Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 47309a7f-55b4-4c80-8412-176998ba7c8e

47309a7f-55b4-4c80-8412-176998ba7c8e

Published by alikavakweb, 2019-09-04 16:20:48

Description: 47309a7f-55b4-4c80-8412-176998ba7c8e

Search

Read the Text Version

ALİ EMÎRÎ

ÖNDER KİTAPLIĞI - BİYOGRAFİ 5 Eserin Adı Ali Emîrî Yayın Editörü Yazarı ÖNDER Basın-Tanıtım Komisyonu Yayına Hazırlık Baskı Hüseyin Türkan Baskı-Cilt İlke Yayıncılık / www.ilkeyayincilik.com İletişim İstanbul, 2018 Ravza Yayıncılık ve Matbaacılık Davutpaşa Cd. Kale İş Merkezi No. 51 Topkapı - İSTANBUL Tel: 0 212 481 94 11 Alemdar Mah. Yerebatan Cad. Salkım Söğüt Sok. No:7 Fatih-İSTANBUL Tel.: 0 (212) 519-0953 Fax: 0 (212) 519-0957 [email protected]

ALİ EMÎRÎ HÜSEYİN TÜRKAN



İÇİNDEKİLER HAYATI…7 Ailesi, Çocukluğu ve Eğitimi ............................................. 9 Memuriyet Yılları ........................................................... 11 Emeklilik Yılları.............................................................. 17 Vefatı ............................................................................. 19 KİŞİLİĞİ…21 Kitapların Peşinde Bir Ömür ........................................... 23 Güçlü Hafızası................................................................ 24 Mizacı ve Fiziksel Özellikleri........................................... 25 Tarih Düşürme Sanatındaki Ustalığı ............................... 27 ESERLERİ…29 Manzum Eserleri ............................................................ 32 Mensur Eserleri .............................................................. 33 Süreli Yayınları ............................................................... 36

ÖNDER KİTAPLIĞI Divanü Lügati’t-Türk’ü Kültür Dünyamıza Kazandırması . 38 Fatih’in Divanını Kültür Dünyamıza Kazandırması .......... 41 En Büyük Eseri: Millet Kütüphanesi ................................. 42 HAKKINDA SÖYLENENLER…49 Yahya Kemal Beyatlı........................................................ 51 İbnülemin Mahmud Kemal İnal....................................... 52 Ahmet Refik Altınay........................................................ 52 Mithat Cemal Kuntay...................................................... 52 Rıza Nur ......................................................................... 54 Muhtar Tevfikoğlu .......................................................... 54 Ekrem Işın ...................................................................... 55 Kaynakça…57 6

HAYATI



Ailesi, Çocukluğu ve Eğitimi OSMANLI DEVLETİ’NİN son döneminde yaptığı çalışmalarla kültür tarihimize damgasının vu- ran Ali Emîrî Efendi, Hicrî 1274, Miladî 1857’de Diyarbakır’da doğar. Mensubu olduğu aile, Di- yarbakır’ın ilim ve kültür-sanat sahasında nesiller boyu önemli isimler yetiştiren, seyyid ve şerif nesebli, varlıklı ve seçkin bir aile olan Emîrîzâdeler’dir. Ailenin son ço- cuğu olarak dünyaya gelen Ali Emîrî’nin dedesi Şair Mehmed Emîrî Çelebi, babası ise kervan ticareti ile uğ- raşan zengin bir tüccar olan Mehmed Şerif Efendi’dir. İlk eğitimine Diyarbakır’daki Sülûkiyye Medrese- si’nde başlayan Ali Emîrî Efendi, burada Fethullah Feyzi Efendi ve diğer pek çok hocadan belâgat, gramer, meânî, mantık, avâmil, izhar ve alet ilimleri eğitimi alır. Henüz küçük bir çocukken şiire ve okumaya merak salar. Yaşıt- larının oyunlarına katılmak yerine gece-gündüz kitap okumayı tercih eden Ali Emîrî, kendisine verilen kitapla- rı yutarcasına okumakla kalmaz, aynı zamanda ezberler. Bunların içinde binlerce beyitten oluşan hacimli şiir ki-

ÖNDER KİTAPLIĞI tapları da vardır. Bu süreçte önce Aşık Ömer’in şiirleri ve Sümbülzade Vehbi Divanı’nı okur, daha sonra amcası- nın hediye ettiği ve 500’den fazla şaire ait 4.000 beyit içeren bir eseri de kısa zamanda ezberler. Hatta o dö- nemde amcası Şaban Kâmî Efendi’nin, kendisini yetiş- kinlerle müşâare1 ettirdiğini ve hepsini büyük bir başarı ile susturduğunu bizzat kendisi aktarır. Ticaretle uğraşan babası, küçük Ali Emîrî’yi de bu mesleğe ısındırmak için birtakım girişimlerde bulunur ve zaman zaman dükkanını ona emanet eder. Ancak oku- ma sevgisi bir kere Ali Emîrî’nin içine işlemiştir. Dük- kanda bulunduğu zamanlarda da bir köşeye çekilip kitap okumaya dalar ve gelen müşterilere de “Bir şey alacaksa- nız orada, beni boş yere meşgul etmeyin” gibi cevaplar verir. Müşterilerin bu durumdan şikayetçi olması üzeri- ne babası onun bir tüccar olmayacağını daha o yaşta an- lar ve bu düşüncesinden vazgeçer. 1869 senesinde Siirt Sancağı’na bağlı Şirvan’daki da- yısı Abdülfettah Efendi’nin yanına giden Ali Emîrî, bu- rada bir yıl kalır ve bu süre zarfında Nevinli Mehmed Efendi’den ders alır, Kürtçeyi de burada öğrenir. Ertesi sene Diyarbakır’a döner ve büyük amcası Şaban Kâmî Efendi’nin yanında altı yıl kadar tahsiline devam eder. Bu süreçte Kâfiye, İsagocî, Fenarî, Gedûsî, muhtasar-ı maânî, irtifâ, usturlab ve mûcib ilimlerini tahsil eder. İlköğrenimi sırasında hat sanatına da ilgi duyan Ali 1 Müşâare: Karşılıklı şiir söyleme. 10

ALİ EMÎRÎ Emîrî’nin yazdığı bazı levhalar, o dönemde Diyarba- kır’daki bazı camilere asılır. Tarih kitaplarına yöneldiği ve telgrafçılığı öğrendiği ilk gençlik yıllarında, kitap okumak onda bir tutku halini alır ve bu sebeple bünyesi giderek zayıflar. Okumaya ayırdığı yoğun vakit sebebiyle o kadar yorgun düşer ki, yeniden sağlığına kavuşabilmesi içi doktorlar kendisine hava değişikliği tavsiye ederler. Bu amaçla Mardin’de devlet vazifesinde olan dayılarının yanına gider. Zamanla sağlığına kavuşan Ali Emîrî, bu durumu da kendisi için bir fırsata dönüştürerek Mar- din’deki çeşitli medreselerde derslere katılır, Kasım Padi- şah Medresesi müderrisi Ahmed Hilmî-i Âmidî’den dersler alır ve yoğun okumalarını sürdürür. Tasdîkat, tasavvurât, kadi mîr, mutavvel, şerh-i akâid, celâl kıraatı gibi ilimleri tahsil eder. Bu yıllarda Arapça ve Farsçasını da ilerleten Ali Emîrî, birçok Arap şairini orijinal metin- lerinden okur ve hatta kendisi de Arapça şiir yazacak seviyeye gelir. Memuriyet Yılları Ali Emîrî Efendi, 1876 yılında, henüz 19 yaşında iken, Sultan 5. Murad’ın tahta çıkışı üzerine 93 beyitten oluşan bir kaside kaleme alır. Diyarbakır’daki Vilayet gazetesinde yayımlanan kaside, şehirde büyük yankı uyandırır. Ancak kasideyi genç Ali Emîrî’nin yazdığına inanılmaz; şiirin, Ali Emîrî’nin şair olan dedesi Mehmed Emîrî Çelebi’nin divanından alındığı konuşulur. Bu du- ruma çok içerleyen ve gururu kırılan Ali Emîrî, vezin ve kafiyesini arkadaşlarına seçtirerek yine 93 beyitlik bir 11

ÖNDER KİTAPLIĞI kaside daha kaleme alır. Böylece bir önceki şiirin de kendisine ait olduğunu isbat etmiş olur. Ali Emîrî Efendi, bir buçuk yıllık bir aranın ardından ailesini ziyaret etmek için Diyarbakır’a döner. Döndü- ğünde hemşehrilerinden büyük ilgi gören Ali Emîrî, artık cemiyet içerisinde parmakla gösterilecek bir genç olmuş- tur. Henüz 20 yaşında iken babası ve amcasının tavsiye- si üzerine, Diyarbakırlı şair, edip, alim ve şeyhlerin bi- yografilerini bir araya getirdiği Mir’atü’l-fevâid adlı eseri- ni yazmaya başlar. Mardin’e döndüğünde, yazdıklarını, o dönemde Mardin Mutasarrıfı2 olan ve kendisi ile Mar- din’de yakinen ilgilenen hemşehrisi Mehmed Said Pa- şa’ya da gösterir. Said Paşa metni çok beğenir ve devam etmesi için Ali Emîrî’yi cesaretlendirir. Bu esnada Ali Emîrî, Diyarbakır telgrafhanesinden 300 kuruş maaşla memuriyete atandığını bildiren resmî bir yazı alır. Ancak onun Mardin’den ayrılmasını iste- meyen Said Paşa, kendisini Mardin Tahrirat Kalemi3 katipliğine getirir. Fakat Mardin’de yanında kaldığı dayı- sının Gümüşhane Sancağı Tahrirat Müdürlüğüne tayini çıkınca, Diyarbakır’a dönmek durumunda kalır ve bu vazifesi oldukça kısa sürer. Ali Emîrî Diyarbakır’a döndüğünde yine boş durmaz ve yoğun bir tempo ile çalışmalarına devam eder. Bu sü- 2 Mutasarrıf: Osmanlı devlet teşkîlâtında kazâ ve vilâyet arasında kalan sancak yâhut livânın en büyük mülkî âmiri, sancak beyi. 3 Tahrîrat Kalemi: Resmî dâirelerde yazışmaları yürüten kalem. 12

ALİ EMÎRÎ reçte bir taraftan amcası Şaban Kâmî Efendi’den ders almaya ve vakit buldukça eski mezar kitabelerini tetkik etmeye devam eder, diğer taraftan daha önce yazımına başladığı Mir’atü’l-Fevâid’i bir sene içerisinde tamamlar. Aynı eser içerisindeki bazı bölümleri özetlemek suretiyle Tezkire-i Şuarâ-i Amîd adlı eserin yazımına girişir. An- cak bu esnada şehre gelen Heyet-i Islâhiyye’nin başında bulunan Abidin Paşa’nın dikkatini çeker. 1878 yılında Abidin Paşa’nın talimatıyla bu heyetin müsevvidliğine4 getirilir. Mardin’deki kısa süren vazifesi hariç tutulursa, Ali Emîrî’nin 30 yıl sürecek olan memuriyet hayatı böy- lece başlamış olur. Memuriyet hayatının başlangıcında önce Islahat He- yeti’nde Diyarbakır, Sivas ve Harput’ta görev alan Ali Emîrî, bu heyetin lağvedilmesi üzerine yine Abidin Pa- şa’nın yanında vazifeli olarak Selanik Valiliği ve Atina Valiliği’nde görev alır. Daha sonra Ankara Vilayeti Merkez Sancağı, İçel Sancağı, Kozan Sancağı ve Adana Vilayeti Merkez San- cağı’nda a’şâr müdürlüğü yapmış, Adana Aşar Nezareti Başkatipliği görevinde iken 1888’de a’şâr idarelerinin kaldırılması üzerine İstanbul’a gelmiştir. Kısa bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Yanya Vila- yeti Leskovik Sancağı (Arnavutluk) muhasebeciliğine tayin edilen Ali Emîrî, bir süre burada görev yaptıktan sonra, o sırada Ankara Valisi olan Abidin Paşa’nın giri- 4 Resmi yazışmaların müsveddelerini yazan kişi. 13

ÖNDER KİTAPLIĞI şimi ile Kırşehir muhasebeciliğine tayin edilir. Kırşe- hir’deki vazifesi esnasında Hacı Bektaşi Veli hakkında araştırmalar yapar, vakfiyesini bulur ve yöre halkının da yardımıyla dergâh ve kırklar meydanının genişletilmesi- ne önayak olur. Açılış sırasında tarih düşürerek söylediği beyit daha sonra kitabe haline getirilerek dergâhın avlu kapısına asılır: “Geldi üçler yazdı tarih eyleyüp hamd-i hâmid Dilkûşâ oldu mekân-ı Hacı Bektaşi Veli” (H.1311) Hizmet süresi boyunca liyakati ve başarıları sebebiy- le çeşitli ödül ve terfilere layık görülen Ali Emîrî, önce 1893 yılında rütbe-i salise (üçüncü derece rütbe) ve be- şinci rütbeden “Mecidiyye Nişânı” ile ödüllendirilir. Bir sene sonra, bu kez II. Abdülhamid için kaleme aldığı Levâmiü’l-Hamidiyye adlı eseri sebebiyle kendisine “Kûş Liyakat Madalyası” verilir. Aynı yıl bulunduğu rütbede ikinci dereceye terfi ettirilir ve bu kez dördüncü rütbeden “Mecidiye Nişânı”na layık görülür. 1896 yılında Trablusşam Sancağı muhasebeciliğine nakledilen Ali Emîrî, bu görevde gösterdiği başarı nede- niyle bir sene sonra bulunduğu rütbede birinci dereceye yükseltilerek Elazığ Vilayeti Defterdarlığı’na, aynı yıl dönemin Erzurum Valisi Rauf Paşa’nın talebi üzerine Erzurum Defterdarlığı’na nakledilir. Ali Emîrî 1898’de Erzurum’dan ayrılarak Yanya (Yu- nanistan) ve İşkodra (Arnavutluk) Maliye Müfettişli- ği’nde göreve başlar. Bu esnada bir görev sebebiyle kısa süre Yenişehir’de bulunur. 1899’da Taif’te görev yapan Ali Emîrî’ye, buradaki 14

ALİ EMÎRÎ başarılarından ötürü rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânîsi (birinci rüt- benin ikinci sınıfı) verilir ve memuriyet hayatındaki en yüksek rütbeye böylece ulaşmış olur. 1901 yılında Sultan II. Abdülhamid’in Yemen’de malî işleri düzene koyacak daimî bir maliye müfettişi atanması talimatı üzerine, Ali Emîrî Yemen Vilayeti Teslimiyye Müfettişliği’ne tayin edilir. Takiben 1902 yılında ikinci rütbeden “Mecidiye Nişânı” ile ödüllendiri- lir, ancak tayin olunmasına rağmen görevine başlamaz. Ali Emîrî sağlık koşullarının elverişsizliğini öne sürerek bu görevden affını istemişse de, asıl neden başkadır. Çok beğenerek aldığı Arapça bir kitabın ikinci cildinin Ye- men’de bir şahısta olduğunu öğrenen Ali Emîrî, ısrarlı mektuplarına rağmen adamı kitabı satmaya ikna ede- mez. Bu nedenle bizzat giderek adamla konuşmak, hiç değilse birkaç günlüğüne kitabı ödünç alarak yeni bir nüsha çıkartmak niyetiyle harekete geçer ve Yemen’de uygun bir memuriyete tayinini ister. Ancak bu esnada adam kitabı satmaya ikna olunca, Ali Emîrî’nin Yemen’e gitmesine gerek kalmaz. İşte Ali Emîrî’nin Yemen’e git- meyişinin asıl nedeni budur. Bu olaydan sonra Halep Vilayeti Defterdarlığı’na nakledilen Ali Emîrî, buradaki görevinden de sağlık so- runlarını gerekçe göstererek affını ister. Burada da asıl nedenin farklı olduğu çeşitli kaynaklarda şöyle aktarılır: Uzun süredir maaş alamayan vilayet memurlarına öde- me yapılacağı sırada Başkatip Tahsin Paşa imzası ile Yıldız Sarayı’ndan bir telgraf gelir ve hazineye para gön- derilmesi istenir. Bu emir üzerine Ali Emîrî memurların 15

ÖNDER KİTAPLIĞI ümidini kırmakla verilen emri yerine getirmemek gibi iki olumsuz durum arasında kalır. Bunun üzerine ertesi gün maaşları ödeyerek Mabeyn Başkatipliği’ne bir telgraf çeker ve verilen emri uygulamadığı için göreve devam etmeye yüzü kalmadığını söyleyerek görevinden ayrılıp İstanbul’a döner. 1904 yılında Maliye Nezareti’ne bir mektup yazarak yeniden görev isteyen Ali Emîrî’nin bu talebi geri çevril- mez ve Maliye Kupon İdaresi Müdürlüğü’ne tayin edilir. Ancak burada göreve başlamadan, Yemen Teftiş Heye- ti’nde görevlendirilince Yemen’e gider. Yemen’de bulun- duğu sırada Yemen’le ilgili kıymetli yazma eserleri top- lar, bölgenin önemli isimleriyle tanışıp bilgi ve sohbetle- rinden istifade eder. Cend şehrine kadar seyahat ederek oralarda gördüğü kitabeleri kaydeder, kıymetli olduğunu düşündüğü kitapları gücü nisbetinde satın alır ya da is- tinsah ettirerek kitaplığına dahil eder. Daha sonra Cidde Sancağı Hastahanesi doktorları- nın verdiği rapor neticesinde görevinden istifa etmeksi- zin ayrılır. 1905 tarihinde hizmetleri sebebiyle “Altın Liyakat Madalyası” ile ödüllendirilen Ali Emîrî, 1908 yılında 30 yıllık memuriyet hayatını noktalayarak emek- liye ayrılır. Memuriyet hayatı boyunca birçok devlet ni- şanı ile taltif edilen Ali Emîrî, Osmanlı Tarih ve Edebi- yat Mecmuası’ndaki bir yazısında kendi memuriyetini şöyle değerlendirir: “Rumeli, Anadolu ve Arabistan kıtalarında onbeş vi- layette vali ve mutasarrıflık vekaletleri, çeşitli yerlerde defterdarlık, Rumeli Maliye Müfettişliği, muhasebecilik 16

ALİ EMÎRÎ gibi memuriyetlerde birçok tecrübeler geçirdim. Pek çok icraat, inşaat ve bayındırlık işlerini gerçekleştirmeye muvaffak oldum. Her vilayet ahalisi: ‘Bu adam tarafsız ve çalışkandır. Ahalinin hakkını korur’ diyerek, otuzbir yıllık memuriyet hayatımda hakkımda hiçbir şikayette bulunmadılar. Aksine, daima saygı gösterip iltifat ettiler. Ben de, onlara kardeş gibi davrandım, yardımlarda bu- lundum.”5 Ali Emîrî Efendi hakkında kapsamlı bir eser hazırla- yan Ekrem Işın, Ali Emîrî’nin mesleği hakkında şu önemli tesbiti yapar: “İmparatorluk taşrasının mali kayıtlarını tutmak için Ali Emîrî Efendi’ye görev verilmesi, Osmanlı bürok- rasi geleneğinin 19. yüzyıldaki reformlara rağmen hala eski kurallar doğrultusunda devam ettiğini göstermekte- dir. Sağlam bir hafıza, aklın süzgecinden geçmiş düzgün bir kayıt tutma becerisi ve liyakat ilkelerini zedelemeyen bir tecrübe onun mesleki kariyerini belirler.” Emeklilik Yılları Ali Emîrî Efendi erken sayılabilecek bir yaşta, cüzi bir maaşla emekliye ayrılır. 1908 yılında aldığı bu kara- rın arkasında yalnızca çok sevdiği kitaplarıyla daha fazla vakit geçirebilmek, daha fazla okuyabilmek vardır. Fakat bu dönemde de çeşitli görevler almaktan geri durmaz. 5 Sadeleştiren: Dr. Kemal Çelik. 17

ÖNDER KİTAPLIĞI Millî Tetebbular Encümeni, Tasnif-i Vekaik-i Tarihiye Encümeni (Tarihî Belgeleri Tasnif Kurulu), Âsâr-ı İsla- miyye ve Milliye Encümeni (İslamî ve Millî Eserler Ku- rulu) Başkanlığı, Tarih-i Osmânî Encümeni üyeliği gibi pek çok önemli görevde bulunan Ali Emîrî, hem derin birikimini bu vazifeleri esnasında aktarma imkanı bul- muş, hem de ilimden ve kitaplardan uzaklaşmamıştır. Hazine-i Evrak Tasnif Komisyonu başkanlığı esnasında hayata geçirdiği tasnif sistemi ise bugün “Ali Emîrî Tas- nifi” olarak bilinmektedir. Ali Emîrî Efendi’nin emeklilik yıllarındaki uğrak mekanı Beyazıt’ta bulunan ve bugün artık eski özelliğini kaybetmiş olan Sahaflar Çarşısı olmuştur. Burada bul- duğu nadide eserleri kütüphanesine katmak için satın alan Ali Emîrî, emeklilik yıllarında da kazancının büyük kısmını kitaba yatırmaktan geri durmamıştır. Onun İstanbul’daki bir başka meşgalesi de, akşamla- rı uğradığı Divanyolu’ndaki Diyarbakır Kıraathanesi’dir. Burada kendisini dinlemek isteyen gençlerle kültür, tarih ve edebiyat üzerine sohbetlerde bulunan Ali Emîrî Efen- di, birikimlerini yeni nesillere aktarma vazifesini de böy- lece yerine getirmiştir. Hayatını kitaplara ve okumaya adayan Ali Emîrî Efendi hiç evlenmemiş, kendisine kitaplardan oluşan bir dünya kurmuş ve bu ortamda huzur bulmuştur. Tek malvarlığı sayılabilecek kitaplarını da milletinin hizme- tine vakfetmiş, her biri hazine değerindeki 15 bini aşkın eserden oluşan kütüphaneye kendi ismini vermesi yö- nündeki tavsiyeleri de kabul etmeyerek, yaptığı hayra 18

ALİ EMÎRÎ uygun bir isimle kütüphanenin ismini “Millet Kütüpha- nesi” koymuştur. 17 Nisan 1916 tarihinde Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi’nde kurulan kütüphanenin müdürlüğü de vefatına kadar bizzat Ali Emîrî Efendi ta- rafından yapılmıştır. Vefatı Kitaplara vakfettiği hayatında, sağlığına pek de önem vermeyen ve zamanla giderek yıpranan Ali Emîrî Efendi, 23 Ocak 1924’te, Beyoğlu Fransız Hastanesi’nde, bugün kesin olarak bilinemeyen bir nedenle vefat eder.6 Cena- zesi, içlerinde son halife Abdülmecid’in de yer aldığı ka- labalık bir katılımcı kitlesi tarafından Fatih Camii’nde kılınır ve vasiyeti üzerine Fatih Türbesi avlusuna defne- dilir. Ali Birinci, hafızasında onbinlerce beyit bulunan böylesi mümtaz bir şahsiyetin manzum bir mezar kita- besinin olmayışını şu ifadelerle eleştirir: “Kütüphanesinin yakınına, Fatih Camii haziresine defnedildi ve çok sevdiği Fatih Sultan Mehmed’e ahiret komşusu oldu. Mahfuzatında divanlar bulunan ve divan- lar dolusu şiir yazan Emîrî manzum bir mezar kitabe- sinden de mahrum kalmıştır. İrtihâlinin sadece sene olarak yazılmış bulunması da yaşadığı devirde canlı bir terâcim-i ahvâl kâmusu sayılan bu yıldız şahsiyetin me- 6 Aynı zamanda hekim olan Ali Emîrî Efendi kitabının yazarı Dr. Muhtar Tevfikoğlu, Ali Emîrî’nin hastanede geçen son günlerini ve uygulanan tedavi yöntemlerini yorumlayarak ölüm nedeninin beyin kanaması olabileceğini söylemiştir. 19

ÖNDER KİTAPLIĞI zartaşındaki bir başka talihsizliktir. Hemşehrisi ünlü Hattat Hâmid Aytaç tarafından yazılan ve Hâmid el Amidî imzasının taşıyan kitabesinin metni şudur: Hu- velbâki, Fatih’te Millet Kütüphanesi müessisi efâzıl-ı İslâm’dan ve şuarâ-yı zü’l-ihtiramdan fahrü’l-udebâ Di- yarbekirli Ali Emîrî Efendi Merhumun karargâh-ı ebedîsidir. Tevellüdü 1274-Vefatı 1342.” Tâhirü’l-Mevlevî (Tahir Olgun), Ali Emîrî’nin vefatı üzerine şöyle tarih düşürmüştür: “Yükselüb rûh-Emîrî tenden Bezm-i bâlâya edindi menzil Fevtinin oldu Güher tarihi Kurb-ı gufrana revân-ı nâil” Gösterişten uzak bir hayat süren ve bağışladığı kü- tüphanesine dahi kendi isminin verilmesini istemeyen Ali Emîrî’nin adı bugün Diyarbakır’da bir ortaokul ve bir liseye, yine Diyarbakır’da bir caddeye ve İstanbul Fatih’te bir kültür merkezine verilmiştir. 20

KİŞİLİĞİ



Kitapların Peşinde Bir Ömür Osmanlı Devleti’nin pek çok bölgesinde görev alan Ali Emîrî, gittiği her yerde tarihî yapılara, kütüphanelere, sanat eserlerine büyük ilgi göstermiş, özellikle tarih, edebiyat, biyografi ve bibliyografi türündeki eserlere ula- şabilmek için büyük çaba sarf etmiştir. Bu uğurda zama- nın zorlu şartları içerisinde uzun yolculuklar yapmaktan çekinmemiş, ulaştığı nadide eserleri kısıtlı bütçesinden arttırdığı paralarla satın almış ve 15 bini aşkın kitaptan oluşan hazine değerinde bir kütüphane meydana getir- meyi başarmıştır. Bu eserler bugün Ali Emîrî’nin kendi kurduğu ve ömrünün son yıllarında müdürlüğünü yaptı- ğı İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’ni teşkil et- mektedir. Ömrü boyunca bulunduğu şehirlerde, o bölgenin kül- tür, sanat ve ilim sahasında önde gelen insanları ile tanı- şan ve meclislerinde bulunarak onlardan istifade etme gayreti içerisinde olan Ali Emîrî, memuriyet hayatı gere- ği ikamet ettiği şehirlerde bölge insanı ile de sıcak ilişki- ler kurmuş, görev aldığı şehirlerde sayılan ve sevilen bir kişilik olarak kabul görmüştür.

ÖNDER KİTAPLIĞI Güçlü Hafızası Ali Emîrî Efendi’nin müthiş bir hafızaya sahip oldu- ğu yakın çevresi tarafından nakledilen en önemli özellik- lerinden biridir. Nitekim onun, binlerce beyit uzunlu- ğundaki divanları hafızasında tuttuğu bilinmektedir. Ayrıca önemli şahısların hayatlarına dair bilgisinin de şaşılacak kadar geniş olduğu aktarılmıştır. Bu konuda Muallim Rifat Bilge’nin aktardığı şu anekdot oldukça ilginçtir: “Hafızası çok kuvvetliydi. Okuduğu şeyleri unut- mamış, unutmazdı. ‘Ezberimde yüz bin beyit vardır’ der- di. Ben bu ciheti nezaketle bir kere tecrübe ettim. Her- hangi bir şairin bir gazelinden bir mısra seçtim. ‘Acaba şu mısra kimindir?’ diye sordum. Güldü. ‘İmtihan mı etmek istiyorsun; falanındır, sonu şudur ve gazelin ta- mamı şöyledir’ diye ezberden okudu. Bu zat büyüklerin tercüme-i halleriyle de çok uğraşmıştı. Ne kadar İslam hükümdarı varsa, ne kadar büyük alimler varsa, meşayih varsa, ne kadar Osmanlı şairi varsa hepsinin tercüme-i halini mufassalan bilirdi. Ona bir şey sorulsa; ‘O namda iki şair var, hangisini istiyorsun?’ der ve her birisi hak- kında malumat verirdi. Bir yaz günü akşam üzeri Aya- sofya meydanında ağaçlar altında gezinirken, Ayasofya hamamının kapısı üzerindeki tarih gözüme ilişti. Uğraş- tım, okudum, kaydettim. Şairin adı ‘Hüdayi’ idi. Ben bunu Aziz Mahmud Hüdayi zannettim. Gece kıraatha- nede işi ona açtım. ‘Tuhaf şey, Aziz hazretleri hamam 24

ALİ EMÎRÎ tarihi söylemiş!’ dedim. Güldü. ‘Rifat, teracimde7 zayıf- sın, biraz uğraş, tekemmül etmeye bak. İki Hüdayi var; birisi Aziz hazretleri, diğeri Müezzinzade Hüdayi’dir. Tarih bunundur’ dedi.” Mizacı ve Fiziksel Özellikleri Ali Emîrî Efendi, kendine has kişiliği ile farklı bir gö- rüntü çizmiş ilginç bir şahsiyettir. Hiddetlendiğinde fevri davranışlarda bulunması, hemen peşine yaptığı ve söyle- diklerinden pişman olup özür dilemesi bunun en tipik örneklerinden biridir. Ancak her durumda samimiyetten uzaklaşmaması ve içtenliği onun bu kusurunun çoğu kez görmezden gelinmesini sağlamıştır. Hakkında anlatılan pek çok anekdotta onun kalbini kırdığı insanlardan bir- kaç dakika sonra elini eteğini öperek helallik dilediği anlatılmaktadır. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın ak- tardığı şu anekdot Ali Emîrî’nin bu özelliğinin en güzel örneklerinden biridir: “Bir gece fuzalâ-yı vüzeradan bir zât-ı âli-kadrin kâşânesinde bulunduğumuz esnada kitabtan bahsolun- du. Emirî Efendi birdenbire alevlenerek -o sırada Şûra-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi olan- Mahmud Esad Efendi’ye hitaben ‘Ben bir Türk uşağı olduğum halde enfesü’n-nefis binlerce kitabım var, sen muazzam koca bir kadıasker olduğun halde kaç kitabın var be adam’ diyerek nâra-endâz oldu. Mahmud Esad Efendi böyle bir 7 Biyografi anlamında kullanılan “hal tercümesi”nin çoğulu. 25

ÖNDER KİTAPLIĞI itaba uğrayarak söz söylemediği için hüzzâr, hâle hayret ettiler. Mahmud Esad Efendi asla tavrını bozmadı ve bir şey söylemedi. Emirî Efendi biraz sonra Mahmud Esad Efendi’nin elini öpüp istifa-yı kusur etti. Mahmud Esad Efendi yine ses çıkarmadı. Sükûtunun sebebini sordu- ğumda ‘Bu hâldeki bir adama ne söylenir’ dedi.” Ali Emîrî vefatından bir yıl öncesine ait kendi ifade- sinde, sağlığının yerinde olduğunu ve hayatı boyunca içki, kumar, sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak dur- duğunu söyler: “Ben müddet-i ömrümde rakı, şarap ağzıma koyma- dım. Kumar oynamadım. Hatta sigara, enfiye, nargile, kahve ile de meluf olmadım. Yirmi seneden ziyadedir İstanbul’da mukim olduğum halde araba veyahut tram- vay ile mürur etmek gibi zaruretler müstesna olmak üze- re ben henüz Beyoğlu’nu, Tokatlıyan’ı, Tepe Bahçesi’ni görmedim, Ada’ya bir kerre olsun gitmedim.” Ali Emîrî Efendi’nin fizikî özellikleri hakkında net bilgiler bulunmamaktadır. Zira o hayatı boyunca ne fo- toğraf çektirmiş, ne de bir ressama portresini çizdirmiş- tir. Bugün onu resmeden tek çalışma, ölümünden uzun yıllar sonra Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver tarafın- dan çizilmiş olan eskizdir. Ancak Ali Emîrî hakkındaki çalışmasında Dr. Muhtar Tevfikoğlu, onu tanıyan kişi- lerle yaptığı görüşmelere dayandırarak, Ali Emîrî’nin uzun boylu, iri yapılı, fakat cüssesiyle tezat teşkil edecek kadar tiz bir sese sahip olduğunu ifade eder. Hayatı bo- yunca başından eksik etmediği fesi de Ali Emîrî ile öz- deşleşmiş bir aksesuardır. 26

ALİ EMÎRÎ Tarih Düşürme Sanatındaki Ustalığı Ali Emîrî pek çok ilginç özelliğinin yanı sıra tarih düşürme8 sanatında da ustalaşmış olmasıyla tanınır. Bu konuda müstakil bir çalışma ortaya koyan Prof. Dr. İs- mail Yakıt’a göre o, 1’i ziyarete, 7’si tayin ve terfilere, 2’si doğumlara, 6’sı yeni yıl kutlamalarına, 4’ü vefata, 22’si köprü, kışla, mektep gibi yapıların inşalarına ait olmak üzere toplam 42 kez tarih düşürmüştür. 8 Tarih düşürme; bir hadisenin gerçekleştiği tarihe kayıt düşmek için, o hadiseye özel bir kelime, terkip, mısra ya da cümlede söy- lemektir. Bu yapılırken söz konusu kelime, terkip, şiir ya da cüm- lede yer alan harflerin ebced hesabı ile karşılığı, olayın gerçekleşti- ği tarihi vermelidir. 27



ESERLERİ



Ali Emîrî Efendi’nin şiir ve düzyazı türünde pek çok eseri bulunmakla birlikte, bunların bir kısmı bugün ka- yıp durumdadır. Yüzlerce yıllık kayıp eserleri bulup kül- tür dünyamıza kazandıran bir şahsiyetin kendi eserleri- nin böyle bir akıbete maruz kalması acı vericidir. Ali Emîrî’nin eserleri gerek dil ve içeriği bakımından, gerek derinliği bakımından yeterli bulunmamıştır. Nite- kim Ali Emîrî’nin hayatına bakıldığında da onun belli bir alandaki ilgilerini derinleştirmekten çok, tarih, edebiyat, tenkid, biyografi, bibliyografi gibi çok farklı alanlarda gezindiği görülecektir. Yine de onun asıl uzmanlık ala- nının kitaplar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ali Emîrî eserlerinde, “Emîrî”, “Alî Emîrî”, “Alî Emîrî-i Amîdî”, “Kâtip Ferdi” gibi imzalar kullanmıştır. Ekrem Işın, Ali Emîrî’nin geniş bir kültür envanteri meydana getirirken yalnızca kitaplardan faydalanmadı- ğını, örneğin gençlik yıllarında Diyarbakır’daki çalışma- larında saha araştırmasına başvurduğunu şu cümlelerle açıklar:

ÖNDER KİTAPLIĞI “Hafıza, dolaylı yoldan kültürel biriktirme ve topla- ma faaliyetini denetleyen, her ayrıntıyı kendi türü içinde sınıflandıran bir yapıya sahiptir. Ali Emîrî daha küçük yaşlardan itibaren bu biriktirme ve toplama faaliyetini işlek hafızasına emanet ederek hayli geniş bir kültür en- vanteri meydana getirmiştir. Bu envanterin kaynakları yalnızca kitaplar değildir. Saha araştırmasına dayalı ça- lışma metodundan da yararlanmıştır. Tezkire-i Şuarâ-i Âmid başlıklı eserinin ilk şekli sayılan Mir’at-i Fevâ’id’i yazarken Diyarbakır mezarlıklarını dolaşarak biyografik bilgi toplaması, yapı kitabelerini kaydetmesi ve yaşlı in- sanların geçmişe ait sözlü tanıklıklarına müracaat etme- si, bu metodun bir sonucudur. İlk gençlik dönemine ait Mir’ât-i Fevâ’id’den itibaren artık bir biyografi yazarı ve yerel tarihçi olarak da tanınacaktır.” Manzum Eserleri Divanı: Ali Emîrî Efendi, tamamını yazıya dökme ve yayımlama imkanı bulamadığı binlerce beyit kaleme almıştır. Bu beyitlerin sayısı kendi iddiasına göre 100 binden fazladır. “Benim divan-ı eş’arım yüz bin beyitten ziyadedir. (…) Umum kasidelerimin bir beyti bile nok- san bırakılmamak üzere inşallah vaktim müsait olursa on ciltli bir divan olarak neşredeceğim” dediği divanının ancak üç cildini kaleme alabilmiştir. Bu ciltler bugün Millet Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, Ali Emîrî Efendi, güçlü hafızasına, çok kolay ve hızlı bir şekilde uzun manzume- ler yazabilme yeteneğine ve kaleme aldığı binlerce beyte 32

ALİ EMÎRÎ rağmen, büyük bir şair olarak kabul görmemiştir. Onun sıkı sıkıya bağlı kaldığı divan şiiri içerisinde kendine has bir üsluba sahip olmadığı, şiirlerinde kimi zaman Nef’i’nin kimi zaman divan şiirinin diğer ustalarının tarzlarını örnek aldığı söylenmiştir. Tuhfetü’l-Leyliyye: Hiciv ve latife içerikli kaside, ga- zel, rubai ve kıtalardan oluşan bu eser bugün elimizde değildir. Ali Emîrî bu şiirleri belirli bir şahsa yönelik ola- rak değil, eğlence amacıyla yazdığını ifade etmiş, hocası Şaban Kâmi Efendi’nin tavsiyesi üzerinde kimseyi hic- vetmemek ve kaderden şikayet etmemek gibi hususlara riayet ettiğini belirtmiştir. Diğer Manzum Eserleri: Ali Emîrî’nin bunların dı- şında, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri’nin Türkî Eş’ar-ı Şâhânelerinin Tahmisatı ve Cevâhirü’l-Mülûk adlı iki manzum eseri daha bulunmaktadır. Mensur Eserleri Ali Emîrî Efendi düzyazı türünde de pek çok eser te- lif etmiştir. Her ne kadar eserleri hakkında ilmî disiplin- den ve nesnellikten uzak olduğu kanaati yaygınsa da, bitmek bilmeyen bir azim ve araştırma tutkusuyla hayatı boyunca kültür tarihimize kazandırdığı eserler, bugün başta tarih ve edebiyat olmak üzere pek çok alanda araş- tırmacılar için önemli birer kaynak eser vazifesi görmek- tedir. Ali Emîrî özellikle biyografi türünde kaleme aldığı eserleriyle kültür tarihimiz adına çok önemli katkılar sunmuştur. Henüz ilk gençliğinde Diyarbakır’da başladı- 33

ÖNDER KİTAPLIĞI ğı bu çabası, memuriyet için bulunduğu Anadolu, Bal- kanlar ve diğer coğrafyalarda da devam etmiştir. Örneğin bugün Arnavutluk sınırları içerisinde yer alan İşkodra’da görev yaptığı esnada İşkodra Vilayeti Şairleri adlı eseri hazırlamış, hem de bu işi üç ay gibi kısa bir sürede ger- çekleştirmiştir. Ali Emîrî, geçmişin geleceğe aktarılması noktasında bir araç olarak gördüğü bu türdeki eserlerini hazırlarken mezar taşlarından yararlanmış, şehrin yaşça ileri gelen zevatını ziyaret ederek bilgi almış, gerekli gör- düğü eserleri tetkik etmiş ve kapsamlı araştırmalar yapa- rak eserini vücuda getirmiştir. Mir’âtü’l-Fevâid fî Terâcim-i Şuarâ Âmid: Ali Emîrî’nin en önemli eserlerinden biridir. Emîrî’nin 20 yaşlarında kaleme aldığı bu eser Diyarbakırlı şair, edib, alim ve şeyhlerin hayatlarından oluşmaktadır. Uzun yıllar eser kayıp olarak nitelendirilmişse de, daha sonra bulunmuş ve 2014 yılında Türkiye Yazma Eserler Ku- rumu Başkanlığı tarafından yayımlanmıştır. Tezkire-i Şuarâ-i Âmid: Ali Emîrî bu eserini Mir’âtü’l-Fevâid adlı kitabının şairler bölümünü ayırıp kısaltmak suretiyle oluşturmuştur. Eserin yalnızca ilk cildi yayımlanmıştır. Ali Emîrî eserin önsözünde, Mir’âtü’l-Fevâid adını verdiği eserin genişliği sebebiyle, onun muhtasarı olmak üzere böyle bir eser kaleme aldı- ğını belirtmiştir. Arap alfabesi ile “ze” harfine kadar olan eserde toplam 78 şahsiyete yer verilmiştir. Abdülkadir Dağlar eserle ilgili şu değerlendirmeyi yapar: “Şuarâ tezkirelerinde yer almayan onlarca şâire ait 34

ALİ EMÎRÎ terceme-i hâllerin ele alındığı bu kıymetli eser, Ali Emîrî’nin Diyarbakır’ın edebî kültürüne, şiir ve şâire verdiği ehemmiyet bakımından dikkat çekmenin ötesin- de, ilmî vukûfiyetini, hâfızasında tuttuğu şiir/beyit mik- tarını ve kaynak eserlere dâir müktesebâtını da yansıt- maktadır. Eserde kitâbî ve şifâhî pek çok kaynak kulla- nılmış, bu kaynaklar çok ciddî bir tenkit süzgecinden geçirilerek mukayeseye tabi tutulmuştur.” Seher Erdoğan Çeltik ise eserin önemine şu cümle- lerle dikkat çeker: “Tezkire, Diyarbakır ve civarında yetişmiş önemli isimlerin tanıtılması, bilinmeyenlerin ortaya çıkarılması, bilinen yanlış bilgilerin düzeltilmesi açısından hem ede- biyat tarihi hem de Diyarbakır açısından önemlidir. Bu- rada tanıtılan esnaflar da esnaflık tarihi açısından değer- lendirilebilir.” Osmanlı Vilâyât-ı Şarkiyyesi: Ali Emîrî bu eserinde, I. Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen Paris Barış Kon- feransı’nda Ermenilerin hak iddia ettikleri altı şehrimiz olan Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Sivas ve Erzu- rum’dan oluşan “Vilâyât-ı Sitte”ye ilişkin bilgiler vermiş ve Ermenilerin hak iddialarının geçersiz ve temelsiz ol- duğunu ortaya koymuştur. Eserinde Ermeniler tarafın- dan yayılan taraflı ve mesnetsiz iddiaları çürütmüş, Av- rupalıların bu şehirler hakkındaki bilgilerin suni algılara dayandığını ifade etmiştir. Birçoğunda görev yaptığı ve hatta bir tanesi memleketi olan bu şehirlere ilişkin ger- çekçi bilgiler sunarak bir anlamda vatan müdafaası yap- mıştır. Öyle ki bu eserinden sonra Ali Emîrî Efendi, He- 35

ÖNDER KİTAPLIĞI yet-i Temsiliye’nin almış olduğu kararda barış görüşme- lerine katılacak heyet içerisinde görevlendirilmiş fakat kendisi bu görüşmelere katılamamıştır. Ali Emîrî’nin bunların dışında yine bir kısmı bugün elimizde bulunmayan birçok eseri bulunmaktadır. Bun- lar; Osmanlı Şairleri Tezkiresi (16 cilt), Cevâhirü’l- Mülûk Mukaddesi, Levâmiü’l-Hamidiye, Tuhfetü’l- Leyliyye, Yanya Şairleri, İşkodra Vilayeti Şairleri, Diyar- bekirli Bazı Zevâtın Terceme-i Halleri, Yemen Hatıratı, Esâmi-i Şuarâ-i Âmid, Nevâdir-i Eslâf, Kitâbü’l-Eganî Tercümesi ve Âbâü’l-Akvâm’dır. Ali Emîrî Efendi, kendi eserleri dışında, kütüphane- sinde bulunan bazı kıymetli eserleri de birtakım ek ve açıklamalarla yeniden yayımlamış ve bu seriye “Nevâdi- ru’l-Eslâf” adını vermiştir. Bu kapsamda yayımladığı ki- taplar arasında Âsafnâme, Câm-ı Cem Âyîn, Çin Seya- hatnâmesi, Mardin Mülûk-u Artukiyye Tarihi gibi eser- ler yer alır. Süreli Yayınları Ali Emîrî, telif eserlerinin yanı sıra çeşitli dergiler de yayımlamıştır. Bunlardan ilki 1909’da 6 sayı çıkan Âmid-i Sevda adlı süreli yayındır. Dergide bol miktarda şiir ve nazirenin yanı sıra ilmî, ictimaî, edebî konularda kaleme alınmış makaleler yer almıştır. Dergide yer alan yazıların hemen hepsi Ali Emîrî’ye aittir. Ali Emîrî ikinci olarak, kıymetli eserleri gün yüzüne çıkarmak, kendisine getirilen eleştirilere rahatça cevap verebileceği bir mecra oluşturmak, vatana ve millete fay- 36

ALİ EMÎRÎ dalı olmak gibi amaçlarla çıkardığını ifade ettiği Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası’nı neşreder. Derginin ilk sayısı 31 Mart 1918, son sayısı 30 Eylül 1920’de çıkar ve toplamda 31 sayı yayımlanır. Daha sonra 1922’de bu kez küçük bir isim değişikliği ile Tarih ve Edebiyat Mecmuası isimli bir dergi neşreder ve bu dergi de ilk sayısı 31 Ağustos 1922 ve son sayısı 5 Ocak 1923 tarih- lerinde olmak üzere 5 sayı yayımlanır. Böylece birbirinin devamı niteliğindeki bu iki dergi 1918-1923 tarihleri arasında toplamda 36 sayı yayımlanır ve her iki seride de sayfalar birinci sayıdan itibaren 1’den başlatılarak bir sonraki sayıda devam ettirilir. Osmanlı Tarih ve Edebi- yat Mecmuası’nın ilk yılındaki sayılar 16, ikinci yılında- kiler 32 ve üçüncü yıl sayıları ise 48 sayfa olarak çıkar ve toplamda 956 sayfaya ulaşır. Tarih ve Edebiyat Mecmu- ası ise toplamda 100 sayfaya ulaşır. Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası’nın, ikinci ve üçüncü yılı başlarında sayfa sayıları artarken aynı zamanda derginin bir kısmı beyaz bir kısmı sarı kağıda baskılı olmak üzere iki farklı versiyonu yayımlanmaya başlanır. Seher Erdoğan Çel- tik’in tespitine göre birbirinin devamı niteliğindeki bu iki dergide toplam 630 yazı neşredilmiştir. Bunlardan 359’u şiir, 271’i düz yazı formundadır. Dergilerin içeriklerini ağırlıklı olarak şair padişahla- rın ve devlet adamlarının şiirleri, bunlara yazılan nazire- ler, yerel tarihe ilişkin çalışmalar, biyografik notlar, me- muriyet hayatına ilişkin hatıralar ve Millet Kütüphane- si’nin kuruluş serüveni oluşturmuştur. Bunların dışında Ali Emîrî’nin, Fuad Köprülü ile girdiği polemikler de der- gilerinin ana gündem maddelerinden biri olmuştur. 37

ÖNDER KİTAPLIĞI Divanü Lügati’t-Türk’ü Kültür Dünyamıza Kazandırması Ali Emîrî Efendi’nin kültür dünyamıza yaptığı en önemli katkılardan biri, Kaşgarlı Mahmud tarafından 11. yüzyılda kaleme alınan ve o dönemde kayıp halde olan Divanü Lügati’t-Türk’ü bulup satın alarak yeniden ya- yımlanmasını sağlamış olmasıdır. Olayın Kilisli Mual- lim Rifat Bilge tarafından aktarılan oldukça ilginç ve ib- retlik bir hikayesi vardır. Ali Emîrî Efendi bir akşam, müdavimlerinden oldu- ğu Divanyolu’ndaki Diyarbakır Kıraathanesi’ne girer. Bir süre tarih ve edebiyattan sohbet edilir. Ardından Ali Emîrî kahvedekilere Divanü Lügati’t-Türk adında bir kitap görüp görmediklerini sorar. Rifat Bilge kitabın is- mini Kâtip Çelebi’nin eseri Keşfüzzünun’dan bildiğini fakat eseri hiç görmediğini söyler. Bir başkası da başka bir eserde yalnızca ismine rastladığını belirtir. Bunun üzerine kahvedekiler Ali Emîrî’ye aynı soruyu yöneltir- ler. Ali Emîrî de zaten bunu bekler gibi sevinir ve görmek bir yana bu eşsiz eseri satın aldığını açıklayarak, olayın nasıl vuku bulduğunu anlatır: O gün adeti üzere Sahaflar Çarşısı’nda gezinirken Ki- tapçı Burhan Bey’e uğrar ve “Yeni bir şey var mı?” diye sorar. Burhan Bey, elinde bir kitap olduğunu ancak sahi- binin otuz lira istediğini, kitabı yüksek fiyatı sebebiyle Maarif Nezareti’ne götürdüğünü, onların da ancak on lira teklif ettiğini anlatır. Ali Emîrî kitabı eline aldığında neredeyse bayılacak olur, zira kitap otuz lira değil otuz bin lira değerindeki Divanü Lügati’t-Türk’tür. Ancak kitapçıyı şımartmamak için biraz nazlanarak pazarlığa 38

ALİ EMÎRÎ girişir. Kitapçı ise kitabın kendisinin olmadığını, ihtiyaç sahibi yaşlı bir hanımın kitabı kendisine emanet bıraktı- ğını söyler. Bunun üzerine Ali Emîrî, “Şimdi işin rengi değişti. Bir kadına yardım etmek vazifedir” diyerek kitabı otuz liraya almayı kabul eder ancak cebinden yalnızca on beş lira çıkar. Kitabı kaçırmamak için içinden dua eder ve Allah’tan bir yardım göndermesini ister. Tam o sırada eski dostlarından Darülfünun Edebiyat Muallimi Faik Reşat Bey’i görür ve hemen kendisinden borç alarak ki- tabı satın alır. İlerleyen günlerde de Ali Emîrî kitabı elde etmenin mutluluğuyla karşılaştığı herkese kitaptan bahseder, eşi- ne dostuna olayı ballandıra ballandıra anlatır. Ağızdan ağıza yayılan haber Ziya Gökalp’in kulağına gidince he- men gidip eseri görmek ister, fakat Ali Emîrî eseri gös- termeyi kabul etmez, “Belki bir iki ay sonra olabilir” di- yerek Gökalp’i eli boş gönderir. Ali Emîrî bu esnada eseri görüp incelemek isteği ile kendisine müracaat eden baş- ka birkaç kişiyi daha geri çevirir. Nihayet bir gün Kilisli Rifat Bilge’yi evine davet ederek kitabı mütalaa etmesine izin verir ve kendisinden iyice yıpranmış, formaları da- ğılmış, sayfaları karışmış haldeki eseri toparlamasını, eserin tam olup olmadığını ortaya çıkarmasını ister. Ri- fat Bilge bu isteği memnuniyetle kabul eder ve birkaç aylık sıkı bir çalışmanın ardından kitabı tanzim eder, sayfaları numaralandırır ve kitabın tamam olduğunu Ali Emîrî’ye müjdeler. Ali Emîrî bu işe o kadar sevinir ki, hemen tapu idaresine giderek evinin yarısını ona hediye etmeyi teklif eder. Bu teklif üzerine Kilisli Rifat Bilge, 39

ÖNDER KİTAPLIĞI “Hanenizde daim olunuz. Ben sizden yalnız bunun neş- rine müsaadenizi istirham ederim, mükafatım bu olsun” cevabını verir. Ali Emîrî’nin “İnşallah o da olur, fakat biraz sabrediniz” yanıtı üzerine Rifat Bilge, onun kitabın yayımlanmasına gönlü olduğunu fakat bu iş için devlet büyüklerinden birinin ricasını beklediğini anlar. Bunun üzerine Kilisli Rifat Bilge bir plan yapar. Pla- nın uygulanabilmesi için kitabı görme aşkıyla yanıp tu- tuşan ve sürekli kendisinden aracı olmasını isteyen Ziya Gökalp’ten yardım ister. Gökalp bu teklifi tereddütsüz kabul eder. O esnada ramazandır ve plana göre, Adliye Nazırı İbrahim Bey, Ali Emîrî’yi bir akşam iftara davet edecektir. İftardan sonra o dönem devletin en yetkin isimlerinden, Ali Emîrî’nin de büyük saygı duyduğu Ta- lat Paşa birkaç arkadaşı ile birlikte sanki habersizmiş gibi konağa gelecektir. Ali Emîrî Efendi kendilerine tak- dim edildiğinde abartılı bir hürmet ve övgü ile kendisine teveccüh gösterecek, böylece Ali Emîrî’yi kıvama getire- rek taleplerini ileteceklerdir. Gerçekten de plan bu şekil- de tatbik edilir ve o gece Ali Emîrî Efendi, Talat Paşa’nın talebini iki şartla kabul eder. Birinci şart kitabın Kilisli Rifat Efendi’ye tevdi edilmesi, kitabı onun yayına hazır- lamasıdır. İkinci şart ise kitabın bu süreç esnasında yal- nızca Kilisli Rifat Efendi’de kalması ve kimseye veril- memesidir. Her iki şart da kabul edilir ve bu büyük ese- rin neşir süreci böylece başlatılmış olur. Eser Kilisli Mu- allim Rifat Bilge’nin yıllar süren titiz çalışmasının ve yine filmlere konu olacak başka hikayelerin ardından ilk iki cildi 1915’te, üçüncü cildi 1917’de yayımlanarak kül- 40

ALİ EMÎRÎ tür dünyamıza kazandırılır. Bugün eserin yayımlanmış olan birkaç farklı versiyonu bulunmaktadır.9 Fatih’in Divanını Kültür Dünyamıza Kazandırması Osmanlı Devleti hükümdarlarının, devlet yönetimi dışında ilim, sanat, spor gibi alanlarla ilgilendikleri, bir- çoğunun bu alanlarda ustalık derecesine ulaştığı bilin- mektedir. Bunlardan biri de Fatih Sultan Mehmed’dir. O, coğrafya, matematik, astronomi, felsefe, ilahiyat gibi ilimlerdeki yetkinliğinin yanı sıra, “Avnî” mahlası ile şiirler kaleme almış, şiirleri bir divançe sayılabilecek hacme ulaşmıştır. Ancak nasıl olmuşsa koca cihan hü- kümdarının bu eseri ortadan kaybolmuş, Osmanlı’nın son dönemine gelindiğinde elde hiçbir nüshası kalma- mıştır. İşte Ali Emîrî Efendi’nin en önemli hizmetlerin- den biri de bu kıymet biçilemez eseri yeniden kültür dünyamıza kazandırmasıdır.10 Onun eseri Millet Kütüp- hanesi’ne bağışlamasının ardından eser yeniden gün yü- züne çıkmış ve o tarihten bugüne pek çok farklı versiyo- nu yayımlanmış, birçok araştırmaya konu olmuştur. 9 Bizim burada kısaca özetlemeye çalıştığımız ve bizzat Kilisli Mual- lim Rifat Bilge tarafından kaleme alınan bu hadiseler zinciri, bir gazetede altı günlük tefrika şeklinde yayımlanmış, daha sonra Ali Emîrî hakkında kaleme alınan pek çok eserde toplu olarak alıntı- lanmıştır. Örn. Bkz.: Muhtar Tevfikoğlu, Ali Emîrî Efendi, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1989, s.173-196. 10 Bu tarihî gerçek Halil İnalcık tarafından kaleme alınan Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki II. Mehmet maddesinde de teyit edilmiştir. 41

ÖNDER KİTAPLIĞI En Büyük Eseri: Millet Kütüphanesi Birçok telif eser de neşretmiş olmakla birlikte, Ali Emîrî’nin en büyük eserinin Millet Kütüphanesi olduğu- nu söylemek sanıyoruz yanlış olmaz. O, 60 yıllık bir çabanın ürünü olan bu kütüphaneyi milletine armağan ederek, ilgililerin istifadesine sunmuştur. Ali Emîrî her biri hazine değerindeki koleksiyonunu oluşturmak için ömrü boyunca hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış, hatta kimi zaman bir kitaba ulaşmak için tayinini isteyecek kadar ileri gitmiştir. İmkan dahilindekileri satın almış, yüzlercesini de istinsah ederek koleksiyonuna eklemiştir. Ali Emîrî’nin büyük bir kütüphane oluşturma hayali henüz 9-10 yaşında bir çocukken, Diyarbakır’da vaktiyle 1 milyon 40 bin kitaplık bir kütüphane olduğunu öğren- diğinde başlar. Böylesine büyük bir kütüphaneyi tekrar kurma hayali ile işe başlayan Ali Emîrî, bu rakama ula- şamamıştır belki ama başta Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan ve kayıp halde bulunan Divan-ı Lügat’ı-t Türk olmak üzere çok kıymetli eserleri kültür dünyamı- za kazandırmıştır. Kendisi bu süreci şöyle anlatır: “Bende kitap merakı dokuz yaşında hasıl olmuştur. Bugün tam altmış senedir ne gecem gece, ne gündüzüm gündüzdür. Ömrüm kamilen bu merak arkasında koş- muştur. Şöyle ki: Diyarıbekir’de bundan beş-altı yüz se- ne evvel tam 1.040.000 cildi havi bir kütüphane bulun- duğunu pederim ve akrabalarım bana hikaye ederlerdi. Çocukluk bu ya, böyle milyonluk bir kütüphane meyda- na getiremezsem bile karınca kaderince hiç olmazsa on- beş, yirmibin ciltlik bir kütüphane meydana getirebilirim 42

ALİ EMÎRÎ ya, diyerek dokuz yaşımdan şimdiye kadar tam altmış sene oluyor elime ne kadar para geçerse kamilen kitap almaya hasr u tahsis etmeyi Cenab-ı Hakk ile ahd u mi- sak eyledim. İşte o tarihten beri kitap almaya başladım. Bundan altı sene evvel kitaplarıma bir göz gezdirdim, on bin mıkdarından ziyade olduğunu tahmin ettim ve zaten kal ü beladan beri millet namına vakfetmiş olduğum bu kitapları enzar-ı umumiyeye vaz’ etmeye karar verdim.” Kütüphanenin kuruluşunda dönemin Şeyhülislamı Hayri Efendi’nin önemli katkıları olduğu bilinmektedir. Bu süreci Tûba Çavdar şöyle aktarır: “Kütüphanenin kuruluşunda Şeyhülislam Hayri Efendi’nin desteği büyük olmuştur. ‘Tarih ve Edebiyat’ dergisinin 2. Sayısında yayınlanan 10 Cemaziye’l-evvel 1334 (15 Mart 1916) (…) tarihli mektubunda Hayri Efendi, Ali Emîrî Efendi’nin vakfedileceğini öğrendiği kitapları konusunda yardıma hazır olduğunu bildirmek- tedir. Hayri Efendi’nin (…) 25 Mart 1916 tarihli mektu- bunda ise Yerebatan’da kitaplar için uygun bir mekan olduğu, bulunan yerin uygunluğunun tespitinin ardın- dan gerekli tadilat ve tamiratın başlanması, ciltlenmesi gereken kitapların tespit ve ciltlenmesi için gerekli karar- ların alınması için bir komisyon oluşturulduğu bildiril- mektedir. Ali Emîrî Efendi, bu mektuba bir teşekkür yazıp pe- şisıra, Şeyhülislan Hayri Efendi ile görüşmeye gider. Ali Emîrî Efendi’nin görüşmeye giderken aklında olan yer, Ayasofya’daki Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’dir. Ancak, seçilebilecek başka vakıf binalarının da olduğu kendisine 43

ÖNDER KİTAPLIĞI bildirilince, bir heyetle birlikte muhtemel binalar yerinde görülerek incelenmeye başlanır. Bu amaçla Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi, Saraçhane’deki Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi, Şehzadebaşı’ndaki Damat İb- rahim Paşa Medresesi gibi kütüphane olarak kullanılabi- lecek binalar teker teker dolaşılır, gerekli incelemeler ve hesaplamalar yapılır. Ali Emîrî Efendi bu binalar içinde ilk tercihi olan Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’nde karar kılar. Ancak, binanın tamirinin savaş koşulları yüzün- den en az iki senede, savaşın uzaması halinde ise belli olmayan bir tarihte biteceğini öğrenmesi üzerine, seçi- minden vazgeçer. Feyzullah Efendi Medresesi’nde zaten devam etmek- te olan tamiratın kısa bir süre sonra bitebileceğinin söy- lenmesi üzerine, Ali Emîrî Efendi, Millet Kütüphanesi için kullanacağı yeri böylece seçmiş olur.” Osmanlı’nın son yıllarından başlayarak günümüze kadar araştırmacılara, ilim meraklılarına ve tabi “Mil- let”e hizmet veren bu güzel kütüphane, bu misyonunu bugün de sürdürmektedir. Ali Emîrî Efendi’nin kütüp- haneyi ne kadar önemsediği ve yaptığı işin kendisi için ne kadar büyük olduğunu göstermesi bakımından Dr. Muhtar Tevfikoğlu’nun aktardığı şu bilgi önemlidir: “’Hafız-ı Kütüb’, ’Kütüphane Müdürü’ gibi unvanları beğenmez, kendisini ‘Kütüphane Nazırı’ olarak görürdü. Hatta ‘Millet Kütüphanesi Nazırı’ diye büyücek bir mü- hür de kazdırmıştı. Resmi dairelere yazdığı tezkirelerin altına imzasını attıktan sonra o mührü basardı.” Ali Emîrî’ye Fransızlar tarafından 30 bin İngiliz lirası 44

ALİ EMÎRÎ teklif edilerek kütüphane satın alınmak istenmiş, hatta Paris’te Emîrî Efendi adına bir kütüphane kurulması ve hayatının geri kalan kısmında yüksek bir maaşla kütüp- hanenin başında bulunması ve emrine personel tahsis edilmesi gibi cazip teklifler sunulmuştur. Ancak o, kü- tüphaneyi devletinden aldığı maaşla oluşturduğunu ve milletine hediye ettiğini söyleyerek teklifi tereddütsüz reddetmiştir. Benzer şekilde Macar İlimler Akademisi tarafından Divan-ı Lûgati’t-Türk için yapılan yüksek meblağlı satın alma teklifi de Ali Emîrî tarafından kesin bir dille reddedilmiştir. Burada şu husus dikkatlerden kaçmamalıdır: Ali Emîrî Efendi, yarım yüzyıl çokça emek, zaman ve para harcayarak kütüphanesini oluşturmak suretiyle aslında milleti adına çok büyük bir hizmette bulunmuştur. Zira dönemin şartları içerisinde düşünüldüğünde, birçoğu kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya olan binlerce kıymet- li eserin, Osmanlı coğrafyasının dört bir tarafından top- lanarak adeta iğneyle kuyu kazarcasına bir araya getiril- mesi eşsiz bir fedakarlıktır. Ancak kütüphanenin oluştu- rulması, Ali Emîrî’nin milletine yaptığı hizmetin ilk adımıdır. Onun bu hazine değerindeki kütüphaneyi te- reddütsüz milletine bağışlaması bu fedakarlığın ikinci safha, kendisine yapılan cazip teklifleri hiçe sayarak ki- tapların yurtdışına götürülmesini engellemiş olması da üçüncü safha olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla onun bu husustaki meziyetlerini yalnızca kitap toplamakla özetlemek mümkün değildir. Aynı zamanda o, bu mezi- yetini tamamlayacak şekilde takdire şayan bir duruş ser- gilemesini de bilmiştir. Ali Emîrî Efendi’nin kütüphanenin bağışlanması es- 45

ÖNDER KİTAPLIĞI nasında öne sürdüğü birtakım şartlar vardır. Bunlar, kü- tüphane için uygun bir yer temin edilmesi, vefatına ka- dar nâzır olarak kitapların başında kendisinin bulunma- sı, yeterli personel desteğinin sağlanması, kütüphaneyi çalıştırmak için bir miktar gelir ayrılması ve hepsinden önemlisi yüzbin adet Doğu, yüzbin adet de Batı dillerin- den yeni kitap satın alınıp kütüphaneye dahil edilmesi- dir. Ali Emîrî’nin böyle bir şart öne sürmüş olması son derece önemlidir. Zira altı asırlık koca devletin yıkılmak üzere olduğu ve büyük bir dünya savaşının cereyan ettiği bir dönemde, onun büyük bir öngörü ile kütüphanedeki kitap sayısını 200 binin üzerine çıkartma gayreti içinde olması, kültür politikaları bağlamında kendisinden sonra uzun yıllar ulaşılamayacak bir seviyeyi işaret etmektedir. Ancak Ali Emîrî’nin bu isteği ile ilgili girişimler, döne- min zorlu şartları sebebiyle akamete uğramış ve hayata geçirilememiştir. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na bağlı olarak “Millet Yazma Eser Kütüphanesi” ismiyle hizmet vermekte olan “Millet Kütüphanesi”, kuruluşundan iti- baren çeşitli evrelerden geçmiştir. 1700/1701 yılında Erzurumlu Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi tarafın- dan Dârü’l Hadis (Hadis İlimleri Fakültesi) olarak yaptı- rılan bina kurucusunun adıyla “Feyziyye Medresesi” ola- rak tanınmıştır. 1894’teki İstanbul zelzelesi ve daha son- ra Fatih yangınında hasar gören binanın belediyece yıkı- larak yerine park yapılması düşünülmüş, ancak İstanbul Muhibleri Cemiyeti’nin (İstanbul’u Sevenler Topluluğu) teşebbüsü ve Evkaf Nâzırı Şeyhülislâm Mustafa Hayri 46

ALİ EMÎRÎ Efendi’nin gayretleriyle tamir ettirilerek yok olmaktan kurtarılmıştır. Ardından kütüphanede bulunan Feyzul- lah Efendi’nin vakfı 2.189 yazma esere ilâveten Ali Emîrî Efendi’nin bağışladığı 17 binden fazla kitapla “Fatih Mil- let Kütüphanesi” adı altında genel kitaplık haline geti- rilmiştir. 1924 yılından itibaren binaları kullanılamaya- cak durumda bulunan çeşitli vakıf kütüphanelerinin ki- tapları Millet Kütüphanesi’nde toplanmış ancak 1962 yılında kütüphane Halk kütüphanesi konumuna geçince bu vakıf kütüphanelerin kitapları Süleymaniye Kütüp- hanesine nakledilmiştir. 1981 yılında tekrar Millet Kü- tüphanesi kimliğine kavuşarak “Fatih İlçe Halk Kütüp- hanesi” olarak hizmete devam eden kütüphaneye Murad Molla, Adile Sultan, Yusuf Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa Halk Kütüphaneleri ile Ebu Bekir Paşa, Yavuz Selim, Zembilli Ali Efendi Çocuk kütüphaneleri bağlı birim olarak hizmet vermiş ancak bugün bu kütüphaneler va- kıflara devredilmiştir. Murad Molla Halk Kütüphane- si’nin yazma Eserleri ise 2000 yılında Süleymaniye Kü- tüphanesi’ne devredilerek orada istifadeye sunulmakta- dır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kütüphaneler ve Yayım- lar Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet vermekte olan Millet Kütüphanesi’nde bulunan yeni eser kitaplar da Sakarya Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Merkezi’ne devredilerek, kütüphane araştırma ve ihtisas kütüphanesi konumuna gelmiştir. Kütüphane bugün “Millet Yazma Eser Kütüphanesi” adı ile hizmete devam etmektedir. 47



HAKKINDA SÖYLENENLER


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook