Alman Kapanı ittifaka alınması” İtilaf Devletleri’ni Almanya ve Türkiye aleyhine tahrik edebilir, bundan bu devletler zarar görebilirlerdi. Üstelik, Osmanlı Devleti, mali ve askeri yönden zayıf olup harp yapacak durumda değildi. Mart 1914’de Alman Genelkurmay Başkanı Moltke, Avusturya Genelkurmay Başkanı Hötzendorf’a bu cümle- den olarak şunları söylüyordu: “Türkiye askeri bakımdan bir sıfır- dır. Askeri Heyetimiz’in raporları tamamen ümit kırıcıdır. Ordu, anlatılması olanaksız bir durumdadır. Daha önce Türkiye’den ‘Hasta Adam’ olarak söz edildiğine göre, şimdi ‘Ölen Adam’ dan söz edilmesi gerekiyor. Artık yaşama gücü kalmamıştır ve kurta- rılması olanaksız bir can çekişme halinde bulunuyor. Askeri heye- timiz108 şifasız bir hastanın ölüm döşeği başında bulunan doktorlar heyetine benziyor.”109 I. Dünya Harbi’nin başlamasından bir ay önce bile, Türkiye’de- ki Alman Büyükelçisi Wangenheim, 18 Haziran 1914’de Alman Dışişleri Bakanlığı’na çektiği telgrafta şunlardan bahsetmişti: “Os- manlı Hükümeti müttefik rolüne asla layık değildir. Bu hükümet, müttefiklerine hiçbir fayda sağlayamaz. Ancak müttefiklerinin yü- künü artırır.”110 Almanlar’ın Türkiye ile ittifak için “o zaman gelecek” dedikleri zaman, 23 Temmuz 1914’de müttefikleri Avusturya’nın Sırbistan’a ültimatom verdiği gündü. Aynı gün Sadrazam Sait Halim Paşa’yı makamında ziyaret eden Büyükelçi Wangenheim, “Almanya hü- kümeti adına size ittifak teklif ediyorum” diyordu. Almanlar’ın ittifaktan amacı, artık çıkması kesin I. Dünya Harbi’de Avrupa’da çembere alınmamak için Osmanlı Devleti’ni İngiltere ve Rusya ile harbe tutuşturmaktı.111 Almanlar’a göre “ölüm döşeği”nde olan Osmanlı Devleti ittifak 108 1908, 1909 İhtilalleri’nden sonra, Alman Askeri Heyeti’ne, özellikle 1912 Balkan Harbi yenilgisinin sebeplerinden birisi de bu heyetin Osmanlı askerini iyi ıslah edemediği gösterilerek yol verilmiş, İttihatçı hükümet tarafından ordunun ıslahına gerek duyulduğundan ve başka devletler subay göndermek istemediklerinden Almanya’dan yeniden askeri heyet istenmiş, Alman subayları, Liman von Sanders’in başkanlığında Ocak 1914’de gelmişlerdi. 109 Wallach, s. 134 110 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C: IV, Baha Mat., İstanbul, 1966, s. 1321 111 Weber, s. 59 50
Süleyman Kocabaş teklifine “evet” demiş, Türk-Alman Askeri İttifak Antlaşması “giz- li” kaydıyla 2 Ağustos 1914’de Sadrazam’la Wangenheim arasında imzalanmıştı. Antlaşmaya göre, Almanya harbe girerse Türkiye’de girecek, harp halinde Alman Askeri Heyeti Türkiye’de kalacak, Al- manya gerektiğinde Osmanlı İmparatorluğu arazisini silahla mü- dafaa edecekti vs.112 3 Ağustos’da Rusya ve Fransa’ya harp ilan eden Almanya, 4 Ağustos’dan itibaren ittifak antlaşması gereği Türkiye’yi harbe girmek için sıkıştırmaya başladı. Osmanlı Devleti harbe hazır ol- madığından Alman isteklerine direndi. Seferberliği yapılmamış, harp levazımatı eksikliği giderilememişti. Bu sebeplerden ilkin “tarafsızlık” ilan etti. Almanya, bunu bozacak “tertip”leri çok önceden planlamıştı. Bunun senaryosu, “Akdeniz’den İngiliz savaş gemilerinin kovala- ması soncu kaçıp Osmanlı Devleti’ne sığındılar” denilen iki Alman zırhlısı Goeben (satın alınınca adı Yavuz olarak değiştirildi) ve Breslav (Midilli) oynadı. Bunlar Marmara’ya Harbi Nazırı Enver Paşa’nın emriyle alınmışlardı. İtilaf Devletleri, gemilerin kendileri- ne teslimini istediler. Osmanlı Hükümeti bunu kabul etmedi. “Za- ten Osmanlı Donanması zayıftır,113 bunları alarak takviye edelim” denilmiş, gemiler satın alınmıştı. İşin garibi, gemilerdeki Alman personeli olduğu gibi bırakılmış, Alman şapkasını çıkarıp Osmanlı fesi giyen bir Alman subayı ve eri “Osmanlı” oluvermişti. Daha da garibi, zırhlıların komutanı Amiral Souchon da Osmanlı Donan- ma Komutanlığı’na atanmıştı. Sonra, Enver Paşa ile Alman Askeri Heyeti arasında imzalanan “Askeri Harekat Anlaşması”na göre de Alman subaylarına Osmanlı ordusunda “etkili” görevler verilmişti. Bir askeri birliğin komutanı Osmanlı subayı olursa, kurmay başka- nı Alman subayı olacaktı. Komutan Alman olursa, Türk de kurmay başkanlığını getirilecekti vs. Bunlar, “Osmanlı Ordusu Almanlar’a teslim edildi” olarak değerlendirilmişti. Kıdemi Enver Paşa’dan bir 112 Ernest Jackh, Yükselen Hilal, Çev: P. Kuturman, Uğur Kitabevi, İstanbul, 1946, s. 37-38 113 Osmanlı Devleti, Rusya ve Yunanistan’ın deniz üstünlüğü karşısında Osmanlı Donanması’nı takviye için İngiltere’ye Reşadiye ve Sultan Osman zırhlılarını sipariş vermiş, bu zırhlıların teslim edileceği sırada I. Dünya Harbi çıktığı için, İngiltere bunlara el koyarak vermemişti. Yavuz ve Midilli için “bunların yerini dolduracaktır” deniliyordu. 51
Alman Kapanı derece küçük, “Enver’in rakibi” denilen Mustafa Kemal Bey (sonra paşa-Atatürk), Enver’in orduyu Almanlar’a teslimini sert bir şekil- de tenkit etmiş, “Orduyu Almanlar’ın eline teslim etmek çılgınlık- tır. Türkler kendi işlerini kendileri görmeli” demişti.114 Hatta, En- ver’i ithamda daha da ileri giderek onu “ihanet” le suçladığı iddia ediliyordu.115 “Âdeta Enver Paşa’nın bir kolunu Almanlar, bir kolunu da Türk Erkânıharbisi çekti ve sonunda Almanlar ağır bastı, çekti sürükle- di. Bizleri de Erkân-ı Harbiye’den (Genel Karargah-Genelkurmay Başkanlığı) uzakları hem de çok uzaklara116 attılar.”117 Şimdi Enver, İstanbul’da kendisine sadık Osmanlı ve Alman subayları ile başba- şa kalmıştı. Bütün harp bunlar tarafından planlanıp yönetilecektir. 114 Amsrong, Bozkurt, Sel Yy., İstanbul, 1955, s. 46 115 Benoist Meclin, Kaplan ve Pars Mustafa Kemal, Çev: Z. Güvenli-M.R. Özgen, S. Özakar Mat., İstanbul, 1955, s. 25 116 Enver, muhalifi olarak gördüğü bütün subayları İstanbul’dan uzaklaştırmıştı. Ali Fethi (Okyar) ve Mustafa Kemal’i Sofya’ya (ilki büyükelçi, ikincisi askeri ateşe), Kâzım Karabekir’i, kendisini Hindistan Seferi’ne tahrik için Afganistan Emiri’nin nezdine, denizci Rauf Bey (Orbay)’ı da İran-Afganistan üzerinden Hindistan’a sefer için Irak’ta kara ordusu kurmaya göndermişti vs. 117 Kâzım Karabekir, Cihan Harbi’ne Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik?, C: I, Tecelli Mat., İstanbul, 1937, s. 86 52
Süleyman Kocabaş ALMANYA’DAN BORÇ PARA KARŞILIĞI HARBE GİRİYORUZ Almanya’nın harbi kazanacağına “imanı” kadar emin olan En- ver Paşa, bu kazançtan faydalanarak Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden diriltmek, kaybedilen vilayetlerini geri almak, hatta Pan- türkizm ideali ile bir “Turan İmparatorluğu” (Birleşik Türk Dev- letleri), Panislamizm idealiyle de “İslâm Birliği” kurmak için118 Osmanlı Devleti’nin harbe girmesini istiyordu. Osmanlı Ordusu, daha Ağustos 1914’ün başından itibaren seferberlik ilanı ile harbe hazırlanmaya başlamıştı. 5 Eylül 1914’e gelindiğinde Almanlar açısından “harbin kaderi” belli olmuştu. Bu tarihte Alman orduları Batı Cephesi’nde Mar- ne’de Fransızlar’a yenilmişlerdi. İşte tam bu sırada Osmanlı Devle- ti’nin Paris Büyükelçisi Rifat Paşa, Babıâli’ye gönderdiği raporda, Almanya’nın yenildiği, Avusturya’nın da durumunun iyi olmadı- ğından bahisle, Osmanlı Devleti’nin harbe girmeyip tarafsız kal- masını tavsiye ediyor, şunları yazıyordu: “Almanlar’ın içişlerimize müdahalesine derhal son verilmelidir. Almanlar’ın tarafını tutmak bizim için ölümdür. Eski dostları ve müttefiki İtalya onu terk eder- ken Almanlar’ın peşine takılmak çılgınlık olur. Hülyalar üzerine kurulan müfrit siyasetler bizim için daima felaket olmuştur.”119 Marne yenilgisi üzerine, Almanlar’ın Osmanlı Devleti üzerin- de olan onu harbe sokmaya yönelik baskıları iyice artmıştı. Hat- ta onların, Türkiye’nin harbe girmemesi halinde İstanbul’u topa tutmak tehdidinde bulunduklarından bahsediliyordu.120 Alman- 118 Bu iki ideali, Almanlar da tahrik ediyorlardı. (Gottrıeb, s. 32) Pancermenistlerden Prof. Weit, “ Türkizm Rusya’nın, İslâmizm Batı ve Amerika’nın katilidir” diyordu. (Prof Weit, Hilafet Siyaseti, Türklük Siyaseti, Çev: H. Adem, Şems Mat., İstanbul, 1331, s. 153). Büyük Almanya, “Dünya İmparatorluğu”nu, Partürkizm ve Panislâmizm’i kullanmak siyaseti üzerine kurmak istiyordu. 119 Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim, Geçirdiklerim, C: I, Rey Yy., İstanbul, 1972, s. 218 120 Yalman, C: I, s. 219, İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluğun Yağması, Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, Ajans-Türk Matbaacılık, Ankara, 1968, s. 134 53
Alman Kapanı lar, “Seferberliğinizi tamamladınız daha ne duruyorsunuz?” diye sıkıştırıyorlardı. Sıkıştırıyorlardı ama, Osmanlı Hükümeti’nin önemli bir eksikliği daha vardı: Para ihtiyacı. I. Napolyon, “Harp paradır” demişti. Parasız harp olmazdı. Almanlar, harbe girmemiz karşılığı para vermeyi de vaat ediyorlardı. “Bir devletin güçlü hatta bağımsız oluşunun göstergesi, hazine- sinin dolululuk derecesine bağlıdır” derler. Hazineniz boşsa, açığı- nızı kendi kaynaklarınızla kapatamıyorsanız, dışarıdan borç para alırsınız. “Borç alan, buyruk alır” derler. Trablusgarp ve Balkan Harbi yenilgisinden yeni çıkmıştık. Os- manlı hazinesi tamtakırdı.121 Almanlar’ın onu doldurmaları karşı- lığı “harbe girme vaadi” verdik. İşte buyruk alma bu idi. “Devlet kasasının boş olduğu Almanya’ya bildirildi ve beş milyon Türk liralık bir Alman borcu sağlandı... Almanlar, para yardımını ret etmelerinin İstanbul’da bir hükümet değişikliğine neden olacağını ve bunun da Almanya’ya zarar vereceğini iyi biliyorlardı. Harbin devamı boyunca Almanlar’ın Türkiye’ye gönderdikleri silah ve donatım 616 milyon mark tutuyordu. Harpten sonra yapı- lan hesaplara göre bu miktar 850 milyonu aşıyordu.”122 “Daha 11 Ekim 1914’de Harbiye Nazırı Enver ve Dahiliye Na- zırı Talat, Almanya’dan yeniden borç almak için Almanya’nın sa- fında harbe girmeye karar vermişlerdi.”123 Bayur, bir kabine toplantısında olup bitenleri şöyle anlatır: “Al- manlar’dan para istenilmesi görüşüldü. Biz harbe iştirak etmeksizin Almanya’nın bize katiyen (kesinlikle) para vermeyeceğine eminim (Maliye Bakanı Cavit Bey’in sözleri). Aksini düşünen Enver’in ıs- rarı üzerine Wangenheim’e müracaata ve Mahmut Muhtar Paşa’ya (Berlin Büyükelçisi) da yazılmaya karar verildi.” Berlin’den gelen telgrafta, Osmanlı Devleti’nin Rusya ve İngiltere’ye karşı savaşa girmesi halinde borcun taahhüt edileceği bildiriliyordu.124 “II Ekim’de Alman Büyükelçiliği’ne, Osmanlı Devleti’nin sa- vaşa girmesi halinde 2 milyar altın kuruş gizli yardım yapılacağı 121 Lütfü Bey, Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, Haz: Ş. Kutlu, Hürriyet Yy., İstanbul, 1974, s. 342 122 Wallach, s. 142 ve 120 123 M. S. Anderson, The Eastern Question, Macmillan Co., New York, 1966, s. 318 124 Bayur, C: III, K: I, s. 191 54
Süleyman Kocabaş bildirildi.”125 “Almanya, II Ekim 1914 günü gerekli mali yardımda bulunma- yı vaat etti. Buna karşılık Türk donanmasının Karadeniz’e çıkıp harekatta bulunması istendi. Sadrazam Sait Halim Paşa kararsız- dı.”126 “Sadrazam’ı ikna edemeyen Baron Wangenheim, bu sefer giz- lice Jön Türk Komitesi’yle (İttihatçılar) görüştü. Gerçekten komi- tenin üç ileri gelen şahsiyeti Talat, Enver ve Cemal’i kendi tarafına çekmesi sonucu, onlarla Ekim ayı sonlarına doğru gizli bir anlaş- ma yapmayı başardı. Bu anlaşmaya göre, Almanya Türkiye’ye 30 milyon paund (yaklaşık 600 milyon frank) tutarında borç para ver- meyi kabul ediyor ve Sırbistan mağlup edildikten sonra da gerek- li harp malzemesinin derhal Türkiye’ye naklini üzerine alıyordu. Bunun üzerine Komite, daha doğrusu üç bakan Türkiye’nin daha fazla vakit kaybetmeden İtilaf Devletleri’ne karşı cephe açacakla- rına söz verdi.”127 “Bu borçlanma durumu, Türkiye’deki Alman nüfuzunu, II. Ab- dülhamid zamanına nazaran bir kat daha artırdı.”128 Şimdi sıra “ilk kurşun”un sıkılarak harbin başlatılmasına gel- mişti. Bunun senaryosu da Enver Paşa-Alman Askeri Heyeti ara- sında oynandı. Osmanlı Devleti harbe hazır olmadığı için halk, Meclis’i Mebusan, Osmanlı Hükümeti (kabinede Enver, Talat ve Cemal Paşalar hariç), Padişah harbe girmeye taraftar değillerdi. Bu sebepten harbe giriş “Almanya-Enver Paşa gizli kararı” ile ola- caktır. Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Ekim ayının son günlerinde Osmanlı Donanma Komutanı Amiral Sou- chon’a üzerinde “gizli” kaydı bulunan bir mektup veriyor, “Kara- deniz’e geçiniz, mektubu açınız, ona göre hareket ediniz” diyordu. Mektup yer alanlar aynen şöyle idi: “Harbiye Hazırı Enver Paşa’dan Amiral Souchon’a, 25 Ekim 1914. Bütün filo Karadeniz’de manevra yapmalıdır. Durumu uy- 125 Trumpener, s. 49-50 126 Pierre Penouvin, I. Dünya Savaşı 1914-1918, Altan Kitaplar, İstanbul, 1912, s. 275 127 Joseph Pomiankowisky, Osmanlı İmparatodrluğu’nun Çöküşü, 1914- 1918 I. Dünya Harbi, Çev: K. Turan, Kayıhan Yy., İstanbul, 1990, s. 78 128 Mahmut Muhtar Paşa, s. 111 55
Alman Kapanı gun bulduğunuz anda Rus filosuna hücum ediniz. Savaş başlama- dan önce bu sabah şahsen size verdiğim gizli emri açınız. Sırbis- tan mühimmat naklinin önüne geçmek için yukarıda kabul edilmiş olduğu üzere hareket ediniz. Enver Paşa., İmza.”129 Souchon, 26 Ekim’de Osmanlı Donanması ile Marmara’dan çı- karak Karadeniz’e açıldı. Bu onun Karadeniz’e ilk çıkışı idi. Daha önce çıkmak için birkaç kez istekte bulunmuş, harp aleyhtarlarınca “Ruslar’a saldırır bizi harbe sokar” gerekçesiyle bu isteği yerine getirilmemişti. Mektubu açan Souchon, kendisine verilen emir doğrultusunda Ruslar’a saldırdı. Rusya’nın petrol limanı Novoros- ky’i bombalayarak Türk-Rus savaşını başlattı. Bombardıman üzerine Türkiye “şok” a girmişti. Sadrazam Sait Halim Paşa ve birkaç kabine üyesi bombardımanın kendilerine danışılmadan yapıldığını ve ülkenin harbe hazır olmadığını ileri sürerek istifa ettiler. Sadrazam’ın istifası, “böyle karışık bir zaman- da hükümet buhranını ülke kaldıramaz” gerekçesiyle geri aldır- tıldı. Bütün harp aleyhtarları galeyanda idi. İttihatçılar ve Enver Paşa hedef alınmıştı. Ortalığı yatıştırmak için bombardıman olayı, “tarihimizin çarpıtılan konularından” olarak “Alman Souchon’un emr-i vakisi” şeklinde gösterilerek ortalık yatıştırılmaya çalışıldı. Halkımız, bombardıman olayının Enver Paşa’nın emriyle yapıldı- ğını, bundan Talat ve Cemal Paşalar’ın da haberdar olduğunu yıllar sonra öğrenecektir. Artık harbe girmiştik. Bütün cepheler, Türk vatanını savun- mak veya zaferler kazanıp ona topraklar katmaktan ziyade Alman menfaatlerine uygun olarak açılmış, bunda ana amaç, Avrupa’da Almanlar üzerinde olan İtilaf Devletleri’nin askeri yükünü azalt- mak olmuştu. Aralık 1914’de düzenlenen Kafkasya Seferi veya Sarıkamış Harekatı’na “Tamamen Alman sevk ve idaresinin isteğiyle giril- mişti.”130 Amaç, Almanlar’ın üzerindei Rus askeri yükünü hafif- letmekti. Enver Paşa, merkezi Erzurum’da bulunan III. Orduya harekat için emir verdiğinde, ordu komutanı Hasan İzzet Paşa, kolordu komutanları Ziya ve Galip Paşalar (Pasiner), askerin har- be hazır olmadığını, üstelik soğuk kış şartları sebebiyle harekatın yapılamayacağını bildirmişlerdi. Bu itirazlar üzerine komutanları 129 E. Jackh, s. 151 130 Wallach, s. 151 56
Süleyman Kocabaş görevleerinden alan Enver Paşa, komutanlığı Alman Askeri Heyeti Başkanı ve merkezi İstanbul’da bunun I. Ordu Komutanı Liman von Sanders’e teklif etmiş, hatıralarında yer aldığı üzere Sanders, ağır kış şartlarını ileri sürerek III. Ordu’ya komutanlığı kabul et- memiş, hatta sefere karşı çıkmıştı.131 Sarıkamış Harekatı’nı Türki- ye’deki Alman Askeri Heyeti değil, Almanya’daki Genel Kararga- hı istiyordu. Bu karargah, Sanders’in harekatın yapılmaması veya ertelenmesine yönelik fikir belirtmesine çok kızmış, “Faaliyetleri Almanlar’ın önemli çıkarları için tehlike teşkil ettiğinden Mare- şal’ın (Sanders’in rütbesi mareşaldi) geri çağrılması zorunluluğu” nun ortaya çıktığından bahsedilmişti.132 Alman Genel Karargahı için önemli olan, Osmanlı Devleti’nin harbi kazanması veya ka- zanmaması değildi. Yeter ki, Doğu’da cephe açılarak üzerlerindeki Rus askeri yükü azaltılsın, Ruslar Doğu’da oyalansındı. Sanders, “aptal” ve “donkişot” değildi. Gururlu bir asker olup, dünyanın ne- resinde bulunursa bulunsun askerlik hayatına idare ettiği bir harbin “mağlubiyet” ini yazdırmak istemiyordu. Sonunda “donkişot” rolünü Enver Paşa oynadı. İstanbul’dan gelerek III. Ordu’nun komutanlığı bizzat kendi üzerine alıp hare- katı başlattı. Sonuç, tam bir hezimetti. Mehmetçik, düşmana değil, eksi kırk derecedeki soğuğa mağlup olmuş, 90 bin kişilik ordunun 10 bin kişilik mevcudu kalmıştı. “Almanlar’ın fikrine göre Rus- lar, Erzurum müstahkem mevkiini zorlamak için büyük kuvvetler sevkine mecbur olacaklardı. Ama, bu arada Türk arazisinden geniş bir saha çiğnenerek, binlerce Türk vatandaşı yersiz, yurtsuz kala- cakmış, Alman Erkân-ı Harbi’nin bu da umurunda değildi.”133 Olup bitenler gösteriyor ki, Almanlar Türk ordusunun yeni- leceğini bile bile onu Kafkasya Seferi’ne çıkarmışlardı. III. Ordu çökünce, Doğu Anadolu Bölgesi müdafaasız kalmış, Rus orduları fazla bir dirençle karşılamadan Trabzon’a, Diyarbakır önlerine ve Erzincan’a kadar olana geniş bir alanı işgal etmişlerdir. Almanlar’ın Osmanlı ordusunun yenileceğini bile bile açtıkları bir diğer cephe de Mısır Cephesi olmuştur. Büyükelçi Wangenhe- 131 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, Çev: M. Şevki Yazman,Burçak Yy., İstanbul, 1968, s. 56 132 Wallach, s. 158 133 Selahattin Güngör, Kumandanlarımızdan Harp Hatıraları (Galip Pasiner’in hatıralarından), Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1939, s. 62 57
Alman Kapanı im’e Alman Başkomutanlığı’ndan gelen telgrafta, “Genel çıkarla- rımızı açısından Mısır’a karşı girişilecek harekat çok önemlidir” deniliyordu. Bu harekatın hedefi İngiltere olup, Almanya üzerin- deki İngiliz askeri yükünü hafifletmeye yönelikti. Nasrettin hoca fıkrasındaki gibi “ya tutarsa” denilerek, Osmanlı-Alman kuvvetle- ri İngiltere’yi Mısır’da yenebilirse, İngiltere’nin en kârlı sömürgesi Hindistan’la ilişkisi kesileceğinden “pes” edeceği hayal ediliyordu. Fakat, Mısır Seferi’nden yüzde bir bile zafer kazanma ihtima- li yoktu. Çünkü İngilizler, Mısır’a çok büyük önem veriyorlardı. Buraya 150 bin kişilik kuvvet yığmışlar, onu en modern silahlarla donatmışlardı. Bu sebeplerden Almanlar’ın kendileri de Mısır Se- feri’nin Kafkasya Seferi gibi başarısız olacağını bile bile Osmanlı askerini Mısır üzerine gönderiyorlardı. Mısır Seferi’ni Merkezi Şam’da bulunan IV. Ordu yapacaktı. komutanı Cemal Paşa’nın yaptığı bu ordunun kurmay başkanı da Alman General von Kres’ti. Kres, harpten sonra yazdığı hatırala- rında Mısır Seferi ile zafer kazanılamayacağını, amacın Almanlar üzerindeki İngiliz yükünü hafifletmek ve Türkiye ile İngiltere’yi kanlı-bıçaklı hale getirip Osmanlı Devleti’ni Almanya’ya daha iyi bağlamak olduğunu yazacaktır: “Mahaza (böyle olmakla beraber) ben bu harekatı, münhasıran (sadece) bir nümayiş (gösteri) fikri ile yapıyor ve Kanal’da (Süveyş Kanalı) kendilerini rahat bırakmaya- cağımızı İngilizle’e anlatmak ve binaenaleyh Mısır’da büyük bir İngiliz kuvvetini bağlamak emeliyle yapıyordum. Yoksa, en büyük harp gemilerinden tutunuz da zırhlı trenle- re, her çeşit müdafaa vasıtasına malik (sahip olan) İngiltere ordusu gibi faal ve cesur bir ordu tarafından müdafaa edilen ve en az yüz metre genişliğinde bir kanalın bizimki gibi mevcut vasıtaları Kanal önünde ancak dört gün kadar kalabilmesine müsait (uygun) olan, bu on dört bin tüfekli, birkaç cebel batarya ve yalnız bir tek öbüs bataryasından mürekkep bulunan ve Kanal’ı geçmek için de beş, on köprücü pantonundan başka bir şeyi olmayan bir ordu tarafından cebren geçilip zapt edilebileceğini, ciddi bir mülahaza (iyice dü- şünme) ile hiçbir vakit hatır ve hayalime getirmedim. Hakikat bu merkezde olmakla beraber, Kanal Seferi’nin (Mısır Seferi) münha- sıran bir nümayişten ibaret olduğuna dair hiçbir şey hissedilmedi ve herkes âzami fedakarlık göstermekten bir dakika geri kalmadı.... Süveyş Kanalı gibi hasmımız (düşman) için hayati önemi olan 58
Süleyman Kocabaş bir deniz hakimiyet yolunun yalnız tehdit edilmesini bile kendi davamız için önemli görüyordum. Türkler’in ittifak antlaşması- na sadakatlerinin ancak onlarla İngilizler arasında kan dökülecek olursa garanti edilmiş olacağı kanaatini besliyordum.”134 İşin daha da ilginç ve garip tarafı şudur ki, aramızda “kraldan fazla kralcılar” vardı. Bunlardan biri o günlerde Cemal Paşa idi. Hadi, Kres’i anladık diyelim, kendisinin de “Kres’in statüsü”ne girmesi garipti. Hatıralarında o da Kanal Seferi’nin başarı şansı olmadığından bahisle, sırf “bir nümayiş (gösteri) olsun” diye yap- tıklarını, ama askere bunu hissettirmediklerini yazıyordu.135 Başarısız Mısır Seferi sonucu IV. Ordu çökünce, o günlerde hâlâ Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan Sina Yarımadası, Filistin ve Suriye tehlikeye girmiş, İngilizler fazla bir dirençle karşılaşma- dan bütün buraları işgal etmişlerdi. Mısır Seferi yenilgisinin bir diğer olumsuz yanı da, Arapçılık Hareketi’ne cesaret vermesi ol- muş, İngilizler’in Osmanlı Devleti’ni çökertmek için destek verdiği bu hareket de sonunda başarıya ulaşmış, bütün Arap Yarımadası elimizden çıkmıştı. Irak Seferi, ardından Hindistan Seferi de, İngilizler’i Asya’da daha çok kuvvet bulundurmaya mecbur bırakıp, Almanlar üzerin- deki asker yükü hafifletmek amacıyla düzenlenmişti. “Ya tutarsa” dan hareketle zafer kazanılırsa İngiltere’nin Hindistan’da çökerti- leceği ümit ediliyordu. İşte, “I. Napolyon’un başarısız Hindistan macerasının tekrarı” denilen seferler bu seferlerdi. İngilizler “can damarları” olarak gördükleri Hindistan ve Irak havalisine büyük önem vermişler, Irak’a 100 kişilik kuvvet yığmışlardı. Irak’ta mev- cudu 30 bin cıvarında olan( üstelik bunun 17 bini ayrılarak İran üzerinden Hindistan Seferi’ne çıkarılmıştı) VI. Ordu’nun İngiliz- ler’i yenme imkanı yoktu. Bu ordunun komutanlığına Alman Ge- nerali Goltz atanmıştı. Kurmay başkanı da Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa idi. Halil Paşa, yeğinini Irak’ı müdafaasız bırakacağı ve başarı şansı olmadığı için Hindistan Seferi’ne çıkılmaması için uyarmış, bu ikazı dikkate alınmayarak sefere çıkılmıştı.136 Hindis- 134 Kres von Krenssenstein, Türkler’le Beraber Süveyş Kanalı’na, Çev: M. B. Özalpsan, Askeri Matbaa, İstanbul, 1943, s. 40-41 135 Cemal Paşa, Hatıralar, Çağdaş Yy., İstanbul, 1977, s. 205 136 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş, Haz: T. Sorgun, Yedi Gün Yy, İstanbul, 1972, s. 194-195 59
Alman Kapanı tan Seferi’ni isteyen Alman Genel Karargahı ve Goltz idi. Enver Paşa, amcasını kırmak pahasına Almanlar’ı kırmamış, onların is- teklerini yerine getirmiştir. Boyundan büyük işlere giren VI. Ordu’nun da İngilizler tara- fından mağlup edilmesi sonucu Irak da bütünüyle kaybedilmiş, Almanlar’ın “Mezopotamya-Hindistan Macerası” böylece suya düşmüştü. İşte, Almanlar kendi tabirlerinde “Hasta Adam” olmaktan öte “ölmekte olan adam” ı kullanarak, sırf Avrupa’da çembere alınma- mak, üzerindeki askeri yükü hafifletmek için Osmanlı Devleti’ni harbe sokmuşlar, onu sonuna kadar kullanmışlardır. Almanlar’ın her istediklerini yerine getiren bir “suç ve hata ortağı” Enver Paşa da bu haliyle bir “Türk Padişahı” olmaktan ziyade “Alman Padişa- hı” olmuş, “Alman Padişahı II. Wilhelm”in Türkiye’deki figüran- lığını yapmıştır. 60
Süleyman Kocabaş HARP’TEN SONRA ALMANYA’NIN SÖMÜRGESİ OLACAKTIK I. Dünya Harbi’nde Almanlar galip gelselerdi, onların sömür- gesi, giderek eyaleti olacaktık. İngiltere, Rusya ve Fransa’nın sö- mürgecilik ve yayılmacılığından kurtulalım derken Almanya’nın sömürgesi ve eyaleti yapılacaktık. I. Dünya Harbi yıllarında Osmanlı Devleti’nin tek hakimi “Son Padişah” Enver Paşa olmuştu. Onun da ipleri “II. Wilhelm-Alman Genel Karargahı-Wangenheim” üçlüsünün elinde idi. Alman Bü- yükelçisi Baron Wangenheim’in harpten önce ve sonraki statüsü sanki İngiltere’nin Hindistan ve Mısır’daki “Yüksek Komiserleri” statüsünde olup, bir çeşit “eyalet valisi” gibi idi. Öyle ki Wangenhe- im, “İstanbul’daki Vatikan Büyükelçisi ile yaptığı konuşmalarda, Osmanlı Devleti’nden ‘Almanya’nın bir eyaleti gibi’ bahsetmekte, hatta devletin hakiki hakiminin kendisi olduğunu belirtmemekten çekinmemekte” idi.137 “Yeni Büyükelçi’nin (Wangenheim) siyasi görüşleri herkes ta- rafından biliniyordu. Almanya için bir ‘Dünya Politikası’ na inanı- yordu. Sömürgeciliğin ateşli bir taraftarı, koyu bir İngiliz düşma- nıydı. Alman ve Türk İmparatorlukları arasında güçlü bir siyasi ve iktisadi birleşme istiyordu... 15 yıl süre ile kuvvetli kişiliği ve tec- rübesini Türkiye’deki Alman müteşebbislerinin gelişmesine adadı. Kayzer, en yetenekli bürokratını İstanbul’a göndermişti.”138 Osmanlı Ordusu’nun Almanlar’a teslimi ve başında “Kayzer’in adamı”139 denilen Enver Paşa’nın bulunması, Türkiye’nin Alman sömürgesi veya eyaleti haline getirilmesinin neredeyse tümüyle Ordu’yu kullanmaya teksif edildiği anlaşılmaktadır. Bu cümle- den olarak Wangenheim, Ordu’nun kendileri için önemini şöyle dile getirmişti: “Orduyu kontrol eden kuvvet, Türkiye’de en büyük kuvvet olacaktır. Hiçbir Alman dostu hükümet, Ordu tarafından kontrol edilmedikçe iktidar mevkiinde kalamayacaktır.”140 137 Bardakçı, s. 157 138 Earle, s. 57 139 Trumpener, s. 18 140 Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri, Güven Basımevi, Ankara, 1963, s. 59 61
Alman Kapanı Zaten, Almanya’dan borç para karşılığı harbe girmemiz, Os- manlı Ordusu’nu bir nevi “Paralı asker” haline getirmişti. Askeri ve siyasi karar mekanizmaları Almanlar’ın eline geçmişti. İktisadi, mali, zirai, sınai, kültürel faaliyetler de Almanlar’ın inisiyatifinde bulunuyordu. Almanlar’ın her şeyleri Türkiye’yi “Hindistanlaştır- mak” veya “Türkistanlaştırmak” hesapları üzerine kurulmuştu. Bu statüler gereği Hindistan’a İngiliz, özellikle Türkistan’a Rus nüfusu yerleştirilmişti. Almanlar da Türkiye için aynı şeyi yapmak istiyorlar, Pancermenist cemiyetler, Almanya’nın “Türkiye’nin mi- rasından pay alması”nı, bir “Dünya Devleti” olarak Türkiye’ye Al- man göçmenleri yerleştirilmesini istiyorlardı.141 Pancermenizm Cemiyeti, 1896’da Almanya’nın nüfusunun her yıl 600 bin arttığını, nüfus fazlalığı sebebiyle ülkenin her yıl göç verdiğini, ABD ve Güney Amerika’ya göç eden bunların milli- yetlerini kaybettiklerini, mevcut Alman sömürgelerinin verimsiz olduğu için göçe uygun bulunmadığı, zengin yer üstü ve yer altı kaynakları yanında, göçmen Almanlar’ın milliyetlerini koruyabi- lecekleri coğrafi yapıya sahip arazi parçasına ihtiyacı duydukları, bunun Anadolu ve Mezopotamya olabileceğini dile getiriyordu.142 Almanya’nın koloniler kurma politikasını tahrik eden sebep- lerden biri de işte bu nüfus artışı olmuştu. Alman Başbakanı bunu “Ya mal ya da insan ihraç etmek zorundayız. Bu kadar artan nüfus- la yaşayamayız” şeklinde formüle etmişti.143 Almanya, 1870’de birliğini kurduğunda nüfusu 40 818 000 idi. Bu rakam, 1890’da 49 488 000’e, 1907’de 61 697 000’ye çıkmıştı. Almanlar, “en uygun nüfus ihraç edilecek alan” olarak Anadolu’da Badat Demiryolu çevresini düşünüyorlardı.144 Pancermenist Dr. Kaerger, “Küçük Asya: Almanya İçin Bir Ko- lonizasyon Sahası” isimli kitabında, Alman koloniyalizminin esa- sının, Anadolu’da demiryolu boyunca Alman nüfusu yerleştirmek olması gerektiğini yazmıştı. Almanya hükümeti, göçleri teşvik et- meli, kolaylaştırmalı, göçmenleri korumak için Babıâli ile anlaşma 141 Marrıot, s. 405 142 E. L. Woodward, The Congress of Berlin 1878, Published By H.M. Statıonery Office, Londan, 1920, s. 66 143 Ortaylı, s. 30 144 W. H. Dawson, The Evalutıon of Modern Germany, T. Fısher Unwın, London, 1911, s. 344 62
Süleyman Kocabaş yapmalı, sonunda Türkiye ile Almanya arasında bir “Gümrük Bir- liği Antlaşması” imzalanmalı idi.145 Pancermenist Frıderıch List de, Balkanlar’a ve Anadolu’ya yer- leşecek göçmenlerin, bölge nüfusu ile sulh içinde kaynaşıp, Rus tehlikesi ve Panslavizm’e karşı bir “set” oluşturmaları gerektiğini yazıyordu.146 Almanlar, Bağdat Demiryolu çevresine göçmenler yerleştir- meyi akıllarına koymuşlardı. Ama, Sultan II. Abdülhamid buna asla izin vermedi. Sultan, büyük toprak kayıplarından sonra ül- kenin mevcut topraklarını koruma karalılığı için girmiş, özellikle “Anadolu Anavatan” fikri onun zamanında ortaya çıkarak, Ana- dolu’nun “can pahası”na da olsa147 korunması II. Abdülhamid’in ana politikalarından biri haline gelmişti. Almanlar’ın göç için ısrarlarını sürdürmelerine rağmen Sul- tan’ın aksine ısrarı, sonunda Almanla’ı isteklerinden vazgeçirmiş, II. Abdülhamid, göçü önlemeyi garanti altına almak için Bağdat Demiryolu İmtiyazı Antlaşması’na bir de “gizli madde” ekleterek, “Yabancı devlet vatandaşlarının Bağdat Demiryolu Boyuna yer- leşmemeleri” hususunu yazılı kayıt haline getirmişti. Demiryolu sebebiyle “Sultan Hamid, İmparatorluğu’nu ipotek etmişti. Ama, mülkiyetini elinden çıkarmamakta kararlıydı.”148 Tahsin Paşa’nın yazdıkları: “O zaman Alman siyaseti bu hat- tın iki tarafına Alman muhacirleri iskan ve bunları bir Alman müstemlekesi haline dönüştürmek, açık tabir ile Hindistan yolu üzerinde Alman siyaset ve kudretinin müdahalesine zemin hazır- lamak maksadını takip ediyordu. Alman göçmenlerinin hat bo- yunca yerleşmelerine müsaade etmek çok tehlikeli bir şeydi. Sultan Hamid, buna hükümetçe asla müsaade edilmeyeceğini kesin ve açık ifade ile hiçbir şek ve şüpheye mahal bırakmayacak bir açık- lıkla antlaşmaya konulmasını sağlamıştı.”149 II. Abdülhamid’in kendisi de hatıralarında şunlardan bahse- der: “Almanya’nın bize karşı olan harekatını biraz frenlemek yerin- de olacaktır. Büyük sanyöre (Alman Büyükelçisi Baron Marschal 145 Lewın, s. 31 146 A.g.e., s. 28 147 * 148 Earle, s. 99-100 149 Tahsin Paşa, s.86 63
Alman Kapanı von Bierbestein) kendisinden ve politikasından pek emin olmadı- ğımızı belli etmek lazım. Berlin Büyükelçimiz’den öğrendiğime göre Kayzer, Anadolu’da Almanlar’ı tutan bir muhit yaratmak istiyormuş. İktisadi vaziyeti- mizi düzeltmek için Almanlar’dan istifade etmeyi doğru bulurum, fakat Alman gazetelerinin yazdığı ve arzu ettiği, Bağdat Demir- yollu üzerinde Alman kolonilerinin kurulmasına gelince katiyen taraftar değilim. Dedelerimizin pek çok fedakarlık yaparak elde ettikleri bu toprakları Alman kolonilerine terk edeceğimizi zanne- diyorlarsa çok aldanıyorlar. Zaten şimdiye kadar yabancılara lüzu- mundan fazla müsamaha göstermiş bulunuyoruz. Anadolu yalnız bize aittir. Pek çok yerden itilip kakıldıktan sonra, buraya yerleşen din kardeşlerimizin bu son mercilerini (dönülecek yer) muhafaza edeceğiz.”150 Almanlar, Bağdat Demiryolu İmtiyaz Antlaşması yapılırken, yolun sağlı sollu iki yanında 20 km. derinliğinde bir arazi parça- sını istedikleri gibi (göç hariç) kullanma hakkını elde etmişlerdi. Bu şeritte, orman kesecekler, maden işletecekler, arkeolojik kazı yapacaklardı vs.151 Bu bile, Bağdat Demiryolu Hattı’nı erkenden “imtiyazlı bir sömürge alanı” haline getiriyordu. Berlin-Bosfor-Bağdat Demiryolu’nun “Alman sömürgeciliği ve yayılmacılığı için “belkemiği veya omurgası” olduğundan bahset- miştik. Anadolu’daki bütün Alman yatırımları bu demiryolu gü- zergahına yapılacaktır. Konya ve Adana ovalarının sulama imti- yazları Almanlar’a verildi. Alman Levant Pamuk Şirketi 1905’de Adana ve İzmir’e yerleşti. Asıl mücadele Mezopotamya üzerinde başladı. Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde Almanlar’a su yolu ula- şım imtiyazı verildi. Petrol imtiyazı konusunda İngiliz-Alman çe- kişmesi kızıştı. Almanlar, 1912’de petrollerden % 25’lik pay elde ettiler.152 Türkiye, giderek Alman mamul mallarının pazarlandığı “en kârlı ülke” haline geldi. Ticaret hacmi 1888’de 3.5 milyon mark iken 1911’de 70 milyon marka çıktı.153 “Alman nüfuzu Türkiye’de gittikçe arttı. Türk siyaseti, askeri- yesi, iktisadı ve medeniyeti üzerinde âmil oldu. Alman hükümeti- 150 Sultan II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım, s. 128-129 151 Earle, s. 96 152 Rathmann, s. 118 153 Rohde, s. 21 64
Süleyman Kocabaş nin idari mahareti, Türkiye’de yapılabilecek en azami işleri yaptı. Birçok Alman tüccarı, zâbiti, maliyecisi, memuru ve mühendisi Türkiye’ye aktı... Alman dili ve Alman medeniyeti Şark’ta çok çabuk yayıldı. Okullar, hastaneler tesis edildi. Anadolu-Arabistan incelemeleri için Almanya’da birçok cemiyetler kuruldu. 1901 senesinde Al- man-Anadolu-Arabistan Cemiyeti meydana geldi. 1904 senesin- de Anadolu İktisadi İnceleme Cemiyeti’yle Alman Şark Cemiyeti kuruldu. 1908’de Alman-Anadolu-Arabistan Komitesi, 1912’de İslâm İşleri Cemiyeti tesis edildi. Alman öğretmen ve hemşerileri, Alman ticaret ve sanayii için birer kılavuzdular. Jeoloji, Şarkiyat (Oryantalizm), Coğrafya uzmanları ile birlikte siyasete hizmet yaptılar.”154 Almanlar, I. Dünya Harbi yıllarında Anadolu’ya nüfus ihracını yeniden gündeme getirdiler. Başta artık onlara direnecek II. Ab- dülhamid yoktu. “Son Padişah” Enver Paşa, göç konusunda nasıl bir tavır alacaktı? Almanlar, harpten önce göç işini ona da açmış- lar, bu uğurda onu iknaya çalışmışlardı. Almanlar’ın bir dediği- ni iki etmeyen Enver, her nedense bu konuya ihtiyatlı yaklaşmış, onlara hemen “evet” dememişti. Kâzım Karabekir’in yazdıklarına göre, Alman göçüne karar verip vermemek hususunda Enver ken- disinden fikir almıştı: “Enver Paşa şöyle dedi: ‘Bu meseleyi daha düşünüyorum...Bizim kendi kendimize adam olmamız ihtimalini görmüyorum. Avrupalılar’a çabuk yetişmek için bir tedbir düşü- nüyorum ama, daha kesin kararımı vermedim. Bu konuda senin de fikrini almak istiyorum. Düşündüğüm şey, Anadolu’ya bir miktar Alman göçmeni getirmektir. Fakat her tarafa değil. Yalnız demir- yolları boylarına. Bunlar, ziraat, sanayi, sanat özetle her alanda kalkınmamıza örnek olurlar. Bu suretle halkımızın az zamanda kalkınması da mümkün olur.’ Hayretle dinlediğim bu görüşlerine cevabım şu oldu: Paşam ! bu fikir hayli eskidir. Bu husus, kitaplarda, gazete sütunlarında dahi tartışma konusu olmuştur. ‘Berlin-Bağdat’ adıyla Almanlar tarafından yazılan ve Türkçe’ye de tercüme edilen bir eserde dahi bu hususta ifadeler gördüm. Daha bu demiryolu başlamadan çok zaman evvel bu düşünce ortaya atılmış bulunuyor. Almanlar, başka devletlerin memleketlerine gönderdikleri göçmenlerini kaybolmuş 154 A.g.e.,s. 21-22 65
Alman Kapanı sayıyorlar. Anadolu’ya yerleşecek göçmenlerden birkaç yüz bin eli silah tutan Almanlar, Almanya hükümetinin Asya işlerine karış- mak sevdasında olduklarını açıkça yazıyorlar. Bu işlerle uğraşan bir cemiyetleri de var. Golç (Goltz) ve İmhor Paşalar da burada üyedirler.155 Fikrimce böyle bir durum karşısında biz istiklalimizi kaybeder, bir Alman sömürgesi oluruz. Halkımıza ziraat, sanayi ve sanat vs. öğretmek için Alman göçmenlerine memleketin kapıları- nı açmaya ne lüzum var? Almanya’ya çok miktarda genç göndere- lim, oradan da çok miktarda öğretmen ve usta getirelim maksada kâfi gelir. Göçmen getirilmesi çok tehlikeli bir çığır olur. Enver: ‘Biz silah vermezsek onlar nereden silahlanacaklar?’ Ben: Ermeniler’i biz mi silahlandırdık? Onların silahlandıkla- rını bile zamanında haber alamadık. Almanlar ise, Ermeniler’den yüz kere becerikli ve girişken insanlar olduğu gibi, arkalarında Al- manya gibi bir de devletleri bulunacaktır. Üstelik, Alman Erkân-ı Harbisi memleketimizde bile yüksek mevkileri işgal etmektedir- ler.” Konuşmanın devam eden bölümünde Enver, fikirlerinin bir taslaktan ibaret olduğunu, bunun kendi aralarında “gizli” kalma- sını söylemiş. Karabekir, konuşmanın yorumunu şöyle yapıyor: “Enver’in yanından çıktıktan sonra şu Almanlar’ın Enver Paşa’ya neler yaptırmak istediklerini uzun uzun düşündüm ve ne kadar zeki ve bilgili ve ne kadar vatansever olursa olsun, görgü ile olgun- laşmamış insanların ne kadar zararlı bir şey olduğunu gözlerimle gördüm.”156 Göç konusunu, harp başlayınca Almanlar yeniden gündeme getirmek istiyorlardı. Yine görgü tanığı Karabekir’in yazdıklarına göre, Goltz’la Bağdat’a giderlerken, yaveri Restof’a boş araziyi göstererek şunları söylemiş: “Bakınız bakınız! Buralarda kimse yok. Bizim Almanya’da üst üste canımız çıkıyor; Türkler burala- rı boş tutuyor.”157 Karabekir, bunları yorumlarken Almanya’nın Rusya ile Türkiye üzerindeki emelleri konusunda “aynı amaç” üzerinde olduklarını, Rusya’nın “işgal” le gerçekleştirmek istedi- ğini, Almanlar’ın “sulh yolu”, “muhlisane hulul” la gerçekleşmeye 155 Koloniyal göçü teşvik için kurulan bu cemiyetin ismi “Alman-Anadolu Komisyonu” idi 156 Karabekir, C: II, s. 279-280 157 A.g.e., C: II, s. 283 66
Süleyman Kocabaş çalıştıklarını yazar.158 Harp yıllarında, Alman Askeri Heyeti Başkanları’ndan Goltz’ın göç için “nabız yoklaması” boşa çıktığı, onun Alman Hükümeti’ne, Osmanlı Devleti ile dostluğun bozulmaması için Anadolu’ya Al- man göçmenleri gönderilmesi fikrinden kesinlikle vazgeçilmesini tavsiye ettiğinden bahsedilir.159 Almanlar, I. Dünya Harbi yıllarında Türkiye’yi sömürgeleri ve eyaletleri haline getirmeye yönelik tedbirleri Almaya devam etmiş- ler, Osmanlı Hükümeti’nin aleyhimize gördüğü hususları ortadan kaldırma girişimlerine karşı çıkmışlardır. Yıllardan beri, “Osman- lı Devleti’nin kalkınmasını önleyen ayak bağı” olarak nitelendiri- len Kapitülasyonlar’ın kaldırılması girişimine tepki göstermeleri bu konulardandır. “ 9 Eylül 1914 tarihinde Osmanlı Devleti, Kapi- tülasyonlar’ı ve ardından Paris (1856) ve Berlin (1878) Antlaşma- ları’nın iptalini ilan etti. Kapitülasyonlar’ın kaldırılmasına en çok itiraz eden müttefikimiz Almanya Devleti’nin büyükelçisi oldu.”160 “Almanya’nın büyükelçisi tarafından Kapitülasyonlar’ın ilgası- na (ortadan kaldırmak) diğer devletlerden çok itiraz edilmiş olması şayan-ı hayret ve ibrettir. O devlet harbi kazanmış olsaydı ittifakın mükafatı olarak ne türlü dümenler çevireceğini mümkün mertebe geleceği görenler tahmin etmişlerdir.”161 “Kapitülasyonlar’ın kaldırılması sırasında Almanlar’ın aldık- ları vaziyet dahi hoşa gitmemişti. Devletimizin gelişmesine büyük bir engel olan ve bağımsızlığımızla telifi mümkün olmayan Kapi- tülasyonlar’ın yürürlükten kaldırılması 9 Eylül 1914’de kabul edil- di. Bu karar 10 Eylül 1914 sabahı gazetelerde ilan edilmiş ve herkes şenlik yapmış idi. Esasen bizim harbe girmemizi veya girecek gibi vaziyet almamızı icap ettiren en önemli sebeplerden biri bu mesele idi. Seferberlik ilanından sonra ilk yapacağımız hareket bu idi... Bu hareket üzerine yabancı devletler ardı ardına protestoya baş- ladılar. Ne yazık ki, müttefikimiz Almanya dahi bu umumi protes- todan geri kalmamıştı. İttifak Antlaşması’ndaki açıklığa rağmen 158 A.g.e., s. 282 159 Earle, s. 136, Önsoy, s. 19-20 160 Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1951, s. 115 161 Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C; IV, Dergah Yy., İstanbul, 1982, s. 1897 67
Alman Kapanı protestosunu yapmıştı.”162 “Yalnız gariptir ki, düşman saydığımız devletler, bu teşebbü- sümüzü (Kapitülasyonlar’ın kaldırılması) pek hafif bir protesto ile geçiştirdikleri halde, bizimle müttefik olmaya çalışan Almanya kıyametler koparmıştır. Alman Büyükelçisi, böyle bir adımı ken- disine danışmadan atmamıza çok kızdığını belli etmiş ve şunları söylemişti: ‘İtilaf Devletleri, bu cüretten dolayı Türkiye’yi cezalan- dırmak için Çanakkale Boğazı’nı zorlarlarsa biz parmağımızı bile oynatmayacağız.’ Büyükelçi araya vasıtalar koyarak, İtilaf Devlet- leri büyükelçilerini ortaklaşa bir protesto hareketi yapmaya teşvik etmiş, fakat aldıran olmamıştı.”163 Alman Büyükelçisi Wangenheim, Kapitülasyonlar’ı kaldırma kararının geri alınması için Maliye Bakanı Mehmet Cavit Bey’in makamına çıkmış, Cavit Bey’in hatıralarında anlattığına göre gö- rüşme sırasında şunlar cereyan etmişti: “10 Eylül 1914 Çarşamba: Wangenheim geldi. Tabiat dışı delirmiş bir hal ve vaziyet içindey- di. Kendimi kudurmuş bir köpek karşısında zannettim. Söz söy- leyemiyor, konuşmuyor, sanki havlıyordu. Uzun tartışmalarımız iki saat sürdü. O sesini yükselttikçe ben sükun ve huzur ile cevap verdim. Fakat hiçbir sözü ve tehdidini cevapsız bırakmadım. Al- man taraftarları bu sahneleri görmeli idiler... Alman Büyükelçisi’ni kızdıran Osmanlı Hükümeti’nin Kapitülasyonlar’ı bir tebliğle kal- dırması idi. Wangenheim bu kararı, kendisine danışmadan aldığımızdan, müttefik olduğumuz için, böyle bir şey yapmaya hakkımız olma- dığından bağırıp çağırıyordu. Yarın İngiliz ve Fransızlar’dan bize harp ilan edip Boğaz’ı zorlarlarsa, bize hiçbir surette yardım etme- yeceklerinden bahsediyordu. Boğazlar’ın da mukavemet edemeye- ceğini söylüyordu. Bu kararın Berlin’de çok fena tesir yaptığından, hatta ittifakın bile bozulacağından dem vuruyordu. Kendisinin ya- rın Askeri Islah Heyeti’ni de alıp gideceği tehdidini de savurdu... Bugün öğleden sonra, bütün büyükelçileri toplayıp, Türkiye’nin kararını müşterek bir nota ile protesto edeceklerini, hatta Rusya ile Almanya birleşip Türkiye’nin aleyhine sulh yapabileceklerini ve bu suretle Türkiye’nin Kapitülasyonlar’ı kaldırılması kararının, 162 Sabis, C: I, s. 198 163 Yalman, C: I, s. 277 68
Süleyman Kocabaş harbin devamını durdurmasına dahi sebep olacağını söyledi...”164 Sonunda nasıl bir karara varılmıştı? “Gerçekten Enver Paşa, Kapitülasyonlar’ın kaldırılmasından, yabancıların oturmalarını özel vergilere bağlamaktan söz etmişti. Ama, Baron Wangenhe- im’in buna karşı çıktığını işitince vazgeçmişti.”165 Almanlar’ın itirazı üzerine Osmanlı Hükümeti, Kapitülasyon- lar’ı kaldırma kararından iptal etmişti. Onların, Kapitülasyon İm- tiyazları’nın kaldırılmasına büyük tepki göstermelerinin sebebi, Anadolu’yu sömürgeleri ve eyaletleri haline getirmek emellerin- den kaynaklanıyor, adı geçen imtiyazlar bu statülerin ortaya çık- masına yardımcı olurdu. 164 Nakleden,Aydemir, Enver Paşa, C: II, s. 547-548 165 Alan Moorehead, Çanakkale Geçilmez, Çev: G. Salman, Milliyet Yy., İstanbul, 1972, s. 125 69
Alman Kapanı ALMANLAR GİTMEK İÇİN GELMEMİŞLERDİ Almanlar, I. Dünya Harbi’ni kazansalardı, Türkiye’yi terk et- meyeceklerdi. Bunun planları daha harpten önce yapılmıştı. Harp süresince, Almanlar’ın bir çok bölgedeki hal ve hareketleri hiç le- himize değildi. Osmanlı Devleti’nin aleyhine de olsa Ermeniler, Gürcüler, Azeriler, Araplar’ı vs. kendi lehlerine kazanmak istiyor- lardı. “Osmanlı ordusundaki Alman subayları, doğrudan doğruya Arap ve Kürt aşiretleriyle temasa geçip Osmanlı Devleti’ne borç kaydedilen altınları onlara dağıtıyorlar ve onları Almanya’ya bağ- lamaya çalışıyorlardı. Türkler’le Araplar arasında nefret olduğu- nu ileri sürerek Araplar’ı ancak Almanlar’ın kazanabileceklerini (bu sırada Araplar, İngilizler’in kullanımında idiler) açıkça söylü- yorlardı. Ekonomik alanda da hemen bütün menzil teşkilatları ve gitgide daha geniş ölçüde demiryollarına el koymakla Almanlar, Osmanlı ülkesinin egemeni olmak yolunda idiler.”166 “Almanlar, Arabistan’da Türk ordularının başında kumanda mevkiinde bulunuyor ve Alman İmparatoru adına Araplar’a ayrı bir teveccüh ve ilgi beslediklerini her vesile ile belli ediyorlardı. Politika bakımından da Almanlar’la çok çatıştık.”167 “Gerçekten de Almanlar birinci kademede kendilerine bağla- dıkları Gürcüler gibi Ermeniler’i de kendilerine bağlamak için on- lara türlü çeşitli vaatlerde bulunmuşlar, para ve uçak teklif etmiş- lerdi. İstedikleri, Türkler’e karşı eski kinlerini devam ettirmekti. O zaman siyasi ve iktisadi çıkarları bunu gerektiriyordu.”168 “Almanlar, Osmanlılar’ın Kafkas siyasetinde müttefiki değildi. Onlar, bilhassa Kafkasya işlerinde Osmanlılara müşkilat (engel) çı- karıyorlar ve başta Gürcüler olmak üzere Kafkasya milletlerinden bazılarını da bizim aleyhimize tahrik ediyorlardı. Almanya, Rus- ya’yı Şark Cephesi’nde sulha icbar (mecbur) etmiş ve ondan Lehis- tan (Polonya), Fillandiya, Estonya, Litvanya vs. gibi birtakım yeni yeni hükümetlerin doğmasına son derece yardım etmişti. Binaena- leyh bunlara mukabil (karşılık) Kafkasya’da Rusya’ya mümaşaat (yoldaşlık, birlikte yürüme ) ediyor ve onların acısını unutturmak 166 Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri, s. 105 167 Selek, İnönü’nün Hatıraları, s. 233 168 Halil Paşa, s. 238 70
Süleyman Kocabaş istiyordu. Bundan başka, Kafkasya’nın en servetli ve devletli olan muazzam Bakü petrol şehrini de yalnızca Osmanlılar’ın elinde görmek istemiyorlardı. Bunun kendi elinde bulunmasını, olmadığı takdirde Osmanlılar’la beraber elde edilmesi siyasi iktizalarından- dı (lazım gelen). Velhasıl Osmanlı Karargah-ı Umumisi bu husus- ta Almam Karargah-ı Umumisi ile anlaşamamıştı.”169 Alman Generali Friedrich von Bernhard, “Harp Sonrası ve Al- manya” isimli 1912’de yayınlanan kitabında, Almanya’nın harpten sonra elde etmek istediği hedefleri şöyle ortaya koymuştu: “1-Fransa tecrit edilmelidir. Öyle tecrit edilmelidir ki, Alman- ya’nın hayat yoluna hiçbir zaman engel olarak dikilmemelidir. 2-Almanya’nın liderliği altında bir Merkezi Avrupa Federasyo- nu kurulmalıdır. Küçük devletler Almanya’ya bağlanmalı, Alman ordusunun himayesine alınmalıdır. 3-Almanya, yeni koloniler kazanma çerçevesinde bir dünya gücü olarak gelişme göstermelidir.”170 Bunlardan 2’inci, özellikle 3’üncü madde Türkiye ile ilgili hu- suslar olmuş, harpten sonra Türkiye hem kolonileştirilmek hem de “Büyük Alman İmparatorluğu’nun eyaleti” haline getirilmek istenilmişti. Amerika’nın Osmanlı Devleti nezdindeki Büyükelçisi Morqent- hau da 1919’da yazdığı hatıralarında, Almanlar’ın harbi kazanma- ları halinde Türkiye’ye nasıl bir statü verecekleri hakkında şunlar- dan bahsetmişti: “Dünya eğer 1914’de anlamadıysa, şimdi biliyor ki, Almanya Sırbistan’ı mahvetmek, Balkan milletleri üzerinde bir kontrol ele geçinmek, Türkiye’yi vassal (bağlı) devlet haline koy- mak ve bu suretle sınırsız bir dünya hakimiyetine temel hizmetini görecek geniş bir Şark İmparatorluğu kurmak için harbin ortaya çıkmasını çabuklaştırmak istemiştir.”171 General Ludendorf, 8 Haziran 1917’de Alman Askeri Heyeti Başkanı Liman von Sanders’e çektiği telgrafta, “Şimdiki Doğu po- litikamız, hiç şüphesiz harpten sonra da devam edecektir” diyor, 169 Erkân-ı Harp Kaymakamı (Yarbay) Rüştü, Büyük Harpte Bakü Yollarında, V. Kafkas Piyade Fırkası, Askeri Mecmua, Tarih Kısmı, Sayı: 34, 1 Haziran 1934, s. 40 170 Fısher, s. 34-35 171 Pıchon, s. 173 71
Alman Kapanı bundan, Türkiye’de kalıcı olacakları anlaşılıyordu.172 “Almanlar, harpten sonra İmparatorluğu sömürgeleştirmeyi düşündükleri için en kuvvetli kimseleri yedek subay oyarak aramı- za göndermişlerdi. Öyle sanıyorum ki, Anadolu ve Suriye için en iyi incelemeler bu Almanlar tarafından yapılmıştır.”173 “Ya Almanlar harbi kazansaydı, o bitik halimizle ne olacak- tık? Bir gün Harekat Şube Müdürü İsmet Bey (sonra paşa-İnönü) kendisi ile çalışan bir Alman yüksek subayına dedi ki: ‘Canım siz kalabalıksınız; sanayicisiniz. Belçika da öyle. Onu kendinize mi katacaksınız? Yahut aynı haldeki Avrupa memleketlerini mi? Za- ferden sonra kazancınız ne olacak?’ Subay, kendi aralarında sık sık bu konu üzerinde konuşmayı âdet (gelenek) etmiş olacaklar ki, ağ- zında kaçırıverir: ‘Die Türkei ”.174 “Bir devletin (Osmanlı Devleti) batışı günlerinde idik. Duyun-u Umumiye İngiliz Dainler Vekili Sır Adam Black, 1914’de harbe gir- memiz üzerine İstanbul’dan ayrılacağı zaman şöyle demişti: ‘Eğer Almanya kazanırsa, siz de Alman kolonisi olacaksınız. Eğer İngil- tere kazanırsa mahvoldunuz.”175 Harbi kazanmaları halinde Almanlar’ın Türkiye’de neler yapa- cakları konusunda Mustafa Kemal de görüş belirtmiş, şunları söy- lemişti: “Memleket kâmilen bizim elimizden çıkacak, bir Alman müstemlekesi haline girmiş olacaktı.”176 İsmet İnönü’nün yazdıkları: “Almanlar, istedikleri ölçüde ke- sin bir zafer kazansaydılar, onlardan kurtuluş kolay olmayacaktı. Açıkça görülüyor ki, Türkiye’ye gitmek için gelmemişlerdi.”177 172 Wallach, s. 220 173 Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, 1000 Temel Eser, İstanbul, 1970, s. 86 174 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Sena Mat., İstanbul, 1980,s. 123 175 A.g.e.,s. 127 176 Nakleden, Ali Fuat Cebesoy, Birüssebi-Gazze Meydan Muharebeleri ve 20, Kolordu., Askeri Matbaa, İstanbul, 1938, s. 33 177 Selek, İnönü’nün Hatıraları, s. 244 72
Süleyman Kocabaş TARİHİN TEKERRÜR ETMEMESİ İÇİN NELER YAPILMALIDIR? Buna verilecek net ve kısa cevap “tarihten ders almak”tır. Şim- diye kadar anlattıklarımız, kuru kuruya bir tarih bilgisi veya mera- kı olmamalıdır. Osmanlı Devleti’nin zayıflığı sebebiyle, bu devletin hayatında oynadıkları roller dikkate alınarak Osmanlı Tarihi’nin bir bölümünü (duraklama ve gerileme devirleri) 1755-1883 zaman dilimi için “Türkiye’de Fransız Asrı”, 1833-1883 zaman dilimini “İngiliz Asrı”, 1883-1918 zaman dilimini de “Alman Asrı” olarak vasflandırmıştık. Osmanlı Devleti’nin bir zamanlar dünyanın en güçlü devleti, süper gücü olduğu halde, giderek zayıflaması ve çökmesi, “Osman- lı-Avrupa kuvvet dengesi” nin Osmanlı Devleti aleyhine bozulma- ya başlaması sonucu ortaya çıkmıştı. Avrupa’da, fikri, sosyal, siya- si, ilmi, askeri, ekonomik ve teknolojik yenilikleri takip edemeyen ve bunlara “adapte” olamayan Osmanlı Devleti, her alanda gelişen ve kalkınan Avrupa karşısında gerilemeye başlamış, en sonunda “kurtuluş için Avrupa’yı taklit” gündeme gelince, Avrupa’nın ge- lişmiş devletlerinden birine istinat ile Türkiye’yi yenileştirme ve kalkındırma “ananevi devlet politikası” haline gelmiş, yukarıdaki söz konusu “asır”lar bu sebepten ortaya çıkmışlardı. Türkiye’nin yabancı devletlerin adlarına istinaden yaşadığı asırlar, ona faydalı olmak yanında zararlı da olmuştur. Daha ziya- de zararları görülüp, istinat edilen her Büyük Devlet, “emperya- lizmin şahlandığı asır” denilen XIX. asır ve XX. asrın başlarında, sömürgecilik ve yayılmacılık politikası takip ettiği için, küçük ve zayıf devletler, o devletlerle işbirliği, ittifak yapsalar bile bundan devamlı zarar görmüşlerdir. Çünkü, istinat edilen Büyük Devletler, girdikleri, kendisine hulul ettikleri ülkelerde düzenleri hep kendi emel ve çıkarlarına göre tanzim etmişlerdir. Sonra, Türkiye’nin bir Büyük Devlet’e istinat etmesi, üzerinde sömürgecilik ve yayılmacılık emelleri olan diğer Büyük Devletler’i kıskandırmış, tahrik etmiş, bu sefer de ülkemiz üzerinde “sömür- gecilik ve yayılmacılık rekabeti” başlayınca, toprak bütünlüğümü- zü korumamız, iyi bir düzen kurmamızı, gelişmemizi engelleyen 73
Alman Kapanı birçok badireler ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti yıkılıp, “mirası” üzerinde Türkiye Cumhu- riyeti Devleti kurulunca, maalesef tarihten ders almadığımız için günümüzde tarih üzerimizde bid defa daha tekerrür etmiş, günü- müzün Türkiyesi’ne “asır” ismi aranırken “Amerikan Asrı” tabiri ortaya çıkmıştır. Günümüz Türkiyesi üzerinde “Ortodoks Çarlar”ın (Çarlık Rus- yası) yayılmacılık mirası, “Kızıl Çarlar”a (Komünist Rusya-Sovyet Rusya) intikal edince, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet Dikta- törü Josef Stalin’in Boğazlar’dan üs, Kars ve Ardahan’ı istemesi Türkiye’de “şok” etkisi meydana getirmiş, Osmanlı gibi kendisini mali, askeri, ekonomik ve teknolojik zayıflığı sebebiyle koruyama- dığı için, dünyadaki Güçlü-Büyük Devletler’den birine istinat ile savunmak gündeme gelince, Amerika Birleşik Devletleri’ne istinat edilmiştir. O günlerde Türkiye’nin güçsüzlüğü sebebiyle içine düş- tüğü acziyeti Metin Toker şöyle dile getiriyordu: “Alman tanklarını perişan eden Sovyet tankları, Bulgaristan yolu ile üzerimize gelin- ce, bunları atlar ve öküzlerle çekilen toplarla durduracaktır.”178 II. Dünya Harbi’den sonra da kendisini kendi imkanlarıyla sa- vunamayan Türkiye, ABD ve Batı’nın güçlü teknolojilerine sığına- rak savunmak istiyor, tarih Türkiye’de bu sefer de “Amerikan Asrı” olarak tekerrür ediyordu. Bu asrın şahidiyiz ve içinde yaşıyoruz. Dünün İngiltere’si, Almanyası’nın yerini bugün Amerika Birleşik Devletleri almış, Ortadoğu petrollerine hakim olmak ve bunu elin- de tutmak için bölge ülkelerine nüfuz ve hulul ederek hakimiyetini pekiştirmenin takipçisi olmuştur. Türkiye de içinde olmak üzere, bütün Ortadoğu ülkelerinde çıkan askeri darbeler, ihtilal ve savaş- lar hep, Amerika’nın bölgedeki çıkarlarını garantiye almak için yapılmıştır. Bu devletler ve ülkeler kalkınamamış, bölünmüş, acı ve ızdıraplar içinde yaşamış, bu Amerika’nın umurunda değildir. I. Napolyonlar’ın, Kral Edward’ların, II. Wilhelmler’in politikaları Amerika Birleşik Devletleri Başkanları’na ‘miras’ olarak geçmiştir. Türkiye’de “Amerikan Asrı” nın özellikleri sayılırken “Türki- ye, Amerikanın istediği kadar zengin, Müslüman ve demokrattır” denilmiştir. 1945’de başlayan, 2000’li yıllar başı itibariyle zirve- ye ulaşan “Türkiye’deki Amerikan nüfuzu” nun Türkiye’yi daha 178 Metin Toker, Türkiye Üzerinde 1945 Kabusu, Akis Yy, Ankara., 1971, s.118 74
Süleyman Kocabaş nerelere götüreceği belli değildir. Kimi, “Amerika’nın Türkiye’ye saldıracağı”ndan bahsederken, kimi “Amerika Türkiye’yi bölecek” demektedir vs. Türkiye, devlet, millet ve ülke olarak her bakımdan güçlü, özel- likle ekonomik, zirai ve sanayi kalkınmasını tamamlamış, kendi- sini kendi askeri gücüyle savunacak durama gelmedikçe, üzeri- mizde 1755’de başlayan ve istinat edilen devletlerin adı ile anılan “uğursuz asırlar” bitmeyecektir. Dün olduğu gibi bugün de artık “ekonomik mücadele” “bağımsızlık mücadelesi” kadar önemli hale gelmiş, hatta bağımsızlık da “güçlü bir ekonomi” ile olacağı için onun önüne geçmiştir. Bu yazıyı yazarken bir çiftçi dostum yanıma gelmiş, “Hocam sermayem ver, tavukçuluk yapmak istiyorum, ne dersiniz? “ demişti. Ben de, “Aman yap, en iyisini yap, senin üre- teceğin her yumurta düşmana karşı sıkılmış bir kurşun olacaktır” dedim. O da bana, “Aman Hocam sen de yaz, bizi uyar” demişti. “İşte şimdi yazdığım ve gördüğün yazıyı bunun için yazıyorum” demiş, birbirimizden selamlaşarak ayrılmıştık... 75
Alman Kapanı KAYNAKÇA Adülhamid II. Sultan, Siyasi Hatıratım, Hareket Yy., İstanbul, 1974 _____________, Hatıra Defteri, Haz: İ. Bozdağ, Kervan Yy., İstanbul, 1975 Akşin Sina, 31 Mart Olayı, Sinan Yy., İstanbul, 1972 Alman Şark Münesebet-ı Düveliyesinin Safahat-ı Mâziye ve Hazırasıyla İnkişafat-ı ile Müstakbelesi, Alman Hükümeti Matbaası, Berlin, 1917 Altay Fahrettin, On Yıl Savaş 1912-1922 ve Sonrası, İnsel Yy., Ankara, 1970 Amsrong, Bozkurt, Sel Yy., İstanbul, 1955 Anderson M. S., The Eastern Question, Macmillan Co., New York,1966 Atay Falih Rıfkı, Zeytindağı, 1000 Temel Eseri, İstanbul, 1970 ____________, Çankaya, Sena Mat., İstanbul, 1980 Avcıoğlu Doğan, 31 Mart’ta Yabancı Parmağı, Bilgi Yayınevi Ankara, 1969 Aydemir Şevket Süreyya, Enver Paşa, C:I-III, Remzi Kitabevi İstanbul, 1971 Babıâli Hariciye Nezareti, Bağdat Meselesi, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1334 Baer Prof. Gabriel, Ottoman Empire Economic Ties, Germany and the Middle East 1835-1939, International Symposion, April 1975, Tel Aviv University Press Bardakçı İlhan, Bir İmparatorluğun Yağması, Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, Ajans-Türk Matbaacılık, Ankara, 1968 Bayar Celal, Ben de Yazdım, C: I-VIII, Baha Mat., İstanbul, 1966 Bayur Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, C: I, K: I, Türk Tarih Kurumu Yy, Ankara, 1951 __________, Atatürk, Güven Basımevi, Ankara, 1963 Belen Fahri, XX. Yüzyıl’da Osmanlı Devleti, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1973 Bleda Mithat Şükrü, İmparatorluğun Çöküşü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979 Bismark von Otto, Düşünceler ve Hatıralar, Çev: N, Akipek, C: I-III, M.E.B. Yayınevi, İstanbul, 1968 Bourdon Georges, The German Enigma, J.M. Dent and Ltd., London, 1914 Carr William, A History of Germany 1815-1945, Edward Arnold London, 1977 Cebesoy Ali Fuat, Birüssebi-Gazze Meydan Muharebeleri ve 20. Kolordu, Askeri Mat., İstanbul, 1938 Cemal Paşa, Hatıralar, Haz: B. Cemal, Çağdaş Yy., İstanbul, 1977 Chambers Frank P., Conflict the Western World 1914 to the Present, Harcourt, Brace and World Inc., New York, 1962 Dawson W. H., The Evalution of Modern Germany, T. Fisher Unwin London, 1911 Deschamps Huber, Sömürgeciliğin Sonu, Çev: J. ve F. Orsan, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1968 Earle Edward Mead, Bağdat Demiryolu Savaşı, Çev: K.Yargıcı, Milliyet Yy., 76
Süleyman Kocabaş İstanbul, 1972 Ertürk Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Pınar Yy., İstanbul, 1964 Esatlı Mustafa Ragıp, İttihat ve Terakki, Hürriyet Yy., İstanbul, 1975 Eych Erich, Bismarck and the Gemany Empire, George Allen and Unwin Ltd., London, 1951 Fischer Fritz, German’s Aims in the First World War, W. Norton and Co., New York, 1964 Fisher Sydney Wettleton, The Middle East History, New York, 1958 Golç (Goltz) Paşa’nın Hatıraları, Çev: M. Mayakuşu, Askeri Matbaa, İstanbul, 1932 Gottrieb, W. W., Studies in Secret Diplomacy during the First World War, London, 1912 Grece Michael de, Abdülhamid Yıldız Sürgünü, Çev: D. Bayaldı Milliyet Yy., İstanbul, 1995 Güngör Selahattin. Kumandanlarımızdan Harp Hatıraları, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1939 Hafız Mehmet, Hakayık-ı El-Beyan fî Hak Cennetmekan Sultan Abdülaziz Han, İstanbul, 1324 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş, Haz: T. Sorgun, Yedi Gün Yy., İstanbul, 1972 Haslip Jean, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdülhamid, Çev: N. Kuruoğlu, Toker Mat., İstanbul, 1964 Herzl Theodor, The Complete Diaries of Theodor Herzl, C: I-IV Ed: Raphael Patai, The Herzel Press, New York, 1960 Holborn Hajo, A History of Modern Germany 1840-1945, Eyre and Spottiswoodre, London, 1969 Hurewitz J. C., Diplomacy in the Near and Middle East. Vo: I-II, D. Van Nostran Co., Princeton, 1956 İnal Mahmut Kemal, Son Sadrazamlar, C: I-IV., Dergah Yy., İstanbul, 1982 Karabekir Kâzım, Cihan Harbi’ne Neden Girdik? Nasıl Girdik? Nasıl İdare Ettik?, C: I-III, Tecelli Mat., İstanbul, 1937 Karal Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C: VIII, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1983 Kodaman Bayram, II. Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Orkun Yy., İstanbul,1983 Knight F., The Awakening of Turkey, John Milne, London, 1910 Krenssenstein von Kres, Türkler’le Beraber Süveyş Kanalı’na, Çev: M. B. Özalpsan, Askeri Mat., İstanbul, 1943 Kurat Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara Ü. DTCF. Yy., Ankara, 1970 Jackh Ernest, Balkan Harbi’nden Sonra Şark’ta Almanya, İfham Matbaası, İstanbul, 1331 __________, Yükselen Hilal, P. Kuturman, Uğur Kitabevi, İstanbul, 1946 77
Alman Kapanı Langer William L., Diplomacy of Imperialism 1890-1902, Alfred A. Knoff, New York, 1956 Lawrens T. E., Seven Pillars of Wistom, Doublerny Porand and Company Inc., New York, 1935 Lewin Ewans, The Germany Road of the East, William Hieneman, London, 1966 Lütfü Bey, Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, Haz: Ş. Kutlu, Hürriyet Yy., İstanbul, 1974 Mahmut Muhtar Paşa, Maziye Bir Nazar, Berlin Muahedesi’nden Harbi Umumiye Kadar Avrupa ve Türkiye-Almanya Münasebeti, A. İhsan Mat., İstanbul, 1341 Mahmut Şevket Paşa Günlüğü, Arba Yy., İstanbul, 1989 Marriot J.A.R., The Eastern Question, At the Calerdon Press, Oxford, 1947 Meclin Benoist, Kaplan ve Pars Mustafa Kemal, Çev: Z. Güvenli M.R. Özgen, S. Özakar Mat., İstanbul, 1955 Mehmet Kadri Nasuh, Sarayih, Librairi Geuther, Paris, 1912 Meddlicott W. N. (Ed), From Metternich to Hitler, Roudledge and Kegal Paul, London, 1963 Mehmet Memduh Paşa, Serair-i Siyasiye ve Tahavvülat-ı Esasiye, İstanbul, 1324 Mevlanzade Rifat, Hakk-ı Vatan Yahut Tarik-i Mücahedede Hakikat Ketm Edilemez, Serbesti Mat., İstanbul, 1328 Moorehead Alan, Çanakkale Geçilmez, Çev: G. Salman, Milliyet Yy., İstanbul, 1972 Moberly J. M., Resmi Vesaike Müstenid Irak Seferi 1914-1918 Çev: Cemal, C: I-II, Askeri Mat., İstanbul, 1928 Ortaylı İlber, Osmanlı İmpratorluğu’nda Alman Nüfuzu, Kaynak Yy., İstanbul, 1983 Osmanoğlu Ayşe, Babam Abdülhamid, Güven Basımevi, İstanbul 1960 Osman Nuri, Abdülhamid-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, C: I-II, Matbaa-i Hayriye, İstanbul, 1327 Öke Kemal, İngiliz Casusu Prof. Armınıus Vambery’in Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983 ___________, II. Abdülhamid, Siyonistler ve Filistin Sorunu, Kervan Yy., İstanbul, 1981 Önsoy Rıfat, Türk-Alman İktisadi Münasebetleri 1871-1914, Ünal Mat., İstanbul, 1982 Ramsaur E. E., Jön Türkler ve 1908 İhtilali, Çev: N. Ülken, Sander Yy., İstanbul, 1972 Rathmann Lothar, Alman Emperyalizmi’nin Türkiye’ye Girişi, Çev: R. Zaralı, Gözlem Yy., İstanbul, 1976 78
Süleyman Kocabaş Rohde Hans, Asya İçin Mücadele, Şark Meselesi, Çev: Bnb. Nihat, Askeri Matbaa, İstanbul, 1932 Rohrbach Paul, Hattı Saltanat, Bağdat Demiryolu, İfham Matbaası, İstanbul, 1331 Rüştü, Erkân-ı Harp Kaymakamı, Büyük Harp’te Bakü Yollarında Kafkas Piyade Fırkası, Askeri Mecmua, Sayı: 34, I. 6. 1934 Pears Edwin, Life of Abdul Hamid, Constable and Co., Ltd, London, 1917 Penouvin Pierre, I. Dünya Savaşı 1914-1918, Altın Kitaplar, İstanbul, 1912 Pıchon Jean, Cihan Harbi’nin Şark’a Ait Kaynakları, H. Yalçın, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1939 Pınnow Herman, Almanya Tarihi, Çev: F. Baldaş, C: I-II, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1940 Pomiankowisky Joseph, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü 1914-1914 I. Dünya Harbi, Çev: K. Turan, Kayıhan Yy., İstanbul, 1990 Sabis Ali İhsan, Harp Hatıralarım, C: II, Güneş Mat., Ankara, 1951 Saleh Seki, Britain and Mezopotomia, Iraq to 1914, Al-Maaraf Press, Bağdat, 1966 Sanders Liman von, Türkiye’de Beş Yıl, Çev: M. Şevki Yazman, Burçak Yy., İstanbul, 1968 Selek Sabahattin, İnönü’nün Hatıraları, Burçak Yy., Ankara, 1968 Tahsin Paşa, Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları, M. Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul,1933 Tansu Samih Nafiz, Madalyonun Tersi (Avlonyalı Cemalettin Paşa’nın Hatıraları), Gün Kitabevi, İstanbul, 1970 Terich Davis, Almanya ve İslâm, İfham Mat., İstanbul, 1331 Tepedelenlioğlu Nizammettin Nazif, Ordu ve Politika, Bedir Yy., İstanbul, 1967 Toker Metin,Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu, Akis Yy, Ankara, 1971 Trumpener Ulrich, Germany and the Ottoman Empire 1914-1918 Princeton University Press, Princeton, 1968 Türkgeldi Ali Fuat, Mesail-i Mühimme-i Siyasiye, C: I-III, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1955 _____________, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1951 Uşaklıgil Halit Ziya, Saray ve Ötesi, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1961 Uzer Tahsin, Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1979 Yalman Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim, C: I-IV, Rey Yy., İstanbul, 1972 Ziya Şâkir (Soko), Abdülhamid’in Son Günleri, (Muhafızı Rasim Bey’e Anlattıkları, Anadolu Türk Kitabevi, İstanbul, 1943 79
Alman Kapanı ____________, Mahmut Şevket Paşa, Anadolu Türk Kitabevi, İstanbul, 1943 Wallach Jehuda L., Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Türkiye’de Prusya- Almanya Askeri Heyetleri 1935-1919, Çev: F. Çeliker, Gnkur. Askeri Tarih ve Str. Arş. Ens. Yy., Ankara, 1985 Weber Frank W., Eagles on the Crescent, Cornel University Press Ithaca and London, 1971 Wiehtestein F. Victor, Avrupa-i Vusta Siyasetinde Yeni Hedefler Berlin- Bağdat, Matbaa-i Hayriye, İstanbul, 1330 Woodward E. L., The Congress of Berlin 1878, Published By H.M. Stationery Office, London, 1920 Wolf J.R., The Diplomatic History of Baghdad Railroad, Ostagon Books, New York, 1973 ANSİKLOPEDİ VE DERGİLER Ana Britannica Enyclapedia America Yeni Rehber Ansiklopedi Belgelerle Türk Tarih Dergisi Hayat Tarih Dergisi Tarih Vesikaları Dergisi Türk Dünyası Tarih Dergisi 80
MURAT SERTOĞLU 25 İSMET PAŞA EVİNDEN ÇIKAMAZ HALE GELMİŞTİ Başbakanlıktan alındıktan sonra tek dostu olarak ben kalmıştım Bana Cumhurbaşkanı olmamı teklif eden ilk kimsenin bizzat Mustafa Kemal Paşa olduğunu acaba kaç kişi bilir? Mustafa Kemal Paşa cumhuriyetin ilanına karar verdiği gü- nün akşamı beni evimde ziyaret ederek bana durumu bildirdi. Arkadaşları ile bu konuda mutabık kaldıklarını da ilave etti. Ona aynen şu cevabı verdim: - “Cumhuriyetin ilânına bir diyeceğim yoktur. Allah hayırlı ve uğurlu etsin! Ama benim cumhurbaşkanlığına getirilmek is- tenmemdeki maksat beni ordudan ayırmak ise yarından tezi yok bütün vazifelerimden istifa ederek memleket dışına giderim. Bu mevki ancak senin olabilir. Ve senin cumhurbaşkanlığını bütün varlığımla desteklemeye hazırım.” Atatürk biraz düşündükten sonra bir şey demeden bana teşek- kür etti ve ancak benim bu sözlerim üzerine cumhurbaşkanlığını kabul edeceğini ilâve ederek evimden ayrıldı. Bu bir tarihî hakikattir. Ve bilinmesinde fayda vardır. Ve ben ona söylediğim sözlerde son derece samimi idim. Cumhurbaşkan- lığı herkesten fazla onun hakkı idi. Bu işi en doğru o yapabilirdi.. Onun aklı politikaya da hepimizden çok eriyordu. Dünya gözünde şöhreti de hepimizden fazla idi. Ben onun yapabileceklerini asla yapamazdım. Sonra orduyu her şeyden çok seviyordum. Ondan ayrılmam mümkün değildi. Ve Yunanlıları denize döken ordularımızın hakikatte pek çok noksanları vardı.. Donanmamız, Hava Kuvvet- lerimiz hemen hemen yok gibi idi. Eldeki bütün silâhlarımızı de- ğiştirmeğe, tank gibi modern savaş araçları edinmeye mecburduk. Bütün bunları gerçekleştirebilmek için ise geceli gündüzlü çalış- 81
DERİN TARİH’TEN M MUHTEŞEM FIRSAT K N M Derin Tarih sadece Mareşal Fevzi Çakmak Açıklıyor Ç yıllık abonelik ¨159 (12 sayı) + 4 özel sayı Abone olun, her ay derginiz ayağınıza gelsin! Kampanya stoklarımızla sınırlıdır. ¨1191YIL Abonelik sadece Kredi kartı ile ödemelerde 9 taksit imkanı Ücretsiz kargo hizmeti Tele Sipariş: 0212 467 67 17 www.derintarih.com 34 Online Sipariş: www.birlikte.com.tr @derintarih /DerinTarih
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233