok Devlet değil a şimdi bu dünyadan usandım Na-merde değil merde değil ferde inanma Ben herkesi hayretle temaşadan usandım Şeh-rili-ı sadakatde devam etmeli derdim Heyhat bugün işte o da'vadan usandım Elbet gün olur anlamamakdan usanırsın Bi'l-lahi sana şerh-i süveydadan usandım
TERKIB-i BEND Dergah-ı tahammülde sebat etmeyi kurdum Allah.'a bile derdimi şekvadan usandım Geçdim feleğin bağ ü bahar ü çemeninden Hero-razım iken bülbül-i şeydadan usandım İster isen ey fecr-i emel hiç görünme Rü'ya gibi her dem seni hülyadan usandım La-kayd olayım fikri ile hayli çalışdım El-minnetü-lillah ki her şey' e alışdım * * * Cahil geziyor zevrak-ı ikbal-i safada Aldl yüzüyor merkez-i girdab-ı belada Ser-tae olacak (yerde) kemal ehli yazık kim Makhı1r oluyor dest-i babis-i cühelada Kimler sürüyor zevkınİ gülzar-ı balıann Kimler görüyor şiddeti hengam-ı şitada Kimler çekiyor sineye malıbUb-i merfunı Kimler geziyor ye's ile dünya-yı fenada Kim yasıanıyor bister-i nazende-i vasla Kim pasıanıyor kuşe-i sengin-i cefada 5 1 5
5 1 6 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Aıcil olan adernde şetaret göremezsin Cahilde ise istediğinden de ziyade Ey hikmeti fazıilan hayran eden Allah Bir ni'met-i hayret mi bıraktın fuzalada Alemde eğer mazhar-ı acz olmasa insan Haşa ki hatiilar bulacak sun ' -i Huda'da İnsan ne yapsın ne ki pervaza mahal yok Esrar-ı Huda sidre-i ulya-yı hafiida Allah bilir hikmetini başkası bilmez Yok zerre kadar ma'rifet erbab-ı dehiida Girdiibe-i hayretde kalır akl nihiiyet Hayret yine hayret yine hayret yine hayret * * * Takdir-i sıfatında melaik bile hayran Ya Rab seni' idrilke nasıl yol bulur insan Esrar-ı ulı1hiyyete irfan ne yapsın Hep aczini derpiş ediyor gayet-i irfan Her yerde tecelli kılıyor şahid-i feyzin Misbiih-ı cemalinle müşa' ş a' bütün ekvan
TERKIB-i BEND Kudsiyyetinin barikıdır mihr-i muzia Ulviyyetinin natıkıdır malı-ı fürı1zan Kudret, azarnet zatına mahsus ü müsellem Kudret, azarnet sadece zatında nümayan Birsin, ezellsin ebedisin, samedisin Ya Rab sana yoksun demeye var mıdır imkan Sensin bütün ef'alde fa'al-i hakiki Sensin melikü'l-arş olan sahib-i ferman Bir kısmı bu halkın seni Ma'biid bilirler Bir kısmı ise etmiyor el' an sana iman Ser-dade-i iman iken erbab-ı fazllet Üftade-i büsran oluyor bunca hakiman Her nazrada çarpar göze bin ukde-i hikmet Lakin anı keşfeyleyemez dide-i iz' a n Kaniin-i İlahi'deki alıkarn büyükdür Mikyas-ı tefekkür ise gayetle küçükdür * * * Her canlı olan heykeli adem mi sanırsın insanlığı bir şekl-i mücessem mi sanırsın 5 1 7
5 1 8 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Madam ki adem olacak mazhar-ı tekrim Hep gördüğün eşhası mükerrem mi sanırsın Azürde-dil-i devr-i dil-azar-ı felekdir Aıemde ukul ebiini hurrem mi sanırsın Ebna-yı zamanın keremi anların olsun Mükrim görünen makiri Hatem mi sanırsın Ey müstenid-i mesned-i yelcruze-i ikbal İkbalini, iclalini her-dem mi sanırsın Bir kerre de karşındaki biçareyi söylet Bak gör ki ne söyler anı ebkem mi sanırsın Naçar olarak mülzem olan acize bakma Sen gerçek o biçareyi mülzem mi sanırsın Ey devlet-i dünya ile fahr eyleyen ahmak Kendin gibi dünyayı da sersem mi sanırsın Bin dürlü hakayık ki var ondan haberin yok Üç şeyle hocam kendini a'lem mi sanırsın Alem dediğin anladığın gune değildir Gafletle geçen demleri iHem mi sanırsın Minhac-ı hiday dide-i tahkika iyandır Yol doğru iken aksine gitmek bezeyandır * * *
TERKIB-i BEND Halkın kimi müstakbele rekz-i nazar eyler Müstakbel ise kendiliğinden güzer eyler Müstakbel için hali feda eyleyen adem Na-hak yere gayetle büyük bir zarar eyler Maziye te' essüfle geçen ömre yazık kim Beyhı1de esef ömrü heba vü heder eyler Akil diye ol ademe derler ki zamanda Boş durmayarak kesb-i kemal ü hüner eyler Giifil diye ol ademe derler ki cihanda Daim oturup eski zamana keder eyler Maksad ne imiş bilmeli dünyaya gelişden Dünyaya gelen sanma ki bir hoş sefer eyler Mazhar olur amaline eshiib-ı tahammül İkdam ise her mukdimi sahib-zafer eyler Tedbire tevessülde olanlar mütekasil Bilmez de hati' a tım haml-i kader eyler Aşk olsun o esliifa ki alılafını mes'ı1d Eyler de anın nilını gönüllerde yer eyler Binlerce kişi hayr ile yad olmayı ister Binlerce kişi lanete kendin siper eyler 5 1 9
520 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Alemde ne ekdinse biçersin anı mutlak Öyleyse nedir şer yaparak faide ummak' 1 . Bu <<Terkib-i Bend>>in ilk altı terkibhanesi, Merhum Kaya Bilgegil Bey tarafından bulunarak neşr edilmiştir. Kaya Bilgegil Bey bu <<Terkib-i Bend>>i, Rizeli Taşçıoğlu Süleyman Efendi'ye aid iki defterin içinde kayıtlı bularak, Mehmed Akif Bey'in üç mektubu ve dört gazeli ile birlikte yayınlamıştır: Erzurum Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, sayı 3, 1972, s. 1-3 ve fotokopiler. Terkib-i Bend'in kalan kısmı bulunamamıştır. Rizeli Taşçıoğlu Süleyman Efendi, Mehmed Akif, Edirne'de Baytar Müfettiş Muavini iken ( 1 8 93-94 ), aynı şehirde kitapçılık yapmakta imiş. Defterleri, oğlu Ali Taşçıoğlu Bey tarafından tarihçi Kadir Mısıroğlu Bey' e, onun eliyle de Kaya Bilgegil Bey' e verilmiştir. Biz manziimenin buradaki neşrini hazırlarken, Kaya Bey'in verdiği metinden istifade ederek, fotokopiler üzerinde çalıştık. İmiada merhiima tabi olmakla beraber, birkaç yerde farklı okuyarak yukandaki metni hazırladık. <<Said ... >> diye başlayan birinci bendin açıklamasında Kaya Bilgegil Bey şöyle yazmaktadır: <<Şair; ezeli şarapla sarhoş olandan el çekme! Zavallı feHiket-zededir, hali yamandır, derken, kasdelmiş olduğu içkinin mahiyetini ortaya koyuyor. Şerab-ı ezeli terkibi gösteriyor ki, burada <<mey>>in ta· savvufi manası murad edilmektedir ... Sakiye yöneltilen bu hirabın şiir geleneği icabı olduğunu bir daha kaydedelim. Hakikatte içki düşmanı olan Akif...» Gerçekten de Bağdaılı Ruhi'den itibaren yazılan bütün terkib-i bendler bir gelenek olarak <<Ey saki!>> hitabı ile başlamaktadırlar.
KUR' AN'A HİTAB Ey nüsha-i canı ehl-i dinin! Ey nasih-i şam münkirinin! Ey meş'al-i hikmet-i İlahi! Ey mecma' -ı feyz-i bi-teniihi! Takdir-i meziyyetinde efkar Heyhat eder mi kudret izhar? Sen cilvegeh-i cemal-i.Hak'sın, Ayl:ne-i Hak desem ehaksın. Tenzil-i eelil-i kibriyasın, Burhan-ı celalet-i Huda'sın. Feyz aldı cihan senin yüzünden, Bir barika-i kemalsin sen, Bir harika kim bekaya mazhar, Her lem'ası ta zaman-ı mahşer, Bir şu 'le-i intifii-masunsun, Her an bu şerefle n1-nümunsun. Ettin bizi feyz-i Hak'tan agah, Ey nur-i mübin tebarek-alliih! Mahlfik değil kelam-ı Hak'sın, Ali-i suniif-i ma-haliiksın. * * * 521
522 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Furkan ki kitab-ı Mustafii'dır, Bir mu'cize-i Hudii-nümiidır. Olmakta ulu'n-nihiiye a'len, Bin harika her bir iiyetinden. Kur' ii n'ı görüp duhiit-ı urban Hep kalmadılar mı liil ü hayran? Furkan ki zahir-i mü'minlndir, Misbiih-ı münir-i mü'minindir, Şehriih-ı hüdii onunla mekşı1f, Mechı11 kalır o olsa meksı1f. · Yii Rab bu nasıl kitab-ı iili? idrilke sığışmıyor meali. Ulviyyetin eyleyenler inkar, Bir mislini eylesinler izhar. Elhak o kitab-ı bi-nazire, Meydana getirmeden nazire, Aciz bu cihaniyan aciz, Kim muktedir, ins ü can iiciz? Madam ki iktidar yoktur, Tanzlre de ictisiir yoktur. * * * Ahmed ki nebiyy-i bl-gümandır, Kur ' a n ile feyz-yiib-ı şandır. Fe'tı1 ... diyerek ResUl-i Ekrem, Eylerdi muannidini mülzem. Fe'tı1 ... denilince ehl-i inkiir,
KUR'AN'A HiTAB Kabil mi ki eylesinler israr. Da'vaya mahal kalır mı artık? Gavga ve cedel kalır mı artık? * * * Ey ziver-i dest-i ihtiramım! Alem de .muhassalü'l-meramım, Piraye-i hafızam sen oldun, Sermaye-i Mfızam sen oldun. Sensin hele ey kitab-ı a'zem Haşa buna hiç tereddüd etmem, Dünyada refik ü hemzebanım, Ukbada mu'in ü müste' anım. ı 523 1. Mekteb mecmuası, c. 2, no. 26, 577-78, s. 2 Mart 1 3 1 1 (14 Mart 1 8 95). Mehmed Akifin imzasının üzerinde şu ibare vardır: <<Ürman ve Ma'iidin ve Zirii'at Nezaret-i Aliyyesi, Zirii'at Hey'et-i Fenniyyesi'nde baytar.» Hayatını Kur'an-ı Kerlm'e adamış olan. Mehmed Akif merhum, yirmi beş yaşında iken yayınlanan bu şiirinin son kıt' asında şöyle diyor: \"Ey en ziyade saygı duyduğum ve dünyadaki bütün arzum, söylediklerini gerçekleştirmekten ibaret olan ilahf Kelam! \"Sen benim hôfızamın en değerli ve tek varlığısın. Senin en yüce kitap olduğundan hiç şüphe m yok. Sen benim dünyada dost ve ftkirdaşım, ahirette yardımcı ve yoldaşımsın.\"
524 EL-HAKKU YA'LÜ Evet! Görmemiştir bu il.lemde göz Şu «el-hakku ya' l ı1» kadar doğru söz! Hakikat teaildedir daima O şehbaze mahsustur i 'tila! Hakikat hubfit eylemez yükselir O mi 'raca nerden tenahi gelir? Ziya, perde-pfiş-i zılal olsa da! Sada, dursa bi-intikal olsa da! Hakikat gurfıb eylemez bir zaman O eyler fezalarda tayy-i mekan! Teami, tecahül, tegafül, inad Değil hiç şayeste-i istinad! Bu gerdenkeşi sürsün üç gün meğer Yalan doğruya akıbet baş eğer! Evet! Bir an için belki perdedir Güneş nerde? Yoksa bulut nerdedir?
EL-HAKKU YA'LÜ Görünmezse evvelce mlih-ı siyam Gelir bir gün elbet olur bedr-i tlim! Semlivlita korkar da bakmaz isen Ne hlicet azizim emin ol ki sen Onun nı1ru yerden de rahşan olur! Gezen dide-berpli nasıl kurtulur? Tarassud edenler hillili görür! Teannüd eden bedre karşı yürür! * * * Ne lazım bu nilhak yere iddia? Hata başka hak başkadır daima! Zemin başkadır, lisumlin başkadır! Mekan başkadır, lameklin başkadır! Beka başkadır, intihli başkadır! Ezel başkadır, ibtidli başkadır! Haber başka şeydir, yan başkadır! i Duyan başkadır, anlayan başkadır. B i len, bilmeyen bir değil bir zaman Fillinla filan olmuyor hemzeblin! 525
526 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Garaz bir midir safvet-i kalb ile? Değil der garazkar olanlar bile! Hakimin birinden işitmiş idim Çocukken bakın ezber etmiş idim: Tedavisi en müşkil, en güç maraz Garazdır, garazdır, garazdır, garaz! ı 1 . Resimli Gazete, no. 67, s. 794, 12 Mart 1 3 1 4 (24 Mart 1 8 98).
527 SA' Dİ Şair-i hakim Arif Hikmet Beyef e ndi Hazret/erine Şu üstad-ı irfan-pena.hın bu gün Hakikatte şakirdiyiz biz bütün Mürebbi-i efkar-ı ümmet odur, Eden halka tedris-i hikmet odur! Odur şi'ri hikmetle mezc eyleyen Odur şiir namıyle hak söyleyen! Tasavvur edilsin, olur şey değil Ki geçmiş iken altı yüz bunca yıl! Gülistan'ı hala hazan bilmiyor, Safa-yı rebi'isi eksilmiyor! Ne mezher ki bir verdinin bin bahar Kadar zevk-i binan için hükmü var! Ne manzar ki bir düşse nur-i nigah Gelir başka yerler karanlık, siyah! Bu gülşen ki her lahza meftuhtur Temaşası nev-neşve-i ruhtur! Bakın her yerinde bezaran hezar Letafetle olmaktadır nevha-kar! Bütün nağme-sencan-ı dehre sala! Duyan var mı bir böyle ulvi sada?
528 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Ne ateşli sözler, ne parlak meal? Serapa mekalatı n1hu'l-kemal! Güler güldürür, ağlayıp ağlatır! Fakat daima bir esas anlatır! Küçük kıssalardan büyük hisseler Çıkarmış mıdır kimse Sa'di kadar? «Lafonten» mi «Sa'di»ye sani olur? Bu da'vaya kim istita'at bulur? Çıkın, söyleyin siz de ey şairan! Yazılmış mıdır başka bir Bı1stan? Letaifte ka'bında yoktur edib Mevaizde bir bi-müdani hatib! Hakikatten ayrılmamak şanıdır! o alemde ma'şı1k-i vicdanıdır! Beka namının her zaman yandır Fena bilmeyen varsa asarıdır! Odur sade piraye-i hafızam! Ne var başka sermaye-i hafızam? Hayalim onun mehbiti'n-nı1rudur, Gözüro gerçi müştakı, mehcı1rudur! Cebin-i mübininde lami' dehil.! Cemal-i kemalinde sati' zeka Nigahında bir hariku'l-adelik! Külalıında pejmürdelik, sadelik! Tekellüfden ası1de, bi-kayd ü bak Kalender, abapı1ş bir pir-i pak! Gelir hatırımda tecessüm eder Zarifane gı1ya tebessüm eder! Fakat öyle bir hoş sahahat ile
SA' Dİ Ki subhunda yoktur baharın bile! Edihane bin nükte eyler beyan Hakimane çok bahs eder dermeyan Biraz laubalicedir meşrebi! Ta'assub götürmez imiş mezhebi! O söyler de ben istima' eylerim! Coşup kah olur kim sema' eylerim! Benim şeyh-i sahib-fütuhum odur! Delilim müzekki-i ruhum odur! Durun, söylüyor, şöyle bir dinleyin! Hakikat nasılmış görün belleyin: «Beni adem a'za-yı yek-digerend» «Ki der aferineş zi yek gevherend»' 529 ı . Resimli Gazete, no. 68, s. 806-807, 19 Mart 1 3 1 4 (3 1 Mart 1 8 98). Manzı1me, Sa'di'den alınmış beyitlerle, yirmi mısra daha Farsça olarak devam etmektedir. Manzumenin altına <<Resimli Gazete» adına, şiiiri tebrik ve teşvik etmek için, şu dört beyit eklenmiştir: Yaz ey şair-i ter-zeban durma yaz Bu tavır, bu ahenk pek dil-nüvaz Bu nitiik u teşhisine bi-güman Olur ruh-i \"Sa' di\" de takdir-han Bilir birbirin ehl-i hal ü kemal Eder daima hikmete imtisal Bu feyz ü bu im'an u bu i'tibar Nasıl olmasın biiis-i iftihar
530 FAHREDDİN RAZİ Namı sername-i manzı1mem olan Fahreddin Yedi yüz yıl kadar olmuş, olalı huld-güzin Elli altmış sene tahsil ile uğraşmışken Hikmetin, ma'rifetin gayetini aşmışken O dehiisıyle, o fazlıyle diyor kim «Eyvah! Olduğum var ise ömrümde nihayet agah Sade mahiyyet-i aczimden ibiiret kalıyor! Anlaşılmaz hele binlerce hakikat kalıyor Hiike ric'at ediyor gerçi bu fiini ecsad Hangi yer olsa gerektir fakat erviiha me'ad? Öyle pek namütenahl değil idrilk-i beşer Halli matlı1b mesail ise bitmez, o biter! Yer gelir hiç yürümez sendeki ilm-i ma'kul Orda kösteklidirikdam-ı terakki-i uklıl Ah yetmiş iki yıl daim olan devr-i hayat Bana bir fiiide bahş etti mi sandın? Heyhat! » * * * Bunu ben söylemiş olsam olamaz te'slri Düşünün alemin üstadı olan nihriri! Öyle nihrir ki asrında geçen cümle ulum
FARREDDIN RAzi Ona ma'lum idi hem öyle ki cidden ma'lum Fıkh u tefsirde, mantıkda, riyazide imam Tıbda, hey'ette, akaidde serefraz-ı enam Görmedik kimsede Razi gibi her fende rüsuh Beşerin karı değildir bu kadar fende rüsuh! Bilir erbabı ki bir mesleğe hakkıyle vuklıf Ona tahsis-i hayat etmeye ancak mevkuf! Akla hayret veriyor işte bununçün Hazret Bu ne himmet, ne metanet, ne dehadır? Hayret! Bilemem şahide muhtac mıdır da'vamız? Haydi olsun! Ne olurmuş; değiliz ya aciz Bunca asar-ı haklmanesi var ellerde, Sade ellerde değil, birçoğu da ezberde! Bu kütübhane-i illernde «Mefatihu'l-Gayb» Duracak şan u şerefle ebediyyen la-reyb Hazret' i n kuvvet-i irfanını niltık o eser Payidar olsa gerek metn-i semavisi kadar! Nass-ı katı' gibidir ordaki alıkarn bütün Hangi bir mebhasi şayeste-i ta' ri z bugün? * * * Bir gün Üstad-ı muazzam oturup ağlarken Biri gelmiş yanına kendi ehibbiisından Hazret' i n halini gördükte ma'al-istiğriib Sormuş esbabını almış bakınız böyle cevab: «Tam otuz yıl ki hakikat diye neşr eylediğim Bir mühim mes'eleden şimdi habir oldum kim Başka bir türlü imiş bense hata eylemişim 53 1
532 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Anladım zannederek anlamadan söylemişim! İşte mahv oldu bir anda o kadar yıllık emek! Ye'si ta' dil ne mümkün, bana durmak ne demek? Ya bugün hak görünen şeyde nedir elde sened? Ki yarın olmayacak böylece şayeste-i red! » Sıyt-ı irfanı semalarda gezen Fahreddin Görerek aczini olmakta iken ser-bezemin Ne bu tavrın, ne bu vaz'ın senin ey gerdenkeş Üç buçuk söz ile allame mi oldun a gebeş! Ne küçük der, ne büyük der, ne selef der, ne halef Sade tahkire yiirürsün bu mudur sence şeref! Niçin esıafı muhakkar görelim ey ahlaf! Biraz insaf gerektir bize insaf, insaf! * * * Ben demem eldeki asar ile kani' olalım, Müteceddidlere, sa'y ehline mani' olalım! Gayret erbabını hürmetle telilli ederiz Ne demek? Çünkü biz onlarla terakki ederiz. Biliriz biz ki oturmakla yol almak olamaz, Bunca akvam giderken geri kalmak olamaz. Bakın eslaf nasıl sa'y-i beliğ etmişler? Hangi himmettir o himmet ki diriğ etmişler! Biz de onlar gibi cehd eyler isek elhasıl Oluruz ka'be-i ulya-yı merama vasıl. Demiş olsak, selefin yazdığı asar yeter Ayb olur . . . Onları teksirdedir çünkü hüner. Demiş olsak, o kütübhanelerin hepsi bugün,
FAHREDDİN RAZİ Köhne şeyler ile mali bırakın da çürüsün! Duyan erbab-ı dirayet diyecek, aşk olsun! Yazalım da şu hakimane suhan meşk olsun! Oğlum onlar çürümez taze durur haşre kadar Sen çürürsün, buna yoktur ya sözün zerre kadar! * * * Sevk-i mebhasle sadedden azıcık dur oldum, Herkesin bildiğini yazmaya mecbur oldum. Fazla sözler deveran eyledi madam, yine Bahsi irca edelim hazret-i Fahreddin'e. Ruh-i mağffirunu takdis edelim, şad edelim Nam-ı ulvisini hürmet ile irad edelim Şan-ı irfanına hayrettedir erbab-ı kemal Kimi bulmuş sana tanh, selefierde misal? Sade mazide mi takdir olunurdun, heyhat! Sana hürmette kusur etmeyecek istikbal Her zaman alemi tenvir edecektir feyzin Bu ufuklarda müdamen kalacaksın cevval Nasıl olsun bu kadar şa'şa'a parnal-i zeval Ebediyyet seni etmekte iken istikbal? Milletin mefhar-i şan-averisin, Fahreddin! Allah Allah bu ne parlak, bu ne ulvi ikbal? Nam-ı piikin cevelan eyleyecek maşnkta Daim oldukça bu illernde esir-i seyyal Tuttuğun mevki'e -varmak hele dursun şöyle!Sanırım eyleyemez bir çoğumuz sevk-i hayal! Yürümez oldu kalem şerh-i kemalatında 533
534 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN o da benden daha racil, daha mahrum-i mecal Hiç bir nazım-ı şuride-serin kan mıdır Böyle bir bahsi tutup eyleyebilmek ikmal? Artık evsafını ihsaya çalışmaktan ise Barekallah! Deyip etmeliyim hatm-i rnekaLl 1. Resimli Gazete, no. 7 1 , s. 842-843, 9 Nisan 1 3 1 4 (21 Nisan 1 8 98).
MUHATABE-İ ŞEM' Ü PERV ANE TERCÜMESi Durur hatınında o leyl-i hazin Ki bidar idim, ansızın bir enin işittim garl'bane Pervane'den, Diyordu yanan şem'a: «Ey şem' ! Ben Feda-yı garamım, yanarsam bile Revadır bu vecd ü tehalük ile. Mehafil vücı1dunla nevvar iken Senin sı1zişin, giryen aya neden?» Duyunca bunu şem'-i ateşzeban Dedi: «Ey hevadar-ı na-mihriban, Bana yar-i şirin idi engübin, Nasıl olmayım şimdi matem-güzin? Firakıyla Şirin'imin dağdar iken yanışım çok mu Ferhad-var?» Gözünden hurı1ş eyleyen seyl-i nar Sararmış yüzünden ederken güzar, o ateşli yaşlar, o muhrik figan İçinden şu sözler olurdu i yan: 535
536 SAFAHAT DIŞINDA ALMIŞ ŞİİRLERİNDEN K«Nedir aşktan böyle dem urduğun? Ki yoktur ne sabrın, ne de durduğun. Harlfiin-ı aşka, en evvel gerek Tevekkül, tehammül, sehat eylemek. Sebat eylemek nerde? Heyhat, sen Kaçarsın hemen ham bir şu'leden! Ben İstadeyem büsbütün ihtiriik İçin işte mihriik-ı hasrette, bak. Bu sı1zişli feryadiardan utan! Senin per ü balinse ancak yanan, Ya görmez misin ki lehib-i garam Benim yakınada cismimi bi't-tamam! Evet, revnilkım meclis-efrı1zdur; Fakat çektiğim derd-i dilsı1zdur! » Henüz geçmeden leylden çok zaman Mumu üfledi bir peri nageh�n. Diyordu o en son deminde bile Serinden çıkan dı1d-i sevdil ile: «Budur işte payfm-ı edvar-ı aşk, Benim varsa ancak fedakar-ı aşk! Eğer aşkı öğrenmek ister isen: Bir ateş ki yok kurtuluş, ölmeden! » ' I . Servet-i Fünfin. c. I 6 , no. 401 , s. 1 6 7, 170, 5 Teşrlnisanl I 3 1 4 ( I 7 Kasım I898). «Bedayi 'ü'l-Acem» yazısı içinde. Sa'dl'den tercüme.
DERSEKLi ARiF HiKMETı Ömrü koşmakla, didinmekle geçen hfuıe-harab, Gece olmaz mı, kalır düştüğü yerde bi-tab. Ben de bilmem ne sabahıydı çıkıp lanemden, Dane-çin olmak için sa'y-i sefilanemden, Hayli dağ aşmış idim, hayli yar inmiş idim; Akşam olmuştu da bir yer bularak sinmiş idim. Uyuşukluk iken ekser benim uykum, heyhat, O gece uğramamıştı yanıma hiç subat.2 Asabi bir heyecan kalbiınİ ezmekte idi: V3.himem ufkta bir hadise sezmekte idi. 537 1. SM, c. 2, no. 27, 6-8, 12 s. Şubat 1 3 24 (25 Şubat 19.09). Manzilmenin sonunda 13 Haziran 1 3 1 9 (26 Haziran 1903) tarihi vardır. Buna göre şiir A rif Hikmet Bey'in vefatından bir ay kadar sonra tamamlanmış demektir. Manzilmenin SM' de I 909 ak'di bu neşrinden sonra, İ bnülemin Mahmud Kemal Bey'in <<Kemalü'I-Hikme>> adıyla, merhum şair hakkında 1 9 1 J ' de neşr ettiği eserde, tekrar yayınladığı görülmektedir. Biz burada, daha sonraki metin olduğu için ikincisini esas aldık ve SM neşrindeki mühim farkları dipnotlarla gösterdik. 2. Son iki beyit yoktur. Onların yerinde şu üç beyit vardır: Sağa koştum, sola koştum, tepelerden indim: Geç vakit oldu ... Bulup kuytuca bir yer sindim. Gündüzün durmayan ii.viirelerin nevmi subat Denilen bir uyuşukluk olacakken hey hat. Uyku imkanını selbeyledi hissim o gece . . .Kuru bir tahtanın üstünde tekerlcndik,·c
538 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞiiRLERİNDEN Ortalık sütre-i sevda-yı şeb altında hazin Bir kıyfifet ile olmuş idi arfim-güzin.I Maddiyat ile ruhum da olup hem�ahenk: O karanlıkta kesilmiştİ hayalim şeb-renk! Meşeler serv gibi hiitıra-ferma-yı mezar, Hep mekabirdi bütün meşcere-i velveledar.2 Dereler örnr-i beşer-viiri akıp gittikçe, Öteden dağları tabüt hayal ettikçe, Baykuşun nevhası telkin gelir oldu bana; Çeşm-i vehhiimıma illakber gibi darlaştı feza. Asuman bir adem-abad gibi hiça-hiç, Görünüp cismimi etmekte idi piça-piç. Dedim Allah, bu kabı1s mudur yoksa nedir, Rı1h-fersalık için her demi gı1ya senedir.3 Ben o fetret batağında nice dem çalkandım,4 Sonra bir sevk-i tabi'iyle hemen davrandım. Belki bir hem-dem arar da bulurum ümmidi, Bana Mecnı1n gibi vadileri devr ettirdi! Kim olur hiç o muvahhiş dem-i tenhiiylde? O zaman garb bile şark gibi hablde! Yalınız encüm, o milyarla mesablh-i ezel, O kanadil-i ziya-küster-i nur-i evvel, Zindedaran-i şebin hilletini andırarak 1 . Bu mısraın yerine: Bir mehabetle ederken beni evham-güzin, 2. Bu beytin yerine: Karşıdan bir meşe bir servi kadar mı1hişti! Hep mezariıktı nigillıımda meşacir şimdi! 3. Son iki beyit yoktur. 4. Bu mısraın yerine: Önce b1hı1ş düşüp kendimi ölmüş sandım ...
HERSEKLİ ARiF HiKMET Bakıyorlardı birer gözle ki gayet parlak. Dönüyorlar idi pervane-i avare gibi . . . O n e lem' a ydı, n e cezbeydi, aman y a Rabbi! Dalmışım ben o temaşii-yı safii-avere de, Gitmişim fecre kadar farkına varmak nerede! Ortalık açtı, kapandı gözü hep ecramin, Oldu asan nümUdar batan hülyamın. Az·zaman sonra uyandı bütün erbab-ı hayat, Sıyrılıp gitti kefen-viiri rida-yı zulemat; Yeniden başladı eşbahta hiss ü hareket, Aldı ta'til edilen seyrini fa' a liyyet. Ben de terk eyleyerek olduğum avare yeri, Yürüdüm hissime peyrev olarak hep ileri. Yürümez olsa idim . . . Ah bela karşı imiş: Yolumun uğrağı zira ufak bir çarşı imiş. B i r müvezzi' çıkıverdi önüme, ben de, «Tamam, B a ri bir meşgale olsun! » diye aldım İkdam;ı Atıadım baştaki dibaceyi, tevcihatı, Sonra gözden geçirip şöyle «siyasiyyatı» Çevirince öteki yaprağı birden, bire iih Oldu çeşman-i feliiket-zede, matem-agah:z 1. Bu beyit yoktur; yerinde şu üç beyit vardır: Sekiz on ev li köyün bir o kadar kahvesi var! Peykeler dopdolu: Kasvet gibi çökmüş ağalar. Kimsenin silye-i şilhilnede endişesi yok... <<Bakkal ekmek veriyor, her şey ucuzluk, bolluk.» Yatıyor leş gibi yerlerde geniş bir gazete, Kaldıran yok ... dedim, eğlenceyi buldum işte: 2. Bu beyit yerine: Bakalım başka ne var sonlara doğru derken O siyehnameyi topraklara attım yeniden! 539
540 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN «Haber aldık ki vefat eylemiş Arif Hikmet, Eylesin ruhunu Allah garik-i rahmet...» Gibi hayide beş on cümle-i ma'lfime o gün Bezl olunmuştu bütün fazıl-ı yektamız için ... Bu ne dehşetli haber! Öldü mü Arif Hikmet? Kapasın defter-i esliifı da artık millet. O ne kıymetli vedi'aydı seleften halefe, Hayf, sad hayf ki düşmüştü yed-i na-halefe. Utan ey kavm ki Hikmet gibi ashiib-i kemal, Ediyor sicn-i sefiilette hayatı ikmal. Var olun ey süfeha, Hazret'i mahveylediniz, Ölmemişken, aman ölsün diyerek beklediniz! Öyle dürdane-i irfana kıyar mı insan, Utan ey ümmet-i merhfime. şu narnından utan! Enbiya varisine böyle mi hürmet edilir, Size bunlar gün olur öğretilir, söyletilir. I Garb heykel dikiyor narnma ehl-i hünerin, Sökeriz bizse mezar-taşını bi-çarelerin. Fuzala Garb'te binlerle sayılmakta iken, Kadr ü kıymetleri asıldedir eksilmekten; Bizde yüz yılda bir iidem yetişirken, o bile, Hiç mazhar olamaz zerre kadar tebcile. Bu mudur din, yazık, hey gibi İslamiyyet, Bizi gördükçe utansın bütün insaniyyet.2 Şark, bir hufre-i nisyana atar da öleni, Öldürür sonra�onun namını yad eyleyeni. 1 . Son üç beyit yoktur. 2. Bu beyit yoktur.
HERSEKLi ARiF HiKMET Garb'ta öldü mü bir ehl-i fazilet faraza, O bulur hatır-i millette hayat-ı uhra. Bizde ölmüş fuzaianın çoğu hatta gidiyor, Buluyor Garb'ta asan gibi feyz-i nüşı1r. Sürünüp de ölen erbab-ı meziyyet burada, Sürüyor, hale bakın örnr-i müebbed orada! Size öğretmededir Şark'ı da müsteşrıklar, Utanın kukla kıyMetli beyinsiz şıklar! ı Kafanın dış yüzü benzer, bu kolay, Efrenc'e . . . içini onlara benzetme hünerdir bence ... Bize insan demek insanlığa bir bühtandır, Natıkız, doğru, fakat silsilerniz hayvandır! 2 Bakmadan başladığım hiddetimi tekmile, «Bari son hizmeti olsun görelim! » fikriyle Tuttum İstanbul'a doğru yolu avare-misal, Öyle bir hal-i garabetle ki tasviri muhal Evvela yar-i vefadarım Edib'e gittim, Hikmet'in öldüğünü kendine ihbar ettim. O haberdar imiş evvelce esiisen benden, Okumuş zarınıma İkdam sabah erkenden. o İki matem-zede düştük yola, hem-rab olarak, Öyle bir yolculuğu bir daha göstermeye Hak ! Etmedik yolda te'ati iki sözden fazla, Sade gittik sebebi mübhem olan bir hızla. Müteessir o, ben ondan daha mahmı1r u harab, 1 . SM neşrinde bulunan bu mısra, İ bnülemin neşrinde yoktur. 2. Şark'a baktıkça eminim beşeriyyet utanrr! 541
542 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN Kimde var tab-i suhan her ikimiz de bi-tab. ı Hikmet'in hanesi Şehzadebaşı'ndaydı ki, biz, Doludur halk ile zannetmiş idik her ikimiz. Bir de vardıkta ne görsek koca bir cemm-i gafir: Beş on aderole beş on zakir ü derviş-i ecir! Bir bulut kapiayarak beyniınİ işte o zaman, Etti öıdemdeki avare dumu'um feyezan. Yüklenip malımil-i tabı1tu musallaya kadar, Sonra ettik oradan belde-i emvata sefer. Yolda üç beş kişi gerçek daha peyda oldu, Ehl-i teşyi' o zaman yirmiyi ancak buldu! Kirndi bunlar, bilemem, sayınağa var mı hacet, Olsa bi'l-farz neden külfete mecbı1riyyet... Biz idik der isem en hallisi mevcudun eğer Var kıyas eyle kalanlar ne kabil ademler! 2 Hazret'in defni uzun sürmeyerek pek öyle, Ben çekildim oradan Neyzen-i avare ile. Hikmet'in tercüme-i halini yazmış üdeba, «Sen de yaz bir iki söz . . . dendi, münasip amma » Hazret'in paye-i irfanına şayan olacak Sözü bivaye hayalim ne yapıp da bulacak! Öyle bir fazıl-i nihrir idi Arif Hikmet Ki onun mislini nadir görecektir ümmet. 1 . Son altı beyit yoktur. Onların yerinde şu iki beyit vardır: Doğru İ stanbul'a indim, oradan bir tirene Atlayıp yiir i vefiidanm Edib'in evine �Gidiyordum ... O da gelmekte imiş, karşılaşıp Eyledik bildiğimiz bir yolu artık ta'kib. 2. Son iki beyit yoktur.
HERSEKLi ARiF HiKMET Has idi kendine pek şanlı olan vadisi, Ümmetin oydu hakikatte hele Sa'di'si. Şi'r-i lahı1t-i güzinanesi ilham bütün, Nesri hep terceme-i vazib-i ayat-I ledün. Seyf-i meslı1l-i hakikat gibi gahi kalemi, Görünüp Mtıla eyler idi me'va ademi. Gah ney-pare-i mansOr gibi cO.ş ederek, Duyururdu dem-i can-balışini yüksek yüksek. Neydi Allah o enfas, o kudsi nefehat, Ki verirdi «ve nefahna»da olan ruha hayat, Hele bezmindeki ezvak . . . o bir alem idi, Öyle alem ki durur yadı gönülde ebedi. Gah Sahban kesilip Arif-i pakize-nijad, Bize yüz hutbeyi bir anda ederdi irad. Gah ihya ederek Hazret-i Muhyiddln'i: ı Hep Fütı1hat gelirdi o zaman telkini. Ağlatir mev'iza-piralığa meyleylerse, Güldürür nükteli bin sözle eğer söylerse. ı Üdeba-yı Acem'in ekseri mazbı1tu idi, Arab'ın birkaçı bilhassa magbı1tu idi. Edebiyyatımızı öyle bilir şillr ben Görmedim, hem göremem şimdiki şairlerden.3 Hangi bir nadire-i şi'r olunursa inşad, 1 . Ga!ı temsil ederek neşve-i Muhyiddin'i: 543 2. Bu beyit, dört beyit aşağıda: «Bırakırdı onun efkiirı ... » mısraından sonra gelmektedir. 3. Fevziye Abdullah Hanım, gördüğü bir yazma nüshada bu beylin şöyle olduğunu kaydediyar (Mehmed Akif, 2. b., s. 243): Hele Osmanlı edebiyyiitını merhum kadar Tanıyan görmeinişim, varsa, edilsin ihtiir.
544 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERiNDEN Altını üstünü ezberden okurdu üstad; Hangi bir mebhas-i hikmet sürülürse ileri, Bırakırdı onun efkan hep arayı geri. Bezle-gfilukta Ubeyd'in bile fevkında idi, Akla gelmez nüketin kendisi farkında idi. Gah tarihe dalıp gitmiş olan a'sarı, Gösterirdi bize tasvir-i füsun asarı. Canlanıp feyz-i beyanıyle rical-i millet, Bezm-i ervaha dönerdi o zaman cem'iyyet. Ben beş on meclisinin mahremi oldukta dedim: «Böyle birşey olacak Garb'teki ispirtizm! . . . » Münkeşifti bütün ati nazar-ı nafizine, Hal olmuştu hakikat ona bir ayine. İşte meydanda Le.'ılami'le Levayih duruyor, Bütün elvalıma bak Sanİlıalar mevc uruyor. Ya o Misbalı ne ulvi, ne kadar parlaktır, Çar-rükn-i edebin çaromu dense haktır. Hele D1van'ı için söyleyecek söz bulamam, O kadar doğrusu idrakime mağrur olamam. Arab'ın şair-i yektası Cerir'in bir gün, Sorulur re'yi beş on nabiga-i şi'r içün; Serdeder herbiri hakkındaki etkannı da, Sıra Hansil'ya gelince durur artık orada .. Sonra huzzar, «Neye sustun?» diye sordukta, Cerir Der, «Onu çünki benim haddime düşmez takdir! » Hikmet'in şi'ri de ayniyle budur şimdi bana, Ben dahi bilmeliyim mevkı'imi doğrusu ya! ı I . Son sekiz beyit yoktur.
HERSEKLi ARiF HiKMET 545 «İyiydi, hoştu; fakat meşrebi rindil.ne idi, Liiubiililiği vardı. .. » deniyor. Dur şimdi, Düşünülsün bu da bir söylenecek laf mıdır; Liiubiiliydi demek Hazret'e insiif mıdır? ı Liiubiiliydi, fakat kimlere karşı acaba? Kirndi bi-çiireyi baştan çıkaran ehl-i hevii? Böyle kavmin içine düşmüş olan adernden Tavr-ı ciddi mi, kuzum bekleyeceksin, daha sen? Öyle bir kavm ki dinlerse nevii-yı ninni Gibi dinlerdi onun zemzeme-i hikmetini! Öyle bir kavm ki Aşık Ömer'i ezberler; Sonra Kur' ii n'ı sıkılmaz da yüzünden heceler. Öyle bir kavm ki Köroğlu'na peygamber der; Sonra peygambere binlerce hata nisbet eder! Öyle bir kavm ki tahsili tanır da bid'at; Kara cil.hilliğe Sünnet gibi eyler hürmet! Öyle bir kavm ki her yiiveyi bir ilm sanır, Öyle bir kavm ki hep meskeneti hilm tanır. ı Düşünülsün ki bu merkezde iken hal-i muhit, Hazret'in tavrını ta'lil de olmaz mı basit? Bir gün ez-cümle huzurunda idim ben de, evet, Galiba Siinihalar'dan okuyordu hikmet. Çıkageldi biri bin yilve-seralık ederek: Ben sıkıldırnsa da, Hazret ne desin? Hoş görecek! O devam eyledi bahsinde vakuriine yine . . . Beriden susmadı heyhiit b u diviine yine. «İyi amma a efendim» diye en sonra o har, 1 . Dü§ünülsün bu da bir söylenecek söz mü kuzum? Uiubaliydi evet, yok onu inkara lüzum. 2. Bu beyit yoktl)r.
546 SAFAHAT DIŞINDA KALMIŞ ŞİİRLERİNDEN « Varak-ı mihr ü vefayı kim okur, kim dinler! » Şi'r-i ma'rı1funu bir tavr ile inşad etti . . . . Hikmet'in sabrı da, aramı d a elden gitti: Gayr-ı mekşfif giriMn-ı şutfimu açtı, Tatlı dilden ona bir hayli söğüşler saçtı . ı Haydi şimdi bulunuz haksız olan yer neresi? Bana kalsaydı döverdim alimallah teresi! İşte, Hersekli budur, böyle bilin ey ahlaf, Neyseler öyle tanılsa ne güzeldir eslaf! Ah, biz kendimizi bilmiyoruz, nerde selef, Çalışın haydi çocuklar sizin olsun bu şeref!2 Geçmişe rahmet okuttuk bu güzer-gahta biz, Bari canlandınnız ümmet-i merhfimeyi siz . . . Arif, bize sen barika-i hikmet-i Hak'tın, Dar geldi cihan şa'şa'a-i feyzine, baktın, Yükseldin ufuktan bizi zulmette bıraktın. Madam ki bir gün gelecek ayrılacaktın, Evvel ne için kalbirnizi nanna yaktın! Yüksel, daha yüksel, bu te'aliyi tamam et, Aksa-yı makamatı kemruinle makam et, Ta sine-i lahfitu yarıp rekz-i hiyam et; Ervah-i şehidan-ı hamiyyetle bırarn et, Gör aşık-ı hürriyyeti bizden de selam et! I . Bu beyit yoktur. 2. Son iki beytin yerinde şu beyit vardır: Siz o Hersekli'yi tebcil ediniz ey ahiM, En büyük meslek-i irffuıınız olsun insaf.
HERSEKLi ARiF HiKMET Cismin duruyor sine-i makberde emanet, Yadın buluyor hatıra-i ilirnde hürmet; Ruhun yüzüyor alem-i ıtliikda, Hikmet! Sen ölmeyeceksin, bu evet işte hakikat... Ben şimdi nedir anlıyorum zevk-i fazilet. Aslıab-ı kemalin bugün efradı azaldı. Onlar da bütün kuşe-i mensiyyete daldı. Meydanı bakın bir sürü divaneler aldı. Yerleşti cebiinet kökünü her yere saldı! Ya Rab, bu günün akşamı ferdaya mı kaldı? Vaktinde çekildin hele, Hazret, içimizden. Zaten durarnazdın duracak olsa idin sen: Artık bu ufuklar olamazdı sana mesken. Heyhat, bu hikmetleri hakkıyle bilirken Bilmem ki nedir şimdi bu feryad, bu şiven? . . . Arif, bize sen barika-i hikmet-i Hak'tın, Dar geldi cihan şa' ş a'a-i feyzine, baktın, Yükseldin ufuktan, bizi zulmette bıraktın. Madam ki bir gün gelecek aynlacaktın, Evvel ne için kalbirnizi narına yaktın !i 547 ı Kanunisani 1 3 ı 4 92 Hak-i pay-i aslıab-ı kemaJ3 Mehmed A kif 1 . Şiir bir önceki kıt' ada bitmekte, yukarıda geçmiş olan bu kıt'a, tekrar edilmemektedir. 2. 27 Ocak 1 9o4. 3. İsınin üzerindeki bu ibare yoktur.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 491
- 492
- 493
- 494
- 495
- 496
- 497
- 498
- 499
- 500
- 501
- 502
- 503
- 504
- 505
- 506
- 507
- 508
- 509
- 510
- 511
- 512
- 513
- 514
- 515
- 516
- 517
- 518
- 519
- 520
- 521
- 522
- 523
- 524
- 525
- 526
- 527
- 528
- 529
- 530
- 531
- 532
- 533
- 534
- 535
- 536
- 537
- 538
- 539
- 540
- 541
- 542
- 543
- 544
- 545
- 546
- 547
- 548
- 549
- 550
- 551
- 552
- 553
- 554
- 555
- 556
- 557
- 558
- 559
- 560
- 561
- 562
- 563
- 564
- 565
- 566
- 567
- 568
- 569
- 570
- 571
- 572
- 573
- 574
- 575
- 576
- 577
- 578
- 579
- 580
- 581
- 582
- 583
- 584
- 585
- 586
- 587
- 588
- 589
- 590
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 500
- 501 - 550
- 551 - 590
Pages: