Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Derin Tarih_02_Mayıs_2012

Derin Tarih_02_Mayıs_2012

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-24 15:06:28

Description: Derin Tarih_02_Mayıs_2012

Search

Read the Text Version

ISSN 2147-0553 02 www.derintarih.com Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! 9 772147 055007 Sayı 2, Mayıs 2012 Fiyatı: 8 ¨ (KKTC 10 ¨) Çocuklar İçin Tarih Dergisi Hediye Olayın FATİH’E son tanığı KAFA ilk kez TUTAN açıklıyor BİLGİN MENDERES’İN MOLLA GÜRANÎ SON MESAJI “HALKIMIZ İNSAN OLDUĞUNU BİZİMLE HATIRLADI” Titanik’te Abdülhamid’in Osmanlı İzleri İngiliz Şeyhülislâmı





İÇİNDEKİLER / MAYIS 2012 / SAYI:2 KAPAK DOSYASI 66 27 MAYIS CHP’NİN İKTİDARI GERİ ALMA GİRİŞİMİ 70 27 MAYIS’IN 50 KELİMELİK TANIKLARI 74 İPİN UCUNDA BİR GARİP DEMOKRASİ MENDERES’İN SON MESAJI “HALKIMIZ İNSAN OLDUĞUNU BİZİMLE HATIRLADI” 78 44Konya rönesansı Osmanlı Hanedan Dubrovnik ailesine kayıtlı son ismi kaybettik! 14 34 Titanik’te 52 92 Osmanlı izleri 98 Abdülmelik bin Mervân Tek Parti 86 İstanbul’un Mehmed Akif’in 110 devrinde fethine köyünden selam var! edebî Rus bakışı cinayetler 06 Editörden 40 Bilim Tarihi 108 Norman Stone: 08 Aktüel 48 Osmanlı Tarihi İskoçya nereye gidiyor? 10 Mayıs’ın Dünyası 56 P. Neriman Hanzâde: 18 Bunu da Gördük 114 Mim Kemâl Öke: 20 Eşyanın Kalbi Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in Kitap Kritik 22 Keşifler hâtıraları 26 İsmail Kara: 116 Vitrindekiler 83 M. Şükrü Hanioğlu: 122 Ajanda 27 Mayıs Darbesi’nin dini var mı? Asker-siyaset ilişkisi bağlamında 124 Sinema Tarihi 27 Mayıs Darbesi 126 Çizgisel Tarih 30 Mercek 128 Ödüllü Tarih Bulmacası 90 İz Bırakanlar 102 Tablodaki Sırlar 104 Hoş Sedâ 2 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

oBĞuLDuÖUnuemmmBmitti. 9Tivibu Ev ayda ,90 TL. Üstelik ilk 2 ay hediye. Tivibu Ev birbirinden güzel özellikleriyle evinize geliyor! Tivibu Ev’le canlı yayını durdurup, kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Kaçırdığınız dizileri ve programları kaydetmekle uğraşmadan, istediğiniz zaman izleyebilirsiniz. Televizyonda yeni bir şey izlemek istediğinizde, Tivibu Ev’deki yüzlerce filmden birini seçebilirsiniz. Tivibu Ev’in bütün bu özellikleri ve daha fazlası ayda sadece 9,90 TL’ye ve üstelik ilk 2 ay hediye. Tivibu. Yeni dönem TV. Ayrıntılı bilgi ve kampanya koşulları için www.tivibu.com.tr | 444 0 375 TTNET aboneleri 30.06.2012’ye kadar kampanyadan yararlanır. İlk 2 ay abonelik ücreti alınmaz, sonrasında yürürlükteki tarife üzerinden ücretlendirme başlar. 40 TL kurulum ücreti kampanya kapsamında aboneden alınmaz. Tivibu Ev arşivi ve özellikleri seçilen paket kapsamı ile sınırlıdır. Tüketiciye kullanım hakkı verilerek teslim edilen modem ve kutu mülkiyetleri TTNET A.Ş.’ye aittir. Paket içerikleri ve ayrıntılı bilgi www.tivibu.com.tr ve 444 0 375’te.

okurh YANKILAR Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak! kur Hattıih.com Oatti@derintar Sayı 2, Mayıs 2012 ISSN 2147-0553 HELAL OLSUN MEHMEt y. yILMAZ’IN UNUtULMAyACAK GAfI Diyalog Dergi Yayıncılığı AŞ. …Ben 13 yaşındayım. Tarihe çok 11 Nisan 2012 günü Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi’nde Adına İmtiyaz Sahibi meraklıyım, özellikle Osmanlı tarihini heyecanlı bir bekleyiş içindeydik. Dergimiz basına çok okurum, en çok Yavuz Sultan tanıtılacaktı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın onur MUSTAFA ALBAYRAK Selim Han’ı severim. Bu nedenle de konuğu olduğu toplantıda kendisine esprili bir tablo tarih dergileri vazgeçilmezim. Şunu hediye etmek istedik ve üzerinde Sayın Arınç’ın bir resminin Genel Yayın Yönetmeni söylemeliyim ki ilk defa bir dergiyi bulunduğu tabloyu, Albayrak Grubu Yönetim Kurulu bu kadar beğendim. Fikirlerime Başkanı Ahmet Albayrak kendisine takdim etti. Ancak MUSTAFA ARMAĞAN daha uygun, okurken helâl olsun bazıları, derginin kapağına bakma zahmetine katlanmadan diyebiliyorum… maketi gerçek kapağımız sandılar. Oltaya takılanlardan Yazı İşleri Müdürü (sorumlu) biri de Mehmet Y. Yılmaz oldu. 16 Nisan günü Hürriyet HİLAL EMEKCİ gazetesindeki köşesinde dergimize başarılar diledikten MUSTAFA KAHRAMAN sonra (teşekkürler!) kapağımızda Arınç’a yer verişimizi İNGİLİZCESİ OLACAK MI? şöyle eleştirdi: “Derginin kapağında Arınç’ın fotoğrafını Yazı İşleri Şefi ve üzerinde de Derin Tarih yazısını görünce ‘tamam’ İngilizcesini yayınlayıp dünyaya dedim kendi kendime, ‘bir sır daha çözülüyor’!” Doğrusu E. MELEK CEVAHİROĞLU ÖMÜR yayılmayı düşünüyor musunuz? ortada sır mır yoktu, dolayısıyla sayın Yılmaz’ın çözmek için zekâsını zorlaması da gerekmiyordu. Bir bayiden dergimizi Editör MEHMET CİHAN satın aldırıp kapağına bakması yeterliydi. Bunu yapmış olsaydı, kapakta Kâzım Karabekir’in fotoğrafını görecek ve ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY ALLAH RAZI OLSUN muhtemelen yakın tarihimizin daha derin sırlarına doğru yol alma fırsatını yakalayacaktı. Ama olmadı ve tarihin güncel Yayın Kurulu Dergiyi az evvel aldım. Tarihî siyasete kurban edildiği yüzeysel bir örnekle daha yüzleştik. hafızamızın yanlış bilgilerden Zaten dergimizin çıkış gerekçesi de buydu; yani tarihi SALİM AYDÜZ, MUSTAFA BUDAK, M. FATİH CAN, kurtulması adına çok önemli bir yüzeysel bakışlardan kurtarıp derinlere doğru çekmek için YUSUF ZİYA CÖMERT, ABDÜLHAMİT KIRMIZI, çalışma olduğunu düşünüyorum. çıkıyorduk. Sayın Yılmaz’a gerekçemizi gerekçelendirmeye MEHMED NİYAZİ ÖZDEMİR, AHMET ŞİMŞİRGİL, Allah (c.c.) yar ve yardımcınız olsun. hizmet ettiği için şükranlarımızı bildiriyoruz. MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, YUNUS UĞUR FEHMİ YILMAZ Danışma Kurulu tEK yANLISINIZ FAHRİ ARAL, ALİ BİRİNCİ, ZEYNEP TARIM ERTUĞ, SEMAVİ EYİCE, MEHMET GENÇ, ŞİNASİ Derginizi incelemeden, araştırmadan GÜNDÜZ, M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU, HALİL İNALCIK, ilk sayısı olduğu için görüp hemen CEMAL KAFADAR, İSMAİL KARA, KEMAL KARPAT, aldım fakat eleştirmem gereken MAHMUD EROL KILIÇ, EMİNE GÜRSOY NASKALİ, oldukça fazla şey gördüm. Konuların ORHAN OKAY, MİM KEMAL ÖKE, ABDÜLKADİR akışı ve anlatım tarzı çok kötü ve ÖZCAN, NORMAN STONE kopuk, anlatılan dil ve üslup insanı konunun içine çekmekten çok, tam Yazı İşleri tersi konuyu anlaşılmaz kılıyor ve aynı cümleyi birkaç kez okutmak zorunda SAMİ AKBIYIK, ŞEYMA AYDIN, NEDİM EMİN bırakıyor. 2 konuda Yılanın Başı yani irtica konusu ve Kazım Karabekir Katkıda Bulunanlar konusu da tamamen yanlı, taraflı Atatürk’ü kötüleyen ve karalayan HÜSEYİN AKSU, MUSTAFA CAMBAZ, HASAN konular... Diğer taraftan insanın içinde HÜSEYİN KEMAL, LÜTFÜ TINÇ, ORHAN TURAN ister istemez bir soğukluk yaratıyor ve insanı uzaklaştırıyor… Grafik Tasarım BURAK SOLMAZ GÜLCAN ÇALIŞKAN MUHAMMED NUR ANBARLI CİLttE SIKINtI vAR! FeRhAT AcAR Derin Tarih’in farklı bakış açısıyla tarih Teknik Yardımcılar alanında önemli bir yer kaplayacağı açık, ancak kalite açısından önemli bir MELEK DURMUŞ, SEDA ERTÜRKOĞLU sorun var. Yıllarca kütüphanemde var olmasını planladığım derginin cildi Reklam çok kötü, daha sayfaları çevirirken kopmalar başladı. Çözüm önerinizi ABDULLAH HANÖNÜ (Reklam Genel Müdürü) bekler, tekrar hayırlı olmasını dilerim. GÜLAY BAYRAK (Reklam Genel Müdür Yrd.) ADEM ŞAHİN (Reklam Genel Müdür Yrd.) ATİLLA AKSEL AYŞEGÜL DAG (Reklam Müdürü) DT: Benzer şikâyetler başka okurlarımız Baskı tarafından da dile getirildi. Bu sayımızdan itibaren yeni bir matbaa ile ÖZCAN URAL (Satın Alma ve Baskı Müdürü) çalışmaya başladık. Abone-Satış-Dağıtım 4 DERİN TARİH / 2012 MAYIS ALİ RIZA DURMUŞ (Genel Müdür) FATİH TURAL (Dağıtım Müdürü) METİN YÜKSEL (Dağıtım Müdür Yrd.) Abone Hattı 0212 467 65 15 0212 612 29 30 Dahili: 1706-1709-1713 [email protected] Okur Hattı 0212 612 29 30 Dahili: 1489 [email protected] Yayın Türü Aylık yaygın süreli yayın Basım ve Kurumsal Dağıtım Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık A.Ş. Sancaktepe, İstanbul 0216 5859102 Turkuvaz Dağıtım Pazarlama AŞ Samandıra, İstanbul 0216 585 91 00 www.turkuvazmatbaacilik.com İletişim - Yönetim Yeri Yeni Doğan Mah. Kızılay Sok. No: 39 Bayrampaşa, İstanbul 0212 612 29 30 www.derintarih.com - [email protected] © Her hakkı mahfuzdur. Dergideki yazı, fotoğraf ve diğer görsellerin izin alınmadan veya kaynak gösterilmeden her türlü ortamda çoğaltılması yasaktır.



YASSIADA, YASLI ADA 1, 14, 19, 27, 29… Her ayın olduğu gibi Ma- Dergimizin kapak dosyasını 27 Mayıs darbesi yıs’ların da birden fazla yüzü olduğunu gösteren ve Yassıada’ya ayırmamızın sebebi, darbelerin rakamlar bunlar. 1 Mayıs gösterileri yasak zincirle- demokrasimize ne tür kötülükleri dokunduğu- rinden henüz kurtuldu. 19 Mayıs gösterilerinde ise nu hatırlatmak ve toplumu darbelerin olumsuz tam tersine bir süreç yaşandı: Bu yıldan itibaren etkileri konusunda bilinçlendirmektir. Bu ne- Ankara dışında stadyum törenleri yapılmayacak. denle Tanel Demirel’in DP’nin 10 yılını anlatan 29 Mayıs İstanbul’un Fethi törenleri yarı resmi bir kuşatıcı makalesinin yanı sıra basında ilk kez şekilde ama millete mal olan, ilan edilmemiş bir yayınlanacak iki dosyayı dikkatinize sunuyoruz. bayram olarak kutlanmaya devam edilecek. DP’nin İmam Hatipleri açmasıyla ünlü Milli Eği- Yalnız Mayıs’lı iki tarih var ki, Acem kılıçları tim Bakanı Tevfik İleri’nin Yassıada’dan ailesine gibi birbirini karşılıklı olarak kesmekte. 14 Mayıs yazdığı hakikaten dokunaklı mektupları ilk kez 1950’de yapılan ve Tek Parti iktidarını bitiren ilk okuruyla buluştururken, Menderes’i Yassıada’ya hür ve adli güvenceli seçimde yüzde 54 oyla ikti- uçakla götüren 3 kişiden hayattaki tek tanık olan dara gelmişti Demokrat Parti. İşin ilginç yanı, DP iş adamı Osman Çetin de hayranı olduğu Başba- milletvekili Halide Edip Adıvar 14 Mayıs’ın “De- kanın hapse girmeden önce söylediği son sözleri mokrasi Bayramı” ilan edilmesi için önerge ve- sizlerle paylaşıyor. İsmail Kara ve Nezih Uzel’in renler arasındaydı. Bu bayram ilan edilseydi bile analiz ve hatıra ağırlıklı yazıları dosyaya ayrı bir C ömrü 10 yılı dolduramazdı, zira 27 Mayıs 1960’da anlam katıyor. M gerçekleşen askerî darbe, Boğaz Köprüsü’nün Geçen ay kaybettiğimiz Neslişah Sultan’ı, yeğe- ihalesini iptal ettiği gibi onu da bir çırpıda iptal ni Arzu Enver Eroğan sizin için anlattı. Titanik’te- Y ederdi. ki Osmanlı izleri, Osmanlı bünyesinde yaşayan iki CM Ancak asıl büyük trajedimizin bayram sorunun- “Cumhuriyet”, Müneccimlerin saraydaki rolleri, MY dan çok öteye gittiğini biliyoruz. 27 Mayıs darbe- 13. yüzyılda Konya’da gerçekleşen manevî Röne- CY siyle askeriye ve devleti eline geçiren bir çapulcu sans, Tek Parti döneminde edebî sansür, Fatih’in CMY Kürt hocası Molla Gürani, Rus gözüyle İstanbul’un kadrosu, iktidardaki partiyi yargılayacağız diye bir adaya tıkarak aylar süren işkence- fethi, Cumhurbaşkanı Gül’ün Londra ziyaretinde K ler sonucunda ve tam bir intikam seremo- verilen konserin öyküsü ve birbirinden ilginç baş- nisi halinde 3 idam fotoğrafını gazetelerin ka dosyalarla karşınızdayız. birinci sayfalarına taşımayı ihmal etme- Dergimizin 11 Nisan günü Dolmabahçe miş, böylece ülkeye nasıl bir “hürriyet” ge- Sarayı’nda yapılan basın toplantısını teşrif buyu- tirdiklerini göstermişlerdi. Beyazıt ran Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın Meydanı’nın adı Hürriyet Mey- dediği gibi Derin Tarih, her sayısında tarihin derin- danı yapılmıştı, tabii ilan ettik- liklerinden özgün sesler vermeye devam edecek. leri 27 Mayıs Bayramı’nın adı da Bildiğiniz her şeyi tarih yapacağımızı duyur- Hürriyet Bayramı olmuştu. Ni- tekim Sultan II. Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” diyen İttihatçılar da kendilerini “Hürriyet Kahra- manı” ilan etmemişler miydi? İnsanın ‘Allahım bizi hürriyetçi- editördenlerdenkoru!’diyeceğigeliyor. muştuk ama bunun yıllarımızı alacağını hatırla- talım. Size sadece okumak düşüyor. Ve üzerinde düşünmek… Yeni sayılarda buluşmak umuduyla… Mustafa Armağan Genel Yayın Yönetmeni Abone olacaklar kazanıyor! Abone Hattı: 0212 467 65 15 Okur Hattı: 0212 612 29 30/1489 Derin Tarih’e abone olun. Hem her ay derginiz [email protected] ayağınıza gelsin, hem de bir sayı hediyemiz olsun. Yıllık abone 96 TL yerine 88 TL. Derin Tarih sosyal medya adresleri facebook.com/derintarih twitter.com/derintarih



Aktüel ORHAN TURAN » Galata Kulesi’nden tarihi yarımada... www.fotolia.com OSMANLI BUGÜNE IŞINLANDI CİNAYET EMRİ DERİN‘VATİKAN’DAN BEYOĞLU ASLINA DÖNÜYOR ‘YAŞAYAN VE SAVAŞAN OSMANLI’ BİLİYOR MUSUNUZ, CARAVAGGIO’YU BEYOĞLU KONAKLARINDA GERÇEK MODELLERLE HUZURUNUZDA. MEĞER VATİKAN ÖLDÜRMÜŞ! ÖĞRENCİ OLMAK İSTER MİSİNİZ? Tar h düşünmek yetmez, ona dokun- Barok sanat akımının öncüsü M chelan- Beyoğlu Beled yes , sosyal ve kül- mak gerek. Pek ama nasıl? Sorumuzun gelo Mer s da Caravagg o, 18 Temmuz türel aktarımla geleneksel m mar y cevabı b r serg n n kor dorlarında karşılı- 1610’da, henüz 39 yaşındayken hayatını harmanlayarak örnek b r adım attı. 2 yor b z . Yaşayan ve savaşan Osmanlı, kaybetm şt . Ancak ünlü ressam sanıl- m lyon TL’ye mal olan ve geleneksel gerçek modellerle günümüze taşınıyor. dığı g b sıtma, boya zeh rlenmes ya da Osmanlı konakları esas alınarak nşa 1453-1923 yıllarını kapsayan “Otto- freng den ölmem ş. İş n aslı şu k , Ka- ed len “Hacı Ahmet Semt Konağı” 15 man a - Yaşayan, Savaşan Osmanlı ve tol k K l ses ’n n g zl onayı le c nayete N san’da açıldı. 1.000 metrekarel k alan D oramaları” s ml serg de, gerçek askerî kurban g tm ş. Napol Ün vers tes ’nden üzer nde 5 kat olarak nşa ed len semt koleks yon ve maketlerle İstanbul’un Profesör V ncenzo Pacell , Vat kan konağı Dolapdere’de İst klal ve Yen şe- feth , Kırım, Plevne, I. Dünya Savaşı, arş vler ne dayanarak kaleme aldığı h r mahalleler ne h zmet verecek. Çok Çanakkale, Kafkasya, Ortadoğu ve Trab- Caravaggio: Between Art and Science sayıda kurs ve etk nl ğ n lusgarp konu ed l yor. Dünyanın sayılı (Caravaggio: Sanat ile Bilim Arasında) düzenleneceğ konaktan maket, d orama ve savaş malzemeler s ml k tapta, sanatçının ‘yasa tanımazlı- ht yaç sah pler ücrets z koleks yonerler nden olan şadamı Nejat ğı’ neden yle Vat kan’ın hedef olduğu- faydalanacak. Çuhadaroğlu’nun Yıldız Sarayı Büyük nu bel rterek, c nayet Malta şövalyele- B r Osmanlı Mabeyn Köşkü’ndek serg s , geçt ğ m z konağında ay Kültür ve Tur zm Bakanı Ertuğrul r n n şled ğ n ve öğrenc l k Günay’ın katılımıyla açıldı. Sey rl k b r cesed n n den ze yapmak atıldığını yazıyor. da pek tar h şölen vaat eden bu O halde şöyle m havalı olsa serg y 6 Haz ran’a kadar demel y z?: Rahat gerek. z yaret ed leb l rs n z. uyu Caravagg o, Bakalım Osmanlı’ya do- ölümünün ardın- kunmak parmaklarımızı dak gerçekler kamaştıracak mı? artık b l yoruz! 8 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

ITRÎ’YLE 300 YIL AYASOFYA’DA GOOGLE’I TIKLA, GECİKEN RANDEVUMUZ PEYGAMBER AŞKI PERA’YI TURLA UNESCO, MÜZİĞİN VE ÇİÇEKLERİN KUTLU DOĞUM HAFTASI AYASOFYA’DA PERA MÜZESİ ‘GOOGLE ART BABASINI UNUTMADI. İLK KEZ KUTLANIYOR! PROJECT’TE YERİNİ ALDI. Büyük Türk bestekârı Itrî (1640-1712), Kültür ve Tur zm Bakanlığı’nın şb rl ğ Pera Müzes , Google ve 40 ülkeden 151 ölümünün 300. yılında anılıyor. le “Kutlu Doğum Haftası” etk nl kler öneml sanat kurumunun şb rl ğ yle UNESCO’nun “Itrî Yılı” lan ett ğ bu sene kapsamında düzenlenen H lye- Şer f oluşan Google Art Project’e dah l oldu. ç nde gerçekleşt r lecek etk nl kler serg s , “L san-ı Hat le Aşk-ı Neb ” adını Sanatseverler artık sadece b rkaç tık’la kapsamında İstanbul Büyükşeh r Bele- taşıyor. Ayasofya nşa ed lel 1500 yıl ‘Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzes d yes de geçt ğ m z ay usta bestekârın olmuşken, Hz. Muhammed’ n doğu- Oryantal st Res m Koleks yonu’nun eserler n ve hayatını konu alan munun 1441. senes n n kutlamaları yanı sıra ‘Kütahya Ç n ve Seram kler ’, sempozyumlar gerçekleşt r ld . Asıl adı kapsamındak serg n n 13 N san tar - ‘Anadolu Ağırlık ve Ölçüler ’ le ‘Esk Mustafa olmasına rağmen uğraş verd ğ h ndek açılışında Devlet Bakanı Bek r İstanbul Fotoğra arı’ koleks yonlarını ç çekç l k ve meyvec l k şler neden yle Bozdağ’ın yanı sıra, Kültür ve Tur zm da z yaret edeb lecek. Projen n d ğer Itrî mahlasını alan ünlü bestekâr ç n ya- Bakanı Ertuğrul Günay ve D yanet İşler ortakları arasında The Nat onal Gallery, pılan etk nl kler yıl boyu devam edecek. Başkanı Mehmet Görmez de konuşma- Museo Thyssen-Bornem sza, New York larıyla günün anlam ve önem ne atıfta Modern Sanat Müzes (MoMA), Beyaz D nî mus kîn n en öneml bulundular. Ayasofya Müzes ’nde ser- Saray, Metropol tan Müzes , Van Gogh örnekler n veren Itrî’n n g lenen bu lk h lye serg s kapsamın- Museum, Mu- Segâh Bayram Tekb r , Segâh da, Hz. Muhammed’ n vası arını, dış seo Re na Sof a, Salat-ı Ümm ye, Cuma Salatı, görünüşünü ve güzel ahlakını anlatan Musée d’Orsay D lkeşhâveran, Gece Salâsı 114 otant k ve çağdaş eser yer alıyor. g b öneml ve Rast Mevlev Naatı g b Türk ye’de bugüne kadar düzenlenen kurumlar yer eserler bulunuyor. Kad m en büyük h lye serg s olma özell ğ alıyor. Darısı tınımızı evrenselleşt ren bu taşıyan bu serg 15 Mayıs 2012 tar h ne d ğer güz de dehayla buluşmak ç n 300 kadar z yaretç ler tarafından z yaret müzeler m z n ed leb l cek. başına! yıl gec ken bu randevuyu kaçırmayın der z! NOTER ONAYLI 12 EYLÜL TÜRKİYE, TARİHİNİN PEŞİNDE 3.272RAKAMLARLA MUHTIRANIN EVREN İMZALI SON 4 YILDA YURTDIŞINDAN 3 BİN Eser son 4 yıldaTürkiye’ye getirildi. ASLI ORTAYA ÇIKTI. 272 TARIHI ESER GETİRİLDİ. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 9 Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemes ’nde Yurtdışından 1998-2002 arasında 492 4 N san’dan bu yana görülen dar- eser, 2002-2007 arasında 756 eser, be soruşturması lg nç detayları 2007 sonundan günümüze kadar da 3 da ortaya çıkarıyor. Mahkemen n b n 272 eser Türk ye’ye get r ld . En son Genelkurmay’dan sted ğ , ancak “Her- Perge ant k kent nden kaçırıldıktan hang b r belgeye rastlanmadı” cevabı 31 yıl sonra tekrar Antalya’ya get r len sonrasında Cumhurbaşkanlığı’na sor- ‘Yorgun Herakles’ heykel , kaçırılan duğu, “Darben n muhtıra n tel ğ ndek kayıp parçasıyla b rleşt r lmes n n ‘uyarı’ mektubu”, 12 Eylül 1980’den 32 ardından z yarete açılmıştı. Bu arada yıl sonra gün yüzüne çıktı. Evren mzalı Türk ye’n n yurtdışındak tar h eser belge, 27 Aralık 1979’da yazıldıktan son- seferberl ğ İng l z The Times gazetes - ra, 2 Ocak 1980 tar h nde “aslı g b d r” ne de haber oldu. Gazete, son olarak den lerek onaylanmış. 4 paragra ık İng ltere’den Samsat Stel ’n n ades n mektupta, s yasî part ler n uyarılması- steyen Türk ye’n n son 2 yılda dünya- nın dört b r yanında bulunan mü- nın komutanlarca uygun zelerdek hak dd asına hız verd ğ n görüldüğü fade ed l yor. duyurdu. İng ltere’den stenen Samsat 12 Eylül darbes nden 10 Stel ’nde, Kommagene Kralı Ant ochus ay önce Cumhurbaşkanı Herakles’ selamlarken tasv r ed l yor. Korutürk’e gönder len 1882’de bulunan eser, 1927’de Br t sh mektup, resmî belge Museum’un koleks yonuna g rm şt . olması açısından öneml Bakalım gurbettek daha kaç eser bulunuyor. Şu 32 sene baş- anavatanına kavuşturacağız? ka neler saklamış, doğrusu merak konusu.

Mayıs’ın Dünyası NEDİM EMİN [email protected] 1 Mayıs 1889 - Par s 5 Mayıs 1818 - Almanya 1889 yılında Par s’te toplanan Komün zm n kurucusu Karl Marx 2. Enternasyonal’de 1 Mayıs Almanya’nın Tr er kent nde doğdu. tüm dünyada“b rl k, mücade- Bonn ve Berl n Ün vers teler nde le ve dayanışma günü”olarak hukuk eğ t m alan Marx, hayatını kutlanmasına karar ver ld . s yasal ekonom ve sosyal st Türk ye’de lk defa 1923’te devr m çalışmalarına adamıştır. resmî olarak kutlanmıştır. 22 Mayıs 1859 - İskoçya Ünlü dedekt f Sherlock 15 Mayıs 1963 - ABD Holmes’ün yaratıcısı Arthur Conan Doyle, Ed nburgh’da ABD’l astronot Gordon Cooper, Güven dünyaya geld . 7 adlı kapsülle o güne kadar yapılmış en uzun uzay uçuşunu gerçekleşt r- mek üzere uzaya fırlatıldı. 27 Mayıs 1937- San Franc sco 14 Mayıs 1796 - İng ltere San Franc sco’nun ünlü köprüsü İng l z f z kç Dr. Edward Golden Gate’ n açılışını kutlamak Jenner, ç çek aşısını lk kez b r üzere b r araya gelen 200 b n Ame- nsan üzer nde dened . Bu r kalı, köprüyü yürüyerek geçt . başarılı denemen n ardından aşı kısa süre ç nde b nlerce İng l ze uygulandı. 5 Mayıs 1494 - Jama ka Kr stof Kolomb, o dönem Aravak yerl ler n n yaşadığı Jama ka’yı keşfett . 24 Mayıs 1844 - Amer ka 11 Mayıs 1904 - İspanya Telgrafın muc d Amer kalı res- İspanyol ressam Salvador sam Samuel Morse, dönem n Dal dünyaya geld . Sürreal st tek haberleşme aracı olan res mler le tanınan sanatçı, mektuba alternat f olarak lk “Ben sürreal zm n ta kend - resmî telgrafı Wash ngton’dan s y m” fades yle de tar htek Balt more’a gönderd . yer n almıştır. 19 Mayıs 1925 - Amer ka 29 Mayıs 1453 – İstanbul Hayatını Afro - Amer kalıların Fat h Sultan Mehmed özgürlük mücadeles ne adayan İstanbul’u fethett . Böyle- Müslüman d ren şç Malcolm X ce 1058 yıllık Doğu Roma dünyaya geld . İmparatorluğu sona erd ve Orta Çağ kapandı. Fet h bazı 10 DERİN TARİH / 2012 MAYIS uzmanlara göre Yen Çağ’ın başlangıcı kabul ed ld .

19 Mayıs 1881- Selan k 18 Mayıs 1909- İstanbul 9 Mayıs 1945 - Rusya Kend steğ yle bu gün Kabataş Erkek L ses , 276 öğrenc Kızıl Ordu’nun, Naz Atatürk’ün doğum tar h le Esma Sultan Konağı’nda Almanya’sını yen lg ye olarak kabul ed ld . Kabataş Mekteb- İdad s sm yle uğratmasının, dünyanın Hasan Tahs n Bey’ n yönet m nde da faş zm belasından öğret m hayatına başladı. kurtuluşunun sembolü olarak 9 Mayıs Rusya’da 27 Mayıs 1960 - İstanbul Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. Türk ye Cumhur yet ’n n kurulu- şundan t baren lk askerî darbe 5 Mayıs 1925 - Ankara gerçekleşt . TSK ç ndek b r grup subay yönet me el koydu. Ankara’da Atatürk Orman Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Ç ftl ğ ’n n kuruluş çalışmaları Başbakan Adnan Menderes baş- başladı. Ç ftl k, Türk halkına sağlıklı, ta olmak üzere b rçok Demokrat doğal ve h les z ürünler yet şt r- Part l tutuklandı. mek amacıyla Atatürk tarafından kurulmuştu. 2 Mayıs 2011 - Pak stan Usame B n Lad n’ n öldürül- düğü açıklandı. Lad n’ n başına 25 m lyon dolar ödül konmuştu. 14 Mayıs 1948 - İsra l 4 Mayıs 1914 - Ç n F l st n’de İng l z mandası Başkent Pek n’de öğrenc ler sona erd ve İsra l Devlet hükümet n Versay Antlaşması kar- kuruluşunu lan ett . şısındak pas f tutumunu protesto etmek amacıyla ayaklandılar. Olay 22 Mayıs 1990 - Yemen tar he 4 Mayıs Hareket olarak geçt . Kuzey ve Güney Yemen’ n 18 Mayıs 1048 - İran b rleşmes le Yemen Cum- hur yet kuruldu. İranlı şa r ve b lg n Ömer Hayyam, İran’ın Selçuklular yönet m nde olduğu b r dönemde doğdu. N za- mülmülk ve Hasan Sabbah le okul arkadaşı olduğu r vayet ed l r. 10 Mayıs 1994 - Güney Afr ka 21 Mayıs 1991 - H nd stan Esk b r s yas hükümlü olan Nelson Mandela Gü- H nd stan esk Başbakanı Raj v ney Afr ka Cumhurbaşka- Gandh seç m kampanyaları nı oldu. Mandela, Afr ka sırasında yanına gel p kend s n tar h nde seç mle kt dara selamlayan b r nt har bombacısı- gelen lk l derd r. nın su kast ne kurban g tt . 2012 MAYIS / DERİN TARİH 11





Güldeste 2 Nisan 2012 sabahı huzur içerisinde ara- mızdan ayrılıp terk-i dünya eyleyen, doğumu Hanedan Defteri’ne kayıtlı son kişi olan Halamın Fatma ismi dedesi VI. Mehmed Vahidettin Han tarafından, Neslişah ismiyse büyük babası Halife Ab- dülmecid Efendi tarafından verilmişti. Ailemizin ge- leneği olarak baba tarafından hanım bireyler “Hala”, anne tarafından hanım bireyler ise “Teyze” olarak ad- Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın landırılır. Neslişah Sultan Efendi, babam Beyzade Ali torunu Arzu Enver Eroğan, Nisan ayında kaybettiğimiz Enver Bey’in annesi Naciye Sultan’ın yeğenidir. halası Neslişah Sultan’ı Derin Tarih’e anlattı. 3 Mart 1924 tarihli kanun gereği Osmanlı hane- OhasailmneeasDinnaleIn dan ailesinin tüm bireylerine “Türkiye Cumhuriyeti KsKOaaYnYIBTiselmTI TiiK! memaliki dahilinde” ikamet yasağı getirildiğinden 3 F(1a9tm21a-2NNeisslaşna2h0S1u2l)t. an 14 DERİN TARİH / 2012 MAYIS yaşında memleket haricine çıkarılmış ve ailemiz üye- leri o şartlarda bulabildikleri ülkelerde geçici olarak ikamet etmişler, Sultan Efendi kanadı ise annesiyle babası San Remo şehrinde yaşamını sürdürdüğünden yakınlığı dolayısıyla Nice şehrini seçmişlerdir. Babası- nın babası Abdülmecid Efendi önce Paris’te yaşarken sonra Nice’e taşınmış, bu vesileyle ailenin diğer bir bölümü de, çocukların birlikte büyümeleri, iklim vs. sebeplerle bu şehri ikametleri için seçmişlerdir. Baba- annem Naciye Sultan da Berlin’deki çalkantılı siyasî gelişmeler ve çocuklarının güvenliği nedeniyle önce Paris’e, sonra da Nice’e yerleşmiştir. Zorunlu gurbet yaşamı, aile büyükleri için azaplı ise de, onlar maddî ve manevî sıkıntıların, hatta açlı- ğın dahi çocuklara yansıtılmadığını, aile büyüklerinin gösterdiği muhabbet sonucu bütün yeğenlerin birlikte mutlu addedilebilecek bir çağ yaşadıklarını anlatırlar- dı. Bilhassa babam, Enver Paşa’nın oğlu Ali Enver Bey ile saygı ve sevgiye dayalı derin kardeşlik ilişkilerini hasretle ve uzun uzun naklederdi. Neslişah Sultan da diğer yeğenleriyle birlikte disip- linli devlet okullarında lise tahsilini tamamlayıp aynı zamanda evinde, büyüklerinden aldığı derslerin de neticesi olarak Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Alman- ca ve Arapça öğrenmiş; felsefe, edebiyat, din, müzik ve spor dallarında çok derin bir eğitim almıştı. Yahya Kemal’e göre annesi Sabiha Sultan, devrinin Türkçeye en mükemmel bir şekilde vakıf şahsiyetiydi. Nice’deki çocukluk dönemini bizlere anlatırken Abdülmecid Efendi’nin kendilerine şöyle dediğini naklederdi: “Telkin edilen vazifelerinizi yapın, Sultan olduğunuzu hiç unutmayın.” Anlattıklarından biri de şuydu: “Büyükbabam beni Fransa’da liseye kendisi gönderdi. Orada Fransızlar gibi yaşamamızı istedi. Büyükbabam, babamdan çok daha modern görüşlüydü. Babam Ömer Faruk Efendi ise okuldaki müsamerelere çıkmamıza dahi müsaade etmezdi.”

Neslişah Sultan Mısır’da yardım derneklerinde çalışırken... Babası Ömer Faruk Efendi’nin, çocuklarının Arzu Enver Eroğan arşivi tahsillerinin bitiminde Kahire’ye yerleşme ka- rarı neticesi Hıdiv ailesinden gelen, sonra Mısır Hanedan ailesinden bir hanım olarak Mısır’da Kral Naibi olan muhterem eşiyle ilgili şöyle der- neler yaşadığını sorduğumuzda şöyle demişti: di: “Adetlere göre ailelerimizin kararına uydum. “Her Hanedan gibi diyebilirim. Ailemin tarihiyle Ama sonradan anlaştık, arkadaş olduk. Çocukla- her zaman iftihar ettim. Mısır’da kocamın Hıdiv rımızı beraber büyüttük. Problemleri birlikte gö- ailesi bana her zaman Sultan muamelesi ederdi. ğüsledik. Annelik mesuliyet ve saadet demektir. Saraya gittiğimde ve Mubarra’da Mısır Prensesi Annelik çok güzel bir his bence.” olarak sıramı alırdım. Türkiye’ye döndüğüm za- mansa insanlar beni Sultan olarak görüp saygı İstanbul’da yaşadığı günlerde mevsiminde gösterdiler.” Boğaz’ı yüzerek geçen ve iyi bir binici olan Ha- lam “Mısır’da yaşamaya başladığımdan itibaren Mısır’da, başlarında General Necib’in bulun- at biniyordum. Zaten çok genç yaşta Avrupa’da duğu genç subaylar darbesini müteakip eşi Kral kayak yapmayı öğrenmiştim. Kayak, at binme ve Naibi, kendisi de bir anlamda Kraliçe olduğu deniz sporlarına 60 yaşıma kadar yoğun bir şekil- günlerde iktidara el koyan Nasır tarafından ağır de devam ettim” diye anlatırdı. suçlamalarla tutuklanıp uzun süre yargılandığı günlerde vakur duruşuyla yaptığı savunmalar ne- Mısır günlerini sorduğumda ise şöyle cevap ticesi canlarını kurtarabilmişler, ancak tüm var- vermişti: lıklarına el konularak eşi ve iki çocuğuyla birlik- te Mısır’ı terk etmek mecburiyetinde kalıp geçici “Hıdiv ailesinin yönettiği (fakirler için) Mu- olarak İsviçre’ye yerleşmişlerdi. barra Muhammed Ali adlı teşkilatta çalıştım. İki hastanenin başkanlığını yaptım. Beni 5 hastane- Üst üste iki ihtilal görmüş olmanın bir hanım ye başkan yaptılar. Her gün gider, çalışırdım. Bir olarak kendisini nasıl etkilediğini öğrenmek is- kısmı ise İskenderiye’deydi. Kliniklerde bizimle tediğimde “Bu herkese nasip olmuyor, böylelikle çalışan eczacılar tarafından Mısır’da sık rastlanan kendimi müdafaa etmeyi öğrendim” diye veciz hastalıklar için ilaçlar imal edilirdi. Denetimleri bir cevap almıştım. de habersiz yapardık. Ne mutlu bana ki, bu sohbetlerde onu uzun Komite Mısır’ın ileri gelen Müslüman, Kıpti ve uzun dinleme fırsatını bulmuşum. Yahudi hanımları, kardeşlerim Hanzade ve Necla ile Türkiye Sefiresi Emine Tugay, eski İmparatori- Tarihte en sevdiği kadını sorduğumda, “Melek çe Fevziye ve kardeşi ve Kralın kızkardeşi Prenses gibi annem Sabiha Sultan”, hangi yemekleri iyi Faize’den oluşurdu. yaptığını sorduğumdaysa “Çerkez tavuğu, saray limonatası, kızarmış pilav, saray usulü su böreği O sıralarda İsrail Devleti kurulmuştu. Fena (kaynar suya elleriyle dizerdi), sufle, pate, velha- muamele gören Filistinliler kaçmaya başladılar. sıl alaturka ve alafranga mutfağı bilirim” diye Kanaldan istifade ederek Mısır’a geçtiler. Biz de Komite olarak onlara kamplar kurarak mesken ve gıda temin ettik. Mısır’da Zagazig adında Süveyş’e yakın bir kasaba vardır. Orada da bir hastanemiz mevcut- tu. Süveyş’te İngilizlerle çıkan bir çatışma sonu- cunda yaralanan Mısırlılar hastanemizde tedavi edildi. Hastaları ziyaret etmek istedik ama Kral Faruk İngilizlerle ilişkilerinin bozulmaması için bizlerin gitmesine mani oldu. Daha sonra gitti- ğimizde güzelim Süveyş şehrinin mahvolduğunu gördük.” Mısır Sarayı’nda hissettikleri ve adetlerimizle ilgili anlattıklarını da sizinle paylaşmak istiyo- rum: “Hıdiv Hanedanı Türk kökenli bir aile oldu- ğundan adetleri Osmanlı teşrifat adetleriyle aynı- dır. Zira Mısır 1914’e kadar Osmanlı teb’asıdır.” 2012 MAYIS / DERİN TARİH 15

Güldeste DeDenizin mesleği ne? PaDişah! Arzu Enver Eroğan arşivi Halam, resmi bir ziyaret nedeniyle Mısır Kral Naibi Prenses olarak Osmanoğlu Hanedan azalarıyla ilgili ya- sak devam ederken Türkiye’ye gelmiş ve protokol ka- ideleri içerisinde karşılanmıştı. İkamet ve vatandaşlık- larıyla ilgili kanun düzenlemesi sonrası memleketine gelişinde vatandaşlık başvurusuyla ilgili emniyet birime başvurduğunda kendisine muhtelif sorular yöneltilmiş. Mesela Dedenizin ismi? Mesleği? Halamın cevabı şöyle olmuş: “VI. Mehmed Vahidettin Han, mesleği Padişah.” Soru: “Diğer dedenizin ismi ve mesleği?” Cevap: “İsmi Abdülmecid, mesleği ise Meclis kararı ile Halife.” Muka- bil soru: “Dinleri ne idi?” Elcevap: “Eee, Müslümanların Halifesi olduklarına göre, lütfen siz karar verin.” Tabii memurun ayağa kalkarak gösterdiği mahcubiyeti hiç unutmadığını söylerdi. cevap verirdi. Kendisine imrendiğimiz moda ve Neslişah Sultan’ın evinde Arzu Enver giyim kuşam hakkında “İnsan yakışanı giymeli Eroğan’ın doğum günü kutlanıyor. Önde solda ve kendi tarzını yaratmalı” derdi. yazar Kenize Murad, sağda Neslişah Sultan. Arkasında Ömer Eroğan ve Arzu Enver Eroğan. Klasik Batı ve Türk musikisini iyi bilirdi ve hay- ranıydı. Bir soruyu “Şan dersleri aldım. Daha çok Sadece bir kez, bir dönemde bazı hainliklere Alman bestecileri severim” diye cevaplamıştı. Za- şahit olduğunu kısaca aktarmıştı, o kadar. Bir te- manının dünyaca meşhur sanatçıları kendisiyle levizyon mülakatında “Dışarıya çıktığım zaman tanışmışlar, her biriyle güzel hatıraları olmuştu. hayran kaldığım bütün güzel şeylerin ailem tara- fından yapıldığını görmek beni çok mutlu ediyor” Son gününe kadar daima okurdu. Son yılla- diye veciz bir ifadesi olmuştu. rında daha çok tarih kitaplarını tercih ediyordu. Güncel gelişmeleri alışkanlık olarak takip eder, Geçtiğimiz yıllarda Rus Çariçesi, yanında Dev- muhteşem analizler sunardı. Nice akademisyen let Başkanının yakınları ve Duma üyelerinden vs. önemli kişi kendisine fikir danışırdı. oluşan bir heyetle İstanbul’u ziyaret etmişti. Bu esnada eşim (Ömer Eroğan) ile birlikte öğle ye- Günün birinde “Bu hayat size ne öğretti?” diye meğinde kendileriyle buluştuğumuzda bize uzun sormuşlardı da, “Her hadiseyi olduğu gibi kabul uzun Rusya’da açtıkları ve kazandıkları davayla ve Allah’a tevekkül etmeyi öğretti” cevabını ver- ilgili bilgiler verdiler. Birkaç gün sonra Çariçe’nin mişti. (diğer ülkelerde her şeye rağmen hanedan sıfat- ları devam etmektedir) saygı ve muhabbetlerini Asaleti nasıl tanımladığı sorulduğunda cevabı Halama iletmek üzere ziyaretine gittiğimde bu şu olmuştu: “Sadelik ve hürmet telkin etmektir.” konuyu da anlatmıştım. Cevabı şu olmuştu: “Yan- lış yaptılar. Ailemizden örnek almaları gerekirdi”. Her daim minnetle hatırlayacağım, şefkat dolu, ömr-ü hayatımda gördüğüm en vakur ve Diğer bazı Batı ülkelerinin örneklerine karşı kâmil insan, sevgili Halacığım, hissiyatı Doğu- Hanedan ailemiz her siyasî yönetime saygılıdır. lu, dağarcığı Batı ve Doğu kültür ve felsefesiyle Fakat Cumhuriyetin nadide çocuğu demokrasi- dolu, kadirşinas, rikkatli ve çok zarif bir Sultan nin, uzun yıllardır memleketimizde daha tam Efendi’ydi. olarak yerleşememiş olması, bundan dolayı halkı- mızın büyük zarar görmesi çok büyük bir üzüntü “Devlet-i ebed-müddet”, ailemizin diğer azala- kaynağı olmuştur. rının olduğu gibi kendisinin de hassasiyetle üze- rinde durduğu bir mefhumdu. Ailenin kurduğu Halam Neslişah Sultan Efendi’nin vefatı dola- ve büyüttüğü devletin devam ettiği ilkesinden yısıyla ailemize gösterilen nazik ve yakın ilgilerin hareketle bazı önemli konuların canlı şahidi ol- yoğunluğu eminim ki, merhumenin ruhunu şad, duğu halde hiçbir zaman Mütareke sırası, İstiklal bizleri de mütehassis etmiştir. Bunu sonsuza dek Savaşı ve sonrası dönemle ilgili, devlete zeval ge- unutmayacağız. lir endişesiyle hiç bilgi vermezdi, özellikle de çok sevip saysa dahi dışarıdan gelen kişilere karşı bu tavrına hassasiyetle riayet ederdi. 16 DERİN TARİH / 2012 MAYIS



Bunu da Gördük 18 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

FOTOĞRAF: MUSTAFA CAMBAZEDİRNE EVLİYA KASIM PAŞA CAMİİ 1479 2012? Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Hân’ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın! Ne haybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Mehmed Akif (1921) 2012 MAYIS / DERİN TARİH 19

EşyEaşnyaınnınKaKlablbii SAVAŞIN EN ZARİF HALKASI: ZİHGÎR Murat Özverİ [email protected] » Zihgîr nasıl Fotoğraf: Suat Gürsoy sultana şöyle bir akıl verir: “Sultanım! Bunlar çok kullanılır? iyi savaşçılar ve ok-yay kullanma becerileri ina- Zihgîr, yay nılmaz seviyede. Başparmaklarını kes ve kurtul çilesini çeken elin onlardan!” Gazneli Mahmud bu önlemi çok sert başparmağına takılır bulacak, “Tescil edilmiş bir suçu olmayan Müslü- ve parmak çileye man ahaliye reva gördüğün bu mudur? Ne gad- dolandıktan sonra el, dar adammışsın!” diye onu azarlayacaktır. Sultan, şekildeki gibi “mandal” Selçukluların askerî ve siyasî aktivitesini kontrol diye tabir edilen etmek için daha kansız bir yol bulur. Kardeşler- biçimde kapatılarak den biri olan İsrail Arslan Yabgu’yu bir işret mec- kilitlenir. lisinde sarhoş edip rehin alır. G azneli Mahmud, sultanlığının Asya ve Ortadoğu okçuluğunu Batılı okçuluk yakınlarında konatını kuran ve ekollerinden ayıran en önemli özellik, yay çilesi- çadır sayısı günbegün artan Sel- nin başparmakla çekilip bırakılmasıdır. Yukarıda çukluları iktidarı için potansiyel aktardığım diyalog, Türk okçuluk kültüründe bu bir tehdit olarak görmektedir. tekniğin izlerini Selçuklulara kadar sürmemizi sağlar. Bu tekniğe göre yay çilesi çekilirken el, Onları nasıl kontrol altında tuta- “mandal” diye tabir edilen özel bir biçimde ka- patılır ve başparmağa özel bir yüzük takılır. Bu cağını kara kara düşünürken, dönemin Tus valisi yüzük hem parmağı çilenin baskısından korur, hem de atış balistiğine bazı olumlu katkılarda bulunur. Osmanlılar bu özel okçu yüzüğü için Farsça bir tabir kullanmışlardır: “zihgîr”. Orijinali “zehgîr” olan terim, “kiriş” ve “çeken” sözcüklerinden mü- teşekkil bir bileşik kelimedir. Memlûkların okçu- Zihgîrin Bizans dönemine Selçuklu dönemine ait Osmanlı döneminde Moğol dönemine Kore medeniyetinde kıtalar ait bronz zihgîr metal zihgîr kullanılan kemik ait deri zihgîr kullanılan deri arası zihgîr parçalı zihgîr yolculuğu 20 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

luk risâlelerinde geçen ve zihgîr için kullanılan Fotoğraf: Fuat Özveri Fatİh de zİhgîrcİ İdİ! “engüştvâne” de Farsçadır. Farsça terminolojinin sebebi, okçuluk becerileri tarihî belgelerle sabit » Dr. Murat Özveri’nin yaptığı Türklerde her bireyin bir olan Sasanilerin İslâm öncesi Türk devletleriyle gümüş zihgîrlerden iki örnek… meslek sahibi olması gele- kurmuş oldukları askerî ve siyasî ilişkiler olabi- neği doğrultusunda, birçok leceği gibi, İslâm dünyasının seküler sahalarında » Gümüşten, Osmanlı padişahı da ciddi bir Farsçanın hâkim dil olması da olabilir. fildişinden, meslek eğitiminden geçmiştir. kemikten… İstanbul’un fatihi II. Mehmed, Osmanlı’da zihgîrin pîrleri Dr. Murat Özveri’ye ait bahçıvanlığın yanı sıra bu pirinç, fildişi ve gümüş meslekte de eğitim görmüştü Türk okçuluğunun en iyi dokümante edilmiş örneklerde görüldüğü ve bir zihgîrci idi. safhası, Osmanlı okçuluğudur. Osmanlı’da ok- üzere, zihgîrler kemik çuluk sadece bir savaş sanatı değil, 15. yüzyılın ve boynuz gibi yarı SaSanİlerden başından itibaren sistemli ve kurumlaşmış bir kıymetli ve kıymetli bugüne zİhgîr spor dalıdır da. Ok meydanları, sadece ok atmaya metaller ile yarı tahsis edilmiş vakıf hüviyetinde kurumlar olarak kıymetli taşlardan Osmanlı sözlü geleneğinde yalnız İslâm dünyasında değil, dünyada da bir is- yapılırdı. Müzelerde, zihgîrin icadı Hz. Muhammed tisnadır. Atıcılar tekkesinde bir antrenör nezare- yeşim taşından (sas) ile Hz. Ali arasında geçen tinde, belli bir eğitim metodolojisiyle yetiştirilen yapılıp altın kakmayla bir diyaloğa dayandırılır. Riva- kemankeşler (ok atıcıları), yine belli kurallara ve süslenmiş, Mors dişi yete göre, Hz. Ali ok atarken formalitelere uygun olarak icazet alırlardı. Bu veya mineden yapılmış yayın çilesinin parmağını sporcuların kıran kırana rekabeti, hatırı sayılır nadide örnekler de acıtmasından şikâyet etmiş. bir üretim sektörü tarafından desteklenip bes- mevcuttur. Peygamber de “Ya Ali! Bir lenmekteydi. yüzük yapıp parmağına taksana!” demiş. Bu hikaye, İs- Osmanlılar, ulaşılması bugün bile imkânsız lamiyeti kabul eden Türklerin menzil rekorlarına imza atmakla kalmadılar, Orta Asya’dan getirdikleri bu Asya tipi kompozit yayı teknik açıdan en mü- savaş sanatına nasıl alternatif kemmel hale getirdiler. Yay ve ok yapan ustalar kılıflar diktiklerini açıkça gös- (kemangerler ve tîrgerler) esnaf loncaları halin- terir. Çünkü İslam öncesi ve de örgütlenmişlerdi. Okçuluk sanatının olmaz- erken İslam-Arap dünyasında sa olmazı olan zihgîrin yapımı da bağımsız bir başparmak çekişinin tanınma- esnaf-zanaatkâr loncası tarafından üstlenilmişti. dığı nı biliyoruz. Müslümanlar Pîrleri, Mustafa Kâni’ye göre Ali bin Ebû Tâlib, gerek bu atış tekniğini, ge- yani Hz. Ali, Evliya Çelebi’ye göre ise Şaghal bin rekse bu tekniğin ayrılmaz bir Sa’îd Kâşî’ydi. parçası olan kompozit yayı, Sasanilerle yaptıkları savaşlar- Murat Özveri da veya onları nihai yenilgiye Dr., Okçuluk Araştırmaları uğrattıkları 642 yılından sonra Derneği kurucusu. girdikleri Maveraünnehir’de, başka bir deyişle Güney Tür- kistan topraklarında öğrenmiş olmalıdırlar. bİr akSeSuar kİ padişah portrelerinde da ilişkilendirilebilir. dışında -mesela zengin rütbeye İşaret! de zihgîrin başparma- Babürşahlar Devleti’nde tüccarlar tarafından- bir ğa takılı görünmesi zihgîrin kuşağa bağlı bir statü sembolü olarak Osmanlı kemankeşleri bu geleneğin parçası ipin ucunda, “askerî elite takılması, Osmanlı’da şans getirdiğine inana- olabileceği gibi, bu mensubiyet”in bir gös- da böyle bir sembolizm rak zihgîrlerini devamlı okçuluk aksesuarının tergesi olarak taşınan olabileceğini düşündür- başparmaklarına takılı cengâverliğin görsel aksesuara dönüşmesi, mektedir. vaziyette taşırlardı. Bazı bir simgesi olmasıyla hatta Çin’de askerî elit 2012 MAYIS / DERİN TARİH 21

Keşifler SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN İNGİLTERE’YE ATADIĞI ŞEYHÜLİSLÂM ABDULLAH QUILLIAM Yazışmalarında “Kulları İngiliz Müslümanı” veya “Şeyh Abdullah Kuviliyam” gibi imzalar kullanan Quilliam, Osmanlı Nişanı ve Şeyhu’l-İslâm pâyesine sahiptir. MEHMET ŞEKER [email protected] İ ngiltere’de İslâm ve Müslümanların Abdullah Quilliam’ın hayatı hakkında en ge- tarihi ile ilgili bir konu ne zaman niş bilgilerin bulunduğu kitabın kapağında eser gündeme gelse, Şeyh Abdullah Quilli- şu ifadelerle tanıtılır: “1893 yılında Osmanlı Ha- am (1856-1932) ilk akla gelen isimler- lifesi II. Abdülhamid tarafından Britanya Adaları den olur. Nitekim İngiltere’deki Kube Şeyhi olarak takdir edilen ve karizmatik bir vâiz olan Quilliam, Viktorya zamanı Liverpool şehrin- Publishing Yayınevi’nce neşrolunan de İslâmiyet’i kabul eden önemli sayıda kişinin oluşturduğu son derece dikkat çeken bir Müslü- Viktorya Zamanı Britanyası’nda İslâm: man cemaati vücuda getirdi. Başarılı bir avukat olan Quilliam, şehrin fakir insanlarının hakları Abdullah Quilliam’ın Hayatı ve Zamanı (2010) adlı için mücadele etti.” eser Ron Geaves tarafından hazırlanmıştır. Ron Belki de önümüzdeki aylarda yine İngiltere Müslümanları veya Britanya Adalarında 1770- Geaves, Liverpool Hope Üniversitesi’nde ‘Karşı- 1918 arasında İslâm’ın serüvenini ele alan bir başka eserin yayınlandığını göreceğiz. Bu eserin laştırmalı Dinler’ alanında çalışmalar yapan bir yazarı Yaqub Zeki, İngiltere’deki Şeyhülislâm’ı tanıtmaktan çok, Britanya Adalarındaki Şeyhul II. Abdülhamid, Quilliam’a tarafsız İslâmlığın konumunu tartışmaya açmaktadır. bir kişi olarak güvenip devlet Onun yaklaşımına göre Quilliam, Osmanlı bü- iç politikasıyla ilgisi olmadığını rokrasisi için İngiltere basınındaki ilgili haberle- düşünerek onu Şeyhülislâmlık ri ya İngiltere Elçiliği ya da doğrudan saraya bil- payesi ile taltif etmiştir. diren veya raporlar veren bir haber kaynağı idi. İkinci olarak, Sultan II. Abdülhamid, Quilliam’a araştırmacı olup, özellikle Güney Asya Dinleri ve tarafsız bir kişi olarak güvenmiş olup devlet ida- Din konularında uzmanlaşmış bir profesördür. OSMANLI YAYINCILIĞINDA Abdullah Quilliam hakkında haber, İslâmiye’ye Bir Suâl ve Abdullah QUILLIAM’IN İSLAM yazı ve yorumları yayınlanmıştı. Kuvilyam Efendi’nin Cevâbı adıyla MEDHİYESİ Biz bunlardan Quilliam’ın İslâm Tevsî’-ı Tıbâ’at Matbaası’nda dini ile ilgili diğer eserleri yanında; yayınlanmış olan 32 sayfalık bir Arşiv belgelerinin yanında, Sebilûrreşad Kütüphanesi’nin 13 risâleye dikkat çekmek istiyoruz. dönemin Osmanlı basınında da numaralı yayını olarak Ulemâ-yı Bu risâleyi Türkçeye Aksekili Ah- 22 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

resinin iç politikasıyla ilgisi olmadığını göz önü- » Quilliam’a dair en kapsamlı kitap ne alarak onu 1894 yılında Şeyhülislâmlık pâyesi ile taltif etmiştir. Yaqub Zeki, bunun en belirgin İngiltere’deki Kube Publishing’in yayınladığı Viktorya Zamanı sebebinin, Osmanlılarla Habsburglar arasında Britanyası’nda İslâm: Abdullah Quilliam’ın Hayatı ve Zamanı Bosna konusunda ortaya çıkmış olan benzeri olaylar ve konularda Osmanlı hâkimiyeti dışın- adlı eserde Ron Geaves, Quilliam’ın eserleri ve öğretileri daki Müslüman azınlıkları desteklemeye yönelik yanında bugünün Britanyalı Müslümanları arasındaki olabileceğini düşündürmektedir. efsanevi rolünü de ele alıyor. Quilliam’a aile boyu nişan re Şeyhülislâm’ı” ibareleri, doğrudan kendisinin Şeyhülislâm olarak kabul edildiğini veya kendisi- Bu konudaki görüş ve yorumları daha da zen- ne bu pâyenin verildiğini gösterir. ginleştirmek mümkün. Ancak, bu yazımızda daha çok Abdullah Quilliam’ın Osmanlı sarayı, Ayrıca faaliyetleri sebebi ile takdir edildiğini bir başka ifade ile Yıldız Sarayı ile ilişkilerine gösteren taltifnâmeler verildiğini de belgeler- dair Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür- den anlamak mümkün. Nitekim Yıldız Saray-ı lüğü Osmanlı Arşivi’nde bulunan birkaç belgeyi Hümâyûnu Baş Kitabet Dairesi’nce kaleme alı- tanıtmakla yetineceğiz. nan bir taltifnâmede Abdullah Quilliam’a 4. de- receden bir Osmanlı Nişanı verildiği anlaşılıyor. Arşivde yer alan belgelerden ilki; 1306/1890 Metni şöyledir: yılına ait olan, Abdülhak Hamid’in İngiltere’de “Ma’rûz-ı Çaker-i kemineleridir ki çıkan Star gazetesinde o zaman Quilliam ile ger- İngiltere devlet-ı fahimesi teb’asından Ab- dullah Quilliam Efendiye dördüncü rütbeden çekleştirilmiş bir röportajın kendi takdimi ile ya- Osmânî nişân-ı âlisi ihsân buyrulmasına meb- pılmış bir tercümesini ihtiva eden bir metin. İlk defa yayınlanan bu belge, Quilliam’ın Osmanlı devlet erkânı tarafından tanındığını ve hakkın- da sarayın bilgilendirildiğini gösteren bir rapor hükmünde. Artık bundan sonra Abdullah Quil- liam sık sık yazışmalara konu olmuş; ya kendisi tarafından ya da farklı kaynaklarca hakkında bil- giler akmaya devam etmiştir. İşte bunlar arasın- da, Quilliam’ın faaliyetleri, Liverpool’daki Müslü- man cemaati, onlar hakkında İngiltere basınında çıkan haberler ve yorumlar ile doğrudan kendisi, ailesi veya yakınları hakkında yaklaşık 20 sene (1890-1910) süren farklı zamanlarda yapılmış ya- zışmalar bulunmaktadır. Abdullah Quilliam tarafından bizzat yazılmış olanlarda, çok sade olarak mührü ile “Kulları İngiliz Müslümanı” veya “Şeyh Abdullah Kuvili- yam” gibi imzalar attığı görülür. Bu arada ken- disinin Liverpool’da çalışma bürosunun anteti olarak görülen “Office of the sheikh-ul-islam of the British Isles” veya “Abdullah Kuviliam İngilte- med Hamdi, Arapçadan tercüme dinleri nesh etmesinin tabii bir du- dikkat çekerek şunu ilâve etmek- etmiştir. Hacim olarak ufak olsa rum olduğuna, bununla beraber tedir: “Medeniyet ne kadar terakki da muhteva bakımından kıymeti İslâm dininin ilelebet bâki kalaca- etse yine kavâid-i İslâmiye (İslam hâiz olduğunu belirten Ahmet ğına işaret ettikten sonra, İslâm’ın esasları) hâricine çıkılmayacağını Hamdi Aksekili, bu kitapçıktan bütün dinlerin en tercihe şayânı ve itiraz kabul etmiyecek bir sûrette Quilliam’ın, İslâm dininin geçmiş efdali olarak kalacağını belirttiğine isbat ediyor.” 2012 MAYIS / DERİN TARİH 23

Keşifler ni mu’âmele-i lâzimenin îfâsı şeref-sudûr buyrulan irâde-i seniyye-i Cenâb-ı Hilâfet-penâhi îcâb-î âlîsinden olmakla ol bâbda emr u ferman Hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fî 24 Zilhicce sene (1)315 ve fî 4 mayıs sene (1)314. Ser kâtib-i Hazret-i Şeyriyâri Muhsin.” Devlet tarafından üstün hizmet karşı- lığı verilen, çoğunlukla süslü ve kıymet- li taşlarla bezenmiş bir çeşit madalyon olan “Nişân-ı Osmânî”nin yalnız Abdul- lah Quilliam’a değil, aynı zamanda ailesi efrâdına da verildiğini görüyoruz. Buna ör- nek olarak, yanda Osmanlıca aslını gördü- ğümüz 121 irade numaralı belgeyi aşağıya aynen aktarıyoruz: “Ma’rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki, » BOA Abdullah Kuvilyam Efendi’ye altın ve gü- C M müş imtiyaz madalyası ve zevceleri Hanna Y CM Hadice Kuvilyam ve Meryem Kuvilyam ha- MY CY nımlara ikinci rütbeden şef kat nişân-ı Hümâyûn ve de de faaliyet gösterdiğini ve bu gö- CMY revlerinin günü gününe takip edildiğini Yıldız K kerimeleri Hanife ve Meryem Kuvilyam hanımlara Sarayı Baş Kitâbet Dairesi’ne gelen bir başka telgraftan anlıyoruz. ammi Ğulâm Ali Kuvilyam Bey’e Zayi’ madalyası Manastır’dan Şifre: ve mahdûmı Muhammad Efendi’ye beşinci rütbe- “Dün akşam buraya vâsıl olan Abdullah Quilli- den Mecîdî nişân-ı zîşânı ihsan buyuruldığından am Efendiye hurmet-i lâzime ifâ ve ahvâl-i sâbıka ve hâzırayâ dâir İngiliz matbûûatının hılâf-ı hakîkat muâmele-i lâzimenin îfası şeref-sudûr olan irâde-i (gerçeğe aykırı) neşriyâtını mâdde-i tekzîb idecek ma’lûmat-ı sure-i mükemmelede ihzâr kılmakda seniyye-i Cenâb-ı Hilâfet-penâhî îcab-ı âlîsinden ol- olduğu ma’rûzdur. 18 Şubat (1)320 Vâli Hâzim.” mağla ol bâbda emr u ferman Hazret-i men lehû’l- Bu örneklerden anladığımıza göre Abdullah Quilliam ile ilgili yapılacak araştırmalarda Osman- Karizmatik bir vâiz olan Quilliam, lı arşivinde bulunan onlarca belgenin mutlaka Viktorya döneminde, Liverpool’da bir değerlendirilmesi gerekiyor. Hatta yazımızın ba- Müslüman cemaati vücuda getirdi. şında da belirttiğimiz gibi, İngiltere’de yayınlanan çalışmalar gözden geçirilmeli ve İngiliz arşivleri emrindir. 13 Zilka’de (1) 322 /6 Kanûnîsânî sene de mutlaka taranmalıdır. Bu yolla sadece Osmanlı (1) 320 Serkâtb-ı Şehriyarî Muhsin.” tarafından “Britanya Şeyhülislâmı” olarak tayin edilen Abdullah Quilliam’ın hayatı hakkında bil- Bu belgeden anlaşıldığı üzere Abdullah giler elde edilmekle kalınmayacak, aynı zamanda Quilliam’ın 2 eşi bulunmaktadır. Ayrıca 2 kızı ile İngiltere’de İslâm’ın ve Müslümanların tarihi hak- 1 oğlunun adı geçtiği gibi, amcası da zikredilir. kında da yeni bilgi ve belgelere ulaşılacaktır. Bu belge sayesinde sadece kendisi hakkında de- ğil, ailesi hakkında bilgiye ulaşıldığı gibi, onların Mehmet Şeker Müslüman olduklarını da öğrenmemiz bakımın- Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dan önem taşır. Bu belgede adı geçmeyen küçük İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. oğlu Ahmed hakkında da, İstanbul’da “Mekteb-ı Sultanîye’ye meccânen ve leyli (yatılı) olarak” kay- dedildiğini gösteren bir başka belgeden bilgi sa- hibi olmaktayız. Abdullah Quilliam’ın Osmanlı sınırları için- 24 DERİN TARİH / 2012 MAYIS



Defter İSMAİL KARA 27 MAYIS DARBESİ’NİN DİNİ VAR MI? » Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi'nde Türk Düşünce Tarihi ve İslam Ahlâkı Ana Bilim Dalları başkanıdır. Peşinde olacağımız soru şu: Cumhuriyet Türkiyesi’nde Üçüncü tarafı uluslararası çevreler oluşturuyor. Onlar ihtilâllerin, özellikle de 27 Mayıs darbesinin din ile, dinî daha programlı; bir taraftan içeride ve dışarıda gücünden alanla irtibatı, ilişkisi nedir? Bu soru sadece “tarih olmuş” henüz emin olmayan ihtilâlcilerin (bütün politikalarına bir olayın sorusu, o olay içinde yer almış kişilerin, kurum- olduğu kadar) din politikalarına yön vermeye, diğer taraf- ların, çevrelerin, hatta fikirlerin sorgusu, muhakemesi ve tan da yerinden olma ihtimali kuvvetli dinî fikirlerin ve ha- tahlili olsaydı, işimiz muhtemelen daha kolay ve rahat reketlerin bir kısmını canlandırarak, bazılarını zayı atarak olacaktı. Halbuki devamlılık kazanan darbe hadisesinin ama hepsini kendi istikametine doğru sevketmeye hazır bizzat kendisi, programı ve mantığının yahut tortuları ve isteklidir. ve neticelerinin, bugün en geniş mânasıyla dinle alakalı bütün sahalarda deveran eden karmaşık bir zihniyete, bir Darbeler d ne de müdahale eder ilişkiler ağına, aktüel olarak siyasî akışı ve dinî yaklaşımları hâlâ etkileyen, yer yer belirleyen bir mahiyete bürünmüş Türkiye’de darbe tara arının din meseleleri etrafındaki olması soruları ve sorguları daha hayatî, bir o kadar da zor mantığını ve ilk bakışta karmaşık, ilkesiz, çelişik gibi du- ve çetrefil kılıyor. Ayrıca meseleye nereden, hangi önce- ran hareketlerini görmek için uygun bir yerden başlaya- liklerle baktığınıza göre cevapları değişiyor, problemleri lım isterseniz. Siyasî ve iktisadî alanda olduğu kadar din derinleşiyor. sahasında da derin yaralar açan ve toplumsal yarılmalar meydana getiren 27 Mayıs İhtilâli’nin Millî Birlik Komitesi Askerî darbelerle dinî meseleler arasındaki ilişkinin bir üyesi Alparslan Türkeş, 17 Temmuz 1960 tarihli Cumhuri- tarafında elbette ihtilâllerin ruhu ile devleti ele geçiren / yet gazetesine verdiği röportajda dinle ilgili konulara da devlet olan silahlı gücün, subayların Türkiye’de din vâkıası temas ediyor. 1969 yılı sonlarında Erbakan-MNP hareke- etrafındaki bilgileri, düşünceleri, laiklik anlayışları ve ide- tinin ortaya çıkışı ile birlikte Türkleşmek yanında dindar- olojilerinin ana istikametleri var. Diyanet İşleri Başkanlığı laşmaya doğru bir siyaset de takip edecek olan Albay, o başta olmak üzere din meseleleriyle bir şekilde ilgili res- sıralar başka bir tarafın sözcülüğünü yapmaktadır. Prog- mi dairelerin, din eğitimi veren kurumların, bürokrasinin, ramlı olduğu açık olan soruların ve cevapların akışı şöyle: muhafazakâr basının da isteyerek yahut icbarlar netice- sinde fakat her seferinde bu ruha ve programa doğru “Atatürk inkılapları onun ölümünden sonra yerlerinde hareket etmeye başladığını görüyoruz. saymamış olsalardı, belki de bu davayı şimdiye kadar hal- letmiş olacaktık. İkinci tarafta her darbe sonrasında dinî inançları, dü- şünceleri ve yaşama biçimleri irtica, hurafe ve bâtıl inanç - Atatürk inkılapları yerlerinde saymadılar, gerilediler. üzerinden ağır tenkitlere ve karalamalara maruz kalan Din, kıyafet ve en mühimi zihniyet sahasında gerilediler. mütedeyyin Türk halkı ile dönüştürülmek, sisteme bağ- lılıkları artırılmak istenen dinî-siyasî gruplar, cemaat ve Kıyafet derken Türk kadınını o utanılacak kılığa sokan tarikat yapıları bulunmaktadır. çarşafı kastediyorsunuz değil mi? (sualime bir sualle muka- bele etti). - Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşa- 26 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

fın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını müdahalesinin akabinde İmam Hatip Okulları camiasının gördünüz mü? bir kanadı olarak Tayyar Altıkulaç ve ekibini Diyanet’e ta- şıyan, Ankara İlahiyat Fakültesi kadrosuyla yakın münase- İnkılaplar mevzuunda yalnız din, kıyafet ve zihniyette mi betler geliştiren de bu zattır. geriledik? Fakat bu işin bir tarafıdır ve genellikle yapıldığı gibi —Hayır Türkçecilikte de… Türkçecilik bu millete sadece buraya yoğunlaşıldığı zaman meselenin boyutları Atatürk’ün en büyük, en faydalı hediyelerinden biri idi. tam olarak anlaşılamaz. Türkiye’de ve İslâm dünyasında Evvela ezanı Arapça okutmakla buna ihanete başladılar. darbeler ve müdahalelerle her türden dinî hareketlerin canlanışı ve yükselişi arasında -zannedilen ve dillendirile- Ya Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi teşebbüsleri? Sabıkların nin aksine- doğru bir orantının bulunduğunu da görmek [Demokratların] baltaladıkları bu teşebbüslere taraftar mı- gerekiyor. Bir başka şekilde söylersek darbeler uluslararası sınız? programlara ve taleplere de uygun olarak dinî düşünce ve hareketlerin, grupların, cemaatların bazılarını biçimsiz- —Mutlaka… Türk camiinde Türkçe Kur’an okunur, leştirerek aşağıya doğru çekmeye çalışırken bazılarını da Arapça değil”. kontrolü artırarak, içini boşaltarak yukarıya doğru itmek- tedir. Karmaşık bir program ve ilişkidir bu. İnerek ve çıka- Türk kadınının utanılacak kılığı, kara çarşaf, Türkçe iba- rak darbe koalisyonlarına girenler dönemlere göre yer ve det, Türkçe ezan gibi tehditkâr, kaba ve karşı tarafı yarala- rol değiştirebilir; bu yüzden hangilerinin tekdir, hangileri- yıcı, sindirici sert unsurlar üzerinden kurulan bu merkezî nin takdir gördüğü sorusunun her zaman için geçerli ve dinî söylemin tarihi elbette 27 Mayıs’la başlamış değil. doğru bir cevabı yoktur. Belli ki ihtilâl de Tek Parti dönemi din politikalarına atıfta bulunuyor, onu talep ediyor. Yalnız askerî darbe çok partili Ayrıca bir askerî dönemin katı, radikal, muhalif, mağ- hayata geçiş döneminde kısmen sağalan, büyük ölçüde dur dinî grupları ve kişileri bir sonraki askerî dönemin kabuk bağlayan bir yarayı fütursuzca açıyor, din üzerin- ılımlıları, muktedirleri ve muvafıkları da olabilirler, olu- den yarılmayı derinleştiriyor. Türk aydınlarının ve üniversi- yorlar. Zaten siyasî merkezler için birinci sırada önemli te mensuplarının, hususen din üzerinden kesin çizgilerle olan dinî düşünce ve hareketlerin (her türlü hareketin) ortadan ikiye ayrılması da bu tarihten sonradır. 12 Mart, şeriatçı-radikal veya seküler-mutedil-ılımlı-liberal olup 12 Eylül ve 28 Şubat sonrasında da bu söylem askerler, olmaması değil, konjonktürel olarak uygunluk ve kulla- bürokrasi, basın ve bazı ilahiyatçılar üzerinden aşağı yuka- nışlılık derecesidir. rı aynı şekilde yeniden inşa edilecek yahut canlandırılarak tedavüle sokulacaktır. Elbette yarılma da artacak. Diyanet İşleri Başkanlığı ve taşradaki mülkî-askerî amirler üzerinden camilerde 27 Mayıs hutbeleri okutan Ara bilgi olarak zikredelim; darbelerin din politikala- Millî Birlik Komitesi’nin, Türkeş’in röportajından birkaç rındaki devamlılığı gösteren ilginç örneklerden biri Millî gün sonra, 25 Temmuz 1960 tarihinde yayınladığı 35 nu- Birlik Komitesi üyesi Mehmet Özgüneş (1921-1992) olma- maralı tebliğ tam da bu ikinci hatta işaret ediyor gibidir. lıdır. 27 Mayıs İhtilâli’nden itibaren vefatına kadar din me- Aynı merkezin karşı programını yahut aynı koalisyonun seleleriyle yakından ilgilenen / ilgili kılınan Özgüneş, 12 bir başka yönünü seslendiren, kendince dinî alanı koru- Mart muhtırasından sonra kurulan 1. Nihat Erim (26 Mart maya ve garantiye alan bu bildiri şöyle: 1971-11 Aralık 1971), güvenoyu alamayan Sadi Irmak (17 Kasım 1974-31 Mart 1975) ve nihayet 12 Eylül darbesin- “Vicdan hürriyetinin hazinesi olan mukaddes dini- den sonra kurulan Bülent Ulusu (12 Eylül 1980-13 Aralık mizin, irticai ve siyasî cereyanlara âlet edilmeden, 1983) hükümetlerinde Diyanet’ten (ve elbette dinle ala- kalı başka işlerden de) sorumlu devlet bakanıdır. 12 Mart İsmail Kara arşivi » 27 Mayıs İhtilâli’nin hemen akabinde İmam Hatip Okullarının kapatılması da gündemdeki yerini almıştı. Org. Cemal Gürsel bir grup üst düzey subay ve bürokrat- la, rivayetlere göre “meseleyi yerinde tetkik ve tahkik” için İstanbul İmam Hatip Okulu’na gelmiş, hocalarla ve talebelerle görüşmüş, ders dinlemiştir. Bu ziyaretle İmam Hatip Okulları o gün için sert tartışmaların dışına çıkmış olsa da her askerî müdahale sonrasında kapatıl- maları, sayılarının azaltılması yahut önlerinin tıkanması canlı bir tartışma konusu olmaya devam edecektir. Fotoğrafta Gürsel ve beraberindekiler bu ziyaret son- rasında İstanbul İmam Hatip Okulu’nun anakapısında idareciler, öğretmenler ve İlim Yayma Cemiyeti men- suplarıyla birlikte görülüyorlar. Tarafların yüzlerinde tedirginlikten ziyade memnuniyet ifadesi var. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 27

Defter saf ve lekesiz kalması, Millî Mirlik Komitesi’nin en büyük ve samimiyetleriyle çalışan fedakâr Millî Birlik Komitesi emelidir. ve hükümeti etrafında, ona tam bir itimat ve rabt-ı kalb etmek, onun gösterdiği hak ve fazilet yolunda yürümek, Vatandaşlarımızın din hakkındaki inanış ve ibadetle- her Müslüman Türk için dinî, vatanî bir borçtur. Dine, di- rine ‘Ne kanun ve ne de zor kuvveti ile’ müdahale edi- nin icaplarına herhangi bir müdahale vukuu endişesine lemez. mahal olmadığına işte Millî Birlik Komitesi’nin bu tebli- ği gayet açık resmi bir teminattır. Buna can u gönülden Bu maksatla, şunu kesin olarak belirtmek isteriz ki, teşekkür ederek müsterih ve mutmain olmak icap eder” bazı teşekkül ve şahıslar tarafından yapılan, ezan ve (“Resmi tebliğ: Dine hiçbir suretle müdahale edilemez”, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe okutulması mecburiyeti gibi, va- Sebilürreşad, XIII / 311, Temmuz 1960, s. 162-63) tandaşlarımızın zihinlerinde yanlış kanaatler uyandıracak istidatdaki beyan, tefsir ve propagandalar, hiçbir suretle Bu hissiyatın darbeci siyasî odağın din merkezli olarak Millî Birlik Komitesi’nin fikirlerini ifade edemez” (Resmî yapmak istediklerinden birinin ciddi bir karşılık bulması Gazete, 30 Temmuz 1960, s. 1856). mânasına geldiğinde şüphe yoktur. Fakat aynı zamanda siyasî güce ve devlete karşı doğrudan muhalefeti benim- Muhafazakâr çevreler darbelere karşı mı? semeyen, böyle kriz ve şiddet zamanlarda sabır-taham- mül-temkin “politika”larını devreye sokarak geriye çeki- Millî Birlik Komitesi’nin bu beyanatı mütedeyyin, len, nihayetinde üzerlerine kapanan kapıların açılacağı muhafazakâr kesim tarafından sevinçle, takdirle karşı- uygun zamanı kollayan mütedeyyin kesimin, karşısındaki lanmış ve Türkeş’in seslendirdiği “düşman” programa ce- tara ardan biriyle, bir yerden münasebete geçerek bu- vap verdiği için de açıkça desteklenmiştir. Devrin etkili nun üzerinden inancını ve varlığını sürdürme teknikleri- mukaddesatçı-dindar yayın organlarından Sebilürreşad ne de kuvvetle işaret eder. dergisinin bu beyannameyi ilk sayfadan verdikten sonra, muhtemelen Eşref Edip tarafından kaleme alınmış 2 say- Zor soru şurada: Sebilürreşad’ın benzerleri çok olan falık müsbet bir yorum yazısını neşretmesi temsil gücü bu tavrı yahut 27 Mayısçılarla münasebetleri iyi olan yüksek destek örneklerinden biri olarak verilebilir. Aynı Erbakan’ın 60’lı yıllar biterken “önce ahlâk ve maneviyat” sayının kapağında Cemal Gürsel’in asker kıyafetli büyük sloganıyla yola çıkan bir siyasî hareketin öncülüğünü bir fotoğrafı var. Yorumun son cümleleri, okuyucuların- yapması, Necip Fazıl’ın Rapor 13’te 12 Eylül darbesini dan ihtilâlci devlete ve hükümete tam bir itimat ve halis methiyeler düzerek karşılaması… Türkiye’deki İslâm bir itaat talep etmektedir: meselesine, dinî düşünce ve hareketlere nasıl, ne yolda, hangi istikamette etkide bulunmuştur? Kişileri kaldı- “(…) Millî birliğe, millî vahdete hürmet etmek, bu- rın, yerine 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine alenen veya gün her zamandan ziyade millî ve vatanî bir vazifedir. zımnen destek veren cemaat ve tarikat yapılarını veya Fikirleri teşettüte uğratacak, gönülleri rencide edecek, muhafazakârların idaresindeki dernek ve vakı arı koyun, iman ve itikatları sarsacak her türlü ayırıcı tefrika ve ni- soru ağırlığından hiçbir şey kaybetmeyecektir. faka sürükleyici hareketlerden sakınmak, millet ve dev- letimizi selâmet ve saadete isâl etmek için bütün gayret İsmail Kara arşivi » Millî Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel’i tam sayfa ağırlayan Sebilür- reşad mecmuasının bu kapağı ihtilâllerle mütedeyyin çevreler arasındaki çok taraflı ve istisnai olmayan problemli ilişkiyi göstermek bakımından anlamlı bir tercihe yahut bir baskıya işaret ediyor. Başka şaşırtıcı şeyler de var: 27 Mayıs Derbesi’nden sonra Diyanet İşleri başkan yardımcılığı görevine getirilen emekli general ve tarikat men- subu Sadettin Evrin, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber için geçen “vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn” (“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”, Enbiya, 21/107) âyet-i kerimesinin ebced hesabıyla 27 Mayıs’a da işaret ettiğini, yani ihtilâlin de bir rahmet olduğunu yaz- mıştır. Kitabındaki ifade aynen şöyle: “Hazreti Muhammed için Kur’an-ı Kerim’de söylenen ‘Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik’ âyetinin 27 Mayıs 1960 inkılâbından bir ay sonra giren 1380 hicrî yılına tarih düşmesi, içinde bulunduğumuz zamana ait bir işaret ve yukarıda belirtilen mânevî rahmete bir beşaret [müjde] addedilebilir” (Sadettin Evrin, Allah Bizimle, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 1961, Önsöz). Unutmayın, her askerî müdahaleden sonra Diyanet’e işleri tedvirle görevli önemli bir subay tayin edilir. 28 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

“Kitaplar yaşadıkça ‘geçmiş’ diye birşey olmayacaktır” Edward Bulwer-Lytton İstanbul’un İstanbul’un Rengi Renkli Hazineleri Erguvan Bizans Mozaiklerinden İstanbul’un doğum tarihi Osmanlı Çinilerine mayıs, rengi eflatun, çiçeği erguvandır… Roma ve Bizans’a Baharda Boğaz’ın bin 123 yıl, Osmanlı iki yakasını süsleyen İmparatorluğu’na da 470 yıl erguvanlar bu kez başkentlik yapan İstanbul’un kitap olarak çıkıyor hazineleri bu kez mozaik meraklılarının karşısına. ve çinilerle günışığına İstanbul’u simgeleyen ve çıkıyor. Roma ve Bizans sadece 20 günlük ömrü mozaikleriyle Osmanlı olan erguvanlar geniş çinilerindeki motifler görseller eşliğinde bu Doğu ve Batı arasındaki kitapla ölümsüzleşiyor. ortak kültür özelliklerini de yansıtıyor. 155 sayfa, 30x30 cm, sert kapak, kutulu 336 sayfa, 30x30 cm, sert kapak, şömiz, kutulu Tarihin ve Medeniyetin Beşiği Çarşılar Hüseyin Öztürk Osmanlı’da ticaretin ve esnaflığın mercek altına alındığı kitap, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan bedestenlere konuk olarak meraklılarına unutulmayacak bir seyahat yaşatıyor. Kitapta Osmanlı çarşı ve esnaf kültürü akıcı bir üslupla anlatılıyor. 320 sayfa, 21x30 cm, sert kapaklı, şömiz Sultan 2. İstanbul’un Atlı Dersaadet’te Abdülhamid’in ve Elektrikli Ticaret Mirası İstanbul’da Tramvayları Kamu Binaları Doç. Dr. Prof. Dr. Vahdettin Engin Bayram Nazır Fatmagül Demirel 2. Abdülhamid döneminin İstanbul’un tramvay Kitap Osmanlı’da ticaret farklı bir yönünün incelendiği serüveninin anlatıldığı kitap müessesesine ışık tutuyor. kitapta kamu binaları okuyucuyu 1869 yılından Dilenciliğin de bir esnaflık masaya yatırılıyor. Şişli günümüze tarihi bir yolcu- olarak anlatıldığı kitapta, Etfal Hastanesi, Sirkeci Garı, luğa davet ediyor. Kitapta hayvanlara küfreden Darülaceze gibi 13 kamu tramvaylarla ilgili ayrıntılı kasabın şahitliğinin kabul binasının incelendiği kitapta bilgiler yer alırken tramvayın edilmeyeceği, gururlanan binaların yapılış tarihi, hayatımızdan 1960 yılında esnafın ahilikten atılacağı nedeni ve binalarla ilgili çıktığı 1990 yılında ise gibi ilginç bilgiler de geniş görseller de yer alıyor. “nostaljik tramvay” olarak yer alıyor. Nostaljik 264 sayfa, 23x30 cm, sert kapak, şömiz, kutulu hayatımıza geri döndüğü de fotoğraflarla da geçmişte anlatılıyor. keyifli bir yolculuk yaşatıyor. 290 sayfa, 22x30 cm, sert kapak, kutulu 350 sayfa, 21x30 cm, sert kapak 16x23 cm,141 16x23 cm, 114 sayfa, karton sayfa, karton kapak kapak Stratejik Düşünce ve Türkiye’de Devlet Girişimcilik Kurumsal Girişimcilik ve Yerel Kalkınma Prof. Dr. Canan Çetin Doç. Dr. Murat Çokgezen Bilgi ve Doküman Yönetimi Şubesi Tel: (212) 455 63 29 Faks: (212) 512 06 41 www.ito.org.tr e-posta: [email protected] Çağrı Merkezi: 444 0 486

BALKAN SAVAŞı ’TE ÇıKACAKTı! B alkan Savaşı’nın 100. yıldönü- AbdülhAmİt Kırmızı mündeyiz. Ancak Ekim 1912’den yıllar önce, daha Mayıs 1903’te [email protected] Balkanlar’ı kesif bir savaş kokusu yaşanmıştı. Büyük güçler yanında Bulgar, Sırp, sarmıştı. Balkan ülkelerinin tarih Yunan, Ulah ve Arnavut milliyetçileri arasında Makedonya üzerinde süren nüfuz mücadelesi ne- portföylerinde önemli yer tutan, redeyse genel bir savaşa yol açacaktı. giderek millîleşip hafızalarına kazınan ve bugün Önce 10 Nisan’da Mitroviça’daki Rus Konsolosu Şçerbina bir Arnavut tarafından vuruldu. Avustur- bile törenlerle anılan birçok hadise daha o zaman ya ve Rusya’nın ortak bir nota vermesi, Almanya maslahatgüzarının “Vakit gayet dar, hatta bugün 30 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

Mercek 1903 ve devamında büyük güçler yanında Bulgar, Sırp, Yunan, Ulah ve Arnavut milliyetçileri arasında Makedonya üzerinde süren nüfuz mücadelesi neredeyse umumî bir savaşa yol açacak, Balkan Savaşı çok daha önce başlamış olacaktı. Kosova’dan Birinci Dünya Harbi’ne Osmanlı Savaşları Albümü - Atlas Tarih Kitaplığı İstanbul’dan gelen trenin geçeceği raylar, havaga- zı ve su şebekesi, Café Alhambra, Alman bowling » II. Abdülhamid Balkan Savaşı’nın kokusunu almıştı kulübü ve okulu, Osmanlı Bankası şubesi havaya Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve Romanya’nın Osmanlı uçuruldu. Gece de sağa sola rastgele dinamitler İmparatorluğu’na karşı başlattıkları Balkan Savaşları (1912- atıldı. Avrupalıların gönderdikleri savaş gemileri 1913) sonucunda Osmanlı Balkanlar’daki topraklarının büyük ise Mayıs başında limana demirleyecekti. bir kısmını kaybetti. Ancak bu savaşın kokusu çok daha önce, 1903 yılında Sultan II. Abdülhamid’in burnuna gelmeye Bitmedi. Mayıs sonunda 4 bin Bulgar komitacı- başlamıştı. sının Selanik’teki devlet binalarına saldıracağına dair gelen istihbarat duyumu yüzünden devlet bile Rumeli’de bir şey olmak ihtimali var” demesi ricali 24 Mayıs gecesini ayakta geçirdi. Böyle bir Sultan II. Abdülhamid’e uykusuz geceler yaşat- şey olmadı, ancak aynı gün İstanbul’da Rus sefi- mıştı. Konsolosun vurulması, daha 3 gün önce rine düzenlenmesi planlanan bir bombalı suikast resmî yazışmalardaki “Makedonya” tabirinin kul- girişimi açığa çıkarıldı. 2 hafta sonra, 10 Haziran lanılmasını katiyen yasaklamış olan padişahın gecesi Sırp Kralı ve Kraliçesi (I. Aleksander ve Dra- telaşını artırdı. Ona göre cinayeti bahane edecek ga) bir grup subay tarafından hunharca katledildi. olan Avusturya, Mitroviça’yı işgal tasavvurunday- Cinayeti işleyen askerler kralın Avusturya’ya yak- dı. Rusya ise statükoyu sürdüremediği takdirde laşmasından rahatsız olan Rus yanlılarıydı. Tahtı Avusturya’nın işgaline mukabil Bulgaristan’ı devralan Veliaht Petar Karayorgeviç’in de bu işte işgal etmek niyetindeydi. İtalya ile İngiltere de parmağı olduğu düşünülüyordu. Bu cinayetler sa- Selanik’i almak için ittifak etmişlerdi. dece Osmanlı padişahını değil, Rus yanlısı Bulgar Kralı Ferdinand’ı da korkutuyordu. Daha bu olayın etkileri soğumadan, Nisanın son günlerinde Selanik şehri anarşist Bulgar/Ma- 1903’te yaz hiç bitmeyecek gibiydi. Ortodoks- kedon komitacılarının sabotajlarıyla sarsıldı. Li- lar için kutsal bir pazar akşamı olan 2 Ağustos’ta, manda Fransız Guadalquivir isimli yolcu gemisi, Bulgar çeteciler Manastır, Selanik, Pirlepe ve şehir merkezinde ise 20 kadar yer bombalandı. Ohri’de telgraf hatlarını kestikten sonra Osmanlı garnizonlarına saldırarak İlinden İsyanı’nı başlat- tılar. Birkaç ay önceki konsolos cinayetinden sonra padişahı sakinleştirmiş olan Sadrazam Ferid Paşa da soğukkanlılığını kaybederek Makedonya’yı ka- rıştıran çetelerin arkasındaki Bulgaristan’a karşı savaş açılmasına taraftar oldu. Avusturya ve Al- man büyükelçilerine bu görüşünü açıkça ifade etti. Sadrazam, Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne saldırmasından korkan padişaha, böyle bir savaş- ta Bulgaristan’ın kesinlikle yenileceğini, hücumu hayal bile edemeyeceğini, Makedonya’daki çete- lerin kanlı eylemleri konusunda Bulgaristan’la görüşmeler yapmanın Osmanlı’nın güçsüzlüğü- ne yorulabileceğini söyledi. Sofya’daki Osmanlı komiseri Ali Ferruh Bey dahil birçok devlet adamı Ferid Paşa ile aynı fikirdeydi. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 31

Mercek Zaferi ölümsüzleştiren kitap Osmanlı Devleti 1897 yılında yapılan Yunan Savaşı’nı ve kazandığı zaferi Musavver Tarih-i Harb isimli bu kitapla ölümsüzleştirmiştir. Güneşin doğuşu, al ve yeşil Osmanlı bayrakları, eski ve yeni silahlar devletin yeniden ayağa kalktığını ve imaj tazelediğini simgelemeye yöneliktir. Abdülhamid savaş tehlikesini atlatıyor hemen idam edildiler. Önemli nöbet noktalarına “Türkçe bile konuşamayan vahşi Arnavutları” Tarihçi Fikret Adanır’ın ifadesiyle, “Sultan yerleştirdiği için Vilayet Kumandanı da yargılanıp Abdülhamid sadrazamını dinlemiş olsaydı, daha görevinden alındı. Konsolosun Halim’e küfret- 1903’te bütün bilinmez sonuçlarıyla bir Balkan tikten sonra ateş ettiğini iddia eden bir asker 15 savaşı çıkmış olurdu.” Mithat Paşa’nın ve diğer yıl, Tevfik adlı bir temizlik işçisi 5 yıl hapis ce- ricalin savaş isteklerini dizginleyemediği için zası aldı. Halim’in bölük komutanı ile cinayetten daha saltanatının başında 93 Rus Harbi’ni önleye- sonra Konsolosluğa giderken maktul hakkında meyen Sultan Abdülhamid, bu defa çevresindeki kötü konuşan 2 teğmen meslekten uzaklaştırıldı. paşaların sözlerine itibar etmedi. Padişah mahkemeyi bizzat takip eden Hüseyin Hilmi Paşa’ya idamların hemen uygulanmasını Çetelerin çıkardığı hadiseler Sofya’da planlan- emretti. Sultan II. Abdülhamid böylece Rus filo- mıştı; çünkü Bulgarlar, Rusya ve Avusturya’nın su Karadeniz’de hemen boy göstermiş olmasına hazırladığı Viyana Islahat Programı’nın kabul rağmen yine savaşı önlemeyi başarmış oluyordu. edilmiş olmasından rahatsızdı. Zira buradaki he- defler tutturulduğunda bağımsız Bulgaristan ha- Bu sürecin devamında konsoloslara yönelik yalleri suya düşecekti. Manastır vilayetini kasıp muhtemel saldırılar Babıali’nin en büyük kor- kavuran, binlerce kişinin ölmesine ve göç etmesi- kuları arasına girdi. Bulgar çetelerinin tehditleri ne yol açan İlinden İsyanı, Avusturya İmparatoru hakkında İstanbul’daki sefaretler uyarıldı. Sefirler ile Rus Çarı’nın Ekim 1903’te Mürzsteg’te buluş- İstanbul’da korkunç olaylar çıkacağından endişe ması ve Makedonya için uluslararası gözlem altın- ediyor, vatandaşlarını korumak için kendi ülke- da yürütülecek yeni bir reform programı üzerin- lerinin savaş gemilerini Boğaz’a getirtmeyi düşü- de anlaşmasıyla sonuçlandı. nüyorlardı. 1 Eylül’de Padişahın tahta çıkışının yıldönümü kutlamaları için İstanbul’a gelmekte 8 Ağustos’ta Manastır’daki Rus Konsolosu geciken bir Avusturya gemisinde bombalar patla- Rostkovski’nin, selam vermediği için azarladığı dı, onlarca kişi öldü. Gecikmeseydi gemi, kutla- bir Osmanlı nöbetçi eri tarafından vurulması, malar sırasında havaya uçurulacaktı! muhtemel bir savaşta Bulgaristan’a Rusya’nın vereceği desteği hesaplayan Padişahı bir kez Yabancılara yönelik başka saldırılar da yaşandı. daha korkuttu. Kendisi tahta geçmeden az önce, Kosova’da Arnavutların Sırp Konsolos Martinoviç’i Mayıs 1876’da Selanik’te yaşanan Konsoloslar katletmesi, Avusturya Konsolosu’nun eşi ve kızı- Katliamı’nın yol açtığı diplomatik sorunları hatır- nın dağa kaldırılması, Üsküp’teki Fransız banka- lamış olmalı ki, derhal acil ve sert tedbirler aldı. sına saldırılması gibi olaylar Osmanlı Devleti’nın ölüp ölüp dirilmesine yol açtı. Nota üzerine nota Konsolosu öldüren asker Halim, hatta diğer nö- yiyen Devlet-i Aliyye, Berlin Antlaşması’ndan beri betçi asker Abbas 4 gün içinde tamamlanan mu- sümen altı ettiği reform paketlerini uygulamama- hakemeden sonra —cinayeti önleyemediği için— ya devam ederse Makedonya işgal edilecekti. Sonraki yıllar reform ve terör sarmalı içinde geçecek, fakat Balkanlar’da savaş da 1912 yılına kadar gecikecektir. Abdülhamit Kırmızı Doç. Dr., Şehir Üniversitesi Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü öğretim üyesi. 32 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

BATIŞEHİR 21x27,5TOKİ İŞTİRAKİ EMLAK KONUT GYO A.Ş. Kaynak Geliştirme Uygulamaları Kapsamında Yapılmaktadır. BATIŞEHİR, HER ŞEYİN YANI BAŞINIZDA OLDUĞU TEK ŞEHİR! YENİ ETAP YENİ FIRSATLAR Artık yollarda zaman kaybetmek yok. İLK TAKSiT Çünkü Batışehir’de yok yok! veya PEŞiNAT Büyük bir şehirden beklediğiniz her şey Batışehir’de evinizin yanı başında. 2013’TE! TEM ve E-5’in buluştuğu yerde, Doğan Medya Center’›n tam karş›s›nda. Atatürk Havaliman›’na ve Maslak’a 10’ar dakika. 444 5 343 batisehir.comfacebook.com/ege.yapi twitter.com/egeyapigroup Batışehir hakkında Batışehir tanıtım filmini bilgi almak için izlemek için kodu YSFK yazıp, telefonunuza okutunuz. 1579’a gönderin. 1579’a gönderilen mesajlar her operatörün kendi SMS tarifesiyle ücretlendirilir. EgeYapı Group, bilgi vermek amacıyla 1579’a mesaj gönderen cep telefonlarıyla iletişime geçecektir.

» Orta Çağ kokan rengarenk bir liman şehri Hırvatistan’ın güneyinde, Adriyatik Denizi sahilinde yer alan Dubrovnik (eski adıyla Ragusa), Orta Çağ’dan kalma tarihi eserleri, botanik bahçeleriyle meşhur Lokrum Adası ve katedrali ile ünlüdür. 15-16. yüzyılda büyük bir şehirleşme atılımı gerçekleştiren ve diplomatik becerisiyle tanınan bu şehir, 1979 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yerini aldı. OSMANLI CASUSLARININ ŞEHRİ: DUBROVNIK Dubrovnikli tüccarların asıl fonksiyonu istihbarat sağlamaktı. Radyo, gazete ve televizyonun olmadığı o dönemlerde Dubrovnikliler bir nevi “medya” vazifesi görüyordu. 34 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

Şehir Tarihi Vesna MioVič [email protected] A driyatik’in doğu kıyısını süs- leyen en güzel şehirlerden biri olan Dubrovnik, doğanın bahşettiği güzelliği ve zengin tarihsel birikimi ile bugüne ses- lenmek istiyor sanki. Özellikle Osmanlı döneminde en parlak devrini yaşayan Dubrovnik’in bu büyük imparatorluk ile kurdu- ğu ilişki dikkate değer. Orijinal yapısını muhafa- za etmeyi başaran bu şehrin, kesin olmamakla birlikte 7. yüzyılda kurulduğu düşünülüyor. Fakat son zamanlarda yapılan arkeolojik kazılara göre şehrin kuruluşunun daha erken bir döneme rast- ladığını söyleyebiliriz. Dubrovnik’i yönetenlere gelince… Şehir 1205 yılında Venediklilerin eline geçti. Venedikliler Dubrovnik’e hakim oldukları ilk günden beri yer- li tüccarları hem kara, hem deniz ticaretinde ken- dilerine rakip olarak görseler de Dubrovnik’in za- Dubrovnik dosyasının tüm görselleri Vesna Miovič tarafından temin edilmiştir. naat, tekstil üretimi, kara ve deniz ticaretindeki hızla yükselen başarısını engelleyemediler. » Tarihin en mavi hali Şehirden cumhuriyete dönüşüm hamlesi Dubrovnik’in bugünkü görüntüsü, mavinin kucağına yerleşen tarihi öğelerle 1358'de Dubrovnik halkı Venedik hakimiye- olağanüstü bir panorama oluşturuyor. tinden kurtularak Macar-Hırvat Kralı Ludovik’in himayesi altına girdi ve senelik 500 dükat (altın) haraç ödemeyi kabul etti. Bu dönemde Dubrov- nik hızlı ve başarılı bir şekilde gelişmeye başladı. Komşu hükümdarlardan toprak satın alınarak sınırlar genişletildi. Böylece Dubrovnik şehri ar- tık “Dubrovnik Cumhuriyeti” olarak anılmaya başlandı. Gelişimini sürdüren ve bir şehir devleti ha- line gelen Dubrovnik Cumhuriyeti, soyluların oluşturduğu üçlü konsey tarafından yönetiliyor- du. Zaman zaman yaş sınırı 20 de olsa, 18 yaşına gelen her soylu Büyük Konsey’in üyesi olurdu. (Bundan, Dubrovnikli bir çocuğun kaç yaşında olgunluğa erişmiş olarak kabul edildiğini öğre- niyoruz. Ayrıca soyluların yaşı, anne karnındaki ilk günlerden itibaren hesaplanıyordu. Dolayısıy- la soylu bir bebek, dünyaya gözlerini açtığında 9 aylık sayılıyordu.) Büyük Konsey’in görünürde pek büyük bir rolü yoktu. Ancak üyeleri, Senato’nun ve Küçük Konsey’in üyelerini seçiyordu. Senato, Dubrovnik Cumhuriyeti hükümetini temsil etmekteydi. Küçük Konsey, Cumhuriyet’in yürütme fonk- siyonunu gerçekleştiren organdı. Bu 3 konseyin başında Prens bulunuyordu. Fakat onun rolü 2012 MAYIS / DERİN TARİH 35

Şehir Tarihi » En eski Osmanlı kaydı Fatih Sultan Mehmed’in 19 Aralık 1458 tarihinde verdiği bu ahidnâme, Dubrovnik tarihindeki en eski Osmanlı kaydı olarak anılıyor. » Dubrovnikliere ayrıcalık tanıyan ahidnâme gayet sembolik olup gücü ele geçirme- III. Murad’ın Dubrovniklilere verdiği 11 Mayıs 1575 tarihli ahidnâmeye göre mesi adına görev süresi sadece 1 ayla Dubrovnikliler her sene 12.500 Flori altın vereceklerdi. Ancak karşılığında sınırlanmıştı. onları birçok ayrıcalık bekliyordu. Örneğin, ahidnâmeye göre Osmanlı’nın hiçbir görevlisi Dubrovniklilere karışmayacak, Dubrovnikliler Osmanlı Dubrovnik Cumhuriyeti’nin zen- topraklarında serbestçe ticaret yapabilecek, Dubrovnikli tüccarlar mallarını ginleştiği dönemde Doğuda ciddi bir satamadıkları takdirde vergi ödemeyeceklerdi. tehlike olarak telakki edilen Osman- lı da hızla Balkanlar’a doğru ilerle- 36 DERİN TARİH / 2012 MAYIS mekteydi. 14. yüzyılın sonuna kadar Osmanlılar Balkanlar’ın kritik bölge- lerini fethettiler. Bu gelişmelerin ar- dından Dubrovnikliler, Osmanlı yerel yöneticileri ile ticarete dayalı olumlu ilişkiler kurmaya özen gösterdiler. İlk yıllarda İstanbul ile ilişki kurmaktan özellikle kaçınmışlardı; zira halen Balkanlar’daki Osmanlı ilerleyişinin Haçlılar tara- fından durdurulacağına inanılıyordu. Halbuki da- ğılmış durumdaki Batı Avrupa devletlerinin, çaba göstermelerine rağmen güçlü bir birlik oluştura- madıkları için organize ve büyük bir orduya sahip Osmanlı’ya karşı koymaları mümkün olmadı. Öte yandan, daha önce Osmanlı ile iyi ilişkiler içinde olan bazı Avrupa devletleri bu güçlü imparator- lukla savaşa girmeyi göze alamadılar. “İstanbul’u fetheden, elbet bizim de kapımıza dayanır” Bu gelişmeler denkleminde Dubrovnikliler ortada kaldıklarını anladılar. Hayatta kalmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu. Fatih Sultan Mehmed’in Osmanlı İmparatorluğu’nun başına geçmesinin (1451) ve İstanbul’u fethinin (1453) ardından “İstanbul’u fetheden mutlaka bizim de kapımıza dayanır” düşüncesiyle endişeye kapıldı- lar. Öte yandan, Bosna’daki akıncılar meselesi de Dubrovnikli yöneticiler için bir problem olarak beliriyordu. Zira on yıllardır Bosna’daki Osmanlı akıncılarından kaçıp Dubrovnik’e sığınan Hıristi- yanlar baskı altında kalıp sinmişti. Bu mültecile- rin anlattıklarından etkilenen ve korku ile hare- ket eden Dubrovnik yönetimi, vakit kaybetmeden şehrin savunmasını güçlendirme çalışmalarına başladı. Fakat beklenen olmadı ve 1458’de Fatih Sultan Mehmed uluslararası bir anlaşma mahi- yetinde olan bir ahidnâme verdi. Bu anlaşmaya göre Dubrovnikliler senelik 1500 altın haraç

vermekle yükümlü kılındı. Ancak bu ahidnâme leri bu sefer Batılı devletlere sızdırılıyordu. » Sadrazam Dubrovnik’in durumunu netleştirmedi. Fatih ise İstihbaratın bir de tüccarlar üzerinden gerçek- Süleyman Dubrovnik’i fethedip etmemek konusunda halen Paşa’nın kan kararsızdı. Bu vesileyle Dubrovniklilere sürekli leşen türü vardı. Dubrovnikli tüccarlar Osmanlı kardeşi baskı yapıyor, haraç miktarını arttırıyordu. Öyle topraklarında yün, pamuk, deri, balmumu gibi Osmanlıcayı ki, Fatih’in saltanatının sonuna doğru senelik ha- ürünler satın alıyordu. Bu mallar Dubrovnik lima- çok iyi bilen raç miktarı 12.500 altına yükselmişti. nı üzerinden Batı’ya ihraç ediliyordu. Ardından Dubrovnikli da Batı’dan satın alınan tekstil ve diğer işlenmiş diplomat Bu gerilimli dönemin ardından, Fatih Sultan ürünler yine Dubrovnik üzerinden Osmanlılara Marojica Caboga Mehmed’in ölümü Dubrovniklileri rahatlattı. Bu ithal ediliyordu. Fakat bu tüccarların asıl fonksi- (üstte), üst tarihten 1808 yılında Fransızların şehri işgaline yonu istihbarat sağlamaktı. düzey Osmanlı kadar Dubrovnik ile Osmanlı Devleti arasında yöneticileriyle kurulan iyi ilişkiler, istisnai durumlar dışında bo- Neredeyse her yeni bilgi, hemen her tarafa da- dostane ilişkiler zulmadı. ğılmış olan bu tüccarlardan öğreniliyordu. Radyo, kurmuştur. gazete ve televizyonun olmadığı o dönemlerde Samimiyeti Osmanlı-Dubrovnik arasındaki 350 sene süren Dubrovnikliler bir nevi “medya” vazifesi görü- öyle ilerletir dostluk döneminde sadece bir olay Dubrovnik yordu da diyebiliriz. Osmanlı da, Batılı devletler ki, Osmanlı Cumhuriyeti’ni zor durumda bıraktı. Müsebbibi de Dubrovniklilerin her iki tarafa bilgi sızdırdı- tarihlerine Sadrazam Kara Mustafa Paşa olan bu kriz 6 sene ğından haberdardı. Bu durum zaman zaman ge- Sadrazam (1676-1682) sürdü. O dönemde tüm Dubrovnik rilimli ilişkilere yol açsa da Dubrovniklilere karşı Süleyman temsilcileri Osmanlı hapishanelerine atıldı. Bu saldırgan bir politika güdülmüyordu. Zira ikili Paşa’nın kan karanlık süreçten 1678’de Silistre (Bulgaristan) oynamalarına rağmen Dubrovniklilerin sağladığı kardeşi olarak Hapishanesi’nde ölen Nikolica Bona hariç tüm istihbarat, zarardan çok fayda getiriyordu. geçer. temsilciler sağ olarak kurtuldu. ‘İstihbarat’ın Dubrovnikçesi Dubrovnik Cumhuriyeti’nin Osmanlı top- raklarındaki temsilcilerinin tamamı Dubrovnik soylularından oluşuyordu. Bunlardan 2 temsil- ci her sene padişaha haracı teslim etmek üzere İstanbul’a gönderilirdi. Temsilciler aynı zamanda konsolosluktaki diplomatik görevleri de yerine getiriyorlardı. (1688 yılında İstanbul’da Dubrov- nik Konsolosluğu açıldı. 18. yüzyılın başından itibaren Luka Çiriç’in özel ikametgâhı konso- losluk binası olarak kullanıldı. Çiriç’in bugün İstanbul’da mevcut olmayan evinin, zamanında günümüzdeki Nuri Ziya Sokağı’nda yer aldığını belirtmeliyim.) Sultan’a haracı teslim etmek üzere İstanbul’a giden Dubrovnik soylularının önemli bir vazifesi daha vardı: Padişaha istihbarat sağlamak. Ayrıca Babıali’ye Batı’daki Hıristiyan devletleri hakkın- da bilgi vermekle de mükelleftiler. Öte yandan, Osmanlı Devleti hakkındaki bilgileri Dubrovnik Cumhuriyeti’ne taşıyor, toplanan istihbarat bilgi- KenDİ ŞeHRİnİ KenDİn YaP şehirleşme süreci büyük bir özveriyle kez caddesi tam da bu kanalın üstünde gerçekleşti. Daha önce 2 bölüm olan yer alır. Eskiden ahşap olan Dubrovnik Dubrovnik halkı, yerleşim bölgesini Dubrovnik’teki kanal zamanla doldu- evleri yerini taş evlere bırakmıştır. Su yavaş yavaş imar edip geliştirerek şehir rularak şehir tek parça haline getirildi. kemeri de inşa eden Dubrovnikliler, haline getirmeyi başardı. Ancak bu Bugün Dubrovnik’te Placa isimli mer- şehri Surlarlar çepeçevre sardılar. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 37

Şehir Tarihi » Dostluğu Bir örnekle açıklayayım: 17. yüzyılda Dub- zekice idi. Dubrovnik’in Osmanlı’dan istediğini gölgeleyen, rovnikli tüccarlar bir Osmanlı sadrazamının kapma konusundaki becerisinde elçilerin dip- barışı susturan eline düştüler. Bu durumdan kurtulmak için lomatik maharetinin payını unutmamak gerek. bir ölüm Osmanlı’ya faydalı ve değerli bir şey sunmak Buna verilecek örneklerden biri, 18. yüzyılda Osmanlı- gerekiyordu. Fransız filosu hareketi hakkında Dubrovnikli elçilerin II. Mustafa’yı ikna etmede Dubrovnik bildikleri her şeyi birer birer itiraf edince, Sadra- gösterdikleri başarıdır. Yıllık haracı ödemeye gi- barışının sustuğu zamı memnun edip serbest kalmaları hiç de zor den elçiler, II. Mustafa’ya şehrin çok fakirleştiği- 1676-1682 olmadı. ni, bu şartlarda normalde yıllık 12.500 altın olan döneminde haracı artık ödeyemeyeceklerini belirtirler. So- Silistre Yatırımın akıllısı işte böyle olur! nuç olarak, yapar ne eder, bu miktarın 3 yılda bir Hapishanesi'ne ödenmesine Sultan’ı ikna ederler. atılan Dubrovnik tarafından Osmanlılara ödenen Dubrovnikli haraç, yapılabilecek en isabetli, en verimli ve en Dubrovnikli diplomatların şehirlerinin çıkar- temsilcilerden akıllıca yatırımdı. Zira Osmanlılar Dubrovniklile- larını korumak adına attıkları ustaca adımları da Nikolica ri özellikle Venedik’e karşı himaye ediyorlardı. hatırlamalıyız. Öncelikle hatırı sayılır bir kısmı (Nikolitsa) Bona Öte yandan, yüklü miktarda et ve buğday satın Osmanlıcaya hakimdi. Örneğin, bu diplomatların (üstte) 1678’de alma izni vererek Dubrovniklileri açlıktan koru- en ünlülerinden biri olan Marojica Caboga Os- burada öldü. muş oluyorlardı. manlıcayı çok iyi biliyor, Osmanlı’nın üst düzey Bu olay, 350 yıl devlet yöneticileri ile kurduğu samimi ilişkilerle süren dostluğa Osmanlı himayesindeki Dubrovnik, impara- de adından söz ettiriyordu. İlginçtir, kendisi sade- gölge düşüren torluğun vasalleri olan Eflak, Boğdan ve Erdel’den ce siyasî ve kurnazca amaçlarla ilişki kurmuyor, karanlık bir iz farklı olarak çok daha büyük bir özgürlüğe sahip- içtenliği her şeyden önde tutuyordu. olarak kalacaktı. ti. Mesela Dubrovnik’e verilen ahidnâmelerde “İster Sultan’ın dostu, isterse düşmanı olsun, Bazan diplomatların Osmanlı devlet adamları Dubrovnik istediği gibi kendi özgürlüğünde ka- ile kardeşlik derecesinde yakın ve dostane ilişki- lacaktır” ifadesi yer almaktadır. Tabii Osmanlı ler kurdukları bile vakidir. Mesela yukarıda bah- Devleti Dubrovnik’in özgür ve bağımsız bırakıl- settiğim Marojica Caboga ile Sadrazam Süleyman masının daha makul bir tercih olduğunun bilin- Paşa birbirlerini kardeş ilan etmişlerdi. (Bosna kö- cindeydi. Osmanlıların bu akıllıca tutumu karşı- kenli Osmanlı devlet adamlarının genelde Dub- sında Dubrovniklilerin yaklaşımı da bir o kadar rovnikliler ile samimi ilişkiler kurduğunun ve Süleyman Paşa’nın da Boşnak olduğunun altını çizmeliyim.) Son olarak ne söylemeli, nasıl bir sonu- ca varmalıyım? Kanaatimce Osmanlı’nın da, Dubrovnik’in de ikili siyasî ilişkiler konusunda bilgece tavırları vardı. Bu durum iki tarafın da çıkarlarının örtüşmesini kolaylaştırdı. Dubrovnik Cumhuriyeti çok küçük bir şehir devleti olması- na rağmen özgürlüğünü koruyarak Osmanlı’dan yararlanmayı bildi. Osmanlı da bu liman şehrinin konumunu göz önünde bulundurarak halkının ticaret ve istihbarat sağlama konusundaki yete- neklerinden yararlandı. Fakat bunu kırmadan, dökmeden yaptı. Sanırım o dönemdeki yönetici- ler günümüzdeki yöneticilerden çok daha bilge idi. ÇeVİRen: neDİM eMİn Vesna Miovic Prof. Dr., Dubrovnik Üniversitesi’nde Osmanlı tarihi üzerine doktora dersleri vermekte. 38 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

Öteki Tarih İNGİLİZ AMİRAL’İN GÖĞSÜNDE TAŞIDIĞI AY YILDIZ’IN SIRRI »III.Selim’in adını tarihe kazıyan arma. SALİH MERCAN A miral Nel- İşte bu zafer sonrasında Sul- son, 1798 tan III. Selim, Amiral Nelson’u, yılında yine “bilvesile” Osmanlı’ya yardım- Fransızlara larından dolayı tebrik etmiş karşı yaptığı ve “daima hafifçe titreyip pı- rıldayan” pırlanta sorgucu ve bir deniz sa- apoletin püsküllerinin hemen bitişiğindeki ortası beyaz ay- vaşında sağ kolunu kaybetmiş yıldızlı “murassâ nişanı”nı göndermişti. Diğer Osmanlı ve İngiltere’de bir süre tedavi hediyelerinin altın kılıflı bir kılıç, altın kaplama bir zarf görüp iyileştikten sonra göre- ve kahve fincanı takımı oldu- ğunu öğreniyoruz. III. Selim’in vinin başına dönmüştü. Savaş bu değerli hediyeleri, halen Londra civarında, İngiliz Deniz Harp Okulu’nun bulunduğu Gre- bütün şiddetiyle devam edi- enwich’deki İngiliz Deniz Müzesi’nde teşhir edilmektedir. yordu. Çekilen Fransız donan- Zaferiyle Osmanlı Devleti’ne dolaylı olarak yardımda bulunan Nelson, padişahtan aldığı pır- ması şimdi Akdeniz’deydi, ne- lantalı sorgucu önemli törenlerde taktığı gibi, murassa nişanını da göğsünden hiç eksik et- reye yöneleceğiyse İngilizlerin memiştir. Hatta 1805’de yapılan ünlü Trafalgar Savaşı’nda Napolyon’un ipini çektikten sonra, meçhulüydü. Oysa Fransız gemileri, Napolyon savaşta aldığı yaralardan dolayı sancak gemisi- nin ambarlarından birinde son nefesini verirken, Bonapart’ın hiç beklenmedik kararıyla rotalarını üniformasındaki 3 nişandan biri, bu ay-yıldızlı zarif Osmanlı nişanıydı. Mısır’a çevirmişlerdi. Şimdi Greenwich’deki İngiliz Deniz Müzesi’ne gidenler, Nelson’un bir tutam saçıyla birlikte Amiral Nelson, 1798 yılında yine Fransızlara murassa Osmanlı nişanını ve “çelenk” adı veri- len pırlanta sorgucunu, kılıç ve kahve takımıyla karşı yaptığı bir deniz savaşında sağ kolunu kay- birlikte görerek şu savaşların nelere kadir oldu- ğunu düşüneceklerdir muhtemelen. betmiş ve İngiltere’de bir süre tedavi görüp iyileş- Velhasıl Osmanlı Devleti, herkesin çöktü çö- kecek dediği yaralı bir döneminde dahi yabancı tikten sonra görevinin başına dönmüştü. Savaş generallerin göğsüne bir nişan taktığı zaman, bu, dünya tarihine geçen bir hadise oluyordu. bütün şiddetiyle devam ediyordu. Çekilen Fran- “Ya bugün?” demeye dilim varmıyor… sız donanması şimdi Akdeniz’deydi, nereye yöne- leceğiyse İngilizlerin meçhulüydü. Oysa Fransız gemileri, Napolyon Bonapart’ın hiç beklenmedik kararıyla rotalarını Mısır’a çevirmişlerdi. Dönüp dolaşan ve İskenderiye limanına gelen İngiliz filosu, 1 Ağustos 1798’de, gün batımına yakın bir saatte nihayet Fransız gemilerini gör- dü. Nelson hep yaptığı gibi vakit kaybetmeden hücum emrini verdi. Baskına uğrayan Fransız gemileri büyük bir şaşkınlık içindeydi. 5 Fransız gemisine, 8 İngiliz gemisi ateş açtı. Saatler gece yarısını gösterirken, Napolyon’un, Mısır’a çıkar- ma yaptığı filosu darmadağın olmuş, çoğu bat- mış veya esir alınmıştı. Bu arada Amiral Nelson da başından ağır yaralanmıştı. Ancak o sırada » III. Selim’in Amiral Nelson'a Nelson, yaralarına değil de, elinden kaçırdığı 2 hediye ettiği pırlantalı sorguç. Fransız gemisine yanıyordu! 2012 MAYIS / DERİN TARİH 39

B l m Tar h AKILLARI KARIŞTIRAN SORU: Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’a son hücumu yapmadan önce müneccimlere danıştığı, hem Osmanlı, hem de Bizans kaynaklarında geçer. Peki diğer padişahlarda durum neydi? SALİM AYDÜZ [email protected] » Bilim ve G elecek, siyah elbiseli bir ya- ve uğurlu saate önem vermez, gelenek olduğun- zarafet bancı. İşte tam da bu yüzden dan dolayı protokol kaideleri çerçevesinde uygu- İlki MÖ hem büyüleyici, hem ürperti- lanmasına izin verirdi. 150’lerde ci... Abbasilerden Osmanlılara yapılan ve pek çok saray inanmış ki, bu Astrolojiye inanmayan padişah astronomik ölçümlerde yabancının en yakın dostu mü- I. Abdülhamid bir gün, sefer için ordunun kullanılan İstanbul’dan çıkmasına dair uğurlu saatin belir- usturlab adlı neccimbaşıdır. Müneccimbaşının başucu rehbe- lenmesi konusunda Sadrazam Koca Yusuf Paşa aletin aşağıdaki “Müneccimbaşı ve ikinci müneccimin hazırladı- modeli, ri ise astroloji… ğı iki ayrı zayiçeden hangisiyle hareket edelim?” 1997’den beri diye sorunca aşağıdaki hatt-ı hümayunla cevap eski usturlapları Gelecekten haber veren İlm-i nücûm, yani ‘Yıl- vermiştir. örneğine sadık kalarak yeniden dızlar bilimi’ ve onun dilini çözmüş münec- “Hazret-i fahr-i kâinat Efendimiz nücûmen imal eden bir mahalle hareket etmedi. Benim umûrum Martin Brunold cimler tıpkı çoğu çağdaş Avrupa saraylarında Cenab-ı Hakk’a tevfizdir, nücûma tevfiz değil- tarafından dir. Devlet-i Aliyyede gerçi bu misillu umûr-ı öğretim amaçlı olduğu gibi Osmanlı sarayında da varlıklarını muazzamalar vakt-i muhtar addolunagelmiş- olarak yapılmış. tir, hemen hareket Âsitane’den livâ-i şerif bir hissettirmiş, hatta bazı sultanları yönlendirmiş- serdarıma teslimdir yoksa gayri istimal olmaz, düşmen-i dîn üstümüze geldikde saat gelmemiş- lerdir. Bazılarını diyorum, zira Osmanlı padi- tir deyu saate müterakkip olunur mu? Ne gûne karar verildi ise hemen hareket edesin, Allah şahlarının müneccimlere ve astrolojiye oldukça selâmet versin. Perşembe gününe dek nasıl hava olacağı malum değildir, yarından iyi gün olmaz. farklı tutumlar sergilediklerini görüyoruz. Fahr-i Âlem Efendimizin mevlidi yevm-i isneyn, ben ona itibar ederim.” Kimisi kararlarını astrolojik tahmin- Görüldüğü üzere padişah istememesine rağ- ler olmadan vermezken, kimisi men adap veya gelenek gereği bazı işlerde za- yiçe yapılmasına izin vermiş ancak bu işe gü- konuya ılımlı yaklaşmış, kimisi venmediğini de belirtmekten geri kalmamıştır. de dinen mahzurlu, bilimsel açıdan da batıl (geçersiz) ol- duğuna inanmıştır. Sizin an- layacağınız, nasıl tek tip bir “padişah” yoksa, yıldızlar ilmine yönelik de tek bir sultanî tavır yoktur. Astrolojiye itibar et- meyen padişahların onomi Cildi) en meşhuru I. Abdül- (İslam’da Bilim ve Teknik Ansiklopedisi – Astr hamid olup zayiçeye

Yine aynı padişah zamanında cereyan eden bir (Şemailnâme adlı eserden, İ.Ü. Kütüphanesi T.Y. 1404, fol. 57a). hadise ilginçtir: Koca Yusuf Paşa sefere giderken I. Abdülhamid’e bir fezlekeyle müneccimbaşı » İstanbul Rasathanesi’nin bilim adamları işbaşında ve ikinci müneccim (Yakub Efendi) tarafından Takiyyüddin’in İstanbul Rasathanesi’ndeki ekibini çalışırken ordunun hareketi için tayin edilen iki ayrı zayi- gösteren ünlü minyatür. Takiyyüddin, Osmanlı sultanı III. çeden hangisiyle hareket edileceğini sorar. Padi- Murad’a rasathane kurma fikrini veren bilim adamıdır. şah bu icranın üzerine, hangi müneccimin ilmi daha iyiyse onun zayiçesine göre hareket edil- Sarayda ve halk arasında yeni doğan çocukla- mesi gerektiğini yazıp fezlekeyi iade etmiştir. rın talihlerine bakmanın çok yaygın olduğu bir dönemde müneccim Yakub Efendi’den naklen İlginç bir olay anlatılır: İkinci Müneccim Ya- anlatılan bir hadise, III. Mustafa’nın astrolojiye kub Efendi’ye I. Abdülhamid kimseye söyleme- ilgisini göstermesi açısından ilgi çekicidir: mek şartıyla bir kitap göstermiş. İlm-i nücûma dair olan bu kitapta Hz. Peygamber (s.a.s) ve Dört III. Mustafa ilm-i nücûma vâkıf olduğundan, Halife ile birçok Osmanlı padişahına ait talih za- oğlu III. Selim’in ana rahmine düşüş anını bir yiçeleri bulunmaktaymış. Ayrıca III. Selim’in sal- kenara not etmiş, doğum emareleri belli olunca tanat talihi 4. Halife Hz. Ali ile aynı güne denk da müneccimbaşıya bunu bildirerek zayiçesini gelmekteymiş. Bu yüzden saltanatlarının her ve uğurlu doğum saatini hazırlamasını ferman günü karışıklık içinde görünmekteymiş. Nitekim buyurmuş. Müneccimbaşı istediği saati belirle- kitapta belirtilen tarihte III. Selim, Hz. Ali gibi yip vermiş. Ancak doğum günü gelip çattığında şehit edilmiş ve Abdühamid’in Yakub Efendi’ye müneccimbaşının belirlediği andan önce do- gösterdiği şeyler aynen gerçekleşmiştir. ğum sancıları başlamış. Bunun üzerine hekim- başı uğurlu saate denk getirebilmek için müda- Astrolojiye düşkün sultanlar hale ederek doğumu geciktirmeye çalışmışsa da başaramamış, üstelik durumu padişaha bildir- Osmanlı padişahları arasında astrolojiye en memiş. Sultan Mustafa ise şehzadenin uğurlu çok itibar edenlerin başında IV. Mehmed ve III. saatte doğduğunu zannederek çok sevinmiş, Mustafa gelir. ‘Avcı’ lakabıyla bilinen IV. Meh- med, ava çıkmadan önce Müneccimbaşı Derviş Ahmed Dede’den avın ve havanın nasıl geçece- ğini söylemesini ister, iyi netice alacağını söyle- yince hareket edermiş. Daha birçok işini de ona danışmadan yapmazmış. Osmanlı sarayında müneccimlere gösterilen itibar 18. yüzyılın ikinci yarısında dramatik bir hal alır. III. Mustafa astronomi ve astrolojiye düşkünlüğü sebebiyle Avrupa ve diğer ülke- lerden kitaplar getirtip tercüme ettirir. Ayrıca daha fazla istifade için Lehistan (Polonya) kralı- na gönderdiği elçisiyle ondan 3 müneccim ister. Ancak Kral kendisine, “Tarihî tecrübelerden is- tifade et, askeri her an savaşa hazır tut, hazine- de para bulundur” diye nasihatte bulunur. » Şecere-i Kübrâ neden ‘Necm-i selâtin’ (Sultanların Osmanlı Devleti ve padişahları emarelerinin kendi dönemini Yıldızı), III. Selim’inkinin ise hakkında önemli işaretler göstermesine ve devletin yasaklandı? ‘Zeynü’n-necm’ (Yıldızın Süsü) vardır. Mesela Yavuz’un çöküşünden bahsetmesine şeklinde geçtiğini söyledikten Şam’ı fethedeceği asırlar bakarak eserin basım ve Müneccim-i sâni (İkinci sonra şu ilginç ayrıntıyı önce haber verilmiştir. Ayrıca satışını yasaklamıştır. müneccim) Yakub Efendi aktarır: III. Mustafa bu işarete Osmanlı Devleti’nin kuruluş Maksadı, okuyanların devletin İbnu’l-Arabî’nin asırlar binaen oğlu III. Selim’in ve yıkılış yıllarına dair şifreli geleceğinden ümitlerini doğum zayiçesine özel bir bilgilere de yer verilmiştir. kesmelerine mani olmaktı. önce yazdığı Şecere-i Kübra önem vermiştir. Eserde II. Abdülhamid yıkılış (Nûmâniye) adlı eserinde III. Mustafa’nın lakabının 2012 MAYIS / DERİN TARİH 41

B l m Tar h (Nusretnâme, TS/İ H1365, y.5b.) » Kuyruklu yıldız altında bir İstanbul manzarası Gök cisimlerinin yükseklik açısını ölçmeye yarayan rubu tahtasıyla İstanbul üzerinden geçen kuyruklu yıldızı gözlemleyen bir müneccim. » Pirinç hatta vefat ederken adet olmadığı ve saltanat Müneccimbaşıların hepsi ilmiye sınıfından kadran Abdülhamid’in hakkı olduğu halde Selim’i veli- gelen kişilerdi. Tümü medrese eğitimi almış, Çeyrek bir aht olarak tavsiye etmiştir. astronomi konusunda ihtisas yapmıştı. Münec- daire yayından cimbaşılık makamına gelen kişilerin başta he- oluşan ve Astroloji: Bir devlet geleneği kimbaşılık olmak üzere muvakkitlik, ressamlık, üzerinde müderrislik, kadılık, tabiplik, hattatlık, şeyhlik gökyüzündeki Öte yandan III. Selim de eşref saate ve zayiçeye ve vakanüvislik gibi görevlerde bulunduklarını sayısal inanmazdı. Bir gün kendisine “Donanmanın se- biliyoruz. hareketleri fere çıkması için verilen iki zayiçeden hangisiyle ölçen hareket edelim?” diye sorulduğunda, fezlekenin Müneccimbaşıların özellikle yaptıkları zayi- trigonometrik üzerine şöyle yazmıştır: “Her gün Cenâb-ı Allah’ın çeler ve devlet işlerine müdahaleleri dolayısıyla bir sistem günüdür. Benim asla nücûma itikâdım yoktur. zaman zaman gündeme geldikleri görülmek- taşıyan sinüs Tevekkeltü alâllah, ne gün münasib görürseniz tedir. Takiyüddin Rasıd, Sokollu Mehmed Paşa kadranının donanma çıksın. Cenk dahi ne gün münasib ise ve Hoca Sadettin Efendi vasıtasıyla III. Murad’a bu pirinç olsun.” Fakat böyle büyük işlerde müneccimlerin İstanbul’da bir rasathane açtırmış, ancak iki dev- modeli 1334’te sözüyle hareket etmek adet olduğundan tekrar let adamının siyasî rakipleri entrikayla aynı sul- Ahmed el-Mırzi bir zayiçe arz olunduğunda “Madem ki âdet gibi tana rasathaneyi yıktırmışlardır. tarafından olmuş, ol vecihle amel olunsun” cevabını vermiş- yapılmış. tir. Bir süre önemini kaybeden Müneccimbaşılık, Mehmed Efendi ve Hüseyin Efendi ile 17. yüzyıl- İstan da yeniden önem kazanmıştır. bul yazmasından, Saray, En renkli müneccimbaşı TARİH / 2012 MAYIS Hüseyin Efendi belki de müneccimbaşıların en renklisidir. Zira en uzun süre bu makamda kalan kişi ünvanına sahiptir ve yaptığı isabetli zayiçelerle sarayda çok büyük bir nüfuz elde et- miş, halk arasında sevilen bir kişi olmuştur. Mü- neccimbaşı olduktan sonra devrin padişahı IV. Murad, onun astrolojideki maharetini imtihan etmiş, yaptığı hesapların isabetli çıkması üzeri- ne padişahın iltifatına nail olmuş ve kendisine Edremit Kazası Arpalığı verilmiştir. Bu da şöhre- tinin halk arasında yayılmasını sağlamıştır. Sultan Murad’ın vefatını, hazırladığı takvim- de “Hüseyn-i nâ-Murad” (Murad’sız Hüseyin) kelimeleriyle yazarak önceden haber vermiş, takvimin bir başka yerindeki anahtarla da bu Hazine, 452 42 DERİN

şifrenin nasıl çözüleceğini açıklamıştır. Bu işa- » “Çıkub rasad itdüklerin aşağıda bir kâtib yazub...” » Barış için ret, başta Sadrazam Kara Murad Paşa olmak üze- Takiyüddin tarafından yapılmış, yıldızların yükseklik ve uğurlu re herkesi hayretler içinde bırakmış ve Hüseyin azimutlarını belirlemeye yarayan düzeneği gösteren bu saat nasıl Efendi’nin itibarını daha da yükseltmiştir. Bu minyatürde geometrinin müneccimlere nasıl hizmet ettiğini belirlenirdi? hadiseden sonra Kara Murad Paşa onu himayesi- görüyoruz. (İstanbul yazmasından, Saray, Hazine 452.) Bazı zamanlarda ne almış ve ne derse inanır olmuştur. padişahlar ve rini onlara sorar, öyle hareket ederlerdi. Mese- devlet adamları Ancak “Müneccimler yalancıdır” sözünün bir la Ziştovi Barış Anlaşması’ndan sonra 1791’de hemen her türlü tecellisi olarak Hüseyin Efendi’nin yazdığı bazı Viyana’ya elçi olarak tayin edilen Râtib Efendi, iş işin zayiçe haberler yanlış çıkmıştır. Mesela IV. Mehmed’in bir gece reisülküttablığa tayin edileceğini III. yaptırmışlardı. tahta çıkış yılındaki ay tutulmasını yanlış hesap- Selim’den haber alır. Râtib Efendi padişaha ya- Abbe Toderini, laması, ayrıca tahta çıkışını takviminde yanlış- kınlığına güvenerek müneccimine tespit ettir- “Azıcık önemli lıkla “vefatı” şeklinde yazması talihinin tersi- diği uğurlu saate bakarak tayin işinin bir gün bir görüşme ne dönmesine ve gözden düşmesine sebebiyet sonraya kalmasını talep eder. Bu arada bu maka- olmaz ki, vermiştir. Hasımlarının, takvimindeki bu hatalı ma bir başkası tayin edilir ve Râtib Efendi açıkta müneccimlere vefat işaretini etrafa yaymaları üzerine Hüseyin kalır. 3 yıl sonra III. Selim aynı makamı tekrar danışılmasın” Efendi yavaş yavaş taraftarlarını kaybetmiştir. teklif edince Râtib Efendi bu sefer müneccime demekte ve Ciddi bir nüfuz elde etmesinin yanında pek çok sormadan teklifi hemen kabul eder. kendisinin da düşman edinmiş ve sonunda Mısır’a gitmek İstanbul’da üzere azledilmiştir. Ancak gitmeyip İstanbul’da Salim Aydüz bulunduğu kalarak eski bir dostunun İstinye’deki yalısına Doç. Dr., Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat esnada Osmanlı yerleşmiş, burada çalışmalar yapmış, adam- Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi. Devleti ile larına mektuplar yazmıştır. Mektupların ha- bir Batı sımlarının eline geçmesi üzerine Şeyhülislam devletinin barış Efendi’den idamı için fetva alınmış ve asesbaşı imzalanması emri yerine getirmek üzere görevlendirilmiştir. için uğurlu anın Sadrazam Her hareketi için zayiçesine bakan Hüseyin tarafından Efendi’nin o gece yardımcısına, “Talihimiz iyi tespit ettirilişine görünmüyor. Bu yalıda tıkılı kaldık. Yarın sa- şahit olduğunu bah kayıkla Anadolu yakasına geçip iki atla bu- yazmaktadır. radan kaçalım” dediği rivayet edilir. Ertesi gün seher vakti harekete geçtiklerinde asesbaşı da İstanbul’dan hareket etmiş, Hüseyin Efendi’yi denizin ortasında yakalamış, kayığını durdurup orada boğmuş ve cesedini denize atmıştır. Müneccimbaşının azli ve gözden düşmesi üzerine Sadrazam Murad Paşa da azledilmiş ve idam edilmek üzere Yedikule Zindanı’na götü- rülmüştür. Hüseyin Efendi’nin çıkarsamalarına olan güveni sebebiyle kendisinin 40 yıl sadra- zamlıkta kalacağına inanan Murad Paşa, idam anında bile bu işte bir yanlışlık olduğunu iddia etmiştir. Uğurlu saatin uğursuzluğu Saray müneccimlerinin yanı sıra bazı devlet adamlarının özel müneccimleri de vardı. İşle- » Hz. Muhammed uğurlu saat İslâmî bir uygulama olduğu ve Hz. Muhammed hiçbir zaman vakitlerden üstün olduğunu kullanır mıydı? bunun Hz. Muhammed (s.a.s.) uğurlu saat uygulamamış, ifade etmiş, hiçbir zaman döneminde de kullanıldığına sadece duaların ve ibadetlerin yıldızlara bakarak uğurlu Osmanlılarda uğurlu saatin dair bir inanış hâkimdi. Ancak kabulünde bazı vakitlerin diğer hareket etmemiştir. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 43

Selçuklu Tarihi KONYA RÖNESANSI AnAdolu’dA mARİFET VE KEmAl ÇAĞI EkrEm DEmİrlİ [email protected] İ bnü’l-Arabî 13. asır için “İslam mari- geçerli bir perspektif geliştiremediler. Bunun en fetinin kemale erdiği devirdir” der. önemli sebebi, İslam bilimleri üzerindeki araş- Onun tarih anlayışı ‘Varlıkta tekrar tırmaların nihai hüküm vermeyi meşru kılacak yoktur’ ve ‘Herşey yeniden yaratılır’ bir düzeye ulaşmamış olmasıdır. Osmanlı döne- ilkelerine dayanan bir varlık anlayı- minde yazılmış eserlerin kahir ekseriyetinin yaz- malar halinde kaldığını dikkate alırsak, sağlıklı şının neticesidir. Buradan hareketle bir çerçevenin ortaya çıkamamış olması mazur görülebilir. Ancak mazereti büyük bir soruna dö- tarih anlayışını geliştirirken, ‘Zamanın ruhu’ di- nüştüren husus, bu ‘malûl’ ve ‘mazûr’ hükmün, tarihi dogmatik bir üslupla tasnif etmesidir. Bu yebileceğimiz bir kavramla yüzyılları ve bu devir- tasnif, İslam bilimlerinin gelişim süreçlerini er- ken bir tarihten itibaren durağanlaştırıp bilhassa lerde ortaya çıkan ürünleri yorumlar. Ayrıntısına Gazali’den sonra gerileme ve çöküş devirleri ola- rak yorumlama eğiliminde kendini gösterir. girmeden söyleyebileceğimiz husus, 13. asır ile Dikkate değer hususlardan biri, çağımızda 12. ve 14. asırların marifette altın devir olduğu- bilimlerin devirlerini tespitteki pek çok araştır- maya öncülük eden İbn Haldun’un da benzer bir dur. teoriyi dile getirmiş olmasıdır. Bu itibarla, İbn Yaklaşık bir asrı geçen akademik araştırmalar, İslamın sosyal, siyasî, en önemlisi de entelektüel tarihi hakkında henüz kabul edilebilir bir tasnif ortaya koyabilmiş değil. Müslüman bilim adam- ları ve bilimsel araştırmalarda öncüleri olan Or- yantalistler İslam’ın entelektüel mirası hakkında 44 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

13. asırda Anadolu, tarihte daha önce hiç kazanmamış olduğu bir tefekkür derinliği kazanır. Daha uzun bir süreç dahilinde, ‘Büyük Anadolu’ diye isimlendirebileceğimiz bir bölgenin evrensel bilim ve kültürün üretildiği bir merkez haline gelmesinin zeminini oluşturur. Haldun’un ‘bedavet-hadaret’ ekseninde ortaya tefekkür derinliği kazanır. Daha uzun bir süreç » Çinideki koyduğu, bilimlerin gelişim-gerileme süreçleri- dahilinde ‘Büyük Anadolu’ diye isimlen- Selçuklu nin bir eleştirisi yapılmaksızın sağlıklı bir bilim direbileceğimiz bir bölgenin evren- 8 köşeli yıldız, tarihçiliğinin ortaya çıkamayacağını vurgulamak sel bilim ve kültürün üretildiği Selçuklu gerekir. Bu dogmatik yaklaşım için 13. asır -veya bir merkez haline gelmesi- kültür ve bir önceki ve sonraki asırlar- durağanlık, hatta nin zeminini oluş- sanatının temel gerileme çağıdır. Bu devrede İslam bilimlerinde turur. Bu devreyi figürlerinden imtizaç (kaynaşma) döneminin yaşandığı, bilim- izleyen birkaç asır biridir. lerin aslî karakterlerini kaybettikleri düşünül- içerisinde artık Konya’daki müştür. Anadolu demek Alâeddin demek, Kafkas- Keykubad Vakıaya baktığımızda bu yaklaşımın tutarsız lardan Orta Asya Köşkü’nde yer olduğunu söyleyebileceğimiz pek çok veri or- ve Balkanlara, Bağdat ve alan ve 3 figürün tadadır. Bu çağda İslam düşüncesinin gidişatını Şam üzerinden İslamın merkezî görüldüğü bu önemli ölçüde belirleyen pek çok kitap yazılmış, bölgelerine doğru genişleyen bir kültür çini parçasının önemli gelenekler oluşmuş, bilim geniş kesim- ve bilim coğrafyası demektir. tamamı, tahrip lere yayılmıştır. Bir yandan medreselerle, öte olmadan önce 8 yandan tarikatlarla birlikte dinî düşünce hem Burada hiç kuşkusuz Selçuklular ve Osmanlı- köşeli bir yıldız yaygınlaşmış, hem de yeni kavram ve üsluplar ların siyaset anlayışlarının büyük bir rolü vardır. şeklindeymiş. kazanmıştır. Ancak siyaset kadar önemli bir faktör, 7. asırdan itibaren Bağdat merkezinde oluşmuş İslam bilim- Bu yönüyle İbnü’l-Arabî’nin kendi devrini de düşünce geleneğidir. Anadolu’da ortaya çıkan bu içine alacak şekilde İslam’ın devirlerine şahitliği, düşünce hayatı, esas itibarıyla Bağdat merkezin- önemli bir bakış açısı sunabilir. deki bilim ve düşünce birikiminin devamından ibarettir. Böylece Anadolu -bilhassa Ege bölgesi- İlim ağacı meyvesini Anadolu’da verdi tarihte bir kez daha bilim ve felsefe merkezi ola- rak tebarüz eder. “Bir kez daha” demekle kastet- Bu devri ayrıcalıklı kılan en önemli husus, tiğimiz, Sofistlerin, ardından Sokrates, Platon ve Doğu’dan Batı’ya ve Batı’dan Doğu’ya doğru Aristoteles ile birlikte Grek felsefesinin en önem- gerçekleşen entelektüel hareketliliktir. Bir yan- li ürünlerini vermiş olmasıdır. dan Moğolların baskılarıyla Batı’ya, öte yandan Endülüs’ün zayıflamasıyla Doğu’ya doğru ger- Ardından gelen devirlerde Anadolu eski üret- çekleşen nüfus hareketleri Konya ve civarındaki kenliğine denk bir bilim merkezi değildir. Müs- şehirleri merkez haline getirir. Selçuklu-Osmanlı lümanların bu bölgeye yerleşmeleriyle birlikte düşünce ve bilim hayatı bu devrin ürünü olarak Anadolu’nun tarihteki yeri temelli bir değişim ortaya çıkmışken, bu entelektüel hareketlilik ge- gösterir; coğrafya genişler, kültür ve bilim alan- niş bir kültür ve bilim coğrafyasını da meydana larında üretken bir dünya ortaya çıkar. Her getirir. Bu devirde Anadolu tarihte benzersiz bir İSlAm AĞACI NE ZAmAN cın kökleşt ğ , k nc dönem suf ler tarafından da çeş tl Sadredd n Konevî, Ebu Bekr- mEYVE VErDİ? gövdes ve dallarının oluştu- maksatlarla yorumlanmıştır. Ebherî, Sa düdd n Ferganî, ğu evred r. Ardından gayen n Söyled kler , İslam’ın meyve Müeyy düdd n el-Cendî, İbnü’l-Arabî tar h teor s n ortaya çıktığı meyve dönem dönem n n b r mar fet ve Mevlana, Yunus ve Hacı Bek- ağaç m sal yle açıklar. Ona gel r. Bu, b l m tar h nde b l - olgunluk (kemâl) devres taş g b âl m ve düşünürler n göre İslamın lk dönem ağa- nen b r m sal olmakla b rl kte olduğudur. İbnü’l- Arabî, yet şt ğ asırlardır bunlar. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 45

Selçuklu Tarihi » Mevlana’nın huzurunda bir Osmanlı Paşası Lala Mustafa Paşa’nın Doğu Seferi sırasında Konya’daki Mevlana türbesini ziyaretinde dervişlerin semaını gösteren bu minyatür, Konya’daki tasavvuf geleneğine dair önemli izler taşıyor. Nusretnâme, TSM H 1365, y. 36a takipçilerinin öncülüğünde gelişen tercüme ve telif çalışmalarıyla bilimlerin yeniden kuruldu- şeyden önemlisi, evrensel kültüre değer üretebi- ğu Doğu İslam dünyasında, hadis ve din bilimle- len bir Anadolu kültürü ve düşüncesi oluşur. Bu ri alanlarındaki çalışmalarla Mısır’da, felsefe ve bölgenin İslam coğrafyasına katılmasıyla birlikte tasavvuf alanlarındaki çalışmalarla Endülüs’te, Bağdat’la irtibatlı ikinci derecedeki bilim mer- hepsinden daha önemli ve etkili olan metafizik kezleri ortaya çıkar: Konya, Malatya, Kayseri, Si- düşüncenin yeniden yorumlandığı Şam-Konya vas, Urfa... Fakat en etkilisi, şüphesiz Konya’dır. hattında yoğun bir bilimsel etkinliğin gerçekleş- tiğini gözlemleriz. Selçukluların başkenti Konya ekseninde teşek- kül eden düşünce hayatı, çevresindeki şehirleri Selçuklu-Osmanlı devrinin en önemli entelek- de etkileyerek geniş bir ilim merkezi meydana tüelleri bu gelenek içerisinde yetişmiştir. Müey- getirir. Bu devir çerçevesinde İslam dünyasına ba- yidüddin el-Cendî, Saidüddin Ferganî, Fahreddin kınca, bir yandan Nasirüddin Tusî gibi İbn Sina Irakî gibi isimler İbnü’l-Arabî ve Konevî’nin bi- rinci nesil şarihleri (açıklayıcı) ve yorumcuları- dır. Bunların ardından özellikle 2 isim Osmanlı düşünce hayatının en etkilileri arasındadır: Os- manlı medreselerinde okutulan metinlerden bir kısmını yazmış olan Molla Hamza Fenarî ve Osmanlılarda medresenin kurucusu kabul edilen Davud el-Kayserî. Molla Fenarî’nin geleneksel İs- lam bilimleri alanındaki uzmanlığının ardından bir Konevî şarihi olması, bu geleneğin etkilerinin geniş kesimlere ulaşmasını sağlar. Yazarın en önemli kitabının ismi bile 13. asırdan itibaren ortaya çıkan ve Osmanlı düşüncesine yön veren temayülü göstermek bakımından kayda değer: Misbâhu’l-üns beyne’l-ma’k’ul ve’l-meşhûd (Ma- kul ve müşahede edilen arasında ünsiyet lam- bası). Fenarî, Konevî’nin ana bakışını belirleyen akıl ile vahiy ve tasavvufî tecrübe arasındaki ir- tibatı aramaktadır. Davud el-Kayserî’nin İbnü’l- Arabî’nin en önemli eseri olan Fusûsu’l-Hikem’e, ardından İbn Fârız’ın şiirlerine şerh yazması, Anadolu’daki düşünce hayatının derinleşmesi ba- kımından büyük önem taşır. İran ile Anadolu’yu bağlayan ilim ipi Dikkate değer hususlardan biri de özellikle bu 2 isim üzerinden gerçekleşen Şii ve Sünni dün- yanın düşünce hayatı arasındaki ilişkilerdir. Esas itibarıyla bu ilişkiler başka kanallarla da sürmek- teydi. Her şeyden önce tasavvuftaki Ehl-i Beyt kavramı Şiî ve Sünnî dünyalar arasındaki ortak bağlardan biriydi. Öte yandan Meşşaîliğin zayıf- lamasıyla birlikte İşrakîliğin güç kazanması da Sünnilikle Şiilik arasındaki entelektüel ilişkileri kuvvetlendirmişti. Bu noktada Kutbuddîn Şîrâzî ve Ebherî’nin önemli bir yeri olduğu anlaşılmak- tadır. Ancak Kayserî, Fenarî gibi isimler 46 DERİN TARİH / 2012 MAYIS

» Asil ve yalın… insanın tanınması ve kabiliyetlerinin geliştiril- » Kozmopolit Alâeddin Köşkü’nde yer alan 8 köşeli yıldız ve mesi olarak görülür. Vahdet-i Vücud bu sorunu bir sanat haç figürlü çinilere ait bu örnek, asil ve yalın bir açıklayan bir çerçeve olarak ele alınıp Tanrı-âlem Konya’daki sanat anlayışına işaret ediyor. ve Tanrı-insan ilişkisi bu eksende yorumlanır. Alâeddin Bunun tabii bir neticesi olarak ahlak meselesi, Keykubad İbnü’l-Arabî ve Konevî insan özgürlüğü, iyilik-kötülük sorunu tartışılır. Köşkü’nde yer geleneğinin Şiîi dünya Bütün âlem İlahî isimlerin tecelli ettiği bir ayna alan yıldız-haç olarak yorumlanıp Tanrı-âlem irtibatı izah edilir. kompozisyonlu üzerinde güçlü bir şe- Aynı zamanda insan üzerinde odaklanan bu an- çinilere ait bu kilde tesir icra etme- layış, günümüz tabiriyle, bir hoşgörü anlayışının parça, zarif ve lerini sağlamıştır. Bu şekillenmesi demekti. Çünkü insan ‘âlem ayna- kozmopolit bir bakımdan Anadolu’daki sının cilası’, ‘varlık sebebi’, sanatın izlerini düşünürler İran ile Anadolu ‘Tanrı’nın maksadı’ ve ‘gök taşıyor. coğrafyasını da birbirine bağlamayı kubbenin direği’dir. Böyle başarmışlardır, diyebiliriz. bir varlık, her şeyden çok Fenarî ve Kayserî’den sonra kanaatimce çok itinaya mazhar olmalıydı. ihmal edilmiş bir aileden gelen ilim adam- ları gelir. En bilinenleri Kutbuddîn İznikî ile 13. asırdan itibaren daha Kutbuddinzâde Muhammed İznikî’dir. Yazdıkları köklü hale gelen insana hizmet eden ku- pek çok eserle İbnü’l-Arabî ve Konevî’yle oluşan rumlar, bu anlayışın bir neticesidir. Öyle geleneğin yaygınlaşmasına katkı sağlayanlar ara- görünüyor ki, bu devirde beliren anlayış, kendi sında farklı devirlerden Şeyh Bedreddin Simavi, çağında dünya üzerinde başka bir yerde yoktu. Ahmet İlahî, Abdullah İlahî, Yavsî Muhammed Bu itibarla mesela İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin Efendi, Bâli-i Sofyavî gibi isimleri saymak müm- paradoksal insan-âlem teorileriyle sözgelimi kün. Bütün bu âlimler, 13. asırdan itibaren olu- daha sonra İtalya’da yaşamış olan Dante’nin İlahi şan metafizik geleneğin farklı devirlerdeki tem- Komedya’sındaki insan ve hakikat anlayışını kar- silcileri olarak Anadolu düşünce hayatını inşa şılaştırmak mümkündür. Şöyle ki: ederler. Dante’nin Cehennem, Araf ve Cennet bahis- Âlem aynasında hoşgörü inşası lerinde ele aldığı düşünce, iyinin çok iyi, kötü- nün çok kötü olduğu bir siyah-beyaz dünyayı Bu devirdeki düşünce hayatının temel konusu temsil eder. Bir siyaset ve ahlak kitabının böyle Tanrı-insan ilişkileridir. Bu bakımdan ana mesele bir keskinliğe dayandırılmasının kendi içerisinde önemli gerekçeleri bulunabilir. Ancak bu siyah- » İki denizin karşılaşması beyaz dünya Dante’nin hakikat anlayışını sınırla- Konya ilim iklimini oluşturan en önemli isimlerden Mevlana yan bir unsur olarak ortaya çıkar. Nitekim benzer ile Şems’in karşılaşmasını gösteren bu Osmanlı minyatürü, bir yaklaşım, Dante’nin Hz. Peygamber ve Hz. Ali türünün en değerli örneklerinden birini oluşturuyor. hakkındaki kanaatlerinde de tezahür eder. Dan- te İtalya’nın kurucu düşünürü olarak görülebilir. Mevlana’nın Şems’in ile karşılaşması. Cami‘ü’s-Siyer, TSM H 1230, y. 121a. Halbuki İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin düşüncesi siyah ile beyaz değil, daha paradoksal bir dünya- dır. Bu dünyada beyaz da vardır siyah da; fakat her siyah, özünde beyazı da barındırır. 13. asır ve sonrasındaki İslam düşüncesindeki iyimserliğin ve insancıllığın temeli işte bu anlayıştır. Yani 13. asır hâlâ vazgeçilmez bir referans çer- çevesi olmaya devam ediyor. Ekrem Demirli Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Futuhât-ı Mekkiye çevirmeni. 2012 MAYIS / DERİN TARİH 47

Osmanlı Tarihi » Yedi Ada Cumhuriyeti’nin polemik yaratan bayrağı Bayrakta Osmanlı’nın önerisiyle, mavi fon üzerine Venedik’in sembolü olan St. Marco aslanı resmedilmiş. Bayrağı çevreleyen kırmızı şerit Osmanlı hakimiyetini sembolize ediyor. Sol üstte ise Çar Paul’ün iyi niyet göstergesi olan önerisiyle Cumhuriyet’in kuruluş tarihi, Hicri 1214 olarak yazılmış. Yıl 1800. Adriyatik’te Osmanlı-Rus himayesinde, anayasası İstanbul’da yazılmış, bayrağı İstanbul’da çizilmiş bir Cumhuriyet rejimi… ADRİYATİK’TE BİR OSMANLI CUMHURİYETİ O smanlı tarihinin en tartışmalı kAHrAmAn şAkUl ittifaklarından biri olan 1798 Osmanlı-Rus İttifakı’nın nede- [email protected] ni, Fransa’nın Mısır’ı işgaliydi. düşman” Ruslar ile “geleneksel dost” Fransa’ya Bu ittifak öylesine sıra dışıydı karşı ittifak edecekleri hiç aklına gelmemiş- ti. Fransız maslahatgüzarı (Çeşitli sebeplerden ki, Fransa’nın kurt Dışişleri ötürü büyükelçi atanmayan/atanamayan bir ül- keyle diplomatik ilişkileri yürütmek üzere gö- Bakanı Talleyrand haberi duyunca koltuğuna revlendirilen kişi) Pierre Ruffin ise hapsedildiği Yedikule Zindanı’nın penceresinden Rus gemi- yığılıp kalmıştı; zira Osmanlıların, “geleneksel lerini görünce, Sultan’ın Yeniçeriliği kaldırmak 48 DERİN TARİH / 2012 MAYIS


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook