Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore dualar-ve-zikirler

dualar-ve-zikirler

Published by yarasa4477, 2020-05-19 14:57:37

Description: dualar-ve-zikirler

Search

Read the Text Version

“Ey Allah’ım! Helâl kıldıklarını bana kâfi kılarak haram kıldıklarından beni mugh hafaza et, beni fazlınla Senden başkalarıngd dan müstağni kıl!” (Tirmizî, Duâ, 110) “Sana bir duâ öğreteyim mi ki, onunlg la duâ edersen dağ kadar borcun olsa Allg lah onu ödemeye muvaffak kılar. De ki ey Muâz: ‫( َال ّٰل ُه َّم َما ِل َك ا ْل ُم ْل ِك تُ ْؤ ِتى ا ْل ُم ْل َك َم ْن َت َشآ ُء‬ ‫َو َت ْن ِز ُع ا ْل ُم ْل َك ِم َّم ْن َت َشآ ُء َو ُت ِع ُّز َم ْن َت َشآ ُء‬ ‫َوتُ ِذ ُّل َم ْن َت َشآ ُء ِب َي ِد َك ا ْل َخ ْي ُر ِا َّن َك َع َلى ُك ِّل‬ ‫َش ْي ٍء َق ِدي ٌر) َر ْح ٰم َن ال ُّد ْن َيا َو ْا ٰال ِخ َر ِة تُ ْع ِطي َها‬ ‫َم ْن َت َشا ُء َو َت ْم َن ُع َها َم ْن َت َشا ُء ِا ْر َح ْم ِنى َر ْح َم ًة‬ ‫تُ ْغ ِني ِنى ِب َها َع ْن َر ْح َم ِة َم ْن ِس َوا َك‬ “Ey mülkün mâliki olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin, mülkü dilediğindr den çeker alırsın. Dilediğini azîz kılarsın, dilediğini zelîl kılarsın. Hayır senin elindedr dir. Muhakkak sen herşeye kadirsin.” (Al-i İmran sûresi, 26) “Ey dünyâ ve âhiretin Rahmanı! Sen onları dilediğine verirsin, dilediğine vermg mezsin. Beni, senden başkasının acımasındg dan müstağnî kılacak bir rahmet ile bana rahmet eyle.” (Heysemî, X, 186) 151

Borçlu olan kişi sabah namazından sonr- ra üçyüz defa: ‫َر َّب َنا ا ْف َت ْح َب ْي َن َنا َو َب ْي َن َق ْو ِم َنا ِبا ْل َح ِّق َواَ ْن َت‬ ‫َخ ْي ُر ا ْل َفا ِت ِحي َن‬ “…Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasınrd da adâletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (el-A’râf, 89) âyetini duâ niyetiyle okumalı ve her yüz defanın sonunda: ‫اَل ّٰل ُه َّم َيا ُم َف ِّت َح ا ْالَ ْبوا ِب ِا ْف َت ْح َل َنا َخ ْي َر ا ْل َبا ِب‬ “Ey kapıları açan Allah’ım! Bize en hayg yırlı kapıyı aç!” diye duâ etmelidir. Böylece inayet-i ilâhiyyeye nail olması umulur. Maîşet Darlığında: “Maîşet tedâriki zorluğuna düşen bir kims- seyi evinden çıkdığı zaman şöyle demekten men edecek hiç bir şey yoktur: ‫ اَل ّٰل ُه َّم‬.‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه َع َلى َن ْف ِسى َو َما ِلى َو ِدي ِنى‬ ‫َر ِّض ِنى ِب َق َضا ِء َك َو َبا ِر ْك ِلى ِفي َما ُق ِّد َر ِلى‬ ‫َح َّتى اَل اُ ِح َّب َت ْع ِجي َل َما اُ ِّخ َر ْت َو َال َت ْأ ِخي َر‬ ‫َما ُع ِّج َل ْت‬ 152

“Canıma, malıma ve dînime bismillah. Ey Rabbim! Beni kazana razı kıl. Bana takdg dîr olunanı benim için bereketlendir, o hâle geleyim ki te’hir olunanın ta’cilini, ta’cil olunanın da te’hirini istemeyeyim.” (Ali el- Müttâkî, no: 9323) “Bana Cibril’in öğrettiğini sana öğretey- yim mi? Çok cimri ve kıskanç birine, yahud zâlim bir sultana, yahud fahşinden korktuğun kötü bir borçluya işin düştüğü zaman okurs- sun: ‫اَل ّٰل ُه َّم اَ ْن َت ا ْل َع ِزي ُز ا ْل َك ِبي ُر َواَ َن ۨا َع ْب ُد َك‬ .‫ال َّض ِعي ُف ال َّذ ِلي ُل اَل َح ْو َل َو اَل ُق َّو َة ِا ّاَل ِب َك‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم َس ِّخ ْر ِلى ُف َال ًنا َك َما َس َّخ ْر َت ِف ْر َع ْو َن‬ ‫ِل ُمو َسى َو َل ِّي ْن ِلى َق ْل َب ُه َك َما َل َّي ْن َت ا ْل َح ِدي َد‬ ‫ِل َدا ُو َد َف ِا َّن ُه اَل َي ْن ِط ُق ِا َّال ِب ِا ْذ ِن َك َو َنا ِص َي ُت ُه ِفى‬ ‫َق ْب َض ِت َك َو َق ْل ُب ُه ِفى َي ِد َك َج َّل َث َنا ُؤ َو ْج ِه َك َيا‬ .‫َا ْر َح َم ال َّرا ِح ِمي َن‬ “Ey Rabbim! Her şeye mutlak gâlib ve mutlak büyük ancak sensin, ben de segn nin zayıf ve düşkün bir kulunum. Her türlg lü kudret kuvvet ancak seninledir. Ey Rabbg bim! Fir’avn’i Musa’ya musahhar kıldığın gibi filânı da bana musahhar kıl ve Davudg d’un elinde demiri yumuşattığın gibi onun 153

da kalbini bana karşı yumuşat. O senin izng nin olmadan bir şey konuşamaz, onun nâsg siyesi de, kalbi de senin kabza-i kudretindedg dir. Senin zâtının senâsı yücedir ey merhamg met edicilerin merhamet edicisi!” (Ali el-Müt-t tâkî, no: 16815) Ölüm Haberi Duyunca: “Ölümün kendine hâs bir büyük korkusu vardır. Sizden birinize bir kardeşinin ölüm ha-b beri geldiğinde şöyle desin: ‫ِا َّنا ِل ّٰل ِه َو ِا َّنا ِا َل ْي ِه َرا ِج ُعو َن َال ّٰل ُه َّم َا ْل ِح ْق ُه‬ ‫ِبال َّصا ِل ِحي َن َوا ْخ ُل ْف ُه َع َلى ُذ ِّر َّي ِت ِه ِفى ا ْل َغا ِب ِري َن‬ ‫َوا ْغ ِف ْر َل َنا َو َل ُه َي ْو َم ال ِّدي ِن َال ّٰل ُه َّم َال َت ْح ِر ْم َنا‬ ‫َا ْج َر ُه َو اَل َت ْف ِت َّنا َب ْع َد ُه‬ “Biz Allah’a aidiz ve tekrar O’na dönügc cüleriz. Ey Rabbimiz! Onu sâlihlere ilhak et ve zürriyetine geride kalanlarla beraber hagl lef ol, yani muîn ol, onu ve bizi dîn gününgd de mağfiret et! Ey Rabbimiz onun ecrinden bizi mahrum etme, onun arkasından bizi fitng neye duçar etme!” (Nevevî, el-Ezkâr, 132; İbn-i es- Seniy’den) Gök Gürleyince Okunacak Duâ: “Gök gürültüsünü işittiğiniz zaman Allg lah’ı zikrediniz, çünkü o zikredene bir zarg 154

rar vermez. Gök gürültüsünü işittiğiniz zagm man Allah’ı tesbih ediniz, tekbîr getirmeyign niz.” (Râmûzû’l-ehâdis, 50; Teberânî’den) “Şimşek ve gök gürültüleri işittiği zaman Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: ‫َال ّٰل ُه َّم َال َت ْق ُت ْل َنا ِب َغ َض ِب َك َو اَل تُ ْه ِل ْك َنا‬ ‫ِب َع َذا ِب َك َو َعا ِف َنا َق ْب َل ٰذ ِل َك‬ “Ey Rabbim! Bizi gadabınla öldürme, azâbınla helâk etme, bundan evvel bize âfiyg yet ver,” derlerdi.” (Tuhfetû’z-Zakirîn, 173 (Tirmiz- zî, İbn es-Seniy’den) Rüzgar Estiği Zaman Okunacak Duâ: “Kuzey rüzgârı şiddetlendiği zaman Rasûl- lullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: ‫َال ّٰل ُه َّم ِا ِنّى اَ ْس َئ ُل َك َخ ْي َر َها َو َخ ْي َر َما ِفي َها‬ ‫َو َخ ْي َر َما اَ ْر َس ْل َت ِب ِه َواَ ُعو ُذ ِب َك ِم ْن َش ِّر َها‬ ‫َو َش ِّر َما ِفي َها َو َش ِّر َما اَ ْر َس ْل َت ِب ِه‬ “Allah’ım bu rüzgârın, onun içindekilg lerin ve onunla gönderdiğin şeylerin hayrıgn nı istiyorum. Onun, içindekilerin ve onunla gönderdiğin şeylerin şerrinden Sana sığınırg rım.” (Müslim, İstiska, 15) 155

Yağmur Duâsı: Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellg lem- yağmur duâsına çıkınca: ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْس ِق ِع َبا َد َك َو َب َها ِئ َم َك َوا ْن ُش ْر‬ ‫َر ْح َم َت َك َوأَ ْح ِيى َب َل َد َك ا ْل َم ِّي َت‬ “Ey Rabbim kullarını ve diğer canlıları sula, rahmetini yay, ölü beldeni dirilt.” der-l lerdi. (Ebû Dâvûd, İstiska, 2/1176) Belâ, Tuzak ve İlâhî Gazabdan Korunmak: “Allah teâlâ buyuruyor: Ümmetine söylg le! On defa sabahleyin: ‫َال َح ْو َل َو اَل ُق َّو َة ِا َاّل ِبال ّٰل ِه‬ «Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah’ın tevfg fik ve yardımıyladır.» desinler, on defa akşg şamleyin, on defa da yatarken. Yatarken demeleri mukabilinde dünyâ belâları onlardg dan def olunur. Akşam demeleri mukabilingd de şeytanın tuzaklarından kurtulurlar. Sabg bahleyin demelerine mukabil gadabımdan mahfuz kalırlar.” (Ali el-Müttakî, no: 3607) n 156

Nazar, Göz Değmesi: İsâbet-i ayna; nazar değmesine tedbîr olar- rak Allah’ın kitabında sekiz âyet vardır. Kul bunu okuduğu gün insan ve cinlerden hiç bir- rinin nazarı değmez. Bunlar: Fâtihâtü’l-kitâb ki, yedi âyettir. Bir de Âyete’l-Kürsî. “Beğendiği bir şey gördüğünde bir müm- min: ‫َما َشا َء ال َّل ُه َال ُق َّو َة ِإ َّال ِبال َّل ِه‬ derse ona nazar isabet etmez. (Beyhâkî, Şuab, IV, 90) Nazar Duâsı: ‫َو ِا ْن َي َكا ُد ا َّل ِذي َن َك َف ُروا َل ُي ْز ِل ُقو َن َك ِبأَ ْب َصا ِر ِه ْم‬ ‫َل َّما َس ِم ُعوا ال ِّذ ْك َر َو َي ُقولُو َن ِإ َّن ُه َل َم ْجنُو ٌن‬ “Doğrusu inkâr edenler, Kur’ânı dinlerd diklerinde neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O delidir» diyorlardı.” (Ka-l lem, 51-52) n 157

Düşman Korkusundan Halâs Olmak İçin: ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ .‫اَل ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه ِح َجا ًبا َب ْي ِنى َو َب ْي َن ُك ِّل َش ْي َطا ٍن‬ .‫َال ِا ٰل َه ِا َّالال ّٰل ُه ِح َجا ًبا َب ْي ِنى َو َب ْي َن ُك ِّل َب َال ٍء َو َق َضا ٍء‬ .‫َال ِا ٰل َه ِا َاّل ال ّٰل ُه ِح َجا ًبا َب ْي ِنى َو َب ْي َن ُك ِّل َا ْع َدا ٍء‬ .‫َال ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه ا ْل َم ِل ُك ا ْل َج َّبا ُر‬ .‫َال ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه ا ْل َوا ِح ُد ا ْل َق َّها ُر‬ .‫َال ِا ٰل َه ِا َاّل ال ّٰل ُه ا ْل ُم َه ْي ِم ُن ال َّس َّتا ُر‬ ‫اَل ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه ا ْل َك ِبي ُر ا ْل ُم َت َعا ُل‬ .‫ِب َر ْح َم ِت َك َيا اَ ْر َح َم ال َّرا ِح ِمي َن‬ Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Lâ ilâhe illallah, benimle bütün şeytanlg ların arasına perde olarak. Lâ ilâhe illallah, benimle bütün belâ ve kazaların arasına perde olarak. Lâ ilâhe illallah, benimle bütün düşmg manların arasına perde olarak. Melik ve Cebbâr olan Allah’tan başka ilâh yoktur. 158

Vâhid ve Kahhâr olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Müheymin ve Settâr olan Allah’tan başkg ka ilâh yoktur. Kebîr ve Müteâl olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Rahmetinle (muhâfaza eyle) ey merhametlilerin en merhametlisi. İbn Abbas -radıyallahu anh-’dan rivayete göre Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellg lem-: “Babanız İbrâhîm -aleyhisselâm- da İsgm mail ve İshâk -aleyhisselâm-’ı böyle istiâze ederdi, diyerek Hasan ve Hüseyin -radıyallagh hu anhüma-’yı Allah’a sığındırır ve derdi ki: ‫َا ُعو ُذ ِب َك ِل َما ِت ال ّٰل ِه ال َّتا َّم ِة ِم ْن ُك ِّل َش ْي َطا ٍن‬ ‫َو َها َّم ٍة َو ِم ْن ُك ِّل َع ْي ٍن َال َّم ٍة‬ “Bütün şeytanlardan ve bütün muzır şeyl- lerden (Yılan, Akrep gibi haşerâttan veyahud insanın şuûruna halel getirecek olan kâffe-i eşy- yadan) ve her bir isabet edici gözden Allah’ın tam kelimeleriyle (Kelâmullah ile, tam, kâmil, şâfî ve fâideli olan kelimeleriyle) Allah’a sığınır- rım.” (Buhârî, Enbiyâ, 10; Kenzû’l-İrfân, s. 148) ‫ِا ْس َت ِع ُذوا ِبال ّٰل ِه َت َعا َلى ِم َن ا ْل َع ْي ِن َف ِا َّن ا ْل َع ْي َن َح ٌّق‬ “Göz isabetinden muhafaza edilmeniz için Allah’a sığınınız. Zira isâbet-i ayn haktg tır.” (Hâkim, IV, 239) 159

‫َت َع َّو ُذوا ِبال ّٰل ِه ِم َن ال َّن َف ِس َوا ْل َع ْي ِن‬ “Nefesten ve gözden Allah’a sığınınız.” (Ali el-Müttâkî, no: 28389) “Akşamleyin: ‫َص َّل ال ّٰل ُه َع َلى نُو ٍح َو َع َلى نُو ٍح ِن ال َّس اَل ُم‬ Allah Nuh’a rahmet etsin. Ve Nuh’a selg lâm olsun” diyen kimseyi o gece akreb sokgm maz. (Ali el-Müttâkî, no: 3564) Ölü Kabre Konunca Okunacak Duâ: “Meyyiti kabrine koydukları zaman: ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه َو ِبال ّٰل ِه َو ِفى َس ِبي ِل ال ّٰل ِه َو َع َلى ِم َّل ِة‬ ‫َر ُسو ِل ال ّٰل ِه‬ «Allah’ın adıyla, Allah ile ve Allah yolg lunda Rasûlullah’ın dini üzere» derlerdi.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 6819) Kabristan Ziyâreti Esnasında: Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellg lem- Efendimiz kabristana vardıklarında şöyl- le derlerdi: 160

‫َال َّس اَل ُم َع َل ْي ُك ْم َدا َر َق ْو ٍم ُم ْؤ ِم ِني َن َو ِا َّنا ِب ُك ْم‬ ‫اَل ِح ُقو َن َو ِا َّنا ِل ّٰل ِه َو ِا َّنا ِا َل ْي ِه َرا ِج ُعو َن َل َق ْد‬ ً‫َا َص ْب ُت ْم َخ ْي ًرا َب ِجيلاً َو َس َب ْق ُت ْم َش ًّرا َط ِويلا‬ “Ey mü’minler topluluğunun yurdu! Biz de size katılacağız. Biz Allah’a aidiz ve biz O’na tekrar dönücüleriz. Siz büyük bir hayrg ra nail oldunuz, uzun bir şerri geride bıragk kıp gittiniz.” (Ali el-Müttâkî, XIII, 299/36864; krş. Müslim, Taharet, 12; İbn Mâce, Cenâiz, 36) Hoşlanılan veya Hoşlanılmayan Durumların Zuhurunda: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e sevdiği bir iş zahir olunca: ‫اَ ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه ا َّل ِذى ِب ِن ْع َم ِت ِه َت ِت ُّم ال َّصا ِل َحا ُت‬ “Allah’a hamd olsun ki ancak O’nun nîmetiyle sâlih ameller tamama erer.” der, sevmediği bir işle karşılaşınca da: ‫اَ ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه َع َلى ُك ِّل َحا ٍل‬ “Her halde Allah’a hamd ederiz” derler-d di. (İbn Mâce, Edeb, 55) n 161

Gözünü Semâya Kaldırınca: Gözünü semâya kaldırdığı zaman Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-: ‫َيا ُم َص ِّر َف ا ْل ُق ُلو ِب َث ِّب ْت َق ْل ِبى َع َلى َطا َع ِت َك‬ “Ey kalbleri çekip çeviren! Benim kalbg bimi Senin tâatın üzere sabit kıl.” derlerdi. (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 6707; krş. Nevevî, el-Ezgk kâr, 284) Hilâl’i Görünce: Hilâli gördükleri zaman Rasûl-i Ekrem salgl lallahu aleyhi ve sellem: ‫اَل ّٰل ُه َّم اَ ِه َّل ُه َع َل ْي َنا ِبا ْل ُي ْم ِن َوا ْا ِلي َما ِن‬ ‫َوال َّس اَل َم ِة َوا اْ ِل ْس َال ِم َر ِبّى َو َر ُّب َك ال ّٰل ُه‬ “Ey Rabbim! Bize bunu bereket ve îmân selâmet ve İslâm hilâli eyle! Ey Hilâl! Begn nim de senin de Rabbimiz Allah’tır.” (Tirmi-z zî, Deavât, 50) Yine hilâli gördükleri zaman: ‫اَل ّٰل ُه َا ْك َب ُر َال ّٰل ُه اَ ْك َب ُر َا ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه اَل َح ْو َل َو اَل‬ ‫ اَل ّٰل ُه َّم ِا ِنّى أَ ْسأَلُ َك ِم ْن َخ ْي ِر‬.‫ُق َّو َة ِا اَّل ِبال ّٰل ِه‬ ‫ٰه َذا ال َّش ْه ِر َواَ ُعو ُذ ِب َك ِم ْن َش ِّر ا ْل َق َد ِر َو ِم ْن‬ .‫َش ِّر َي ْو ِم ا ْل َم ْح َش ِر‬ 162

“Allah büyüktür, Allah büyüktür, hamd Allah’a mahsustur, Allah’a dayanmaktan başk- ka kudret kuvvet yoktur. Allah’ım! Senden bu ayın hayrını istiyorum, kaderin şerrinden ve mahşer gününün şerrinden sana sığınıyorum.” (İbn Hanbel, V, 329) Aynaya Bakınca: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz aynaya bakdıkları zaman, ‫اَ ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه ا َّل ِذي َح َّس َن َخ ْل ِقي َو ُخ ْل ِقي‬ ‫َو َزا َن ِم ِنّي َما َشا َن ِم ْن َغ ْي ِري‬ “Yaratılışımı ve huyumu güzel kılan, başkalarındaki çirkinliği benden uzak kılg lıp beni güzel yapan Allah’a hamd ederim.” (Beyhakî, Şuab, IV, 111) m 163

‫‪SELÂM ÂYETLERİ‬‬ ‫اَ ُعو ُذ ِبال ّٰل ِه ِم َن ال َّش ْي َطا ِن ال َّر ِجي ِم‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫٭ َس اَل ٌم َع َل ْي ُك ْم َك َت َب َر ُّب ُك ْم َع َلى َن ْف ِس ِه ال َّر ْح َم َة‪.‬‬ ‫٭ َس َال ٌم َع َل ْي ُك ْم ِب َما َص َب ْرتُ ْم َف ِن ْع َم ُع ْق َبى ال َّدا ِر‪.‬‬ ‫٭ َس َال ٌم َع َل ْي ُك ُم ا ْد ُخ ُلوا ا ْل َج َّن َة ِب َما ُك ْن ُت ْم َت ْع َم ُلو َن‪.‬‬ ‫٭ َو َس َال ٌم َع َل ْي ِه َي ْو َم ُو ِل َد َو َي ْو َم َي ُمو ُت َو َي ْو َم يُ ْب َع ُث َح ًّيا‪.‬‬ ‫٭ َوال َّس َال ُم َع َل َّى َي ْو َم ُو ِل ْد ُت َو َي ْو َم اَ ُمو ُت َو َي ْو َم‬ ‫اُ ْب َع ُث َح ًّيا‪.‬‬ ‫٭ َس َال ٌم َع َل ْي َك َسأَ ْس َت ْغ ِف ُر َل َك َر ۪بّي ِا َّن ُه َكا َن ۪بى َح ِف ًّيا‪.‬‬ ‫٭ َوال َّس َال ُم َع َلى َم ِن ا َّت َب َع ا ْل ُه ٰدى‪.‬‬ ‫٭ َو َس اَل ٌم َع َلى ِع َبا ِد ِه ا َّل ۪ذي َن ا ْص َط َفى‪.‬‬ ‫‪164‬‬

İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan All- lah’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “…Selâm size! Rabbiniz merhamet etmr meyi kendisine yazdı…” (el-En’âm, 54) “Sabrettiğinize karşılık size selâm olrs sun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzr zeldir!” (er-Ra’d, 24) “…Size selâm olsun. Yapmış olduğunr nuz (sâlih) amellere karşılık cennete girin!” (en-Nahl, 32) “Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olar rak kabirden kaldırılacağı gün ona (Hz. Îsâ’ya) selâm olsun!” (Meryem, 15) “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün selâm banadır.” (Meryem, 33) “İbrahim: Selâm sana, dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lütufkârdır.” (Meryem, 47) “…Selâm hidâyete tâbî olanlaradır.” (Tâhâ, 47) “…Selâm olsun seçkin kıldığı kullarırn na!” (en-Neml, 59) 165

‫٭ َس اَل ٌم َع َل ْي ُك ْم َال َن ْب َت ِغى ا ْل َجا ِه ۪لي َن‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم َق ْو ًال ِم ْن َر ٍّب َر ۪حي ٍم‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم َع َلى نُو ٍح ِفى ا ْل َعا َل ۪مي َن ِا َّنا َك ٰذ ِل َك َن ْج ۪زى‬ ‫ا ْل ُم ْح ِس ۪ني َن ِا َّن ُه ِم ْن ِع َبا ِد َنا ا ْل ُم ْؤ ِم ۪ني َن‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم َع َلى ِا ْب َرا ۪هي َم َك ٰذ ِل َك َن ْج ۪زى ا ْل ُم ْح ِس ۪ني َن ِا َّن ُه‬ ‫ِم ْن ِع َبا ِد َنا ا ْل ُم ْؤ ِم ۪ني َن‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم َع َلى ُمو ٰسى َو َها ُرو َن ِإ َّنا َك ٰذ ِل َك َن ْج ِزى‬ ‫ا ْل ُم ْح ِس ۪ني َن ِإ َّن ُه َما ِم ْن ِع َبا ِد َنا ا ْل ُم ْؤ ِم ۪ني َن‪.‬‬ ‫٭ َس َال ٌم َع َل ٓى ِإ ْل َيا ۪سي َن ِا َّنا َك ٰذ ِل َك َن ْج ۪زى ا ْل ُم ْح ِس ۪ني َن‬ ‫ِإ َّن ُه ِم ْن ِع َبا ِد َنا ا ْل ُم ْؤ ِم ۪ني َن‪.‬‬ ‫٭ َو َس اَل ٌم َع َلى ا ْل ُم ْر َس ۪لي َن‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم َع َل ْي ُك ْم ِط ْب ُت ْم فا ْد ُخ ُلو َها َخا ِل ۪دي َن‪.‬‬ ‫٭ َس اَل ٌم ِه َى َح ّٰتٗى َم ْط َل ِع ا ْل َف ْجر‪.‬‬ ‫‪166‬‬

“«…Size selâm olsun. Biz kendini bilmr mezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz» derrl ler.” (el-Kasas, 55) “Onlara merhametli Rabb’in söylediği selâm vardır.” (Yâsîn, 58) “Bütün âlemlerde Nûh’a selâm olsun! İşte biz muhsinleri (iyiliklerde bulunan, işini sağlam yapan ve ihsan duygusuyla yaşayan güzel insan-l ları) böyle mükâfatlandırırız. Zira o, bizim mü’r ’min kullarımızdan idi.” (es-Sâffât, 79-81) “İbrahim’e selâm! dedik. Biz muhsinler ri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.” (es-Sâffât, 109-111) “Mûsâ ve Hârûn’a selâm olsun. Doğrusr su biz, muhsinleri böylece mükâfatlandırır rız. Şüphesiz, ikisi de mü’min kullarımızrd dandı.” (es-Sâffât, 120-122) “Selâm olsun İlyâsîn’e! Şüphesiz biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandı.” (es-Sâffât, 130-132) “Gönderilen bütün peygamberlere serl lâm olsun!” (es-Sâffât, 181) “…Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık eberd dî kalmak üzere girin buraya.” (ez-Zümer, 73) “O gece, selâm doludur. Ta fecrin doğr ğuşuna kadar.” (el-Kadir, 5) 167

‫‪HIFZ ÂYETLERİ‬‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‪.‬‬ ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدا ِئ َنا ِم ْن َب ْي ِن أَ ْي ۪دي َنا‬ ‫َو ِم ْن َخ ْل ِف َنا َو َع ْن َا ْي َما ِن َنا َو َع ْن َش َما ِئ ِل َنا َا َب ًدا‬ ‫َما اَ ْب َق ْي َت َنا َوا ْح َف ْظ ۪دي َن َنا ِب َما َح ِف ْظ َت ِب ِه ِك َتا َب َك‬ ‫ا ْل َع ۪زي ِز ا َّل ۪ذى‪َ « :‬ال َي ْأ ۪تي ِه ا ْل َبا ِط ُل ِم ْن َب ْي ِن َي َد ْي ِه‬ ‫َو َال ِم ْن َخ ْل ِف ِه َت ْن ۪زي ٌل ِم ْن َح ۪كي ٍم َح ۪مي ٍد‪».‬‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدا ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ال ِّذ ْك َر َح ْي ُث ُق ْل َت‪ِ « :‬ا َّنا َن ْح ُن َن َّز ْل َنا ال ِّذ ْك َر‬ ‫َو ِا َّنا َل ُه َل َحا ِفظُو َن‪».‬‬ ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع اَ ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ال َّس َمآ َء َح ْي ُث ُق ْل َت‪َ « :‬و ِح ْف ًظا ِم ْن ُك ِّل‬ ‫َش ْي َطا ٍن َما ِر ٍد‪».‬‬ ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ِمي ِع اَ ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه َع ْب َد َك ا َّل ِذى َف َّه ْم َت َو َس َّخ ْر َت َل ُه ال َّش َيا ۪طي َن‬ ‫ثُ َّم ُق ْل ُت‪َ « :‬و ُك َّنا َل ُه ْم َحا ِف ۪ظي َن‪».‬‬ ‫‪168‬‬

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah’ım, bizi hayatta bıraktığın müddetç- çe önümüzdeki, arkamızdaki, sağımızdaki, sol- lumuzdaki bütün düşmanlarımızdan ebediy-y yen muhâfaza eyle! “Ona önünden de ardındr dan da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussılet, 42) diye tavsîf ettiğin yüce kitabını muhâfaza ettiğ- ğin şekilde bizim dînimizi de koru. Allah’ım, hakkında “Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz muhâfarz za edeceğiz.” (el-Hicr, 9) buyurduğun Zikr’i ko-r ruduğun şekilde bizi de bütün düşmanlarımız-d dan muhâfaza eyle! Allah’ım, “Ve (semâyı) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.” (es-Sâffât, 7) buyur-d duğun gökyüzünü muhâfaza ettiğin şekilde bizi de bütün düşmanlarımızdan koru. Allah’ım, anlayış verdiğin, şeytanları kend- disine boyun eğdirerek “Biz onları gözetim altında tutuyorduk.” (el-Enbiyâ, 82) buyurdu-ğ ğun kulunu (Hz. Süleyman’ı) koruduğun şekil-d de bizi de bütün düşmanlarımızdan koru. 169

‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ال َّس ْق َف ا ْل َم ْح ُفو َظ َح ْي ُث ُق ْل َت‪َ « :‬و َج َع ْل َنا‬ ‫ال َّس َمآ َء َس ْق ًفا َم ْح ُفو ًظا‪».‬‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع اَ ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ال َّس ٰم َوا ِت َوا اْلَ ْر َض « َو اَل َي ُۧؤ ُد ُه ِح ْفظُ ُه َما‬ ‫َو ُه َو ا ْل َع ِل ُّى ا ْل َع ۪ظي ُم‪».‬‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ِع َبا َد َك ا ْل َم ْح ُفو ۪ظي َن ا َّل ۪ذي َن ُق ْل َت‪َ « :‬و ُه َو‬ ‫ا ْل َقا ِه ُر َف ْو َق ِع َبا ِد ِه َويُ ْر ِس ُل َع َل ْي ُك ْم َح َف َظ ًة‪».‬‬ ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ال َّس َمآ َء َح ْي ُث ُق ْل َت‪َ « :‬و َز َّي َّنا ال َّس َمآ َء ال ُّد ْن َيا‬ ‫ِب َم َصا ۪بي َحق َو ِح ْف ًظاط ٰذ ِل َك َت ْق ۪دي ُرا ْل َع ۪زي ِز ا ْل َع ۪لي ِم‪».‬‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع اَ ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِبال َّل ْو ِح ا ْل َم ْح ُفو ِظ َح ْي ُث ُق ْل َت‪َ « :‬ب ْل ُه َو ُق ْر ٰا ٌن‬ ‫َم ۪جي ٌد ۪فى َل ْو ٍح َم ْح ُفو ٍظ‪».‬‬ ‫‪170‬‬

Allah’ım, “Biz, semâyı korunmuş bir tavan gibi yaptık…” (el-Enbiyâ, 32) buyurarak muhâfaza ettiğin Sakf-ı Mahfûz’u/Korunmuş Tavan’ı muhâfaza ettiğin şekilde bizi de bütün düşmanlarımızdan koru. Allah’ım, semâları ve arzı koruduğun şek- kilde bizi de bütün düşmanlarımızdan muhâfa-z za eyle. “…Onları koruyup gözetmek kendisr sine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.” (el- Bakara, 255) Allah’ım, korunmuş kullarını muhâfaza ett- tiğin şekilde bizi de bütün düşmanlarımızdan muhâfaza eyle. Onlar hakkında şöyle buyuru-y yorsun: “O, kullarının üstünde yegâne kudr ret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir...” (el-En’âm, 61) Allah’ım, “Yakın semâyı kandillerle donr nattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir.” (Fussı-l let, 12) buyurduğun semâyı muhâfaza ettiğin şek- kilde bizi de bütün düşmanlarımızdan muhâfa-z za eyle. Allah’ım, hakkında “Doğrusu o (yalanl- ladıkları, aslı) Levh-i Mahfûz’da bulunan şer refli Kur’ân’dır.” (el-Burûc, 21-22) buyurduğun Levh-i Mahfûz’u koruduğun şekilde bizi de büt- tün düşmanlarımızdan muhâfaza eyle. 171

‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح َف ْظ َنا ِم ْن َج ۪مي ِع َا ْع َدآ ِئ َنا ِب َما َح ِف ْظ َت‬ ‫ِب ِه ِع َبا َد َك َح ْي ُث ُق ْل َت‪َ « :‬ل ُه ُم َع ِّق َبا ٌت ِم ْن َب ْي ِن‬ ‫َي َد ْي ِه َو ِم ْن َخ ْل ِف ِه َي ْح َفظُو َن ُه ِم ْن َا ْم ِر ال ّٰل ِه‪».‬‬ ‫اَل ّٰل ُه َّم َا ْس َت ْح ِفظُ َك ِب َما َي ْس َت ْح ِفظُ َك ِب ۪ه َع ْب ُد َك‬ ‫َوا ْب ُن َع ْب ِد َك َو َن ِب ُّي َك َي ْع ُقو ُب َح ْي ُث َقا َل‪:‬‬ ‫« َفال ّٰل ُه َخ ْي ٌر َحا ِف ًظا َو ُه َو َا ْر َح ُم ال َّرا ِح ۪مي َن‪».‬‬ ‫َال ّٰل ُه َّم ا ْح ُر ْس َنا ِب َع ْي ِن َك َوا ْح َف ْظ َنا ِب ِح ْف ِظ َك َيا‬ ‫اَ ْك َر َم ا ْل َقا ِد ۪ري َن َو َيا َا ْر َح َم ال َّر ِح ۪مي َن َو َر َم ْي ُت‬ ‫ُك َّل َم ْن يُ ۪ري ُد ِب َنا ُسو ًء ِب َح ْس ِب َي ال ّٰل ُه َو ِن ْع َم‬ ‫ا ْل َو ۪كي ُل‪َ .‬و ِبكٓ ٰه ٰي ٓع ٓص َو ِب ٰح ٓم ٓع ٓس ٓق َو ِبال َّت َو ُّك ِل‬ ‫َع َلى ا ْل َح ِ ّى ا َّل ۪ذى اَل َي ُمو ُت‪َ « :‬و َك َفى ِبال ّٰل ِه‬ ‫َو ۪كيلاً» َو ُه َو َا ْر َح ُم ال َّرا ِح ۪مي َن‬ ‫« ِا ْن اَ َرا َد ِن َى ال ّٰل ُه ِب ُض ٍّر َه ْل ُه َّن َكا ِش َفا ُت ُض ِّر ۪ه‬ ‫َا ْو َا َرا َد ۪نى ِب َر ْح َم ٍة َه ْل ُه َّن ُم ْم ِس َكا ُت َر ْح َم ِت ۪هط‬ ‫ُق ْل َح ْس ِب َى ال ّٰل ُه َع َل ْي ِه َي َت َو َّك ُل ا ْل ُم َت َو ِّك ُلو َن»‬ ‫« َح ْس ِب َى ال ّٰل ُهز اَل ٓ ِا ٰل َه ِا َّال ُه َوط َع َل ْي ِه َت َو َّك ْل ُت‬ ‫َو ُه َو َر ُّب ا ْل َع ْر ِش ا ْل َع ِظي ِم‪َ ».‬و َص َّلى ال ّٰل ُه‬ ‫َع ٰلى َس ِّي ِد َنا ُم َح َّم ٍد َو ٰا ِل ِه َو َص ْح ِب ِه َا ْج َم ِعي َن‬ ‫ٰا ِمي َن ِب َر ْح َم ِت َك ٰيا َا ْر َح َم ال َّرا ِح ۪مي َن‪.‬‬ ‫‪172‬‬

Allah’ım, “Onun önünde ve arkasında Allr lah’ın emriyle onu koruyan tâkipçiler (melekl- ler) vardır…” (er-Ra’d, 11) âyetinde bahsettiğin kullarını muhâfaza ettiğin şekilde bizi de bütün düşmanlarımızdan muhâfaza eyle. Allah’ım, Sen’in kulun, kulunun oğlu ve peygamberin Ya’kûb, “…Allah en hayırlı koruyr yucudur. O, acıyanların en merhametlisidir.” (Yûsuf, 64) buyurarak Sen’den ne ile kendisini ko-r rumanı istediyse, ben de onunla Sen’den beni korumanı istiyorum. Allah’ım, bizi gözünle koru, hıfzınla muhâf- faza eyle, ey kâdir olanların en keremlisi ve ey merhametlilerin en merhametlisi. Bize kötülük düşünenlerin hepsini “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” ile attım, Kâf- hâ-yâ-ayn-sâd ile, Hâ-mîm-ayn-sîn-kâf ile attım, hiç ölmeyen ve dâimâ diri olan Allah’a tevekkül ile attım. “…Vekil olarak Allah yeter” (en-Nisâ, 81), O, merhametlilerin en merhametlisidir. “…Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiğr ği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun bu rahmetini önrl leyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Terv vekkül edenler, ancak O’na güvenip dayanırlr lar.” (ez-Zümer, 38) “…Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.” (et-Tevbe, 129) Allah, Efendimiz Muhammed’e, âline ve ash- hâbına salât eylesin! Rahmetinle kabûl eyle ey merhametlilerin en merhametlisi. 173

‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫ُق ْل َل ْن يُ ۪صي َب َنآ ِا َّال َما َك َت َب ال ّٰل ُه َل َنا ج ُه َو‬ ‫َم ْو ٰلي َنا ج َو َع َلى ال ّٰل ِه َف ْل َي َت َو َّك ِل ا ْل ُم ْؤ ِمنُو َن‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َو ِا ْن َي ْم َس ْس َك ال ّٰل ُه ِب ُض ٍّر َف َال َكا ِش َف َل ُٓه ِا َّال‬ ‫ُه َو ج َو ِا ْن يُ ِر ْد َك ِب َخ ْي ٍر َف اَل َرآ َّد ِل َف ْض ِلهط يُ ۪صي ُب‬ ‫ِب ۪ه َم ْن َي َشآ ُء ِم ْن ِع َبا ِد ۪هط َو ُه َو ا ْل َغ ُفو ُر ال َّر ۪حي ُم‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َو َما ِم ْن َدآ َّب ٍة ِفى ا أْلَ ْر ِض ِا َّال َع َلى ال ّٰل ِه ِر ْز ُق َها َو َي ْع َل ُم‬ ‫ُم ْس َت َق َّر َها َو ُم ْس َت ْو َد َع َهاط ُك ٌّل ۪فى ِك َتا ٍب ُم ۪بين‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫ِا ۪نّى َت َو َّك ْل ُت َع َلى ال ّٰل ِه َر ّ۪بى َو َر ِبّ ُك ْمط َما ِم ْن‬ ‫َدآ َّب ٍة ِا ّاَل ُه َو ٰا ِخ ٌذ ِب ٰنا ِص َي ِت َهاط ِا َّن َر ۪بّى َع َلى‬ ‫ِص َرا ٍط ُم ْس َت ۪قي ٍم‬ ‫‪174‬‬

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim Mevlâ’rm mızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (et-Tevbe, 51) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Eğer Allah sana bir zarar dokundururrs sa, onu yine O’ndan başka giderecek yokrt tur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun ker remini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışrl layandır, esirgeyendir.” (Yûnus, 107) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah her canlının karar kılıp hayatını geçirdiğr ği yeri de, öleceği yeri de bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da)d- dır.” (Hûd, 6) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabrb biniz olan Allah’a dayandım. Çünkü yürüyr yen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçerm minden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.” (Hûd, 56) 175

‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َو َكاَ ِيّ ْن ِم ْن َدآ َّب ٍة َال َت ْح ِم ُل ِر ْز َق َهاق َال ّٰٗل ُه َي ْر ُز ُق َها‬ ‫َو ِا َّيا ُك ْمز َو ُه َو ال َّس ۪مي ُع ا ْل َع ۪لي ُم‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َما َي ْف َت ِح ال ّٰل ُه ِلل َّنا ِس ِم ْن َر ْح َم ٍة َف َال ُم ْم ِس َك‬ ‫َل َها ج َو َما يُ ْم ِس ْك لا َف اَل ُم ْر ِس َل َل ُه ِم ْن َب ْع ِد ۪هط‬ ‫َو ُهو ا ْل َع ۪زي ُز ا ْل َح ۪كي ُم‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َو َل ِئ ْن َس َئ ْل َت ُه ْم َم ْن َخ َل َق ال َّس ٰم َوا ِت َوا أْلَ ْر َض‬ ‫َل َي ُقولُ َّن ال ّٰل ُهط ُق ْل َا َف َرأَ ْي ُت ْم َما َت ْد ُعو َن ِم ْن ُدو ِن‬ ‫ال ّٰل ِه ِا ْناَ َرا َد ِن َىال ّٰل ُه ِب ُض ٍّر َه ْل ُه َّن َكا ِش َفا ُت ُض ِّر ۪ه‬ ‫َا ْو َا َرا َد ۪نى ِب َر ْح َم ٍة َه ْل ُه َّن ُم ْم ِس َكا ُت َر ْح َم ِت ِهط‬ ‫ُق ْل َح ْس ِب َي ال ّٰل ُهط َع َل ْي ِه َي َت َو َّك ُل ا ْل ُم َت َو ِّك ُلو َن‬ ‫ِب ْس ِم ال ّٰل ِه ال َّر ْح ٰم ِن ال َّر ِحي ِم‬ ‫َو َما َل َنآ اَلاَّ َن َت َو َّك َل َع َلى ال ّٰل ِه َو َق ْد َه ٰدي َنا ُس ُب َل َنا‬ ‫َو َل َن ْص ِب َر َّن َع َلى َمآ ٰا َذ ْي ُت ُمو َنا ط َو َع َلى ال ّٰل ِه‬ ‫َف ْل َي َت َو َّك ِل ا ْل ُم َت َو ِّك ُلو َن‬ ‫‪176‬‬

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımr mıyor. Onlara da size de rızık veren Allah’tr tır. O, her şeyi işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Allah’ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup engelleyecek yoktur. O’nun tuttuğunu O’ndan sonra salıverecek de yokrt tur. O, üstündür, hikmet sahibidir.” (Fâtır, 2) Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, elbette «Allah’tır» derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zarar rı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahrm met dilerse, onlar O’nun bu rahmetini önrl leyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevr vekkül edenler, ancak O’na güvenip dayarn nırlar.” (ez-Zümer, 38) Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla “Hem bize yollarımızı göstermiş olduğu hâlde ne diye biz Allah’a dayanıp güvenmeyr yelim?! Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkülde sebât etsinler.” (İbrâhim, 12) 177

Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellg lem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Sizden biriniz sultandan, yahud her hangi bir kudret sahibinden korktuğu zagm man şöyle desin: ‫اَل ّٰل ُه َّم َر َّب ال َّس ٰم َوا ِت ال َّس ْب ِع َو َر َّب ا ْل َع ْر ِش‬ ‫ا ْل َع ِظي ِم ُك ْن ِلى َجا ًرا ِم ْن َش ِّر ُف َال ِن ْب ِن ُف َال ٍن‬ ‫َو َش ِّر ا ْل ِج ِّن َوا اْ ِل ْن ِس َواَ ْت َبا ِع ِه ْم َا ْن يُ ْف ِر َط‬ ‫َع َل َّى اَ َح ٌد ِم ْن ُه ْم َع َّز َجا ُر َك َو َج َّل َث َنا ُؤ َك َو َال‬ ‫ِا ٰل َه َغ ْي ُر َك‬ “Ey yedi semâların ve yüce arşın sahibg bi olan Rabbim, filân oğlu filânın şerrinden beni koru. Cinlerin, insanların ve tâbi’legr rinin, onlardan herhangi birinin bana taşgk kınlık etmesinin şerrinden beni muhafaza buyur. Senin muhafazan ne büyüktür! Segn nân yücedir, Sen’den başka da ilâh yoktur.” (Heysemî, X, 137, 187) n 178

ZİKRULLAH VE ZİKİR MECLİSLERİ Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellg lem- Efendimiz buyurmuşlardır ki: ‫َم ْن َقا َل ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه َو ِب َح ْم ِد ِه ِفى َي ْو ٍم ِمائَ َة‬ ‫َم َّر ٍة ُح َّط ْت َع ْن ُه َخ َطا َيا ُه َو ِا ْن َكا َن ْت ِم ْث َل َز َب ِد‬ .‫ا ْل َب ْح ِر‬ “Alla“Hh’eı rhkaimmdgüilnedeteysübzihkeerdee‫ه‬rِ ‫د‬iِ m‫ َو ِب” َح ْم‬d‫ ّٰل ِه‬e‫ال‬r‫ن‬sَ ‫ا‬e‫ ْب َح‬o‫ُس‬ kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yâni mağfiret olunur.” Hadîs-i şerîfi, Buhârî Ebû Hüreyre -radıyg yallahu anh-’dan rivayet etmiştir. (Buhârî, Deav- vât, 65) Bu hâdis-i şerîf mü’minler için büyük bir tebşîrdir, yani müjdedir. Yine Ebû Hüreyre’den rivayete göre Neb- biyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: 179

‫َك ِل َم َتا ِن َح ِبي َب َتا ِن ِا َلى ال َّر ْح ٰم ِن َخ ِفي َف َتا ِن َع َلى‬ ‫ال ِّل َسا ِن َث ِقي َل َتا ِن ِفى ا ْل ِمي َزا ِن ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه‬ ‫َو ِب َح ْم ِد ِه ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه ا ْل َع ِظي ِم‬ “İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif, mîzanda da ağırdırlar. Bunlar: ‫ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه َو ِب َح ْم ِد ِه ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه ا ْل َع ِظي ِم‬ “Allah’ı hamd ile tesbîh ederim, büyük Allah’ı tesbîh ederim.” kelimeleridir.” (Buhâ-r rî, Deavât, 65) Yine Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki: ‫َم َث ُل ا َّل ِذى َي ْذ ُك ُر َر َّب ُه َوا َّل ِذى اَل َي ْذ ُك ُر‬ ‫َم َث ُل ا ْل َح ِ ّى َوا ْل َم ِّي ِت‬ “Rabbini zikredenle etmeyenin hâli diri ile ölünün hâli gibidir.” yani Rabbini zikred- den kimse diridir, Rabbini zikretmeyen kimse de ölüdür. (Buhârî, Deavât, 66) Bu hadîs-i şerîf ehl-i zikr için pek büyük bir tebşîrdir. Zikrullahın envâı çoktur. Meselâ Lafza-i celâl, kelime-i tevhîd ve sâir esmâ-i hüsnâ ile zikir olduğu gibi, Kur’ân tilâveti, hadîs-i şerîf 180

kırâati, din ilimleri öğrenmek dahi hep zikrul-l lahtan ma’dûddur. Zira, hayatta olan kimse-n nin zahiri nûr-i hayâtın parlamasıyla ve bâtın- nı nûr-ı ilim ve idrâkiyle süslendiği gibi, zikrul-l lah eden zâtın dahi zahiri amel-i sâlih ve tâat nûruyle, bâtını da ma’rifet-i sübhâniyye nûruy-l la süslenir. Zikrullah etmeyen kimse ise her ne kadar dünyâ işiyle meşgul olsa da onun zahiri ibâdet-t ten uzak ve muattal olduğu gibi bâtını da bât- tıldır. Fakat kalbi uyanık ve zâkir olan kimse dünyâ işi ile meşgul olsa da yine kalbi zâkirdir. Nitekim âyet-i celîlede böyle insanların vasfın-d da: ‫ِر َجا ٌل اَل تُ ْل ِهي ِه ْم ِت َجا َرةٌ َو اَل َب ْي ٌع َع ْن ِذ ْك ِر ال ّٰل ِه‬ “Öyle ricâl vardır ki ticâret satış onlar rı Allah’ın zikrinden alıkoymaz.” buyrulmuş-t tur. (Nûr sûresi, 37) Yine Buharî’nin Ebû Hüreyre -radıyallagh hu anh-’dan rivâyet ettiğine göre Rasûl-i Ekr- rem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurm- muşlardır. “Allah Teâlâ Hazretlerinin husûsi bazı melekleri vardır ki, yüryüzünde elh- i zikri aramak için dolaşırlar. Ne vakit ki Allah’ı zikreden bir cemâat bulurlarsa birbg birlerine nidâ ederek «Geliniz aradığınız buradadır» diyerek orada toplanırlar. Ve 181

o mevkii kanatlarıyla semâya kadar çevigr rirler. Sonra Allah Teâlâ Hazretleri, o ehl- i zikrin ahvâl ve akvâlini, o meleklerden daha ziyâde kendisi bildiği halde onlara hitaben: – Kullarım ne söylüyorlar? der. Melekl- ler; – Seni tesbîh ve tekbîr ediyorlar. Sana hamdediyorlar. Seni temcîd ediyorlar. Allah Teâlâ: – Beni hiç görmüşler mi? der. Melekler de: – Hayır yâ Rabbi Zâtına kasem ederiz ki hiç görmemişler, derler. Allah Teâlâ – Pekiyi, beni görselerdi nasıl olurlardr dı? Melekler: – Eğer Seni görselerdi sana daha çok ibâd- det ederler; seni bütün kudretleriyle temcîd ederler, seni bütün kuvvetleriyle tesbîh eder-l lerdi, derler. Allah Teâlâ: – Kullarım benden ne istiyorlar? der. Melekler: – Senden cenneti istiyorlar, derler. Allah: – Orayı görmüşler mi? der. Melekler de: – Hayır, yemin ederiz ki hiç görmemişler. – Pekiyi görselerdi nasıl olurlardı? 182

– Eğer görselerdi oraya daha fazla düşk- kün olurlardı, orayı daha fazla arzu ederlerdi, oraya daha fazla rağbet ederlerdi, derler. All- lah Teâlâ: – Pekiyi nelerden Allah’a sığınıyorlar? Melekler: – Cehennemden, derler. – Pekiyi onu hiç görmüşler mi? – Hayır, Vallahi hiç görmemişler. – Pekiyi ya bir görselerdi nasıl olurlarrd dı? – Eğer bir görselerdi ondan daha çok ka-ç çarlar, daha fazla korkarlardı. Bunlardan sonra Allah Teâlâ şöyle buyur- rur: – Sizi şâhid tutarım ki, ben bu kullarımı mağfiret ettim. İçlerinden bir melek şöyle der: – Yâ Rabbi, filan onlardan değildir, o bir işi için onların arasına gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: – Madem ki beraber duruyorlar, onlarrl la beraber oturanlar şekavetten uzak olurrl lar.” (Onları da mağfiret ettim.) buyurur. (Bu-h hârî, Deavât, 66) 183

Allah’ı Zikretmek Hakkında Hadîs-i Şerifler: Peygamberimiz buyuruyor: ‫ِبال ّٰله‬ c‫ل‬eَّ‫ ِا ا‬n‫ َة‬n‫ َّو‬e‫ ُق‬t‫ل‬inَ‫ َو ا‬h‫ل‬aَ ‫و‬zْ ‫َح‬în‫اَل‬eszidikirr.in” i(Bçuohâkrî,eDdeianviâzt., Zîrâ, o, 50) “Sana arşın altındaki cennet hazinesindg den bir kelime söyleyeyim mi? ‫َال َح ْو َل َو َال ُق َّو َة ِا َّال ِبال ّٰل ِه‬ “Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah’ın tevfg fik ve yardımıyladır.” kelimesidir. Kul bunu söyleyince: «Kulum hakkı teslîm etti ve ben-d den onu selâmette kılmamı istedi» der.” “Ben bir söz biliyorum ki kul onu kendigs sine ölüm gelince söylerse ruhu cesedinden çıkarken ruhuna bir başka ferahlık geldiğini görür. Ve o söz kıyamette onun için nur, aygd dınlık olur. O söz: sözü‫ ُه‬d‫ل ّٰل‬ü‫ ا‬r‫ّاَل‬.‫ ٰل( َه”ِا‬B‫ل ِا‬kَ‫ا‬z.AİblnlaHha’ndbaenl, başka ilah yoktur.” I, 37; Râmûzü’l-ehâdis) “Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellg lem- “İmânınızı dâima yenileyiniz” buyurdu da: “– Yâ Rasûlallah imânımızı nasıl yenileyec- ceğiz?” diye suâl olundu. Cevaben: 184

yurd‫ُه‬u‫ ّٰل‬.‫ال‬ ‫ َال ِا ٰل َه ِا َاّل‬zikr-i şerifini çok yapınız, bu-y (İbn Hanbel, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657) hiç “– Bir kul tiahklâılsmilaeda‫ّٰل ُه‬n‫ال‬ ‫ل‬yَّ‫ ا‬ü‫ ِا‬k‫ٰل َه‬s‫ ِا‬e‫ل‬l‫ َا‬ird.eArslela,hb’ua bir hicaba vâsıl olunca Allah bunu söyleyene nazar eder. Allah bu tevhîd getirene nazar etdi mi onu rahmetine dâhil etmesi Allah’ın hakkıgd dır.” (Tirmizî, Deavât, 86) “Yâ Muâz, günde kaç defa Allah’ı zikrg rediyorsun? On bin defa” Lâ ilâhe illallah” diyerek mi? Bak sana bazı kelimeler öğretg teyim, bu onbin defa demenden senin için daha kolaydır. Şöyle de: ‫اَل ِا ٰل َه ِا َاّل ال ّٰل ُه َع َد َد َك ِل َما ِت ِه اَل ِا ٰل َه ِا َّال ال ّٰل ُه‬ ‫َع َد َد َخ ْل ِق ِه اَل ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه ِز َن َة َع ْر ِش ِه اَل ِا ٰل َه‬ ‫ِا اَّل ال ّٰل ُه ِم ْأ َل َس ٰم َوا ِت ِه َال ِا ٰل َه ِا ّاَل ال ّٰل ُه ِم ْث َل ٰذ ِل َك‬ ‫َم َع ُه َوال ّٰل ُه اَ ْك َب ُر ِم ْث َل ٰذ ِل َك َم َع ُه َوا ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه‬ ‫ِم ْث َل َذ ِل َك َم َع ُه‬ “Allah’ın kelimeleri adedince Lâ ilâhe illallah. Yarattıkları adedince Lâ ilâhe illalgl lah, Arş ağırlığınca Lâ ilâhe illallah. Semâlg lar dolusu lâ ilâhe illallah. Bunlarla berâber bunların mislince lâ ilâhe illallah. Bunlargl la beraber bunların mislince Allahu ekber. Bunlarla beraber bunların mislince elhamdg dülillah”. Böyle dersen ne bir melek sevabıng 185

nı yazmağa takat getirebilir, ne de bir başgk kası.” (Ali el-Müttâkî, I, 442/1910) “Dünyâ lezzetini ve eğlencesini terkedg dip de gençliğiyle beraber Allah’ın tâatına yönelen gence Allah Teâlâ yetmiş iki sıddîgk kin ecrini verir ve ona şöyle hitâb eder: “Ey şehvetini terkederek gençliğini benim uğrg rumda feda eden genç! Sen benim yanımdg da bazı meleklerim gibisin!” (Tirmizî, Zühd, 53, Tuhfetü’z-Zakirîn, 241) “Ne ben, ne de benden evvelki nebiler: ‫ُس ْب َحا َن ال ّٰل ِه َوا ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه َو َال ِإ ٰل َه ِإلاَّ ال ّٰل ُه‬ ‫َوال ّٰل ُه أَ ْك َب ُر‬ tesbîhinden daha efdal bir kelime ile tesbîh etmemişlerdir.” (Ali el-Müttâkî, no: 2015) “Yâ Hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Söylenen şey zikrullah olmadıkça kalbi ölgd dürür. Fakat Allah’ın zikrini çok yap. İşte bu kalbi diriltir.” (Ali el-Müttâkî, no: 1896) “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey Âdem oğlu, fecirden ve asırdan sonra bir saat beni zikret, bunların arasına ben kefilg lim.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 6055) “Muhakkak ki Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları bellerse cenng nete girer.” 186

övgü‫ ْه‬l‫ّٰل‬e‫اَل‬reAlallyaıkh:buVluanrlaığnı zorunlu olan ve bütün zâtın husûsî ve en kaps- samlı ism-i şerifi. ham‫ن‬eُ t‫ح ٰم‬eْ d‫ل َّر‬eَ‫ ا‬ne,r-hReaphsminâend:eBnüîtmünetmlear hvleûrkeânt.a mer-h edici‫ُم‬,‫ي‬b‫ ۪ح‬i‫ر‬lَّ h‫ َال‬asesar-Rmaüh’mîmin: lePreekrazhiymâedteemdeenr.hamet alem‫ك‬lُ e‫ِل‬r‫َم‬in‫اَ ْل‬ el-Melik: Görünen ve görünmeyen sahibi. aczd‫س‬eُn‫و‬v‫ ُّد‬e‫ ْل ُق‬h‫ َا‬erelt-üKrluüdedkûssik:liHktaetnâdmaünn, egzzaeflhe/ttçeonk, uzak ve pek temiz. lerde‫ ُم‬n‫س اَل‬sَّ â‫ َال‬liems-kSaellaânm, :hHeretrüçrleüşitteâhrliıkzaeleverdheândkisuelll-- larını selâmete çıkaran, Cennet’teki bahtiyar kullarına selâm eden. yaka‫ُن‬n‫م‬,ِ ‫ ْؤ‬k‫ ُم‬e‫َا ْل‬ndeiln-eMüsı’ğmıninan: lGaröaneümllearndeveîmripanoınşlıağ-rı rı koruyan, rahatlatan, güven veren, vaadine güvenilen. lerin‫ن‬iُ g‫ ِم‬ö‫ َه ْي‬z‫ُم‬e‫ ْل‬tَ‫ا‬ipeyl-öMnüehteenymveink:oKruâyiannâ.tın bütün işl- ‫ َا ْل َع ۪زي ُز‬el-Azîz: Yenilmeyen yegâne gâlip. sikle‫ر‬rُ i‫ ّٰبا‬t‫َج‬am‫ َا ْل‬aeml-lCayeabnb,âyra:raKtıılrmılaışnllaarrıın onaran, ek-s hâlini iyileş-t 187

tiren, irâdesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, hüküm ve ira-d desine karşı gelinmek ihtimali bulunmayan. hâdi‫ر‬sُ e‫ َك ِّب‬d‫ َت‬e‫ َا ْل ُم‬büeyl-üMklüütğeükneübbgiör:stHereernş,eyadzaemveet her ve yüceliğini izhâr eden. ‫ اَ ْل َخا ِل ُق‬el-Hâlık: Her şeyin varlığını ve varl- lığı boyunca görüp geçireceği halleri, hâdise-l leri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden. cihaz‫ ُئ‬la‫ ِر‬r‫ا‬ı‫ َب‬n‫ َا ْل‬ı el-Bâri’: Eşyâyı ve her şeyin âzâ ve birbirine uygun bir hâlde yaratan, bir örneği olmaksızın canlıları yaratan. ş‫ر‬eُ ‫و‬kِّ ‫ص‬ilَ v‫ ُم‬e‫اَ ْل‬ el-Musavvir: Tasvîr eden, her şeye hususiyet veren. bir Diled‫ ُر‬i‫ا‬ğ‫َغ َّف‬i ‫ْل‬k‫ َا‬ullealr-ıĞnaı fdfaârg:üMnaahğlfairrdeatinpkeokrubyoalno. lan. yapa‫ ُر‬c‫ا‬a‫ق َّه‬kَ ‫ َا ْل‬suerle-tKteahghâlâibr:vHe ehrâşkeimye., her istediğini ri de‫ب‬vُ a‫ا‬m‫ َو َّه‬l‫ل‬ıْ ‫َا‬ el-Vehhâb: Çeşit çeşit nimetle-r bağışlayıp duran. Her zaman, her yerde ve her şeyi karşılık beklemeden çok çok ve bol bol veren. lanac‫ ُق‬a‫زا‬kَّ ‫ر‬lَّ a‫َال‬rı er-Rezzâk: Yaratılmışlara, fayda-l şeyleri ihsân eden, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren. 188

ve k‫ح‬oُ l‫ا‬a‫َف َّت‬y‫ ْل‬lَ‫ا‬aeşlt-ıFraent,tâihy:iliHk ekratpüırlalürınmı üaşçkaünl,lehriaakeçmanl- lik yapan. bilen‫ُم‬.‫ َا ْل َع ۪لي‬el-Alîm: Her şeyi hakkıyla ve çok iyi ‫ اَ ْل َقا ِب ُض‬el-Kâbıd: Sıkan, daraltan, rızkı da-r raltan, canlıların rûhunu alan. bolla‫ُط‬şt‫س‬ıِr‫ا‬a‫ْل َب‬n‫ َا‬, el-Bâsıt: Açan, genişleten, rızkı ruhları bedenlerine yayan. ‫ َا ْل َخا ِف ُض‬el-Hâfıd: Yukarıdan aşağıya indir- ren, alçaltan, zillete düşüren. yüce‫ع‬lُ t‫ِف‬e‫را‬nَّ ‫ل‬.َ‫ ا‬er-Râfi’: Yukarı kaldıran, yükselten, layan‫ع ُّز‬.ِ ‫ َا ْل ُم‬el-Mu’izz: İzzet ve şeref veren, ağırl- hakîr‫ذ ُّل‬eِ ‫م‬dُ ‫ل‬eْ َ‫ا‬n.el-Müzill: Zillete düşüren, hor ve ‫ َال َّس ۪مي ُع‬es-Semi’: Hakkıyla işiten. ‫ َا ْل َب ۪صي ُر‬el-Basîr: Hakkıyla gören. g‫م‬eُ ‫ك‬tَ ir‫ َح‬e‫ْل‬nَ‫ ا‬, el-Hakem: Hükmeden, hakkı yerin- hükmünü eksiksiz icrâ eden. ne ğa m‫ُل‬e‫ْد‬y‫ َع‬le‫اَ ْل‬tmele-yAednl.: Mutlak adâlet sahibi, aşırılığ- 189

‫ َال َّل ۪طي ُف‬el-Latîf: En ince işlerin bütün incel- liklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edileme-y yen en ince şeyleri yapan, yaratılmışların ihtiy- yacını en ince noktasına kadar bilip, sezilmez yollarla karşılayan. gizli ‫ر‬tُ a‫ ۪بي‬r‫ َخ‬a‫ْل‬fَ‫ا‬lareınl-dHaanbhîra:bHeredrarşeoylainn. iç yüzünden, mey‫م‬eُ ‫لي‬g۪ ‫َح‬ü‫ل‬cْ ‫ َا‬ü el-Halîm: Suçluların cezâsını verm- yettiği hâlde onlara yumuşak davr- ranan ve cezâlarını geriye bırakan. Allah, ga-z zabda acele etmez, mühlet verir, yaptıkları-n na pişman olup tevbe edenleri affeder, ısrar edenler hakkında ise artık hüküm kendisine kalmıştır. bi. Z‫ُم‬â‫ي‬t‫۪ظ‬ın‫ َع‬ı‫ْل‬nَ‫ا‬ el-Azîm: Bütün büyüklüklerin sâhib- ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılama-y yacak kadar ulvî. güna‫ ُر‬h‫و‬l‫ُف‬a‫ َغ‬r‫ْل‬ı‫َا‬ el-Ğafûr: Mağfireti çok olan, bütün bağışlayan. Allah, istediği kusurlar- rı insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. lan s‫ُر‬â‫و‬li‫ ُك‬h‫ َّش‬a‫اَل‬meelşle-Şrie, kdûarh:aKzieynâddiesriıyzâlesıkaiçrişnılayyaapnıl-, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden. ‫ َا ْل َع ِل ُّي‬el-Aliyy: Her hususta, her şeyden 190

yüce olan. Her şey kendisinin dûnunda, emr- rinde ve hükmü altında olan. daha‫۪بي ُر‬b‫ َك‬ü‫َا ْل‬yüğeül-Kdeübşîürn: üBleümyeüykelünk,tebükteünndibsiünydüeknl- lükler kendisine mahsus olan. silâtı‫ظ‬yُ l‫ي‬a‫َح ۪ف‬tu‫َا ْل‬tane,l-Hhearfîşze:yYi baeplılliavnakiştlienrei bütün tafs- kadar âfât ve belâlardan saklayan, koruyup gözeten. ve g‫ت‬ıdُ a‫قي‬s۪ ‫م‬ıُ n‫اَ ْل‬ı el-Mukît: Her yaratılmışın azığını tayin eden, azıkları beden ve kalb-l lere gönderen. ca ya‫ُب‬p‫ي‬ı‫س‬p۪ ‫َح‬et‫َا ْل‬tikelle-Hrinaisnî,bb: üHtüenrkteasfisnilâhtavyeattıebfeoryruunat--c tıyla hesabını iyi bilen, her şeye ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen, onları hesaba çeken. sâhib‫ ُل‬i,‫ج ۪لي‬cَ e‫ ْل‬l‫ َا‬âel ls-ıCfaetllaîlr:ıCileelâmduettt,aaszıfa.met ve heybet ‫م‬hُ ‫ي‬e‫۪ر‬r‫ َك‬t‫ ْل‬ü‫ َا‬rleül-fKazeirleîmte: Keremi, lütuf ve ihsânı sahip olan. bol, de g‫ب‬öُ z‫ي‬c‫ر ۪ق‬üَّ ‫ل‬,َ‫ا‬ er-Rakîb: Bütün varlıklar üzerind- bütün işler murakabesi altında bu-l lunan. vara‫ب‬nُ la‫جي‬r۪ ın‫َا ْل ُم‬isteelk-Mlerüincîibi:şitKipencdeivnaeb duâ edip yal-v veren, onları cevapsız bırakmayan. 191

lah’ın‫س ُع‬iِ l‫ا‬m‫ ْل َو‬i‫ َا‬, el-Vâsi’: Geniş ve müsaadekâr. All- ihsânı, rahmeti, kudreti, af ve mağ-f fireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır. hikm‫ ُم‬e‫كي‬t۪ li‫َح‬, ‫ْل‬yَ‫ا‬erelli-yHearkinîmde: Bütün emirleri ve işleri ve sağlam olan. rahm‫و ُد‬e‫د‬tُ ‫َو‬v‫ ْل‬e‫َا‬ el-Vedûd: İyi kullarını seven, onları rızâsına erdiren. Sevilmeye ve dost-l luğa lâyık yegâne varlık. olan‫د‬,ُ ‫ي‬h‫ ۪ج‬e‫َم‬r‫َا ْل‬türellü-Mövegcüîdy:e Zâtı şerefli, ef‘âli güzel lâyık bulunan. den ‫ث‬kُ a‫ع‬lِ d‫َبا‬ı‫ْل‬rَ‫ا‬ane;l-gBöâniüs:lleÖrdlüelesraikdlıiroilltainplakraı bmireleyrdina--nd na çıkaran. ‫ َال َّش ۪هي ُد‬eş-Şehîd: Her zaman ve her şeyi gözlemiş olarak bilen, her yerde hâzır ve nâz- zır olan. ti ve‫ق‬uُّ ‫ح‬lَ u‫ْل‬hَ‫ ا‬ieyel-tHi gaekrkç:eFkiiolelannv,avraorllıağnı ,hmiç edvecğûidşmiyeetd-- den duran. Hakikaten vâr olan yalnız O’dur. kend‫ل‬iُ s‫ي‬i‫ ۪ك‬n‫ َو‬e‫اَ ْل‬ el-Vekîl: Usûlüne uygun şekilde, tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren, güvenilip dayanılan, tevekkül edilen. gücü‫ ُّي‬y‫ِو‬e‫ َق‬t‫ْل‬eَ‫ ا‬n,elk-uKdarveityliy. : Çok kuvvetli, her şeye 192

şi‫ن‬dُ d‫ ۪تي‬e‫ َم‬t‫ ْل‬l‫ َا‬i el-Metîn: Çok sağlam, kuvveti çok olan. ve yard‫ي‬ıُّm‫ َو ِل‬e‫ َا ْل‬deenl.-Veliyy: İyi kullarına dost olan, ü se‫ُد‬n‫ي‬â‫ َح ۪م‬o‫َا ْل‬lunela-nH,ambüîdtü:nAvnacralıkğıknenddiliisyilnee hamd biricik övülen, medhedilen. mikt‫ي‬ar‫ص‬ı۪n‫ح‬ıْ ‫م‬tُ e‫َا ْل‬k el-Muhsî: Her şeyin sayısını ve tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen. örne‫ُئ‬ks‫ ِد‬i‫ب‬zْ ‫ ُم‬o‫ َا ْل‬laerla-kMiülkbdbai’ş:taMnayhalûraktaatnı .maddesiz ve sonr‫د‬aُ ‫عي‬t۪ e‫ ُم‬k‫ َا ْل‬realr-Myaur’aîtda:nY. aratılmışları yok ettikten layan‫۪ي‬,‫ ْح‬s‫م‬aُ ‫ل‬ğْ َ‫ا‬lıkelv-Meruehny. î: Hayat veren, can bağışl- mün‫ت‬üُ y‫مي‬a۪ ‫ُم‬r‫ل‬aْ ‫ َا‬taenl-,Möüldmürîte:nC. anlı bir mahlûkun ölü-m ve h‫ي‬eُّ r‫ َح‬ş‫ ْل‬e‫ َا‬yeel-gHücaüyyy:eDteâni.mâ diri; her şeyi bilen ayak‫ُم‬t‫و‬a‫َق ُّي‬t‫ل‬uْ ‫ َا‬taenl-.KBaiyryşûemyi:n Gökleri, yeri, her şeyi kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren. Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden. Her şey Hak ile kâimdir. 193

yan,‫ ُد‬m‫ا ِج‬ü‫ َو‬s‫ ْل‬t‫ َا‬aeğln-Vî;âicstided: iHğiinçib,irisşteeydeiğiihvtiaykaictıboulmlanay-. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan. rem ‫ُد‬v‫ج‬eِ ‫ا‬s‫ َم‬e‫اَ ْل‬meâlh-aMtiâbcoidl.: Kadr ü şânı büyük, ker- da, ‫د‬iُ ş‫ح‬lِ e‫ا‬r‫ َو‬i‫ْل‬nَ‫ ا‬dee,l-Visâimhilder:inTdeek,. Zâtında, sıfatlarınd- hükümlerinde asla şerîki/ortağı, nazîri/benzeri ve dengi bulunm- mayan. ızdıra‫ ُد‬p‫ص َم‬laَّ r‫ل‬ıَ‫ا‬n es-Samed: Hâcetlerin bitirilmesi, giderilmesi için tek merci’, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan, kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan. may‫ر‬aُ ‫ ِد‬g‫َقا‬ü‫َا ْل‬cüely-Ketâedni.r: İstediğini, istediği gibi yapm- hiple‫ ُر‬r‫ِد‬i‫ َت‬ü‫م ْق‬zُ e‫ َا ْل‬rienld-Me iusktetdeidğiir:giKbiutvavseatrrvuef kudret sâh- eden. ren,‫ ُم‬ö‫ ِّد‬n‫ َق‬e‫ ْل ُم‬aَ‫ ا‬laenl-.Mukaddim: İstediğini ileri geçir- arka‫ر‬yُ ‫خ‬aِّ ‫َؤ‬b‫ُم‬ır‫َا ْل‬akealn-M. uahhir: İstediğini geri koyan, olan‫ل‬,ُ ‫و‬bَّ َ‫ل‬aْ‫ ا‬ş‫ َا‬laenlg-Eıcvıvoellm: aHyearn.varlıktan mukaddem 194

‫ َا اْ ٰل ِخ ُر‬el-Âhir: Varlığının sonu olmayan. le bil‫ُر‬in‫ا ِه‬eَّ‫ظ‬n‫ل‬.َ‫ ا‬ez-Zâhir: Âşikâr olan, kat’î deliller-l ile id‫ُن‬râ‫ ِط‬k‫ْل َبا‬e‫ َا‬deille-mBâetyıenn: ,Gmizâlihoiylaenti;bdiluinyeumoergyeann.ları koya‫ى‬n‫ل‬,‫ ٰوا‬b‫اَ ْل‬u el-Vâlî: Mahlûkatın işlerini yoluna muazzam kâinatı ve her an mey-d dana gelen hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden, kâinâtın hâkimi. aklın‫ى‬m‫َعا ۪ل‬ü‫ َت‬m‫ ْل ُم‬k‫ َا‬eüln-Mgöürtdeüâğlîü: Yaratılmışlar hakkında her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh. İzzet, şer- ref ve hükümranlık bakımından en yüce, aş-k kın. teyen‫ َا ْل;َب ُّر‬iyeillik-Bveerrb:aKhşuilşlai rçıohkakoklaınnd, avakaodlainyilıykeirsit--n ne getiren. den,‫ُب‬te‫وا‬vَّ ‫ت‬bَّ ‫ل‬e‫ َا‬eletr-iTçeovkvçâab:kaKbuûlllaerdınipı ,tegvübneayhelaserıvbkea--dğ ğışlayan. müst‫ُم‬e‫ِق‬h‫ْن َت‬a‫ ُم‬k‫َا ْل‬ el-Müntekım: Suçluları, adâleti ile oldukları cezaya çarptıran. kalm‫ُّو‬a‫ ُف‬y‫ َع‬a‫اَ ْل‬cealk-Aşfeükvilvd:eAgfüfınçaohkla. rHı aiçfbfeirdseonr,ukmölkuülunkd- den kazıyan. 195

hibi.‫ َال َّر ُۧؤ ُف‬er-Raûf: Çok re’fet ve şefkat sâh- mâlik‫ِك‬i ‫ْل‬v‫ُم‬e‫ا ْل‬h‫ك‬âُ k‫ا ِل‬i‫م‬mَ iM. Aâllilkahü’Tl-Meâülâlkm: Bülüktüünnhmemülksüân-h hibi, hem hükümdârıdır, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hem‫را ِم‬bَ ‫ ْك‬ü‫ ِل‬yْ‫ا ا‬ü‫ َو‬kl‫ل‬üِ ‫ل‬k‫ َج َا‬v‫ْل‬e‫ا‬ ‫ ُذو‬Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm: azamet, hem de fazl u ke-r rem sâhibi. birbi‫ط‬rُ in‫ ِس‬e‫ ُم ْق‬u‫اَ ْل‬yguenl-Mveukyseirtl:i Bütün işlerini denk, yerinde yapan. Adâl- let sâhibi. Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurt- taran. man‫ع‬,ُ ‫م‬iِ s‫جا‬tَ e‫ ْل‬d‫ َا‬iğieyl-eCrâdemtio’:plİasyteadni.ğBiniir,biirsitneedibğeinzzea--ym yen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan. Kıyâmet günü hesâba çekmek için mahlukatı toplayan. den ‫ي‬mُّ ‫ ِن‬ü‫ل َغ‬sْ ‫ َا‬taeğln-Ğî. aniyy: Çok zengin ve her şey-d tatm‫ي‬in‫ ْغ ۪ن‬e‫ ُم‬d‫َا ْل‬ene.l-Muğnî: İstediğini zengin eden, leşm‫ع‬eُ ‫ِن‬s‫ا‬i‫َم‬n‫ ْل‬e‫َا‬ el-Mâni’: Dilemediği şeyin gerçekl- müsaade etmeyen, kötü şeylere mâni olan. 196

ri ya‫ر‬rُّ ٓa‫ضا‬tَّ a‫ل‬nَ‫ ا‬.ed-Dârr: Elem ve zarar verici şeyle-r şeyle‫ُع‬r‫ِف‬i‫َّنا‬y‫ل‬a‫ َا‬raetnan-N, âfafiy’d: aHvaeyreırn.ve menfaat verici ği sîm‫و ُر‬a‫ل ُّن‬lَ‫ا‬aeran,-Nziûhrin: lÂerleemvelergiönnuürlllaenredınraûnr;bisatheşdei--ğd den, nûr kaynağı. teren‫ى‬,‫۪د‬m‫ َها‬u‫اَ ْل‬raedl-aHeârddîi:reHni.dâyeti yaratan, yol gös-t hayr‫ع‬eُ ‫ي‬t‫ ۪د‬v‫ْل َب‬eَ‫ ا‬reicl-iBâeledmî’:leÖr rîcnaedkseizd,emn.isZaâlstiızn,daac,îbsıfvaet- tında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan. olma‫ي‬y‫۪ق‬a‫ا‬n‫َا ْل َب‬. el-Bâkî: Varlığı devamlı olan, sonu leri e‫ث‬lُ le‫ ِر‬r‫ا‬i‫ َو‬b‫اَ ْل‬oşelo-Vlaârarkisy: oSkelurvğeatldeörinndügkelçeircii sâhip-l zaman servetlerin hakikî sâhibi olan. rine ‫ُد‬g‫ي‬ö‫ ۪ش‬r‫َّر‬e‫َال‬ er-Reşîd: Bütün işleri ezelî takdîr- yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran; her şeyi yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizâm veren. vât, 6‫ُر‬8‫ ُب ;و‬T‫َّص‬ir‫ل‬mَ‫ ا‬izeî,sD-Seaavbâût,r8:3Ç; Hoâkkisma,bIı,r6lı2.) (Buhârî, Dea-v a 197

‫َح ْس ِب َى ال ّٰل ُه َو ِن ْع َم ا ْل َو ِكي ُل‬ “Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.” Zikri bütün korkan kimselerin emniyetli sığına-ğ ğıdır. (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, no: 3715) Kuvvet-i îmân ve îkan ile bu zikr-i şerîfin tekrarına ve tilâvetine devam olunsa, mal ve can üzerine gelmesi melhuz olan musibet ve tehlikelerden insanı mahfuz kılar. ‫َال ِا ٰل َه ِا َّال ال ّٰل ُه ا ْل َح ِلي ُم ا ْل َك ِري ُم اَل ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه‬ ‫ا ْل َع ِل ُّى ا ْل َع ِظي ُم اَل ِا ٰل َه ِا اَّل ال ّٰل ُه َر ُّب ال َّس ٰم َوا ِت‬ ‫ال َّس ْب ِع َو َر ُّب ا ْل َع ْر ِش ا ْل َك ِري ُم‬ Bu zikr-i şerîfe devam edilirse biiznillahi teâlâ şiddet ve musibetler ferahlık ve sürûra tebdil olunur. Mânâsı; “Başka bir ilâh yok; ancak el-Hakîm, el- Kerîm Allah var. Başka bir ilâh yok; ancak el-Aliyyü’l-Azîm Allah var. Başka bir ilâh yok, ancak yedi semânın ve çok şerefli Arş’ıg ın sahibi Allah var.” ‫َال َح ْو َل َو اَل ُق َّو َة ِا َاّل ِبال ّٰل ِه‬ “Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taatle kuvvet bulmak ancak Allah’ın tevfg fik ve yardımıyladır” kelime-i tayyibesi doksg san dokuz illete devâ olur. Bu illetlerin en hafifi hüzün ve kederdir. (Hâkim, I, 727) 198

‫ِا َذا َم َر ْر ُت ْم ِب ِر َيا ِض ا ْل َج َّن ِة َفا ْر َت ُعوا َقالُوا َو َما‬ ‫ِر َيا ُض ا ْل َج َّن ِة َقا َل ِح َل ُق ال ِّذ ْك ِر‬ “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman meyvelerinden istifade ediniz” buyurmak-l la, “Cennet bahçelerinin nereler olduğu” sual olundu. Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- de: “– Allah’ı zikretmek için teşekkül eden halkalardır” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 82/3510) ‫اَ ْف َض ُل ال ِّذ ْك ِر اَل ِا ٰل َه ِا َّال ال ّٰل ُه َو َا ْف َض ُل ال ُّد َعا ِء‬ ‫َا ْل َح ْم ُد ِل ّٰل ِه‬ me-i“Kazeîlmimesei-iasTl-eıvîhmîdâ,nıytaenvilî‫ه‬dُ ‫ل ّٰل‬e‫ ا‬t‫ل‬dَ‫ ِا ّا‬iğ‫ل َه‬iٰ ‫ل ِا‬iç‫ َا‬iknezliigmgk kirlerin efdali ‫ِل ّٰل ِه‬ ‫د‬Oُ ‫َح’ ْم‬n‫ ْل‬uَ‫ ا‬dniyseorneksuCzennâi’bm-ıeHtlaekrkin’ai hamdetmek de, artırmaya medar olduğu için duâların efdagl lidir.” (Tirmizî, Duâ, 9/3383) ‫اَ ْف َض ُل ا ْل ِع َبا ِد َد َر َج ًة ِع ْن َد ال ّٰل ِه َي ْو َم ا ْل ِق َيا َم ِة‬ ‫ال َّذا ِك ُرو َن ال ّٰل َه َك ِثي ًرا‬ “Kıyamette Allah yanında en faziletli olan kullar, Cenâb-ı Hakk’ı çok zikredengl lerdir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 1279) n 199

‫اَ ْك ِث ُروا ِذ ْك َر ال ّٰل ِه َح َّتى َي ُقولُوا َم ْجنُو ٌن‬ “Cenâb-ı Hakk’ı zikre o kadar ihtigm mam ediniz ki, münafıklar sizi gördükleri zaman «İşte mecnûnun biri» desinler.” (İbn Hanbel, III, 68) ‫ِا َّن ِل ُك ِّل َش ْي ٍء َص َقا َل ًة َواَ َّن َص َقا َل َة ا ْل ُق ُلو ِب‬ ‫ِذ ْك ُر ال ّٰل ِه َو َما ِم ْن َش ْى ٍء َا ْن َجى ِم ْن َع َذا ِب‬ ‫ال ّٰل ِه ِم ْن ِذ ْك ِر ال ّٰل ِه َو َل ْو َا ْن َت ْض ِر َب ِب َس ْي ِف َك‬ ‫َح َّتى َي ْن َق ِط َع‬ “Muhakkak her şeye cilâ verecek bir âlet vardır. Kalbin cilâsı ise Allah’ı zikretgm mektir. Azâbdan necat için zikrullah gibi bir şey olamaz. Velev ki kılıncın kırılıncaya kadg dar Allah yolunda muharebe edesin.” (Ali el- Müttâkî, no: 1848) ‫َت َنا ُم َع ْي َنا َى َو َال َي َنا ُم َق ْل ِبى‬ “Benim gözlerim uyur, lâkin kalbim uyumaz.” (Buhârî, Menâkıb, 24) Yani “zikrullah-t tan bir lahza gâfil olmaz.” “Zikrin hayırlısı hafî olanı, rızkın hayırlısı da kâfi mikdarda olanıdır.” (İbn Hanbel, I, 172) “İki dudaktan dışarı çıkan bir söz yayılır” ifadesine göre, dil ile yapılan cehrî zikir, insa-n nın sağ ve solunda bulunan meleklerle, ondan 200


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook