hepsini savunmaya hazır tutmak zorundaydı; oysa Rus tarafında bu AVUSTURYALILARIN zorundaydı, bu durumda da saldı- hareketin yarıdan fazlası, hâlâ za- BUZDAN HEZİMETİ rı için kuvvet kalmazdı. Güneybatı fer günlerinin gelmesini bekleyen ordusu da doğal olarak uzun Karpat süvariler ve Kazaklarla yapılıyordu. Habsburg İmparatorluğu’nun Dağları hattına yönelik tehditler- Fakat cephe ordusu Stavka’yı göz ar- hayat damarını kurutan, savaş den kaygılanıyor ve her durumda, dı edip kendi demiryolu hareketle- kayıplarından çok yüz binlerce belli bir gayretin Avusturya-Maca- rini idare etti ve karışıklık yaratma- esirdi. 1915’in başında ordu çeşitli ristan’ı saf dışı bırakacağını düşü- dı. Teorik olarak Riga’dan Odessa’ya geçitleri tutmak umuduyla Karpat nüyordu. beş günde gidilebildiği halde bir ko- Dağları boyunca dizildi. Ne var lordunun kaydırılması bir ay alabi- ki, geri çekilirken Przemysl Kalesi Rus tarafındaki sorun, birlikle- lirdi. geride bırakılmıştı. Kalede 120 rin olağanüstü yavaş hareket etme- bin kişi vardı ve erzakları Mart siydi, çünkü demiryolu sistemleri Bütün kuvvetin üçte ikisi –60 tü- sonuna kadar ancak yetecekti. Almanlarınkinden çok geriydi ve men– Kuzeybatı Ordu Grubu’nun Şartlar başka yerlerdeki gibi olsaydı Baranoviçi’de ormanların arasında Doğu Prusya’yla ilgili korkularını burası da Liège ve diğerleri gibi açık bir alanda bir tren vagonunda gidermeye ayrıldı. Güneybatı Or- ağır toplara teslim olurdu. Ancak oturan orta rütbeli bir subay ve iki du Grubu’nun komutanı (İvanov), Rus kuşatma ordusu küçüktü. Bu yardımcısı dışında merkezi bir de- Doğu Karpatlarda Romanya sınırı- yüzden “San’daki istihkâm” (propa- miryolu yönlendirmesi neredeyse na yakın bir muharebe için büyük gandanın dediği şekliyle) ölümüne yok gibiydi. Alman demiryolu ha- bir kuvvet (6 kolordu) topluyordu, direndi. Avusturya-Macaristan reketinin yaklaşık beşte biri atlar- elbette amaç, İtalya ve Romanya’yı itibarı buna bağlı gibi görünüyordu la (özellikle at yemiyle) yapılmak aynı anda işin içine sokmaktı. –orası düşseydi, ordunun morali de çökebilir ve potansiyel düşmanlar » Britanyalı askerler Batı cephesinde ileri hatlardan birinde. müdahale etme cesareti bulabilir- di. Ne var ki, tahkimatlara bağımlı olmak temel bir strateji hatasıdır: Düşman ne yapmak zorunda oldu- ğunuzu bilir. Şimdi Ruslar, Avusturyalıların Karpatlardan destek girişimlerinin olacağını çok iyi biliyorlardı; hatta mütevazı bir Alman gücü –Sü- darmee– vardı. 23 Ocak’tan Mart ortasına kadar bu saldırılardan üçü dağ irtifalarında sürdü. Conrad’a gösterdikleri şefkat yüzünden bazen gerçeği gizleyen resmî Avus- turya tarihçileri bile buna “acımasız bir ahmaklık” demektedir. Bütün birlikler donarak öldü, gülleler ya kara gömülüyor ya buzdan seki- yordu, tüfekleri kullanmadan önce ateşe tutup ısıtmak gerekiyordu. Bu işte 800 bin kadar insan feda edildi. Bunların dörtte üçü hastalıktan öldü ve firar ciddi bir sorun haline geldi. Slav birliklere, Rutenlere (Avusturya vatandaşı Ukraynalılar) ya da özellikle Çeklere güvenile- meyeceğine ilişkin korkular baş gösterince tarihî bir Prag alayının terhis edilmesi gerekti. 2016 MART / DERİN TARİH 49
İzdüşüm J.H.J. Andriessen, World War I in Photographs, Netherlands, 2005. Bunun batısındaki Rus birliklerinin deydi (komutan bile asker kaçakları Kurmay Başkayı Hans von Seeckt’le büyük çoğunluğunun Karpat geçit- tarafından önceden uyarılmış ol- buluştuğunda ikisi de muazzam bir lerini tutması istendi ve bunun so- masına rağmen bir St. George Ni- fırsat doğduğu hususunda hemfi- nucunda Krakow’un doğusunda şanı törenine katılmaya gitmişti). kirdi: Rus Polonya’sının tamamı alı- kalan cephe zayıf bir kuvvetle, ko- Askerlerin çoğu ya acemi ya da yaş- nabilirdi. Rus Güneybatı Cephesi layca ulaşabilir yedek kuvvetlerden lıydı. Bazıları siperlerde paniğe ka- komutanı da aynı fikirdeydi; Kiev’e yoksun 5 tümenle tutuldu. Rus as- pılıp açık alana çıkarak kaçmaya kadar çekilmesi gerektiğini bildiren kerleri daha önce savaşılmış zemin- başladı; savunmada olanların üçte panik yüklü mesajlar gönderiyordu. de toprak kazmaktan hoşlanmıyor- biri saf dışı edildi ve Rus hattında Bu esnada alışılagelmişin dışında lardı; çünkü karlar eriyince cesetler 8 kilometrelik bir gedik açıldı. An- geri çekilmek zorundaydı –kuzey ortaya çıkıyordu. Yerel komutan Al- cak San Irmağı’na ve Przemysl’e acil ile doğu arasında, İtilaf güçlerinin man birliklerin gelmekte olduğunu bir Rus ricati bazı şeyleri kurtarabi- hangi yolu izleyeceği tam olarak bi- öğrendi ve bir ihtiyat mevzii kur- lirdi; ama 3. Ordu’ya direnmesi em- linmiyordu. 4 Haziran’da Przemysl, mak istedi. Kendisine, bu işe ayıra- redildi, yedekler de kaybedildi. 22 Haziran’da Lviv geri alındı. cak adamı olduğuna göre emrinde ihtiyacından fazla asker bulundu- 10 Mayıs’a gelindiğinde Avustur- Berlin’den İstanbul’a tren ğu, dolayısıyla bir kısmını gönder- yalılar ile Almanlar 200 top ve 140 mesi gerektiği söylendi. Cephe hat- bin esir ele geçirmişti. Artık Ruslar Bunu Rus Cephesi’nde büyük bir tıyla iletişim açıkta yürütülüyordu. Karpatlardan çekilmek zorunday- kriz izledi. Galiçya’daki büyük koç- Rus ordu tarihinin büyük felaketle- dı; diğer cepheden yedek kuvvet- başı şimdi Rus Polonya’sının gü- rinden biri için stratejik ve taktik ler de gecikmeli, isteksizce ve bölük ney tarafına hareket etmekteydi, açıdan her şey hazırdı. pörçük gönderildi. Üstelik başka Temmuz ortasında Almanlar Do- bir uğursuz faktör başgösteriyor- ğu Prusya’da kuzey tarafı için bir 2 Mayıs günü Avusturya 4. Ordu- du: Rusların yeterli cephanesi yok- koçbaşı daha oluşturdular. Bir sı- su ile Alman 11. Ordusunun 18 tü- tu -derhal 20 bin ve sonraki her gün kıntı daha vardı; zira Almanlar Bal- meni ve 1000 topu 4 saat süren ve için 25 bin top mermisine ihtiyacı tık’ta bir cephe daha açmıştı. Nisan Rus mevzilerini moloz yığınına çe- olan bir kolorduya, yalnızca 15 bin ortasında oradaki açık alanlara sü- viren bir bombardımana başladı. mermi gönderilebiliyordu. varileri göndermiş ve alana gere- Bombardımana karşılık bile verile- ğinden fazla Rus askeri çekmişler- medi, Rus 3. Ordusunun topçuları- 19 Mayıs’ta Almanlar San Irma- di. Bir ordu Riga’yı, biri Litvanya’yı nın büyük çoğunluğu başka bir yer- ğı üzerinde bir köprübaşı tutmuş- korumak zorundaydı ve yedek kuv- tu, Falkenhayn, Jaroslaw’da 11. Ordu » Alman askerleri Ypres yakınlarında bir taarruz sırasında. 50 DERİN TARİH / 2016 MART
vetler konusunda alışılmış baş ağ- dı. Avrupa’da ağır topçu ateşiyle Yeni bulunan rılarına neden olan yeni bir cephe, karşılaşan bütün kalelerin kaderi zehirli gaz silahı Kuzey Cephesi açıldı. göz önüne alınarak bu kale de bo- kurbanları kör şaltılmalıydı ama cephe komutanı Rusların stratejik konumu çok Alekseyev’in dediği gibi, “manevi ediyor ya da kötüydü, mantıklı olan, Polon- güdüler savunma hakkında fikir akciğerlerine ya’dan tamamen vazgeçmekti. Ne verir”di. Anvers Kalesi’nin fatihi zarar veriyordu. var ki, bunu dile getiren ender ses- Beseler bir kuşatma treniyle geldi. İlki Ocak’ta Rus ler kolayca susturuldu. Her şeyden Haritalarıyla devriye gezen kalenin Cephesi’nde önce Varşova’nın boşaltılması için başmühendisini ele geçirdi. Sadece denendi ama aşırı 2 bin tren gerekecekti, yem ihtiya- bir Alman top mermisi istihkâm- soğuk etkisini cı yüzünden bu kadar tren bu işe lardan birini havaya uçurdu, kale azalttı. Nisan’da ayrılamazdı. Başka bir iddia daha 19 Ağustos’ta teslim oldu. Aynı an- gaz tüplerden vardı. Polonya’nın büyük kaleler- da diğer büyük kale Litvanya’yı sa- salındı ve İngilizler le –kuzeyde Kaunas, Varşova’nın vunacağı varsayılan ve 1300 top ile ile Kanadalılar dışında Rus yönetiminin simgesi 900 bin top mermisi barındıran Ka- arasında paniğe Novogeorgievsk ve çeşitli ırmakla- unas de aynı kaderi paylaştı. neden oldu. rın üzerinde daha küçük kaleler– korunması düşünülüyordu. Bu ka- Bir Türk atasözünün dediği gi- celik, Sırbistan’ı saf dışı bırakıp Bal- leler savaştan önce çok pahalıya bi, “Bir musibet bin nasihatten yeğ- kan kışı bastırmadan Osmanlı İm- mal olmuştu ve içlerinde binlerce dir”; Stavka sonunda doğru olanı paratorluğu’yla bir kara bağlantısı top, milyonlarca top mermisi vardı. yaptı ve geri çekildi. Bu, 1812’nin bir kurmaktı. Niye bunlardan vazgeçilsindi? versiyonu olan, geride Almanların kullanacağı bir şey bırakmamak Ukrayna ve İtalya’yla ilgili Avus- Bu nedenle Rus ordusu durup sa- için etrafı yakıp yıkarak tamamla- turya-Macaristan planlarını reddet- vaşacaktı. Top mermisi sıkıntısına nan bir geri çekilmeydi. Askerî açı- ti ve Mackensen’i Balkanlar’a gön- aslında (Stalin’in ve kötü işlerine dan geri çekilme yeterince iyi idare derdi. Bulgar hükümetinin kendi bahane arayan göçmen generalle- edildi. Brest-Litovsk yakıldı, yüzbin- tutkusu, Ortaçağ Bulgar imparator- rin iddia ettiği gibi) ülkenin kor- lerce mülteci Yahudi Bölgesi’nden luğunu yeniden kurma tutkusu var- kunç geriliği değil, yanlışta ısrarcı- kentlere doluştu. Almanlar Pripyat dı ve Bulgaristan, stratejik olarak lığı neden olmuştu. Savaş Bakanlığı bataklıklarında ağır ilerlerken, le- Sırbistan’ı doğudan istila edecek Rus sanayicileri hiçbir zaman dü- vazımlarını, sularını bile tüketti- durumdaydı. Sırbistan Ekim-Ka- rüst ya da yeterli görmemişti. Ba- ler. Stavka, Riga’ya yönelik Alman sım aylarında hezimete uğradı ve kanlığın Topçu Dairesi piyadelerin tehdidini abarttığı için çekilme 1 Ocak 1916’da Berlin’den ilk doğru- şanssızlık hikâyeleri uydurdukla- farklı yönlerde ilerledi. 18 Eylül’de dan tren İstanbul’a ulaştı. rını düşünüyordu. Mermi tedari- Almanlar “Sventsiany gediği”nden kine yabancılar davet edildi ama gizlice geçip Litvanya’nın başkenti Kaynak: 1. Dünya Savaşı, Norman Stone, Çev.: Rusya herkesin listesinin son sıra- Vilnius’u almayı başardılar. Ahmet Fethi Yıldırım, Doğan Kitap, 2010. sındaydı, şartnameleri çok eski öl- çü birimleriyle hazırlanmıştı ve Ludendorff devam etmek istedi Norman Stone doğrudan ödeme yapacak durumda ama Falkenhayn gerçekçiydi. Rus- Prof. Dr., Bilkent Üniversitesi Tarih değildi (İngiliz kredisi kullanıyor- lar 1 milyon esir vermişti ve başka Bölümü Öğretim Üyesi. du). Ne var ki şimdi çöken büyük yerlerde Alman planlarını bozacak kalelere 2 milyon mermi depolan- durumda değillerdi. Ne olursa ol- mıştı. Temmuz ortasında 1000 top sun, bir teknisyen olarak Falken- ve 400 bin mermiyle Galwitz ku- hayn, asfalt yolların bulunmadığı zeyden, Mackensen de güneyden Beyaz Rusya’da Alman demiryolla- bombardımana geçti ve bazen Rus rının çok ötesinde, ray aralığı daha kolordularını birkaç bin kişiye indi- geniş olduğu için Alman lokomotif- rerek yol aldı. lerine uymayan ve zar zor çalışan Rus demiryollarına bağlı kalarak 4 Ağustos’ta Almanlar Varşo- ordulara malzeme temin etmenin va’yı aldı. Novogeorgievsk Kalesi’n- güçlüklerini biliyordu. Şimdiki ön- de 1600 top ve 1 milyon mermi var- 2016 MART / DERİN TARİH 51
AYIN KELIMESI Aşk Aşkın Izdırabı... En muzdarip, en çok zulme leme aldığı ünlü Thesaurus’unda, Velî’nin “Çalabım bir şar yaratmış” uğratılmış, haksızlığa ma- “aşk”ı dört kelime ile karşılıyor: Di- şiirinin şerhinde. Hüseyin Kâzım ruz kalmış kelimeler sıra- lectio/içten sevgi, amor/sevgi, pas- Kadri’nin Türk Lügati’nde “muhab- lamasında “aşk” en başlar- sio/ihtiras, tutku/lubentia... bet-i müfrita” aşırı muhabbet ola- da yer alır. rak açıklanıyor. Tabiatın ve insanın bünyesindeki “Aşk” o halis mânasından uzak- cinsî karşılıkların çekimiyle birlik- 20. yüzyılımızın büyük düşünü- laştılarak öyle süflî mânalarla anı- te, yüksek ve ulvî duyguların, mâ- rü Nureddin Topçu’nun aşk tarifi lır ki... “Aşk yapmak!” gibisinden! nevî zevklerin her çeşidi de “aşk” yakıcı: Aşk sonsuzluğun ümididir! kelimesiyle ifâde edilir. Lügatçili- Sev/sew-mek kökü Divanü Lüga- ğimizin pirlerinden Mustafa Mus- Mecazî aşktan hakikî aşka ti’t-Türk’de var. Bugünkü mânada, lihiddin “Ahterî” Arapça aşk/ışk ke- sevdi, sever, seversen, sevmek, sev- limesini “bir keyfiyeti muhrikadır Aşkın cismanisi, eflatunîsi, ezeli- mes (sevmez)... Sevinmek var, se- ki kalb-i âşıka ve yanık kalbe va- si, maddisi, ruhanisi, marazisi var. vinç var, sevişmek dahi var. ki olur” diye açıklar (Aşk bir yakı- Gelelim aşkın mecazisi ile hakiki- cı hâldir ki, âşığın kalbine ve yanık sine. İnsanlara duyulan aşk mecazi- Kadınla erkek arasında cinsî mü- kalbe gelir...). dir, gerçek aşk sonsuzluğa yönelen nasebeti anlatan kelimede de deği- Allah aşkıdır. İnsanın başka insan- şiklik yok. Bin yıl önce ne diyorsak, Kelimenin esası “ışk” sarmaşık lara veya güzel şeylere ilgisi hakikî o! Onun bu mânada “sevişmek” ola- demekmiş. Sarmaşık nasıl sarıldığı aşka götüren vasıtadır ancak. İşte rak tavsifi, ne zamana mahsus, bu- yeri kaplarsa, aşk da girdiği kalbi, Yunus söyler: nu bilemiyoruz. hatta vücudu bütünüyle sararmış. Sevginin, bağlılığın şiddeti kelime- Aşkın aldı benden beni/Bana se- Aşk “sevgi” elbette. Ama sevgiyi nin anlamlandırılmasında esas. İs- ni gerek seni aşan bir sevgi; şiddetli sevgi, gönül mail Hakkı Bursevî, “aşk muhabbe- verme, candan sevme, muhabbet, tin aşırılığıdır” diyor, Hacı Bayram-ı … iptila, tutkunluk, sevda... D. MEHMET DOĞAN Aşkın aşıklar oldurur /Aşk denizine daldırır Yunus Emre, “aşk gelicek cümle eksikler biter” demişti. [email protected] Tecelli ile doldurur /Bana seni gerek seni Fuzulî’ye “Aşk imiş her ne var Ya da Eşrefoğlu Rumî’nin dilinden, âlemde/İlm bir kıyl ü kaal imiş an- cak” dedirten ne ola ki? Kısaca: İlim Cihanı hiçe satmaktır adı aşk dedikodudan ibaret, her ne varsa aşk! Döküp varlığı gitmektir adı aşk İşte siz Mecnun’sunuzdur ve o za- Tasavvuf erbabı, “Allah varlık man Kâbe’de duanız şöyle olur: âlemini bilinmeye, tanınmaya duy- duğu aşkdan ötürü yaratmıştır”, Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşina beni der. “Ben gizli bir hazine idim; iste- dim ki bilineyim.” Bir dem belâ-yı aşktan etme cüda beni. Hayalî Bey boşuna söylemiyor: Fransız asıllı Polanyalı dilci Me- ninski 17. yüzyılın sonlarında ka- Aşk bir şem’i ilahîdir benim pervanesi Şevk bir zincirdir gönlüm anın divanesi 52 DERİN TARİH / 2016 MART
» Ferhad, Şîrin’i atıyla birlikte omuzlarında taşıyor. görülüyor. “Amor” bunlardan biri. 9. baskıda (1998) bir “amor” var Söz- lük’te. “Bir çeşit kumaş” imiş. Teks- til Terimleri Sözlüğü’ne baktım, böyle bir kumaş ismine rastlamadım (Ati- la Ergür, 2002). Anlayın ki, umumî sözlüğümüz ne kadar kapsayıcı! Gelelim 11. baskıya (2011). Aşk kelimesi şöyle açıklanıyor: “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, se- vi, sevda, amor (II).” Demek ki bu sözlükte iki “amor” var. Ne yazıyor şu “amor II”de diye baktığınızda, göremiyorsunuz. 9. baskıdaki amor çıkarılmış, yerine bu konulmuş. Fa- kat naşirin bundan haberi yok! Ne demişler? Aşk olmayınca meşk olmaz! Bizimkisi “aşk ağlatır, dert söyle- tir” hesabı. Türkçeden İngilizceye veya Fran- yorlar. TDK Sözlüğü’nün 11. baskısı- S Ö Z LÜKLERDE YOK sızcaya sözlüklerde aşk tek kelime na kadar sözlüklerimizde böyle bir ile karşılanamıyor. Türkçe/Osmanlı- kelime yer almamıştı. Gazete yazılarında ca-İngilizce Redhouse’da “love”un ya- sözlüklerde yer almayan kelimeler nında “passion” (ihtiras, tutku, eza, Türkçe Sözlük’ün başına gelen- kullanılır mı? Bazan rastlanıyor. Sağdan cefa) da var. Çetin Ertürk’ün Türk- ler hiçbir sözlüğün başına gelmedi! soldan, bilhassa gençlerden duyduğumuz çe-Fransızca Sözlüğü’nde, “amour”dan 1945’te 20 bin civarında kelime ile bazı kelimeler var ki, yazarlarımızın iltifat başka idil (saf aşk), passion (ihtiras, çıktı yola. Yarısı uydurulmuş, di- ettiği oluyor. Bu yeni “argo”kelimeler bir tutku) yer alıyor. ğer yarısı karşılıkları üretilinceye süre sonra sözlüklere girebilir ya da kulla- kadar kalmasına müsade edilmiş nımı azalır, zamanla unutulur. “Atarlanmak” “Aşka son zulmü TDK yaptı” de- kelimelerle. Batı dillerinden gelen- son günlerin kelimelerinden. Geçenlerde sem... İnanmakta zorlanırsınız. ler dert değildi, doğuya ise şiddetli bir köşe yazarımızın yazısında geçti: “Tür- bir ambargo konulmuştu. kiye’yi başınıza yıkacağız”diye atarlanan Önce şu soruyu cevaplamanızı ri- ergenlerin dilini paylaşarak vuruyorlar..!” ca ediyorum: Fransızca “amor” keli- İlk baskıda yer alan uydurma ke- (Hasan Öztürk, 26.1.2016 Star). Atarlan- mesi Türkçe bir sözlükte yer alabilir limelerin çoğu ikinci, üçüncü bas- mak, “hiddetlenmek, sinirlenmek”olmalı. mi? Eski sözlükçülerimiz, Fransız- kılarda terk edildi. Yeni uydurma- Bu durumda “atarlı”da hiddetli, sinirli cadan Türkçeye sözlüklerinde zaru- lar icad edildi. 8. baskıdan itibaren oluyor. reten “amor”a aşk demişler, yanına de bir zamanlar sözlük dışı tutul- başka kelimeler koymayı da ihmal muş dilimize mal olmuş Arapça ve etmemişler. Günlük hayatımızda Farsça kelimelerin dönüşüne izin yok böyle bir kelime. Yazarlarımız verildi. 11. baskıda ise sözlüğü şişir- da eserlerinde dilimizde kullanılır mek için batı dillerinden çok sayı- bir kelime olarak muamele etmi- da kelimenin sözlüğe ithal edildiği 2016 MART / DERİN TARİH 53
1 Kitap 1 Yazar Türklerin siyasî yükselişine ya da bir şeyden söz edebilir miyiz? görüyü temsil etmediğini gösteren Gazâlî’nin felsefe eleştirisine bağ- birçok örnek de var. Cengiz Han’ın lanan ilmî ve kültürel çözülmenin Aslına bakılırsa Cengiz ve Moğol- Buhara’yı işgal ettiğinde Ulu Ca- Moğol istilasıyla ilişkilendirilmesi larla ilgili çalışmaların hemen ta- mi’ye atıyla girdiğini, başta Kur’an daha doğru. Sonuçta istilayla köklü mamında dinî hoşgörülerine atıfta olmak üzere dinî kitapların bulun- bir gelenek zarar gördü. İnsanların bulunulur. Moğolların kimsenin duğu sandıkları hayvan yemliği geçmişle bağını tahrip eden bir is- dinî inanışına, ibadetine vs. müda- olarak kullandığını, din adamları- tilaydı. hale etmedikleri yazılır. Pratikte nı hayvanlarına bakmaya zorladı- bunun doğru olduğunu söyleyebili- ğını, mabedin içinde çalgılı-çengili ‘Cengizî gelenek’ diyebileceğimiz riz. Ancak buradan “Pax” çıkar mı, eğlence düzenlediğini yazarlar. Bir- emin değilim. Zaten Batılılar “Pax çok mescid, medrese ve türbenin hükümdarların Cengiz soyundan Mongolica” (Moğol Barışı) ile daha yakılıp yıkıldığını da biliyoruz. ziyade ekonomik bir kavramı kast gelmesi ‘kuralının’ Orta Asya’da ederler. Mesela Avrupa’dan yola çı- Moğollardan bahis açıldığında es kan bir ticaret kervanının güvenli Timur’a kadar sürdüğünü görüyoruz. bir şekilde Çin’e kadar gidebilmesi geçilmeyecek bir soruyla bitirelim: Cengiz’in kendinden sonrakileri bu TARİHİN KARA YAZISI Cengiz Han ‘gerçekten’ Türk müydü? MOĞOLLAR denli etkilemesinin sebepleri nel- Hayır, Türk değildi. O zaman Mustafa Alican bu kadar tartışma neden? Başkurt, erdi? Onda herkesin bilip de söyle- Kazak ve Tatar toplulukları arasın- Timaş Yay., 2016. da oldukça yaygın olup 16. yüzyı- mediği bir ‘büyü’ mü vardı yoksa? la ait olan Cengiznâme’de tam bir gibi gelişmeler doğuruyor Pax Mon- Türk kahramanı olarak anlatılır. Aslında bir açıdan büyülü bir ta- golica’nın zeminini. Yoksa 40 mil- Ayrıca Ortaçağ kaynaklarının ne- rafının olduğunu söylemek (şüphe- yona yakın insanın katledildiği bir redeyse tamamında Moğollardan siz metaforik olarak) yanlış olmaz. çağı “barış dönemi” olarak nitelen- Tatar olarak söz edilir. Tatar keli- Sonuçta yüzlerce yıllık tarihlerin- dirmek tuhaf olur. Moğollar dinsiz mesinin Türkler ve Türklükle iliş- de birlik nedir bilmeyen bozkır değillerdi. Kendilerine has inanç- kisi açık. Yani Cengiz Han’ın Türk topluluğundan kaynaşmış bir ulus ları vardı. Fakat anladığımız biçi- olduğuna dair kanaatler epeyce es- meydana getirmiş ve dünyayı fethe miyle kurumsal bir dinî tahakküm ki. Bunun dışında “aydınlanmacı” çıkmış bir adamdan söz ediyoruz. aygıtları yoktu. Tabiatıyla diğer din- pratikle 19. yüzyılda yapılan köken Çin’in önemli bir kısmını kontro- leri ya da din mensuplarını tehdit araştırmaları Moğollar ile Türkler lü altına almış, Orta Asya halkları- olarak görmediler. Öte yandan, Mo- arasında dilden kültürel pratikle- nı neredeyse homojen bir sosyolojik ğolların mutlak mânâda dinî hoş- re kadar birçok benzerlik olduğunu yapıya kavuşturmuştur. Fakat de- tespit etmişti. Üstelik bazı şarkiyat- vam eden etkisi temelde geride bı- çılar “Türklerin barbarlığı” ile Cen- raktığı siyasî mirasla alakalı. giz Han’ınki arasında ilişki de ku- ruyordu. Dolayısıyla Moğolların ve Yeni bir savaş konsepti de geliş- Cengiz Han’ın Türklüğüne dair “bi- tirdi. Mağlup ettiği toplulukları da limsel” kanaatler oluşturuldu. ulusunun bir parçası haline getir- di. İtaat etmeyenleri yok etti. Böyle Zekî Velidî Togan, Cengiz Han’ın bir perspektifi inşa ederken “Cen- Türk olduğuna kesin bir şekilde ina- giz Yasaları”na yaslandı. Siyasî or- nıyordu. İbrahim Kafesoğlu ise To- ganizasyonun ilkesel bir temele ka- gan’ı ağır biçimde eleştirirken Türk vuşturulması onun eseridir. Bütün olmadığını savundu. Tâhiru’l-Mev- bozkır halklarını içine alabilecek levî Cengiz Han ve Hülâgü Mezalimi bir çerçevesi olan bu yasa, Cengiz eserinde böyle bir tartışmanın ge- Han’ın yüzlerce yıl devam edecek reksizliğine işaret etmiştir. Bu isim- etkisinin başat zemini olarak görü- leri çoğaltabiliriz. Bugün büyük öl- lebilir. Bir anlamda yaptığı, bir re- çüde Türk olmadığı görüşü kabul ferans çerçevesi meydana getirmek görmekte. oldu. Bu da tabii olarak bozkır halk- larının sonraları inşa ettikleri yapı- lar için bir temel vazifesi gördü. Batılı tarihçilerin Pax (Barış) diye tanımladıkları dönemler vardır. Peki Pax Mongolica, yani Moğol Barışı diye 56 DERİN TARİH / 2016 MART
1 Kitap 1 Yazar Mustafa Alican: “Cengiz Han Türk değildi” Selçuklu tarihçisi Mustafa Alican’ın yeni kitabı kamet, fakir Avrupa yerine zengin Tarihin Kara Yazısı Moğollar, dünyayı titreten İslam coğrafyası olmuştu. bu halkın İslam medeniyetine verdikleri zarardan Cengiz Han’ın Türk olup olmadığına kadar merak İslam dünyasındaki ilmî faali- edilen birçok soruyu aydınlatıyor. yetlere Moğolların verdiği zararları KONUŞAN: OLCAY CAN KAPLAN ilk sebebi “seçilmişlik düşüncesi”. Eski Türklerdeki “kut” anlayışıyla özetlersek en can alıcı etkileri ne [email protected] da ilişkili olan bu düşünce, siyasî varlığına kutsal bir form vermekle olmuştur? 13. yüzyıldan sonra Moğolların belir- alakalı. Buna göre Tanrı nasıl gök- yüzünde tekse yeryüzünün de tek Kısa ve uzun vadede verilen za- leyici unsur olduğunu öne sürüyor- bir hükümdarı olabilirdi. Bütün rarlar sözkonusu. Kısa vadede, fi- yeryüzünün fethi ve kutsal hâkimi- zikî tahribat var. İlim hayatının sunuz. Cengiz Han özelinde bu yetin herkes üzerine yayılması ge- kalbi olan onlarca şehrin yerle bir rekirdi. edilmesi, medrese ve kütüphane- yükseliş ve yayılmayı hızlandıran un- lerin yıkılması, eğitim-öğretim fa- Moğol yayılmasını hızlandıran aliyetlerinin durması gibi. Çağdaş surlar nelerdi? sebepler bunlarla sınırlı değil. Her kaynaklarda Bağdat’ta medrese ta- geçen gün kalabalıklaşmaları, ikti- lebelerine kadar insanların çoğu- Cengiz Han’dan ayrı bir Moğol sadî ihtiyaçları, askerî bir yapı olan nun öldürüldüğü, Dicle’nin atılan varlığı düşünülemez. Yüzlerce yıl Moğol toplumunun dinamizmini kitapların mürekkebinden günler- ehemmiyetsiz kalmış bir topluluk- koruması, bunu sağlayabilecek olan ce simsiyah aktığı kaydedilir. tan dünyayı titreten bir ulus mey- şeyin de sefer ve zafer olması... Bir dana getirmiş, üstelik bunu 60’lı de İslam dünyasının zenginlikleri Uzun vadeli zararlar ise ilmî mü- yaşlarında başarmıştı. Büyük İsken- cezbetmişti onları. Bu yüzden isti- talaalara göre farklılık arz eder. Rus der gibi fatihlerle kıyaslandığında şarkiyatçı Barthold ve takipçileri önünde hazır bir güç bulmamış- Moğol istilasının etkilerinin abar- tı. Çocuk denilecek yaşlardan beri tıldığı kadar derin ve belirleyici ol- sürdürdüğü uzun soluklu mücadele madığını ileri sürerler. Fakat Orta- neticesinde oluşturdu bu gücü. çağ’da İslam dünyasında görünür olan ve Nöldeke ya da Renan gibi Moğol yükseliş ve yayılmasının Avrupalılar tarafından sırasıyla 54 DERİN TARİH / 2016 MART
Sultan Vahdeddin Osmanlı topraklarını nasıl terk etti? Mustafa Kemal Paşa’nın Sultan Vahdeddin’in yanındaki casusları kimlerdi? Sultan Vahdeddin, Mussolini ile neden görüştü? Mussolini’nin Türkiye’yle ilgili planları neydi? İtalyan Polisi, Sultan Vahdeddin’in her adımını neden izliyordu ve ne gibi raporlar tutmuştu? Sultan Vahdeddin’in özel doktoru Reşad Paşa intihar mı etti, yoksa öldürüldü mü? Sultan Vahdeddin zehirlendi mi? İtalyan Polisi bu ani ölümle ilgili kimlerden şüpheleniyordu? Sultan Vahdeddin’den sonra Osmanlı Hanedanı’nın başına gelen acı olaylar ve bir bir dağılan hanedan üyeleri… Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Sultanı’nın, İtalya’daki esrarengiz son üç yılı… İlk defa yayınlanan belgeler, tarihin seyrini değiştirecek! Büyük tartışmalar çıkaracak!
1 Kitap 1 Yazar Türklerin siyasî yükselişine ya da bir şeyden söz edebilir miyiz? görüyü temsil etmediğini gösteren Gazâlî’nin felsefe eleştirisine bağ- birçok örnek de var. Cengiz Han’ın lanan ilmî ve kültürel çözülmenin Aslına bakılırsa Cengiz ve Moğol- Buhara’yı işgal ettiğinde Ulu Ca- Moğol istilasıyla ilişkilendirilmesi larla ilgili çalışmaların hemen ta- mi’ye atıyla girdiğini, başta Kur’an daha doğru. Sonuçta istilayla köklü mamında dinî hoşgörülerine atıfta olmak üzere dinî kitapların bulun- bir gelenek zarar gördü. İnsanların bulunulur. Moğolların kimsenin duğu sandıkları hayvan yemliği geçmişle bağını tahrip eden bir is- dinî inanışına, ibadetine vs. müda- olarak kullandığını, din adamları- tilaydı. hale etmedikleri yazılır. Pratikte nı hayvanlarına bakmaya zorladı- bunun doğru olduğunu söyleyebili- ğını, mabedin içinde çalgılı-çengili ‘Cengizî gelenek’ diyebileceğimiz riz. Ancak buradan “Pax” çıkar mı, eğlence düzenlediğini yazarlar. Bir- emin değilim. Zaten Batılılar “Pax çok mescid, medrese ve türbenin hükümdarların Cengiz soyundan Mongolica” (Moğol Barışı) ile daha yakılıp yıkıldığını da biliyoruz. ziyade ekonomik bir kavramı kast gelmesi ‘kuralının’ Orta Asya’da ederler. Mesela Avrupa’dan yola çı- Moğollardan bahis açıldığında es kan bir ticaret kervanının güvenli Timur’a kadar sürdüğünü görüyoruz. bir şekilde Çin’e kadar gidebilmesi geçilmeyecek bir soruyla bitirelim: Cengiz’in kendinden sonrakileri bu TARİHİN KARA YAZISI Cengiz Han ‘gerçekten’ Türk müydü? MOĞOLLAR denli etkilemesinin sebepleri nel- Hayır, Türk değildi. O zaman Mustafa Alican bu kadar tartışma neden? Başkurt, erdi? Onda herkesin bilip de söyle- Kazak ve Tatar toplulukları arasın- Timaş Yay., 2016. da oldukça yaygın olup 16. yüzyı- mediği bir ‘büyü’ mü vardı yoksa? la ait olan Cengiznâme’de tam bir gibi gelişmeler doğuruyor Pax Mon- Türk kahramanı olarak anlatılır. Aslında bir açıdan büyülü bir ta- golica’nın zeminini. Yoksa 40 mil- Ayrıca Ortaçağ kaynaklarının ne- rafının olduğunu söylemek (şüphe- yona yakın insanın katledildiği bir redeyse tamamında Moğollardan siz metaforik olarak) yanlış olmaz. çağı “barış dönemi” olarak nitelen- Tatar olarak söz edilir. Tatar keli- Sonuçta yüzlerce yıllık tarihlerin- dirmek tuhaf olur. Moğollar dinsiz mesinin Türkler ve Türklükle iliş- de birlik nedir bilmeyen bozkır değillerdi. Kendilerine has inanç- kisi açık. Yani Cengiz Han’ın Türk topluluğundan kaynaşmış bir ulus ları vardı. Fakat anladığımız biçi- olduğuna dair kanaatler epeyce es- meydana getirmiş ve dünyayı fethe miyle kurumsal bir dinî tahakküm ki. Bunun dışında “aydınlanmacı” çıkmış bir adamdan söz ediyoruz. aygıtları yoktu. Tabiatıyla diğer din- pratikle 19. yüzyılda yapılan köken Çin’in önemli bir kısmını kontro- leri ya da din mensuplarını tehdit araştırmaları Moğollar ile Türkler lü altına almış, Orta Asya halkları- olarak görmediler. Öte yandan, Mo- arasında dilden kültürel pratikle- nı neredeyse homojen bir sosyolojik ğolların mutlak mânâda dinî hoş- re kadar birçok benzerlik olduğunu yapıya kavuşturmuştur. Fakat de- tespit etmişti. Üstelik bazı şarkiyat- vam eden etkisi temelde geride bı- çılar “Türklerin barbarlığı” ile Cen- raktığı siyasî mirasla alakalı. giz Han’ınki arasında ilişki de ku- ruyordu. Dolayısıyla Moğolların ve Yeni bir savaş konsepti de geliş- Cengiz Han’ın Türklüğüne dair “bi- tirdi. Mağlup ettiği toplulukları da limsel” kanaatler oluşturuldu. ulusunun bir parçası haline getir- di. İtaat etmeyenleri yok etti. Böyle Zekî Velidî Togan, Cengiz Han’ın bir perspektifi inşa ederken “Cen- Türk olduğuna kesin bir şekilde ina- giz Yasaları”na yaslandı. Siyasî or- nıyordu. İbrahim Kafesoğlu ise To- ganizasyonun ilkesel bir temele ka- gan’ı ağır biçimde eleştirirken Türk vuşturulması onun eseridir. Bütün olmadığını savundu. Tâhiru’l-Mev- bozkır halklarını içine alabilecek levî Cengiz Han ve Hülâgü Mezalimi bir çerçevesi olan bu yasa, Cengiz eserinde böyle bir tartışmanın ge- Han’ın yüzlerce yıl devam edecek reksizliğine işaret etmiştir. Bu isim- etkisinin başat zemini olarak görü- leri çoğaltabiliriz. Bugün büyük öl- lebilir. Bir anlamda yaptığı, bir re- çüde Türk olmadığı görüşü kabul ferans çerçevesi meydana getirmek görmekte. oldu. Bu da tabii olarak bozkır halk- larının sonraları inşa ettikleri yapı- lar için bir temel vazifesi gördü. Batılı tarihçilerin Pax (Barış) diye tanımladıkları dönemler vardır. Peki Pax Mongolica, yani Moğol Barışı diye 56 DERİN TARİH / 2016 MART
MÖPSAÜRUTRRSÜGATLÜAAÜNFLEÖADDGKIEĞÖENINMBEDKAAETLKREMANNİŞITİ! YdKÖBdeaaeduedknmyienılnmiubtapaiztlersra?PniüarPdairfineehşıgnkaiDüSmdi’yanakaaimehanzvrigislnyşeiöuyaırnklnepıiağdl’aıeNrlıendnaragıdinpiğzldadıalırıenikr1ığrıa5Mkisbn0eamie’inlyl?ihieyfkMmasoleelruaerlemsderstıdainAudaf-yliairh-.il MALİ ŞÜKRÜ ÇORUK Şubat ayından İzmir’in işgali erte- Tarihler 15-16 Eylül 1919’u göster- sine, 16 Mayıs’a kadar kısa bir süre diğinde İstanbul gazetelerinde bir [email protected] Dahiliye Nazırlığı görevinde bulun- haber çıkar. Millî Mücadele’yi des- muş olup Mustafa Kemal’in Anado- tekleyen, başta Tercüman-ı Hakikat, ustafa Kemal Paşa ge- lu’ya tayini sırasında bu makamda Tasvir-i Efkâr ve Vakit gibi gazeteler- niş müfettişlik yetki- bulunuyordu. de yayınlanan haberde eski Dahili- leriyle Samsun’a gider- ye Nazırı Mehmed Ali Bey’in yaptı- ken Dahiliye Nezareti, Adı Eylül 1919 ortalarında bu se- ğı örtülü ödenek harcamaları liste yani İçişleri Bakanlığı koltuğunda fer bakanlığı sırasında örtülü öde- halinde veriliyor; eski nazır, o dev- Mehmed Ali Bey oturuyordu. Peki nekten yaptığı harcamalarla gün- rin şartlarına göre yüksek miktarda kimdi bu Mehmed Ali Bey? Musta- deme gelecek ve bu tartışmalar bize harcama yapmasından dolayı eleş- fa Kemal Paşa’yı Sadrazam Damat önemli bir tarihî sırrı ifşa edecektir. Ferid Paşa ile tanıştırıp Anadolu’da- ki memuriyetine atanmasını sağla- yan kişi desek yeterli olur sanırım. 58 DERİN TARİH / 2016 MART
Deşifre tiriliyordu. Vakit’in 16 Eylül 1919 ta- 1,000 lira- Otomobil masrafı açık bir yolsuzluk vardır. rihli nüshasında yayınlanan harca- Mehmed Ali Bey üç ma listesi şöyledir: Tartışmalar özellikle listenin ilk gün sonra Vakit’e ver- iki sırasındaki harcamalar üzerinde diği beyanatta özel- 6,000 lira- Bizzat ve bilâ-senet alın- yoğunlaşır. Çünkü Mehmed Ali Bey likle Antant’a dair mıştır listenin ilk sırasında yer alan 6,000 iddiaları reddeder; lirayı örtülü ödenek tertibinden ancak 6,000 lira konu- 10,800 lira- Fransızca Antant gazete- makbuzsuz olarak bizzat alıp harca- suna girmez. Peki Meh- sine tahsisat-ı seneviyye olarak defaten mıştır. İkinci harcama ise yine sahi- med Ali Bey’in üzerinde bi olduğu Fransızca Antant gazetesi- konuşmadığı bu 6,000 1,500 lira- Konya Valisi Cemal Bey’e ne aktarılmıştır. Dolayısıyla ortada lira nereye harcanmış- 5,000 lira- Bursa Valisi Gümülcineli tır? Yorum ve haber- İsmail Bey’e lerden yola çıkarak bu 2,000 lira- Muhtelif gecelerde Ser- soruya bir nebze olsun kildoryan (Cercle d’Orient) ve Tokatlı- yan’da ziyafet masarifi cevap bulmak mümkün. Millî Mücadele’ye destek ve- ren gazeteler Mehmed Ali Bey’e yüklenirken, aradığı destek Millî Mücadele karşıtı gazetelerden ge- lir. Başından sonuna kadar Millî Mücadele’nin aleyhinde olan Ali Kemal, 16 Eylül tarihli Peyâm gaze- tesinin ilk sayfasında Mehmed Ali Bey’e destek verir. O Bektaşî sırrı! Ali Kemal’in, Mehmed Ali Bey’in Dahiliye Nazırlığı yaptığı dönem- de aynı kabinede Maarif Nazırı ol- duğunu, dolayısıyla onunla hem fi- kir, hem de mesai ortaklığı ettiğini hatırlatalım. Ali Kemal’e göre, kabi- ne arkadaşının örtülü ödenek har- camaları arasında Mustafa Kemal Paşa’ya Samsun’a giderken verilen “epeyce bir meblağ” da bulunmakta- dır. Ali Kemal, Millî Mücadele yanlı- sı gazetelerin konuyu gündeme ge- tirmemelerini, meseleye tek taraflı bakmalarını alaycı bir dille eleştirir: “Uzaktan uzağa işittiğime gö- re Mehmed Ali Bey Mustafa Kemal yadigârına da Samsun’a giderken epeyce bir meblağ vermiş. Fakat bu çanak yalayıcılar hiç o Bektaşî sırrı- nı ifşa ederler mi?” Mehmed Ali Bey’e bir destek de Akvam gazetesinden gelmişti. 19 Eylül’de kanunen devletin menfa- ati doğrultusunda sarf edilen örtü- lü ödenek harcamalarının tartışı- 2016 MART / DERİN TARİH 59
M. KEMAL’E VERILEN » Örtülü ödenek MÜHIM MIKTAR PARA Mehmed Ali Bey’in Mustafa Kemal Paşa’ya örtülü ödenekten verdiği 19 Eylül 1919 tarihli Akvâm gazetesin- para ile ilgili olarak 19 Eylül 1919 de çıkan haberin sadeleştirilmiş şekli: tarihli Akvâm gazetesinde yer alan haber. “Tahsisat-ı Mestûre (Örtülü Ödenek) Eski Dahiliye Nazırı Mehmed Ali “Mehmed Ali Bey’in çok görülen Bey evvelki gün şehrimize [İstanbul’a] mesture sarfiyatı meyanında Mus- döndüler. Kızının tedavisi için İsviçre’ye tafa Kemal Paşa’ya verilen mühim gitmek zaruretinde bulunan Mehmed miktar paranın da dahil olduğu söy- Ali Bey’in burada olmadığı esnada bazı leniyor ki, bu noktada Mehmed Ali gazeteler bir tahsisat-ı mesture (örtülü Bey’in muarızları (muhalifleri) biraz ödenek) meselesi çıkardılar. Hele eski tevakkuf etseler (geri dursalar) iyi devrin örtülü ödeneğinden hissedar olur.” olan gazetenin biri bu meseleyi diline doladı ve nihayet Peyâm’ın muharrir-i Bu bilginin Ali Kemal’den alındı- bî-amânından (amansız yazarından) ğı ya da M. Ali Bey tarafından gaze- aldığı cevap üzerine sesini kesmeye teye ulaştırıldığı anlaşılmaktadır. mecbur oldu. Mehmed Ali Bey bugün- kü İkdam’da çıkan beyanatında “Bu Mehmed Ali Bey’in Mustafa Ke- hususta açıklamada bulunmak örtülü mal Paşa’ya Samsun’a giderken, me- ödeneğin varlık sebebine aykırıdır” de- muriyeti dahilinde kullanılmak dikleri gibi “gerçekten örtülü ödeneğin üzere örtülü ödenekten verdiği para nerelere harcandığının açıklanmasında büyük ihtimalle 6,000 liranın için- bir mahzur olmasaydı gizlice sarfına dedir. Nitekim Konya Valisi Cemal hacet kalmaz, bütçedeki diğer tahsisat Bey’e 1,500, Bursa Valisi Gümülcine- gibi sarfolunur giderdi. Bu para (örtülü li İsmail Bey’e de 5,000 lira verilmiş- ödenek) hıyanet yolunda sarf olunmak tir. Yani bu ödeme rutin bir işlemdir. ve miktarı da 7-8 milyon liraya ulaşmak dışında böyle kullanılır. Mehmed Ali Bey’in torunu Böyle gizli kalması gereken ha- konuşuyor berleri duyurmak biraz daha devam ederse öyle zannederim ki hükûmet, Peki Mustafa Kemal Paşa’ya öde- iç ve dış siyasetinin göstereceği acil nen miktar ne kadardır? Prof. Dr. lüzum üzerine bile olsa bu parayı M. Tayyib Gökbilgin’e göre bu ra- kullanamayacak. Rönesans gazetesi kam 1,000 liradır. Mustafa Kemal dünkü baş makalesinde de böyle Paşa, İstanbul’a gönderdiği bir telg- neşriyatın Osmanlı menfaatlerine rafta aldığı 1,000 liranın 300 lirasını uygun olamayacağından bahsediyor, Samsun mutasarrıflığına (valiliğine) bu vadide birtakım haklı değerlendirmeler ortaya koyuyordu. verdiğini belirtmekte, muhtemel Mehmed Ali Bey’in çok görülen örtülü ödenek harcamaları arasında Mustafa harcamalar için ek tahsisat istemek- Kemal Paşa’ya verilen mühim miktar paranın da dahil olduğu söyleniyor ki, bu tedir. Paşa’nın devletle yazışmalarda noktada Mehmed Ali Bey’e hücum edenler biraz durup düşünseler iyi olur.” dile getirdiği rakamın örtülü öde- nekten aldığı para konusunda bağ- lamayacağına vurgu yapılıyor, aksi med Ali Bey’in örtülü ödenekten pa- layıcı olduğuna inanıyoruz (Millî Mü- hâlde hükümetin iş göremez duru- ra verdiği kişiler arasında Mustafa cadele Başlarken I, Ank., 1959, s. 84). Bu ma geleceği savunulup kendileri gi- Kemal’in de bulunduğu bildiriliyor, rakam Mehmed Ali Bey’in torunu, bi düşünen Peyâm, İkdâm ve Rönesans yaptığı harcamalardan dolayı baka- gazetelerinde çıkan yorumlara yer nı eleştiren Millî Mücadele destekçi- veriliyordu. Haberin sonunda Meh- si gazeteler şöyle ikaz ediliyordu: 60 DERİN TARİH / 2016 MART
Deşifre Ali Fuad Cebesoy’un yeğeni Ayşe Tasvir-i Efkâr, 16 Eylül 1919. Cebesoy Sarıalp tarafından da te- » Çanak yalayıcılar yit edilmektedir (Aksiyon, 12 Eylül » Mehmed Ali Bey’in bir fotoğrafı Millî Mücadele’nin amansız muhalifi 2005). Sarıalp, anne tarafından Ali Kemal 16 Eylül 1919 tarihli Peyam dedesi olan Mehmed Ali Bey’in Kanaatimize göre gerçekliği ol- gazetesindeki yazısının son satırlarında şöyle Mustafa Kemal Paşa’ya Dahiliye dukça tartışmalı olan bu rakamla- diyordu: “Uzaktan uzağa işittiğime göre Nezareti kasasından 1,000 lira rın ortaya çıkmasında Millî Mücade- Mehmed Ali Bey, Mustafa Kemal yadigârına verdiğini ve bu paraya ait mak- le sırasında yaşanan başka bir olay da Samsun’a giderken epeyce bir meblâğ buzun kendisinde olduğunu söy- etkili olmuştur. vermiş. Fakat bu çanak yalayıcılar (Millî ler. Mücadele destekçisi gazeteciler) hiç o Sultan Vahdeddin ve Osmanlı ha- Bektaşi sırrını ifşa ederler mi?” Sarıalp’e göre makbuzun met- nedanının 2. İnönü Savaşı’ndan son- ni şöyledir: ra, 1921 Nisan’ında Ankara hüküme- tine yaptığı 20,000 lira tutarındaki Dahiliye Nezareti para yardımı (Ali Şükrü Çoruk, Osman- Hususî lı’nın Son Yılları, İst., 2016) sonraki yıl- Yalnız bin lira-yı Osmanî’dir. larda Kısakürek’in itimat ettiği râ- Asayiş-i dahiliyede görülecek viler tarafından Padişahın Mustafa lüzum üzerine sarfedilmek ve Kemal Paşa’ya Samsun’a giderken badehu (sonra) teferruatlı he- para verdiği şekline dönüştürülmüş sap ile tebdil olunmak üzere iş- olmalıdır. bu bâlâda muharrer (yukarıda yazılı) bin lira-yı Osmanî’nin Anlaşılan o ki, yakın tarih söz ko- Dahiliye Nezaret-i celîlesinden nusu olduğunda kesin bir fikre ulaş- alındığını mübeyyin (gösteren) mak pek de kolay değil. makbuzdur. Ali Şükrü Çoruk 13 Mayıs 1335 (1919) Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Mirliva M. Kemal (imza) Bölümü Öğretim Üyesi. Peki Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesinde önem- li bir rol oynayan Mehmed Ali Bey’e sonra ne olmuştur dersiniz? Hemen söyleyelim: 150’likler listesine alınarak yurt dışına çıkarılmış, af çık- tıktan sonra Türkiye’ye dön- müş ve 1939’da da vefat etmiş- tir. Necip Fazıl Kısakürek, Sul- tan Vahidüddin (İst., 1975, s. 200) adlı kitabında Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu mücadelesini orga- nize etmesi için padişahın büyük miktarda para verdiğini iddia et- mektedir. Büyük ölçüde rivayetler- den hareket eden Kısakürek’e göre padişahın bizzat cebinden verdiği parayla birlikte bu rakam 30 bin, 42 bin, 60 bin lira arasında değişmek- tedir. 2016 MART / DERİN TARİH 61
DOĞU HIRİSTİYANLIĞINDA “GÜNAHIN KAYNAĞI” KADINLAR SIRADIŞI TARİH Medeniyetler beşiği Mezopotamya’da Hıristiyanlığın ‘kadın’anlayışı nasıldı? Putperestlikteki kadın algısını nasıl değiştirdi? Kadının“günahın kaynağı” olduğu görüşü Hıristiyanlığın kadına tanıdığı hakları ne ölçüde etkiledi? Hıristiyanlığın‘doğu’yakasındaki kadınlara kulak verme zamanı! MEHMET ÇELİK Her coğrafyada toplumun çekirde- şerefli kabul edilen sağ tarafında ise ğini teşkil eden ailenin merkezi nok- erkek çocuklar yer almışlardır. » Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi tasında bulunan kadın, Edessa’da da Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı şehrin sosyo-kültürel genetiğiyle ya- Diğer tasvirde (2) kız çocuğu erkek kından ilişkiliydi. Genel mânâda bura- kardeşleriyle beraber babasının sağ [email protected] da da ailenin reisi erkekti. tarafında, ancak erkek kardeşlerinden sonra yer alıyor. Kadın lehine bu gös- H ıristiyanlığın ilk yayılış süreci- Gerek Abgar Krallığı döneminde tergeler bizi “kadın-erkek eşitliği” al- ne bakacak olursak Kudüs’te (MÖ 132-MS 242), gerekse Roma ko- gısına götürmesin. Krallık döneminde İsa-Mesih’in “Yahudi karakterli ve lonisi olduğu süreçte aile içinde son de, koloni döneminde de hukuk önün- Musa Şeriatı” çerçevesindeki misyo- sözü erkek söylerdi. Soğmatar’da yer de kadın ve erkek eşit değildi. Ancak nu, Tarsuslu Pavlos’un yeni bir yoru- alan ve pagan krallık dönemine tarih- kadınların da bazı hakları vardı. Ör- muyla Yahudilik ve Musa Şeriatı’n- lenen mağara mezarlarındaki kabart- neğin mirastan pay alabiliyor, mülk dan koparılmış, Antakya üzerinden ma ve mozaiklerde kadın aile fotoğ- sahibi olabiliyor ve bazı durumlarda farklı bir din olarak pagan dünyaya rafında saygın bir pozda, kocasının boşanma hakkını kullanabiliyorlardı. servis edilmişti. Pavlos’un bu misyon hemen yanı başında ve çocuklarının Kadınların konumu asalet, eğitim ve faaliyetine ilk muhatap olan bölge Su- önünde resmedilmiştir. maddî durum kriterleri göz önünde riye ve Anadolu’ydu. Hıristiyanlık ön- bulundurularak değerlendirilirse elit cesi bu coğrafyaya baktığımız zaman Yine arkeolojik kazılarla gün yüzü- tabakadaki ailelerde olumlu, alt sınıf- kadının konumu hakkında en iyi bilgi- ne çıkarılan bazı kadın heykellerinin larda ise zayıf olduğu görülür. leri veren iki şehir vardır: Antakya ve ve kule mezarlarının sadece “evin ha- Edessa (Urfa). Ancak şunu da belirte- nımı” şerefine yapıldığını, üzerlerin- Evlilik ve boşanmayla ilgili düzen- lim ki veri ve tarihî kalıntı açısından deki Süryanca kitabeden anlıyoruz. lemeler örfî anlayışa uygundu. Suriye Edessa daha zengindir. Şehir Doğu ve Hanımların aile içindeki konumlarını ve Anadolu coğrafyasının doğusunda Batı kültürünün bileşkesini meydana ve toplumdaki sosyal statülerini, mo- kızlar evlenene kadar ailesinin, evlen- getirmiş; Doğu’nun Batı’ya açılan ka- zaiklerden ve kabartma resimlerden dikten sonra da kocasının gözetimine pısı, Batı’nın Doğu’ya uzanan köprü- rahatlıkla yorumlayabiliyoruz. Resme girerdi. 15 yaşında reşit sayılırlardı. süydü. Kısaca bir kültür merkeziydi. (1) baktığımız zaman aile reisinin sol 10 yaşında nişanlanabilirlerdi. Nişan- tarafında evin hanımı ve kızı, daha lanana kadar özellikle kırsal kesimde 62 DERİN TARİH / 2016 MART
1 mesiyle ortadan kalkmıştır. Zina dı- 2 şında boşanma hakkı yoktur! Delilik, bulaşıcı hastalık, şiddet uygulama… yabancılardan korunurlardı. Yetim ve döneminde var mıydı, yoksa Kabad ve her ne olursa olsun eşler boşanamaz- öksüz kızlar ise 12 yaşına kadar genel- Maniheizmle mi bu bölgeye girdi, üze- lardı. Birden fazla kadınla evlenmek likle amcalarının, yoksa dayı ve yakın rinde düşünülmesi gereken sorular. de yasaklanmıştı.6 akrabalarının gözetiminde olurlardı. Nişan, yazılı bir çeyiz mutabakatıyla Gerek paganizm, gerekse Hıristi- Edessa çevresindeki arkeolojik ka- resmîleştirilirdi. 4. ve 5. yüzyılın yasal yanlık döneminde kadının iffetine çok zılar sonucunda gün yüzüne çıkarılan düzenlemelerinden öğrendiğimize göre önem verildiğini görüyoruz. Örneğin mozaik, kabartma ve heykellerden nişan genellikle topluluk önünde bir Edessa ve çevresinde Krallık dönemin- bölgede kadın giyimiyle ilgili sağlık- törenle icra edilirdi. Gelin taç giydiri- de kocasını aldatan bir kadın ölümle lı bilgilere ulaşmak mümkün. Ayrıca lip babasının evinden kocasının evine, cezalandırıldığı gibi, zina yapmak- bu giyim tarzından insanların hangi bakireliğinin onuruna şarkılar söyleyen la suçlanan bir kadın da aynı cezaya sosyal tabakaya mensup olduklarını kadınlar tarafından törenle getirilirdi.1 çarptırılırdı.3 ve ekonomik durumlarını da anlaya- biliyoruz. Paganist dönemde şehirli Elbiseler statüyü gösterirdi Bölge Roma yönetimine geçtikten kadınların üzerinde, nakışlı ve uzun sonra (MS 242) boşanma hakkının kollu tunikler, eğer “anne” ise bu elbi- Paganizm döneminde Edessa ve hem erkeğe, hem kadına verildiğini seye ilaveten başlığın da oldukça süslü çevresinde genelde kimlerin kimlerle görüyoruz. Erkek, karısı kendisini al- olduğu dikkat çeker. Yetişkin kadın- evlenebileceği hususunda bir kayda dattığında veya kendisinden habersiz ların elbiselerinin üzerine farklı bir rastlanmıyor. Ancak Hıristiyanlık dö- bir başkasının evine gittiğinde ya da renkte, sol omuzda bir broşla tuttu- neminde Edessa Piskoposu Rabbu- hoşlanmayacağı bir tiyatro oyununu rulmuş uzun ehram giydikleri görülür. la’ya atfedilen “Ülkede Yaşayan Ru- izlemeye gittiğinde eşini boşayabilir- Saçları örgülüdür, ayaklarında da ucu haniler ve Abdin Çocuklarına Emir di. Kadına gelince, kocasının kendisini sivri yemeniler vardır. Orta halli aile- ve Tembihler” adı altında yayınladığı dövdüğünü veya soyduğunu ya da ken- lerin kadınlarının kıyafetleriyse daha kuralların 57. maddesinde yer alan disine büyü yaptığını, eve fahişe getir- sadedir. “Erkekler, kız kardeşinizin ya da erkek diğini iki veya üç erkek şahitle ispat kardeşinizin kızını veya babanızın ya edebilirse boşanabilirdi.4 Ayrıca eğer Mozaiklerde net şekilde görüldüğü da annenizin kız kardeşini eş olarak erkek evini terk edip 7 yıl hiç nafaka gibi kostümlere canlı renkler hâkim- almayın!”2 ifadelerinden 5., hatta 6. vermemişse ya da nafaka vermesine dir. Dikkat çeken diğer bir nokta da yüzyıllarda kişinin kız kardeşleri, ye- rağmen 15 yıl hanımını hiç aramamış- başlıklardır. Zengin ve aristokrat ai- ğenleri, teyze ve halalarıyla evlendikle- sa kadın yine boşanabiliyordu.5 lelere mensup kadınlar tepede hafifçe ri söylenebilir. Zaraduştakan denen bu incelmiş başlıklar giyerken7, orta hal- anlayış Edessa ve çevresinde paganizm Boşanmayla ilgili erkek ve kadın li ailelerin kadınları geniş ama daha lehindeki bu hukukî haklar, bölgede alçak ve sadece bandı olan başlıkları Hıristiyanlığın hâkim din haline gel- kullanırlardı.8 Zengin ve aristokrat ailelerin ka- dınlarının kullandığı yüksek başlıklar- da iki farklı renkte kumaş şerit dikkat çeker. Ayrıca başlığın üstünde bir örtü gibi iki yana inen yaşmak da mevcut- tur. Genç ve bekâr kızlar ise daha az gösterişli başlıklar kullanırlardı. Ba- zen takmadıkları da olurdu. Üzerleri- ne giydikleri ehram basit bir şekilde baş üzerinden aşağı sarkardı. Hiç şüphesiz kadın giyiminin vazge- çilmez unsurlarının başında takılar ge- lir. Ekonomik duruma göre bu takılar renkli boncuk ve taşlardan olabileceği gibi, değerli madenlerden de olabilirdi. Mozaik ve kabartmalardan edindi- 2016 MART / DERİN TARİH 63
SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK » Doğu-Batı irtibatının kalesi Yukarı Mezopotamya’nın en eski ve en önemli merkezi olan Edessa, bugün Urfa toprakları içinde Doğu ve Batı kültürünün etkileşimine ev sahipliği yapıyor. ğimiz bilgilere göre aksesuar olarak en Adem’in de tecrübesizliğinden dolayı kaynağı olan kadından uzak durmanın çok kullanılan takıların başında altın ona kanması Havva yüzündendir. Ve yolunu bekârlık olarak gösterir: bilezikler, diş şeklinde boncuktan ya- yine Şeytan, efendisinin karısı vasıta- pılmış veya altından kolyeler gelir. sıyla Yusuf’a sokulmuştu. Fakat Yu- “… Çünkü kendime de size de tavsi- suf basiretiyle onu tanıdı ve tuzağa ye ediyorum ki, karısı olmayan yalnız- “Örtünmeyen kadın delidir” düşmedi. Aron, Musevi Mabedi’nin lar ve bakire kızlar, işte onlar kutsiyeti baş hahamıydı ve kardeşi Meryem yü- sevenlerdir! Bu haktır, bu adildir, bu Suriye ve Anadolu coğrafyasında zünden Musa’ya gıpta ediyordu. Musa münasiptir. Hatta kişi acı içindeyse paganizmin yerini Hıristiyanlık alınca, Mısırlılara gönderildi, ancak kendisine bunu kendi kendisine uygulamalıdır. kadının aile ve toplum içindeki konu- utanç verici işler tavsiye eden bir ka- Bu suretle peygamberin Jeremiah’ta munda olumlu ve olumsuz değişmeler dın aldı. Rab, Musa ile karşılaştı ve yazmış olduğu gibi ‘kutsal kişi’ genç- meydana geldi. Resmî Hıristiyanlık eşini Midian’a gönderene kadar onu liğini boyunduruk altına alandır, kadına birçok sosyal ve hukukî haklar öldürmek istedi… Süleyman yeryüzün- kendi başına oturandır, sahip olduğu kazandırdı. Ancak 4. yüzyılın başın- deki bütün krallardan daha büyüktü, gençliğini muhafaza için sessizliğini dan itibaren şehirli kilisenin, manas- fakat yaşlılık günlerinde karısı onu koruyandır. Bu suretle, kişi Mesih’in tırların monastik din anlayışından et- doğru yoldan saptırdı. Ethbaal’ın kızı boyunduruğunu sahiplenir ki, Mesih kilenmesiyle bu denge kadın aleyhine Jezebel yüzünden Ahab’ın kötülüğü masumiyet anlamında bunu muhafa- bozuldu. Manastırlarda kadının biza- arttı ve o son derece kirlendi. Hasmı, za etmiştir… hayat ağacının meyvele- tihi “günahın kaynağı” olduğu anlayışı Eyyub’u, kız kardeşinin serveti vası- ri müminlere, bekarlara ve Tanrının hâkimdi. Pavlos’un “aslî günah” teori- tasıyla ayarttı… Yahya tüm peygam- emirlerini yerine getirenlere yiyecek si fanatik keşiş dünyasının itikatta ha- berlerden daha büyüktü, fakat Herod olarak verilecektir. Çünkü karısı ol- reket noktası haline gelmişti. O mistik bir Havva kızının dansı yüzünden onu mayanlara cennetin bekçileri hizmet dünyanın kadına bakışını sağlıklı an- öldürdü… bir kadın yüzünden 24 bin edecektir. Kutsiyeti muhafaza edenler, layabilmek için Doğu Hıristiyanlığının Yahudi bir günde yok oldu.” en Ulu Mabed’de dinleneceklerdir; Ba- ilk dönem teologlarından Afrahat’ın ba’nın sinesinden gelen İsa’nın bütün bu konuda yazdıklarına göz atalım: Afrahat bu uyarıları yaptıktan askerleri sevineceklerdir. Orada ne er- sonra, dünyadaki bütün kötülüklerin keklik ne de dişilik, ne kölelik ne de “Şeytan’ın Adem’e sokulması, 64 DERİN TARİH / 2016 MART
hürriyet vardır. Onların hepsi yalnız Krallık döneminde de, Koloni döne- civarında Hıristiyan kadınların teset- ve yalnız Yüce’nin çocuklarıdır. Me- sih’e nişanlı olan masun bakire kızlar minde de Edessa’da rahat kadın top- türe riayet ettikleri görülür. orada kendi meşalelerini yakacaklardır ve damatla (İsa) birlikte gerdek odası- lumda hoş karşılanmazdı. Şehirli Kili- na gireceklerdir. Havva’nın kızlarının düğün ziyafeti yedi gündür, fakat on- se her ne kadar Afrahat’ın kurallarına Ya kadın köleler? ların (bakirelerin) damadı (İsa), hiçbir zaman vazgeçilmeyecek bir damattır. göre hareket etmese de, sosyal Kadın hizmetçilerin daha zi- Havva’nın kızlarının süsü tükenen ve yok olan yündür. Onlarınki ise tü- hayatta pagan döneme na- yade ev işlerinde istihdam kenmeksizin giyilirler. Havva’nın kız- larının güzelliği yaşlanınca solan bir zaran kadının toplumsal edildiğini görüyoruz. güzelliktir. Fakat onların güzelliği yaş- lanınca yeniden dirildiklerinde sürekli hayattaki yerine kısıt- Zamanın şartlarına ve tazelenen bir güzelliktir.” lamalar getirdi. Top- coğrafyaya göre üc- Afrahat’ın bu görüşleri kırsal ke- sim Hıristiyanlığında etkindi. Ancak lumda örtünmeyen retler farklılık gös- şehirli Kilise bu katı görüşleri gevşek tutuyordu. Bu dönemde kadının konu- kadın deli olarak terirdi. 6. yüzyıla mu, paganist dönemden daha geride değildi. Özellikle aristokrat ailelerin kabul edilirdi. ait kayıtta Edes- kadın ve kızları eğitim, malî ve siyasî alanlarda etkinliklerini devam ettir- Yine kilisenin sa’da ev işlerinde mişlerdi. denetimindeki sağ- çalışan hizmetçiye » Sosyal tabakanın kadın dili Edessa’daki arkeolojik bulgular lık kuruluşlarında 100 numni (num- neticesinde kadınların giyim tarzından hangi sosyal sınıfa ait oldukları tahmin başörtüsü kullan- mus) ödendiği, edilebiliyor. Kabartma ve çizimlerde zengin ve orta halli kadınların mayan kadınlara günlük yiyecek ola- taktıkları muhtelif başlıklar. bakılmazdı. Amidli rak da kendisine bir ruhanî hekim Efemi- somun ekmek verildiği ya (6. yüzyıl) bu kuralı bilgisi yer alır. oldukça katı şekilde uygu- »Tarsuslu Kölelerin çoğunu savaş lardı.9 Asilzade ailelerin ka- Pavlos esirleri teşkil ederdi; bunlar dınları paganist dönemde de iktisadi anlayışın vazgeçilmez peçe kullanırlardı. Mağara öğeleriydiler. Bütün insanî mezarlardaki mozaiklerde gö- haklardan yoksun, sahipleri- rülen peçesiz halleri muhtemelen yüz nin mutlak malı idiler. hattının ortaya çıkması ve tanınmaları Kadın kölelerle ilgili Dura Euro- düşüncesiyle olmalıdır. pos’da bulunan 243 tarihli Süryanca Kısaca, Hıristiyanlık bölgede hâkim bir belgeden, Edessa’da önemli bir sı- din haline gelince, kadınlar sadece ki- nıf teşkil ettiklerini ve köleliğin hukukî lisede ayin esnasında değil, günlük ha- ve kurumsal yapısını öğrenme imkânı yatlarında da tesettüre riayet ederler- buluyoruz.10 Kadın köleler hem cariye di. Günümüzde bile bilhassa Süryani olarak kullanılıyordu, hem de ev işle- vatandaşlarımızın yaşadığı Mardin ve rinde çalıştırılıyorlardı. Özgür bir 2016 MART / DERİN TARİH 65
SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK kimsenin köle yapılması ise yasaktı ve KADININ DEĞİL, Tarihin her döneminde bu kimsele- cezası ölümdü. Edessa’da bunun da KOCANIN İMZASI rin bazı olumlu toplumsal faaliyetler örnekleri vardır.11 GEÇERLİ içinde olduklarını görebiliyoruz. Örne- ğin Pers Kralı Mecusî I. Hüsrev (Anu- Hıristiyanlık bölgede hâkim din Kadınlar hukuk önünde erkek- şirvan) 540 yılında Monofizit Doğu Hı- haline gelinceye kadar erkekler kadar lerin sahip oldukları bütün haklara ristiyanlığının ana merkezlerinden biri kadın kölelerin de durumu içler acısıy- sahip olmadıkları gibi, onlarla eşit olan (diğeri İskenderiye) Antakya’yı dı. Hıristiyanlık tamamen kaldırmasa de değillerdi. Mirastan pay alma yakıp yıktıktan sonra aldığı Hıristi- da bu konuda iyileştirici ve ahlaki bazı ve mülk edinme hakları vardı. Mülk yan esirlerle İran’a dönerken Urfa’da düzenlemeler getirmiştir. sahibi olmada veya tasarrufunda konaklar. bir hami eşliğinde bu hakkı kulla- Sosyal etkinlikler ve eğlence insan- nabiliyorlardı. Eğer kadın evliyse, Doğu Hıristiyanlığının Ekümenik ların vazgeçemediği günlük rutinler haliyle hamisi kocası olurdu. Böyle Patrikhane merkezi Antakya’dan son- arasında yer almıştır tarih boyunca. bir örneği 243 tarihini taşıyan bir ra en önemli ve kutsal metropolitlik Doğu’da özellikle Antakya, Edessa, köle satış belgesinde görebiliyoruz. olan Urfa Kilisesi ve halkı bu esir din Amid gibi büyük merkezlerde her- Kölesini satan bir kadının imzaladığı kardeşlerini özgürlüklerine kavuştur- hangi bir savaşın sona erdirilip barış bu belge ancak kocası tarafından mak için Hüsrev’le pazarlık yapar ve yapılması, vergilerin affedilmesi veya imzalandıktan sonra geçerlilik anlaşırlar. Urfa halkı kilisenin öncü- ilkbaharda putperest şenlikleri gibi kazanmıştır.17 Kadınların mirastaki lüğünde halktan para toplar. Bu ba- bahaneler, eğlence ve etkinlikler dü- haklarına gelince, baba bir vasiyet ğış işinde Urfa fahişeleri de para ve zenlemek için vazgeçilmez fırsatlar- bırakırsa buna uyulurdu. Bırak- mücevherleriyle katkıda bulunurlar.16 dı. Edessa’da başta hipodrom olmak mamışsa, erkek ve kızlar aynı payı Bunun, kilisenin baskısıyla mı ger- üzere tiyatro ve hamamlar en önemli alırlardı. Kadın tek varisse haliyle çekleştiği, yoksa fahişelerin topluma eğlence merkezleriydi. Dans ve müzik tamamını alırdı. Ölen kişinin eşi ve kendilerini kabul ettirme düşüncesiyle yanında zenne adı verilen dansözler bu çocukları yoksa erkek varislerin ka- mi yaptıkları hususunda herhangi bir eğlencelerin kadın figürleriydi. dın varislere göre öncelikleri vardı.18 emare yoktur. Hıristiyanlık bile bu eğlenceleri Örneğin mirasçı olamazlardı.14 Statü- Sonuç olarak, Mezopotamya bölge- yasaklayamadı. 5. ve 6. yüzyılda ya- leri düşüktü. sinde Hıristiyanlıkla birlikte kadınlar şamış Süryani tarihçilerin vakayina- bazı sosyal ve hukukî haklar edinmiş- melerinde söz konusu eğlencelere çok Mesleklerini şehir merkezlerinde lerse de zaman zaman dengenin kadın ağır tenkitler yöneltilmiştir.12 Urfa’da icra edemedikleri gibi, bu tür yerlerde aleyhine bozulduğu görülür. Bilhassa meydana gelen kuraklık, deprem, sel barınamazlar, genelde şehir dışındaki kadının “günahın kaynağı” olduğu felaketi, çekirge afeti veya salgın has- hanlarda yaşarlardı. Hanlar bugünkü yönündeki bazı fanatik keşiş inançları talıklar hep bu nedenle Tanrı’nın ga- anlayışla hem konaklama, hem de res- Hıristiyanlığın kadına bakışında belir- zabı olarak değerlendirilmiştir. Kilise toran hizmeti verirdi. Yatılı müşteriler leyici olmuştur. zaman zaman şikâyetlerini başkente, olduğu gibi günübirlik müşteriler de imparatora ulaştırırdı. Eğlencelerin en vardı. Asker, tüccar, yolcu ve eğlen- Dipnotlar tepki çeken unsuru, tahmin edileceği ceye düşkün insanların uğrak yeriydi 1 J.B. Segal, Edessa: The Blessed City, Oxford, At the Clar- gibi kadın figürüydü. buralar. Kilise hoşlanmasa da hiçbir endon Press, London, 1970, s. 152. zaman bunlarla ciddi bir mücadele içi- 2 Rabbula’nın kanunlarının tam metni için Edessa’dan Kilise fahişelerden vergi aldı ne girmedi. Sadece kurumu, kurumun Urfa’ya adlı çalışmamızın I. cildinin 504-506 sayfalarda yer kutsallarını ve müntesiplerini onlardan alan 2042 nolu dipnota bakınız. Fahişelik insanlık tarihinin en eski uzak tutmaya çalıştı. Mesela fahişele- 3 Şükran Yaşar, “Şehrin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Edes- mesleklerinden. Özellikle ilahî köken- re kutsal sakrament’ten verilmesini sa’dan Urfa’ya, c. I, s. 525. li dinler fahişelerle mücadele etmiş ve yasaklamış, ruhanilerin bu tür yerlere 4 Yaşar, a.g.m., s. 525. toplumların ahlâk anlayışı, örf-adet- (özellikle bu hanlara) gitmelerini, bu- 5 Yaşar, a.g.m., s. 525. leri bu tür faaliyetleri hoş görmemiş ralarda konaklamalarını şiddetle men 6 Korintoslular I. VII/2. olsa da, arz-talep kuralı fahişeliğin etmiştir.15 Fahişelerin kılık kıyafetleri- 7 Bu başlıklara “köfü” adı verilip, bugün dahi buna benzer yaşamasına imkân sağlamıştır. Hıristi- ne gelince, bu konuda elimizde bir veri başlıklar daha çok kırsal kesimde ve yaşlı kadınlar tarafın- yanlığın Doğu’da yayıldığı yüzyıllarda yok maalesef. dan kullanılmaktadır. Roma fahişelerden Collatio Lustralis 8 Segal, 39. ismi altında bir vergi alıyordu.13 Fa- 9 Segal, 153. hişeler normal vatandaşların sahip 10 Segal, 21-22, 140. oldukları birçok haktan yoksundular. 11 Bkz. Edessa’dan Urfa’ya, I/515. 12 Örnek olarak Mar Yeşua Vekayinamesi’ne bkz. 13 Mar Yeşua, Vekâyinâme (İng. Çev. M. Yanmaz) İst-1958, XXX; Vasiliev, I, 139; Ostrogorsky, 59vd. 14 Segal, 164. 15 Rabbula, 16 Yaşar, a.g.m., s.513. 17 Geniş bilgi için bkz. Edessa’dan Urfa’ya I, 514-15. 18 Segal, 153. 66 DERİN TARİH / 2016 MART
OSMANLI’DA KADIN HAKLARI İslâmiyet kadınların lehine büyük bir inkılap gerçekleştirdi. Tarihte ilk defa kadın ile erkek kanun önünde eşit statüye getirildi. Kadınlara yapılan haksızlıklar ortadan kaldırıldı. Bu sistemin en hakkıyla en son Osmanlılarda tatbik edilmiştir. 68 DERİN TARİH / 2016 MART
Özel Dosya 2016 MART / DERİN TARİH 69
» Hayır işleri onlardan sorulur Vakıf medeniyeti Osmanlı’da saraylı hanımların yaptırdıkları cami, medrese, hamam ve dâru’ş-şifalar tarihimizde kadının yerini işaret eden sessiz şahitler. Üsküdar’daki Çinili Camii, Kösem Sultan’ın hasenatından sadece biri. EKREM BUĞRA EKİNCİ Osmanlılara baktığımızda vakıf ancak 1935’de kocasıyla eşit statüye kuranların yüzde 36’sının kadın gelebildi. İ[email protected] olduğunu görürüz. Bu da Osmanlı slama göre herkes Allah’ın hu- cemiyetinde kadınların servet sa- Buluğa ermiş kadın serbestçe di- zurunda eşittir. İnsanların bir- hibi olduğunu ve servetlerini ser- lediği kimseyle evlenebilir. Velisi birine üstünlüğünün ancak bestçe tasarruf edebildiklerini gös- onu zorla evlendiremez. Ancak ka- takva, ilim ve cihad ile oldu- terir. Hâlbuki Roma İmparatoru dının hayatını alıştığı gibi sürdü- ğunu Kur’an-ı Kerim beyan eder. İs- Iustinianus’un hazırladığı kanun- rebilmesi için dengiyle evlenmesi- lam hukukuna göre kadının ken- larda kadının statüsü akıl hasta- ni ister. Kadın dindarlık, zenginlik, di serveti olabilir. Buna ne babası, larıyla bir tutulmuştu. İngiltere’de meslek, soy gibi cihetlerden kendi- ne kocası, ne de çocuğu müdahale ise yakın zamana kadar evlenen sinden aşağı biriyle evlenmişse ve- edebilir. Üzerinde dilediği gibi ta- kadının mal varlığı kocasına geçer- lisi bu evliliğe itiraz edebilir. Bura- sarrufta bulunabilir. Kocası fakir di. Kadın, ancak kocasının izniyle da da gaye kadını korumaktır. bile olsa zevcesinin mallarına karı- dava açabilirdi. İngiltere’de kadına şamaz. Hazret-i Peygamber’in (sav) mülkiyet hakkı ve akid serbestliği Osmanlılar yine kadını koru- zevcesi Hatice (ra), İslamiyetten ev- 1870’ten sonra verildi. Evli kadın mak maksadıyla evliliklerden ha- vel de sonra da ticaretle meşgul berdar olmak; bu sebeple nikâhla- olup kâtipleri, memurları ve hiz- rın kadının velisi ve mahkemeden metçileri vardı. 70 DERİN TARİH / 2016 MART
Özel Dosya alınacak hususî izinle, imamlar ta- endişesi nüfusun artması arzusu da Tunus’ta yasaklanmış, rafından veya gayrımüslimler için da bunun âmillerindendir.” Müslümanların yaşadığı kendi rahiplerince kıyılmasını is- diğer ülkelerin çoğunda temişlerdir. Bu sebeple dinî nikâ- Kadın kocasını boşayabilir ise mahkemenin veya ha halk tarafından imam nikâhı ilk zevcenin iznine bağ- denilmiştir. Osmanlı erkeği prensip itibarıy- lanmıştır. Bugün Çin, la tek eşlidir. Osmanlılarda bu izni Hindistan, Japonya gi- Kur’an o zamana kadar bütün kullanan erkek sayısı çok azdır. Te- bi ülkelerde de poliga- cemiyetlerde câri bulunan, Tevrat reke defterleri ve nüfus sicillerinde mi (çok kadınla evlilik) ve İncil tarafından da izin verilen yapılan incelemeler neticesinde İm- meşrudur. sayısız kadınla evlenme âdetini paratorlukta çok kadınla evliliğin kaldırmıştır. Adalet şartlarını yeri- yüzde 10’u geçmediği anlaşılıyor. İslama göre koca, di- ne getirebilecek vaziyette bulunan Bu oran doğuya ve güneye gidildik- lediği zaman zevcesini bir erkeğin en fazla 4 kadınla evle- çe artmakta, batıya ve İstanbul’a boşayabildiği gibi, ka- nebileceğini hükme bağlarken, öte gidildikçe azalmaktadır. Diğer ce- dın da kendisini boşa- yandan tek kadınla evliliği tavsiye miyetlerde zina oranı bile bundan yabilir. Bunun için evle- etmiştir. fazladır. Zaten geçim şartlarının nirken veya evlendikten güçleşmesi sebebiyle Müslüman sonra talâk (boşama ve Son Osmanlı şeyhülislâmların- memleketlerinde birkaç kadınla boşanma) yetkisini eline dan Mustafa Sabri Efendi bunun evlenmek neredeyse kalmadı. Çok almış olması gerekir. Bu- gerekçeleri hakkında şunları söy- eşlilik 1926’da Türkiye’de, 1956’da na temlik veya tefviz-i talâk ler: denilir. Koca, temliki ka- ROMA VE CAHİLİYE bul ettikten sonra döne- “Şer’î hukukta tek evlilik esas, ZİHNİYETİNE KARŞI mez. Kadın, evlenirken çok evlilik ise istisnadır. Buna an- dilediği zaman kendisini cak ihtiyaç veya zaruret hallerin- 8. asırda Arabistan gibi oldukça boşamak şartıyla evlene- de müracaat edilirdi. Çünkü umu- geri bir cemiyette parlayan İsla- bilir veya daha sonra ko- miyetle evlenmek üç sebepledir: 1. miyet, kadınların lehine bir sosyal ca kendisine boşama yet- İnsan neslinin devamı, 2. Bir baş- nizam kurmuş, kadının sosyal ve kisi verebilir ve bundan kasının namusuna tecavüzden ve hukukî statüsünü muazzam bir geri dönemez. zinadan sakınarak, iffetli yaşa- seviyeye yükseltmiştir. O zamana mak, 3. Ev işlerinin güzel bir şe- kadar bütün cemiyetlerde erkek Boşanma, erkeğe kilde tanzimi, malların ve eşyanın çocuk, kız çocuktan üstün tutulur- mehr ve nafaka gibi muhafazasıdır. du. Kadınların hukukî ehliyeti bile malî mükellefiyetler yoktu. Mal edinemez, alış-veriş yüklediği için her istedi- Bir kadın çocuk sahibi olama- yapamaz, malı olsa bile kendi irade- ği zaman tek taraflı talâk dığı zaman evliliğin birinci sebebi siyle tasarruf edemezdi. Evlilikte söz imkânı tanınmıştır. Bo- yerine gelmeyip insan neslinin ke- sahibi değildi. Modern medeniyetin şanırsa yük altına gi- silmesi neticesini verir. Zevce çok beşiği sayılan Antik Yunan’da kadın receğinden bu hususta yaşlı yahut bir hastalığa mübtelâ devamlı erkeğin velâyeti altındadır. daha dikkatli davranacağı umul- veya yaratılışta bünyesi zayıf olur, Medenî haklarını ancak velisi va- muştur. Kadın ise böyle bir mükel- zevcinin bünyesi de kuvvetli ve sıtasıyla kullanabilir. Erkek mirasçı lefiyet altında olmadığından, ayrı- sıhhatli olursa evliliğin ikinci sebe- varsa kadın miras alamaz. Roma’da ca hissî yapısı sebebiyle aynı dikkati bi de kaybolur. Bunun kaybolması da vaziyet farklı değildi. Evlenen göstermesi beklenemez. Bu sebeple ise zina gibi, pek büyük bir kötülü- kadın baba hâkimiyetinden çıkar, kendisine her dilediği zaman bo- ğe sebebiyet verir. Bir diğer husus kocasının hâkimiyetine girerdi. Ka- şanma hakkı tanınmamıştır. da, eğer kadın müsrif, sefih, serkeş, dın yoluyla akrabalık doğmaz; öyle hain ve kötü huylu olursa üçüncü ki çocuk bile annesinin akrabası Kadın, evliliğin devamını im- sebep de yok olmuş olur. Bu sebeple sayılmaz. Tevrat ve İncil kadının kânsız görürse kocasıyla anlaşarak taaddüd-i zevcâta (çok eşliliğe) mü- statüsünde iyileştirme yapmışsa da boşanabilir. Bu takdirde almadığı racaat olunurdu. Dünyada kadınla- sosyal ve tarihî şartlar sebebiyle za- mehrinden vazgeçer ki, buna hul’ rın sayısının erkeklerden fazla ve manla kısmen eskiye dönülmüştür. veya muhâlaa denir. Osmanlılarda erkeklerin ömrünün de kadınlar- sayısı zaten az olan boşanmalar ek- dan daha kısa olması; bekâr ve dul seriya bu yolla gerçekleşmiştir. kadınların evlenerek korunması 2016 MART / DERİN TARİH 71
Deşifre dan iyi bir meşguliyet olamaz. Duramadım... Gene başladım yazmaya: Genel Dil Bilgisi çıktı, tam 50 formadır. Problem Turko-Seltik, Dil ve Kulak, Milli Eskilikler, l’In- do-Touranien... Atatürk’ten gizli çalışıyordum. Hazret bunun farkına vardı. Başladı beni haşlamaya. Bir gün, Florya’da mahut su köşkünde ve malum bo- ğuk sesiyle “Hadi bakalım doktor, bize bir musahabe (sunum) yap!” de- di. Ben de, o vakitlerde “verb subs- tantif” (varlık fiili) ve “Türk sistem dö konjugezoni” (Turc système de conjugaison/Türk fiil çekimi siste- mi) üzerine çalışmakta idim. Oturduğumuz yemek salonun- da elektrikle iner kalkar bir siyah tahta vardı. Onun üzerinde Türk, Grek, Latin, Sanskirt’te “cevherî fi- il (‘imek’ mastarından türetilen var- lık fiili) ve kökleri” üzerinde para- » Yandaş değilsen vay haline! Güneş-Dil Teorisi’ni “sapıklıktan başka bir şey değildir” sözleriyle tanımlayan Dilemre, bu tutumundan dolayı Atatürk’ten üstü kapalı fakat oldukça sert tepkiler almıştı. Saim Ali Dilemre (solda) ve hatıratının orijinalinden bir sayfa (üstte). digmalar (örneklemeler) yaptım. muş. Kovulduk. Gece yarısı döner- uzaklaştırıyor. “Bunu İsmet Paşa’ya Üstüm başım tebeşir içinde kaldı. ken otomobilde Ali Fuad Cebesoy; şimdi götür!” dedi. Yaverbaşı da gö- Sofrada sekiz-on kişi takdirle takip türdü. Götürdü mü, götürmedi mi ediyordu. “Nene lazım be hoca?!.. Niçin öte- diye telefonu açtı. Gece yarısı adam- kiler gibi sen de Güneş-Dil şöyledir, cağızı uyandırdı. Paşa’nın sesiyle Sevgili Atatürk, birdenbire “Otur böyledir (diye) birkaç martaval ha- “İnşaallah yarın emriniz ifa edile- yerine!” dedi. zırlayıp cebinde taşımazsın!..” dedi cektir (yerine getirilecektir)” cevabı- durdu. nı aldı ve hepimizi kovdu. Açtı ağzını, yumdu gözünü. “Bu saçmasapan delilikler...” diye baş- Hele bir başka gece, Çankaya’da Ertesi gün Meclis’te bu Şemsed- ladı. Beni rezil etti. Meğer benden beni iki üniversiteden çıkarttı attı. din Günaltay şuna buna “Saim’i “Güneş-Dil” üzerine laf bekliyor- Yanında (bulunan) Afet Hanım’a bir kovdu, üniversiteden tard etti...” di- tezkire dikte ettirmek istedi. Maarif ye musibet kargalığına başladı. Ku- Vekiline (Milli Eğitim Bakanına) ve lağım ile duydum. Ben de sersem İsmet Paşa’ya gidecek. Kadın “Ben sersem dolaştım durdum. yazmam!” dedi. Celal’i çağırttı. O yazdı. Beni tedrisattan (öğretimden) Fakat, sarhoşluğu gidince akşa- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 73
Kocasının hastalığı, nafaka verme- İslamiyette evlilik ve boşanmak Erkek, bir seyahate çıkmadan ev- mesi, terk etmesi veya kaybolması, kolay olduğu için zina ve benzeri vel zevcesinin nafakası için kefil kötü muamele yapması gibi sebep- suçlara fazla rastlanmaz. Bu suçla- göstermek zorundadır. Hatta izin lerle kadın mahkemeden tefrik iste- rın cezaları da çok ağırdır. almadan zevcesini ikamet ettiği şe- yebilir. Erkeğin eşine küsmesi bile hirden uzağa götüremez. bir kötü muamele sayılmaktadır. Evlenen kadın, evliliğin kendi- Mahkeme, zevceyi zevcinden ayı- sine getirebileceği dezavantajları Kur’an kocayı ailenin reisi ilan rır zira Kur’an, evliliğin gerekleri- bertaraf etmek için kocadan mehr eder. Nitekim her müessesenin ni yerine getiren kadını incitmeyi adıyla bir para alır. Evlilik sona er- bir lideri vardır. Ama kadın erke- bile yasaklar. diğinde tekrar evleninceye kadar ğin kölesi değildir. Evlilik, karşılık- bu parayla geçimini sağlayabilir. lı eşit hak ve mükellefiyetlerle iki insanın bir araya gelmesi demek- tir. Bir kadın zengin de olsa, evlen- diğinde geçimini kocası sağlamak mecburiyetindedir. Hatta zengin kız, fakir erkekle evlense, erkek sonradan zengin olsa, geçmiş sene- lerin nafakasındaki farkı zevcesine öder. Erkek, baba evinde hizmetçi bulunan ve ev işi yapmayan bir ka- dınla evlenmişse ondan ev işi bek- leyemez ve hizmetçi tutmak mec- buriyetinde kalır. Kur’an kadına miras hakkı ta- nımış, mirasta hususî hallere gö- re miras hissesi bazen erkeklerle aynı, bazen fazla ve bazen daha az olabilir. İngiltere’de sadece kız ço- cuğu olan adamın mirası, 1938’e kadar en yakın erkek akrabasına geçerdi. Kur’an’ın getirdiği sistem, dünyada büyük bir inkılâptır. Bu sistemin canlı numunesi Hz. Pey- gamber olmuştur. Kendi ailesine muamelesi ideal bir manzaradır. Vefatından önceki son hutbesinde, “Kadınlar size Allah’ın emanetidir. Kim zevcesini döverse ahirette da- vacı olurum” demiştir. » Osmanlı’nın tesettür mozaiği Osmanlı toplumunda kadınlar yaşadıkları beldenin şartlarına uygun biçimde örtünüyorlardı. Mesela Erzurumlu kadınlar ehram, Egeli kadınlar şalvar giyerdi. Levnî’nin minyatüründe Bursalı bir kadın yaşmak ve feracesiyle. 72 DERİN TARİH / 2016 MART
Özel Dosya » Kalıcı hasenat İstanbul’dan Kudüs’e kadar onlarca hayır müessesesine imza atan Hürrem Sultan’ın vakfiyesinin ilk sayfaları. Kadınlar ilimle uğraşabilir olur. Çünkü istenildiği zaman şa- Osmanlılarda sıbyan mekteple- hitlik yapmak dinî ve hukukî bir rine erkek ve kız çocukları devam Kadın sosyal mevkiine hürme- vecibedir. Bunun bir sebebi de o za- eder; sınıfta birbirlerinden ayrı da ten, icap ettiğinde mahkemeye çağ- manlar İslam cemiyetinde kadın- otursalar aynı hocadan aynı dersi rılmaz; hâkim veya vekili, evine gi- larla erkeklerin birbirinden ayrı alırlardı. Zenginlerin haremi, kız- derek iki şahit huzurunda ifadesini mekânlarda yaşamasında aramalı- lar için adeta bir “leydi mektebi” alırdı. Umumi yerlerde bir kadınla dır. Bir kadının, erkekler arasında hüviyetindedir. Burada edep, terbi- konuşmak mecburiyetinde kalan cereyan eden hukukî muameleler ye, güzel konuşma, dikiş-nakış gibi bir yabancı erkek, kadının yüzüne ve hâdiselerden haberdar olması kadınlarda aranan meziyetlerden bakmaz, yere bakarak konuşurdu. beklenmez. İki kadın şahit varsa o başka, okuma, yazma, hesap, edebi- Kadınlar umumiyetle çarşıya git- hâdise umumi bir yerde cereyan et- yat, tarih gibi zarurî bilgiler de öğ- mez; ihtiyaçları kocaları veya hiz- miş demektir. retilir. Bilhassa padişah, şehzade ve metçileri tarafından alternatifli sultan hanımların sarayları bu hu- olarak kendilerine getirilir, beğen- Kadınların ilimle uğraşmasına susta eşsizdir. Buradan yetişen sa- diklerini alırlardı. engel yoktur. Tarihte dinî ve beşerî raylı hanımlar cemiyet içinde par- ilimlerde söz sahibi olan kadınla- makla gösterilir. Bir kadının şahitliği, ancak ken- ra çok rastlanır. Hz. Peygamber’in disini teyid eden bir başka kadının sözlerini en çok nakledenlerin ba- Tanzimat’tan sonra kadınların beyanıyla uyuşması hâlinde mak- şında bir kadın gelir: Zevcesi Hz. da erkeklere karışmadan ilim tah- bul olur. Böylece kadınlar, külfet- Ayşe (ra). sil edeceği modern mektepler ku- li bir iş olan şahitlikten korunmuş rulmuştur. Bilhassa halkın eğiti- mine çok ehemmiyet veren Sultan II. Abdülhamid’den itibaren kızlar için orta, lise, sanat ve yüksek tah- sil mektepleri açılmış; burada di- nin icaplarına uygun şekilde kızlar ve erkekler tamamen ayrı binalar- da ders görmüşlerdir. Aynı binada ise farklı sınıflarda ve derse giriş ve çıkış saatleri ayrı ayarlanmıştır. Fizikî özellikleri sebebiyle kadı- nın dinî mükellefiyetleri daha ha- fiftir. Cuma namazı ve askerlikle mükellef değildir. Fakir akrabasına nafaka verirken, erkek kardeşinin yarısı kadar katılır. Bir kadını öldüren, bir erkeği öl- dürmüş gibi cezalandırılır. Ama bazı suçları işlediği zaman erkek- lerden daha hafif ceza alır. Ka- 2016 MART / DERİN TARİH 73
dın kolektif ceza tazminatına katıl- “BOŞ OL” DEMEK olarak gönderilirken, anneleri de maz. Zina eden erkek de kadın da KOLAY MI? yanındadır. Tahta çıkınca da valide cezalandırılır. Cumhuriyet devri sultan olur. Osmanlı tarihinde ni- ceza hukuku ise zina suçunda ka- Sebepsiz yere zevcesini boşa- ce sıkıntılı zamanlarda Turhan Sul- dın ile erkek arasında eşitlik gözet- mak günahtır. Meşru bir boşama tan gibi valide sultanların dirayeti memiş, erkeği kayırmıştır. için, kadının muayyen hâlinden ile devlet ve millet uçurumun ke- temizlenip, kendisiyle temasta narından dönmüştür. Erkekler gibi hür kadınların da bulunmadığı bir zamanda bir defa belli kişilere karşı vücudunun belli boşama beyanında bulunmak gere- Padişah zevceleri de üstün mezi- yerlerini örtmesi emrolunmuştur. kir. Bu zamanı gözetmeyen veya yetleriyle görenleri kendisine hay- Kadınlar, yüz ve elleri dışındaki bir defada üç kez boşayan erkek ran bırakan şahsiyetlerdir. İçli şiir- bütün vücudunu yabancı erkeklere günahkâr olur. Zamanımızda bazı- leriyle de bilinen Hürrem Sultan, gösteremez. Ancak İslamiyet belli larınca karikatürize edildiği gibi her zevci Kanuni Sultan Süleyman’ın bir örtü şekli emretmemiş; bu işi istediğinde “Boş ol!” deyip kadını en büyük yardımcısıydı. Sefer za- örfe bırakmıştır. Osmanlı beldele- kapıya atmak diye bir şey mevzu- manlarında mektuplar yazarak rinde kadınlar çeşitli şekillerde di- bahis değildir. Boşama beyanından payitahtın hâli hakkında havadis- nin tesettür emrini yerine getirir- sonra kadın kocasının evinde üç lerdi. İstanbul ve çevresinde ferace ay kadar iddet bekler; nafaka alır, denilen ve bugünkü manto-başör- gerekirse zevcine mirasçı olur. Bu tüsüne benzeyen bir kıyafet tar- zaman içinde pişmanlık doğarsa zı imparatorluğun sonuna kadar evliliği yenileyebilirler. Zaruret cari olmuştur. Suriye valisi Subhi olmadan boşayarak evini barkını, Paşa’nın ailesinin görüp tercih et- yuvasını yıkmak; huzuru, saadeti tiği çarşaf İstanbul’da rağbet gör- kaçırmak; boşadığı kadına mehrini memişken, 1912’den sonra Balkan ve iddet nafakasını ödemek bir er- muhacirleri vasıtasıyla âdet olmuş; kek için kolay şey değildir. Zevcesini ucuzluğu ve pratikliği sebebiyle İs- boşayan erkeğe kimse kız vermez. tanbul’da da tutulmuştur. Osmanlı kadınları Erzurum’da ehram, Kon- lanmış sayılır. Osmanlı padişahla- ya’da şalvar, Rize’de peştemal ile ör- rının anneleri umumiyetle birer tünmüşlerdi. ümmü veleddir. İsimsiz kahramanlar Kadınların amme hizmetlerine girmesine bir engel yoktur. Osman- Her Osmanlı evinde kadınların lılarda resmî mezhep olan Hanefî- yaşadığı ve yabancı erkeklerin gi- liğe göre kadın şahitlik yapabildi- remediği harem adında bir mekân ği her davada teorik olarak kadı da bulunur. Erkek misafirler ise selam- olabilir. Ancak Kur’an, getirdiği ör- lık denilen yerde ağırlanır. Akşam tünme ve erkeklerle bir arada bu- olunca evin erkeği hareme geçer. lunmama mecburiyeti sebebiyle pratikte buna pek rastlanmaz. Bu- Cariyelerin örtünme mecburi- nunla beraber İslam tarihinde er- yetleri yoktur. Cariye, harpte esir kek siyasî şahsiyetlerin yanında alınmış köle kadın demektir. Bun- nice isimli veya isimsiz kadın kah- lar bir evlatlık gibi efendisinin ramanlar vardır. evinde ev işleriyle meşgul olur; umumiyetle de birkaç sene son- İslamiyet bilhassa annelere hür- ra azatlanarak biriyle evlendirilir. met ve itaati emreder, “Cennet an- Efendinin beğenip evlendiği cari- nelerin ayağı altındadır” hadisinde yesi de olabilir. Eğer cariye çocuk olduğu gibi. Bu sebeple Osmanlı- doğurursa çocuk hür olduğu gibi, larda “first lady” mevkiinde padi- annenin de statüsü değişir. Ümmü şahın zevcesi değil, annesi bulu- veled, yani çocuk annesi olur. Efen- nur ki, dünyanın hiçbir yerinde di vefat edince kendiliğinden azat- karşılaşılmayan bir husustur. Şeh- zadeler genç yaşta bir sancağa bey 74 DERİN TARİH / 2016 MART
Özel Dosya » Omuzlarda taşınıyorlar İslam inancı kadınlara büyük değer vermiş, incitilmemeleri için erkeklere büyük mesuliyet yüklenmiştir. Osmanlı’da bir düğün alayını tasvir eden bu gravür kadına itibarın güzel bir örneği (Bernart Picart). ler verirdi. Alman İmparatoru’nun 1. Cihan Harbi Osmanlı cemiye- ve mecmuaların sayısı Meşrutiyet Sultan Hamid’i ziyaretinde İmpa- tini alt üst etmiştir. Genç nüfusun devrinde çok artmış; muhtevası ise ratoriçe de haremi ziyaret etmiş; cepheye sürülmesi sebebiyle tarih- değişmeye başlamıştır. 1917’de Hu- Fransızcayı su gibi konuşan harem te ilk defa bazı işler mecburen ka- kuk-ı Aile Kararnamesi adıyla ka- hanımlarının zarafeti ve kültürü dınlar tarafından yürütülmüştür. dını daha fazla koruma iddiasında karşısında hayret ve hayranlığını Bu da kadının sosyal hayata daha bir aile kanunu yapılmış, Cumhuri- saklayamamıştır. çok karışması neticesini doğur- yet inkılâbı ise bambaşka bir kadın muştur. Bitmek bilmeyen savaşlar, tipi ve cemiyet nizamı meydana ge- Bu hanımlar bir yandan divan genç kadınları dul, küçük çocuk- tirmeyi hedeflemiştir. meydana getirecek şiirler teren- ları yetim bırakmıştır. Öte yandan nüm ederken, öte yandan hayır ve Avrupa ile temasın da neticesi ola- Ekrem Buğra Ekinci hasenatıyla imparatorluk ülkesini rak feminist cereyanlar Osmanlı Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Hukuk donatmayı bilmişlerdir. Osmanlı ülkesinde tesir icra etmiştir. Fakültesi Öğretim Üyesi. ülkesinde bir belde yoktur ki, bir hanımın adını taşıyan cami, mek- Sultan Hamid devrinden be- tep ve imarete rastlanmasın. ri çıkan kadınlara mahsus gazete 2016 MART / DERİN TARİH 75
NİZAMNÂMELERDEKİ SANAL KADINLARDAN İTTİHAD VE TERAKKİ KADIN ŞUBESİNE JÖN TÜRKLÜK VE “KADIN” görünürlüğü uzun süre son derece sı- bulunmuştur.4 Mısırlı prenses bunun nırlı olmuştu. Örneğin, aynı dönem- dışında örgütün bâzı yayınlarının da de faaliyet gösteren Daşnaktsutyun basım masraflarını karşılamıştır.5 ile bir karşılaştırma yapacak olursak, Sarayı andıran malikanesinde Mı- Jön Türklük, Ermeni İhtilâlci Federas- sır’ın ilk entelektüel salonunu açan yonu’nun bizzat kuruluşunda rol oy- Nazlı Hanım geniş çevresi olan ve ka- nayan Natalya ve Satenik Matinyan, dın yardım derneklerinin faaliyetlerine Osmanlı Bankası baskınının organi- de katılan bir şahsiyetti.6 Ancak kendi- zasyonunda aktif görev alan İshuki sini bir “kadın hareketi” temsilcisi ya Tiryakyan, Sultan II. Abdülhamid’e da siyasete aktif biçimde katılan bir bombalı suikast girişimine katılan figür olarak görmek mümkün değildir. TARİHÇİ GÖZÜYLE Rubina Areşyan ya da örgütün Van Benzer şekilde cemiyet üyeliğinin sem- M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU teşkilâtınının liderlerinden Hamaspur bolik olduğunu ve kendisinin bilhassa » Prof. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Mirzoyan benzeri kadın figürlere sahip 1897 sonrasında örgütle ciddi bir ilişki- Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. [email protected] olmamıştı. sinden bahsedebilmenin zor olduğunu J ön Türk hareketinin önemli özel- Jön Türklüğün Avrupa’daki örgüt- vurgulamak gereklidir. liklerinden biri de “kadın”ın 1889 ilâ 1908 yılları arasında yaşanan bu sü- lenmesi ile İttihad ve Terakki Cemi- Jön Türlük hareketinin arka pla- reçte çok az görünürlüğe sahip olması- dır. Jön Türklüğün en önemli örgütü yeti’nin erken dönem faaliyetlerinde nında varolan ikinci kadın ise hare- olan Osmanlı İttihad ve Terakki Ce- miyeti’nin 1895’te neşrolunan nizam- böylesi roller oynamamakla ketin liderlerinden Ahmed nâmesinin 1. maddesi “kadın ve erkek bilcümle Osmanlılardan mürekkeb” birlikte harekete katkı- Rıza Bey’in Sorbonne bir örgütün teşekkül ettiğini vurgula- mıştı. Yeniden örgütlenme sonrasında lar sağlayan iki kadın Üniversitesi’ne devam faaliyete geçen Osmanlı Terakki ve İt- tihad Cemiyeti’nin 1906 yılında ka- ön plana çıkmaktadır. eden kız kardeşi Selma bul edilen Nizamnâme-i Esasîsi’nin 6. maddesi de benzer şekilde “bilâ tefrik-i Yeni Osmanlıların Rıza olmuştur. Sel- cins ü mezheb, kadın ve erkek bilcüm- le Osmanlılar Cemiyete âzâ olabilirler” hâmisi Mustafa ma Hanım değişik hükmünü taşıyordu. Fâzıl Paşa’nın faaliyetlere destek Dönemin şartları çerçevesinde li- beral olarak yorumlanabilecek bu kızı Nazlı Hanım vermiş, Balkan yaklaşıma karşılık örgütte “kadın”ın bunlardan birin- siyaseti konusun- cisidir. Nazlı Ha- daki yazıları ile ön nım, 1896’da İttihad plana çıkan Fransız ve Terakki Cemiyeti milletvekili Joseph Paris merkezini ziyaret Reinach benzeri siya- etmiş1 ve 6/17 numa- setçilere gönderdiği mek- rası verilerek bu şubeye » Osmanlı İttihad tuplarla harekete katkıda üye yapılmıştır.2 Elimizdeki bulunmuştur.7 Selma Rıza vesikalar kendisinin İttihad ve Terakki Cemiyeti aynı zamanda uluslararası ve Terakki Cemiyeti’nin ilk Paris Şubesi’nin 17 kadın hareketi içinde aktif numaralı âzâsı Nazlı Hanım (1853-1913) kadın üyesi olduğunu ortaya bir şahsiyetti,8 buna karşı- koymaktadır. Nazlı Hanım, lık kendisinin Jön Türklük cemiyet organlarında Sulta- içindeki mevki‘i fazlasıyla na hitaben yayınlanan mektuplar kale- sıradandı. me almış3 ve örgüte nakdî yardımlarda Bunun yanı sıra gerek Meşveret, 76 DERİN TARİH / 2016 MART
Mizan, Kanun-i Esasî, Osmanlı, Şû- » Dolmabahçe Camii civarında yürüyen çocuklar ve kadınlar (Fausto Zonaro). ra-yı Ümmet ve Mechveret Supplément Français benzeri İttihad ve Terakki bilecek bu iki gelişme gerçekte “kadın” şımı dile getiriyordu. Benzer şekilde Cemiyeti organları; gerekse Jön Türk- konusunda Jön Türklük ve İttihadçılık bir yandan kadınların eğitimini teşvik ler tarafından yayınlanan çok sayıda içinde varolan iki zıt yaklaşımı yansı- eden, onların toplumdaki rolünün güç- dergide “kadın”lara ilişkin konulara tır. Ahmed Rıza Bey toplumdaki deği- lenmesini isteyen Ahmed Rıza öte yan- değinen yazılar parmakla gösterilecek şik grupların “vazife ve mesuliyet”leri dan da “medeniyet-i hâzıra[nın], ka- derecede azdı.9 konusunda kaleme aldığı dizinin “ka- dının hukukunu tevsi, şekl-i hayatını dın”ın bu alandaki rolünün değerlendi- tebdil” ettiğini “lâkin vücûdunu değiş- Bu genel eğilime ilâveten “kadın rildiği kısmında ılımlı muhafazakâr bir tirmedi”ğini ileri sürerek “kadınlarda hareketi” ve “feminizm” Jön Türk yaklaşımı dile getirmişti. Buna karşılık sevk-i maderânenin hissiyât-ı sâireye mehâfilinde çok daha sınırlı ilgi gör- bir bölümü sansürün getirdiği kısıtla- (annelik içgüdüsünün diğer duyguları- müştür. İctihad mecmuasında Groupe malar çerçevesinde Hanımlara Mahsus na) galib olması”nın “uzv-i rahmin bir Féministe Socialiste’in kurucularından Gazete için yazılar kaleme almış olan netice-i tabiîsi (rahim organının tabii Elizabeth Renaud tarafından kaleme Osmanlı kadın hareketinin önde gelen sonucu)” olduğunu düşünüyordu.13 alınan tanıtıcı bir feminizm yazısının isimlerinin de katıldığı Terakki ve İtti- yayınlanması dışında,10 Paris’den İs- had Cemiyeti Kadın Şubesi bundan ol- Ahmed Rıza Bey’in Jön Türk tanbul’daki gazetelere isimsiz yazılar dukça farklı ve feminist tonlar taşıyan mehâfilinde yaygın ırk kuramları ve gönderen Şerafeddin Mağmumî hare- bir yaklaşımı benimsemiştir. Darwinist tezleri “kadın” konusuna keti tartışmış ve “zükûr ve inâs arasın- uygulayışı da feministlerin hoşuna gi- daki fark sırf teşrihî ve fizyoloji[k] olub Ahmed Rıza Bey’in “Osmanlı Te- decek yorumlar ortaya çıkartmıyordu. sosyolojiye aid ciheti yokdur. Eğer ta- rakki ve İttihad Cemiyeti ma‘rifetiyle” Örneğin kendisine göre geçmişte İslâm bi‘at nisvânı mübâreze-i hayatîyeden yayınlandığı vurgulanan söz konusu dünyasında “muhtelif cinsden dinc ve vareste kıla idi o halde ihtiyacât-ı ha- çalışmasında dile getirilen “kadın ya- ten-dürüs[t] kızlar” olan “genç cariye- yatîyeden de ârî ve beri bulundurması şamak için haricde çalışmağa lüzûm ler” ile “te’ehhül (evlenme)... ıslâh-ı icab eylerdi!” yorumuyla Jön Türklü- görmemeli –erkek kadını beslemeğe ırka fa’ideli” olmuştu.14 Jön Türk lideri ğün fazlasıyla içselleştirdiği Darwinist mecburdur– her devlet ve sa‘adeti ko- bunun yanı sıra kadınların “çalışmağa tezler üzerinden feminizme olumlu bi- casından, oğlundan beklemeli, ancak cebr” edilmesinin “mübâreze-i hayat çimde yaklaşmıştı.11 hîn-i hâcetde kendi sây ü gayretiyle meydanında rekabet” yaratmakla kal- de yaşayabileceğini erkeğe hissetdir- mayarak, “kadını beslemek, korumak Muhafazakâr yaklaşım ve melidir”12 benzeri görüşler şüphesiz, tekellüfâtını” ortadan kaldırdığını, kadın hareketi Osmanlı kadın hareketi mensuplarını bunun ise “kadının nüfûz ve i‘tibârını fazlasıyla sinirlendirecek bir yakla- azalt”tığını savunuyordu.15 “İnkılâb-ı Azîm” öncesinde bu alan- da iki önemli gelişme yaşanmıştır. Bi- rincisi, 1895 yılından beri değişik ara- lıklarla Jön Türk hareketinin liderliğini yapan ve 1905-1906 yeniden örgütlen- mesi sonrasında Terakki ve İttihad Ce- miyeti’nin entelektüel yaklaşımlarının şekillenmesinde önemli rol oynayan Ahmed Rıza Bey’in konu üzerine de- taylı bir çalışma kaleme almasıydı. İkinci gelişme ise Osmanlı Hürriyet ile Terakki ve İttihad Cemiyetleri’nin 1907 yılı Eylül ayında birleşmeleri son- rasında Makedonya’da gerçekleştirilen örgütlenmede kadınların harekete o zamana kadar görülmeyen biçimde ka- tılmaları ve Manyasizâde Refik Bey’in teşviki ile bir “Kadın Şubesi” oluştur- malarıydı. Birbirini destekler olduğu düşünüle- 2016 MART / DERİN TARİH 77
TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU » Ahmed Rıza Bey tarafından »Selma Rıza (1872-1931) kadınlar kolu ile Ermeni kadınlardan kaleme alınan Vazife ve Mes’uliyet oluşan karma heyetinin başında olan serisinin üçüncü cüz’ü olan Kadın Gülistan İsmet hakkında kendisinin Emine Semiye Hanım’ın onu tavsif için risâlesinin kapağı (yanda). verdiği bilgilerle yazılan kısa biyogra- kullandığı “muhlis-i şehîrimiz” ifadesi, fide onun “Cemiyet’in kadınlar şube- “evlâd-ı vatanın muhadderatın kale- Cemiyet adına yayınlanan bir sinde bihakkın temeyyüz” etmesinin, mine ihtiyacı” olduğunu savunan Jön risâlede dile getirilen bu yaklaşım daha sonra Meclis-i Mebusan baş- Türkün bu alandaki rolü hakkında il- şüphesiz, örgüt ileri gelenleri ara- kâtipliği vazifesine getirilen eşi Mus- ginç ipuçları sunmaktadır.17 sında yaygın destek buluyordu. An- tafa Âsım Bey ile Manyasîzâde Refik cak pek çok konuda farklı görüşlere Bey’in “irşâdı” neticesinde gerçekleşti- Benzer şekilde Emine Semiye Ha- mensup bireyleri barındıran Terak- ği belirtilmiştir.16 Mustafa Âsım Bey’in nım’ın “mehd-i zuhur-i hürriyet olan ki ve İttihad Cemiyeti içinde bunun katkıları hakkında detaylı bilgi mevcut Selânik’in yetişdirdiği meşâhîr-i üm- karşıtı tezleri dile getirenler de var- değilse de Manyasîzâde Refik’i ihtilâl met içinde Cavid Bey ve emsâli gibi dı. Örgütün ilk kadın yapılanması sonrasında ziyaret eden ve Cemiyet’in feministlerin görülmesi”ne yaptığı atıf, olan şubesi de böylesi yaklaşımların şüphesiz daha sonra Kadın dergisine ürünü olmuştur. de katkılarda bulunacak olan gelece- ğin Maliye Nâzırının katkılarına işaret Kadın şubesi hakkında bildikleri- etmektedir.18 Ahmed Cevdet Paşa’nın miz, ihtilâl sonrasında değişik gazete, dergi ve derlemelerde yayınlanan yazı- kızı Emine Semiye de Mehmed Ca- lar, Emine Semiye Hanım’ın, Mustafa vid Bey’i “kadınların hâmisi” ola- Ünsür’ün lisans tezi ile Şefika Kur- rak tavsif etmektedir.19 naz’ın biyografik çalışmasında tahlil Terakki ve İttihad Cemiyeti’nin olunan Hürriyet Kokuları isimli ba- nizamnâme ve diğer örgütlenme sılmamış derlemesi ile bu yapılanma- vesikalarında atıfta bulunulmayan nın önde gelen isimlerinden Gülistan Kadın Şubesi, büyük ihtimâlle ha- İsmet Hanım’ın Sırp feminist yazar rekete değişik katkılarda bulunan Jelena Dimitrijević’e 1908 yılı Ağustos ayında verdiği mülâkattır. ve büyük çoğunluğu cemiyet men- subu subayların eş ve akrabası, bir bölümü de üye olarak kaydolunmuş kadınların ihtilâlden kısa süre önce gayrıresmî biçimde teşkilâtlandırıl- ması ile oluşmuştur.20 Batı yayın or- ganlarında neşrolunarak kadınların fiilen ihtilâle iştirak ederek önemli roller oynadığını iddia eden yazılar şüphesiz abartılıdır.21 Buna karşılık uzun yıllar Nazlı Hanım’ın bağışları ile Selma Rıza’nın şahsî girişimleri dışında sadece örgüt nizamnâmelerinde varolan “kadın” ar- tık Jön Türklük ile İttihad ve Terakki içinde görünür hale gelmişti. Ancak bu yapılanmaya katılım alanında veri- len yüksek rakamlara ve II. Abdülha- mid’in kızlarından birisinin dahi Jön Türklüğe eğilim duyduğu yolundaki iddialara ihtiyatla yaklaşılmalıdır.22 Üsküdar Amerikan Kız Koleji me- zunu olan Gülistan İsmet, Cemiyet’in Reval mülâkatı sonrasında İngiliz ve Amerikan yayın organlarına gönderil- mek üzere hazırladığı yazı ve beyannâ- 78 DERİN TARİH / 2016 MART
meleri İngilizceye tercüme etmiştir.23 » Dimitrijević’in mülâkatından bir bölüm Gülistan İsmet, ihtilâlden hemen sonra Jelena Dimitrijević’e verdiği mülâkat- âzâmının indinde dahi ma‘tte’essüf sınırlı da olsa katılımda bulunduğu ve ta “sadece âzâ olarak değil, ama sek- dinî bir mes’ele gibi addolunuyor” eleş- şube oluşturmaya muvaffak oldukları reter ve mütercim olarak da” faaliyet tirisini dile getirerek bu akımı savun- bir yapıya dönüşmüştü. Ancak ciddi gösterdiğini, bunun yanı sıra cemiyet duğunda şüphesiz İttihad ve Terakki bir planlama yapılmadan oluşturulan tarafından kullanılmak üzere “yabancı içindeki kadın hakları taraftarı ancak kadın şubesi, İttihad ve Terakki lider- dilde yayınlardan da tercümeler yaptı- feminizme karşı ılımlı muhafazakâr liğine önemli katkılar sunabilecek bir ğını” belirtmiştir.24 yaklaşıma ters düşüyordu.28 toplumsal grubun aynı zamanda ciddi siyasî riskleri de beraberinde getirebi- Gülistan İsmet, Dimitrijević’in ör- Örgüt üyesi sıfatıyla hareket eden leceğini göstermişti. gütteki diğer kadınlar ile ilgili sorusu- kadınların bâzılarının siyaset alanında nu cevaplarken de Terakki ve İttihad da Cemiyetin radikal bulduğu yakla- Kadınların 1908 sonrasında açığa Cemiyeti üyesi kadınların siyah elbise şımlar sergilediği ortadadır. Örneğin çıkan aktivizmi İttihad ve Terakki için giydikleri yolunda bir Sırp gazetesinde İttihad ve Terakki, ihtilâl sonrasında değerlendirilmesi gerekli bir potansiyel ortaya atılan iddiaların yanlış olduğu- istemeden de olsa, II. Abdülhamid’i olarak mütalâa olunuyordu. Örneğin nu vurgulamış, bazı üyelerin 20 yıldır tahtta tutma siyaseti benimseyerek Selânik’te Kadın dergisini neşreden faaliyet gösterdiklerini, kendisi ve ya- aksine beyânatlardan kaçınılmasını ve çoğu cemiyetin kadın şubesinde kın arkadaşlarının ise üç senedir çalış- üyelerinden talep ederken, Gülistan çalışan kadınların kendilerine, “isabet tıklarını söylemiştir.25 İsmet’in Dimitrijević’e, “Sultan Ab- eden vazife-i esasîyeyi ifâ için Hareket dülaziz’in oğlu Mecid Efendi’yi sultan Ordusu’nun bir köşesine sokulması” Osmanlı kadın hareketinin olarak görmek istedikleri”29 türünden İttihadçıları fazlasıyla memnun edi- ikilemi açıklamalar yapmasından herhalde yordu.31 Buna karşılık aynı aktiviz- fazlasıyla rahatsız olmuştur. min, Müslüman kadınların Meclis-i Bu iddiaların abartılı olduğu, Terak- Mebusan’ın açılışını izlemelerine izin ki ve İttihad Cemiyeti kadın şubesinin Benzer şekilde Emine Semiye Ha- verilmemesi durumunda “İngiliz par- ihtilâlin kısa süre öncesinde gayrıresmî nım’ın “İttihad ve Terakki Kadın Şu- lamentosu önünde İngiliz kadınlarının biçimde kurulduğu, mevcut kaynak besi adına” dile getirdiği ve yabancı yaptığı gibi nümâyişler icra etme” teh- ve vesikalar tarafından ortaya konul- basında da zikredilen, “İslâm tarafın- didini savurması32 Cemiyet için siyasî maktadır. Gülistan İsmet zikredilen dan emredilen örtünmenin” Osmanlı sakıncalar doğurabilecek bir yaklaşım mülâkatında evinde gizli toplantılar kadınlarının giydiği “tuhaf kıyafetler”- olarak görülüyordu. yapılabilmek için hizmetçi tutmadığını le ilişkisi olmadığı yolundaki ifadeleri,30 belirterek örgütteki mevki‘inin de öne- örgütü muhafazakârlar nezdinde zor Osmanlı kadın hareketinin II. Meş- mini belirtmek istemiştir.26 Kendisinin duruma sokabilecek içeriği haizdi. rutiyet Dönemi’ndeki gelişimini de bu anlatımı doğru olabilirse de Cemiyetin ikilemden fazlasıyla etkilenmiştir. Bu faaliyeti ve ihtilâl organizasyonu sıra- Jön Türklük, süreç içerisinde, ka- dönemde İttihad ve Terakki içinde sında kadınların karar alma sürecinde dının nizamnâmelerde sanal olarak “kadın hakları”nı savunan ancak etkili olabildiğini gösteren vesikalar varolduğu bir hareketten kadınların mevcut değildir. Kadınların örgüte hiz- meti yabancı dilde, bilhassa İngilizceye tercüme yapma ve Emine Semiye Ha- nım örneğinde olduğu gibi gizli mesaj ve mektup taşıma ile sınırlı kalmıştır.27 Cemiyet, ihtilâl sonrasında yasal bi- çimde örgütlendiğinde de teşkilâtında kadınların temsilini artırmayı hedefle- yen bir yaklaşımı benimsememiştir. Osmanlı kadın hareketi içinden ge- lenler açısından bunun hayâl kırıcı ol- duğu ortadadır. Örneğin Cemiyet adı- na açıklamada bulunan Emine Semiye Hanım “feminizm yalnız erkeklerimizin değil cahil kadınlarınımızdan kısm-ı 2016 MART / DERİN TARİH 79
TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU ılımlı muhafazakâr tonu ağır basan seferberliklere dönüştür- feminist hareketi bastır- görüş egemenliğini sürdürmüştür. meye ve bilhassa savaş mak benzeri bir yakla- “İnkılâb-ı Azîm” sonrasında bil- hassa pâyitahtta kadınların toplumsal dönemlerinde ondan şımı benimsememiş- alanlardaki görünürlüğünün artması- na gösterilerek fiili boyuta taşınan istifade etmeye de tir. tepkiler, hürriyet kahramanı Ahmed Niyazi Bey’in kadın hakları konusun- çalışmıştır. II. Meşrutiyet da Selma Rıza’ya getirdiği şiddetli eleştiriler33 ve 31 Mart Vak‘ası örgüt Bunun yanı Dönemi bütün içinde feminist görüşlere yakın duran- lardan ziyade çoğunlukta olan ılımlı sıra feminist eği- entelektüel hare- muhafazakârların görüşlerinin revaç bulmasına neden olmuştur.34 limli kadın ha- ketler gibi kadın Bunun neticesinde İttihad ve Te- reketi de Osmanlı hareketi ve femi- rakki kadın aktivizminden örgüt amaçları çerçevesinde yararlanma- Müdafaa-i Hukuk-i nizmin de geliştiği yı temel siyaseti haline getirmiştir. Onun himâyesinde kurulan “Teâli-i Nisvân Cemiyeti ve ve farklı yaklaşımları Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti” benzeri örgütler bu amaçla örgütlen- yayın organı Kadınlar tartıştığı bir zaman di- mişlerdir. Benzer şekilde İttihad ve Terakki, perde arkasından idare ettiği Dünyası dergisi etrafında limi olmuştur. 1. Dünya “Osmanlı Kadınları Çalıştırma Ce- miyet-i İslâmiyesi” benzeri örgütlen- örgütlenmiş, dergi 1. Dün- » 1908 yılı Ağustos Savaşı’na giriş sonrasında melerle söz konusu aktivizmi ulusal ya Savaşı sırasında yayınına görülen durgunluğa karşı- ara verinceye kadar sesini ayında Gülistan lık, 1918 sonrasında yeniden güçlü biçimde duyurmaya İsmet ile Selânik’te canlanan kadın hareketi Er- muvaffak olmanın yanı sıra ken Cumhuriyet rejimine bu Mütareke Dönemi koşulla- mülâkat yapan alanda önemli bir birikim rında da faaliyetini sürdür- Sırp feminist devretmiştir. Ancak diğer yazar Jelena J. Dimitrijević (1862-1945). müştür.35 alanlarda olduğu gibi “ka- Kadın aktivizminden farklı biçim- dın aktivizmi”ni de tamamen kontrol de yararlanmaya çalışan İttihad ve altına alma ve rejim ideolojisinin sınır- Terakki Cemiyeti, lideri en önemli ları dışında tartışmayı yasaklama yak- muhaliflerinden birinin eşi olan Ul- laşımı bu alanda uzun bir parantezin viye Mevlân (Civelek) önderliğindeki açılmasına neden olacaktır. Dipnotlar 2: “Feminizm bizde hüsn-i kabûl bulmasın. . . Feminizm bir 24Jelena Dimitrijević, Pisma iz Soluna (Loznica: Karpos, 1Fuad, “La visite de S.A. La Princesse Nazli au Comité,” terakki-i maddî-i müfritin veled-i gayr-ı meşru‘udur.” İcti- 2008), s. 40. Dimitrijević’in mektupları önce Srpski Mechveret Supplément Français, no. 20 (1 Ekim 1896), had dergisi kadın sorunlarına gösterdiği ilgi çerçevesinde književni glasnik’ de yayınlanmış, 1918 yılında ise Saray- pp. 1-2. 1 ilâ 8 sayıları arasında Henri Marion’un Psychologie de bosna’da kitap olarak neşredilmiştir. Makalemizde verilen 2AQSh (Tiranë), Fondi. I. Temo, 19/57//1-33-8/209. la femme kitabının bölümlerinden derlemeler de yayın- alıntılar kitabın Vladimir Bošković tarafından 2008 yılında 3“Prenses Nazlı Hanımefendi Tarafından Sultan Abdülha- lamıştır. Bkz. Marion, “Ruh-i Nisâ,” ter. A[bdurrahman] yayına hazırlanan Sırpça-Yunanca baskısındandır. mid’e Mektub,” Meşveret, no. 22 (8 Teşrin-i sânî 1896), s. 2. Bedirhan, İctihad, no. 1 (1 Eylül 1904), ss. 11 ff. 25Ibid. 4“Ahmet Rıza Bey’in Hatıraları (2),” Cumhuriyet, 27 Ocak 11Şerafeddin Mağmumî, Paris’ den Yazdıklarım (Kahire: 26 A.g.e., s. 41. 1950. Matbaa-i Kibare, 1911), s. 17. 27 Mübahat S. Kütükoğlu, “Cevdet Paşa ve Âile İçi 5“Devletlû, İsmetlû Prenses Hazretleri,” Guillaume Tell 12Ahmed Rıza, Vazife ve Mes’uliyet: Üçüncü Cüz: Kadın Münasebetleri,” Ahmed Cevdet Paşa Semineri (İstanbul: (Kahire: A. Costagliola, 1314), ss. [i-ii]. (Paris: 1324), s. 17. Tarih Araştırma Merkezi, 1986), s. 220. 6Huda Shaarawi, Harem Years: The Memoirs of an Egyp- 13A.g. e., s. 36. 28İkdam, 29 Ağustos 1908. tian Feminist, 1879-1924, ter. Margot Badran (New York: 14 A.g. e., s. 5. Benzer bir tezi Abdullah Cevdet de ileri 29Dimitrijević, Pisma iz Soluna, s. 41. The Feminist Press, 1987), pp. 94-96. Nazlı Hanım, Sa‘ad sürmüştür: “Ribot, Spencer ve Darwin’in . . . eserleri 30Felice de Chaurand de St-Eustache, “L’esercito nel Zaglul Paşa ile olan yakın ilişkisine karşılık İngiltere hayranı rehberliğinde . . . annelerin üstün tesirini anlamakta Movimento costituzionale della Turchia,” Rivista d’Italia, üst sınıf üyelerinin önde gelen temsilcilerinden birisi idi. gecikmeyiz.” Ab[dullah] Djevdet, “Mme. O[lga] de Lebe- 11/2-10 (Ekim 1908), s. 526. Trevor Mostyn, Egypt’s Belle Epoque: Cairo and the Age of deff,” Olga de Lebedeff, De l’émancipation de la femme 31“Cavide Peyker Hanım Efendi’ye,” Kadın, 27 [17 Mayıs the Hedonists (Londra: Tauris, 2007), ss. 129-31. Musulmane (Kahire: Idjtihad, 1906), ss. vi-vii. 1909], s. 2. 7Örneğin, Selma Rıza’nın Joseph Reinach’a gönderdiği 15Ahmed Rıza, Kadın, s. 40. 32Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi (İstanbul: Timaş Paris, 27 Kasım 1903 tarihli mektup. Bibliothèque 16 M. H., “Gülistan İsmet Hanım Efendi,” Nevsâl-i Millî, ed. Yayınları, 1994), ss. 74-75. nationale (Paris), MSS. Occ. Correspondence de Joseph T. Z. (İstanbul: Artin Asadoryan, 1330 [1914]), s. 420. 33“Bununla beraber nisvân . . . cinsiyetce daha dûn bir Reinach, 39, ff. 247-48. 17Şefika Kurnaz, Osmanlı Kadın Hareketinde Bir Öncü: evsâf ü iktidara malikdir . . . Hiçbir vakt de bir kadın bir 8Selma Rıza, 1900 yılında uluslararası kadın kongresinde Emine Semiye, Hayatı, Eserleri, Fikirleri (İstanbul: Timaş erkeğe kâfi gelemez. Bu meydandadır . . . Bu hakikat yaptığı “La Condition légale des femmes turques” başlıklı Yayınları, 2008), s. 158. . . . ta‘addüd-i zevcâtı kabûl etmemiş olan memâlik-i konuşmada Türk kadınlarının gerçekte İslâm dininden 18Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyet-i Aliyyesi Kadın ecnebiyedeki fuhuşhânelerin, vücûd-i beşeri rahnedâr kaynaklanmayan ama gelenekler ve ahklâk anlayışı Şu῾besi Nâmına Emine Seniye, “İsmet Hakkı Hanımefen- eden emrâz-ı ictima‘iyenin kesretiyle de vâsıl-ı mertebe-i nedeniyle kanunlara giren hükümler nedeniyle yaşadığı di’yle Bir Hasbihâl,” İkdam, 29 Ağustos 1908. bedahât olmuşdur.” “Kahraman-ı Hürriyet ve Fazilet Niyazi zorlukları vurgulamış ve uluslararası kadın hareketinin 19Kurnaz, a.g.e. 167. Bey Efendi Tarafından Risâlemize İhdâ Buyurulmuştur,” yardımını talep etmişti. Bkz. 2e Congrès international des 20 Kurnaz, a.g.e. 133, Hürriyet Kokuları derlemesine Sırat-ı Mustakim, I/6 [1 Teşrin-i evvel 1908], s. 85. œuvres et institutions féminines, cilt 1 (Paris: Charles Blot, dayanarak Mayıs 1908 tarihini vermektedir. 34Selma Rıza da İttihad ve Terakki Cemiyeti Kadın 1902), ss. 393-97. 21Örneğin, Mary Mills Patrick, “The Emancipation of Şubesi’nin 31 Mart Vak‘ası sırasında Cemiyetin suçlan- 9Örnekler için bkz. “Nisvân-ı İslâm,” Meşveret, no. 4 (10 Mohammedan Women,” National Geographic Magazine, masına neden olduğunu, bu nedenle de örgütün ve Kânun-i sânî 108), ss. 2-3; “Alafranga Terbiye ve Kadın- 20/1 (Ocak 1909), s. 42, az sayıda kadının Paris’e kaçarak hükûmetin kadın hakları konusunda geri adım atmak larımız,” Osmanlı, no. 91 (1 Eylül 1901), ss. 1-4; “Terbiye-i açıktan Jön Türk faaliyetlerine iştirak ettiğini, bunun zorunda kaldığını savunmuştu. Kendisine göre kadınlar Nisvânımız Hakkında,” Osmanlı, no. 128 (20 Kânun-i evvel yanı sıra Arnavutluk, Makedonya ve imparatorluğun geri “dinamit üzerine oturmakta oldukları” için bu siyasetler 1903), ss. 1-3. kalanında kadınların her aşamada aktif rol aldığını ileri anlamlıydı. E. S. Stevens, “The Womenkind of Young Tur- 10Elizabeth Renaud, “Du féminisme,” İctihad, no 8 sürmektedir. key,” Contemporary Review, 99/1 (Ocak 1911), ss. 540-41. (Temmuz 1905), ss. 123-27. Böylesi bir yazıyı dergisinde 22Demetra Kenneth Brown, “Women in the Young Turk 35Söz konusu hareket ve derginin ayrıntılı değerlendi- yayınlamasına karşılık Abdullah Cevdet feminizm karşıtı Movement,” Athlantic Monthly, 1/53 (Mayıs 1909), ss. rilmesi, Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, ss. 79-312’de bir tavrı benimsemekteydi. Bkz. “İcmâl-ı Mukadderât-ı 696-701. yapılmaktadır. Nisâ: Selânik’de Münteşir Kadın Mecmuası’na,” İctihad, II, 23Nevsâl-i Millî, s. 420. no. 9 (Mart 1909), s. 329 ve Kadın, no. 16 [8 Şubat 1909], s. 80 DERİN TARİH / 2016 MART
Sevgiyle üretilen her üründe, her eserde ‘destansı’ bir yan vardır. Destanlar nesillerle birlikte daha da büyür, sonsuzluğa uzanan kolları daha da güçlenir, köklenir. İlk defa 90 yıl önce Karadeniz topraklarında filizlenen ve bölgeye umut aşılayan çay da işte böyle bir destanın konusudur. Karadeniz topraklarını seven çayı biz de çok sevdik, büyüttük, paylaştık. 90 yıllık sevginin adı ÇAYKUR…
İngiltere’deki St. Anthony College’dan Prof. Dr. Avi Shlaim’in Osmanlı sonrası Ortadoğu’nun dününe olduğu kadar bugününe de ışık tutan ufuk açıcı analizi! 82 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya EMPERYALİZM OSMANLI’DAN DEVRALDIĞI ORTADOĞU’YU NASIL CEHENNEME DÖNDÜRDÜ? OSMANLI SONRASI SENDROMU KAPAK DOSYASI 2016 MART / DERİN TARİH 83
Sömürgeci güçler 1918’de Osmanlı Devleti’nden kopardıkları topraklara kargaşadan başka bir şey getirmediler. AVI SHLAIM sizlik sebebiyle daha da karmaşık rında Türk karşıtı bir ayaklanma- bir hal almıştı. Fransızlar uzun bir nın fitilini ateşlemek üzere Mekke [email protected] geçmişe sahip düzenbazlığı ve iki- Şerifi Hüseyin’le gizli bir pazarlığa rtadoğu’nun önemli bir li oyunları sebebiyle İngiltere’ye girişti (Hüseyin’in oğulları sonra- bölümü -neredeyse 100 “Kalleş Albion” adını takmışlardı. dan Ürdün Kralı olacaktı). yıldır- benim “Post-Os- Gerçekten de İngiltere epeyce ben- manlı sendromu” ola- cil güdülerle hareket etmişti. Fakat Haşimiler, İslam Peygamberinin rak kavramsallaştırdığım kronik bunda garipsenecek bir şey yok- soyundan geldiklerini ileri sürüyor şartlar altında yaşıyor. Bu sendro- tu: bencillik, sömürgeci güçlerin ve kendilerini Hicaz’daki toprak- mun semptomları ise kargaşa, is- DNA’sında vardı. Doğrusu Fransa larda, yani Mekke ve Medine şehir- tikrarsızlık ve bölge halklarının da pek erdem timsali sayılmazdı. lerini kapsayan Kutsal Beldelerin haklarından yoksun bırakılmala- tabii savunucuları olarak görüyor- rı. Bu durumun önemli bir sebebi Benim buradaki amacım -her lardı. Fakat bunlar aynı zamanda 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve ne kadar çarpıcı bir konu olsa da- Osmanlı Sultanı’nın valileri konu- Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıl- savaş diplomasisine eğilmek değil mundaydı. Müslüman hükümda- masıyla ortaya çıkan yeni siyasî ve daha ziyade bu diplomasi süreci- ra karşı kâfirlerle işbirliği yapmak, toprak düzeninin meşruluğunun nin savaş sonrası dönemde ortaya muhafazakâr Şerif için son derece olmaması. Daha önceleri Osmanlı- çıkan bölgesel düzen bağlamında ların kontrolü altında bulunan top- ne gibi sonuçlar doğurdu- riskli bir girişimdi, raklarda kurulan bu devlet sistemi, ğunu ortaya koymak. Bu bu sebeple de an- büyük oranda sömürgeci güçlerin anlamda esas olarak sö- laşma gizli tu- ürünü olup onların çıkarlarına hiz- mürgeci güçler tarafın- tuldu. met etmek üzere tasarlanmıştı. dan çizilen sınırlara ve Osmanlı İmparatorlu- 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf ğu’nun çöküşünün ar- Devletleri, yani İngiltere ve Fran- dından bu güçler tarafın- sa, savaştan zaferle ayrılmaları dan kurulmuş devletlere durumunda Osmanlı İmparator- vurgu yapacağım. luğu‘nun topraklarını nasıl payla- şacaklarına dair birçok gizli plan İngilizler Osmanlı Türk- yaptılar. Fransa’nın arkasındaki lerine karşı müttefik ararken İngiltere, Arap müttefiklerini Os- kimi gizli, kimi açık pek çok söz manlı’ya karşı silahlanmaya ik- verdiler. En önemlileri Arap- na maksadıyla müttefiklere top- lara, Fransızlara ve Yahudile- rak sözü verdi. İngiltere, savaşın sonlarına doğru Filistin’deki Siyo- re verilen sözlerdi. İn- nist projeyi desteklediğini açıkça giltere ilk olarak ilan etti. Bu destek, aslında İngil- Arap toprakla- tere’nin daha önce izlediği politi- kalarla çelişiyordu. Dolayısıyla bu çelişkili vaatlerin ardında yatan gi- rift ve çetrefilli diplomasiyi açık- lamak için yalnızca iki sömürgeci güç arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda bunların yerel müttefik- leriyle ilişkilerini de yakından in- celemek gerekir. Savaş diplomasisi iki sömürgeci devlet arasındaki karşılıklı güven- 84 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya Osmanlı’ya karşı şer ittifakı Her ne kadar üzeri örtük de olsa, adını taşıyan muazzam çalışmasın- İngiltere’nin sözleri Haziran 1916’da da ele alınan Sykes-Picot anlaşma- Temmuz 1915 ile Mart 1916 ara- Türklere karşı başlatılan Arap isya- sıydı. İki devletin yetkilileri Akde- sında Şerif Hüsey’in ve İngiltere’nin nının patlak vermesini sağlayacak- niz ile Basra Körfezi arasında kalan Mısır yüksek komiseri Sir Henry tı. Kökenlerine bakıldığında açıkça bölgeyi, olası bir zafer durumunda McMahon arasında 10 mektupluk görüleceği üzere bugün halen Arap iki “etki alanına” bölecek bir plan bir yazışma trafiği gerçekleşti. İn- milliyetçiliğinin altın çağı olarak hazırladı. Filistin konusunda ise bir giltere bu mektuplarda Şerif’e, Os- görülen Arap isyanı, özü itibariyle uzlaşmaya varılamadı. Nihai çö- manlı İmparatorluğu’na karşı si- İngiltere ve Haşimiler ortaklığında züm, Filistin’in uluslararası bir reji- lahlı bir ayaklanma başlatmaları Bâb-ı Âli’ye karşı tezgâhlanmış kö- min kontrolüne bırakılmasıydı. karşılığında savaşın ardından onun tü niyetli bir ittifaktı. liderliğinde kurulacak bağımsız bir Geleceğin tarihçileri Sykes-Picot Arap krallığını tanıma ve destek- İngiltere, Arap isyanına para, si- anlaşmasını emperyal kalleşliğin leme sözü verdi. İngiltere bu sözü lah, mühimmat ve top mermisi des- en nadide örneği olarak anacaktır. üzeri örtük ifadelerle vermişti. Sı- teği sağlarken Arabistanlı Lawren- Filistinli tarihçi George Antonius nırlar net bir biçimde belirtilme- ce olarak da bilinen T. E. Lawrence bu anlaşmayı, “şok edici bir belge” miş ve Filistin’in yeni kurulacak gibi çöl savaşında uzman ajanlarını ve “şaşkınlık verici bir ikiyüzlülük Arap krallığının sınırlarına dahil isyanın hizmetine vermişti. örneği” olarak adlandırdı. Burada- olup olmayacağı muamma olarak ki kalleşlik herkesin malumu; la- kalmıştı. Haşimiler gerçekleştirebilecek- kin anlaşmanın sonuçları genellik- lerinin çok ötesinde sözler verdiler le abartılmıştır. » Ortadoğu dilim dilim ve isyan, askerî anlamda çok küçük İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti bir etki yarattı. Doğrusu Lawren- Sykes-Picot’nun modern Ortado- hâkimiyetindeki Ortadoğu topraklarını ce’ın isyana ilişkin raporları da elde ğu’nun sınırlarını çizdiğini söyle- paylaşmak için Sykes-Picot anlaşmasını edilen askerî başarıları epey abartı- mek, bugün yaygın bir yanılgıdır imzalamıştı. Bu gizli anlaşma, 1917’de ki, pek çok gruba ek olarak IŞİD gerçekleşen Ekim Devrimi sonrası yordu. de bu görüşü paylaşmaktadır. Aslı- Bolşevikler tarafından kamuoyuna İngiltere bu- na bakılırsa bu anlaşma 1920 yılın- açıklanacaktı. da gerçekleştirilen San Remo Kon- na ek olarak Ma- feransı’nda Milletler Cemiyeti’nin yıs 1916’da Fran- üzerinde anlaştığı sınırlara çok az benzemektedir. Sykes-Picot’nun sa ile gizli bir asıl önemi, bölgenin sömürgeci anlaşma imza- güçler arasında paylaşılması süreci- ladı. Bu, James ni başlatmasıdır. Barr’ın A Line İngiltere’nin üçüncü ve en meş- in the Sand (2011) hur adımı ise 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’dur. İngiltere bu deklarasyonla Filistin’de kurula- cak bir Yahudi devletini destekleye- ceğini yine üzeri örtük ve muğlak bir dille, fakat bu kez açıkça ilan et- miştir. Bu dönemde Yahudiler, Filistin nüfusunun ancak yüzde 10’unu meydana getirmekteydi. Yahudi- lerin Filistin’deki millî haklarının desteklenmesi, bu hakların Arap çoğunluktan esirgenmesi anlamına geliyordu. Dolayısıyla Balfour Dek- larasyonu klasik bir sömürgeci me- tindir. Bu deklarasyonun ardındaki temel güdü, yeni yeni palazlanan 2016 MART / DERİN TARİH 85
İşte Ortadoğu’yu paylaşmak için hazırlanan o harita Siyonist hareketi desteklemekten hem de ikiyüzlülük hâkimdi. Daha- ay kadar sonra, Nisan 1917’de savaşa ziyade, dünyadaki Yahudi nüfusun sı savaş ilerledikçe İngiliz politika- girdi. Kısa süreliğine Ortadoğu me- savaşta İngiltere’ye vereceği düşü- cılar daha da gözü doymaz bir hale selesine yoğun bir biçimde dahil ol- nülen destekten yararlanmaktı. geldiler. du, ancak sonra tekrar geri çekildi. İngiliz politikacılar Araplara, Lenin, savaşın sebebinin emper- Wilson Avrupalı devletlerin im- Fransızlara ve Siyonistlere verdik- yalizm olduğunu söylemişti. İngil- paratorluklarını kuvvetlendirmek leri sözleri nasıl herkesi memnun tere’nin durumu ele alındığında üzere gizli anlaşmalar imzaladık- edecek şekilde hayata geçirecek- savaşın emperyalizmi beslediği gö- larını biliyor, ülkesinin emperyal lerine ilişkin bir fikre sahip değil- rülür. Lloyd George seleflerinin yap- devletlerin çıkarlarına hizmet eden lerdi. Sonuç olarak İngiltere’nin tığı anlaşmaları bir kenara atmıştı bir savaşla özdeşleştirilmesini iste- savaştaki müttefiklerine dönük po- ve daha fazla Osmanlı toprağını ele miyordu. Savaş sonrası dönemde litikalarına hem kafa karışıklığı, geçirmek istiyordu. Amacı Ortado- milletlerin kendi kaderlerini tayin ğu’da İngiliz hegemonyası kurmak, hakkına dayalı bir düzenin kurul- » Woodrow Wilson petrol bölgelerini kontrol altına al- masını savunuyor, bütün savaşları mak ve Filistin’i İngiltere’nin nüfuz sona erdirecek bir savaş olmasını is- alanına sokmaktı. tiyordu. Paylaşımın önündeki engel Normal olarak Ortadoğu’daki ki- mi aktörler, Wilson’un On Dört İl- Lloyd George’un Ortadoğu’daki kesi’ni, Avrupalı devletlerin tahak- emperyal ihtirasları, ABD Başkanı kümünden kurtulma hayalleriyle Woodrow Wilson önderliğinde iv- özdeşleştirmiş, emperyalizm karşı- me kazanan Amerikan anti-sömür- tı bir aktörün Ortadoğu’ya girişini geciliği rüzgârıyla da çatışıyordu. memnuniyetle karşılamışlardı. Başkan Wilson’un On Dört İlkesi’n- de ifadesini bulan olgun yaklaşımı, Savunma konumuna geçen İngil- gizli diplomasiyi reddediyor ve kü- tere ve Fransa ise 7 Kasım 1918’de, çük ulusların kendi kaderlerini ta- yani savaşı sona erdiren ateşkesin yin haklarını destekliyordu. ABD, imzalanmasından yalnızca birkaç Rusya’yı savaşın dışına iten Bolşevik gün önce ortak bir bildiri yayınla- Devrimi’nin gerçekleşmesinden bir yarak Arapların kendi kaderlerini tayin haklarını açıkça kabul ettik- » David Lloyd George lerini ilan ettiler. Bu deklarasyonun ilk cümlesi, şaşkınlık verici bir sa- mimiyetsizliğin ifadesiydi: “Fransa ve Büyük Britanya, Al- man ihtiraslarının sonucu olarak parçalanmış olan savaşın Doğu ya- kasında, uzun bir süredir Türklerin zulmü altında yaşayan halkların tam ve kesin bir biçimde özgürleş- mesi ve yetkisini yerli halkın ini- siyatif ve özgür iradesinden alan millî hükümetler ve idarelerin ku- rulması gayesiyle savaşmaktadır.” Bu bildiri, iki ülkenin bölgede kendi sistemlerini kurmak niyetin- de oldukları iddialarını reddeden, halkların iradesine saygılı olunaca- ğına ve herkes için tarafsız ve eşit bir adaletin tesis edileceğine söz veren küstahça bir ifadeyle son buluyordu. 86 DERİN TARİH / 2016 MART
1916’da imzalanan Sykes-Picot anlaşması haritasında A bölgesi Fransa kontrolündeki Bağımsız Arap Devleti’ni, B bölgesi İngiltere kontrolündeki Bağımsız Arap Devleti’ni gösterir. Sarı renkle gösterilen Kudüs toprakları ise uluslararası bölge ilan edilecekti. Mark Sykes ve François Georges-Picot’nun harita üzerindeki imzaları (yanda). İnsan Avrupalı devlet adamları- küçük milletlerin hakları değil, bü- ne bırakılması planlanan Erme- nın Ocak 1919’da Paris’te düzenle- yük güçlerin rekabet ve çarpışma- nistan’la ilgili sorumluluklarının nen Barış Konferansı’ndaki davra- larıydı. Lloyd George, ABD’nin Or- olduğunu söyleyecek kadar ileri gi- nışlarına bakıp beyhude bir umutla tadoğu’da İngiltere’nin müttefiği diyordu. bu yüce ideallerin kırıntısını ara- olması için uğraşıyor, Amerika’nın maktan kendini alıkoyamıyor. İstanbul ve (Rusya’daki devrimden Ne var ki Wilson, Avrupalı dev- önce) Çarlık Rusya’sının kontrolü- letlerin bütün planlarına direndi ve Barış Konferansı’na yön veren, bunun yerine bir inceleme heyeti- nin bölge halklarının gerçek ta- 2016 MART / DERİN TARİH 87
Dosya leplerini belirlemesini önerdi. Lloyd YAHUDILERE BILE çalışarak bu yardımı sunmak için George’un demode emperyalizmi YARANAMADI çabaladı. Fakat King-Crane Komis- ile Woodrow Wilson’un etkisiz ide- yonu, İngiltere ve Fransa komisyo- alizmi arasındaki bu çatışma, zaten Balfour Deklarasyonu’nun na katılmayı kabul etmediği için iyi gitmeyen barış görüşmelerinin ardındaki bir numaralı isim Aralık Amerikalıların tek taraflı girişimi iyice çıkmaza girmesine yol açtı. 1916’da Başbakan olan David olarak kaldı. Komisyon raporunda Lloyd George’tur. Onun Siyoniz- bölgede Siyonizme ve Fransız man- Barış Konferansı’nda Arapları, Şe- me verdiği desteğin temelinde dasına karşı genel bir muhalefetin rif Hüseyin’in Suriye’de geçici bir yö- ise Yahudilerin desteğine verilen mevcut olduğunu bildirdi. Ayrıca netim kuran, lakin Avrupa diploma- abartılmış önem yatmaktaydı. İn- Suriye, Filistin ve Irak’ın mümkün sisi ile başa çıkabilecek derinlikten giltere Başbakanı, ülkesi ile Siyonist olan en kısa vadede bağımsızlıkları- yoksun olması sebebiyle konferans- hareket arasında böyle bir ittifak nı kazanmaları için tasarlanmış bir tan eli boş dönen oğlu Emir Faysal kurarak Yahudilerin tarihe yön ve- dizi öneride bulundu. Ancak komis- temsil ediyordu. Faysal ve milliyetçi ren millet olduğu yönündeki yanlış yonun çalışmalarından herhangi avanesi, bağımsızlık mücadelelerin- -ve anti-Semitik- fikri tekrarlamış- bir sonuç çıkmadı. Wilson’un anla- de bütün umutlarını Amerika’nın tır. Aslına bakılırsa Yahudi halkı, gizli yamadığı şey, böyle bir komisyonun yardımına bağlamışlardı. 2 Tem- bir güce sahip olduğu yönündeki elde ettiği bilgiler uyarınca eyleme muz 1919’da gerçekleştirilen Ge- efsane bir kenara bırakılırsa çok geçme güç ve iradesine sahip olma- nel Suriye Kongresi kararlarında bu zayıf bir etkiye sahiptir. Balfour dığı müddetçe görüş alışverişinin umutların altı net olarak çizilmişti. Deklarasyonu’nun yayınlanması, İn- -sonuçsuz kalması anlamında- salt Delegeler, “Başkan Wilson’un sava- giltere’nin sömürgeci tarihindeki en akademik bir uğraş olduğuydu. şa girmesinin ardında yatan nede- büyük fiyaskolardan biri olmuştur. nin emperyalist emellere hizmet Deklarasyon, İngiltere’ye karşı Arap 1919 sonuna gelindiğinde Wilson eden açgözlü planları sona erdir- dünyasında nefretin doğmasına yol “mide bulandırıcı bir hesaplaşma” mek olduğu yönündeki deklarasyo- açarken, pratikte hiçbir fayda ge- dediği bu süreçten bıkıp ABD’ye nuna güvenimiz tamdır” diyorlardı. tirmemiş, hatta Yahudi dostlarının yelken açıyor, Arap hayranlarını sö- takdirini bile kazanamamıştır. mürgeci devletlerin şefkatli kolları- Galiplerin barışı: San Remo na teslim ediyordu. Adı kendinden ye Devleti’nin Emir Faysal’ın krallı- büyük olan Barış Konferansı Yük- Yine delegeler Sykes-Picot anlaş- ğı altında bağımsız bir devlet olarak sek Konseyi Nisan 1920’de San Re- ması ve Balfour Deklarasyonu’nun tanınmasını ve Irak’a bağımsızlık mo’da toplandığında Arapların bü- feshini, Filistin’i de içine alan Suri- verilmesini talep ediyordu. Sonuç tün talepleri ve yerli halkın bütün arzuları bir kenara itildi, nihayetin- » Winston Churchill olarak “çözümün halkların de yalnızca galip devletleri mem- gerçek arzularını yansıt- nun eden bir sonuç ortaya çıktı. Bu, ması gerektiğine dair yalnızca kazananların barışıydı. İn- inançlarını tekrarlaya- giltere, Mavera-i Ürdün’ü de içine rak zayıf milletlerin ta- alacak şekilde Milletler Cemiyeti leplerine dönük samimi adına Irak ve Filistin’i mandası altı- ve cömert duygudaşlığı na aldı. Suriye ve Lübnan ise Fran- sız mandası altına girmişti. Manda, ile tanınan Başkan Wilson emperyalizmin diğer adıydı. ve liberal Amerikan halkı- nın umutlarının gerçeğe Arapların gözünde San Remo ka- dönüşmesi için verecekleri rarları, ihanet ve büyük bir utanç- desteğe” güveniyorlardı. tan başka bir şey değildi. Bu karar- Gerçekten de Başkan Wilson, lar, 7 Mart 1920’de gerçekleştirilen Filistin ve Suriye’ye bir in- Büyük Suriye Kongresi’nde Kral Fay- sal egemenliğinde ilan edilen Birle- celeme heyeti gönde- şik Suriye Krallığı’nın da kaderini rip bölgede yaşayan çiziyordu. Temmuz 1920’de Fransız halkların istekle- güçleri Şam’a çıktı, Faysal’ı sürgü- rinin ne oldu- ne yolladı ve ülkenin yönetimine el ğunu tespite 88 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya koydu. Böylece Fransız egemenliği » Hüzünlü veda politika hazırlama görevi ise Şubat altında ve Haşimilerin yönetimin- Osmanlı’nın Irak’tan çekilişinin ardından 1919’da Sömürge Valiliği görevine deki birleşik ve bağımsız Arap kral- bölgeyi İngilizler işgal etmişlerdi. Bu işgal, atanan Winston Churchill’e düşü- lığı rüyasının yıkıntıları üzerinde gelecekteki kanlı günlerin de habercisiydi. yordu. Churchill’in başdanışmanı, modern Suriye Devleti kurulmuş dolaylı yönetim ya da aydınlanmış oldu. manın görüldüğü yıl oldu. Bütün emperyalizm yanlısı T. E. Lawren- bu başkaldırıların kökeninde o dö- ce’tı. Churchill, İngiliz nüfuz ala- Fransızlar hiçbir şekilde Arap nem pek çok İngilizin sahip olduğu nını Mekke Şerifi ve oğulları tara- milliyetçiliğine dost değildi ve Arap görüşün aksine, hain bir Bolşevik fından yönetilecek bir dizi devlete isyanlarına, Arap postuna bürün- kumpası değil, yabancılara ve ya- bölmeyi ve bunları Şeriflikle yönet- müş İngiltere’nin marifeti gözüyle bancı tahakkümüne karşı duyulan meyi öngören planı Lawrence’ın bakıyorlardı. Fransa’nın geleneksel yerel rahatsızlık ile Müslümanların etkisiyle kabul etmişti. Lawrence, dostları çeşitli Hıristiyan mezhep- Hıristiyanlar tarafından yönetilme Emir Faysal’ın taleplerini bütün gü- ler, özellikle de Lübnan Dağı’nda- fikrine direnişleri yatıyordu. Em- cüyle destekledi. Şerifliklerle yönet- ki nüfusun çoğunluğunu meyda- peryal bir güç olarak İngiltere’nin me planı, İngiltere’nin (daha önce) na getiren Marunîlerdi. 31 Ağustos bu olaylara içgüdüsel tepkisi, şid- Şerif Hüseyin’i yarı yolda bırakmış 1920’de Fransızlar yeni sınırları det eylemlerini şiddetle bastırmak olmasından kaynaklanan suçluluk olan bir başka devlet daha ilan etti- oldu. Fakat aynı zamanda Ortado- duygusunu bir nebze azaltsa da, iki ler ve Büyük Lübnan devletini ilan ğu cehenneminin yalnızca askerî pratik faydası vardı. Lawrence’ın da eden bir karar yayınladılar. baskı yöntemleri ile sonsuza kadar ifade ettiği gibi, kendilerine ait bir kontrol altında tutulamayacağı da halk desteği bulunmayan, ithal bir İtilaf devletleri tarafından Arap anlaşılmış oldu. yönetici kadro olarak Haşimiler, İn- ülkelerine dayatılan bu çözüm, bü- giltere’ye bağımlı olacaktı. İkincisi tün bölgede derin bir öfkeye yol aç- Bu soruna çözüm geliştirecek bir ise Churchill’in belirttiği gibi, Haşi- tı. Bu öfke ifadesini başkaldırı ve miler bir aile olduğundan İngiltere şiddette buldu: 1920, Mısır’da karı- kendi gayelerini hayata geçirmek şıklıkların yaşandığı, Suriye’de cid- amacıyla bu kişileri birbirine karşı di kargaşaların ortaya çıktığı, Fi- kullanabilirdi. listin’de isyanların patlak verdiği, Irak’ta ise topyekûn bir ayaklan- 2016 MART / DERİN TARİH 89
» Osmanlı’nın huzur dolu Kudüs’ü Kudüs Osmanlı Devleti’nin idaresinde Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanların barış içinde yaşadığı bir coğrafyaydı. Emperyalist eğilimlerle bölgeyi işgal edenler ise Kudüs’e kan, gözyaşı ve savaştan başka bir şey getirmeyecekti. Kudüs’teki Yâfa (Halîlürrahman) Kapısı’nı gösteren fotoğrafa huzur ve sükunet tüten son yıllar yansımış (1899). “Irak Iraklılarındır” tını kaybeden prense de münasip dı. Diğer adaylar geri çekilmeye ik- bir telafi ödülü anlamına geliyor- na edilirken, “Irak Iraklılarındır” Şerifliklerle yönetme planını uy- du. Faysal’ın Bağdat’ta tahta çıkışı, sloganını ortaya atan Seyyid Talib gulama yönünde atılan ilk adım, Irak yüksek komiseri Sir Percy Cox ise tutuklanarak sürgüne gönderil- Faysal’a Irak tahtını önermek oldu. ile onun Haşimilere takıntısı ve di. Çoğunluğunu Kürtler ve Şiile- Irak tahtının icadı, İngiltere’nin sa- kral yapma tutkusu Lawrence’tan rin oluşturduğu Faysal’a muhalefet hip olduğu fazladan prens sorunu aşağı kalmayan asistanı Gertrude eden diğer gruplar ise etkisiz hale için de isabetli bir çözüm sağlıyor- Bell tarafından incelikle tezgâhlan- getirildi. du. Bu aynı zamanda Şam’daki tah- 90 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya Bütün bu çalışmalardan sonra ifade ettiği gibi, 1921 çözümünün 100 YILLIK SINIRLAR İngiltere’nin adayına ‘halk deste- iki önemli sonucu vardı: birincisi, ği’ sağlamak amacıyla referandum İngiliz düşmanlığını Irak politika- 1. Dünya Savaşı sırasında İtilaf düzenlendi. İddiaya göre Iraklıların sının temel prensibi haline getir- devletlerinin hazırladıkları payla- yüzde 96’sı Faysal’ın kral olmasını di, ikincisi ise bu çözüm şiddetli ve şım planları, kumdaki çizgiler gibi istiyordu. Böylece Faysal 23 Ağustos keyfi süreçleri meşrulaştırıp bunla- sürekli değişiyordu. Bu planlara 1921’de tahta çıktı. İngiliz politika- ra göz yumarak Irak politikasının taraf olan katılımcıların savaş sıra- ları üzerine yazan bir eleştirmenin içine monte etti. sında değişen konumları pazarlık masasında ellerinin ne kadar güçlü En az bunun kadar keyfi ve İn- olacağını da belirliyordu. Fakat mu- giltere’nin siyasî, stratejik ve ticarî zaffer devletlerin savaşın ardından çıkarlarına hizmet etmek üzere ta- çizdiği uluslararası sınırlar, İsrail-Fi- sarlanmış bir diğer adımsa Irak sı- listin sınırı istisna edilirse, bugüne nırlarının çizilmesiydi. Bu esnada dek varlığını korudu. Öyle ki bu Irak’ın dil ya da dinî ayrımlar üze- sınırların dikkat çekici bir istikrara, rinden kuzeyde Kürtler, ortada Sün- hatta neredeyse kutsal bir dokunul- ni Müslümanlar, güneyde ise Şii mazlığa sahip olduğu ortaya çıktı. Müslümanlar arasında bölünmüş Belki de bölgenin yegâne istikrarlı olduğu gerçeği dikkate alınmadı. unsuru sınırlar olmuştu. Haliyle Bu girişimin ardında yatan mantığı bu sınırların nasıl ortaya çıktığı idrak etmek zordur. Bir gözlemciye yalnızca tarihî bir mesele olmak- göre, “vaktiyle Irak, Kerkük ve Mu- tan fazlasına tekabül ediyor; zira sul’da petrol kuyularını tek bir ülke bu sınırlar, modern Ortadoğu’nun çatısı altında birleştirmek gibi bir yeniden şekillenmesinde hayati bir çılgınlığın sonucu olarak araların- öneme sahip. da derin ayrımlar bulunan üç hal- kı; yani Kürtleri, Sünnileri ve Şiileri İngiltere, 1 Temmuz 1921’de ba- bir araya getiren Churchill tarafın- şında ülkeyi doğrudan idare ede- dan yaratıldı.” cek bir yüksek komiserin bulundu- ğu bir sivil yönetim kurdu. Balfour Şeriflik planının uygulanmasın- Deklarasyonu’nda ifade edilen Ya- daki ikinci adım ise Faysal’ın abi- hudi devletinin kurulmasına destek si Abdullah’ın, tabiri caizse İngil- verileceğine dair vaat, Milletler Ce- tere’nin vaftiz ettiği ve onun mali miyeti kisvesi altında hayata geçiri- desteğiyle ayakta duran Mavera-i liyordu. Balfour Deklarasyonu’nun Ürdün Emirliği’nin başına geçme- yayınlandığı tarihte Yahudiler ülke sine izin verilmesiydi. Mavera-i Ür- nüfusunun %10’unu meydana geti- dün’ün kurulacak Yahudi devleti- riyordu. Yani en başından beri man- nin sınırları dışında kalacağını ilan da çok derin bir çelişki üzerine inşa eden bir bildiri yayınlandı. Daha edilmişti: İngiltere, Yahudilere ver- önceki planda Yahudi devleti, Filis- miş olduğu sözleri ancak Arap ço- tin mandasının tamamını içine alı- ğunluğun kendi kaderlerini tayin yordu. Churchill bu maharetli işle- haklarını gasp ederek yerine getire- rinden gayet memnundu ve sık sık bilirdi. Filistin, evrensel olarak ka- Mavera-i Ürdün’ü güneşli bir Pazar bul görmüş, bir bölgede yaşayan ve günü kaleminin tek darbesiyle kur- çoğunluğu oluşturan halkın o böl- duğunu, geri kalan zamanda da Ku- genin tabii sahibi olduğu yönünde- düs’ün muhteşem manzarasını res- ki kaidenin istisnası olacaktı. mettiğini anlatırdı. Dahası, İngiltere 1917 yılında Si- Arapların İngilizlere yönelik en yonist davayı büyük bir coşkuy- şiddetli düşmanlığı ise İngiltere’nin Filistin’de izlediği politikalarla orta- ya çıktı. 2016 MART / DERİN TARİH 91
Dosya la kucaklamışsa da, bu coşku » Kral Faysal kurup bunların başına geçecek 1920’lerin başlarında ortadan insanları seçtiler ve bu devlet- kayboldu. İtilaf devletlerinin Fi- da da sürtüşmelere ve istikrarsızlı- lerin arasına sınırlar koydular. listin konusunda birbiriyle çe- ğa yol açacaktı. Fakat yeni devletler çoğunlukla lişki içindeki vaat, bildiri ve küçük ve istikrarsızdı, yönetici- deklarasyonları adeta ardını İtilaf devletlerinin bu düzenle- lerinin bir meşruiyetleri yoktu. görmenin mümkün olmadığı melerinin ardından geriye kalan Çizilen keyfi, mantıksız ve ada- bir toz bulutu yaratmıştı. Konuy- toprak parçası, bugünkü modern letsiz sınırlar, ülkelerin kaybetti- la ilgili az sayıdaki dürüst açıkla- Türkiye Devleti’ni meydana getirdi. ği toprakları geri almaya dönük madan biri, yıllar sonra Balfour İmparatorlukların çöküşü her za- eğilimlerini kuvvetlendirdi. Deklarasyonu’nun yazarından man uluslararası düzen bağlamın- gelecekti. Balfour, “Uzun lafın da belli sonuçlar doğurmuştur, bu- Yeni düzen, Avrupa’nın 100 kısası, mesele Filistin olduğun- rada da durum farklı değildi. yıldır devam eden ve “Osmanlı- da Büyük Güçler, yanlış olduğu ların halefi kim olacak?” şeklin- ileri sürülemeyecek olgulara hiç Osmanlı Devleti’nin bölgede uy- de formüle edebileceğimiz Doğu değinmedikleri gibi, en azından guladığı siyasî sistemin pek çok ek- Sorunu’nu çözmüştü. Fakat aynı bu belgede, her zaman ihlal et- sik yanı vardı, fakat en azından bu, zamanda bu, Ortadoğu’nun için- me niyetinde olmadıkları bir po- işleyen bir sistemdi. 1. Dünya Sa- de yeni bir Ortadoğu Sorunu’nun litikayı da ifade etmediler” diye- vaşı sırasında İngiltere ve Fransa, ortaya çıkmasına yol açtı. Artık cekti. Arapların yoğunlukta olduğu Orta- üzerinde düşünülmesi gereken doğu’daki eski düzeni yerle bir et- nokta, bölge halkının Avrupalı Meşruiyeti olmayan miş, ancak bu eylemlerinin uzun devletlerin düşüncelerine, çıkar- yapay devletler vadeli sonuçları üzerine fazlaca ka- larına ve idaresine göre şekillen- fa yormamışlardı. Savaşın ardın- miş yeni devlet sistemini kabul İngiliz temsilcileri, sınırlara dan bölgede, eski düzenin yıkıntıla- edip etmeyeceğiydi. Bu insanlar, ilişkin görüşmeler sırasında İn- rı üzerinde yeni bir siyasî ve toprak bu düzen altında yeni kurallara giltere’nin emperyal çıkarlarını düzeni tesis ettiler. Ortadoğu’yu, göre yaşamayı kabul edecekler genişletmek için tam bir keyfilik kendi kafalarındaki planlara göre miydi? ve otokratik yaklaşımla hareket et- yeniden şekillendirdiler. Devletler Sorunun cevabı netti: hem laik, tiler. Örneğin Sir Percy Cox, 1922 yı- hem de dindar olan kuvvetli yerel lında gerçekleştirilen Irak, Kuveyt güçler, yeni devlet sistemini ve bu ve Necid’in (bugünkü Suudi Arabis- sistemin dayattığı düzenlemeleri tan’ın selefi) sınırlarına ilişkin gö- reddettiler. Gerçekten de eski dü- rüşmeler sırasında Necid Sultanı zenin yıkılışından bugüne Ortado- Abdülaziz İbn Suud’u adeta çocuk ğu politikasının en temel dinamiği, gibi azarlamış, Suud ise gözyaşla- meşruiyet yokluğu oldu. rını tutamamış, topraklarının bir Arap milliyetçileri için yeni dü- kısmını Irak’a vermeyi kabul eder- zen, İtilaf devletlerinin savaş sıra- ken sonradan zararı Kuveyt’ten sında vermiş oldukları sözlere iha- kendisine verilen topraklarla telafi net etmeleri anlamına geliyordu. edilmişti. Yeni düzen ayrıca askerî işgal, bölge- nin nüfuz alanları arasında pay edil- Araplar arasında “Kokkus” ola- mesi ve hammaddelerinin kıyasıya rak bilinen Cox’un dayattığı sınır- sömürülmesi demekti. Yeni düzeni lar, Irak’ın Basra Körfezi ile bağlan- kuranlara dönük öfke, Arap dünya- tısını kasıtlı bir biçimde kesmeyi sının kalbi kabul edilen Filistin’de, amaçlıyordu. Bu sınırlar, tarafların adına Yahudi devleti denilen tehli- hiçbirini tam anlamıyla memnun keli bir emperyalist köprübaşının etmezken, bütün Kuveyt toprakları kurulmasıyla had safhaya ulaştı. üzerinde hak sahibi olduğunu iddia Kısacası, İtilaf devletleri tarafın- eden Irak, bu paylaşımdan en zarar- dan savaş sonrası kurulan düzen lı çıkan ülke olmuştu. Bu sebeple Akdeniz’den Basra Körfezi’ne uza- söz konusu sınırlar, sonraki yıllar- 92 DERİN TARİH / 2016 MART
Dosya nan bir kargaşa ve istikrarsızlık » İbret-i âlem müsebbibidir. hattının ortaya çıkmasına neden ol- Suriye’deki Fransız manda yönetimine karşı 1. Dünya Savaşı’nda Filistin’de sa- du. Bu düzenin en belirgin özelliği çıkan Dürzî ayaklanması sonrasında Şam’da meşruiyetinin olmamasıydı. Bu du- asılan Suriyeliler (1925). vaşan Feldmareşal Archibald Perci- rumu “Post-Osmanlı (Osmanlı son- val Wavell, diğer unvanıyla Earl 1. rası) sendromu” diye adlandırabili- Wavell bu durumu tek bir cümley- riz. Yıllar yılı bölgeyi kana bulayan le ifade etmişti: “‘Savaşları bitirecek çatışmaların tohumları bu düzenle savaştan’ sonra, Paris’te de ‘Barışla- atıldı. Bu açıdan bakıldığında Paris rı bitirecek barışı’ başarıyla tesis et- Barış Anlaşması tarihin sıradan bir tiler.” yaprağı ya da Amerikalıların sevdi- ği tabirle “yaşanmış tarihten fazla- istikrarsızlığın, millî kurtuluş mü- Kaynak: Shifting Sands: The Unravelling of the Old Order in the sıydı”. cadelelerinin, isyanların ve devrim- Middle East, Raja Shehadeh, Penny Johnson, Profile Books, 2015. lerin, iç savaşların ve ülkeler arası Bu, içinde yaşadığımız zamanın savaşların kökeninde bu düzen yat- Avi Shlaim hikâyesidir. 2. Dünya Savaşı’nı izle- maktadır. 1918 sonrası barış anlaş- Prof. Dr.; St Antony’s College, Ulusla- yen yıllarda Ortadoğu’nun uluslara- maları, Araplarla İsrail, Araplarla rarası İlişkiler. rası politikasının en belirgin özel- diğer Araplar ve bazı Araplarla Ba- likleri olarak öne çıkan kargaşa ve tı arasındaki bugünkü çatışmaların 2016 MART / DERİN TARİH 93
MEĞER LOZAN’DAKI ŞARTLARIMIZ 1919’DA INGILIZLERCE BELIRLENMIŞ TARİH ATLASI İyi de bir zamanlar adları medeni- Ve üzerinden iki yıl bile geçmeden yet merkezleri olarak gökkubbeye al- itirafa başladınız: “Bu yaz çıkan is- MUSTAFA ARMAĞAN tın harflerle yazılan bu İslam toprakla- yanlarda 10 bin Arap öldürdük.” Evet rında yaşayanlar son 100 yıl içerisinde 10 bin Arap. Ne önemi var ki? Zaten » Araştırmacı-Yazar nasıl oldu da kendi dertlerine düşe- Bismark gibi Türk dostu zannedilen bildiler ve şehirlerin sokakları terör, bir emperyalist “Şark meselesi Po- S on dakika haberi olarak geçen barbarlık ve zulüm sahneleriyle dolup meranyalı bir neferin kemiklerinden “Rusya ve ABD anlaştı. Suri- taşabildi? Bunu nasıl başarabildiler? daha değersizdir” dememiş miydi? ye’de ateşkes sağlandı” tvitine boş na- İngilizler de böylece asıl barbarın, zarlarla bakarken yine de içimden in- Cevaplamadan önce bir itiraf din- despotun, sömürücünün kim oldu- şaallah çekiyorum. Olmaz a, olur da leyelim. Bakalım 1920 yazında, he- ğunu göstermekte gecikmemişlerdi başarırlarsa Suriyeli kardeş ailemizin nüz Osmanlı’dan koparılan Irak top- cümle aleme. minik oğlu Muhammed’in eskisi gibi raklarındaki isyanın elebaşılarından Şam-ı Şerif parklarında koşup oynaya- Ve bu daha başlangıçtı. Asıl felaket cağı günler geçti gözümün önünden. İngiliz casusu Lawrence Sunday Times sağanak sağanak boşalacaktı. Son as- rın Ortadoğu manzarası özgürlüğün Bir gün olur da dönerlerse evleri- gazetesinde ne inciler döktürmüş: nasıl bir aldatmaca olduğunu ve em- nin yerindeki enkaz arasında çıka- “Bizim yönetimimiz Türk siste- peryalizmin ayağının bastığı yerde cak patlamamış bombaların bir süre neden ot bitmediğini gösteren nice daha ateşkesi bozmadan patlamaya minden bile kötü. Onlar yerel halk- acı misallerle dolu bu yüzden. devam edeceği kesin. Yine de ateşkes tan 14 bin asker alır ve barışı koru- bir umuttur ve onun soluk ışığına he- mak için yılda ortalama 200 Arap Şimdi sorumuza dönelim: Bunu pimizin çok ihtiyacı var. öldürürlerdi. Bizim ise uçaklı, zırhlı nasıl başarabildiler veya buraya nasıl araçlı, gambotlu ve zırhlı trenli 90 geldik? Şam’da ateş kesilecek de İsrail Fi- listinli gençleri kırmaktan vaz mı ge- bin askerimiz var. Bu yaz çıkan isyan- Churchill ve Lawrence çecek? Yemen’de sular durulacak mı? larda 10 bin Arap öldürdük. Bu ortala- Libya’nın iç savaşı ne olacak? DAİŞ İngiliz hükümeti tarafından 1915 katliamı bitecek mi? Mısır’da norma- mayı daha fazla devam ettiremeyiz.” Çanakkale hezimetinden sorumlu tu- le dönülebilecek mi? (David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, tulan Sir Winston Churchill hakkın- da çıkan yeni bir kitapta epey ilginç Çev.: M. Harmancı, Sabah Kitapları: 1994, bilgiler mevcut. Warren Dockter’ın s. 497, Sean McMeekin, The Ottoman End- Churchill and the Islamic World’undan game, Allen Lane: 2015, s. 494.) Churchill’in gençliğinde bir ara Müs- Demek “Türk sistemi” İngilizle- lümanlığa heves ettiğini ve ailesinin rinkinden iyiydi. Savaş halinde bile bundan tedirgin olarak kendisini İngiliz hunharlığından ehvendi, in- Müslüman olmaktan vazgeçirdiğini saflıydı. Ve siz İngilizler, Arapları öğreniyoruz. Bu ne kadar Müslüman ‘Türk boyunduğu’ndan kurtarmak olmakla ilgili dinî bir eğilimdir, tar- için oraya gittiniz, değil mi? Öyle söz verdiniz Şerif Hüseyin’e ve oğulları- na. Bağımsızlıklarına, hürriyetlerine kavuşturacaktınız. Kendileri idare edecekti bundan böyle vatanlarını! 94 DERİN TARİH / 2016 MART
tışılır. Muhtemelen diğer Viktorya dö- kahramanı Mark Sykes istisna edilir- » V is for victory nemi aydınları gibi merak edip birkaç se İngiliz resmî lisanında bir ilkmiş. kitap okumuş olabilir, o kadar. Haddi- Gençliğinde ailesinin Müslüman zatında Churchill’in Doğu hakkında- Dahası, Near East (Yakın Doğu) olmasından endişelendiği Sir William ki bilgisi, İran tarihi hakkında kitap teriminden Ortadoğu’ya geçmek de Churchill’in 1918-23 döneminde en yazan Lord Curzon’unkiyle mukayese onun cinfikirliliğinin eseriymiş. O büyük İslam imparatorluğu olan Osmanlı dahi edilemez. ‘canım’ medeniyeti Osmanlı’nın ber- Devleti’nin yıkılmasına emeği geçecekti. bat yönetimi çökertti, biz o Doğu’yu Casus Lawrence’in Ortadoğu De- kurtarmaya gittik söylemi bayağı vic- gelişme olduğunda kendileri değil, partmanında Churchill’in akıl ho- dan rahatlatıcı bir bahane olsa gerek. Osmanlı suçlu sandalyesine oturtula- calığını üstlendiğini, birbirlerine caktır. hayranlık ve hürmet hisleriyle dolu Biraz daha açık söylersek, İngiliz- olduklarını, ağzı purolu patronun lerin bölgeye gelme ve yerleşme hikâ- Nitekim Yunansever İngiliz Baş- gayretkeş casusun görüşlerini depart- yesini meşrulaştırmak için bir kötü bakanı Lloyd George’un Yunanları manın diğer elemanları muhalefet Osmanlı portresi çizmek üzere icat İzmir’e çıkarma projesine karşı çıkışı etse bile benimsediğini kitaptan öğ- edildi bu terimler. Hiçbiri masum de- da bu derin stratejiyle alakalı görü- reniyoruz. Hatta Albay Meinertzha- ğildi ve Osmanlı’yı denklemin dışına nüyor. Churchill’in korkusu iki yön- gen’in iki kurdun arasındaki yakın itme hedefine matuf şeytanca strate- lüydü. Hem Hindistan ve Mısır’daki jinin ürünüydü. Müslümanların, hem de Anadolu’da- ilişkiye çok şaştığını, Churchill’in Law- ki Müslümanların Hilafetin toprağı- rence’e adeta bir kahramana tapar gibi Bu arada Churchill’in 1919 gibi nı askerî işgal altında görünce (tıpkı taptığını okuyoruz. İlginç. geç bir dönemde Mezopotamya ve Maraş, Urfa ve Antep’teki gibi) ateşli Filistin’in Osmanlı’nın egemenliğine bir şekilde ayaklanacaklarına inanı- Churchill’in Hindistan Ofisi’nden iade edilmesi gerektiğiyle ilgili tekli- yordu. Bu hamaset damarını kışkırt- Arthur Hirtzel’e yazdığı mektuplar fine ne dersiniz? Üzerinde düşünül- mamak İngiltere’nin menfaatineydi. da çarpıcı ipuçlarıyla dolu. Meğer meye değmez mi? Zira biz doğrudan Ortadoğu terimini resmî kullanıma almayalım ateşteki kestaneleri, maşa Meselenin suhuletle çözülmesin- sokan kişi kendisiymiş. Kurduğu de- olarak Osmanlı’yı kullanalım ama den yanaydı. Askerî masrafları azalt- partmanı Ortadoğu (Middle East) diye kestaneleri (petrolü) afiyetle mide- ma emrini almıştı Londra’dan. Ana- adlandırması Sykes-Picot’nun İngiliz ye indirelim demektir bu. Menfi bir dolu macerasını en ucuza nasıl bir 2016 MART / DERİN TARİH 95
TARİH ATLASI MUSTAFA ARMAĞAN » Emperyalistlerin sfenks hatırası Churchill 1921 Mart’ında Kahire’deydi. Kahire Konferansı’nda bir masanın etrafına oturttuğu 40 uzmanla Ortadoğu’nun sınırlarını çizmekten yorulmuş olmalı ki, yanına Gertrude Bell ve Lawrence’i alarak piramitleri gezmeye gitmişti. başka güce devrederiz derdindeydi the Lausanne Conference 1922-23”, Eds. E. anlaşma çareleri devreye sokulacaktı velhasıl. ki, nitekim önce Mudanya’da, sonra Goldstein, B. J. C. McKerchers, Power and Lozan’da hedefe ulaşıldı. Güya müza- 1921 Mart’ındaki Kahire Konferan- Stability, Frank Cass, 2003, s. 195.) kerelere esas kabul ettiğimiz Misak-ı sı sırasında Mısır’daki Müslümanlar Milli’den Batı Trakya’yı Yunanlara sokaklara dökülmüş, ‘Kapa çeneni Onun için bir an önce anlaşmaya bıraktık, Antakya Fransızların oldu, Churchill’, ‘Allah belanı versin’ gibi yanaştılar. Belki de İngiliz canavarı- İngilizlerin payına ise en yağlı lok- dövizler taşıyorlardı. Neler oluyordu? nın en zayıf noktasını, Aşil’in topuğu- ma olan petrol diyarı Musul düştü Zaten Fransa da Ankara İtilafname- nu yakalamıştık Çanakkale’de. Fakat (1926’da Kürt devleti kurmamaları si’yle Ankara’ya teslim olmuş, kendi- bu en avantajlı noktada gerçekçi Mus- karşılığında tapuyu teslim ettik!). lerini işgalde yalnız bırakmıştı. tafa Kemal’in tercihi ikinci Çanakkale kahramanlığı değil, İngiliz yeni dün- Ortadoğu’dan söz eden bile yoktu. Bundan sonra İngiltere, Anadolu ya düzenine uyum sağlamak olacaktı. Orası zaten gözden çıkarılmıştı. Lo- hareketiyle anlaşmaya doğru kıracak- zan imzalandığında Osmanlı Devleti tı dümenini. Zaten İstanbul hükümeti Bunun ödülleri geldi tabiatıyla. ile anlaşmanın zorluğu Londra Konfe- Mustafa Kemal Paşa ile İngilizlerin ransı’nda ayan beyan görülmüştü. İn- giltere ile zahirde iyi geçinmek fakat VENIZELOS ILE OSMANLI DÜŞMANLIĞINDA ITTIFAK yine de Hilafet silahının kabzasını bırakmamak, küçük de olsa Osmanlı Tam buraya Anadolu’yu işgal harekâtının başını çeken Venizelos’un Yunan Devleti’nin yetkisini elde bulundur- meclisinde yaptığı bir konuşmadan şu parçayı alalım ki, güya savaşı kendisine mak istemek gibi İngiliz savaş sonu karşı kazandığımız eski katil, yeni dost hâlâ devam eden trajedimize Atina’dan planlarına zıt bir yol izliyordu Sultan nasıl ışık tutmuş, beraberce görüp düşünelim. Başbakan Venizelos 17 Temmuz ve çevresi. 1930’da Yunan milletvekillerine Ankara itilafnamesini kabul ettirmek için şöyle konuşmuştu: Nitekim Damad Ferid Paşa 1920 Mayıs’ında Paris’te hâlâ ‘küçük Os- “Bizzat Türkiye, -yeni Türkiye- Osmanlı İmparatorluğu fikrinin en büyük manlı’ hayalleri peşinde olduklarını düşmanıdır. Yeni Türkiye Osmanlı İmparatorluğu hakkında tek kelime açık açık ilan etmiş ve emperyalist- duymak istemiyor.” (Akt.: Ayhan Aktar, “Homogenizing the Nation…”, Crossing the lerin tepkisini çekmişti. Oysa Ankara Aegean, Ed.: R. Hirschon, Berghahn Books: 2003, s. 81.) gerçekçiydi, küçük olsun benim ol- sun diyordu. İngilizlerin Misak-ı Mil- li’yi tanımaları yeterliydi barış için. Bu durumda Londra’nın ibresinin Ankara’ya yönelmesi tabiiydi. 1922’de şahlanan “İslamın son ordusu” Ça- nakkale’de İngilizlerle çarpışma nok- tasına geldiğinde Churchill’in de yü- reği ağzına gelmişti. Zira Türklerin burada kendilerine karşı kazanacak- ları bir muharebe bile İslam dünya- sını aleyhlerine çevirmeye yetecekti. Hindistan ve Mısır’dan Irak ve Suri- ye’ye kadar yayılacak isyanların önü- nü alamayacaklarını biliyorlardı. (Erik Goldstein, “The British official mind and 96 DERİN TARİH / 2016 MART
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233