dana gelen değişimler şüphesiz suçlamaların tonu- Portekizli ahçısı, iki Hintli uşağı ve iki emir erinin re- nun azaltılmasına yol açmıştı. Bu süreçte Lloyd George faketinde Heybeliada ve Büyükada’da geçiren, Osmanlı Başbakanlığa gelmiş, Mezopotamya cephesinde du- mülkî ve askerî ricâliyle görüşmeler yapmak için sık- rum İngilizler lehine değişmişti. Londra’da herkes Kû- lıkla Bâb-ı Âlî’yi ziyaret eden Townshend, Mondros Mü- tu’l-Amâre’nin rövanşının Bağdat’a girilerek alınacağı tarekesi’nin hazırlanışında da ufak bir rol oynamıştır. konusunda hemfikirdi. Daha sonra bu konudaki katkısını abarttığı gibi 1920 Çanakkale ve Mezopotamya komisyonları üzerine yılında yayımlanan My Campaign başlıklı iki ciltlik ha- çalışan Roger Adelson, ikinci heyetin görmediği belge- tıratında da Kut’taki savunmasını İngiliz savaş tarihi- lere bakma imkânı olsaydı “Asquith ve merkezî hükü- nin en önemli başarıları arasına sokan ve Halil Paşa ile metin rolünü daha fazla vurgulamak zorunda kalırdı” diğer Osmanlı askerî liderleri tarafından söylendiğini yorumunu yapmaktadır. Onun da ifade ettiği gibi ko- iddia ettiği Gazi Osman Paşa’nın Plevne müdafaasına misyon, 1915 sonlarında Çanakkale’deki ağır yenilgiyi benzeten açıklamalar yapmıştır.19 Townshend’e göre Bağdat’ı ele geçirerek unutturmak isteyen ve bu neden- Kût’ta gösterdiği “azim”, İngilizlerin Mezopotamya’dan le Hindistan hükümetine baskı yapan Başbakan ve ka- atılmalarını önlemişti.20 Ancak mağrur general besle- binenin sorumluluğunu gözardı etmiştir.15 diği büyük ümitlere karşılık İngiltere’ye döndüğünde beklediği ilgiyi görmemiş, terfi isteği ve önemli bir gö- Mezopotamya başarısızlığı, komisyonun ağır suçla- reve getirilme talebi kibarca geri çevrilmiş, o da 1920 malar getirdiği Lord Hardinge’in eski görevi olan Dışiş- yılında emekliliğini istemiştir. leri Bakanlığı daimî müsteşarlığına dönmesine neden olmuştu. Sorumluluğu vurgulanan Sir Edmund Barrow Bu çerçeveden değerlendirildiğinde Mezopotamya da 1917’de Council of India üyeliğine kaydırılmıştı. Aus- komisyonunun suçladıklarına getirdiği yaptırımlar ka- tin Chamberlain ise 1917 yılında Hindistan Bakanlığı’n- dar övdüğü kişinin kariyerine katkısının da sınırlı ol- dan ayrılmış ama 1918 Nisan’ında Savaş Bakanlığı gö- duğu yorumu yapılabilir. Bu nedenle Duff’ın binlerce revine getirilen Lord Milner’in yerine kabinede görev kişinin hayatına malolan bir seferin maliyetini tek ba- almıştı. Bu üç devlet adamı hakkında herhangi bir iş- şına ödediğini belirtmek yanlış olmaz. Ancak İngiliz ta- lem yapılmamış, buna karşılık beş kişi hakkında ek rihçiliğinin, çalışmalarını zikrettiğimiz nedenle yeter- tahkikat başlatılmıştır. 1917 Temmuz’unda askerî so- siz bulduğu komisyon faaliyetinin, uygulamadaki tüm rumlular Duff ve Nixon ile yaşanılan kapsamlı sağlık sorunlarına karşılık bir demokraside askerî yenilginin sorunları nedeniyle suçlu bulunan Babtie, Hathaway ve nasıl soruşturulacağı açısından önemli bir örnek teşkil MacNeece’in Divan-ı Harbe havalesi düşünülmüşse de ettiği şüphesizdir. Mezopotamya komisyonunu oluşturan yasanın getirdi- ği sınırlama nedeniyle bundan vazgeçilmiştir. Savun- Kaynakça: maları istenen bu kişilerden Babtie’nin savunması tat- 1“The Campaign on Tigris,” Times, 12 Mart 1916; “House of Lords,” Times, 31 Mart 1916. minkâr bulunmuş, MacNeece de temize çıkmış, buna 2 Papers Relating to Major-General C. V. P. Townshend’s Appreciation of the Position after karşılık Hathaway istifaya zorlanmıştır. Askerî sorum- the Battle of Kut-el-Amara, Cd. 8253 (1916). lulardan, kariyeri sona ermiş olan Nixon’ın yazılı açık- 3 Kurulduğunda iki kişiden oluşan (Sir William Vincent ve Tümgeneral A. H. Bingley) lamaları kabul edilmiş, Duff ise savunma yapmamayı komisyona daha sonra İngiliz Kızıl Haç Cemiyeti yürütme kurulu başkanı E. A Ridsdale de tercih etmiştir.16 katılmış, ancak heyet orijinal kurucularının adlarıyla anılmıştır. 4 Special Commissions (Dardanelles and Mesopotamia): A Bill to Constitute Special Ağır suçlamalara hedef olan Duff’ın komisyon rapo- Commissions to Inquire into the Origin, Inception, and Conduct of Operations of War runun yayımı sonrasındaki ilk intihar girişimlerine oğ- in the Dardanelles and into the Origin, Inception, and Conduct of Operations of War in lu engel olmuşsa da 20 Ocak 1918 günü aşırı dozda uyku Mesopotamia (Bill 77, 1916), pp. 1-4. ilacı alan eski Hindistan ordusu komutanı büyük ihti- 5 Mesopotamia Commission, Report of the Commission Appointed by Act of Parliament to malle hayatına son vermiştir.17 Böylece Duff, dolaylı da Enquire into the Operations of War in Mesopotamia together with a Separate Report by olsa, Mezopotamya kampanyasının en ağır bedeli ödet- Commander J. Wedgwood, D.S.O., M.P., and Appendices (Cd. 8610, 1917). tiği kişi olmuştur. 6 Mesopotamia Commission, Report, ss. 10-11. 7 Ibid., s. 12. Mezopotamya komisyonu değişik kişi ve kurumla- 8 George Buchanan, The Tragedy of Mesopotamia (Edinburgh: William Blackwood, 1938), ra getirdiği suçlamalara karşı Townshend’i Bağdat’a yö- ss. 8-9. nelik ileri harekât konusundaki uyarıları ve gösterdiği 9 Mesopotamia Commission, Report, s. 16. güçlü direniş azmi nedeniyle övmüştü. Karşı oy yazısı 10 Ibid., s. 27. kaleme alan Wedgwood da Townshend hakkında ben- 11 Ibid. zer ifadeleri dile getirmişti.18 12 Bu ifadeyi ilk kez “It was believed to be a side-show and ‘no-man’s child’ (Onun bir talî gösteri ve ‘babasız çocuk’ olduğuna inanılıyordu)” yorumunu yapan Tümgeneral Osmanlı’ya esir düşerek savaşın geri kalan kısmını Sir George F. Gorringe kullanmış, komisyon da seferi bu şekilde adlandırmanın uygun olduğunu düşünmüştü. Mesopotamia Commission, Report, s. 96. 13 Mesopotamia Commission, Report, s. 121. 14 Ibid, s. 132. 15 Roger Adelson, “Mesopotamia Commission,” Historical Dictionary of the British Empire, 2 (K-Z), der. James S. Olson ve Robert Shadle (Westport: Greenwood Press, 1996), s. 745. 16 Paul K. Davis, Ends and Means: The British Mesopotamian Campaign and Commission (Rutherford, N.J. : Fairleigh Dickinson University Press, 1994), s. 221. 17 Richard Davenport-Hines, The Pursuit of Oblivion: The Global History of Narcotics, 1500- 2000 (London : Weidenfeld & Nicolson, 2001), s. 192. 18 Mesopotamia Commission, Report, s.131. 19 Charles Vere Ferrers Townshend, My Campaign (New York: McCann, 1920), Cilt I, s. iii ve Cilt II, s. 237. 20 Townshend, My Campaign, Cilt I, xii. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 99
Dosya ———————————————————————————————————————— KÛT’U YAZAN ASKERÎ TARİHÇİ DR. NIKOLAS GARDNER: “İNGİLİZLERİN KÛT’TAKİ MAĞLUBİYETİ GİZLEMELERİ İMKÂNSIZDI” KONUŞAN: HALİL SOLAK [email protected] İngiliz tarih yazımında Kûtu’l-Amâre Savaşı nasıl ele alınıyor? Pek çok tarihçi Kûtu’l-Amâre kuşatmasında yaşanan başarısızlığın İngilizlerin kendilerine aşırı güvenlerin- den kaynaklandığını söylüyor. Irak’ta Osmanlı kuvvetle- rini çabucak alt edebileceklerine inanan İngilizler Mezo- potamya harekâtı için yeterli kaynak tahsis etmemişler; haliyle birlikleri 1915 yılı sonunda Kût’ta kuşatılmış ve 1916 Nisan’ında teslim olmak zorunda kalmıştı. Kitabımda “İngilizlerin bu harekât için tahsis edilen kaynak yetersizliğine ve Osmanlıların kabiliyet ve karar- lılığına rağmen” Kût’ta yaşanan mağlubiyetin “kaçınıl- maz” olmadığını gösteriyorum. Zira alınan bu yenilgi, büyük oranda Mezopotamya ordusunun ekseriyetini teş- kil eden Hint askerleriyle İngiliz kumandanlar arasında- ki münasebetten kaynaklanmıştı. Nitekim Townshend, 100 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre Dr. Nikolas Gardner çalışmalarını askerî tarih alanına teksif etmiş bir akademisyen. Royal Military College of Canada’da görev yapan Gardner’la Kût’ülamâre: Mezopotamya’da bir Savaş 1915-1916 adlı kitabından hareketle heyecanlı bir konuşma yaptık. Tizpon’da galibiyete oldukça yaklaş- iktidarlarının büyük oranda sömür- şı başkaldıracaklarına inandıkları mıştı ve Kûtu’l-Amâre kuşatmasını gelerinin gözündeki itibarlarıyla Arap emirlere kararlılıklarını gös- yarmak için daha fazlasını da yapa- mütenasip olduğuna inanıyorlardı. termekti. Fakat 1915’te İngiliz li- bilirdi. Fakat esas endişesi, emri al- Evet, bu itibar belki askerî güce da- derler Bağdat’ı almayı kararlaştırdı- tındaki Hintlilerin manevi çöküşle- yanıyordu fakat aynı zamanda te- lar; bu daha büyük bir hedefti. Zira rine mâni olabilmekti. Dolayısıyla baalarını benimsedikleri inançlara maksatları Türklerle Hindistan ve Hintliler arasında hissedilen hoş- hürmetkâr bir biçimde idare edebil- Asya’nın diğer bölgelerinde idare- nutsuzluk alametlerine karşı has- mek kabiliyetiyle de alakalıydı. leri altında bulunan Müslümanla- sastı ve onları alışık olmadıkları ra üstünlüklerini kabul ettirmekti. güçlüklere göğüs germeye ya da iti- Mezopotamya cephesinin açılması- 1915’te Çanakkale’de alınan mağlu- kat ve perhizlerinden taviz vermeye nın ardındaki asıl sebep neydi? biyetten sonra itibarlarını kurtar- zorlamak istememişti. mak için bir başka cephede zafer el- İngilizlerin amacı, 1914 Kasım’ın- de etmek zorundaydılar. Bu hareket Townshend’e mahsus da güney Mezopotamya’da muhtelif değildi: İngiltere’nin imparatorlu- mevkileri işgal ederek petrol ve ra- Townshend Selman-ı Pak’tan Kût’a ğunu idare ederken takındığı tav- fineri sahalarına ulaşmayı garanti- çekildikten sonra askerlerinin rın yansımasıydı. İngiliz memurlar, ye almak ve Osmanlı idaresine kar- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 101
Dosya ———————————————————————————————————————— Necmettin Özçelik Arşivi. motivasyonunu nasıl sağ- lardı. Bunlar Mezopotam- ciddi kayıplar verdiriyordu. Bu an- ladı? ya’daki Hint kuvvetlerine lamda Batı cephesindeki pek çok ait azınlık bir gruptu. Ay- Avrupalı kumandandan daha ileri Townshend’in yaptığı rıca Kuzeybatı cephesinde- düzeydeydi. Mesela 1916’da Alman belki de en mühim hare- ki (bugünkü Afganistan komutanlar her hâlükârda siperleri ket, kuvvetlerinin Kût’ta ve Pakistan’ın kuzeybatı muhafaza etmek gerektiğini düşü- bir müddet durup topar- hududu) Peştunlar arasın- nüyorlardı. lanmalarına izin verme- da da manevî bir çöküntü siydi. Dicle’ye kadar çe- hâkimdi. Bu birliklerdeki- Kitabınızda savaşta sanayi teknolo- kilebilirdi fakat emri lerin harekâta karşı takın- jisinin ‘görülmemiş bir rol’ üstlen- altındakilerin şiddetle is- dıkları isteksiz ve muhalif diğini söylüyorsunuz. Bunu biraz tirahate ihtiyacı vardı ve tavır, vaziyetin yaygınlaş- açar mısınız? şayet durmasaydı manen masından korkan İngiliz çökerlerdi. Sorun, Kût’un kumandanları endişelen- Sanayi Devrimi gerek makineli düşman tarafından kuşa- diriyordu. tüfekler, gerekse topların seri üre- tılabilecek bir yer olmasıy- timini mümkün kıldı; hakeza en dı ve zaten Townshend’in Bir tarihçi olarak, iki dakik standartlarda cephanelik de kuvvetleri de tuzağa düşü- kumandanı kıyaslayın üretildi devrim sayesinde. Bütün rüldü. Kût’tan daha ileriye desek? bunlar 20. yüzyılın savaş meydan- çekilseydi acaba baskın- larını daha tehlikeli hale getirdi, dan kurtulabilir miydi, Böyle bir kıyas zor, meydanlar uçuşan ölümcül metal- bilinmez. Ancak astları çünkü ikisinin de göre- lerle dolup taşıyordu. Bu, siper alıp birliklerin ric’ate devam vi farklıydı. Başlangıçta ateş eden “müdafiler” için avantaj edebileceğine inanıyordu. Townshend’in amacı düş- sağlıyordu. Öte yandan “muhacim” Nitekim onları takip eden manı mağlup edip Bağdat’ı saldırmak için harp meydanında Türk kuvvetleri de yorgun almaktı; bu da taarruzî ilerlemek zorundaydı. ve açtı, dolayısıyla kaçmak bir hareket gerektiriyor- mümkün olabilirdi. Fakat du. Halil Paşa’nın gayesiy- Taktik olarak şu anlama geliyor- Townshend kuvvetlerinin se Townshend’in kuvvet- du: Artık Napolyonvari kanat hü- maneviyatlarını toparla- lerini Kût’ta sıkıştırmak cumları yanında gücün harp sa- yabilmek için istirahate ve Dicle’nin alt tarafında hasının merkezî bir noktasında ihtiyacı olduğuna kâniydi. İşte bu mevziler oluşturup ona yardıma ge- toplanması imkânsız değilse de çok yüzden orada durdu. lecek kuvvetleri engellemekti. Fa- zordu. Fakat kumandanların bunu kat Halil Paşa’nın 20. yüzyıl savaş algılaması zaman aldı. Mezopotam- Cephede sanayi teknolojisi realitelerini Townshend ya da Nu- ya’da 6. Hint Tümeni Townshend, reddin Paşa’dan daha iyi kavradığı Napolyon’un prensiplerini takip Açlık ve propaganda sebebiyle İngi- görülüyor. Townshend’in Selman-ı ederek önemli zaferler kazanırım liz birliklerinden ayrılıp Türklerin Pak’a yaptığı hücum ağır kayıpla- düşüncesiyle girdi 1. Dünya Sava- safına geçen Hint askeri oldu mu? ra yol açmıştı. Hakeza Nureddin Pa- şı’na. Fakat 1915 Kasımı sonunda şa’nın da daha Kût kuşatmasının Tizpon’daki muharebede siper al- 30-40 Hint askeri Türk safları- başlarında gerçekleştirdiği pek çok mış Osmanlı kuvvetlerine saldırın- na kaçtı. Kaçmak isterken vurulup hücum ciddi kayıplara sebep oldu. ca ağır kayıplar verdi. ölenler de oldu. Kaçışın neticeleri- Halil Paşa, amacına ancak müda- ni gören pek çokları, haliyle daha faada kalarak ulaşabileceğini kav- Bu beklenmedik mukabele, ge- ehven tedbirlerle hizmetten kaytar- ramıştı. Ayrıca ne pahasına olursa neralin Aralık başında Kûtu’l-Amâ- manın yollarını aradılar. Kendile- olsun mevkiini muhafaza etmek re’deki çatışmaya kadar kenara çe- rini yaralayanlar ya da alenen iler- zorunda olduğunu da düşünmüyor- kilmesine sebep oldu. Aynı şekilde lemeyi reddedenler de oldu. Sebebi du. Mesela İngiliz yardım kuvvetle- 1916 başlarında Kûtu’l-Amâre’deki sadece açlık ya da propaganda de- ri tarafından saldırıya uğradığında kuşatmayı kaldırmak için gönderi- ğildi. Müslüman pek çok asker, düş- müdafaa hattını terk edip nehrin len kuvvetlerin kumandanları da manı da olsa, bir başka Müslüma- yukarısında bir başka noktada mev- benzer sıkıntılar yaşadılar. Kût’a na silah doğrultmak istemiyor ya zi almadan önce hasmına saldırıp ulaşmak için Dicle’nin ötesine geç- da Şiilerin mukaddes kabul ettikle- mek zorundaydılar ancak Osmanlı ri bölgede çarpışmaktan sakınıyor- kuvvetleri nehrin iki yakasına da 102 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre ürkütücü denilebilecek müdafaa NIKOLAS GARDNER hatları yerleştirmişti. KİMDİR? Hâsılı, komutanların harp mey- Royal Military College of Canada’da danında endüstriyel silahların do- görev yapan Dr. Gardner, çalışmalarını ğurduğu realiteye intibakta ya- daha çok 1. Dünya Savaşı ve İngiliz askerî şadıkları güçlükler kuşatmanın tarihi üzerine yoğunlaştırmıştır. Çok sayıda akıbetine doğrudan etki etti. makalesinin yanında Trial by Fire: Command in the British Expeditionary Ortadoğu’nun dönüm noktası Force in 1914 ve The Siege of Kut-al-Amara: Savaşın kaybedilmesinin ardından At War in Mesopo- bu hadise İngiliz medyasına nasıl tamia 1915-16 adlı 2 yansıdı? kitabı vardır. Son kitabı Kût’ülamâre: Mezo- Batı cephesinde yürütülen ha- potamya’da bir Savaş rekâta nispetle Mezopotamya ba- 1915-1916 adıyla Etki- sında pek az yer bulabildi. Bu, leşim Yayınları tarafın- kısmen oradaki askerlerin müca- dan Türkçeye tercüme dele ettiği korkunç şartları kamu- edilmiştir. oyundan saklı tutmak içindi. Fakat Kût’ta alınan bu çapta bir mağlubi- landırmak güç. İngilte- sırf dinî gerekçe- yeti gizlemek imkânsızdı; zira bu re’nin yıllardır devam lerle sempati duy- kuşatma o dönemde İngiliz askerî eden savaşlar sebebiyle sos- dukları düşmanla tarihinin en uzun kuşatmasıydı ve yal yapısı altüst olmuş ve millî/et- çarpışıyorken, hayatta Cornwallis’in 1781’de Yorktown’da nik kimlik ayrılıkları giderek bilen- kalmak için dinî inanış ve teslim oluşundan sonraki en bü- miş böyle devasa bir mülkü idare perhizlerini terk etmek zo- yük mağlubiyetti. edebilecek ne iradesi vardı, ne de runda kalmışlardı. kaynağı kalmıştı. Nitekim 1918’den Bu manzara İngiliz İmparatorlu- Savaşın İngilizler tarafından kay- sonra başlayan çatışmalar hâlâ de- ğu’nun temel zaaflarından biridir. bedilmesi genelde 1. Dünya Sava- vam ediyor… İngilizler, idare ettikleri topluluklar şı’nın, özelde Ortadoğu’nun gelece- birleşerek kendilerine başkaldırma- ğini nasıl etkiledi? Kût’a ilginizin sebebi nedir? sın diye çeşitli muhalif etnik ve dinî kimliklerin teşekkülünü teşvik et- İngilizler için Townshend’in tes- Doktora tezim İngiliz ordusunun tiler. Fakat aynı İngilizler, Hint as- lim oluşu, itibarlarına indirilen savaşın ilk yıllarında Batı cephesin- kerlerinden etnik ve dinî ayrılıkla- ağır bir darbeydi. Fakat bu, pek deki faaliyetleriydi. Araştırmala- rını “askerî hizmet” aşkına göz ardı çok cephede çarpışan Osmanlıla- rım sırasında onbinlerce Hintlinin etmelerini istediler. Büyük oranda rın o bölgede giderek gücünü kay- 1914’te Fransa’da İngilizler için çar- başarılı da oldular. Ancak 20. yüz- bettiği bir sırada oraya daha fazla pıştığını görünce şaşırdım. Haliyle yıl ilerledikçe millî ve etnik kimlik- kaynak sevkine vesile oldu. Dolayı- Hint askerlerinin bu hareketinin ler daha da belirgin hale geldi; Hint sıyla Kût’ta alınan mağlubiyet Me- ardındaki sebepleri, İngiliz İmpara- ordusu ve savunduğu imparatorluk zopotamya ve dolayısıyla Ortado- torluğu’nun bekâsı için nasıl ve ne- müdafaa edilemez oldu. ğu’da devam eden muharebe için den yardımcı olduklarını merak et- bir dönüm noktası oldu. Haliyle bu tim. Son olarak eserinizi hazırlarken ne mağlubiyet, bölgeye daha fazla as- gibi güçlüklerle karşılaştınız? ker ve kaynak yanında daha kabi- Mezopotamya harekâtıyla ilgi- liyetli kumandanların sevkine, bu lendim, zira orada bu askerlerin Her iki tarafta çarpışan askerlere da 1917’de Türklere ağır darbeler pek çoğu kendi dindaş ve toplum- kıyas edilecek olursa, hiç! En büyük indirilmesine yol açtı. 1918’de savaş ları karşısında İngilizlere karşı sa- güçlük arşiv malzemesine ulaşmak- bittiğinde İngilizler, Osmanlıların dakat sınavı veriyorlardı. Kût kuşat- tı. Bir de ailemden uzak kalmak... Ortadoğu’da hâkim oldukları ara- ması onların yaşadığı bu açmazın zileri ele geçirmişlerdi. en yoğun ifadesiydi çünkü askerler Bunun Ortadoğu için iyi mi, yok- sa kötü mü olduğu sorusunu cevap- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 103
Dosya ———————————————————————————————————————— 104 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre Necmettin Özçelik Arşivi. Kûtu’l-Amâre’nin Yüzen Ganimeti Julnar Un, şeker, çikolata, reçel, peksimet, konserve ve patates gibi nitelikli erzaktan oluşan 270 tonluk malzeme yüklü Julnar gemisi köşeye sıkışan İngilizlerin son umuduydu. Arşiv vesikalarına ve askerlerin hatıralarına yansıyan yönleriyle ele geçirdiğimiz geminin hikâyesini Mustafa Selçuk yazdı. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 105
Dosya ———————————————————————————————————————— Imperial War Museum. » İngilizlerin yegane umudu Açlıktan bitap düşmüş İngiliz kuvvetlerine Dicle üzerinden erzak yüklü Julnar gemisiyle yardım ulaştırılması planlanmıştı. Ama sonuç tam bir fiyasko oldu. 1916 Nisan’ı... 13 bin ki- re dağıtılmasına rağmen açlık as- denemelerini teşkil eden bu faali- şilik bir İngiliz tüme- kerleri ve halkı tehdit ediyordu. yetler çoğu kez isabetli olmamıştı. ni ile 5-6 bin Arap- Sonuçta -Türk tarafının bütün en- tan müteşekkil yerli Bir yandan Türk tarafının kesin- gellemelerine rağmen- Kraliyet Ha- halk Kut kasabasında aylardır mah- tisiz top atışlarıyla, diğer yandan va ve Deniz gücüne ait uçaklar ta- sur halde. Türkler oldukça sağlam Dicle’nin taşkınlarıyla mücadele rafından 16-29 Nisan tarihlerinde bir kuşatma planı hazırlayıp İngiliz eden Townshend’ın gücü tükenmek içinde erzak, ilaç ve balık ağları bu- tümenine civardan gelecek yardı- üzereydi. Nisan ayındaki yardım gi- lunan 8 ton civarında malzeme mu- mı ve huruç hareketlerini önlemiş, rişimleri de sonuç vermeyince tes- hasara altındaki İngiliz birliklerine düşmanı her türlü imkândan mah- lim olmaktan başka seçenek kal- ulaştırıldı. Bir o kadar yardım mal- rum etmek suretiyle tümen sevi- mamıştı. Açlık ve hastalıklardan zemesinin de Türk tarafında nehre yesindeki bir birliği teslim olmaya dolayı günlük ölüm oranları 30 ki- düştüğünü biliyoruz. zorlamıştı. General Townshend’ın şi civarındaydı. General hatıratına iki aylık erzak stoku vardı ve bu sü- bu elim tabloyu, “Fırtınalı havalar, Askerî tarihçi Edward J. re içinde Mezopotamya’daki İngiliz yağmurlar, taşkınlar, çamurlar... kı- Erickson’un bu girişimlerle ilgili birliklerinin kendilerini mutlaka saca her şey Kût’un Türkler tarafın- yorumu şöyledir: “Bu sınırlı ikmal kurtaracağına inanıyordu. Ancak dan geri alınmasına yardım ediyor- kuşatmanın gidişatını değiştirme- generalin çevreden yardım alma du” şeklinde not düşecekti. di ancak hâlâ yardım gelme umut- ümitleri erzakıyla birlikte günden güne tükendi. Şubat 1916’dan itiba- Doğrudan yardım ve erzak ulaş- larının yaşamasına katkı sağladı.” ren askere verilen tayının yarıya tıramayan çevredeki İngiliz birlik- Kût’un düşme tehlikesi karşısın- düşürülmesi, nakliye ve süvari hay- leri, Townshend’ın ısrarlı çağrıla- vanlarının (at ve katır) kesilip aske- rı karşısında yeni bir çare olarak da son çare olarak İngiliz yardım uçaklarla havadan ikmal yapmaya kuvvetleri Dicle üzerindeki ikmal çalıştılar. Tarihteki ilk hava ikmal avantajlarını kullanarak gece ses- sizce erzak yüklü bir gemi gönder- 106 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre meyi planladılar. İngiliz komutan vaş yavaş yüzüyor fakat çıt çıkarma- Kaptansız kalan gemi şiddet- General Percy Lake’e göre, “Zayıf dan ileri kıtaların birinci hattını da li ateş altında kontrolden çıkarak da olsa bir şans vardı. O da Julnar geçmiş bulunuyordu. (…) Cephe ge- Makasis karşısında karaya oturdu. idi. Julnar nehirdeki en hızlı gemiy- risinde istirahat halinde bulunan Mehmed Sinan Efendi’nin hatıra- di. Düşman ablukasını yarmak için 13. Kolordu kıtalarından geceleyin tında ifade ettiği üzere 18. Alay’a İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri suya inen bazı erler tarafından ne- mensup Bursalı Rasim isimli bir as- tarafından hazırlanıyordu.” hirdeki (suyun) kaynaşmanın farkı- ker hemen nehir kenarına koşarak na varılıyor ve kıta komutanları ha- toplarını bir yar içine gizlemek Bir sandaldan daha sessiz berdar ediliyor.” » Saldırılar, iklim, iaşe... Dicle nehir filosunun en süratli Gece teyakkuzda bekleyen 13. İngilizlerin acımasız saldırıları ve çetin iklim gemisi Julnar’a, yıllarca ticarî filo- ve 18. Kolordu birlikleri gemiyi şartlarının getirdiği zorlukların yanında da görev yapmış, tecrübeli sivil gö- fark edince hemen ateşe başladılar. iaşe sıkıntısı da Osmanlı askerinin direncini nüllü C. H. Cowley kaptanlık yapa- Nehirden yukarı ilerleyen Julnar, kırıyordu. Irak Cephesi’ndeki Türk askerleri. caktı. Geminin birinci kaptanı ise Sinaiyat mevkiinde şiddetli ateşe deniz subayı Firman idi (Edward O. maruz kaldı. Karşılıklı ateş netice- sinde un torbaları ve peynir tene- Mousley, The Secrets of a Kuttite, s. 149). keleri havada uçuşmaya başladı. Geminin süvarisi de bu sırada ha- Çevredeki İngiliz yardım birlik- yatını kaybetti. leri Kût’ta mahsur kalan askerler için erzak yüklemeye 13 Nisan’da Necmettin Özçelik Arşivi. başladılar. Günler süren yükleme neticesinde gemi ağzına kadar er- zakla dolduruldu (Patrick Crowley, Kut: 1916, Courage and Failure in Iraq, Stroud 2009). Nehrin iki yakasında konuşlanmış Türk topçu, makine- li ve piyade ateşine maruz kalma- mak için demir levhalarla kapla- nan Julnar’ın içine üç adet makineli tüfek de yerleştirilmişti. Yaklaşık 5 bin askere iki ay ye- tecek kadar erzak yüklenmişti ni- hayet. 270 ton civarındaki erzağın içinde içki, peynir, un, şeker, çiko- lata, reçel, peksimet, tavuk ve et konserveleri, patates gibi temel gı- da maddeleri bulunuyordu. Abidin Efendi Harp Günlükleri’nde, nakli- ye kollarının esir alınan gemiyi iki günde zor boşalttığını ifade eder. Tehlikeli yolculuk için seçilen Jul- nar, mürettebatıyla birlikte 24 Ni- san gecesi Kut’a ulaşmak üzere Fe- lahiye’den ayrıldı (Sandes, In Kut And Captivity With The Sixth Indian Division, s. 245). “Bir sandal kadar ses çıkar- mıyordu” diye tasvir edilen gemi 6 mil hızla yol almaya başladı (İkdam, 1 Mayıs 1916; H.C. W. Bishop, A Kut Priso- ner, s. 32-33). Görgü şahidi Bolvadinli Mehmed Sinan Efendi’ye göre, “Ga- yet hafif istimle çalışan gambot, ya- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 107
Dosya ———————————————————————————————————————— suretiyle birçok isabetli atışlar yap- » Zaferin şahitleri botunun Dicle (Nehri) üzerinden mıştır. Julnar’ın gönderildiği şartlar garba (batıya) doğru ilerlediğini sa- anlatılırken gecenin karanlığından at 21.00’de Beyt-i İsa’daki kuvvetle- 45. Tümen 143. Alay 1. bölükte istifade etmek istediği belirtilir. rimiz haber verdiler. Bundan biraz görevli Teğmen İsmail Hakkı Efen- Kut zaferinin kazanıldığını basın evvel gecenin sükunetinden ben de di İngiliz zırhlı gambotunun zaptıy- yolu ile bütün memlekete ilan karargâhımda bir gemi hareketine la ilgili Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Anı- dair bazı sesler duymuştum. Beyt-i larım adlı kitabında şunları yazıyor: eden resmî belgeler. İsa’daki kuvvetlerimizden telefonla sorduğum zaman düşman gambo- “Geminin durumunu anlamak vertesinde parlıyordu. Nihayet tam tunun yaklaşmakta olduğunu söy- için iki subay arkadaş nehir boyun- köşede gemi Kûtü’l-Amâre hizası- lediler. Hiçbir şey düşünmeyerek ca aşağı kısma gönderildi. Biraz na döneceği bir sırada geminin sü- makineli ve piyade ateşiyle bu gam- sonra bu subaylar geldi. Geminin varisinin bulunduğu saclar arasın- bota ateş edilmesi ve durdurulması sessizce nehir üzerinden yukarı daki delikten içeri giren bir mermi için emir verdim. doğru gelmeye devam ettiğini söy- kaptanın başına isabet etmiş ve öl- lediler. Gemi gelmeye başladı. Bir dürmüştü. Bir taraftan bu köşede Bu ateşle düşmanın hareketini sandal kadar ses çıkarmıyordu. 13. nehrin cereyanı ve bir taraftan da men etmek kabil olmayacağını dü- Kolordudan da karşı yakaya bir bö- kaptanın yere düşmesi sırasında şünerek kolordu karargâhının mu- lük yerleştirilmişti. Gemi kıvriyet- yapılan yanlış manevranın tesiriy- hafız piyade takımını ve karargâh li köşeyi dönmek üzere iken açılan le gemi karşı yakaya vurmuş ve o civarında ihtiyatta (yedekte) tuttu- piyade ateşi geminin nehir hizasın- şiddetle bu yakaya gelerek kumlu- ğum makineli tüfek bölüğünden dan bacasına kadar kalın saçlarla ğa oturmuştu.” bir takımı Makasis Kalesi şimalinde kapatılmış olduğundan yapılan pi- (kuzeyinde) Dicle kenarına sevk et- yade ateşi kandil gibi, geminin gü- Paşa sahra topunun başında tim. 51. Fırka’dan (Tümen’den) celp ettiğim bir seri sahra topunu efrat 13. Kolordu Komutanı Ali İhsan yedeğinde Dicle kenarına gönder- (Sabis) Harp Hatıralarım’da Julnar’ın dim. Çamur ve rutubetten ayakla- ele geçirilmesini detaylı şekilde an- rım şişmiş, çizme giyemiyordum. latır. Sahra topuyla bizzat gemiye Bu sebeple ben de terlikle yaya ola- ateş edilmesini idare eden Ali İhsan rak Dicle kenarına yürüdüm. O es- Bey şunları yazıyor: nada 7. Alay’ın Dicle cenubuna (gü- neyine) yaptığı gece hareketini tatil “24 Nisan gecesi bir düşman gam- ettirdim. Her iki sahildeki kıtaların düş- man gemisine ateş etmelerini teb- liğ eyledim. Dicle Nehri dolambaçlı kavisler yaptığından düşman gemi- si çamura saplanmamak için ağır ağır ve dikkatli ilerliyordu. Böyle hareket işimize yaradı. İki taraf- tan yapılan tüfek ve makineli tüfek ateşleri gemi bordasına (çarparak) takırdıyor ve aşan mermiler bize zarar veriyordu. Ben bizzat sahra topunun başı- na geçerek gemiye düz nişangâh- la nişan aldırıp top ateşi yaptırma- ya başladım. Gemi bordasında bu mermiler de rahne açamadı. Bunun 108 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre üzerine geminin kaptan köprüsü- » General Townshend ne nişan alıp gemi bacasına ateş aç- ve beylik tabancası. tım. Kaptan köprüsü ve baca yıkıl- dı. Artık gemide kumanda ve idare GEMİ PERSONELİNİN AKIBETİ NE OLDU? kalmamıştı. Derakap bir fenerle bir beyaz bayrak çektiler (...) Gemi şim- Julnar’ın yolculuğuna İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Dicle Filosu’n- di hareketsiz duruyordu. Geminin dan 14 deniz askeri gönüllü olarak katılmıştır. Birinci ve ikinci kaptanla birlikte teslim olacağına artık kanaat ge- Louis Reed isimli bir makinist de vardır. Toplam 17 kişilik bir ekip bu yolculuğa tirdim. 15 dakika mütemadiyen bu çıkmıştır. Esir alınmış tayfalardan dördü veya beşi çatışmada yaralanmış, birinci ateşlerle uğraşmıştım. Ateş kestir- kaptan Firman vefat etmiş, ikinci kaptan Cowley de yaralı olarak ele geçirilmiş dim. İki sahilden askerimiz ayağa olup daha sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır. kalkarak bağrışıyorlardı.” İngiliz kaynaklarında Türklerin Cowley’i sonradan vurduğuna dair iddialar Son umut bulunsa da General Townshend bu iddiaların söylenti olduğunu ifade etmekte- dir. İngiliz hükümetinin gemi personelinin akıbeti hakkında Kızılhaç ve tarafsız Sabis mevkiindeki ağır zayiatla- devletler aracılığıyla yaptığı bilgi edinme talebine (BOA, HR. SYS. 2230-13) Türk ra neden olan muharebelerde İngi- Hariciyesi bahsi geçen personelin geminin durdurulması esnasında açılan ateş liz yardımlarını engelleyen 13. Ko- sonucu hayatlarını kaybettiği şeklinde cevap vermiştir (BOA, HR. SYS. 2230-35). lordu Komutanı Ali İhsan Bey, 24 Nisan gecesi son umut olarak dü- İngiliz kaynaklarında sıkça geçen bir iddiada Türkler tarafından önceden neh- şünülen Julnar’a geçit vermemek re gerilen zincir, halat gibi bir manianın geminin uskuruna takıldığı ifade edilmiş, için kolordunun bütün imkânları- ancak böyle bir zincirden Türk askerî yetkililerin haberi olmadığı ve gemi ele nı seferber etmişti. geçirildiğinde pervanesinde bir engele rastlanılmadığı Tarih-i Askerî-i Osmanî Encümeni tarafından belirtilmiştir. Nehrin her iki sahilinde ko- nuşlanmış birlikler dışında karar- » İngilizler Julnar’a erzak yüklerken çekilmiş bir fotoğraf. gâh muhafız takımı, yedekte tu- tulan makineli tüfek bölüğü, 51. Tümen’den bir seri sahra topu ve 7. Alay’ın askerleri gemiye ateş et- mekle görevlendirilmiş, Ali İhsan Paşa ayaklarından muzdarip ol- duğu için terlikle sahile inmiş ve sahra topunun başına geçerek atış- lara nezaret etmiştir. Dicle Nehri’nin sığ ve dolambaç- lı yapısı gereği ve ses çıkarmamak için düşük hızda seyreden gemiyi avlamak zor olmamıştı. Gemiye ya- pılan atışlar çelik levhalar yüzün- den fazla etkili olmayınca makine- li ve top atışları ile kaptan dairesi hedef alınmış, gemi daha fazla iler- leyememiş ve birinci kaptanın öl- mesi, diğerlerinin de yaralanması nedeniyle kontrolden çıkarak kara- ya oturup yan yatmıştır. Bu arada geminin Felahiye’den yola çıktığını telgrafla haber alan General Townshend, kurmay baş- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 109
Dosya ———————————————————————————————————————— kanı Albay Peer ile karargâh binası- » Sahra topuyla geçit vermedi With The Sixth Indian Division, s. 245-246). nın çatısına çıkarak Jurnal’i büyük 24 Nisan gecesi Julnar’a geçit vermeyen İngiliz ordusunda Teğmen Bishop, bir sessizlik içinde beklediklerini 13. Kolordu Komutanı Ali İhsan Sâbis, Kûtu’l- Julnar’ın başarısızlığından üzüntüy- yazar. Heyecanlı bekleyiş fazla uzun Amâre’nin şanlı tarihine adını yazdıracaktı. le bahsetmektedir (Bishop, A Kut Pri- sürmemiştir. Gece yarısı müthiş bir piyade atışı yapıldığını belirten malzeme 6. Ordu efradına dağıtıl- soner, s. 32-33). Townshend top ve tüfek alevlerinin dı. Askerler için bayram havası oluş- yarım saat kadar devam ettiğini, turan bu gemiye “kendi gelen” ismi General Townshend, Julnar’ın ku- sonra büyük bir sessizlik meydana verildi. Adının yazılı olduğu levha şatma hattını yarıp geçme girişimi geldiğini belirtir. Harbiye Askerî Müzesi’nde sergilen- başarısız olmasından sonra İngiliz mektedir. ordu karargâhına bir telgraf gönde- O gece geminin ulaşmadığına rerek “Amiral Wemyss’e cesur de- dair yardım kuvvetleri komutanlı- “Son umut” da böyle söndü niz erlerinin gösterdiği kahraman- ğına bilgi vermiş, ertesi sabah gün ca çabadan dolayı en içten hislerini” ağardığında Julnar’ın Makasis geçi- Irak Cephesi’nde savaşa katılan bildirecekti. di civarında nehrin sağ tarafından ve kuşatmaya şahit olan birçok as- yatmakta olduğunu görmüştür. 25 ker ve subay hatıralarında bu gemi- Nihayet yardım ümitleri büsbü- Nisan günü İngiliz Hava kuvvetleri- den bahsetmiştir. İngiliz subaylar tün tükenen kuşatma altındaki İn- ne ait bir uçak da keşif uçuşunda ge- yardım ulaştırma adına “son umut” giliz birlikleri 29 Nisan 1916’da ka- minin karaya oturduğunu ve Türk- olarak görmüşlerdir onu (Edward O. yıtsız şartsız teslim oldular. ler tarafından ele geçirildiğini rapor etmiştir (The London Gazette, 2 Şubat Mousley, The Secrets of a Kuttite, s. 148- Ya Türk askerleri? 149; E.W.C. Sandes, In Kut And Captivity Savaşın bu aşamasında da em- 1917). salsiz bir insanlık örneği sergileye- rek aylardır açlık, susuzluk ve iklim Top atışları kesilir kesilmez ilk şartlarından dolayı perişan haldeki kıta mahalline varan, 13. Kolordu İngiliz ve Hint askerlerine 5 gün ön- Kurmay Başkanı Kenan Bey olur. ce ele geçirdikleri Julnar’dan kalan Maiyetiyle birlikte gemideki asker- erzaklardan ikram ederek Osman- leri esir alarak karargâha sevk eder. lı’nın büyüklüğünü göstermişler- dir. Kıyı birlikleri tarafından teslim alınan gemi ertesi gün tahliye edil- Kaynakça: meye başlanmış, önce gemici ve de- Abidin Ege, Çanakkale, Irak ve İran Cephelerinden Harp mirci ustaları gelerek sac levhaları kesmiş, sonra da yükü boşaltmışlar- Günlükleri, İstanbul 2011. dır. Bölgedeki birliklere, geminin Ali İhsan Sâbis, Harp Hatıralarım, Birinci Dünya Harbi, C.3, topçu ateşiyle vurularak geçmesine müsaade edilmemesi emrini veren İstanbul 1991. 6. Ordu Komutanı Halil Bey de 25 Charles V.F. Townshend, Irak Seferi ve Esaret, İstanbul Nisan günü yaverleriyle olay mahal- line giderek gemide incelemelerde 2007. bulunmuştur. E.W.C. Sandes, In Kut And Captivity With The Sixth Indian İngilizlerin saldırıları ve bölge- Division, London 1919. nin zorlu iklim şartları nedeniyle E.W.C. Sandes, In Kut And Captivity With The Sixth Indian Osmanlı birlikleri çeşitli sıkıntılar- la boğuşuyordu. Bilhassa iaşe has- Division, London 1919. sas bir meseleydi. Gemideki erzakın Edward J. Erickson, Dünya Savaş Tarihi: I. Dünya Savaşı’nda tahliyesi bile iki gün sürdüğü için Julnar’dan elde edilen ganimetler Osmanlı Devleti, 1914-1918, C: 4, İstanbul 2011. Türk tarafını oldukça sevindirmişti Edward O. Mousley, The Secrets of a Kuttite, London 1922. (Tanin, 1 Mayıs 1916). H.C. W. Bishop, A Kut Prisoner, London 1920. İsmail H. Süerdem, Anılarım (Osmanlı’ dan Cumhuriyet’e), Un, şeker, çikolata, reçel, pek- simet, konserve ve patates gibi ni- Ankara 2004. telikli erzaktan oluşan 270 tonluk Kutü’ l Amare Kahramanı: Halil Kut Paşa’nın Hatıraları, (Haz. E.Çifci), İstanbul 2015. M. Sinan Özgen, Bolvadinli Mehmet Sinan Bey’ in Harp Hatıraları, İstanbul 2011. Patrick Crowley, Kut:1916, Courage and Failure in Iraq, Stroud 2009. Zekeriya Türkmen, “Birinci Dünya Harbinde Irak Cephesinde Türk-İngiliz Mücadelesi”, 1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak Sempozyumu, İstanbul 2015. Mustafa Selçuk Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. 110 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre HALİL KUT PAŞA UNUTKANLIĞIMIZIN KURBANLARINDAN Enver Paşa’nın kızı Türkân Hanım’ın oğlu Osman Mayatepek, büyük amcası Halil Kut Paşa’yı ve unutturulan Kûtu’l-Amâre zaferini anlattı. Halil Kut Paşa, Enver Paşa’nın kendisinden birkaç Ama bedeli, geri kalan herkesi unutmak değildir, yaş küçük amcasıdır. Kûtu’l-Amâre hezimetini olmamalıdır. İngiliz ordusuna tattıran genç Mirliva Halil, İngiliz tarihçisi James Morris’in tanımlaması ile “Britanya Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale’de, 5. Ordu tarihinin en aşağılık şartlı teslimini” gerçekleştir- Komutanı Liman Von Sanders’in maiyetinde mek suretiyle tarihe adını yazdırmıştır. bir subaydır ve onlarca cepheden yalnız birinin komutanıdır. Fakat öyle bir noktaya gelinmiştir ki Halil Paşa bu zafer üzerine askerlerine hitaben Çanakkale Muharebesi’ni Mustafa Kemal’in yönet- şunları söylemiştir: “Aslanlar, bütün Türklere şe- tiğini iddia edenler dahi çıkmaktadır. Tarihi hakikat ref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kız- şudur ki, Gelibolu Savaşlarında her cephe ayrı bir gın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin kahramanlık destanıdır. ruhları sevinçle uçarken, ben de hepinizin pak anlından öperek cümlenizi tebrik ediyorum (…) Enver Paşa “İngilizler asla Boğazı geçemeyecek” Tarih bu olayı yazmak için müşkilata uğraya- demiştir. Tarihçi Ziya Nur Aksun’a göre buna inanan cak. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi de tek kişi de Paşa’nın kendisidir. Harbiye burada görüyoruz.” Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa’nın Çanakkale’de hiç mi katkı- Maalesef tarih kitaplarında bırakın yazmakta sı yoktur? müşkilata uğramayı, bir iki satırla üstünden geçip Bu toprakları bize bağışlayan gidiyoruz bu büyük zaferin. Bedelleri kahramanlarımızdan Halil Kut kahramanlarımız ve şehitlerimiz Paşa’yı küçük bir çocukken (4-5 tarafından ödenmiş zaferleri yaşlarındaydım) anneannem Naciye unutuyor, umursamıyoruz. Sultan sayesinde tanıma fır- Sanki bazılarını yüceltmenin satım olmuştu ama tabii ki tek yolu başkalarını kara- hayal meyal hatırlıyorum. lamak veya unutmakmış Maalesef son senelerini gibi... Gülhane Hastanesi’nde çe- şitli problemlerle boğuşa- Halil Paşa bu unut- rak geçirmiş, bilahare evine kanlığın kurbanlarından dönüp 20 Ağustos 1957’de biri. Sokaktaki vatandaş vefat etmiştir. adını hiç duymamış- 100. yılı münasebeti ile tır muhtemelen. Çok hem rahmetli Halil Paşa’yı şükür ki Kûtu’l-Amâre anıp hem de Kûtu’l-Amâre zaferinin 100. sene-i zaferini kutlayacağız. Geç devriyesi dolayısıyla bazı olması hiç olmamasından kutlamalar yapılacakmış. iyidir diyerek Halil Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında bütün kahraman- başarıları inkar edilemeye- larımız ve şehitlerimizin aziz cek kadar sağlam ve barizdir. hatıralarını saygıyla anıyoruz. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 111
Söyleşi ———————————————————————————————————————— Halil Kut Paşa’nın Yakını Necdet Özgelen Soruyor Çanakkale Bunca Zamandır Anılıyor da KÛTU’L-AMÂRE’yi Niye Unuttuk? Necdet Özgelen 1923 doğumlu bir doktor. 21 yaşınday- ken Kûtu’l-Amâre kahramanı Halil Paşa’yı tanımış, onun ağzından hatıralarını dinlemiş. 1. Dünya Savaşı, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve yakın tarihin pek çok karanlık hadisesi hafızasında kayıtlı. Güzel bir bahar günü, şirin bir Ege kasabasında ikâ- met eden ve yöre halkının tabiriyle söylersek, ‘Doktor Amca’ Necdet Özgelen’in kapısını çaldık. 13 sene ‘Paşa Baba’ diye hitap ettiği Halil Kut ile Arnavutköy’deki yalısında görüşmüş. “Paşa Babam olmasaydı, ben olmazdım” diyen Özgelen, bizi “Burada konuşan ben değilim, Halil Paşa” diye uyardı. İşte ‘doktor amca’ ile saatler süren sohbetten nasibinize düşenler… KONUŞAN: HALİL SOLAK [email protected] 112 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre © SEDAT ÖZKÖMEÇ 2016 NİSAN / DERİN TARİH 113
Söyleşi ———————————————————————————————————————— Halil Paşa ile yollarınız nasıl kesişti? BENİM BİR rivayet ederler, İsmet İnönü kork- PARTİM VARDI! muş isyan mı oluyor diye. Tabii er- Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet tesi gün tevkifat başladı: Orhan Şa- Sançar Balıkesir Lisesi’nde edebiyat Çok partili hayat baş- ik Gökyay, Hüseyin Namık Orkun, hocamdı. Beni o yetiştirdi. Lisedey- layınca ben Halil Paşa’ya Atsız… hepsi hapse girdi. Bu arada ken tarihi o kadar çok sevmiştim neden parti kurmadığını ben de Hasan Ali’nin emriyle önce ki, tarih öğretmeni olmak istiyor- sordum. “Oğlum benim fakülteden, sonra da yurttan ko- dum. Varsa yoksa tarih! Babamın bir partim vardı, o da İtti- vuldum. Oysa aynı Hasan Ali bana maddi durumu kötüydü. İş, mes- hat Terakki idi” dedi. 3 sene evvel imzalı hediye gönder- lek seçimine geldiğinde bana dok- di fakültede, iftihar tablosuna geç- tor olmamı söyledi. Ben de iste- demiş ki, “Bana sıfırı tarif et.” O tiğim için. meye istemeye İstanbul’a gelip Tıp da yağcıların şahı ya, “Sizin yanı- Fakültesi’ne kaydoldum. Tabii gö- nızda ben” demiş. Biz de ona kendi Siz ne yaptınız? züm tıp falan görmüyor. İki sene aramızda “Bay sıfır” demeye başla- rahmetli Prof. Muharrem Ergin’le dık (gülüyor). Olaylardan sonra bir gün kaldı- Fındıklı’da Türkoloji derslerini ta- kip ettim. Prof. Ali Nihad Tarlan’ın Sabahattin Ali dava açtı, sonra? derslerini hayran hayran dinler- dim mesela… Çok büyük bir hocay- Her şey bundan sonra başladı iş- dı. Bir beyti iki saatte şerh ederdi. te… Nihal ağabeyim Ankara’ya git- 3. sınıfa geçince Nihal (Atsız) ağa- ti. Dava günü milliyetçileri almadı- beyi tanıdım ve çok sevdim. lar adliyeye. Ben İstanbul’daydım. Öyle bir kalabalık olmuş ki, Çanka- Yıl kaç bu arada? ya’nın yolları almamış. Bir nüma- yiş ki, emsali görülmemiş. Hatta 1942. Harp içindeyiz. İngiliz, Fransız ve Ruslarla müttefiktik ama son anda girdik savaşa. O za- manlar yerli yabancı pek çok ko- münist Türkiye’deydi. Üniversite- de Türkçü-Komünist kavgası vardı. O günlerde ikide bir “Rus yardı- mı olmasaydı Millî Mücadele ka- zanılmazdı” gibi laflar dolaşma- ya başladı ortalıkta. Tam o esnada Başbakan Şükrü Saracoğlu Meclis kürsüsünden bir beyanat vererek “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız” dedi. O güne ka- dar duyulmadık sözlerdi bunlar. Hayret ettik! Nihal ağabeyim de ce- saretlendi. Orhun’da Saracoğlu’na iki açık mektup yazdı. Kıyamet de o zaman koptu. Bu arada Atsız, Sa- bahattin Ali’nin Türkçülere haka- reti karşısında onu tenkit eden bir broşür neşretti. Bunun üzerine Ha- san Ali Yücel’in teşvikiyle Sabahat- tin Ali, Atsız’a hakaret davası açtı. Atsız’ın Hasan Ali hakkındaki kana- atleri nelerdi? Sevmezdi. Atatürk bir gün ona 114 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre ğım yurttan çıktım, hemen siyasî Hatta ona bir isim bile koymuştuk: Şimdi İttihat Terakki’nin genç polis enseme yapıştı. Sirkeci’deki “Bitmeyen Savaş”. Şevket Sürey- subaylar devri… Merkez-i Umumî meşhur Sansaryan Han’da bir hüc- ya’nın yayınladığı hatıraların ana toplanmış, Mustafa Kemal’in öldü- reye attılar beni. Aylarca kaldım kaynağı benim yazdığım hatıralar- rülmesine karar vermiş. orada. dır aslında. Neden? Halil Paşa “Mustafa Kemal baş olmak isterdi, Enver de. Bir ipte iki cambaz oynamaz” derdi. Çünkü Mustafa Kemal’in cemi- Halil Paşa akraba olduklarından dolayı Enver Paşa yet aleyhine sesi çok çıkıyordu. ile beraberdi. Bu ikisi ile Mustafa Kemal arasında Bu toplantıda Halil Paşa da varmış ve demiş ki, “Siz yanlış yapıyorsu- devamlı bir mücadele vardı. nuz, Mustafa Kemal’i ben tanırım, iyi biridir, gidip bir vaziyete baka- Kaç yaşındaydınız? Şimdi nerede onlar? yım.” Nihayet karar çıkmış ve Halil Bey Selanik’e vaziyeti tetkike gön- 21 yaşımdaydım. Aylarca sadece Ben o zaman yazıp verdim, her- derilmiş. yüzümü yıkadım. Dayak da yedik, halde ailede olmalı. işkence de gördük. Neyse… Sonra Öldürecek yani? ben dışarıya çıktım şükür ki. O hatıralardan neler kaldı sizde? İcap ederse öldürecek. Paşa Ba- Ne hissettiniz? Şimdi bak evlat, Enver Paşa, bam Selanik’e gider, beraber bir Mustafa Kemal ve Halil Paşa, üçü hafta geçirirler, yerler içerler… Bir “Mahvoldum” dedim. Para yok, de askerî okula gider. Paşa Babam hafta sonra Halil Paşa İstanbul’a pul yok, kalacak yer yok. Okul da mezun olduktan sonra Makedon- gelir ve Mustafa Kemal’in mem- yarım kaldı. Bir tanıdığa rastgel- ya’nın en belalı yerine tayin olmak leket için faydalı olacağını, öldü- dim o esnada. Hâlime acımış, En- istemiş. Ben Paşa Babamın saç sa- rülmesinin uygun olmayacağını ver Paşa’nın kardeşi Nuri (Killigil) kal birbirine karışmış dağlarda do- belirtir. Şimdi ben fakültede okur- Paşa’ya benden bahsetmiş. O da laşırken bir resmini görmüştüm. ken Cumhuriyet gazetesinde Kı- “Bana getir, onu tornacı yapayım” Bu arada Enver Paşa daha atak ta- demiş. Ben her şeye razıyım tabii. bii Makedonya’da. Şanı şöhreti İs- AZ KALSIN SARAYA Nuri Paşa’nın Sütlüce’de bir silah tanbul’u zapt etmiş. Mustafa Ke- DAMAT OLACAKTI fabrikası vardı. Gittim. Muhasebe mal de Selanik’te. 1. Dünya Savaşı memuru üniversiteli olduğunu öğ- ve Millî Mücadele’de hep Enver Pa- Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa renince ambar kâtibi yaptı beni. şa ve Mustafa Kemal çekişmesi var. saraya damat olur. Sıra Mustafa Kalacak yer de verdi, yemek de. En- M. Kemal çok hırslı, Enver Paşa on- Kemal’e gelir. O da Vahdettin’in kızı ver Paşa’nın amcası Halil Paşa da dan daha hırslı! Bu arada mutedil Sabiha Sultan’ı ister ama evlene- müdürdü fabrikada. olan Halil Paşa. mez. Halil Paşa’ya geldik nihayet! Halil Paşa’nın yorumu neydi bu du- Sıra gelir Paşa Babama. Ha- ruma? lil Paşa heykel gibi, insan güzeli Çok şükür! (Gülüyor). Paşa Baba- bir adamdı. Halife Abdülmecid mın evi Arnavutköy’deydi, fabrika Halil Paşa “Mustafa Kemal baş Efendi’nin Halil Paşa’yı evlendir- Haliç’te. Uzak tabii. Bu yüzden o da olmak isterdi, Enver de. Bir ipte me teşebbüsleri olmuş. Bu arada fabrikada kalırdı bazı geceler. 70 iki cambaz oynamaz” derdi. Akra- Halil Paşa’nın babası, Abdülmecid yaşlarındaydı o zamanlar. Gecele- ba olduklarından dolayı Enver Paşa Efendi’nin has adamlarından. Halil ri sohbet, muhabbet derken biz ah- ile beraberdi. İkisi ile Mustafa Ke- Paşa bir gece biraz çakırkeyifken bap olduk çıktık. Bir süre sonra ay- mal arasında devamlı bir mücade- annesine mahallelerinde münasip rıldı fabrikadan. Ben de artık hafta le vardı. bir kız sormuş. Annesi de Safiye Ha- sonlarımı Arnavutköy’deki yalıda nım’ı bulmuş, hemen söz kesmişler. geçirmeye başladım. O söyledi, ben Atatürk’le arası nasıldı Halil Pa- Bir hafta sonra Abdülmecid Efendi hatıralarını yazdım Paşa Babamın. şa’nın? çağırmış Halil Paşa’yı. Yine evlilik- ten bahis açmış, o da sözlendiğini söylemiş. Aslında istese saraya damat olabilirdi pekâlâ. Prensip adamı işte… 2016 NİSAN / DERİN TARİH 115
Söyleşi ———————————————————————————————————————— ÖLÜMÜ SAKİN lıç Ali hatıralarını neşrediyordu. KARŞILADI Halil Paşa’nın da olduğu Çankaya toplantılarından birinde Atatürk Anadolu’daki mecburî hizmetler- “Paşa, Paşa, sen beni vurmaya gel- den sonra Haydarpaşa’da çalışmaya din, korktun vuramadın” demiş. başladım. Onun karşısında da askerî Bunun üzerine Halil Paşa da, “Af- hastane var. 1957 senesinde Paşa fet, biz kusur yaptık, sen büyük- Babam gırtlak kanseri teşhisiyle sün Paşam” diye mukabele etmiş. hastaneye yatırıldı. Aşağı yukarı 10 Ben bu satırları okuyunca gazeteyi gün başında bekledim. Bir gün bana kaptığım gibi doğru Arnavutköy’e “Artık öleceğim, beni evime götür” gittim. Paşa Babama işin aslını as- dedi. Gayet sakindi söylerken. Evine tarını sordum. Evet, Atatürk bu götürüp yatırdık, o gece de vefat meseleyi açmış Çankaya’da, o da etti zaten. Yatağının bir yanında eşi “Ben seni vurmaya gelmedim ama Safiye Hanım vardı, bir yanında ben. isteseydim vururdum!” demiş. Basit bir merasimle Yahya Efendi Dergâhı’nın haziresine defnettik. Hiç korkmamış mı peki? Ben de sordum aynı soruyu Pa- şa Babama. “Hiç korkmadın mı? Atatürk’ün bir kaş göz işaretiyle seni öldürürlerdi, kim vurduya gi- derdin” dedim. “Korkmaz olur mu- yum, çok korktum. Arka cebimde küçük bir tabanca duruyordu, en ufak şüphede Atatürk’ü vuracak- tım” dedi. Bu olaydan sonra Halil Paşa ile Atatürk bir daha bir araya gelmemiş. Mütareke’den sonra Halil Paşa’ya her- hangi bir görev veriliyor mu? Ne gezer! Görev verilmeyi bıra- kın, hapsediliyor Bekirağa bölü- ğünde. Sebebi de Ermeni tehciri. Fakat onun bu işlerle hiç alakası yok. Neyse ki davaya bakan savcı Halil Paşa’nın okuttuğu bir genç- miş. Ona demiş ki, “Paşam kaç, yoksa biz seni idam edeceğiz!” Yahya Kaptan’ın çetesi vasıta- sıyla buradan kaçırılmış. Üsküdar açıklarında Tosyalı Ali Çavuş ve Kü- çük Talat ile buluşmuş. Tabii şehir merkezlerine uğramadan, tepeler- den giderek güç bela İzmit’e ulaş- mışlar. Hedefleri Eskişehir’e git- mek. Orada bir kadının yardımıyla Eskişehir’den Sivas’a gelmişler. Halil Paşa’nın aklında ne var peki? Fikri şu: “Vatan tehlikede, düş- 116 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre MEĞER PAŞA BABAMI HİÇ TANIMAMIŞIM! Halil Paşa ile tanıştığımda çok zor durumdaydım. 20’li yaşlarımda genç bir adamım. Gururum incinir diye para da teklif edemiyor. Bana nasıl yardım edebileceğini sordu. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi’nin talebeye yardım fonu olduğunu, oradan bana burs ayarlayabileceğini söyledim. Bolu mebusu Hasan Cemil (Çambel) Bey’den rica etmiş, 30 lira burs verildi. Bir ay evvel genç araştırmacı Erhan Çiftçi, bana bir belge ge- tirdi. Meğerse ben hiç tanımıyormuşum Paşa Babamı (Gözleri doluyor). Belge neyle ilgiliydi? Paşa Babamın devrin CHP genel sekreteri Memduh Şev- ket Esendal’a benim hakkımda yazdığı bir mektuptu. Beni bir methediyor ki Allah Allah… Sağolsun. Bak evlat, saatlerdir Halil Paşa’yı anlatıyorum. Düşün böyle bir adam benim Paşa Babamdı ya… Pedagog, asker, diplomat, empatisi yüksek, vatanperver… Ne dersen de. Ben yok oldum, beni ortaya çıkaran Halil Paşa’dır. Ne yaparsam yapayım hakkını ödeyemem. manlık değil, birlik zamanı.” İşte mişler. Bize bir kısmını veriyorlar siz Trabzon’a gelmiş. Ta- prensip adamı bu! Sivas’a gelir ama bu paranın, o da çeşitli şartlarla. bii hemen arkasından yine Anka- Mustafa Kemal onu atlatmaya ka- Komünistlerin övüne övüne anlat- ra’dan emir: “Halil Paşa’yı sınır dışı rarlı. Nasıl atlatsın? Der ki, “Bizim tıkları yardım bu işte. Bunu Halil edin”… Eşi Safiye hanım üç çocu- buradaki vaziyetimiz de şüpheli. Paşa alarak heyetle beraber Kars’a ğuyla eşini görmeye gelmiş İstan- Sen Doğu’yu iyi bilirsin, oraya git.” gelir. Ankara’dan bir emir ulaşır: bul’dan Trabzon’a. Bir süre hasret “Halil Paşa’nın getirdiği para, silah gidermişler. Sonra Safiye hanım Paşa’nın tepkisi ne olur? vs. ne varsa alın, Paşa’yı sınır dışı çocukları alıp İstanbul’a dönmüş, edin.” Halil Paşa da Moskova’ya. Atlatıldığının farkında tabii. Kafkasya üzerinden Rusya’ya gi- Yardımı alıyorlar, ama Paşa’yı istemi- Bu arada Yunan ordusu Sakar- derler. Bu arada pek çok ölüm teh- yorlar. ya’ya dayanmış. Batum’da da En- likesi de yaşarlar. Moskova’ya ge- ver Paşa var tabii. Kuşçubaşı Hacı lirler, kızıl liderler Paşa Babama bir Evet. 1900’lerde başlayan müna- Sami ona demiş ki, “Gidelim An- otelde yer verir, bütün kızıl lider- fereti Mustafa Kemal sonuna kadar kara’ya, Mustafa Kemal’i saf dışı bı- lerle ahbaplık kurar. Millî Mücade- sürdürüyor, ta ki Enver Paşa ölün- rakalım.” Enver Paşa’yı Türkiye’ye le’de “Rus yardımı” diye meşhur bir ceye kadar… Paşa Babama bu duru- girmemesi için ikna eden Halil Pa- hadise var ya, işte onu temin eder. ma kızıp kızmadığını sormuştum. şa’dır. “Bu anda Türkiye’ye girmen 1944’te komünistlerin ileri sürdü- “Niye kızacağım, ben vazifemi yap- fayda değil zarar verir. Ankara’yı ğü gibi Rus yardımı falan değil o tım” dedi. O “Ayrılık gayrılık yok, müşkül durumda bırakır” demiş. aslında. Rus çarlığı bitmiş, kızıl- vatanı kurtaralım” fikrindeydi so- lar hâkim olmuş. Orta Asya kar- nuna kadar. Nasıl ikna etmiş? makarışık. Azerbaycan’da Mehmed Emin Resulzâde, Neriman Nerima- Sonrasında ne yapıyor peki? Vallahi ben de bilmiyorum. nov var. Kazan’da Sultan Galiyev Çünkü bana göre Enver Paşa, para- var. Bunlar aralarında para topla- Moskova’ya geri dönüyor. Bu noyak bir adam. Bugün dahi böyle mışlar. Moskova’ya bu parayı vere- arada orada akciğer tüberkülozu- birini kimse ikna edemez. Bana gö- lim, onlar da Ankara’ya versin de- na yakalanmış. Doktorlar ılıman re Paşa Babam psikiyatristlerin şa- bir yer tavsiye etmişler. O da çare- hı (gülüyor). 2016 NİSAN / DERİN TARİH 117
Söyleşi ———————————————————————————————————————— Paşa geri döner dönmesine ama öldü ya, artık Halil Paşa bir mânâ HALİL PAŞA İÇİN Ruslar istemez onu artık Mosko- ifade etmiyor onun gözünde. Paşa BİR ANIT YAPILSIN va’da. O da Viyana’ya gelir. Bu ara- Babam dönmüş, Ankara’ya gemiş. da böbrek tüberkülozu olur. An- Tecrübeli bir asker olarak bir vazife Paşa için bugün neler yapılabilir? kara’ya haber salar, memlekete istemiş. “Siz bir müddet istirahat Halil Paşa’nın mezarı onun için girişinde bir mahzur olup olmadı- edin, biz bir düşünelim” demişler. ğını sorar tekrar. saraydır. Artık tarihe mâl olmuş Netice ne olmuş? biridir. Benim teklifim, Askerî Mü- Cevap? ze’nin bahçesine hem Paşa hem de Hâlâ düşünüyorlar işte. Bildiğim Kut şehitleri için bir anıt yapılması. Bir mahzur yok derler. şu: 1. Dünya Savaşı’nın Osman- Bir de müzenin içinde Halil Paşa lı tarafında Mustafa Kemal dahil köşesi olsun. Allah Allah! Nasıl olumlu cevap ver- en büyük komutanı Halil Paşa’dır. mişler acaba bu sefer! Çanakkale bu kadar zamandır anı- Elinizde Halil Paşa’ya ait bir şey- lıyor da Kûtu’l-Amâre’yi niye unut- ler var mı? Çünkü Enver Paşa vefat etmiş- tuk? Mustafa Kemal onu Arnavut- tir. Paşa Babam derdi ki, “Halil ve köy’e çiviledi. Büyük bir değerdi, Bende yok. Ancak hatırladığım Enver ikilisi Ankara ve Atatürk yeni dönemde çok iyi işler yapa- kadarıyla Arnavutköy’deki evin için daima tehlikeydi.” Enver Paşa büyük salonunda üniformaları, kılıçları ve madalyaları vardı. Bunlar şimdi nerede, bilemiyorum tabii. Aileye sormak lazım. Şayet eşyalar duruyorsa onlar sergilenebilir. bilirdi ama heder oldu. Resmî bir sıfatla milletine hizmet etmesi engellendi. Yalısına hapsedildi. Or- generallikten korgeneralliğe indir- diler rütbesini. Atatürk’ün kendi yakın arkadaş- larını dahi idama mahkûm ettir- diği bir devir bu. Emekli maaşı o zamanlar 120 liraydı, ben fabrika- da 58 lira maaş alıyordum. Atatürk öldükten sonra Merkez Bankası’na murakıb falan oldu. Bir de evi çok büyük olduğu için bazı kısımlarını kiraya vermişti. Onlarla geçinirdi. 13 sene yanında bulundum, onun ağzından Atatürk aleyhine hiçbir şey duymadım. 118 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre İNGİLİZLER SON ÇARE OLARAK RUSLARI YARDIMA ÇAĞIRMIŞLARDI Kûtu’l-Amâre’de İngilizlere tarihlerindeki en ağır hezi- metlerden birini yaşattık, doğru. Fakat eksik. ABD’nin Texas eyaletinde çıkan El Paso Herald gazetesinin 16 Mart 1916 tarihli nüshasındaki habere göre Ruslar İran topraklarına girerek müttefikleri İngilizlere yardım etmeye kalkmış. Rusların İran topraklarından geçerek Kûtu’l-Amâre’de kuşatılan İngiliz kuvvetlerine yardıma gittikleri haberine bakılırsa Mezopo- tamya’da müttefikleri kadar önemli bir unsur haline gelmeleri an meselesi imiş. Böylece Bağ- dat’a yönelik harakâtın katmerlenmiş olacağı belirtiliyor. Kirmanşah bölgesindeki dağ geçidine girişle- rinden önce Rusların cephenin güney ucundaki esas hedefi Almanların İran topraklarındaki nüfuzunu kırmakmış. Fakat son gelişmelere bakılırsa İran ile Osmanlı toprakları arasındaki doğal sınırın zorlu geçitlerine müdahaleleri Me- zopotamya’daki potansiyel Rus tehlikesinin ciddi bir tehdide dönüştüğünü gösteriyormuş. Haber ufukta mağlubiyeti gören İngilizlerin muzaffer olacağına dair son ümit kırıntıları hük- münde. Lakin Rusların bir ay sonraki mukadder hezimeti değiştiremedikleri malum. Kûtu’l-Amâ- re’de çaresiz kalan İngilizlerin kendileri himmete muhtaç vaziyetteki Ruslardan medet ummaları ise içinde bulunduk- ları dramın ağırlığını göstermesi bakımından manidar. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 119
Dosya ———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre zaferi neden unutturuldu? 1931 yılında liseler için yazdırılan “Tarih” kitaplarının 3. cildinde Kûtu’l-Amâre za- feri üç satırda geçiştirilir, YÖK’ün tam 8 akademisyene yazdırdığı(!) Atatürk İlke- leri ve İnkılap Tarihi 1/1 (1989) adlı kitap- taysa ister inanın ister inanmayın beş (5) kelimelik değeri yoktur Kut zaferinin: “3000 silahlı Türk, 12000 kişilik bir İngiliz kuvvetini esir aldı” denilmekte, zaferin kahramanına karşı görülmemiş bir ke- lime cimriliği yapılmaktadır. Peki neden böyle? Cevabı Mustafa Armağan veriyor. 2. MUSTAFA ARMAĞAN [email protected] Dünya Savaşı’nın ardın- ni kullanıp eskittikten sonra tören- dan İngiliz-Amerikan le teslim ediyordu! Tıpkı ilk Dünya yörüngesine girdiğimiz Savaşı’ndan önce sipariş verdiği- 1945-46’lar Türkiye açı- miz 2 zırhlımıza el koyduğu gibi, sından keskin bir kırılma noktası- gasp alışkanlığını devam ettirmiş tak restorasyonu İngiltere tarafın- dan gerçekleşecekti. İşte tam bu dır. ve yapımı bittiği halde muhripleri- sıralarda ordumuzda 1916 yılından beri devam edegelen bir tören de Elimde İngiltere’nin propagan- mizi teslim etmemiş, şimdi savaşı sessiz sedasız kaldırılıyordu. da amacıyla bastırıp dağıttığı Cep- kazandıktan sonra teslim ediyor- O tarihe kadar Türk ordusun- da her yıl ‘Kut Günü’ kutlamaları he dergisinin Nisan 1946 tarihli ka- du. yapılır, o gün İngiltere’yi, tarihin- de uğradığı en utanç verici yenil- pağı… Manşet: “Muavenet muhribi Bu, Türkiye’nin İngiliz hakimi- gi olan Kûtu’l-Amâre zaferinde na- donanmaya katıldı.” İngiltere, 2. yetine geçişinin töreni de sayılabi- Dünya Savaşı’ndan önce sipariş et- lir. Nitekim ardından İngilizcenin tiğimiz ve muhtemelen parasını da yaygınlaştırılmasının yanı sıra si- ödediğimiz muhriplerimizden biri- lahlı kuvvetlerimizde ABD ile or- 120 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
© NATIONAL ARMY MUSEUM » İngiliz ordusu Osmanlı’ya teslim oluyor. General Townshend’ın kılıcını teslim ettiği an. sıl da yendiğimiz anlatılır, günün emekliye sevk edilmişti. Yani işin lan “Tarih” kitaplarının 3. cildinde mana ve ehemmiyeti üzerinde he- şakası yoktu. Kûtu’l-Amâre zaferi 3 satırda geçiş- yecanla durulurdu. Ancak devir de- tirilir, YÖK’ün tam 8 akademisye- ğişmişti; artık İngilizleri kızdırma- İşte Kûtu’l-Amâre zaferi aske- ne yazdırdığı(!) Atatürk İlkeleri ve İn- ya gelmezdi. Nitekim bizi savaşa riye gibi dar bir çevrede bile olsa kılap Tarihi 1/1 (1989) adlı kitaptaysa sokma çabalarına karşı ‘Ben Meh- coşkuyla kutlanırken böyle böyle ister inanın ister inanmayın beş (5) metçiği diri diri fırına attırmam’ unutuldu ve zaferin 100. yılında- kelimelik değeri yoktur Kut zaferi- diye direnen Mareşal Fevzi Çak- hatırlanır gibi oldu. Velhasıl Türki- nin. Neden? Savaşı Mustafa Kemal mak bile Londra’nın baskısıyla İnö- ye gerçekten tarihiyle barışacaksa Paşa veya çevresinden biri değil de, nü tarafından görevinden alınıp ‘Kut Günü’nün hatırlanması şart. tarihten silinmek istenen En- 1931 yılında liseler için yazdırı- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 121
Dosya ———————————————————————————————————————— » Kût’ul Amâre’de esir edilen ingiliz kuvvetlerinden bazı subaylar ver Paşa’nın amcası Halil (Kut) Pa- önce Deli Petro’nun Baltacı Meh- yor deniliyordu ama Mehmetçik şa kazanmıştır da ondan. Tarih III med Paşa tarafından Prut nehri önünde bir türlü ilerleyemiyorlar- (1931) adlı kitapta da zaten “…3000 bataklığına sıkıştırıldığı gibi Dic- dı. Ümitler tükenmiş, erzak tü- silahlı Türk, 12000 kişilik bir İngi- le nehrinin 3 tarafı suyla çevrili kenmiş, takat tükenmişti. Nöbet liz kuvvetini esir aldı” denilmekte, bir kıstağına sıkıştırılmıştı, üste- değiştirirken bile düşüp ölenlere zaferin kahramanına karşı görül- lik önünde kademe kademe sıra- rastlanıyordu. memiş bir kelime cimriliği yapıl- lanan İngiliz ve Osmanlı siperleri maktadır (Aynı kitapta Kâzım Kara- çıkış (huruç) yapmayı imkânsızlaş- Öte yandan Türklerin de kuşat- bekir Kars’ı aldığında “Mehmetçik tırmıştı. Açlıktan günde 8 İngiliz, mayı kaldırmaya niyetleri hiç mi aldı” denilmesi kuraldı, İnönü ise 28 Hindu askeri ölüyordu. Gıda yar- hiç yoktu. Zayiatları ağırdı. 30 bin kazanmadığı savaşın “dâhi kahra- dımı getiren uçaklar ise çuvalları asker savaş dışı kalmıştı. Elinde manı” ilan edilmekteydi). İngiliz siperlerine atıyor ama Dic- kala kala 13 bin aç askeri kalmış- le nehrindeki balıklara güzel bir zi- tı General’in. Hastalıklar almış yü- Özetle Kûtu’l-Amâre zaferi ök- yafet çekiyorlardı. rümüştü. Sonunda teslim olmaya süz girdiği Cumhuriyet dönemin- karar verdi. de 1945’e kadar iyi kötü kutlanmış Açlıktan atlarını kesip yemeye ama sonradan İngilizlerle iyi iliş- başlamıştı İngilizler. Ancak Hind- İlginçtir, Townshend Mezopo- kiler uğruna unutulmuşlar mezar- li askerlerini at eti yemeye bir tür- tamya Seferim adlı hatıratında ken- lığındaki kahramanlıklarımızın lü razı edemiyorlardı. Bir kısmı disini Plevne’deki Gazi Osman Pa- arasına defnedilmiştir. Müslüman, diğerleri Sih vs. mez- şa ile kıyaslıyordu. 26 Nisan günü hebindeydiler. “Bu hayvanların Halil Paşa ile buluştu. Yedekte tek 29 Nisan 1916 günü Kûtu’l-Amâ- etini yemektense ölürüz” diyorlar- bir peksimet yoktu diye yazdı def- re’ye sıkışmış bulunan General dı. Bunun üzerine Townshend rad- terine. Kayıtsız şartsız teslim olma- Townshend komutasındaki 13 bin yo aracılığıyla o askerlerin Hindis- larında ısrar ediyordu Halil Paşa. kişilik İngiliz tümeni 143 gün- tan’daki dinî reisleriyle görüştü. At Hatıratında açıklamaktan utandı- lük bir kuşatmadan sonra Osman- etinin “kuşatma eti” olarak yenile- ğı teslim şartlarında neler olduğu- lı kuvvetlerine kayıtsız ve şartsız bileceğine dair fetva istedi. Güç be- nu 2 gün sonra yazdığı bir mektup- teslim oluyordu. Bu, Majesteleri- la geldi fetva ama yine de isteksiz ta şöyle dile getirmişti: 40 topunu nin ordusunun o zamana kadar uğ- yiyorlar, bu yüzden patır patır yere sağlam olarak Osmanlı’ya teslim ramış olduğu en büyük “yüz kara- düşerek ölüyorlardı. etmek ve ordusuyla birlikte serbest sı”ydı. bırakılması karşılığında tam 1 mil- İki tümen yardımınıza geli- yon sterlin ödemek… General Townshend, tıpkı 2 asır 122 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre » Unutturulan kahraman Kûtu’l-Amâre Zaferinin kahramanı Halil Paşa’nın ismine tarih kitaplarında rastlamak mümkün değil. Tek Parti devrinde Kût zaferinin kendisi gibi kahramanları da unutturuldu. Yandaki mecmuanın kapağında Halil Paşa’nın fotoğrafının üzerinde Saff suresinin 13. ayeti olan “Nasrün minallah ve fethun karib” (Allah katından bir yardım ve yakın bir zafer vardır) yazıyor. Tabii ki bu zaferi satma teklifi 1306’sı hasta ve yaralıydı). da onlarca kitap yazdılar. (Bizde Osmanlı tarafında kabul görmeye- Yenilginin üzeri örtülecek gibi kaç kitap olduğunu merak eden cekti. İngilizler bu onursuzluğu ya- var mıdır?) Unutmadılar ama unut- şamamak için çırpınıyorlardı ama değildi. İngilizler savaşın ortasında turdular! nafile. utanç verici bir şekilde armut gibi teslim olmuşlardı Türklere. Yok- Şimdi anladınız değil mi İngiliz- Neden unutturuldu? sa Çanakkale’nin artçı depremleri lerin askeriyede 1945’e kadar kut- mi geliyor? paniğinin Savaş Bakan- lanmakta olan ‘Kut Günü’nü neden Nihayet 29 Nisan günü “topları- lığı’nın bacasını sarmış olduğunu yasaklattıklarını. mı ve telsiz teçhizatım dahil mü- tahmin edebilirsiniz. himmat vs. bütün tesisatımı tahrip Mustafa Armağan ettim” diyor ve şöyle devam edi- Nitekim Londra’da bir soruştur- Araştırmacı Yazar yordu kariyerine kahraman olarak ma komisyonu kurulacak, yenilgi- başlayan ama Kûtu’l-Amare yenil- nin sorumlusu araştırılacaktı. Ta- gisi yüzünden unutulup giden Ge- rihlerindeki en utandırıcı sahneyi neral Townshend: yaşayan İngilizler ertesi yıl Bağ- dat’ı almalarına rağmen bu uğur- “Halil Paşa beni ziyaret etti, ona suz günü unutmadılar ve hakkın- kılıcımla tabancalarımı teslim et- tim. Almayı reddetti, “Bunlar şim- diye kadar sizindi, bundan sonra da öyle olacak” dedi (Mezopotamya Seferim, 2012, s. 596). Teslim olmuştu General. Şeref- li bir misafir gibi önce Heybeliada, sonra Büyükada’da ağırlandı. Hatta yanındaki köpeğini cephede unut- muştu. İstedi, köpeği özel bir kur- ye ile kendisine ulaştırıldı. Esir as- kerleri ise çölde uzun ve çetin bir yolculuğa çıkacaklardı. Aldığımız esirlerin tam listesi şöyle: 5 General, 272 İngiliz, 204 Hind subayı (toplam 476 subay), 2592 İngiliz, 6988 Hind vs. er (top- lam 9580 er), silahsız 3248 kişi, ce- man yekûn 13.309 esir (bunların 2016 NİSAN / DERİN TARİH 123
Dosya ———————————————————————————————————————— Kût’un Meçhul Kahramanı SAKALLI NUREDDİN PAŞA Irak Cephesi’nde Selman-ı Pak zaferini kazandı. Güney sahillerindeki 20 adada Osmanlı hâkimiyetini sağladı. Ege bölgesinde Müslüman halkı Rumlara karşı teşkilatlandırdı. 9 Eylül’de İzmir’e giren ilk ordu komutanı oydu. Şapka Kanunu’na itiraz ettiği için Meclis’ten dışlandı. İşte yakın tarihimizin sevap defterine kaydedilmeyişine şaşırmadığımız bir Paşanın sıra dışı hayatı. NECATİ FAHRİ TAŞ [email protected] 124 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre Necmettin Özçelik Arşivi. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 125
Dosya ———————————————————————————————————————— Bâbıâli, 1. Dünya Savaşı ari- ve daha sonra Hille’de isyan çıkarıl- fesinde Irak’ı adeta boş dı. Gazaban aşireti dışındaki diğer bırakmış, diğer cephele- Arap aşiretlerinin tamamı İngiliz- rin ikmal üssü konumu- lerin safında yer almıştı. Aşiretler, na getirmişti. İngiltere’nin iler- İngilizlerden daha tehlikeli işler leyişini durdurmak için Eşref yapıyordu. Nureddin Paşa Amâ- Kuşçubaşı’dan sonra Teşkilât-ı Mah- re’ye bu olumsuzluklar karşısın- susa’nın başkanlığını yapan Binbaşı da hâkim olmanın imkânsızlığını Süleyman Askerî Bey’in rütbesi yar- görerek birliklerini Selman-ı Pak’a baylığa (kaymakam) yükseltilerek çekti. Lakin bu çekilişi Enver Paşa 2 Ocak 1915’te Irak ve Havâlisi Ko- tasvip etmedi. mutanlığı’na tayin edildi. Savaş ru- hundan nasiplenmemiş yerli halk- General Townshend Bağdat’ı ele tan teşekkül eden ordu, en küçük geçirmek için Selman-ı Pak’a iler- hücumlar karşısında bile mukave- lemeye başladı. 21 Kasım 1915 gü- met gösteremeyip çil yavruları gibi nü Osmanlı birliklerine hücumu dağılıyor, karargâhlarına ancak 15- emretti. 22-26 Kasım arasındaki 20 gün sonra üzerlerindeki elbise- çarpışmalarda İngiliz birlikleri- leri bile soydurarak dönüyorlardı. nin %30’u imha edildi. İngilizler bu Karakter ve şecaati bu yapıya isyan mağlubiyetten sonra Kûtu’l-Amâ- eden Süleyman Askerî Bey, savaş- re’ye çekildi. Selman-ı Pak zaferi, mayan birlikleri görünce kahrolup 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın kendi silahıyla intihar edince Edir- Çanakkale’den sonra kazandığı ne’de 4. Tümen Komutanı olan Al- bay (Miralay) Nureddin Bey, 23-24 ikinci zaferdi. Nisan 1915’te Irak ve Havâlisi Genel Townshend yenilgiden sonra Komutanlığı’na tayin edildi. Kendi- si Müşîr (Mareşal) İbrahim Paşa’nın Kûtu’l-Amâre’de savunmaya geç- oğludur. ti. Üç tarafı bataklıklarla çevrili olduğundan burayı geçmek müm- Nureddin Bey, 15 Mayıs 1915’de kün değildi. Açık kısmı Nureddin Bağdat’a gidip vekâleten bölge ko- Bey tarafından Osmanlı birlikle- mutanlığını yürüten Ali Bey’den rince tutuldu. İngiliz birliklerinin görevi devraldı. İngiliz birlikleriy- kıskaçtan kurtulması çok zordu. le yapılan ilk çarpışma 31 Mayıs Burada imha edilebilirdi. Ancak 1915’te gerçekleşti. Osmanlı birlik- Enver Paşa, bölgedeki savaşların lerinin 5,350 asker, 10 sahra topu, tamamını organize etmek için 6. iki makinalı tüfeğine karşılık İngi- Ordu’yu kurarak Irak ve Havâlisi lizlerin 15 bin piyade askeri, 63 top, Komutanlığı emrindeki birlikleri, 20 makinalı tüfeği bulunuyordu. Irak Cephesi Komutanlığı altında bu ordunun emrine verdi. 6. Or- Osmanlı birliklerine disiplin- du’ya da Alman Goltz Paşa’yı tayin sizlik hâkimdi. Nureddin Bey ön- etti. ce disiplini sağlamak ve savaşacak konuma getirmek için birliklerini Goltz Paşa 6 Aralık 1915 günü Amâre’den daha elverişli bir alana Irak’a gitti. Nureddin Bey’i, Kû- çekip 1 Haziran 1915’e kadar eksik- tü’l-Amâre’yi kuşatan birliklerin leri gidermeye çalıştı. komutanı olarak görevlendirdi. Nureddin Bey bu tasarruftan ra- Irak’ta İngilizlerin meşhur ma- hatsız olduğunu Enver Paşa’ya bir haret ve becerileri sonucu Kerbela mektupla bildirdi. Özetle şöyle di- yordu: 126 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre » Sakallı komutan Millî Mücadele ve sonrasında birçok tartışmalı olayın içinde bulunan Sakallı Nureddin Paşa (en sağda), Kûtu’l-Amâre zaferinin önde gelen komutanlarındandı. Silah arkadaşlarıyla çektirdiği ender fotoğraflardan biri. “Varlığını maddî ve manevî yön- den yitirmiş, morali çökmüş, her şeyden mahrum bir birliğimiz var. Kendilerine büyük paralar harca- narak kurulan aşiret birlikleri, as- kerlerimizi soyarak çevreyi yağma ederek dağılmıştır. Ülkenin her tarafında fesat çıkaran 20 binden fazla asker kaçağı bulunmakta. Devlet memurlarını vazife başın- da tahkîr eden, yerlerinden uzak- laştırmak için gayret gösteren ve düşmanla açıkça işbirliği yapmak- tan çekinmeyen yerli bir halk kit- lesi mevcut. Her yerde idarî, askerî ve siyasî durum ihmâl edilmiştir. Bu olum- suz şartlar karşısında düşman, 25 seneden beri bu toprakları istilâ et- mek için hazırlanmış ve bölgenin kalbine kadar girmiştir. Bölge ko- mutanlığının işe yarar bir karar- gâhının bile bulunmaması, millî duygulardan mahrum, esareti ade- ta bin nimet sayacak derecede mo- ralini yitirmiş aşağılık görünümü içinde bulunan subaylar ile görev yapılmaktadır. Selman-ı Pak’a geri çekilmemi- zin doğru olduğu, kazanılan zafer ve İngiliz birliklerinin Kûtu’l-Amâ- re’ye hapsedilmesiyle anlaşılmıştır. Goltz Paşa’nın beni en değersiz tü- menlerden kurulu bir kolordunun komutanlığına vermesi, düşmanı Irak’tan atma azminde olan Türk komutanının moralini bozacaktır. Bu üzüntü şahsî değil millîdir.” Nureddin Bey’in talebi Enver Pa- şa tarafından kabul edilmedi. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 127
Dosya ———————————————————————————————————————— 8-9 Aralık 1915’te Kûtu’l-Amâre’ye Bey görevden alınıp Bağdat’a gön- 19 Nisan 1916 günü tifüsten Bağ- sığınan İngilizler yoğun top ateşi- derildi. dat’ta ölen Goltz Paşa’nın yerine, ne tutuldu. Savaşın bu sıcak orta- Enver Paşa’dan 2 yaş küçük olan mında Goltz Paşa, en iyi birlikleri Goltz Paşa, Irak’ta Alman men- amcası Mirliva (Albay) Halil (Kut) bu cepheden alarak İran bölgesine faatleri neyi gerektiriyorsa o yönde Bey 6. Ordu Komutanlığı’na getiril- gönderip İngiliz ve Rus birliklerini hareket etmiş, Osmanlı İmparator- di. Albay Halil, 29 Nisan 1916 günü buradan çıkararak Rusya önünde luğu’nun yararına olacak hiçbir ka- aralarında General Townshend’in tampon olacak bağımsız bir devlet rar almamış, bilgi dahi vermeden de bulunduğu İngiliz birlikleri- kurmayı oluşturmayı planlamak- İran ile ikili görüşmelerde bulun- ni esir aldı. Bir bakıma Nureddin taydı. muş, aşiretlerin İngiliz taraftarlığı Bey’in hazırlığını yaptığı bu za- karşısında Alman taraftarlığını ferin semeresini toplamak Halil Goltz’un bu tasarrufu Kû- hâkim kılmak için birçok Arap Bey’e nasip oldu. tu’l-Amâre kuşatmasını zayıflat- aşiretleri ve Yahudi önderlerle teş- mıştı. 10 Ocak 1916 günü Nureddin rik-i mesâide bulunmuştur. Kafkas Cephesi’nden İzmir’e Nureddin Bey 10 Ocak 1916’da Irak Cephesi’nden alınarak Kaf- kas Cephesi 9. Kolordu Komutan- lığı’na tayin edildi. Ekim 1916’da Muğla, Antalya Havâlisi Komutan- lığı’na atandı. Bölgede oluşturul- mak istenen 21. Kolordu’yu kurdu. Adana’dan Muğla’ya kadar güney sahilleriyle 20 adada Osmanlı hâ- kimiyetini tesis etti. Mondros Mütarekesi’nden son- ra merkezi İzmir’de bulunan 8. Ordu’nun kaldırılması üzerine 11. Kolordu Komutanı oldu. Bu kolordu- nun komutanı iken 1 Mart 1918’de Mirliva (Tuğgeneral) rütbesine yükseldi. 14 Kasım 1918’de 17. Ko- lordu Komutanlığı ve Aydın Vali ve- killiği görevini üstlendi. 30 Aralık 1918’de 25. Kolordu Komutanlığı’na getirildiyse de İzmir ve çevresin- deki Rumların taşkınlıklarını ön- lemek için 20 Ocak 1919’da tekrar Aydın Valiliği ile İzmir ve Havâlisi Necmettin Özçelik Arşivi. » Kahraman kumandan gazetede! Nureddin Paşa’nın Selman’ı Pak’ta İngilizlere vurduğu ağır darbe Tasvir-i Efkâr gazetesinin 8 Kanunuevvel (Aralık) 1915 tarihli nüshasında “Cephe-i Irak’ın kahraman kumandanı” başlığı ile duyurulmuştur. 128 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre ‘SAKALLI’ LAKABI NEREDEN GELİYOR? 29 Temmuz 1873’de Bursa’da dünyaya gelen Nureddin Bey’in ismi vesikalarda “Mehmed Nured- din”, babasının isminden dolayı “Nureddin İbrahim”, mensubiyetinden dolayı “Nureddin Konyar” ve Mirliva (Paşa) olduktan sonra da “Nureddin Paşa” şeklinde anılmıştır. “Sakallı” sıfatı hiçbir resmî metinde geçmez. Ancak komutanlar arasında sakallı tek kişi olduğu için “Sakallı Nureddin” olarak bilinir. Sakalını, 1. Balkan Savaşı’nda Lüleburgaz çarpışmaları sırasında Çatalca’da şehit olan tek erkek kardeşi Mülâzım Mümtaz Bey’in vefatından sonra bırakmıştır. Babasının, annesinin ve kayınpederinin fikir dünyasını Nakşibendilik ve Mevlevilik şekillendirmiş- tir. İkili ilişkilerde bulunduğu kişi ve sırdaşlarına bakıldığında kendisi de bu atmosferde olabilir. Çok iyi yetişen, 4 yabancı dil bilen, dinî ve millî duygularının çok yüksek olan Nureddin Paşa, prensiplerin- den asla taviz vermeyen bir devlet adamıdır. Askerî Lise’den sonra 1893’de Harp Okulu’nu bitirip 20 yaşında Mülâzım-ı Sânî (Teğmen) rütbesiyle kıta görevine başladı. 1902’de Makedonya’daki Bulgar eşkıyalık faaliyetlerini ortadan kaldırma harekâtında görev yaptı. 1911’de Yemen’de çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirildi. 2. Balkan Savaşı’na iştirak etti. Edirne’nin geri alınışında önemli rol üstlendi. Bu başarıları emsallerinin önünde yer almasını sağladı. Askerî tarihimizdeki asıl ününü Irak Cephesi’nde elde etti. Bölge Komutanlığı’na atandı. alınması sağlanmıştı. Irak Cephe- göndermiştir. Büyük Taarruz’da Görevi sırasında Urla’da başlayan si’nde olduğu gibi İzmir Valiliği ve Garp Cephesi 1. Ordu Komutan- Rum ayaklanmasını bastırdı. Kolordu Komutanlığı da ülkenin lığı’na getirilen Paşa, İzmir’e 9 menfaati hilâfına elinden alınmış Eylül 1922 günü giren ilk Ordu Millî Mücadele’ye çok büyük oluyordu. Komutanıdır. Bu son görevi hizmetleri geçtiğini bildiğimiz İz- esnasında rütbesi korgeneralliğe mir Müftüsü Rahmetullah Efen- Millî Mücadele’de Anadolu’ya (ferik) yükselmiştir. di, Nureddin Paşa’dan önce göre- geçerek Ankara’da Mustafa Kemal vinden alınmıştı. Nureddin Paşa Paşa ile görüşmüş ancak kendisi- Millî Mücadele sonrasında 2. dö- İzmir Valisi olunca Rahmetullah ne uygun bir görev teklif edilme- nem ara seçimlerinde Bursa’dan Efendi’yi yeniden atadı. İzmir’de diğinden damatlarının memleketi tek bağımsız milletvekili adayı Cemiyyet-i İlmiyye Teşkilâtı’nı olan Kastamonu/Taşköprü’de va- olmuş, ancak seçimi kazandığı kurup bu cemiyetin başkanlığı- zifesiz olarak ikamet etmiştir. Eşi halde Meclis’e girememiştir. Yeni- na onu getirdi. Bu gelişmelerle İz- İstanbul’da ve İtilaf devletlerinin lenen seçimleri tekrar kazanarak mir’deki Müslüman halkın Rum baskısı altında bulunan Paşa, Taş- Meclis’e giren Paşa, bu defa Şapka teşkilatlar karşısındaki dağınık- köprü’de, maaşı da olmadığı için Kanunu’na itiraz ettiği için dışla- lıkları önlendi. ağır geçim sıkıntıları çekmiştir. nacaktır. İzmir’de Kasım 1918’den itiba- Anadolu’da Millî Mücadele’ye 1932 yılında Kadıköy’de ve- ren kurulan İzmir Müdafaa-i Millî- karşı Koçgiri Ayaklanması başla- fat eden Nureddin Paşa’nın hayat ye, Türk Ocağı, Cemiyyet-i İlmiy- mış, Karadeniz’in iç bölgelerinde serüveni, günümüz insanı için ye, Müdafaa-i Hukûk-ı Osmaniye Pontus Rumları bir devlet kurma- adeta derslerle dolu bir tecrübe ve İstihlas-ı Vatan cemiyetleri Nu- nın peşine düşmüşlerdi. Bölgede küpüdür. reddin Paşa’nın öncülük ve gayret- “Yeşil Ordu” ismiyle bir de Komü- leriyle kurulmuştur. nist faaliyetleri yapılmaktadır. Bu Okuma önerisi: sıkıntının giderilmesi için Sivas’ta Necati Fahri Taş, Nurettin Paşa, Atatürk Araştırma Nureddin Paşa’nın Müslüman kurulan Merkez Ordusu komutan- halkı teşkilatlandırması Ege böl- lığına Nureddin Paşa’ya getirile- Merkezi Başkanlığı Yayını, Ank., 2014. gesinde faaliyet gösteren Rum teş- cektir. kilatlarının işine gelmemişti. İz- Necati Fahri Taş mir’deki düşmana karşı koyma Merkez Ordusu Komutanlığı Prof. Dr., Erzincan Üniversitesi yönündeki kararlı tutumunu or- esnasında bir yandan da Sakar- Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi. tadan kaldırmak için İstanbul hü- ya Meydan Muharebesi için kuru- kümetine baskı yapıp görevden lan yeni birlikleri eğitip cepheye 2016 NİSAN / DERİN TARİH 129
Söyleşi ———————————————————————————————————————— KÛT GÜNDE EN AZ ÜÇ KOLEKSİYONER NECMETTİN ÖZÇELİK KERE AKLIMDAN GEÇİYOR 30 yıldır 1. Dünya Savaşı ile ilgili belge ve obje toplayan Necmettin Özçelik için Kûtu’l-Amâre Savaşı ve Halil Kut Paşa’nın ayrı bir yeri var. Dosyamızdaki pek çok nadir bulunan görseli istifademize sunan Özçelik ile koleksiyonerlik macerasını ve Kût’un hayatındaki yerini konuştuk. KONUŞAN: HALİL SOLAK [email protected] Herkesin unuttuğu Kûtu’l-Amâre kallı Nureddin Paşa’yı, Süleyman sizin gündeminize nasıl girdi? Askerî Bey’i araştırdım, Selman-ı Pak’ı inceledim. İngilizlerin Os- Kût zaferi gündemime değil, ha- manlılar üzerindeki planları üze- yatıma girdi diyebilirim. Beşiktaş’ta rine araştırmalar yaptım. oturuyorum. Eşimle çeşitli vesile- lerle Çırağan Sarayı’na gittiğimiz- 2006 yılı Kût zaferinin 90. yıldö- de muhakkak Yahya Efendi’ye de nümüydü. Rahmi Koç Müzesi’nde 4 uğrayıp dua ediyorduk. 20-25 sene arkadaşımla beraber bir anma top- evvel gittiğimizde bir gün Halil Kut lantısı düzenledim. Sivil ve askerî Paşa’nın kabriyle karşılaştım. Tabii erkândan yaklaşık 90 kişi katıldı. 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’den Çoğu dostlarımızdı zaten. Saygı sonra en büyük zaferin Kûtu’l-Amâ- duruşunda bulunduk, İstiklâl Mar- re’de kazanıldığını biliyordum. şı’nı ve o zamanlar Mehmetçiğin cepheye giderken okuduğu Osman- O günden sonra artık sık sık Ha- lı marşını okuduk. Zaferle ilgili su- lil Paşa’yı ziyaret ettim. Böylece num yaptık. Velhasıl Kût’u o yıldan bir bağ oluştu aramızda. Bundan beri düzenli olarak anıyoruz. sonra okumalarımı ilerleterek Sa- 130 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre © SEDAT ÖZKÖMEÇ HİLAL-İ AHMER MANTIĞIYLA ÇALIŞIYORUM Koleksiyonerliğe nasıl başladınız? Babam askerdi. Savaş tarihine ilgim oradan geliyor. Yaklaşık 30 yıldır kitap, dergi, gazete, fotoğraf, kartpostal, obje vs. ne bulursam topluyorum. Bu malzeme genel- likle 1. Dünya Savaşı, özelde Çanakkale ve Kûtu’l-Amâre ile ilgili. Kıbrıs Barış Harekâtı ve Kore Savaşı’na da ilgim var. 15 sene evvel topladıklarımın büyük bir kısmını müzelere armağan etmeye başladım. Çanakkale’deki özel müzelere, tanıtım merkezine ve Askerî Müze’ye hediye ettim mesela. Sarıkamış için açılacak Erzurum’daki bir müzeye de bazı objeler verdim. Yıllardır bu mevzularla ilgili üniversitelerde, askerî okullarda sergiler açıp sunumlar yapıyorum. Makaleler ve kitaplar yazıyorum. En büyük arzum elimdekileri ve bildiklerimi paylaşmak. Herhangi bir ücret talep ediyor musunuz? Asla! Hilal-i Ahmer mantığı benimkisi. On- lar bizim için hayatlarını feda etmişler, bizim de onların hatıralarına sahip çıkmamız lazım. Ben seve seve yapıyorum bu işi. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 131
Söyleşi ———————————————————————————————————————— NECMETTİN ÖZÇELİK KİMDİR? etmeye ve insanlara duyurma- ya çalıştım. 100. yıl anmaları için 1958’de İstanbul’da doğdu. Olimpik binici ve dünya binicilik şampiyonu Cum- de 10 yıl öncesinden başladım ça- hurbaşkanlığı Müşaviri E. Süvari Albay Kemal Özçelik’in oğludur. ABD Indiana lışmaya. Amacım, kendi çapımda Evansville Üniversitesi’nde ekonomi ve yüksek iktisat dallarında eğitim gören Kût’u çevremdekilere tanıtmaktı. Özçelik, savaş tarihiyle ilgili araştırmalar yapmakta. Ayrıca askerî belge ve obje Ancak şükür ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetle- koleksiyoncusu, Harp Tarihi Araştırma Grubu kurucu üyesi. Ko- ri, Harp Akademileri gibi birçok re’de savaşan Türk tugayları, Atatürk’ün cenaze törenleri, resmî kurum sahip çıktı. Nisan tarihî bölükler, Kûtu’l-Amâre Savaşı ve denizcilik tarihi ayı içinde pek çok sempozyum, konularında çok sayıda bildiri sunmuştur. konferans, sergi vs. düzenlenecek. Sizi bu faaliyete yönelten saik neydi? Kûtu’l-Amâre’ye, yani bölgeye gitti- Bana bilhassa şu çelişki çok te- niz mi? sir ediyordu: “Üzerinde güneş bat- mayan imparatorluk” İngilizlere 3 sene önce bir dostum teklif tarihlerinin en ağır hezimetini etti, Basra üzerinden gidecektik. yaşatmışız, ancak bu günü an- Her şey hazırlandı. Ancak Irak’ta mıyoruz. Bana göre zaferin kah- çıkan bir karışıklık yüzünden son anda ertelendi. Nasip olmadı yani. raman paşası Halil Kut ve arka- Şöyle diyorum: Ben Kût’a gideme- daşları bu günü aralarında dim ama o bana geldi. anıyorlardı, bunu hislerime dayanarak söylüyorum. Be- İlginç, nasıl oldu bu? nim bile günde en az 3 kere geçiyor aklımdan, onların Bir gün ofisime bir çalışanım nasıl geçmesin! geldi. Kardeşinin yurtdışında ol- duğunu, yakında Türkiye’ye gele- Kût günü 1945’e kadar kutla- ceğini ve iş için ona yardımcı ol- nıyordu değil mi? mamı rica etti. Ben de seve seve yardımcı olurum, dedim. Tam ay- Öyle söyleniyor. NA- rılırken hangi ülkede çalıştığını TO’ya girişimizden son- sordum. Irak, dedi. Irak’ta nerede? ra İngilizleri gücendir- diye sordum. “Kût’da” dedi. Aman memek için kutlamaktan Allah’ım! Hemen kardeşinden ba- vazgeçmişiz. Ancak yap- na Kût kasabasıyla şehitliğin fo- tığım gazete ve dergi ta- toğraflarını göndermesini iste- ramalarımda 1945 yılına dim. Ertesi gün gönderdi hemen. kadar kutlandığına dair Yani beni Kût’a birileri çağırdı di- yebilirim. herhangi bir haber, yazı vs. göremedim. Sadece Dergimizi nasıl buluyorsunuz? 1950’de romancı Feridun Fazıl Tülbentçi’nin bir Türkiye’de tarihle ilgili kaliteli yazısı var, o kadar. yayın maalesef çok az. Bir de gör- selleri iyi kullanan dergiler pek O zaman 90 yıl sonra ilk yok. Ben Derin Tarih’i bu açıdan kez siz andınız Kût zafe- çok beğeniyorum. 1. Dünya Sava- rini? şı ve Çanakkale’ye dair hazırladı- ğınız iki özel sayı hem görsel, hem Öyle gözüküyor. Ben içerik açısından çok güzeldi. Elle- tabii kendi imkânlarım- rinize sağlık. la elimden geldiğince za- feri ve kahramanlarını yâd 132 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre Yeğenlerinden Arzu Enver Eroğan ile Halil Kut Paşa’nın kabrindeydik. © SEDAT ÖZKÖMEÇ YEĞENİ ARZU ENVER EROĞAN: “KEŞKE GÖRÜP FEYZ ALSAYDIM” H alil Kut Paşa’nın Beşiktaş’taki Yahya Efendi mezar- lığındaki kabrini, yağmurlu bir İstanbul gününde Tabii Goltz Paşa, Ali İhsan Sâbis ve evvelinde Süley- Enver Paşa’nın torunu Arzu Enver Eroğan ve Genel man Askerî gibi tarihimizin önemli kişiliklerinin hiz- Yayın Yönetmenimiz Mustafa Armağan ile ziyaret metlerini dile getirmemenin vefasızlık olacağını ekle- ettik. Denize bakan yamaçtaki kabrin başında dua ettik- meden geçmiyor. Bu paşaların çok erken vefat ettiğini ten sonra hissiyatını dergimizle paylaşan Arzu Hanım, belirtirken, yaprak dökümünü andırır şekilde aile üye- ailesiyle ne kadar iftihar etse az olduğunu ifade ederek lerinden her birinin bir yana dağıldığını hüzünle anla- başladı söze. Halil Paşa, Enver Paşa ve Nuri Paşa gibi kah- tıyor. Babası yurt dışında vefat etmiş, ailesi de çıkarılan ramanlar yetiştirmiş bir aileye mensup olmaktan duy- bir kanunla 1939’da Türkiye’ye gelmiş. Yine de Halil Pa- duğu gurur her halinden anlaşılıyordu. Aile içinde ko- şa’dan yakinen haberdar olmuş Arzu Hanım: “Çok ya- nuşulanlardan hatırladığı kadarıyla Enver Paşa’nın en kın yaşamadık fakat bîhaber kalmadık.” güvendiği askermiş Halil Paşa. Üçüncü nesil olmasından dolayı onları tanımamaktan doğan üzüntüsünü belirtir- Bu sırada Mustafa Armağan sözü devralıyor ve yakın ken “Keşke görüp feyz alsaydım” diye hayıflanması an- tarihin üstü örtülü kahramanlarını gücü yettikçe gün lamlıydı. yüzüne çıkarmaya gayret edeceğini söylüyor. Bu cümle- ler bir ümit kandili olup dağıtıyor puslu havayı. Arzu Hanım Kûtu’l-Amâre zaferinin nihayet kutlana- cak olmasından duyduğu sevinci saklamıyor: “Düşman- Derken ayrılık vakti. larımızın hatırlamak istemediği bu zaferi, yeniden can- Arzu Hanım mezar taşındaki kitabenin bile tarih der- landırmak böyle zor günlerde çok daha manidar.” Dış si değerinde olduğunu hatırlatmadan ayrılmıyor kabrin ilişkilerin gerektirdiği politik baskılarla bu bayramın başından. kalktığı, dede ve büyük amcaları yaşasalardı bunu asla Ne mi yazılı orada? Ziyaretine gidip Paşa’dan bir Fati- kabul etmeyecekleri yönündeki sözlerine katılmamak ha’yı esirgemeyenler biliyor cevabı. Zahmet edemeyenle- elde mi? rin fotoğrafa bakmaları yeterli. SAMET TINAS
Necmettin Özçelik Arşivi. Dosya ———————————————————————————————————————— KÛTU’L - AMÂRE’DE ESİR OLMAK Kûtu’l-Amâre’de esir düşüp Mısır, Burma ve Hindis- tan’a gönderilen binlerce askerimiz beslenme ve ba- rınma yetersizliğinden, kimi zaman da iklim şartla- rından telef oldu. Ya savaş bitince gönderilmeyip Millî Mücadele karşısında koz olarak esir tutulanlar? İşte esaretin yürek delen acı hikâyesi. A GÖKSEL BAYKAN [email protected] lmanya’nın yanında savaşa katıl- ma kararı aldıktan sonra ilan edi- len Cihad-ı Mukaddes ile resmen sa- vaşa dahil olmuştuk. Kafkas, Irak, Sina-Filistin, Suriye, Çanakkale, Galiçya, Ma- kedonya, Romanya, Yemen ve Hicaz cephele- rinde kahramanca savaştık. Buralarda yaşa- nan trajedi üzerine ciltlerce kitap yazıldı. Ya esirlerimiz? Uzun ve çileli esaret yılları ve sonrasında yaşananlar, en az cephedeki kadar hatırlanmaya değmez mi? İngilizlerle mücadele edip binlerce esir ver- diğimiz cephelerden biri Irak Cephesi, burada yaşanan en önemli kuşatma da Kûtu’l-Amâ- re idi. 28 Eylül 1915’te başlayan Birinci Kû- tu’l-Amâre Muharebesi’ni kazanan İngilizler Türk kuvvetlerini Bağdat’ın güneyindeki Sel- man-ı Pak mevziine çekilmek zorunda bırak- tılar. Buna mukabil 22 Ekim 1915 sabahı iki kolla cepheden, iki kolla da kuzeyden taarru- za geçen İngiliz askerî gücü 51. Tümenin 23 Kasım’da başlattığı harekât sonucu geri çekil- mek zorunda kaldı. Türk kuvvetleri İngilizle- rin peşini bırakmadı. Sıkı bir takipten sonra 5 134 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre Aralık 1915’te Kûtu’l-Amâre mevzi- içinde geçirdiler. Hastalananlar ka- luyla kamplara ulaştırılıyordu. ine vardı ve 4,5 ay süren kuşatma rantina kampında barınmak zo- Burma’da İngilizler tarafın- sonucunda General Townshend ile runda kalacaklardı. Basra gözlem kuvvetleri teslim oldu. kampında 2-4 hafta kaldıktan son- dan kurulan Thatmyo ve Meiktila ra asıl kamplarına sevk edildiler. kamplarında esirlerimize ilk başta Kûtu’l-Amâre muharebelerinde en ağır gelen şey, iklim şartlarıydı 380 subay ve 10 bin kadar er zayiat Hindistan’a gönderilenler önce şüphesiz. Oldukça nemli ve yağışlı verdik. Zayiatın çoğunu oluşturan denizyolu ile Umman’dan Hindis- olan ülkede birçok askerimiz daha esirlerimiz Mısır, Burma ve Hindis- tan’ın Kalküta şehrine götürülüyor, ilk haftalarda hastalanarak can ve- tan’a götürüldüler. oradan demiryolu ile bugün Pakis- recekti. tan sınırlarında kalan Karaçi’ye İlk durak, Basra’daki geçici esa- naklediliyorlardı. Buradan Hindis- Kimi esirlerimiz önce Mısır’da ret kamplarıydı. Burada temizlik tan’da kendileri için kurulan Bel- Bilbeis kampında tutulmuş, son- ve beslenme şartlarının içler acısı lary ve Sumerpur kamplarına sevk ra Hindistan’daki Bellary kampı- olduğunu tahmin edersiniz. Öğün- edildiler. O zamanki adıyla Hindiçi- na sevk edilmişti. Mısır’da kalanlar ler çoğu zaman çiğ et, soğan ve ek- ni olarak bilinen Burma’ya gönde- İngilizlerin kendileri için oluştur- mekten ibaretti. İlk günlerini etra- rilen esirler ise Karaçi’den nehir yo- dukları Seydibeşir, Tel el-Kebir, Bil- fı tel örgülerle çevrili dar bir çadır beis, Kantare, Heliopolis, Kahire, » Umut hangi dağın ardında? Kûtu’l-Amâre’nin hafızasındaki derin yaralardan biri de esaret hayatının geride bıraktıklarıydı. Irak’ta İngilizler tarafından esir alınan Türk askerleri. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 135
Dosya ———————————————————————————————————————— Maadi ve Tura’daki kamp- şir, Heliopolis ve Bilbeis larda kaldılar. Burada ye- kamplarında subaylar mek durumu pek iç açı- üçer dörder kişilik odalar- cı olmasa da hiç değilse da kalırken diğerleri me- Sibirya’dan iyi olduğunu tal somyalar ve ot yatakla- belirtelim. Ekmek, kon- rın bulunduğu çadırlarda serve, sebze, pirinç, so- ayakta kalma savaşı veri- ğan, hurma veya zeytinle yorlardı. idare ediyorlardı. Mahşerin atlısı Kızılhaç raporlarına bakılırsa Hindistan’da- kamplarda ki Sumerpur ve Bellary Mısır’daki 100 bine yak- kampında esirlerimi- zin günlük menüsü buğ- laşan Osmanlı esirinin day ekmeği, pirinç, seb- ze, patates, soğan, tuz, 1918’de 9 bini hastalandı, şeker, çay ve baharattan ibaretti. Bunları bir İn- bunların çoğu hayatını giliz müteahhit firması karşılıyordu. Burma’da- kaybetti. Sebebi pellegra ki kamplarda ise esirle- rin günlük yiyecek ihti- adı verilen, yemek ve di- yacını karşılamak üzere sığır eti, domates, soğan, » Askerin kaleminden yet menüsünün etken ol- patates, pirinç, çay, süt, baharat gi- Seydibeşir’de Türk subayların duğu hastalıktı. Sindirim bi ürünler ücretlerine mukabil sa- tılıyordu. Genel olarak et ürünleri çıkardığı Yarın gazetesinin bir sistemi, cilt ve sinirleri et- dışında yemeklerle ilgili fazla şikâ- yet yoktu. nüshasının ilk sayfası. kileyerek dermatit, ishal ve zihinsel bozukluklara yol açan bu tehlikeli has- Beslenme şartları bir yana, Hin- talığın en yaygın sebebi B3 distan ve Burma’daki kamplarda vitamini, yani niasin yetersizliğiy- İngilizler tarafından oluşturulan di. Bu maddenin yeşil sebze, deniz ve iklim şartlarına uygun olma- yan kulübelerde birçok esir son ne- fesini verecekti. Mısır’da Seydibe- ESARET ALTINDA KÜLTÜR-SANAT Necmettin Özçelik Arşivi. Esaret hayatının onca olumsuzluklarının yanında, sosyal ve kültürel hayat belki de üzerinde durulacak tek olumlu noktadır. İlk akla gelen, esaret gazete ve mecmualarıydı. Mısır’daki esir Türk subayları Seydibeşir’de Tan, Yarın, Nilüfer, Hilal, Ocak, İzmir, Nasreddin Hoca, Sada, Zincir, Türk Varlığı ve Esaret Albümü; Seydibeşir’e yakın Kuveysna kampında Esaret, Tıraş, Karikatür, Tetebbu, Tan ve Badiye; Tura’da Kafes ve Işık; Zekazik’te Kızıl Elma ve Garnizon; Kahire’de Kafes ve Heliopolis’te Güvercin olmak üzere 23 gazete çıkarıyorlardı. Bunlar elle yazılıp karbon kâğıdı ile teksir edilmek suretiyle basılıyordu. Gazetelerde millî meseleler başta olmak üzere edebiyat ve tarihle ilgili bölümler de dikkat çekiciydi. Hindistan-Burma’daki Bellary kampında Ajans, Püsküllü Bela, Köpük, Tulu (Do- ğuş) ve Kara Günler adlı beş; Thatmyoo kampında da İrewadi ve Ne Münasebet adlı iki gazete çıkarılıyordu. Civardaki kamplara da gönderilen ve elle çoğaltılan bu gazetelerde şiir, haber, coğrafî ve sosyal konulardaki yazılar yanında karika- türler de yer buluyordu kendine. Esaretten mizah çıkarmak bu olsa gerekti. Mısır’daki kamplarda birçok sosyal ve kültürel faaliyet de gerçekleştirilmiştir. Musiki ve koro çalışmaları, tiyatro faaliyetleri, resim ve fotoğrafçılık, spor ve dil kursları gibi faaliyetler esirler için keyifli birer uğraş olmuştur. Hindistan ve Bur- ma’da ise bu türden kültürel faaliyetler daha sınırlıydı. 136 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Kûtu’l-Amâre ürünü, et, süt ve yumurtada bulun- Mısır’daki esirlerimizde görü- lık da trahomdu. Chlamydia duğunu belirtelim. len diğer iki hastalık, tavukkara- trachomatis adlı, virüse benzer sı (gece körlüğü) ve trahomdur. A mikroplardan kaynaklanan bu bu- Mısır’daki kamplarda ilk pel- vitamini eksikliğinden kaynakla- laşıcı göz hastalığı konjonktivayı, legra belirtilerine 1916 yılında nan bir göz hastalığı olan tavuk- korneayı ve gözkapaklarını sarar; rastlanmış, hastalık ertesi iki yıl karası balık, yumurta ile süt ve üst göz kapağı konjonktivası hüc- artarak devam etmiştir. İngilizle- süt ürünlerinin az tüketilmesin- relerinin anormal çoğalması neti- rin diyet menüsü incelendiği za- den kaynaklanır. Gözün retina ta- cesinde kabarcıklar meydana ge- man hastalığın nedeni açıkça orta- bakası için önem arz eden rodop- lir. Enfeksiyonun göz kapaklarının ya çıkar. Özellikle niasin açısından sin maddesi A vitaminiyle üretilir. iç yüzeyinde pürüzlenmeye neden zengin olan bulgur ve hurmanın Bu vitaminin eksikliğinde ise reti- olması gözlerde ağrıya, korneanın yemek listesinden çıkması, sebze na zayıflar; bu da gece körlüğüne dış yüzeyinin bozulmasına ve ge- yemeklerinin pişirilme usullerine ortam hazırlar. 1918 yılında esir- rekli tedavi yapılmazsa körlüğe yol dikkat edilmemesi, ekmekte küf lere verilen ekmek, sebze, pirinç, açabilir. Mısır’da hastalığa sebep oluşması, Avrupalı esirlerin liste- soğan, mercimek, fasulye, hurma, olan bakterinin böcekler aracılı- sinde bulunan ve niasin açısından zeytin veya hurmadan oluşan bes- ğıyla geçtiğini biliyoruz. İlk aşama- zengin olan ringa ve patatesin ve- lenme listesinin A vitamini açı- larda elden göze temas, ortak men- rilmemesi hastalığın artmasında sından zayıf kaldığını düşünürsek dil veya havlu kullanılması yoluyla etkili olmuştur. Son evrede hasta- tavukkarasının görülmesine şaş- bulaşmıştır. yı adeta canlı cenazeye dönüştüren mamak gerek. Sonuçta yaklaşık 2 pellegra ile ilgili İngilizlerin uygu- bin esirimizde beslenmeye bağlı Mısır ve Hindistan’daki esirlerde ladığı tedavilerde kimi zaman so- gece körlüğü tespit edilmiştir. görülen en önemli illetlerden biri nuç alınsa da birçok esirimiz ne de zihinsel ve sinirsel hastalıklar- yazık ki kurtarılamamıştır. Kamp- Mısır’da daha sık dır. Altı aydan fazla esaret kamp- larda görev alan Türk doktorların rastlanan bir hasta- larında kalanlarda görülen dikenli İngilizlerin uyguladığı diyetleri tel hastalığı bunların başında ge- eleştirdiklerini biliyoruz. » Paylaşılan lokmalar Kûtu’l-Amâre’de düşmanın yanı sıra açlık ve hastalıkla da mücadele ediliyordu. Irak Cephesi’nde karavanalarını paylaşan Osmanlı askerleri. 2016 NİSAN / DERİN TARİH 137
Dosya ———————————————————————————————————————— Necmettin Özçelik Arşivi. lir. Heyecanlanma, çok çabuk kız- » Haber yok nazlı yardan... ki Seydibeşir ve Heliopolis kampla- ma, içe dönüklük ve alınganlık Savaşın yürek burkan hikâyelerinden rında bu tür işlere koşulduklarını gibi semptomlar yanında unutkan- biri de Türk askerlerinden bazılarının biliyoruz. lık, dikkat dağınıklığı, depresyon, ailelerinden haber alamadıkları için kâbus görme gibi belirtilerle ken- psikolojik bunalımlara sürüklenmesiydi. Irak Bazı esirlerimize rütbe ve im- disini gösterir. Bu hastalık netice- Cephesi’nde yaralanan Türk subayları. kânlar dâhilinde belli miktarda sinde Mısır’daki kamplarda intihar para verilse de erlerin büyük kıs- vakalarında artış gözlenmiştir ne rumlara karşı önlem almak üzere mı tahsisat olmadığından hayatı- yazık ki. Burma’da Schewebo ve Rangoon nı zorlukla geçindiriyordu. Angar- bölgesinde nekahet ve karantina ya işlerde çalışsalar da paralarının Hindistan ve Burma’da revir ve kamplarının oluşturulduğu görü- ya hiç verilmediği ya da eksik veril- hastane imkânları olmasına rağ- lür. diği durumlar vakidir. Kızılhaç ve men iklim şartlarının da etkisiyle Kızılay gibi yardım kuruluşları ta- başta sıtma olmak üzere zatürre, Burma’daki esirlerimiz arasında rafından kendilerine ayni ve nak- tifüs, kolera ve veremden kaybet- yemek pişirmek başta olmak üze- di yardımlar yapıldığı, arşiv belge- tiğimiz esirlerin sayısı azımsan- re kazı, çalı temizliği, bahçe işleri, lerinden anlaşılmaktadır. mayacak ölçüdedir. Diğer hastalık- duvar örülmesi gibi meşgalelerin lar sebebiyle yatalak olan esirlerde, yanı sıra terzi ve marangoz yanın- Hasret bitse de çile bitmedi bilhassa bacaklardaki toplarda- da çalışanlar da olmuştur. Mısır’da- marlarda tromboflebit adı verilen Esaretle ilgili Kızılay Arşivi ile iltihabi tıkanıklıklar görülüp bura- Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde dan kopan pıhtıların akciğerlerde rastladığımız birçok belgenin ha- ölümcül neticelere yol açtığı berleşmeyle ilgili olmasına şaşma- vakalar da söz konusu. Bu gibi du- mak gerek. En büyük sıkıntılardan biri, esirlerin ailelerinden, aile- 138 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
Biz Osmanlıyız ———————————————————————————————————— 140 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
YÜRÜ, YOL SENİNDİR ERTUĞRUL BEYİM! BİZ OSMANLIYIZ YAVUZ BAHADIROĞLU Osmanlı İmparatorluğunun kurulu- “Bir taraf ‘Lu, lu, lu’ diye nara görmüştür? Galip ile mağlup bel- şu, beşer tarihinin en hayrete değer ve atarken, diğer taraf ‘Allah, Allah’ li midir?” zikriyle cenk eder. Belli ki bir yan- en büyük vâkıalarından biridir. da Müslümanlar, öbür yanda put- Gözler kendisine dönüp Ertuğrul perestler var. Bunun tedbiri n’ola?” -Fransız tarihçi Fernand Grenard Gazi de “Konuş” işareti verdiğinde Ertuğrul sağ elini havaya kal- Atlı dolu dizgin Kayı aşiretinin dırdı: Gazi Abdurrahman söze girdi: içine daldı. Ardında yumak yu- “Bellidir. Mongol kötü yüklenir. mak toz bulutları bırakarak doğru “Göç dursun! Çadırlar kurul- Ertuğrul Bey’in önüne gitti. Gırt- sun!” Çingiz takımı Selçuklu’nun solu- lağına sığmayan yorgun soluğunu ğunu kesmiş görülür. Zafer Mon- tek bir cümleye sığdırdı: Çadırı kurulur kurulmaz aşire- gol hesabına yakın sayılır.” tin ileri gelenlerini topladı. Gazi “Tepenin ardındaki yazuda Abdurrahman, Samsa Çavuş, Tur- “Bu hesapça” diyerek tekrar (düzlük) cenk var, Beyim!” gut Alp, Saltuk Alp, Akça Koca, Ko- söz aldı Akça Koca, “bizim 400 nur Alp, Yahşi Hoca diz dize bağ- kılıçtan ibaret olduğumuzu dü- Ertuğrul Gazi’nin bir tarafında daş kurup oturdular. İlk söz Yahşi şünürsek mağlup tarafa, yani Yahşi Hoca, öbür tarafında kardeşi Hoca’ya verildiğinde ak bulaşık Selçuklu’ya kuvvet vermeye kal- Dündar Bey vardı. Sohbet ede ede sakalını çekiştire çekiştire konuş- kıştığımızda Mongol taifesi onlar- yürüyor, sanki uzun süren göçün maya başladı: la birlikte bizi dahi silip süpürmez tadını çıkarıyorlardı. mi? Bu vaziyet karşısında ben, “Bu cenk işidir Ertuğrul Beyim; cengi görmemiş gibi yapıp yola de- Karşısında duran Gazi Abdur- cenk işi cenk adamlarıyla konuşu- vam edelim derim.” rahman’a dik dik baktı. Abdur- lur. Meşveret kurulmalı, illa velâ- rahman’ın kavruk yüzü tozdan kin her iş ehline sorulmalı buy- “Ya senin reyin ne cihette, Sal- büsbütün kararmış, gözlerindeki rulmuştur. Biz bu mevzuda ehil tuk Alp?” zekânın şavkı büsbütün belirgin- sayılmayız.” leşmişti: Saltuk Alp rahatsızlıkla kımıl- Bunun üzerine Ertuğrul Gazi, dadı. Omuzları sualin ağırlığı al- “Kimler olduğu belli mi, Gazi Akça Koca’ya döndü: tında ezilmiş gibiydi: Abdurrahman?” “Koca yiğit, sen ne dersin?” “Göçüp gidersek, Mongol bir “Belli, Ertuğrul Beyim.” “Beyim, evvela vukuatı tekmil gün bunu anlayıp ‘Vay ki siz müş- Bir sıçrayışta atından indi. Sağ öğrenmeli değil miyiz? Gazi Rah- kül vaktimizde ırak duranlar- dizini yere vururken elini göğsü- man kardaşım cengi ne cihette dansınız’ demesiyle bizi de kılı- ne bastırarak beyleri selamladı: ca lokma etmesi bir olmaz mı? Celâlüddin Harzemşah’ına yar- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 141
Biz Osmanlıyız ———————————————————————————————————— dım etmemiz yüzünden kötü Mon- » Sultan’ın ecdada hürmeti gol zaten bize diş bilemekte. Celâ- Ertuğrul Gazi’nin Bilecik’in Söğüt ilçesindeki lüddin’in ölümüyle buralara gelip türbesi 13. yüzyılın sonlarında üstü açık şekilde İklim-i Rum’da (Anadolu) yurt tut- yapılmıştı. Çelebi Mehmed devrinde üzerine maya niyetlenmişiz. Görünen o ki, kubbeli bir yapı inşa edilmiş, II. Abdülhamid Mongol, Harzem’i silip süpürdüğü tarafından 1886’da onarılmıştır. cihetle Selçuklu’yu da silip süpür- mekte. Bu kargaşa bizi de yutmadan lıç salladıklarını görünce etrafında- rimiz Gündüz Alp’i yol aldı. Beşe- Mongol’un gözüne girmenin çaresi- kilere sordu: lerimiz (büyük kardeşler) Sungur ni bulmalıyız.” Tekin’le Gündoğdu Beyler, Caber’den “Kim bunlar?” geriye döndüler. Aramıza katılmış “Yani?” diye sordu Ertuğrul Gazi. “Bilmeziz” dediler, “lâkin bize bazı boylar, pederimizin vefatı üstü- “Yani Beyim, cenkte Mongol tara- dost oldukları belli.” ne dağılıp her biri bir başka tarafa fını tutmalıyız.” “Belli olan bir şey daha var: Cenk gitti. Biz 400 çadır kaldık. Hamiye- Ertuğrul Gazi sabırsızlıkla elini ediş biçimlerine bakarsanız görür- tinize sığınmak için topraklarını- dizine şaplattı: sünüz. Bunlar bizim din ve soy kar- za girdik. Hayvancılık yapabilmek “Bre siz ne dersiniz? Biz Müs- daşlarımız. Allah’ın izni ve bunların için bir yaylağa ve kışlağa muhtacız. lüman oğlu Müslümanız! Hem de yardımları sayesinde cenk zaferle Konduğumuz yeri imar eder, gavur Oğuz’un Günhan kolundan olmaği- neticelendiğinde beylerini huzuru- ve putperest şerrinden hudutlarını- len Selçuklu kadar Türkmeniz. Di- muzda isteriz, aklınızda bulunsun.” zı koruruz.” nimizden ve dahi soyumuzdan bi- Ve cenk Selçukluların zaferiyle ri Mongol putperestinin kılıcına bittiğinde tarihler 1231 yılını göste- “Nereden gelirsiniz?” lokma olurken bize ne çekip git- riyordu. İki tarafın da çok yorgun “Tey Horasan civarında Merv mek yaraşır, ne de Müslümana kar- ve bitkin olduğu bir zamanda harp denir, Mahan denir yerlerden, şı Mongola yardım etmek… Yerimiz meydanına dalan 400 Kayı Hanlı Sultanım. Bir zaman Celâlüddin Selçuklu’nun yanıdır. Kader bu yol- (bir rivayete göre de tam 444) sava- Harzemşah’la bile olup Mongola set da yok olmak yazmışsa alnımıza, şe- şın gidişini değiştirmişti. tuttuk. Celâlüddin babasına çekme- refle, izzetle yok oluruz. Bizi vatanı- Keykubâd gayet memnundu. Te- di. Onun gibi Mongoldan korkup mızdan sürüp çıkaran, yeryüzünde şekkür için otağına çağırdığı Kayı kaçmadı. Birçok zafer de kazandı. Müslüman, hele hele Türkmen bı- Beyi Ertuğrul Gazi’ye samimiyetle Lâkin kader, bir gün sizinle karşıla- rakmamaya andı olan Çingiz aske- sordu: şıp yenildikten sonra dağlarda sır- rine yardımda din gayreti yoktur. “Bir dileğin, bir arzun var mı?” tından hançerlenip şehit edildi.” Din gayreti Müslümanın Müslüma- “Sultanım, önce sağlığınızı dile- “Böyle bitmesini istemezdik. Ha- na yardımında vardır. Cenk davul- rim, lâkin göç vurgunuyuz. Pede- kikaten Celâlüddin Mengübirti, İsla- ları vursun. Kadınlar, çocuklar ve kocalar burada kalsın. Allah nasip ederse döner alır, göçümüze devam ederiz.” Yahşi Hoca içten bir “Elhak” çekip kararı onayladı. Meçhul süvariler 400 cengaver tek bir kılıç gibi bir- leşip tepeyi aştı. Savaşın kanlı bir biçimde devam ettiği ovaya uçtu. Selçuklular arkadan taze Moğol kuv- vetleri geldiğini zannedip ümitleri- ni büsbütün kaybederken, Kayılar yalınkılıç Moğol saflarına hücum et- tiler. Selçuk Sultanı Alâüddin Keyku- bâd, cıva gibi akıcı, ateş gibi yakıcı Kayı cengâverlerinin maharetle kı- 142 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
mın kahraman bir evladıydı. Askerî rine verilmiş Selçuklu askerlerini diler. Dergâhın dervişlerinden biri bir deha olduğunda şüphem yok; la- alıp yola düştü. Zaten muhasara al- Ertuğrul Gazi’ye odasını gösterdi. kin siyasî hataları bu neticeyi doğur- tında bulunan Karaca-Hisar’ı vur- “Allah rahatlık versin” deyip çekil- du. Amma ki çok kötü oldu. Harzem du, aldı. Fakat konmadı. Selçuklula- dikte Ertuğrul Gazi etrafına bakın- seti yıkıldığından Mongol toprakla- ra terk edip yeni yurdunun yolunu dı. Yatağının başı ucundaki rafta rımıza girdi. Tarih belki de Celâlüd- tuttu. bir Kur’an-ı Kerim gördü. Dayana- din’le cenk edişimizi iki tarafın bü- mayıp eline aldı. Niyeti birkaç say- yük bir hatası olarak kaydedecek.” Rüya ülke fa okumaktı. Ama satırlar gözleri- ni mıknatıs gibi çekiyor, okudukça Buruk bir iç çekişten sonra de- Göç artık bir meçhule gidiş değil- okumaktan kendini bir türlü alamı- vam etti: di. Hedef belliydi. Aşiret Söğüt’e gi- yordu. Sabah ezanı verilip dergâhın diyordu. Arapların “Saf saf”, Acem- hizmetlisi derviş, Ertuğrul Gazi’yi “Sana ve aşiretine Söğüt kışla- lerin “Bîd”, Bizanslıların “Tebazyon” namaza kaldırmaya gelince onu diz ğıyla Domaniç yaylağını dirlik ver- ve Selçukluların “Söğüt” dediği bel- çökmüş Kur’an-ı Kerim okurken bul- dik. Bizans hududuna ucbeyimiz- deye... Belki kendisi dahi farkında du. Yatağı bozulmamıştı. Hayretini sin. Göreyim topraklarımızı Bizans olmadan Kayı Aşireti, bir “devlet-i yenemeyerek sordu: sergerdesinden, Mongol çudarından ebed müddet”in çekirdeğini atmaya ve Katalan eşkıyasından koru. Hace- gidiyordu. Yok, Ertuğrul farkınday- “Hiç uyumadınız mı?” tin oldukta bize müracaatta gecik- dı. Devlet olacağını rüyasında gör- Ertuğrul Gazi, ezanı dahi duya- me. Ordumuzla Karaca-Hisar Tekfu- müştü. Belki bu yüzden pervasız, mayacak kadar dalmıştı. Şaşkın şaş- ru’nun isyanını kırmaya giderdik. belki bu yüzden o kadar emindi. kın bakındı. Sabahın alacalı şafağını Mongol yolumuzu kesti, bizi ziyade- pencerede görünce sabahı ettiğini siyle yordu. Fethi sana ısmarladık. O gece gökyüzü yıldız yıldızdı. anlayabildi. Kalktı. Kur’an-ı Kerim’i Yanına bir miktar da asker verece- Dolunay altın bir tepsi gibi gök kub- üç defa öpüp başına koyduktan son- ğiz. Allah muinin olsun.” benin ortasına çakılmıştı. Ertuğrul ra, “Allah kelâmı karşısında uzanıp Gazi çadırında uyuyordu. Rüyasında yatmaya gönlüm elvermedi, biraz Ertuğrul Gazi Karaca-Hisar’ın ne- bir kazana su koymuş, kaynatmak- olsun okumak üzere çöktüm ya, va- rede olduğunu dahi sormadan Sul- taydı. Sular fokurdamaya, ardından kit çabuk geçti” dedi. tan’ın huzurundan çıktı. Kendi em- taşmaya durdu. Taştı, taştı, derya ol- Derviş görüp şaştığı hadiseyi şey- du. Dağları aştı, ovaları sardı, dünya- hine anlatmak için aceleyle savuşur ya yayıldı. Bütün dünya Ertuğrul’un savuşmaz, odayı zangır zangır sar- kazanından taşan deryanın altında san ve Ertuğrul Gazi’nin tüylerini kaldı. diken diken eden bir ses duyuldu: “Madem ki benim kelâm-ı kadî- Sabah uyanır uyanmaz rüya tabi- mimi o kadar hürmetle okudun; ço- riyle meşhur birine tabir ettirdi. cuğun, çocuğunun çocuğu nesilden nesile şân ve şerefli olacaklardır” “Devlet görünür, Ertuğrul Be- (Hammer, c. 1, s. 61. Âli ve Neşrî ay- yim. Kuracağın devlet Allah’ın iz- nı rüyayı Osman Bey’e hamlederler). niyle dünyanın yarısına hâkim olup Avusturyalı diplomat ve oryan- uzun yıllar şan ü şerefle yaşayacak. talist Hammer’in alaycı bir üslupla Torunların devletin hudutlarını ge- naklettiği bu rüya aynen tahakkuk nişletecekler, büyük cenkler yapıp edecek ve Söğüt’te atılan inanç çe- muazzam zaferler kazanaraktan yü- kirdeği kısa denebilecek bir müddet rüyecek ve bir gün Bizans’ın hudut- zarfında neşv ü nema bulup Ertuğ- larını söküp atmak suretiyle ‘Onu rul Gazi’nin torunları hakikaten ta- fethedecek kumandan ne güzel ku- rihe şan ve şeref kazandıracaklardır. mandan, onu fethedecek asker ne Ama bir Garplıdan Şark tefekkürü- güzel askerdir’ hadis-i şerifinin müj- nü idrak etmesini, hele hele Kur’an-ı desine mazhar olacaklar. Yürü, yol Kerim’in mucizelerini kavramasını senindir, Ertuğrul Beyim!” beklemek elbette mümkün değil- dir. Bir zaman sonra Ahi erenlerin- den birine misafir gitmişti. Tatlı sohbetin sonunda buzlu şıralar içip serinlediler. Nihayet yatmaya çekil- 2016 NİSAN / DERİN TARİH 143
Usta Kalemler ———————————————————————————————————— Tarihin son şahitlerini nasıl susturduk? MEZAR TAŞI KATLİAMI Ölümle rabıtasını canlı tutmak isteyen atalarımız mezarlıklarını göz önüne inşa ederken modern insan ölümü, mezarlıkları hayatın dışına itiyor. Medeniyetimize dair pek çok izi ihtiva eden tarihî mezar taşları, kimi zaman istiflenerek, kimi zaman hastane duvarına harç yapılarak ölümle savaşımızın kurbanı olmuş hâlde. 144 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Mezar Taşları Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE T DERİN TARİH İÇİN YAZDI ürklerin Anadolu’ya girişlerinden itibaren bıraktıkları en önem- li mimari hatıraların başında hayrat yapılarının hazirelerinde kalan kabirler ve mezar taşları ile şehrin, kasabanın, hatta köyün umumi mezarlığındaki kabirler ve bunların baş şahideleri gelir. Üzücü olan şu ki, bazı cami veyahut hayrat hazireleri çeşitli sebeplerle boşaltılarak mezar taşları sökülmüş, tahrip edilmiş veya kırılarak inşaatlarda kullanılmıştır. Büyük kabristanlar- daki mezar taşı katliamı ise çok daha geniş ölçüde gerçekleşmiştir. Bir hazirede başta o hayratı yaptıran kişi, hatta onun aile mensupları olmak üzere bir veya birkaç mezar taşı bulunabilir. » Hayatla iç içe Osmanlı’nın manevî mekânlarından olan mezarlıklar, ahalinin uğrak adreslerinden biriydi (Michel- François, “Préaulx Vue d’un cimetière Turc, à Constantinople”, 1814). 2016 NİSAN / DERİN TARİH 145
» Tahrip edilen miras Edirne Şah Melek Camii haziresinde, yerlerinden sökülüp duvar dibine istiflenmiş mezar taşlarının büyük bir kısmı Yeniçerilere ait. Ümit Bayazoğlu Arşivi. Yani bir kabristanın tahrip edilmesi, bir ömrü yeterli gördüğü şeklinde, luktan çıkmış bir gence ait olduğu- birkaç yüzyıllık tarihin yok edilmesi insanı tebessüm ettiren bir satır yer na işaretti. anlamına gelir. alırdı. Onun yanında bir Mevlevî De- desinin mezar taşı da mevcuttu. Sö- Gözüm görmesin o mezarlığı! Bu hususta dikkatimizi çeken ba- ğütlüçeşme tren istasyonu önem ka- zı örnekleri hatırlayalım. zandıktan sonra kimseye bir zararı Söğütlüçeşme’deki yokuşun tam olmayan bu mezar taşları -etrafı bir karşısında, şimdi E5 yoluna bağlantı Üsküdar’da çarşı kısmının biti- duvarla çevrilerek pekâlâ korunabi- sağlayan yoncanın olduğu yerde, Os- minden sonra yukarıya doğru uza- lecekken- sökülerek bilinmez bir ye- manlı devrinde inşa edilen küçük bir nan Doğancılar yokuşunun sol ta- re götürülüp bırakıldı. taş köprü vardı. Hatta bu yüzden Taş- rafında Süleyman Paşa Camii adıyla köprü denirdi buraya. Bugün hiçbir tanınan, fazla gösterişli olmayan, Söğütlüçeşme’nin karşı tarafında- izi kalmamıştır. Köprünün ilerisinde üzeri çatıyla örtülü bir eser vardı. Bu ki yokuşun üzerinde, sonradan in- Fenerbahçe Stadyumu’nun (ben bu- caminin etrafındaki boş arazide hay- şa edilen caminin yanında, boş sa- raya Saracoğlu diyemiyorum. Bu ki- li mezar taşı mevcuttu. 20-30 yıl ka- hadaki mezar taşları da bütünüyle şi Varlık Vergisi’ni çıkardı. Onun yü- dar önce cami büyük ölçüde tamir ortadan kaldırılmıştı. Burada son- zünden insanlar telef oldular, göçüp edildi; ama bu arada etrafındaki ha- radan faaliyet gösteren bir oto tamir- gittikleri yerlerde acılar içinde vefat zirenin taşları da yerlerinden söküle- cisinin yakınlarında, mezarlık ar- ettiler. Bu kişi yerine pekâlâ eski fut- rek yok oldu gitti. sasının kenarında iki tane mermer bolculardan birinin ismi verilebilir- kavuk bulmuştum. Bunlardan biri di) arka tarafındaki arazide bir gazoz Haydarpaşa Garı esas görevini ya- oldukça büyük olup kitabeli taşı ne fabrikası kurulmak istenmişti. Yapı- pamaz hale geldikten sonra Kadıköy yazık ki ortada yoktu. Diğeri ise da- lan kazıda hayli Türk mezar taşının tarafındaki küçük Söğütlüçeşme ha küçüktü ve sarık tipi bir kavuk- çıktığı görüldü. Bunların da hiçbir ana istasyon olarak kullanılmaya tu; 18. asırdan daha eski bir tarihe incelemeye tabi tutulmaksızın kay- başlandı. Önünde uzanan cadde ile işaret ediyordu. Bu kavuğun ilgi çe- bolup gittiklerine şahit olduk. Ana- arasında kalan, hâlâ yaşlı servi ağaç- kici tarafı, sarığın katları arasına bir dolu yakasında Kadıköy ile Üsküdar larının gölgelediği, Mahmud Baba karanfil kabartmasının da işlenmiş arasındaki bölgede şehrin büyük ta- kabristanı denilen ve esasında Kara- olmasıydı. Altındaki şahide kaybol- rihî mezarlıklarından olan bu kab- caahmet’in bir parçası olan bir me- duğundan kime ait olduğunu öğren- ristan böylece yok edildi. zarlık vardı. En önde, yaşlılığından mek mümkün değildi ne yazık ki! dolayı kendisine “Şeyhül vüzera” de- Ancak sarığın ufak oluşu ve karan- Biraz daha yukarıda, altından nilen bir vezire ait büyük bir mezar fil işlemesi kabirde yatanın çocuk- tren geçen köprünün başında, yolun taşı görülürdü. Kitabesinin sonunda iki tarafında Ayrılık Çeşmesi Mezar- da, Allah’ın ona sadece “90 yılcık” 146 DERİN TARİH / 2016 NİSAN
———————————————————————————————————————— Mezar Taşları lığı bulunurdu. Ortasından anayol ŞAHİDELERİN DİLİ mezarlıklarında yapılmakla kalma- geçtiği için sağlı sollu iki parça ha- mıştı; Türkiye’nin pek çok yerinde lindeki bu mezarlığın Ayrılık Çeşme- Türk mezarları en sanatkârane de benzerlerine rastlanıyordu. si yakınlarında sağ taraftaki parçası üslubu taşıyan örnekler olarak parsellenip ağaçları kesildi, taşlar bi- emsalleri içerisinde sivrilirler. Bu Mesela yeni bir şehir olarak ku- rer birer sökülüp ortadan kaldırıldı. kabirlerin başucundaki taşa baş rulmak istenen Ankara’daki bütün Binalar inşa edildi, böylece gözümü- şahidesi, ayakucundaki taşa ayak büyük mezarlıklar, hatta hazireler zün önünde burası da yok olup gitti. şahidesi denir. Bunlar yazılar ve yerle bir edilmişti. Bunların içinde 10 yıl kadar süren inşaat faaliyetleri çiçek motifleriyle bezenmiştir. önemli taşlar da vardı. Anadolu’nun sonunda buraya dikilen apartmanla- Özellikle tarikat ehline ve âlimlere birçok yerinde benzersiz tipte olan- rın önleri açılmış oldu. ait mezar şahidelerinin üst kısmın- larına da rastlanıyordu. Bir tarafın- da serpuş denilen, kabirdeki kişinin da (ayak taşında) buraya defnedil- Karşı tarafta ağaçların bazıları ile mesleğini, ait olduğu tarikatı gös- miş kişinin adı, sanı ve vefat tarihi epeyce mezar taşı yerinde duruyor- teren başlıklar yer alırdı. Hanımların yazılıydı; diğer tarafına da (baş taşı/ du. Mir’at-ı İstanbul başlıklı kitabında şahidelerindeki çiçek motiflerinin şahidesi) insan tasvirleri işlenmişti. Kolağası Mehmed Raif Bey burada- de birer anlamı vardır. Örneğin Bunlardan Akşehir, Ankara ve Kır- ki bazı taşların kimlere ait oldukla- karanfil hüznü, menekşe tevazuu şehir’de bulunanları bizzat gördüm. rını yazmıştır. Yapılan ikaz üzerine ifade eder. Genellikle söküldükten sonra birta- Turing Otomobil Kurumu’nun genel kım ilim adamları tarafından görül- sekreteri merhum Çelik Gülersoy tahrip edilmekte olduğunu görüp müş, üzerine makaleler yazılarak ta- bu kabristanla ilgilenerek içindeki kuruma bildirmişti. Kurul üyeleri- nıtılmış ancak ayak ile baş şahidesi gecekonduları tek bir istisna ile kal- nin topluca durumu gözlemlemek bir arada bulunmadığından kime ait dırttı. Taşlardan da devrilmiş ve yı- üzere oraya gitmesi uygun görüldü. oldukları tespit edilememişti. Bir is- kık olanları diktirdi, kırılanlardan Mezarlığa geldiğimizde korkunç bir tisna olarak Kırşehir Mezarlığı orta- parçasını bulduklarını tamir ettir- manzara ile karşılaştık. Yaşlı servi dan kaldırılırken Celal Hatun isim- di, toprağa gömülü olanları çıkart- ağaçları temellerinden kesilerek ça- li kadına ait olan mezar taşı müzeye tırdı. Böylece kısmen de olsa Ayrı- tır çatır devriliyor, iş makineleri yol konulmuştu. lık Çeşmesi Mezarlığı ihya edilmiş açıyordu. Diğer makineler de yol üs- oluyordu. Fakat bu işlemler yapıl- tünde rastladıkları mezarlıkları, me- İstif istif mezar taşı dıktan 5-10 sene sonra Kadıköy Be- zar taşlarını, mezar sofalarını, hatta lediyesi’nin cadde tarafına sırayla ufak bazı türbeleri yıkarak yollarına Öğrencilerimizle yaptığımız bir diktirdiği birtakım panolar mezar- devam ediyorlardı. gezide yine Kırşehir’de Ahi Evran lığı anayoldan gelip geçenlerin göz- Camii’nin haziresinde resimli bir lerinden gizliyordu. Son zamanlarda Bu duruma şahit olduktan son- mezar taşı ile karşılaştım. Bir yü- bu levhaların yerine mezarlığı daha ra söyleyecek bir söz bulamadık. zünde kitabe, diğer yüzünde insan da kapatan panolar getirildi. Kanım- Dönemin Karayolları Genel Müdü- figürlü bir kompozisyon dikkat çeki- ca mezarlığın görünmesinden karşı rü Gümüşhaneli Fevzi Bey geldi ve yordu. Üzerindeki tarih Miladi 1310 taraftaki meskenler rahatsız oluyor. müdürün yakasına yapış- yılını veriyordu. Taşın fotoğraflarını Bu sebeple yolun karşısında olduğu tı. “Senin bu yaptığı- gibi burayı da ortadan kaldırmak is- nı Bulgar gâvuru bile çektikten sonra Edebiyat tediler ama şimdilik başaramadılar; yapmaz” diye çıkışarak Fakültesi öğretim üyele- sadece perdelediler. bu tahribatı önleme- rinden Prof. Dr. Reşit Rah- ye çalıştı. Bu ziyaretle meti Arat için çıkarılması Böylesi tahribatlar gerek hazire- işlerin ilme dayanma- düşünülen armağan kita- lerde, gerek büyük kabristanlarda dığını, üstelik bir plan bına -Türkçe ve Almanca devam etti. En büyük tahribatlardan çerçevesinde yapılma- bir özet ile birlikte- ma- biri, Menderes zamanında Eyüp’teki dığından yeni tahribat- mezarlığın ucunda meydana gelmiş- lara meydan verildiği- » Müzenin bir garibi ti. O sıralarda ben Anıtlar Kurulu’na ni görmüş oluyorduk. Türk İslam Eserleri Müzesi’nin henüz üye olmuştum. Tahmini ola- Ancak şu var ki, bu deposunda bulunan merhum Yeniçeri rak 1950’lerin sonuydu. Kurul üye- çeşit tahribat yalnızca Mehemmed Bey’e ait “börklü” mezar lerinden Rıfkı Melûl Meriç, Eğrika- Eyüp ve Karacaahmet taşı. Yerinden edilmiş mezar taşları pı ile Eyüp arasında kalan parçanın gibi İstanbul’un büyük listesinde onun da adı yer alıyor.
Ümit Bayazoğlu Arşivi. rastlamadım. Birkaçının desenini kopya ettim fakat araştırmalarımda » Edirne’deki sarıklı emanet herhangi bir bilgiyle karşılaşmadım. Edirne’de ziyadesiyle bulunan Yeniçeri mezar taşlarından ancak birkaçı müzeye Burada en büyük hata, bazı şehirle- götürülmüştür. Eceliyle ölen yeniçerilerin mezar taşları, Şah Melek Camii haziresinde rin tarihine ışık tutabilecek bütün tahrip zihniyetine meydan okuyor. mezarlıkların kazılıp yok edilmiş ol- masıdır. Mesela gravürlerde Anka- HASTANE DUVARINA kale olarak yolladım. Yazım, bazı ha- ra’da pıtrak gibi yayılmış mezar taş- HARÇ OLDU talar olmakla beraber yayınlandı. ları görülürdü ancak bugün yok. İşin acıklı tarafı şu ki, birkaç sene Taksim’den Dolmabahçe’ye sonra bu camiyi tamir etmekte olan Büyük şehirler gibi küçük kasaba- inen yokuşun yukarı bölümünde vakıflar mimarı arkadaşıma, “hazi- lar da aynı kaderle baş başa kalmış- sıralanan ve hepsi de 1930’lardan resinde bir taş var, ona dikkat et” de- tır. Memleketim Amasra’da da böy- sonra yapılan apartmanlardan biri diğimde böyle bir taşın olmadığını le bir kıyım yapıldı. Fakat işin ikinci yıktırılıp yerine daha büyük ve mo- söylemişti. Bir iki yıl geçtikten sonra acı tarafı, yeni inşaatlar yapılırken dern bir bina inşa edilirken büyük Kırşehir’e tekrar gittiğimde sahiden bulunan bazı mezar taşları müzeye Beyoğlu Mezarlığı’nın Müslüman de taşın yerinde olmadığını gördüm. getirilmiş ve üst üste istif edilmiştir. taşlarının istiflendikten sonra Sorup soruşturdum. Bir adam ko- Müzenin bahçesinde İlkçağ ve Orta- üzerlerine temel atıldığını bizzat şarak yanıma geldi ve bana oranın çağ Hıristiyanlarına ait mezar taşla- görmüş, fotoğrafını da çekmiştik. mütevellisi olduğunu söyledi. Taşın rı muntazam bir mezarlık şeklinde Fakat o kadar uzağa gitmeye hacet akıbetinden haberi yoktu. düzenlenerek toprağa dikilmiştir. yok. Biraz daha aşağıda, Gümüşsu- Bu şekilde istiflenmiş Türk mezar yu Asker Hastanesi’nin dış duvarına Bu örnekler dışında farklı özellik- taşlarına Trakya’da, Malkara’da da bakıldığında aralarda görülen leri olan taşlar da vardı. Bazı köyler- rastladım. Orada idam edilmiş olan beyaz mermer parçalarının, kırılıp de üzerinde hiçbir kitabe olmayan Sultan İbrahim devri sadrazamların- parçalanarak kullanılan mezar taşlara rastlamıştım mesela. Sade- dan Mehmed Paşa’nın mezarını ara- taşları olduğu kolayca anlaşılır. ce taşa işlenmiş geometrik motifler dığımızda üst üste dizilmiş mezar vardı. Bunların kime veya neye ait taşları arasında olduğunu tahmin et- olduğuna dair bir ipucuna şahsen tik. Fakat hepsini teker teker incele- yemeyeceğimizden bu araştırmadan vazgeçtik. Edirne’de Osmanlı devri mezar taşlarından ancak birkaçı kurtul- muş ve müzeye götürülmüştür; ge- ri kalanı kayıptır. Yalnız ünlü hassa mimarı Koca Sinan’ın torununa ait olan son derece değişik, enteresan bir şekli olan lahit çok şükür tahrip edilmeden bir müzeye konulmuştur. Tabii bunun esas yerinin bir mezar- lık olması gerekirdi. Mezarın sahi- bi Fatma isimli bir kadındı, lahit de muhtemelen dedesi Sinan tarafın- dan yapılmıştı. Velhasıl özetlediğimiz Türk me- zarları ve mezar taşları hakkındaki şu birkaç satır bunların nasıl merha- metsizce tahrip ve yok edildiklerini ortaya koyuyor. Görünen o ki, “Her mezar taşının altında bir tarih ya- tar!” diyen Alman yazara hiç kulak vermemişiz.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275