Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Daha Güçlü Orduya

Daha Güçlü Orduya

Published by Adaleti Savunanlar Derneği, 2020-07-12 05:27:02

Description: dahagucluorduya

Search

Read the Text Version

DAHA GÜÇLÜ ORDUYA Milletin Refahı ve Devletin Bekâsı İçin Emekli Tuğgeneral, ASDER Onursal Başkanı Adnan Tanrıverdi BU KİTAP ASDER’İN BİR KÜLTÜR HİZMETİDİR.

c ADNAN TANRIVERDİ C c2C

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ............................................................................. 5 TAKDİM.......................................................................... 11 2010 AĞUSTOS ŞÛRASI İLE DARBECİ GELENEĞİN DEVRİ KAPANIYOR MU?.............................................. 13 YAŞ İÇİN YASAL DÜZENLEME..................................... 22 YÜKSEK ASKERİ ŞÛRA MAĞDURLARINA YARGILANMA HAKKI VERİLMELİDİR:....................... 15 12 EYLÜL GÖLGESİNDE YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI................................................................ 30 MİLLİ GÜVENLİK SİYASETİ BELGESİ MİLLETİ BÖLDÜ............................................................ 50 DİN İŞLERİ İÇİN 10 SUBAY YETER Mİ?....................... 59 POSTMODERN ERGENEKON’A KARŞI ALINACAK TEDBİRLER.................................................................... 65 SINIR ÖTESİ HAREKÂT TERÖRLE MÜCADELE TEKNİK VE TAKTİKLERİNE UYGUN OLMALIDIR..... 69 KÜRT MESELESİ VE BÖLÜCÜ TERÖRİZM İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ...................................................... 74 c3C

“KEŞKE BU OLAY YAŞANMASAYDI” DEMEK YETER Mİ?....................................................... 82 SİLAH ALTINDAKİ ASKER İBADETİNİ YAPABİLİYOR MU?........................................................ 85 MGK VE YAŞ’I YENİDEN DÜZENLEMENİN TAM ZAMANI................ 90 TÜRK ORDUSU DEMOKRATİKLEŞEBİLİR................... 92 POLİTİKA, ASKERÎ GÜCÜ KULLANABİLMELİDİR..... 98 SİYASİ İRADE TSK ÜZERİNDEKİ OTORİTESİNİ GÜÇLENDİRMELİDİR................................................. 104 TSK İÇ HİZMET KANUNUN 35’ İNCİ MADDESİ...... 107 MAĞDURLARIN ZARARLARI MİLLETÇE PAYLAŞILMALIDIR...................................................... 110 TUNCELİ- SARIYAYLA KARAKOL BASKINI.............. 118 YAŞ MAĞDURLARI YAŞ’IN VE AYİM ‘İN İNSAFINA BIRAKILABİLİR Mİ?.................................. 123 ASKERLİK SÜRESİ....................................................... 128 PROFESYONEL ORDU ASKERLİK KUTSAL BİR VATAN HİZMETİDİR YÜKÜMLÜLÜK OLDUĞU KADAR, BİR HAKTIR DA!.......................... 132 c4C

ÖNSÖZ Şu ana kadar Genelkurmay tasavvuru dile getirilemiyor- du. Askeri vesayet demek olan “son sözü biz söyleriz” yakla- şımı değişmeliydi. Biz Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) olarak, TSK’yı içerden tanıyan muvazzaflar olarak kendimizi sorumlu his- settik. Eğer böyle bir manevi sorumluluktan kaçarsak tarih önünde gelecek kuşaklar bizi lanetleyeceklerdi. Adnan Tanrıverdi Paşamız devresinde iki defa erken terfisi olan, çok başarılı bir kurmay olarak bu süreçte önemli katkı- lar sağladı. Bu derlemeyi ve onun tecrübelerini sunmak bizim için onur olmuştur. TSK’nın hastalığı, güvenlik sendromu ve korku Cumhu- riyeti Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı olaylar askerin tartışıla- bilir ve eleştirilebilir olması, geçmişi ile hesaplaşması toplum olarak gelişmişlik düzeyimizdeki artışla ilgili olarak olumlu karşılanmalıdır. Bunun sonucu TSK’nin yeniden yapılanması- nın zorunluluğu ortaya çıkıyor. Arnavutluk Başkanı Enver hoca ve Romanya Başkanı Ça- vuşesku, soğuk savaş öncesi rejim endişesi nedeniyle kay- nakları yer altı sığınaklara ve askeri harcamalara yatırmıştı. Halkın yoksulluğunu görememişlerdi. Silahlı kuvvetlerimiz sayı olarak büyük ancak donanım olarak yetersiz. Körfez savaşlarında, Birinci Körfez savaşında c5C

c ADNAN TANRIVERDİ C bile ABD askerleri ayaklı bilgisayar gibiydi. Nano teknolojili elbiseler, infrared kameralar, sensorlu silahlar çoğu asker- de vardı. Bizim askerimiz G-3’le yetiniyor. Sayı hesabı olarak güçlü gözüküyoruz. Fakat günümüzde savaşlar elektroman- yetik savaşlara dönüştü. Allah yüzümüze bakıyor da nizami savaşmak zorunda kalmıyoruz. Birliklerin çoğu gereksiz, düşman konsepti değişti. Ege Or- dusunun tamamen lağvedilmesi gerekir. Sovyet tehlikesi geç- ti, birçok füze üssü kapatıldı ama asker sayısı değişmedi. % 62 karşılanma sayısı reel değil. İhtiyacı belirleyenlerin bilimsel ölçütleri evrensel standartlar değil. Mısır ordusu ölçütleri uy- gulanıyor. Yanılgı büyük. Dış tehdit değil, iç tehdit esas alınmıştır. Korku Cumhu- riyeti ve vesayet dinamikleri nedeniyle bütün enerji, güç ve kaynaklar yeni şeyler yapmak yerine, mevcudu korumaya göre planlanmıştır. Askeri vesayetin devamını yücelten ve gerçek askerlik ihtiyaçlarının önünde tutan zihinsel körlük mevcuttur. ABD ordusu küresel güç olarak Türk ordusu ile karşılaştı- rıldığında nüfusa göre asker sayısında dört beş misli bizden daha düşük oranda olduğu halde, daha etkin fonksiyon icra ediyor. Çözüm olarak 1-Darbeci geleneğin değiştiğini gösterecek somut adımla- rın atılması, 2-Howard’ın tanımı ile “Militarizm, askeri alt kültüre ait değerlerin, toplumun egemen değerleri olarak algılanması- dır” anlayışının süratle değişmesi için adımlar atılması, Milli Güvenlik derslerinin siyaset yapılan alanlar olarak devam etmesinin önlenmesi. 3-“Askerlik yaşam tarzıdır” anlayışının kışla sınırları için- de tutulması hatta orduevlerine ve lojmanlara bile girmemesi- nin sağlanması gerekir, c6C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C 4-Farklı fikirleri tehdit olarak algılayan, kendi fikrini zorla kabul ettirmeye çalışan, muhalefetten ve eleştiriden rahatsız olan, hiyerarşiyi yücelten, zorlama ve şiddeti yöntem olarak benimseyen askeri uygulamaların bilimsel liderlikte olmadı- ğının Genelkurmayca Harb Akademilerinde öğretilmesi, 5- Sorunların çözümünde askeri ortam ile toplumsal ve si- yasal ortam farklılıklarının ve rollerinin ayrı ayrı algılanması- nın sağlanması, 6- Jandarmanın İçişleri Bakanlığına bağlanması için yasal prosedürün başlatılması, 7- Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayının Kamu Müsteşar- lığına bağlanması, 8- Her şehir ve kasabada var olan Garnizon Komutanlık- larının kaldırılması veya sadece askeri ihtiyaçlarla sınırlandı- rılması. 9-TSK kapalı çevrim özelliğinden kurtulup askeri harca- maları yoluyla bağımsız dış denetçiler ve bağımsız üyelerce üçüncü göz değerlendirmesine alınması. Askerlik bilimi sınır- ları içinde kalite kontrol sistemlerinin oturtulmasının sağlan- ması. 10-Milli Savunma Bakanlığının Başbakan Yardımcılığı şekline çevrilip Genelkurmayın MSB lığına bağlanması. Bu yöntem psikolojik direnci karşılıklı düzeltecek onur zedelen- meden bağlanmasını sağlayacak bir yöntemdir. 11-TSK’nin toplumun değerlerine karşı duruşu tartışmaya açılmalıdır. Halkından korkan bir ordu görüntüsü çok inciti- cidir. Adil ve evrensel değerlere uygun yasalara göre yaşayan insanları tehdit olarak algılayan zihin haritası böyle normalle- şir. Güvenin esas kuşkunun istisna olduğu çağdaş güvenlik politikaları geliştirilmelidir. 12-Vergi verirken, nöbet tutarken, katma değer oluşturur- ken kültürsüz olarak görülmeyen Anadolu insanını oy ve- c7C

c ADNAN TANRIVERDİ C rirken kültürsüz kitle olarak algılanmasındaki çelişki tartışıl- malıdır. 13-Weber in ünlü sözü “Asker sınırı korumada ne kadar cesur olması gerekiyorsa siyasetçi de kendi sorumluluk ve yetki sınırını korumada o kadar cesur olmalıdır” düşünce kalıbı siyasetçilere rehber olmalıdır. 14-Askerin siyasete ilgisini azaltırken dini cemaatlerin de siyasete ilgisini azaltacak tedbirlerin alınması, 15-Askeri vesayeti doğallaştıran hukuk sisteminin ve pro- fesyonel ordu ihtiyacının askeri hukukçularla tartışılarak de- ğiştirilmesi için Çalıştay gibi bilimsel platformlar oluşturul- ması. 16-Devlet içindeki suç çetelerinin iki tarafa ateş ettikten sonra kenara çekilip olayları kışkırttığını herkes görüyor. Bu yöntemin artık onursuz ve zalim bir yöntem olduğu itiraf edilmelidir. Özür ve itirafın travmayı çözücü etkisi yani kin, öfke ve hınç’ı giderici etkisi unutulmamalıdır. 17-Genelkurmay’ın özellikle Jandarmanın çok iyi yaptığı “fişleme” eylemlerinden vazgeçilmelidir..Liselerde Milli Gü- venlik Öğretmenlerinin muhbir olarak kullanılması utanç verici bir uygulamadır..Böylece öğrenci ve öğretmenler üze- rinde korku ve baskı oluşturup askeri vesayetin devamına im- kan sağlanıyor. 18- Zorunlu Askerliği ve Jandarma teşkilatını dünyada ilk keşfeden Fransa bu uygulamaları değiştirdi. Çünkü Fransız generaller bilimsel düşünceye Fransız kalmadılar. Fakat Türk Generaller bilimsel ölçütlere Fransız durumdalar. Askeri vesayeti çocuğun emziğini bırakmaması gibi bırakmak is- temiyorlar. Bilimsel çözüme Generallerimiz de artık bigane kalmamalıdırlar. 19- Siyasetçilerimizin, askerimizin ve hepimizin çağı yaka- layan, insanı kavrayan,”Egosuna güvenme körlüğü veya olsa olsa yöntemi” yerine bilimin rehberliğine başvuran, millete c8C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C hesap vereceğimiz vicdani sorumluluğunu unutmayan bir toplum olmamız tek seçeneğimiz. Özetlemeye çalıştığım Genelkurmay tasavvurunun bu önerilerinin, kendisi ile yetinen değil kendisini geliştiren kur- may tipi yerine, hatıraları ile ve tek parti nostaljisi ile yaşayan kurmay tipi yerine “Vizyonu ve çağdaş hayalleri olan kur- may tipi”ni amaçladığını görelim. Bu ilkelere uymak terör, az gelişmişlik, modernleşememe gibi sorunların sebebini yok eder. Uğraştığımız toplumsal hastalığın teşhisi bence “ Güven- lik sendromu”dur. 19 maddelik bu reçete, hastalığın sebebini düzeltecek özelliktedir. Böylece hastalıkta yok olup gider. Bu çağdaş Genelkurmay tasavvurundan başka bir şey de değildir. Özetle Genelkurmayımız artık kendi kendini yenilesin, toplum olarak çok sıkıldık. Adnan Tanrıverdi Paşamızın daha güçlü ordu için önerdiği bilgiler altın standart bilgilerdir. Kendisine teşekkür borçlu- yuz. TSK’nın bu iç sesine ve vicdanına kulak verilmesi dilek- lerimle. Prof.Dr. Nevzat Tarhan E.Tabip Kıdemli Albay, Psikiyatri Uzmanı 3.1.2011 c9C

c ADNAN TANRIVERDİ C c10C

TAKDİM 12 Eylül 2010 Referandumu ile Ülkemiz, Devletin yöneti- minde Milli İrade temsilcilerinin hakim olabileceği yeni bir döneme girmiştir. Darbeci geleneğin sonu sayılabilecek bu yeni dönemde, eski alışkanlıkların depreşmemesi için, alınması gereken baş- ka tedbirlerin ve kat edilmesi gereken mesafelerin bulunduğu bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Son 50 yıllık Cumhuriyet Tarihimizdeki askeri darbelerin sonuncusu olan 28 Şubat Post Modern Darbesinin mağdur- larının kurduğu Adaleti Savunanlar Derneğinde (ASDER) Yöneticilik yapmak ve mağdurlarla geçen bu 15 yıllık süre- de hemhal olmak, Ülke Geleceğinde Askerin rolü konusunda beni, Silahlı Kuvvetlerin çok değişik ve önemli kademelerinde geçen 32 senelik hizmetimin birikimi ile, gelişen olaylar hak- kında düşüncelerimi yazıya dökmeye sevk etti. Her yazımın sonunda, mahzurların giderilmesi ve Silahlı Kuvvetlerimizin daha güçlü hale getirilmesi için somut öneriler sunulmuştur. Bir olayda olumsuzlukları tenkit etmek yetmemelidir. Yanlış bulduğumuz hususları düzeltici teklifler de tenkitlerle bera- ber olmalıdır. Yeni dönemde istifade edilmek üzere, bu kitaba alınmış her makalenin somut önerilerle sonlandırılmış olmasına dikkat edilmiştir. c11C

c ADNAN TANRIVERDİ C Makalelerimin ilintili olduğu diğer yorumlara ulaşılabil- mesi için de, bu yorumların yer aldığı linklerin adreslerine, yazıların altında yer verilmiştir. ASDER Yönetiminin de teşviki ile, daha önceki tarihlerde yaptığım değerlendirmelerimle, meseleye ilgi duyanların hu- zurundayım. Silahlı kuvvetlerimize, Milletimize ve Devletimize hayırlı olması dileklerimle. Adnan Tanrıverdi c12C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C 2010 AĞUSTOS ŞÛRASI İLE DARBECİ GELENEĞİN DEVRİ KAPANIYOR MU? Evet, kapanıyor diyebiliriz. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un emek- liye ayrılması ile, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti Siyasî hayatında yeni bir dönem açılıyor. Yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile bir- likte, TSK’ de üst komuta kademesini, geçmiş elli seneye na- zaran farklı, çağdaş düşünceye açık ve hukukun üstünlüğüne inanan yeni bir zihniyet dolduracaktır. DARBECİ GELENEK 27 MAYIS 1960 DARBESİ İLE BAŞLADI: 28 Şubat 1997 Post Modern askeri darbesi dahil, son 50 yıla damgasını vuran bütün darbeler ve tesis edilen Askerî ve Yar- gı vesayetinin kaynağı ve mimarı 27 Mayıs 1960 darbesidir. Bu darbe sadece millete ve sivil iradeye karşı yapılmamış, aynı zamanda Ordunun üst kademesini de tasfiye etmiştir. Darbeyi yapanlar genç subaylar cuntasıdır. 38 kişilik Mil- li Birli Komitesinde, 5 general, 8 albay, 8 yarbay, 11 binbaşı, 6 yüzbaşı bulunuyordu. Darbe ile birlikte, Devletin ve TSK’nın yönetimi Milli Birlik Komitesinin eline geçmiştir. Bu durumdan rahatsız olan üst komuta kademesi ve generaller tarafında 06 Ocak 1961 tari- c13C

c ADNAN TANRIVERDİ C hinde “Silahlı Kuvvetler Birliği” adı ile yeni bir cunta oluştu- rulmuş ve darbeciler arasında da bölünme ve mücadele baş- lamıştır.. Milli Birlik Komitesinin bir kısım üyeleri Silahlı kuvvetle- rin fiili iktidarının devam etmesini isterken; Silahlı kuvvetler Birliği mensupları, iktidarın sivillere teslim edilmesi, ancak inkılaplarda etkili olamazlarsa fiili müdahale yapılmalıdır fik- rini savunmuşlardır. Darbenin şekli konusundaki bu kutup- laşma 12 Mart 1971 tarihine kadar devam etmiştir. 1960 ihtilalini takiben, Ağustos 1960-Şubat 1961 tarihleri arasında, darbeye destek vermeyen 235 general ile 5000 üst rütbeli subayın Silahlı Kuvvetlerle ilişiği kesilmiştir. Yani, darbe taraftarı olmayanlar tasfiye edilmiş, geriye Devlet yönetiminde Silahlı Kuvvetlerin devamlı söz sahi- bi olmasını isteyenler kalmıştır. İşte son 50 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde darbe ve müdahalelere liderlik eden kadrolar, 1960 ihtilaline egemen olan zihniyeti benimseyen askerler olmuştur. Bu kadrolar hem birbirleri ile mücadele etmiş, hem de devletin yönetimine müdahale etmişlerdir. Cunta içi mücadelenin ilk belirtisi; 14’lerin tasfiyesi ola- rak askeri ve siyasi tarihimizde yerini almıştır. Reformlar yapılmadan önce iktidarın sivillere teslim edil- memesini savunan ve Başını Alparslan Türkeş, Orhan Kabi- bay ve Orhan Erkanlı’nın çektiği 14 subay, 13 Kasım 1960’ta emekliye sevk edilmiştir. Cunta içi mücadelenin ikinci eylemi; 22 Şubat 1962 darbe girişimidir. 15 Ekim 1961 tarihinde yapılan millet vekili genel seçim so- nuçlarını içine sindiremeyip Silahlı kuvvetlerin yönetime gel- mesi için direndiklerinden dolayı aktif görevlerinden alınan Albay Talat Aydemir’in başını çektiği bir grup, atamalarının c14C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C durdurulması ve taleplerinin yerine getirilmesi ve cunta kar- şıtlarının cezalandırılması için darbe girişiminde bulunmuş- tur. Bu girişimde 1962 Ağutosunda mezun olacak Kara Harp Okulu Subay sınıfının 600 mevcutlu subay taburu aktif rol al- mıştır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da bu taburun mensubu idi. Başarısız kalmış olan bu girişim sonu- cunda, Kara Harp Okulu Subay Taburu mensupları kıtaya çı- karılmış, girişimin içinde bulunan genç subaylar tart edilmiş, liderler emekliye sevk edilmiştir. Ceza kovuşturulması yapıl- maması için 30 Nisan 1962 tarihinde kanun çıkarılmıştır. Cunta içi mücadelenin üçüncü eylemi; 20/21 Mayıs 1963 darbe girişimidir. Gerekçe 22 Şubat darbe girişiminin aynıdır. Talat Aydemir, Bnb. Fethi Gürcan, Yb. Osman Deniz ve Ütgm. Erol Dinçer li- derliğinde yapılan girişim başlamadan bastırılmış, Talat Ay- demir ve Fethi Gürcan idam edilmiş, darbe girişiminde aktif rol alan 1459 Harbiyeli de Kara Harp Okulundan atılmıştır. Cunta içi mücadelenin dördüncü eylemi; 12 Mart Muhtı- rası ve devrimci solcu grubun Silahlı kuvvetlerden tasfiyesi olmuştur. 1969 yılında Demokrat Partililere iadei itibar için kanun teklifi hazırlanması ve akabinde de ekim 1969’da yapılan ge- nel seçimlerde Adalet Partisinin tek başına iktidar olması ne- deniyle, Ordu içindeki, 27 Mayıs darbesinin gerçek lideri E. Korg. Cemal Madanoğlu’nun liderliğinde “Milli Demokratik Devrimciler” olarak örgütlenen cunta, 1969 seçimlerinden sonra henüz hükümet kurulmadan darbe yapılması taraftarı idi. Cuntacılar yine iki gruba bölünmüştü, bir tarafta siyasi partilerin demokrasi anlayışının oyalamacadan ileri gide- meyeceğini ve çözümün “ulusalcı-devrimci yöntem” olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhale- fetle mümkün olduğunu düşünen “Milli Demokratik Dev- c15C

c ADNAN TANRIVERDİ C rimciler”; diğer tarafta da Genelkurmay Başkanı ve 1. ordu Komutanının başını çektiği, sol bir devrimi engelleme giri- şimcileridir. Milli Demokratik Devrimcilerin 9 Mart 1971 tari- hinde darbe yapacağının açığa çıkması üzerine, Genelkurmay Başkanlığı, 10 Mart 1971 tarihinde bütün orgeneral ve korge- neralleri Ankara’da “Genişletilmiş Komuta Konseyi” adı ve- rilen bir toplantıya davet etti. Bu toplantıda durum müzakere edildi. Toplantı sonucunda, Milli demokratik Devrimcilerin liderlerinin ordudan ilişkileri kesildi. Hükümete de meşhur 12 Mart 1971 Muhtırası verildi. Muhtıranın altında. 1960 ih- tilalinde tasfiye edilmeyen genç generallerden ve aktif albay- lardan olan, Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, Ka- rar Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Muhsin Batur’un imzası vardı. Asker, Muhtıra ile, in- kılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin kurulmasını istiyor; bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğ- ruya üzerine almaya kararlı olduğunu bildiriyordu. Sonuçta Demirel Hükümeti düşürüldü. Partiler üstü “Teknokratlar Hükümetleri” , koalisyonlar, 1980’lere uzanan siyasi istikrar- sızlık, anarşi, kargaşa ve sıkıyönetimler süreci başlamış oldu. Artık, Türk Silahlı kuvvetlerinde siyasete müdahale Üst Komuta kademesi vasıtasıyla yapılıyordu. Genç subaylardan oluşan cuntalar TSK’nın yönetiminden uzaklaştırılmıştı. Yani Cuntanın başı Genelkurmay Başkanları olmuştu. Diğer bir ifadeyle, 27 Mayıs 1960 ihtilalinin darbeci genç kadroları ar- tık Silahlı Kuvvetlerin komuta kademelerini işgal edebile- cek rütbelere ulaşmıştı. Ama, genç kadrolarda solculuk moda olmuş, TSK içinde sol ideoloji kökleşip gelişmeye başlamıştı. c16C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C İkinci büyük Askeri Darbe emir komuta zinciri içinde, TSK’nın bütününün katılımı ile 12 Eylül 1980 tarihinde ger- çekleştirilmiştir. Bu darbe, TSK’nin komuta kademesi tarafından, planlı ve sistemli bir şekilde gerçekleştirildi. Sonucunda, TBMM’i fesih edildi. Hükümet görevden alında. Partiler kapatıldı. Parti ileri gelenleri tutuklandı, arkasından yargılandı. 1961 Anaya- sası tamamen rafa kaldırıldı. Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından oluşan “Milli Güvenlik Konseyi” yasama ve yürütme yetkisini bünyesinde topladı. Konseyin atadığı üyelerden Danışma Meclisi oluştu- ruldu. Yeni bir anayasa yapıldı. 07 Kasım 1982 tarihinde hal- koyuna sunulan yeni Anayasa %92 evet oyu ile kabul edildi. Temel Kanunların tamamı değiştirildi. Sağdan-soldan 1980 öncesi terör ve anarşiye karışmış örgütlerin mensupları yargı önüne çıkarıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı. Açılan 210 bin da- vada 230 bin kişi yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi, 50’si infaz edildi. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 177 kişinin işken- ceden öldüğü belgelendi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten çıkarıldı. 14 bin kişi yurttaş- lıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışına gitti. 06 Ekim 1983 tarihinde genel seçimler yapıldı. Yönetim sivillere devredildi. Ancak Milli Güvenlik Kurulu vasıtasıyla milli ve siyasi irade sürekli kontrol altında bulunduruldu. 12 Eylül Cuntası (Konsey üyeleri, 1960 darbesi yapıldığında albay ve yarbay rütbelerinde bulunan ve darbe karşıtı olmadığı için orduda kalan subaylardı. Yani darbeci geleneğin temsilcileri idiler.) her darbeden sonra olduğu gibi, TSK’nin içinde darbeci ge- leneği sürdürecek geleceğin komutanlarını örgütleyerek ve görevi onlara teslim ederek görevden ayrıldı. Daha doğru- su 1960’tan beri süre gelen ihtilal cuntasını pekiştirdi. Yeni cuntanın bariz zihniyeti, 1960’lı yıllarda varlığını hissettiren c17C

c ADNAN TANRIVERDİ C “Milli demokratik Devrim” taraftarlarından ordu içinde ka- lanlarla, 1970-1980 yılları arasında Silahlı kuvvetlerin içinde örgütlenip de 1980 darbesinden sonra tasfiyeden kendini korumuş SEKÜLER-SOL-KAVMİYETÇİ zihniyet sahipleri olmuştur. Bu cuntaların siyasete müdahalesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştı. Siyasî istikrarın sağlandığı dönem- lerde, saman altından, Milli güvenlik kurulu vasıtasıyla etkisi- ni sürdüren bu cuntalar, siyasî istikrarın bozulduğu dönem- lerde aktif olarak yönetime müdahale ediyorlardı. 28 Şubat 1997 müdahalesi, post-modern MİLLİ GÜVEN- LİK KURULU Darbesidir. 28 Şubat; Silahlı Kuvvetlerin üst komuta kademelerin- de, Yüksek Yargıda, Yüksek Öğretimde, bir kısım etkili Sivil toplum Kuruluşlarında ve üst bürokraside kadrolaşmış olan SEKÜLER-SOL-KAVMİYETÇİ zihniyete ve bunların kadro- laştığı Anayasal Kurumlara; darbeye destek veren yasal mev- zuatın örtüsü altında, yapılmış bir askerî müdahale biçimi- dir. Entrikalarla hükümet düşürülmüştür. Zihniyetine hizmet edecek hükümetler iş başına getirilmiştir. İslami dini değerler hedef alınmıştır. Dindar insanlar, ordudan, yargıdan,yüksek öğretimden, kamu kurumlarından ve siyasetten tasfiye edil- miştir. Hukuk rafa kaldırılmış, güçlünün yasaları devreye sokulmuştur. Bu darbenin askeri liderleri 1960 darbesinin genç subaylarıdır. İçlerinde Yassı Ada muhafızlığı yapanlar vardır. 28 Şubat kadrosu aktif görevden ayrılırken, kendilerin- den önceki darbecilerin yaptığı gibi, ideolojilerinin deva- mı ve kendi geleceklerini garanti altına almak için darbeci cuntayı yeniden inşa etmeyi ihmal etmemişlerdir. 28 Şubat bin sene sürecek diyen Genelkurmay Başkanı, Sarı Kız, Ay Işığı, Yakamoz Darbe planları, Balyoz Darbe Semineri’nin planlayıcısı ve uygulayıcısı ve bu gün seri c18C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C iddianamelerle yargı önünde bulunan Orgeneraller, 28 Şubat’ın arkasındayız diyen Genelkurmay Başkanı, harp okulu öğrencisi olarak 1960-1963 kalkışmalarının aktif ola- rak içinde bulunan ve darbeci geleneğin son temsilcileridir. Kafes Eylem Planı, Poyraz Köy, İrtica ile mücadele eylem planlarının mimarları da, muhtemelen bu darbeci geleneğin TSK içindeki uzantılarıdır. 2010 Yılı Ağustos Şurasının, darbeci gelenek mensupları- nın son temsilcisi olan Genelkurmay Başkanı Sn. İlker Başbu- ğun görevden ayrılması nedeniyle, ayrı bir önemi bulunuyor ve bir devrin kapandığı tarih olarak önem kazanacağını zan- nediyorum. Geçmiş 50 yıllık TSK Tarihinde, askerlerin de, sivil yöneti- cilerin de, Milletimizin de yeterli dersi aldığı kanaatindeyim. SİLAHLI KUVVETLERİMİZİN YENİ KOMUTA KADEMESİ MİLLETİMİZE HAYIRLI OLSUN. Sancılı bir dönem ve endişeli bir bekleyişten sonra nihayet, Silahlı Kuvvetlerimizin önemli iki makamı olan Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığına da atanacak ko- mutanlar belli oldu. Anlaşılan, krizin birinci sebebi, sivil iradenin, Org. Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına muhalefet etme- si, ikincisi de Org. Atilla Işığın emeklilik dilekçesi vermesi ol- muştur. Ayrıca Karacı Orgenerallerin rütbe bekleme süreleri ve yasal yaş sınırları da gecikmenin süresini uzatmıştır. 2010 Ağustos YAŞ Toplantısına siyasî irade damgasını vur- muş, Askerî otorite de meseleyi uyum içinde çözme gayretini göstermiştir. Demokrasimizin gelişimine katkı sağlayan ve Ordunun milli irade tarafından kontrol edilmesinin başlangıcı olabilecek bir toplantı olmuştur. c19C

c ADNAN TANRIVERDİ C Bizi ümitlendiren diğer bir husus da, artık TSK’nin üst ko- muta kademesinde, 1960 darbesinin ortaya çıkardığı darbeci kadroların döneminin sona ermiş olmasıdır. Bu YAŞ toplantısını Türk Silahlı Kuvvetler tarihinde ve Türk siyasi tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak al- mak gerektiği kanaatindeyim. Orgeneral Sn. İlker Başbuğ, 1960 darbesine fiilen iştirak eden son Genelkurmay Başkanıdır. Orgeneral Sn. Işık Koşaner ile birlikte, demokrat geleneğe sahip, yeni nesil komutanlar göreve geliyor. Bu yeni neslin disiplin anlayışı içinde, sivil iradeye tabi olma gereği de bulunmaktadır. Artık siyasiler is- teseler de Türk Silahlı Kuvvetlerini darbelere heves ettireme- yeceklerdir. Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Sayın Işık Koşaner’in, ılımlı, olumlu ve yapıcı karakteri, siyasete bulaşmamış asker niteliği ve bilgi beceri ve birikimi ile uyum içinde, 3 yıllık gö- rev süresinde Ordumuzu, Milletimizin gönlündeki yerine ta- şıyacak girişimlere imza atacağını ümit ediyorum. Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Sn. Erdal Ceylanoğlu’nun, kişiliği, bilgisi, dikey ve yatay iletişim yete- neği ve mümtaz vasfı ile, bir yıl gibi kısa bir süre de olsa, Kara kuvvetleri Komutanlığına müspet katkılarda bulunacağına inanıyorum. Bu değerli Komutanımızın handikabı, generalli- ğin genç safhasında Zırhlı Birlikler Okul komutanı olması ve o sıradaki muhteris komutanlarının emirlerini yapmak zorunda kalmasıdır diyebiliriz. Bu durum, hak etmediği halde her rüt- bede önüne engel olarak çıkmış, terfilerde ve atamalarda la- yık olduğu yerlere zamanında ulaşmasını engellemiştir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı için en son düşünülmesinin sebebi budur. Yine bu sebeple Ordu Komutanlığı da yaptırılmamıştır. Bu komutanlıkta kendisinden istifade edileceği için Ülkemiz kazançlı olacaktır. c20C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C Yeni Jandarma Genel Komutanı Org. Necdet Özel, te- mayüz etmiş ve seçkin bir komutanımızdır. Silahlı Kuvvetle- rimizin zirvelerinde uzun bir hizmet süresi kendisini bekle- mektedir. Güzel şeylere imza atacağına inananlardanım. Yeni kadronun en şansız tarafı; TSK bünyesi içinde, hak- kında darbe hazırlığı içinde olmaktan dolayı iddianame hazır- lanarak suçlanan ve bu iddiaların ciddi bulunarak mahkeme- ler tarafından kabul edildiği için yargı önünde darbe zanlısı olarak bulunan bir kısım üst düzey komutanların hala aktif görevde olmasıdır. Bu durum Silahlı Kuvvetlerimizin ve üst komuta kademesi- nin başını ağrıtmaya devam edecektir. İfadeye çağırılmalar, ya- kalanma veya tutuklanma kararları, bu kararlara uyulmaması gibi sebeplerden dolayı TSK’nin üst komuta kademesi bu yeni dönemde de suçlanmaya devam edecektir. Gönül isterdi ki bu YAŞ toplantısı bu meseleye noktayı koysun. Şaibe altında olanlardan TSK’ni temizlesin ve yeni dönem, temiz bir sayfa ile başlasın. Tabii bu gerçekleşmedi. Şimdi yeni komuta kademesi, darbecilikten yargılanan su- bay ve generalleri, kendi istekleri ile emekliliğe zorlamalıdır. Emekli olmayanları da Aralık 2010 Şurasında re’sen emekli etmelidir. Artık Ordumuz; darbeci kadrolardan arındırılmalı, cunta- lara son vermeli, ideolojik cuntalaşmalara imkan veren mev- zuatın, liyakati öne çıkaracak şekilde yeniden düzenlenmesine yardımcı olmalı; asli görevine dönmeli, Kendisini siyasetten arındırmalı, İç güvenlikten sıyrılıp, dış tehditlere yönelmelidir. Yeni dönemin, Silahlı Kuvvetlerimize, Milletimize, Devleti- mize ve insanlık alemine hayırlı olmasını dilerim. 09 Ağustos 2010 c21C

c ADNAN TANRIVERDİ C YAŞ İÇİN YASAL DÜZENLEME DİSİPLİNSİZLERİ MAHKEME KARARI İLE SABİT OLMAYANLAR YAŞ’A GETİRİLMEMELİ VE YAŞ KARARLARI YARGIYA AÇILMALIDIR Türk Silahlı Kuvvetlerinden, bir kısım subay ve astsu- bayların, yargılanmadan ve yargılanma hakkı da verilme- den, Yüksek Askerî Şûra kararları ile, re’sen emeklilik işle- mine tabi tutulmalarının hukuki olup olmadığı hususu ile bu işlemlere yetki veren mevzuat incelenerek, iç hukuk ve evrensel hukuk kurallarının da uygulanmasına imkan vere- cek yasa ve anayasa değişiklik tekliflerinin hazırlanmasına ışık tutmak amacıyla bir inceleme yapılmıştır. Savunma hakkının olmadığı yerde hukuktan ve adalet- ten bahsetmek mümkün değildir. ADALET ise bir devletin bekası için olmazsa olmaz şarttır. Özel bir formatla yapılan ve ekleri ile birlikte 63 sayfayı bulan etüdün bir özeti, hem meseleye bir giriş olması, hem de daha iyi anlaşılabilmesi için, bu bölümde sunulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasının 125 inci madde- si ile yargı denetimi dışına çıkarılan; diğer kanunlarla verilen görevleri de görev olarak üslenen; 926 Sayılı TSK Personel Kanunun 50 ve 94. maddeleri ile verilen yetki ve bu yetkiye dayanılarak hazırlanan Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Ast- subay Sicil Yönetmeliğinin 60. maddelerindeki hükümlerle c22C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C de donatılan ve 1612 Sayılı kanunla kurulup teşekkül ettirilen Yüksek Askerî Şûra, yargılanmadan ve yargıya müracaat etme imkânının önü de kapatılarak, 1990:2007 Yılları arasında 1626 subay ve astsubayı re’sen emeklilik işlemine tabi tutmuştur. Re’sen emeklilik uygulamalarının ve 28 Şubat kararlarının baskısı altında, benzeri işlemlerden kurtulmak için bekleme sürelerini doldurmadan kendiliğinden ayrılan subay ve astsu- bayların sayısının ise bu miktarın birkaç misli olduğu tahmin edilmektedir. YAŞ Kararları, Siyasî İradenin Onayı ile İşlerlik Kazanabil- mektedir; Yürürlükteki mevzuat gereğince; Yüksek Askerî Şûrada “disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma” işlemine tabi tutulmasına karar verilen: Subaylar hakkında hazırlanan kararnamenin sırasıyla, Milli Savunma Bakanının/İçişleri Bakanının, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının herhangi biri veya hepsinin imzalamama- sı halinde; Astsubaylar Hakkında hazırlanan kararın ise Milli Savun- ma Bakanı/İçişleri Bakanınca onaylanmaması halinde; YAŞ Kararlarının işlerlik kazanması mümkün olamamak- tadır. Buna göre de, Milli Savunma Bakanı/İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanları, YAŞ Kararlarının yarattığı mağduriyetlerde ortak mesuliyete sahip olmaktadırlar. İslâmî inancını yaşamında uygulayan ve/veya eşleri dini inançları nedeniyle örtünen insanların disiplinsizlik kisvesi ile Silahlı kuvvetlerden tasfiyesi işlemlerinde, Milli güvenlik Siyaseti Belgelerinde belirlenen iç tehdit unsurlarının ve 28 şu- bat kararlarının hukuk dışı uygulama imkanı bulmasının da önemli katkısı olmuştur ve olmaktadır. Bu icrai kararlar, bir kısım kurumları yargının yerine geçirerek ve kişiler üzerinde baskı oluşturarak, eylem ve işlemleri yargı denetiminden ka- c23C

c ADNAN TANRIVERDİ C çırmakta ve hukuk dışı işlemlerin dayanağı haline getirilmek- tedir.. Re’sen emeklilik işlemlerinin YAŞ vasıtasıyla yapılmasına, Silahlı Kuvvetlerde disiplinin temini amaç olarak gösterilmek- tedir. TSK’de disiplinin temini için; özel teşkil edilmiş mahkeme- ler, özel çıkartılmış kanunlar ve ilâve olarak disiplin amirleri- ne verilmiş yetkiler var iken; ayrıca, Yüksek Askerî Şuraya ge- tirilmeden, Kuvvet Komutanlıkları yetkisi ile disiplinsiz per- sonelin TSK’den çıkarılma imkânı da mevcut iken; Bütün bu imkanlar atlanarak ve kullanılmadan, askerî personelin YAŞ Kararı ile re’sen emekliye sevk edilmesi, kişilerin durumla- rını yargıdan kaçırmak anlamına gelmekte ve suçlananların ellerinden adil yargılanma hakkı alınmaktadır. Diğer bir ifade ile, disiplin bozucu fiiller, 477 sayılı Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda belirtilmiş ve bu suçları işleyenlerin yargılanması için de TSK bünyesinde, yeterli kademede ve yeterli sayıda, as- keri Mahkeme ve Disiplin Mahkemesi, mevcut bulunmaktadır. Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Astsubay sicil Yönetme- liğinin 60. maddelerinde, ayırma sebebi olarak sayılan “di- siplinsizlik ve ahlâki durumların” her biri için, Askeri Ceza Kanununda ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda hüküm bulunmaktadır. Bütünüyle askerî yargı sisteminin tek gayesi, orduda disip- linin teminidir. Böyle iken yargı sistemini devre dışı bıraka- rak, suç olduğu yasada yazılı olmayan fiilleri suç sayıp, failleri hakkında tesis edilen idarî işlemlerin hukukla ve adaletle iliş- kilendirilmesi mümkün değildir. Aslında bu işlemler, keyfili- ğe yol açarak, bizzat disiplinsizlik yumağını oluşturmaktadır Kurum içi disiplin ve düzenin sağlanması için Devletin hiçbir kurumunda bulunmayan özel yargı sistemine sahip c24C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C olan ve hatta her kademedeki (YAŞ’a kadar 9 kademe) amirlere, şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza verme yetkisi de verilen Silahlı Kuvvetlerimizde, bunları yeterli bulmayıp, özel yetkili kurul- lar oluşturmak, komuta kademesini keyfiliğe sevk etmekten, siyasî ve ideolojik davranmaktan başka bir sonuca götürme- mektedir. Ve bu durum, kurulları ideolojik tasfiye mekaniz- masına dönüştürmektedir. Yargı devreye sokulmadığı gibi, YAŞ’a getirilmeden tesisi mümkün olan idarî işlemler de, mağdurlara yargıya baş vur- ma hakkını açık bıraktığı için tercih edilmemektedir. Gerçek- ten disiplin bozucu faaliyetlerden vazgeçmeyen şahıslar hak- kında Kuvvet Komutanlıklarınca ve Jandarma Genel Komu- tanlığınca re’sen emekli etme işlemi tesis yetkisi bulunmakta- dır. Ama nedense, bu yetki kullanılmamakta ve YAŞ kararları devreye sokulmaktadır. Böylece suçlanan şahıslara savunma hakkı verilmediği gibi, tesis edilen işleme yargı önünde iti- raz etme hakkı da tanınmamaktadır. Bir adım daha ileri gidi- lerek, hakkında re’sen emeklilik işlemi tesis edilmiş kişilerin başka bir kamu, hatta özel kurumlarda çalıştırılmasını engel- leyecek, MGK kararları uygulamaya geçirilmekte ve bu kişile- rin durumu takip ve kontrol kurulları ile rapor edilip denetlet- tirilmektedir. Bu türlü hareket tarzı Türk Milleti adına yargı- lama yetkisi kullanan bağımsız mahkemelere güvenilmediği intibaını uyandırmaktadır. Bu uygulamaların Hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması mümkün müdür? YAŞ Mağdurları Disiplinsiz Değildir. YAŞ Mağdurlarının hatıralarından oluşan “Ben Disiplin- siz Değilim” kitabındaki bir kısım mağdurların hatıralarının incelenmesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Dinî inançla- rını yaşamında uyguladığı için re’sen emeklilik işlemine tabi tutulan personelin, disiplin amiri tarafından veya askeri mah- c25C

c ADNAN TANRIVERDİ C kemelerin hiç biri tarafından verilmiş cezaları bulunmadığı gibi, sıralı sicil amirleri tarafından verilmiş çok sayıda takdir belgeleri bulunmaktadır. İnancını yaşamak disiplinsizlik sa- yılabilir mi? YAŞ Mağdurları re’sen emeklilik sebeplerini bilmiyor- lardı. Re’sen emeklilik işlemine tabi tutulan kişiler, sebebini bil- meden, savunma hakkı verilmeden tasfiye edilmektedirler. Sonradan, bilgi edinme kanunundan istifade ile, ayırma işle- minin sebebini öğrenmek için müracaat eden personele dahi, yasal bir gerekçe bildirilememektedir. Re’sen emeklilikler, inancını yaşayanların tasfiyesi ve men- fi kadrolaşmanın vasıtası haline getirilmiştir. Yukarıdan beri yapılan incelemeler de göstermektedir ki, YAŞ Kararlarının re’sen emeklilik işlemleri ile ilgili bölümleri, hukukî olmaktan ziyade, ideolojik ve siyasîdir. YAŞ vasıtasıyla TSK’lerinde, tarihinin en geniş tasfiyelerinden biri gerçekleş- tirilmiştir. Bir taraftan, inançlı insanlar tasfiye edilirken, diğer yandan görevdekiler üzerinde tasfiye baskısı kurulmuş, öbür taraftan da yeni alınan personelin aile fotoğrafları incelenerek, kılık kıyafeti uygun bulunmayanlar mülâkatlarda elenmiştir. Böylece YAŞ, Milletin manevî değerlerine ters ideolojik bir kadrolaşmanın vasıtası haline getirilmiştir. YAŞ Kararları ile Re’sen Emeklilik İşlemine Tabi tutulan- lar, Büyük Mağduriyetlere Uğratılmaktadırlar: Re’sen emeklilik kararı tebliğ edildiği anda işleme sokulu- yor. Mağdurların Silahlı Kuvvetlerle ilişkileri hemen kesiliyor. Rütbesi, Unvanı, silahı, ruhsatı ve askerî kimliği elinden alınarak, kışla dışına çıkarılıyor. Maaş, tazminat ve diğer bütün kazanımları ellerinden alı- nıyor. c26C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C Lojmandan çıkarılıyor. Orduevi, askeri gazino, kamp, as- keri hastane ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakları son buluyor. Askerî kışla, garnizon ve tesislere girmeleri yasaklanıyor. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 39. maddesi esasla- rına göre, re’sen emeklilik işlemine tabi tutuluyorlar. 25 hizmet yılını dolduramayanlara birikmiş paraları top- lu olarak ödenerek, maaş bağlanmadan ve eş, çocuk ve bak- makla yükümlü oldukları ile birlikte sağlık hizmetlerinden yararlanma hakları da ellerinden alınarak, sosyal dayanaktan mahrum bırakılıyorlar 25 hizmet yılını dolduranlar, sanki silahlı kuvvetlerle hiç ilişkileri olmamış gibi, emekli sandığı emeklisi unvanı ve ikra- miyesi verilerek, 61 yaşını doldurunca almak kaydı ile emekli maaşına bağlanıyorlar. Kamu kurum ve kuruluşlarında görev almaları engelleni- yor. Hatta, özel şirketlerde bile iş bulmaları engellenmeye ça- lışılıyor. Yurt dışına çıkışlarda, emsallerine sağlanan yeşil pasaport- tan yararlanma hakları engelleniyor. Uygulamalar: İç Hukukumuzda: TC Anayasasının 2, 10, 24, 36 ve 70 inci maddelerine; Evrensel hukukta ise; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Kişi Hak ve Öz- gürlükleri ile ilgili Hükümlerine; Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatının Helsinki Nihai Senedinde, “Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlüklerini de kapsamak üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklerine say- gı” ile ilgili VII. Maddesinin Hükümlerine; c27C

c ADNAN TANRIVERDİ C Aykırı bulunmaktadır. Yapılan ayrıntılı incelemede; Türk Silahlı Kuvvetlerinden, bir kısım subay ve astsubay- ların, yargılanmadan ve yargılanma hakkı da verilmeden, Yüksek Askerî Şûra kararları ile, re’sen emeklilik işlemine tabi tutulmalarının evrensel ve iç hukuk ilkelerine aykırı olmaları sebebiyle; ortaya çıkan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve yeni mağduriyetlerin de önlenmesi amacıyla mevcut mevzuatta aşağıdaki değişikliklerin yapılmasının; a. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinde mevcut bulunan “Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı de- netimi dışındadır.” Sadece Anayasa’dan çıkarılmasının bu maddenin ahlaki durum ve disiplinsizlikleri nedeniyle re’sen emekli edilenlerin kararları 12 Eylül 2010 tarihli anayasa deği- şikliği referandumunda yargı denetimine açılmıştır. b. 926 sayılı TSK Personel Kanunun“disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma” esaslarını düzenleyen, Su- baylar için 50. maddesinin (c) fıkrasının; Astsubaylar için; 94. maddesinin (b) fıkrasının değiştirilerek “Disiplinsizlik veya ahlakî durumları yargı kararları ile tescil edilen ve bu se- beplerden dolayı, Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun gö- rülmeyen subayların/astsubayların hizmet sürelerine bakıl- maksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hüküm- leri uygulanır.” Haline getirilmesinin; 926 Sayılı Kanunun 29.07.1983 tarih ve 2870 sayılı Kanunla değişik 50. maddesinin (d) fıkrasının son bendinin son cüm- lesi ile, 94. maddesinin (c) fıkrasının son bendinin son cümle- si olan “Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır.” Hük- münün metinden çıkarılmasının; c28C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C 926 Sayılı Kanunun 50.(c) ve 94 (b) fıkralarının değişti- rildiği tarih olan 29.07.1983 tarihinden, değişikliğin yapıla- cağı tarihe kadar, YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki du- rum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re’sen emekli edilen bütün mağdurların iadei itibarı ve kaybedil- miş haklarının iade edilebilmesi için de yasal düzenleme yapılmasının; Kanunda yapılan değişikliğe paralel olarak; “Disiplinsizlik ve ahlâki Durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak esasları” düzenleyen, Subay Sicil Yönetmeli- ğinin 92., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61. maddelerinin “a” ve “b” fıkralarının, YAŞ’ya sevk imkanlarını ortadan kaldıra- cak ve “disiplinsizlik ve ahlâkî durumun” yargı kararı ile tes- cilini şart koşacak tarzda değiştirilmesinin; Uygun olacağı sonucuna varılmıştır. 25 Ocak 2008 http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-ko- nular/yuksek-askeri-sura-kararlari/yas-hukuku/170-yas- hukuki-girisim-dokumani-yas-magdurlari-yargilanmak- istiyor- c29C

c ADNAN TANRIVERDİ C 12 EYLÜL GÖLGESİNDE YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI GİRİŞ: Neden yeni bir anayasa arayışı içindeyiz? Çünkü, yasalarla verilmiş bir kısım haklar gasp ediliyor. Yasal haklarımızı kim, hangi ortam ve zamanlarda, neye dayanarak ve nasıl gasp ediyor? 1982 Anayasası, genel özellikleri ile, devletin yönetimini millete bırakmayıp, yasama ve yürütme erklerinin yetkilerini kısıtlayan, buna karşılık, millete karşı sorumsuz kurumların yetkilerini arttıran kurallar koyan bir yapıya sahiptir. Bu hal her şeyden önce, uyum içinde çalışması gereken devlet organ- larının, verilen aşırı yetkilerin sorumsuzca kullanılması sonu- cunda, amansız çatışmalarına sebep olmuştur. 1982 Anayasası, iktidarı bölmüştür. Bir tarafta, milli iradeyi temsil eden yasama ve yürütme; diğer tarafta devletin güçleri ellerine teslim edilen kurumlar. Bu kurumlar öyle yetkilerle donatılmış ki; istedikleri zaman, milletin seçtiklerinin elini ko- lunu bağlayabilmektedirler. Yani bir gemide iki kaptan, biri dümeni sağa, diğeri sola kırıyor. Gemi ikisinin istediği yöne de gitmiyor. Kayaya bindirme riski de büyüktür. Milli İrade, güçlendirilmeli, itibar kazandırılmalı ve ha- kim kılınmalıdır. Devletin yönetimine, milletin seçtiği ve dört c30C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C senede bir de değiştirme imkanını elinde tuttuğu TBMM ha- kim olmalıdır. Bunun hakim olabilmesi için bürokratik seçkin- lerin kontrolünde bulunan Yargı, Silahlı Kuvvetler, YÖK ve diğer bağımsız anayasal kurumların yetkileri azaltılmalı, bu kurumlara yapılacak görevlendirmelerde TBMM’nin irade- si aranmalıdır. TBMM’sinin yetkileri arttırılırken, bu yetkileri kullanacak iradenin bulunmaması, yani tek bir partinin hükümet çıkar- masına imkan vermeyen oy dağılımı ve buna bağlı kurulan za- yıf koalisyon hükümetleri, kritik ve sıkışık zamanlarda, ülke- nin kaosa ve istikrarsızlığa sürüklenmesine sebep olmaktadır. Yetkiler TBMM’e aktarılırken, istikrarsızlığa sebep ol- mamak için, genel seçimlerde, temsilde adaletten feragat edip, yönetimde istikrarı ön plana çıkaracak tarzda, gerekir- se seçim barajları birkaç puan daha yüksek tutulmalıdır. 1982 Anayasasında, görünüşte Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında bir engel yokmuş gibi geliyor. Ama, inanç- la ilgili küçük bir talep, hukuk dışı engellerle karşılaşıyor ve Anayasal Kurumlar el birliği ile baskı ve yasakları uygulama- ya sokuyorlar. Darbeler, Müdahaleler, İnce ayarlar Engeller, Yasaklar, Baskılar başlıyor. Darbeler ve yasaklamalar; Dayanağını yasal mevzuattan alıyor, İdeolojik kadrolar tarafından; Kaos ve istikrarsız ortamlarda uygulanıyor. c31C

c ADNAN TANRIVERDİ C DARBELERİN DAYANAĞI Birinci dayanak; Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi için, yetki alınan anayasa ve yasa hükümleridir, ki, statik olan bu hükümler, hazırlama ve onaylama sorumluluğu Bakanlar Kuruluna ait olan MGSB’deki, iç tehdit değerlendirmesi ile, dinamik hale, yani işler hale getirilmektedir. Şüphesiz Anayasa ve yasalar ideolojik olarak yorumlanır- sa, darbelere yasal zemin bulmak mümkündür. 1982 Anayasasının, temel hak ve özgürlükleri; egemenliği millete veren; kurum ve kuruluşların yetki ve sorumlulukları- nı; belirleyen maddeleri göz ardı edilerek; Başlangıç maddesinin ikinci paragrafındaki ( Dünya mil- letleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedî varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;) ifadesin- deki .. “çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma..” hedefine ba- kıp, milletin yaşantısını çağdışı ve devlete tehdit olarak gör- me eğiliminin; İkinci maddesindeki (Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzu- ru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı , Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik, sosyal hukuk Dev- letidir.) “LÂİKLİK” kavramını öne çıkararak dindar insanla- ra tehdit gözü ile bakma eğiliminin; İnkılâp kanunlarının korunması ile ilgili 174 üncü madde- sindeki (Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNE çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin LÂİKLİK niteliğini koruma amacını güden İNKILÂP kanunları, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hü- kümlerinin , Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorum- lanamaz) “Çağdaş uygarlık düzeyi”ne ulaşmayı ve “lâik nite- liği” korumayı sağladığına inanılan sekiz inkılap kanunun tehdit altında olduğuna dair kuşkunun; c32C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C Silahlı Kuvvetlere eğitim, silah, araç ve gereç bakımından hazırlıklı bulunması için “TSK İç Hizmet Kanunu”na ko- nulmuş bulunan 35 inci maddesindeki (Silahlı Kuvvetlerin vazifesi;Türk Yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Tür- kiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.) “Türkiye Cum- huriyetini koruma ve kollama” görevinin, zamanının belirlen- mesinin ve kararının verilmesinin TSK’ne ait olduğuna dair anlayışın; Özellikle 28 Şubat ile birlikte başlatılan baskı ve müdahale- lere yasal dayanak yapıldığı görülmektedir. Bu Anayasa ve yasa maddelerine anlam ve aktivite kazan- dırılması da; Devletteki Güvenlik planlamasının direktifi ko- numundaki “Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi”ndeki, iç tehdit bölümünde, öncelikli olarak İrticanın iç tehdit olarak belirle- mesi ile mümkün olmaktadır. İkinci Dayanak; Devlet Bürokrasisinde ve özellikle üst ka- demesindeki, manevi değerleri tehdit gören ideolojik kadro- laşmadır. Silahlı Kuvvetlerden güç almayan bir müdahaleden bah- setmek mümkün müdür? Ordumuz 1995 yılından başlayarak, inançlı insanları tasfi- ye ederek, 28 Şubat için hazırlanmaya başlamıştır. TSK’deki ideolojik kadrolaşma, bu gün, 28 Şubat 1997 tari- hindekinden daha yoğundur. Yani Silahlı Kuvvetlerdeki, Milletin değerlerine ters, ideo- lojik kadrolaşma darbelerden önce ve sonra yapılan tasfiyeler- le sağlanmıştır. (28 şubat buna örnektir. 1990:1996 arasında 615 Sb.Astsb.; 1997:1998 Yıllarında 569 ; 1999:2000 yıllarında 143; 2001:2005 yıllarında da 182 Sb./Astsb. İnançlarından dolayı Silahlı Kuvvetlerden tasfiye edilmiştir.) c33C

c ADNAN TANRIVERDİ C Yaklaşık 10 yıldır Silahlı Kuvvetlerde uygulan tasfiyeler- le ve silahlı Kuvvetlere personel alırken; mülakat safhasında ebeveyn ve kardeşlerin fotoğrafları da istenerek (herhalde, ya- kalarına kırmızı karanfil takan ailelerin çocuklarının tespit edilmesi için değil) , dindar insanların çocuklarının Silahlı Kuvvetlere girmesi engellendiğinden, ve bu uygulama, bir on yıl daha devam ettirildiği takdirde kadrolaşma tamamlanacak; böylece 2015’li yıllarda artık inançları nedeniyle silahlı kuvvetlerden Sb./Astsb. çıkarılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Üçüncü dayanak ise; Konjonktür, yani içinde bulunulan şartlardır. Ki bunlar da, TBMM’nin sandalye sayısındaki kri- tik dağılım; hassas dengelerle kurulan ve tecrübesiz koalisyon hükümetleri; Bürokrasinin benimsediği ideolojiye ters değer- leri benimseyen iktidarlar; ekonomik krizler ve medya desteği olmuştur. Yoğun psikolojik harekât sonucunda, milletin ve temsilci- lerinin sindirilerek hareketsiz bırakılması sonucunda elde edi- len üstünlükler de, kullanılan yöntemlerden olmuştur. Bu üç dayanak bir araya gelince, dayatmalar ve müdahale- ler devreye girmiştir. 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ: 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yasal dayanağı; Milli Gü- venlik Konseyinin radyodan okunan ilk bildirisinde şöyle du- yurulmuştur. “İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.”(1) İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesindeki “Türkiye Cum- huriyetini koruma kollama görevi”, Silahlı Kuvvetlerin, c34C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C re’sen uygulayabileceği ve darbelere dayanak olmayacak şekilde, TBMM’nin kararı ile ve Silahlı Kuvvetlerin sade- ce verilebilecek iç güvenlik görevlerine hazırlıklı olmasını sağlayacak kapsamda yeniden düzenlenmelidir. 28 ŞUBAT 1997 POST MODERN MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MGK) DARBESİ: (2) 28 Şubat, MGK Başkanı ve asker üyeleri tarafından ya- pılmış bir MGK darbesidir. Milli Güvenlik Kurulu 1961 Ana- yasası ile teşkil edilmiş ve 1982 Anayasasında da varlığını de- vam ettiren, Anayasal bir kurumdur. İstişarî bir kurul olması- na rağmen, teşkilinden itibaren Siyasi iradenin kontrol altında bulundurulması görevi ifa etmiştir. Başlangıçtaki haliyle, 10 üyesinden 5’i asker’dir. Kurulda Cumhurbaşkanı Askerlerin yanında yer alınca müdahale, (12 Mart, 28 Şubat) yani kuru- lun istekleri kanun yerine geçmiş; Cumhurbaşkanı milli irade temsilcilerinin (yani sivillerin) yanında yer alınca askerler, ku- rulu düzene isteklerini kabul ettirememişler ve askerin idare- ye el koyduğu fiili darbeler olmuştur.(12 Eylül) MGK Genel Sekreterliği ve Milli Güvenlik Kurulu Kanu- nunda 2001 yılında yapılan değişiklik ile üye sayısı 10’dan, 14’e çıkartılmış olup, bunun yine 5’i askerdir. Kararların, salt çoğunlukla alındığı kurulda, 28 Şubat 1997’de olduğu gibi askerlerin hakimiyeti olmadığı için benzer kararların alınıp, TBMM ve Hükümete dayatılması mümkün değildir. Ama askeri, sürekli siyasetin içinde bulunmak durumunda bırak- maktadır. Siyasetle ilgilenen asker, Devletin iki başlı görünme- sine sebep olmaktadır. Darbelerin ve dayatmaların merkezinde bulunun askerin, Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan MGK’nun içinde Ge- nelkurmay Başkanından başka üç Kuvvet Komutanı ve Jan- c35C

c ADNAN TANRIVERDİ C darma Genel Komutanı ile temsil edilmesi, siyasete müdahale için Silahlı Kuvvetlere ayrı bir siyasî güç vermektedir. Başbakan başkanlığında, askeri ve güvenlik konuları- nın görüşülmesine imkan veren zaten Yüksek Askeri Şura bulunmaktadır. Amaç, Silahlı Kuvvetlerin harbe hazırlık durumu ve dış tehditlere karşı alınacak tedbirler ise, bu meseleler zaten Yüksek Askerî Şûranın görevleri içindedir. MGK’nun sivil üyelerinden olan, Başbakan Yardımcıları, İçişleri, dışişleri, Adalet Bakanları da Şûra Üyelerinin ara- sına katılarak; Yüksek Askerî Şûra, MGK haline dönüştü- rülebilir. MGK’u Cumhurbaşkanı Başkanlığında “DEVLET ŞÛRASINA” dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK’ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil et- melidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, “Devlet Şûrası Genel Sekreterliği” haline dönüştürülmelidir. İdeolojik Kadrolaşma Mekanizması Olarak Yüksek Askerî Şûra: 28 Şubat Sürecinde, ideolojik kadrolaşma mekanizması gibi görev yapan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ): Anayasal bir kuruluş değildir. Yetkisini 1612 sayılı Yüksek Askerî Şûranın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunundan; so- rumsuzluğunu ise Anayasanın 125. Maddesinden almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasının 125 inci madde- si ile yargı denetimi dışına çıkarılan; diğer kanunlarla verilen görevleri de görev olarak üslenen; 926 Sayılı TSK Personel Kanunun 50 ve 94. maddeleri ile verilen yetki ve bu yetkiye dayanılarak hazırlanan Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Ast- c36C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C subay Sicil Yönetmeliğinin 60. maddelerindeki hükümlerle de donatılan ve 1612 Sayılı kanunla kurulup teşekkül ettirilen Yüksek Askerî Şûra (3), yasal bir suç isnat edilmeden, savun- ma hakkı kullandırılmadan, yargılanmadan ve yargıya mü- racaat etme imkânının önü de kapatılarak, 1990:2007 Yılları arasında 1626 subay ve astsubayı re’sen emeklilik işlemine tabi tutmuştur. Re’sen emeklilik işlemlerinin YAŞ vasıtasıyla yapılması- na, Silahlı Kuvvetlerde disiplinin temini amaç olarak göste- rilmektedir. TSK’de disiplinin temini için; özel teşkil edilmiş mahkeme- ler, özel çıkartılmış kanunlar ve ilâve olarak disiplin amirleri- ne verilmiş yetkiler var iken; ayrıca, Yüksek Askerî Şuraya ge- tirilmeden, Kuvvet Komutanlıkları yetkisi ile disiplinsiz per- sonelin TSK’den çıkarılma imkânı da mevcut iken; Bütün bu imkanlar atlanarak ve kullanılmadan, askerî personelin YAŞ Kararı ile re’sen emekliye sevk edilmesi, kişilerin durumla- rını yargıdan kaçırmak anlamına gelmekte ve suçlananların ellerinden adil yargılanma hakkı alınmaktadır. Diğer bir ifade ile, disiplin bozucu fiiller, 477 sayılı Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda belirtilmiş ve bu suçları işleyenlerin yargılanması için de TSK bünyesinde, yeterli kademede ve yeterli sayıda, askeri Mahkeme ve Disiplin Mahkemesi mevcut iken, bu im- kanlar devre dışı bırakılarak YAŞ kullanılmıştır. Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Astsubay sicil Yönetme- liğinin 60. maddelerinde, ayırma sebebi olarak sayılan “di- siplinsizlik ve ahlâki durumların” her biri için, Askeri Ceza Kanununda ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda hüküm bulunmaktadır. Bütünüyle askerî yargı sisteminin tek gayesi, orduda di- siplinin teminidir. Böyle iken yargı sistemini devre dışı bı- c37C

c ADNAN TANRIVERDİ C rakarak, suç olduğu yasada yazılı olmayan fiilleri suç sayıp, failleri hakkında tesis edilen idarî işlemlerin hukukla ve ada- letle ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Aslında bu işlemler, keyfiliğe yol açarak, bizzat disiplinsizlik yumağını oluştur- maktadır Kurum içi disiplin ve düzenin sağlanması için Devletin hiçbir kurumunda bulunmayan özel yargı sistemine sahip olan ve hatta her kademedeki (YAŞ’a kadar 9 kademe) amirlere, şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza verme yetkisi de verilen Silahlı Kuvvetlerimizde, bunları yeterli bulmayıp, özel yetkili kurul- lar oluşturmak, komuta kademesini keyfiliğe sevk etmekten, siyasî ve ideolojik davranmaktan başka bir sonuca götürme- mektedir. Ve bu durum, kurulları ideolojik tasfiye mekaniz- masına dönüştürmektedir. Yargı devreye sokulmadığı gibi, YAŞ’a getirilmeden tesi- si mümkün olan idarî işlemler de, mağdurlara yargıya baş vurma hakkını açık bıraktığı için tercih edilmemektedir. Gerçekten disiplin bozucu faaliyetlerden vazgeçmeyen şahıs- lar hakkında Kuvvet Komutanlıklarınca ve Jandarma Genel Komutanlığınca re’sen emekli etme işlemi tesis yetkisi bulun- maktadır. Ama nedense, bu yetki kullanılmamakta ve YAŞ kararları devreye sokulmaktadır. Böylece suçlanan şahıslara savunma hakkı verilmediği gibi, tesis edilen işleme yargı önünde itiraz etme hakkı da tanınmamaktadır. Bir adım daha ileri gidilerek, hakkında re’sen emeklilik işlemi tesis edilmiş kişilerin başka bir kamu, hatta özel kurumlarda çalıştırılma- sını engelleyecek, MGK kararları uygulamaya geçirilmekte ve bu kişilerin durumu takip ve kontrol kurulları ile rapor edilip denetlettirilmektedir. Bu türlü hareket tarzı Türk Milleti adına yargılama yetkisi kullanan bağımsız mahkemelere güvenil- mediği intibaını uyandırmaktadır. Bu uygulamaların Hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması mümkün müdür? c38C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C YAŞ Mağdurları Disiplinsiz Değildir. YAŞ Mağdurlarının hatıralarından oluşan “Ben Disiplin- siz değilim” kitabındaki bir kısım mağdurların hatıralarının incelenmesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Dinî inançlarını yaşamında uyguladığı için re’sen emeklilik işlemine tabi tu- tulan personelin, disiplin amiri tarafından veya askeri mah- kemelerin hiç biri tarafından verilmiş cezaları bulunmadığı gibi, sıralı sicil amirleri tarafından verilmiş çok sayıda tak- dir belgeleri bulunmaktadır. İnancını yaşamak disiplinsizlik sayılabilir mi? Yüksek Askeri Şuranın, re’sen emeklilik işlemleri gibi, general ve amiral terfileri ve atamaları da şaibelidir. Terfi ettirilmeme işleminin iptali ile ilgili ilk dava, Danıştay’da 24 Kanunî Sani 1340 (1924) tarihinde açılmış ve esastan incelenmiştir. Aynı konulu ikinci iptal davasında Danıştay MSB’lığından savunma istemiş; MSB’lığı dava ile ilgili olarak, “tefsir” tale- bi ile konuyu TBMM’e intikal ettirmiş; TBMM de açılan idari davaya Danıştay’ın bakmaya yetkili olmadığını bildirmiştir. Mesele 1934 yılına kadar sürüncemede bırakılmıştır. Meselenin çözümü için kanunla, “Milli Müdafaa Vekâletinde Zat İşleri Son Tetkik Mercii Encümeni” teşkil edil- miş; asker kişiler terfi ve tayin işlemlerindeki davalarını bu kurula, bu kurulun beğenmedikleri kararlarını da TBMM’e götürmüşlerdir. Bu uygulama da 1934 den 1938 yılına kadar devam etmiştir. TBMM’de yığılma nedeniyle, yeni bir kanunla, Askerî İdarî davalara Askerî Yargıtay’da bakılması sağlanmıştır. 1938:1953 arasında bu uygulama yürürlükte kalmıştır. Adli askeri yargı içinde İdari davaların görülmesinin hukukî olmadığı gerekçesi ile, Askeri İdari davalar tekrar c39C

c ADNAN TANRIVERDİ C Danıştay’da görülmeye başlanmıştır. Uygulama 1953:1971 yıl- ları arasında devam etmiş. Bu tarihte Anayasanın Danıştay’la ilgili 140. maddesinde değişiklik yapılarak, Danıştay bünye- sinde “ Askerî Yüksek İdare Mahkemesi” (AYİM) kurulmuştur. !982 Anayasında Yüksek Yargı Organları arasına 157. mad- de ile “Askeri Yüksek İdaresi Mahkemesi” de dahil edilmiştir. (4) 1953:1971 döneminde terfi ettirilmeme işleminin iptali iste- mi ile Danıştay’da MSB aleyhine bir Tabip Albay, bir Jandarma Albay ve bir Tümamiral dava açmış ve işlemin iptali kararı verilmiştir. Bu askerler Danıştay Paşaları olarak anılmıştır. 1971:1982 arasında, Danıştay bünyesindeki AYİM’de YAŞ üyesi iki orgeneral atama işleminin iptali istemi ile dava açmış ve işlemleri iptal edilmiştir. Yine bu dönemde, terfi ettirilme- yen iki albay ile bir tümgeneral, terfi ettirilmeme işlemlerinin iptali ile ilgili açtıkları davalarda tesis edilen yanlış işlemler iptal edilmiştir.(5) Bu örneklerden, YAŞ’nın sadece re’sen emeklilik işlemleri değil, terfi işlemlerinin de hukuk dışı olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet tarihinde, asker kişilerin, TSK’nın idari eylem ve işlemlerine karşı dava açma imkanı bu gelişmeyi gösterir- ken ve yargı literatürüne Askeri İdarî Yargıyı MSB’ı bağlısı olarak sokarken; general ve amirallerin terfi ve atama işlem- leri ile, bütün askeri personelin re’sen emeklilik işlemlerini düzenleme yetkisi de verilen Yüksek Askerî Şûra Kararları, aynı Anayasanın 125. maddesi ile yargı denetimi dışına çıka- rılmıştır. YAŞ uygulamaları: İç Hukukumuzda: TC Anayasasının 2, 10, 24, 36 ve 70 inci maddelerine; c40C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C Evrensel hukukta ise; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Kişi Hak ve Öz- gürlükleri ile ilgili Hükümlerine; Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatının Helsinki Nihai Senedinde, “Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlüklerini de kapsamak üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklerine say- gı” ile ilgili VII. Maddesinin Hükümlerine; Aykırı bulunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden, bir kısım subay ve astsubay- ların, yasal bir suç isnat edilmeden, savunma hakkı kullan- dırılmadan, bağımsız yargıda yargılanmadan ve yargılanma hakkı da verilmeden, Yüksek Askerî Şûra kararları ile, re’sen emeklilik işlemine tabi tutulmaları evrensel ve iç hukuk ilke- lerine aykırıdır. Yüksek Askerî Şûra Anayasa ile kendisine tanınan ayrı- calığı, hukuk dışı, ideolojik kadrolaşma amacıyla ve haksız olarak kullanmıştır. Bu yetki alınmalıdır. Ortaya çıkan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve yeni mağ- duriyetlerin de önlenmesi amacıyla mevcut mevzuatta deği- şiklik yapılarak; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinde mevcut bulunan “Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.” Hükmü Anayasa’dan çıkarılmalıdır. Ayrıca; Anayasanın kabul tarihi olan 1982 tarihinden, de- ğişikliğin yapılacağı tarihe kadar; YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebe- biyle re’sen emekli edilen bütün mağdurların, bu işlemlerden dolayı yargıya baş vurmalarını sağlayacak yasal düzenleme yapılmalıdır. 926 sayılı TSK Personel Kanunun “disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma” esaslarını düzenleyen, Subaylar için c41C

c ADNAN TANRIVERDİ C 50. maddesinin (c) fıkrası; Astsubaylar için; 94. maddesinin (b) fıkrası değiştirilerek “Disiplinsizlik veya ahlakî durumları yargı kararları ile tescil edilen ve bu sebeplerden dolayı, Si- lahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların/ astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” Haline getirilmelidir. 926 Sayılı Kanunun 29.07.1983 tarih ve 2870 sayılı Kanunla değişik 50. maddesinin (d) fıkrasının son bendinin son cüm- lesi ile, 94. maddesinin (c) fıkrasının son bendinin son cümle- si olan “Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır.” Hük- mü metinden çıkarılmalıdır. 926 Sayılı Kanunun 50.(c) ve 94 (b) fıkralarının değiştirildiği tarih olan 29.07.1983 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar, YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re’sen emekli edilen bütün mağdurların iadei itibarı ve kaybedilmiş haklarının iade edilebilmesi için de yasal düzenleme yapılmalıdır. Kanunda yapılan değişikliğe paralel olarak; “Disiplinsizlik ve ahlâki Durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak esasları” düzenleyen, Subay Sicil Yönetme- liğinin 92., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61. maddelerinin “a” ve “b” fıkraları, YAŞ’ya sevk imkanlarını ortadan kaldı- racak ve “disiplinsizlik ve ahlâkî durumun” yargı kararı ile tescilini şart koşacak tarzda değiştirilmelidir. YÖK DARBESİ 1990 yılında Yüksek Öğretim Yasasına eklenen EK-17. Maddeye göre, “yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet c42C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C serbesttir” hükmü gereğince, 1997 yılına kadar üniversiteler- de başörtü nedeniyle bir sorun yaşanmazken, 1995 tarihinde Yüksek Öğretim Kurumuna (YÖK) başkan atanan Kemal Gü- rüz vasıtasıyla bütün üniversilerde başörtülü kız öğrencilerin derse ve üniversitelere girişleri engellenmiştir. Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç Döneminde ne hükümet ne meclis YÖK’ü kontrol edememiştir. YÖK yönetimine getirildiği 06 Aralık 1995 tarihinden itiba- ren Kemal Gürüz, 8 yıl süreyle, Yüksek Öğrenim Kurumları- nın yönetim ve öğretiminde, darbe sayılabilecek kadrolaşmayı ve tasfiyeyi gerçekleştirmiş, başörtülü öğrencilerin üniversite- lerden dışlanmasını, yeni kazananların ise kayıtlarının yaptıl- mamasını sağlayarak büyük bir zulme imza atmıştır. Arkasın- dan aynı göreve getirilen Erdoğan Teziç, icraatlarıyla Kemal Gürüzü’den geri kalmamıştır. Kadrolaşmada ve YÖK’ün hu- kuk dışı uygulamalarında zamanlarının Cumhurbaşkanların- dan geniş destek görmüşlerdir. Yeni Cumhurbaşkanlarının halk oyu ile seçilecek olması, Yüksek öğretimde, milletin değerlerine ters kadrolaşmala- rın yapılmasını mümkün kılmamakla birlikte; bu kurumun hukuk dışı uygulamalarına karşı TBMM’nin eli kolu bağlı kal- ması, devleti aciz göstermekte, milletin iradesi açık hukuksuz- luğu engelleyememektedir. Anayasanın 130. maddesinde ve Yüksek Öğretim Kanu- nunda değişiklik yapılarak, yönetimlerde ve öğretim görev- lisi olarak bulunan elemanların hakkında soruşturma açtır- ma ve gerektiğinde görevden alınma yetkisi ile YÖK Başka- nının seçim ve atama yetkisi TBMM’e verilmelidir. 2007 VE 2008 YARGI DARBELERİ 2007 ve 2008 yılı yüksek yargı organlarınca yapılan engel- lemelerle, ülke gündeminin yönlendirildiği yıllar olarak geç- miştir. c43C

c ADNAN TANRIVERDİ C 27 NİSAN ASKERİ İNTERNET BİLDİRİSİ İLE DESTEK- Lİ; 03 MAYIS, YARGI DARBESİ: 11. Cumhurbaşkanının seçim süreci başlayınca, şu sıra- lar “Ergenekon Davası” nedeniyle tutuklu bulunan sanıkla- rın önderliğinde yapılan “Cumhuriyet Mitingleri”; zamanın Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler Yönetimi, YÖK yönetimi ve Üniversiteler Arası Kurul Yönetimi, Ana Muhalefet Partisi ve Genelkurmay Başkanlığının 27 Nisan 2007 İnternet Bildirisi destekli Anayasa Mahkemesi; Ana Muhalefet Partisinin talebi ile açılan “Cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM’de oturumun açılması için 2/3 çoğunluk’367 oy’ sağlanmadığından, oyla- manın iptali davasını kabul etmiş; 03 Mayıs 2007 tarihinde verdiği kararla, TBMM’nin Cumhurbaşkanını seçmesini en- gellemiş; ülkeyi belirsiz bir mecraya sürüklemiş; milletveki- li Genel seçimlerinin erkene alınmasına ve ülkenin üç aydan fazla bir süre ile süresi dolmuş Cumhurbaşkanı tarafından yö- netilmesine sebep olmuştur. Bu karar, Anayasa Mahkemesi tarafından, milletin seçip gönderdiklerinin iradesine, indirilen bir darbe olarak tarih- teki yerini alacaktır. 05 HAZİRAN 2008 YARGI DARBESİ 22 Temmuz 2007 tarihinde genel seçimler yapılmış; 28 Ağus- tos 2007 tarihinde yeni Cumhurbaşkanı seçilmiş; 21 Ekim 2007 Tarihinde yapılan referandumla Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesine karar verilmiş; 2006 yılının ikinci yarısından itibaren yapılan bütün engellemelere rağmen millet, iradesini özgürlükler istikametinde toplamış ve müspet gelişmelerden güç alınarak yeni anayasa hazırlanması çalışması başlatılmış ve üniversitelerde uygulanan başörtü yasağının kaldırılması için bir Anayasa değişikliği yapılmıştır. Parti kapatma davası- nın da gölgesinde bırakılarak, esastan inceleme yetkisi olma- c44C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C dığı halde, Anayasa değişikliği esastan incelenerek, Anayasa Mahkemesi tarafından 05 Haziran 2008 tarihinde açıklanan kararı ile iptal edilmiştir. Mahkeme, 22 Ekim 2008 tarinde açıklanan gerekçesinde; Anayasa’nın 2 nci maddesinde yer alan ve tanımı bulunma- yan laiklik ilkesini, hukukun yazılı olmayan normlarıyla açıklamaya çalışırken; milletin mukaddesatını, 1000 yıla varan kültür birikimini, örf, âdet ve geleneklerini, dinini ve manevî duyarlıklarını referans alacağına; din dışı felsefi akımları ve bunların öğretilerini referans alarak, milli vicda- nı rencide etmiş ve ne tür bir ideoljik kadrolaşma içinde bu- lunduğunu dünyaya ilan etmiştir. Anayasa Mahkemesi kendisini TBMM’nin üzerinde bir konuma koymuş, Anayasayı düzenleme yetkisini TBMM’nin elinden almıştır. Kararını millet önündeki yasakları kaldırma istikametin- de değil; azınlığın kuruntularını giderecek yasakların de- vamı istikametinde kullanarak, milletin inanç ve iradesine darbe indirmiştir. TEMMUZ 2008 YARGI DARBESİ 2006 yılının ikinci yarısından itibaren uygulanan sistemli maniplasyonlara; milli meselelerde yapılan provakasyonla- ra; devletin bütün imkanlarının zamanın Cumhurbaşkanı ve Anayasal Kurumların bürokratik yöneticileri eliyle milletin inancına ters istikamette devreye sokulmasına rağmen mil- letin sandık başına giden seçmenlerinin %47’inden, gitme- yen seçmenler de düşünüldüğünde %56’ından oy almış bir siyasî parti aleyhine; milletin büyük çoğunluğunun ciddiye almadığı sebeplerden ve özellikle üniversitelerde hukuk dışı olarak uygulanan örtü yasağının kaldırılması için yapı- lan Anayasa değişikliği gerekçe gösterilerek, iktidar partisi- c45C

c ADNAN TANRIVERDİ C nin kapatılması ile ilgili Yargıtay Başsavcısınca açılan dava; kabul edilmiş, iktidar partisi hazine yardımının yarısının ke- silmesi ile cezalandırılmış ve kapatma tehdidi altında temel hak ve özgürlüklerin geliştirlmesi istikametindeki girişimleri- nin engellenmesi sağlanmıştır. Bu karar da, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere Anaya- sal kurumların örtülü desteği ile milli iradeye Üst Yargı Ku- rumları tarafından indirilmiş bir darbe olarak, Ülkemizin sosyal ve siyasî tarihindeki yerini alacaktır. Anayasa Mahkemesinin 2007 ve 2008 yıllarındaki, sosyal ve siyasî sonuçlar doğuran kararları, yeni anayasa çalışmala- rında, Anayasa Mahkemesinin yetkileri, üyelerinin seçilme şe- killeri ve sürelerini tartışma mevzuu etmiştir. Kararlarına yo- rum getirerek dayanak yaptığı anayasanın ikinci maddesin- deki Laiklik ilkesi ile dinin siyasete alet edilmesi hallerinin ve irticai faaliyetlerin, ne olup, ne olmadığı hususunun, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracak şekilde, tanımlanmasına ihtiyaç hasıl olmuştur.(6) Bütün darbelere dayanak yapılan Laiklik İlkesi tanımlana- rak, dinin siyasete alet edilmesi eylemleri ve irticai faaliyet- lerin ne olup olmadığı, yanlış yorumlamaları engelleyecek tarzda ve inanç özgürlüğünü ifade edecek şekilde, açık olarak ifade edilmeli, dini ve etnik kimliği yaşama ve ifade etme öz- gürlükleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması, bü- rokrasinin üst kademelerinde, milli iradeye ters ideolojik kad- rolaşma imkanını kısıtlamış olmakla beraber, bu sorumlulu- ğun sadece Cumhurbaşkanına bırakılmaması ve TBMM’nin ağırlığının bütün anayasal kurumların üzerinde tutulması- nın sağlanması için, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarı- sından bir fazlası TBMM tarafından seçilmelidir. c46C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C 1982 Anayasasının 146. maddesine göre, Anayasa Mahke- mesi üyelerine 40:65 yaş arasında 25 yıl üyelik yapma imka- nı tanınmaktadır. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanlarının 5 yıl, milletvekillerinin 4 yıl, genelkurmay başkanlarının 4 yıl görev yapabildikleri bir sistemde, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak seçilen bir zatı bu görevde 25 yıl bırakmak, kadrolaşma ve oy- ların kemikleşmesi için başlı başına yeterli bir süredir. Anaya- sa Mahkemesi Üyelerinin görev süresi 5 yıl veya en fazla 7 yıl olacak şekilde düzenlenmelidir. Devletin tepesinde çatışmanın önlenmesi; yasama, yürüt- me ve yargı organları arasındaki problemlerde karar mer- ciinin, milletin oyları ile gelmiş TBMM’ne bırakılması; hem milletin huzur ve güveni, hem de ülkenin istikrarı için zaruri olduğundan, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı da- hil yürütme ve yasama organları ile siyasi partilere ait, ka- rarlarının onay mercii , TBMM’i olmalıdır. Siyasî birer makam olan Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları ile Yargıtay Başsavcısının seçimi de TBMM tara- fından yapılmalıdır. Üyelerinin süreleri Anayasa Mahkemesi üyelerinin yeni düzenlenecek süreleri ile uyumlu olmalıdır. Yargıtay Başsavcısının iddianameleri de TBMM’nin ona- yından sonra Anayasa Mahkemesine gönderilmelidir. Yetkilerin TBMM’de toplanmasının, yargı organlarına si- yasetin hakim olacağı istikametinde bir endişe hasıl olursa; milletin değerlerine ters ideolojiler hakim olacağına, milletin iradesinin hakim olmasının daha iyi olduğu düşünülerek en- dişeler giderilebilir. SONUÇ: Yeni Anayasa ve ilgili mevzuat asgarî aşağıda sıralanan düzenlemeleri kapsayabilirse, darbe ve dayatmalar daya- naksız kalacaktır. c47C

c ADNAN TANRIVERDİ C Bütün darbelere dayanak yapılan Laiklik İlkesi tanımlana- rak, dinin siyasete alet edilmesi eylemleri ve irticai faaliyet- lerin ne olup olmadığı, yanlış yorumlamaları engelleyecek tarzda ve inanç özgürlüğünü ifade edecek şekilde, açık olarak ifade edilmeli, dini ve etnik kimliği yaşama ve ifade etme öz- gürlükleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır. İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesindeki “Türkiye Cum- huriyetini koruma ve kollama görevi”, Silahlı Kuvvetlerin, re’sen uygulayamayacağı ve darbelere dayanak olmayacak şekilde, TBMM’nin kararı ile ve Silahlı Kuvvetlerin sadece, verilebilecek iç güvenlik görevlerine hazırlıklı olmasını sağla- yacak kapsamda yeniden düzenlenmelidir. Yüksek Askeri Şûra’nın kararları yargı denetimine açılma- lı; Silahlı Kuvvetlerden re’sen emekliliğin yargı kararları dı- şında yapılamaması için 926 Sayılı Silahlı Kuvvetler Personel Kanununda ve sicil yönetmeliklerinde gerekli düzenlemeler yapılmalı; hukuk dışı tasfiyelerle ortaya çıkan mağduriyetle- rin telafisi için, çıkarılacak yasal düzenlemelerin yürürlük ta- rihleri 1982 Anayasasının kabul tarihine götürülmelidir. Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) görevi, görevi zaten mil- li güvenliğin sağlanması olan, Yüksek Askerî Şûra’ya (YAŞ) verilmeli, Bakanlar Kurulundan MGK’a katılan üyeler de YAŞ’a dahil edilmelidir. MGK’u Cumhurbaşkanı Başkanlığında “DEVLET ŞÛRASINA” dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK’ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil et- melidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, “Devlet Şûrası Genel Sekreterliği” haline dönüştürülmelidir. Genelkurmay Başkanları TBMM tarafından atanmalı ve görevden alınabilmelidir. c48C

c DAHA GÜÇLÜ ORDUYA C Askeri Mahkemeler muhafaza edilmeli, ama yargıçları si- vil olmalı, terfi, tefeyyüz ve atamaları Adalet Bakanlığı tara- fından yapılmalıdır. Milli Güvenlik Siyaset Belgesindeki, Toplumun bir kısmını, Devletin Kurumlarına, Devlet Düşmanıymış gibi gösteren iç tehdit değerlendirmeleri (İrtica, Bölücülük vb) kaldırılmalıdır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az yarısı TBMM tara- fından seçilmeli, süreleri en fazla yedi yılla sınırlandırılmalı; Mahkemenin Cumhurbaşkanlığı, yasama ve yürütme organ- ları ile ilgili kararları TBMM’nin onayından sonra yürürlüğe sokulmalı; Yargıtay Baş savcısı da TBMM tarafından seçilmeli, parti kapatma ile ilgili dava açma kararları TBMM’i kararın- dan sonra işleme konulmalıdır.Yargıtay ve Danıştay üyeleri- nin süreleri de sınırlandırılmalıdır. Anayasanın 130. maddesinde ve Yüksek Öğretim Kanu- nunda değişiklik yapılarak, yönetim kadrolarında ve öğre- tim görevlerinde bulunan elemanların hakkında soruştur- ma açtırma ve gerektiğinde görevden alma yetkisi ile YÖK Başkanının seçim, atama ve görevden alma yetkisi TBMM’e verilmelidir. Yetkiler TBMM’e aktarılırken, istikrarsızlığa sebep olma- mak için, genel seçimlerde, temsilde adaletten feragat edilip, yönetimde istikrarı ön plana çıkaracak tarzda, gerekirse seçim barajları birkaç puan daha yükseltilmelidir. 08 Kasım 2008 c49C

c ADNAN TANRIVERDİ C MİLLİ GÜVENLİK SİYASETİ BELGESİ MİLLETİ BÖLDÜ Bakanlar Kurulu sorumluluğunda Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğince hazırlanması gereken Son “Milli Güven- lik Siyaseti Belgesi” (MGSB), Bakanlar Kurulu tarafından 20 Mart 2006 tarihinde onaylanmıştı. Onaylanma safhası sancılı geçmişti. 21 Haziran 2005 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’ na sunulan Belge, bu toplantıda görüşülemedi. 24 Ekim 2005 tarihinde toplanan MGK, hazırlanan MGSB’ ni uygun bularak, Bakanlar Kuruluna tavsiye kararı aldı. Sancılı bir süreçten sonra Bakanlar Kurulu belgeyi, sanki kerhen, 20 Mart 2006 tarihinde onayladı. MGSB’ nin imzalanması sürecindeki düşüncelerimizi, o tarihte kaleme aldığımız üç yazı ile okuyucularımla paylaş- mıştım. O zamanki düşüncelerimizde ne denli haklı olduğumuzu hatırlatmak için, Belgenin, gerek Bakanlar Kuruluna tavsiyesi safhasında ve gerekse onaylanmasının arkasından yazdığım yazılardan, bu güne ışık tutacağını değerlendirdiğim bölüm- leri aşağıya çıkardım. Yazıların tamamına ve süreçte cereyan eden olaylara da aşağıdaki linklerden ulaşmak mümkündür.i c50C


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook