TBMM tarafından ‘münkariz’ ilan adım adım sahneye koyduklarını şöy- gerçekten de çok açıktı. Müttefikleri edilmiş bulunuyordu. Padişah 9 aydır le anlatıyor: Fransa ve İtalya’nın yenik ve sallantı- koltuğunda değildi, İngilizlerin Hi- daki Osmanlı rejimine nefret edilen lafet’i 1924 Mart’ında kaldırılmadan “Harold Nicholson Britanya’nın bir antlaşmayı dayatmalarına yar- Lozan’ı onaylamadıklarını ise söyle- Lozan öncesi Türk barış politikasını dım etmekle kalmadı, Türkiye’nin meye gerek yok. En büyük hatamız, daha sonra ‘çırpınan bir tavuğu ince geleneksel düşmanı Yunanların Ana- Çanakkale’de İngilizlerin üzerlerine bir kâğıda sarmak’ diye tarif ettiyse dolu’yu istila etmesini de destekledi. yürümemek ve yaşlı kurt Curzon’ın de, bu politikayı o sırada hükümette- O sırada İstanbul’un işgali gibi diğer Lozan ağına düşmekti. ki amirleri için daha kabul edilebilir olaylarla birlikte, bu, milliyetçi duygu terimlerle (şöyle) rasyonelleştirmişti: ve örgütlenmelerin pekişmesine yar- Sınırlar, tazminatlar, şunlar bun- dımcı oldu. Müttefiklerin Türk milli- lar neyse de Lozan’a giderken ‘Hilafet ‘Yunanistan’a desteğimizi teşvik yetçileriyle uluslararası bir anlaşmayı için kanını dökmeye hazır’ Türkiye eden düşünce duygusal bir dürtü de- görüşüp imzalaması (biraz utanarak ile Lozan’dan sonraki Hilafet ve Os- ğil, tarihsel politikamızın doğal ifade- da olsa, padişahın ülkeden kaçmasına manlı düşmanı Türkiye arasındaki siydi: Hindistan’ı ve Süveyş Kanalı’nı yardım ederken), devrimci bir rejimi farkı birilerinin izah etmesi gerek. O koruma. Bir yüzyıl boyunca Doğu ulusal bir hükümete dönüştürdü. Sa- İslam mücahidleri nasıl Osmanlı’nın Akdeniz’deki birinci savunma hattı vaştan hemen sonraki yıllarda Britan- en amansız düşmanlarına dönüştü- olarak Türkiye’yi (Osmanlı’yı) destek- ya, eski Osmanlı İmparatorluğu’nu ler? Yakın tarihin yanık sayfaları bir lemiştik. Türkiye güvenilmez oldu- dilimleyip kendisine ve müttefikleri- gün bunu da açıklar mı dersiniz? ğunu kanıtlamıştı, biz de ikincisine, ne ayırmıştı. Öyle ki, 1920’den sonra, Salamis’ten İzmir’e uzanan hatta el Musul hediyesi dışında, Büyük Güç- İngiliz anahtarı attık… Bu yüzden Sevr Antlaşması ler’in üzerinde kavga etmeleri için ka- başarılı olsaydı, muazzam bir kazanç lan tek şey, Avrupa ve Anadolu’da bir Avustralyalı araştırmacı Marian olacaktı.’ parça topraktı. Osmanlılar hâlâ var- Kent bize bir şeyler söylemek ister gibi. dıysa da, imparatorluk yok olmuştu.” İngilizlerin Sevr ile Lozan arasındaki Sevr Antlaşması başarılı olmadı ince politikasını ve Ortadoğu’nun Os- ve başarısızlığı Türkiye’de Osmanlı Marian Kent İngiliz anahtarının manlısızlaştırılması stratejisini nasıl yönetiminin sonunu getirdi. Britan- planı nasıl adım adım inşa ettiğini ya’nın bu sonuca katkısı, kısa vadede böyle ortaya koyduktan sonra nihayet şunları yazıyor olanca açıklığıyla: “İroniktir, bu şartlar (Türki- ye’nin Lozan’daki kazanımları) neredeyse tamı tamına 1919 başla- rında Donanma Bakanlığı’nın des- teklediği İngiliz Genelkurmayının savunduğu şartlardı.” Bu mühim bilginin Kent’in maka- lesindeki kaynağına gittiğinizde kar- şınıza Churchill’in çıkması tesadüf olabilir mi? İşte oradaki bilgiler. Belki bir İnkılap tarihçimiz araştırır ve kır- mızı karı yağdırır üzerimize: “Churchill’in kabine muhtıra- sı, Aralık, 1920, “Greek territorial claims in Turkey” ve Genelkurmay muhtırası, “General Staff desiderata regarding territorial adjustments”, 19 Şubat 1920, Cab. 24/116, CP 2275, ek D, s. 7-8.” (Ed. Marian Kent, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Çev.: A. Fethi, TVYY: 1999, s. 223) 2016 MART / DERİN TARİH 97
TRT Arapça Genel Yayın Koordinatörü TURAN KIŞLAKÇI Ortadoğu Osmanlı Sonrası Yetim Kaldı! Ortadoğu’nun yüzü bir türlü gülmüyor. Ardında yüzbinlerce ölü ve milyonlarca mülteci bırakan Suriye iç savaşı küresel bir krize dönüşmüş durumda. Bölgeyi yakından tanıyan Turan Kışlakçı ile yalnız Suriye krizini değil, Osmanlı’nın çekilişinden günümüze Ortadoğu’daki hazin tablonun sebeplerini konuştuk. KONUŞAN: MUNİSE ŞİMŞEK mamış ve sömürgecilerle iş tutmuş Suriye’de Esed (Baas) rejimine ailelerden seçiliyordu. Esed ailesi karşı yapılan gösteriler, Tunus dik- İster istemez gündemimizi en fazla de bunlardan biriydi. Beşşar Esed’in tatörü Bin Ali’nin ülkesini terk et- dedesi Süleyman, Fransızlarla bir- mesinden sonra başlamıştı. Protes- meşgul eden konu Suriye iç savaşı. Bu likte çalışmış bir işbirlikçiydi. tolar aylarca “silmiyye” (barışçıl) olarak devam etti. Deraa, Duma, savaşın tarihî ve siyasî sebepleri nel- 2011’de başlayan ayaklanmadan Harasta, Hama, Humus, Baniyas, önce de Suriye’de uzun bir direniş Lazkiye, Kamişli, Deyr ez-Zor ve er? Sürecin bu noktaya gelmesinde ve muhalefet tarihi var. 1920-46 Tel Kalah gibi şehir ve kasabalarda arasında Fransızlara, 1963-2011’de göstericiler, “Allah, Suriye, Hurri- Baas yönetiminin rolü nedir? de Baas rejimine karşı direniş sür- ye ve Bes” (Allah, Suriye, Özgürlük dürüldü. Ancak halk iktidar tara- ve Yeter) gibi sloganlar atıyorlardı. Arap coğrafyası Osmanlı sonra- fından her dönemde barbarca katle- Bir yılın sonunda gösteriler Suriye sında yetim kaldı. Sahipsiz kaldı. dildi. Öyle ki, Osmanlı döneminde muhaberatının halkı katletmesi ve İki Cihan Harbi arasında bu coğ- Arap edebiyatının anayurdu olan ordudan ayrılanların artmasıyla si- rafyanın halkları Emperyalist yö- Suriye’de Fransız mandası dönemin- lahlı çatışmaya evrildi. Halk Esed netimlere direndi. 2. Dünya Savaşı de “Mehcer Edebiyatı”, Baas rejimi rejiminin vahşi katliamlarına kar- sonrasında bağımsızlıklarını ka- dönemindeyse “Cezaevi Edebiyatı” şı sloganlarını değiştirerek, “Yalla zanmış olsalar da, emperyalistler gelişti. En basitinden Tedmür Ceza- irhal ya Beşşar” (Haydi Beşşar, terk bölgeyi piyonlarına bırakıp ayrıl- evi’ndeki işkenceler, Hama Katliamı et!) ifadelerini kullandı. dılar. Soğuk Savaş döneminde KGB zihinlerde tazeliğini korumakta. veya CIA aracılığıyla darbelerle ik- tidara gelen diktatör rejimlerin Do- ğu ya da Batı Bloku uğruna halkla- rına yapmadıkları zulüm kalmadı. Bu dönemlerde iktidarlara taşınan isimler azınlıklardan veya tanın- 98 DERİN TARİH / 2016 MART
Rejim, muhalifleri mezhepçilik Que post int venis commod © SEDAT ÖZKÖMEÇ ve terörizmle suçlayarak kendini aklamayı ve Alevileri, Kürtleri, Hı- 2016 MART / DERİN TARİH 99 ristiyanları, Dürzileri protestolar- dan aşamalı olarak uzaklaştırmayı hedefliyordu. Göstericiler bu kez, “La Selefi ve la İhvani… Ene taife- ti el-Hurriye” (Ne Selefi, ne İhvan... Benim mezhebim özgürlük) ve “Va- hid, vahid, vahid, eş-Şeab es-Su- ri vahid” (Bir, bir, bir, Suriye halkı birdir) sloganları ile Esed’e cevap verdiler. Esed rejiminin 3 yıl sonra en büyük başarısı, Kürt bölgelerini PYD’ye terk ederek onları devrim- den uzaklaştırması ve DAEŞ’in or- taya çıkmasıyla Sünni kesi- mi terörist göstermesi- dir. Hâlbuki herkes çok iyi biliyordu ki PYD de, DAEŞ de Esed mu- haberatının bir ürü- nüydü.Suriye devrimi bugün 5. yılında. Esed mu- haberatı ve uluslararası bütün komplolara rağmen Suriye halkı bu kez, “Eş-Şeab es-Suri ma bihaf” (Suriye halkı kork- muyor) sloganları atıyor. Arap Baharı dışarıdan ihraç edilen bir hareket mi, yoksa bunun gerçek- ten halkta tarihî ve siyasî karşılığı var mı? Arap dünyasında 2010’un sonun- da şahitlik ettiğimiz ayaklanmalar hakikatte uzun zamandır “geliyo- rum” diyordu. Bunun içtimaî, siyasî ve ekonomik alt yapısı var. Oryan- talist bakış açısının sonucu olarak Ortadoğu rejimlerinin gücüne ve sağlamlığına veya insanların “ata- letine” öyle inan(dırıl)mışız ki, “Ki- faye” (artık yeter) deyip meydanları dolduran insanların görüntülerine ve birbiri ardına sarsılan rejimle- re inanamıyor, halk hareketlerinin ardında bir bityeniği arıyorduk.
Şüphesiz şaşkınlığımızın haklı se- süreçte Türkiye’nin bir payı veya ih- yor. Şunu unutmamak gerek: Eğer bepleri de vardı. Ortadoğu’da despot bu coğrafyada tarihi belirlemek is- aileler, Batı’nın da desteğiyle 60 yıl- mali var mı? tiyorsanız yolunuz Suriye’den geç- dır iktidarlarını koruyorlardı. mek zorunda. Muhammed İkbal’in Bugün Suriye’de şahitlik ettiği- meşhur bir sözü var: “Afganistan ABD, Avrupa ve İsrail dostlarını miz mücadele, Osmanlı sonrası ya- Asya’nın kalbidir. Afganistan iyi ise (Bin Ali, Mübarek vb.) koruyama- rım kalan savaşın tekrar sahneye bütün Asya iyidir. Afganistan has- yınca gitmelerine razı olmak zo- konulmasıdır. Batı’nın Sykes-Picot ta ise bütün Asya hastadır.” Bu sözü runda kaldı. Ortadoğu halkları sa- anlaşması, I. Kahire ve San Remo bölgemize uyarladığımızda diyebi- dece diktatörlerine değil, yıllardır Konferansları sonrasında inşa etti- liriz ki, Suriye Ortadoğu’nun kal- bu coğrafyada “böl ve yönet” politi- ği düzen bozuldu. Dolayısıyla mü- kalarını uygulayan Batılı emperya- cadele kaldığı yerden devam edi- listlere karşı da ayaklanmıştı. Fakat lideri ve yön vereni olmadığı için ayaklanmalar büyük komploların kurbanı oldu. Arap Baharı’nı “Arap Kışı”na çe- virenlerin unuttukları bir gerçek var. O da Osmanlı sonrası ışığı gö- ren halkların bu kez umutlarını terk etmeyeceğidir. Önümüzdeki yıllarda ışığı gören halklar “Arap Dirilişi”ni başlatacaklardır. Nasıl insanın adalet ve özgürlük arayı- şı tarih boyunca devam etmişse, bu coğrafyanın halkları da ada- let ve özgürlük arayışlarından as- la vazgeçmeyecekler. Araplar önce emperyalistlere karşı ayaklandılar (1936-39, Es-Sevre el-Arabiyye). 50 yıldır da diktatörlerine karşı ayak- lanarak tepkilerini gösteriyorlar. Arapların son 5 yıldır ortaya koy- dukları direniş, hem emperyalistle- rin, hem de diktatörlerin 100 yıldır yaydıkları “algı rejimleri”ne karşı veriliyor. Arap isyanları Ortadoğu hakkında uzun yıllardır sorgusuz sualsiz kabul edilen birçok kanaa- ti boşa çıkardı. Araplara yönelik ön- yargı ve husumeti kırdı. Bunun için Arap dünyasını eski anlayışlardan uzaklaşarak yeniden tanımalı ve okumalıyız. Küresel emperyalistle- rin ve onların piyonları olan dikta- törlerin tahakkümlerine tepki ver- me zamanı geldi de geçiyor. Bu bir dünya savaşı Suriye’de aslında bir dünya savaşı yaşanıyor: Rusya, ABD, Çin, İran ve diğer Arap ülkeleri burada. Bu 100 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya bidir. Suriye iyiyse bütün Ortadoğu yalistlerin büyük komplolarını ve 1921’de yapılan I. Kahire Konferan- iyidir. O kötüyse bütün bölgede sı- oyunlarını meşrulaştırma girişim- sı’nda çizilmişti. Dönemin İngiliz kıntılar var demektir. lerine kurban edilmemeli. sömürge valisi Churchill hatırala- rında bunun detaylarını anlatır. Tarih boyunca Ortadoğu’ya, ya- 10 maddede Ortadoğu Churchill; Gertrude Bell, Lawren- ni Biladu’ş-Şam’a tahakküm etmek ce ve Fox gibi 40 İngiliz casusu ile isteyen her imparatorluk önce Suri- Osmanlı’dan sonra Ortadoğu’nun bu mevcut sorunlu sınırların temelle- ye’yi alarak işe başlamıştır. Suriye rini atmıştı. stratejik bir yerdir ve Ortadoğu’nun hale gelmesinin sebebini 10 maddede kapısıdır. Mısır kralı II. Ramses ve 2) Yapay devletler: Osmanlı son- Hitit kralı III. Hattuşili arasında im- açıklayın desek ne dersiniz? rasında bölgede ortaya çıkan dev- zalanan Kadeş Antlaşması bugün letlerin hemen hepsi yapaydı. 1. halen Suriye’nin önemini ortaya ko- Ortadoğu’nun bu hale gelme- Cihan Harbi sonrasında kurulan yan bir metindir. sinin dâhili ve harici birçok sebe- hükümetler manda yönetimleriy- bi var elbette. Osmanlı’dan beri bu di ve emperyalistlerin çıkarlarına Türkiye Arap Baharı’nın başlan- coğrafya bir türlü toparlanamadı. hizmet ediyorlardı. 2. Dünya Sava- gıcından bu yana isyanlar konusun- Yüzü gülmedi. Bunu tasdik eden bir şı’nın ardından, yani emperyalistle- da soğukkanlılığını korudu. Olay- makale 2005 yılında İsrailli ünlü ya- rin bölgeden ayrılmasından sonra, ları dikkatle ve duyarlı bir şekilde zar İsrael Shamir tarafından yazıl- onların görevlerini despot yönetim- izledi. Birçok provokasyona rağmen mıştı. Shamir, makalesinin başlığı- ler devraldı. Bu yönetimler her ne kendisini maceraya sokacak söylem nı “Geri dön Ey Osmanlı!” şeklinde kadar bağımsızlık sonrası iktidarı ve eylemlerin içine girmedi. De- kaleme almıştı. ele geçiren milliyetçi hareketlerin mokrasi vurgusu yaparak ve ülke- bakiyesi olarak görülse de hakikat- lerin içişlerine müdahale etmeksi- 1) Yapay sınırlar: Coğrafyamız- te emperyalist güçlerin bölgedeki zin gayet dengeli bir politika izledi. da problemlerin bitmemesinin asıl piyonlarıydı. Batılı güçlerin deste- Ortadoğu’da büyük hesaplaşmalar sebeplerinden biri, Batılılar tarafın- ğiyle ayakta duran bu despot rejim- gerçekleşirken Türkiye’nin neden dan çizilen yapay sınırlardır. Hari- ler hiçbir zaman halklarını temsil şeytanlaştırılıp yalnızlaştırıldığına talar üzerinden cetvelle çizilen sı- etmedi. Bu coğrafyada sık sık şa- dikkat edilmeli. Halkımızın da, bu nırlar hep sorunluydu. Sykes-Picot hitlik ettiğimiz isyanlar ve dikta- coğrafyanın halklarının da bu oyu- ile çizdikleri yapay sınırlar her böl- törlerin bu isyanlara acımasızca nu bozacağını düşünüyorum. gede gerilime yol açtı. Halkları bir- müdahalesi bunun en önemli delil- birlerine düşürdü. Bugünkü sınırlar lerinden biri. Hâlihazırda Suriye’deki mücade- le, ülkenin tarihî jeopolitik önemi TURAN KIŞLAKÇI İbn Haldun’un bir sözü var: “Dinî dolayısıyla hem Arap Baharı’nın, KİMDİR? bir hüviyete bürünmedikçe Arap- hem bölgenin, hem de dünya siya- ların bir devlet kurması imkânsız- setinin kaderini belirleyecek bir 1973 yılında Bingöl’de doğan Tu- dır.” Çünkü tarihte Arapları birleş- noktaya geldi. Bu savaşa yeni bir Ça- ran Kışlakçı ilk, orta ve lise öğreni- tiren tek güç İslamdır. Arapların nakkale ve Kutu’l-Amare diyebili- mini burada tamamladı. İnönü Üni- İslam dışında bir yönetim çabası as- riz. Bunu Türkiye-Suriye sorununa versitesi’nde başladığı üniversite la tutmayacaktır. Tabii ki 100 yüz- indirgemek hem bölgemizdeki ba- eğitimine Pakistan’da devam etti. yıldır bu coğrafyada İslamî devlet zı devletlerin, hem de Batılı emper- İslam Konferansı Örgütü’ne bağlı adı altında yapılanların dinimizle yalistlerin istediği bir şey. Bu oyuna Uluslararası İslam Üniversitesi’nden yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. gelinmemeli. mezun oldu. Pakistan’daki öğren- cilik yıllarında Spark ve El-Lem’a 3) Yapay kimlikler: Osmanlı son- Şu anda Suriye’de dünyanın ka- adında İngilizce ve Arapça dergiler rası bölgede yeni ulusal kimlikler deri belirleniyor. Gelecekte Orta- çıkardı. 1999-2006 yılları arasında inşa edildi. Halklar kendi dokula- doğu’da bu coğrafyanın çocukları Yeni Şafak gazetesinde dış haberler rına uymayan yeni kalıplara so- mı söz sahibi olacak, yoksa Batılı- servisinde çalıştı. Yine 2011-2015 kulmaya çalışıldı. Araplardan yeni lar yeni bir Sykes-Picot ile mi karşı- sürecinde Anadolu Ajansı’nda oluşan yapay devletleri bir kimlik mıza çıkacaklar? Sonucu göreceğiz. Ortadoğu ve Afrika Haberleri Yayın olarak kabul etmeleri istendi. An- Türkiye yalnız bırakılmak pahası- Yönetmeni olarak hizmet verdi. Şu cak insanlar kendilerine 100 yıl- na, bu toprakların çocukları adına an TRT Arapça Genel Yayın Koordi- dır zorla dayatılan bu kimlikleri konuşup haykırıyor! Türkiye hata- natörü olan Turan Kışlakçı’nın Or- benimseyemediler. Üstad Cemil lar yapabilir. Ancak bunlar emper- tadoğu üzerine yazdığı Arap Baharı isimli bir kitabı ve çeşitli dergilerde yayınlanan makaleleri bulunuyor. 2016 MART / DERİN TARİH 101
Meriç’in tabiriyle bölge halklarına lere bölmekti. Böylece kolay bir lesef müdahalelere zemin hazırla- deli gömlekleri giydirilmeye çalı- şekilde onlara hükmedebilecekti. dı. şıldı ama bu gömlekler dar geldi ve Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi yırtıldı. için bölgenin kalbine İsrail saplan- 9) Aşırı silahlanma: Modern dı. Öncesinde Arap dünyası bir öl- dünya barut kokusundan doğdu. Arap milliyetçiliğinin de tutma- çüde bütünlük arz ediyordu. Bu da Batı’nın 300 yüzyıldır sömürdüğü sı imkânsızdı. Çünkü bu ideolojinin Batılı sömürgecilerin emellerinin dünyada halen barut kokuları yük- temelini atanlar Lübnanlı ve Suri- önündeki engellerden biriydi. Siyo- selmekte. Bugün de Batı, sömür- yeli Hıristiyanlardı. Arap milliyetçi- nist İsrail devleti, bölgedeki birlik düğü ülkeleri birer silah ambarı liğinin sağlam bir temele oturması ve bütünlüğü bozmak için emper- haline getiriyor. ABD petrol dola- için İslam öncesine gidilmesi gere- yalistler tarafından bölgeye özel- yısıyla zenginleşen Arap yönetim- kirdi. Emperyalistlerin yapmak is- likle yerleştirilmişti. Halen bölgede lerinin paralarını kendine çekiyor. tediği de zaten buydu. Mısır’ı eski yabancı bir cisim gibi duruyor. Ba- Bazen İran, bazen de İsrail tehdidi- Mısır medeniyetlerine, İran’ı Pers- tı’nın ileri karakolu olan İsrail, böl- ni “sopa” gibi kullanarak onları si- lere, Lübnanlıları Fenikelilere, Su- gedeki birliği bozmak için yıllardır lahlanmaya itiyor. İran’ı ve İsrail’i riyelilerin kökenini Aramilere da- görevini oldukça iyi ifa ediyor. bölgede birer “heyula”, “canavar” yandırıyorlardı. Ancak bu tutmadı. halinde göstererek, zengin Arap ül- Çünkü Araplar İslam ile var oldu ve 7) Sömürülebilirlik: Cezayir- kelerindeki güvenlik zaafına dik- Arapça da Kur’an-ı Kerim sayesinde li düşünür Malik bin Nebi’ye ait kat çekiyor. Böylece Arapların kor- yaşayan diller arasına girdi. olan bu kavram dâhilî bir özeleşti- kuları körükleniyor. Bu ülkelere ridir. Nebi, zihinlerin sömürgeleş- 4) Azınlıkların tahakkümü: Or- mesinin Müslümanları ahlakî ve taçağ’da azınlıkların yaşadığı zu- psikolojik bir çözülmeye götürdü- lümlerden dolayı modern Batı ken- ğünü söyler. Halkların gerilemesi- dini hep onların hamisi olarak ne sebep olan sömürgeleşme prob- göstermeye çalıştı. Sömürgecilik leminin dışarıdan değil, içeriden döneminde etnik ve dinî azınlıkla- kaynaklandığını belirtir. İnsanlar rı iktidara taşıdı ve azınlıkların yö- sadece sömürülebilir olduğundan nettiği sistemler inşa etti. Vahşi Batı sömürgeleştirilir. Nebi, sömürgeleş- emperyalizmini kendilerine örnek menin temel sebebinin ölü fikirler edinen bu azınlık yönetimleri, ço- olduğunu düşünür. ğunluğu barbar bir şekilde bastırdı ve siyaset dışına itti. Suriye’deki Ba- 8) Petrol: Petrol ve doğalgaz böl- as rejimi aynı zamanda bir Nusay- genin ekonomisi ve kalkınması için ri rejimiydi ve 50 yıllık iktidarı dö- çok değerliyken maalesef zehire dö- neminde halkına yapmadığı zulüm nüştü. “Kara altın” olarak adlandı- kalmadı. rılan petrol, emperyalistlerin ve diktatörlerin damarların- 5) Batı’nın müdahaleleri: Batı, da dolaşan kan gibi. Os- Cakarta’dan Tanca’ya halkların böl- manlı sonrası petrol gede iktidarı ele geçirmesine asla bölgenin işgalinin müsaade etmedi. Askerî cuntalar ve istikrarsızlığının aracılığıyla müdahil oldu. Sadece sebeplerinden bi- Ortadoğu’da değil, Latin Amerika, ri oldu. Petrol böl- Asya ve Afrika’da da kanlı müda- geyi İngiltere ve halelerin onlarcasına şahitlik etti ABD başta olmak dünya. Halkları sağ-sol, Kıpti-Müs- üzere büyük lüman, Şii-Sünni, Kürt-Arap, La- güçler için ik-Müslüman diye birbirine kırdır- stratejik açı- mak da bu oyunun bir parçasıydı. dan önemli hale getir- 6) İsrail’in inşası: 19. yüzyılın di. Bu ortalarından itibaren Batı’nın İs- da maa- lam âlemine yönelik stratejisi Müs- lümanları ırkçı ve dinî devletçik- 102 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya devasa bütçelere ulaşan silahlar sa- ge halkları, azınlıklar ve kabileler sirayet etti. ABD’nin kararsız siyase- tılıyor. Buradaki en önemli prob- hakkında yazdıkları kitaplar bu- ti İran ve Rusya’yı cesaretlendirdi. lem, İran’ın Batı’nın “İran Tehdidi” gün halen bölgenin tarihi hakkın- Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan kozuna yatmış olması ve bölgedeki da önemli veriler içermekte. gibi müttefiklerini ise kendilerinin azınlık Şii grupları kendi Pers ulu- bile hayal edemeyeceği ölçüde ba- sal hedefleri için kullanmasıdır. 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD, ğımsız politikalar geliştirmeye itti. Ortadoğu’da Fransa ve İngiltere’den 10) Sahipsizlik: Etnik ve dinî dev- boşalan yeri doldurdu. Soğuk Savaş ABD’nin 2010-11’de insan hakla- letçiklere bölünen Ortadoğu’nun ile birlikte ABD bölgenin kaynakla- rı, özgürlük ve demokrasi talebin- en büyük sorunlarından biri de sa- rı, stratejik konumu ve geçiş hakla- de bulunan Arap halklarını yine hipsiz olması. Bölgenin sorunlarını rından Sovyetlerin faydalanmama- despot cuntaların kucağına itmesi gündeme getirecek ve buna çözüm sı için mücadele etti. Bu dönemde hiç bir şeyin değişmediğini gösteri- sunacak hiçbir güç bulunmuyor. Ne ABD ve Sovyetlerin nüfuz mücade- yor. BM Güvenlik Konseyi’nde, ne de di- lesini 19. yüzyıldaki “Şark Mesele- ğer uluslararası kurumlarda böl- si”nin uzantısı olarak görebiliriz. Batı’nın Ortadoğu’ya ve bölge halk- ge temsil edilememekte. Osmanlı sonrası yalnız kalan halklar bugün ABD ve Sovyetlerin siyaset kuru- larına yaklaşımı neden hep ikiyüzlü? yeniden barışı ve sahibini arıyor. cuları ve CIA/KGB ajanları hedefle- Bölge birlik ve bütünlük halinde li- rine ulaşmak için bölgede daha çok Maalesef söz konusu Müslüman- derini bulmadıkça bu bölünmüşlük askerlerle çalıştılar ve askerî darbe- lar olunca Batı hep ikiyüzlü davran- ve korkular içinde daha karanlık leri desteklediler. Onlara göre asker- dı. Doğu Timor ve Güney Sudan söz gayyalara sürüklenecektir. ler bu ülkeleri yönetmek ve halkla- konusu olunca harekete geçen ulus- rı bastırmak için biçilmiş kaftandı. lararası örgütler; Filistin ve Keşmir Batı hep ikiyüzlü Hedefleri için despot ve zalim bile gibi Müslümanlar söz konusu olun- olsa Batı yanlısı otokratik rejimleri ca hareket bile etmiyorlar. Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında desteklediler. Bu politikalar bölge- nin genetiğini bozdu. İsrail’in Filistin’deki barbar kat- ABD’nin bölge siyaseti Ortadoğu’da liamları hep görmezden gelindi. ABD’nin bu dönemdeki siyaseti, Sisi’nin dünyanın gözü önünde Ra- ne tür izler bıraktı? Sovyetler Birliği’ni çevrelemek, pet- bia ve Nahda meydanlarında yaptı- role erişimi sağlamak, İsrail’i koru- ğı katliamlar desteklendi. Esed re- Öncelikle şunu bilmek lazım, mak, Batı yanlısı otokratik askerî jiminin vahşi saldırıları kimsenin ABD Soğuk Savaş öncesi de bu coğ- rejimleri desteklemek ve bölgenin umurunda değil. Irak’ta öldürülen rafyada vardı. 1850’li yıllarda Türki- stratejik konumundan faydalan- milyonlarca insanın hesabını kim- ye’den tutun Suriye, Lübnan, Kudüs mak şeklinde belirlenmişti. se sormadı. ve Kahire’de açtığı kolejler, üniver- siteler, okullar ve hastaneler bunun Soğuk Savaş sonrası ABD siyase- 1991’de Sovyetler Birliği’nin yı- örnekleri. Osmanlı ile diplomatik tinde bir değişiklik olmadı. Bilakis kılmasından sonra Batı’nın silahlı ilişkilerinin yanı sıra bazen Libya yeni-muhafazakârların nüfuzuyla gücü NATO, düşman kuvvetlerini Afganistan ve Irak’a askerî müda- kırmızı yerine yeşille ifade etmeye ve Cezayir sahillerinde kısa haleler gerçekleşti. Bu ülkelerde ya- başladı. Yani eski düşman komüniz- da olsa sürtüşmeler yaşa- şanan katliamlar Ebu Gureyb, Bag- min yerine “İslam” geçmişti. Bu bile mıştı. Amerikalı misyo- ram Hava Üssü ve Guantanamo’dan Batı’nın bilinçaltındaki bakışı orta- nerler Osmanlı/İslam dünyaya sızan zulüm ve işkence gö- ya koymaya yeter. Halen küresel te- idaresi altında yüz- rüntüleri bütün dünyayı dehşete rörizmin göbeğine “İslam”ın konul- lerce yıl boyunca zor düşürdü. ması da bu oyunun bir parçası. günler geçirmiş ol- duğuna inandıkla- Demokrasi, insan hakları ve kü- Bugün Batı’da yabancı düşman- rı Hıristiyanlığın reselleşme kavramlarıyla ortaya çı- lığı, ırkçılık ve ötekine tahammül- doğduğu bu top- kan “Yeni Dünya Düzeni” başarı- süzlük hızla artıyor. 11 Eylül son- raklara mede- sızlıkla sonuçlandı. 2009 yılında rasında Batılı zihinlere “terörist”, niyet götürme- Obama’nın başkan olmasıyla birlik- “cahil”, “gayri medeni” Müslüman yi kendilerine te ABD, eksen değişikliğine gidece- imajı pompalandı. Bu da bize Ba- vazife edin- ğini söylemesine rağmen bunu ger- tı’nın ikiyüzlülüğünün altında hâlâ mişlerdi. çekleştiremedi. Obama’nın kararsız Haçlı zihniyetinin yattığını gösteri- Misyoner- ve zayıf politikaları ABD siyasetine yor. lerin böl- 2016 MART / DERİN TARİH 103
ORADA OLMADIĞIMIZI DÜŞÜNSEK DE COĞRAFYAMIZ YENİDEN ŞEKİLLENİYOR M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU Constantinople Agreement ve 1916 Sykes-Picot-Sazonov uzlaşması ile yapılmıştır. Bu planlar daha sonra uğradıkları YProf. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. bütün değişikliklere, İstiklâl Harbi neticesinde aldıkları ciddi akın Doğu (Near East) 19. asrın darbeye karşılık İngiltere ve Fransa’nın stratejik çıkarlarını ön ortalarında İngiliz siyaset ve plana çıkartan ve onların “dost”larını mükâfatlandıran bir entelektüel çevreleri tarafından bölgenin şekillenmesini sağlamışlardı. Alınan karakuşî kararlar yaratılan ve diğer dillere geçen bir ve yaratılan yapay ülkelere dayanan bu denge zannedilenden kavramsallaştırmadır. Böylece o döneme uzun sürmüş ve hatırı sayılır şeklî değişikliklere karşılık Soğuk kadar geniş ancak muğlâk bir alanı dile Savaş döneminin bitimine kadar yaşamıştır. getiren “Orient (Doğu)” kavramının yerini Yakındoğu (Near East) ve Uzakdoğu (Far Günümüzde Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi süreci East) olarak ayrılan iki coğrafî alan almış- olanca hızı ile sürmektedir. Bu faaliyet kendimizi bu kavram- tır. Daha sonra ise “yakın (near)” yerine “orta (middle)” doğu sallaştırmanın sınırları dışında görmemize karşılık Türkiye’yi de kullanımı yaygınlık kazanmıştır. kapsamaktadır. O nedenle Türkiye’nin “Ortadoğu’ya bulaş- mayalım” türünden ayağı yere basmayan yaklaşımlar yerine, Adından da anlaşıldığı gibi “Ortadoğu” İngiltere ve Avrupa kendisini de derinden etkileyecek bu süreci yakından izlemesi merkezli bir kavramsallaştırma olup sınırları yoruma göre ve bir bölgesel aktör olarak kapsamlı siyasetler geliştirmesi değişen bir bölgeye atıfta bulunmaktadır. Örneğin Kuzey gerekmektedir. Coğrafyası şekillendirilirken kavramsallaştır- Afrika ve Afganistan’ın bu bölgeye aidiyetini savunanlar kadar ma yaparak bunun dışında kalabileceğini düşünen bir toplum “Ortadoğu”yu bu ülkelerin dahil olmadığı daha dar bir alana olmak, hiç şüphesiz, derin bir entelektüel sığlık ve siyasal teşmil edenler de vardır. körlüğün belirtileridir. Türkiye’nin, bilhassa da seçkinlerinin, yapay bir kavramsal- laştırma olan “Ortadoğu” konusunda derin bir hassasiyeti var- dır. Bir yandan bu yapay kavramsallaştırma fazlasıyla ciddiye alınmakta, öte yandan da Türkiye’nin onunla “bir ilgisi olmadı- ğı” tezi duygusal boyutu güçlü bir yaklaşımla savunulmaktadır. Türkiye, “Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olarak görülmediği”, bunun âdeta hakaret olarak algılandığı tek ülkedir. Bu yaklaşımın nedeni seçkinlerin ve uzun süre yönetici kad- rolarının Türkiye’yi “Batı”nın bir parçası olarak görme arzusu ve Türk Oryantalizminin “Ortadoğu’yu” kendi “Doğu”su olarak kavramsallaştırmasıdır. Bu yaklaşım Ortadoğu’nun son derece olumsuz bir yaklaşımla “bizim değerlerimize aykırı ve her türlü geriliğin sergilendiği bir alan” biçiminde ele alınmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de “Ortadoğu’ya bulaşmayalım” benzeri tezler ile ülkenin kendi coğrafyasına sırtını dönmesini talep eden tezler yaygın kabul görebilmektedir. Buna karşılık Türkiye bu coğrafyanın önemli bir parçasıdır. Onun nasıl ad- landırıldığı, neresinin “doğusu” olarak görüldüğü de gerçekte herhangi bir ehemmiyeti haiz değildir. Batı emperyalizmi 19. yüzyıldan başlayarak bu bölgeyi stratejik çıkarlar ve “dost gruplar” lehine şekillendirmeye ça- lışmıştır. 1. Dünya Savaşı başladığında bütün Kuzey Afrika Batı denetimine girmiş, İngiltere ise Anglo-Turkish Convention’ın çizdiği “Mor Hat” sayesinde Arabistan yarımadasında fiilen işgal etmiş ya da yerel liderlerle imzaladığı sözleşmelerle koru- ma altına almış olduğu alanlara ilâveten bir de “nüfuz bölgesi” kazanmıştı. “Ortadoğu”nun kalan kısmının paylaşım planları ise 1915 104 DERİN TARİH / 2016 MART
ÇÖZÜM, İNSAN HAKLARINA SAYGIDAN GEÇİYOR ILAN PAPPE Burada Arap ulus devletleri meselesini bir kez daha aç- maya gerek yok. Artık çok geç. 1. Dünya Savaşı’nı takip eden OProf. Dr., Exeter Üniversitesi Arap ve Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. yıllarda sömürgecilik mirası üzerinde kurulan bazı Arap ulus smanlı İmparatorluğu’nun devletleri nispeten güçlüydü ve bu ulusların kolektif millî varlığını koruduğu zaman- kimlikleri yalnızca sömürgeci emellere değil, aynı zamanda lara öykünmek gerçekten yerel arzulara da dayanıyordu. de hem tamamıyla tarihdışı, hem de profesyonellikle bağdaşmayan Ne var ki ulus devletlerin yalnızca sınırları dâhilinde yaşa- bir yaklaşımdır. Fakat geçmişte impara- yan halk için bir felaket olmasının ötesinde, mülteci dalgaları torluğun işleyişine yön veren birtakım yaratacak şekilde (Filistin, 1948 ve Suriye, 2011) çökmelerine olumlu idarî ana hatlar üzerine düşün- bakarak, haritaların çizildiği o meşhur masayı yeniden kurma- mekten kendimizi alamıyoruz. Bunların arasında en önemli ya değmez mi, diye sorabiliriz. Bu ülkelerin ikisinde de mevcut olanı din, ırk, etnisite gibi kavramlara dayalı kolektif kimlik- rejimlerin, nüfusun kayda değer bir kısmı tarafından meşru- lerdir. Elbette bu kolektif kimlikler Osmanlı’nın hükmetme laştırılmasına imkân yok. Yine aynı ülkelerde bu ihtilafların hakkına etki etmemiştir. Ortadoğu’da Osmanlı’nın bayrağını ortadan kalkmasını mümkün kılacak siyasî yapılara ihtiyaç var. devralan iki sömürgeci güç -İngiltere ve Fransa- çoğunlukla bu hassasiyeti umursamamış ve aynı anda hem Arapların Her iki durumda da atılabilecek tek adım, her şeyden bağımsızlığını kazandığı, hem de bu bölge üzerindeki kont- önce insan haklarına ve vatandaşlık haklarına saygılı bir rollerini muhafaza ettikleri o imkânsız ideallerinin peşinden çözümü hayata geçirmektir. Böylesi bir çözüm, halihazırda giderken bu kimliklerin bir kısmını yok etmişler veya bunlara Arap dünyasındaki yangını körükleyen en şiddetli ve sarsıcı fiilen sahip olduklarından daha fazla güç atfetmişlerdir. Her hareketlerin ortaya çıkma şartlarını hazırlayan İsrail’in sıra iki durumda da bu grupların bazıları için ortaya çıkan sonuç dışı dokunulmazlığını tek adımda ortadan kaldıracaktır. tam bir felakettir. İkinci olarak kolektif kimlikler için ulus devletler her zaman en iyi çözüm modeli değildir: iki uluslu, çokkültürlü veya Filistinliler için bu felaket -1948 gibi- erken bir tarihte vatandaşlık esasına göre inşa edilmiş bir devlet, Osmanlı yaşanmıştır. Bazıları, örneğin Yezidiler için felaket çok daha İmparatorluğu’ndaki kuşatıcılığın sonraları yaşandı. Maalesef Aleviler için bugün halen bu 21. yüzyıla uyarlanmasına dair felaketlerin gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. tartışmalarda asıl odaklanmamız gereken noktaları oluşturuyor. 2016 MART / DERİN TARİH 105
OSMANLI’DAN SONRA TAŞLAR YERİNDEN OYNADI MİTHAT BAYDUR düşünüldü. Ancak Suriye’de farklı ülkelerin farklı strateji ve perspektifleri olduğu unutuldu. Irak’ta Şii Maliki rejimi ve PProf. Dr., Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı. Mısır’da Mursi iktidarı sonrası tam ortada kıskaca alındığını eter Mansfield’in çok güzel bir düşünen İsrail ve İsrail yanlısı politika üretmekle görevli mer- kitabı var: Osmanlı Sonrası Or- tadoğu Dünyası. Bu kitapta 1918 Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı’nın ricat ettiği topraklarda yeni kezler, Mursi’yi iktidardan indirdiler. kurulan sistem ve düzen ile bu yeni siyasal Böylece Türkiye de önemli bir sacayağından mahrum iklimlerde hızla değişecek siyasal iktidar- oldu. Etki alanını genişletmesi tarih ve coğrafyanın bir lar ve bir türlü yerleşemeyecek ‘istikrar’ zorunluluğu olan Türkiye’nin önünün kesilmesi planı uygu- pek güzel anlatılır. lamaya konuldu. Yıllarca desteklenen bir terör örgütünün Gerçekten de sadece Ortadoğu değil, Osmanlı Balkan- Suriye tezahürü olan PYD ve onun silahlı kanadı olan YPG, lardan da geri çekildikten sonra bu coğrafyalarda uzun özgürlük savaşçısı birer figür yapıldı. süreçli huzur ve istikrar görülemedi. Aslında ‘Osmanlı çekildikten sonra’ gibi bir tabir, resmin bir kesimini anlatmaktadır. II. Abdülhamid’in 1909’daki halli sonrası Balkanlar istikrarını kaybe- decek, sonra da Ortadoğu coğraf- yasında taşlar yerinden oynayacak- tır. Dönemin emperyalist ve aynı zamanda kolonyalist güçleri sadece Osmanlı’yı ve petrol bölgelerini paylaşmakla kalmayıp birbirlerinin nüfuz alanlarına da darbe vurmaya çalışacaklardır. Türkiye Lozan’da Musul meselesi için bir akşam otelde Lord Curzon ile tartışırken, Curzon ünlü bas- tonunu sallayarak, “Burnunuzun dibinde Suriye var, onunla ilgilen- senize” diyecektir. Çünkü İngiltere alabildikleri ile yetinmeyip Fran- sa’nın nüfuz alanına giren Suriye’yi de kendi kapsama alanına dâhil » Osmanlı Suriye’sinde bir Şam etmek istemektedir. Suriye’den sokağı (ressam: Gustav Bauernfeind). Baas ideolojisi çıkacak, bu ideolojisi ile kolonyalist yaklaşımın İslam coğ- rafyasına medeniyet dokunuşu denenmek istenecektir. Soğuk Savaş yıllarının iki ayrı düşmanı gibi gösterilen ABD II. Abdülhamid sonrası hızlanan Filistin göçü 1917 Balfour ve SSCB, o dönemde biri denizler ve okyanuslarda global Deklarasyonu ile hayatiyet bulacak ve Osmanlı’daki Siyonist hâkim, diğeri de karadan onun lojistik destekçisiydi. Zımnî gönüllülerinin el ele vermesiyle Yahudi yerleşimi neşvünema olarak dünyayı hegemonik alanlara bölmüşlerdi. Bugün de bulurken, yine 1948’de Ben Gurion’un toplantılar yaptığı Be- öyle anlaşılıyor ki PYD ve Kürt kantonları ya da Kürt kuşağı yoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda İsrail Devleti kurulacaktır. olgusunda anlaştılar. Ancak anlaşmaları gereken bir ülke Sadece Irak’a değil, artık Filistin, Mısır, Sudan, Kuzey Afrika daha var: Türkiye. Türkiye denkleme girmeden formülleri ülkeleri ve Suriye’ye de huzur ve istikrar gelmeyecektir. hayata geçirilemez. Zira bu Türkiye artık 1965-71 arasında Arap Baharı denilen, katılımcılık ve çoğulculuk isteyen Ortadoğu coğrafyasına açılmak istiyor diye 12 Mart 1971 siyasal hareketler kendini gösterince Suriye’de de kıpırdan- Muhtırasıyla cezalandırılan, Kıbrıs’ta haklarını koruyor diye malar oldu. Önceleri Esed rejiminin çok çabuk teslim olacağı ambargo uygulanan ülke değil. Eski çamlar bardak oldu! 106 DERİN TARİH / 2016 MART
Bir asır önce MOSKOF POSTALI TRABZON’DAYDI MEHMET AKİF BAL te kurtuluşunun 98. sene-i devriye- Anadolu’ya yapılacak bir harekâta [email protected] sinde Trabzon’un sancılı işgal yılları! kolaylık sağlayacak olmasıydı. uriye’deki saldırılarını deh- şetle seyrettiğimiz Rusların Coğrafi konumu ve Doğu Anado- Osmanlı donanması Karade- acımasızlığı yeni değil. Os- lu üzerinden İran’a uzanan yolların niz’deki Rus limanlarını topa tutun- manlı Devleti’ne savaş ilan başlangıç noktasında bulunması se- ca Çarlık orduları 1 Kasım 1914 günü ettikleri 1 Kasım 1914’ten 1918 başla- bebiyle Trabzon 1. Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’daki dört noktadan sı- rına kadar Artvin’den İstanbul’a Ka- da askerî açıdan büyük önem arz edi- nırımızı geçti. Denizden gerçekleş- radeniz sahillerini bombardıman et- yordu. Anadolu’nun kuzey sahilinde- tirilen saldırıların hedefi Artvin’den mişlerdi. Bu sırada en çok yara alan ki ikinci derecede ehemmiyeti haiz İstanbul Boğazı’na kadar bütün Ka- güzelim beldelerden biri de Trab- dış limanlardan biri olan şehrin alın- radeniz sahiliydi. Bölgedeki en ağır zon’du. 18 Nisan 1916’daki işgal şehir- ması, Rusların Erzurum’da tutuna- bombardıman Trabzon’a yapılmıştı. de büyük bir yıkıma yol açtığı gibi, bilmeleri için zaruriydi. Trabzon’un Sahilde Ruslara ağır darbeler vuran Trabzonluların hafızasında tesiri bu- alınmasının bir diğer faydası da İç Osmanlı güçleri sürekli olarak mev- güne ulaşan derin izler de bıraktı. İş- 108 DERİN TARİH / 2016 MART
Tarihin Tanıkları zilerini terk etmek ve batıya çekil- sonra Trabzon’un doğusunda bulu- rı sırasında Amerikan bandıralı bir mek durumunda kalmışlardı. nan Araklı’yı hedef seçti. Çarşı ve gemiyi batırdılar. Ardından iki Rus cami isabet aldı. Başka bir filo ise 28 kruvazörü Ayasofya Camii hizası- Rus donanmasının Türk ordusu- na gelerek şehre yangın bombaları nun ikmal limanı Trabzon’a ilk ha- Kasım ve 10 Aralık’ta saldırdı. ile 2 saat boyunca ateş açtı. Trabzon rekâtı 15 Kasım 1914’te gerçekleş- 25 Ocak 1915’te Mevlid-i Nebe- duman ve ateş bulutlarına gömül- ti. Harekâtı planlayan Rus Amiral müş, halk için tek çare kalmıştı: Sa- Eberhard 17 Kasım 1914 sabahı 5 vi’ye tesadüf eden ve şehrin baştan bah namazından sonra şehri terk et- zırhlı, 2 kruvazör, 6 destroyer ve 6 başa bayraklarla, defne dallarıyla mek. Kesin olmayan rakamlara göre torpidobattan oluşan filosuyla bera- donatıldığı bir günde bir Rus torpi- bu bombardımanda bin kişi ölmüş, berinde birkaç nakliye ve torpil ge- dosu Trabzon’a ateş açtı. 31 Ocak’ta 300 kişi yaralanmıştı. misi bulunduğu halde Trabzon ön- bir bombardıman daha! 8 Şubat Pa- lerine gelip bombardımana başladı. zar günü Akçaabat açıklarında gö- Rus donanması hızını kesme- 1,5 saat süren donanma ateşinden rülen Rus gemileri halka büyük kor- di; ertesi gün de Yoroz burnundaki sonra Ruslar şehrin batısına ilerledi- ku yaşattı. Ertesi gün Yıldızlı köyü bazı Türk gemilerini batırdı. 10 Şu- ler. 3 resmî ve 18 özel bina harap ol- önünde bir yelkenliyi batırdıktan bat’ta Trabzon bataryaları bomba- du. 3 kişi öldü, 20’ye yakın da yaralı sonra Akçaabat limanına girdiler lanırken, Akçaabat mıntıkasında- vardı. Rus donanmasınnı saldırıları ve 13 parça yelkenli ile bütün kayık, ki iki köprü tahrip edildi. Sadece daha Türk donanmasının olmadığı sandal ve mavnaları yaktılar. Müslümanları hedef almıyordu Rus- zamanları kollayarak devam etti. lar. 9 Şubat günü İstanbul’daki Rum Rusların Trabzon’a yönelik en ağır Patrikhanesi’ne gönderilen bir yazı- Amiral Eberhard 18 Kasım günü bombardımanı 8 Şubat 1915’te ger- da, “Rus torpidolarının şehri iki de- Osmanlı donanmasının yegâne ik- çekleşti. Öğle vaktinde iki Rus tor- fa bombardıman ettiği, şehrin dâ- mal limanlarından Pulathane (Ak- pidosu ateşe başladı. Türk topçusu hilinde başlıca Aya Gorgor ve Aya çaabat), Trabzon ve Samsun liman- karşı ateşi başlattıysa da toplarımı- Marina mahallelerinde büyük larının önüne mayın döktü. İki gün zın menzili yeterli değildi. Sonraki günlerde gerçekleştirdikleri saldı- 2016 MART / DERİN TARİH 109
» İstilacılara ‘hoşgeldin’ karşılaması Rus birlikleri Arafilboyu tarafından Trabzon’a giriyor. Şehrin Müslüman ahalisi memleketlerini terk ederken, gayrimüslimler Rus istilacıları coşkuyla karşılamıştı. zararlar meydana geldiği, Rum Met- miden oluşan Rus donanması fela- kafileye Vakfıkebir’in batı sınırında ropolithanesi’nin bir odasının, ma- keti haber verircesine girdi şehre. ateş açılması üzerine kadın, çocuk, ğazasının ve mutfağının tamamen yaşlı 182 kişi hayatını kaybetti. tahrip olduğu, Rum jimnazyumu- Harabeye dönen şehir nun (lisesinin) 300 öğrencisinin za- 11 Ağustos 1916’da Yoroz burnu- manında binanın alt katına indiril- Şehir boşaltılmasına rağmen na gelen iki Rus torpidosu 30 ka- mesiyle kurtarıldığı” belirtilmişti. Ruslar ateşi keseceğe benzemiyor- dar mermi atarken diğer torpido du. Rum Jimnazyumuna, hatta Rus Yoroz’un batı taraflarına 8-10 top 21 Şubat’ta Trabzon yine bomba- Konsolosluğu’na ve birçok özel bi- mermisi attı. Bombardımanlar sıra- lardan nasibini aldı. Bir hafta sonra- naya zarar verdiler. Düşman donan- sında çeşitli yerlerde yangın çıkmış, ki bombardımanda 2 kişi öldü, 2 kişi ması en kanlı sivil katliamını ise 19 çok sayıda bina yıkılmıştı. Tabakha- yaralandı, 1 erzak ambarı, 2 kahve- Nisan’da yapacaktı. Batıya göç eden ne köprüsünden Yenicuma, Tavanlı, hane ve 1 dükkân hasar gördü. 17 Müslüman muhacirlerden oluşan bir Tekke, Boztepe ve Hacıkasım mahal- Mart’ta bu defa hedef Of’tu. Rus torpidoları 8 Temmuz sabah saatlerinde Pulathane’ye saldırdı. Ne kadar gariptir ki Ramazanın ilk sa- huruna kalkılmıştı o gece. 26 Ağus- tos’ta ise Akçaabat’ın Akçakale ve Mersin koylarındaki birçok balıkçı kayığını, sahillere çekili kayıkları, şosa üzerindeki köprüleri vurdular. 2 Ekim’de nakliye açısından bü- yük önem taşıyan Pulathane Moto- ru, Ahanda (Kavaklı köyü) sahilin- de Rusların eline geçti. Motoru ele geçirmek için karaya çıktıklarında mısır tarlalarını mitralyöz ateşiyle biçmiş, bir değirmeni yerle bir et- mişlerdi. 30 Aralık sabahı bir Rus torpidosu Of ve Sürmene kasaba- larına saldırdı. 9 Şubat 1916’ya ge- lindiğindeyse hedef Vakfıkebir’di. 1 Mart günü sabah 10 sularında Trab- zon’a yanaşan bir grup Rus gemisi şehre rastgele ateş açtı. Boztepe’de- ki Türk topçu bataryalarının karşı- lık vermesiyle Ruslar bölgeden ayrıl- dı. Bombardımana Müslüman halk Trabzon’u terk ederken dahi ara ve- rilmedi. Trabzon’un işgal tarihi olan 18 Nisan 1916’dan 3 gün önce 18 ge- 110 DERİN TARİH / 2016 MART
Tarihin Tanıkları ordusunun şehri topa tutmaması ri- yasaklandı. Belediye başkanlığı gö- casında bulunmayı da ihmal etme- revini üstlenen Metropolid Hrisant- di. Ne de olsa Türkler yoktu artık. hos ise Trabzon’un işgali esnasında, Görüşmeler sonucunda Trabzon’a başta kendisi olmak üzere Rumlara sadece Rus 5. Kafkas Hudut Piyade gösterdiği ilgiden dolayı Rus Çarına Alayı girdi. Ruslar ana kuvvetlerini teşekkür edecekti. şehre sokmayarak batı ve güney is- tikametinde topladılar. Trabzon’dan Şanlı direniş başlıyor! batıya çekilen Türk kuvvetleri ise Akçaabat Söğütlü (Kalanima)’de ye- Nihayet 23 Nisan 1916’da şehir ni bir savunma hattı oluşturmaya merkezi Rus kuvvetleri tarafından çalıştılar. fiilen işgal edildi. İlk günlerdeki kar- gaşadan sonra sahipsiz kalan Müslü- Rus General Yudeniç Batum’dan bindiği bir torpidoyla Trabzon lelerine bakıldığında çok sayıdaki önlerine gelirken General Lyakhov manlara ait eşya ve emvâl-i metruke, evin korkunç birer iskelete dönüştü- sabah saatlerinde Trabzon’a girdi. çoğu Rum ileri gelenlerinden oluşan ğü görülüyordu. Metropolit ve papazlar tarafından çi- belediye meclisince derlenip toplan- çeklerle karşılanacaklarını tahmin dı. Daha sonra bunlar nakde çevrile- Rusların Araklı’yı geçmesi nede- edebilirler miydi acaba? Rus kuman- rek bedelleri sözde belediye sandığı- niyle 15-16 Nisan’da Müslümanla- da heyeti de kiliseye giderek ayine na aktarıldı. Gerçekte ise Rum ileri rın çoğu tahliye edildi. Çoğunlukla katıldı. gelenleriyle taraftarlarının zimme- Rumlar ve Ermeniler kaldı şehirde. tine geçirilmişlerdi. Bu grupta vak- İşgal Kuvvetleri Generali Şvartz tiyle Osmanlı İslam taraftarı olarak Trabzon’un kara günü olarak bili- işgalden hemen sonra Rusça, Türkçe tanınan Foster, Yorgi ve avukat Or- nen 18 Nisan 1916 sabahı Rus General ve Rumca bildiri yayınlayarak Rus fanidi gibi şahıslar da bulunuyordu. Lyakhov’un Şana’daki karargâhına kanunlarının uygulanacağını, karşı gelen bir Rum heyeti, şehrin Türk- gelenlerin cezalandırılacağını ilan Rumlar Türklerin terk etmesin- lerce boşaltıldığını bildirerek Rusla- etti. Türkler tarafından camiye çev- den sonra iki gün boyunca şehri rı şehre davet etti. Lyakhov’dan Rus rilmiş kiliselerde namaz kılınması yağmaladılar. Yağmacılar arasında Rum papazların olduğunu, bun- 2016 MART / DERİN TARİH 111
» Göç öncesi son kare bolu’da kendisini gösterdi. Sivillerin Miralay Hacı Hamdi (Pirseli- Trabzon’un Ruslar tarafından işgalinin yoğun olarak katıldığı Trabzon sa- moğlu) getirildi. vunması, merkezin işgalinden sonra ardından halkın memleketlerini, şehrin batı ve güneyine kaydı. Akça- Türk kuvvetleri Rusla- mal-mülklerini arkada bırakarak göç abat, Vakfıkebir, Tonya, Sultanmu- rı durduramayınca artçıla- etmekten başka çaresi kalmamıştı. rat ve Madur Dağı civarlarında yo- rın desteğinde Sürmene (Ma- Trabzonlu muhacir ailelerden bir anne ğun mücadele verilirken daha evvel nahoz) deresine çekilmeye rahat ilerleyen kara birlikleri Rus ge- başladılar. Sivil çeteler bir ve çocukları. milerinin atış menzili dışında kalın- yandan direniş gösterirken, ca Türk saldırısı karşısında eridi. diğer yandan artçı kuvvetler lara daha sonra Rus denizcilerin olarak düzenli Türk birlikleri- de katıldığını söyleyelim. Rusların Esaslı ilk sivil direniş, işgalin nin güvenle geri çekilmesini Trabzon’a iyice yerleşmesiyle ban- kendini ağır bir şekilde hissettirdi- sağladılar. 20 Nisan’da Madur ker Aleksi Kostaki’ye ait konak ka- ği Of’ta başladı. Ruslar 7 Mart’ta ilk Dağı’nın güneyinde Limon Su- rargâh yapıldı. saldırıyı başlattılarsa da Baltacı de- yu ve Öküzlü yaylasına kadar resinden püskürtüldüler. Sahil Cep- ilerleyen Rus kuvvetleri, dağın Bunca felaket arasında kırık gö- hesi Komutanlığı’na atanan Avni Pa- güneyindeki Boğalı’da Türk nülleri bir nebze olsun avutur mu şa Of’a gelerek dağınık şekilde geri milislerince püskürtüldüler. bilinmez ama avukat Sokrati ve çekilen sahil müfrezesini toparla- Trabzon’un Rus işgaline düşme- matbaacı Serasi efendilerle diğer ba- dı ve Of’un doğusundaki İyidere ve sinden sonra Akçaabat işgal edi- zıları, Türk ve Müslümanların gı- Baltacı deresi boyunca bir savunma lince bu defa Türk kuvvetlerinin bir yabında insanca, vicdanlı hareket- hattı oluşturdu. kısmı 21 Nisan’da Çarşıbaşı (İskefi- leriyle temayüz etmişlerdi. Sokrati ye)’nda savunma hattı oluşturdular. Efendi belediye meclisinde Müslü- 14 Mart’ta Of ve Sürmeneliler des- Böylece Tonya milislerinin desteğiy- manların mallarına ve eşyasına ya- tani bir mücadele vererek düşmanı le Rus ilerleyişini, Çarşıbaşı-Hıdır- pılan haksızlıkları kınamış, ma- geri çekilmek zorunda bıraktılar. nebi-Karadağ-Işıklar-Düzköy-Horto- halli Rus mahkemesinde halkın Direniş devam edince Ruslar ancak kop hattında durdurmuş oldular. hukuki sorunlarının çözümünde donanmalarının ateş desteği saye- Mecelle hükümlerinin esas alınma- sinde Of’a asker sevk edebilmişti. Bu Paçavralara sarılı çocuklar sını kabul etmişti. defa Vakfıkebir, Görele ve Tirebolu milisleri Trabzon’un doğusunda sa- Türk çeteleri ani baskınlarla Rus- Trabzon ve civarına yönelik Rus vaşmak üzere cepheye gönderildi. ları hırpalıyordu. 1 Mayıs’ta Akçaa- işgali sonraki aylarda sivil bir direni- Fakat 27 Mart’ta Of’u geri alma taar- bat’ın Acısu köyünün Balıklı oba- şin başlamasına yol açtı. Of’ta başla- ruzu başarılı olamayınca Avni Paşa sı sırtlarında mevzilenen Teşkilat-ı yan direniş Sürmene, Araklı ve Yan- görevden alındı ve yerine Trabzonlu Mahsusa Alayı’nın iki bölüğü ve Rohnay obası başındaki Fesko oba- sında üslenen Hacıfettahoğlu Halim Ağa’nın 75 kişilik çetesi sisli bir ge- cede düşman mevzilerine ateş aç- tı. Rusların 75 ölü ve 4 mitralyöz bı- rakarak kaçması üzerine Hıdırnebi kayası da geri alındı. 3 Mayıs’ta Uzungöl bölgesine iler- leyen Rus kuvvetleri, takviye edil- miş Haldizen milislerince geri atıl- dı. Galibiyetlere 4 Mayıs’ta Tonya gönüllü milislerinin düşman eline geçen Haçka yaylasını geri alma- sı eklendi. Ertesi gün Akçaabat gö- nüllü milislerinin (Tekaütün Salih ve Lermioğlu Halim çeteleri) Akça- abat Oysera-Şinik’te Rus 1. Plaston Kazaklarına yaptıkları baskın onla- 112 DERİN TARİH / 2016 MART
Tarihin Tanıkları rı perişan etmeye yetmişti. 10 Ma- valandı. Of yönüne kaçan Ruslar da sında çile çekmediler. Muhacirlerin yıs’ta Rusların Uzungöl vadisinden Müslüman köylüler tarafından boz- dönüşü de zorluydu. Göç edenlerde Haldizen (Demirkapı)’e ilerleyerek guna uğratılacaktı. ölüm oranı o kadar fazlaydı ki, Trab- Ballıköy (Anzer)’deki kuvvetleriyle zon’dan 20 kişi olarak çıkmış bir ai- irtibat kurmak için Arpaözü (İpsil) Tahmin edileceği gibi işgal Trab- leden ancak 5-6’sı geri dönebilmiş- köyüne çıkmaları üzerine Haldizen zon’da tarifsiz acılara yol açtı. 1916 ti. Evlerine varabilenlerin çoğunun milislerince püskürttüldü. Şubat’ının zemheri soğukları batı- durumu içler acısıydı. Hilal-i Ahmer ya ilerleyen muhacir kalabalığı peri- (Kızılay) Trabzon İmdat Heyeti Baş- 2 hafta sonra Anzer’e gitmek üze- şan etmişti. Bu yetmezmiş gibi Rus kanı Yusuf Behçet Bey’in açıklama- re Haldizen (Demirkapı) köyünü gemileri salvo ateşiyle onları yok et- larına göre, rıhtıma ayak basar bas- geçmek isteyen Ruslara milisler ge- meyi hedefliyordu. Hele yürümek- maz gümrüğün önünde paçavralara çit vermeyecek, fakat Rus baskısına ten bitkin düşmüş, soğuktan du- sarılmış binlerce kadın ve çocuğun, dayanamayarak 16 Mayıs’ta bölge- dakları mosmor çocukların halleri boşaltılan çuvallardan dökülen hu- den çıkmak zorunda kalacaklardı. yürek parçalıyordu. Soğuk, açlık ve bubat tanelerini toplamaya çalıştık- Ancak 21 Mayıs günü gerçekleştir- yorgunluk içinde derelere, çamurla- ları görülmüştü. dikleri taarruzla bölgeyi geri aldı- ra bata çıka ilerleyen bu yolcuların lar. 26 Haziran’da Diktaş-Pente’yi ele çoğu çok geçmeden öldü. Kalanlar Büyük kısmı Gümüşhane, Bay- geçirdiler. Daha sonra Ağaçbaşı yay- da yaşadıklarına pişman, türlü has- burt, Kelkit ve Şiran havalisinden lasındaki düşmana baskın yapıldı. talıkların pençesine düştüler. göç etmiş on binlerce insan aç ve se- Araklı Horyan’ın doğusundaki Go- fil bir halde sokaklarda yatıyordu. no deresi yamaçlarında tutunmak Muhacirlerin Merzifon, Çorum, Bir kısmı tamamen çıplak oldukla- isteyen Plastonlar perişan oldular. Yozgat, Ankara gibi İç Anadolu’ya sı- rından Trabzon dışında hendeklerde 30 Haziran’da ise Sultanmurat Ha- ğınan kısmı daha şanslıydı. 1919’da barınıyor, dışarı çıkamıyorlardı. Ti- nı’nın kuzeyine yanaşan Plaston ve Trabzon Vilayeti’nden Kastamo- rebolu’dan Trabzon’a uzanan Görele, Drujinler, 4. Türk Alayı’nın topçu nu’da 14.749, Bolu’da 5.732, Anka- Akçaabat ve Vakfıkebir mıntıkasın- ateşi korumasında yaptığı süngü hü- ra’da 122.228, Sivas’ta 94.163 olmak da sıtmanın olmadığı köye rastlan- cumu ile Kacalak tepesine kadar ko- üzere 300 bine yakın muhacir vardı. mıyordu. Hatta 1918’de Trabzon’da Trabzonlular sadece muhacirlik sıra- başlayan İspanyol nezlesi sebebiy- le evlerine dönenlerin üçte biri ve- » Çıkar için etek öpülür fat edecekti. Muhacirlerin getirdiği Rus işgalini, gelecekte kurmak istedikleri frengi salgını da bir başka belaydı. bağımsız Pontus Devleti için bir Bütün bu hastalıklar yanında fırsat olarak değerlendiren Trabzon toplam ne kadar nüfusun kaybe- Metropoliti Hrisanthos, işgal ordusu dildiği eğitim kurumlarındaki öğ- komutanı Lyakhov’a saygılarını sunuyor. renci mevcudundan anlaşılıyordu. Sultanî’nin son sınıfında öğrenci ol- madığından 1918 yılında mezun ve- rilememiş, ertesi yıl ise sadece 3 kişi mezun olabilmişti. Yaklaşık 3,5 yıl süren işgal sona er- se de hem Trabzon’un, hem de Trab- zonluların eski günlerine dönmesi yıllar alacaktı. Deyiş yerindeyse Mos- kof gitse de yarattığı travma ve ya- şattığı buhranın izleri şehrin yakası- nı kolay kolay bırakmayacaktı. Mehmet Akif Bal Araştırmacı-yazar, Vefa Lisesi. 2016 MART / DERİN TARİH 113
Fethi Müjdeleyen Kâbe Toprağı ÜSKÜDAR Fetih öncesinde Türklerin İstanbul’daki ilk yerleşim mekânlarından olan Üsküdar hem Hac yolu üzerinde bulunması, hem de Osmanlı hanım sultanlarının hayratlarıyla zenginleşen bir İslam beldesi olması hasebiyle kapağı açılmamış bir hazine sandığı deyiş yerindeyse. Üstad Eyice ile çeviriyoruz anahtarını. 114 DERİN TARİH / 2016 MART
Usta Kalemler Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE DERİN TARİH İÇİN YAZDI İstanbul tarihi denildiği zaman ağırlıklı olarak sur içi denilen yürüyen, sadece kafaları dışarıda bölgenin ehemmiyetine vur- kalmak üzere boyunlarını çevre- leyen birer kalkan taşıyan askerî gu yapılır. İstanbul’un karşı birliğe verilen isimdir. Bazılarının yakasında yer alan Üsküdar bölge- görüşüne göre sözkonusu askerî sinin üzerinde ise pek fazla durul- birliğin kışlası da aynı isimle anıl- maz. Hâlbuki Boğaziçi hayat verir mış, özdeşleştiği bu bölgeye adını İstanbul’a. Haliç bu uzantının ucu vermiş, günümüzde de Üsküdar is- olarak önemini devam ettirir. İs- mini almıştır. tanbul’un güzelliklerinden bah- Antik çağda Üsküdar’ın kenarın- sederken bütün bunları da hesaba da Kalkedon (Kadıköy) olarak bili- katmak gerekir. nen bölgenin bir kasaba yerleşim Bugün İstanbul’un Anadolu ya- yeri olduğunu kaynaklardan öğre- kasının bir ilçesi olan Üsküdar’ın niyoruz. Çok az da olsa bazı kalıntı- Türk idaresine girmesi İstanbul’un ları ortaya çıkarılmıştır. Ortaçağ’ın fethinden önce gerçekleşmiştir. İlk- başlarından itibaren arkeolojik bu- çağ’daki adı Scutari, Roma Ordu- luntuları yok denecek kadar az su’nda piyade birliklerinin başında olan Üsküdar’da birtakım yerle- şimler olmuş. Araba vapuru iskele- si metro kazı çalışmaları sırasında Bizans devrinden kalma kilise ka- lıntılarının çıktığı beyan edildiyse de bu önemli bir bulgu sayılmaz. 2016 MART / DERİN TARİH 115
Usta Kalemler » Kâbe yolu üzerinde ebedî istirahat İstanbul’un en büyük mezarlığı Karacaahmet, Kâbe yolunda olması sebebiyle ebedî istirahatgâh olarak tercih edilirdi. Cemil Meriç’ten Nabi’ye, Nedim’den Süleyman Hilmi Tunahan’a kadar birçok isim burada medfun. 4. Haçlı Ordusu Müslümanlar- den önce Türkler tarafından alındı- AJAN SEYYAH dan Kudüs’ü geri almak üzere İs- ğını belirten bilgiler mevcut. Ana- İŞ BAŞINDA! tanbul önlerine (Bizans’a) geldiğin- dolu Hisarı fetihten önce Türkler de ilk defa gemilerini ‘Kadıköyü’ tarafından Boğaz’ı kontrol amacıy- Bertrandon de la Broquière koyuna demirlemişler. Haftalardır la Yıldırım Bayezid zamanında ya- Avrupalılarca Müslüman ülkelerin gemilerin ambarlarında hapis kal- pılmış bir Türk kalesidir. Demek ahvalini öğrenmek üzere ajan ola- mış olan hayvanlarını açık hava ve ki Türkler Boğaz kıyılarına kadar rak seçilir. Memluklerin hâkim ol- yeşilliğe çıksınlar diye Haydarpa- gelmişlerdi. Bu durumda Üskü- duğu Mısır’a gelir, oradan Suriye’ye şa tepelerinde otlamaya bırakmış- dar’a kadar gelmemeleri için hiç- geçerek bölgenin Müslümanlarını lar. Bu sırada Latin şövalyeleri uy- bir neden yok. Bu kayıtlara dair tetkik edip Adana’dan Anadolu’ya gun bir yer aramışlar. Şövalyelerin getireceğimiz kesin yorumumuz, giriş yapar. Dikkat çekmemek tuttuğu kayıtlara göre Salacak kı- Türklerin bölgede bir yerleşim ye- adına Müslüman kıyafeti giyerek yılarında, tepede Bizans İmparator- ri olduğu yönünde. Eğer Osmanlı gerçekleştirir seyahatini. Arapça luğu’nun yazlık kasrı veyahut bir Türkleri gelmiş olsalardı muhak- ve Türkçe de konuşur. O devirde sarayı varmış. Haçlılar uzun deniz kak bir ibadet yeri yaparlardı. Her- o kadar çok din değiştiren vardır yolculuğundan sonra bu sarayda halde Üsküdar, İstanbul fethedilip ki Müslüman kıyafetiyle, bozuk gecelemişler. Bugün bu saraydan Türkleştikten sonra sur içine yakın Türkçe-Arapça konuşanları halk herhangi bir kalıntı yok. İslamî ibadet yeri olarak önem arz yadırgamamaktadır. Seyyah görü- edip üzerinde duruldu. nümlü bu ajan Üsküdar’a da gelmiş, Üsküdar’ın İstanbul’un fethin- burada Türklerin varlığını tespit ederek kitabına eklemiştir. 116 DERİN TARİH / 2016 MART
Üsküdar’ın fetihten önce alın- » Üsküdar’ın incisi dığına dair başka kaynaklarda da MÖ 341’de Yunan Komutan Chares’ın eşine bilgiler var. Mesela İstanbul’un fet- anıt mezar olarak yaptırdığı söylenen Kız hinden 25 sene önce İstanbul’a gel- Kulesi daha sonra ‘Arcla’ adını alıp kuleye miş olan Fransız (daha doğrusu dönüştürülmüş; İstanbul’un fethinde Belçikalı) seyyah Bertrandon de la Bizanslıların üssü olmuştu. Zamanla farklı Broquière’in kayıtları… amaçlarla kullanılan bina hâlâ Üsküdar’a bekçilik ediyor. Bu seyyah Müslüman ülkelerini dolaştıktan sonra kayıtlarını krala da anılan) İskele Camii’ni yaptırır. rinin ilk yıllarından beri bilhas- vermek üzere rapor halinde hazır- Yamacın Üsküdar’a hâkim tepe- sa Anadolu’dan gelip Kâbe’ye gide- lıyor. Bu dönemde Osmanoğulla- sine oturtulmuş bu eser Sinan’ın ceklerin buluşup toplanma yeriydi. rı Bursa’da bir Türk şehri oluştur- başlangıç devresine tekabül eder. Ayrıca Boğaz’dan esen poyraz rüz- muş. Seyyah bu bölgeden geçerek Mimari anlamda bir deneme eseri gârlarının en çok isabet ettiği ca- İzmit Körfezi’nden Üsküdar’a geli- olup gelecekteki camilerin ilk mer- mi olması sebebiyle de ikinci son yor. Bu sırada Üsküdar’da Türkle- halelerini teşkil etmektedir. Çeşit- cemaat yerinin yapılması zaruret rin olduğunu kayıtlarından öğre- li ek binalarıyla birlikte günümüze halini almıştır. Fakat aklıevvel bir niyoruz. İşin ilginç tarafı, burada gelebilmiştir. siyasetçi tarafından mimarî yapı- Bizanslı Rum kayıkçılar Üsküdar yı bozuyor bahanesiyle yıktırılmış, iskelesine gelen yolcuları sandal- Sinan’ın burada uyguladığı bir neyse ki sonra önemi hatırlatılıp larla Cenovalı İtalyan tüccarların teknikten bahsetmeden geçmeye- tekrar yapılmıştır. elinde olan Galata’ya geçiriyorlar. lim: Bu cami iki son cemaat yerine sahiptir. Sinan’ın bu uygulaması- Mimar Sinan’ın Üsküdar’daki İşte bu Fransız ajan Türkleri ta- nın bir sebebi var elbette. Üsküdar bir başka eseri, Nurbanu Sultan nıyarak kayıkla karşıya geçiyor. iki kıtayı birbirine bağlayan çok adına yaptırılan Eski Valide Ca- Galata’da bir handa geceliyor. Bir önemli bir iskeledir, dolayısıyla mii’dir. Geniş bir külliye olup ha- müddet Cenovalıların yanında ka- cemaati kalabalıktı. Osmanlı dev- mam, medrese ve darüşşifadan lıyor. Zaman zaman Haliç’e geçip Bizans’ın ahvalini tetkik ediyor. Kayıtlarından öğreniyoruz ki, Bi- zanslılar Sarayburnu’ndan baktık- ları zaman Üsküdar Salacak kıyıla- rında beyaz sarıklarıyla Türklerin dolaştıklarını görürlermiş. Hanım sultanların gözdesi Bu kayıtlara göre Üsküdar, fe- tihten önce Türklerin yerleştikle- ri bir bölgeyse, burada ibadet yeri yapmadan yaşadıklarını söyleye- meyiz. Eğer olduysa da sonraki de- virlerde bu binaların yaşatılması gerekirdi. Hiçbir arkeolojik kalın- tıya rastlanmasa da Fransız seyya- hın notlarından Türklerin burada yaşadıklarını görüyoruz. Osmanlı döneminde Üsküdar basit bir iskele şeklinde canlılık arz eder. Özellikle Osmanlı hanım sultanlarının bu bölgeyle hususen ilgilendiklerini görüyoruz. Kanu- ni’nin kızı Mihrimah Sultan, Mi- mar Sinan’a sahildeki (kendi adıyla 2016 MART / DERİN TARİH 117
oluşur. Üsküdar’ın mimari tarzını binalardan oluşur. Bundan başka sı yetişmeyince Padişahla kalacağı temsil eder. geç döneme ait bir Sinan eseri daha gecenin nöbetini başkasına satmış. vardır: Deniz kıyısında ufacık kub- Kanuni de bunu öğrenince onu er- 18. yüzyıl sultanlarından Rabia beli Şemsi Paşa Camii. Bunu yaptı- tesi gün idam ettirmiş. Gülnuş Emetullah Sultan ise Yeni ran kişi Türk tarihinde pek sevilen Valide Camii’ni yaptırmıştır. İskele bir şahsiyet değildir. Bunu kapat- Üsküdar’dan Doğancılar Yoku- başında denize yakın bir yerde bü- mak için olsa gerek deniz kıyısında şu’na çıkarken sağ tarafta bulunan yük bir külliye olup medrese ve ek sempati uyandıran bir şekilde inşa bu caminin önünde bir taş olup edilmiştir. üzerinde Gülfem Hatun’un ismi KÂBE YOLUNUN yazar. Ama bu taş vefat tarihinde BEKÇİLERİ Üsküdar’daki camilerin en eski- değil, sonradan yerleştirilmiştir. si, Kadıköy’e uzanan arazide bulu- Bağdat Caddesi, Kâbe’ye giden nan Rum Mehmed Paşa Camii’dir. IV. Murad zamanında saray ida- güzergâh üzerinde olduğu için bu Fatih devrinin sonuna doğru, Os- resinde ön planda olan Kösem Sul- ismi almıştır. Kâbe yolları üzerindeki manlı’da kendisine vezaret verilen tan’ın yaptırdığı Çinili Cami’yi de dinlenme yerleri arasında çeşme- bir Bizanslı olan Rum Mehmed Pa- unutmayalım. Meşhur çinileri ne ler, namazgâh, kıble taşı ve sofa, şa tarafından yaptırılmıştır. Külli- yazık ki son yıllarda çalınmıştır. hayvanlar için yalaklar ile gölge ye şeklinde inşa edilen bu caminin veren ulu ağaçları sayabiliriz. Ne ya- de birçok ek binasını muhafaza Hac yolunda ilk durak zık ki bu ağaçları birer ikişer keserek edemedik ne yazık ki. hiçbirini bırakmadık. Bu hanım sultanların yaptırdık- Kanuni’nin cariyesi Gülfem Ha- ları vakıfların misalleriyle Osman- Çeşmelerden kalan, 16. yüzyılın tun’un da Üsküdar’da minik bir ca- lı devrinde Üsküdar’ın merkez kıs- sonlarında Gazanfer Ağa tarafın- mii vardır. Hikâyesi ise pek acıklı: mının gelişmesi sağlanmıştır. dan yaptırılan Ayrılık Çeşmesi’dir Rivayete göre Gülfem Hatun cami (fakat yanındaki namazgâhtan iz yaptırmayı arzu etmiş ve para bi- Üsküdar bilhassa ahşap mima- kalmamıştır). Kâbe yolu üzerinde riktirmeye başlamış. Ancak para- risiyle gelişmiştir. İstanbul ile bağ- akarsuya rastlanırsa üzerinde lantı sağlayan baş iskeledir; karşı mutlaka bir köprü bulunurdu. yakadan geçişleri ikame eder. Bu Bazı hayır sahipleri tarafından » En hayırlı yolculuk yapılan namazgâh ve külliyeler de Üsküdar Hac yolcularının ilk durağı olmak vardı. Bu namazgâhlardan biri, Fe- gibi manevî bir vazife de üstlenmişti. Avrupa nerbahçe Stadı’nın arkasında kalan yakasından yola çıkanlar burada konaklar, “Kalyonlar Başhalifesi” unvanına kafileler halinde hereket ederlerdi. Kutsal sahip biri tarafından yapılmıştır. topraklara ulaşmak için yola çıkmış hacı Yanında kabri ve oğlunun mezar adayları ve Surre Alayı. taşı vardı. Bunları ve uzun kitabesi bulunan çeşmesini de kaldırdılar. Bu mübarek yol üzerinde köprüler, çeşmeler, camiler, kervansaraylar da inşa edildi. İs- tanbul’dan sonra başlıca dinlenme yeri Gebze’de Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliye, ker- vansarayıyla bir örnektir. Pendik’te Pertev Paşa’nın Mimar Sinan’a yaptırdığı külliyesi vardı ama son kalıntıları 19. yüzyılda yıktırıldı; sadece camisi kaldı. Bozöyük’te Ka- sım Paşa Külliyesi, Bursa Yenişehir Sinan Paşa Külliyesi vs. Hac yolunun bekçileri olarak Şam ve Kâbe’ye kadar uzanır. 118 DERİN TARİH / 2016 MART
Usta Kalemler iskele başının bir önemi de, Hacca Üsküdar’ın hemen yanından Kolağası Mehmed Raif Bey’in gidecek olanların buradan hareket başlayan İstanbul’un en büyük kitabı kısa bir not halinde kabris- etmesidir. Hacılar evlerinden Üs- mezarlığı, Kâbe yolunda olması tanda medfun olanlar hakkında küdar’a gelir, burada hazırlıklarını sebebiyle tercih edilen Karacaah- bilgi verir. Söğütlüçeşme’deki me- tamamlayıp yola çıkarlardı. Barın- met’tir. Üsküdar’ın arka yamaçla- zarlığın eteğinde Karacaahmet’in maları için iskele başında bir ker- rını kaplayıp Kızıltoprak’a kadar bir bölümü vardır. Bugün bunun vansaray vardı. 1950’lere kadar bu uzanan bu mezarlığın en uç nokta- bir bölümü yine Üsküdar’ın sınır- kervansarayın birkaç gözü bit pa- sını Zühtü Paşa Camii’ndeki mezar ları içindedir. Bazı kısımları ayak- zarı olarak küçük dükkânlar ha- taşları teşkil eder. Eyüp’ün ruhani- ta, bir kısmı da tahrip edilmiştir. linde kullanılmıştı. Araba vapuru yetine sığınıp oraya defnedilmek için taşıtların toplandığı yeri düz- isteyenler olmuşsa da çoğu kişi Tekkeler de Üsküdar’ın tarihî leştirip genişletmek üzere bu son ebedi istirahati için Kâbe yolunu dokusunda önem arz eder. Restore kervansaray kalıntısı da yıkılıp arzu etmiş. Mezar kayıtlarına göre edilen Özbekler Tekkesi bunların kaldırıldı. burada medfun bulunanların çoğu en önemlilerindendir. İstanbul’da -sur içinde- yaşamış ki- Kâbe yolunun başlangıç nokta- şilerdi. Bazıları var ki İstanbul’un Fetih öncesinde Türklerin İstan- sı olduğu için “Kâbe toprağı” deni- başka bölgelerinde vefat etmiş bul’daki kadim ikametgâhı Üskü- lirdi Üsküdar’a. Hacıların yola ilk ama Karacaaahmet’e defnedilmiş. dar, bir kısmı yok edilse de yüz- çıktığı yer, Üsküdar iskelesi ve ri- Kimi zaman tarihî mezar taşları lerce tarihî eseri kalbinde taşıması vayetlere göre Kadıköy tarafların- sökülmüş, üst üste defin yapılmış. ve tabii ki Kâbe toprağı olması ha- daki iskeleymiş. Bu iki mekândan Mükrimin Halil Yinanç tarafından sebiyle sandığımızdan çok daha çıkan hacılar Ayrılık Çeşmesi’nin bu yitiklerin belirlenmesi için bir önemli bir mekân. Dilerim ki Üs- başında kendilerini selametlemeye heyet kurulmuş ve Kuleli Askerî Li- küdar’ı adımladığımız her an bu gelenlerden ayrılırlarmış. Ayrılık sesi’nde de bir öğretmen yüzlerce şuuru taşıyabilelim. Çeşmesi’nin adı da buradan gelir. mezar taşından birer kopya almış- sa da şu an bunlar nerede, bilmi- yoruz. 2016 MART / DERİN TARİH 119
• döBvAnşeeüelfdihamiŞtaüı•üüdnzekıhzntraaiünmt5ıi6rBnaa.ensy9yı’ı3nıl’ni.an Eski Said ile Yeni Said’in Kavşak Noktası: ALI ŞÜKRÜ BEY AHMET ÖZKILINÇ ların propagandalarına cevap ve- “Mecliste gruplar arasında sert, ren yayınlar yoluyla mücadeleye ama düzeyli bir iktidar-muhalefet [email protected] girişti. Faaliyetlerinden haberdar pratiği yaşandı. Temmuz 1922’de ediüzzaman Said Nursî’nin olan Mustafa Kemal Paşa ve Ankara muhalifler Meclis aritmetiğine hâ- 1958 yılında basılmış olan hükûmeti müteaddit defalar kendi- kim oldular. Aynı tarihte kuvvetler Tarihçe-i Hayat’ında bir tren sini Ankara’ya davet etti. Ancak da- ayrılığına doğru önemli bir adım bileti resmi yer vardır. 16 vetlere 1922 Temmuz’u sonuna ka- atılarak Rauf Orbay Heyet-i Vekile Nisan 1923 tarihlidir ve yolcusunu dar cevap vermedi. Başkanlığı (Başbakanlık) görevine Ankara’dan Gebze’ye götürecek- seçildi. Başkumandanlık Kanunu tir. Bizzat yolcunun diliyle bu, ‘Es- Ankara’ya gittiği tarih tartış- ile Mustafa Kemal Paşa’ya verilen ki Said’i Yeni Said’e götüren tren bi- malıdır. 9 Kasım 1922’den önce olağanüstü yetkiler kaldırıldı. Baş- leti’dir. Ankara’dadır. Bu husus TBMM za- kumandan emriyle kurulan İstiklal bıtlarında geçen “Hoşâmedî” me- Mahkemeleri lağvedildi.” Bediüzzaman 8-9 ay kadar An- rasiminden açıkça görülmektedir. kara’da kalmıştır. Peki ne olmuştur Talebelerine göre 5 Ağustos-9 Ka- İkinci Grupla birlikte Mustafa Ke- da Eski Said’den Yeni Said’e fikren sım arası bir tarihte gelmiştir An- mal’in tek adam olma yolunda elin- dönüşümü bu dönemde ‘fiilen’ ta- kara’ya. de bulunan kritik yetkileri alınmış mamlanmıştır? oldu. Bu, can alıcı bir kırılma anıydı. Bediüzzaman geldiğinde Meclis- Bir başka deyişle Mustafa Kemal’e Bediüzzaman esaretten İstan- te İkinci Grup adında ciddi bir mu- karşı ciddi muhalefet hareketinin bul’a 25 Haziran 1918’de dönmüş halefet hareketinin oluştuğu An- hız kazandığı bir dönemde gelmişti ve hemen ardından Enver Paşa’nın kara’yı bulur. Ahmet Demirel bu Ankara’ya. Müteaddit davetlere -18 teklifiyle Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmi- dönemi şöyle özetler: ye’ye üye tayin edilmişti. Bu sıra- da İngilizler İstanbul’u işgal ettiler. Bediüzzaman ise İngilizlerle, on- 120 DERİN TARİH / 2016 MART
Sene-i Devriye tifa eder. Bu istifa, Trab- kanlığındaki murahhas heyet İsviç- zon mebusu Ali Şükrü re’ye gönderilmiş olup dolayısıyla Bey’i grupta lider konu- ana gündem bundan böyle Lozan muna çıkarır. Ali Şük- görüşmeleri olacaktır. rü, 1923 Ocak’ında Anka- Adeta zafer sarhoşluğu içindeki ra’daki ilk muhalif gazete Ankara sahnesinde bu yoğun siyasî olan Tan’ı çıkarmaya baş- tartışmalarla Meclisteki manevî ha- lar. Gazetenin cesur ve ilke- va dağılmaya yüz tutar. Bu durumu li muhalefet çizgisi, sahibinin şöyle ifade eder Bediüzzaman: hürriyetine düşkün ve dindar “1338’de (1922) Ankara’ya gittim. olması, kürsüye hâkimiyeti ve İslâm ordusunun Yunan’a galebe- hatipliği onu kısa sürede Mecli- sinden neş’e alan ehl-i îmanın kuv- sin önemli bir figürü haline ge- vetli efkârı içinde, gâyet müdhiş bir tirecektir. İkinci Grubun, özel- zındıka fikri, içine girmek ve boz- de Ali Şükrü’nün mak ve zehirlendir- bu muhalefet ve “Fakat mek için dessasane mücadelesi, Said maatteessüf çalıştığını gördüm. Nursî için de adeta Eyvah dedim, bu ej- bir laboratuvar ola- gâyet derha îmanın erkâ- caktır. nına ilişecek!” B e d iü z z a m a n’ı n muhtasar Ardından zındı- Ankara’da bulundu- ve mücmel ka fikrine karşı fikrî ğu dönemde Millî mücadele zeminini Mücadele zaferle so- bir surette seçer. Tabiat Risalesi nuçlanmış, 1 Kasım eserini Arapça kale- 1922’de Saltanat kal- o kuvvetli me alır ve Yenigün bürhan tesirinidırılmış ve Hilafet Matbaası’nda bastı- rır. Ancak Arapça bi- saltanatsız kalmıştır. Saltanatsız kalan Hi- lenin az olmasından lafet makamının Ha- göstermedi.” dolayı eser beklediği kez tekrarlandığı hatıralarda yer al- lifeliğin gereklerini tesiri meydana getir- maktadır- cevap vermeyen Bediüz- zaman’ın, bu gelişmelerden hemen nasıl gerçekleştireceği ise en önem- mez. Üzüntüsünü, ‘Ankara’da yaşa- sonra Ankara’ya gelmiş ve 16 Nisan 1923’de ayrılmış olması elbette rast- li tartışma konusudur. dığı en kara bir halet-i ruhiye’ diye lantı değil. Bu boşluğu doldurma adına An- özetlerken şunları der: “Fakat maat- TBMM’nin 9 Kasım 1922 tarihli oturumunda İkinci Grubun lideri kara’da Sebilürreşad mecmuasını çı- teessüf, gâyet muhtasar ve mücmel Hüseyin Avni Ulaş, Meclis Başkanı birinci vekilliğine seçilir. Bu, İkin- karan Eşref Edip (Fergan), Afyon- bir surette o kuvvetli bürhan tesiri- ci Grubun büyük başarısıdır. Otu- rumu dinleyiciler locasından takip karahisar milletvekili Hoca Şükrü ni göstermedi. Maatteessüf, o din- edenler arasında Bediüzzaman da vardır. Onun dinleyiciler locasında (Çelikalay) imzasıyla Hilafet-i Osma- sizlik fikri hem inkişaf etti, hem bulunduğunu gören Bitlis mebusu Arif Bey ve arkadaşlarının teklifiyle niye Risalesi’ni kaleme alır. Eser Ali kuvvet buldu.” Mecliste kendisine bir “Hoşgeldin” merasimi tertiplenir. Şükrü Bey’in matbaasında basılır. Ankara’da beklemediği bir tab- Hüseyin Avni Ulaş yeni görevi Hazırlanmasında Bediüzzaman’ın loyla karşılaşmıştır. Hele milletve- nedeniyle tarafsız olması gerekti- ğinden İkinci Grup üyeliğinden is- katkısı olup olmadığı araştırılma- killerinin namazlarını ihmali ve lıdır. ‘Garplılaşmak’ fikri ile savrulmala- rı, Bediüzzaman’ı fevkalâde yaralar. Zındıka fikrine karşı… Ardından milletvekillerine hita- Mustafa Kemal bu eserden çok ben, namaz ve ibadetlerine titizlik rahatsız olduğunu açıkça dillendi- göstermeleri için 10 maddelik bir rir. Nutuk’ta da anlatır. Aşırı tepki- beyanname kaleme alır. Bastırarak ler gösterilir. bütün milletvekillerine ve Kâzım 1922 Kasım’ında çok önemli bir Karabekir Paşa vasıtasıyla bir örne- olay daha yaşanır: İsmet Paşa baş- ğini Millet Meclisi Başkanı sıfa- 2016 MART / DERİN TARİH 121
Hürriyetsiz yaşayamam! Bediüzzaman bu eserleri Ali Şük- rü’nün matbaasında bastırıp dağı- tır. Ayrıca sonuna milletvekillerine yazdığı beyannameyi ekler. Bu eser- le Ali Şükrü Bey tarafından yayın- lanmaya başlayan Tan gazetesi aynı günlerde basılır. Tan, o dönemde muhalefetin yayın organıdır. 68 sayı çıkabilen Tan, Ankara’da basılan ilk ve son muhalif gazete unvanını da elin- de bulundurmaktadır. Gazetenin başyazarı Ali Şükrü hunharca kat- ledildikten sonra gazete ancak 10 sayı daha çıkacaktır. Tan, 1923 şartlarında Mecliste ulaşılan de- mokratik seviyenin en önemli gös- 25 Kasım 1922 tarihli bu görüş- tergelerinden biridir. me Mustafa Kemal’in talebiyle ger- » Eski Said’den Yeni Said’e çekleşmiştir. Bediüzzaman’ı yanı- Bediüzzaman’ın Medrese- Bediüzzaman Ankara yolculuğunu hayatında na çekmek ve nüfuzundan istifade bir dönüm noktası olarak değerlendirir. Bu etmek ister. Bir kısım dünyevî ma- tü’z-zehra adıyla Doğuda bir üni- yüzden Tarihçe-i Hayat’ında yer verdiği 16 kam ve unvanlar, diyanet işleri aza- Nisan 1923 tarihli tren biletini ‘Eski Said’i Yeni lığı, Doğu vilayetleri umumi vaiz- versite kurulması teklifi, 1923 Şu- Said’e götüren tren bileti’ olarak tavsif eder. liği gibi tekliflerde bulunur. Ancak Bediüzzaman kabul etmez. bat’ında 163 mebusun imzasıyla tıyla Mustafa Kemal Paşa’ya gönde- rir. Beyanname sonrasında namaz Bediüzzaman hadislerde belirti- Meclis Başkanlığına sunulur. İmza- kılanlara 60 kadar milletvekili ila- len âhir zamana ilişkin haberlerin ve olur. Mustafa Kemal beyanname- mühim bir kısmını ve daha önce İs- lardan biri de Mustafa Kemal’e ait- den ve milletvekilleri üzerindeki tanbul’da tevilini söylediği hadisle- etkisinden duyduğu rahatsızlığı di- rin ihbar ettiği âhir zamanın deh- tir. Teklif, Ali Şükrü Bey’in lideri le getirmekten çekinmez ve Meclis- şetli şahıslarının âlem-i İslam ve te milletvekillerinin de bulunduğu insaniyette ortaya çıktığını anlar ve konumunda bulunduğu İkinci Gru- bir ortamda meşhur tartışma cere- görür. Bir kısım hadislerde onlara yan eder. karşı çıkacak ve mukabele edecek bun en güçlü olduğu dönemde ger- olanlar hakkında “O zamana yetiş- Beyannamenin tam olarak ne za- tiğinizde siyaset canibiyle onlara çekleşir ve Bediüzzaman’ın Anka- man bastırılıp dağıtıldığını bilmi- galebe edilmez; ancak mânevî kılıç yoruz. Ancak görüşme 9-25 Kasım hükmünde Kur’an’ın mucize olan ra’daki son çabasıdır. Ne hazindir 1922 aralığında gerçekleştirilmiş nurlarıyla mukabele edilebilir” tav- olmalıdır. Çünkü sert ve tartışma- siyesine uyarak Mustafa Kemal ile ki, Ali Şükrü’nün şehit edilmesinin lı geçen görüşmeden sonra Musta- gerilimli ilişkisini siyasetten uzak, fa Kemal ile Bediüzzaman arasında Kur’an hakikatleri ile fikrî mücade- ardından İkinci Grup dağılmaya 25 Kasım 1922 tarihinde uzun bir le zemininde sürdürmeye karar ve- görüşmenin gerçekleştiğini Kara- rir. Ayrıca Hubab ve Zeylü’l-Hubab ad- mahkûm olur. hisar-ı Şarkî (Giresun) milletvekili lı eserlerini kaleme almaya başlar. Ali Sururi Tönük’ün hatıralarından Bunlar onun Eski Said döneminden 1923 Mart’ının ilk günlerinde okumaktayız. Yeni Said dönemine geçişine ait son iki eseri olacaktır. açık ve gizli celselerde Lozan o gü- ne kadar görülmemiş tartışmala- ra sahne olur. Hele gizliden gizliye İngilizlerin Hilafetin kaldırılma- sı dayatmasına Mustafa Kemal ve İsmet Paşaların fevkalade müsa- it yaklaşması üzerine sinirler iyice gerilir. Muhalefet giderek güçlenir. Sert tartışmaların yaşandığı bir giz- li oturumda Mustafa Kemal’in Ali Şükrü’nün üzerine yürüdüğünü za- bıtlardan okuyoruz. Oturumlardan çıkan tablo şudur: Lozan Antlaşması’nın bu Meclisten geçmesi mümkün değildir! Önün- deki en büyük engel, İkinci Grup ve önde gelen ismi Ali Şükrü’dür. 122 DERİN TARİH / 2016 MART
Sene-i Devriye Ali Şükrü aniden ortadan kay- 2 Nisan’da Ali Şükrü Bey’in cese- letvekillerini uyarır. Yasaya destek bolur. Henüz cesedi bulunmadan, 1 di bulunur ve katledildiği anlaşılır. vermek, bir ihtilali kabul etmektir. Nisan 1923 günü, daha 20 gün önce Seçim kararının ardından 15 Nisan İkaza rağmen yasadaki değişiklik seçim kararına itiraz eden Mustafa 1923 günü Hıyanet-i Vataniye kanu- gerçekleşir ve her türlü muhalefe- Kemal ve Birinci Grup üyeleri Mec- nunda değişiklik yapılması teklifi tin önü kesilir. lisin yenilenmesi gerektiğini söyler getirilir. ve liderini kaybetmiş muhalefet bu- 15 Nisan 1923 darbesiyle tek na karşı bir itiraz geliştiremez. İstanbul Barosu başkanı Lütfi adam yönetiminin önündeki en Fikri Bey, Tevhid-i Ef kâr gazetesinde önemli engel olan Birinci Meclis or- » “Biraderzâdem” çıkan 15 Nisan 1923 tarihli “Mebu- tadan kaldırılmıştır. Şimdi tek he- san-ı Kirama Açık Mektup” başlıklı def Lozan’ın onaylatılması ve Hila- Said Nursî, “biraderzâdem”dediği ağabeyi makalesinde “Muhterem efendiler, fetin kaldırılmasıdır. Nitekim bir Abdullah’ın oğlu Abdurrahman Nursî ile. böyle bir kanun ancak ihtilâl dev- yıl geçmeden o da gerçekleşir. releri ve onların da en vahim had bir şekl ü suret aldığı zamanda için Böyle bir ortamda “Ekmeksiz ya- kabil-i tasavvurdur” diyerek, mil- şarım, hürriyetsiz yaşayamam” di- yen Bediüzzaman, Ali Şükrü’nün şehadetiyle yarım kalmış hürriyet mücadelesinin siyaseten devam et- mesinin mümkün olmadığını gör- müştür. Bu mücadelenin artık imanların takviye ve muhafazası, imanla elde edilecek feraset ve ile- ri görüşlülükle gerçekleşeceğini an- lamıştır. Bediüzzaman’ın geldiği Ankara’da Meşrutiyetten kalma bir hürriyet atmosferi varken, ayrıldığı Ankara’da her türlü muhalefet ya- saklanmıştır. İşte o yüzden 16 Nisan 1923 tarih- li tren bileti, yolcusunu Ankara’dan Gebze’ye götürürken ‘Eski Said’i de ‘Yeni Said’e taşıyacaktır. Eski Said ile Yeni Said’in kavşak noktasında yer alan Ali Şükrü ve Birinci Meclis- teki muhalefetin aktif siyasî müca- delesi ve akıbetleri, Bediüzzaman’a yeni duruma karşı yeni bir mücade- le tarzı geliştirmek gerektiğini öğ- retmiştir. Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923’de şe- hit edilmişti. Ondan tam 37 yıl son- ra, 23 Mart 1960’da Said Nursî de Rabbine kavuştu. Bu ülkede hak ve hakikat, hakikî bir istiklâl ve hürri- yet namına yaşayan iki güzide insa- nı rahmetle anıyoruz. Ahmet Özkılınç Avukat - yazar. 2016 MART / DERİN TARİH 123
» Kanuni, dedesi Fatih’in kuşatıp alamadığı Rodos’taki casuslar sayesinde Rodos şövalyelerinin attığı her adımdan haberdardı. 124 DERİN TARİH / 2016 MART
Biz Osmanlıyız DÜŞMAN SAFLARINA SIZAN KULAKLAR CASUSLAR 13.yüzyılın son yılları. Toza dumana YAVUZ batmış bir süvari, Osman Gazi’nin BAHADIROĞLU çadırının önünde hışımla atından inip nöbetçiye seslendi: “Var beyi- çullanıp Allah göstermesin, hançerleyecekler. Böy- mize haber ver, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal lece başsız kalan Osmanoğulları dağılacak.” geldi de...” Osman Gazi az sonra çadırın önündey- “Vay ki vay!” diye nidayı bastı Osman Gazi. di. Köse Mihal’i samimi bir sevgiyle kucakladı. “Hem de ne vay! Dün gece toplandık. Dostunum Ayakta dikilirken, dizlerini döven uzun kol- ya, seni kandırıp kendilerine teslim etmemi iste- ları Köse Mihal Bey’i iki kat sarmış gibiy- diler. İşkillendirmemek için hemen reddetmedim, di. Hal hatırdan sonra içeri girdiler. Su- ‘bakalım’ filan diyerek, ağızlarını yokladım. Dü- nulan şerbetleri içtiler. ğün planını o zaman açıkladılar. İyi ki bana hâlâ “Habere geldim, Osman Beyim” diye güveniyorlar.” söze başladı Köse Mihal, “Haberin de zor- Osman Bey sükûnetle dinliyordu ama sinirlen- lusuna geldim. Tekmil tekfurlar (Bizans mişti. Elindeki ayran tası titriyordu: askerî valileri) yekvücut olup kuyunu kaz- “Diğerlerini anladık” diye söze başladı, “Lakin Belekoma Tekfuru’na ne oluyor? Ona iyilikten baş- makta, bilesin” diye devam etti. Osman Gazi ka ne yaptık? Babamıza dostluk göstermiş, dostluk hayret içinde, “Bizimle ne zorları var ki?” diye görmüştü. Domaniç yaylağına çıkışta ağırlıkları- mızı Belekoma Hisarı’nda bırakır; dönüşte ona tu- sordu. lum tulum peynir, yağ, süzme getirirdik. Anlaşılan “Orasını bilen yok, Karacahi- yaranamadık. Bitinya’dan (Söğüt ve Bursa bölgesi) ayaklarını kesememişler.” sar’ı fethetmen gözlerini fena Ellerini iki yana açtı, kararlı bir sesle devam etti: korkuttu. Bir gün sıra bize de “Sağol Mihal Bey. Tuzak nasıl kurulur, basanlar gelir diyerek tedbire oturdular.” nasıl basılır, öğrenecekler! Vaktiyle erenlerden fetih müjdesi almışız. Dinimiz hak, maksadımız hak, va- “Tedbirleri n’ola?” diye sor- sıtamız hak oldukta dünyadan pervâ etmeyiz.” du Gazi. Osman Gazi tuzak olduğunu bile bile düğüne git- ti. Fakat önceden öyle tedbirler aldı ki, Bizans tek- “Kalleşlik! Yeke yek furları basarken, basıldılar! Bir casus sayesinde… karşına çıkmaya kork- Derler ki, Harmankaya Tekfuru Mikhael Kos- tukları için seni düğün ses (Köse Mihal) ilk Osmanlı casusudur. Sonradan bahanesiyle pusuya dü- Müslüman olup Osmanoğullarının devletleşmesine şürecekler.” önemli katkılarda bulunmuş, tarihimize “Köse Mi- hal” ya da “Abdullah Mihal Gazi” olarak geçmiştir. Gazi: “Kimin düğünü Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren içeri- bu?” den ve dışarıdan sağlıklı haber almaya dikkatle eğilmiş, örgütler kurup bunları geliştirerek yay- Köse Mihal: “Beleko- gınlaştırmıştır. Dönem dönem devletin bekası için ma (Bilecik) Tekfuru, Yar- yapılan önerilerin (meşhur Koçi Bey Risalesi ve ben- hisar tekfurunun kızı Ho- zerlerinin) çoğunda istihbarat teşkilatının önemi lofira (sonradan Nilüfer) ile vurgulanmıştır. evlenecek. Düğün Beleko- ma’da olacak. Seni o dü- ğüne davet edecekler. Ye- mek sırasında da üstüne » Nakkaş Osman’ın fırçasından Osman Gazi (Hünername). 2016 MART / DERİN TARİH 125
Malum, istihbarat devletlerin can da- casusluk teşkilatını güçlendirmiştir. Kanu- marıdır. O olmadan ne diplomasi yapı- ni’nin Rodos’taki en faal casusunun “Büyük labilir, ne de savaş kazanılabilir. Bu ba- Şövalye” unvanlı Don Andrea d’Amaral oldu- kımdan büyük devletler istihbarata son ğu yolunda kayıtlar var. Kanuni bu sayede ada- derece önem vermişler, hele Osmanlı da olup bitenleri izliyor, âdeta Rodos şöval- Devleti lider denilebilecek bir sevi- yelerinin soluk alış verişini dinliyordu. yeye çıkmıştır. Hezarfen Hüseyin Kuşatma sırasında örgüt çok iyi çalı- Efendi başta olmak üzere yazılan şıyor, adanın zayıf noktaları bildirili- pek çok kitapta, mesela 1675’te yordu. Casuslar şehirde olup biten- padişaha sunulan “Ahval-i Teces- leri yazıp oklara bağlıyor ve dışarı süs ve Casusan” (Meraklı haller ve fırlatıyorlardı. Bu ilginç haberleşme casuslar) bölümü bulunur. yöntemi sayesindedir ki Rodos düşe- Hezarfen Hüseyin Efendi, “Ebul-feth cekti. Sultan Mehemmed’in ve Mahmud Pa- » Kanuni devri Padişahlar zaman zaman kılık değişti- şa’nın casusları kişveri (ülkeyi) gezub kü- sadrazamlarından Lütfi rerek (tebdil çıkma) halkın arasına karı- şe-i inzivada (bir köşede) muhtefi (gizli) Paşa’nın temsilî resmi. şırlardı. Bilâvasıta, yani aracı kullanma- olan erbab-ı haşmeti tetebbua (araştırma- dan halkın ahvalini öğrenmeye çalışır, ya) dikkat iderlerdi. Mahmud Paşa ca- moda deyişle halkın nabzını tutarlardı. suslarından gayri padişahın müstakil ve Bir başka yöntem de kurulan ayak di- mahfî (gizli) casusları olub, şöyle ki; casus-ı sultan bir vanlarıydı. Padişah, üst düzey yöneticilerle birlikte mu- marifet ehli bulub vezir anı bilmiş olmayub iptida pa- ayyen zamanlarda sarayın avlusuna çıkar, ülkenin dört dişah lisanından işitse (vezirden önce gizli bir sırrı pa- bir tarafından gelmiş halk temsilcileriyle bizzat görü- dişah öğrense), bu te’hir (ihmal) kendüye (vezire) cürm-i şüp şikâyetlerini dinler, dilekçelerini alırdı. kebir (büyük suç) olurdu. Padişahlara lazım olanın biri dahi budur ki, mahfice casuslar kullanub vüzera ve ule- Casusluk çeşitleri ma ve ümera ve umumen payıtaht-ı selase ve sair me- Osmanlı’da istihbarat toplamak amacıyla kurulan malik-i mahrusa sükkânını (sakinlerini) şöyle bilmek teşkilata “Menzil Teşkilatı”, haber getirip götürenlere gerekdür ki, herkes ne amelde ise güya ki kendi ile bi- de “ulak” denilirdi. Ulaklar çok hızlı hareket eder, ha- le idi (kimin ne tasarladığını padişah bilirdi). Böyle olı- ber götürüp getirirken, bazen at çatlatırlardı. Casusla- cak (olunca) herkesin kalbi havf (korku) üzere olub kem ra “çaşit”, “martalos” (zaman içinde martaloz, martoloz, amellerden (kötü işlerden) ictinab ederlerdi (kaçınırlar- martuluz, martilos, martulos gibi isimler almıştır) ve dı).” “voynuk” denilirdi. 16. yüzyılın ünlü tarihçisi Gelibolulu Mustafa Âli İlk Osmanlı martalosu, başta da belirttiğimiz 1587’de yazıp Sultan III. Murad’a sunduğu Mevâ’ı- gibi Bizans tekfurları tarafın- dü’n-Nefâis fi Kavâ’ıdi’l-Mecalis isimli eserinde halkın hu- dan bir düğün bahanesiyle öl- zuru için iç ve dış düşmanların yakından takip edil- dürüleceğini Osman Gazi’ye mesini vurguluyor ve ajan teşkilatının zaruretine haber veren ve bu haber saye- değiniyordu. sinde hem Osman Gazi’nin ha- Lütfi Paşa da meşhur Asafnâme’sinde casuslara dikkat yatını kurtaran, hem de Yar- çekmiş, Yavuz Sultan Selim’in Diyarbakır yakınlarında hisar ile Bilecik kalelerinin otağının İran casusları tarafından yakılmak istendiğin- fethine vesile olan Harman- den söz etmiştir. kaya Tekfuru Köse Mihal Osmanlı Devleti 1560’ta Venedik donanmasını casus- Bey’dir. Kendisi sonradan Müs- ları vasıtasıyla yakıp tersanesine önemli zararlar ver- lüman olacak, büyük işler yapa- miştir. Venedikliler bunun intikamı için casuslarını ha- cak ve “Mihal Gazi” ismiyle tari- rekete geçirerek birkaç deneme yapmış, ancak başarı himize geçecekti. elde edememiş, casusların çoğunun yakalanmasına en- Osmanlı asırlarında dönem gel olamamışlardı. dönem farklılık göstermekle Fatih Sultan Mehmed Rodos adasını kuşatmış an- birlikte, genel olarak casusluğu cak fethedememişti. Bunu Kanuni başaracaktır. Çün- üç sınıfta incelemek mümkün- kü fetihten önce, babasının Rodos’ta vaktiyle kurduğu dür: » Martalos tasviri. 126 DERİN TARİH / 2016 MART
Biz Osmanlıyız a) Gönüllü casusluk, » Osmanlı’da bir siyasî düşünce klasiği b) Ulufeli (ücretli) casusluk, Osmanlı siyasî düşünce tarihinin önde gelen eserlerinden c) Dil (esir) alma yöntemi. Lütfi Paşa’nın Asafnâme’si, veziriazamlık, ordu, maliye ve İlk ikisi isimlerinden belli olduğuna göre “dil alma” halkın idaresine dair önemli tavsiyeleri içerir (solda). Eserin bir yöntemini kısaca açıklığa kavuşturalım. Kuşatılan ya yazma nüshasının ilk sayfası (üstte). da kuşatılması düşünülen bölgeden esir (dil) alınır, çe- şitli yollarla (buna makam-mevki ve para vermek dâ- Daha Osman Gazi zamanında Köse Mihal ile baş- hildir) konuşturulur, strateji buna göre tespit edilirdi. layan Osmanlı casusluk teşkilatı oluşumu Sultan II. Bazen de Müslümanlığı bırakıp Hıristiyan olduğunu Abdülhamid’in meşhur hafiye teşkilatına ve 1. Dünya söyleyen bir grup, fethi düşünülen kaleye sığınır ve top- Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösteren Teşkilat-ı Mah- ladıkları istihbaratı beylerine gönderirlerdi. susa’ya kadar uzanan etkili bir zincir oluşturacaktır. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatması öncesin- de, gerçekte Müslüman olan Hıristiyan görünümlü 40 Velhasıl bir cihan devletini ayakta tutan unsurlardan martalos kullanıldığına dair tarihî kayıtlar var. Yine de birinin de casusluk örgütü olduğunu hiç unutmamıştı istihbarat toplamaya en fazla önem veren padişah Ya- Osmanlılar. vuz Sultan Selim’di. Etkin bir istihbarat teşkilâtı kurul- masını teklif eden Sadrazam Piri Mehmed Paşa’ya yetki vermiş, o dönemde Mısır ve İran Osmanlı casuslarıyla dolmuştur. Yavuz Sultan Selim’in, Saint-Jean Şövalyele- rinin elinde bulunan Rodos Adası’nda etkin bir istihba- rat ağı oluşturduğunu, başına da din değiştirip Hıristi- yan olduğunu söyleyen bir Yahudi hekimi getirdiğini biliyoruz. Osmanlı zamanında faaliyet gösteren tekke ve zavi- yeler, her dinden ve dilden misafir ağırlamaları sebebiy- le doğru insan yetiştirmenin yanı sıra tabii istihbarat merkezleriydi de. Hanları, hamamları ve kervansarayla- rı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Buralarda farklı milletlerden tüccarların ülkeleri hakkında hayata ve gelişmelere ilişkin pek çok sır verdik- leri bi- liniyor. Bunlar ortak bir mekânda ağırlanır, sohbet kı- vamına getirilip ağızlarından lâf alınır, nihayet istihbarat toplamak amacıyla kurulmuş olan en yakın menzile ulaştırılırdı. Orada malu- matın kaba bir analizi yapıldıktan sonra bu haberler ulaklar (haber- ciler) tarafından Başkent’e gön- derilirdi. Son olarak şunu be- lirtelim ki, Sultan II. Mahmud devrine kadar mahalle imamları da mahalleye gelen gidenler konusunda istihbarat top- layıp belirlenen merkezlere ulaştırmak- la yükümlüydüler. Ayrıca dışarıdan gelen ressamlar, gezginler ve sanatçılar da bile- rek yahut bilmeyerek ülkeleri hakkında bilgiler verirlerdi. 2016 MART / DERİN TARİH 127
Cuma Salâsı 83 Yıl Sonra İstanbul’una Kavuştu SAMET TINAS lup oluşmuştu. Zamanla bu nefis salâ, kullanıldığı yere göre birçok kıraatin terbiye ettiği kulaklar, mi- şekle bürünmüştü. [email protected] narelerden yükselen ezanın maka- z. Peygamber’e (sav) Al- mından hangi vaktin namazına çağ- Son devrin en başta gelen hanen- lah’tan rahmet ve se- rıldıklarını anlar hâle gelmişlerdi. delerinden Bekir Sıtkı Sezgin bakın lam temenni eden, onu salâ çeşitlerini nasıl aktarıyor: medhedip şefaati dile- Asırlar boyunca Dede Efendilerle, nen, Ehl-i Beyt’ine dua ihtiva eden Itrîlerle nev’i şahsına münhasır hâ- “Sabah salâsı; sabah ezanından güftelere salâ denir. Eskiden her va- le gelen musikîmiz, muhtelif form- önce, dilkeşhâverân makamında kit ezanının ayrı bir makamı olduğu larla zenginleşmiş ve birçok güfte, okunur. Eserin bestekârı, kuvvetli gibi, her salânın da türüne göre fark- ustalar elinde bestelenmişti. Bu tür- rivayetlere göre Buhûrizâde Musta- lı makamları vardı. Öyle ki, Kur’an-ı lerin içinde Hz. Peygamber ve Ehl-i fa Itrî Efendi’dir. Ama bazı kaynak- Kerim’in okunması İstanbul’da ken- Beyti’nin medh ü senâsını esas alan larda Hatib Zâkirî Hasan Efendi ol- dine has bir hâl almış ve Üsküdar duğu da söylenir. ağzı Asım kıraati diye yeni bir üs- 128 DERİN TARİH / 2016 MART
Gündem Cuma ve bayram salâsı; » Salâyı da Türkçe okuyun! patıldı. Her sahada dini olanı bayram ve cuma namazla- Ezanın Türkçeleştirilmesi ile hızını alamayan ictimaî ve siyasî düzlemden rından önce müezzin mahfi- Cumhuriyet hükümetinin Diyanet İşleri silen bu zihniyet, 1932’de eza- linde müezzinler tarafından Başkanı Rifat Börekçi’nin 1933 yılında Türkçe nın yasaklanmasına karar ve- karşılıklı okunurdu. Cuma salâ okunmasına dair yayınladığı tamim. rebildi. günleri, ezandan bir saat ka- dar önce namaza hazırlık ya- len Müslümanlar tabii olarak politik Ezan aslından tebdil edi- pılmasını hatırlatmak için rövanş almaya odaklandılar. Dolayı- lir de, salâ ve tekbir edilmez dilkeşhâveran makamında sıyla işin özünü teşkil eden medeni- mi? Nitekim yandaki belgede okunur. Bu salâ içinde Cuma yet kaybı yeterince dillendirilemedi. göreceğiniz gibi zamanın Di- Sûresi’nin cuma namazıyla Oysa kurucu babalar, sırtını İstan- yanet İşleri Reisi Rıfat Börek- ilgili ayeti ve hadislerden bö- bul’a dönmüş ve Ankara’nın bozkı- çi imzasıyla 1933 senesinde lümler okunur. Bayâtî maka- rında yeni bir ulus inşasına soyun- camilere gönderilen tamim- mındaki eserin bestekârı Ha- muşlardı. de “Türkçe ezanın okundu- tib Zâkirî Hasan Efendi’dir. ğu bir zamanda minarelerde Binaenaleyh evvelâ bu sanata ha- Arapça salât u selam okuma- Cenaze salâsı; vefat habe- yat veren menbaın kurutulması için nın ahenksiz” olduğu vurgu- rinin duyurulması maksa- kollar sıvandı. İslama dair ne varsa lanmıştı. dıyla okunan salât-ü selâm bir bir çöpe atılıp sanata yön ve ha- ile cenâzenin kabre götürü- yatiyet veren tekke ve zaviyeler ka- Ne var ki, ezan gibi salânın lüşü sırasında düzenlenen da Türkçeleştirilmesi dev- cenaze alayında ve definden rin müezzinleri tarafından sonra okunan salâ olmak hoş karşılanmamış ve artık üzere iki çeşittir. minarelerden Efendimiz’in övülmesi adeti de terk edil- Salât-ı Ümmiyye; bazı dinî mişti. törenlerde ve dinî günlerde, kısaca salât-ü selâm getiril- Asla rücu mesidir. Itrî tarafından segâh makamında bestelenmiştir.” Ezanın aslî haline çevrili- şinden sonra Anadolu ve Bos- Arapça salâ ahenksizmiş na, Kosova gibi Balkanların muhtelif yerlerinde bu güzel âdet tekrar can- Cenaze salâsına alışığız da, daha landırıldığı hâlde bu gayret ne hik- düne kadar İstanbul dışındaki bütün metse İstanbul’da bir türlü karşılık şehirlerimizde okunan Cuma salâ- bulmamıştı. 1940’lı ve 50’li yıllarda mızın niçin susturulduğu anlaşılır vuku bulan göçleriyle kendi şehir- gibi değil. li nüfusunu kaybeden İstanbul’da maalesef köyünden şehre gelen in- Halvetî dervişi Hatib Zakirî Hasan sanımızın bu eksikliği dillendirme- Efendi’nin tertip ettiği salâ, 83 yıl- mesiyle Cuma salâsı da yok olup git- lık kesintinin ardından geçtiğimiz mişti. ay camilerimizde tekrar okunmaya Fakat unutmamalı ki, bu coğraf- başlandı. İstanbul’un havas kesimi yada himmet bitmez, aşk bitmez. tarafından başlatılan kampanya ile Her şeyden evvel İmparatorluk payi- gün yüzüne çıkarılan bu güzel âdet, tahtı İstanbul, bu çoraklaşmaya ar- devrilen bal dolu küpümüzden bir tık müsaade etmez. Nitekim etmedi kaşık geri alma kabilinden medeni- de. Cuma geceleri okunan sala geçti- yet sevdalılarını bahtiyar etti. ğimiz Şubat ayında yeniden camile- rimize avdet etti. Cumhuriyet inkılaplarıyla bera- Ne demişti Namık Kemal: ber dünyayı ve eşyayı kavrayış bi- çimlerimizin değişmesi, aslında Ecdadımızın heybeti maruf-i cihandır kendisini en çok kültür sahasında göstermiştir. Hilafetini kaybeden, Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır. medeniyet ve hukuku yerle bir edi- 130 DERİN TARİH / 2016 MART
HALİL SOLAK [email protected] Uygurlardan Osmanlılara BİR KELİME ARKEOLOĞU 1 986 Mayıs’ında Tarih ve Top- lum dergisinin okurlarını bü- dergi ciltlerini karıştırırken rastla- insanlarıyla tanışıp Türk dili tarihi, yük bir sürpriz bekliyordu. dığım yazıyı ilk okuduğumda ben Budizm, Farsça, Soğutça, Sanskritçe, Bir yazıydı bu: “Viyana’nın de büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. dilbilim ve İslam tarihi dersleri aldı. Kanunî Sultan Süleyman tarafın- Meselenin farkına vardığımdaysa dan fethedilmiş olduğuna dair yep- merak ettiğim tek şey şuydu: Şina- 1958’de İstanbul Üniversitesi’ne yeni bir vesika.” Başlığı okuyanların si Tekin kimdi ve nasıl oluyordu da dönüp ertesi yıl yeni açılan Erzu- aklından ilk anda nelerin geçtiği- Osmanlı divanî üslûbunu bu kadar rum Atatürk Üniversitesi’ne gitti. ni tahmin etmek zor değil: Viyana kusursuz bir şekilde kullanıp böyle Burada Türkoloji bölümünün ku- Osmanlılar için “erişilmek istenen ‘tarz-ı kadîm’ üzre metinler düzebi- rulmasına büyük katkılarda bu- yer” anlamında “Kızılelma”ydı, üs- liyordu? lunan Tekin, öğrencilerin dersleri telik 1529’da Kanunî Sultan Süley- dışında dertleriyle de yakından ilgi- man, 1683’te ise Merzifonlu Kara Şinasi Bey’in hayatına dair yaptı- lenen yardımsever bir hocaydı. Bu Mustafa Paşa tarafından kuşatılmış ğım kısa araştırmadan sonra ceva- dönemde çalışmalarını daha ziyade ancak fethedilememişti. bımı almıştım, hem de fazlasıyla: eski Uygur Türkçesi metinlerine ve Budist kültürüne teksif eden Hoca, Yazar da, eski tarih kitaplarına 1933’te Balıkesir’de doğan Te- 1965’te Harvard Üniversitesi’nden mı yoksa bu vesikaya mı inanmak kin, ilk, orta ve lise öğrenimini sı- aldığı davet üzerine Amerika’ya gi- lazım diye soran okuyucunun te- rasıyla Bursa, Bilecik ve İstanbul’da der. Aynı yıl uzun zamandır plan- reddüdünü önceden sezip cevabını tamamlamış. 1950’de İÜ Edebiyat ladığı “Sources of Oriental Langua- hazırlamıştır: Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bö- ges and Literatures” adlı bir yayın lümü’ne girdiğinde yarım asrı aşa- serisi başlatır burada. Günümüzde “Elbette tevarihlere değil, neşret- cak Türkoloji macerasına ilk adımı 122. kitabına ulaşan serinin gayesi, mekte olduğumuz vesikaya inanmak atmış oluyordu. Türk-İslam kültür ve edebiyatlarına lazımdır! Zira bu vesika öyle bir ve- ait temel metinlerin değerlendir- sikadır ki tepesinde Cihan Padişahı- Öğreniminin 5. yarıyılında al- me, çeviriyazı ve tıpkıbasımlarıyla nın tuğrası, altında da gene aynı Sul- dığı bir bursla Almanya’ya giderek neşredip ilim âleminin istifadesine tanın ‘teminat’ ibaresi mevcuttur.” önce Münster ardından da doktora sunmaktır. yapacağı Hamburg Üniversitesi’ne “Şinasi Tekin” imzasını gören ba- devam eden Şinasi Bey ünlü bilim Ayrıca bugün 44. sayısına erişen, zı okurların ‘durum’u fark ederek Journal of Turkish Studies adıyla ulus- gülümsediklerine eminim. Durum İŞTİKAKÇININ KÖŞESİ lararası ilmî bir dergi çıkarıp editör- şu ki, Göktürkçeden Osmanlıcaya ŞİNASİ TEKİN lüğünü üstlenen Tekin’in en büyük Türkçenin bütün tarihî devirlerine hedefi Türkçenin bir ilim dili ola- vakıf olan Prof. Tekin’in en büyük Dergâh Yay., 2014, 292 sayfa rak dünyada gelişip yayılmasıydı. meraklarından biri Osmanlı diplo- matik dilini bihakkın kullanarak 1976’da kendisi gibi Türkolog sahte fermanlar düzmekti. Bu ya- olan Gönül Alpay ile evlenen Şinasi zıda neşrettiği ferman da Viyana- Bey’in en büyük destekçi ve yardım- lı büyük Türkolog Prof. Andreas cısı da eşiydi. Kitapları dizgi maki- Tietze’ye doğum gününü kutlamak nasında Gönül Hanım diziyor, dün- maksadıyla kendisi tarafından Ka- ya kütüphaneleriyle irtibat kurup nunî’nin ağzından yazılmıştı! onları abone yapma, dergileri pa- ketleyip kargolama işleriniyse Şina- İtiraf etmeliyim ki, kütüphanede si Bey yapıyordu. Projeleri elinde, 132 DERİN TARİH / 2016 MART
ilgili her devlet kurumu ve vakfın ler olsun, fotokopiye talim etmek- » Şinasi-Gönül Tekin, Cunda’da kapısını çalıp maddi destek arayan ten kurtulmuş oldum! Osmanlıca Yaz Okulu’nun kapısının önünde Tekin, pek çoğundan eli boş döner. çok sevgili kedileriyle (16 Ağustos 1997). Öyle ki, borçlanarak aldıkları dizgi “Sen de bir iştikakçı tutturmuş gi- makinasının taksitlerini, tasarım diyorsun, nedir bu iştikakçı, ne iş ya- Osmanlı Türkçesini bilmek demek, ve baskı masraflarını ancak Türk par?” dediğinizi duyar gibiyim. “As- lügat kitaplarına bakma alışkanlığı- dostu Osmanlı tarihçisi Prof. Heath lında iştikakçı diye bir kelime yok, nı kazanmış olmak demektir.” Lowry’nin müdürlüğünü yaptığı ben uydurdum” diyen Şinasi Hoca’ya Institute of Turkish Studies’ten ge- kulak vermenin tam sırası o zaman: Yazılarında hiçbir zaman ‘hoca- len yardımla öderler. “‘yarma, yırtma, kırma, paralama’ lığı’ elden bırakmayan Prof. Şinasi mânâlarına gelen ve aslının Arapça Tekin, 16 Eylül 2004’te vefat ettiğin- Şinasi Hoca’nın bir hayali daha olduğu söylenen şakk isminden şakka de ardında 10’u aşkın kitap, 100’den vardır: Osmanlı tarihi ve edebiya- diye bir fiil gelmiş, bu fiilden de işti- fazla makale ve pek çok öğrenci bı- tı üzerine çalışan lisansüstü öğren- kak ismi yapılmış; yani gene ‘yırtma, rakır yadigâr olarak. Harvard’da cilerin kaynakları orijinallerinden paralama’ mânâsına olup Türkçe +çi başlattığı yayın serisi ve dergi hâlâ okumak için ihtiyacı olan dil ve kül- ekiyle ‘yırtıcı, paralayıcı’ gibi olduk- eşi Prof. Gönül Tekin tarafından de- tür bilgisini sağlamak için bir yaz ça ürkütücü bir mânâ çıkmış. Burada vam ettiriliyor. okulu açmak. Cunda adasındaki ev- ‘yırtmak ve paralanmak’ın altındaki lerini bu işe tahsis eden Tekinler, mânâ, kelimeleri yırtıp parçalamak- Bu yazı için kitabı okuduğumda Amerika ve Türkiye’de çalmadık tır. Yani iştikakçının işi öyleyse keli- bir kez daha Şinasi Hoca ile tanışa- kapı bırakmaz. Maddî imkânların meleri biçip doğramaktır.” mamanın üzüntüsünü hissettim. kıtlığı, bürokrasinin hantallığı ve Bereket versin ki, yazdıkları ve ye- ada halkının önyargılarına rağmen İştikakçı’nın kesip biçtiği keli- tiştirdikleri bizimle… Hocaya rah- 1997 yazında Osmanlıca Yaz Oku- melerden en ilginci tam benim şu met, yetiştirdiklerine selam olsun. lu’nda ilk öğrencilerini ağırlar. anda yaptığım şey, yani yazmak! Göktürk kitabelerinden Uygur me- “Âmin, ya muîn!” İştikakçının işi ne? tinlerine, Çinlilerden Oğuz Türkle- rine, Karahanlı Türkçesinden Çu- Hâmiş: Yazıyı kaleme alırken de- Dergi ciltlerini biraz daha karış- vaşçaya Türk dünyasını bir baştan ğerli bilgiler lütfeden Prof. Günay tırdığımda Tekin’in 1989-1994 yılları öbür başa adımlayıp diller atlasın- Kut’a, üstteki fotoğrafı kullanma- arasında “İştikakçının Köşesi” başlı- daki baş döndürücü seyahatimizi mıza izin veren Simurg’dan İbra- ğı altında etimoloji yazıları yazdığı- tamamladıktan sonra şu neticeye him Yılmaz ve Ersu Pekin’e müte- nı gördüm. Yalnız bu yazılar, klasik varıyoruz: Başlangıçta ‘hata etmek, şekkirim. tarzda ek-kök meselesine takılmı- günah işlemek’ anlamına gelen yor, bir kelimeyi ele alarak onun ta- yazmak, 11. yüzyıldan itibaren bir rih içindeki serüvenini adeta bir ro- de ‘yazı yazmak’ mânâsı kazanmış. man sürükleyiciliği içinde ve sohbet Günah işlemekle yazmak arasında havasında anlatıyordu. Mütebahhir nasıl bir irtibat olduğu ise uzun bir bir filologla karşı karşıyaydım evet, hikâye. Mahalline müracaat oluna! usta bir denemeciyle tanışmam da aynı âna denk gelmişti. Osmanlı’nın kuruluş devrine dair temel kaynaklardan biri olan 2001’de iki kapak arasına girdi- gazâ ve cihâd’a dair makalesi, bir ğini öğrendiğim makaleleri top- tarihçinin ele aldığı dönemi ince- lu halde okumak için kitabı almak lerken bir tek kelimeyi bile anlama- istedim ama bulmak ne mümkün! dan geçmemesi gerektiği yönünde Rastladığım birkaç sahaf da öyle fi- büyük bir ders niteliğinde. Berat, yatlar söyledi ki… Neyse. Ben bütün vakfiye, kitabe, sikke vs. bütün kay- makaleleri fotokopi çekerek kendi nakları gözden geçirip diğer edebî kitabımı kendim yaptım ve günler- metin ve tarihî sözlüklerin refaka- ce elimden düşürmeden döne döne tinde ilk Osmanlılara dair ilginç bir okudum. Nihayet geçenlerde Der- tablo koyar ortaya Şinasi Hoca ve şu gâh Yayınları İştikakçının Köşesi’ni nasihati kulağımıza küpe eder: yeniden neşretti de, ben de şükür- “Lügatla pehlivanlık olmaz. (...) 134 DERİN TARİH / 2016 MART
VİTRİNDEKİLER “ÂLEME GELMIŞ SAYILMAZ GITMEYENLER PARIS’E” Şehir kitaplarının müptelaları hatırlayacaktır: 200 yıllık bir Olsun. Yemyeşil parkları, dinî hayatı, lan zamanlarını şehri gezmeye ayırmışlardı: İstanbul ailesinin ferdi olan Orhan mağazaları, müzeleri, konser salonları, Ellerinden düşürmedikleri Guide Bleu’nun Okay’ın kaleminden daha önce üniversitesi, kitapçıları, sokak ressamları rehberliğinde müzeleri, sergileri, kütüpha- çocukluğunun Bir Başka İstanbul’u- ve çalgıcılarıyla yine de güzeldi bu şehir ve neleri, parkları, hatta yer altı mezarlıklarını nu okumuştuk. ‘Hocaların hocası’ bu yazarı cezbetmeye yetmişti. bile dolaşıyorlardı. Tabii fırsat buldukça bol kez de gençlik yıllarının Bir Başka Paris’i ile bol fotoğraf çekmeyi de ihmal etmeyerek. karşımızda. O kadar ki, küçükken film makaralarını biriktirip oyuncak yapan Okay’ın içindeki “Bu kitap”diyor yazar,“Yirmisekiz Çelebi Kitap, Yahya Kemal’in “Eski Paris’te bir fotoğraf aşkı Fransa’ya giderken yeniden Mehmed Efendi’den beri pek çok Türk’ün ömür geçti” mısraı ile açılıyor. Bir mülaka- canlanır. Eşi Mübeccel Hanım ve oğlu Fu- gördüğü, yazdığı, Paris’i, elli yıl önceki Paris’i tında kendini Kendi Gök Kubbemiz şairinin ad’la Paris’e adım atar atmaz ilk işlerinden ve civarını anlatmak ve daha çok göstermek torunu saydığını söyleyen Okay’a göre, biri kaliteli bir makine satın almak olur bu için kaleme alındı”. Paris’in en güzel zamanlarını 1903-12 ara- yüzden. sında Yahya Kemal yaşamıştı. Onun payına Evet, göstermek için! Zira kitap, bu ise iki cihan harbinin mahvettiği bir Paris Paris’teki ilk gecelerinden birini St. şehirde ikâmet ettiği iki yıl boyunca Okay düşmüştü. Michel bulvarı üzerindeki Gay Lussac tarafından çekilen ve bugün pek çoğu tarihî sokağındaki bir otel odasında geçirir vesika değeri taşıyan birbirinden güzel fo- DMBeİ.RrgOBârAhhŞYaKanAy.,OP2A0kR1aİ6yS, 248 s., 70¨ Okaylar. Yazarın aklına, kendisinden tam toğraflarla bezenmiş. Genelde olduğu gibi 10 yıl önce ilk kez Paris’e gelen hocası fotoğraflar metne değil, metin fotoğraflara Tanpınar’ın şu sözleri gelir: eşlik ediyor tasarımıyla da göz dolduran eserde. “Paul Valéry gençliğinde bu sokakta 12 numarada otururmuş.” Yirmisekiz Çelebi Mehmed ve Ahmed Midhat Efendiler de unutulmamış Paris’e Uzun uğraşlar neticesinde otel dair ilk kalem oynatanlar olarak. Pek çok odalarından kurtulup Ermeni bir yerde selam gönderiliyor üstadlara. madamın evinin bir odasını kiralar- lar. Tek pencereli, sabah güneşi alan Notre-Dame katedralinden Eyfel kulesi- bu odanın daimi misafirleri: Baş- ne, Grand Palais’den Luxembourg parkına köşede bir Kur’ân-ı Kerim, duvarda Bibliothéque Nationale’den Balzac müzesi- Karahisarî hattıyla besmele-i şerif, ne büyük bir edebiyat tarihçisinin vukûfi- bir Türk bayrağıyla omuz omuza yeti, usta bir denemecinin nefis üslubu ve Erzurum Çifte Minare kartpostalı ve kendi tabiriyle“heveskâr”bir fotoğrafçının Paris’ten alınan bir radyo. samimi kareleriyle Paris sokaklarını bir flaneur gibi adımlıyoruz Orhan Okay ile. Burada tehcire tâbi tutulup Fransa’ya yerleşen son Osmanlı Er- Bugün, 1960’ların Paris’i de artık rüya menileriyle tanışıp dostluk kurarlar. oldu, diyor yazar. Kitaptaki son kare 55 yıllık Bu insanların bilinçaltlarına Osmanlı refikası, kitabın tamamlanışını ne yazık ki milliyetçiliğinin işlediğini gözlemle- göremeyen, rahmetli Mübeccel Hanım’a yen yazar, onlardan birinden, üst kat ait: Paris’te, gaz sobasının ışığı altında eşine komşuları Üskiye Hanım’dan şöyle kazak örüyor. bahsediyor: Kitabın yaprakları yine Yahya Kemal’in “Üskiye Hanım, diğer Ermenilere bir mısraı ile kapanıyor: göre daha güzel bir Türkçe ile‘Ah, ev- lâdım, derdi, biz böyle değildik, ne iyi “Artık ne gelen ne beklenen var.” komşulardık. Bu Avrupalı kâfirler bizi Bu yazının son cümlesi de Üstad’dan birbirimize düşürdü’. Bir Ermeni’nin olsun: ağzından‘Avrupalı kâfirler’sözü pek “Cihan ve ben değiliz artık eski hâlette.” çok şeyi ifade etmiyor mu?” Halil Solak Derslerden ve günlük işlerden ka- 136 DERİN TARİH / 2016 MART
VİTRİNDEKİLER UNUT(TUR)ULAN KAHRAMAN M. Kemal’in gölgesinde kalan sayı- sız Millî Mücadele kahramanından biri BSUARITYEI’’NDINABNIR AOSKIRUÖNMCEASIKNI de Arslan Bey. Maraş deyince Sütçü İmam’ı biliriz de, şehrin kurtuluşunda örnek bir mücadele sergileyen ve kapı kapı dolaşarak sokak muharebelerinin işaretini veren Arslan Bey’i pek bil- meyiz. Onun inanç ve azmi ile zafere Bugünün Suriye’si mahşer misali kay- “Armageddon’u gören nesil bizler olabiliriz” ulaşan Maraş’ın hikâyesi ni- narken, kamerasını aynı coğrafyanın 100 ifadesi şimşek gibi çakıyor zihnimizde. Belli yıl öncesine döndürüp Suriye iç savaşının ki İngilizlerin mirasına ABD sahip çıkmış! hayet bir kitaba sığdı. Ha- temelleri nasıl atılmış deşifre eden bir kitap- la buluştuk geçen ay. Görüyoruz ki bugün 1918-20 arasında Hayfa, Halep ve yatından kesitler yanında olduğu gibi 1. Dünya Savaşı yıllarında da Or- Semah’tan Şam, Beyrut ve Heritan’a kadar tadoğu’da İngiliz-Fransız rekabeti bölgenin Suriye’nin adım adım işgalini izliyoruz. Ya- kendisinin Millî Mücadele kaderine kara bir imza atmış. zarın Filistin İçin Savaş adlı kitabının devamı niteliğindeki çalışma Kudüs’ün düşüşünden notları, hakkında yazılan Bu rekabetin kaçınılmaz sonucu olarak Şam’ın düşüşüne kadar yaşananları cephe Osmanlı’nın ve Türklerin Suriye’den sürü- cephe gözler önüne seriyor. Satır aralarında tez, sokak muharebele- lüşü, mevcut yapının temellerini atmış. Os- Filistin toprakları üzerinde kurulan Siyonist manlı Devleti’ni Mısır ve Süveyş Kanalı’ndan rejimin kodları karşılıyor okuru. 100 yıl ön- rinden çarpıcı MARAŞ MİLLİ MÜCADELESİNDE uzak tutmayı amaçlayan İngilizler bu savaşa cesinden bugüne bakışla 2011’de Deraa’da sahneler ve ARSLAN BEY, Serdar Yakar, Kahra- kıyamet savaşı anlamına gelen‘Armaged- patlak veren Suriye iç savaşına farklı bir röportajlar da don’demişler. Kelimenin halk dilindeki yorum da getiriyor Grainger. Halkına kurşun atlanmamış. manmaraş Bel., 2014, 192 s., 15¨ karşılığı ‘Megiddo’. sıkan Esed rejiminin polis ya da asker olarak kullandıklarının‘ithal’güçler olduğunun al- AYASOFYA TÜKENMEZ, Durun durun, bu ifadeyi bir yerden hatır- tını çiziyor. Tıpkı vaktiyle İngilizlerin Hintlileri NESİLLER TÜKENSE DE lıyoruz. ABD eski Başkanı George W. Bush’un Filistin’de kullandığı gibi. Irak işgalini açıkladığı basın toplantısındaki “Bazı yerler vardır, ruh eser” der Yahya Kitap Türk okurları için Osmanlı-Suriye Kemal. Tarihin katmanlarını birbirinden TJSaoUrhiRhnİ&YDEKu.İÇGraİNrmaSiYAnaVgyA.e,Ş2r011951,83-1139s2.0, 30¨ çözülüşünü ele almasının yanında Suriye ayırmakta zorlandığınız mekânlardır. cephesindeki Liman Von Sanders’in kuman- Ayasofya da bunlardan biri. Hatta en dasını, Mustafa Kemal’in İngilizlere yenil- gizemlilerinden! Üzerinde el figürü olan sütundan tutun da altındaki tünellere mesini, Enver Paşa’nın genelkurmay kadar merak uyandıran bin bir veçhesi stratejilerini ve Cemal Paşa’nın bulunan bu 15 asırlık binanın sırlarını bölgedeki idaresini dışarıdan, Pelin Çift ve Erhan Altunay’ın Gündem İngilizlerin gözünden sunması açısından da dikkati hak ediyor. Ötesi programındaki sıcak sohbet- lerinden öğrenmek bir ayrıcalık. Allenby Köprüsü, dikenli incir Kitap her satırında Ayasofya hiç çitleri, Şeria Vadisi’ndeki yapma eskimeyecek dedirtiyor. atlar ve Lawrence’ın Şam’a gelişine dair fotoğraflar ile savaş AYASOFYA’NIN GİZLİ TARİHİ arazisi, askerlerin Şam’a yürüyüşü Pelin Çift-Erhan Altunay ve Sykes-Picot yer tahsisleri gibi haritalar kitabı zenginleştirse de yoğun Beyazkuş Yay., 2016, 247 s., 22¨ muhtevanın daha fazla görsel desteğini gerekli kıldığını söyleyelim.“Süper güç- HATA DA TÜRKÜN, İBRET DE ler”in kalemi Ortadoğu’nun sınırlarını çizmeye durmuşken hikâye bir asır Cumhuriyet’in akıl hocası bir peçeli önce nasıl başlamış, öğrenmek için kimlik Moiz Kohen’den Hazar Türkü derli toplu bir kitap var artık. 1. Dünya Bulan Hakan ve Yahudileşmeye, İstik- Savaşı’nın Suriye-Filistin cephesin- bali Hıristiyanlara bırakan Attila’dan IV. de yaşananları İngiliz-Fransız Murad döneminde kaba softa tipinin kaynakları ve aktörlerinin gö- devlete sıçramasına Türk tarihindeki ha- zünden dürüstçe okumak her talara büyüteç tutuyor kitap. Büyük Hun zaman nasip olmaz, bizden hatırlatması. Devleti’nden 28 Şubat’a uzanan sürece dair 70’e yakın başlıkta toplanan hatalarımız kadar çıkarılan ibretlik dersler de her Türkün dikkatini hak ediyor. TÜRKLERİN HATALARI Lutka Kitapevi Tarih ve Düşünce, 2016, 383 s., 19,50¨ 138 DERİN TARİH / 2016 MART
Bu Ramazan UMREDEYiZ 35 Gün Ramazan Umresi İçin Erken Rezervasyonda Özel Fiyat 4 Kişilik Odada Kişi Baş 1550 $ 3 Kişilik Odada Kişi Baş 1650 $ 2 Kişilik Odada Kişi Baş 1750 $ 2 Haziran Perşembe Gidiş 6 Temmuz Çarşamba Dönüş Türk Hava Yollar ile, 3 gece Medine, 32 gece Mekke, Konforlu Otellerde Türk Yemeği, 2015 Model Lüks Araçlarla transfer rahatlğ, Rehber Hocalarmz Eşliğinde Kabe-i Şerif’ te Güzel Bir Ramazan Yaşamaya Davet Ediyoruz... REZERVASYON İstanbul: 0212 653 3 653 / Ankara: 0533 306 98 70 / Burdur: 0532 725 77 83 / Bursa: 0546 546 15 01 Konya: 0505 839 13 08 / Alanya: 0533 318 95 65 / İzmir: 0544 610 07 15 / Van: 0532 762 37 59 Gaziantep: 0532 527 83 94 / Tokat: 0505 794 55 07 / Trabzon: 0532 767 45 20 / Yalova: 0532 256 46 69 0212 653 3 653 / [email protected] / www.rintur.com.tr ORTAK ORGANİZASYON
VİTRİNDEKİLER Coğrafyacılığın Babasından İslam Diyarı İSLÂM COĞRAFYASI lara katılan Mukaddesî diğer seyyahların ziyaret mekânları, ihracat ve üretim başlık- (AHSENÜ’T-TAKÂSÎM) aksine çok iyi bir gözlemci ve coğrafyacı. ları altında istatistikî verilerle de açıklar. Bu İslam coğrafyasında ayak basmadığı bir arada kendine has şiirsel üslubu eserinin Mukaddesî tek Endülüs, Sind ve İran’ın doğusundaki en önemli özelliklerinden biri olarak öne Selenge Yay., 2015, Sicistan kalmış. Niçin İslam topraklarının çıkar. Şöyle izah eder bunu: “Kullandığımız 519 s., 35¨ dışına çıkmadığını ise “Oralarda Müslüman- secî üslup edebî bir zerafet, dinî rivayetler lar yaşamadığı için ilgimizi çekmemiştir” ise kitaba dinî bir hava vermek amacına İslam beşeri coğrafyacılığının babası diye açıklar. matuftur.” sayılan Kudüs doğumlu Mukaddesî’nin (946-1000) eseri 10 asır öncesinin İslam Arap yarımadası, Irak, Mezopotam- 1000 yıl önceki İslam toprakları için dünyasına büyüteç tutuyor. ya, Suriye, Mısır, Mağrib, Maşrık bölgesi, bugün dengine kolay rastlanmayacak bir Deylem, Rehab, Cibal, Huzistan, Fars ve muhteva ve üslupla kaleme alınan bu kla- Seyahatleri sırasında hacca giden, Kirman’ı ayrıntılı coğrafi özellikleri yanında siği yeniden literatüre kazandıranları tebrik Mecusi ve Hıristiyan bayramlarına iştirak iklim, nüfus, mezhepler, dinî inançlar, ediyoruz. Okyanustan bir damla kabilinden eden, mutasavvıflarla oturup kalkan, savaş- mezhep kavgaları, enteresan yerler, kutsal de olsa bu gayretler ümit verici! GELECEĞİN PADİŞAHINI YETİŞTİRME KILAVUZU OSMANLI’DA ŞEHZADE EĞİTİMİ ni, Hatm-i Şerif töreni, Şehzadegân Mektebi mahrum kalan şehzadelerin ağır ruhî buna- Cevdet Kırpık ve özel eğitim gibi kurumsal düzeydeki lımları atlatmaları kolay olmamış. eğitim faaliyetleri atlanmamış. Yabancı Ötüken Neşriyat, 2016, 232 sayfa, 14¨ dil, tarih, coğrafya, astronomi, müzik ve Şehzade eğitimine giriş sayılabile- resim eğitimleri bölümlerinde bilhassa cek kitapta boşluk bırakılmamaya özen Cihan padişahı olmak kolay değil! Hele şehzadelerin bu derslerden aldıkları notları gösterilmiş. Buna rağmen hacmin sınırlı tu- bir İmparatorluk yönetilecekse küçük yaşta gösteren arşiv belgeleri incelenmeye de- tulması bazı kısımların özet geçilmesine yol büyük sorumluluk yüklenir müstakbel ğer. 1893 tarihli belgeye bakılırsa Fransızca, açmış. Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid sultanlar. Osmanlı’da şehzade eğitiminin Farsça ve Arapçadan iyi ve üzeri not almış- dışındaki padişahların da eğitime başlama hususiyetleri ve geçirdiği değişimi ele alan lar. Fransızcadan diğerlerine kıyasla daha törenlerine yer verilebilirdi mesela. Sonraki kitap özenli tasnifi açısından dikkat çekiyor. düşük not alınması devrin kültürel yapısıyla baskıya diyelim, zira bu münbit konuya Türk devletlerinde hanedan üyelerinin nasıl açıklanmış. Sancağa çıkma sisteminin terk dair yazılacaklar tükenmez. eğitildiğiyle ilgili bir girizgâhı şehzadelerin edilip kafes hayatına geçilmesi şehzade ilk okuma törenlerinden sancağa çıkma eğitimini derinden etkilemiş haliyle. Bu usulüne kadar aşamalar izliyor. Başta daye, dönemde ancak padişah izin verirse kalfa ve lalalar olmak üzere eğitim kadrosu anneleriyle görüşebilen, onun şefkatinden yanında Âmin alayı ve Bed’-i Besmele töre- dumanı KURGANLAR: ESKİ BİR OSMANLI üstünde TÜRKLERİN KUTSAL COĞRAFYACISI İŞBAŞINDA MEZARLARI ÂSIM’IN NESLİ Gottfried Hagen, Çev: Hilal Yaşar Çoruhlu, Ötüken Görgün, Küre Yay., 2016, Mustafa Armağan, Timaş Yay., 2016, 600 sayfa, 60¨ 518s., 45 ¨ Yay., 2016, 112s., 10¨ 140 DERİN TARİH / 2016 MART
Hediyeli Bulmaca e-mail: [email protected] SOLDAN SAĞA: Şubat ayının çözümü. (II. Osman’ın eşi, Şeyhülislam Esad Efendi’nin 1- Resimdeki haseki sultan - ‘... Sultan’ (Re- kızı). 18- Altın kökü. 19- Uzaklık anlatır - Say- simdeki haseki sultanın tek kızı). 2- İsyankar net kodu - Aldatma işi, hile. 5- Hiç şüphesiz, gın birinden gelen iyilik, lütuf. 20- İsim - ‘... - Su - Baba - Adale - Kalın sicim - Avrupa’da bir gerçekten - ‘... Hatun’ (II. Bayezid’in cariyesi, Hatun’ (Osman Gazi’nin ilk eşi, Orhan Ga- soyluluk unvanı. 3- ‘... Sultan’ (I. Süleyman’ın Şehzade Korkut’un annesi). 6- Anlatım - ‘Tel zi’nin annesi) - Arnavutluk internet kodu. 21- eşi, Şehzade Mustafa’nın annesi) - İran ülke- ...’ (Ortadoğu’da bir kent). 7- 1193-1292’de ya- ‘... Hatun’ (Fatih Sultan Mehmed’in öz annesi) si - Milattan Önce (kısaltma). 4- Genişlik - III. şamış İslam âlimi - Bir göz rengi - Ribonükleik - Fakat, lakin. 22- I. Ahmed’in eşi, IV. Murad’ın Murad’ın eşi, III. Mehmed’in annesi - Namuslu asit (kısaltma). 8- ‘... bin Haris’ (Bedir’de şehit annesi olan haseki sultan ve valide sultan. - Emme, soğurma. 5- Hangi kişi - Kiloamper olan yaşlı mücahid) - Japon lirik dramı. 9- Bir (kısaltma) - Cet. 6- Bilim - Almanya internet bağlaç - Çok eski bir zamanı anlatır. 10- Zıt, Bulmacanın çözümünü kimlik, adres ve telefon kodu - Karışık renkli - Cihan. 7- Asker, nefer - karşıt - Eski Mısır’da güneş tanrısı. 11- Papua bilgileriyle 20 Mart’a kadar dergimize ulaştıran 5 Gemide kullanılan bir tür demir halka - Ötücü Yeni Gine’de konuşulan bir dil - Öpücük. 12- okurumuza Mustafa Armağan imzalı Yavuz Sultan bir kuş. 8- Tanımlanamayan Uçan Cisim (İn- Hollanda internet kodu - Yunan mitolojisinde Selim Han (Timaş Yay.) kitabını hediye ediyoruz. gilizce kısaltma) - Titanın simgesi - Konya’nın savaş tanrısı. 13- Sodyumun simgesi. 14- ‘... bir ilçesi. 9- 15. harfin okunuşu - Büyük erkek Hatun’ (II. Murad’ın eşlerinden biri) - Vilayet. Adres: Derin Tarih Dergisi kardeş, ağabey - II. Selim’in hasekisi, III. Mu- 15- Duman kiri - Spor takımının gözde oyun- Maltepe Mah. Fetih Cad. rad’ın annesi. 10- Türkiye Radyo Televizyon cusu - Bir tahıl ölçeği. 16- Eski Türk geleneği- No:6, 34010 Kurumu (kısaltma) - Avrupa Birliği para biri- ne uygun olan. 17- Dilek, dileyiş - ‘... Hanım’ Zeytinburnu - İstanbul mi, Euro - İnsan bedeni çevresindeki manyetik [email protected] alan - Ödünç alınan şey - Avusturya internet kodu. 11- Zehirli bir sinir gazı - İsveç internet Mustafa Armağan’dan İMZALI kodu - Bulmaya çalışma. 12- Hz. İsa’ın doğum günü yortusu - Padişah tahta çıktığında anne- sine verilen unvan - Meydan, saha. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Osmanlı padişahlarının en gözde cariyesi ya da cariyeler arasında çocuk doğuranla- rın ulaştığı unvan. 2- Görevin yürütüldüğü merkez - ‘... Hatun’ (Orhan Gazi’nin eşi, I. Murad’ın annesi). 3- Osmanlı’da Roma’ya ve- rilen ad - Bir soru eki - Türk Standartları Ens- titüsü (kısaltma). 4- Ermin, kakım - Fas inter- 142 DERİN TARİH / 2016 MART
II. ABDÜLHAMID AILE ALBÜMÜ www.istanbulkitapcisi.com
Çizgisel Tarih HASAN AYCIN [email protected]
EMEKLİLİK HAYALLERİNİZ İÇİN HEP DAHA FAZLASI… Bugün biriktirmek sizden, yarın keyfini sürmek yine sizden. Doktorundan ev hanımına, çiftçisinden öğretmenine her kesime avantajlı ve uygun emeklilik planları sunan Ziraat Emeklilik, bugün de yarın da mutluluğunuz için hep daha fazlasıyla yanınızda.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233