Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Published by Konak Dergisi HSV, 2019-10-05 19:32:30

Description: Konak Dergisi - 2018 Bahar Sayı 1

Search

Read the Text Version

Tevekkül Gevher Nesibe Şifahanesi Tayland Sel Felaketi Kırım Tatar Sürgünü Yunus Emre



Sahibi Merhaba değerli okuyucumuz, Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Hayat Vakfı’nın 1989 yılında atılan tohumu ile yeşeren çınarın ana dallarından olma- Ankara Şubesi adına ya aday Ankara Şubesinin yeni konağına geçişi, 2015 yılının Nisan ayında gerçekleşti. Saim Kerman Kendi kuruluşu da bir öğrenci çalışması olarak ortaya çıkan Hayat Vakfı, günümüze değin öğrenci çalışmaları ile var olmayı bir nesil kaygısı ile birlikte benimsemiştir. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Nitekim Ankara şubesi de bu ana usul etrafında şekillendi ve 3 yıllık kısa sayılabilecek Çağrı Emin Şahin sürede meyvelerini görmeye başladı. Dergimizin ilk sayısı da bu çalışmaların olgun- laşmış bir meyvesi olarak karşınızda durmaktadır. Editör Fakih Cihat Eravcı Hayat Vakfı, konak kültürünü vakıf kültürü ile bütünleştiren bir çatıdır. İstanbul’da başlayan bu kültür diğer illere de yansımış ve Ankara’nın evlerinden alışık olduğu ko- Yayın Kurulu nak kültürü, Vakıf ile buluşarak “Hayat” bulmuştur. Bu açıdan konak, Vakıf kapısın- Burhan Sami Benli dan içeriye adım atmış olan her bir kişiye ayrı bir anlam ve hatıra sunmaktadır. Der- gimizin ismi işte tam da bu verimli çatıyı sembolize eden “Konak”tan gelmektedir. Çağrı Emin Şahin Enes Karabulut Hayat Vakfının açılımına baktığımızda “Sağlık ve Sosyal” ifadesi ile karşılaşılır. İşte bu konak çatısı altında birleşen, ağırlıklı olarak sağlık alanında yer alan kişilerin sosyal Fakih Cihat Eravcı alandaki samimi, hasbi, sorumluluk sahibi birlikteliği verimli neticelerin ve kuru- Şeyda Akbal luşların oluşmasına vesile olmuştur. Yeryüzü Doktorları; Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi; “çocuklar sokakta solmasın” projesi ile birlikte Hayat Çocuk Merkezi; Tıp ve Zeycan Kübra Cevval İnsani bilimler merkezi olan BETİM; çevre, tarih ve kültür koruma derneği olarak Zeynep Balık kurulan İSTED başta olmak üzere nice dal veren çınar, Ankara’ya da Hayat vermiştir. Yapım Dergimizin içindekiler bölümünü incelemeye başlayınca göreceğiniz zenginlik bu Selika sosyal merakın, hassasiyetin, çalışkanlığın, özverinin, birlikteliğin ve sorumluluğun ürünüdür. Üç yıllık süreçte öğrenci koordinatörlükleri ve alt çalışma grupları şeklinde Tasarım Uygulama ortaya çıkan Ankara şubemiz, katılımcıların zihninde merak uyandıran ve peşinden Ahmet Yumbul koşmak, araştırmak istedikleri konuları/meseleleri neticesinde neşvünema bulmuş- tur. Tıbbiyelilerin belirli sınırlar içerisinde hapsolma eleştirilerinin tam aksine, zihin Baskı - Cilt coğrafyalarının ne kadar geniş olduğunu ve derlemelerin ne kadar kıymetli olduğunu Seçil ofset matbaacılık ltd. şti. göreceksiniz. 0212 629 0615 Dünya Sağlık Örgütünün kuruluş yasasında da yer alan sağlığın “bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali” tanımlamasında yer alan sosyal kısım, insan tabiatının en önem- İletişim li yanlarından biridir. Sağlık alanındaki bireyler olarak bizler yalnız bireyin bedeni Sakarya Mah Hamamarkası Sk No. 7 ile değil, bunun dışındaki sosyal alan ile teması ile ortaya çıkan ilişki ve sorunları da merak ederek hayatta yol almak niyetindeyiz. Aslında bu anlayıştaki bir çatıdan, Altındağ Ankara bu kadar farklı çeşitlikteki konuların çıkmasına şaşmamak gerek. Bu zenginliği siz 0312 287 02 10 değerli okuyucularımızla paylaşmak ve dertlerimizi, düşüncelerimizi, meraklarımı- zı, heyecanlarımızı derlemeler ile sunmak istedik. Bu çerçevede sırasıyla göreceğiniz [email protected] Kavram, Şehir, İnsani Yardım, Göç, Edebiyat ve Halk Sağlığı koordinatörlüklerimizin HSVankara tanıtımını içeren sayfaları ve her bir koordinatörlüğümüzün üzerinde çalıştığı konu- ların derlemelerini sizlere sunacağız. Ayrıca ilgili konular ile ilgili Hayat Vakfı Ankara ankara.hayatvakfi.org.tr Şubesi olarak gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizin haber yazılarını göreceksiniz. ISSN Yayın ekibi olarak ciddi ve özverili bir hazırlık süreci ile sizlerle buluşturduğumuz ilk 2636-7696 sayımızın yazılarını istifadenize sunuyoruz. Dergide yeralan yazılardan yazarları mesuldür. Keyifli okumalar dileriz. © Yayın hakları yayıncıya aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ANKARA ŞUBESİ

içindekiler 08 Mahremiyet Allah’ın koyduğu sınır ve sınırlamalar, dokunulmaz kılıp korumaya almak istediği değerlerimizdir ‘mahremiyet’.  Var olmanın yalnızca imajdan iba- ret olduğu, gizlemenin değil göstermenin evla sanıldığı, özel kalması gerekenin genele sunulduğu, gözlerdeki ve başlardaki tesettürün kan kaybettiği çağımız- da anlam alanı gittikçe daraltılan-sığlaştırılan, unutulan bir kavram ‘mahremi- yet’.  Bu sayıda modern dünyanın anlam aşındırmaları arasından sıyrılarak ma- nanın en doğru noktası olan Kuran çerçevesinde mahremiyet kavramı çalışılmış ve derleme halinde sizlere sunulmuştur. Sınır ve sınırlamalarımızı idrak edebi- lenlerden olabilmek duasıyla... 18 Tevekkül “Ben hüznümü ve kederimi yalnız Allah’a arz ederim” diyen Hz. Ya- kub’a, ateşe atılmak üzereyken “Hasbünallah ve ni’me’l-vekil” diyen Hz. İbrahim’e, arkadaşını teskin etmek için “Üzülme! Çünkü Allah bizimle beraber.” diyen Hz. Muhammed’e (sav), ‘Müminler, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.’ diye emreden Rabb’e kulak verin. “Tevekkül nedir? Nerede başlar? Hakkıyla tevekkül etmek nasıl olur?” sorularından yola çıkılan bu yazıda “Tevekkül” kavramı ayrıntılı şekilde in- celenmiş olup bir derleme yazısı halinde sizlere sunulmuştur. 30 Medine-i Münevvere İslam medeniyetinin ve şehirlerinin kurucu olan Medine günümüze kadar, kutsal mekanları ve ilim merkezleri ile tüm Müslüman aleminin manevi merkezlerindendir. Kabile yaşantısındaki insanların daha sonra medeni olarak tanımlanmasına imkân verecek bir devrim gözlenmesi sebebiyle; Medine şehri- nin oluşum incelemeleri çok önemlidir. Müslümanların şehir kurarken İslam’ı ve insanı odaklayan anlayışıyla ortaya çıkmış olan Medine; literatur eşliğinde şeh- rin estetik özellikleri, sanatı ve sanatçıları ile çalışılmış ve kapsamlı bir derleme yazısı oluşturulmuştur. 42 Kayseri Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Tıp Medresesi İsmini 2. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Hatun’dan alan tarihteki ilk tıp okulu olan Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi sağlık hizmetinin yanı sıra tıbbi eğitim veri- len bir merkez olması sebebiyle önemlidir. Kayseri sınırları içerisinde yer almakta olan bu merkez; güncel kaynaklar araştırılarak incelenmiş ve fiziki yapısı, idari yapısı ve tedavi şekillerini kapsayan bir derleme yazısı sunulmuştur. 56 2011 Tayland Sel Felaketi Tıbbi İnsani Yardım Organizasyonları 2011 Tayland Sel Felaketine dünyanın dört bir yanından yardım eli uzatılmış olup işte bu derlememizde amacı insanlığa hizmet etmek olan bu kuruluşlar ve yap- tıkları faaliyetler sizlere sunulmuştur. 66 2011 Tayland Sel Felaketi Afete Bağlı Sağlık Sorunları 2011 yılında Tayland’da muson yağışlarının etkisiyle meydana gelen sel felaketi çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ya da yaralandığı, son yıllarda görülen en büyük sel felaketlerinden biridir. Bu derlememizde selin beraberinde getirdiği halk sağlığı sorunları, afet müdahale planı ve risk yönetimi ile yapılan faaliyet- ler kapsamlı bir şekilde incelenmiş ve sizlere sunulmuştur.

1864 Büyük Çerkes Sürgünü 82Kuzey Kafkasya dağlarının otokton halklarından Çerkezlerin ma- ruz kaldıkları zulüm ve baskı sonucu Osmanlı Devleti’ne göç süreçlerini ve bu süreçte yaşadıkları sorunları özetleyen bir derleme yazısı sunulmuştur. Ek olarak gelenek-görenek ve kültürel yaşamlarına dair bilgiler paylaşılmıştır. Yahudilerin Babil Sürgünü 92Günümüz Yahudilerinin tutumlarının, kültürlerinin ve kimlik al- gılarının arka planını daha yakından anlamak için İsrail tarihinin en önemli dönüm noktalarından Babil sürgünü üzerine özet bir derleme yazısı sunul- muştur. Ayrıca bu süreçte etkin olan önemli isimlere kısaca göz atılmıştır. Kırım Tatar Sürgünü 104Kırım Tatarlarının sürgünü ekseninde geçmişten günümüze göç hareketleri konu edilmiştir. Kırım için aidiyetlerinin tarihsel süreçte devinimlerin- den bahsedilmiş, Osmanlı-Kırım-Rusya ilişkileri tarihsel dönemler dikkate alınarak irdelenmiştir. Yeni yurtlarında entegrasyon süreçleri ve günümüzde Kırım Tatar milliyetçiliği işlenmiştir. 114Suriye Dosyası 1 Biladü’ş Şam [661-1918] Şam şehri ve ona bağlı olarak yönetilen beldelerin genel adıdır Biladü’ş Şam. Bu yazımızda; Biladü’ş Şam’ın coğrafyasından sosyokültürel özelliklerine, tarihinden yetiştirdiği önemli şahsiyetlere kadar geniş bir perspektifte değerlendirmesini bu- lacaksınız. Kültürel ve etnik yapısına değinilmiş, Şam şehri ayrıntılı incelenmiştir. Kalemimizin Batıya İlk Özenişi 134Tanzimat Edebiyatı Güneşin doğduğu yere güneşin battığı yerden esen rüzgarların ilk ulaştı- ğı zamandır Tanzimat Dönemi. Geleneksel edebiyatın tekerrür halindeki seyrine farklı güzergahların açıldığı dönemdir. Batının anlam veremediği- miz ellerine ilk dokunuşumuz, ilk kavrayışımızdır; ilk benimseyişimizdir hok- kamızdaki tuhaf kokulu mürekkebi. Biz bu derlememizde dönemi ve dö- nemin önemli gördüğümüz yazarlarını eserleriyle birlikte inceleyeceğiz. 146Anadolu İrfanının Kalbi Yunus Emre Anadolu irfanının kalbidir Yunus Emre. Aşkıyla diyar diyar gezerek hayat ver- miştir bu topraklara, yolda oturmayı değil yolda olmayı seçmiştir. Öyle be- reketli bir tohumdur ki bütün bir Anadolu’yu kaplamış, gönüllerden gö- nüllere bağ olmuştur meyveleri. Biz bu derlememizde zaten kültürümüzle hemhâl olmuş Yunus’un şiirleriyle bir kez daha hemhâl olmaya çalışacağız.



İSLAMİ İLİMLER Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüz, yaşamın ve yaşamanın kıla- vuzu olan İslam dininin ilk emri olan “İkra!” ayeti- ni düstur edinerek ‘İslami İlimler’ adı altında çeşitli okumalar yapmaktadır. Amacımız, ‘Biz ataların dini üzerineyiz’ diyen putperestler gibi ezbere bir din anlayışını benimsemek yerine okuyarak, araştırarak, anlayarak; kulaktan dolma bilgilerin içini dolduran, meselenin kaynağına, kavramların derinine inen, doğrunun ve doğru tanımların peşinde olan bir Müs- lümanlığı benimsemektir. Koordinatörlüğümüz ekip çalışması ile her ay bir başlık üzerinde okumalar ya- pıp çalışmalarını ayın sonunda derlemeler halinde yayımlamaktadır ve çalışılan konular ile ilgili söyle- şiler düzenlemektedir. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Kavram • İslam Düşünce Tarihi 2. Söyleşi • Mahremiyet

Mahremiyet ‫ﻣﺤﺮﻣﯿﺖ‬ KAVRAM Bu çalışmada -mahremiyet- kavramı 8 başlık halinde in- ÇALIŞMA GRUBU celenmiştir. İlk olarak mahremiyet kavramının dilsel açı- dan incelemesi, sonrasında Kuran ve hadislerde mahremiyet 1 Gülhan Dede kavramı, akabinde kavramla ilişkili Esma-ül Hüsna’dan El- 2 Hicret Ravza Aytemiz Gafûr ismi, ardından mahremiyet kavramı ile anlam açısın- 2 Merve Karaca dan bütünlük sağlayan kavramların kısaca bahsi ve bir iffet 3 Mervenur Gürer şahsiyeti Hz. Meryem’in kıssası anlatılmıştır. Son olarak da 2 Ravza İmamoğlu * kavramımıza bakan yönleriyle ‘Şov ve Mahrem’ adlı kitaptan 4 Şule Karaköse bahsedilmiştir. 5 Zülal Duru MAHREMİYET (‫ )ﻣﺤﺮﻣﯿﺖ‬KAVRAMININ DİLSEL 1 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi İNCELEMESİ 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Mahremiyet, sözlükte gizli olma durumu, gizlilik, mahrem 3 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi olma hali manalarına gelir ve Arapça ‘mahrem’ kelimesinden 4 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi türetilmiştir. Özel olan ve özel kalması gereken şeylerin tümü- 5 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi nü ifade eder. Mahrem kelimesinin kök harfleri Arapça (‫)ﺣ ر م‬ (h-r-m) harfleridir. * İletişim: [email protected] Sözlüklere bakıldığında bu üç harfin altı adet farklı üçlü mas- tarı (kök kelime) bulunduğu görülmektedir. Bu mastarlar, 8 KONAK [ḥirmen], [ḥirmânen], [ḥurmen], [ḥarâmen], [ḥurmeten] ve [ḥaremen] mastarlarıdır. Kök harfleri [ḥ-r-m] olan mastarlar- dan: 1. [el-ḥirmu] ve [el-ḥirmânu] mastarları, mahrum etmek, za- yetmek, birini bir şeyden mahrum etmek, yoksun bırakmak, men etmek

2. [el-ḥurmu] ihram, bir şeyi kendine Görüldüğü gibi haram, harem, mah- dan bakılması, dokunulması ve hak- yasaklamak rem, mahremiyet kelimeleri dini hü- kında konuşulması haram olan bölge- 3. [el-ḥarâmu] mastarı, kullanılması kümlerle ilgili olarak yasak olan her leriyle ilgili dokunulmazlık halidir. helal olmamak, memnuʽ olmak, ya- şey için kullanılmıştır. Herhangi bir İnsanın özel hayatı, ailesi ve evi ile il- saklamak; menetmek şey yasaklanmışsa onu yapmak ha- gili hakları insanın temel hak ve hür- 4. [el-ḥurmetü] mastarının sözlük an- ramdır. Yasaklık haline ise mahremi- riyetlerindendir. Yüce dinimiz insanın lamı, saygı ve hürmet göstermek, kut- yet denir. Bir anlamda dokunulmazlık bu çok geniş yönlü mahremiyeti ile il- sal ve mukaddes olmak da diyebiliriz. gili olarak oldukça detaylı düzenleme- 5. [el-ḥaremu] mastarı, bir yer yasak Mahrem ve mahremiyet kelimeleri ler getirmiştir. Her şeyden önce Müs- olmak, kutsal olmak demektir. özellikle aile hukuku sahasında daha lüman erkekler ve Müslüman kadın- özel bir kullanım kazanmışlardır. ların karşı cinse art niyetle ve sürekli Bu mastarlar isim (ism-i mastar) ola- Mahrem kelimesi neredeyse sadece bakmamaları, tesettüre riayet etmeleri rak kullanıldığında, mastar anlam- evlenmeleri ebediyen haram olan ya- istenmiştir. Ayrıca insanların özel ha- larına uygun olarak; yasak, mahrum kın akrabalar için kullanılır olmuştur. yatlarının araştırılması anlamındaki olma, yoksun bırakma, mahrum etme, Bu akrabalar arasındaki ebedi evlilik tecessüs, gıyaplarında hoş olmayan menetme, ihram, saygı, hürmet, kutsal, yasağına da mahremiyet denir. konuşmaların yapılması şeklindeki saygı gösterme, tabu, mukaddes, doku- Mahremiyet kelimesi insan vücudu gıybetten men edilmiştir. İslam dini nulmaz, zevce, eş, girilmesi yasak oda, için, özellikle cinsel arzulara konu ol- evlerdeki mahrem hayatı koruyacak kutsal yer anlamlarını taşımaktadırlar. ması açısından kullanıldığında, cinsel kurallar koymuştur. dokunulmazlık anlamına gelir. Bu du- Mahremiyet kavramının manasını rumda mahremiyet, insan vücudun- daha iyi anlamak için aynı kök harfler- den türeyen mahrem, haram ve harem Bu ayetler çerçevesinde kelimelerini ayrıntılı inceleyeceğiz. “mahremiyet”; kişinin kendini her türlü maddi manevi dış etkiden Sözlük anlamlarını incelediğimizde; koruması için Allah tarafından haram kelimesi yasaklanmış, koru- güvenceye alınmış, dokunulmaz luk, yasak bölge, dince yasak edilmiş, kılınmış kendine özel alanı olarak din kurallarına aykırı olan, dinen so- tanımlanabilir. rumluluk çağına ulaşmış olan herkese Allah’ın yapılmasını kesin olarak ya- sakladığı söz ve davranışlar manasına gelmektedir. Harem kelimesi korunan yer, korunan şey, yasak bölge; herkesin girmesine izin verilmeyen, saygıdeğer ve kutsal yer; hac ve umre için ihrama girilen yerlerden itibaren Mekke’de Kâbe’ye doğru olan kısım, Kâbe ve çevresi, Mekke ve Medine’nin sınırları ma- nalarına gelir. Ayrıca Hz. Peygamber tarafından belirlenen çevresi; erkeğin hanımı, eşi, Müslümanların evlerinde yabancıların girmesi yasak olan, ka- dınlara ayrılmış daire veya bölüm ma- nalarına da gelmektedir. Mahrem kelimesi ise saygıya ve giz- lenmeye değer şey; herkesin bilmesi gerekmeyen şey; aralarındaki kan ba- ğının yakınlığından dolayı birbirleri ile evlenmeleri yasak olan çok yakın akrabalar manalarında kullanılır. İSLAMİ İLİMLER 9

KURAN-I KERİM’DE koruması için Allah tarafından gü- baya karşı iyi davranınız. Yoksulluk MAHREMİYET KAVRAMI venceye alınmış, dokunulmaz kılınmış kaygısı ile evlâtlarınızı öldürmeyiniz. kendine özel alanı olarak tanımlanabi- Sizin de onların da rızkını biz veririz. Mahremiyet kavramını ‘Müslümanca’ lir. Kötülüklerin açığına da gizlisine de anlayabilmek için tabir yerinde ise -in- yaklaşmayınız. Haklı bir gerekçe yok- sanoğlunun dünya hayatını kullanma “Haram” konulu, ‘ha-re-me’ kö- ken Allah’ın dokunulmaz saydığı cana kılavuzu- olan Kuran-ı Kerim’e bak- künden türeyen kelimelerin bu- kıymayınız. İşte Allah, ola ki düşünür- mak gerekir. İslam Dini, insanın özel lunduğu ayetler sünüz diye size bu direktifleri veriyor. bir mahremiyet alanı içinde hayatı Haram dince yasak edilmiş, din kural- “ (Enam: 151) yaşaması için kurumlar oluşturmuş, larına aykırı olan, dinen sorumluluk “De ki; Allah sadece açık-gizli bütün fıtratı korumak amacıyla sınırlar çiz- çağına ulaşmış olan herkese Allah’ın kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı, miş ve esaslar koymuştur. Mahrem, yapılmasını kesin olarak yasakladığı Allah’ın hakkında hiçbir delil indirme- mahremiyet, yasaklı bölge denildiğin- söz ve davranışlar idi. Kuran-ı Kerim diği şeyleri O’na ortak koşmanızı ve de sınırlardan bahsedilir ve sınırın bir de haram ayetlerinde kula sınırlarını Allah hakkında bilmediklerinizi söyle- adım ötesi harama girer. Bu sınır ve ve sınırlamaları bildirmiştir. Birkaç meyi haram kıldı.” (Araf: 33) esasları Kuran’da haram, mahrem, te- ayete bakacak olursak; “İşte böyle. Kim Allah’ın yasaklarına settür, örtü ve örtünme konulu ayetler saygı gösterirse bu tutum Rabbi’ nin üzerinden inceledik. Bu ayetler çerçe- “De ki; “Geliniz, Rabbinizin neleri katında kendisi için hayırlıdır. Tek tek vesinde “mahremiyet”; kişinin kendini yasakladığını size söyleyeyim: O’na sayılarak yasaklananlar dışındaki bü- her türlü maddi manevi dış etkiden hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-ba- tün hayvanlar size helâl kılındı. Artık o pis putlardan ve yalan sözden kaçı- nınız.” (Hac: 30) “Onlar Allah’ın yanı sıra başka bir ila- ha yalvarmazlar. Allah’ın yasakladığı cana, sebepsiz yere kıymazlar ve zina etmezler. Bu suçları işleyenler cezala- rını görürler.” (Furkan: 6) ”De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği her- hangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf: 33) Sosyal ilişkilerde mahremiyet Allah (cc) sosyal hayattaki ve evleri- mizdeki sınırları, özgürlükleri, doku- nulmazlıkları; sosyal ilişkilerde, evin mahremiyeti, eşin mahremiyeti mese- lelerinde nasıl davranmamız gerektiği- ni Peygamberimiz’in örneği üzerinden şu ayetle açıklıyor; ”Ey iman edenler! Yemek için çağrıl- maksızın ve yemeğin pişmesini bek- lemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygam- ber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de he- men dağılın. Sohbet için beklemeyin. 10 KONAK

Çünkü bu davranışınız Peygamber’i Takva, kalbin ayıplarını örter ve onu rahatsız etmekte, fakat o sizden de süsler, libas(elbise) ise vücudun çekinmektedir. Allah ise gerçeği söy- ayıplarını örter ve onu süsler. lemekten çekinmez. Peygamberin ha- nımlarından bir şey istediğiniz zaman çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edi- yin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Al- perde arkasından isteyin. Böyle dav- cidir.” (Ahzab: 59) lah’ın kulları kardeş olun!” (B6064 Bu- ranmanız hem sizin kalpleriniz, hem “Ey insanoğulları, size ayıp yerlerini- hari, Edeb, 57; M6536 Müslim, Birr, 28) de onların kalpleri için daha temizdir. zi örtecek ve süslenmenizi sağlaya- -Sevban’dan nakledildiğine göre, Hz. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık verme- cak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi peygamber (sav) şöyle buyurmuş- niz ve kendisinden sonra hanımları bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah’ın tur: “Hiç kimsenin izinsiz olarak bir nikâhlamanız ebediyen söz konusu ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp başkasının evinin içine bakması he- olamaz. Çünkü bu, Allah katında bü- ders alırlar. “ (Araf: 26) lal değildir. Eğer bakarsa (eve) girmiş yük bir günahtır.” (Ahzab: 53) Yüce Allah’ın avret yerlerinin örtül- demektir.” (T357 Tirmizi, Salat, 148; mesi ve süslenme için giysiyi yasalaş- HM22779 İbn Hanbel, V, 280) Tesettür- Örtü- Örtünme konulu tırması ile takva arasında bir bağ var- -Ebu Berze el-Eslemi’nin naklettiğine ayetler dır. Çünkü her ikisi de giysidir. Takva, göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuş- İnsanın Allah tarafından güvenceye kalbin ayıplarını örter ve onu süsler, tur: “Ey diliyle iman edip, kalbine iman alınan alanını, gelebilecek maddi-ma- libas(elbise) ise vücudun ayıplarını ör- girmemiş olan kimseler! Müslümanla- nevi zararlardan korunabilmesi için ter ve onu süsler. Her ikisi de birbirle- rın gıybetini yapmayın ve onların gizli maddi-manevi sınır ve örtülere ihtiyaç rini gerekli kılmaktadır. Çünkü vücu- hallerini araştırmayın. Çünkü her kim duyduğunu ve bunun Allah tarafından dun çıplaklığından iğrenme ve utanma onların gizli hallerini araştırırsa Allah da yasalaştırıldığını tesettür, örtü ve ör- duygusu Allah’tan korkma ve O’ndan onun gizli halini araştırır. Allah kimin tünme konulu ayetleri incelediğimizde utanma duygusu demek olan takvadan gizli halini araştırırsa onu evinde bile anlıyoruz. kaynaklanır. Allah’tan utanmayan ve (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) re- “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini O’ndan korkmayan biri çıplaklığa al- zil eder.” (D4880 Ebu Davud, Edeb, 35) haramdan sakınsınlar, ırzlarını koru- dırmadığı gibi, çıplaklığa çağırılması sunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısım- da önemli değildir. Beden Mahremiyeti lar müstesna, ziynet (yer)lerini göster- Çünkü utanma ve takva duygusundan -Ya’la (b. Ümeyye) tarafından nakledil- mesinler. Başörtülerini ta yakalarının soyutlanma ile giysilerin çıkarılması diğine göre, Allah’ın Resulu (sav) açıkta üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, dolayısıyla ayıp yerlerinin ortaya çık- gusleden bir adam gördü. Bunun üze- kocalarından, yahut babalarından, ya- ması arasında bir fark yoktur. rine minbere çıktı. Allah’a hamdedip, hut kocalarının babalarından, yahut Çünkü vücudun örtülmesi hayadır, O’nu övdükten sonra şöyle buyurdu: oğullarından, yahut üvey oğullarından, sırf çevresel bir alışkanlık ve gelenek- “Allah halimdir, haya sahibidir, kusur- yahut erkek kardeşlerinden, yahut er- ten ibaret değildir. ları örtendir. Hayayı ve örtünmeyi se- kek kardeşlerinin oğullarından, yahut ver. Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde kız kardeşlerinin oğullarından, yahut “Ola ki, düşünüp ders alırlar.” yıkansın.” (N406 Nesali, gusül, 7) Müslüman kadınlardan, yahut sahip -Misver b. Mahreme anlatıyor: “Bir oldukları kölelerden, yahut erkekliği HADİSLERDE “MAHREMİYET” gün ağır bir taş taşıyordum ve üze- kalmamış hizmetçilerden, yahut da KAVRAMI rimde ince bir peştamal vardı. Taş henüz kadınların mahrem yerlerine kucağımdayken peştamalım çözüldü vakıf olmayan erkek çocuklardan baş- Sosyal Yaşamda Mahremiyet ve onu yerine götürene kadar kuca- kalarına göstermesinler. Gizledikleri -Ebu Hureyre’den nakledildiğine göre, ğımdan bırakamadım. Bunun üzerine ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere Hz. peygamber (sav) şöyle buyurmuş- Resullullah (s.a.v), “Dön de elbiseni al. vurmasınlar. Ey müminler, hep birlik- tur: “Zandan sakının. Çünkü zan, ya- Sakın çıplak dolaşmayın!” buyurdu.” te tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” lanın ta kendisidir. Birbirinizin konuş- (M773 Müslim, Hayız, 78) (Nur: 31) tuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin -Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Allah ilk mu- “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızları- özel hallerini araştırmayın, birbirinizle hacir kadınlara rahmet eylesin. Allah, na ve müminlerin kadınlarına söyle, üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize ‘Başörtülerini yakalarının üzerine ka- bedenlerini örtecek elbiselerini giysin- haset etmeyin, birbirinize kin besleme- ler. Bu, onların tanınıp incitilmemele- rine de daha uygundur. Şüphesiz Allah İSLAMİ İLİMLER 11

dar salsınlar.’ (Nur, 24/31) ayetini indi- Lugati Çerçeve; Gafûr kelimesi, söz- Gufran: Allah’ın kulu azaptan koru- rince, onlar (dışarıda giydikleri uzun) lükte “örtmek, gizlemek, kirlenmek- mak için günahlarını örtmesi manası- elbiselerinin kenarından kesip (elde ten korumak için bir şeyin üstünü na gelir. ettikleri parça ile) derhal başlarını ört- örtmek” mânasındaki gafr (gufran, tüler.” (B4758 Buhari, Tefsir, (Nur) 12) mağfiret) kökünden sıfat olup “birinin Allah, günahları örterken ya Gâffar ya kusurunu örten, suçunu bağışlayan” Gâfir ya da Gafûr olarak tecelli eder. -Abdurrahman b. Ebu Said el-Hudri’nin, anlamına gelir. Bu üç isim de yüce yaratıcının eşsiz babasından naklettiğine göre, Resulullah Gafr: Dilde örtmek, perdelemek, kir- ve benzersiz mağfiretini anlatmak için (sav) şöyle buyurmuştur:”Erkek erkeğin, lenmekten korumak, korumak için kullanılır. Fakat her üç esmanın da kadın da kadının avret yerine bakamaz. örtmek mânasına gelir. nüans farkları bulunmaktadır. Bir örtünün altında erkek erkeğin, kadın Miğfer: Savaş esnasında askerin başını da kadının tenine dokunamaz.” (M768 örten başlığa denir, gelecek olan dar- Gâffar: Bağışlayan demektir. İsmi fail Müslim, Hayız, 74; D4018 Ebu Davud, belere karşı başı örtüp muhafaza eder. olması hasebiyle bağışlamayı kendisi- Hammam, 2) Gafr kökünden türemiştir. ne meslek edinen, kulunun istiğfarına Megâfir: Tahrim suresindeki bal şer- mağfireti ile cevap veren, bir kere değil EL-GAFÛR beti hadisesinde adı geçen bitkidir. Ya- sonsuz kere bağışlayan demektir. raların üzerini kapatıp iyileştirir. Gafr Kavram ve Esma-ül Hüsna kökünden türemiştir. Gâfir: Örterek koruyan manasına gelir. bölümünde mahremiyet kavramı ile ‘örtmek,gizlemek’ Gafûr: Her çeşit günahı bağışlayan de- manalarında ortak paydası olan mektir. Kullarının günahlarının şekli- El Gafûr ismini işleyeceğiz. ne ve çeşidine bakmaksızın bağışlayan, tarifsiz bir mağfiretin kaynağı manası- na gelir. Nazari Çerçeve; Kâinatı, Esmasının tecelli edebileceği bir yapıda tasarlayan Allah, insanı da mükerrem bir varlık olarak üstün özelliklerle donatmasına rağmen, günah işlemeye de müsait bir fıtratta yaratmıştır. İnsanın bir yönü “ala’ya” diğer bir yönü de “esfele” bakar. İnsanoğlu yaratılışındaki bu hakikat gereğince melek değildir. Aynı zaman- da insanoğlu şeytan da değildir. İnsa- noğlu günah işleyebilir. Fakat insanoğ- lu günahında ısrar da etmez. Günahta ısrar edenler şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlardır. Müslüman, ne kadar günahkar olursa olsun Allah’ın mağfiretinden ve ba- ğışlamasından ümidini kesemez. Ne kadar ibadet ederse etsin, Allah’ın aza- bından güven içerisinde olamaz. Rasu- lullah (s.a.v) şöyle buyurur: “Anlamı düşünülmeden okunan Ku- ran’da hayır yoktur. İlimsiz, cahilce ya- pılan ibadette de hayır yoktur. Gerçek fakih (dinde derin anlayış sahibi) şu üç özelliğe sahip olan kişidir: 1-İnsanları Allah’ın rahmetinden ümit- sizliğe düşürmeyen 12 KONAK

2-Allah’ın azabından da emin kılmayan Kuran’da bir yerde Vedud ismi ile birlikte gelir. Hikmeti: Suçunu 3-İnsanları Kur’an’dan başka kaynakla- bağışlaması kulunu sevdiğini ra yönlendirmeyen.” (Darimi/Mukad- gösterir. Kulların kusurlu olması dime) Allah’ın sevgisinden bir şey eksiltmez. Kul’a düşen ümit ve korku arasında yeşermektir. Kul Allah’a karşı ümit ile Tüm vahiy sürecinde en zirve yaptı- “Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. korku arasında olmalı ve bu iki kanat- ğı yıl hicretin beşinci yılıdır. Hicretin Bu sebeple Allah’tan sakının. Şunu iyi la uçup yol almalıdır. Allahın mağfi- beşinci yılının en tipik olayı Hendek bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir.” (Ba- reti ile ümit var olmalı, onun azabını Savaşı’dır. Hendek savaşı Müslümanlar kara-235) düşündüğünde korkuya kapılmalıdır. için bir dönüm noktasıdır. Bu savaştan Buna göre bu üç esma da Allah’ın ce- sonra Müslümanlar artık iktidar ol- Rab ismi ile birlikte gelir; Kuran’da mal sıfatına bakar ve kişiye ümit verir. muşlardır ve iktidardayken Gafûr’un 8 yerde Rab ismi ile birlikte gelir. Hik- Bu isimlerin kendilerine has bir mana mağfiretine muhalefetten daha çok ih- meti: Terbiyesini bağışlayarak yapar, zenginlikleri mevcut olup Gâffar tek- tiyaç vardır çünkü iktidar paraya, güce terbiyesi de mağfiretinin bir parçası- rarlanan hata ve kusurları, Gafûr her ve servete yakın olmaktır. Bu durum dır. nevi günahı bağışlamayı ifade etmek- da şeytanın hilelerine daha çok aldan- tedir. Öyle ki sadece bir çeşit günahı maya sebep olabilir. Şekur ismi ile birlikte gelir; Kuran’da 3 bağışlayana Gafûr denmeyeceği gibi yerde Şekur ismi ile birlikte gelir. Hik- bütün günahları yapsa bile sadece bir Gafur isminin birlikte geldiği meti: Bağışlar ve bağışlananın teşek- defa affeden için de Gâffar ismi kulla- isimler: kürüne en yüksek değeri biçer, yani nılmaz. Allah ismi ile birlikte gelir; Kuran’da bağışlanan değerinden bir şey kaybet- 61 yerde Allah ismi ile birlikte gelir. mez. Tabii ki bu isimleri fark eden kişi şu Gafûr ismi her seferinde bir başka sı- hataya düşmemelidir: “Sakın aldatıcı fatla birlikte gelir. “Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı sizi Allah’ın affına güvendirerek aldat- kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızık- masın” Rahim ismi ile birlikte gelir; Kuran’da tan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, 73 yerde Rahim ismi ile birlikte ge- asla zarara uğramayacak bir kazanç Af; yapılan yanlış bir durum izah edil- lir. Gafûr ismi en çok Rahim ismi ile umabilirler. dikten sonra kişiden alınması gereken birlikte kullanılır. Hikmeti: Merha- haktan vazgeçilmesi demektir. Af ’ta metiyle bağışlayan demektir. Bağışlar Çünkü Allah, onların mükâfatlarını kul yanlış yapar, yapılan bu yanlış kula ve ezmez, bağışlar ve bağışladım bile tam öder ve lütfundan onlara fazlasını hatırlatılır ve günahı bağışlanır. Fakat demez. da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, Gafûr’da yapılan yanlış yüze vurul- şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fa- madan bağışlama vardır. Bu mana- “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine had- tır-29,30) da af ’taki günah bağışlanırken belki di aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden hesap defterinde, mahşer gününde ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün gü- Aziz ismi ile birlikte gelir; Kuran’da 1 kulun hafızasında bu günah olmakla nahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok ba- yerde Aziz ismi ile birlikte gelir. Hik- beraber bir af söz konusudur. Fakat ğışlayan, çok esirgeyendir. “ (Zümer-53) meti: Bağışlamasını yücelmek için Gafûr; hem dünyada hem de ahirette yapmaz, çünkü O Aziz’dir. kullarının sırlarını ilan etmeyen, hata- Halim ismi ile birlikte gelir; Kuran’da 6 larını teşhir etmeyen, işledikleri suçla- yerde Halim ismi ile birlikte gelir. Ha- “Mutlak hükümranlık elinde olan Al- rı yüzlerine vurmayan, işlenen günahı; lim, cezalandırmakta acele etmeyen lah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye işlediği yere, zamana, meleklere, amel demektir. Hikmeti: Bağışlanan bağışı gücü yeter. defterine hatta işleyen kişinin kendisi- istismar etse de, hatasını tekrar etse ne bile unutturan demektir. de Gafûr olanı hep Halim bulacaktır. O ki, hanginizin daha güzel davrana- Halim olan Allah yine bağışlayacak, cağını sınamak için ölümü ve hayatı Kuran’i Çerçeve; Gafûr ismi Mekke öncekileri hesaba katmayacaktır. yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok ba- döneminde 37 kez, Medine dönemin- ğışlayıcıdır.” (Mülk-1,2) de ise 54 kez geçmektedir. Mekke dö- neminde zirve yaptığı yıl on birinci yıl, Medine döneminde zirve yaptığı yıl beşinci yıldır. İSLAMİ İLİMLER 13

Vedud ismi ile birlikte gelir; Kuran’da 1 seter “kalkan” manasındadır; setîr ve HAYÂ yerde Vedud ismi ile birlikte gelir. Hik- mestûr mecazen “iffetli” demektir. meti: Suçunu bağışlaması kulunu sev- Kınanma endişesiyle kurallara aykırı diğini gösterir. Kulların kusurlu olması Kadın ve erkek açısından örtülmesi davranmaktan kaçınma ve bunu sağ- Allah’ın sevgisinden bir şey eksiltmez. gereken yerler avret diye adlandırılır. layan duygu için kullanılan ahlâk teri- Avret yerleri kadın ve erkek için farklı mi. Sözlükte “utanma, çekinme; tövbe, MAHREMİYET İLE İLGİLİ olsa da gözleri kısmak yani bakmamak vazgeçiş” vb. anlamlara gelen hayâ ke- KAVRAMLAR ve avret yerlerini örtmekle ilgili emir limesi, ahlâk terimi olarak “nefsin çir- TESETTÜR hem erkekler hem kadınlar içindir. kin davranışlardan rahatsız olup onları İnsanın fıtrî, tabii, örfî veya dinî bir Mahremiyete riayet ve iffeti koruma terk etmesi”; “kötü bir işin yapılmasın- gerekçeyle vücudunun belli yerlerini açısından kadınla erkek arasında dan veya iyi bir işin terk edilmesinden örtmesi anlamındaki terimdir. Sözlük- fark bulunmamaktadır. dolayı insanın yüzünü kızartan sıkın- te “örtünmek, kuşanmak; başkaları ile tı” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır. kendisi arasına perde koymak, bir şe- Kuran’da kadın için örtünme hük- yin içinde veya arkasında gizlenmek” münü getiren ayetin öncesinde er- Mürüvvet ise “açıktan yapıldığında anlamlarındaki tesettür, terim olarak keklere yönelik gözlerini kısma ve hayâ duyulan bir işi gizli olarak da ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş avret yerlerini örtme buyruğu yer al- yapmamak” şeklinde tanımlanmış ve örtünme yükümlülüğünü ifade eder. maktadır, yani kadınların örtünme- kötü olabileceğinden şüphe edilen şey- Kelimenin kökünü oluşturan –setr-, sinden önce erkekler gözlerini kısma lerden ancak hayâ sayesinde uzak kalı- “örtmek, gizlemek, perdelemek, en- emrine muhatap kılınmıştır. nabileceği belirtilmiştir. gel olmak” gibi manalara gelir. Aynı kökten –sitr-, gizlenmeye yarayan Hayânın ahlâkı koruma işlevi de şöy- engel, perde vb. şeyler için ve meca- le ifade edilmiştir: “Hayâdan mahrum zen “çekinme, korku, hayâ” anlamın- olmuş insanı artık kötülükten alıko- da kullanılır. Yine bu kökten türeyen yacak, haramdan uzaklaştıracak bir engel kalmaz; bu kişi dilediğini yapar, istediği gibi yaşar.” SIR Sözlükte “saklamak, gizlemek” anla- mında mastar ve “saklanan, gizli tutu- lan, bir şeyin iç yüzü, bir nesnenin özü, her şeyin en iyisi” gibi anlamlarda isim olan sır kelimesi (çoğulu esrâr, serâir) ahlâk terimi olarak genellikle bir kim- senin saklı tuttuğu, başkalarınca öğre- nilmesini istemediği, kendisine veya başkasına ait bilgiler için kullanılır. Kul ile Allah arasında saklı ve gizli ka- lan hallere de sır denir. Sır kelimesi ta- savvufta “sadece Allah’ın bildiği ya da az sayıda insan tarafından bilinen özel bilgi” ve “ruhun bir idrak mertebesi” olmak üzere iki anlamda kullanılır. Mahremiyete riayet ve iffeti koruma açısından kadınla erkek arasında fark bulunmamaktadır. 14 KONAK

HAD Hayatı boyunca bütün manevi kirlerden uzak tutulan Hz. Had sözlükte sınır, son ölçü ,ilahi ka- Meryem’in mahremiyet sınırlarını nun, şerî ceza, limit, hudut anlamına koruma ölçüsünde ilk kez gördüğü gelmektedir. Had ayrıca Kuran ve sün- bu yabancıya (Cebrail as) karşı ilk net belirlenmiş, kısas ve diyet dışın- tavrı Rahman olan Allah’a daki cezaî müeyyideleri (yaptırımları) sığınmak oldu. ifade eden fıkıh terimidir. Allahu Teâlâ, ahlâk düşüklüğünden, medi. Allah-u Zülcelal’e yakardı “Rab- Had kelimesi (çoğulu hudûd) mastar kötü sıfatlardan koruduğu gibi Hz. bim! Ben onu kız doğurdum; Erkek, kız olarak “engel olmak, iki şeyin arasını Meryem’i, yüce bir makam vererek, gibi değildir. Ben onun adını Meryem ayırmak”; isim olarak “iki şeyin birbi- kulları içinden onu ‘seçilmiş’ kulları koydum. Onu ve neslini kovulmuş şey- rine karışmasını önleyen şey, bir nes- arasına almış, daha sonra da ona ba- tanın şerrinden sana emânet ediyo- nenin uç ve kenar kısmı, sınır, tanım” basız olarak Hz. İsa’yı vermekle onu rum.” (Âl-i İmran, 30) gibi anlamlara gelir. hiçbir kadına vermediği bir dereceye yükseltmiştir. Hz. Hanne’nin adağını Allah kabul et- Hudûdullah ise Allah’ın koyduğu ve mişti. Hz. Meryem Allah yoluna ada- belirlediği dinî, ahlâkî ve hukukî hü- Allah, Hz. Meryem’e dünyada önemli nan ilk kız çocuğu oluyordu. “Rabb’i kümlerle bunların dünyevî ve uhrevî bir sorumluluk yüklemiş ve bu şerefli onu, güzel bir şekilde kabul etti. Ve onu müeyyidelerini ifade eden terimdir. görev için onu Kur’an’ın ifadesiyle ‘gü- güzel bir şekilde yetiştirdi ve Zekeriy- Haram, harem ve mahrem kavramla- zel bir bitki gibi’ yetiştirmiştir. Allah, yâ’yı onun bakımına memur etti.” (Âl-i rında yasak olma halinden, dokunul- onu İmran ailesinden seçkin bir evlat İmrân, 37) mazlıktan, sınırlardan bahsedilmişti. kılmış, güçlü ve samimi iman sahibi Örneğin –haram- Hududullah’ın bit- kimselerin soyundan, bu üstün ahlâk- “Zekeriyyâ, Meryem’in bulunduğu mih- tiği yerden başlar. lı insanlar tarafından yetiştirilmesini raba her girdiğinde onun yanında yiye- sağlamıştır. Bunun yanı sıra Allah, Hz. cek rızık buldu. ‘Bu, sana nereden geldi HAK ve HÜRRİYET (ÖZGÜRLÜK) Zekeriya’nın eğitimiyle, Hz. Meryem’i ey Meryem?” dedi. Meryem; ‘O, Allah bir peygamber gibi üstün ve seçkin tarafındandır. Şüphesiz Allah dilediğini Hak, hukuk düzeni tarafından şahıs- bir ahlakla ahlâklandırmıştır. Allah’ın hesapsız bir şekilde rızıklandırır’ dedi.” lara tanınan birtakım menfaat ve yet- rahmeti sayesinde, doğduğu andan (Âl-i İmrân, 37) kiler demektir. Özgürlük de insanların itibaren bu kutlu insanların eğitimiy- sahip oldukları bu haktan istedikleri le şereflenen Hz. Meryem, güçlü bir Hz. Meryem, Allah Teâlâ’nın koru- gibi kullanma serbestiliği anlamına iman ve üstün bir ahlâk seviyesine ması altında her türlü günahtan uzak gelmektedir. Buna göre haklarda, hak ulaşmıştır. bir şekilde kendisini Allah’a ibadete sahibi için hem bir menfaat ve yetki adamıştı. İnsanların çoğunun uzak hem de onu isteğe uygun bir biçimde Babası İmran, Davud (a.s)’ın soyun- kalamadığı dünyevi arzulardan, de- kullanım hürriyeti söz konusudur. dan annesi ile Hz. Zekeriyya’nın pey- dikodulardan uzak, tertemiz ve iffetli gamberliğine tabi olmuş müminler- bir şekilde yaşıyordu. Allah’ın emriyle Kur’ an renk ve ırk ayrımı yapmadan dendi. Uzun süreden sonra evlat sahibi Cebrâil aleyhisselam insan sûretinde inanan, inanmayan her insana eşit hak- olan İmran’ın eşi: Al-i İmran suresi 35. ona göründü. lar tanımaktadır. Temel haklar şahsi, ayette anlatıldığı gibi: “Bir zamanlar manevi, iktisadi ve sosyal nitelikli bir- İmran’ın karısı; Rabbim, karnımda ta- “Ailesi ile kendisi arasına bir perde takım özgürlüklerdir. Kişinin temel hak şıdığım çocuğu sadece Sana hizmet et- koymuştu. Biz ona meleğimiz Cebrâil’i ve hürriyetleri ve bunların korunması mek üzere adadım. Bunu benden kabul gönderdik de ona tam bir insan sûretin- mahremiyetin sınırlarını oluşturur. et.” demişti. (Âl-i İmrân, 35) de göründü” (Meryem, 16) BİR İFFET ŞAHSİYETİ: Adanan bebek kız olarak dünyaya gel- Hz. Meryem, onu bir insan zannettiği HZ. MERYEM diği zaman Hanne ne yapacağını bile- için kendisine zarar verir diye endişe Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (c.c) inançlı in- etti. Hz. Meryem meleğe; “Ben senden, sanlara rehber olabilecek kadınlardan ismen, sadece Hz. Meryem’den bahse- der. Allah, Kur’an’da “Allah iman eden- lere namusunu koruyan, İmran’ın kızı Meryem’i de misal gösterir.” (Tahrîm 12) İSLAMİ İLİMLER 15

Rahman olan Allah’a sığınırım. Eğer Kitabın kapağını kapadığınızda, Allah’tan korkuyorsan bana dokunma’ zihninizde yüzleşmesi nefse ağır dedi.” (Meryem, 18) gelebilecek bir soru oluşuyor: “Ben de bu şovun bir parçası Hayatı boyunca bütün manevi kirler- mıyım? den uzak tutulan Hz. Meryem’in mah- remiyet sınırlarını koruma ölçüsünde ğimiz günlere… Büyüklerimizin bas- lerken bir anda örtüleriyle, şapkalarıy- ilk kez gördüğü bu yabancıya(Cebrail kılara, yasaklara yenilmeyip benliğini la “görünür” hale gelmeleri isteniyor. as) karşı ilk tavrı Rahman olan Allah’ a koruma mücadelesi wwverdiği yaşta Kimi kısa pardösüler ve küçük üçgen sığınmak oldu. benliğinden, geçmişinden bihaber aciz başörtülerle cumhuriyetin bir parçası bir nesil olarak post modern dünyanın olduğunu gösterirken kimileri görün- Cebrâil aleyhisselam ona şöyle dedi: altında eziliyoruz. Görünerek var ol- mez olmayı tercih ediyor. 70’li yıllar- “Ben, sana nezih ve kabiliyetli bir er- maya çalışıyor, “ben buradayım” diye da dini kaynağından öğrenen genç kek çocuk bağışlamak için Rabbinin haykırmak istiyoruz, peki görünür kızlarla tesettür eşittir takva anlayışı gönderdiği bir elçiden başkası değilim.” kılmak istediğimiz “biz” aslında kim? tekrar canlanıyor, ta ki 90’lı yıllara ka- (Meryem, 19) “Ben kimim?” sorusu üzerine hiç dü- dar. Günün şartları ile tekrar sokağa şünüyor muyuz, yoksa böyle bir soru- çıkan, “özgürleşen”, yasaklara meydan “Meryem: ‘Benim nasıl çocuğum olabilir? nun cevaplanması gerektiğinin farkın- okuyan başörtülüler “ben buradayım” Bana hiç bir beşer dokunmamıştır. Ben if- da bile değil miyiz? demekten geri durmuyor. Bunu yapar- fetsiz de değilim’ dedi.” (Meryem, 20) Tevfik Fikret’in “Göz açıldıkça ruh ken de “Artık kimliğimizi gerçeklikle perdelenir.” sözüyle başlayan “ŞOV değil de, imaj yoluyla ifade etmekte- Cebrâil aleyhisselam ise vazifesini VE MAHREM” kitabı ruhumuzun yiz.” sözünü hayatlarına geçiriyorlar. yerine getirecekti, Allah şöyle buyur- perdelerini aralıyor. Post modern ha- Ve şov başlıyor... Tesettür modasının muştu: “Bu iş dediğim gibi olacaktır. yatın akışında bir durup düşünmemi- ilk temelleri kısa pardösü, döpiyes, Çünkü Rabb’in buyurdu ki, ‘Babasız ço- zi sağlıyor ve hep içinde olduğumuzu pantolonlu takımlarla atılıyor. Başör- cuk vermek bana pek kolaydır. Hem Biz sandığımız ama ne yazık ki günümüz- tüsünün anlam kaymasını ve modanın onu nezdimizden insanlara bir mucize de hakkını veremediğimiz mücade- bir parçası haline gelişini yıldan yıla ve rahmet kılacağız. Ezelde böyle takdir lemizi hatırlatıyor bize. Mahremiyet izliyoruz. “Şov ve mahrem” tüm bu ettik.” (Meryem, 21) kavramına bakışımızı ve bu kavramın süreçlere dindarların tavırlarıyla, libe- hayatımızdaki yerinin zaman içinde ral ve laiklerin yorumlarıyla, dönemin Sonrasında doğacak bebek Hz. İsa, değişimini görmemizi, aynı zamanda yaşanan olaylarıyla, zamanın gazete Allah’ın ayetlerinden ve mucizelerin- bu değişim sürecini sebepleriyle ele haberleriyle bütüncül bir yaklaşım den biri oldu; İsa Peygamber’in adı alarak daha iyi analiz etmemizi sağlı- sağlıyor. Kitabın kapağını kapadığınız- Kuran’da annesi Hz. Meryem’in adı ile yor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında görü- da, zihninizde yüzleşmesi nefse ağır Allah’ın andığı her yerde, annesinin iz- nür olmayı hak etmeyen ninelerimizle gelebilecek bir soru oluşuyor: “Ben de zetini, iffetini ve şerefini artırdı. mücadelemiz başlıyor. Yıllardır çarşaf- bu şovun bir parçası mıyım?” larının gizlediği mahremiyetlerinden FATMA BARBAROSOĞLU’NUN sıyrılarak şovun bir parçası olmaları Post modern dünyanın şovunda yer KİTABI “ŞOV VE MAHREM” bekleniyor. Örtünerek kendilerini giz- almayan takva sahibi hanımlar olmak ÜZERİNE… duasıyla… Dini değerlerin hayatımızın merke- zinde olduğu zamanlardan, imajın var olmaya eş görüldüğü zamanlara… Ana babalarımızın kimlik mücadelesi verdiği günlerden, sosyal medyada en çok beğeniyi alma mücadelesi verdi- 16 KONAK

KAYNAKÇA 9. Yüksel N. Konularına Göre Kur’an-ı “Hak (Fıkıh)”; cilt: 15; s139-151; 1997 Kerim Fihristi ; İstanbul; Bayrak Ya- 19. Öğüt S.. Mahrem. İslam Ansiklopedisi; 1. Türk Dil Kurumu. Büyük Türkçe Söz- yınları lük; Türk Dil Kurumu Yayınları; An- cilt: 27; s388-389 ; 2003 kara 10. Abdülbaki M.F. El-Mu’cemü’l-Müfeh- 20. Topaloğlu B. İslam Ansiklopedisi; res Li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim; Çağ- 2. Feyizli H.T. Feyz’ül Furkan; Server Ya- rı Yayınları; İstanbul; 1990 “Gafûr”; cilt: 13;  s 286-287; 1996 yınları;  İstanbul: 2016 21. Çatak A. Gümüşhane Üniversitesi İla- 11. Hanife E. Hanım Kahramanlar ;  “İffet 3. Kutub S. Fi Zilal’il Kuran;  Dünya Ya- ve Teslimiyet Timsali Hz. Meryem” ; hiyat Fakültesi Dergisi; “Mahremiyet yıncılık; İstanbul; 1991 İslami Hayat Dergisi; Eylül 2015 Kavramının Farklı Anlam Alanları veya “Fıkh-ı Bâtın”da Mahremiyet Al- 4. Karaman H, Çağrıcı M, Dönmez İ.K. 12. Apaydın Y, Gürkan S.L. İslam Ansiklo- gısı”;  cilt: 4, sayı: 8; s 93-111; 2015 ve ark. Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tef- pedisi; “Tesettür”; cilt: 40;   s 538-545; 22. Demirci M. Kur’ân’a Göre Temel Hak sir; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları; 2011 ve Özgürlükler, Din Eğitimi Araştır- Ankara; 2007 maları Dergisi ; sayı: 16; s49-68; 2005 13. Kuran’dan Hayata Derneği;  El-Gafûr 23. Fettahoğlu S. Intenational Periodi- 5. İslamoğlu M.   Kuran›a Göre Esma-i 14. Çağırcı M. İslam Ansiklopedi- cal for the Languages, Literature and Hüsna; Düşün Yayınları; İstanbul; 2011 History of Turkish or Turkic, Turkish si;  “Hayâ”; cilt: 16; s554-555; 1997 Studies ;   “Mahrem, Namahrem, İffet 6. Diyanet İşleri Başkanlığı. Hadislerle 15. Çağırıcı M, Tosun N. İslam Ansiklope- Kavramlarının Semantiği ve Kur’an da İslam 1; “ Hadislerin Hadislerle Yoru- Kullanılış Biçimleri”tezi; s. 269-284; mu” ; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayın- disi;” Sır “;  cilt: 37; s 113-116; 2009 Ankara 2016 ları; Ankara 16. Toksarı A,  Aktan H. İslam Ansiklope- 24. Karaman F, Karagöz İ, Paçacı İ ve ark. Dini Kavramlar Sözlüğü; Diyanet İşleri 7. Kuran’ı Kerim Diyanet İşleri Başkanlığı disi; “Emanet”; cilt: 11, s 81-84; 1995 Başkanlığı Yayınları; Ankara; 2007 Türkçe Meali; Diyanet İşleri Başkanlığı 17. Bardakoğlu A. İslam Ansiklopedisi; Yayınları “Had”; cilt: 14; s547-551;  1996 8. Yazır EH. Hak Dini Kuran Dili; İstan- 18. Bardakoğlu A. İslam Ansiklopedisi; bul;  Azim Yayınları; 2007 İSLAMİ İLİMLER 17

Tevekkül KAVRAM Bu çalışmada -tevekkül- kavramı 7 başlık halinde incelenmiş- ÇALIŞMA GRUBU tir. İlk olarak tevekkül kavramının dilsel açıdan incelemesi, 1 Gülhan Dede sonrasında Kur’an ve hadislerde tevekkül kavramı, akabinde 2 Hicret Ravza Aytemiz kavramla doğrudan ilişkili Esma-ül Hüsna’dan El-Vekil ismi, 2 Merve Karaca ardından tevekkül kavramını ihtiva eden bazı kavramların 3 Mervenur Gürer kısaca bahsi ve son olarak bir mütevekkil şahsiyet olan Hz. 2 Ravza İmamoğlu * Yakub’un kıssaları anlatılmıştır. 4 Zülal Duru TEVEKKÜL ( ) KAVRAMININ DİLSEL İNCELEMESİ 1 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Tevekkül, Allah’a güvenip dayanma manasına gelmektedir. 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tevekkül; Arapça kökenli olup, “birine güvenmek, bir işi gü- 3 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi venilir birine bırakmak” anlamındaki “vekl” fiilinin tefa’ul ba- 4 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi bının mastar halidir. Bu kelime sözlükte; bir işin tamamını başkasına ısmarlamak, * İletişim: [email protected] birini vekil kılmak, bir işte aciz olduğunu gösterip onu yap- mayı başkasına verip beklemek, işi kendisi üstesinden gele- 18 KONAK meyeceği için başkasına havale etmek, Allah’ın kuvvet ve kud- retinde olana mutlak surette güvenmek ve ümit bağlamaktır. Tevekkül dinî ve tasavvufî bir terim olarak ise “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı ke- fil bilip sadece O’na güvenmesi, bir hedefe, bir amaca ve bir gayeye ulaşmak için gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsini yerine getirdikten ve insani planda yapacak bir şey kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp O’na güvenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Kişinin, kendini her durumda Allah’ın irade ve takdirine tes- lim ederek O’ndan gelene rıza göstermesi tevekkülün özünü

meydana getirir. Allah’ın takdirine rıza yetkisi vermesini ve bu yetkiyi ifade Bu çalışmada Kuran-ı Kerim’de “tevek- ve teslimiyeti tamamen pasif bir hayat eder. Kendisine iş tevdi edilen tarafa kül” kavramının içinde geçtiği ayetleri; sürülmesi veya her türlü tedbirin terk vekîl, tevdi edilen işe müvekkelün-bih, konuları, içerikleri ve nüzul sebepleri edilmesi şeklinde anlayan mutasavvıf- işin sahibine müvekkil, vekil kılmaya göz önünde bulundurarak başlıklar lar olmuşsa da mutasavvıfların çoğu tevkîl denir. halinde inceledik. amelî planda sebeplere başvurmayı te- vekküle aykırı görmemiştir. MÜTEVEKKİL: ‘’Vekl’’ fiilinin tefa’ul Mü’minlerin özelliği olarak Tevekkül kavramı insan sa’yı (çabası) ile bâbı ism-i mef ’ûlüdür. Allah’a tevek- Allah’a güvenmek: doğrudan ilişkilidir. Buna örnek olarak; kül eden, işini Allah’ın iradesine, kade- *Gerçek müminler şu kimselerdir ki, Yüce Allah, açıkça ve genel bir ifadey- re bırakan, Allah’tan gelene razı olan. Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ür- le, “Tedbirinizi alın. “ (Nisa suresi, 71. perir kendilerine O’nun ayetleri okun- ayet) buyurur. Yine savaştaki korku na- TEVEKKEL: ‘‘Vekl’’ fiilinin tefa’ul duğu zaman imanları güçlenir ve dai- mazı sırasında bile, “Silahlarını yanları- bâbı çekimidir. Her şeyi oluruna bıra- ma Rablerine güveniler. (Enfal: 2) na alsınlar. “ (Nisa suresi, 102. ayet) diye kan anlamına gelmektedir. emreder. Müminlerden, düşmana karşı İnsanlar tarafından güçlerinin yettiği kadar hazırlık yapma- KURAN-I KERİM’DE TEVEKKÜL yargılanmaya karşı Allah’a larını ister. (Enfâl suresi, 60. ayet) Hz. KAVRAMI güvenmek: Musa’ya tedbir olsun diye, ümmetini İslâm inancına göre; yaratılan varlık- *O zaman münafıklarla kalplerinde geceleyin yola çıkarıp Firavun’dan kur- ların bütün fiilleri, halleri ve sözleri hastalık bulunanlar, (sizin için), “Bun- tarmasını emretmiştir. (Duhan suresi, yüce Allah’ın takdiri ile meydana ge- ları, dinleri aldatmış” diyorlardı. Hal- 23. ayet) Bir mucize eseri olarak Hz. lir. Onun için İslâm alınması gereken buki kim Allah’a dayanırsa, bilsin ki Meryem’e hurma dalını meyve ile do- tedbirleri aldıktan sonra, insanlara ve Allah mutlak galiptir, hikmet sahibi- nattıktan sonra bile, kalkıp silkelemesi- aracılara değil, sadece Allah’a dayanma dir. (Enfal: 49) ni istemiştir. (Meryem suresi, 25. ayet) anlamındaki bir tevekkülü emreder. Böylece, çalışmanın ve sebeplere baş- Bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurur: Vekil ve idareci, yarattıklarının vurmanın önemine işaret buyurmuştur. “Müslümanlar sadece Allah’a daya- ihtiyaçlarını giderici olduğu için Tevekkülde itirazın nedeni nefsin ben- nıp güvensinler.” (Âl-i İmrân, 3/122). Allah’a güvenmek: lik taslamasıdır, Allah’ı tanımamasıdır. Yüce Allah’ın gücünü, kudretini, ilmi- ni, bu dünyaya ve insanlara tasarrufu- nu bilen bir insanın tevekkül hususun- da sıkıntı yaşaması mümkün değildir. Tevekkül kavramının anlamını daha iyi anlamak ve kavramak için sözlükte ‘’vekl’’ kökünden gelen günlük hayatı- mızda kullandığımız diğer kelimelerin anlamlarını inceleyelim: VEKÎL: “Vekl” fiilinin mastar halidir. Allah’ın isimlerinden biridir. İşin hava- le edildiği kimse demektir. Terim olarak “bütün yaratıkların işlerinin görülme- sinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli olan varlık” manasına gelir. MÜVEKKİL: “Vekl” fiilinin tef ’il bâbı ism-i mef ’ûlüdür. Vekâlet veren, birini kendine vekil olarak seçen kimse anla- mına gelir. VEKÂLET: Fıkıhta bir kimsenin bi- rine kendi adına hukukî işlem yapma İSLAMİ İLİMLER 19

*Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir *O, doğunun da batının da Rabbi’dir. lah’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden sa- mucize getirmedin, biz de senin sö- O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yal- vamam. Hüküm Allah’tan başkasının zünle tanrılarımızı bırakacak değiliz nız O’nun himayesine sığın. (Müzzem- değildir. (Onun için) ben yalnız O’na ve biz sana iman edecek de değiliz. mil: 9) dayandım. Tevekkül edenler yalnız Biz “Tanrılarımızdan biri seni fena O’na dayansınlar. (Yusuf: 67) çarpmış!” demekten başka bir söz söy- Bir insan olarak aciz kaldığımız lemeyiz! (Hûd) dedi ki: “Ben Allah’ı şa- durumda Allah’a güvenmek: Kuran ayetlerinin hükümlerini hit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben *Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat kabul etmekte zorlanarak inkar sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.” etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni eden insanlara ve onlardan “O’ndan başka (taptıklarınızın hep- onların başına bekçi göndermedik! gelebilecek manevi ve maddi sinden uzağım). Haydi hepiniz bana “Başüstüne” derler, ama yanından ay- zarara karşı Allah’a güvenmek: tuzak kurun; sonra da bana mühlet rılınca onlardan bir kısmı, senin dedi- vermeyin!” ğinden başkasını gizlice kurar. Allah *Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Al- “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rab- da onların gizlice kurduklarını yazar. lah’ındır. Sizden önce kendilerine Kitap biniz olan Allah’a dayandım. Çünkü Sen onlara aldırma ve Allah’a dayan; verilenlere ve size “Allah’tan korkun” yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, sana vekil olarak Allah yeter. (Nisa: diye emrettik. Eğer inkâr ederseniz bi- onun perçeminden tutmuş olmasın. 80-81) liniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.” *Yakub sonra şöyle dedi: Oğullarım! Allah’ındır. Allah hudutsuz zengindir, (Hud: 53-56) (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ziyadesiyle övgüye lâyıktır. Göklerde ve ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Al- yerde olanlar Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa: 131-132) *(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip daya- nırım. O yüce arşın sahibidir. (Tevbe: 129) *İbrahim’de ve onunla beraber olanlar- da, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptık- larınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.” Şu kadar var ki, İb- rahim babasına: “Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önleme- ye gücüm yetmez.” demişti. (O mümin- ler şöyle dediler:) “Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine: 4) Savaşa hazırlanırken Allah’a güvenmek: *Hani sen, sabah erkenden müminle- ri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah’a dayanıp gü- vensinler. (Al-i İmran: 121-122) 20 KONAK

*Bir kısım insanlar, müminlere: “Düş- rusunun cevabı Hz. Peygamberin (sav) Resulü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a manlarınız olan insanlar, size karşı as- olaylar karşısındaki tutumunda ve bize tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan ker topladılar; aman sakının onlardan!” bu konuda verdiği öğütlerde gizli. mı tevekkül edeyim?” diye sordu. Re- dediklerinde bu, onların imanlarını bir sulullah (sav) da, “Önce onu bağla, kat daha arttırdı ve “Allah bize yeter. O ne Hz. Peygamber (sav) tevekküle, İbn sonra Allah’a tevekkül et!” buyurdu. güzel vekildir!” dediler. (Al-i İmran: 173) Abbas’a verdiği şu nasihatlerinde dik- (T2517 Tirmizi, Sıfattü’l-kıyame, 60) kat çekmektedir: “Evladım! Sana bazı Bir meselede karar verdikten sözler öğreteceğim: Allah’ı(n hakkı- Yine bir defasında Peygamber (sav), sonra sonucu Allah’a bırakarak nı) koru ki Allah da seni korusun. iki kişi arasında hüküm vermişti de güvenmek: Allah’ı(n hakkını) gözet ki O’nu hep bunlardan aleyhine hüküm verilen *O vakit Allah’tan bir rahmet ile onla- yanında bulasın. Bir şey isteyece- adam dönüp giderken, “Allah bana ye- ra yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, ğinde Allah’tan iste. Yardım dileye- ter. O, ne güzel vekildir.” dedi. (Bunu katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, et- ceğinde Allah’tan yardım dile. Şunu duyan) Hz. Peygamber (sav) de ona, rafından dağılıp giderlerdi. Şu halde bilmelisin ki bütün toplum (varlık “Allah, ihmalkarlık ve gevşeklikten onları affet; bağışlanmaları için dua et; alemi) bir konuda senin yararına bir hoşlanmaz. Senin akıllı davranman iş hakkında onlara danış. Kararını ver- şey yapmak için bir araya gelse ancak gerekir. Fakat artık yapabileceğin bir diğin zaman da artık Allah’a dayanıp Allah yazmışsa sana destek verebilir- şey kalmadığı zaman, ‘Bana Allah güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp ler. Yine bütün toplum (varlık alemi) yeter. O, ne güzel vekildir.’ de!” şek- güvenenleri sever. (Al-i İmran: 159) sana zarar vermek için bir araya gelse linde hakkıyla tevekkül etmesi konu- ancak Allah yazmışsa sana zarar ve- sunda tavsiyede bulunmuştu. Bize gelmiş ve bize gelebilecek rebilirler.” türlü zararlardan kurtardığı için Allah’a güvenmek: Eğer siz gereği gibi (hakkıyla) Al- *De ki: Allah’ın bizim için yazdığından lah’a tevekkül etmiş olsaydınız, tıp- başkası bize asla erişmez. O bizim mev- kı sabahleyin kursakları boş olarak lamızdır. Onun için müminler yalnız çıkıp (akşam) doymuş bir şekilde Allah’a dayanıp güvensinler. (Tevbe: 51) dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandırılırdınız. *Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (şeh- re) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı Hz. Peygamber bir hadisinde de; “Eğer Çalışıp çabalamadan kuru bir tevek- ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan siz gereği gibi (hakkıyla) Allah’a te- külle bir şeyler elde edeceğine inanan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. vekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sa- kimselerle karşılaşan Hz. Ömer’in Hüküm Allah’tan başkasının değildir. bahleyin kursakları boş olarak çıkıp onlara verdiği cevap da, tevekkülün (Onun için) ben yalnız O’na dayan- (akşam) doymuş bir şekilde dönen ne olduğu ve nasıl olması gerektiği dım. Tevekkül edenler yalnız O’na da- kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler konusunda sahip olmamız gereken yansınlar. (Yusuf: 67) de rızıklandırılırdınız.”diyerek tevek- anlayışı ortaya koymaktadır. Bir gün külün hakkıyla yapılması gerektiğini Hz. Ömer, Yemen halkından (boş ge- *Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet çok güzel bir benzetme ile vurgulamış- zen) bazı insanlarla karşılaştı. Onlara, isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Al- tır. (T2344 Tirmizi, Zühd, 33; İM4164 “Siz kimsiniz?” diye sordu. Onlar da, lah onun kalbini doğruya götürür. Al- İbnMace, Zühd, 14) “Biz tevekkül edenler (mütevekkiller) lah her şeyi bilendir. Allah’a itaat edin, iz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirir- ‘Hakkıyla tevekkül etmek’ aslında onlara, “Aksine siz hazır yiyiciler (mü- seniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir maddi ve manevi sebeplerin hepsine teekkiller)siniz. (Gerçek anlamda) duyurmadır. O’ndan başka hiçbir ilâh başvurduktan ve alınması gereken bü- Tevekkül eden, tohumunu yere atıp yoktur. Müminler yalnız Allah’a dayanıp tün tedbirleri alıp yapacak başka bir (sonra) Allah’a tevekkül edendir.” güvensinler. (Teğabun: 13) şey kalmadıktan sonra, Allah’a güve- dedi. nip dayanmak ve sonucu Allah’a hava- HADİSLERDE “TEVEKKÜL” le etmektir. Nitekim Enes b. Malik’in Peygamberimizin (sav) hicret arkada- KAVRAMI anlattığına göre, bir adam, “Ey Allah’ın şı Hz. Ebubekir ile Sevr mağarasında Tevekkül kavramı ayetlerde çokça zik- redildiği gibi hadislerde de sıkça bu bahse değinilmiştir. Tevekkülün önemi, nasıl ve niçin tevekkül edilmelidir so- İSLAMİ İLİMLER 21

saklanırlarken müşriklerin kendilerini için elinden geleni zaten yapmıştı, on- çok kişinin cennete gireceği anlatıl- bulmasından endişelenen yol arkadaşı- lar kapıya dayandıklarında ise gerçek maktadır. (M524 Müslim, İman, 371) na söyledikleri de tevekkülün ve Allah’a ve hakkıyla edilen tevekkülün nasıl ol- sonsuz güvenin en güzel örneklerin- ması gerektiğini bize öğretmiştir. Onun Tevekkül; O’na güvenmek, işi O’na ha- dendir. Kafirler onların izini bulup ma- hicreti bizlere başlı başına bir tevekkül vale etmek ise günlük hayatımızda her ğaranın önüne gelip dayandıklarında örnekliği teşkil etmektedir. işimizde, dualarımızda bu inancı ve Hz. Ebu Bekir, “Onlardan birisi ayak- güveni dile getirmeliyiz. Ateşe atıldı- larının dibine bakacak olsa kesin bizi Bir başka hadisinde de Hz. Peygam- ğı zaman, Hz. İbrahim (as), duaların görür.” diyerek endişelenmişti. Bunun ber(sav) mütevekkillere şu müjdeyi en güzeliyle Rabbine tevekkül etmiş, üzerine Hz. Peygamber (sav), “Üçün- vermiştir: “Ümmetimden yetmiş bin “Hasbünallah ve ni’me’l-vekil” (Allah cüsü Allah olan iki kişiye sen ne ola- kişi hesaba çekilmeden cennete gire- bize yeter. O ne güzel vekildir!) demiş- cağını zannediyorsun?” diyerek onu cektir.” Orada bulunanlar, “Onlar kim ti. Aynı duayı Peygamber Efendimiz ve teselli etmiş ve Allah’ın kendilerini ko- ey Allah’ın Resulü!”dediklerinde Hz. ashabı da yapmıştı. Uhud Savaşı son- ruyacağına olan güvenini ve tevekkülü- Peygamber (sav), “Onlar (vücutlarını rasında bir kısım insanlar, müminlere, nü göstermiştir. Arkadaşını, “Üzülme! kızgın demirle) dağlamayanlar, üfü- “insanlar size karşı ordu toplamışlar, Çünkü Allah bizimle beraber.” söz- rükçülük yapmayanlar ve Rablerine onlardan korkun.”dediklerinde bu, on- leriyle teskin etmiştir. Peygamberimiz tevekkül edenlerdir.” diye buyurmuş- ların imanlarını arttırmış ve “Hasbü- gece vakti yola çıkarak ve Medine’den tur. Bu hadisteki yetmiş bin kişi ifade- nallah ve ni’me’l-vekil” (Allah bize ters istikamette olan Sevr mağarasına siyle, belirli bir sayı kastedilmemekte, yeter. O ne güzel vekildir!) demişlerdi. sığınarak müşriklere yakalanmamak aksine bu niteliklere sahip olan pek Allah Resulü’nün yatağa yatarken okunmasını tavsiye ettiği teslimiyet dolu dua ise şu şekildedir: “Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Azabından kor- kup, sevabını umup sırtımı sana da- yadım. Senden (azabından) korun- manın ve güvende olmanın tek yolu, ancak sana (rahmetine) sığınmaktır. İndirdiğin Kitabı’na ve gönderdiğin Nebi’ye inandım. Beni öldürürsen (bozulmamış) fıtrat üzere öldür. Bu kelimeleri son sözlerim eyle.” EL-VEKÎL Lugati Çerçeve; Vekîl, vav-kef-lâm harflerinden türe- tilmiştir. Vekele, “güvendi, dayandı, iti- mat etti, sığındı” anlamına gelir. Vekâ- let, “işini başka birine güvenmek ve ısmarlamak” demektir. Tevekkül, bir işte acziyet gösteren birinin o işi daha iyi yapan birine dayanıp onu kendisine vekil kılmasıdır. Vekîl olan, kendisine tevekkül edeni savunma konusunda tam ehliyet ve liyakat sahibi olandır. Avukat kelimesi yaygınlaşmadan önce Tükçe’de “avukat” yerine “vekil” kulla- nılırdı. Zira dava sahibi hakkını almak veya kendisine yönelik bir haksızlığı başından savmak için avukatı vekil kılmıştır. 22 KONAK

Allah el-Vekîl’dir. Bunun tam açılımı nan ayetlerin bir kısmını (duyurmayı) içerisinde 10. yıl, Medeni yıllar içerisin- şudur; sonsuz güven veren tek koru- terk edeceksin ve bu yüzden ruhun de 5. yıl dönüm noktalarıdır. Allah’ın yucu otorite. O özünde el-Mu’min’dir. daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir güven veren tek koruyucu otorite ol- Mutlak güven verir ve güvenilmeyi is- uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir.” masının bu dönüm noktalarında ha- ter. Güven verdiği için kulun da kendi- (Hud-12) tırlatılması hayli manidardır. sine güvenmesini ister. Yani, kulunun “Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. vekîli olmak ister. Kulu tevekkül edip Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a Vekîl sıfatı Kuran’ın nüzûl sürecinde O’na vekalet verdiğinde, o fiilen kulu- güvenip dayan, vekîl ve destek olarak ilk kez Müzzemmil suresinin 9. ayetin- nun “koruyucu otoritesi” olur. Allah yeter.” (Azhab-48) de geçer. Nüzûl sıralaması açısından Vekîl, aynı vezinden olan tüm sıfatlar Kuranî Çerçeve; sıfatlar içerisinde 7. sırada yer alır. gibi zattan çok fiile dönük bir sıfattır. Vekîl Kuran’da hem Allah için hem Üstelik hem fail, hem de mef ’ûl anla- de insan için kullanılır. Allah’tan baş- İlginç olan nokta şudur; Vekîl ismi gel- mı vardır. Fail anlamıyla “vekîl olan”, kaları için kullanımı iki başlık altında diği hiçbir yerde bir başka ilâhi isim ve mef ’ul anlamıyla “vekîl kılınan” de- toplanabilir. sıfatla birleşmemiştir. Bu isim geldiği mektir. Sonsuz güven veren tek koru- ”Bekçi, koruyucu, gözetici, şahit” an- her yerde müstakil gelmiştir. Bunun yucu otorite olan el-Vekîl’in koruyup lamlarına gelen kullanım. Bu anlam- sebebi Vekîl isminin kendisine manaca kollaması için O’nu vekil edinen kişi- lardaki kullanımların Esmâ-i Hüsnâ yakın olan Kefil, Hafîz, Kafî, Mü’min, nin tevekkül etmesi gerekir. ile ilgisi doğrudan değil dolaylıdır. Rab, Şehîd gibi isimlerin manasını Bazı alimler el-Vekîl ile yine Esmâ-i Mesela Hz. Musa ile Hz. Şuayb kıssa- içinde barındıran cami bir isim olma- Hüsnâ’dan olan el-Kefîl sıfatını eş an- sında Hz. Musa’nın “Allah söyledikle- sındandır. lamlı saymışlardır. Bu iki sıfat Kuran’da rimize vekil olsun.” cümlesi “Allah bu farklı formlarla yer aldığı için iki ayrı söylediklerimize şahit olsun.” mana- “Yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve sıfattır. Fakat her iki sıfatın da iki har- sındadır. Peygamber’in çağrısına uyanlar (özel- fi müşterektir: kaf ve lâm. Bu ise tıpkı Vekîl sıfatının insandan olumsuzla- likle) bunların içlerinden iyilik yapanlar sad ve mim harfleri müşterek olan sa- mak için kullanımı. Bu maddeye giren ve takva sahibi olanlar için pek büyük med, samt, savm kelimeleri arasındaki kullanımlar doğrudan ilişkilidir. Birin- bir mükâfat vardır. Bir kısım insanlar, ortak anlamda olduğu gibi her iki sıfatı ci maddenin dışındaki tüm kullanım- müminlere: “Düşmanlarınız olan in- ortak bir manada buluşturmaktadır. O lar bu türdendir. Bu türe giren kulla- sanlar, size karşı asker topladılar; aman mana da vekâlet ve kefaretin birleştiği nımların hepsinde de, insanın Vekîl sakının onlardan!” dediklerinde bu, ‘niyabet’tir. olmadığı ve olamayacağı sadedinde onların imanlarını bir kat daha arttırdı Nazâri Çerçeve; gelir. ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekîl- Vekîl sıfatının Kuran’daki kullanımın- Vekîl sıfatı 14 ayette doğrudan Allah dir!” dediler.” (Al-i İmran-172,173) dan şu tespit çıkar: Bu sıfat doğrudan için gelir. Bunlardan 8’i Mekkî sûre- tevhîd ile alakalıdır. Bunun anlamı lerde 6’sı Medenî sûrelerdedir. İlk yılda Hasbunallah ve ni’me’l-vekil demek, açıktır: Allah Vekîl sıfatı ile sadece Müzemmil-9 olmak üzere tek yerde özünde şeytana galip gelmektir. Şey- eşsiz ve benzersiz değil, aynı zaman- kullanılır. 2. ve 10. yıllar arasında hiç tanın insan üzerinde hiçbir gücü yok- da tek ve biriciktir. Zira Kuran’a göre Allah için kullanılmaz. 10. yılda kulla- tur fakat şeytan insanın zaaflarını yine Vekîl sadece Allah’tır. nım sıklığı artar ve tam 5 kez gelir. 11. kendisine karşı kullanır. Bu zaaflardan “De ki: Ey insanlar! Size Rabb’iniz- yılda 2 kez gelir. Hicri 3. yıla kadar kul- biri de korkudur. Bu ayetlerin indiği den Hak (Kur’an) gelmiştir. Artık kim lanılmayıp Hicri 5. yılda bir kez daha ortamda müminlere karşı korkuyu doğru yola gelirse, ancak kendisi için zirve yaparak 5 kez gelir. Mekki yıllar kullanmıştır. Yukarıdaki ayetin deva- gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak mında: kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ “İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını etmekle memurum).” (Yunus-108) korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş “Belki de sen (müşriklerin:) “Ona kimseler iseniz onlardan korkmayın, (gökten) bir hazine indirilseydi veya benden korkun.” (Al-i İmran-175) onunla beraber bir melek gelseydi!” demelerinden ötürü sana vahyolu- İnsan “Allah bana yeter” dediği an her şey değişir. Bu, kendi kendine yetmediğinin itirafıdır. Bu kulluğun itirafıdır. İSLAMİ İLİMLER 23

Allah Rasûlü “hasbunallah ve bölük koca bir dağ gibi oldu. Öteki- Saadet-i dareynin adresinde  ilk basa- ni’me’l-vekil” demekle, korkuya teslim lerini de oraya yaklaştırdık Musa ve mak imandır. İman tevhid ile müm- olmayıp korkuyu teslim alma diraye- beraberinde bulunanların hepsini kur- kündür. Tevhid ise teslimiyeti gerek- tini gösterdi. Allah’ı vekil edinmek, tardık. Sonra ötekilerini suda boğduk.” tirir. Teslim olana Müslüman denir ve her türlü korku ve kaygıdan emin ol- (Şuarâ-60,66) tevhid Müslüman’ın inancıdır. maktı. İnsan “Allah bana yeter” dediği Bu kavramlar öyle iç içedir ki aslında, an her şey değişir. Bu, kendi kendine Hz. Musa Firavun’un zulmüne karşı emeğini sarfettikten sonra bir kimse- yetmediğinin itirafıdır. Bu kulluğun el-Vekîl olan Rabb’ine tam bir teslimi- nin kendini Allah’a teslim etmesi ma- itirafıdır. Bu, Allah’a bağlanmaktır. Bu, yet göstererek, yalnız ona güvenmiştir. nasına gelen tevekkül kavramını izah Allah’ı yardımca çağırmaktır. Tıpkı Hz. İbrahim’in Nemrut’un ate- ederken tevhid, teslimiyet, sabır, dua “Derken (Firavun ve adamları) gün şine atılırken göstermiş olduğu tesli- ve emek kavramlarına kısaca değin- doğumunda onların ardına düştüler. miyet gibi. Allah bize yeter o ne güzel mek gerekir. İki topluluk birbirini görünce, Mu- Vekîl’dir. sa’nın adamları: İşte yakalandık! dedi- TEVHİD ler. Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz TEVEKKÜL İLE İLGİLİ Arapça “vahhade” fiilinden türeyen benimledir, bana yol gösterecektir. Bu- KAVRAMLAR tevhid; sözlükte ‘birlemek, tek kılmak’ nun üzerine Musa’ya: Asan ile denize anlamına gelir. Terim olarak ise; Al- vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) “İman tevhidi, tevhid teslimiyeti, tes- lah’u Teala’yı (zatında, rububiyetinde, derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her limiyet tevekkülü, tevekkül saadet-i uluhiyetinde, isim, sıfat ve fiillerinde dareyni (iki cihan saadeti) iktiza tek kabul ederek) ibadetle birlemeyi eder.” demiştir Bediüzzaman. ifade eder. Kuvvetli bir iman akabinde sebepler perdesinin şeffaflaşması ve Allah’ın isim ve sıfatlarıyla buluşmak- tır. Yani yaşamımızda karşımıza çıkan maddi-manevi her şeyde Allah’ı gö- rebilmek ve sebeplere takılmayıp her şeyde Allah’ı müşahede edebilmektir. Ayrıca tevhid, içerisinde şu güzel ma- naları da ihtiva eder: Tevhid; Allah’u Teâlâ’nın isim ve sıfat- ları konusunda şirki reddetmektir. Tevhid; Allah’u Teâlâ’nın hak ilah ol- duğunu kabul edip, insanların kafala- rındaki ve yaşantılarındaki tüm batıl ilahları red etmektir. Tevhid; “la ilahe” ile red ettiren, “illal- lah” ile de kabul ettiren inanç sistemi- dir. Tevhid; inancı, ameli ve ahlakı ihtiva eden ilahi çağrıdır. Tevhid; insanları muvahhidler ve kâ- firler olarak iki kısma ayıran bir rab- bani ayırıcıdır. Tevhid, Müslüman’ın (teslim olanın) inancıdır. Ya da diğer bir ifade ile an- cak tevhid inancının sahipleri Müslü- man’dırlar. 24 KONAK

TESLİMİYET kalkamayacağı musibetler ile zor eda sı, bir yarar elde etmesi için zihinsel ve Teslîmiyet; se-le-me kökünden gelir. edeceği mükellefiyetler karşısındaki bedensel olarak çaba sarf etmesi, gay- Teslimiyet; teslim olmak, boyun eğ- hâlini Allah’a arz etmesi, O’ndan yar- ret göstermesidir. mek ve başa gelen hadiseleri, Allah’ın dım istemesi ve günahlardan korkup kaderden bize ayırdığını (bu bir bela O’na sığınması olarak tanımlanabilecek İslam dini, insanın her alanda çaba ve musibet olsa bile) gönül rızasıyla olan şekvâ, yani şikâyeti Allah’a sunma göstermesini istemiştir. Yüce Allah bir kabul etmektir. Teslimiyet aklı iptal hâli ise kazaya rıza gösterme hâline ay- ayetinde çalışmanın gereğini şöyle vur- etmek değil, aklını, seni aşan konu- kırı bir hâl değildir. Böyle bir tavır in- gulamıştır: “Gerçekten insan için ken- ları senden daha iyi bilenin rehberli- sanın niyetine göre bazen tevekkül ve di çalışmasının karşılığından başka bir ğine güvenerek kullanmak demektir. teslimiyet bile sayılabilmektedir. Sabır, şey yoktur.” Bir başka ayette ise herke- Geminin kaptanına, uçağın pilotuna, musibetle karşılaşılan ilk andan itiba- sin kazancının karşılığını alacağı şöyle ameliyatı yapan cerraha, tavsiyesini ren söz konusudur. Aynı zamanda sa- dile getirilir: “Allah, gökleri ve yeri yer- istediğimiz bilgenin tecrübesine gü- bır, haramlardan uzak kalmada ve dini li yerince yaratmıştır. Böylece herkes vendiğimiz gibi kainatın sahibi, bü- emirlere uymada da gereklidir. kazancına göre karşılık görür. Onlara tün noksanlardan münezzeh olan, tek haksızlık edilmez.” Allah’ın insanlara olan, bir olan, El-Vekil olana güven- DUA örnek olarak gönderdiği peygamberler, mek, teslim olmaktır. emekleriyle geçimlerini sağlamışlar ve Sözlükte; “çağırmak, seslenmek, davet çalışmanın karşılıksız kalmayacağı bi- Teslimiyet insanı dosdoğru olma- etmek, istemek ve yardım talep etmek” linciyle hareket etmişlerdir. Hz. Adem ya götüren sağlam bir güçtür. İnsan anlamlarına gelir. Dua kavramı; “say- çiftçilik, Hz. Musa çobanlık, Hz. İdris bir kez teslim oldu mu başta şeytan gı” ve “Allah’ı anma” (ta’zîm ve zikir) ile terzilik, Hz. Davut demircilik ve Hz. olmak üzere bütün çeldiriciler birer “çağrı” ve “istekte bulunma” (nidâ ve is- Muhammed ise ticaret yapmıştır. Hiç birer güçlerini yitirir, zayıflar ve tesir tiâne) anlamlarını birlikte içerir. kimse çalışmadan, emek vermeden edemez hale gelirler. İmanla teslimi- istediğine ulaşamaz. Önce çaba sarf yet birbirini tamamlayan kavramlar- Dua; sınırlı, sonlu ve aciz olan insanın eder emek gösterir sonra işin sonucu- dır. İman edene mümin, teslim olana bütün benliğiyle sınırsız, sonsuz ve kud- nu Allah’tan bekler. Allah’a teslim olur, Müslüman denir. Teslimiyeti olmayan ret sahibi olan yüce Allah’a yönelip O’n- tevekkül ise orada başlar. mümin tam mümin olamayacağı gibi, dan istek ve dilekte bulunması, O’nunla imanı olmayanın da zaten teslimiyeti arasında bir köprü ve diyalog kurması- BİR MÜTEVEKKİL - HZ. YAKUB söz konusu değildir. dır. Dua eden insan; bütün zayıflığı, Kuran’daki peygamber kıssalarını dü- acizliği ve ihtiyaçları içinde, Yüce Al- şündüğümüzde, yaşamının bizimle SABIR lah’ın sonsuz kudretinin ve yüceliğinin, paylaşılan kısmı tamamen “tevekkül” “Sa-be-ra” kökünden mastar olan sabır isteklerini ancak O’nun lütfu ve yardı- kavramıyla bağdaşan Kuranî şahsiyet kelimesi sözlükte, “hapsetmek, tutmak, mıyla elde edebileceğinin bilincinde- olarak Yakub Peygamber’i görüyoruz. birini bir şeyden alıkoymak, dayanmak, dir. Bu bilinçle yapılan dua; insanın kefil olmak, cüret ve şecaat” anlamları- Yaratan’ına olan inancının, güveninin Hz. Yakub’un yaşamı oğlu Hz. Yu- na gelmektedir. Bunun yanında gelecek ve O’na teslim oluşunun bir göstergesi- suf ’un hikayesi içinde 4 sahnede Yusuf olan bir şey için acele ve telaş etmeyip dir. İşte bundan dolayı Peygamberimiz Suresi içinde karşımıza geliyor. Bu 4 beklemek, sükûnet, sebat, metanet, (s.a.s.); “Allah’a duadan daha değerli bir sahnede de olaylarla bağlantı kurabi- kendine hâkim olma, kendini tutma, şey yoktur.” buyurmuştur. leceğimiz en güçlü kavramlardan biri başa gelen acıya karşı telaş ve üzüntü tevekkül oluyor. göstermeyip dayanma, yakınmamaktır Tevekkül; O’na güvenmek, işi O’na ha- sabır. İtidali muhafaza etmek, taham- vale etmek ise günlük hayatımızda her Sırayla bu 4 sahne üzerinden Hz. Ya- mül, ağrı ve acıya dişini sıkmak, edebi işimizde, dualarımızda bu inancı ve gü- kub ‘un kıssası içinde “tevekkül” kav- bozmamak, sıkıntı ve belalara sızlan- veni dile getirmeliyiz. Ateşe atıldığı za- ramını inceleyelim. mayı terk etmek, dili şikâyetten uzuv- man, Hz. İbrahim (as), duaların en gü- ları yanlış hareketlerden korumaktır. zeliyle Rabbine tevekkül etmiş, “Has- İlk sahne, gördüğü rüya üzerine Hz. Kader ve kazaya teslimiyettir. bünallah ve ni’me’l-vekil” (Allah bize Yusuf ve babası Hz. Yakub arasında yeter. O ne güzel vekildir!) demişti. geçen konuşmayı anlatıyor; Kul, karşılaştığı sıkıntı ve belaların ver- diği üzüntüyü sadece Allah’a arz eder ve EMEK *Hani Yusuf babasına “Babacığım; O’nun yardımını ister. İnsanın altından ben rüyamda on bir yıldızın, güneşin Emek; bir işin yapılması için harcanan ve ayın önümde secde ettiklerini gör- beden ve kafa gücüdür. Diğer bir ifa- düm” dedi. deyle emek; insanın bir amaca ulaşma- İSLAMİ İLİMLER 25

Babası ona dedi ki; “Yavrum bu rü- oğlu için yapabileceği tek şey Allah’a leriyle beraber göndermek istemiyor. yanı kardeşlerine anlatma; sonra sana güvenmek ve sabretmekti. Bir yanda Ancak içinde bulundukları durum tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın kaybolan oğlu Yusuf diğer yanda ne- gereği buna mecbur kalıyor. Bu du- açık bir düşmanıdır. Tıpkı rüyanda fislerinin kendilerini yanlış bir işe sü- rumda da yine Yakub Peygamber’in gördüğün gibi Rabb’in seni peygamber rüklediği diğer oğulları karşısında, bu aldığı tedbirleri görüyoruz; ilk olarak olarak seçecek, sana olayları (ya da rü- zor durumda, Allah’ın Peygamberinin önceki Yusuf olayını oğullarına hatır- yaları) yorumlamaya ilişkin bazı bilgi- gösterdiği güçlü tevekkül örneğini gö- latıyor ve daha sonra Allah huzurunda ler öğretecek ve daha önce ataların İb- rüyoruz. oğullarından kardeşlerini koruyacak- rahim ile İshak’a yönelik nimetini nasıl Üçüncü sahne; larına dair söz istiyor, daha sonra bu tamama erdirdi ise, sana ve Yakub’un *Yusuf ’un kardeşleri babalarının ya- söze Allah’ı şahit tutuyor. Tedbirin bu soyuna yönelik nimetini de tamama nına dönünce dediler ki; “Ey babamız, kısmı Hz. Yakub ve oğulları arasında- erdirecektir. Hiç kuşkusuz Rabb’in her erzak almamız yasaklandı, kardeşimizi ki hukuka dair ve küçük kardeşlerine şeyi bilir ve her işi yerinde yapar.” (Yu- bizimle birlikte gönder ki, erzak alabi- ağabeylerinden gelecek bir güvensizli- suf:4-6) lelim, biz onu kesinlikle koruruz. “ ği önlemek için. Daha sonra çevreden Yakub Peygamber oğullarını tanıyor Babaları Yakub dedi ki; “Daha önce gelebilecek zararları önlemek adına ve Yusuf ’un gördüğü rüya üzerine ona kardeşi konusunda size duyduğum gü- oğullarından birkaç tedbir almalarını zarar vermelerinden endişe ediyor bu venin aynısını şimdi de onun hakkın- istiyor; yüzden Yusuf ’tan rüyasını ağabeyleri- da mı size duyayım? En iyi koruyucu “Yavrularım, şehre aynı kapıdan gir- ne anlatmamasını istiyor. Tam da bu Allah’tır. O merhametlilerin merha- meyiniz, değişik kapılardan giriniz. noktada tevekkül kavramıyla karşıla- metlisidir. “ Gerçi ben Allah’ın size ilişkin hiçbir şıyoruz. Allah’ın Peygamberi elbetteki Zahire yüklerini açıp da ödemiş ol- ön kararını başınızdan savamam. Ege- Allah’ın bu noktada takdir ettiğinin dukları bedelin kendilerine geri veril- menlik sadece Allah’ın tekelindedir. gerçekleşeceğini biliyordu, ama o oğ- diğini gördüklerinde dediler ki; “Ey Ben yalnız O’na güveniyorum. Tüm lunu uyararak elinden geldiği ölçüde babamız, senden yanlış bir şey istemi- dayanak arayanlar da yalnız O’na gü- tedbir almış ve sonuç noktasında Al- yoruz. İşte ödemiş olduğumuz bedel venmelidirler. “ (Yusuf: 67) lah’a güvenmiş oldu. bize geri verilmiş. Ailemize erzak geti- Hz. Yakub elbette Allah’ın takdir etti- İkinci sahne; ririz, kardeşimizi koruruz, böylece bir ğinin gerçekleşeceğini biliyordu, an- *Akşam olunca ağlayarak babalarına deve yükü daha fazla zahiremiz olur. cak oğullarına tedbir almalarını söyle- geldiler. Dediler ki; “Ey babamız, Yu- Bunu sağlamak kolay bir iştir artık. “ di. İşte tam da burada, tedbir almak ve suf ’u eşyalarımızın yanında bırakarak Babaları “Hep birlikte ölüm çemberi- Allah’a güvenmek noktasında tevekkül yarış yapmaya gitmiştik, o sırada onu ne düşmeniz ihtimali dışında, onu ke- kavramına bakışımızı nasıl inşa etme- kurt kapıverdi; her ne kadar söyledi- sinlikle geri getireceğinize ilişkin bana miz gerektiğini anlamış oluyoruz. ğimiz doğru ise de, bize inanmaya- Allah adına sağlam bir güvence, bağla- Dördüncü sahne; caksın. “ Yusuf ’un yalandan kana bu- yıcı bir söz vermedikçe onu sizinle bir- *Hz. Yakub dedi ki; “Herhalde nefsini- lanmış gömleğini getirdiler. Babaları likte göndermem.” dedi. Oğullarının zin kışkırtması ile bir komplo düzen- Yakub dedi ki; “Anlaşılan nefsiniz sizi istediği güvenceyi vermeleri üzerine lediniz. Bana yaman bir sabır düşüyor. kötü bir işe sürükledi, bana düşen ya- dedi ki; “Bu söylediklerimize Allah ve- Belki de Allah bana tüm oğullarımı man bir sabırdır, anlattıklarınız karşı- kildir.” (Yusuf: 63-66) birlikte kavuşturacaktı. Hiç şüphesiz sında Allah’ın yardımına sığınıyorum. Bir önceki Yusuf ’un kaybolması ola- O, her şeyi bilir ve her yaptığı yerin- “ (Yusuf:16-18) yındaki güvensizlik üzerine Yakub dedir. “ Kardeşleri nefislerine yenik düştüler Peygamber, küçük kardeşlerini diğer- Hz. Yakub, yüzünü başka tarafa çevi- ve kıskançlıklarından dolayı Yusuf ’tan rerek; ‘Vah Yusuf ’um vah!’ diye inle- kurtulmak istediler, bunu kardeşlerini kuyuya atarak gerçekleştirdiler. Daha Ben hüznümü ve kederimi yalnız sonra da onu kurdun kaptığını söyle- Allah’a arz ederim ve Allah yerek babalarını kandırmaya çalıştılar. tarafından sizin bilmediğiniz Yakub Peygamber oğullarının kendine şeyleri bilirim. yalan söylediğini biliyordu. Ancak bu- lunduğu durumda ortadan kaybolan 26 KONAK

di. Gözleri hüzünden ağarmıştı, buna sizin bilmediklerinizi biliyorum. “ sabrını ve tevekkülünü en iyi özetleyen rağmen acısını içine gömüyor, belli “Ey oğullarım, gidiniz Hz. Yusuf ’u ve ayeti görüyoruz; etmiyordu. kardeşini arayınız, Allah’ın lütfundan Oğulları; “Vallahi, Yusuf Yusuf diye ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah’ın lüt- “Ben hüznümü ve kederimi yalnız diye ya yatağa düşeceksin, ya da helâk fundan, sadece kafirler ümitsiz olur. “ Allah’a arz ederim ve Allah tarafın- olacaksın” dediler. (Yusuf: 83-87) dan sizin bilmediğiniz şeyleri bili- Hz. Yakub, oğullarına dedi ki; “Ben Hz. Yakub bir kez daha oğullarıyla Yu- rim. “ acımı ve ızdırabımı yalnız Allah’a şi- suf ’un kayboluşunu hatırlatacak bir kayet ediyorum ve ben Allah hakkında olay yaşıyor. Bu sahnede Hz. Yakub’un KAYNAKÇA 7. Kuran’ı Kerim Diyanet İşleri Başkanlığı 13. Çağrıcı M, Uludağ H. İslam Ansiklo- Türkçe Meali; Diyanet İşleri Başkanlığı pedisi; “Tevekkül”; cilt:41, s1-2; 2012 1. Türk Dil Kurumu. Büyük Türkçe Söz- Yayınları lük; Türk Dil Kurumu Yayınları; An- 14. Aybakan B.   İslam Ansiklopedisi; kara 8. Yazır EH.  Hak Dini Kuran Dili; Azim “Vekâlet”; cilt:43; s1-6; 2013 Yayınları;İstanbul; 2007 2. Feyizli H.T. Feyz’ül Furkan; Server Ya- 15. Topaloğlu B. “Vekîl”;İslam Ansiklope- yınları; İstanbul; 2016 9. Yüksel N. Konularına Göre Kur’an-ı disi; cilt:43; s9-10; 2013 Kerim Fihristi; Bayrak Yayınları; İstan- 3. Kutub S. Fi Zilal’il Kuran; Dünya Ya- bul; (1991) 16. Deri M. Kur’anî Hayat Dergisi; “Kur’anî yıncılık; İstanbul; 1991 Terminolojide Tevekkül Kavramı”; sayı 10. Abdülbaki M.F. El-Mu’cemü’l-Müfeh- Mayıs-Haziran 2012 4. Karaman H, Çağrıcı M, Dönmez İ.K. res Li-Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim; Çağrı ve ark; Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tef- Yayınları; İstanbul; 1990 17. Hatip A. “Tevekkülün Hakikati, Fazile- sir; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları; ti ve İnsan Sa’yi (Çabası) İle Bağdaşabi- Ankara; 2007 11. Esed M. Kur’an Mesajı Meal-Tefsir; lirliği Problemi” ; Din Eğitimi Araştır- İşaret Yayınları; İstanbul; 2002 maları Dergisi; sayı: 17; s 41-58; 2006 5. İslamoğlu M . Kuran’a Göre Esma-i Hüsna; Düşün Yayınları; İstanbul; 2011 12. Karaman F.   ; Fırat Üniversitesi İlahi- 18. Kuran’dan Hayata Derneği;  El-Vekîl yat Fakültesi Dergisi; “Tevekkül İnancı 6. Diyanet İşleri Başkanlığı. Hadislerle Üzerine Bir Araştırma”;   sayı: 1, s 67- İslam 1; “Hadislerin Hadislerle Yoru- 92; 1996 mu”;Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınla- rı; Ankara İSLAMİ İLİMLER 27



İSLAM ŞEHİRLERİ Araştırmaları Koordinatörlüğü Şehirlerin İslam Medeniyeti’nin simgesi olduğuna, bu yüzden şehirlerin ve ruhunun bizlere emanet ol- duğuna inanmakta olup, emanetleri korumanın en iyi yolunun onları tanımak ve tanıtmak olduğunu dü- şünmektedir. Bu bağlamda her ay İslam dünyasında- ki kadim şehirlerden biri üzerine yapılan okumalar ile, günümüze miras kalan yazılı ve mimari eserler göz önüne alınarak incelemeler yapılmaktadır. Ko- ordinatörlüğümüz İslami düşünceyi, somut simgele- rinden biri olan şehir ile kavramaya çalışmaktadır. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Şehir Tarihi • Şehrengiz Edebiyat Gözüyle Şehir • Kadim İlim Okulları ve Alimler • İslam Şehir Estetiği • Seyahatname Okumaları • Sağlıklı Şehir • Şifahaneler ve Tıp Okulları 2. Seminer Bağdat Kudüs San’a Semerkant-Buhara Konya Şam Kurtuba Üsküp Bursa Tunus İsfahan Medine Kahire Amasya 3. Gezi • Konya • Bursa • Amasya

Medine-i Münevvere İSLAM ŞEHİR ESTETİĞİ İSLAM MİMARİSİ ÖZELLİKLERİ VE ESERLERİ ÇALIŞMA GRUBU İslam mimarisi, İslam dinini benimsemiş halkların oluşturdu- ğu mimari yapıtların tümünü kapsar. Dinin yayılmasının ge- 1 Aysel Bozkurt çirdiği aşamalar ve bunun güzel sanatlara yansıması bakımın- 2 Betül Benek * dan İslam mimarlığı tarihsel olarak üç aşamada incelenebilir. 3 Beyza Sena Bağcı 4 Ebru Bürkük İLK DÖNEM İSLAM MİMARLIĞI 5 Hatice Duzlu İslam’ın öğretilerine bağlı olarak oluşturulmaya çalışılan yeni 6 Kübra Nur Altıntaş kültürün eserlerini gördüğümüz dönemdir. Müslümanların 7 Leyla Dönder kendinden önce geleni yıkmaması ve üzerine inşa etmeyi be- 8 Zeynep Balık nimsemesi bu dönemi anlamayı zorlaştırmaktadır. Emeviler döneminde Şam, Abbasilerin ilk zamanlarında 1 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Bağdat, yoğun Müslüman nüfusuyla İslam kültürün gelişme 2 Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi merkezleri olmuştur. Emevi halifesi Velid dönemi ilk dönem 3 Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İslam mimarisinde ön plana çıkan dönemdir (706-715) 4 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Bu dönemde gelişen yapılar: Cami ve mescidler, ribatlar, tür- 5 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi beler, medreseler ve saraylardır. 6 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Cami, İslam mimarlığının en önemli ve en özgün yapı tip- 7 Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi lerinden biridir. İlk yıllarda Müslümanların ele geçirdiği her 8 Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve merkezde yeni mescitlerin yapılması en önemli gelişmedir. Hastalıkları Bölümü Ribat; İslam imparatorluğunun sınır savaşlarına katılan asker- lerinin konakladığı kale benzeri yapılardır. İslam İmparator- * İletişim: [email protected] luğunun 8. yüzyıldan başlamak üzere sınırların korunmasını murabitun denilen inanç savaşçılarına bırakmıştır. 30 KONAK

ORTA DÖNEM İSLAM MİMARLIĞI Büyük Selçuklulara gelindiğinde mih- Cami mimarisinin en parlak devri Os- İslam sanatının orta dönemi 11.yüz- raplar alçılarla süslenmiş, dört eyvanlı manlı döneminde olup çeşitli üslupla- yılın ilk yıllarında başlar, merkezî dev- camiler ve tuğladan eyvanların üze- rın uygulandığı görülmüştür: letin yerini çok sayıdaki hanedanlara rinde sathi kemerler ortaya çıkmıştır. 1.Bursa Üslubu (1335-1501): Selçuk- bıraktığı 1500’lere değin uzanır. Bu Atabeğlerden Zengiler zamanında ise lu´nun devamı niteliğindedir. Ters T dönemde Türk ve Moğol yayılmasıyla camilerde mermer kaplama ve moza- Planı uygulanmış, çini kaplamalar kul- gelen yeni halklar ve kurumlar İslam ikler dikkat çekmektedir. Memlüklü- lanılmıştır. dünyasına katılmıştır. Bu dönemde po- lerde Türk-Arap üslubunun sentezi ile 2.Klasik Üslup (1501-1703): Kubbeler litik bakımdan olduğu kadar, dinsel ve ortaya konulan camiiler görülmektey- kasnak üzerine oturtulmuş, karnaslı ve kültürel açıdan da karışıklık görülmek- ken Safevilerde göz alıcı taç kapılar, çi- baklavalı sütunlar kullanılmıştır. Mer- tedir. Şii ayrılığı, tasavvuf düşüncesinin niler, yazı firuzenleri dikkat çekmekte- kez kubbenin yanında yarım kubbeler- ortaya çıkması yine bu döneme tekabül dir. Hindistan´da kurulan Türk-İslam le de mekânın genişliği sağlanmıştır eder. Bu süreçteki büyük çeşitlilik şaşır- devletlerindeki camilerde yan yana üç 3.Lale Üslup (1703-1730): Klasik üslu- tıcı bir sanatsal gelişimin de hazırlayıcı kubbenin örttüğü enine genişleyen bir bun ağırbaşlı ve sert çizgileri yerine çiçek unsuru olmuştur. Fatımiler, Memlük- mekânda, dantela gibi örülmüş mer- ve nebat kıvrımları hâkim olmuştur. ler, İlhanlılar ve Timurlular eserleri ön mer işçiliği ve Hind saray mimarisinin 4.Barok Üslubu (1730-1808): Av- planda bahsedilecek gruplardır. unsurları dikkat çekmektedir. rupa´nın taklid edilmeye başlandığı Anadolu Selçukluları’nda ise cami mi- dönemdir. Mimari klasik üslubundan SON DÖNEM İSLAM MİMARLIĞI marisi üç devir geçirmiştir: tamamen ayrılmış, sütunlar incelmiş, Politik ve düşünsel bir bağımsızlık or- 1. Ağaç ve taştan sütunlu ve düz başlıklarda karnas yerine barokun kıv- tamında oluşturulan son dönem İslam rımlı yaprakları, duvarlarda çini yerine mimarlığının örnekleri Osmanlılarda, damlı camiler freskler yer almıştır. Safevilerde ve Hint-Türk İmparator- 2. Tonoz ve kubbelerle örtülü camiler 5.Ampir Üslubu (1808-1875): Fran- luğu’nda ortaya konmuştur. Kültürel sa´da Napoleon devrinde ortaya çıkan açıdan birbirine benzemeyen bu üç (Küçük de olsa üstü açık avlular da bir üslubun taklididir. Bu üslubun ka- imparatorluk, ortak bir geçmişe, atala- bulunmaktadır.) rakteri: gömme düz yarım sütunlar,- rıyla ve buna bağlı sanatsal biçimlerle 3. Üstü tamamen örtülü camiler daire kavsi pencereler ve palmetlerle ilgili ortak bir bilince sahiptir. Anadolu Beylikleri döneminde Sel- süslü başlıklardır. çuklu´dan Osmanlı´ya geçiş dönemi 6.Yeni Klasik Üslub (1875-1923): Ba- CAMİİ MİMARİSİ yaşanmıştır. Tek kubbeli camilerin rok ve Ampir usüllerine karşı mimari- İslam dünyasında inşa edilen ilk cami ör- ortaya çıkışı, camilerin önüne son ce- yi millileştirmek için ortaya çıkmıştır. neği: Medine´deki Mescid-i Nebevi’dir. maat yerinin eklenmesi ve cephenin İlk safta namaz kılmanın daha önemli mermer levhalarla kaplanması devrin olmasına binaen dikdörtgen plana sahip özelliklerindendir. bu cami diğer camilere de yön vermiş- tir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devrinde fethedilen yerlerde de ordugah camileri inşa edilmiştir. Kerpiç duvarlarla çevri- li bu camilerin güneyi örtülüp gölgelik yapılmıştır. Bugün bildiğimiz anlamda minare bulunmayan ilk camilerde, mü- ezzin ezanı çardağa çıkıp okumuştur. Emeviler devrinde eski camiler yenile- nip büyük camilerin yapımına başlan- mıştır. Abbasiler devrinde tuğla kulla- nılmış, cami dışında ‘malviye’ denilen minare bu devirde ortaya çıkmıştır. Bu dönemin temsili camileri: Samarra Ulu Camii,Ebu Dulef Camii’leridir. İSLAM ŞEHİRLERİ 31

Son dönemden itibaren caminin ana ka kavmi buraya yerleşmiş ve burada cak evlerin yerlerinin tespiti için kent unsurları mihrab ve minber, müezzin hâkimiyet kurmuştur. Arap ve Yahudi mahallelerinin hudutlarının tasarımı, mahfili, vaaz kürsüsü, hünkâr mahfili, kavimler ile ilgili birçok rivayete göre tespiti ve planlanması yapılmıştır. Bu son cemaat yeri, minare ve şadırvan Babil ya da Roma baskınından kaçan aşamada Hz. Peygamber (sav), birçok olarak belirtilebilir. Benî Kurayza, Benî Kaynukâ ve Benî konutun yerini tespit etmiş, kent plan- Nadîr Yahudileri Medine’yi yurt edin- laması ve bazı evlerin inşasında işin MEDİNE’NİN KURULUŞU VE mişlerdir. içerisinde olmuştur. Hz. Peygamber TARİHİ Müslümanların hicret ettiği dönem- (sav) hicret etmeden önce Yesrib’de Medine kelimesi Arapçada ‘yerleş- de (ms. 620) Medine’deki yerleşim yollar mevcuttu. Ancak, Medîne’nin mek, şehir kurmak, kale inşası yapılan düzeninin Kabile öbekleri şeklinde şehir planından bahseden kaynaklar yüksek yer’ gibi anlamlara gelmekte- olduğu bilinmektedir. Kültürel bir incelendiğinde, yolların çoğuna Hz. dir. Farabi, Medine kelimesini belli homojenliğin, ortak bir inanç sistemi Peygamber(sav) devrinde isim veril- bir gaye ile bir şehirde toplanmış olan veya merkezi bir otoritenin olmaması diği görülür. Hz.Peygamber devrinde, kimselerin meydana getirdiği topluluk sebebiyle sosyal hayata tamamen ka- yol ve caddeler, Mescid-i Nebevî’nin (şehir) olarak tanımlamaktadır. Mede- bile gelenekleri hâkimdi. Her kabile kapıları esas alınarak düzenlenmiştir. niyet sözcüğü de Medine kelimesin- (Arap ve Yahudi) kendine ait bir ma- Mescid’in kapılarından başlayan bu den türetilmiştir. hallede otururdu ve kendilerine ait ta- yollar, mescidin çevresinde meskun İslamiyet zuhur ettikten sonra İslam rım arazileri mevcuttu. Bu yaşam şekli Muhacir ve Ensar’ın evlerine açılacak şehirleri anlayışı da oluşmaya başla- nedeniyle teşkilatlı bir alt yapı mevcut şekilde planlanmıştır. Hz.Muham- mıştır. İslam ülkelerinin en bariz vasfı, değildi. Hz. Muhammed (s.a.v) teş- med’in yolların genişliklerinin 7 zira‘ şehirlerinin görünüşüdür ve bu İslam kilatlı bir sosyal alt yapının İslam’ın (~3.5m.)’dan az olmamasını uygun fıkhına dayalı bir yapılanmadır. Müs- tebliği açısından elzem olduğunun bulduğu rivayet edilmiştir. Bu şekilde lümanların ilk şehri ise Medine’dir. farkında olduğu için ilk icraatları bu inşa edilen Medine daha sonraki dö- Medine, Mekke’nin yaklaşık 440 km. yönde olmuştur. Bu nedenle teşkilat- nemlerde kurulan İslam şehirleri için kuzeyinde yer alır. İslam öncesi adıyla lanmanın ilk adımı olarak dini ve siya- büyük bir örnek teşkil etmektedir. Yesrib, verimli ve düz bir arazi üzeri- si bir merkez niteliğini taşımakta olan Medine, Hz. Muhammed’in vefatından ne kurulmuştur. Yesrib’in ilk sakin- Mescid-i Nebevi’nin inşaatına başlan- sonra, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. leri Hz. Nuh’un soyundan gelen ‘İbîl mıştır. Caminin tamamlanmasından Osman zamanlarında da devlet merke- (veya Ubeyl) olup daha sonra Amâli- sonra Mekkeli muhacirler için yapıla- zi olarak kalmıştır. Hz. Ali’nin halifeliği zamanında devlet merkezi Kûfe’ye ta- şınmış ve bu tarihten sonra Medine bir ilim merkezi hâline gelmiştir. 4 halife devrinden sonra Emeviler ve Abbasiler sırası ile Medine’yi hakimi- yeti altına almıştır. 974 (H. 364)’de Me- dine’nin etrafı Fatımi tehdidi sebebiyle surlarla çevrilmiştir. Bedevi saldırıları- nın artması sonrası Nûreddîn Mahmûd Zengî, 1162 (H. 557)’de şehrin daha büyük bir kısmını içine alan, kapı ve burçları bulunan ikinci ve daha muh- kem bir sur yaptırmıştır. Memlûklerin idaresi altında da bulunduğu sırada Medîne-i Münevvere, Hicaz emîri ta- rafından idare ediliyordu. Hicaz emîri Şerîf Ebü’l-Berekât, oğlu Ebû Num- me’yi göndererek Osmanlı pâdişâhı Yavuz Sultan Selim Hân’a bağlılığını bildirmesi sebebiyle 1517 (H. 923)’de Türk hâkimiyetine girmiştir. 1804 (H. 32 KONAK

1219)’de Vehhâbîlerin işgaline uğrayan 3 kapıdan girilmekte olup ortada üstü MESCID-I NEBEVI’NIN Medine,1812’de Tosun İbrahim Paşa açık bir avlu kuzey duvarı boyunca BÖLÜMLERI tarafından tekrar Osmanlı idaresine ge- kapalı bir kısımdan oluşmaktadır. Bu çirilmiştir. 1914-1918 (H. 1333-1337) kapalı mekan İslam mimarisindeki ilk HÜCRE-I SAADET seneleri arasında meydana gelen Birinci sahın örneklerindendir. Daha sonra Hz.Muhammed’in Hz.Aişe’nin oda- Cihan Harbi sonunda Suûdoğullarının güney yönde başka bir kapalı mekan sına defnedilmesinden sonra burası hakimiyetine girmiştir. inşa edilmiştir. Bu kapalı kısma suffe hücre-i saadet adıyla anılmaya başlan- denilmekte olup yoksul muhacirlerin mıştır. Hz.Ömer ve Hz.Osman Mes- MESCİD-İ NEBEVİ MİMARİ kalması için inşa edilmiştir. Avlunun cid-i Nebevi’yi genişletirken hücre-i ÖZELLİKLERİ ortasında bir kuyu, doğu ve güney ta- saadeti ve diğer odaları olduğu gibi Mescid-i Nebevi’nin inşa edildiği alan, rafında Hz.Muhammed ve eşlerine ait bırakmışlardır. Hücre-i saadetin dışın- Hicret sırasında Hz. Muhammed’in odalar bulunmaktaydı. daki diğer odalar Velid zamanındaki üzerinde bulunduğu devenin çöktüğü Kıble istikameti Kudüs’ten Mekke’ye genişletmede mescide dahil edilmiştir. yerdir. Yapımına 622 yılında başlanmış çevrilince Mescidi Nebevi’nin planı Mescid-i Nebevi ile ilgili bütün ona- 623 yılında tamamlanmıştır. da değişmiştir. Kuzey duvarı boyunca rım faaliyetlerinde Hücre-i Saadete İlk Plan ve Özellikleri yer alan kapalı kısım güneye alınarak, öncelik verilmiş, burası Hz. Peygam- Yapı ilk inşa edildiğinde tek sıra ker- güneyde yer alan suffe de kuzeye alın- ber›in minberinin bulunduğu yerle piçten, yaklaşık 1.60 m kadar yüksek- mıştır. Avlusunda bir kuyu bulunmak- bütünleşerek mescidin en önemli bö- likte çevre duvarı ile kuşatılmış üzeri tadır. Bu kuyu daha sonraki camilerde, lümü haline gelmiştir. açık 60 x70 zira (1022 metrekare) bir şadırvan, havuz ve çeşme geleneğini alana sahiptir. İlk yapı basit ve sade başlatmıştır. Mescidin harim kısmının MİNBER bir görünüme sahiptir. Kıble yönünün üzeri hurma dalları ile örtülmüştür. Bu Hz.Muhammedin Mescid-i Nebevi’ de Kudüs olduğu bu ilk dönemde yapıya çatı kısmı, camilerde, ahşap tavan gele- cemaate hitap ederken dayanması için doğu, batı ve güney yönde olmak üzere neğini başlatmıştır. hurma ağacından bir kütük konulmuş, Mescid-i Nebevi’nin Genişletilmesi Yüzyıl Dönem Sonuç 629 Hz.Muhammed Mescid-i Nebevi kare biçimini almıştır 6 kapı 7. yy 639 Hz.Ömer Toplam 110m2 Toplam 496 m2 707-710 Hz.Osman Toplam 2369m2 8. yy -Emevi dönemi -Halife Velid bin Abdülmelik 4 minare eklenmiştir zamanında Ömer bin Abdülaziz tarafından Orijinal şekli korunmuştur 9, 10, 11.yy 1180 yürütülmüş Orijinal şekli korunmuştur 12. yy 1257 -Abbasiler dönemi Avluda genişleme olmuştur -Halife Mehdi bin Mansur zamanında Genişletme olmamıştır 13. yy Zahire kubbesi yapılmıştır En-Nasır Lidinillah 14. yy 1305-1306 1256 yılı Ramazan ayındaki yangın sonrası Zahire kubbesi hariç her yer yenilenmiştir Zahir Baybars El-Bundukdari döneminde bitirilmiştir Orta alanının doğu ve batısındaki tavanlar Nasır Muhammed bin Kalavun yenilenmiştir Batı tarafında Hanefi mihrabı (Süleyman mihrabı) 1455 Şeyh Doğan yapılmıştır. Sütunları, duvarları ve minareleri de ihtive eden 15. yy 1474 Eşref Kayıdbay geniş kapsamlı bir onarım yapılmıştır 1481 Ana minareye yıldırım düşmesi sonrası Eşref Kayıdbay,Emir Sungur Cemali 120.000dinar(1.5 trilyon) harcanmıştır İSLAM ŞEHİRLERİ 33

cemaatin Hz. Peygamber’in yüzünü konulmasına kadar kullanılmıştır. Ka- Mescid-i Nebevi’ de Hz.Muhammed’in görememesi ve sesini işitememesi üze- yıtbay’ın minberi daha sonra Mescid-i mihrabından başka mihraplar da var- rine ılgın ağacından arkasında üç sü- Kuba’ya taşınarak yerine lll. Murad’ın dır. Hz. Osman, mescidde zemini yük- tunu bulunan üç basamaklı ilk minber yolladığı mermer minber konulmuştur. seltilerek çevresi kuşatılan ve maksure yapılmıştır. Bu ilk minber 1256 yılın- adı verilen bir yer yaptırmış ve burada daki bir yangında yanınca yerine Ye- MİHRAP namaz kılmayı adet edinmiştir. Ömer men Hükümdarı el-Melikü’l-Muzaf- Mescid-i Nebevi mihrabı bugün süsle- b. Abdülaziz, Mescid-i Nebevi’yi imar fer Şemseddin tarafından gönderilen me açısından verilebilecek en güzel ör- ederken bu maksurenin yerine niş minber konulmuştur. Memluk Sultanı neklerden biridir. Her ne kadar Mes- tarzında bir mihrap yaptırınca burası Berkuk’un 1395’de gönderdiği minberi cid-i Nebevi ilk inşa edildiğinde bir Hz. Osman’ın mihrabı olarak anılmaya 1417’de Memlük Sultanı Şeyh el-Mah- mihraba sahip değilse de  1483 yılında başlanmıştır. Maksurenin kuzeyinde mud değiştirmiştir. Bu minber 1481 Memlük Sultanı Kayıtbay’ın siyah-be- Hz. Peygamber’in gece namazı kıldığı yılındaki yangında hasar görerek kul- yaz ve renkli mermer malzeme kulla- yerdeki “mihrabü’t-teheccüd” olarak lanılamaz duruma gelince Medineliler nılarak, geometrik motifler, madalyon tanınan mihrap Kayıtbay ve Abdül- tuğla ve alçıdan yeni bir minber yap- ve şerit halinde celi sülüs yazılarla süs- mecid devirlerinde yenilenmiştir. tırmış, bu minber Kayıtbay tarafından lettiği mihrap bugünkü abidevi görü- Mushaf konulan ahşap dolabı dışında mermer minberin Mescid-i Nebevi’ye nümüne kavuşmuştur. bugün de mevcut olan bu mihrabın üzerinde altın süslemeler ve teheccüd ayetleri yazılıdır. Mescid-i Nebevi ‘de farklı mezhepler için ayrı ayrı mihrap- lar konulmuştur. Bunların en meşhu- ru Hanefi mihrabıdır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından beyaz ve siyah mermerden yaptırılarak tezyin edilen ve üslubu Kayıtbay mihrabına ben- zeyen bu mihrap Süleymaniye adıyla meşhur olmuştur. Memluk ve Osmanlı dönemlerindeki mihrapların kademeli girift kemerinde ve köşelerindeki mer- mer kaplamalarda ince bir işçilik göze çarpmakta, üzerlerinde kıbleyle ilgili ayetler yer almaktadır. MİNARE Memluk sanatının en önemli örnekle- rinden biri olan güneydoğu köşesin- deki minare bugün ayaktadır. Osmanlı döneminde mescidin kuzeydoğusun- daki minare yıkılarak, Kanuni Sultan Süleyman’a nisbetle Süleymaniye ola- rak adlandırılan üç şerefeli bir minare inşa edilmiştir. Abdülmecid dönemin- de kuzeybatıda Mecidiye, güneybatıda Babüsselam. Batıda ise Babürrahme diye anılan minareler yapılmıştır. Mes- cidin Reisiyye dışındaki minareleri tamamen Osmanlı tarzını yansıtmak- tadır. Mescid-i Nebevi’nin 1994’te ta- mamlanan son imarında minare sayısı 10’a çıkarılmıştır. Yeni eklenen altı mi- nare dörder şerefelidir. 34 KONAK

KAPILAR Hamidiye cami, Hz.Ömer Mescidi, Babüsselam Kapısı Hz.Ebubekir Mescidi, Gamame Mescid-i Nebevî’nin batısında yer al- Mescidi, ve Mescidi Nebevi’nin maktadır. İlk Suudi genişlemesi so- güney kısmı Osmanlı’daki hali ile nunda her ne kadar önceki kapı yı- günümüze ulaşan yapılardır. kılmasa da Mescidin genel formuna uydurmak amacıyla tamamen giydi- MEDİNEDEKİ DİĞER ba’nın duvarları yenilenmiş üstü düz rilmiştir. Kapının cepheden iki sütun MESCİTLERİN TANITIMI VE ahşap tavan yerine sütunlar üzerinde üzerine yuvarlak bir kemer ve kemer YAPILAN RESTORASYON kemerlere oturan ve basık yarım küre üzerinde iki adet silme ve en üstte bir ÇALIŞMALARI kubbelerden oluşan tavanla örtülmüş- tepelik görülmektedir. Bu tepeliğin tür. Planda arka kısımdaki çift sıra ortasında Abdülmecid’in tuğrası yer 1. KUBA MESCİDİ YAPIM VE sütunlu revak tek sıraya düşürülmüş almaktadır. RESTORASYON ÇALIŞMALARI böylece yapı İstanbul’daki selâtin ca- Yeri: Mescid-i Nebevi’nin güneyindedir. milerin revaklı düzenine benzetilme- Babür Rahme Kapısı ye çalışılmıştır. Abdülmecid de Kuba Hz. Muhammed’in Batı yönünde açtır- Tarihi: 1543 tarihli tamir belgesine mescidinde bazı çalışmalar yaptırmış- dığı bu kapı mescidin batı yönündeki rastlanmıştır. tır. Bugünkü Kuba mesciti tamamen o zamanki sınırıdır. Hz. Ömer’in evi- farklı bir yapıdır. nin de bu kapı ile Babüsselam arası bir Bugünkü Durumu: Günümüzde ta- yerde olduğu rivayet edilir. Dışarıdaki mamen yenilenmiş ve mimari özellik- 2.MESCİD-İ SEB’A kapı iki sütun üzerinde düz bir Lento leri büyük orada değiştirilmiştir. Yeri: Hendek Savaşı’nın yapıldığı böl- taşı ve onun üzerinde dikdörtgen bir gede yer alan yedi küçük mesciddir. alınlık, silmeler ve tepelik yer alır. Mimarı: 1699 tarihinde Süleyman Bey Tarihi: 1853-1854’te yeniden yaptırıl- Babül Cibril Kapısı, Babül Nisa kapısı, isimli bir mimardan bahsedilmektedir. mıştır. Babül Mevt Kapısı, Babül Baki Kapısı Bugünkü Durumu: Günümüzde bir da doğu cihetindedir. Bunlar, üzerin- Mescidin sol köşesinde Hz.Muham- kısmı ayaktadır. deki yazılar hariç adeta aynıdır. medin daima orada ibadet ettiği küçük Mimarı: Bilinmiyor yalnız Abdûlmecit bir mihrap olup ona Mihrab-ı Mekşif emriyle yeniden yapıldığı bilinmektedir. Süsleme Özellikleri denilmektedir. Kanûnî sultan Süley- Genel Bilgiler: Hicretin 5. yılında Yapılan ekleme ve onarımlarla tezyinat man 1543’de Kuba mescidinin tavan ve Müslümanlarla Mekke müşrikleri ara- açısından oldukça gelişen yapı günü- minaresini yıktırıp yeniden inşa ettir- sındaki Hendek savaşının yapıldığı müzde ihtişamıyla göz kamaştıracak ni- miş ve bu düzenleme 1699 yılına kadar bölgede birbirine yakın küçük küçük teliktedir. Tezyinat niteliğindeki ilk dü- devam etmiştir. yedi mescid bulunmaktadır. Bunla- zenlemeler Hz. Osman döneminde ek- ra Mescid-i Fetih de denilmektedir. lenen sütunlarla olmuştur. En kapsamlı 1699’da mescidin eskiyen duvar ve Hz.Muhammed Hendek savaşında bu düzenlemelerin yapıldığı Sultan Abdül- minareleri yenilenmiş, II. Mustafa da mescidlerin olduğu yerlerin dördün- mecid devrinde ise Mescid-i Nebevi’nin Mebrekün-nâka üzerine dört direkli de namaz kıldırmıştır. Mescid-i Fetih, zemini mermer malzeme ile kaplanmış, bir kubbe, mescidin dışına bir sebil ve Mescid-i Salman-ı Farisi, Mescid-i sütun başlıkları altınla süslenmiş, kıble abdest alma yerleri yaptırmış, su ihti- Ebubekir Es-Sıddık, Mescid-i Ömer b. duvarı ise Osmanlı çinileriyle kaplan- yacını karşılamak için derin kuyular Hattab, Mescid-i Ali b. Ebû talib, Mes- mıştır. Aynı zamanda Hattat Abdullah kazdırmıştır. II. Mustafa Döneminde cid-i Sa’d bin Muâz. Bu altı mescidin Zühdü tarafından mescidin bütün kub- Kuba mescidine Süleyman Bey adlı dışında yedinci mescidle ilgili olarak besi, kıble duvarları ve kapılarının üstü, bir Türk Mimarı bir kubbe yapmıştır. bu mescidlerin biraz güneyinde XX. birbirinden kıymetli hat sanatı örnek- Mescid 1985 yılında yenilenmek üzere yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen leriyle donatılmıştır.   Hücre-i Saadet tamamen yıkılmadan önce batı duva- Mescid-i Benî haramın bir bütünlük odası ise yine Osmanlı döneminde bir rındaki kapının cephesinde Osmanlı oluşturması ile yedi Mescidler ifade- takım değişiklikler geçirerek 4. Murat Tuğraları mescide işaret bulunan ayet- tarafından kubbesi yeşile boyatılmış le birlikte Sultan II. Mahmut’un tuğra- ayrıca hücrenin dış duvarlarını çinilerle sı da kitabenin altına yerleştirilmiştir. kaplatmıştır. II. Mahmut döneminde Mescid-i Ku- İSLAM ŞEHİRLERİ 35

sinin ortaya çıktığı savunulmaktadır. da Cuma namazını Avf ’un oğlu Beni- 6. EBUBEKİR SIDDÎK MESCİDİ Fetih Mescidi Osmanlı döneminde salim kabilesi meskenleri yakınlarında Yeri: Mescid-i Nebevi’nin 100 metre Sultan Abdülmecid tarafından yeni- idrâk etmiştir. Rânevnâ vadisi denilen kadar batısındadır. den yaptırılmıştır. Fetih Mescidinin bu yere daha sonra Cuma mescidi Tarihi: 1838 Güneyinde Selmân-ı Farisî Mescidi yapılmıştır. İlk Cuma namazı burada Bugünkü Durumu: Eski hali ile mev- halen mevcuttur. İsmini hendek sa- kılınmıştr. Cuma mescidi ilk kuruldu- cuttur. vaşından önce Hz. Muhammed’e Hen- ğundan itibaren Osmanlı dönemine Mimarı: Bilinmiyor. II. Mahmut dö- dek kazılması yönünde tavsiyede bulu- kadar, yarım adam boyunda taş duvar- neminde yaptırılmıştır. nan Selman-ı Farisi’den almıştır. Mes- larla çevrili açık bir ibadetgâh olarak Genel Bilgiler: Mescid-i Nebevî’nin cid-i Feth ve Selman-ı Farisi dışındaki kalmıştır. Plan itibarıyla dikdörtgen yaklaşık 100m. kadar Batısında bulun- mescidler yıktırılmıştır. bir mekân üzerine konulmuş tek kub- maktadır. Hz. Muhammed’in bu yer- beli bir mesciddir. de Bayram namazı kıldırdığı rivayet 3.MESCİD-İ KIBLETEYN 5. MESCİD-İ MUSALLA edilmektedir. Ömer bin Abdülaziz’in Yeri: Mescid-i Nebevi’nin kuzeybatı- Yeri: Menâha Meydanı denilen yerde Medine valisi olduğu dönemde (709) sındadır. bulunmaktadır. yapılmış ve Osmanlı padişahı II. Mah- Tarihi: 1543-1544 Tarih: II. Abdûlhamit döneminde bü- mut (1838) yeni baştan yaptırmıştır. Mimarı: Bilinmiyor. Kanuni döne- yük bir tamir görmüştür. Kapının üst kısmında II. Mahmut’un minde yeni baştan yaptırılmıştır. Bugünkü Durumu: Yapı halen mev- Tuğrası yer almaktadır. Genel Bilgiler: Mescid-i Nebevî’nin cuttur. kuzeybatısında yer alır. İlk adı içinde Mimarı: Bilinmiyor. 7. HZ. ÖMER MESCİDİ bulunduğu bölgedeki yaşayan kabile- Genel Bilgiler: Hz. Muhammed Me- Yeri: Mescid-i Nebevi’nin güneybatı- nin isimden dolayı Beni Selime’dir. Hz. dine’deki ilk bayram namazını bu- sındadır. Muhammed’in namaz kıldırdığı sıra- gün bu mescidin bulunduğu menaha Tarihi: II. Mahmut ve Abdulmecit dö- da nazil olan Bakara suresi 144. ayeti meydanında kıldırdı. Mescidin esas neminde yenilenmiştir. sonrasında yönünü Mescid-i Aksa’dan adı “Mescid-i Musallâ”dır. Hz. Mu- Bugünkü Durumu: Eski durumu ile Kâbe’ye çevirmesi üzerine “iki kıble- hammed namaz kılarken bir bulutun ayaktadır. li mescid” ismini almıştır. Ömer bin gölgelik etmesinden dolayı “Gamame Mimarı: Bilinmiyor. Abdülaziz, Memluk sultanı Kayıtbay (bulut) Mescidi” de denilmiştir. Mes- Genel Bilgiler: Mescid-i Nebevî’nin gü- döneminde kıbleteynin tavanını ve av- cid-i Nebevî’nin batısında yer alır. ney batısındadır. Bu yerde Hz. Muham- lusu yeniletmiştir. Kanuni Sultan Sü- Ömer ibn-i Abdülaziz Medine valisi med’in bayram namazı kıldığı düşünül- leyman döneminde neredeyse baştan iken Emevî halifesi Velîd İbn-i Abdül- mektedir. Daha sonra Hz. Ömer’e nispet yapılı denilecek restorasyon çalışma- melik tarafından H.91-93 yıllarında edilen bir yer olmuştur. H.850-M.1446 ları yapılmıştır. Kıbleteyn mescidinde inşa edilmiştir. Mescid-i Gamame’nin senesinde ilk kez Şemşüddin Muham- kalın kısa bir minare dikkati çekmek- Güney tarafındaki dış duvarı üzerinde med bin Ahmet es- Selavî tarafından ya- tedir. Alt kısmı kare biçiminde yükse- yer alan kapalı sivri kemerler içindeki pılmıştır. Daha sonra II. Mahmut ve Ab- len minare üste doğru çok köşeli bir pencere formu, Medine gar binasında- dülmecit dönemlerinde yenilenmiştir. şerefeye ulaşmaktadır. ki pencerelerle benzer yapıdadır. Mescid kare şeklinde inşa edilmiştir. 4. MESCİD-İ CUMA Mescidin kuzeyinde beş adet sivri ke- Gövdesinin uzunluğu 8m dir. Bazalt Yeri: Kuba yolu üzerinde Rânevnâ va- merli ve üzeri beş tane kubbe ile örtülü taşları ile inşa edilmiştir. Kubbe yük- disinde yer alır. son cemaat yeri yer almaktadır. Top- sekliği 12 m. dir. Minare ana kütlenin Tarihi: II. Mahmut döneminde yeni lam 11 kubbe bulunmaktadır. Güney dışında avlunun güneybatı köşesinde baştan yaptırılmıştır. kısmında yer alan kubbenin kasnak yer alır. Kaide kısmı dikdörtgen priz- Mimarı: Bilinmiyor. kısmında küçük pencereler sıralan- ma şeklinde olup minarenin gövdesine Bugünkü Durumu: Tamamen yeni- mıştır. Dış yüzünde siyah granit taşlar geçişi sağlayan papuçluk kısmı köşele- lenmiştir. kullanılmıştır. Güney duvarında mih- rinden üçgen şeklinde düzenlenmiştir. Genel Bilgiler: Hz. Muhammed Mek- rap dışarıya doğru çıkıntı yapmıştır. Gövde kısmı sekizgen şeklinde köşe- keden-Medineye hicreti sırasında yol- Osmanlı eseri olarak Medine’de en iyi lendirilmiştir. Petek kısmına gelindi- korunmuş olan yapılardan birisidir. 36 KONAK

ğinde hem incelir hem de silindirik Mimarı: Bilinmiyor. mına başlanıp 948 (1541) senesinde özellik kazanır. Külah kısmı ise yeşil tamamlanmıştır. Uzunluğu 3072 amir- renklidir. Yıpranmış olmasına rağ- 10. MESCİD-İ SUKYA li ziradır (2304m). men mescid ayaktadır. Fazla müdahale Yeri: Medine Tren Garı’nın yakınında Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettir- edilmemiş bir Osmanlı eseridir. bulunmaktadır. diği Medine surları tamamlandıktan Tarihi: Ömer ibni Abdûlaziz döne- sonra Medine’nin batısında ve surların 8. HZ.ALİ MESCİDİ minde yapılmıstır. dışında kalan bazı evlerin himaye altı- Yeri: Ayniye caddesi üzerindedir. Bugünkü Durmu: Mevcut. na alınması için ilâve surlar inşa edil- Tarihi: Bazı kaynaklarda 1838 tarihi Mimarı: Bilinmiyor. miştir. Bu ilave surlarda 5 kapı açıldı, geçmektedir. Genel Bilgiler: Ambariye’deki Medine kapılardan ikisi Cennetü’l Bâki yönün- Bugünkü Durumu: Büyük oranda de- Tren garının güneyinde bulunmakta- de olup birine El-Avalî kapısı diğerine ğiştirilmiştir, ama halen ayaktadır. dır. İmâm-ı Ahmet’in Ebû Katâde’den de Sed kapısı adı verilmiştir. Mimarı: Belli değil yalnız II. Mahmut rivayet ettiğine göre Hz. Muhammed Sed kapısına Baki kapısı da denildi. döneminde yaptırıldığına dair kay- haradaki sukya evlerinin bulunduğu 3. kapı güney tarafında Kuba kapısı, naklar mevcuttur. yerde Sa’d ibni Ebi Vakkas’a ait olan 4. kapı Cidde ve Mekke yönüne açı- lan El-Anbariye kapısıdır. 5. kapı da Medine mimarisini sivil ve El-Küme kapısıdır. Cuma (Bakî) ka- dini mimari olarak incelemek pısı, Cennetül Bakîye çıkan kapı idi. mümkündür. Sivil mimari evler ve İkinci bir kapı Hz. Hamza şehitliği is- kasırları kapsarken; dini mimari tikametine çıkan Şam kapısıdır. Ravzai-i Mutahhara, mescidler ve Küçük Şam Kapısı: Kuzeyden Şam ka- mezarları (meşhed) kapsar. pısından girenler için menâha kesimi- ne çıkış kapısıdır. Genel Bilgiler: Ali İbni Ebu Talib Mes- bahçede namaz kılmış ve namazda Mısır (Mecidiye)Kapısı: Mescid-i Ne- cidi, Mescid-i Nebevî’nin Babüsselam da Medine ve Medine halkına dua bevi’den ve El-Hidre çarşısından ge- ve Babürrahme kapıları önlerinde açı- etmiştir. Bu olayın anısına daha son- lenler için menâha kesimine çıkış ka- lan ayniyye caddesinin hemen üzerinde ra bu mescid yapılmıştır. Yapı Ömer pısıdır. Evliya Çelebi Mısır Kapısından sol tarafında bulunmaktadır. Medine ibni Abdülaziz döneminde yapılmış- bahsetmektedir.Çift kule vardır. Kumandanı Fahrettin Paşa bu caddeyi tır. Plan itibariyle üç sıralı kubbeden Yine Osmanlılar zamanında surlara açmıştır. Hz. Ali’nin bu bölgede bayram oluşur. Kuzey kısmında iki adet giriş hamam kapısı adında bir kapı daha namazı kıldırmasından dolayı bu ismin kapısı vardır. Doğu ve batı kısmında eklenmiştir. Sühaymi caddesine ve verildiği düşünülmektedir. Bugünkü da birer adet kemerli kapı mevcuttur. Babülmecidi mahallesine çıkan Basra mescidin kubbeler ve minare dışında kapısı açılmıştır. Menâha kesiminden Osmanlı karakteri değişmiştir. OSMANLI DÖNEMİNDE Şüna’ya çıkan Kasımıye kapısı adında MEDİNE’DE YAPILAN ESERLER bir kapı açılmıştır. Hamam kapısı Ba 9. ŞÜHEDA MESCİDİ (HZ. HAMZA Fakih oğulları tarafından Kasımiye MESCİDİ) MEDİNE SURLARI kapısı da El-Medeni oğulları tarafın- Adı: Şuheda Mescidi (Hz. Hamza Yeri: Medine şehrinin çevresi. dan açılmıştır. Bu iki kapı Osmanlı’dan Mescidi). Tarihi: 1541 senesinde tamamlanmış. sonra açılan kapılardır. Yeri: Uhut Şehitliğinin yakınında bu- Mimarı: 1585 tarihinde bir belgede 1905 yılında yapılan diğer bir yapı ise lunuyordu. nakkaş başı Lutfullah’ın ismi geçmek- Yeni Anbariye kapısı Hamidiye (Anba- Tarihi: 1670 tarihli belgelerde burada tedir. Kanuni döneminde tamir gör- riye) ,Camiinin yanındadır. İstasyon bir mescidden bahsedilmektedir. müştür. binaları yapılırken kurulmuş bir yapı- Bugünkü Durumu : Eski mescit mevcut Genel Bilgiler: Osmanlı Kanuni Sul- dır. Diğerine göre sadedir. değil yerine yeni bir mescit yapılmış. tan Süleyman tarafından H.937 (1530) Bütün bu sur kapıları değişik aralık- yılında Medine’nin etrafına sur yapı- larla 1950 yılında başlatılan ve hâla devam eden şehre yeni yollar açma genişletme ve imar çalışmalarının sonucu olarak şu an mevcut değildir. İSLAM ŞEHİRLERİ 37

Yalnız bazı yüksek yerlerde belirleyici yaşayan bedevilerin saldırılarına karşı 5.EL KÂTİBİ KALESİ olmayan taş kalıntılarına rastlanmak- bir tedbir olarak inşa edilmiştir. Yeri: Medine-i Münevvere’nin güney- tadır. Bazı kaleler şu an hala ayaktadır Diğer kalelerden farklı bir mimari batısında El Ambari Caddesi’nden 65 zaman geçtikçe bunlar da yıkılma teh- tarzda yapıldığı görülmektedir. Alta metre içeride idi. likesiyle karşı karşıyadır. doğru geniş yukarıya doğru daralan Tarihi: 1834 yılında yenilendi. bir yapıda, üç kat olarak inşa edilmiş- Bugünkü Durumu: Mevcut değil. MEDİNE KALELERİ tir. Siyah volkanik düzensiz taşlar, be- Mimarı: Bilinmiyor. yaz çimento ve kireç yapılar kullanıl- Genel Bilgiler: Surların devamı ile 1.SULTANA KALESİ mıştır. Bu yapıların benzerini ordugâh surların bir parçası durumunda olup Yeri: Mescid-i Nebevi’nin kuzeybatı- olarak kullanılan Yemen’deki bazı ya- 1834 yılında Sultan Mahmud dö- sında Cebeli Sel Dağı’nın üzerinde yer pılarda görmekteyiz. neminde yenilenmiştir. Yakınında almakta idi. Al-Khatibî mescidi olması dolayısıyla Tarih: 1541. 3.UYUN KALESÎ adının bu şekilde söylendiği anlaşıl- Bugünkü Durumu: Mevcut Değil Yeri: Medine-i Münevverenin kuze- maktadır. Mimarı: Bilinmiyor. yinde Uyun Yolu üzerindedir. Genel Bilgiler: Medine surlarının bir Tarihi: 1915-1918. 6.URVE KALESİ parçası durumunda idi ve surların en Bugünkü Durumu: Mevcut. Yeri: Ömer İbni HadtabYolu’nun Me- yüksek mevkiinde idi. Yapım tarihi ge- Mimarı: Belli değil. Fahrettin Paşa dine’den çıktıktan sonra sağ taraftadır. nel olarak surların yapımı ile aynı tarih- emri ile yapılmıştır. Tarihi: 1915-1918. lerdedir. H.937 (1530) yılında başlanmış Genel Bilgiler: Medine-i Münevve- Bugünkü Durumu: Mevcut. 948 (1541) yılında bitirilmiştir. Kanunî re’nin kuzeyindedir. 1915-1918 yılları Mimarı: Bilinmiyor yalnız Fahrettin Sultan Süleyman döneminde Mısır Vali- arasında inşa edilmiştir. Paşa’nın emri ile yapılmıştır. sine emir verilerek yaptırılmıştır. Uyun Kalesi küçük bir kaledir. Geniş Genel Bilgiler: 1915-1918 yılları ara- Sultana Kalesi’nin 1919 yılında üç gün olan silindirik biçimdeki kısımda giriş sında Fahrettin Paşa’nın görevi sıra- aralıklarla devam eden patlamalar Me- kapısı doğudadır. Batı tarafında yani sında yapılmış bir kaledir. Omer ibn al dine halkına büyük zarar verdiği ve bu yola bakan kısım daha küçük bir ön Hattab yolunun Medine’den çıktıktan tarihte Osmanlı’nın elinden çıktığı bi- kule şeklindedir. Kapının kemeri beşik sonra sağ tarafında yolun üzerinde gö- linmektedir. Günümüzde çok az mik- kemer şeklinde olup yay şeklinde ko- rülmektedir. Kare planlı bir yapıdır. tarda kalıntılar göze çarpmaktadır. nulmuş taşlardan meydana gelmiştir. Bu taşlar düzenli yontulmuş taşlar de- 7. HAŞİMİ EL KAYYİB KALESİ 2.KUBA KALESİ ğildir. Bölgedeki mevcut olan volkanik Yeri: Uhud Dağının batı tarafında, ka- Yeri: Kuba Yolu üzerinde bir tepenin taşlardan yapılmıştır. yalıklar üzerindedir. üzerinde şehrin dışında bir kaledir. Tarihi: 1915-1918. Tarihi: 1915-1918. 4.AVALİ KALESİ Bugünkü Durumu: Mevcut. Bugünkü Durumu: Mevcut. Yeri: Mescid-i Nebevi’nin güneydoğu- Mimarı: Bilinmiyor. Mimarı: Belli değil. Yalnız Fahrettin sunda idi. Genel Bilgiler: 1915-1918 yılları ara- Paşa’nın emri ile yaptırılmıştır. Tarihi: 1868 tamir ve restorasyonunun sında yapılan bir dizi kalelerden biri- Genel bilgiler: 1915-1918 arasında yapıldığı tarih. dir. Fahrettin Paşa döneminde yapıl- Medine Kumandanı Fahrettin Paşa’nın Bugünkü Durumu: Mevcut değil. mıştır. Uhud dağının batı tarafında döneminde Medine halkı ve askerle- Mimarı: Bilinmiyor. son kısmında yüksek kayalıkların rinin de bulunduğu bir ortamda açıl- Genel Bilgiler: Bu kale batı tarafından üzerindedir. Medine’nin kuzeyindedir. mıştır. Mescidi Nebevî’nin güneyinde- evlerle birleşik hale getirilmiş ve yapı- Değişik yolların üzerine kurulmuş son dir. Kuba camiine yakındır. Güneyden sından tuğla kullanılmıştır. Ayrıca Me- dönem kalelerindendir. Plan itibariyle Medine’ye gelebilecek tehlikeleri gör- dine surlarının devamı şeklindedir. Bu Uyûn kalesinin aynısıdır. Ana yol üze- mek ve bunlara karşı koyabilmek için kalenin restorasyonu ve yükseltilmesi rinden kayalıklardan patika bir yolla Fahrettin Paşa tarafından yaptırılmış- Sultan Abdülaziz döneminde 1868 yı- kaleye ulaşılmaktadır. tır. Özellikle o dönemde “Urban” deni- lında tamamlanmıştır. len İngilizlerle işbirliği içindeki çölde 38 KONAK

8.ŞÜHEDA KALESİ Bugünkü Durumu: Mevcut. bölgede uzun yılların birikimi olan Yeri: Medine’nin kuzeyinde Hz. Ham- Mimarı: Bilinmiyor. eserleri barındırmaktadır. za Mezarlığı’nın yanında idi. Genel Bilgiler: 1892 Şubat ayında Bah- Tarihi: 1915-1918. riye Nezaretine Arap İzzet Ahmet Paşa MEDİNE MİMARİ DOKUSU Bugünkü Durumu: Mevcut değil. bir rapor hazırlamış II. Abdülhamit’e ARAŞTIRILIRKEN KARŞILAŞILAN Mimarı: Bilinmiyor. sunulmuştur. Erkan-ı harbiye Feriki MİMARLAR Genel Bilgiler: Kare plânı bir yapı idi. Mehmet Şakir Paşa’yı görevlendirmiş- Yapılan araştırmalar sonucunda Medi- Tek giriş yeri batı tarafında yer alır. tir. II. Abdülhamit’te projeyi uygulama ne’de, XVI. yy’a kadar mimari eserleri Kapının üzeri iki adet köşeli taş sütun emri vermiş, ancak 8 yıl sonra uygulan- yapan mimarlar ile ilgili bilgi ve bel- üzerine düz bir örtü ile örtülmüş bir maya geçilebilmiştir. 323 Km’lik El Ula ge bulunamamıştır. Bununla birlikte giriş kısmı olup iki katlıdır. Bu bölge Medine hattı Mühendis Hacı Muhtar XVI.yy’da Kutsal Toprakların Osmanlı hac zamanı Medine’ye gelen hacıların Bey’in çalışmalarıyla tamamlanmıştır. himayesine geçmesiyle birlikte elde ziyaret yeri olan Şüheda mezarlığına Birçok saldırılar ve engelleme çalış- edilen belgelerde Medine’deki bazı yakındır. Hz.Muhammed Döneminde malarına rağmen 01.09.1908’de Ya- çalışmalardan ve bu çalışmalara katıl- Uhud savaşında şehid düşen 74 kişinin ver Müşir Abdullah Paşa refakatinde mış bazı mimarlardan bahsedilmiştir. bulunduğu mezarlıktır. Bunlardan biri 4.Ordudan Mirliva Sait Paşa Medi- Bunlar: Mimar Zeynizade, Mimar Da- de Hz. Hamza’dır. Bu önemli bölgenin ne’ye hattın açılışına gitmişlerdir. Su- vut Ağa, Abdulhalim Efendi ve hattat adeta bir karakol görevi gören şüheda udi Arabistan toprakları içinde kalan Abdullah Zühdî Efendi’dir. kalesi ile korunması planlanmıştır. 26 adet istasyon binası mevcuttur. En önemli görülen bina Medine-i Münev- Mimar Zeynizade 9.TELSİZ İSTASYONU KALESİ vere veya Anberiya istasyon binasıdır. Medine-i Münevvere kadısı Mevlâna Yeri: Medine’nin kuzeyinde idi. Medine-i Münevvere istasyonu tamir Ahmed ve Şeyhülharem, Divan-ı Hü- Tarihi: 19. yüzyılın sonları. ve bakım atölyeleri, genel hizmetleri mayun’a gönderdikleri mektupta, Mes- Bugünkü Durumu: Mevcut değil. ifa eden gar binası ve idari hizmetlerin cid-i Nebevi mimberinin köşelerinden Mimarı: Bilinmiyor. yürütüldüğü binalar olarak geniş bir ayrılmaya başladığını ve kırılmalar Genel Bilgiler: Medine’nin kuzeyin- külliye şeklinde sıralanmaktadır. nedeniyle neredeyse çökmek üzere dedir. Telsiz mesajlarının gönderilmesi Ana bina genel olarak iki bölümden olduğundan yenilenmesi gerektiğini ve posta işlerinin yürütülmesi amacıy- oluşur. Alt kattaki bölümler üst kat bildirilmiştir. Divan-ı Hümayun’a bu la yapılmış binalardır. Medine’den bazı odaları olmak üzere binanın dört bir mimberi yapan kişinin Zeynizade adlı Müslüman ülkelere hacıların posta işle- yanı revakla çevrilidir. Dikdörtgen bir bir ustanın olduğu ve halen Mısır’da rini de buradan yürütüyorlardı. Binanın yapıdır. Binanın cephe kısmında ve bi- mimarbaşı olarak çalıştığı haber veril- yapım şekli ve malzemelerin kulanımı nanın gerisinde on yedişer adet kemer miştir. Bunun üzerine, Mısır Beyler- açısından baktığımızda tren garındaki mevcuttur. Duvar ve kemer örgüsünde beyine 9 Receb 987 / 20 Ağustos 1579 binaların benzerliği aynı dönemlerde kullanılan iki renkli kesme taşlar bina tarihinde bir emir yazılarak, mimar yapılabileceğini düşünülmektedir. cephesine dekoratif bir hususiyet ka- Zeynizade’yi yeni mermerlerle Mes- Posta merkezlerinin 1882’deki sayısı zandırmıştır. cid-i Nebevi’nin mimberini yeniden 700 civarında olduğunu, kaynaklardan Üst kattaki cephe düzenlemesinde sağ yapması için acilen Medine’ye gönde- her posta merkezinde 40-50 kişilik Ta- ve sol tarafta iki adet simetrik kule yer rilmesi istenmiştir. tar (ulak) bulunduğunu bilinmektedir. alır. Bu iki kulenin arasına koyu renk Bu bilgilere göre, Zeynizade eyalet Bu kale tipi binalar, hem burayı koru- taşlarla panolar oluşturulmuş bunların mimarı olmasına rağmen, Divan-ı yan muhafızlar ve yaklaşık 40-50 kişilik içlerine ise pencereler sıralanmıştır. Hümayun’un isteği doğrultusunda ulak grubunu barındıran binalardır. Pencerelerin şekli Mısır’da 1744 yılında Medine’deki Mescid-i Nebevi’nin min- yapılmış olan Muhammed Abdül Dhab berini yapmakla, emri altındaki diğer MEDİNE TREN İSTASYON caminin kubbe kasnağında görülen mimarlar veya ustalar değil de, bizzat BİNALARI pencerelerin hemen hemen aynısıdır. kendisi görevlendirilmiştir. Bu görev- Yeri: Ambariye semti. İstasyon binası 1999 yılında Kültür lendirmede esas unsurun, önceki min- Tarihi: 1900-1908. ve Anıtlar yönetimine bağlanmış ve berin kendisinin eseri olmasının etkili Müze olarak düzenlenmiştir. Bu müze olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmalarda, Mimar Zeynizade’nin Mısır eyaleti mimarlığına ne zaman atandığı, Mısır’daki faaliyetleri ve ölüm İSLAM ŞEHİRLERİ 39

tarihiyle ilgili herhangi bir bilgiye rast- mesleğinin son dönemlerdeki gerileyişi rafından H. 1274/M. 1858’de tertib lanmamıştır. Ayrıca, Zeynizade’nin ve içine düştüğü çöküşü önleyebilmek olunan müsâbakaya iştirâk ettiğinde, 1579 yılında harap olan Mescid-i Ne- için büyük gayretler sarfetmiştir. Bil- kaderini de belirlemiştir.  Sultan Ab- bevi’nin minberini hangi tarihte yap- hassa 1834’te Sultan II. Mahmud’a ar- dülmecîd’in bizzat yaptığı değerlen- tığı da kaynaklarda bulunmamaktadır. zettiği bir raporunda, mimarlık okulu- dirme neticesinde, “Allah feyzini müz- nun kurulmasını teklif etmesi buna gü- dâd etsin” duası ile Harem-i Şerîf ’in Mimar Davut Ağa zel bir örnektir. Sultan II. Mahmud’un yazılarını yazmaya memur edilmiştir. Hasbahçe’deki mimarî mektepte ye- bu raporu olumlu bularak gereğinin Bu dönemde kesilmiş olan  maaşını tiştiği tahmin edilen Mimar Davud yapılmasını istemesine karşılık, bilin- yeniden bağlatmak için yaptığı giri- Ağa, aynı zamanda Mimar Sinan’ın meyen sebeplerle, okul açılamamıştır. şimler de sonuçsuz kalmış, Mısır’a tecrübelerinden ve verdiği derslerden Ancak bu teklif, Osmanlı mimarlık giderek Hidiv İsmail Paşa’nın himâ- de yararlanmış bir mimar olarak bi- tarihinde ilk okul açma teşebbüsü ol- yesine girerek, “Mısır Hattatı” ünvânı linmektedir. Suyolu nazırlığı da yapan ması bakımından önem taşımaktadır. ile camilerin ve resmî dairelerin yazı- Davud Ağa, Mimar Sinan ile birlikte Mimar Abdülhalim Efendi’nin 1833 larını yazmak ve mekteplerde verilen İstanbul’da tamir ve inşa edilen pek yılında Mühendishâne-i Berrî-i Hümâ- yazı derslerine nezâret etmekle görev- çok eserin keşiflerine katılmış, ayrıca yun’un ders programına resim dersinin lendirilmiştir.  Eyüp  Sultan türbedârı Mimar Sinan’ın maiyyetinde Hassa konulması yolundaki bir diğer teşebbü- Eyyubî  Mehmed Râşid Efendi’den  ve Mimarı olarak da, bazı önemli mimarî sü de resim tarihimiz açısından dikkate daha sonra da Kazasker Mustafa İzzet ve inşaî hareketlerin içerisinde aktif değer bir hadisedir. Efendi‘den talim görerek, Türk hattat- rol almıştır. Örneğin, Üsküdar’da Va- ları arasında iştihar etmiş ancak “Mısır lide-i Atik Camii’nin 1584’de inşasın- Abdullah Zühdî Efendi Hattatı” olarak vefat etmiştir. da, 1585’de Yenisaray’da oda ve hama- Aslen Arap olmakla birlikte Türk hat Medine mimarisini sivil ve dini mima- mın yapılmasında, Fatih Çarşamba’da sanatının namlı simaları arasına gir- ri olarak incelemek mümkündür. Sivil 1586’da Mehmed Ağa’ya ait hamamın meyi başarmış olan Abdullah Zühdî mimari evler ve kasırları kapsarken; inşasında büyük hizmetlerde bulun- Efendi, Harem-i Şerîf-i Nebevî’nin dini mimari Ravzai-i Mutahhara, mes- muştur. 1588’de Mimar Sinan’ın vefatı yazılarını yazmak üzere Bâb-ı Âlî ta- cidler ve mezarları (meşhed) kapsar üzerine Mimarbaşılığa getirilmiş ve bu görevi 1599’daki vefatına kadar sür- dürmüştür. Davud Ağa’nın Mimarba- şılığı döneminde İstanbul’da, Mehmet Ağa Camii, Cedid Nişancı Mehmed Paşa Camii, Mesih Mehmed Paşa Ca- mii, Cerrah Mehmed Paşa Camii gibi camilerin yanı sıra pek çok türbe, İn- cili Köşk ve Sepetçiler Köşkü ile diğer yapılar yapılmıştır. Ayrıca, İstanbul dışında Mescid-i Nebevi’nin tamiri dışında pek çok önemli imar, inşa ve tamir faaliyetlerini yürütmüştür. Abdulhalim Efendi Kaynaklarda daha çok Mimar Seyyid Abdülhalim Efendi adıyla geçmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda şehremin- liğine bağlı olarak vazife yapan Hassa Mimarlar Ocağı’nın 1824-1831 yılları arasında idareciliğini yapan son baş- mimardır. Abdülhalim Efendi, Ebniye-i Hâssa müdürlüğü sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nun mimari faaliyetle- rini yürüten bu teşkilât ile, mimarlık 40 KONAK

Fahrettin Paşa ler’in desteğinde isyana girişen Şerif kendi askerlerinin de ısrarıyla 13 Ocak Asıl adı Ömer olan Fahreddin Paşa Hüseyin ordusuna karşı, kısıtlı imkan- 1919’da teslim oldu. Kuşatma sırasın- 1868’de Rusçuk’ta(Bulgaristan) doğ- lara rağmen yaptığı Medine müdafaası daki açlık ve susuzluk sonrasında as- du.93 Harbi’nden sonra ailesiyle birlikte ile büyük takdir toplamıştır. kerlerine çekirge yemelerini söylediği İstanbul’a gelen Ömer Fahreddin Paşa Medine’nin etrafı isyancıların eline kaynaklarda mevcuttur. 1888’de Harp Okulu’nu, 1891’de Er- geçmeye başlayınca İstanbul Hüküme- Medine’yi 2 yıl 7 ay savunmuştur. Böy- kan-ı Harbiye’yi bitirdi ve kurmay yüz- tinin, Medine’nin boşaltılması talebini lece Medine’de 400 seneden beri süren başı olarak orduya katılmıştır. Musul’da “Peygamberin kabrinin bulunduğu Türk hakimiyeti sona ermiştir. İngiliz- bulunduğu sırada İngilizlerle anlaşan Medine’deki Türk Bayrağını kendi ler tarafından Türk Kaplanı ismi verilen Mekke şerifi Şerif Hüseyin’in isyana elimle indiremem.’’ diyerek kabul et- Fahreddin Paşa, savaş esiri olarak önce hazırlandığı haberinin alınması üze- meyip; herhangi bir yağma ihtimaline Mısır’a daha sonra da Malta’ya gön- rine Fahreddin Paşa 4. Ordu Kuman- karşı da tedbir olarak, Medine’deki 30 derilmiştir. 8 Nisan 1921’de Malta’dan danı Cemal Paşa tarafından 28 Mayıs parça Kutsal Emaneti 2000 askerin ko- kurtulduktan sonra Milli Mücadele’ye 1916’da Medine’ye gönderilmiştir. Şerif ruması altında İstanbul’a göndermiştir. katılmak üzere Ankara’ya gelmiş, 9 Ka- Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti sım 1921’de TBMM tarafından Kabil Medine çevresindeki demiryolunu ve Mondros Mütarekesini imzalamasına Büyükelçiliğine tayin edilen Fahreddin telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı rağmen dikkate almayarak Mondros Paşa, 1936’da Tümgeneral rütbesi ile başlamış, 5- 6 Haziran gecesi Medine Mütarekesinden sonra da teslim olma- Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliliğe karakollarına saldırmalarına rağmen yıp şehri 72 gün daha savunmaya de- ayrılmış, 1948’de vefat etmiştir.w Fahreddin Paşa’nın aldığı tedbirler sa- vam etmiştir. Fahreddin Paşa yiyecek, yesinde başarısız olmuşlardır. İngiliz- ilaç ve cephanenin bitmesinden sonra Fahreddin Paşa Tarafından İstanbul›a Gönderilen ve Bir Bölümü Topkapı Sarayı Müzesinde Sergilenen Kutsal Emanetlerin Bir Kısmı Hazreti Osman’ın ceylan derisine el yazmalı Kur’an’ı 5 adet eski el yazması Kur’an ve 4 adet Kur’an cüzleri Değerli taşlarla bezenmiş, altın kaplamalı 5 adet Kur’an kabı Hilye-i Şerif (Peygamberimizin yazı ile yapılmış portresi) Bir adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şehadet yazılı levha Pırlantalı, incili, mercanlı 7 adet tespih Gümüş işlemeli 2 adet rahle KAYNAKÇA 5. Dündar A, “XVI. Yüzyılda Bazı Os- 10. Karamağaralı, H, “Anadolu’da Moğol manlı Mimarları”; Ankara Üniversi- İstilasından Sonra yapılan Dinî Mi- 1. Bayhan, AA, “Mısır’da Memlük Sana- tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; Cilt:43, marlık Eserlerinin Plan ve Form Özel- tı”;Türkler II;Ankara;2002 Sayı:1; s231-262; Ankara; 2002 likleri”; Doçentlik Tezi; Ankara Üni- versitesi; Ankara; 1965. 2. Şaman D, “Kültürel Etkileşim Üzerine, 6. Aydın,S, “Osmanlı Döneminde Medi- Karamanoğlu-Memluklu Sanatı,”; Ha- ne’ de Yapılan Tarihi Eserler”, Erciyes 11. Baltacı C, “İslam Medeniyeti Tarihi”; cettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Üniversitesi dergisi, 2007 MÜ İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları; Dergisi; 2006 İstanbul; 2005 7. Topaloğlu, B, “Mescid-i Nebevi”; Tür- 3. Dündar A, “Mimar İlyas’ın Mimarbaşı kiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedi- 12. Palabiyik H, “Hz. Peygamber’in Devlet Davut Ağa’ya Medine’den Gönderdiği si; s281-290. İstanbul: 2003 Kurma Faaliyeti”; Atatürk Üniversitesi Mektup”; International Periodical For İlahiyat Fakültesi Dergisi; 2002 The Languages, Literature and His- 8. Ayverdi EH, “Osmanlı Mimarisinin ilk tory of Turkish or Turkic Volume 9/10; Devri (1230-1402)”; Cilt2; s.22; İstan- 13. Hikmet Y, “Hz. Muhammed’in (as) s531-540; Ankara; 2014 bul; 1966 Doğduğu Şehir: Hicaz Bölgesi Şehir- leri”; Düşünce- Yorum Sosyal Bilgiler 4. Ateş İ, “Mescid-i Nebevi’nin Yapıldı- 9. Çam,N, İslâmda Sanat Sanatta İslam; Araştırma Dergisi; Cilt7; Sayı:13; s53- ğı Günden Bu Yana Geçirdiği Geniş- Ankara; 2008 75; 2014 letme Girişimleri”; Vakıflar Dergisi; Sayı:21,5-50; Ankara; 1994 İSLAM ŞEHİRLERİ 41

Kayseri Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Tıp Medresesi ŞİFAHANELER VE TIP OKULLARI Kayseri Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Tıp Medresesi ÇALIŞMA GRUBU Selçuklu Dönemi’nden günümüze ulaşan şifahanelerden 1 Büşra Üstün olması yanında tarihte kurulan ilk tıp merkezi olarak bilin- 1 Gülbahar Yavuz mesi ile dikkatleri üzerine çeken bir yapıdır. Gevher Nesibe’de 2 Leyla Dönder * yapılan teşhis ve tedavi yöntemleri ve hekimler başta olmak üzere çalışanlar ile ilgili bilgi edinme amaçlı kitap, tez, maka- 1 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi le taramaları bizi daha çok genel bilgilere veya yetersiz veriye 2 Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ulaştırmıştır. Bunun temel sebebi bir vakıf eseri olan şifahane- ler ile ilgili bilgiye vakfiyeler vasıtasıyla ulaşmamız ve Gevher *İletişim: [email protected] Nesibe Şifahanesi’nin vakfiyesinin günümüze ulaşmamış ol- masıdır. Kuruluş yılı ve öyküsü, uygulandığı düşünülen tedavi 42 KONAK yöntemleri, günümüze kalmış olan mimari yapısı, kitabesi ve yapısal özellikleri, etkili olduğu dönem ile ilgili tarihi bilgiler, döneminin diğer şifahanelerinin vakfiyeleri ışığında edinilen bilgilerdir. KURULUŞ YILI VE HİKAYESİ Şifahane ve tıp medresesi olmak üzere iki bloktan oluşan yapı, Çifte Medrese olarak da bilinmektedir. Gevher Nesibe Şifaha- nesi, yapısı ve tıp eğitimi açısından dünyadaki ilk tıp merkezi olarak geçmektedir. Şifahane,1204-1206 yıllarında Selçuklu Hakanı II. Kılıçarslan’ın kızı Gevher Nesibe Sultan adına kar- deşi Sultan I. Gıyasseddin Keyhüsrev; medrese ise 1210-1214 yılları arasında diğer kardeşi Sultan İzzettin Keykavus tarafın- dan yaptırılmıştır. Medresenin yapılış hikayesi kaynaklarda ifade edildiğine göre şöyledir: Gevher Nesibe Hatun, sarayın

baş sipahisine âşık olmuş, onunla ev- Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Tıp Medresesi lenmek istemiştir. Ancak bu evlili- ğe Gevher Nesibe Hatun’un ağabeyi, Musiki ile Tedavi Sürecinde zamanlarında etkili olduğunu be- Türkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyassed- Hekimlerin Katkıları lirtmektedir. Aynı zamanda farklı din Keyhüsrev razı olmamış, Hatun’u uluslar üzerinde farklı etkilerinden saray pervanesi ile evlendirmek iste- Şifahane’de ayrıca ruh hastaları için de bahsetmektedir. miştir. Selçuklu sultanı ilk tedbir ola- ayrılmış özel bir bölüm olarak bîmâr- • Hekimbaşı Gevrekzade Hafız rak baş sipahiyi harbe göndermiş, bir hane yer almaktadır: 18 odadan mey- Hasan Efendi, Neticetü’l Fikriy- süre sonra da sipahiden şehit olduğu dana gelen bu kısımdaki eyvanların ye Ve Tedbir-i Veladetü’l-Bikriy- haberi alınmıştır. Bunun üzerine Gev- kavislerinde bulunan iki delikten de ye eserinde çocuk hastalıkları ve her Nesibe Hatun hastalanmış, bütün yola çıkarak müzik ve telkin ile tedavi bunların tedavisinde kullanılan uğraşlara rağmen kurtulamamıştır. yapıldığı tahmin edilmektedir. Ahlat-ı makamlardan bahsederken, diğer Gevher Nesibe Hatun öleceği sırada Erbaa Teorisi üzerine kurulu olan te- eseri er-Risaletü’l-Musikiyye mi- kendisinden af dilemeye gelen ağabe- davi anlayışını da kapsayacak şekilde ned-devair Ruhaniye adlı eserin- yine, “ Ben devasız bir derde düştüm, makamların insanların mizaçlarına de de oluşabilecek hastalıklardan kurtulmama imkân yok. Hiçbir he- göre farklı tesirleri olduğuna dayana- ve hangi makamın iyi geldiğinden kim derdime çare bulamadı, ben ar- rak akıl ve ruh hastalarının tedavisin- bahsetmektedir. tık ahiret yolcusuyum. Eğer dilersen de musiki kullanılmıştır. • Hızır bin Abdullah’ın Kitabü’l Ed- benim mal varlığımla benim adıma var adlı kitabının “Der beyan-ı bir dârü’ş-şifa yaptır. Bu dârü’ş-şifada • Ebu Bekir Razi melankolik hastala- asl-ı ilm-i musiki (Musiki ilmin as- bir yandan dertlilere şifa verilirken bir rın müzikle tedavi edilmesi gerek- lını beyan eder.)” bölümünde şöyle yandan da devası olmayan dertlere şifa tiğini söylemiştir. demektedir: “Bil ki musiki te’liftir aransın. Bu dârü’ş-şifada ünlü hekim- ve hikmet sahibi bilginlerin ortaya ler ve cerrahlar yetişsin. Burada kimse • Farabi, el-Müdhal fi’l Musiki adlı koyduğu ve tesiri cisim üzerine ol- bir kuruş ödemesin. Burası benim adı- eserinde makamların ruha etkile- mayıp kalp üzerinedir. Musiki sa- ma bir vakıf olsun.” demiştir. Rivayate rinden bahsetmiştir. natının cevheri ruhanidir ve tesiri göre bu tarihten itirbaren uzun süre ruh üzerinedir.” hizmet veren şifahane 11Mart 1982 yı- • İbn-i Sina, çocuk ve erişkin ruh Hekimlerin korku, heyecan, kuşku ve lında “Kayseri Gevher Nesibe Tıp Ta- hastalarının meşguliyet, telkin, ruhsal bunalım geçirenlerin nabız atış- rihi Müzesi” hâline getirilmiş ve halen müzik ve ilaçla tedavi edilmesi ge- müze olarak kullanılmaktadır. rektiğini savunmuştur. ŞİFAYA GÖTÜREN TEDAVİ • Şu’uri, Ta’dilü’l-Emzice adlı eserin- USULLERİ de belirli makamların günün belirli Bu dönemde tedavi İslam tıbbının etkisi altında olup Biruni ve İbn-i Si- Tedavide Kullanılan Bazı İlaçlara Birkaç Örnekler na’nın tarif ettiği ilaç ve tedavi yön- temleri kullanılmaktaydı. Bu ilaçların Sirkengübin Bal-sirke karışımından hazırlanan şerbet yapımında bitkilerin çiçek, dal, yaprak gibi kısımları farklı yöntemlerle ve Tutiya Göz kuruluğuna karşı kullanılan bir ilaç oranlarla karıştırılıp ilaç haline geti- rilmekteydi. Eczane odaları ile ame- Şükiran Conium maculatum (baldıran) bitkisinin çiçekli dalları, haricen ağrı kesici liyathane odaları bulunan şifahanede anestezi ile büyük ve küçük cerrahi Mahmude kökü Müshil etkisi için operasyonlar, bakır tel metodu ile de katarakt ameliyatları yapılmaktaydı. İlaçlar: Tiryaklar (antidotlar), eyariç (müshil), süfuf (tozlar), eşribe (şurup- lar), kurslar (tabletler), edhan (yağlar), loklar (pastil benzeri preparatlar) gibi formlarda bulunmaktaydı. İSLAM ŞEHİRLERİ 43

Gevher Nesibe Hatun sağlamlaştırmak anlamlarına gelen lislerinde tıp profesörleri Hipokrat’ın terim de hekim kavramıyla eşanlamlı ve Galen’in yazdıklarına dayanan me- larındaki değişim ve bunun meydana kullanılmaktadır. tinlerin öğretildiği bilinmektedir. getirdiği ruhsal huzursuzluk üzerinde Şifahanenin faaliyette olduğu yıllar iti- Orta çağ İslam dünyasındaki hekim- durduğu, hastalara çeşitli melodileri bariyle hekimler Osmanlı öncesi İsla- ler anatomiye büyük ilgi duymuşlar, dinlettiği ve bu arada nabız atışlarını mi dönem ve Osmanlı dönemi olmak anatominin iyi öğrenilmesi gerektiğini da kontrol ederek, hastaya uygun olan üzere iki kısımda ele alınmaktadır: dile getirmişlerdir. Müslüman hekim- müziği bulduğu ve aynı hastalığı olan- ler Galen anatomisine karşı meydan ları bularak bir araya getirip, buldukları A) Osmanlı Öncesi İslami okumuşlardır. Müslüman hekimler uygun müziklerle tedavi ettikleri kay- Dönem tarafından bölme yöntemi sıkça kulla- naklarda belirtilmektedir. Müzik aletle- VII. yüzyıldan XXI. yüzyıla kadar tıp nılmıştır. Bu yöntemle tıp sanatı teori ri de göz önüne alınarak hastaya uygun ilmi İslam dünyasının farklı bölgele- ve pratik olarak ayrılıp, teori ayrıca fiz- bir seçim yapıldığı bilinmektedir. rinde oldukça karmaşık ve değişik bir yoloji, etiyoloji ve semiyotik, pratik de disiplin halinde gelişme göstermiştir. koruyucu ve tedavi edici hekimlik gibi HEKİMLER VE ÖZELLİKLERİ Farklı dil, din, ırktan olan hekimler alt bölümlere ayrılmıştır. Arapça kökenli olan, hekim kelimesi bu ilmin gelişiminde ortak tecrübe- Seçkin hekimler hem başarılarıyla tıp ile hakim kelimesinin kökleri aynıdır. lerini paylaşmışlardır. İslam öncesin- ortamında mevcut diğer pratisyen- Allah’ın isimlerinden (esmaü’l-hüsna) de  ve  erken dönem İslam döneminde lerden kendilerini ayırmaya çaba sarf biridir. Sözlükte “iyileştirmek ama- Yunanlıların (Antik Dönemin) tecrü- etmiş hem de hekimlerin mesleğe baş- cıyla menetmek, düzeltmek, hükmet- belerinden yararlanılmaktaydı. Yu- larken uzmanı olmaları gereken tıbbi mek”, anlamına gelen hüküm masta- nanlıların tıp bilgisi daha ileri düzeyde bilgi için bir ölçütün varlığını savun- rından sıfat olup “hüküm ve hikmet olup Antik dönemde şehrin ilim mec- muştur. İslam toplumlarında standart sahibi” demektir. “Tab-be” kökünden türetilen ve maharetli olmak, hekim- Kuruluş yılı ve öyküsü, uygulandığı lik yapmak, tedavi etmek, ıslah etmek, düşünülen tedavi yöntemleri, günümüze kalmış olan mimari yapısı, kitabesi ve yapısal özellikleri, etkili olduğu dönem ile ilgili tarihi bilgiler, döneminin diğer şifahanelerinin vakfiyeleri ışığında edinilen bilgilerdir. Tablo 1: Ahlat-ı Erbaa Teorisi’nin Çeşitli Özelliklerle İlişkisi Dört Unsur Hava Ateş Toprak Su Dört Hılt Kan Sarı Safra Kara Safra Balgam Organı Kalp-Karaciğer Karaciğer-Öd Dalak-Mide Beyin Mevsimi İlkbahar Yaz Sonbahar Kış Yaş Dönemi Çocukluk Gençlik Erişkinlik İhtiyarlık Rengi Kırmızı Sarı Siyah Beyaz Tadı Tatlı Ekşi Acı Tuzlu Zamanı Sabah Öğle İkindi Akşam Karakteri Sıcakkanlı Öfkeli İçine Kapanık Soğukkanlı Burcu İkizler-Boğa-Koç Başak-Aslan-Yengeç Terazi-Akrep-Yay Balık-Kova-Oğlak Musiki Makamı Şehnaz-Isfahan-Neva Rast-Hicaz-Büzürk Irak-Buselik-Zirgüle Hüseyni-Uşşak-Nevruz Tedavisi Kuru-sıcak ilaçlar Nemli-soğuk ilaçlar Nemli-sıcak ilaçlar Kuru-sıcak ilaçlar 44 KONAK

Tablo 2: Gevher Nesibe Şifahanesi ve Tıp Medresesi Genel Bilgiler İSLAM ŞEHİRLERİ 45

Tablo 3: Gevher Nesibe Şifahanesi Vakfiyesine Göre Çalışan Görevliler luk), tövbe, cömertlik, şecaat (yürekli- lik, yiğitlik), tevazu (alçak gönüllülük), tıbbi muayenelerin çoğu bu çağda ka- Hekimlerin sorumlu olduğu bilgiler ge- emniyet (güvenilirlik), hikmet (bilge- dınlar tarafından yapılmaktaydı. An- nel olarak şunlardır: Hıltlar ve mizaçla- lik), doğruluk, hidayet, adalet ve vefa. neler, kız kardeşler, teyzeler, büyükan- rın bilgisi, ilaçla tedavi bilgisi, hastalığın Hekimler, sadece kendi alanlarıyla neler, deneyimli kadınlar, hemşireler teşhisi için nabız bilgisi, karure (idrar değil, diğer bilim dallarıyla da (fizik ya da kadın hekimler tıp konusunda tahlili), gaita tahlili, anatomi (teşrih ve matematik başta olmak üzere) ya- önemli rol oynamıştır. bilgisi); tıp ilmi dışında ise felsefe (hik- kinen ilgilenmişlerdir. Bu sebepledir met), matematik (riyaziyat) ve geomet- ki, Osmanlı’da hekim esasen âlim bir B) Osmanlı Dönemi ri (hendese), astronomi/astroloji (ilm-i kişi olarak tanınmıştır. Âlim hekim- Tıp bilgi birikimi İslam Medeniyeti dö- nücm), musiki bilgisi ve feraset ilmi ler, XIX. yüzyıla kadar, bildiklerini neminde geliştirilerek tedavi sanatı ha- (dış görünüşten huy çıkarma)’dir. usta-çırak ilişkisi içinde, darüşşifaların lini almış, bu mirası devralan Osmanlı Osmanlı’da serbest çalışan hekimlerin bugünkü anlamda tıp fakültesi eğitimi hekimleri, öncelikle sağlıklı olmak için uyması gereken ahlak kurallarının dü- veren bölümü olan medrese bölümle- uyulması gereken kuralları bildirerek zenlediği fütüvvetnamelerde, hekimin rinde, yeni hekimlere aktarmışlardır. sağlıklı yaşamı sağlamaya çalışmış, eğer taşıması gereken ahlaki hususlar şöyle Osmanlı hekimleri hastayı gözlemler, tüm önlemlere rağmen hastalık ortaya sıralanmıştır: İffet (ahlaklılık, namuslu- şikayetlerini dinler ve hastalık belir- çıkar ise, tedaviye başlamıştır. tilerini izlerdi. Osmanlı hekimliğinde mümkün olduğu kadar tabiatın tedavi etme özelliğine ağırlık verilmesi, kar- maşık  tedavilerden kaçınılması ve te- davinin hastanın tabiatına uygun düş- mesi tavsiye edilirdi. Tabip hastanın sağlığını önce yiyecek ve içeceklerle korumaya ve tedavi etmeye çalışırdı. Bunun yanında hastalar bitki, hayvan ve madenlerden elde edilen ilaç ham maddesiyle ya da bunlardan terkip edilen ilaçlarla tedavi edilirdi. Tabipler ve cerrahlar ilaç yapmayı bi- lirdi. Çünkü Osmanlı hekimleri ecza- cılık konusuna büyük   önem vermiş, genel tıp kitaplarında ilaç tedavilerine daima geniş  yer ayırmış, basit ve birle- şik ilaçlarla  ilgili birçok telif ve çeviri kitap hazırlamışlardır. Gevher Nesibe Şifahanesinde Çalışan veya Etkisi Olan Hekimler Abdülmecid Efdal El-Bahili: Gevher Nesibe Şifahanesi’nde müziğin has- talıkların tedavisi üzerindeki etkisini incelemiştir. Tabip Ekmeleddin: Gevher Nesibe Şi- fahanesi’nin bir dönem başhekimliği- ni yapmıştır. Bey Hekim adıyla şöhret bulmuştur. Mevlana’nın müridi olup aynı zamanda doktorudur. 46 KONAK

İnsanların mizaçlarına göre farklı veren kişi), Müderrisû’l- Felsefe, Mü- tesirleri olduğuna dayanarak akıl derrisû’l-Edebiyat, Müderrisû’t-Teşrih ve ruh hastalarının tedavisinde (anatomik inceleme ve otopsi konula- musiki kullanılmıştır. rında ders veren kişi), Müderrisû’t-Ta- biat (yaratılış ilmi ile ilgili ders veren Gevrekzade Hafız Hasan Efendi: Sul- muayene edip, gerekli ilaçları vererek kişi), Müderrisû İlmü’l-Vezâif (deo- tan I. Abdülhamid Han ve Sultan III. tedavi olmalarını sağlayan, bizzat sağ- ntoloji dersi veren kişi), Ders-i âmm, Selim dönemlerinde hekimbaşılık lık hizmetleriyle uğraşan kişilerdir. Muid (yardımcı), Danişmend, Müla- yapmıştır. Psikolojik hastalıkların te- Bunlar şöyle sıralanabilir: zım ve Talib (medrese tıp eğitimi alan davisinde musikinin tesiri ile ilgili • Ser-Etıbbâ (Tabib-i-Evvel-başhe- talebe)’dir. eserleri son derece önemlidir. Şuuri Hasan Efendi: Şair, hekim ve dil- kim), 4. İdari personel ci olup aslen Halep’lidir. Tıp ilmi saha- • Tabib-i Sani ve Tabib-i Salis (sıra- Darüşşifa ve tıp medresesindeki tüm sında önemli hizmetleri olmuş, cesur işlerin idaresinden sorumlu personel- ve yeniliklere açık bir hekimdir. Musi- sıyla başhekim yardımcıları), dir. ki ile tedaviyi konu alan Ta’dilü’l-Emzi- • Müderrisun (uzman hekim), Bunlar: Ser-kâtip (kâtip başı), kâtip, ce kitabı buna güzel bir örnektir. • Tabibü’l Kehhal (göz doktoru), noktacı (müfettiş), kilerci (emin-i Gevher Nesibe Hatun Şifahanesinde • Tabibü’l Cerrah (cerrah), mahzen, darüşşifa emini, câbî, vekil-i ismi geçen diğer hekimler şunlardır: • Tabibü’l Dahili (dahiliye uzmanı), harç (bazari, sarf emini) olarak belir- Ali Şinasi, Gazanferi, Ebubekir, Ebu • Tabibü’l Cildiye (cilt hastalıkları. tilebilir. Salim ibni Kübra, Yakubi, Sucauddin • Câbî; vakıf gelirlerini toplamakla Ali bin Ebu Tahir, Seyit Samet Cevher. uzmanı), Ancak kaynaklarda bu hekimler hak- • Tabibü’r Ruh (psikiyatr), görevli olan kişidir. kında bilgi mevcut değildir. • Tabib Şakirdi (asistan). • Vekil-i harç; sarf Osmanlıcada ŞİFAHANE GÖREVLİLERİ 2. Eczane Personeli “harcama, masraf, gider, bir kim- Kayseri Gevher Nesibe Hatun Şifaha- Darüşşifalarda polikliniklerde yapılan senin veya bir cemaatin masraf nesi; darüşşifa, hamam, medrese ve tedavinin ardından tabiplerin talimatı işlerini üzerine alan kişi demektir. içindeki Gevher Nesibe’nin türbesin- ile hasta için gerekli olan ilacın hazır- Levazım memuru olarak da tanım- den oluşan, hastaların tedavi edildiği ve lanmasından sorumlu personeldir. lanmaktadır. Doktorların bilgisi ve aynı zamanda tıp eğitiminin verildiği Bunlar şöyle sıralanabilir: tarifi doğrultusunda darüşşifada bir komplekstir. Bu yapıda çeşitli görev- • Şerbetçi (yan- eczacı kalfası/yama- gerekli olan malzemeleri satın alıp lerde personellerin çalıştığı günümüze kilerciye teslim eden kişidir. dek ulaşan vakfiyelerden, kitabelerden ğı), • Kilerci; Darüşşifalardaki çiçek, Evkaf ve Tahrir defterlerinden anlaşıl- • Edviye-kub (ilaçları hazırlayan yaprak ve kök gibi maddelerden maktadır. Ancak Gevher Nesibe Hatun hazırlanan basit ilaçlarla, şerbet ve Şifahanesi’nin vakfiyesi günümüze dek kişi) macun gibi çeşitli malzemelerin ulaşamadığından yeterli bilgi buluna- • Tabbah-ı Eşribe (sıvı ilaçları hazır- karıştırılmasıyla hazırlanan ilaçları mamıştır. Bu nedenle Anadolu Selçuk- darüşşifaların kilerlerinde koru- lu ve Osmanlı Dönemi darüşşifaları in- layan kişi) mak ve saklamakla görevli perso- celenmiş genel olarak buralarda çalışan • Aşşab (saydalani-eczacı, aynı za- neldir. Bu kişiler, bu ilaçları ancak personeller; sağlık personeli, eczane doktorların izni ile dışarı çıkarabil- personeli, eğitim personeli, servis per- manda gerekli ilaçları satın almak- mektedir. soneli, idari personel ve diğer personel la görevli kişi). olmak üzere altı gruba ayrılmıştır: 5. Servis personeli 3. Eğitim Personeli Darüşşifalarda temizlik ve güvenlik- 1. Sağlık Personeli Darüşşifanın tıp medresesi bölü- ten sorumlu, ayrıca, sağlık, eczane ve Darüşşifalarda tıbbi bilgi, beceri ve münde görev yapan, tıp ilmini bilen eğitim personeline yardımcı servis maharetleriyle hizmet eden, hastaları ve talebeyi bu ilme yönlendirebilen personelidir. Bunlar, tabiplerin tarifle- personeldir. Bu kişiler: Müderrisün rine göre mutfakta hastalar için gerekli (muallim),   Müderrisû’l Arabî (Arap- yemekleri pişirenlerle, darüşşifanın, ça ders veren kişi), Müderrisû’l-Fârisi teşrif, tezyin ve temizliği ile uğraşan (Farsça ders veren kişi), Müderrisû’l kişilerdir. Bu kişiler şöyle sıralanabilir: Fıkh (İslam hukuku dersi veren kişi), Müderrisû’l Ulûmiddin (din ilmi dersi İSLAM ŞEHİRLERİ 47

Fütüvvetnamelerde, hekimin • Et hamalı; darüşşifa mutfağında has- taşıması gereken ahlaki hususlar talar için pişirilecek etli yemekler için şöyle sıralanmıştır: İffet (ahlaklılık, gerekli eti taşımakla görevli kişidir. namusluluk), tövbe, cömertlik, şecaat (yüreklilik, yiğitlik), tevazu 6. Diğer personel (alçak gönüllülük), emniyet Yukarıda sayılan gruplar dışında, her (güvenilirlik), hikmet (bilgelik), darüşşifada olmamakla birlikte bazı doğruluk, hidayet, adalet ve vefa. darüşşifalarda yardımcı hizmetlerde bulunan personeldir. tabbah (aşçı), bevvab (kapıcı), ferraş • Tabbah-ı etime; tabiplerin tarifleri- Gassal (ölenleri yıkamakla görevli kişi), (temizlikçi), abrizi, câmeşuy (yıkama- ne göre darüşşifa mutfağında has- baytar (veteriner), hanende-sazende cı), kâsekeş, tabbah-ı etime, huddam talara yemek hazırlayan kişilerdir. (okuyan, şarkı söyleyen-sazcı, mü- (hâdim-Hizmette bulunanlar, hizmet- zikle tedavide görevli kişiler), tımarcı çi), nigehban-ı hastegân (tımarcı, has- • Kayyım; tabiplerin tarifleri doğ- (güllab-akıl hastalarına bakan bakıcı), ta bakıcı), kayyım , dellak, taharetçi, et rultusunda hazırlanan yemekleri zincirci (akıl hastalarını bağlamakla gö- hamalı vb. kişilerdir. hastaların, hastalıklarına göre da- revli kişi), külhancı (hamam işlerinden • Abrizi; helaların temizliğinden so- ğıtan ve hastaların ilaçlarını veren sorumlu), imam (namaz kıldıran kişi), kişilerdir. Günümüzdeki karşılığı bahçıvan, mühürdar, buhurdancı, na- rumludur. hasta bakıcıdan çok hemşireye kib (habbaz-ekmekçi, ekmek dağıtan), • Cameyuş; câme, evde giyilen bol daha yakındır. Kayyım, hayır mü- türbedar, vb. kişilerdir. esseselerinde silip süpürmek, eş- • Buhurdancı; buhr, Osmanlıcada elbise, çamaşır, libas anlamlarına yayı muhafaza etmek, intizamı ve gelmektedir, cameşuy ise darüş- temizliği temin etmekten sorumlu “tütsü” demektir. Buhurdancı ise, şifada hastaların çamaşırlarını ve kişi olarak da tanımlanmaktadır. darüşşifalarda tütsü yakmakla gö- döşek, yorgan, kir, pas, leke gibi revli kişidir. Buhuri olarak da ta- hastalarla ilintili bulaşıkları yıka- • Dellak; delk kökünden türemiştir, nımlanan bu kişi, cami, tekke ve makla sorumlu kişidir. Farsça yı- Osmanlıcada delk ovmak, ovuştur- türbelerde udu anber gibi kokular kamak temizlemek demektir. mak demektir. Dellak, hamamda yayan kişi olarak da tariflenmekte- • Kasekeş; darüşşifada aşçıların ha- hastaları yıkayan kişi ve hastaların dir. zırladığı yemekleri, kayyımla bir- saçlarını keserek onları tıraş eden, likte dağıtıp, sonra da boş tabakları berberlik görevini yerine getiren Tartışma toplayan kişidir. Bunlar, yemek kişi, olarak tanımlanmaktadır. Şifahanenin vakfiyesinin bulunma- servisi dışında, yerleri ve etrafı da ması, hakkında bilgiye ulaşılmasını temizleyen kişilerdir. Hastaların • Taharetçi; tuvalet ihtiyacını göre- zorlaştırmıştır. Kitabesindeki yazı, idrar şişelerine vb. şeylere bakan meyen darüşşifadaki yataklı hasta- mimari yapısı itibariyle bulundurdu- kişi olarak tanımlanmaktadır. ların taharetinden sorumlu kişidir. ğu yapıları, dönemin Kayseri Evkaf ve Tahrir Defterleri, döneminin diğer şifahanelerinin vakfiyeleri ile yetersiz veya tahmini bilgilere ulaşılmıştır. 48 KONAK

KAYNAKÇA keme Sicillerine Göre)”; Göz Nurunu 15. Songur H, Saygın T, “ŞİFAHANEDEN Koruma Vakfı Yayınları; s25, 33, 36-48, HASTANEYE: Sağlık Kuruluşlarının 1. Ak AŞ , “Avrupa ve Türk İslam Mede- 82-85, 51, 55-115, 122, 137-139; İstan- Değişimine Genel Bir Bakış“; SDÜ niyetinde Müzikle Tedavi: Tarihi Geli- bul, 2006. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi; sayı şimi ve Uygulamaları“; Ötüken Yayın- 8. Dişli G,“ Anadolu Selçuklu Ve Osman- 19; 2014 ları; İstanbul; 2016 lı Darüşşifalarında İşlevsel Sistemlerin Ve Koruma Ölçütlerinin İrdelenmesi“; 16. Turabi AH. , “Hekim Şuûrî Hasan 2. Akgün B , “Anadolu’da Türk Vakıf Doktora Tezi; Ankara, 2014 Efendi ve Ta‘dîlü’l-Emzice Adlı Eserin- Sağlık Hizmetlerine Genel Bir Bakış”; 9. Kılıç A, “Anadolu Selçuklu ve Osmanlı de Müzikle Tedavi Bölümü”; Marmara 2009 Vakıf Medeniyeti Sağlık Yılı ve Şevkat Abideleri: Şifahaneler“; Medi- Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi; Vakıflar Haftası Etkinlikleri Kitabı; kal Park Yayınları; İstanbul, 2012 sayı 40; s153-166; 2011 Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları; 10. Köker AH, “Selçuklu ve Osmanlı De- s116-119; Ankara; 2009 virlerinde Tıp Öğretimi ve Eğitimi ”; 17. Uludağ OŞ, “Beş Buçuk Asırlık Türk Selçuklular Devrinde Kültür ve Me- Tababeti Tarihi“; Kültür Bakanlığı Ya- 3. Altınölçek H , “Müzikle Tedavi“; Kita- deniyet; Gevher Nesibe Sultan Adına yınları; Ankara; 1991 bevi Yayınları; İstanbul; 2013 Düzenlenen Selçuklu Gevher Nesibe Sultan Tıp Fakültesi Kongresi; s23-47; 18. Yılmaz Y, “Kanuni Dönemi Sağlık Hiz- 4. Bayat AH , “Anadolu’da Selçuklu Dö- Kayseri; 1991 metleri, Tıp Eğitimi ve Bunlara Vakıf- nemi Darüşşifaları Üzerine Toplu De- 11. Kunter HB , “Türk Vakıfları ve Vakfi- ların Katkısı”; 2009 Vakıf Medeniyeti ğerlendirme”; I. Uluslar arası Selçuklu yeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”; Va- Sağlık Yılı ve Vakıflar Haftası Etkinlik- Kültür ve Medeniyeti Kongresi; s121- kıflar Dergisi; s103- 130; 1938 leri Kitabı; Vakıflar Genel Müdürlüğü 148; Konya; 2001 12. Pormann PE , “Tıp“; TDV İslami İlim- Yayınları; s100-115; Ankara; 2009 ler Ansiklopedisi; cilt 41, 95; s101; 2012 5. Bayraktaroğlu, N , “Selçuklularda Şifa- 13. Sarı N , “Osmanlıda Tıp“;TDV İslami 19. Yılmaz Y, “Süleymaniye Darüşşifası ve haneler ve Gevher Nesibe Tıp Merke- İlimler Ansiklopedisi; cilt 41, s101- Tıp Medresesi, The Süleymaniye Hos- zi“; Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi; Cilt 23 111; 2012 pital and Medical School”; Osmanlı- Sayı 4, Temmuz; 2014 14. Sarı N, “Osmanlılarda Tıp Ahlakı“; TC larda Sağlık 1; Biofarma İlaç Sanayii ve Sağlık Bakanlığı Yayınları; Ankara; Ticaret A.Ş. Yayınları; s285-297; İstan- 6. Çam M , “Vakıf Sağlık Kurumları ve 2015 bul, 2006 Sağlıkla İlgili Hayır Şartları”; 2009 Vakıf Medeniyeti Sağlık Yılı ve Vakıf- lar Haftası Etkinlikleri Kitabı; Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları; s126-133; Ankara; 2009 7. Çetin O , “İlk Osmanlı Hastanesi, Bur- sa Yıldırım Darüşşifası (Bursa Mah- İSLAM ŞEHİRLERİ 49

İslam Şehirleri Seminerleri İslam şehirleri koordinatörlüğü olarak on birinci şehrimizin okumalarını yaptık ve Yard. Doç. Dr. NIFS-I CİHAN İSFAHAN Nurullah Yazar’ı İsfahan hakkındaki bilgilerinden istifade etmek üzere davet ettik ve verimli bir semi- Değerlendiren ner düzenledik. Kübra Nur Altıntaş Kaynaklarda farklı şekilde yazılsa da genelde iki farklı Ufuk Üniversitesi telaffuz görüyoruz: İsbehan ve İsfahan. İsmin verilme Tıp Fakültesi hikayesinde kaynakların bir kısmında şehrin kurucu- sunun Hz. Nuh soyundan gelen İsbehan bin Fellüc ol- Melikşah dönemi duğu ve şehrin kurucusunun ismini anladığı söylense İsfahan için altın dönem de genel kabul şehrin garnizon bir şehir olduğu, ismin olarak nitelendirilebilir. isbe (ordu) ve han (işaret) sözcüklerinin bir araya gele- rek oluştuğu yönünde. Bu yüzden Hz. Ömer fetih ro- Hatta bu altın dönem tası hakkındaki istişarelerde ‘’Fars coğrafyası bir kuşsa İnsanların bahçelerini İsfahan kuşun başıdır.’’ diyor ve rota bu yöne çevriliyor. her gün farklı bir altın ibrikle sulamak istediği Şehir Zayenderuh Nehri’nin kıyısından gelişiyor. Be- bir zenginlik durumu reketli nehir etrafında başlayan yerleşim yeri birçok şeklinde yazılmış eski devletin hedefinde olmuş. Maferruhi’nin Mehasin-i İsfahan adlı eserindeyse Nemrut’a odun gönderme- eserlerde. yen İsfahanlılardan “Halilullah’ın övdüğü şehir” ola- rak bahsedilmiş. 50 KONAK İsfahan asıl büyük değişim ve dönüşümü Selçuklu zamanında yaşıyor. Dandanakan Savaşı bir kırılma noktası oluyor. Doğuda yerleşik devletler olduğun- dan Selçuklular batıya yöneliyor. Tuğrul Bey şehri ele geçirdiğinde; şehri kalkındırmak ve halkla sevgi bağı kurmak adına üç yıl boyunca vergi almıyor. Al- parslan oğlu Melikşah’ı İsfahan’a gönderiyor ve daha sonraları İsfahan başkent seçiliyor. Başkent oluşuyla şehrin gelişimi hız kazanıyor. Melikşah dönemi İsfa- han için altın dönem olarak nitelendirilebilir. Hatta bu altın dönem İnsanların bahçelerini her gün farklı bir altın ibrikle sulamak istediği bir zenginlik du- rumu şeklinde yazılmış eski eserlerde. Günümüze ulaşan eserlerden ise Selçuklu zamanında yapılan İs- fahan Mescid-i Cuması güzelliğini halen korumakta Melikşah’ın vefatından sonra bir fetret dönemi başlı- yor. Abbasi Halifesinin İsfahan kimin yönetimindey- se onun adına hutbe okuyacağını söylemesi sebebiy- le sultanlığı isteyen herkes İsfahan’ı ele geçirebilmek için uğraşıyor. Bunun sonucu olarak ise taht müda- halelerinden en çok etkilenen şehir İsfahan oluyor. Bu mücadelenin sonucu yıkılan yapılar günümüze birçok eserin ulaşamamasına sebep olmuş. İsfahan’da henüz büyük arkeolojik kazılar yapılmadığından mi- mari eserleri tam olarak bilmiyoruz. Anadolu’daki Selçuklu eserlerine bakarak çıkarımlar yapıyoruz. İsfahan İpek yolu üzerinde olmamasına rağmen Şi- raz’dan Nişabur’dan ve Halep’ten gelen kervanlar hep


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook