Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore madalyonun içi g budayıcı

madalyonun içi g budayıcı

Published by kardelen.1099, 2021-12-26 15:35:01

Description: madalyonun içi g budayıcı

Search

Read the Text Version

KADER KURBANLARI 351 — Benim gururum batsın. Tanım adığı adam ın altına yatan kadın­ da gurur m u kalır, iğreniyorum kendim den. Am a ben anam dan oros­ pu doğm uşum . Kardeşim gibi değilim ben. Çocukluğum dan beri ai­ lem başa çıkam adı benim le. O nlar ak dediyse ben kara dedim . Gözüm hep erkeklerdeydi. Çocukken sürekli hayal kurardım . En sevdiğim iş buydu. Çok yakışıklı bir sevgilim olacak, bana tapacak, benim için de­ li divane olacak. Bana evler, arabalar, m ücevherler alacak... — Ya sonra. — O nunla evleneceğiz. O beni hep m utlu edecek. — Peki ya sen? Sen ona ne vereceksin? — Kendim i. — Yapm a H ayal, yine sattın kendini. — O lsun, hiç olm azsa ucuza gitm em işiz. Şim di yirm i-otuz m ilyo­ na satıyorum . Değerim bu kadarm ış. Yalanda onu da verm eyecekler. Şu halim e baksanıza. Sonunda biliyorum , su testisi su yolunda kırıla­ cak. Bir gün birinin elinde kalacağım . Aslında ölüm den korkuyorum sanm ayın; ölüm ü beklem eyi sevm iyorum , içim in sıkıntısı en çok da bundan. Siz benim bu sıkıntım ı geçirin. Bana büyük iyilik etm iş olur­ sunuz. O günden sonra çok uğraştım H ayal'le. U yuşturucuları bırakm ak için h iç gayret etm edi. H ep kolayı seçti. H ayatla nasıl hiç m ücadele etm ediyse sağlığını kazanm ak için de hiç uğraşm adı. B ir yandan al­ kol, b ir yandan dozu giderek artan uyuşturucular... Elm as'm desteği de yetm edi. Sonunda oradan da ayrıldı. O henüz 26 yaşında ve ölüm kollarını açm ış onu bekliyor. Sadece ne zam an, nerede ve kim in elin­ den belli d eğ il...

Çöp Apartman -1 2 Bugün yılbaşı. Öm rümüzden bir y ıl daha uçup gitti. U çup gitti di­ yorum çünkü yıllara, aylara, günlere b ir telaş geldi. Ben hayatı gide­ rek sevdikçe, zam an daha da hızlı akar oldu. Bütün dünya yeni yı­ lı heyecanla karşılam aya hazırlanıyor. Sokaklar kalabalık. H erkes bir yerlere koşturuyor. Akşam olm uş. Ben yine sabahtan beri m uayene- hanem deyim . Son hastayı da gördükten sonra çıkıp bu telaşlı kalaba­ lığın arasm da yürüm ek istiyorum . — Tuna kim geliyor? — Yeni bir hasta efendim , hem en gönderiyorum . K apı açılıyor, içeri tanıdık biri giriyor. Bu yakışıldı adam ı sanki bir yerlerden tanıyorum . Biraz daha dikkatli balonca tanıyorum onu. Bu bizim G ülben'in kocası Selam i. — Buyrun efendim , hoşgeldiniz. — M erhaba D oktor Hanım , beni belki hatırlam azsınız. Ü ç-dört yıl önce size eşim i getirm iştim . — H atırlam az olur muyum Selam i Bey. N asılsınız, G ülben Hanım n a sıl? — Am an efendim dem ek eşim in ve benim adım ı b ile unutm adı­ nız. Sağ olun, sağlığınıza duacıyız. Ben bugün size başka b ir hasta ge­ tirdim . Bir arkadaşınım eşi. Aniden hastalandı. Bugün yılbaşı, yarın sizi bulam ayız. O nun için hemen alıp geldik. Böyle bir günde bu saat­ lere kadar çalışıyorsunuz demek? — Tabü çalışıyorum , hem de zevkle. Siz çalışm adınız m ı bugün? — Çalışm az olur m uyuz? Bizim için tatil m atil olm az, her zam an işim izin başındayız. A llah sağlık verdikçe de çalışm aya devam ede­ ceğiz. — Ben de öyle. Şu sizin hastaya geçm eden önce G ülben H arum 'ı sorm ak istiyorum . Bana bir daha gelm ediniz, nasıl gidiyor evlilik? — iy i iyi, bir sorunum uz yok çok şükür. — Peki n e oldu eşinizin titizliklerine, siz m i alıştınız yoksa?

ÇÖP APARTMAN-1 2 353 — Yok canım , olur m u öyle şey. Ben o zam an da size söylem iştim , öyle fazla sıkıntıya gelem em diye. H ani baştan kötülük olm asın, ben elim den geleni yapayım dedim am a baktım olm adı, kendi yöntem le­ rim i kullandım . — N eym iş sizin yöntem leriniz? — Şim di bunları anlatm ak ayıp olacak am a m adem sordunuz an­ latayım . Sizden geldikten sonra baktım ki bizim hanım ın iyi olm aya hiç niyeti yok. O beni kendine uydurm aya çalışıyor. Fena halde canım sıkıldı. Bu evlilik dediğin çocuk oyuncağı değil ki, onu al, ötekini bo­ şa. H anım ı eve bırakıp çıktım . O gün çok yağm ur vardı, o yağm urun altında sokak sokak gezdim . Bir yandan yürüyor, bir yandan, \"N e ola­ cak bizim halim iz,\" diye düşünüyordum . Eve geldim am a yağm ur te­ pem den girdi, tumağımdan çıktı. Sucuk gibi ıslandım . Ayağım da b ir karış çam ur. G ülben açtı k ap ıp . E liyle k ap ıp tutuyor ki, ben öyle içe­ ri girm eyeyim diye. Onu şöyle b ir ittim kenara, doğru yatak odasına gittim . O çam urlu ayakkabılarım la girdim yatağa, onu da kolundan çektim , attım yatağa. Yatak yorgan, çam ur içinde kaldı. \"H adi baka­ lım , şim di kalk bu yataktan da göreyim ,\" dedim . K orktu, şaşırdı kaldı. Hani ufak tefek de değiliz ki, K aram ürsel sepeti sandı desem . Bir daha ben izin verm eden hiçbir şey yıkanm ayacak, sen bile dedim . Gık diye­ m edi. A ğladıkça çam uru sürdüm her yere. Sonunda ben de insanım Doktor H anım , iyilikten anlam adı. O na bıraksam , ikim ize de haya­ ti zehir edecek. İyi ki de bırakm am ışım , bak şim di o da m utlu bende. — Dem ek artık ikiniz de m utlusunuz. — Tabii ya. Y a boşayacağım ya da bazı şeylere uyacak. O istedi ki ben ona uyayım . Doğru dürüst bir şey istese canım kurban. O gün­ den sonra korkudan bir şey yapam adı. Bir-iki kere söylenecek oldu, yine çam urladım her yanı. Baktı ki benim le başa çıkam ayacak, yavaş yavaş eski huylarım bıraktı. Sonra akrabalarım eve gelince hiç yüzle­ rine bakm azm ış. Baktım , kim seyi istem iyor, ona kalsa akşam a kadar evi kazıyacak. B ir gün de onun için kıyam eti kopardım . \"Bundan son­ ra sen onlara gideceksin, onlar sana gelecek, d ır dır istem em ,\" dedim . Şim di bizim kilerin hepsi de seviyor G ülben'i. Kendi aralarında altın günü filan yapıyorlar. Ben anlam am o işlerden. N e isterse alıyorum . Bir eli yağda, bir eh balda. Kavga gürültü bitti. Siz şim di içinizden kı­ zıyorsunuz bana am a ben kötü bir adam değilim . 15 yaşında değilim ki, bu saatten sonra değişeyim . O da anladı huyum u, h iç üzerim e gel- Mt 12

3 5 4 MADALYONUN İÇİ m iyor. Şim di bakıyorum o da m emnun. İlk günler hiç yüzü gülm ü­ yordu. Şim di yüzünde güller açıyor. — Demek böyle Selam i Bey? — İşte böyle D oktor Hanım . Ben biraz önce de söyledim ya, size bir arkadaşım ın eşini getirdim . O gün Selam i Bey giderken ne düşüneceğim i bilem edim . Şim diye kadar hiç böyle bir tedavi yöntem i duym am ış, görm em iştim . Ü stelik bu tür hastalıklarda, hastanın üzerine gidildikçe, biliyorum ki sıkın­ tı artar. Demek eşinin otoritesi G ülben'e iyi geldi. Çünkü yıllard ır ev­ de ya annesinin ya da Safiye'nin ağır baskısı altında yaşam ış. Bana ilk geldiğinde de kendi başına tedaviyi kabul etm em iş, Safiye'nin devre­ ye girm esinden sonra ilaçlarım düzenli kullanm ış ve çabucak iyileş­ m işti. Selam i Bey bilm eden en doğrusunu yapm ış galiba. G eçen gün N erim an, Safiye ve Can m uayenehaneye uğradılar. Can 6 yaşına gelm iş. Bu yıl okula başlayacakm ış. Safiye artık günde dört-beş saat kim sesiz çocukların kaldığı b ir yuvada \"gönüllü anne\" olarak çalışm aya başlam ış. A kşam lan da hem Ç an'a hem de yeni ço- cuklanna kazaklar, hırkalar örüyorm uş. Ç an'a düşkünlüğü hâlâ de­ vam ediyor. N erim an kocası ile m utlu. G ülben artık onlardan çok ko­ casının akrabalan ile beraber geçiriyorm uş günlerini. Çöp apartm an yıkıldı, yerine kocam an bir bina yapıldı. Şim di o bi­ nanın içinde yüzlerce çocuk eğitim görüyor. Bazen oradan geçerken durup bakıyorum , çocuk sesleri, kuş cıv ıltısı gibi A nkara'nın sisli ha­ vasına karışıp gidiyor ve hayat devam ed iyor...

Biraz da Beni Tanımak İster misiniz? Annem ve babam Ç orum 'un İskilip ilçesinde doğup büyüm üş­ ler. Bizim hayatım ız hep A nkara'da geçti am a köküm üzü hiç unut­ m adık. İskilip, tarihi ve tabiat güzelliklerini b ir arada barındıran şi­ rin bir Anadolu kentidir. Tarihi kale ve Y ivlik kayası birçok şiire ve öyküye konu olm uş, 19. yüzyüda A vrupalı gezginlerin gravürlerine işlenm iştir. Daha sonra da ünlü sanatçı Bedri Rahm i Eyüboğlu'nun resim lerini süslem işlerdir. Şehrin evleri en az Safranbolu ev­ leri kadar güzeldir, insanları sıcak, cana yakın ve konuksever­ dir. H anım larının güzelliği ve becerikliliği ise d illere destandır. H angisinin kapışım çalsanız, çarşıd an hiçbir şey alm adan size mü­ kellef bir ziyafet sofrası hazırlar. K endileri yem ekten çok yedirm eyi, ikram etm eyi severler. Babam küçük yaşta İskilip'ten ayrılm ış ve devlet m emuru olarak işe başlayınca, daha önceden sokakta oyun oynarken görüp pek be­ ğendiği, ik i örgü saçlı küçük kız N ezahat'i A llah'ın em riyle ailesinden ktem iş ve sevgili annem henüz 15 yaşında b ir çocukken A nkara'ya gelin gelm iş. M uhtem elen yaşının çok küçük olm ası nedeniyle iki yıl çocuğu olm am ış, ikinci yılın sonunda annem ham ile olduğundan şüphelenince, babam la birlikte, zam anın ünlü jinekologlarından biri­ ne gitm işler. D oktor H anım annem i m uayene ettikten sonra; \"H am ile değilsiniz, hem en am eliyat olm anız gerekiyor çünkü kar­ nınızda ur var,\" dem iş. D oktor H anım 'ın bu önerisi, henüz 17 yaşındaki annem i çok kor­ kutm uş ve hem doktorun, hem de babanım baskılarına karşı koyup hem en ertesi gün m em leketi tskilip 'e, aüesinin yanına gelm iş. Orada annem in kam ı giderek büyüm üş ve sonunda ben doğm uşum . B ir yıl sonra kız kardeşim Yükselen ve dört yıl sonra da en küçüğüm üz M ustafa dünyaya gelm iş. Çocukluğum sevgi dolu bir ortam da geçti. Babam bize hiç el kal­ dırm adığı gibi, azarlam adı bile. Ç ok tem iz kalpli, yardım sever ve na­

3 5 6 MADALYONUN İÇİ zikti. Ö zellikle hanım lar bayılırdı babam a. U zun boylu, yakışıklı, sos­ yal b ir insandı. Lacivert takım elbiseler giyer, her sabah ayna karşısın­ da uzun uzun kravatım bağlardı. Annem onun göm leklerini özel ola­ rak yıkar ve ütüler, pantolonlarındaki keskin çizgi h iç bozulm az, si­ yah ayakkabıları en çam urlu kış günlerinde bile pırıl pırıl parlardı. H aftada iki-üç gün akşam yem eklerinde ik i duble rakısını içer, o gün­ ler daha neşeli olur ve hepim izle şakalaşırdı. Bizlere sevginin yanı sı­ ra, küçük yaştan itibaren saygı da gösterir, onun yanında kendim izi \"önem li\" hissetm em izi sağlardı. Sevgili annem e gelince; onun için ne söylem eli, n e yazm alıyım aca­ ba? A ntrenörlerin sporculara gösterdiği itina ve titizlikle yetiştird i bi­ zi. O nun sözlüğünde \"yapam am , becerem em \" gibi sözcükler yoktur. \"İnsan isterse her koşulda her şey yapılır. G eri çekilm ek, vazgeçm ek yok. Bütün m esele yeteri kadar isteyip istem ediğinizdir. A ğzınızın ucuyla değil, yüreğinizle istem elisiniz,\" derdi. H ayata asılm ayı, ko­ şarken düşm em eyi, düşersen korkm am ayı, kalkınca başını dik tutm a­ yı öğretti bize. Okulda başardı bir öğrenciydim am a önce canım ne istiyorsa onu yapar, kalan zam anda ders çalışırdım . G ezm eyi tozm ayı, arkadaşla­ rım la vakit geçirm eyi çok severdim . Böyle olunca da genellikle ders çalışm aya çok az zam an kalır ve bu sürede ben de o kitapları âdeta yerdim . Annem, nasıl olsa ik i arada, b ir derede çalışacağım ı bild iği için , bu konuda bana hiç karışm azdı. H atta ertesi gün önem li b ir sına­ vım d ahi olsa, evim ize m isafir gelm işse önce onlarla bir süre oturm a­ m ı, gerekli ikram ı yapm am ı ister, ancak ondan sonra odama çekilm e­ m e izin verirdi. TED Ankara K oleji'nde okuyordum . O zam anlar hafif batı m üziği dinlem ek m oda, Türk m üziği dinlem ek ise dem odeydi A ilem bunu fark edince, bizim evde her akşam Türk m üziği dinlenir oldu. Babam zaten Z eki M üren, M üzeyyen Senar, M ünir N urettin Selçuk gibi ünlü sanatçıları dinlem eye bayılırdı. Bizi de yanına oturtur birlikte söyler­ dik. Böylece Türk M üziği tutkum o zam anlar başladı. Sonra Ankara Ü niversitesi Tıp F akü ltesin e girdim . H enüz ikin­ ci sınıftaydım , bir gün radyodan, sınavla spiker alınacağına d air bir anons duydum . Babam düzgün konuşm anın b ir sanat olduğunu söy­ lerdi. Şansım ı denem eye karar verip sınava girdim , kazandım . TRT, bize uzun bir eğitim verdi ve önce radyoda, daha sonra da yeni kuru­ lan TRT televizyonunda spiker olarak çalışm aya başladım . Yayınlar

BİRAZ DA BENÎ TANIMAK İSTER MÎSİNÎZ? 357 akşam altıda başlar on ikide biterdi. Ben sabah okula gider, akşam üs­ tü koşarak televizyona yetişirdim . D ersler çok ağırdı. Çoğu dersin öğ­ renciye uygun kitabı bile yoktu. Ya derste hocanın anlattıklarından not tutardık ya da sam an kâğıda basılı teksir dağıtılırdı. Benim ders çalışm ak için zam anım çok azdı. Televizyonda yayınların hem en ta­ m am ı canlıydı, yani o anda stüdyoda yapılırdı. Ben hem anons spike­ ri, hem h er şey spikeriydim . Yani eğitim program larından m üzik ve eğlence program larına kadar her tür program ı ben sunardım . Çok ke­ yifli ve eğlenceli bir işti. H er gün hayranı olduğum pek çok sanatçıy­ la tanışırdım . Bir gün TV rejisörlerinden Erşan Başbuğ genç b ir kız ge­ tirdi stüdyoya. \"H enüz 17 yaşında am a çok güzel sesi var,\" dedi ve N ilü fer'i Türkiye'ye ilk kez ben sundum. Şefleri M uzaffer Akar yönetim inde Türk m üziği korosu gelir­ di sık sık. Henüz sınavı yeni kazanıp TRT'ye girm iş genç yetenekler vardı koroda. Yine ben her birini ilk kez tanıttım seyircilere. K im ler m i vardı koroda? M uazzez A bacı, Seçil H eper, Sam im e Sanay, Ela A ltın, H ülya Sözer ve isim lerini sayam adığım daha pek çok sanat­ çı. Program lara Erol Evgin, Em el Sayın, A jda Pekkan, Ahm et Ö zhan, Ö zdem ir Erdoğan, Barış M anço gibi pek çok sanatçı gelirdi. Cardı yayınlar sırasında stüdyoda fareler dolaşır ya da rahm etli Zafer Cilasun haber okurken ça y a gelip m asasına çay bırakır, ışık­ lar devrilir, kam eralar bozulur, kam eraların önünden b ilileri geçer­ di. TV çekim lerine henüz alışkın olm ayan sanatçılar olm adık hata­ lar yapar, biz, bir avuç genç bütün bunlarla başaçıkm aya çalışırdık. P rogram alar bana çok güvenir, özellikle m üzik ve eğlence program ­ larında elim e yazdı bir m etin verm eye bile üşenir, \"Sen idare ediver,\" der geçerlerdi. Ben tek tek sanatçılarla tanışır, kim olduklarım , ne söy­ leyeceklerini bizzat kendilerinden öğrenir, bunları ezberler ve sürek­ li bozulan kam eraların önünde oradan oraya koşturur dururdum . Bazen klasik Türk m üziği güftelerini okum akta zorlanırdım . O zam an işinin ehli saz üstatlarından b iri beni stüdyonun b ir kenarına çeker, ders verirdi. TRT o zam anlar spikeriyle zaten çok ilgilenir, konservatuvardan hocalar getirtir, günlerce ders verdirtir ve ardından da sınava alırdı. Sınavlarda başarısız olanlar hem en yayından çekilir ve hep çok az sa­ yıda spiker bütün program lan üstlenm ek zorunda kalırdı, ik i okulda birden okuyor gibiydim , kendim e hem en h iç zam anım kalm ıyordu. Yani uzun lafın kısası, bırakın gezip tozm ayı, ders bile çalışam ıyor-

3 5 8 MADALYONUN İÇİ dum. TRT o zam anlar haftada dört gün yayın yapardı. N öbetçi oldu­ ğum akşam lar kitaplarım ı da yanım da götürür, anons aralarında eğer başka bir işim yoksa kitaplarım ı çık an r, o güm bürtüde ders çalışır­ dım . Bazen kendim i o kadar kaptırırdım ki, reji odasından gelen çığ­ lıklarla aklım başım a gelir, kitaplarım ı anons m asasının altına gizler ve kam eralara döner, konuşurdum. Pazar günleri genellikle evde olur ve o günü olabildiğince ders ça­ lışarak geçirirdim . Yine bir pazar günü patoloji dersine çalışm aya ka­ rar verdim . Bu dersin de öğrenciye uygun kitabı olm adığından, ders­ lerde sam an kâğıtlara basılı teksirler dağıtılm ış ve ben de bu teksirle­ rin her birini odam ın bir köşesine atm ıştım . O gün, her b iri bir yerle­ re fırlatılm ış bu teksirleri tek tek toplam aya başladım . Ç alışm a m asa­ m ın yaranda, yerd e, üst üste dizdiğim teksirlerin boyu, b ir d e baktım m asam ın boyuna gelm iş. Gördüğüm m anzara karşısında paniğe ka­ pıldım . H enüz b ir kere bile okum am ıştım onları ve sınava on-on beş günlük b ir zam an vardı. Bu kadar kısa sürede bütün bu nları öğren­ meme im kân yoktu. Ben odam ın kapısında şaşkın şaşkın m asam ın boyundaki dev teksir yığınına bakarken annem geldi yanım a; \"N e yapıyorsun?\" dedi. Teksirleri gösterdim ; 'D ers çalışacaktım ama vazgeçtim , nasıl olsa bu kadar kısa sürede bunu becerem em , en iyisi yaza kalsın ,\" dedim. Yüzüm e dik dik baktı; \"Becerem em ne demek? Becerenler senden daha m ı akıllı? Sen elinden geleni yap, elinden geleni yaptığına önce sen inan, gerekirse hiç uyuma ama sakın vazgeçm e. B ir kere vazgeçersen sonra hep vaz­ geçersin. Sene kaybetm en, okulu bir y ıl geç bitirm en önem li değil. Sen elinden geleni yap ki, kendi gözünden düşm eyesin,\" dedi. Günlerce ben de uyum adım o da. Bana sık sık kahve yapar, sonra da falım a bakardı. \"Bak, burada görüyorum , sekiz alacaksın bu sınavdan.\" Tıpkı bir antrenör gibi m oral verirdi bana. O sınavdan gerçekten de sekiz aldım . O beni yine pencerede bekliyordu. G eçem esem de önem li değildi artık, ben elim den geleni yapm ıştım . O yaz okullar tatil olduktan sonra TRT'den yıllık iznim i alıp her yaz olduğu gibi E rdek'e ailece tatile gittik. Bir sabah, gazetelere ba­ karken b ir gazetenin ilavesine tam sayfa basılm ış resim lerim i gör­ düm. A ltında da, \"Televizyonun ünlü spikerlerinden G ülseren Kavas

BİRAZ DA BENİ TANIMAK İSTER M tSM Z ? 359 (Henüz Budayıaoğlu değildim ) gittiği gece kulübünde m uhabirim i­ ze şöyle dedi, böyle dedi. Fotoğraflarda da görüldüğü gibi, o gece çok içkiliyd i v s.\" yazıyordu. Okurken bir an bayılacağım ı sandım . Ü stelik m uhabire TRT'yle ilgili konuşm uşum ve anlaşılacağı gibi söyledikle­ rim hiç de hoş şeyler değil. İnsanlar bu resim leri görünce ne diyecek ona m ı yanayım , yoksa T R T d en hem en beni atacaklar ona m ı yana­ yım ? Ö nce bu resim lerin nerede çekilm iş olduğunu hatırlayam adım . Çünkü gece kulübüne filan gidecek vaktim zaten yoktu. Sonra hatırladım . A ltı-yedi ay önce b ir akşam TRT A n Stüdyo- su'nda Türk m üziği korosunun konseri vardı ve sunucusu bendim . M uazzez A bacı hayranı iki okul arkadaşım benden konser daveti­ yesi istem iş ve onlar da izlem işti bu konseri. Yayın bitim inde koro­ daki sanatçılar b ir gece kulübüne gidiyorlardı ve beni de davet etti­ ler. Ben gitm ek istem ediğim den değil, ertesi gün erken kalkm ak zo­ runda olduğum dan, her zam anki gibi bu daveti de reddetm iştim an­ cak M uazzez A bacı'ya hayran iki erkek arkadaşım ın ısrarlarıyla o ge­ ce daveti kabul ettim ve hep birlikte gece kulübüne gittik. Bir süre biz üç arkadaş birlikte oturduk, onlar çok beğendikleri sanatçıları yalan­ dan gördüler ancak sabah derslere yetişm em iz gerektiğinden yarım saat sonra oradan çıktık ve evlerim ize geldik. Dem ek bu resim ler o ge­ ce çekilm işti. H albuki bana b ir şey soran olm am ıştı. Flaşlar patlıyor­ du am a o kadar sanatçı varken benim resim lerim in çekilebileceği hiç aklım a gelm em işti. İçki m eselesine gelince, yakınlarım bilir, içki içe- m em, bütün gece bir kadeh içk i önüm de durur am a bir türlü bitm ez. Ben olayın şokundan henüz çıkam am ıştım ki telefon çald ı; \"TRT'den sizi arıyorlar,\" dediler. \"Eyvah,\" dedim içim den. Ellerim titreyerek telefonu aldım , sek­ reter kız; 'T R T G enel M üdürü M usa Öğün Paşa an yor,\" dedi. Korkum bir kat daha arttı. Hem de genel m üdürün bizzat kendisi arıyordu beni. Dem ek durum tahm in ettiğim den d e kötüydü. Z or du­ yulur b ir sesle; \"Efendim ?\" dedim . \"G ülseren, kızım , nasıl gidiyor tatil?\" \"Sağ olun efendim , iy i gidiyor.\" \"G azeteleri okudun m u?\" \"M aalesef okudum efendim , çok üzgünüm , ne diyeceğim i bilem i­ yorum .\"

3 6 0 MADALYONUN İÇİ \"B ir şey dem e. Üzülm eyesin diye ben bizzat anyonun. O lay hu­ kuk m üşavirliğim ize intikal etti. O nlar gerekeni yapacaklar. M addi ve m anevi tazm inat davası açtm yorum . Belki sana para bile kazandıra­ bilirim . Sen ilgilenm e bu işlerle. Üzülm eni gerektirecek b ir şey yok. Biz seni tanıyoruz. H adi iyi tatiller sana.\" Önce kulaklanm a inanam adım . Rüya m ı görüyordum acaba? Başı kötü, sonu iy i biten b ir rüya. B ir yıl önce M usa Öğün Paşa T R T 'ye ge­ nel m üdür olm uştu. Kendisiyle hiç tanışm am ıştım am a herkes gibi ben de hoşlanm ıyordum ondan. O gelince her şey değişm işti. D isiplin istiyordu. G iyim im ize kuşam ım ıza bile karışıyordu. Rahatım ız bo­ zulm uş, keyfim iz kaçm ıştı. İşe zam anında gelinecek, erkekler m ut­ laka kravat takacak, buranın resm i b ir kurum olduğu unutulm aya­ ca k ... O , iş başına geldiği günden itibaren Türkiye'nin birçok yerin­ de yeni istasyonlar kuruluyor, teknolojik olarak her şey yenileniyor ve gelişiyordu am a bunlar bizi ilgilendirm iyordu. \"H erkesi işten ata­ cak, kendi adam larını getirecekm iş,\" diye b ir söylenti kulaktan kula­ ğa dolaşıyor, geceleri sık sık denetim e geleceği söylentileri hepim izi korkutuyordu. G enel m üdür olalı b ir yıl geçm esine rağm en hâlâ kim ­ se işten atılm am ıştı am a olsun, bir kere kafam ızda m im lem iştik onu. K endisiyle hiç tanışm am ıştık am a işte o kötü adam ben üzülm eyeyim diye bizzat kendisi arıyordu, sadece ekranlardan tanıdığı beni. Bu olaydan ik i y ıl sonra, o gece kulübüne birlikte gittiğim iz erkek arkadaşlarım dan b iri olan A ydın'la evlendim . Ben evlendikten üç ay sonra TRT benim adım a açtığı davayı kazandı. G azete hem tekzip ya­ zısı yayınladı hem de bana yüklü bir tazm inat ödedi. Bu parayla eşim ­ le birlikte K ıbrıs'ta güzel bir tatil yaptık. Y ıllar, y ıllar sonra b ir gün muayenehaneme yaşlı bir adam g eld i \"K ızım , geceleri uyuyam ıyorum , eşim sizin adınızı duym uş, onun için geldim size. A caba bunun bir çaresi var m ı?\" \"A dınız neydi efendim ?\" \"M usa Ö ğün.\" M usa Ö ğün ha, benim hiç unutam adığım , kendim i hep borçlu ve m innettar hissettiğim M usa Paşa şim di karşım da oturuyordu. .. Dem ek siz M usa Paşa'sınız. Aman Paşam , siz zahm et etm esey­ diniz, ben size gelirdim . Size ödenecek büyük bir borcum var benim . Ben borçlu kalm ayı sevm em . Bana bu fırsatı verdiği için U lu Tann'ya m innettarım .\" \"Anlayam adım kızım , biz sizinle tanışıyor m uyuz?\"

BİRAZ DA BENİ TANIMAK İSTER MİSİNİZ? 361 \"H ayır Paşam , aslında hiç tanışm adık ama ben sizi hiç unutm a­ dım. Ben TR T'nin eski spikerlerinden G ülseren Kavas'ım . Şim di ha­ tırladınız m ı beni?\" \"H a, şu gazetecilerin uğraştığı kız. H atırlam az olur m uyum am a buraya gelirken senin o kız olduğunu bilm iyordum . N e güzel bir te­ sa d ü f.\" \"Evet Paşam , gerçekten çok hoş bir tesadüf. Sizin o zam an bana sa­ hip çıkışınızı hiç unutam adım .\" \"Bundan doğal n e var kızım , bir genel m üdür personeline sahip çıkam ıyorsa o koltukta hiç oturm asın. Sadece sana değil, o kurum da çalışan herkese sahip çıkm ak benim görevim di zaten. Şim di sen beni uyutabilecek m isin, onu söyle b an a...\" M usa Paşa'yla dostluğum uz hâlâ sürüyor. A rtık baba-kız gibi ol­ duk. Sağlığı izin verirse m utlaka m uayenehanem e uğrar ve karşılıklı kahvelerim izi içer, eski günleri anarız. O nunla sohbet etm ek gerçek­ ten büyük keyif. U yku sorunu kalm adı. \"Ö d eştik,\" diyor bana. Daha uzun yıllar sağlıklı b ir yaşam diliyorum kendisine. Kız kardeşim Yükselen çok erken evlendi. Ben Tıp Fakültesi son sınıfta çocuk stajı yaparken, o doğum yapm ak üzere A dana'dan A nkara'ya geldi. O kul, televizyon ve uzun süredir çok özlediğim kar­ deşim in bizim evde kalışı, bana ders çalışm ak için hiç fırsat bırakm a­ dı. Sonunda üç gün süren çok sancılı b ir dönem den sonra, benim sı­ navım dan bir gece önce yeğenim Dam la dünyaya geldi. Ü ç gündür hiç uyum am ıştım . H em yorgun hem de heyecanlıydım ve birkaç sa­ at sonra sınava girm em gerekiyordu. Am a m aalesef bu sm ava hazır- lanam am ıştım . \"En iy isi sınava girm em ek,\" dedim annem e. A nnem ; \"H em en yüzünü yıka, kendine çekidüzen ver ve geç kalm adan sı­ nava git. Eğer başaram azsan bunda utanılacak bir şey yok. Bu sefer de elinden gelen bu. M erak etm e, kendi gözünden düşm ezsin, am a kaç­ m ak yok,\" dedi. N eredeyse sürünerek gittim sınava. Bizim grubum uz on sekiz ki­ şiydi. Sınav sözlü yapılıyordu. Ö ğrenciler beşer kişilik gruplar halin­ de içeri alm ıyor ve beş hocanın karşısında ter döküyorlardı. H erkes gergin ve heyecanlıydı. Bende heyecan yoktu çünkü bu sınavı geçe­ m eyeceğim i zaten biliyordum . Bir köşeye, kaloriferin hem en yanm a

3 6 2 MADALYONUN tÇl ilişm iş, yorgunluk ve uykusuzluktan y an baygın, sıram ın gelm esini bekliyordum . G irenler uzun süre içeride kalıyor ve yüzleri allak bul­ lak bir halde d ışan çıkıyorlar ve kim se geçem iyordu. Bizim on sekiz kişilik grupta üç kız vardı. İki K ıbnslı kız ve bir de ben. K ıbnslı kızlar aynı yurtta kalır ve birlikte çakşırlardı. Sm av öncesi yanım a oturdular ve çalıştıklarım tekrar etm eye başladılar. Biri soruyor, öteki bülbül gi­ bi cevap veriyordu. Ben de uyur uyanık onlan dinliyordum . Sonunda sıra bana geldi ve beş kişi içeri girdik. Ben sıranın en sonundayım . H ocalar sıranın başındaki arkadaşım a ilk soruyu sordular, cevap yok. Sonra aynı soru diğerlerine soruldu, onlardan da cevap yok. Ancak sı­ ra bana gelince hoca yüzüm e dikkatlice bakıp; \"Sen televizyonda akşam lan seyrettiğim iz kıza ne kadar benziyor­ sun, o m usun yoksa?\" dedi. Utana sıkıla cevap verdim ; \"E vet efendim .\" \"Y ani sen hem çalışıp hem okuyorsun ha? Yanandaki koca adanı­ la n gördün işte. Dünyadan haberleri yok. Söyle bakalım kızım , sen bi­ liyor m usun sorunun cevabım ?\" Bilm em i istiyordu. Tam , \"bilm iyorum , iy i hazırlanam adım bu sı­ nava,\" dem eye hazırlanırken, hoca soruyu tekrar etti. Ben ilk seferin­ de soruyu dinlem em iştim bile. Bu, biraz önce K ıbn slı kızların birbir­ lerine sorduğu sorulardan biriydi ve ben cevabı çok iyi biliyordum . Bülbül gibi anlatm aya başladım hocaya, kendim bile şaşarak. Şaşıran sadece ben değildim . A rkadaşlarım da şaşkın şaşkın bakıyorlardı yü­ züm e, çünkü bu sınava iy i hazırlanam adığım ı hepsi biliyordu. O sıra­ da hocanın sesi çınladı odada; \"H epiniz utanm aksınız. Kocam an adam larsınız, balon arkadaşı­ nız hem çalışıyor, hem okuyor ve sîzlerden çok daha iy i hazırlanm ış s ın a v a .\" O zam an bende bir sıkıntı başladı. İşin aslı hiç de öyle değildi, üste­ lik bundan som aki sorulara cevap verip verem eyeceğim den de em in değüdim . \"K eşke hiç cevap verm eseydim ,\" dedim içim den. H ocalar bu arada benim le sohbet etm eye başladılar. O nlarla gülerek konuşu­ yordum am a içim kan ağlıyordu. D erken yeni sorular geldi ve ben, neredeyse tüm bilm em gerekenleri oracıkta uyuklarken öğreniverdi- ğim i fark ettim . H ocalar elim i sıkıp beni kutlayarak uğurladılar sınav­ dan. D ışan çıkm az koşm aya başladım . Bir an önce oradan uzaklaş­

BİRAZ DA BENİ TANIMAK İSTER MİSİNİZ? 363 mam gerekiyordu çünkü bu sınavı geçem eyen arkadaşlarım a (eşim Aydm da dahil) bunları anlatm am zor olacaktı. Annem evde beni bekliyordu. O lanları ona büyük b ir coşku ve he­ yecanla anlattım . \"N e şans, değil m i anne?\" \"N e şansı kızım , bu sınavı geçm ek en çok senin haklandı. K aç gün­ dür hiç uyum adığının farkında m ısın? Sen elinden geleni yaptın, orada uyuklarken büe beynini öğrenm eye açık tuttun. Vazgeçm edin ve bu­ nun sonucu aldm. H adi şim di uyu artık, iyi bir uykuyu hak ettin .\" N e tatlı uykulardı onlar ve ne tatlı kadındır benim annem ... Tıp Fakü ltesind en m ezun olduktan sonra sınıf arkadaşım A ydm 'la evlendim. Aydm 'la yıllarca gerçekten sadece arkadaşlık ettik. Ç ok ya­ kışıklı bir adam olduğundan, kızlar hiç peşini bırakm azdı. O kul bitin­ ce ne olduğunu anlayam adan evlendik. Z aten yıllardır arkadaş oldu­ ğum uzdan birbirim izi çok iyi tanıyorduk. İkim iz de bir sürprizle kar­ şılaşm adık ve arkadaşlığım ız halen sürüp gidiyor. Birbirim izi her za­ man sever, sayar ve çok güveniriz. O yıl H acettepe Ü niversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölüm ü'nde ihtisasa başladım ve yıllarca çok severek çalıştığım TRT'den ayrıldım . Dört yıl sonra uzm an oldum ve üniversitede öğretim görevlisi ola­ rak çalışm aya devam ettim . Bu arada psikiyatri eğitim im de bana çok em ek veren sevgili hocalarım Prof. Dr. Leyla Zileli ve Prof. Dr. O rhan Ö ztürk'e teşekkürlerim i sunm ak isterim . Size m esleğe ilk başladığım yıllara ait b ir anım ı nakletm ek istiyo­ rum . Ben o zam anlar üniversitede asistandım . Sevgili babam akciğer kanseri teşhisiyle, hastanenin b ir başka bölüm ünde yatıyordu. H er fırsatta babam ın yanm a gidiyor ve her seferinde biraz daha yıkılm ış olarak kendi bölüm üm e dönüyordum . Biliyordum , babam ölüyor­ du. H enüz 57 yaşındaydı ve kadere boyun eğm ekten başka b ir çare kalm am ıştı. Ben ailenin ilk çocuğuydum ve doktordum . Tüm yalan­ larım benim gözlerim de bir um ut ışığı arıyord u ... Ben ise henüz çok gençtim ve çaresizlik için d e kıvranıyor, bu acıya dayanam ıyordum . Yine b ir gün babanım yanm a çıktım . Durum u giderek kötüleşiyor­ du. Hiç şikâyet etm eden bana gülüm süyordu babam . Bir süre öyle­ ce el ele hiç konuşm adan oturduk ve sonra yeniden kendi bölüm üm e döndüm. H astalarım beni bekliyordu. Benim işim insanlara üm it ver­ m ekti am a o gün verecek hiçbir şeyim yoktu. M asam ın başına otur­

3 6 4 MADALYONUN IÇI dum , gözlerim deki yaşı sildim , derken yaşlı bir hanım girdi içeri. D osyasını açtım , daha önceki bilgilere şöyle bir göz attıktan sonra sor­ dum; \"Buyrun efendim sizi dinliyorum , neyiniz var?\" Y aşlı kadın bana baktı, ben ona baktım , bir süre ikim iz de konuş­ m adık. Sonra; \"Ö nce istersen sen anlat kızım , benim ki o kadar önem li değil, se­ nin neyin var?\" dedi. A ğlam aya başladım . O zam ana kadar hep içim yanm ış, bazen göz­ lerim dolm uş ama hiç doyasıya ağlam am ıştım . Çünkü ben güya güç­ lü bir kadındım ve hep güçlü görünen bu kadının halin i hatırım sor­ m ak en yakınlarım ın büe akim a gelm em işti. O gün psikiyatri polikli­ niğinin m uayene odasında roller değişm iş, yaşlı teyze beni dinlem e­ ye başlam ıştı. Bana o kadar yakın ve şefkatli davranıyordu ki, duygu­ larını, ad larım kim selere açam ayan ben, bülbül kesilm iş, hem ağlıyor hem anlatıyordum . O da başladı ağlam aya. Sonra o yum uşak ve sevgi dolu sesiyle uzun uzun konuştu benim le. Rahatlam ış, hafiflem iştim . Y ozgatlı Teyze bana sarıldıktan sonra bir başka güne randevu alıp git­ ti. E rtesi gün babam ı kaybettim am a artık a a y a daha dayanıklıydım . Y ozgatlı Teyze'den çok şey öğrenm iştim . Okum a yazm ası bile yoktu am a insandı o. Fark eden ve hisseden, içi sevgi dolu bir insan. Bana iyi bir ruh doktorunun nasıl olm ası gerektiğini öğretti. H iç unutm adım onu. Şim di eğer hastalarım beni seviyor, sayıyor ve güveniyorsa, hiç konuşm ayan bile benim le saatlerce en gizli sırlarım paylaşabiliyorsa, bunda onun payı çoktur. Daha sonra Ü niversiteden ayrıldım ve serbest çalışm aya başladım . Doktor olabilm enin birinci kuralı inşam sevm ektir. Ben inşam sade­ ce sevm iyorum , ona hayranım . Yeni b ir insan tanım ak, yeni bir şeyler keşfetm ek gibid ir benim için. O renksiz, sıradan gibi görünen n ice in­ sanlarda ne renkler, ne derinlikler bulabilm işim dir. Y ine b ir gün m uayenehanem e yaşlı b ir hanım geldi. Adım ve m esleğini söyleyince hem en hatırladım onu. işte yıllar önce annem e \"H am ile değilsiniz, kam ınızda ur var, bu uru hem en alm alıyız,\" di­ yen D oktor H anım 'dı karşım da oturan. \"A nnem yıllar önce sizin has­ tanızm ış,\" dedim , annem e selam larım söyledi. \"Siz beni neredeyse ur diye alacakm ışsınız\" dem edim ona. Ö lene kadar zam an zam an bana gelm eye devam etti. Hepim iz in san ız, hata yapabiliriz. K endisini ta­ nıdıkça hayran oldum bu yaşlı D oktor H ânım 'a. Sonra kızlarıyla ta-

BİRAZ DA BENİ TANIMAK İSTER MİSİNİZ? 365 niştik. M ükem m el yetiştirilm iş iki hanım . Şim di küçük kızı en yakın arkadaşlarım dan biri. Benim de iki çocuğum var. Yağm ur ve H aşan. H er ik isi de Bilkent Ü niversitesi'nden m ezun oldu. Bana göre Yağm ur dünyanın en gü­ zel kızı, o bir prenses. 2000 yılında ailem ize yeni bir üye daha katıldı, Yağm ur'un kızı Zeynep Su. A ilem izin küçük prensesi. H asan'a gelince; yıllar önce henüz okula yeni başlam ış, TED K oleji birinci sın ıf öğrencisi. Ben de o yıllarda TV 'de on beş günde bir ya­ yınlanan \"İnsan ve D ünyası\" adlı b ir program yapıyorum ve o haf­ tanın konusu \"O kuldan Kaçan Ç ocuklar\" dı. Program ın yayınlandığı akşam H asan'ın öğretm eni aradı; \"T V 'd e sizin program ı seyrediyordum , aklım a geldi. Haşan bu gün yine okuldan kaçtı, haberiniz olsun.\" Ö ğretm en program ı seyrederken çok gülm üştür herhalde. H aşan ilk y ıllar okula gitm eyi de ders çalışm ayı da pek sevm ez­ di. Y arıyıl karneleri baştan sona zayıf gelir, \"Siz m erak etm eyin, ben sınıfı geçerim \" der, gerçekten de sözünü tutar ve y ıl sonunda sını­ fını geçerd i. O na hiç baskı yapm adık, hep güvendik. O da sözünü tuttu ve bu y ıl h iç sene kaybetm eden üniversiteden m ezun oldu. Yağm ur'da h iç alışkın olm adığım ız için uykularım ızın kaçtığı çok oldu am a şim di düşünüyorum da, ona güvenm ekle doğru yapm ışız. H asan'dan hiç üm idi olm ayan öğretm enleri sonradan, kendi ço­ cuklarının sorunları için bana geldiler. H epsine de çocuklarına gü­ venm elerini ve onlara saygılı olm alarım önerdim . Biz büyükler ken­ dim ize saygı beklerken, bazen aynı saygıyı çocuklarım ıza gösterm e­ yi ihm al ediyoruz. Şim di bu yazdıklarım ı H aşan bilgisayara geçiriyor. Bakalım bunları okurken ne d iyecek?... Bu arada H asan'ın yakışıldı, ağırbaşlı, düzenli ve disiplinli bir genç olduğunu da ifade edeyim ki, yazılar geri dönm esin! H asan'ın bilgisayara yüklediği bu yazılar önce Yağm ur'un dene­ tim inden geçiyor. Yazdıklarım ı büyük bir dikkatle ve tek tek okuyor, düzeltilm esi gereken yerler varsa bunları düzeltirken bazen okuduk­ larından çok etkilenip gözünde yaş görüyorum kızım ın. Böyle iki ço­ cuğa sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğum un farkındayım ve T an n 'ya bunun için teşekkür etm eyi hiç ihm al etm iyorum . Eşim Aydm ise çok şikâyetçi bu kitaptan. \"Zaten akşam a kadar yoksun, bir de bu işi çıkardın başım ıza. H iç m i yüzünü görm eyeceğiz, gel biraz

3 6 6 MADALYONUN ÎÇI otur yaram a,\" diye söylenip duruyor. Yazm ak gerçekten çok zam anı­ nı alıyor insanın. Sadece A ydın'ı değil, hayatı ihm al ettim bu yüzden. Serbest çalışm aya başladığım dan beri sah, perşem be ve pazar gün­ leri çalışm am . O günler bana aittir. Boş günlerim de haftada b ir ke­ re annem e giderim . Yükselen ve bazen Yağm ur'da gelir, saatlerce konuşur, sohbet eder ve annem in güzel yem eklerini âdeta kapışırız. H aftada bir kere arkadaşlarım la buluşurum . H epsiyle dostluğum uz çok eskidir. A rtık akraba gibi olduk ve birbirim izi görm eden yapa­ m ıyoruz. En büyük lüksüm üz A ydm 'la haftada bir kez gittiğim iz sinem a­ lardır. Önce dışarıda yem ek yer, sonra da ellerim ize patlam ış m ısırla­ rım ızı alır, keyifle film seyrederiz. İkim iz de okum aya çok m eraklı ol­ duğum uzdan, yatm adan önce m utlaka bir süre kitap okur, okudukla­ rım ızı birbirim ize anlatır, öyle uyuruz. Fırsat buldukça seyahat ede­ riz. Gezm eyi, yeni yerler, yeni insanlar görm eyi ikim iz de çok severiz. Ama çok uzun süre evden uzak kalm ak, ikim izin de hoşuna gitm ez, insanın en huzur duyduğu yer galiba e v i... Y azlan fırsat buldukça D idim 'deki yazlık evim ize gideriz. Di- dim 'in denizine bir kere girdiyseniz, bir daha başka yerde denize gir­ m ek istem ezsiniz. Suyun rengi bile değişiktir orada. Rüzgar karadan denize doğru estiği için, deniz ne kadar kirlenirse kirlensin, sabaha tertem iz bulursunuz yine. Tam bizim m em lekete göre yani. M uayenehanem benim için kutsal bir tapm ak, b ir m abet gibidir. Çünkü oraya her gün doğanın en m üstesna, en donanım lı varlığı olan insanlar gelir. Tannyı göklerde aramak neden? Tanrı, her insanın yüreğinde zaten. Sınırlarını tanım layam adığım ız bu koskoca evrende var olan bun­ ca güzellikler ve m ucizeleri görebilen, m erak eden, fark eden ve anla­ yan tek canlı insandır. Biz insanlar olm asaydık, her şey ne kadar an­ lam sız olurdu hiç düşündünüz m ü? İşte bu yüzden ben insanı hep çok güzel ve ilginç bulm uşum dur. İnsan olarak dünyaya gelm enin ve yaşam anın değerini fark edem eyenlere ise her zam an şaşarım . H em insan denen bu m uhteşem varlığa bu kadar hayranlık duyup hem de

BİRAZ DA BENİ TANIMAK İSTER MİSİNİZ? 367 işin bu çok sevdiğin varlığı tanım ak, araştırm ak, anlam ak ve ona yar­ dım edebilm ek olunca bu m esleğin tadm a doyum olm uyor. M uayenehaneye gelen insanlar doktoru hep zinde, güler yüzlü, sağlıklı görm ek ister ve yakın ilgi bekler. Doktorun derdi ya da soru­ nu olm am alıdır. Ben otuz dokuz ateşle o m asada oturduğum u, dişim ­ de inanılm az ağrılar varken gidebildiğim i, eşim geçirdiği kalp krizi nedeniyle hastanede yatarken, önceden randevu alıp çok uzaklardan gelen hastalara içim titreyerek baktığım günleri bilirim . Kim se be­ ni zorlam ıyor am a kendi koyduğum kurallarım var. İşim i hafife ala­ mam. İnsanlara verdiğim sözü tutm alıyım . Bazen sahne sanatçısı gibi hissederim kendim i. Seyircilerin huzu­ runa çıkan bir sanatçı sahneye nasıl hazırlanıyorsa, ben de aynı titiz­ likle hazırlam r ve öyle çıkarım hastalarım ın karşısına. O nedenle haf­ tanın belli günlerinde çalışm am . H er gün bu yoğunlukta çalışırsam hem perform ansım düşer, hem de kendim e ayıracak hiç zam anım kal­ m adığından hastalara ilgim azalır, O m asaya oturduğum andan itiba­ ren kendi dünyam la ve sorunlarım la ilişkim kesilir. H asta olm aya bi­ le hakkım yoktur artık. Sabah on bird e girdiğim o odadan, akşam geç saatlere kadar çıkam am . İnsanların b iri girer, biri çıkar. H eyecanlı, il­ ginç, çoğu zam an da hüzünlü b ir film seyrediyor gibi hissederim ken­ dim i. Ya da ünlü ressam ların birbirinden çarpıcı sergilerini gezerim onlarla. İç dünyalarından yükselen nice senfoniler, sem ailer, türkü­ ler, şiirler, ilahiler dinletirler bana. Ben yıllardır bu güzellikleri dinle­ meye doyam adım . Çalışm a yaşam ım boyunca deneyim lerim i oluşturan binlerce ha­ yat hikâyesi var. Bunların içinden yazm ak üzere hangilerini seçeceği­ me karar verm ek pek kolay olm adı. Bence herkesin hayatı başlı başına bir rom an zaten. Bu kitapta, insanların iç dünyalarının en gizli kalm ış köşelerinde, en sevdiklerine ve en yakınlarına bile söylem eye cesa­ ret edem edikleri olayların arasında sizlerle birlikte b ir gezinti yaptık. İnsan denen m uhteşem varlığın yine kendisi gibi m uhteşem iç dünya­ sının kapağını aralayıp içindekilere birlikte baktık. G önüllerinin, yü­ reklerinin derinliklerindeki gizli kalm ış sırlan , kısaca \"m adalyonu\" açtım ve için i gösterdim sizlere. Eğer beğenirseniz, bu hayat hikâyele­ rinden örnekler verm eye devam edeceğim . Ve son olarak bu kitabın oluşm asm da desteklerini esirgem eyen, beni her zam an yüreklendiren, yazdıklarım ı zam an ayınp okuyan,

3 6 8 MADALYONUN İÇİ yaşam larında bana özel bir yer veren çok sevgili hastalanm a içten te­ şekkürlerim i sunuyorum . Bu kitabın bir politik m esajı varsa, o da sevgi ve hoşgörü çağrısıdır. Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil Bir gönülü yaptın ise Er eteğin tuttun ise Bir kez hayır ettin ise Binde bir ise az değil. YUNUS EMRE

Okur Mektupları Yazım a annem le başlam ak istiyorum . Kitap 20 A ğustos 2004 gü­ nü çıktı piyasaya. 20 A ğustos annem in tam 75. doğum günüydü. Her yü annem e, onu sevindirebüeceğini düşündüğüm ufak tefek hediye­ ler alırım doğum günlerinde. 75. y ıl hediyesi Madalyonun İçi'ydi. K ızı tarafından kendisine ith af edilen kitap, çok hoş bir tesadüfle tam da o gün geldi eline. Sevgili anneciğim , pek iy i görm eyen gözleriyle, tam üç günde okuyup bitird i kitabı ve aradan tam bir buçuk yıl geçm esine rağm en, Madalyonun îçi hâlâ başucunda, K uran-ı K erim 'in hem en ya­ nında durur ve her iki kitap da h iç elinden düşm ez. Bu kitap yayınlandıktan kısa b ir süre sonra, ilk baskısı tükendi. Çünkü özellikle üzerinde adım ı gören hastalarım onu hem en alm ış, bir çırpıda okum uşlardı. Kim i kitapta kendini aram ış, kim i de yıllar­ dır tanıdığı doktorunun neler yazdığım m erak etm işti. K itabı oku­ yan kişüerin pek çoğu m ektupla, telefonla veya bizzat yanım a gele­ rek bana ulaştı. K im i beni tanım ak istiyor, kim i ise zaten yıllard ır ta­ nıdığı doktorunu kutlam ak veya bir şeyler sorm ak istiyordu. H er bi­ rinin gözlerinde, bana bakarken çevreye yayılan bir yum uşaklık, bir sevecenlik, b ir ışık, b ir pozitif enerji vardı. H er birinin kullandığı ke­ lim eler farklı olsa da ortak içerik şuydu: \"M esajı aldım , ondan bende de v ar.. Aram ızda \"sevgi ortaklığı, sevgi zin ciri\" kurulm uştu ve bu zincir kitapla birlikte giderek uzuyordu. Sıra, kitapları im zalatm aya gelm işti. M uayenehanen günlerce, bizzat gelip kitaplarını im zalatm ak isteyenlerle dolup taştı. Bana ki­ taptaki hikâyelerle ügili sorular soruyor, kitabı çok kolay okudukla­ rım söylüyor, yazm aya devam etm em i istiyorlardı. Bana gösterdikle­ ri ügi ve destek nedeniyle, her birine buradan ayrı ayn teşekkür edi­ yorum .

3 7 0 MADALYONUN ÎÇÎ Birinci hayalim olan kitap yayınlandıktan sonra sıra ikinci haya* lim i gerçekleştirm eye gelm işti. Am acım , ülkem izde yaşayan her ke­ sim den insanın, hastane koridorlarında dolaşm adan, en iyi ve en ka­ liteli hizm eti alabileceği özel bir psikiyatri m erkezi kurm aktı. T.C. Sağlık B akanlığın ın da desteğiyle, 2005 yılı M ayıs ayında \"Ö zel M ADALYON Psikiyatri M erkezi\" A nkara'nın Çankaya ilçesinde ku­ ruldu ve şim dilik sadece kamu çalışanları ve em eklilerine ücretsiz hizm et verm eye başladı. Şim di artık her gün pek çok kişi m erkezi­ m izden ücretsiz yararlanabiliyor. H edefim , en kısa sürede Bağ-Kur ve SSK 'lılan n da m erkezim izin her tür hizm etinden ücretsiz yararlanm a­ larım sağlam ak. Beş doktorla kurulan \"Ö zel M ADALYON Psikiyatri M erkezi\"nde, şu anda on beş doktor ve psikolog görev yapıyor. İlk fırsatta bu hiz­ m eti, İstanbul başta olm ak üzere, ülkem izin her yerine götürm eye ça­ lışacağım . \"M ADALYON \"a gelen kişilerin sayısı arttıkça, yazacak hayat hikâyeleri de artıyor. Şim di ikinci kitabın hazırlıklarına başladım . Bu kitapta \"a şk \"ı yazacağım . Benim hastalarım da ne aşklar varm ış, ya­ zarken ben bile yeniden etkileniyorum . U m arım ikinci kitabım ı da be­ ğ e n irsin iz . Bu arada, acem isi olduğum yazı hayatında bana büyük destek ve­ ren Sayın Öm er Erduran'm şahsında Rem zi K ıtabevi'ne ve büyük b ir dikkat ve sabırla yazılarım ı inceleyen sevgili editörüm Yasem in A ktaş'a gecikm iş teşekkürlerim i sunuyorum . Madalyonun tçi yayınlandıktan sonra okurlardan ve hastalarım dan aldığım m ektuplardan bazılarım sizlerle paylaşm ak istiyorum . Saygılarımla, Psikiyatr D r. Gülseren Budayıcıoğlu

Hoş geldin yerli \"Yalom \", Bir ay önce Rem zi K itabevi, sessiz sedasız b ir kitap yayınladı. Madalyonun İçi adlı bu yapıt, dinam ik psikoterapiler alanında dene­ yim li, birikim li ve özgün yaklaşım ları olan, ancak akadem ik çevre­ lerde pek tanınm ayan A nkaralI b ir ruh hekim inin kalem inden çıktı. Sevgili can dostum ve m eslektaşım Dr. G ülseren BUDAYICIOĞLU, yıllardır beklediğim böylesi bir kitabı her nasılsa sonunda çıkarabil­ di. K işisel, m esleki deneyim lerinden seçip bizlere sunduğu \"vaka öy­ külerini\", \"B ir Psikiyatrın N ot D efterinden\" türü bir alçakgönüllü tu­ tum la bizlerle paylaşıyor. Kitabı estetik, m esleki, bilim sel kaygılarla değerlendirm ek, başka bir yazım ın konusu olacak. Ancak hem en, ilk elden düşüncelerim i be­ lirtm em gerekirse, bu kitap bir edebiyat yapıtı. İnsan ilişkilerindeki sorunlara ve insanın içsel yaşantılarına, değerler dünyalarına odak­ lanm ayı m eslek olarak seçm iş b ir uzm anın, bunu nasıl bir estetik du­ yarlılıkla başarabildiğini m aalesef Türk dilinde sıkça görebilm iş deği­ liz. Tam da bu noktada Yalom gibi ünlü bir psikoterapistin son on y ıl­ da Türk okuru tarafından da büyük b ir beğeni ile okunduğunu hatır­ lam am ız gerekir. Yalom 'un öyküleri ne denli ilginç, çarpıcı olsa da, dünyada bu denli popüler olm asını sağlayan şeyin, kullandığı d il ol­ duğu kanısındayım . A ynca Türkçe çevirilerinin de bir o kadar başarı­ lı olduğu göz önünde tutulursa, Yalom 'u psikiyatriye m eraklı olanla­ rın dışındaki genel aydın okurun büyük bir ilgiyle bağırlarına basm a­ ları daha kolay anlaşılır. N e tesadüf ki, Y alom 'u Türkçe'ye kazandı­ ran Rem zi K itabevi'nin, \"artık yeter, piyasa doydu Yalom 'a, artık biz­ den de bir Yalom çıksın\" arayışı içinde iken, sevgili G ülseren'i keşfet­ tikleri anlaşılıyor. Böyle bir kitabı, Türkiye'de sayılan bin leri aşan ruh sağlığı profes­ yonelleri içinde bir tek G ülseren başarabilirdi. Bu kanıya nasıl vardı­ ğım ı isterseniz kısaca anlatayım . Y ıl 1973. H acettepe Psikiyatri K liniği o dönem in en çağdaş psiki­ yatri hizm etlerinin verildiği m odem bir klinik. H ocalarım ızın hem en hepsi yurtdışında, çoğu da A m erika'da dinam ik psikiyatri ve psiko-

3 7 2 MADALYONUN İÇİ terapi eğitim i görm üş, seçkin, genç psikiyatri uzm anları. G eleneksel ve tanım layıcı psikiyatrinin İstanbul ve A nkara'da hüküm sürdüğü yıllar. M azhar Osm an, Faruk Bayülken, İhsan Şükrü A ksel ve onla­ rın en parlak tilm izi Ayhan Songar gibi karizm atik psikiyatri devle­ rinin İstanbul'da sürdürdükleri Avrupa yönelim li ru h hekim liği yü­ rürlükte iken, A nkara'da hocaların hocası Rasim A d asal'm neredey­ se tek başına otorite olarak ruh sağlığı alazımı ku şattığı 1960Tı yılla­ rın sonlarında, bizim H acettepe'yi kuran hocalarım ızın başlattığı tıb­ bi devrim , özellikle de psikiyatri eğitim inde neredeyse tartışılm az bir ekol olarak, m eslektaşlarım ızın kıskanç bakışları için d e giderek dev­ leşm ektedir. Bizler 1970'li yıllarda böylesi bir dinam ik, canlı, görülm em iş b ir bir çim de dem okratik bir eğitim ve kültür ortam ında yetişm ekteyiz. A nkara tıp mezunu b ir bayan asistan olarak aram ıza katılan sev­ gili G ülseren'in, başta asistan ve hatta hoca takım ının bazıları tarafın­ dan biraz istihza ile karşılandığım hatırlıyorum . Ö ğrencilik yıllarında TRT'de başardı bir spiker olarak tüm Türkiye'nin tan ıd ığı, gösterişli, diksiyonu m ükem m el, kendinden em in duruşu ve k ılık kıyafeti ile sı- radışı bu arkadaşı benim sem ekte, biz H acettepe köken li arkadaşların bir hayli zorlandığım ızı itiraf etm eliyim . Y etiştiği tıp ekolünün neredeyse tam karşıtı b ir anlayış içind e çalı­ şan bu klinikte kısa zam anda kendisini kabul ettirip sevdirm esi, doğ­ rusu her babayiğidin başaracağı iş değildi. U zm anlık sonrası akade­ m ik kadroya geçebilm ek için birbirleriyle kıyasıya yanşan on kadar uzman arkadaş içinde, sessiz sedasız ve göze batar b ir hırs sergile­ m eden hocaların tüm ünün beğenisini ve sevgisini kazanan bu sıcak, doğal, cin gibi zeki arkadaşım ızı epeyce kıskandığım ızı hatırlıyorum . H er birim izin doçentlik hazırlıkları bütün hızıyla sürerken, ne oldu­ ğunu anlam adığım ız bir İnçim de G ülseren'in üniversiteyi bırakm aya ve serbest olarak çalışm aya karar verdiğini öğrendik. K im im iz şaşırdı ve kızdı, kim im iz en büyük rakip ayrıldı diye sevindi. Ben de bu ka­ dar özgüveni yüksek, değerli bir m eslektaşım ı yitirm ekten hem üzül­ düm, hem de im renm eyle karışık b ir şçkilde kıskandım onu. O kendi­ ni ne sanıyordu? H ocalarım ızın tüm ünün, tam gün çalışm ayı ilke ola­ rak benim sediği ve piyasaya çıkm anın hor görüldüğü b ir dönem de bu işi nasıl başaracaktı? ilg i ve m erakla izlem eye başladım . N asılsa bir gün ayağı sürçecek ve el am an dileyip yuvaya gururu kırılm ış b ir bi­ çim de geri dönecekti. Ya da m eslek etiğini hiçe sayarak çok kazanm a

OKUR MEKTUPLARI 373 yoluna gidecekti. Ama bunların h içbiri olm adı. Y ıllardır hakkında şa­ ibeli h içbir olaya tanık olm adık. A yrıldıktan sonra üniversiteden h iç­ bir konuda yardım ve destek istem edi. Ü stelik A nkara'nın en çok ka­ zanan, en ünlü ve en çok sevilen ruh hekim i olm ayı da başardı. Bu başarının sırrım her zam an m erak etm işim dir. Ben de 1990'h yıllarda, H acettepe Ü niversitesi'nde öğretim üyesiy­ ken, yan özerk b ir biçim de çalışm ak ve gerçek rüştüm ü kanıtlam ak sevdasına düştüm ve m uayenehane açm aya karar verdim . Bu karan yürekten destekleyen tek dostum G ülseren oldu. Serbest çalışm anın inceliklerini bana inanılm az sevecen bir üslup­ la anlattığı özel görüşm elerim izi hiçbir zam an unutamam . Yaptığı işe bu kadar saygı ve sevgi ile bağlı, insan sıcaklığı h iç tü­ kenm eyen, insandan bahsederken gözleri bu kadar p ın l p ın l ışıld a­ yan m eslektaşlarım ın çok olduğunu söyleyem em . Onun bunları bir gün yazacağım biliyordum ve bunu bütün yüreğim le destekliyordum ama böyle bir edebi yapıt beklem iyordum doğrusu. Yine şaşırttın bi­ zi Gülseren. Bütün aydınların, Türkiye'de her kesim in ve özellikle psikiyatri asistanlığı yapan genç arkadaşlarım ızın m utlaka okum ası gereken bir kitap. Ellerin dert görm esin sevgili arkadaşım . Türkçeye böyle dolu dolu, sıcak, doğal, anlam lı bir edebiyat yapıtı kazandırdığın için AŞKOLSUN SA N A ... Profesör Doktor Cengiz Giileç 03.09.2004

Doktor Hanım, K itabınızın iklim i olsaydı bu sonbahar olurdu. D erin bir hüzün in­ şam kendi girdabına kapıveriyor. H üzün, aradığım bulam am ak ve­ ya bulduğunu yitirm ekten doğuyor. \"H astalarınızda\" ve \"sizd e\" hü­ zün hissettim . Bir \"d elin iz\" olarak, kitabınızda yer alan hastalarınız ve sizinle il­ gili bir psikoanaliz de benim yapm am a izin verir m isiniz? Siz hiç hastalarınızla \"ortak \" b ir şeyleri ruhunuzda paylaştığını­ zı düşündünüz mü? Kaç hayatı yaşıyorsunuz doktor hanım ? Kaç ha­ yata ortak oluyorsunuz? Kaç insan ile ortaklık kuruyorsunuz ve böy­ le b ir şey nasıl olabiliyor? Şaşkınım . Bu kadar çok ve çeşitli insanla or­ tak olabilm ek, onların hayatım paylaşabilm ek, nasıl bir insana özgü olabilir? İnsanlığın bütün duygu ve düşünce repertuarına sahip ola­ bilm ek ile. Bu çok şaşırtıcı. N asıl bir ruhsal zenginlik bu? Ve bu zen­ ginlik, aym zam anda, nasıl bu kadar zengin bir biçim de söze döküle- bilir? Buna da şaşkınım . K itabınızın siz dahil bir tü r \"M em leketim den İnsan M anzaraları\" olduğunu hiç düşündünüz mü? K itabınızı okurken, sizi hiç tanım a­ m ış olsaydım bile, sizi tanıyacağım ı anladım . Tıpkı Öykülerini anlat­ tığınız hastalan hiç görm ediğim halde hissettiğim gibi. Bence gerçek­ ten bilm ek, hissetm ek ile aym şeydir. Sizin literatürünüzde \"em pati\" denen şey, Türkçesiyle \"eşduyum \" veya \"duygudaşlık\". K itabınızda insanlarla inanılm ası son derece güç bir biçim de em­ pati yapabildiğinizi gördüm . B ir insanla em pati yapabilm ek için , o in­ sanda hissettiğim iz her ne ise \"o şeyin\" kendisinin, ona em pati yapan kişinin ruhunda bulunm ası gerekir. Bu nedenle sizin bütün o hasta­ larınızla em pati yapabildiğinizi, onlan en derinden hissettiğinizi gö­ rünce, onlarda hissettiğiniz \"şeyd en\" sizde de bulunduğunu düşün­ m ek yanlış olur mu? Bu nedenle herkeste, hepim izde \"ortak\" bir şey­ ler olm asa birbirim izi anlayabilir m iydik? Duygudaş olam am ak, enin­ de sonunda duygusuz olm ak dem ek değil m idir? Ö yleyse hepim iz \"d eli\" m iyiz? Yoksa yalnızca \"in san \" m ıyız? O yüzden ita b ın ız d a k i insanlar ve siz ortaksınız. H epim iz ortağız.

OKUR MEKTUPLARI 375 K itabınızdaki ortak tem a nedir? Tek kelim eyle ARAYIŞ. Yaşam ­ larına anlam arayan insanlar. Anlam , ancak anlam sızlığın boşluğu varsa aranır. Anlam , yaşam artık anlam ım yitirm işse aranır. H uzur arayan insanlar: H uzur, rahatı bozulm uş, bir tedirgin dün­ yada en çok ihtiyaç duyulan duygu değil m idir? Güven arayan insanlar: Güven, insanın en çok kendi yazgısının denetim ini yitirdiği zam anlarda, yazgının kaprisli fırtınalarında ala­ bora olduğum uzda aranm az mı? Aşk arayan insanlar: A şk, en çok sınırlı olduğum uzu hissettiğim iz, sevm ek ve sevilm eyi bilm eyi unuttuğum uz zam anlarda eksikliği h is­ sedilen bir özlem değil m i? A idiyet arayan insanlar: A it olm ak, ölüm lülüğünü bilen insanın uzayda başıboş sürüklenen b ir kaya parçası gibi boşlukta yaşarken, bir büyük güzelliğin parçası olm ayı aram ası değil m i? V e insanlığını arayan insanlar: insan, insanlığını en çok yitird iği, kendisini tutsak hissettirecek kadar m addileşen b ir dünyada, özünde sonsuzluğu özleyen insanın, kendim aram ası değil m idir? insan, bugün şiddetle b ir anlam , huzur, güven, aşk, aidiyet ve in­ sanlık arıyor. Hepim iz ortağız. Çünkü hepim iz insanız. B ir fırtınaya tutulduk, çıkış arıyoruz. Siz ise iyi ki varsınız. Yaşam ım ıza ışık, renk ve sevgi saçıyorsunuz. Bize kendim izi, unuttuğum uz insanlığım ızı gösteriyorsunuz. Bugün, en çok buna ihtiyacım ız v a r... Bir \"DELİNİZ\"

Sevgili Gülseren Hanım, K itabınızı büyük bir zevk ve bir o kadar da heyecanla okudum . Ö ncelikle sizi kutluyorum . Böylece, hiç bilm ediğim b ir özelliğinizi daha öğrendim . Ne kadar güzel yazm ışsınız kitabı. A kşam üstü baş­ ladığım kitap, ertesi sabah bitti. Ve ben elim i yüzüm ü yıkadım , kah­ valtı bile edem eden işe gitm ek üzere yollara düştüm K itap güzeldi, sürükleyiciydi, çok tem iz bir Türkçe v e akıcı bir üslup kullanılm ıştı. Ama okurken bir türlü elim den bırakam ayışım m bir başka nedeni da­ ha vardı. İsterseniz bunlan, tıpkı sizin yaptığınız gibi, biraz ballandı­ ra ballandıra anlatayım . O hafta sonu, öğlene doğru evden çıkm ış, birkaç arkadaşım la bir­ likte A km erkez'de dolaşm ıştık. Akşam üstü evlerim ize dönm ek üze­ re vedalaştıktan sonra, ben b ir \"kitap kurdu\" olarak, A km erkez'deki Rem zi K itabevi'ne girm iş, yeni çıkan kitaplara bakıyordum . Bilirsiniz, psikolojik içerikli kitaplara ne kadar m eraklı olduğum u... Madalyonun İçi diye bir kitap aldım elim e. Ü zerinde \"B ir Psiki­ yatrın N ot D efterinden\" yazıyordu. Bu cüm le, kitaba olan ilgim i da­ ha da arttırdı. K itabın önünü arkasını karıştırırken, birden en üstte ya­ zar adınızı gördüm ... Şeytan görsem o kadar ürkm ezdim . Bir anda dizlerim in bağı çö­ züldü, bayılacağım ı zannettim . Benim bu halim çevredekilerin de dikkatini çekm iş olacak ki, hem en beni b ir sandalyeye oturtup elim e bir bardak su tutuşturdular. Buz gibi suyu içince biraz aklım başım a geldi am a, elim deki kitabı kim seler alam ıyordu benden. Hem en ace­ leyle çıktım kitapçıdan. O gün A llah'tan arabayla gelm em işim orala­ ra, çünkü o kafayla asla araba filan kullanam azdım . H em en bir tak­ si çevirdim ve atladım içine. Şoför de daha yüzüm e bakar bakm az, \"G eçm iş olsun abla,\" dem ez m i!... Düşünün artık sizin yüzünüzden ne hallere geldiğim i. Benim ev nere, Akm erkez n ere... Ç aresiz vere­ ceğiz artık taksiye ne tutarsa. Şoföre bizim evin adresini verdim am a, kafam hep kitapta. Akşam olm uş, alaca karanlıkta, takside kitabı ra­ hat okuyam ıyorum . Trafik bir türlü akm ıyor ve ben eve b ir türlü ula­ şam ıyorum . N eyse sonunda evim e gelebildim . Taksiden iner inm ez

OKUR MEKTUPLARI 377 benim eve doğru koştuğum u görünce şoför içinden m uhakkak, \"B u kızın çok çişi gelm iş,\" dem iştir. N e derse desin, o anda dünyadaki hiçbir şey, ben i elim deki kitabın içindekiler kadar ilgilendirm iyordu. Eve girer girm ez, ayakkabılarım ı ayağım dan fırlattım , salonda­ ki ayaklı lam bayı açıp yarandaki koltuğa çöktüm . Ama bende yü­ rek Selanik. \"B en i garanti yazm ıştır,\" diyorum içim den. Ve kendi­ mi kitapta bulacağım ı düşündükçe, içim in titrem esi daha da artıyor. Şoförün tahm inlerinin aksine, bir kere büe tuvalete gitm eden bitir­ dim kitabı. Ben çıkm adım için d en ... Ö nce tatlı bir huzur yayıldı bü­ tün vücudum a. D iken diken olan tüylerim , yavaş yavaş başlarını eğ­ di. Kalbim yavaşladı, om uzlarım düştü. Sonra b ir baktım , çok ağla­ mışım. A rtık kitapta okuduklarım m ı beni ağlattı, bazılarında kendi­ me m i ağladım , yoksa okudukça nefesinizi çok yakınım da hissetm ek mi beni bu kadar çok ağlattı bilm iyorum . Sonra aklım başım a geldik­ çe, bütün vücudum un tutulduğunu fark ettim . H er yanım kaskatı ke­ silm iş, sabaha kadar hiç kıpırdam adan oturm aktan. Elim i yüzüm ü yıkayıp işe gitm ek üzere çıktım evden. H er zam an ki gibi karşıya geçm ek için vapura bindim . Güverteye çıktım , kenar­ daki yerlerden birine oturdum . Bir sigara yaktım . Bu sefer daha çok efkâr bastı. K endim i kitapta bulam adığım için her yanım a yayılan hu­ zur, yavaş yavaş terk etti beni. \"H erkesi yazm ış da beni neden atlam ış Gülseren H anım ,\" dem eye başladım . H içbirim izi teşhir etm eyeceğini­ zi çok iy i biliyor olm ama rağm en, bir an için, içine düştüğüm durum­ dan, önce kendim utandım . Sonra size kızm aya başladım . Ben diğerle­ rinden daha az m ı önem liydim sizin için yoksa? Yani açık açık bu se­ fer de kitaptakileri kıskandım . Benim hikâyem de yakışırdı doğrusu kitaba. Beni kim büir ne güzel anlatırdınız orada. B irlikte geçirdiğim iz onca yılı, dökülen gözyaşlarını, çekilen acılan, her yerde hep arananın bir türlü bulunam ayışını, kadını erkekte, erkeği kadında ararken sapı­ lan çıkm az sokaklan, bir de sizin ağzınızdan okum ak hem çok keyifli, hem de çok hüzünlü olurdu doğrusu. Y alanda, hem de çok yakında yine geleceğim A n kara'ya... Sizi görm eye... H ep siz bana sorarsınız, bu sefer de ben size soracağım , \"Ben neden yokum \" d iy e... Şim diden o şen kahkahanızı duyar gibi­ yim . V e \"B ir daha ki sefere yazayım da gör,\" d eyişinizi... Bütün bu yaşadıklarım ı, kendim e bile itiraf etm eye korkarken, si­ zinle nasıl da paylaştım ... K itapta adınızı görünce nasıl da ürktüm ve

3 7 8 MADALYONUN IÇÎ şim di d e neden yazılm adığım ın hesabım solm aya geldi sıra ... M eğer ben nerelerden, nerelere gelm işim ... Biliyorsunuz ben, sizin karşınızda hep iy i b ir öğrenci oldum . N e­ den yazılm adığım ın cevabım da buldum sonunda, vapurun çevresin­ de uçuşan m artılara bakarken. Benim hikâyem daha bitm ed i K im bi­ lir, daha bitm em iş ne hikâyeler var sizde. Benim hikâyem in de m utlu b ir sonu olabilir m i, bilm iyorum am a iyi bildiğim b ir şey var. Ben dün­ yanın neresinde olursam olayım , aylarca sizin sesinizi duym asam b i­ le, biliyorum ki, siz oradasınız. VE BEN YALNIZ DEĞİLİM . ELİN İZE SAĞLIK. İY İ K İ VARSINIZ. Saygı ve Sevgiyle, A . G.

Sevgili Doktor Haıum, K itabınızı okudum . Biliyor m usunuz ben şim diye kadar h iç kitap okum amıştım . H ele Madalyonun İçi gibi kaim b ir kitabı okuyabilece­ ğim i hiç tahm in etm iyordum . Ö yle çok kalın, resim siz kitaplardan sı­ kılırım ben. Am a kitabı sizin yazdığınızı anlayınca okum a cesaretini gösterdim . Tam üç günde bitirdim . Okurken hep ağladım . Ç ok acıklı yazm ışsınız. Okurken kitabın bitm esini hiç istem edim . H iç kitap oku­ m ayan ben bile bunu istem edim . Yani çabuk bitsin istem edim am a bitti. Ben size geçen yıl gelm iştim . Benim hastalığım ı da yazm ışsınız ki­ tapta. O kızm şikâyetleri benim kine çök benziyor. Ben de küçükken çok dayak yedim annem den. Ama artık hasta değilim . Ü niversiteye girem edim am a olsun. İngilizce kursuna gidiyorum . O bitince bilgisa­ yar kursuna gideceğim . Sizin kitabınızı arkadaşlarım a verdim . Hepsi de okudu ve çok beğendi. O kurken onlar da ağlam ışlar. Şim di artık şehirli kızlar gibi biz d e kitap okuyacağız. Sizin kitabınıza benzer ki­ tapların isim lerini bana yazar m ısınız? Biz hangi kitabı alacağım ızı bi­ lem edik. Başka kitap yazacak m ısınız? Bizim oradaki kitapçıya tem bih et­ tik. Başka yazarsanız bize haber verecek. Bizim orada bir teyze var. Her şeyi yıkam aktan elleri bileğine kadar kireç kaym ağına batm ış gi­ bi bem beyazdır. K ızlarla o teyzeye gittik. Sizden bahsettik. O ğullan onu size getirecek. Ben belki bu yaz evlenirim . Babam isteyenlerden birine verecek beni. Düğünüm e gelir m isiniz? Ben evlensem bile yine de kitap oku­ yacağım . Ç ocuklarım olursa, onlara da okutacağım . Ellerinizden öperim .

Sevgili Gülseren Hanım, K itabınızı okudum . Y ıllardır okum ayı kendine hobi edinm iş bi­ ri olarak, bu kitabı ne kadar zevkle okuduğum u bilm enizi istiyorum . Eğer çok zam anınızı alm azsam , kitapta bulduklarım ı, hissettiklerim i sizinle paylaşm ak istiyorum . Ö ncelikle gerçekten çok titizlikle hazırlanm ış bu kitap. D ildeki us­ talığınızı özellikle vurgulam ak istiyorum . Y azarlar genellikle ilk ki­ taplarında özgün dil kullanm akta zorlanırlar. Siz bu konuda tam bir profesyonel gibi davranm ış ve son derece akıcı v e kendine has, size ve tarzınıza çok uyan d ili bulm uşsunuz. K itabı okurken sanki siz hep benim leydiniz. Kitap bitene kadar yam başım da beklediniz. Dünyaya sizin gözlerinizle baktım . Ve şim diye kadar görm eyi bir türlü becere­ m ediğim , büyülü bir dünya gösterdiniz bana. İnsanlar hayatlarına bu gözlerle baksalar, her şey ne kadar değişik olu rd u... H er ne kadar kitabın üzerine \"B ir Psikiyatrın Npt D efterinden\" yazm ış olsanız bile, bilm em farkında m ısınız, bu tam bir felsefe kita­ bı. H ayat felsefesini bu kadar yalın, bu kadar düz, bu kadar net ve bu kadar güzel anlatan başka bir felsefe kitabı okum adım ben. K itapta ne felsefi terim lere, ne görkem li Latince kelim elere yer verm eden bunu nasıl yapabildiğinize inanın hâlâ şaşıyorum . \"H üm anizm \" ve \"M istizm \" iç içe girm iş bu kitapta. K itabı okurken, sizinle kaç yıldır birbirim izi tanıdığım ızı düşün­ düm . Tam yirm i y ıl olm uş. Yirm i yıldır hayatım ın bir yerlerinde ol­ m uşsunuz. Eğer sizi tanım am ış olsaydım , yaşadığım onca acıya na­ sıl katlanır, şim di bulunduğum yerlere gelebilir m iydim , bilm iyorum . B ir kanun adam ı olarak, suçhıları yolladığım yerde m i okurdum bu kitabı, düşünm ek büe istem iyorum . Bu zam an dilim i içinde, sizinle çok şey paylaştık. Bazen bana hiçbir şey söylem eden yok ettiniz öfke­ lerim i, kinlerim i, tutkularım ı. Ö yle günler oldu ki, yanınıza gelm ek­ ten korktum . Soracaklarınızdan, söyleyeceklerinizden korktum . Ama yirm i yıld ır ne sordunuz, ne söylediniz bunları. Sadece beni ılık b ir su­ yun için e koydunuz, bu suyun içinde yok oldu pislikler.

OKUR MEKTUPLARI 381 K itabı okurken kendim i yine o ılık suyun içindeym işim gibi his­ settim . Sizinle uzun bir seansta birlikteym işiz gibi geld i bana. Son ka­ lan kırıntılar da yok olunca, artık bazı şeyleri konuşm aktan korkm a- yabileceğim i fark ettim . Biraz geç, yirm i y ıl kadar geç, ama olsun, ya­ kında bunları konuşm ak üzere yine geleceğim size. Terapinin son ka­ lan kısm ı, böylece kitabınızla gerçekleşti. O ılık suyun, derin bir sev­ gi, şefkat, hoşgörü ve ince bir hüzün dem etinden oluştuğunu gördüm . Bilim e n e kadar m eraklı olduğunuzu, hatta pek ço k bilim sel kita­ bı zevk aldığınız için okuduğunuzu biliyorum . Bilim le m istizm in ina­ nılm az bir harm onisi vardı kitabınızda. Bu ik i zıt kardeşi nasıl bir ara­ ya getirebildiğinize şaşm am ak m üm kün değil. Bunu ancak her ikisini de çok yalandan tanıyan b iri yapabilir. Bu da yetm ez, ancak o ılık su­ da yaklaşabilirler birbirlerine. O nedenle Madalyonun İçi psikiyatrik sorunları olan insanların ha­ yat hikâyelerinin yer aldığı herhangi bir kitap gibi görülürse, çok ya­ zık olur. Son yıllarda piyasa çıkan en kaliteli felsefe kitabı o. Çok kitap okuyan b iri olarak, bu yorum u yapabilm e yetkisine sahibim gibi geli­ yor bana. H er kitap, okuyana göre, yorum a göre, kişinin algılam a tar­ zına göre değişik yorum lanabilir. Ama Madalyonun İçi her şeyi o ka­ dar basit, o kadar net ve o kadar güzel koym uş ki ortaya, sayenizde onu her okuyan, sanıyorum benim hissettiğim şeyleri hissedecektir. Yaşam ın insanlara sunduğu sevinçle karışık hüznünü. Sizi bir kere daha kutluyor, yeni kitaplarınızı bekliyorum . Saygtlanmla, S. U.

Sayın Gülseren Budayıcıoğlu, Sizinle tanışm a m utluluğuna m aalesef erem edim . H er ne kadar siz beni tanım ıyor olsanız bile, kitabınızı okuyunca, ben de sizi tam ­ m ış gibi oldum . Ben Erzurum 'da yaşayan, otuz yedi yaşında b ir ev hanım ıyım . Ü ç çocuğum var. Ortaokulu bitirdikten hem en sonra ev­ lendim ve şim di boyum kadar çocuklarım oldu. Eğer okum a fırsa­ tım olsaydı m uhakkak ben de psikolog olurdum çünkü psikolojiyi çok seviyorum . Pek kitap okumam çünkü ev işleri ve çocuklar zam a­ nım ın çoğunu alıyor. Am a içim de ukde kaldı. Komşumun kızı sizin kitabınızı alm ış, çok beğenm iş. Bana da çok m ethetti. Sonra ben de okudum . Belki de kitap okum aya alışkın b iri olm adığım için , kitabın içindeki hikâyeleri sizin yazdığınız sırayla değil> hikâyeleri arka ar­ kaya okudum . Çünkü diğer hikâyeye geçince, bir öncekinin nerede kaldığım unutuyordum . Bir de çok m erak ediyordum neler olduğu­ nu. Her hikâye bitince okum aya biraz ara verdim . N eden m i, çünkü kitap bitecek diye korktum . O kitap hiç bitm esin, evde işim bitince, çocuklar eve gelm eden her gün kitabı okum ak istedim . Sıra son hikâ­ yeye gelince hüzünlendim . H ele son sayfalar hiç bitsin istem edim . Sanki kitabın bağım lısı oldum. Komşumuzun kızına başka yazdığınız kitap var m ı diye sordum . Yokm uş. Tam ben okum aya alışm ışken, kitap bitti. A nkara'da olsaydım ve çok param olsaydı, size her gün gelm ek isterdim . K im bilir neler anlatırdım size. Film lerde insanların psiko­ loga gittiği sahneleri hep seyreder ve benim de keşke bir doktorum olsa derdim . Siz benim hayalim deki doktorsunuz. Kocam a b ile an­ latam adığım , beni çok ağlatan şeyleri belki size anlatır ve rahatlar­ dım . \"D epresyon\" hastalığım ben de geçirm işim . Kitaptan öğrendim . Dünyada a a çeken tek kişi ben değilm işim . D ertler olsa da dünya yi­ ne de güzelm iş. \"Ç öp A partm anı\" okurken, bir de \"K elebeğin Ö m rü\"nde çok ağla­ dım . O kızlar şim di iy i m i? Tekrar kitap yazın am a bu sefer daha uzun olsun. Böyle çabuk bitm esin.

OKUR MEKTUPLARI 383 Eğer A nkara'ya gelirsem m uhakkak sizi bulacağım . Keşke kitabın arkasına resm inizi koysaydınız. N asıl bir kadın olduğunuzu m erak ettim . Am a sizi daha tanım adan çok sevdim . Ellerinizden öperim . Kitabı çok beğenen bir okuyucunuz, F. Y.



Bir psikiyatrisen Yıllardır ‘panik atak\" yaşayan bir işadamı... not defterinden... Kendini peygamber ilan eden bir doktor... Çok temiz olmak uğruna evlerim “çöp apartman\" haline getiren güzeller güzeli üç kız kardeş... Kendini bildiği günden beri, babası başta olmak üzere, çevresindeki bütün erkeklerden dayak yiyen genç bir kadın... Ağır ceza reisi bir babanın “fahişelik\" mesleğini seçen kızı... Radyo ve televizyonlardaki bütün şarkıların kendisi için çalındığını sanan genç bir devlet memuresi... Dünyaya kız olarak gelen ancak kendini erkek hisseden bir transseksüel... Doktorunu intihar etmekle tehdit eden bir öğrenci... Ölümcül bir hastalığa yakalanmış genç bir bankacı... Bu kitapta, Türkiye'de değişik nedenlerle psikiyatra başvuran her kesimden insanımızın hikâyelerini bulacak, başta aşk ve ölüm olmak üzere “insanlık halleri”yle karşılaşacaksınız. İnsanlar size içini açacak, en gizli sırlannı sizlerle paylaşacak. Ve bütün bu sorunlar, hastalar ve hastalıklar karşısında Türkiye şartlarında bir ruh doktorunun duygulan, düşünceleri, yapabildikleri ve yapamadıklarını göreceksiniz. Bu kitabın bir yerlerinde mutlaka kendinizi bulacak, kendinizle yüzleşeceksiniz. Okudukça, yaşamın, sağlığın, sevginin ve huzurun değerini daha iyi anlayacak; her damlası ayn duygunun rengini taşıyan bir çağlayanın altından geçeceksiniz.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook