Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore HSVankara Konak Dergisi 2. Sayı

HSVankara Konak Dergisi 2. Sayı

Published by Konak Dergisi HSV, 2019-10-12 01:27:02

Description: HSVankara Konak Dergisi 2. Sayı

Search

Read the Text Version

2018 YAZ SAYI 2 Zaman Salerno Tıp Okulu Somali Kıtlık Felaketi Göçmenlere Uygulanan Sağlık Politikaları Bir Edebi Tür Olarak Deneme Çocuk Felci Serüveni

The 5th International and Interdisciplinary Conference on Health, Culture and the Human Body Principles of Biomedical Ethics, Genetics and Human Enhancement 4– 6 October 2018 . Istanbul . Turkey

2018 YAZ SAYI 2 Sahibi Merhaba değerli okuyucumuz, Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Dergilerin her bir sayısı yeni bir heyecan, yeni bir umuttur. Ankara Şubesi adına Dergi yazarları ve yönetim kurulu için bu hissiyatlar ne kadar Saim Kerman kuvvetli ise okuyucu için de bu böyledir. Bu iki taraflı ilişkide istikrar, güvenin tesisi için bir anahtardır. Bu bağlamda sürek- Sorumlu Yazı İşleri Müdürü liliğimizi muhafaza, kalitemizi ise daha yükseklere çıkarma Çağrı Emin Şahin niyeti ile sizlerle ikinci sayımızda buluşuyoruz. Buna vesile olan bizler, nasip eden ise Yaradandır. Yazılarımızın harfleri Editör adedince hamd olsun. Zaten her şükür ve zekât kendi dilinden Fakih Cihat Eravcı ve cinsinden olmalı değil midir? Yayın Kurulu Tababet ilminde tablonun tamamını görmek, bütünü unutma- Burhan Sami Benli mak ve anlamak en önemli hususlardan biridir. Bu çerçevede insan, tüm sistemleri ve tüm bölgeleri ile birlikte değerlendiri- Çağrı Emin Şahin lir. Bu maddesel tarafın yanı sıra psikoloji ve sosyoloji de sağlı- Enes Karabulut ğın önemli ve maddesel tarafı tamamlayan, bütünü oluşturan parçalardır. Bu bağlamda insan, psikolojisi olan sosyal bir var- Fakih Cihat Eravcı lıktır. Maddesel alan psikososyal taraftan; psikososyal parça da Şeyda Akbal maddesel taraftan, olumlu veya olumsuz etkilenmektedir. Zeycan Kübra Cevval Hayat da böyledir. Eğer tüm tablo kaçırılır ve bir odak noktası Zeynep Balık dışına çıkılmaz ise bir alanda derinleşirken diğer birçok alanda sığlaşılır ve bir vizyon daralması yaşarız. “Eşyanın hakikati” Yapım arayışımıza ise ancak bütüncül bakış açısı ile bir cevap bulu- Selika nabilir. Dergimizdeki çeşitliliğe bu veçheden bir defa bakmak gerekir; Tasarım Uygulama Ahmet Yumbul Bir tarafta soyut bir alan olan ve insanı incelten, nezaketin ve naifliğin kelimelere yansımış hallerini sunan Kavram ve Ede- Baskı - Cilt biyat Koordinatörlüğümüzün derleme yazıları varken, bir diğer Karakış Basım Ltd. Şti. tarafımızda hayatın tam içinden Tıbbi İnsani Yardım ve Halk Sağlığı koordinatörlüklerimizin yazıları var. Ayrıca bunlara 0212 544 5810 ek olarak, bu iki yanımızın birleşimi gibi (hayatın ve insanın bütünü gibi) tarih kokan, mekân ve insandan bahseden Göç İletişim Hareketleri ve İslam Şehirleri Koordinatörlüklerimizin yazı- Sakarya Mah Hamamarkası Sk No. 7 larını bulacaksınız. İşte bu bütüncül bakış içerisinde hakikat arayışımız, yoluculuğumuz devam edecektir. Altındağ Ankara 0312 287 02 10 Aslolan yolda olmaktır diyerek sizleri yeni sayımızın sayfaları arasına bırakıyor ve keyifli okumalar diliyoruz. [email protected] HSVankara ankara.hayatvakfi.org.tr ISSN 2636-7696 Dergide yeralan yazılardan yazarları mesuldür. © Yayın hakları yayıncıya aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ANKARA ŞUBESİ

içindekiler 08 Zaman Zaman ‘an be an’ içinde bulunduğumuz ancak izaha kalkışınca adeta içinde kaybolduğumuz bir kavram. Sizce zamanın bir karşılığı var mıdır dış dünyada, yoksa zaman sadece zihinde midir? Günümüze dek dinler, düşünürler ve insanlık za- manı nasıl açıklamıştır? Zaman mutlak mıdır, yoksa göreceli midir? Asra and içerek, kuşluk vaktine yemin ederek ‘zaman’ kavramını yücelten Kur’an hangi cihetten bakar zamana ve zamanın önemi nedir İslam’da? Tevekkül ve Mahremiyet kavramlarından sonra bu sayımızda ‘Zaman’ kavramını çeşitli yönlerden inceleyerek idrak etmeye ça- lıştık ve bir derleme yazısı halinde sizlere sunduk. 20 Kahire Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan piramitlerinden külliyelere uzanan serüveninde Kahire, Müslümanların da ilk uğrak yerlerinden biri olmuştur. Fustat ile birlikte ilk kurulan şehirlerden biri olmasının yanı sıra İslam Medeniyeti’ne dair sayısız iz barındırmasıyla da çok önemlidir. Kurak ikliminde sa- yısız alim ve eser yeşerten Kahire’yi, literatür eşliğinde estetik açıdan inceleyerek kapsamlı bir derleme yazısı ile okuyucularımıza sunduk. 30 Salerno Tıp Okulu Tıbbi eğitimi en köklü kurumlarından itibaren araştırmayı amaçla- yan ‘Şifahaneler ve Tıp Okulları’ çalışma grubu; bu sayıda Salerno Tıp Okulu’nu akademik çalışmalar eşliğinde değerlendirdi. Orta Çağ Avrupasının karanlık yü- züne rağmen sistematik bir eğitim sistemi oluşturan ve birçok kadın hekimin de yetişmesini sağlayan Salerno Tıp Okulu, tıp eğitiminin gelişimini merak edenler için bu sayıda yerini aldı. 38 Eş-Şeyhu’r Reis: İbn-i Sina Hem dâhi bir hekim olarak bilinen hem de filozofların prensi olarak anılan ve bu çok yönlülüğü nedeniyle, fikirleri ölümünden yüz yıllar sonra bile hala tartışılan İbn-i Sina, İslam dünyasının kuşkusuz en önemli alimle- rindendir. Yıllarca Avrupa tıbbının ana kitabının müellifi olmasına rağmen Anado- lu’da değeri yeterince anlaşılmayan İbn-i Sina’yı, tüm yönleriyle ele alınan derle- me yazımızla okuyucularımızın beğenisine sunduk. 50 2011 Somali Kıtlık Felaketi Tıbbi İnsani Yardım Organizasyonları Her sayısında farklı bir afeti konu alan dergimizin bu sayısında Somali 2011 kıtlık felaketini her yönüyle ele aldık. Kıtlık nedir? Kıtlığın nedenleri nelerdir? Kıtlık felaketinde yardım yapan büyük kuruluşlar ve yerel organizasyonlar kimlerdir ve hangi konularda yardımlar yapılmıştır? sorularına cevaplar aradık ve sizlerin dikkatine sunduk. 64 2011 Somali Kıtlık Felaketi Afete Bağlı Sağlık Sorunları 2011 Somali kıtlığı başta malnütrisyon ve buna bağlı komplikasyonlar yanında pek çok halk sağlığı sorununa yol açmıştır. Yapılan beslenme desteği, aşılama ve diğer faaliyetler ile gıda güvenli sınıflamasını bu yazımızda kapsamlı bir şekilde inceledik ve sizlere sunduk.

Acara Batum Muhacirleri 74Göç hareketleri, farklılıkların kabul edilememesi ve mekanın paylaşılama- ması neticesinde hüküm süren devletin yerleşik halka uyguladığı zorlamaların bir ürü- nü olarak ortaya çıkmıştır. Bu derlememizde, Selçuklular döneminde Müslümanlık ile tanışan ve sonrasında Osmanlı döneminde güçlenen Acara bölgesinde yaşayan Müs- lüman Gürcülerin (Acaralar) sürecini ele aldık. Böylece geçen sayımızdaki Kafkasya bölgesi incelemelerimize bir yenisini ekledik. Acaralar’ın kendi kimliğine, inancına, ya- şam tarzına sahip çıkmasını ve huzur içinde yaşamak için aldığı yolu sizlerle paylaştık. Suriye Arap Cumhuriyeti (1918-2009) 84Yedi yılı geride bırakarak sekizinci yılına giren Suriye iç savaşı, ülkemizi ve dünyayı derinden etkilemiştir. Geride yıkılmış bir ülke, yüzbinlerce ölüm, milyonlarca mülteci ve tarihin yok oluşunu bırakan bu süreç, ülkenin tarihinde ilk defa yaşanan yeni bir gelişme miydi? Yoksa tekerrür eden bir tarih mi? Osmanlı sonrası huzuru unutan toprağın hikayesini derleyip bugüne ışık tutmasını amaçladık. Tarih tekerrür ederken, geleceğe dair alınacak dersleri içerisinde barındırarak sunuyor. Elbette oku- yan, öğrenen ve düşünen kişilere. Göçmenlere Uygulanan Sağlık Politikaları 96Sağlık hakkı, temel hak olan “yaşam hakkı” çerçevesinde ele alınmış ve uluslararası kabul gören belgelerde yerini almıştır. Göçmenler özelinde ise, en ciddi sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Meselenin ekonomik, sosyal ve kültürel vechele- rinin olması işi zorlaştırmaktadır. Bu hak, belgelerde teorik düzlemde yer alsa dahi, pratikte farklı ülkelerde farklı uygulamalar ve yelpazede sunulmaktadır. Biz de bu konuda bir özet derleme oluşturarak sizlerle buluşturduk. En Ulvi Aşkın Şâiri Fuzûli’nin Hayatı 108Mahlasıyla adını, şiirleriyle de hayatını gölgede bırakmış olan Fuzû- li, bir halk hikayesi olan Leyla ile Mecnun’u müthiş belagati ile di- van edebiyatının eşsiz bir eseri haline getirmiştir. Naat türünün mümtaz bir örneğini “Su Kasidesi” ile ortaya koyan şair, “Şikayetnâme” olarak bilinen hicvi ile de ün salmıştır. Bu sayımızda, hayatı ve eserleriyle incelediğimiz Fuzûli’yi daha yakından tanıma fırsatı bulacağız. Serveti Fünûn Dönemi Edebiyatı 120Bir fen bilimleri dergisi olarak yayın hayatına başlayan Servet-i Fünûn, Tevfik Fikret’in derginin başına geçmesiyle bir edebiyat der- gisi hüviyetine bürünerek Edebiyat-ı Cedîde olarak da anılan dönem edebiyatına ismini vermiştir. Edebiyatımızın batı ile etkileşiminin en aşikar şekilde görülmüş olduğu bu dönemi, öne çıkan isimleri ve eserleriyle sizlere tanıtmaya çalışacağız. Bir Edebi Tür Olarak Deneme 132İlk örneği 1580 yılında Montaigne tarafından kaleme alınan “Dene- meler” adlı eserle ortaya konan bu edebi yazı türü, kesin yargılar içermemekle birlikte kişisel bir bilinç ile yazılan, teknik açıdan olduğu kadar estetik açıdan da doyurucu muhteviyatı ile ön plana çıkmıştır. Bu derlememizde Türk ve Dünya edebiyatından seçmiş olduğumuz, Ahmet Haşim’in “Müslüman Saati”, Albert Camus’un “Korku Çağı”, Montaigne’nin “İnsanın Durumu”, Michel Cioran’ın “Zama- nın Parçalarının Birbirinden Ayrılması” ve Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman” başlıklı denemelerini inceleyeceğiz. Çocuk Felci Serüveni 146Yarım yüzyıldır dünyanın büyük bir çoğunluğunda polio (çocuk fel- ci) vakası görülmemektedir. Çiçek hastalığından sonra eradike edilmesi hedeflenen ikinci hastalık olarak görülen çocuk felciyle, insanlığın mü- cadelesinin nasıl başladığına, dönüm noktalarına ve küreselleşen dünyanın vi- rüslere karşı serüvenine tanık olacaksınız. Beraber çıkacağımız zaman tüneli yol- culuğunda, günceli daha iyi anlamamız için kapsamlı bir araştırma yazısı derledik.



İSLAMİ İLİMLER Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüz, yaşamın ve yaşamanın kıla- vuzu olan İslam dininin ilk emri olan “İkra!” ayeti- ni düstur edinerek ‘İslami İlimler’ adı altında çeşitli okumalar yapmaktadır. Amacımız, ‘Biz ataların dini üzerineyiz’ diyen putperestler gibi ezbere bir din anlayışını benimsemek yerine okuyarak, araştırarak, anlayarak; kulaktan dolma bilgilerin içini dolduran, meselenin kaynağına, kavramların derinine inen, doğrunun ve doğru tanımların peşinde olan bir Müs- lümanlığı benimsemektir. Koordinatörlüğümüz ekip çalışması ile her ay bir başlık üzerinde okumalar ya- pıp çalışmalarını ayın sonunda derlemeler halinde yayımlamaktadır ve çalışılan konular ile ilgili söyle- şiler düzenlemektedir. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Kavram • İslam Düşünce Tarihi 2. Söyleşi • Mahremiyet

Zaman KAVRAM “Zaman, ne olduğu sorulmadığı sürece hepimizin üzerinde ÇALIŞMA GRUBU uzlaştığı ve sorunsuzca kullandığı bir kavramdır. Öyleyse 1 Esma Sayın zaman nedir? Sormadıkları takdirde bilmeme rağmen, soran 1 Hicret Ravza Aytemiz birine açıklamaya çalıştığımda bilmediğimi anlıyorum.” 2 Nur Kayabaşı (St. Augustine) 3 Hatice Hilal Polat 1 Şevval Yiğit DİLSEL İNCELEME 2 Ayşe Kübra Güllü Düşünce tarihi boyunca varlık ve yaratılış probleminin çözü- 3 Zülal Duru * müne ilişkin temel paradigmalardan biri olan zaman, ilk ba- kışta çoğumuza tanıdık gelse de tanımlanmaya çalışıldığında 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tatminkâr cevabın güç olduğu bir kavramdır. Bu bağlamda 2 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi zaman konusunda hemen hemen her toplum kendi kültür 3 Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ve düşünce yapısına uygun bir şekilde zamanı tanımlamaya çalışmıştır. * İletişim: [email protected] Zaman kelimesinin kökü, Zerdüştiliğin bir kolu olan eski bir 8 KONAK İran din akımı Zurvanizm’deki ‘zaman ve kader tanrısı Zur- van’ ismine kadar uzanmaktadır. Zurvan’ın başlangıçta zama- nın kaynağı olan, iyi ve kötü talihi dağıtan, yazgıya hükmeden bir gök tanrısı olduğu belirtilir. Kutsal kitapları Avesta’da da zaman anlamında zruvan/zurvan kelimesi geçmektedir. Sözlükte ‘kısa veya uzun vakit, az ya da çok bölünebilir müd- det’ gibi anlamlara gelen zaman örfte altı ayı aşmayan süre, bir yılın çeşitli dönemleri ve mevsimleri, bir kimsenin yöne- timde kaldığı süre anlamında da kullanılır. Çoğulu -ezman- kelimesinin ise bir insanın yaşadığı ömür anlamına geldiği kaydedilir.

Bazı Kültür ve Dinlerde Zaman şeklinde bir görüş hâkimdir. İslam’dan Khronos: Eski Yunan Mitolojisi'nde Zaman Eski dönemlerde zaman anlayışında önce Araplar yaratıcı olarak Allah’ı Tanrısı tabiatla iç içelik hâkimdir. Zaman ara- görmekle beraber yaratılıştan sonra ya- lıkları saat ile değil gün ışığı vasıtasıyla ratıcıyla tüm ilişkilerin kesildiğine ve tur ancak var olacaktır (gelecek). Za- belirlenir. Gün-gece, mevsimler, yıl- hayatın daha kuvvetli bir varlığın yani man bu parçalardan oluşur fakat var dızların hareketleri, medcezir, yağışlar ‘dehr’in yönetimine geçtiğine inanmak- olmayanlardan oluşan bir şey varlıktan vb. doğa olayları ile zaman anlam ka- tadır. Dehre kudret ve ilahlık payesi pay alamaz. Aristo harekete bağlı bir zanmaktadır. verilmiştir. Dehr ve zaman kavramları zaman tanımı yapmıştır. Ona göre za- Eski Yunan’da zaman, içinde olayların ileride daha ayrıntılı anlatılacaktır. man, önce ve sonraya göre devinimin geçtiği şey olarak tanımlanır. Zaman sayısıdır. Bireyler düşüncelerinde bir kavramı geçmiş ve gelecekten ziyade Zaman Kavramına Kuramsal şey değişmediğinde ya da değişimi fark şimdiki zaman ile ilgilidir. ‘Kairos’ in- Yaklaşımlar etmediklerinde zamanın da geçmediği- san yaşamını ve gelişimini ifade eden Zamanın varlığını inkâr edenler Sep- ni düşünmektedirler. Fakat Aristo’da en uygun zaman anlamında şimdiki tikler (Şüpheciler) olarak bilinir. Şüp- zaman hareketle bağıntılı olsa da onun- zamanın karşılığı olarak kullanılır ve heciler zamanın gerçeklikten yoksun la özdeş değil; önce ve sonraya göre zamanın niteliğini ifade eder. Bunun olduğu lehinde şöyle bir kanıtlama hareketin sayısıdır. Bu aritmetik sayı- karşısına ise zamanın niceliksel tara- yaparlar: Eğer zaman var olsaydı ya mı yapacak olan insan zihnidir. İslam fını karşılayan, durmadan akıp git- bölünebilir ya bölünemez olacaktı. filozofları arasında en yaygın şekilde meyi ve saatin gösterdiği zamanı ifade Bölünemez olduğu takdirde yıllar, ay- benimsenen tanım budur. eden ‘khronos’ çıkmaktadır. Khronos lar, saatler, geçmiş ve geleceğin ondan zaman tanrısıdır. Zamanın babası ve çıkması imkânsız olacaktı. Tersine bö- Einstein’a göre ise zaman mutlak ve çocuklarını yutan, çıplak, yaşlı, kel bir lünebilir olsaydı ya bütün parçaları ile doğrusal değildi, zaman kişiye göre şe- varlık olarak tasvir edilir. birlikte ya da parçalarından bir kısmı killeniyordu göreliydi. Einstein, kura- Hıristiyanlıkta Tanrı İsa’nın bedenine ile var olacaktı. Birinci ihtimal saçma- mını şöyle açıklar: “Bir adam sevdiğiyle bürünerek insani bir varoluşa düşüş dır çünkü bu durumda geçmiş ve gele- oturup bir saat geçirdiğinde, bu süre ken- yaşamıştır. Tanrı tarih üstü bir varlık cek eş zamanlı olacaktı. İkinci ihtimal disine bir dakika gibi gelir. Bir de onu, bir iken, bu düşüşle zamanın içine karış- de olanaksızdır çünkü zamanın hiçbir dakika için sıcak bir fırının üzerine otur- mış ve sonlu varlık ile sonsuz varlık parçası fiilen var olmaz. Zira geçmiş tun; bu süre ona bir saatten daha uzun arasındaki dinamik ilişki ile sonsuzluk yaşanıp bittiği, gelecek ise henüz gel- gelecektir. İşte görelilik budur!” zamanın içine, zaman da sonsuzluğun mediği için fiilen yok hükmündedir. içine dahil olmuştur. Bu sebeple tarih Zaman konusunda görüş bildiren ilk İslam Düşüncesinde Zaman ve zaman kutsallaştırmaya layık bir düşünürlerden biri olan Platon’a göre, hale gelmiştir. zihnin var olanları bir bütün olarak Kelam geleneğinde zamanın daha kü- Yahudi geleneğinde zaman kutsal bir birdenbire kavrayamamasının bir so- çük parçaya bölünmesi imkânsız olan tarihin aracısı olarak kabul edilir. Se- nucu olarak değişmez ve zaman dışı cüzlerden(an) meydana geldiği ifade çilmiş bir halkın başına gelen özel bir- olan zaman, yetkin idealar dünyasının edilir. Zaman, mekân ve hareketin bir- takım olaylar silsilesinin aracısı olarak yetkinlikten yoksun bir taklididir. birinden ayrı düşünülmesi imkânsız zaman kutsanmıştır; o ebedi bir dö- Fizik adlı eserinde ‘Zaman var mıdır? olduğu için kelamcılar mekân ve hare- nüş, Tanrı ile halk arasındaki sözleşme Eğer varsa doğası nasıldır?’ sorusun- ket gibi zamanın da sonsuz bölünebi- ve inancın ilahi yoludur. dan yola çıkan Aristo’ya göre zaman lirliğini reddetmişlerdir. Cahiliye Araplarında ise zamanın, âlem- ise ya yoktur ya da kaygan ele avuca deki oluş ve bozuluşlarda etkin olduğu gelmez bir şeydir. Buna göre zamanın bir parçası var olmuştur ama yoktur (geçmiş); öteki parçası ise henüz yok- Zaman kelimesinin kökü, Zerdüştiliğin bir kolu olan eski bir İran din akımı Zurvanizm’deki ‘zaman ve kader tanrısı Zurvan’ ismine kadar uzanmaktadır. İSLAMİ İLİMLER 9

İlk İslam filozofu Kindi zaman kavra- ilişkisi içindedir. Bu ilişki ‘dehr’ adı- rihi bir hadiseye atıfta bulunmak ama- mı konusunda Aristocu bir yaklaşım nı alırken; dehri de kuşatan, zamanda cıyla kronolojik bağlamlarda hem de sergileyerek zamanı hareketin sayısı olmak veya zamanla beraber bulun- kozmolojik anlamda yer alır. Kur’an-ı ve hareketin saydığı süre olarak ta- maktan tamamen bağımsız durumdaki Kerim’de her şeyin faili ve maliki ol- nımlamıştır. mutlak varlığın sürekliliği için ‘sermed’ duğu ifade edilen Allah’ın kudret ve kelimesini kullanır. Fahreddin Razi yaratma alanına zaman/dehr de dâhil- İhvan-ı Safa grubu zaman için “saat, İbn-i Sina’ya ait terminolojiyi şu şekil- dir. Allah zamanın yaratıcısı ve düzen- gün, ay ve yılların geçişi, gökküre de formüle eder: “Değişenin değişene leyicisi olarak vasfedilmiştir. hareketlerinin yinelenen sayısı, gök- nisbeti zaman, değişmeyenin değişene Zaman kavramı bahsinin Kuran’da küre hareketlerince sayılan süre” gibi nisbeti dehr, değişmeyenin değişmeye- sıkça geçmesinin yanında birçok ayet- yaygın tanımları aktarır. Ek olarak iki ne nisbeti sermeddir.” te zaman üzerine yeminler de edilir. farklı görüşten de bahseder. İlki Septik- Zamanı hareketin ölçüsü sayan Meşşâî Çünkü Allah (c.c) Kuran’da bizim lerin görüşüne paralel olarak zamanın filozofların aksine Ebu’l- Berekat için yaratıldığı halde önemini idrak gerçek bir varlığa sahip olmadığıdır. el-Bağdadi’ye göre zaman, varlığın öl- edemediğimiz veya unuttuğumuz şey- İkincisi ise yirmi dört saatlik zaman çüsüdür. Bu tanımı zihindeki varlığı ler üzerine dikkat çekmek için yemin dilimleri dünya üzerinde farklı boylam- bakımından hareket olmasa da zama- eder. Zaman da pek çok farklı formu larda daima gerçek olarak yaşandığı nın zihinde var olmasına dayanarak ile Kuran’da üzerine yemin edilen, için zaman sürekli olarak vardır. yapar. Yani zaman hareketten önce vurgulanan, hatırlatılan önemli ve de- gelir. Ebu’l- Berekat ise ister yaratıcı ğerli kavramlardandır: -Asra yemin İslam dünyasında zaman hakkında ister yaratılmış olsun hiçbir varlığın olsun, duhaya yemin olsun, yeryüzü- Aristocu fikirlerin yaygınlık kazanma- zamansız tasavvur edilemeyeceğini nün sonuna yemin olsun, hasat günü- sı İbn-i Sina aracılığıyla olmuştur. Ona belirterek her varlığın zamanda bu- ne yemin olsun…- göre hareket eden nesnelerin hız ve me- lunduğunu ileri sürer. Kuran içinde bahsedilen farklı zaman safe değişkenlerine bağlı olarak birbir- kavramlarını aşağıdaki başlıklar altın- lerine göre farklı konumlara sahip olu- ZAMAN KAVRAMI ve KURAN da gruplayarak inceledik: şu, insan zihninde öncelik-sonraki fik- AYETLERİ İNCELEMESİ rinin meydana gelmesini sağlar. Buna Kur’an-ı Kerim zamanı hem kav- İbadet tanzimi göre zaman, önce ve sonra gelen diye ramsal hem de pratik yaşamla, hatta Hud 114. Gündüzün iki tarafında ve bölünebilen hareketin sayısıdır. İbn-i öldükten sonraki yaşamla ilişkisi bağ- gecenin gündüze yakın vakitlerinde na- Sina fizik alanındaki zamanla, ‘dehr’ lamında ele alır. Kur’an-ı Kerim’de maz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri gi- ve ‘sermed’ dediği mutlak zamanı bir- zamanı ifade eden kelimeler işin ya da derir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. birinden ayırır. Fiziksel varlıkların za- ibadetin vaktini belirlemek, yahut ta- İsra 78. Güneşin doruğu aşmasından man tarafından kuşatılmasına karşılık gecenin çöküşüne kadar(ki süre içinde) metafizik varlıklar zamanla beraberlik namazı(nı) gereği üzere yerine getir; sabah (namazı) okumasını da (tam bir dikkat ve duyarlık içinde gerçekleştir); çünkü sabah okuması(nda insan) ger- çekten de (ulvi olan her şeye) açıktır. Bakara187. Gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökün- ceye kadar oruca devam edersiniz. Bakara189. Sana, ayın evreleri hakkın- da soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Toplumsal düzen Bakara 194. Saldırmazlık örfünün ge- çerli olduğu aylarda size saldıranlara 10 KONAK

siz de karşılık verin: zira saldırmazlık Huzura toplanıldığı zaman - O takdirde, yerini mutlu bir âhiret hayatı- örfünün ihlali, adil karşılık (kısas ya- gün - Son saat na bırakabilir. Bu çerçevede iman, salih sasına tabi)dir. Yunus 45. Ve o Gün Allah onları (hu- amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye za- Bakara 226. Eşlerine yaklaşmayacak- zuruna) topladığı zaman (onlara öyle mana yenik düşmemek için önerilen bir larına dair yemin edenler için dört ay gelecek ki yeryüzünde) sanki sadece formül olarak sunulmuştur. Bu formül, bekleme süresi vardır; şayet (yemin- tanışmalarına yetecek kadar (kısa bir insanoğlu için dünya hayatında geçirdi- lerinden) dönerlerse, unutmayın ki süre), sadece gündüzün bir saati kadar ği zamanı “tanınmış bir mühlet” olmak- Allah çok affedicidir, rahmet kayna- kalmışlar. tan çıkarıp, “ebedî” kalınacak cennet ğıdır. Bakara 254. Siz ey imana ermiş olanlar! bahçelerine taşıyacaktır. Bakara 233. Ve (boşanmış) anneler, Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli Bu hususta şöyle buyrulmuştur: “Kıya- eğer emzirme müddetini tamamla- olmayacağı bir Gün gelmeden önce size met gününde insan şu beş şeyden he- mak istiyorlarsa, çocuklarına iki tam rızık olarak bağışladığımız şeylerden saba çekilmedikçe Rabbinin huzurun- yıl bakabilirler; onların yeme-içme ve (Bizim yolumuzda) harcayın. dan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü giyimlerini uygun bir şekilde temin Ali İmran 9. “Ey Rabbimiz! (Geleceği- nerede ve nasıl geçirdiğinden, genç- etmek, çocuğun babasına düşer. ne) hiç şüphe olmayan o Gün’ü görüp liğini nerede yıprattığından, malını Tevbe 36. Bilin ki, Allah’ın nazarında yaşamaları için mutlaka insanlığı bir nerede kazanıp nerede harcadığından, ayların sayısı, Allah’ın gökleri ve yeri araya toplayacaksın: Allah vaadini ye- bildiği ile amel edip etmediğinden.” yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca rine getirmekten asla kaçınmaz.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyame 1) on ikidir (ve) bunlardan dördü haram Enam 60. Odur sizi geceleyin ölü İslam, hayatı zamana göre programla- aylardır; işte (Allah’ın) her zaman ge- (gibi) yapan ve gündüzün ne yaptığı- mıştır. Temel ibadetlerin belli zaman- çerli sapasağlam yasa(sı) budur. nız bilen. O, sizi (Kendisi tarafından) lara hasredilmiş olması da bir yönüy- Yunus 5. Güneşi parlak bir ışık (kay- tespit edilen ömrü tamamlamak üzere le insanların dünya hayatını belli bir nağı) ve ayı aydınlık kılan ve yılların her gün hayata geri döndürür. program dâhilinde geçirmeleri hikme- sayısını bilesiniz, (zamanı) ölçebilesi- Araf 187. (Ey Peygamber), sana Son Sa- tine mebnidir. niz diye ona evreler koyan O’dur. atten soracaklar, “Ne zaman gelip çata- Allah Rasulü’nün sahabi efendileri- cak?” diye. De ki: “Doğrusu, buna dair mizden birine “Beş şey gelmeden önce Kuran geçmişi ihmal etmez, gerçek bilgi ancak Rabbimin katındadır. beş şeyin değerini iyi bilmelisin; ihti- anlatır ibret-i kul için. yarlığından önce gençliğinin, hastalı- Tevbe 25. Gerçekten de Allah, (sayıca HADİS-İ ŞERİFLER IŞIĞINDA ğından önce sağlığının, yokluğundan az olduğunuz zaman) pek çok savaş “ZAMAN” KAVRAMI önce varlığının, meşguliyetinden önce meydanında size yardım etmişti ve Zaman olgusu, her devrin anlaşılma- boş vaktinin, ölümünden önce hayatı- Huneyn Gününde de, o sayıca çok- sı zor konularından biri olarak çeşitli nın.” şeklindeki nasihati de hayatımız- luğunuzun sizi kurumlandırdığı ama boyutlarıyla tartışılagelmiştir. Kur’an; da çoğu defa ‘zamanında’ değerini bil- (tek başına) pek bir işinize yarama- bir süreye kadar faydalanma, belirlen- mediğimiz şeylere dikkat çekmektedir. dığı o gün de (öyle yapmıştı); çünkü miş bir vakit, mühlet ve müddet verme Zamanın bizim için kıymeti defaatle yeryüzü, bütün genişliğine rağmen gibi kelimelerle farklı bir zaman kav- vurgulanırken zamanı kötü görmemek size dar gelmişti de arkanızı dönüp ramı oluşturmaktadır. hususunda da uyarıda bulunulmuştur. geri çekilmiştiniz. İslâm, zaman kavramını gündelik haya- Ebû Hureyre (r)’nin aktardığına göre Kehf 19. Derken (günü gelince) onla- tın bir parçası yaparak, dünya hayatında Rasulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Al- rı uykudan kaldırdık ve (olup biteni) geçirilen zamanın geçiciliğini ısrarla dile lah Azze ve Celle ‘Âdemoğlu zamana birbirlerine sormaya başladılar. İçle- getirmiştir. Zira bu süre iyi kullanıldığı söverek/kötü söz söyleyerek beni in- rinden biri: “(Burada) bu şekilde ne kadar kaldınız?” diye sordu. Ötekiler: Yunus 45. Ve o Gün Allah onları (huzuruna) “Ya bir gün ya da günün bir kısmı ka- topladığı zaman (onlara öyle gelecek ki dar” dediler. (İçlerinden daha derin yeryüzünde) sanki sadece tanışmalarına bir sezgiyle donanmış olanlar:) “Ne yetecek kadar (kısa bir süre), sadece kadar kaldığımızı en iyi Rabbimiz bi- gündüzün bir saati kadar kalmışlar. lir” dediler. İSLAMİ İLİMLER 11

citir. Ben zamanım (zamanın sahibi, tasıdır. Eğer o saatte Allah’ı zikreden bu hayatın amacı asıl hayat olan ahiret yöneticisi benim), tüm işler benim kimselerden olmaya gücün yeterse ol! için bir hazırlıktır. Bu dünyada geçirdi- elimdedir, gece ve gündüzü ben evirip Çünkü namaz (o saatlerde) şahitlidir!” ğimiz vakit Allah’a olan inancımızla ve çeviririm.’ demiştir.” (Buhari, Tefsir, buyurdular. (Müslim, Müsafirîn 294) salih amellerimizle anlam bulacaktır. Câsiye 1; Müslim, el-ElfâzFi’l-Edeb 2) Ömrümüzün ne kadar olacağını bile- Ebu Hureyre (r)’den rivayet edildiğine Rabb ile buluşulan vaktin kıymetiyle meyiz; fakat onu bereketlendirmek de göre Allah Rasulü (s) Cuma gününden ilgili Enes bin Malik (r)’dan gelen ri- yine salih amellerle mümkün olur. Bu bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: “Onda vayette Rasulullah (s): “Namazı bekle- uğurda geceleri ve gündüzleri, namaz öyle bir an vardır ki şayet bir Müslüman diğiniz sürece, namaz içerisinde olmuş ile dua ile güzel ahlak ile ihlas ile ihsan kul namaz kılarken o ana rastlar da Al- olursunuz.” buyurmuştur. (Buhari, ile Rasulullah (s)’in gösterdiği şekilde lah’tan bir şey isterse Allah ona dilediği- Mevâkîtü’s-Sâlât 40) Allah’ın rızasını arayarak yaşam sür- ni mutlaka verir.” (Müslim, Cum’a 13) mek asıldır. Ezcümle bu dünyadaki Öyle anlaşılıyor ki bu zaman dilimle- Abdullah b. Mesud (r) anlatır: “Hz. mana arayışımızda “zaman” a anlam rinin kutsallığı Allah’ın onlara yükle- Peygamber (s) ’e ‘Hangi amel Allah’a katan yalnızca ve yalnızca O’dur. diği değere dayanmaktadır. Örneğin daha sevimlidir?’ diye sordum. ‘Vak- Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir tindeki namazdır.’ buyurdu. (Buhari, ZAMAN VE İLGİLİ KAVRAMLAR Gecesi’nde indirildiği, Kadir Gece- Mevâkîtü’s-Sâlât 5; Müslim, İman 135) Dehr: Klasik Arap dili sözlüklerinde si’nin bin aydan daha hayırlı olduğu “uzun zaman” (el-emedü’l memdûd) Kur’an’da bildirilmektedir. Bu mü- Bu hadisle öğrenilecek bir diğer düstur şeklinde karşılık bulur. Çoğulu edhûr, barek gece için Hz. Peygamber (s) “O her işi vaktinde yapmaktır, ibnu’l-vakt duhûr’ dur. Kur’an’da putperest Arap- Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın sonların- olmaktır, vakit neyi gerektiriyorsa onu ların şöyle dediği bildirilir: “Hayat daki on gecede, geriye kalan dokuzun- sorumluluk bilmektir. ancak bu dünyada yaşadığımızdan cu gecesinde, geriye kalan yedinci ge- ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak cesinde, geriye kalan beşinci gecesinde Bir başka hadiste ise zamanın niceli- zaman helak eder…” (Câsiye 54/24). arayınız.” sözüyle yol göstermiştir. ğini aslında niteliğinin belirlediğin- Burada sözü edilen zamandan maksat Kadir Gecesi’ne benzer şekilde günün den bahsedilir. “Sıla-i rahim, güzel “dehr” dir. Araplar, kozmolojik alan- belli vakitleriyle ilgili de özellikle uya- ahlak ve iyi komşuluk beldeleri ma- da, rızık, ecel, saadet ve şekavet gibi, rıda bulunulmuştur. mur(yaşanır) hale getirir ve ömürleri insan hayatını ilgilendiren birçok hu- Amr b. Abese (r) anlatıyor: Dedim ki uzatır.”(İbn Hanbel, VI, 159) Ömrün susun dehr veya eyyâm diye adlandı- “Ey Allah Rasulü! Allah’a biri diğe- uzamasından kasıt, yaşanan hayatın rılan kaçınılmaz bir kuvvet tarafından rinden daha yakın olan bir saat var bereketlenmesi ve rahmetle, nurla daha başlangıçta tayin edildiğine ina- mıdır?” “Evet, Rabbin kula en yakın dolmasıdır. Aynı şekilde ömrün ya da nıyorlardı. Bu inanç sisteminde dehr, olduğu vakit gecenin son kısmının or- vaktin kısalması da bu bereketten ve kendisine ibadet edilecek bir mabud rahmetten uzaklaşmaktır. değil mutlaka hesaba katılması gere- ken kozmolojik bir kuvvet idi. Zama- Tüm bunlardan kendimize çıkaracağı- nın insan yaşamındaki olayları belir- mız hisse ise şudur: Her birimize veril- lediği düşüncesi, bu olayların önceden miş yalnızca bir dünya hayatı vardır ve belirlendiği inancı ile bağlantılıdır. İnsanın rızkının, ecelinin, bahtiyarlık ve bedbahtlığının önceden tespit ve tayin edilmiş olduğu inancı İslam’da da mevcuttur. Ancak İslam inancında bütün bu olayları takdir eden kudret dehr değil Allah’tır. Sermed: ‘Uzun zaman’ ve ‘tüm dünya hayatı’ anlamlarının vurgulu ve sa- natsal bir şekilde dile getirildiği keli- medir. Ancak gerek dehr, gerekse ser- med kelimesi Arap dilinde kesinlikle ‘sonsuz zaman’ anlamına gelmez. Zira ‘sonsuzluk’, insan varlığının ölümle 12 KONAK

son bulduğunu düşünen İslam öncesi Allah Rasulü’nün sahabi efendilerimizden Arap toplumunun zihin dünyasında birine “Beş şey gelmeden önce beş şeyin yeri olmayan bir mefhumdur. Nitekim değerini iyi bilmelisin; ihtiyarlığından önce klasik Arapça ’da genellikle “bir gün gençliğinin, hastalığından önce sağlığının, bir gece boyunca devam eden zaman” yokluğundan önce varlığının, meşguliyetinden şeklinde anlamlandırılan sermed keli- önce boş vaktinin, ölümünden önce mesi, Kasas 28/72. ayette de, kıyame- hayatının.” şeklindeki nasihati de hayatımızda tin kopuş vaktine kadar sürecek olan çoğu defa ‘zamanında’ değerini bilmediğimiz mukayyet bir zaman dilimi anlamında şeylere dikkat çekmektedir. kullanılmıştır. Ebed: Sözlükte “dehr” ile eş anlamlı bir zaman dilimini anlatmaktadır. Ço- Fecr: Mastar olarak “bir şeyi geniş bir olarak “uzun zaman” anlamına gelir. ğulu ‘eyyam’ dır. şekilde yarmak” demektir. Bu seman- Sonu düşünülmeyen müddet demektir. Seher Vakti: Sözlüklerde, tan yeri tik kök anlamından hareketle geceyi Huld: Süreklilik anlamına gelen ve ağarmadan biraz önceki vakit; sabah yardığı için, sabaha fecr denir. İsim ebedilik konusuyla da doğrudan ilgi- açılmaya başladığı vakit; sabahın gü- olarak tan yeri, güneşin doğmasından li olan en önemli kelimelerden birisi neş doğmadan önceki zamanı, tan önceki tan yerinin ağarması anlamın- “huld” kelimesidir. Bu kelime sözlükte ağartısı şeklinde tanımlanmıştır. dadır. “sabit olmak, sürekli kalmak,bir yer- Leyl ve Nehâr: Gece ve gündüz de- Sabah ve Subh: Lügatte fecr/tan ye- den çıkmaksızın orada devamlı kal- mektir. Leylâ: Arabi ayların son gece- rinin ağarması, gündüzün başlangıcı mak, bir şeyin bozulmaya ait şeylerden si/ Çok karanlık gece demektir ki o da güneş ışığıyla ufkun uzak olup ilk hali üzere kalması, kalı- Şeb: Farsça bir kelime olup “gece ” için kızıllaştığı vakittir. Aslında subh söz- şının sürekliliği” gibi anlamlara gel- kullanılan terimlerden biridir. Örne- cüğü semantik köken olarak kırmızı mektedir. Bu itibarla “huld” kelimesi, ğin Mevlana’nın ölüm günü Allah rengi ifade etmektedir. Zaman belirten “uzun zaman ve süreklilik” anlamında katına yükselmesini simgelediği için sabaha bu ismin verilmesi ise sabah ol- isim olarak da kullanılmıştır. ‘şeb-i arus’ yani düğün gecesi olarak mak üzereyken ufukta meydana gelen Bekâ: Sözlükte, “bir şeyin ilk hâli üze- kabul edilir. kırmızılıktandır. re kalması, devam ve sebat içinde bu- Duhâ: Kök anlamı “bir şeyin ortaya Şehr: Ay, 30 günlük süre. Örneğin ; lunma, kesintiye uğramadan geleceğe çıkıp görünmesi” demektir. Diğer an- Şehr-i Ramazan. doğru sürüp gitme” gibi anlamlara lamları bu semantik kökten türemiştir. İstikbal: Gelecek, karşılayış, kıbleye gelir ve fenâ (yok olma) sözcüğünün Güneşin yayılması, güneş doğduktan dönme zıddıdır. sonra yükselip ışığının tam anlamıyla Lahza: Göz açıp kapayacak kadar kısa Vakt: Bir şeyin zamanda veya bir parladığı zaman, güneşin doğduğu va- zaman, bir an başka şeydeki sınırına delalet eden, kit gibi manaları ihtiva etmektedir. Emed, Encam, İntiha: Son, nihayet herhangi bir iş için varlığı kabul edi- Asr: İsim olarak dehr (mutlak zaman), Hîn: An,zaman, sıra,çağ,kıyamet an- len zaman dilimi şeklinde tanımlanan sabah ve akşam, öğleden sonra güne- lamlarında kullanılır. vakt kavramını sûfîler genelde bireyin şin kızarmasına kadar olan ikindi vak- Hergâh: Her vakit, her an manevi gelişimi ile ilişkisi yönünden ti, gece ve gündüz, ikindi namazı gibi kula hâkim olan o anki baskın psikolo- anlamlara gelmektedir. jik durum şeklinde tanımlamışlardır. Dem: Soluk, nefes, an, vakit, zaman, Fecr: Mastar olarak “bir şeyi geniş bir Arapça’ da kan gözyaşı, ağlama ma- şekilde yarmak” demektir. Bu semantik nalarına gelmektedir. Dem, tasavvufta kök anlamından hareketle geceyi yardığı “Tecellinin zuhur ettiği an” olarak de- için, sabaha fecr denir. ğerlendirilir. “ Dem bu dem” deyişi de bu manadan kaynaklanmaktadır. Yevm: Genel lügatlerde zaman olarak güneşin doğması ile batması arasında- ki süreyi ifade etmektedir. Kimi zaman da süre dikkate alınmaksızın herhangi İSLAMİ İLİMLER 13

ZAMAN KAVRAMI VE ESMÂ-İ LemYezel - Lâ Yezâl tabirleri de kul- muhteva üzerinde eski dönemlerden HÜSNÂ lanılır. itibaren durulmuş ve ilgi çekici yo- Kur’an ‘da Hadid sûresinde yer alan rumlar yapılmıştır. El- Âhir (Celle Celaluhu) Evvel isminden başka birçok ayette yaratmayı başlatma, devam ettirme Fahreddin er-Razi Evvel-Ahir ilişkisi- “Son” manasına gelen Ahir, Esmâ-i ve yenileme fiilleri ayrıca göklerle ye- ni çok güzel açıklamıştır: Allah Teâlâ, Hüsna’dan biri olarak Kur’an’da bir rin ve aralarındaki her şeyin yani kâi- her şeyin yaratıcısı ve ilk illeti olması ayette geçer ve “ilk” manasındaki Ev- natın icat edilişi de Allah’a izafe edi- itibariyle Evvel, her şeyi yaşatan ve vel ile birlikte Allah’a nisbet edilir lir. Yaratmayı ilkin başlatan ve onu yok eden olması bakımından Ahir’dir; (bk. el-Hadid 57 /3). sürdüren bütün nesne ve olaylarıyla ilk bilinmesi itibariyle Evvel, en son birlikte tabiatı meydana getiren varlı- varılan olması bakımından Ahir’dir. ğın kendisi elbette yaratılmış olamaz. Dünyada lütfunu esirgememesi ba- Buna göre söz konusu ayetler Al- kımından Evvel, ahirette mağfiretiyle lah’ın, varlığı zatının gereği olup (va- muamele etmesi itibariyle Ahirdir. cibü’i-vücûd) başkalarını icat eden Bu sonuncu yoruma göre Evvel Rah- bir Evvel olduğunu vurgular. man adıyla Ahir de Rahim ismiyle Hadid süresinde (57 / 3) yer alan bir- yakın anlamlı kabul edilir. Allah (cc), biriyle bağlantılı dört ismin (evvel-â- varlığının başlangıcı olmaması itiba- hir-zâhir-bâtın) kelâm ve tasavvuf riyle Evvel, sonu olmaması itibariyle açısından ifade edebileceği mana ve Ahir’dir. Kalplerden geçeni en baştan bilmesiyle Evvel, kusurları -dilediği takdirde- sonuna kadar örtmesiyle Ahir’dir. Yaratmayı başlatıp sürdür- mesiyle Evvel, yol göstermesi ve nihaî saadete erdirmesiyle Ahir’dir. El-Bâki (Celle Celaluhu) İlk, varlığın (vücud) ve dolayısıyla za- Sözlükte “sebat ve devam etmek, ke- manın geriye doğru, “son” ise ileriye sintiye uğramadan geleceğe doğru doğru uzanmasıdır. Bu kavramlar Al- sürüp gitmek” anlamındaki bekâ kö- lah’a nisbet edildiğinde Evvel “varlı- künden türeyen bir sıfattır. Esma-i ğının başlangıcı olmayan” yani “ezeli Hüsna’dan biri olarak “gelecekte var- olan”, Ahir de “varlığının sonu olma- lığının sona ermesi düşünülemeyen” yan” yani “ebedi” manasına gelir. Es- anlamına gelir ki “Allah’tan başka her ma-i Hüsna’dan olan Bâki de Ahir’e şeyin gelip geçici olduğu” manasını yakın bir anlam taşır. Evvel ve Ahir’in ifade eden fâninin zıddıdır. bu karşılıklı manaları sebebiyledir ki bunlar tek başlarına değil ikisi birlikte Yine Allah’ın isimlerinden olmak Allah’a nisbet edilir ve her iki isim de üzere Kur’an’da yer alan Ahir ve Allah’ın selbî sıfatları içinde yer alır. Samed kelimeleri de (el-Hadid 57 / El-Evvel (Celle Celaluhu) Allah (cc), varlığının başlangıcı olmaması itibariyle Evvel, sonu olmaması itibariyle “İlk “ manasına gelen evvel kelime- Ahir’dir. Kalplerden geçeni en baştan sinin kökü hakkında farklı görüşler bilmesiyle Evvel, kusurları -dilediği ileri sürülmüştür. Kur’an-ı Kerim’de takdirde- sonuna kadar örtmesiyle Hadid süresinin 3. ayetinde Ahir ile Ahir’dir. Yaratmayı başlatıp sürdürmesiyle birlikte Allah’a nispet edilir. Kelam, Evvel, yol göstermesi ve nihaî saadete felsefe ve tasavvuf literatüründe Ev- erdirmesiyle Ahir’dir. vel- Ahir yerine aynı anlamda Ka- dim- Baki, Ezeli- Ebedi terimleriyle 14 KONAK

3; el-İhlas 12/ 2) Bâki’nin manasını rür ve zaman bilincine sahip olunma- Mevlânâ Celaleddin Rumi (1207-1273) destekler niteliktedir. Allah’ ın isim sını isterler. ve sıfatları başlangıçsız (ezeli) ve ni- Mevlana Celaleddin Rumi, 1207 yılında Af- hayetsiz (ebedi) olma özelliği taşıdı- İbnu’l-Vakt ganistan’ın Belh şehrinde doğmuş bir sufi ve ğına göre O’nun Hayy ismi “ezeli ve İlk dönemlerden itibaren İbnü’l-vakt din bilginidir. Anadolu’nun ünlü evliyala- ebedi bir hayatla diri” anlamına gelir (vaktin çocuğu¸ vaktin uşağı) deyi- rından sayılan ve hoşgorü felsefesiyle tanı- ve bu manasıyla Allah’ın sonsuzlu- mini kullanan sûfîler¸ bununla¸ bir nan Mevlana Celaleddin Konya’da yaşamış- ğunu vurgulamış olur. Nitekim bir vakitte yapılması en uygun olan işi tır. Lakabı olan Mevlana “efendimiz” anla- ayette Cenab-ı Hak ölümden münez- gerçekleştiren ve belli bir zamanda mına gelir, ismindeki “Rumi” ise Anadolu’da zeh (lâyemût) olmakla nitelendiril- kendisinden isteneni yapmakla meş- yaşayan kişi demektir. Şems-i Tebriz’i ile miş (el-Furkan 25 / 58) ve bir bakıma gul olan kişiyi kastetmişlerdir. Geçmiş olan manevi dostluğuyla da tanınmaktadır. Bâki ismi tefsir edilmiştir. ve gelecek zaman dervişin umurunda Dönemin İslam kültür merkezlerinden Belh değildir. Onun önem verdiği içinde kentinde hocalık yapan ve Sultan-ül Ulema Gazzali’nin de belirttiği gibi “kendin- bulunduğu ândır. İlahî irade ile yöne- (Bilginler Sultanı) lakabıyla anılan Baha- den ötürü varlığı zaruri olan Allah’ın, tildiği ve her vakitte¸ vaktin gerektir- eddin Veled’in oğludur. Mevlânâ, babası zamanın hem geçmişi hem de gelece- diği şeyleri yaptığı için ona ibnü’l-vakt Bahaeddin Veled’in ölümünden bir yıl son- ği açısından nihayetsiz olması aklen denilmiştir. ra, 1232 yılında Konya’ya gelen Seyyid Bur- de zorunludur. Çünkü mevcudiyetini Tasavvuf klasiklerinde vakt kavramı haneddin’in manevi terbiyesi altına girmiş kazanıp sürdürebilmesi için başkası- genelde hâl cihetinden ele alınmakta- ve dokuz yıl O’na hizmet etmiştir. na muhtaç olmaktan münezzeh bu- dır. Yani vakit sözüyle¸ “kendi irade- Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü lunan Allah’ın zatı değişime maruz leriyle değil Hakk’ın iradesiyle yaşa- Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Rumi bu- kalmayacağı gibi zamana da bağımlı dıkları hâli” kastederler. Sûfî yaşadığı günü ölüm günü değil, Hakk’a vuslat günü, değildir. Ancak değişim kanunlarına İlahi tecellilerin tasarrufu altında ol- düğün günü (Şeb-i Arus) olarak nitelendir- tabi bulunan insanın zihni, zamanı duğundan¸ hâllerin hükmüne tâbîdir. miştir. geçmişe ve geleceğe bağlı olarak idrak Bu sözün mânâsı, kulun kendi irâde- eder. Bu sebeple de kelamcılar yaratı- sinden alınıp Hakk ile beraber olması Bıraktığı vasiyet ise şöyleydi Celaleddin Ru- cının sonsuzluğunu geçmiş açısından demektir. mi’nin; kadim ve ezeli, gelecek açısından da Vaktin gereğini yerine getirmeyen Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, baki ve ebedi kavramlarıyla ifade et- sûfîyi Mevlân⸠tarikat anlayışına ay- az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, is- mek istemişlerdir. kırı hareket etmekle suçlamaktadır. yan ve günahları terk etmeyi, oruç tutma- Şöyle ki: “Ey arkadaş¸ sûfî¸ bulundu- yı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak ŞAHSİYET İNCELEMESİ ğu vaktin oğludur. Bu iş yarın olsun¸ şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan yarına kalsın demek¸ tarîkat anlayışı- gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve Mevlana Celaleddin Rumi ve Mesne- na uymaz. Yoksa sen¸ sûfî bir er değil cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve misin? Veresiye veriş ile elde bulunana olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet vi’den İbnü’l-Vakt , Ebu’l-Vakt Kav- yokluk gelir.” (Mesnevi Beyit 133-134) ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanla- Arifler genel anlamda telvin ehli ka- ra yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve ramları üzerine bul edilen ibnü’l-vakt erbabını yolun anlaşılır olanıdır. yarısında görürler. Asıl pâyenin ise “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde İbnü’l-Vakt ve Ebu’l-Vakt ebu’l-vaktte olduğunu düşünürler. aramayınız! Kavramları Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir Ebu’l-Vakt Kur’ân’ın önemine sıkça vurgu yap- İbnü’l-vakt her an değiştiğinden o¸ tığı¸ Hz. Peygamberin muhafazasına telvin (renkten renge girme) maka- dikkat çektiği zaman olgusuna, tasav- mındadır. Bu güzel ve zevkli bir ma- vuf ehli ayrı bir önemle yaklaşır. Her kam olmakla beraber en üstün makam şeyden önce onlar¸ ânı yaşamaya da- değildir. Bunun üzerinde temkin (is- vet ederler. Dünle avunmak¸ yarının tikrarlı ve sabit olma¸ yani renksizlik) kaygısına gömülmek yerine kişinin makamı vardır. Bu makama erenlere içinde bulunduğu ânı fırsat telakki Ebu’l-vakt (vaktin babası) denir. Bun- etmesini ister, bu nedenle vaktin kılıç gibi keskin olduğuna dikkat çekerler. Zamanın izafiliğini kabul edip zaman kaydıyla kayıtlanmamaya davet eder; fevt-i vakti fevt-i ruhtan daha acı gö- İSLAMİ İLİMLER 15

lar zamanla değişmezler¸ zamandan kitlerin kulusun¸ kölesisin. Sen kendi mesi, evrenselleştirilmesi ve laikleşti- etkilenmezler. Tersine zamanı değiş- şeklinin¸ bedeninin çirkin ve güzel rilmesi için bir dizi girişim yapılmıştır. tirir ve etkilerler. O hâlde İbnu’l-vakt olmasına bakma da¸ kendinin aşkına Araplar ise zaman kavramı hakkında zamana ve hâline mahkûm ve mağlub ve isteğine bak! “ (1420-1437. Beyitler) çok net bir anlayış ortaya koymaz. Ku- iken¸ Ebu’l-vakt zamana hâkim ve ran öncesi dönemde hayat anlayışı ka- galibdir. Temkin ehli olan metin ve KİTAP TAHLİLİ ÇERÇEVESİNDE ranlık ve esrarengizdir. Zaman sadece istikrarlı sûfîlere dıştan bakıldığında insanı yıpratan, yıkıcı bir kuvvet ola- sıradan bir insandan farklı gözükmez- Yazarlığını Faiz KALIN’ ın yaptığı rak görülmüştür ve ölümden sonraki ler¸ onlarda herhangi bir fevkalâdelik ‘Felsefe ve Bilim Işığında Kuran’da Za- hayata inanış yoktur. Uzak geleceğe ait de gözükmez. Mevlânâ bu makam ehli man Kavramı’ kitabı üzerine: bir inanç olmadığı için yakın geçmiş- için: ‘Sûfî İbnü’l-vakt’tir¸ ama sâfî (kâ- Zaman, gündelik yaşamda çok sık kul- le ilgilenmiş ve parçacı bir yaklaşımla mil insan) vaktin ve hâlin üstündedir.’ lanılıp anlaşıldığı zannedilen, fakat bir şirke girmişlerdir. Ancak Kuran’da der. türlü tam olarak anlaşılamayıp anlatı- Allah, zamana ve asra yemin ederek lamayan, varlığını yine varlığında bu- zamanın ve asrın kendisinde kusur Mevlânâ telvin ve temkin ehli kişile- labildiğimiz bir kavram. Mitolojik an- bulunmadığını, mükemmel bir nimet rin gelişim serüvenini Mesnevi’sinde layıştan Yahudiliğe, Hıristiyanlıktan olduğunu belirtmiştir. şu şekilde anlatmaktadır: Kuran’ın nüzul çağındaki insana ka- Ardından ‘Felsefi Düşünce ve Bilimde “O söyleyince¸ hâl¸ onun buyruğu altı- dar yüzlerce yıldır hakkında fikir yü- Zaman’ isimli birinci bölümde karşı- na girer. O isteyince¸ gölge varlık olan rütülen ve günümüze kadar üzerinde mıza zamanın gerçekliği ile ilgili teori bedenleri can hâline getirir. Hakk yo- yapılan izahlarla daha da karmaşık bir ve tartışmalar, bir varlığı olup olmadı- lunda oturup kalmış¸ hâli beklemekte hale dönüştüğünü gördüğümüz za- ğına dair görüşler çıkıyor. Bilim zama- olan kişi¸ işin sonuna varmamıştır. man kavramı temelde şu sorularla kar- nı varlıkla kabul ederken, felsefecilerin Hâle hakim olan kâmil insanın eli¸ şımıza çıkıyor: Zamanın dış dünyada ve kelamcıların bir kısmının bu fikri hâl kimyasıdır. Elini oynatınca bakır¸ bir varlığı var mıdır, eğer yoksa zaman desteklediği bir kısmının ise varlıktan onun sarhoşu olur¸ yâni altına çevri- sadece zihinde mi vardır, genel olarak mücerret/soyut zaman fikrini benim- lir. Dilerse söyler, hale ferman eder; dinlerin ve insanlığın zamana bakı- sediğini görüyoruz. dilerse hükdiken ve neşter, nerkis ve şı nedir, mutlak bir zaman var mıdır, Kuran’da Zaman Kavramının Sunu- ağustos gülü kesilir. Hâle bağlı kalan yoksa zaman rölatif midir, Allah’tan luşu kısmına geçtiğimizde öncelikle insan ise¸ hâl gelince yücelir¸ yükselir; başka zamansız bir varlıktan söz edi- Kuran’ın zaman kavramını nasıl bir hâl gelmeyince eksilir¸ aşağılara düşer. lebilir mi, varlık ve zamanın birbirine dil kullanarak sunduğu nedenleriyle “Sûfi”¸ “hâle” kavuşup değeri arttı- önceliği var mıdır? Zamanın kökeni, karşımıza çıkıyor. Ve ardından zaman ğı için “vaktin oğlu” olmuştur. Yâni¸ kıdemi, mahiyeti, sonlu ve sonsuz olu- kavramını ifade eden kelimelerle zi- geçmişi geleceği düşünmez¸ bulundu- şu, zamanın durdurulması yüzyıllardır hin yormaya başlıyoruz. Kozmolojik ğu vaktin gereğini yapar. Fakat “sâfî” cevap aranan sorular. zamanı ifade eden kelimeler; yevm, olan kişi¸ “vakf’ten de¸ “hâl”den de Felsefe ve Bilim Işığında Kuran’da Za- fecr, sabah, duha, asr, leyl, vakt, an, kurtulmuştur. man Kavramı, öncelikle ‘Genel Olarak sa’at, dehr… Biyolojik zamanı ifade Gönlü tertemiz olan “sûfi” kişi¸ vaktin Zaman’ isimli giriş bölümüyle zama- eden kelimeler; ‘umur, ecel, tıfl, mehd, oğludur(ibn-ul vakt)¸ ama babası imiş nın ne olduğu, tanımı, mahiyeti üze- sağir, sabiyy… Süresizlik ifade eden gibi vakti avucu içine almıştır. Onu rine yüzyıllardır yazılmış, söylenmiş kelimeler; ezel ve ebed. sımsıkı tutmuştur. görüşleri bir araya getirmiş. Zaman Son olarak ‘Kuran’da Varlık ve Zaman “Sâfî” olan (ebu-l vakt) kâmil insan kavramının kökeni ve Zerdüştlüğün Stratejisi’ kısmında ise yaratılış strate- ise¸ tamamıyla Allâh’ın aşk denizine bir uzantısı olan Zurvanizm’deki zur- jisi, temel aşamaları, planlama ve ted- batmıştır. Aslında o¸ kimsenin oğlu van kelimesi sınırsız zaman anlamına riciliği, hayatın başlayışı, varlıkların (yâni kimseye bağlı) değildir. Vakitler- gelmektedir. Geç dönem Yunan dü- yaratılışı ve insanın yaratılışı Kuran den de¸ hâllerden de kurtulmuştur. O¸ şüncesinde ise ebed sınırsız zaman an- ayetleriyle bize sunuluyor. doğurmayan bir nûra batmıştır. Doğ- lamındadır. Museviliğe göre zamanın Ve kitaptan Kuran ve zaman üzerine mamak¸ doğurmamak ise Allah’ın bir başlangıcı vardır, sonu da olacak- bir kesit: vasfıdır. tır. Yahudi ve Hristiyan geleneğinde Eğer diri isen¸ git de böyle bir aşkı ara! ise zaman, kutsal bir tarihin aracısı ‘Kuran geçmişi asla ihmal etmez. Ona Yoksa sen¸ çeşitli (değişip duran) va- olarak bilinir. Ancak 19. yy. dan itiba- göre geçmiş ders alınması açısından ren bu dinlerde zamanın genelleştiril- 16 KONAK

önemlidir. Bu yüzden O, geçmişi tahlil- mayı, tedbirli olmayı, plan yapmayı bunun kanıtıdır. Kuran ve kâinat ken- ci ve seçmeci bir yöntemle ele alarak de- ve gelecekte daima ilerlemeyi emreder. disine yönelen her insana mutluluğun ğerlendirir. Yine Kuran geçmişin olum- Kuran koyduğu plan ve stratejilerle bi- ve başarının sırlarını öğretmektedir. suzluğuna takılıp kalmaz. Bireysel ve rey ve toplumu daima ileriye, ‘takva’ Lezzeti ve acıyı fark edebilecek olan, toplumsal olarak geçmişteki negatif bir hedefine, dünya ve ahiret saadetine varlığın somut yapısıdır. Bu yüzden tavrın, tövbe ile ıslah edileceğini, gele- taşır. Kuran’a göre kâinatta birdenliğe soyut bir yaklaşıma yer yoktur. Fiziki ceğe taşınmayacağını belirtir. Kuran’a yer yoktur. Başarı, tedricili ve planla- âlem, metafizik âlemin delilidir.’ göre gelecek, son derece önemlidir. O ma gibi önemli bir stratejiyi gerektirir. uzak ve yakın gelecek için hazırlan- Dünya hayatı ve insana verilen ömür KAYNAKÇA cilt:21; sayı:83; 2015/3. 11. Topaloğlu B. BÂKİ. İslam Ansiklope- 6. Martı H, Türcan Z, Candan A. ve ark. disi; Cilt:4 ; sayfa:536-537; 1991. 1. Döner E. Bazı Kültürlerde ve Dinlerde Zaman; Çukurova Üniversitesi İlahi- Hadislerle İslam- Hadislerin Hadis- 12. Mevlana. Mesnevi/III; MEB Yayınları yat Fakültesi Dergisi; 17 (1), 227-247; lerle Yorumu; DİB Yayınları; Ankara; Şark-İslam Klasikleri İstanbul; 1991. 2017. 2014. 7. Kocaer A.F. Sahih-i Buhari Muttasarı 13. Özköse K. İbnu’l Vakt ya da Ebu’l Vakt 2. Sözen K. Ebu’l-Berekât el-Bağdadi’nin Tacrîd-i Sarîh; Hüner Yayınevi; Kon- Olabilmek; Sufi Perspektif Dergisi; 64. Zaman Teorisi; Dini Araştırmalar; C. ya; 2006. Sayı . IV; S.X; Ankara; 2001 8. Sönmez R. Hayat Rehberi Hadisler; Hüner Yayınevi; Konya; Mayıs 2007. 14. Kalın F. Felsefe ve Bilim Işığında Ku- 3. Dağ M. İslâm Felsefesinde Aristocu 9. Topaloğlu B. ÂHİR. İslam Ansiklope- ran’da Zaman Kavramı; Rağbet Yayın- Zaman Görüşü; A.Ü.İ.F.D; C. XIX; disi; Cilt:1; sayfa:542 ; 1988. ları; İstanbul; 2005. Ankara; 1973. 10. Topaloğlu B. EVVEL. İslam Ansiklo- pedisi; Cilt:11; sayfa: 545; 1995. 15. Esed M. Kuran mesajı; İşaret yayınları; 4. Kutluer İ. Zaman; TDV İslam Ansik- İstanbul; 2013. lopedisi; Cilt: 44; sayfa: 111-114; 2013. 16. http://www.biyografi.info/kisi/mevla- 5. Karadaş, N. Zaman Kavramına Ku- na ramsal Yaklaşımlar ve İnternet’te Şim- diki Zaman Olgusu; folklor/edebiyat; İSLAMİ İLİMLER 17



İSLAM ŞEHİRLERİ Araştırmaları Koordinatörlüğü Şehirlerin İslam Medeniyeti’nin simgesi olduğuna, bu yüzden şehirlerin ve ruhunun bizlere emanet ol- duğuna inanmakta olup, emanetleri korumanın en iyi yolunun onları tanımak ve tanıtmak olduğunu düşünen bir ekipten oluşmaktadır. Bu bağlamda her ay İslam dünyasındaki kadim şehirlerden ve kadim eserlerden biri üzerine yapılan akademik okumalar ile, günümüze miras kalan yazılı ve mimari yapıtlar üzerine incelemeler yapmaktadır. Bunun yanı sıra İs- lam dünyasında iz bırakmış alimleri; hayatlarına dair bilgiler, fikir yolculukları ve eserleriyle inceleyerek bu medeniyetin yapı taşlarını araştırmaktadır. Koordina- törlüğümüz İslami düşünceyi, somut simgelerinden biri olan şehir ve şehre soluk katan alimler ile kavra- maya çalışmaktadır. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • İslam Şehir Estetiği • Alimler ve Fikir Akımları • Şifahaneler ve Tıp Okulları • Şehir Tarihi • Edebiyat Gözüyle Şehir • Seyahatname Okumaları • Sağlıklı Şehir 2. Seminer Bağdat Kudüs San’a Semerkant-Buhara Konya Şam Kurtuba Üsküp Bursa Tunus İsfahan Medine Kahire 3. Gezi • Konya • Bursa • Amasya

Kahire İSLAM ŞEHİR ESTETİĞİ MISIRIN KURULUŞU VE TARİHİ ÇALIŞMA GRUBU Afrika kıtasının en büyük şehri olan Kahire’nin tarihini Fus- tat şehri ile başlatabiliriz. Amr bin Âs, 629 yılında Mısır’ın 1 Aysel Bozkurt fethine başlayıp 643 yılında müslümanların kurduğu 3. Şehir 2 Betül Büşra Benek * olarak Fustat’ı kurmuştur. Bazı kabile mensuplarını da şehrin 3 Beyza Sena Bağcı güvenliği için piramitleri ile meşhur Gize’ye yerleştirmiştir. 4 Ebru Bürkük 868 yılında bölgeye Abbasi valisi olarak atanan Tolunoğlu 5 Hatice Duzlu Ahmed bağımsızlığını ilan ederek Mısır’da Türk hükümetleri 6 Kübra Nur Altıntaş dönemini başlatmış ve başşehir olarak da Katâi şehrini kur- 7 Leyla Dönder muştur. 8 Zeynep Balık 969 yılında Fatimi halifesi Muiz-Lidinillah döneminde Mı- 9 Hacer Nur Çeri sır’daki İhşidi hakimiyetine son veren komutan Cevher es-Sı- 10 Ayşegül Yıldırım kıllî Şaban; Fustat’a girmiş ve Katâi’nin kuzeyinde, ‘düşman- larını kahreden’ manasına gelen Kahire şehrini kurmuştur. 1 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Bu dönemde Kahire, Fustat’la birlikte başşehri oluşturuyor- 2 Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi du. 1168 yılında Fustat’ın yakılması ile Kahire tam anlamıyla 3 Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi başşehir oldu. 4 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 1171’de Selahaddin Eyyubi’nin Mısır’ı ele geçirmesiyle o dö- 5 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi nemde şehrin çevresine surlar yapılmıştır. Bu surlar Fustat, 6 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kahire ve Katâi’yi içine alarak başşehir birliğini sağlamıştır. 7 Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Modern Kahire’den önce; Kahire deyince akla Fustat ve Ka- 8 Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve hire gelirdi. Hastalıkları Bölümü 9 Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 10 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi * İletişim: [email protected] 20 KONAK

1252 yılına geldiğimizde Memlükler Modern Kahire’den önce; Kahire deyince dönemi başlar. Kahire bu dönemde akla Fustat ve Kahire gelirdi. daha da gelişip genişlemiştir. Coğra- fik konumu itibariyle Moğol ve Haçlı devam ettirir. Süslemelerinde kufi hat mimari özelliklerini gösterir. Cephe- tehdidinden korunan şehir, hilafeti ba- kullanılmıştır. Cami dört tarafı açık, nin ortasındaki taç kapıyla köşelerin- rındırması sebebiyle de önemli bir ko- kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üze- deki dışarı doğru taşan iki minarenin numda olmuştur. Şehre mimari açıdan ri kubbe ile örülmüş olan şadırvandaki birlikte ele alınarak bir cephe düzen- karakterini de Memlükler vermiştir. kitabe şeridinde abdestle ilgili ayet ya- lemesi Kahire camilerinde meydana 1517’de Yavuz Sultan Selim’in, Mısır’ı zılıdır. Camide değişik tarihlerde yapıl- getirilmiş yeni bir durumdur. Arap fethetmesiyle ‘Kahire’de Osmanlı Dö- mış altı adet mihrap mevcuttur. Cami cami mimarisinde bir dış cephe este- nemi’ başlamıştır. sütunları devşirme malzeme olup Bi- tiğinin ilk örneği olabilecek özelliklere 1798 de Napolyon Mısır’ı işgal etmesi zans parçalarıdır. Dış avlunun kuzeyin- sahip caminin her tarafı ağaç, alçı, taş ile Kahire’de farklı bir etki başladıysa de taşla inşa edilmiş, merdivenleri dış- üzerine oyma ve kabartmalarla zengin da uzun sürmemiştir. Fakat bu süreç- tan dolanan, geniş kare kaide üzerine bir şekilde süslenmiştir. Camii yapı ve ten itibaren Osmanlı etkisi giderek yükselen bir minaresi vardır. süslemesiyle birbirinden farklı iki mi- azalmaktadır.1805’de Osmanlı valisi nareye sahiptir. olarak tayin edilen Kavalalı Mehmet 2. HAKİM CAMİİ Ali Paşa 150 yıl sürecek olan haneda- Yapımı Fatımi Halifesi Aziz-Billah ta- 3. NASIR MUHAMMET BİN nın kurucusu olmuştur. rafından Ramazan 380’de (miladi 990) KALAVUN CAMİİ 1882’de İngilizler Mısır’ı ve Kahire’yi başlatılan cami, Kitabesine göre cami, 718 H./ 1318 M. işgal edip; II. Dünya Savaşı sırasında ertesi yıl ibadete açılmıştır. 8 Ağustos senesinde Memlük Sultanı Nasır Mu- ise askeri üs olarak kullanmışlardır. 1303 depremi olmak üzere bir çok fe- hammed bin Kalavun tarafından yap- İngilizler şehri 1946 da terk etmişler- laket nedeniyle tarih boyunca pek çok tırılmıştır. Ancak yapımdan kısa bir dir. 1952 yılında ise ‘Hür Subaylar’ tahribata maruz kalmış ve çeşitli ona- süre sonra 735 H. (1334·35 M.) yılında yaptıkları ihtilal ile Mısır Cumhuriye- rımlar görmüştür. Bunların en önem- cami yıkılmış ve sonrasında büyük tini kurmu. ve başşehri de Kahire ola- lilerinden biri, depremin ardından, oranda yenilenmiştir. İngiliz İhtilali rak belirlemişlerdir. Memlük Sultanı ll. Baybars tarafından devrinde caminin halinin hiç de iç açı- 1304’te yaptırılan büyük onarımdır. cı olmadığı söylenir. 1882 senesinde KAHİRE’DE CAMİLER Kenar uzunlukları birbirine eşit olma- ihtilal güçleri tarafından askerler için Kahire’ye, gelmiş geçmiş tüm İslam yan dikdörtgen biçiminde bir avluyu mahzen, esirler için hapishane olarak devletleri belli eserler bırakmışlardır. çevreleyen revaklar halindeki yapı, bir kullanılmıştır. Cami kare planlıdır ve Bu eserlerin en başında hiç şüphesiz ca- ölçüde İbn Tolun ve Ezher camilerinin üç tarafını saran bir avlusu mevcuttur. miler gelmektedir. Emeviler, Abbasiler, Fatimiler, Eyyübiler, Memlükler ve son İbn Tolun Camii olarak Osmanlı Devleti’nin bırakmış olduğu camiler günümüze kadar belli onarımlar sonucunda ulaşmıştır. 1. İBN TOLUN CAMİİ Abbasiler tarafından Mısır’a vali ola- rak tayin edilen daha sonra da Mısır’da bağımsız bir devlet kuran Ahmed bin Tolun tarafından IX. Yüzyılda yaptı- rılmıştır. Mısır’da esas biçimini koru- yan en eski camidir. Caminin orijinal kitabesi cami inşaatının tamamlama tarihi olarak miladi 879 ‘u göstermek- tedir. Tamamen tuğla ile inşa edilen camii mimarisi ile Abbasi geleneğini ve özellikle Samerra Ulu Camii üslubunu İSLAM ŞEHİRLERİ 21

Mehmed Ali Paşa (Muhammed Ali Paşa) Camii yıkmış ve buradan elde edilen kereste ve mermerleri Kahire’ye göndermiştir. Taş malzeme ile inşa edilmiştir. Beden yılında inşasına başlanmıştır. Meh- Zaferine bir işaret olmak üzere cami- duvarları sade, süslemesiz bir işçilik med Ali Paşa’nın vefat ettiği 1849 yı- nin maksure, mihrap ve kubbesinin göstermektedir. Caminin bir de taç lına kadar ancak kaba inşaatı tamam- inşaatında bu malzemenin kullanıl- kapısı mevcuttur. Ayrıca caminin her lanmıştır. Kare planlı cami merkezi masını emretmiştir. Cami kare planlı- iki minaresindeki süslemelerde mu- kubbe ve yanında dört yarım kubbe dır ve kendisine bitişik olmayan dört karnas ve mavi çiniler kullanılmıştır. ile örtülmüştür. Camii klasik Osman- minaresi vardır. Cami süslemesinde lı mimarisinin Mısır’daki en önemli mukarnas ve çini kullanılmıştır. 4. HADIM SÜLEYMAN PAŞA CAMİİ temsilcisidir. Mısır camilerindeki en Süleyman Paşa Camii; Kahire Kalesi büyük ahşap örnek olan ve mihrap çı- 7. EL EZHER CAMİİ üzerinde, Fatimilerden kalan Sidi Kas- kıntısının batı köşesinde altın yaldızlı ta Camii’nin yerine, Hadım Süleyman süslemeleriyle dikkat çeken minbe- Fatımi Dönemi Paşa tarafından 1528 yılında yaptırıl- re, Mehmed Ali Paşa’nın hanedanlık Şehrin Cuma camisi olarak yapılmış- mıştır. Cami Osmanlı Devleti’nin Ka- arması olan “güneş ışını” motifi yer- tır. Ezher; kelime manasıyla çok par- hire’ye kazandırdığı ilk eserdir. Etrafı leştirilmiştir. Çeşitli kaynaklarda; Os- lak, çok güzel olarak bilinir ve Hz. duvarlarla çevrili bir avlu ortasında manlı’ya isyanı ile bilinen Mehmed Ali Fatıma’nın ‘Zehra’ lakabından esinle- bulunmaktadır. Önünde revaklı avlu Paşa’nın saltanatının simgesi olarak, nerek koyulabileceği de rivayetler ara- düzeni, yanındaki sıbyan mektebi ile Osmanlı usulü mimari ve süslemeler- sındadır. dış avlu ortasına yaptırılmıştır. Cami le yapıldığı belirtilmektedir. 84 metre İlk inşa edildiğinde açık bir avlunun plan itibariyle; girişte ortada merke- yüksekliğindeki iki minaresi cephe bo- çevresinde yer alan kıble yönündeki ana zi bir kubbe ile, bunu doğu, batı ve yunca uzanan kare kaideler üzerinde ibadet mekanı ile iki taraflı revaklardan güneyden destekleyen üç yarım kub- yükselmektedir. Avlunu ortasındaki ibaretti. Şu an izi kalmayan, biri mih- beden ibaret bir örtü sistemine sahip- şadırvan 1847 tarihlidir. rap üzerinde, diğer ikisi kıble duvarının tir. Camide ayrıca son cemaat yeri de köşelerinde olmak üzere üç kubbesi bu- bulunmaktadır. Bir taç kapısı ve iki 6. BAYBARS CAMİİ lunmaktaydı. Cami avlusunun ortasına tane de minareye sahip olan caminin Memlük sultanlarının Kahire’de yap- açılan ana kapının üstüne oturtulmuş iç mekan duvarları renkli mermerlerle tırdığı camiler arasında günümüze tuğladan bir minaresi vardı. süslenmiştir. ulaşanların en eski olanıdır. Kitabesi- Yedinci halife Amir Biahkamillah’ın ne göre cami 1267 yılında yapılmaya yaptırdığı seyyar ahşap mihrap da ca- 5. MEHMED ALİ PAŞA CAMİİ başlanmış, 1269 yılında tamamlan- minin ilk dönemlerinden kalan eser- Cami kitabesine göre; Osmanlı Devle- mıştır. İnşaat devam ederken 1268 yı- lerdendir. Devrin alçı işçiliğinin çok ti tarafından Mısır’a vali olarak atanan lında Şam seferine çıkan Baybars, Yafa güzel örneklerini taşıyan süslü nakış- Mehmed Ali Paşa’nın emriyle, 1830 şehrini Haçlılar’dan alınca kalesini larla süslü bir kubbe ilavesi de bu dö- nemde ilave ettirildi. Memlük Dönemi Zahir 1. Baybars; caminin dönemin rağbetine kavuşmasını sağlamıştır. Kendi bütçesinden duvarlarını, di- reklerini, tavanını ve mahfilini tamir ettirip badanasını yaptırmıştır. Cami- ye Mansüriyye denilen ve Mısır’ daki bütünüyle taştan yapılmış ilk örnek- lerden olan bir minare eklenmiştir. Memlüklüler Dönemine Ait İlave Binalar • Taybarsiye Medresesi • Akboğaviye Medresesi • Cevheriye Medresesi 22 KONAK

Bu medreseler öğrencilerin hocalarla El-Ezher Camii nesih yazılı kitâbe şeritleriyle birleşen kullanması, rahat abdest almaları ve geometrik bir tezyinata sahiptir. eğitim görmeleri için caminin yanına KAHİRE TÜRBELER VE SARAYLAR Türbenin bânisi Sultan el-Meli- genişletilerek yapılmıştır. Kahire’de Eyyubiler zamanında inşa kü’l-Kâmil’in annesi için yapılmış edilen İmam Şafi Türbesi; Karâfetüs- ikinci bir ahşap sanduka daha vardır; Osmanlı Dönemi suğrâ Kabristanı’nda bulunmaktadır. ancak bu sanduka iyi korunmamıştır. Osmanlı dönemi; Ezher külliyesinin Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Şiî Fâtımî ik- Selâhaddin’in hanımı Şemse ve oğlu en parlak devirlerindendir. Osman- tidarını devirmesinden sonra Mısır’da el-Melikü’l-Azîz Osman da sanduka lının Ezher’e gösterdiği büyük ilgi Sünnî anlayışın yeniden hâkim ol- ile yeri kesin olarak gösterilmemekle Yavuz Sultan Selim ile başlamıştır. masının sembolü olarak kabul edilen beraber bu türbede gömülüdür.  Sultan ilk Cuma namazını burada İmam Şafi Türbesi’nin yakınına bir Osmanlı döneminde; kare, çokgen kılmıştır. Hocalara ve öğrencilere ih- medrese inşa ettirilmiştir(1176-1179). veya daire planlı; sütunların kubbe sanlarda bulunduğu ve hizmetlerini Fâtımî türbelerinden farklılık göste- yada piramidal çatıyı taşıdığı, balda- karşıladığı bilinmektedir. ren bu türbenin iç kısmı bazı tadilat- ken adı verilen türbeler yapılmıştır. Genişletme çalışmalarının en büyük lardan geçse de dış cephesi orijinal Bu türbelerden bazıları Emir Burham çaplı olanını Kazdağlı Abdurrahman görüntüsünü nisbeten korumuştur. Türbesi, EI-Muzani Türbesi, Muham- Kethüda yaptı. Ezher mimarisine kat- Kubbesi; dışardan iki katlı gibi gö- med Ağa Gönüllüyan Türbesi, Rıdvan tığı en önemli yapılar caminin güney rünmesine neden olan köşeleri pahlı Bey Türbesi, Mustafa Ağa Şalik Tür- duvarının kesiştiği köşede ‘Babüssaa- ikinci bir karenin içinde gizlenmiştir. besi, Emine Kadın Türbesi, Emir Rıd- yide’ adıyla anılan iki açıklıklı büyük Üst katında Endülüs tarzında dolgular van Türbesi, Ebu Seyf Türbesi, Rukiye kapıdır. Aynı zamanda ‘Babüşşürbe’ ve oymalar kullanılmıştır. Aşağı katın Dudu Türbesi, Kazdağlı Türbesi ve denilen kapının yanına da iki mina- üst kısmı geçmeli geometrik modelleri Osman Bey Türbesi’dir. re inşa ettirmiştir. Osmanlı tarzında ihtiva eden şeritlerle süslenmiştir. Bu Yine Osmanlı döneminde Mehmed olan bu iki minare Ezher Külliyesin- süslemenin benzeri Hâkim Camii’nin Ali Paşa, Harem ve Cevher Sarayı’nı deki minare sayısını altıya çıkarmış- güneybatı minaresinde ve Fâtımî mih- yaptırmıştır. Cevher Sarayı, Harem tır. Külliyenin hiçbir minaresi birbi- rapları üstünde kullanılmıştır. Sarayı’ndan daha küçük olup gündelik rine benzememektedir. Ezher’e son İmam Şâfiî Türbesi’nin kubbesinde resmî işlerin yürütülmesi için Meh- ilave olan ve paşanın adıyla anılan tepede eskiden kuşlar için hububatla med Ali Paşa Camii’nin güneyine ve ‘Revakul Abbasiye’ adlı büyük yapı doldurulduğu söylenen bakır bir san- dârüladl ile idarî büroların yakınına olmuştur. Mısırın çeşitli bölgelerin- dal vardır. Selâhaddîn-i Eyyûbî tara- inşa edilmiştir. Bir kısmı 1972’de çıkan den gelenler için 3 katlı bir yapıdır. fından yaptırılan ve Kahire’deki Orta- yangında tahrip olan saray, selâmlık Revir, eczane, idari birimler, müftü çağ ahşap işçiliğinin en muhteşem ör- makamı bulunur. neklerinden biri olan sanduka Kûfî ve Abdurrahman Kethüda’nın külliye- ye kazandırdığı değerli bir mimari unsur, yapının taç kapısı özelliğine sahip olan çift açıklıklı Babülmüzey- yinin’dir. Vaktiyle Ezher talebelerini tıraş etmek için orada sıralanan ber- berlerden dolayı ‘berberler kapısı’ olarak anılır. Ezher tamamiyle öğrencilerin ihtiyaç- larına cevap verebilecek planlarda inşa edilmiştir. Şu an 13 mihrabı, 6 mina- resi, 9 kapısı, havuzlu 6 hamamı, 3 ab- dest alma mahali, 6 sarnıcı, 3 müstakil medresesi ve 29 revakı ile İslam dün- yasının 1000 yıldan beri görev yapan en önemli külliyelerindendir. İSLAM ŞEHİRLERİ 23

Salihiye Medresesi son Eyyüp sultanı dürmüştür. 1207’den itibaren de bu- Salih Necmeddin Eyyüb b.Melik Kamil rası, taht merkezi olarak kullanılmaya tarafından yaptırılmıştır. Şafi, Hanefi, başlanmıştır. Yapıma ilişkin en önemli Maliki ve Hambeli olmak üzere dört belge niteliğindeki kitabe, Bâbu’l-Mü- İslam mezhebinin eğitimi için yapılmış derrec’de yer almakta olup mermer bir Mısır’daki ilk eğitim kurumudur. levha üzerine Arapça olarak “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Biz sana ve harem olmak üzere iki bölümden manzara, saray ve köşk resimleriyle be- apaçık bir fetih verdik. Ta ki Allah, se- meydana gelmektedir. Selâmlık bölü- zenmiş, tavanlar ise İtalyan baroğu tar- nin günahından, geçmiş ve gelecek münün kabul merasimleri için ayrılan zında yaldızlı çiçek ve bitki motifleriyle olanı bağışlasın ve sana olan nimeti- kısmı, aralarında geniş bir toplantı sa- süslenmiştir. Merasim salonunu çevi- ni tamamlasın ve seni doğru bir yola lonunun da bulunduğu çeşitli mekân- ren odalardan birinin duvarları barok iletsin (Kur’an-ı Kerim, Fetih Suresi, lara uzanan bir merasim avlusuyla tarzında yapılan beyaz mermer selsebil- Ayet:1-3). Bu göz kamaştırıcı kalenin Avrupaî bir tarzda yapılmıştır. Büyük le tezyin edilmiş, suyun aktığı odanın yapımını, memleketine sığınanlara bir kompleks oluşturan harem ise son ortasındaki havuzun tabanına çeşitli fayda ve vasi bir barınağı bulunduran zamanlarda onarılmış ve bir kısmı as- tiplerde balık figürleri işlenmiştir.  aremede Kahire’nin korunması için kerî müze olarak halka açılmıştır. Sarayın bir İtalyan sanatkâr tara- devletin kurucusu ve Emiru’l-Mü’mi- Mehmed Ali Paşa, camii ve ailesinin fından süslenmiş olduğu söylenen nin Efendimiz Melikü’n-Nasır Sala- türbeleri gibi sarayını da önemli ölçü- iki hamamı tamamen beyaz mer- hü’d-dünya ve’d-din Ebu’l-Muzaffer de Avrupa tesiri gösteren XIX. yüzyıl merden yapılmış ve üzerlerini ör- Yusuf bin Eyyub, kardeşi ve veliahdı İstanbul mimarisinin ilhamıyla, Mısır ten kubbelerine de renkli küçük ay- Emiru’l-Mü’minin el-Melik el-Adil mimarisinden tamamen farklı olan bir dınlatma camları yerleştirilmiştir.  Seyfeddin Ebubekr Muhammed’in ne- üslûpta inşa ettirmiştir. Bu bakımdan Mimarisindeki Türk - Avrupa karak- zaretinde, saray emiri Karakuş Abdul- saray binaları Kahire’nin geleneksel terine rağmen saray, tefriş bakımından lah el-Meliki el-Nasıri eliyle 1183-84 mimarlık ve süsleme sanatlarını hatır- ziyaretçilerin de anlattığı gibi mobilya- senesinde emretti.” yazmaktadır. latan herhangi bir özelliğe sahip de- dan yoksundu; paşa ve maiyeti Türkiye Memlukler ve Osmanlılar zamanın- ğildir. Avluların bazıları, bahçelerle ve İran’dan getirilen halılar üzerinde daki bazı tamirler ile günümüze ulaş- birlikte Kahire’nin güney panorama- sedir ve minderlere oturmayı, yastıkla- tığı anlaşılan kale, Eyyubiler devrinde, sını yukarıdan gören iki katlı yapılar- ra dayanmayı tercih ediyorlardı.  Haçlılara karşı verilen yaklaşık 100 la çevrelenmiştir. Dışarıya ve avlulara Mermerleri İtalya’dan, aynaları Fran- yıllık bir savaş ortamında gelişen pek bakan cepheler çok yalın olup üzer- sa ve İngiltere’den ithal edilen sarayda çok askeri yapım teknolojisi kullanı- lerine yüksek pencereler açılmıştır. çeşitli ülkelerden toplanmış egzotik larak inşa edilmiştir. Etrafını kuşa- Geç Avrupa barok tarzında oymalar- hayvanların yer aldığı bir de hayvanat tan ve düzgün kesme taştan örülmüş la süslenmiş olan beyaz mermerden bahçesi bulunuyordu. surlar, yaklaşık 10 m. yüksekliğinde cümle kapısı, merasim bölümü ana ve 3 m. kalınlığındadır. Surlar kayalık avlusunun önünde yer almaktadır. KAHİRE KALESİ zemin üzerine yapılarak oldukça dik Bu bölüm, zemin katta haç biçimi bir “Selahaddin Kalesi” ya da “Kal’a- yükseklikler elde edilmiştir. Muhtelif şema içinde odalarla çevrelenmiş bü- tü’l-Cebel” olarak da anılan Kahire aralıklarla yerleştirilen burçlar, 2100 yük bir salondan meydana gelmiştir. Kalesi, Fatımi Kahire’sinin doğusun- metrelik sur uzunluğunca dolanan Geniş bir mermer merdiven bu salo- daki tepelerden birisi üzerine, ilk ola- iç koridorlar ve surlarla burçların ü- nu benzer bir düzenleme gösteren üst rak Eyyubiler devrinde kurulmuştur. zerindeki mazgal siperleri, askerlere kata bağlamaktadır. Bu geniş merkezî Selahaddin Eyyubi’nin saray emiri Ka- kalenin korunması için elverişli bir or- merdiven gibi geniş pencereler de rakuş’un gözetiminde 1176 yılında ilk tam meydana getirmektedir. Kahire sivil mimarisinde bir yenilik inşa çalışmalarının başladığı rivayet Başlangıçta kalenin üç önemli kapı- teşkil etmiştir. edilmektedir. Selahaddin-i Eyyubi’nin sı bulunmaktaydı. Bunlar kuzeyba- İstanbullu ustalar tarafından duvarlar, 1193 senesinde ölümünden sonra kar- tıdaki Bâbu’l-Müderrec, güneydeki ana renk olarak maviye ağırlık veren deşi el-Kamil, kalenin yapımını sür- Bâbu’l-Kurafa ve doğudaki Burcu’l-İ- mam kapılarıdır. Sadece şehirle bağ- lantıyı sağlayan ana kapı konumunda- ki Bâbu’l-Müderrec orijinal dokusunu 24 KONAK

muhafaza eder durumdadır. ve kapı üzerinde küçük bir balkondan mari parçaları içeren salonlar ile İngi- Günümüzde kale üç bölümden ibaret- oluşmaktadır. Dışarıya mazgal pen- lizler tarafından yaptırılan bir yüzme tir: Birincisi, 650x317 m. ebatlarındaki cerelerle açılan bu balkon, hücumları havuzu barındıran Bahçe Müzesi yer düzgün olmayan bir dikdörtgen şema bertaraf edecek gözcü askerlerin kaldı- almaktadır. gösteren kuzeydoğu bölümü, ikincisi ğı bir yerdir. Kahire Kalesi’nin paşaların ikametine 510x270 m. ölçülerindeki güneybatı Kahire Kalesi’nin kuzeydoğu bölü- tahsis edilmiş yapılar içeren güneybatı- kısmı, üçüncüsü ise, kalenin batı ta- münde Hadım Süleyman Paşa tarafın- daki bölümünde, Osmanlı valisi Yakan rafında, Selahaddin Meydanı’na nazır dan 1528 senesinde inşa ettirilmiş ve Paşa tarafından 1786’da inşa ettirilmiş yamaçta yer alan ve 380x170 m. ölçü- Osmanlı mimarisinde üç yarım kub- olan Bâbu’l-Cebel, Selahaddin Eyyubi lerindeki bölümdür . beli merkezî planlı ilk yapı olan cami tarafından 1183’de kaya içerisine 87 Bugün Kahire Kalesi’nin burçları plan ve sıbyan mektebi, Mehmet Ali Paşa m. oyularak gerçekleştirilen ve kalenin ve şekilleri bakımından farklılık gös- tarafından 1826-27 senesinde yaptırıl- en önemli su kaynağı olan Bi’r Yusuf termektedir. Burcu’l-Mukattam, Bur- mış olan Harem Sarayı, İngiliz işgali , Eyvânu’l-Kebîr’in ve M. Ali Paşa ta- cu’l-Suffe, Burcu’l-‘Alva, Kırk Yılan sırasında yemek salonu olarak kullanı- rafından 1830’da yaptırılan büyük bir Burcu, Burcu’l-Turfa, Burcu’l-Matar, lan ve sonradan yeniden düzenlenerek topçu platformu olan Sâhatu’l-Alem’in Burcu’l-Muballat isimli burçlar mev- kraliyet ailesi tarafından kullanılan etrafında dizilmiş salonlardan oluşan cuttur. ve sekiz araba ihtiva etmekte olan bir Polis Terası Müzesi mevcuttur. Batı Burcu’l-Muballat’dan Burcu’l-İmam’a sergi salonuna dönüştürülen Araba tarafındaki surlarda Selahaddin-i Ey- kadar uzanan doğu surlarında üç adet Müzesi, Osmanlı döneminden kalan yubi’ye atfedilen bir kartal kabartması burç vardır; Bunlardan birincisi ve bazı sütun, havuz ve çeşme gibi mi- mevcuttur. Sâhatu’l-Alem’in güne- üçüncüsü isimsiz yarım daire şekil- li burçlarken, ikincisi Burcu’l-Mu- kavsar’dır. İkiz kuleli Burcu’l-İmam kalenin doğu girişini savunmak için Selahaddin-i Eyyubi tarafından inşa edilmiştir. Osmanlı döneminde bu burçlar Süleyman Paşa Camii’nin ima- mına konut olarak tahsis edilmiştir. Burcu’l-İmam’dan sonra isimsiz ya- rım daire şekilli bir burç ve son olarak Burcu’l-Remle yer almaktadır. Kuzey surların başlangıcında, Bur- cu’l-Haddâd yer almaktadır. Sela- haddin-i Eyyubi döneminde yapımı başlanan burç, Sultan Kamil devrinde büyütülmüş, Fransız işgali sırasında ise burcun mazgalları top atımına el- verişli hale getirilmiştir. Şu anda kapa- tılmış olan küçük bir arka (gizli) kapı ile 2 adet isimsiz bir yarım daire burç ve Burcu’l-Sahrâ yer almaktadır. Kalenin kuzeybatı köşesinde aslen Sultan Kamil kapısı olan kare şekilli burç yer almaktadır. Batı surlarında iki kapı yer almaktadır. Bunlardan birisi Bâbu’l-Müderrec’dir. İkincisi Bâbu’l-Cedîd olup, Mehmet Ali Paşa tarafından 1824-1826 yılları arasında yaptırılmış yuvarlak kemerli bir kapı İSLAM ŞEHİRLERİ 25

yinde , Memluk Sultanı Nasır Mu- camilerin yerine Osmanlılar zamanın- rın dört eyvanlı medrese mimarisini hammet tarafından 1315’te yaptırılan da 1697 yılında yaptırılmış olan Ahmet Mısır’a nakletmeleridir. El Sadatü’l Kasru’l-Ablak vardır. Polis Terası Kethüda Camii ile Memluk Sultanı Sa’alebe Medresesi, Kahire kalesinin Müzesi’nin güneyinde Burcu’l-Refref Melik Eşref Halil tarafından 1293’te güneyinde yer almaktadır. Sultan Adil vardır. Eyvânu’l-Kebîr’in yanına, Na- yaptırılan sarayın kalıntıları (Eşrefiye zamanında Harameyn ve Hac Emiri sır Muhammet b. Kalavun tarafından Sarayı) mevcuttur. Sonuç olarak Se- Ebu Mansur İsmail tarafından 1216 1318’de yaptırılan cami, Memluk dev- lahaddin-i Eyyubi ve kardeşi Sultan tarihinde yaptırılmıştır. Medresenin rinin en önemli ibadet mekânlarından Melik Kamil zamanında şekillenmiş orijinal yapısından günümüze sadece sayılır. Nasır Muhammet Camii’nin olmakla birlikte Kahire Kalesi, Mem- kıble eyvanı gelebilmiştir. Kamiliye güneybatısında, Memluk sultanlarının luk ve Osmanlı, özellikle de Kavalalı Medresesi, Ortaçağ Kahire’sinin ana kaledeki en önemli saray kompleksi Mehmet Ali Paşa döneminde önemli caddesinde Nahhasin bölgesinde bu- olan Daru’s-Sultaniye ve Mutfaklar bir yönetim merkezi olarak faaliyet lunmaktadır. Selahaddin Eyyubi’nin bulunur. Saray içerisinde sultanın eşi göstermiş, statüsü ve buna bağlı olarak yeğeni Melik Kamil tarafından 1225 ve cariyelere ait daireler mevcuttur. ilave edilen mimari dokusuyla Orta- yılında inşa edilmiştir. 1752 yılında Çerkez Memlûkleri ve Osmanlı valile- çağ’dan modern devirlere sanatın ve Emir Hasan Şa’ravi Kethüda medrese- ri tarafından yönetim merkezi olarak mimarinin gelişimine tanıklık etmiş nin büyük kısmını yıktırarak bugünkü kullanılan saray yapıları Mehmed Ali bir yapı manzumesi olarak Mısır’daki binayı yaptırmıştır. Ortada bir avlu, et- Paşanın emriyle 1812’de yıktırılarak Türk İslam mimarisinin dikkat çekici rafında mescid, abdesthane, odalar ve yerine 1813-14 yıllarında Cevher Sa- örneklerinden birisi durumundadır. hamam bulunmaktadır. Salihiye Med- rayı inşa edilmiştir. Saray meydanının resesi, Kahire’de Nahhasin Bölgesi’nde doğu tarafında Darphane mevcuttur. EYYÜBİ DEVRİ’NDE YAPILAN Fatımiler devrindeki Büyük Doğu Sa- Giriş kapısı üzerindeki Osmanlıca MEDRESELER rayı’nın bulunduğu yerde, son Eyyüp kitabesine göre Mehmet Ali Paşa ta- Eyyübiler devrinde Kahire ve Fus- sultanı Salih Necmeddin Eyyüb b.Me- rafından 1830-1848 yılları arasında tad’da dört sünni mezhep için yapılan lik Kamil tarafından 1243-44 tarihinde yaptırılmış olan cami, şadırvanlı avlu- medreselerin sayısı 25’i bulmuştur. yaptırılmıştır. Şafi, Hanefi, Maliki ve su ve merkezi planı yanı sıra Avrupaî Ancak bu medreselerin sadece üçü kıs- Hambeli olmak üzere dört İslam mez- tarzdaki süslemeleriyle de ilgi çekici men günümüze gelebilmiştir. Günü- hebinin eğitimi için yapılmış Mısır’da- bir yapıdır ve günümüzde Kahire’nin müze ulaşan medreseler: El Sadatü’l ki ilk eğitim kurumu olması açısından sembol binalarından biri durumun- Sa’alebe Medresesi (1216), Kamiliye büyük önem taşımaktadır. dadır . Kahire Kalesi’nin batı tarafında Medresesi (1225) ve Necmeddin Sa- Salihiye Medresesi son Eyyüp sultanı Selahaddin Meydanı’na doğru uzanan lih Eyyüb Medresesi (1241-42)’dir. Salih Necmeddin Eyyüb b.Melik Kamil bölümde ise, kaleye Rıdvan Kethüda Bu medreselerin en önemli özelliği, tarafından yaptırılmıştır. Şafi, Hanefi, tarafından 1754’de ilave edilmiş olan Suriye bölgesine egemen olan Zen- Maliki ve Hambeli olmak üzere dört Bâbu’l-‘Azab, Memluk dönemindeki giler aracılığıyla Büyük Selçuklula- İslam mezhebinin eğitimi için yapılmış Mısır’daki ilk eğitim kurumudur Kahire Kalesi MEMLÜKLER DEVRİNDE YAPILAN MEDRESELER Memlükler devrinde medreseler cami- lerin yerini almaya başlamış ve külliye fikrini tek yapıda birleştiren medre- se-külliyeler ortaya çıkmıştır. Bu yeni oluşum medreseler, içlerinde cami ve türbe yapılarını da bulundurmakta ve dış duvarları üstünde yükselen mina- releriyle ilk bakışta cami olarak algı- lanmaktadır. Medreselerin bu değişi- minde ve planlarının şekillenmesinde mezheplere göre eğitim uygulamasının rolü oldukça büyüktür. Özellikle XIV. yüzyılda bu tip medrese-külliye sayı- 26 KONAK

sında bir artış görülür. Ancak küçük Kahire el-Melikü’z-Zâhir Seyfeddin dır. Memlükler döneminde Mısır ve bir grup dışında bu yüzyılda yapılmış Berkuk Medresesi, ilk Burcî sultanı Suriye zengin ticaret merkezleri ol- olan medreselerin önemli bir kısmı ya olan Berkuk tarafından 1384-1386 yıl- duğundan , Memlük sanatının nitelik tamamen yıkılmış veya zamanımıza larında inşa ettirilmiştir. Klasik dört ve nicelik bakımından üstünlüğü ,bu yalnız harabeleri ulaşmıştır. Bir kısmı eyvan şemasının tekrarlandığı yapı ay- zenginlikten de kaynaklanmaktadır. da değişen ihtiyaçlara göre tamir ve rıca cuma camii, türbe ve hankahtan Mimari yapılar içinde başta gelen tadilâtla şekil değiştirmiştir. Bundan meydana gelmiştir. camiler, iklimin şekillendirdiği açık dolayı mimari planlarını tam algılamak avlulu ve mihrap önü kubbeli plan- mümkün olmamaktadır. Fakat dikkat Kahire el-Melikü’l-Eşref Seyfeddin ları ile bir anlamda erken İslam mi- çeken ortak plan özelliği medreselerde Kayıtbay Medresesi, Sultan Kayıtbay marisini devam ettirmektedirler. dört eyvanlı şemanın kullanılmasıdır. tarafından 1472-1474 yıllarında yaptı- Bunun yanında çok sayıdaki medrese Kahire Sultan I. Baybars Medresesi, rılmış bir kompleks olup mescid-tür- de özgün kullanım planları ile Ana- Sultanın el-Melikü’z-Zâhir unvanın- be-medrese- şeklindedir. dolu Selçuklu medrese yapılarından dan dolayı Zâhiriyye Medresesi diye ayrılmaktadır. Daha ziyade sosyal ve de anılır.1262 yılında inşasına başlanan KAHİRE’DE SANAT eğitim amaçlı yapılar olan Anadolu ve 1264’da tamamlanan yapıda ilk defa Tezhip, Arapçada altınlama demektir. Selçuklu medreseleri yanında Memlük dört eyvanlı plan şeması uygulanarak Sadece altın kullanılan tarzın adı halka- dönemi medreseleri, toplumsal yapı her mezhebe bir eyvan ayrılmıştır. Yapı ridir. Kullanılan motif ve tekniklere göre gereği dini amaçlı bir işlev üstlenmiş- 1874 yılında sokak açılması sırasında hatai, rumi ve şukufe gibi tarzlara ayrılır. tir. Bu sebeple içlerinde cami, dersha- tahrip olmuştur. Günümüzde batı kö- Kültürel etkileşimin yaşayışa yansı- ne, hizmet odaları ve türbe yapısının şesinin alt kısmı ve güney eyvanından dığı gibi mimari ve sanata da etkileri da bulunduğu bir külliye kavramının bir parça harabe halinde durmaktadır. büyüktür. Karamanoğulları ve Mem- uygulandığı görülmektedir. Bilhassa lüklü sanatını karşılaştırdığımızda da yüksek duvarları, testere dişli mazgal Kahire Sultan el-Melikü’l-Mansûr bunu görmek mümkündür. Özellikle delikleriyle şehir içinde adeta bir kale, Kalavun Külliyesi, Sultan Kalavun 13-15. Yüzyıllarındaki etkileşimini yukarıya doğru daralan kademeli mi- tarafından 1284-1285’te bölgenin ilk incelediğimizde ikiz kemerli niş, kav- nareleriyle de cami görünümü verir- külliyesi olarak medrese ve hastahane sara dilimli kubbe ve kasnak yapıları- ler. Medreselerde dört mezhep kavra- şeklinde tasarlanarak yaptırılmıştır. nın benzer olduğuna şahit olduk. Bu mının ön plana çıkarıldığı ve planla- Medrese tek başına, medrese-cami-tür- dönemde mukarnas derinliği arttırıl- manın buna göre yapıldığı bir mimari beden oluşan ve dar bir koridorla tür- mış ve bitkisel bezemeli motifler, her düzen söz konusudur. beye bağlanan bir yapı topluluğu olup köşesi farklı bir anlamı taşıyan (sabır, Yapıların planları incelendiğinde ge- önünden geçen yolla hastahaneden şükür, şefkat, doğruluk, sır tutma, sa- nellikle yerleşim probleminden doğan ayrılmıştır. Kahire Nâsıriyye Medre- dakat, cömertlik, merhamet) yıldız çarpık plan düzenlemesinin, komp- sesi, Kalavun’un oğlu el-Melikü’n-Nâ- motifleri kullanılmıştır. Aynı dönem- leks binaların farklı sokaklarda yer al- sır Muhammed tarafından 1296-1303 de basık kemer üzerinde madalyon masının ve zemin kotu farklılıklarının yılları arasında inşa ettirilmiştir. Ka- yuvalar bulunmaktadır. mimari yapılanmada birtakım yeni hire Sultan el-Melikü’n-Nâsır Hasan çözümler üretilmesine imkan sağla- Medresesi, Muhammed b. Kalavun’un Memlük Sanatı dığı ve bunun da Memlük mimarisini oğlu el-Melikü’n-Nâsır Hasan tarafın- Kahire’nin başşehir olması sebebiyle özgünleştirdiği görülmektedir. dan yapımı 1356 yılında başlatılmış ve Memlük eserlerine en çok burada rast- Mukarnas İslam Sanatı’nda üç boyutlu 1361’de tamamlanmıştır. Dört eyvanlı lanılmaktadır. Mısır dışında Suriye’de görünüm oluşturan bir bezeme çeşididir. plana sahip olup köşelere dört Sün- özellikle Şam ve Halep mimari eser- Memlük yapıları incelendiğinde ya- nî mezhebe ait medrese grupları yer- lerin yoğunluğu bakımından önemli pılarda kubbe kullanımı fazlalaşmış, leştirilmiştir. Kıble yönündeki eyvan şehirlerdir. Aynı zamanda Kudüs’te kubbeler yüksek kasnak üzerinde mescid olarak düzenlenmiştir. el-Meli- Kubbetü’s-Sahra’nın çevresindeki kü’n-Nâsır Muhammed’in türbesi kıb- bütün yapılar Memlüklerden kalma- le eyvanının gerisinde yer alır. Yapının âbidevî ve derin dehliz tipi girişi, bir Mukarnas İslam Sanatı’nda üç boyutlu taraça üzerinde basamaklarla çıkılan görünüm oluşturan bir bezeme mukarnas nişli yüksek bir taçkapı ile çeşididir. şekillenmiştir. İSLAM ŞEHİRLERİ 27

Kahire camilerinden bir mukarnas örneği medreselerinde karşımıza çıkmaktadır. Memlük minareleri taç kapılara bağlı Son olarak da Geç Memluk Devri’nde olarak gelişim göstermektedir. Genel- yumurta formlu veya sivri şekillerde ortaya çıkan tek kubbeli camilerdir. de kare bir kürsü üstünde yuvarlak bir yapılmaya başlanmıştır.Bu tarz taş Memlük devrinde kullanılan kemer gövde şeklinde yükselen minareler niş kubbe oluşumu Suriye etkisine işaret tiplerinde de zengin çeşitlilik görülür. ve sathi kemer atkıları ile süslenmiş- etmektedir. Yüksek kasnaklı,iri mu- Kırık kemerler, at nalı kemerler ve tir. Taç kapılardaki değişimle orantılı karnas veya tromp nişli kubbeler, ge- konsollarla desteklenen geniş kemer- biçimde minarelerin kalın ve yüksek nelde üçlü gruplar şeklinde mukarnas ler Suriye, Mağrib, Gotik, Anadolu ve kare kaidelerinde alçalma olmuştur. nişlerini tekrarlayan pencere açıklıkla- İran etkilerini taşıyan çok seslilik için- Kahire minarelerindeki başka bir özel- rı ile hareketlendirilmiştir. Nişler veya de yapılardaki yerlerini almıştır. lik de katları belirginleştiren mukar- trompların sırası çoğaldığı zaman ya Bir diğer unsur olan taç kapılarda ise; nas uygulamalarıdır. Zamanla mina- pencereler ince uzun açılır ya da üç dışa taşkın görünüm, kalkanvari yük- renin üst kısmında da değişiklikler ol- pencere yerine altı pencere kubbe kas- seklik, binanın bütün olarak algılanma- muştur. Tepe noktasına ince direkler nağında yer almaktadır. Beden duvar- sındaki rolü ,mukarnas niş kullanımı ve ve sütunlar yerleştirilerek gökyüzünü ları üstünde görülen pencereler genel- süslemedeki dengeler takip edildiğinde görebilen bir nevi küçük galeri oluştu- likle kırık kemerli, alınlıkları değişik etkileşim alanlarının Anadolu ve Suriye rulmuştur. Bu uygulama ile minarede- taş süslemelerle hareketlendirilmiş Zengi bölgesi olduğu anlaşılmaktadır. ki kütlevi etki hafifletilmeye çalışılmış olarak yapıda dengeyi sağlamaktadır. ve minareler daha fazla yükseltilebil- Bu dönemin pencere uygulamalarında miştir. Minarelerin bütün yüzeylerin- Suriye bölgesi etkisi hissedilmektedir. de taç kapı ve dış cephe ile uyumlu Bazen de Kalavun’un yapısında ol- süsleme programı kullanılmıştır. duğu gibi gotik etkili yüksek kemerli Memlük yapılarının iç mekan süsle- pencereler farklılık göstermektedir. melerinde önceleri Fatımi, daha sonra Dış cephede bölümlenmiş sistem için- Suriye ve Selçuklu etkileri hissedil- deki pencere açıklıkları tek bir kemer mektedir. İlk dönemlerde kullanılan içine alınmış biçimde kullanılmıştır. tuğlanın üzeri kesme alçı ve stuko ile Camilerde esas itibariyle üç tip plan kaplanmıştır. eL-Melikü’n-Nasır Mu- uygulanmıştır .Bunlardan ilki Revaklı, hammed Medresesi’nin minaresi alçı avlulu veya avlusuz, nef düzeni gösteren dekoru ile ünlüdür. harimli ‘Hipostil Camiler’dir. Bir diğeri Bir başka süsleme ögesi olan mozaik; Lane-Poole’ün tanımladığı gibi ‘haçvari daha çok mihraplarda kullanılmış olup planda ele alınan camiler’dir. Esas itiba- en özgün örneği Şeceretüddür Tür- riyle farklı boyutlardaki dört eyvan ile besi’nin mihrabında bulunmaktadır. onların arasındaki hücrelerle çevrilmiş bir avludan ibaret bir düzenleme olup, Mimar el-Muallim İbn Suyufi bu şema Memluklulardan önce Eyyubi Kalavun Camii’nde adı geçmekte olup Şafii mezhebi fıkıh alimi ve evliyanın büyüklerindendir. İsmi Hasen bin Ali bin Yusuf’dur. İbn Suyufi, usul, kelam, kıraat, fıkıh, usul-i fıkıh, mantık, me’ani, beyan, hadis ilimleriyle ilgilenmiştir ve bu konularda icazet almıştır. İnsanlar onun derslerinden çok faydalanmışlardır. Yazmış olduğu eserlerden bazıları şunlardır; Haşiyetün Ala şerh-ıl- Minhac lil-mahalli, Haşiyetün ala şerh-ıl- kafiye el-Mutevassıt li-Rüknüddin Esterabadi 28 KONAK

Mihrap nişinin arkasında mavi, kır- Çok renkli taşların iç içe geçmesiyle Ağaç ve maden işçilikleri de Memlük mızı, yeşil, altın rengi taşların Bizans oluşan duvar süslemesi Memlük sana- dönemi yapılarının tamamlayıcı özel- tekniğinde yerleştirilmesi ve sedeften tında önemli yer tutmaktadır. Ablak likleri olarak kapı, pencere kanatları, daireler ve baklavalarla çevrelenme- (eblak) adı verilen bu uygulamanın dolap kapakları ve minberlerde uygu- siyle zengin bir mozaik uygulaması ilk örneğine 667 (m.1269) yılında ta- lanmıştır. Bronzdan yapılan yüksek oluşturulmuştur. Kullanılan desen mamlanan 1. Baybars’ın yaptırdığı ca- taç kapı kanatlarında, ahşap kapı de- bitkisel ağırlıklıdır. Kahire’de mozaik mide rastlanılmaktadır. tayları kullanılmıştır. Özellikle 1. Bay- ustalarının kökleri araştırıldığında uy- İç mekanda kullanılan diğer bir malze- bars ve Kalavun yapılarının kapıları gulayıcıların Bizans etkisindeki yerli me çinidir. Özellikle minarelerde, kub- anıtsal ölçülerde yekpare bronz dö- ustalar olduğu görülmektedir. Çünkü be kasnaklarında veya kitabe kuşakla- kümdür. Üzerlerinde ahşap kündekari Mısır’da mozaik sanatı Bizanslı ustalar rında görülen çini el-Melikü’n-Nasır ve tekniğindeki gibi çalışılmıştır. eliyle gelişmiştir. Maridani camilerinde kullanılmıştır. KAYNAKÇA 4. Küçükaşcı M, Kahire’de Son Dönem, 8. Sakr M.T.; Early Twentieth- Century Türiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, syf /Islamic Architecture in Cairo, Cairo 1. Gündoğdu H; Osmanlı Mimarisinin 173-189,İstanbul,2001 1993 Gelişim Süreci İçinde Kahire Hadım Süleyman Paşa Caminin Yeri, Güzel 5. Akkuş M; Kahire’deki Osmanlı Döne- 9. Asad M; “The Mosque of Mu hammad Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 2007. mi Eserlerinde Türkçe Manzum Kita- Ali in Cairo”, Muqarnas, IX, s.39-55., beler, Syf 385-410,1980 1992 2. Bayhan A.A; Mısır’daki Türk Kültürü Varlığından Örnekler: Kahire Nasır 6. Yetkin K; İslam Sanatı Tarihi, Ankara 10. Uzun M; Ezher Külliyesi, Türkiye Di- Muhammet B. Kalavun Camii, Güzel 1954, s. 284; Ergun Tamer. Türk ve İs- yanet Vakfı Ansiklopedisi, s 53-58, İs- Sanatlar Enstitüsü Dergisi, 2001. lam Sanat Eserleri Plan ve Resim Albü- tanbul, 2001 mü, , s. 134-135, İstanbul, 1954 3. Şaman Doğan, Nermin; Kültürel Etki- 11. Abouseif D.B; El-Hakim Camii, Türki- leşim Üzerine: Karamanoğlu-Memluk- 7. Samih K; El-’İmaretü’l-islamiyye fi ye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, s 184- lu Sanatı, Hacettepe Üniversitesi Ede- Mışr, s. 68-1 08, Kahire, 1983 185, İstanbul, 2001 biyat Fakültesi Dergisi, 2006 İSLAM ŞEHİRLERİ 29

Salerno Tıp Okulu ŞİFAHANELER VE TIP OKULLARI SALERNO TIP OKULUNUN TARİHÇESİ ÇALIŞMA GRUBU Antik Salerno, Napoli’nin 35 km güneydoğusunda bir tepe 1 Leyla Dönder * üzerinde kurulmuştur. Roma’nın bir kolonisi olarak ilk defa 2 Büşra Üstün milattan önce 194’te adı duyulur. Bu dönemde insan sağlığı- 3 Hatice Duzlu na faydalı bir kaplıcaya sahip olması nedeniyle ünlenmiş bir 2 Gülbahar Yavuz şehirdir. 1077’de Salerno, Normanların şefi Robert de Guis- 4 Nebahat ÖZÇELİK card tarafından ele geçirilir. Normanların Güney İtalya ve Si- cilya’ya hâkim olmalarının, Avrupa’nın yalnız siyasal anlam- 1 Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi da değil aynı zamanda sosyokültürel, ekonomik ve bilimsel 2 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi anlamda da çehresinin değişimine önemli katkıları olmuştur. 3 Ankara Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Diğer taraftan bölgedeki siyasal birliğin ve kontrolün sağlan- 4 Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mış olması, burada bilim ve sanatın gelişiminde çok önem- li bir faktör olarak kendisini göstermiştir. Salerno şehrinin *İletişim: [email protected] özellikle Roma’nın düşmesinden sonra Lombardlar ve Gotlar tarafından da işgale uğradığı düşünülürse Orta Çağ’da olduk- 30 KONAK ça kozmopolit bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Monte Cassino’daki keşişler, Salerno’daki kaplıcanın ve burada uygulanan tedavi yöntem- lerinin değerini kavramış ve burada manastırlar yaparak şeh- re kendileriyle beraber etkilerini de getirmişlerdir. Manastı- rın okul üzerindeki etkisi düşünülerek skolastik temelli bir tıp eğitimin var olduğu ileri sürülse de Salerno Tıp Okulu’nun kuruluşu ile ilgili bilgilerde tam bir netlik söz konusu olma- dığı için böyle bir yargı çok doğru değildir. Hatta buradaki Tıp Okulu ile ilgili anlatılan geleneğe göre okulun kurucuları

olarak bir Yahudi, bir Grek, bir Latin Salerno şehrindeki Tıp Okulu, II. Frederick’in ve bir Müslüman’dan söz edilir. Yine yakından ilgilenmesi ve bazı düzenlemelere söylenenlere göre okulun kuruluşu gitmesiyle zirve noktasına ulaşmıştır. yedinci yüzyılın ortalarındadır. Bu nedenle de okulun skolastik düşünce ulaşmıştır. 11-14.yüzyıllar arasında çıkardığı bir kanunla, buradan mezun temelinde tıp eğitimi vermesi de pek bölgeye hâkim olan idarecilerin yap- olan hekimlerin sınava tabi tutulmala- mümkün görünmemektedir. mış oldukları düzenlemeler sayesinde rını sağlamıştır. Müslümanların Sicilya’ya hâkim ol- Avrupa’nın en sağlıklı ve bilimsel açı- Normanlar döneminin ardından böl- maya başladıkları 9. yüzyıldan itibaren dan en iyi seviyede eğitim ve hizmet geye hâkim olan Alman İmparatoru II. Orta Doğu’dan ve Kuzey Afrika’dan veren kurumu olmuştur. Frederick’in Salerno Tıp Okulu’nun bir çok Müslüman bilim insanın bu- Norman hâkimiyeti döneminde Kont gelişiminin tamamlanmasında ve zir- raya geldiğini bilinmektedir. Müslü- I. Roger, okula bazı kurallar getirerek veye ulaşmasında önemli bir payı ol- manların yanı sıra Sicilya ve İtalya ana düzenli bir şekilde eğitim öğretim veril- muştur. II. Frederick, daha önce II. karasında Yahudi, Grek ve Latin bilim mesini sağlamış ve hastalar için sağlık Roger’un yapmış olduğu düzenleme- insanlarının önemli derecede varlık- hizmetlerinin devam etmesinde önemli leri yenileyerek güncellemiş, Salerno ları söz konusu olmuştur. Bu nedenle bir rol oynamıştır. Bu sayede Salerno Tıp Okulu’nda eğitim süresini sekiz Salerno Tıp Okulu’nda bir birinden Okulu, Avrupa’da akademik değerle- yıla çıkarmıştır. Mesleki açıdan uz- farklı ırk ve inançta olan birçok kişi re ulaşan ilk eğitim kurumu olmuştur. manlık alan sınırları belirlenerek has- ortak çalışmalar yapmıştır. 1137 yılına gelindiğinde ise Sicilya Nor- talığın teşhis ve tedavisinde hekimler Salerno Tıp Okulu’nun çağdaşı ve yanı man Kralı II. Roger, I. Roger gibi okulu ile eczacıların görev ayrımı yapılmış- başındaki bir diğer kurum ise Monte kraliyetin himayesi altına almıştır. II. tır. Teşhis ve tedavilerde bilimsellik Cassino’daki Benedict Yolu’nun ma- Roger tarafından yeni düzenlemeleri dışında farklı yöntemlerin kullanılma- nastırıydı. Buradaki tıp eğitimi, uygu- ve kurallar ortaya konmuştur. Bu ku- sına izin verilmemiştir.  Özellikle ruh- lamadan ziyade teoriye bağlı kalmış,; rallar çerçevesinde Salerno Okulu’nun ban sınıfının tıp konusunda müdahil kilisenin kuralları dahilinde şekillenmiş yetiştirmediği halde hekimlik yapan- olmaları, getirilen kurallarla engellen- olan tedavi yöntem ve düşünceleri söz lar ve bu okuldan mezun olarak lisans miştir. Ayrıca tıp eğitimi alacak öğ- konusu olmuştur. Burada uygulanan belgesi almayanlar, eğer hekimlik yap- rencilerin, bu eğitimden önce mantık tedavi yöntemleri daha ziyade Aziz Be- maya kalkışırlar ise tutuklanıp hapse okumaları yapması şartı getirilmiştir. nedict’e izafe edilse de bunun tarihsel atılmışlardır. II. Roger, 1140 yılında Özellikle cerrah olacakların, kadavra- açıdan gerçekliği yansıttığı söylenemez. Monte Cassino manastırındaki keşişler Salerno Tıp Okulunda Kadınlarla Eğitim açısından; Benedict yolunun inanışına göre; Aziz Benedict onların öğretmen- lik yapmalarını yasaklamıştı. Fakat bu yasak zamanla, hastanede sadece hasta- lara bakmakla yetinmek istemeyen, öğ- renmeye ve öğretmeye hevesli keşişler tarafından ihlal edilmiştir. Böylelikle Monte Cassino, dönemin önde gelen tercüme ve bilim merkezlerinden biri haline gelmiştir. Salerno Tıp Okulu, Normanların Gü- ney İtalya ve Sicilya’ya hâkim olmasın- dan sonra gelişimini hızla sürdürmeye devam etmiştir. Norman hâkimiyeti- nin ardından da Germen imparator- luğu hâkimiyeti altına giren Salerno şehrindeki Tıp Okulu, II. Frederick’in yakından ilgilenmesi ve bazı düzen- lemelere gitmesiyle zirve noktasına İSLAM ŞEHİRLERİ 31

Salerno Tıp Okulu Müzesi (günümüz) en önemlisi de Latince, Grekçe ve Arap- dan oldukça önemlidir. Hipokrat ve ça’dan çeviriler yaparak birçok önemli Galen’in Latinceye çevrilmiş eserlerin- lar üzerinde yeterli derecede çalışma- eseri batı dillerine kazandırmış olmala- den, Yunan ve Roma el yazması eser- ları sağlanmıştır. Okulu bitirenlerin rıdır. Genel anlamda hasta bakımı veya lerden yararlanılmaya başlanılmıştır. ise en az beş yıl staj yapmaları şartı bu şifahî bilgiler doğrultusunda varlığını Bu kaynak kullanımı aynı zamanda dönemde getirilen yeni düzenlemeler- sürdüren bir tıp anlayışından söz etmek eğitimin kalitesinin yüksek olduğunu dendir. Bu süreçlerin sonunda hekim- mümkündür. Bununla beraber anatomi da göstermektedir. ler bir sınava tabi tutulmuşlardır. ve fizyoloji gibi tıp biliminin diğer dalla- Öğrencilerin kullandığı ve Galen’in Salerno Tıp Okulu’na II. Frederick’ten rından tıbbi yararlanım açısından uzak öğretilerini de kapsayan ilk el kitabı, o sonra oğlu ve halefi olan Conrad tara- olduklarını da belirtmek gerekir. zamanın en ünlü eğitimcilerinden biri fından da ilgi ve alaka devam ettiril- Okulun ilk dönemlerinde, manastır- olan Gariopontus (1050) tarafından miştir. Ancak 13. yüzyılın sonuyla bir- daki Orta Çağ Batı Hıristiyanlığının yazılmıştır. Passionarius ismi verilen likte özellikle bölgede artan İspanyol sınırları çerçevesinde verilen tıp eğiti- bu eserin modern tıbbi terminolojinin hâkimiyeti sonucunda;   Salerno Tıp minde; Antik dönemden Hipokrat’ın temellerini oluşturduğu kabul edil- Okulu daha önceki devirlerindeki par- ve Galen’in eserleri ve düşünceleri mektedir. Yedi adet kitap ve bir adet lak günlerini kaybetmiştir. manastırdaki öğrencilere öğretiliyor- ek bölüm içeren bu yapıt, pratik tıp SALERNO’DA EĞİTİM du. Fakat anatomi, fizyoloji ve tıbbın konusunda oldukça değerli bir eser Kuruluş yılı tam olarak bilinmemekle diğer dalları hakkında yeterli bilgi su- olup birkaç hekimin ortaklaşa çalış- birlikte Orta Çağ’da kurulmuş olduğu nulmuyordu. 11. yüzyılın ortalarından ması sonrası ortaya konmuştur. bilinen Salerno Tıp Okulu, Avrupa’da- itibaren, Salerno Okulu üzerindeki Salerno Tıp Okulu’nda, çevresindeki ki diğer birçok kurum gibi manastır Benedictine hastane yapılarının et- birçok eğitim kurumunda olduğu gibi ve din adamlarından etkilenmiştir. Bu kisinin artması ile okulun öğretileri İslâm Tıbbının birikiminden hem teorik dönemde Avrupa’da sağlık hizmetle- papazların kontrolünden uzaklaştı. hem de pratik olarak yararlanılmıştır. ri genel olarak kilise ve manastırlarda Papalık, rahiplerin manastır dışında Özellikle Müslüman Tıp bilginlerinin verilmekteydi. Eğitim de diğer birçok hekimlik yapmalarını yasakladı. Bu hastalıkların tedavisinde kullandıkları alanda olduğu gibi kilise öğretilerinin durum, bundan sonra farklı inanç ve ilaçlar kullanılmıştır. Salerno’da   yap- kontrolü altında kalmıştır. Bu durum kültürlerden olan bilim adamlarının tığı çalışmalarla dönemine damgasını bir baskı oluşturmuş bile olsa Avrupa da okulda çalışmaya başlamasını sağ- vuran önemli kişilerden biri de Afrikalı Tıbbı’nın  manastırlardaki keşişlere çok ladı. Bu gelişmeler, Salerno Tıp Oku- Constantine olmuştur. Özellikle el-Me- şey borçlu olduğunu göz ardı etmek lu’nun giderek artan tarihi rolü açısın- cûsî’nin “Kâmilü’s-Sınâati’t-tıbbiyye” doğru değildir. Keşişlerin katkılarının adlı eserini Latinceye “Regalis(Liber Re- gilus)” adıyla çevirmiş ve bu eser yüzyıl- lar boyunca Salerno Tıp Okulu’nda ders kitabı olarak okutulmuştur. Bunlara ilave olarak tıp bilimine dair çok sayıda eser vermiştir. 12. yüzyılın ortalarında en parlak dö- nemini yaşayan Salerno Tıp Okulu Orta Çağ üniversiteleri için tıbbi bir müfredat oluşturulmasında önemli bir katkı sağlamıştır. İlerleyen dönem- lerde okul pratik bir tıp merkezi olma özelliğini yavaş yavaş kaybetmiş, tıbba pratik bir bakış açısı yerine, bilimsel bakış açısıyla teorik bilgilerin gelişimi- ne önem veren bir kurum olmuştur. Burada daha önceden bulunmuş olan hocaların eserleri teorik konular şek- linde değerlendirilerek anlatılmıştır. 32 KONAK

Bu dönemdeki eserlerden bir tanesi tanımlanan öğrenci ve öğretmen ara- dır. Regimen’in ilk bölümünde hijyen Salernita metinlerinden alıntı yapıla- sında soru cevap yöntemi olarak karak- ve diyet, ikinci bölümünde tıbbi bit- rak 1160 ve 1170 yılları arasında yazı- terize edilen üçüncü model seçilmiştir. kilerin faydaları, üçüncü bölümde in- lan ve 6 adet yazarı bulunan, günümü- Bu, kolayca ezberlenen, net ve kısa san vücudunun anatomisi, dördüncü zün çok yazarlı ansiklopedilerinin ön- cevaplarla izlenen tipik Orta Çağ soru bölümde fizyoloji ve son bölümde ise cülerinden kabul edilen Compendium (quaestio)’sudur. Sorular şiir haline ge- hastalıkların tedavi edilmesi ile ilgili Salernitanum isimli kitaptır. tirilmiş, böylece öğrencilerin çalışmala- bilgiler yer almaktadır. 12. yüzyılın sonlarına doğru Salerno’da rını kolay bir şekilde hatırlayabileceği- Salerno Okulu’nun en ünlü eseri, ‘Flos bulunan,  Bath’lı Adelardus, Conches’li ne inanılmıştır. Şiirsel anlatıma örnek Medicinae Salerni ‘olarak da bilinen Guillolma, Alexander Neckam ve Gil- olan eserlerden bir tanesi de Regimen ‘Regimen Sanitatis Salernitanum ‘idi. les de Corbeil gibi Avrupa kültür yeni- Sanitatis Salernitanum ‘dur. Beslenme ve egzersiz ilişkilerinin sunul- likçiliğinin ünlü temsilcileri Salerno’yu masının yanı sıra mevsimlerine göre de övünülecek hale getirmiştir. Regimen Sanitatis Salernitanum beslenme tavsiyelerini içeren Regimen Önceliğini eğitim ve öğretime vermiş Salerno Okulu’nun en ünlü eseri, Flos Sanitatis Salernitanum, yiyeceklerden olan Salerno Tıp Okulu, mezun ol- Medicinae Salerni olarak da bilinen içeceklere kadar bir dizi tavsiyeler sun- mak isteyen adaylarını bazı derslerden sağlık ve mutluluğu elde etmek için maktadır. Ayrıca insan doğasına değine- de sıkı bir sınava tabi tutmuştur. Öğ- akılcı yaklaşım, diyet ve hijyen öneri- rek insanın mizacına göre beslenmesini rencilerin sınav oldukları konulardan lerinden oluşan, en az iki yüz yıllık tıb- ve bu konularda dikkat edeceği husus- öncelikli olanları şunlardır: Galen’in bi bilgilerin toplandığı Latince bir şiir ları da ele almaktadır. Esere geçen uzun “Therapeutics” adlı eseri, İbni Sinâ’nın olan Regimen Sanitatis Salernitanum yüzyıllar içerisinde bazı ilaveler yapıl- eserleri, Hipocrates’in “Aphroism” (Salerno Okulunun Sağlık Kodları) mıştır. Eserin aslına uygun bir içerik ve adlı eseri ve Aristo’nun “Analytics” idi. Bu kitabın yüzyıllar boyu devam üslupla yeni bilgiler katılmıştır. adlı eseridir. Eğer adaylar başarılı olur- eden başarısı Hipokrat’ın Aforizma- Salerno Tıp Okulu’nda çok değerli bil- larsa hekim veya eğitimci unvanlarını lar’ı kadar ünlü bir eser olduğu düşün- gin ve hekimler yetiştiği gibi bu okulun alırlardı. Sınavların büyük bir ciddi- cesini oluşturmaktadır. Eserde ortaya öğretim üyelerinin vermiş oldukları yetle yapılıyor olması okulun eğitim konan birçok temel prensip bugün eserler yüzyıllar boyu Avrupa’da Tıp kalitesinin seviye bakımından oldukça bile geçerlidir. Bu el yazma eserin ilk eğitimi veren okullarda ders kitabı, has- ileri olmasına da yardımcı olmuştur. baskıdaki mısra sayısı 362 olup daha tanelerindeki tedavi uygulamalarında Sınavların böylesine bir ciddiyetle sonraları diğer yazarların yaptığı ilave- başucu kitapları olarak kullanılmıştır. yapılıyor olması gerçek anlamda bir lerle yavaş yavaş artmış ve mısra sayısı birikimin ve bu birikimi yönlendirip 3520’ye kadar ulaşmıştır. Hekim Olabilme Şartları düzenli bir eğitimle öğrencilerine su- Regimen’in orijini ile ilgili bilgiler net Karanlık çağ döneminde hekim veya nabilecek öğretim üyesi kadrosunun değildir, tek bir yazara da atfedilme- doktor olabilmek için rahip veya varlığını bize gösterir. Aksi halde oku- miştir. Eser daha çok bilinmeyen der- ruhban sınıfına mensup bir din ada- lun yüzyıllar boyunca bu başarısını lemecilerin sözlü geleneğinden alınan mı olmak yeterliydi. İlk kurulan okul sürdüremeyeceğini belirtebiliriz. Sa- mısraların başarılı bir şekilde birbirine manastıra bağlı olduğu için doktorlar lerno Tıp Okulu’nda idareci ve öğre- eklenmesi ile oluşturulmuştur. Oriji- genellikle ya rahiplerden ya da ruhban tim üyelerinin pozisyonları belirlendi- nal mısraların oluşturulması 12. yüz- sınıfından oluşmaktaydı. ği gibi sistematik bir idari mekanizma yılın başlangıcına kadar gitmektedir. Zamanla manastırın kontrolünden ile takip edilmiştir. Tıp Fakültesi ise Orijinal ilk 362 mısranın derlemesi ve uzaklaşan Salerno Tıp Okulu, eğitim on kişilik profesör veya öğretim üye- düzenlenmesi felsefeci bir doktor olan görecek öğrencilerde bazı şartlara uy- lerinden oluşan bir kurul ile idare Arnaldus de Villanova (1240–1312) gunluk aramıştır. Tıp okuyacak öğ- edilmiştir. Görevler, Hipokrat’ın etik tarafından yapılmıştır. rencilerin öncelikle yirmi bir yaşında kaideleri dâhilinde icra ediliyordu. Bu Regimen Sanitatis Salernitanum, 10 olmalarını istemiş, 7 yıllık bir eğitim uygulamalar, Salerno Tıp Okulu’nun ana başlık, 3520 satırdan oluşmakta- önde gelen prensipleri arasındaydı. Salerno ‘da  öne çıkan eğitim metotla- Salerno’da “Sokratik diyalog” olarak rı, “makale”, “konferans” ve “diyalog” tanımlanan bir eğitim modeli tercih idi. Salerno, “Sokratik diyalog” olarak edilmiştir. İSLAM ŞEHİRLERİ 33

Salerno Tıp Okulu seksiyon yapmanın yasak olduğu Orta timcilerin bulunmasıdır. Orta Çağ Av- Çağ Avrupa’sında Salerno Tıp Oku- rupa’sı için oldukça sıra dışı bir durum sürecinden geçmelerini sağlamıştır. lu’nda insan vücudunun anatomisinin olduğu söylenebilir. Daha da ötesinde Eğitim süresi daha sonra II. Frederi- öğretilmesi zorunlu tutulmuştur. Tüm okulu Orta Çağ içinde eşsiz bir konuma ck döneminde sekiz yıl olmuştur. Bu bu süreçler belirli kurallar içinde yü- getirmiştir. Salerno’da kadınlar gerek eğitime ilave olarak mezun adaylar rütülmüştür. öğrenci gerekse hoca olarak tıp eğitimi- bir dalda uzmanlaşmak istiyorlarsa Okulu bitirenlere en az beş yıl staj nin içinde yer almışlardı. bunun için belirlenmiş bir süre için yapma şartı getirilmiştir. Bu süreçlerin eğitim almaya devam etmişlerdir. sonunda hekim adayları tekrar sınava Trotula de Ruggerio Mesela cerrah olmak isteyenler yedi tabi tutulmuşlardır. Burada görev yapan kadın hekimlerin yılın ardından bir yıl daha anatomi Ayrıca burada eğitim alan tıp öğrenci- en ünlüsü Trocta, Troctula ve Madam dersi almak zorunda tutulmuşlardır. leri mezuniyet sınavını başarı ile geç- Trot olarak da bilinen ‘Trotula de Ru- Bu derslerin yanı sıra bitirme sınavına tikten sonra tıp mesleğini yapabilmek ggerio’dur. Trotula ismi altında birçok girmeden önce öğrencilere başlangıçta için lisans almak üzere imparatorun eser ve yazıların toplanmış olması 3 yıl mantık ve felsefe dersi aldırıldık- veya temsilcisinin huzuruna çıkmış- kendisinin çok farklı alanlara olan il- tan sonra ek olarak 5 yıl süren bir tıp lardır. 1359’da okulun verdiği sertifi- gisi ile açıklanabilir. eğitim verilmiştir. Mezuniyet hakkını kanın hekimlik yapabilmek için yeterli Koruyucu hekimliğe özen gösteren elde edenlere de şöyle yemin ettiril- kabul edilmesinden sonra meslek uy- hekim Trotula’nın eserleri arasında miştir: “Hayatta her zaman doğrudan gulama izni için kralın huzuruna çık- en ünlüsü, Trotula Major olarak da yana olup hekimler zümresine sadık ma zorunluluğu kaldırılmıştır. bilinen “De Mulierum Passionibus kalacağımıza, fakirlerden hiçbir surette ante, in et postpartum” (Doğumdan kazanç talep etmeyeceğimize ve eczacı- SALERNO HEKİMLERİ önce, esnasında ve sonrasında kadın lar ile kazanç ortaklığına girmeyeceği- 1- Salerno’nun Kadınları hastalıkları) kitabıdır. Kadınların koz- mize yemin ederiz.”. Salerno Tıp Okulu’nu diğerlerinden metiği (Trotula Minor)  isimli eserin- ayıran önemli bir özelliği var ki döne- de ise kozmetikle ilgili konular ve cilt Cerrah olmak isteyen kişi ayrıca cerra- mi itibariyle ne Batı’da ne de Doğu’da bakımından söz etmiştir. Bir yandan hi uygulamaya başlamadan önce usta böylesine bir durumdan söz etmek pek Salerno okulunun eskiden gelen gele- bir cerrah ile bir yıllık çıraklık dönemi de mümkün değildir. Bu özellik Saler- neklerini takip ederken diğer taraftan geçirmek zorunda tutulmuş,bu kişile- no Tıp Okulu’nda kadın öğrenci ve eği- Salernolu kadınlara yüz, dudak, el ba- rin kadavralar üzerinde yeterli derece- kımı ve kuru cilt bakımı yöntemleri ile de çalışmaları sağlanmıştır. Vücudun ilgili olarak güncel önerilerde bulun- yeniden dirileceğine inanıldığı için di- muştur. Hekim Trotula tarafından yazılan ma- kaleler 16. yüzyıla kadar üniversiteler- de ders kitabı olarak okutulmuştur. Trotula’nın yanı sıra başka kadın he- kimler de bu okulda yetişmişlerdi. Bunlar arasında: • Constanza veya Constanzella Calenda adında bir hekim 15.yüzyılda güzelliği ve entelektüel kazanımları için tıp doktoru derecesini almıştır. • Abella, 15. yüzyılın erken dönemlerinde tıp konuları üzerine yazan başka bir kadındır. Latince yazılmış iki risale olan  De Natura Seminis Hominis, (İnsanoğlunun Kökeni Üzerine) ve De Atrabile (Melankoli-Kara Safra Üzerine) 34 KONAK

Salerno Tıp Okulu Hekimlerinden Trotula çok özel ve hak edilmiş yerlere sahip Medicinae Salerni olarak da bilinen olmuşlardır. Regimen Sanitatis Salernitanum (Sa- nin yazarıdır. En önemli kadın hekimlerden olan lerno Okulu’nun Sağlık Kodları), dö- Ancak bunların hiçbiri günümüzde Hekim Trotula tarafından yazılan ma- nemin sağlık ile ilgili yaklaşım ve uy- mevcut değildir. kaleler 16. yüzyıla kadar üniversiteler- gulamalarını öğrenmek için önemli • Rebecca Guarna da tıp kitabı de ders kitabı olarak okutulmuştur. bir kaynaktır. Eserde ortaya konan birçok temel yazan diğer kadınlar arasındadır. 2- Diğer Hekimler prensip bugün bile geçerlidir. Eser Özellikle Abella ile beraber daha çok bilinmeyen derlemecilerin Embriyoloji alanında başarılı Rogerius Frugardi sözlü geleneğinden alınan mısraların olmuşlardır. Bu dönemde tıp kökenli ilk gerçek başarılı bir şekilde birbirine eklenmesi Bu üç kadının yaşadığı dönemlerle il- cerrah, bütün cerrahi okulların kuru- ile oluşturulmuştur. gili tarihler kesin olmamakla birlikte cusu ve öncüsü kabul edilen Salerno’lu Regimen’in ilk bölümünde hijyen ve 13. yüzyılda etkin oldukları düşünül- Rogerius Frugardi’dir. Yüzyıllar boyu diyet, ikinci bölümünde tıbbi bitkile- müştür. elde edilen sözlü sınav geleneğini ilk rin faydaları, üçüncü bölümde insan • Francesca (Romana), 1321’de olarak yazılıya geçiren Rogerius Fru- vücudunun anatomisi, dördüncü bö- Salerno’daki tıp okulunda, gardi; 1180’de cerrahi ile ilgili olarak lümde fizyoloji ve son bölümde ise dönemindeki birçok kadın Rogerina ve Chirurgia isimli kitapları hastalıkların tedavi edilmesi ile ilgili fizikçinin eğitim zemini olan ve yazmıştır. bilgiler yer almıştır. başlangıcından itibaren kadınları İlk bölümde diyete oldukça geniş bir kabul eden bir cerrahi doktorasına Moses Ferrachi b. Salem biçimde yer verilmiş: okuldaki dok- sahip olmuştur. (Ferragut) torlar, tükürük salgılanmasını iştah • Mercuriade başından beri Salerno Tıp Okulunda birçok Yahudi göstergesi olarak değerlendirmişler ve Salerno’daki tıp fakültesine hekim çalışmıştır. Moses Ferrachi b. “non bibe ni sitias et non comoedas devam eden ve Avrupa’da “Tıbbi Salem (Ferragut); Tarquinius Corpo- saturatus” (Susuz değilsen su içme, aç Rönesans”ın başlamasına yardımcı rum (İnsan Vücudunun Not Defteri) değilsen yeme) görüşünü savunmuş- olan  Abella, Rebecca Guarna ve isimli eserin yazarı olarak önemli bir lardır. Okulda “aşırı yemek karın ve Francesca de Romana birlikte hekimdir. Ferragut bu dönemde kra- göğüse basınç yapar, mideyi bozar ve “Salerno Ladies” den birisidir. lın isteği üzerine Ebubekir Razi’nin en vücudun bütün organlarında rahatsız- Salerno Okulu’nun kadın hekimleri, önemli eseri olan El-Havi adlı kitabını lığa sebep olur” fikri benimsenmiştir. vermiş oldukları eserler sayesinde ad- Continens adı ile Latince’ye çevirmiş- REGİMEN SAĞLIK KODLARINA larından asırlar boyunca söz ettirmiş- tir. Yine aynı şekilde Arapça yazıl- ÖRNEK MISRALAR: ler ve bilim tarihinde kadınlar adına mış birçok tıp kitabını da Latince’ye çevirmiştir. Yazılan tıbbi metinlerde “Beyni zinde tutmak için: cerrahi prosedürler, cerrahide koter kullanımı ve idrar tahlilleri açıklayıcı Sabahları erken kalk ve hemen hatırla; minyatürlerle anlatılmıştır. Ellerini ve gözlerini soğuk suyla yıkamayı, Bunların dışında “Palermolu Roger” Usulca temizlemeyi boğazını. bir cerrah olarak rektum ve uterus Sabahları kalktığın zaman beynini tazele, kanserleri hakkında yazmış, “Parmalı Sıcakta, soğukta, Temmuz’da ve Ara- Rolando” ise fıtık ve pulmoner lobek- lık’ta, tomi yapmıştır. Hem dişlerini ov, hem tara saçlarını. Bir yerin kanarsa serin tut, yıkanmış- SALERNO’DA SAĞLIK san sıcak, UYGULAMALARI Salerno Okulu’nun en ünlü eseri Flos Salerno Okulu’nun en ünlü eseri, ‘Flos Medicinae Salerni ‘olarak da bilinen ‘Regimen Sanitatis Salernitanum ‘idi. İSLAM ŞEHİRLERİ 35

Yemek yediysen ayakta dur ya da yürü, Tablo1. El Kanun Fi’t Tıb ‘a Göre İdrar Değerlendirmesi olmaz zararı, İdrar Rengi Sebepleri Üç şey korur görmeyi, çimenler, cam ve çeşmeler, Sarı İdrar • Sıcaklığın artması Kırmızı • Gereğinden fazla faaliyet Baharları, sabahları gez dağları.” İdrar • Uçuk çıkması • Yetersiz seviyede sıvı alımı Salerno’da yapan kadın hekimlerin en Gök Rengi • Sıcaklığın daha da artması ünlüsü olan Trotula de Ruggerio’dur. (Yeşil) İdrar • İdrarda az miktarda kan görülmesi ve kötü kokulu idrar olması, bir boş- Koruyucu hekimliğe özen gösteren he- kim Trotula, sağlıklı olabilmek için hij- lukta kanın toplandığına işarettir. yen ve dengeli bir diyetin önemini vur- • İdrar ince ise, kötüye ve hastalığa işaret eder. gulayarak yeni ve alışılmadık metotların • Yoğun ve çok miktarda kan kaybının olması, hastalığın başlangıcın- da uygulanmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Tedavi için Orta Çağ’ın ast- da   yatıştırıldığını gösterir. roloji, dua veya büyülerine başvurma- • İdrar çok, yoğunluğu az ve aniden incelmiş ise; o hastalığın uzayacağını mıştır. Önerilerinin az eğitimli insanla- rın bile kolayca ulaşıp uygulayabileceği ve     şiddetleneceğini gösterir. pratik bilgileri içerdiğini görmekteyiz: • Aniden incelen, yoğun kanamalı idrar da sonucun kötü olacağını işaret huzursuz bebekleri sakinleştirmek için gelincik tohumlarının anne sütüne ka- eder. rıştırılarak verilmesi  Trotula’nın öneri- • Şiddetli soğuk lerindendir. En önemli eseri olan Tro- • Çocuklarda yeşil idrar, spazmın işaretidir. tula Major’de çağının tıbbi teorilerinden farklı olarak, infertilite sorununun sade- • Bebeğin deri bakımı, tuzlu su ile ni vücudun yüzeyine çeker, zehirli ce kadından değil, erkekten de kaynak- mümkün olduğunca erken temiz- maddelerin dışarı atılmasına yardım- lanabileceğine inandığını yazmıştır. lenerek yapılmalıdır. Bu yöntem ile cı olur, ishali engeller ve yorgunluğu bebeğin yüzüne renk gelir ve benzi bertaraf eder. Trotula de Ruggerio; Trotula Major renklenir. Bu yöntemle tuzun ya- Banyonun Zararları: Fazla banyoda adlı kitabında: kıcılığını gidermek için az miktar- kalınması kalp zayıflığına, bulantıya, da;  hint keneviri tohumları, kostus bayılmaya ve vücut iltihabına zemin “Hamilelik süresinde kadının karnına kökü, sumak, ban otu, fare kulağı hazırlar. menekşe yağı ve sirke sürünüz, kadının gibi otlar ilave edilmelidir. Tuzun Soğuk Banyolar: İshal, hazımsızlık, diyeti sindirimi kolay besinlerden oluş- bebeğin ağzına veya kulağına git- nezleden muzdarip olanlar, çok genç malı ve kadınlar nar yemelidir.’’ memesine dikkat edilmelidir. Bebe- ve yaşlılar soğuk banyodan kaçınma- ğin vücudu hala ifrazat ile kaplıysa lıdır. Vücut hafif ve faal hissedildiğin- “Ebe fetusa dokunmadan önce ellerini tekrarlanır ve ılık suyla yıkanır. de soğuk bir banyo alınmalıdır. Vücut kaynamış keten tohumu yağı ve çemen güçlendirilmek isteniyorsa nispeten otu (fenugreek) ile yıkamalıdır.” • Bebek günde 2-3 defa yıkanmalıdır. mutedil(ılımlı) bir banyo yapılmalıdır. Yazın ılık suyla, kışın biraz daha Egzersizden sonra soğuk su birden “Bebeği tam ışığa maruz bırakmayın, sıcak suyla yıkanmalıdır. bütün vücuda dökülmelidir. (Güçlü ve ona renkli nesneler gösterip uygun işit- sağlıklı insanlar için) me uyarıları sağlayın, basit kelimeler İdrar muayenesine de oldukça önem kullanarak ninniler söyleyin” şeklinde verilmiştir. İbn-i Sina’nın kitabının Diyet ve Beslenme İle İlgili önerilerde bulunmuştur. Salerno’daki eğitimde önemi düşünü- Öneriler lecek olursa yapılan muayenelerin Ka- • Gerçek iştah olmadan asla besin Salerno Tıp Okulu’nda birçok sağlık nun eserinden ulaştığımız tablo 1 deki uygulaması;   İbn-i Sina’nın ünlü ese- bilgilere göre yorumlandığını söyleye- alınmaması önemlidir. ri olan “El-Kanun Fi’t-tıbb” adlı eseri biliriz. • Kışın yiyecekler sıcak, yazın soğuk temel alınarak yapılmıştır. Bunlara ör- nek verecek olursak: Salerno Tıp Okulu, sağlık uygulamala- veya ılık yenmelidir. Herhangi bir rında İbn-i Sina’nın daha birçok sağlık durumda ne çok sıcak ne çok so- • Bebek kordonunun ucu zeytinya- uygulamasından yararlanmıştır. Saler- ğuk olmalıdır. ğıyla ıslatılmış keten bezle pansu- no’nun Sağlık Kodları’ndaki bölümler- • Tamamen açken çok fazla yemek- man yapılır. den de gördüğümüz genel olarak diyet ten kaçınılmalıdır. Kan fazlalığın- ve hijyene önem verilmiş olduğudur. dan dolayı ölenlere bile rastlanıl- Bununla ilgili Kanun eserinden ulaştı- mıştır. ğımız birkaç bilgi şöyledir: Tablo 1 • Uygun sindirimi sağlamak için, uygun ölçülerde besin alınmalıdır. Hijyen Bunun aksi bir uygulamada, etki- leri bir antidotla engellenmelidir. Banyonun Yararları: Uyku getirir, delikleri açar, deriyi temizler, besi- 36 KONAK

Örneğin yılan hıyarı yenilecekse ve dır. Isı meydana gelmesinden do- ilk gerçek cerrah, bütün cerrahi okul- tatlı kabağı gibi soğuksa, o sarım- layı görülen titreme ve hummanın ların kurucusu ve öncüsü kabul edilen sak, pırasa vs. ile dengelenmelidir. gelişmesine engel olmak için daha Salernolu Rogerius Frugardi’dir.  Yüz- • Sağlığı korumak için asla tam ola- sık yemek yenmelidir. yıllar boyu elde edilen sözlü geleneği rak doymamak gerekir. Daha ön- • Zayıf midesi olanlar yemekleri ilk olarak yazıya geçiren Rogerius Fru- ceki yemek yeterince sindirilme- ufak parçalara ayırmalıdır ve daha gardi 1180’de cerrahi ile ilgili olarak den önce, tekrar yemek yemek ka- sık yemek yemelidir. Rogerina ve Chirurgia isimli kitapları dar sağlığı bozan hiçbir şey yoktur. • Hafif ve kolayca sindirilebilen be- yazmıştır. Rogerius’un en iyi öğrencisi • Sindirime yardım etmek için, bazı sinler, zengin ve ağır besinlerden olan Rolandus Parmensis, kitaplarla besin maddelerinin tatsız tipi, tuz- sonra alınmalıdır. ilgili yazdığı “medicina multi fuerunt lu ve acılı yemeklerden sonra alın- • Diyetin düzenlenmesi ferdi alış- libre de chirurgia vero nulli” (Tıbba malıdır. Baharatlı ve kolayca sin- kanlıklara uygun olmalıdır (Mide dair çok kitap var; ama cerrahiye dair dirilebilen besin maddesi, zengin ve mizacın yapısı, durumu gibi) gerçek bir kitap yok) cümlesiyle ken- besin maddelerinin kötü etkilerine di dönemindeki önemini belirtmiş- karşı koymak için onlardan sonra SALERNO TIP OKULU’NDA ti. Kitaplar, yazılı kuralların hocalar alınmalıdır. CERRAHİ tarafından öğrencilere aktarıldığı ilk • Kışın et gibi katı besleyici gıdalar Orta Çağ Avrupa’sında cerrahi önem- cerrahi talimatlardan oluşmuş ve cer- tüketilmelidir. Yazın sebzeler ter- senmediği için abse tedavisi,   koter rahi prosedürlerin (kanamaların dur- cih edilmelidir. uygulama, kanamayı durdurma ve durulması, anestezi amacıyla narkotik • Mide dolu olduğunda nabız büyür. kupa çekme gibi cerrahi yöntemler maddelerin koklatılması, çıkık tedavisi Yemekten sonra, sıcaktan ve hum- eğitim görmemiş halk doktorları, ber- gibi) geliştirilmesinde büyük rol oyna- madan şikayeti olanlar, bir oturuş- ber cerrahlar ve şarlatanlar tarafından mıştır. ta çok yemek yemekten kaçınmalı- yapılmıştır. Bu dönemde tıp kökenli KAYNAKÇA 4. Şahin S. Orta Çağ Avrupa’sının York:1904;(2). Tıp Merkezi: Salerno Tıp Okulu. 9. Sarıçam İES. İslâm Medeniyeti Tarihi. 1. Anonymus. Code of Health of the Ankara:2015;397-416. School of Salernum Regimen Sanitatis Ankara:2008 Salernitanum. (J. Ordronaux, Çev.) 5. Walsh JJ. Old Time Makers of Medicine. 10. Beningi U. Salerno The Catholic Philadelphia; 1871. New York:1911. Encyclopedia :1913;(13). 2. Hoeber PB. The School Of Salernum. 6. Packard FR. History of School of 11. Hunke S. İslâm Güneşi. (S. Sezgin, Margirate Garnite Library. New York; Salernum. New York:1920. 1920. Çev.) İstanbul:(Trhz.). 7. Fort GF. Medical Economy During 12. Sina İ. El-Kanun Fi’t-tıbb (Prof. Dr. 3. Okka B. Salerno Tıp Okulu. Genel Middle Ages. London:1883. Tıp Dergisi. Necmettin Erbakan Üni. Esin Kahya, Çev.) İstanbul:2014. Meram Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik 8. Williams HS. History of Science. New Anabilim Dalı. Konya:2015;(25):71-76. İSLAM ŞEHİRLERİ 37

Eş-Şeyhu’r Reis: İbn-i Sina ALİMLER VE FİKİR AKIMLARI HAYATI ÇALIŞMA GRUBU Ebu Ali el Hüseyin İbn Abdullah İbn Hasan İbn Ali Sina 1 Ayşegül Yıldırım 370/980 yılında Buhara yakınlarındaki Afsana kasabasında 2 Gülseren Ozan doğmuştur. İbni Sina doğmadan önce babası Buhara bölge- 3 Beyza Sena Bağcı sine göç etmiş ve Samanoğulları sultanı Nuh Bin Mansur’un 4 Şeyda Akbal* zamanında Harmaysan kasabasının idareciliğini yapmıştır. Ebu Ubeyd el-Cüzcani’ye göre İbn Sina’nın babası aslen Belh- 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi lidir, annesi ise Afsanalıdır. Samani hükümdarı zamanında 2 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 977-997 yılları arasında Buhara’ya yerleşmiştir. Babası burada 3 Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, maliye işleriyle uğraşmış, buraya bağlı Kharmisen kasabasına Bilgisayar Mühendisliği bugünkü anlamda mal müdürü veya vergi müdürü olarak ta- 4 SBÜ Ankara Numune E.A.H. Kbb Kliniği yin edilmiştir. Bir süre sonra babası Afsana kasabasına gelerek orada evlenmiş ve İbni Sina burada dünyaya gelmiştir. Çocuk- *İletişim: [email protected] luğunda ilk eğitimini babasından aldığı rivayet edilir. Daha sonra Buhara şehrine göçmüşler ve İbni Sina burada Kur’an 38 KONAK ve ilimlerini öğrenmeye başlamış, bazı kaynaklara göre on ya- şına geldiğinde ise Kur’an’ı hıfz etmiştir. Babası oğlunu tahsili için çeşitli hocalara teslim etmiştir. Bunlardan ilki Ebu Abdul- lah el Nâtili’dir. O bir filozoftur ve İbn Sina Ebu Abdullah el Nâtili ile önce İsagoji okumuştur. Sonradan aynı hocayla Ök- lid’in Enâsır adlı geometri kitabını ve Batlamyus’un El-Majes- te’sini okur. Yine bu dönemde Razi’nin el-Havi (continens) isimli eserini okuduğu bilinmektedir. Bu dersler üzerine İbn Sina tıbba merak sarar ve kendi kendine muhtelif tıp kitap- ları okumaya başlar. İbn Sina tıp alanında yoğun okumalar

yapmaya başladığında 13 yaşındadır. lış yapılmıştır. Bir süre sonra durumu mızda da bunu görmekteyiz. On yedi yaşından itibaren ise metafi- fark eden İbn Sina’nın öleceğini anla- Mehdavi 131 bilinen esere ek olarak zik konulara ilgi duymaya ve bu alan- yarak tedavileri reddettiği ve 57 yaşın- İbn Sina’ya ait olduğu şüpheli olan 111 da okumalar yapmaya başlar. On sekiz da vefat ettiği anlatılır. eser daha kaydeder. M. Yalçın bir ince- yaşına geldiğinde ise İsmail Zahid’den İbn Sina, Eş-Şeyhu’r-Reis ünvanı ile lemesinde İbn Sina’ya ait olduğu kabul fıkıh, hilaf ilmi, tartışma derslerini al- de bilinmesine rağmen Batı’da genel- edilen ve Türkiye’de bulunan eserlerin maya başlar. Sonra filozof Ali b. Ebu likle Avicenna olarak bilinmekte ve fi- sayısını 127, ona ait olduğu şüpheli Bekr’den mantık, geometri ve astro- lozofların prensi diye nitelendirilmek- olan ve gene Türkiye’de bulunan eser nomi öğrenmiştir. Tabii ve ilahi ilim- tedir. Babasının iyi bir eğitim almış bir say ısını da 102 olarak belirtmektedir. leri de öğrendikten sonra yeniden tıbbi şahsiyet ve ayrıca İsmailî/Batınî oldu- Eserlerinden bazılarından bahsetmek eserlere merak sarar. Böylece tıp, İbn ğu ifade edilir. Bu yüzden İbn Sina da gerekirse; en bilineni, Avrupa’da tıp Sina için öğrenilmesi gereken önemli İsmailî/Batınî olanlarla irtibat halinde okullarında uzun yıllar okutulan Ka- bir alan haline gelir. olmuş, böylece evi felsefe, geometri nun fit-tıb’dır. İbn Sina el-Kanun fii’t- Yine 18 yaşında iken Sultan Nuh bin ve hint matematiği ile ilgili konuların tıb’ı 403 (m.1012) yılında yazmaya Mansur’un amansız bir hastalığına tartışıldığı bir merkeze dönüşmüştür. başlamış, çalışmasını on yılı aşkın bir çözüm bulan İbn Sina bu sayede Si- Dolayısıyla İbn Sina bu konulara aşi- sürede tamamlamıştır. vanu’l-Hikme adındaki kütüphaneye na olmuş ve erken yaşlarda felsefeyle Eser beş kitaptan meydana gelir. İlk ki- müdür tayin edilir. Kendi ifadesiyle karşılaşmıştır. tap olan El-Külliyat teorik ağırlıklı bir “Ömrümde görmediğim hatta adını İbn Sina’nın İsmailî/Batîni olup ol- kitap olup tıbbın genel ilkelerini içerir bile duymadığım kitapların varlığın- madığıyla ilgili yapılan araştırmalar- ve dört kısımdır. Birinci bölüm insa- dan haberdar oldum” diyen İbn Sina da, İbn Sina’nın eserilerine bakılarak; nın anatomik yapısını, ikinci bölüm artık oradaki nerdeyse bütün eserle- O’nun bütün metafizik eserleri ince- hastalık tanımlarını, üçüncü bölüm ri okumaya başlar. Mantık, riyaziye lendiğinde Maturidî kolunda sünnî koruyucu hekimliğe dair sağlık, hasta- ve tabiye ilimlerinde de kuvvetli bilgi bir filozof olduğu, akıl ve nefs gibi sahibi olmuştur. İlahiyat alanı ise ilk kavramlar konusunda müzakerelere başlarda ona zor görünmüştür. Fakat katıldığı; ancak onlara ideolojik bağ- günün birinde karşılaştığı Ebu Nasr lamda yaklaşmadığı görülür. Özellikle El- Fârâbî’nin El-İbâne adlı eseriyle batılı bazı kaynaklarda İbn Sina’nın ilahiyât, metafizik alanının sırları İbn batıni olduğuna dair fikirler savunu- Sina’ya açılmaya başlar. luyor olsa da eserleri incelendiğinde Henüz 21 yaşındayken, babası öldük- sonuç İbn Sina’nın sünni olduğu yö- ten sonra, Harmaysen valiliğine atanır. nündedir. Emir öldükten sonra ise Buhara’dan Yusuf Has Hacib; İbn-i Sina’nın öğren- Harzem’e geçmiştir. Harzem’de Bi- cisi olup “Kutadgu Bilig” i yazmıştır. runi ve birçok alimle yakın ilişkiler kurmuştur. Ardından Gürgenç, Nesa, İBN-İ SİNA’NIN ESERLERİ Tus, Semerkand, Cacern, Cürcan ve Hekimliği ile ön plana çıkmış olan Rey’e geçmiştir. Rey’de Emir Mecd’ud İbn-i Sina aslında meşşai gelenekten Devle’yi iyileştirince vezirliğe getirilir. olan önemli bir filozoftur. Nitekim Fakat iç siyaset kavgaları nedeniyle bir eserlerinin konu dağılımına baktığı- süre hapse atılmıştır. Hapisten çık- tıktan sonra ise Büveyhi saray veziri 13 yaşından itibaren tıbbi okumalar yapan Tacülmülk tarafından Ferdecan Kale- İbni Sina 18 yaşında iken Sultan Nuh si’ne hapsedilmiştir. Ardından İsfahan bin Mansur’un amansız bir hastalığına Emiri şehri kuşatıp İbn Sina’yı kurtar- çözüm bulmuş ve bu sayede Sivanu’l- mıştır. Emir tarafından danışmanlığa Hikme adındaki kütüphaneye müdür tayin getirilen İbn Sina bir sefer sırasında edilmiştir. sultana eşlik ederken dizanteri benzeri bir hastalığa yakalanmış; kötü niyetli hizmetkarlar tarafından tedavisi yan- İSLAM ŞEHİRLERİ 39

lık, ölüm sebeplerini, dördüncü bölüm zehirlenmeler, insan ve hayvan ısırma- neroloji, psikoloji, botanik, biyoloji, genel tedavi yaklaşımlarını içermekte- larından doğan rahatsızlıklar; dördün- aritmetik, müzik, astronomi ve ilahi- dir. İkinci kitap basit ilaçlarla ilgilidir. cü kısımda estetikle ilgili problemler yat gibi pek çok disipline dair birikim Üçüncü kitapta patolojiyle ilgili olup üzerinde durulur. Beşinci kitap reçete- ve düşüncelerini sıralar. Kendinden tek tek organlara özgü hastalıklar üze- lerden meydana gelen bir kodeks nite- önceki yazarların eserlerine de müra- rinde durulmuştur. Belli organlara has liğinde olup 650 kadar ilacın terkibi ve acat etmiştir. Örneğin mantıkta Aris- olmayan hastalıkların ele alındığı dör- uygulanış şekli hakkında bilgi verir. to, geometride Euclides, coğrafyada düncü kitap dört kısma ayrılmış olup Eş-Şifa, İbni Sina’nın bilim ve felsefe Batlamyus’tan istifade etmiştir. Bu ilkinde ateşli hastalıkların belirtileri ve alanında yazmış olduğu eserler içinde eser İbni Sina’nın bilimsel ve felsefi bu belirtilere göre tedavi uygulandığı günümüze ulaşanların en önemlile- yönünü tanıtmaya kafi geldiği gibi, görülür. Şişmelerle ilgili ikinci kısımda rinden olup felsefi sistemini ortaya onun yetiştiği dönemdeki entelektüel yaralar ve onların küçük cerrahi teda- koyduğu eseridir. İbni Sina bu eserin- hayatı tanıtmaya da kafi gelir. En-Ne- vileri: üçüncü kısımda metaller, bitki- de mantık, doğa felsefesi, matematik, cat adlı eseri ise bu eserin özeti nite- ler ve hayvani ürünlerden kaynaklanan geometri, meteoroloji, coğrafya, mi- liğindedir. El-İşârât ve’t-Tenbihât ise İbn Si- İç organarın çizimi- İbni Sina na’nın 1030-1034 yılları arasında ya- zıldığı bilinen son eseridir ve felsefî bir kitaptır. Mantık, tabiiyyât, ilahiyât ve ahlâk alanlarında yazılan Eş-Şifâ’nın özeti şeklinde olduğu; fakat kavramla- rının ve içeriğinin yeni bir sistematik içerisinde oluşturulduğu en önemli eserlerinden biridir. Risale fi Mahiyeti’l-Işk aşkın mahi- yetini ele aldığı önemli bir risalesidir. Aşkın Mahiyeti Hakkındaki Risale’de İbn Sina aşk hakkındaki görüşlerini ortaya koymaktadır. Yedi bölümden oluşan risalede aşkın mahiyeti anlatılır. O aşkı ontolojik açıdan ele alır ve var- lıkla ilişkisini irdeler. “Aşk”, “Âşık” ve “ Maşuk” aslında hepsi varlığın yansıma- larıdırlar. Aşk bütün varlığın esasıdır ve her şey ondan doğar. İbn Sînâ’ ya göre aşk Allah’ın varlığının bir delilidir. Var- lık kavramı bir şeyin gerçekliğini ifade ederken, o şeyin gerçekliğini de ortaya koymaktadır. İbn Sînâ’ya göre aşk var- lıkların sebebidir. Ona göre mutlak ve küllî aşk, aynı zamanda mutlak ve saf “iyi”nin de aynıdır. Varlık hem aşktır, hem de mutlak iyidir. Fikrî ve ahlaki mükemmelliğin tamamlayıcısı olarak aşk, varlığın varlık olma sebebidir. İBN-İ SİNA FELSEFESİ İbn-i Sina’nın dünyaya bakışı, araştır- maları ve ortaya koyduğu eserler ne- deniyle hem alim hem de önemli bir bilim adamıdır. Zamanındaki alimle- 40 KONAK

rinden farklı olan ilmi ve bilmi bakış ziliye); ahlak hikmeti(El hikmet-ül Risaleleri açısı yer yer tartışmalara ve ayrışmala- hulkiye). Bu üç daim her biri bilgi’ye 1. El-Adhaviyye fi emr’l-Meâd ra neden olmuştur. ve eylem’e dayalıdır. Bilgiyse, deneye 2. Makale fi’n-Nefs İbn-i Sina’nın felsefi görüşü de zama- ve gözleme bağlıdır; kaynağını bu iki 3. Fi Ma’rifeti’n-Nefsi’n-Nâtıka ve ne alimlerinden farklı bir yerde boyut- kavramda bulur. Ama, bu kaynaklar- lanmıştır. Bunun nedeni felsefi görüş dan edinilen bilginin kesin geçerlik Ahvâliha açısından farklı bir dine ve kökene kazanabilmesi için akıl ilkelerine ve 4. El-Kasidetü’l-Ayniyyetü’r-Ruhiyye sahip Aristo’ya yakın bir görüş beyan mantık kurallarına uyması gerekir. etmesiydi. fi’n-Nefs Yaşamın akışıyla felsefi görüşü şekille- Mantık 5. El-Aksâmu’l-Ulûmi’l-Akliyye nen İbni Sina bilimleri üçe ayırır; Mantık, İbni Sina’ya göre ister felsefe 6. El-Kuva’l-İnsaniyye ve İdrakâtuha • Yüksek bilimler ( Al-ilm-ül-ali): içinde, ister ondan bağımsız görül- 7. El-Hudûd sün bir alet’tir. Mantığın hedefi insanı 8. İsbatü’n-Nübüvvat ve Te’vilu Maddesinden tümüyle ayrılmış bi- yanlıştan koruyan belirtileri vermek- çimlerin bilimi ki bunlar; metafizik tir. (İşarat). Rumuzihim ve Emsalihim ve mantıktır. İbni Sina mantığı psikolojiden çıkarıp, 9. En-Niyruziyye • Aşağı bilimler (Al-ilm-ül-esfel): düşünce kanunlarını psikoloji üzerine 10. El-Ahd Maddesine bağlı biçimlerin bilimi kurmuştur. Önermeler ve kurucusu- 11. İlmu’l-Ahlâk ki bunlar tabiat bilimleridir. nun Aristo olduğu tasarım öğretisi 12. Et-Tayr • Orta Bilimler (Al-ilm-ül-avsat): (tümden gelim yolu ile sonuç çıkar- 13. Ma’na’z-Ziyâre ve Keyfiyyetü Maddesinden ancak zihinde ayrı- ma) hakkındaki çözümlemeleri İslam lan bilimler ki bunlar matematik Ortaçağı’nda klasik olmuş ve sonraki Te’siriha bilimleridir. bütün mantıkçılar ona dayandıkları 14. El-Kaza ve’l-Kader İbni Sina matematikten mantığa ve gibi, Kelamcılar  da Allah’ın ispatına 15. Kur’an’da geçen ayet ve surelerin oradan da metafiziğe geçer. Aristo gibi dair eserlerinde ondan faydalanmış- felsefeyi ikiye ayırır; lardır. tefsirinin yapıldığı risâleler 16. Sırru’l-Kader a) Nazari Hikmet (Kuramsal Bilgi Teorisi 17. Mâhiyyetu’s-Salât felsefe) İbni Sina tüm bilgilerin, sezgi ile elde 18. Es-Saâde ve’l-Hucecu’l-Aşere Metafizik, doğa felsefesi ve matema- edilen açık ilkelerden çıkarsama (Ar. 19. El-Ef ’âl ve’l-İnfiâlât tik bu bölüme girer. Nazari hikmetin Alistintaç) yolu ile oluştuğu kanısın- 20. El-Mebde ve’l-Meâd gözlem ve deneyle herhangi bir ilişki- dadır. Bilgi sürecinin duyum ve algı 21. El-Işk si yoktur; yalnızca düşünme ve bilgi ile oluştuğunu kabul etmekle beraber üstünde çalışma alanıdır. Bu bölüme gerçek bilginin ussal olduğunu ileri Kitapları giren dalların ayrıca eylemle de bir ba- sürer. 1. Eş- Şifâ’ ğıntısı yoktur. Emprisme’i mantıki rationalisme’in 2. En-Necât içinde açıklamaktadır. İbni Sina’ya 3. El-İşârât ve’t-Tenbihât b) Ameli Hikmet (Eylemsel göre varlık ve düşünce aynıdır. Dü- 4. Danişnâme-i Alâî felsefe) şünce dışında varlık olamaz. Bu ilke 5. El-Mebde ve’l-Meâd İbni Sina, ameli hikmeti üç dala ayırır: mantıkla metafiziği birbirine bağla- 6. Uyûnu’l-Hikme Siyaset ya da medenî hikmet; iktisat makta ve mantıktan metafiziği çıkar- 7. Et-Talikât ya da ev hikmeti(El-hikmet ül-men- ma yolunu (yani dogmatizmi) temel- 8. El-Mübâhasât lendirmektedir. 9. Hayy bin Yakzân 10. El-Hikmetül-Meşrîkkiyye İbn-i Sina’ya göre ruh manevi bir cevherdir. 11. El-İnsâf Ruhun bedenden ayrı manevi bir cevher 12. El-Hidâye olduğunu kanıtlamak için “insan-ı tair” 13. El-Hikmetü’l-Aruziyye (uçan insan) diye bilinen bir temsil 14. Ahvâlü’n-Nefs kullanmıştır. 15. Lisânu’l-Arab İSLAM ŞEHİRLERİ 41

Tabiat İlimleri deni almadan önce ferdi varlığı yoktur. • Fiziki kötülük ki; İbni Sina buna İbni Sina’ya göre tabiat ilimleri meta- “İbn-i Sina’ya göre ruh manevi bir eksiklik der. fiziğin başıdır. Tabiat ilimlerini sırala- cevherdir. Ruhun bedenden ayrı ma- masında asıl fizikten (Kitabul-kiyan) nevi bir cevher olduğunu kanıtlamak • Psikolojik kötülük; keder, elem, başlar, çeşitli tabiat basamaklarından için “insan-ı tair” (uçan insan) diye bi- şeklinde görünür. insana kadar yükselir. Bütün cisimle- linen bir temsil kullanmıştır.” rin ibaret olduğu madde ve şekil, İbni • Metafizik kötülük ki İbni Sina “gü- Sina’ya göre hem mantık, hem fizik, Metafizik nah” olarak adlandırır. hem de metafiziği ilgilendirir. Aristo gibi İbn-i Sina da, metafiziği varlık olması bakımından varlık ilmi Filozofa göre iyilik, yetkin ve mutluluk Psikoloji diye tanımlıyor. İbni Sina üç katlı alem fikrinin doğması için kötülüğün olma- İbni Sina’nın psikolojisi bir yandan görüşünde Tanrıcı felsefe (theism) ile sı gereklidir. fiziğe, öte yandan metafiziğe bağlıdır. tabiatçı felsefeyi (naturalisme) birleş- Mutluluk ise ruhun temizlendiği ve Bitki nefsi maddeye kadar iner. İnsan tirir. Bu teorisi ile Augustin felsefesi Faal Akla yöneldiği eylemdir. Böyle- nefsi de faal akılla Allaha kadar yükse- arasında büyük benzerlik vardır. ce mutluluğa yönelen insan, filozofun lir. Böylece İbni Sina felsefesinde psi- “ruhun temizlenmesi” dediği bir çeşit koloji ikiye ayrılır; Mistik Felsefe veya Tasavvuf tasavvufi yükselmeyi uygulayacaktır. 1. Rasyonel veya içebakış psikolojisi İbni Sina’nın insanın tanrısal alemle 2. Deneysel veya emprik psikoloji ilişki kurabilmesi için öngördüğü yol, Din Felsefesi bir çeşit manevi sezidir. Bu yolu “Hay İbni Sina bu konuda Farabi’yi ve an- Ruhun tanımı: ibn Yakzan” ve “Kitab üt-tayr – Kuş siklopedicileri tamamlar fakat din ile İbn-i Sina’ya göre ruh manevi bir cev- kitabı” gibi eserlerinde açıklamıştır. felsefeyi uzlaştırmada dine yakındır. herdir. Ruhun bedenden ayrı manevi İbni Sina’ya göre Allah bütün varlıktır, İnancın aklı tamamladığını kabul bir cevher olduğunu kanıtlamak için sırf iyiliktir. Gerçek var oluş yalnız Al- eder, peygamberlere filozoflardan üs- “insan-ı tair” (L’homme volant, uçan lah’a mahsustur. Evrenin yalnız geçici tün değer verir ve şeriatın Siyasi ve insan) diye bilinen bir temsil kullan- bir var oluşu vardır. Psikolojik/Ahlaki olmak üzere iki rolü mıştır. Bu temsil bütün Batı Ortaça- olduğunu söyler. Bunlar dışında İbn-i ğı’nda yayılmış, Bonaventura, Alber- Ahlak Sina’nın dini açıdan felsefeye bakışını tus Magnus tarafından sonradan kul- İbni Sina eserlerinin her birinde ah- yaratılış ve ahiret yönüyle şu şekilde lanılmıştır. laka felsefi açıdan yaklaşarak onu bö- açıklayabiliriz: İbn-i Sina’ya göre nefs birleşeceği be- lümlere ayırmıştır. • Yaratılış felsefesi.  İbni Sina için İbni Sina’ya göre üç türlü kötülük vardır. “âlem” yaratılmıştır ve Tanrı’nın üç önemli niteliği vardır: Yara- tıcıdır; var edicidir; oluşturu- cudur.  Tanrı’nın bu üç niteliği karşısında “mahluk” dediğimiz yaratılmış âlemin de üç niteliği vardır: Yaratılmıştır; var edilmiş- tir; oluşturulmuştur.  İbna Sina’ya göre, Tanrı ilk nedendir, zorunlu varlıktır. Âlemi yaratan, âlemden önce var olan, Tanrı’dır. Bütün varlıklar, tek ve yüce varlık olan Tanrı’dan çıkmıştır.  Öncesiz ve sonrasız olan Tanrı, her zaman için en yüce erdem olan iyiyi ister. Kısacası, Tanrı temel nitelikleri açısından, tek, öncesiz, sonrasız, eşsiz, karşıtsız, eksiksizdir, en yüce iyilik ve olgunluktur. • Ahiret felsefesi. İbni Sina içi ahiret ruhların ilk kaynağa dönüşü, yani 42 KONAK

yeni baştan, tanrısal öze katılışı de- Tehafüt’te yaptığı ikili veya çoklu tar- meselede küfür ithamı iki başlık al- mektir. Dönüş olayı ölüm, dönülen tışmalarda öncelikle filozofların delil- tında toplanabilir. İlki İbni Sina’nın yerse ahiret’tir (ilk kaynak). Ruh lerinin neler olduğu aktarılmış, daha Allah ve alem ilişkisinde; ilk ilke olan manevi bir kaynaktır, yok olmaz. sonra filozoflara ait bu ifadelerde ne Allah’tan çokluğun sudur etmesinin Dağılıp yok olan gövdedir, ruh anlatılmak istendiği yorumlanmış kabul etmesi ve neticesinde İslam’ın varlığını sürdürür, insana gerçek (veya açıklanmış) ve son olarak da fi- tevhid ilkesini reddettiği görüşü, diğe- kişiliğini, değerini, kimliğini ka- lozofların iddiaları, her türlü yöntem ri ise Allah’ın sadece kendisini bildiği zandıran ruhtur. Bir başka deyişle, ve çeşitli fırkaların görüşleri kullanıl- zatının dışında hiçbir şeyi bilmediğini ruh bir eylem, bir davranış olarak mak üzere çürütülmek istenmiştir. iddia eden görüşe yöneliktir. gövdenin olgunluğunu simgeler. Gazâlî, İbn Sînâ’yı Aristoteles’in kuru Sudur teorisi, Allah’ın âlemi, nasıl ya- Ruhun özü ve niteliği maddeden bir taklitçisi olarak kabul etmektedir. rattığını açıklamaya değil, âlemdeki çok ayrıdır; hatta, öz olarak mad- Fakat onun sistemi bütüncül bir ba- çokluğun Allah’tan nasıl var olduğunu de ile ilgisi yoktur. Gövde ruhun kış açısıyla irdelendiğinde, karşımıza açıklamaya yönelik bir teoridir. İbni aracıdır. Düşünen ruh gerek âle- gelen manzara şudur: Fizik ve ahlak Sina suduru varlık süreci hakkında bir min bütün biçimlendiriri özlerinin ilminde Aristo takipçisi bir İbn Sînâ mekanizma olarak kabul eder. Varlık, içinde, gerekse aklın içinde vardır. varken, ilahiyat/metafizik bağlamda İlk İlke’den yani tek ve bir Allah’tan Gövdenin ölümü de dağılışı ruhu Platon ve Yeni Eflatunculuğun fi- taşar. Allah çoklukla ilişkisi olmayan- etkilemez, ruh yok olmaz. kir bazında egemen olduğu bir İbn dır. İlk İlke’den taşan İlk Sebepli, bün- Sînâ bulunmaktadır. Bu durumda, yesinde çokluğu barındırandır. İbn GAZALİ’NİN İBNİ SİNA YORUMU Gazâlî’nin İbn Sînâ’yı kast ederek söy- Sînâ’ya göre Allah, sudur sürecinin VE ELEŞTİRİSİ lediği; “Akıl hocaları Aristoteles’tir.” kapsamında sıradüzenin bir parçası iddiasının, metafizik bağlamda geçer- olarak kabul edilmez. İslam düşünce tarihinin önde gelen siz olduğu görülmektedir. İbni Sina; Gazali tarafından Aristocu düşünürlerinden olan Gazali, Tehafüt Aristo ve İbni Sina felsefesindeki fark- fikirleri sebebiyle eleştirilmişken İbni adlı eserinde filozofları özellikle de lılıklara bakacak olursak Aristo’ya Rüşd tarafından ise Aristocu fikirle- İbni Sina’yı eleştirmiştir. Filozoflara göre Tanrı sadece kendini bilebilir ve ri yeterince savunamaması sebebiyle karşı öne sürdüğü tekfir suçlaması ile bundan ilk akıl oluşur, sadece Muhar- eleştirilmiştir ilgili çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır, riki Evvel’dir dolayısıyla alemle ilişkisi On üçüncü meselede ise İbni Sina’nın ortak kanaat; Gazali’nin dönemin si- edilgendir. İbni Sina’ya göre ise tanrı Allah’ın tikelleri bilemeyeceği tikel yasi yapısından etkilenmesidir. Aklın sadece kendini değil küllileri de bilir, bilginin tümel bilginin kapsamında ve bilimin sekteye uğratıldığı dönem- Allah alim, kadir sani’, mürid, müte- olmadığı iddiasına karşı Gazali’nin de ilmi yaymaya çalışırken doğal ola- kellimdir. görüşleri yer alır. rak filozofları eleştirmiştir ve bunu İbn Sînâ; Yunan felsefesinden etkilen- “(Siz filozoflara göre) Allah; Zeyd, dönemin siyasi zeminine uygun yap- miş olmasına rağmen, kurmuş olduğu Amr ve Halid’e ilişkin ayrıntıları bil- mıştır. Fakat dönemin siyasi yapısın- sistem İslami akideye aykırı değildir. meyip, sadece mutlak insanı, ona ait dan bağımsız olarak Gazali’nin yaradı- O, vahyin akıl ile nasıl anlaşılabilece- ayrıntıları, özellikleri, bedenin birçok lış anlayışına uygun olmayan fikirleri ğinin reçetesini yazmıştır. Hatta bu re- organdan oluştuğunu, bunların her bi- eleştirdiği de özellikle Anadolu’da ka- çete o kadar güçlü olmuştur ki, Gazâlî, rinin fonksiyonunun olduğunu ve bu- bul edilen yaygın bir görüştür. İbn Sînâ’nın peşinden giderek felsefe nun gibi şeyleri külli bilgisiyle bilir. Bu yapmayı tercih etmiştir. şekilde, insanoğlunun iç ve dış organ- Gazali’nin Tehafüt’üne bakacak olur- Tehafüt’ün birinci, on üçüncü, yirmin- larına ait nitelikler, her türlü ayrıntı- sak amacını şu kısımdan anlayabiliriz: ci meselelerinde Gazali; İbni Sina’yı sına kadar Allah’ın ilminden gizli kal- küfre düşmekle suçlamıştır. Üçüncü “İslam filozofları arasında Aristoteles’i en iyi nakledip inceleyen Farabi ve İbn İbni Sina; Gazali tarafından Aristocu Sînâ’dır. O halde biz; bu ikisinin, sa- fikirleri sebebiyle eleştirilmişken İbni Rüşd pıklıktaki reislerinin öğretisinden seçip tarafından ise Aristocu fikirleri yeterince doğru buldukları görüşleri geçersiz kıl- savunamaması sebebiyle eleştirilmiştir. makla yetineceğiz. Öğretilerin çoğalıp yayılmasına bağlı olarak sözün uzayıp gitmemesi için, filozofların öğretilerini bu iki kişinin nakli doğrultusunda red- detmekle yetineceğiz’’ İSLAM ŞEHİRLERİ 43

İbn Sina’nın ders anlatım tasviri yeceği, Zeyd’in fert olarak bilgisinin, ken bedensiz dirilişin gerçekleşeceği- değişen bilgi olmasından dolayı Al- ne ve ahret ahvallerinin sembollerden maz. O her şeyi külli olarak bilir. Birey lah tarafından bilinemeyeceği ortaya ibaret olduğu görüşüne karşılık vardır. olarak Zeyd’in Amr’dan ayrılmasını çıkmaktadır. Allah Zeyd’i bilmeyince “Filozoflar; nefislerin sonsuz, madde- gerektiren akıl değil, duyu olduğu için onun fiil ve durumunu bilemeyecek; nin ise sonlu oluşundan hareketle, ba- bunlar (Zeyd ve Amr hakkındaki tek hatta Zeyd’in kâfir veya Müslüman ğımsız bir cevher olan nefsin ölümden tek bilgi) hakkındaki bilgi külli de- olduğunu değil, mutlak insanın kâfir sonra baki olduğu, bu sebeple de bede- ğil tikel bilgidir. Akıl, mutlak yön ve veya Müslüman olduğunu bilecektir.’’ nin diriltileceği ve bu bedenle dirilişin mekânı külli olarak düşünür. Bizim aynı bedenle olabileceği gibi her hangi ‘bu’, ‘şu’ gibi işaretlerimiz, algılanan ve Yirminci meseleye gelindiğinde İbni bir bedene döndürülüş ile de mümkün algılayan organa nispetledir. Ve bura- Sina’nın ölümden sonra haşr olunur- olabileceği gerçeğini inkâr etmekte- da bir ‘yön’ söz konusudur. Akıl için dirler. Ruhların sonsuzluğu ve beden- bu bilgilerin bu formatta bilinmesi im- lerin ölümden sonra ruhlarla beraber kânsızdır. İşte filozofların bu kuralına diriltileceği inancı dinin aslına uygun (tikeller duyu vasıtasıyla, tümeller akıl olup, filozoflar bunu kabul etmek zo- vasıtasıyla bilinir) göre; Zeyd Allah’a rundadırlar. Bu görüşün aksini savu- isyan veya itaat edecek olsa onun du- nan filozofların görüşü, âlemin kadim rumundaki değişimi Allah’ın bileme- olmasına ve devirlerin sürekli birbi- rini izlediği fikrine dayanmaktadır. Hâlbuki âlemin kıdemine inanmayan bir kimseye göre bedenlerden ayrılan nefisler sonludur ve sayıca mevcut maddelerden fazla değildir. Nefislerin daha çok olduğu kabul edilse bile, yüce Allah yeni baştan yaratmaya kadirdir (işte filozoflar bunu inkâr etmişlerdir). Bunun inkârı yüce Allah’ın yaratmaya gücünün yettiğinin inkârı demektir.” Sözlükte “yürümek” anlamındaki meşy kökünden türemiş olup “çok yürüyen” demek olan meşşâ’ kelime- sine nisbet eki getirilmek suretiyle üretilen meşşâî, Aristo doktrinini be- nimseyen kimseyi ifade eden Grekçe peripatetikos terimini karşılamak için kullanılmakta, söz konusu doktrine de meşşâiyye (peripatetizm) denil- mektedir. Aristo, Atina’da Lykeion (lise) adıyla kurduğu felsefe okulunda milâttan önce 335-323 yılları arasında bir yandan ders okuturken bir yandan da eserlerini kaleme almıştı. Filozof, öğrencilerine zihin jimnastiğiyle be- den jimnastiğini aynı anda yaptırmak “Meşaiye: İslâm toplumunda Aristo sistemini temel alan felsefî hareketlere verilen ad. 44 KONAK

amacıyla derslerini okulunun geniş re- belirten peripatetizm de meşşâiyye çerçevesinden bakmalı ve filozofun vakları arasında gezinerek veriyordu. olarak çevrilmiştir.” felsefi yönteminde kullanacağı kav- Bu sebeple onun felsefesine Yunanca, ramların Aristoteles sisteminin yükle- “gezinmek, yürümek” anlamındaki İbn Rüşd’ün İbni Sina’yı Eleştirisi diği anlamlar dışında bir anlama sahip peripatein masdarından peripatetizm olmaması gerekmektedir bu yüzden denilmiştir. Peripatetizm kelimesi İbn Rüşd İslam felsefesinde, Meşşai- onun düşüncelerinin dışına çıkan veya başlangıçta Aristo’nun ders verme lik denilen Aristocu akımın en büyük fikirlerine farklı bakış açıları getiren fi- yöntemini gösterirken sonradan He- temsilcisi olarak görülmüştür. İbn lozofları Aristocu olarak görmemiş ve lenistik dönemde, İslâm ve Hristiyan Rüşd felsefi problemlerin çözümü için onları Aristoculuk adına eleştirmiştir. Ortaçağında yetişen ve Aristo dokt- Aristoteles’in orijinal fikirlerinden İbni Sina’yı eleştirmesinin en büyük rinini temel alan filozoflarda sistemi yararlanılması gerektiğini savunmuş nedeni de Aristo’nun felsefi sisteminin ifade eden bir terim olarak yaygınlık bunun için öncelikle onun doğru bir yalnızca temellerini aldığı ve bu siste- kazanmış, VIII. yüzyılda başlayan şekilde anlaşılmasına uğraşmış ve fel- mi kendi çizgisiyle birleştirip farklı fi- tercümeler döneminde ise bu kelime sefi sistemini Aristoteles’in fikirlerini kirlere sahip olması olmuştur. Arapçaya Grekçe peripatosu karşı- şerh etmek üzerine kurmuştur. İbn lamak üzere meşşâî şeklinde, sistemi Rüşd’e göre kendini Aristocu olarak tanıtan bir filozof problemlere onun KAYNAKÇA 6. Göz K; İbni Sina’da Aşk ve Varlık, Yay., İstanbul 1983 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim 12. Balay B.N; “Farabi Ve İbni Sina’da 1. Bölükbaşı O; İbni Sina Avicenna, Dil Fakültesi Dergisi 11(1), 2011 ve Edebiyat Dergisi, Ocak 2010 Kavram Anlayişi”, M.E.B. Yay., 7. Kaya M, Aristo, Diyanet İslam İstanbul, 1989. 2. Altıntaş H: İbni Sina Metafiziği, Ansiklopedisi, İstanbul, 2001 13. “Uluslar Arası İbn Turk, Harezmi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Farabi Ve İbni Sina Sempozyumu Yayınları No:177 8. Goichon A.M; İbni Sina Felsefesi Bildirileri”, Ank Kültür Merkezi Yay., Ve Ortaçağ Avrupasi’ndaki Etkileri, Sayı 42., Ankara, 9-12 Eylül1985 3. Karakaya E; el-KANUN fi’t-TIB, Doğuş Yayın ve Dağıtım A.Ş., Tercüme: 14. Erdoğan Ö.F; ‘Gazali Üç Meselsesinde Diyanet İslam Ansiklopedisi, S 331- Y.Doç. Dr. İsmail Yakıt, İstanbul, 1986 İbni Sina’ya Karşı Ne Kadar Tutarlı’. 332, İstanbul,2001 15. Atay Hüseyin; ‘Gazali ve İbni Rüşd 9. Hançerlioğlu O; Felsefe Sözlüğü, Felsefesi Karşılaştırılması’, Dergipark, 4. Cihan A.K; İbni Sina’nın Eş-Şifa adlı Remzi Kitabevi Yay., İstanbul, 1982 Kelam Araştırmaları 1 : 2, ss 3-48, 2003 Eseri, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı:7, 1996 10. Felsefe Arşivi, Sayı22-23 Edebiyat Fakultesi Matbası, İstanbul, 1981 5. Çelik Y; İbni Sina’nın Akıl Aşk İlişkisi, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler 11. Ülken H.Z; “İslam Felsefesi” Ülken Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimler Ana Bilim Dalı, 2016 İSLAM ŞEHİRLERİ 45

İslam Şehirleri Seminerleri İslam Şehirleri Koordinatörlüğü olarak düzenle- diğimiz seminerlerin bu ayki kadim şehri Kahire BİN MİNARELİ ŞEHİR oldu. 16 Mart Cuma günü yapılan seminere Necmet- KAHİRE tin Erbakan Üniversitesi’nden Yrd Doç Dr Gökhan Bozbaş iştirak etti. Değerlendiren Sayın Bozbaş konuşmasına kısa bir tarih bilgisiyle Aysel Bozkurt başlayarak Büyük Mısır ve Modern yani Yeni Mı- sır arasındaki farkları anlattı. Tarihte Büyük Mısır Hacettepe Üniversitesi dendiğinde akla gelen coğrafya bugünkü Mısır ve Hemşirelik Sudan’dır. Mısır 1956 yılından sonra bağımsızlığını ilan edince Sudan’dan ayrılmıştır. Bu nedenle mo- Amr Bin As Camii, dern Kahire’nin yeni bir şehir olduğunu belirten Sn sahabe olan Amr Bin Bozbaş “Mısır’ın başkenti ve Firavunlar şehri olarak bilinen yer Kahire’nin güneyinde bulunan Memp- As tarafından şehir his şehridir. Memphis şehrinin tarihi milattan önce fethedilince yapılmıştır. 3000 yılına dayanır.” diye ekledi. Amr Bin As Camii, Fatımilerden önce, sahabe olan Mısır’ın gözde şehri Amr Bin As tarafından şehir fethedilince yapılmış- Kahire aslında geniş bir tır. Bunun dışındaki yapılara bakıldığındaysa Kahire, bölgeyi ifade etmektedir; gerçek değerini Fatımiler döneminde kazanmıştır. Mısır’ın gözde şehri Kahire aslında geniş bir böl- şehir zaman içinde geyi ifade etmektedir; şehir zaman içinde bölgeden bölgeden bölgeye bölgeye taşınmıştır. Özelikle Fatımiler’in bölgeye gelmesi ve asıl amacın kimlik inşası olması, kısacası taşınmıştır. başka medeniyetin kimliği üzerine kendi kimliğini bina etme düşüncesinin benimsenmemesi şehrin Gi- 46 KONAK za’nın kuzeydoğusuna taşınmasına neden olmuştur. Şehrin en önemli yapılarından Amr Bin As Camii’n- de İslam’ın ilk minaresi bulunmaktadır . Zaman içinde ülkeyi fetheden her bir devletin bu camiye eklemeler yapması ile bugün oldukça büyük bir ya- pıya kavuştuğunu anlatan Bozbaş, bu camide ibadet yapan insanlara da vurgu yapmayı unutmadı: “Or- talama olarak sayı belirtmek gerekirse 70 bin kişi bu camide beraber namaz kılabilir” dedi. Kahire camileri tek katlıdır ve avlularının üstü açık- tır. Türkiye’de bu şekilde üstü açık camileri görmek mümkün değildir. Çünkü mimari eserler bulundu- ğu ülkenin iklim ve coğrafyasını yansıtır. Kahire’nin rengi ise çöl rengidir. Şehirde farklı bir rengi görmek pek de mümkün değildir. Kahire’nin günlük sıcak- lık değerleri oldukça fazla olduğundan bölge insanı bu sıcaklıktan daha az etkilenmek için camileri üstü açık yapmıştır ki bu camilerin avlularında da namaz kılınabilmektedir ve avluya herhangi bir halı da ser- meye ve avluda ayakkabı giyilmesine gerek görülme- miştir.

Sn Bozbaş Kahire mimarisinde bir di- Ezher Külliyesi içinde bulunan ve za- eserler oluşturur. “Mehmet Ali Paşa ğer önemli yapının da Tolunoğlu Ca- manında Şiilik’in merkezi olan olduk- Camii; Kahire’de Muhammed Ali Paşa mii olduğunu söyledi. Caminin mina- ça önemli bir eğitim kurumudur. Mı- Camii olarak bilinir. Bu cami Mehmet resi Samara Ulu Cami’den etkilenmiş- sır’da Şiiler açısından önemini devam Ali Paşa’nın saltanatının simgesidir. tir. “Etkilenmelerden bahsetmişten ettiren başka bir eser de şüphesiz Hz. Osmanlı sultanlarının kendi adları Türkiye’den örnek vermemek olmaz” Hüseyin Camii’dir. Şii mezhebinde adına inşa ettirdikleri camilere benze- diyerek Selçuklu döneminin bilinen yaygın bir inanışa göre Hz. Hüseyin mektedir” diyerek Sn Bozbaş Mehmet önemli eserlerinden biri olan, Konya şehit edildikten sonra başının Hüse- Ali Paşa’nın Kahire halkı için oldukça Alaaddin Camii ile de benzer noktaları yin Cami’de gövdesinin ise Şam’daki değerli bir lider olduğunu belirtti. olduğunu ifade eden Sn Bozbaş; İslam meşhur Emevi Camii’nde olduğuna Seminer süresince Mısır’daki camiler- mimarisinin birbirinin tamamlayıcısı inanılır. den fotoğraflar gösteren Sn Bozbaş’ın olduğunu böylelikle açıklamış oldu. Fatımiler’den sonra Kahire’ye Eyyü- dediği gibi “Özellikle Mısır’ın İskende- Sn Bozbaş Kahire’de Fatımiler’in en biler, Memlükler ve Osmanlı Devleti riye kentinde her sokakta bir cami bu- önemli eserlerinden biri olan Ezher’in hakim olmuştur. Osmanlı Devleti’nin lunur. Mısır’da camiye doymak müm- tüm ihtişamıyla bugün de ayakta dur- Kahire şehrindeki eserlerinin özünü kündür”. duğunu ekledi. Ezher Üniversitesi, vali Mehmet Ali Paşa’nın yaptırdığı 16 Mart 2018 Cuma Gökhan Bozbaş 2004 yılında Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde lisansını yap- mıştır. 2011 yılında Ruhr Üniversitesi’nde oryantalizm üzerine yüksek lisans yapmıştır. 2012 yılından beri Necmettin Erbakan Üni- versitesi Uluslararası İlişiler bölümünde Yrd. Doç olarak görev yapmaktadır.Ortadoğu, kimlik siyaseti, oryantalizm, demokratikleşme konularında çalışmaları mevcuttur. İSLAM ŞEHİRLERİ 47

48 KONAK

TIBBİ İNSANİ YARDIM Araştırmaları Koordinatörlüğü Koordinatörlüğümüzün amacı; her ay farklı bir afeti konu edinerek, farklı alt çalışma gruplarının araş- tırmaları ile tıbbi insani yardım kavramının daha iyi anlaşılmasıdır. Çalışma gruplarımız; konuları ile ilgi- li literatür taramaları sonucu ulaşılan kitap, makale ve rapor gibi referans kabul edilebilir kaynaklardan faydalanmaktadır. Her afet sonrasında afeti daha geniş gruplarla irdelemek için atölye çalışmaları dü- zenlemekteyiz. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Afete Bağlı Sağlık Sorunları • Tıbbi İnsani Yardım Kuruluşları • Akademide Afet Tıbbı • Acil Afet Yönetimi • Afet Tıbbı Etiği 2. Atölye • Yemen İç Karışıklığı 2015 • Pakistan Sel Felaketi 2010 • Japonya Fukuşima Nükleer Kazası 2011 • Filipinler Haiyan Tayfunu 2013 • Van Depremi 2011 • Haiti Kolera Salgını 2010 • Tayland Sel Felaketi 2011 • Somali Kıtlık Felaketi 2011 • Bangladeş Sidr Siklon Felaketi 2007

2011 Somali Kıtlık Felaketi Tıbbi İnsani Yardım Organizasyonları TIBBİ İNSANİ YARDIM ORGANİZASYONLARI Somali’de Yaşanan Kıtlık Afet midir? ÇALIŞMA GRUBU İnsanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplar 1 Büşra YENİNARCILAR doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak 2 Merve KARACA veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, etkilenen top- 1 Merve RENÇBER luluğun yerel imkân ve kaynaklarını kullanarak baş edemeye- 1 Muhammed Cihan IŞIK * ceği doğal, teknolojik veya insan kökenli olayların sonuçları- 1 Rabia KASAL na afet denilmektedir. Birleşmiş Milletler (UN) Entegre Gıda 1 Rumeysa BAHADIR Güvenliği Fazı Sınıflandırmasına (IPC) göre 20 Temmuz 3 Rüveyda YILDIZ 2011’de Güney Somali’de (Aşağı Shabelle, Orta ve Alt Juba, Bay, Bakool, Benadir, Gedo ve Hiraan) kıtlık ilan etmiştir. 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi IPC’ ye göre kıtlık ilan edilmesi için: 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi • Hanelerin en az %20’sinin başa çıkılamayan aşırı gıda ek- 3 Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi sikliği ile karşı karşıya olması, * İletişim: [email protected] • Akut malnütrisyon prevelansının %30’u geçmiş olması, • Kaba ölüm hızının günlük 10.000 kişide 2’yi geçmesi ge- 50 KONAK rekmektedir. Kıtlığın Sebepleri 1. Kuraklık 2010 ve 2011 yıllarında yağışların az olması kuraklığın en önemli sebeplerinden olmuştur. Bitkilerin büyümesini ve do- laylı olarak yağış miktarını yansıtan Normalleştirilmiş Bitki


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook