coğrafya. Çünkü Aynaroz kadınların girmesinin “geçilemeyen” veya “girilemeyen” anlamına geliyor. Aynaroz Yarımadası’nda dünyada hâlâ yasak olduğu tek –otonom- devlet. Ancak bu yasak yalnızca kadınlar için geçerli değil. 20 manastır var. Rivayete göre, XIX. yüzyılda fırtınaya tutulan bir Kurala göre herhangi bir dişi canlı da Aynaroz’a gi- Bunlardan biri gemi batar ve keşişler kaza kurbanlarını kurtarırlar. remiyor. Yasağın XI. yüzyılda başlamasının sebebi Simonopetra Manastırı Kurtarılanlardan biri hamile bir kadındır. İster iste- içlerinde kadınların da olduğu çiftçilerin -manas- (fotoğrafta sol üstte), mez onu da adaya çıkarırlar ve çocuğunu doğurana tırlara- çok yakın yerleşmeye/yaşamaya başlamala- bir diğeri de Grigoriou kadar da beklerler ve kadın bir erkek bebek dünya- rından ve dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş Manastırı (fotoğrafta ya getirir. Doğum sonrasında kadın çocuğunu alıp ve nefsini terbiye etmekle yükümlü keşişlerin zor sağda.) gider. Çocuk 16 yaşına gelince doğduğu yeri merak durumda kalmasından kaynaklanıyor. edip gelir ve burada keşiş olmaya karar verir. Yaklaşık 1000 yıldır titizlikle uygulanan bir kural Aynaroz deyince çoğu kişinin aklına kadınların, olduğu için kadınların adaya girmesi veya girme hatta dişi hayvanların bile girmesinin yasak olduğu girişimleri hemen ilgi çekmiş. Mesela Maryse Cho- bir yer geliyor. Buna “avato” kuralı deniyor. Avato isy adlı Fransız bir kadının erkek kılığına girerek AYNAROZ · ATLAS 51
Aynaroz’daki en eski saat dört hafta manastırlarda yaşaması ve bunu Un Vatopediou Manastırı’nda. Mois Chez Les Hommes (Erkeklerin Yanında Bir Yarımadadaki saat sistemi, Ay) ismiyle 1929’da kitap olarak yayınlaması dünya Osmanlı döneminde basınında olay olduğu gibi kitap da en çok satanlar kullanılan ve alaturka arasına girmiştir. / ezani saat olarak adlandırdığımız, ama Mesela 1930 Avrupa Güzellik Kraliçesi ve dün- aslında Bizans saat ya ikinci güzeli Yunanlı (Aliki) Mel Diplaraku’nun sistemidir. Buna göre erkek kıyafetleri içinde Aynaroz manastırlarına akşam güneş battığında girmesi de bütün dünyada özel haber olur. Sonra- saat 12.00 kabul ediliyor dan anlaşılır ki denizde yüzen güzellik kraliçesini ve yeni bir gün başlıyor. gören bir papaz ona âşık olmuş ve papaz kıyafe- Mesela pazar günü, tinde manastıra girmesini sağlamıştır. Aynaroz’a cumartesi akşamı gün kadınların gizlice girmesi veya girme girişimleriyle batımıyla başlamış oluyor. ilgili haberler eksik olmaz. Hatta 1960’ların başında kadınları gizlice adaya sokmak için yasadışı bir şe- beke dahi kurulur. Hacı Hrisantos adlı bir motor- cunun liderliğinde kurulan şebeke, büyük paralar karşılığında erkek kılığına girmiş beş Amerikalı ka- dını Aynaroz’un en ücra noktası olan Karulia’dan yarımadaya sokmaya teşebbüs ederken yakalanır. Avato kuralına Bizans imparatorları ve Osman- okunuşundan geliyor: “Agion” kutsal demek, lı sultanlarının gösterdikleri saygıyı modern Yu- “Oros” ise dağ, dolayısıyla Aynaroz “Kutsal Dağ” nanistan’ın imanlı Ortodoksları da gösteriyorlar. anlamına geliyor. Osmanlıda da bu isme uygun Ancak son yıllarda hem Yunanistan içinden, hem “Cebel-i Mukaddes” yani “Mukaddes / Kutsal de Avrupa Birliği’nden bu yasağa itiraz eden kadın- Dağ” ismi kullanılmıştı. Athos’un Yunanlılar için ların sesleri yükseliyor. Aslında girmesi yasak den- hem mitolojik hem de dini bir anlamı var. Athos mesine rağmen birçok yerde dişi kediye ve kedi yalnızca Yunanistan için değil, aynı zamanda tüm yavrusuna rastladım. Sorduğumda Peder Matthe- dünya için de milli, dini, tarihi ve sanatsal açıdan os gülerek onlar “domestik” bir sorun yok” dedi. önemli ve özellikli bir yer. Athos, Yunan mitoloji- sindeki devlerden biri. Dini efsaneye göre ise, The- “Manastırlar ve Keşişler Diyarı”, “bir kadına otokos, yani Tanrı’nın annesi olan Hz. Meryem, ait olup da kadınların yaşayamadığı yer”, “Bakire yanında Havari Yuhanna olduğu halde Lazaros’u Meryem Bahçesi”, “Cebel-i Mukaddes” gibi isim- ziyaret etmek üzere gemiyle Kıbrıs’a giderken, lerle de anılan Aynaroz, Yunanca iki kelimenin 52 ATLAS · EYLÜL 2016
büyük bir fırtınaya tutulur ve teknesi Athos’a sü- daha önceden İstanbul’da tanıştığım Peder Hrisos- Manastırlarda yemek rüklenir. Bugün İveron Manastırı’nın yakınında bir tomos tarafından davet edildim. Benden manastır mekânlarına “trapezi” yere çıkarlar. arşivlerinde bulunan ve kendilerinin de tam olarak deniliyor. Aynaroz’daki göz ne olduklarını bilmedikleri Osmanlıca belgeler ko- kamaştırıcı trapezilerden Manastır hayatının başlangıcı olarak biri Mezo- nusunda araştırma yapmam rica edildi. Hem mes- biri de Vatopediou potamyalı Paul, diğeri Atinalı Athanasios adlı iki leki heyecan, hem de yeni bir yer görme ve tanıma Manastırı’nda. Masalar keşişin Büyük Lavra Manastırı’nı resmi olarak aç- isteği ile daveti memnuniyetle kabul ettim. Elbette 8-10 kişilik. Tavanları tıkları 963 yılı kabul edilir. Athos’un kuruluşunun böyle bir davet fırsatı herkese nasip olmaz. zarif bir ahşap işçiliği 1000. yılı olan 1963 yılındaki törenlere İstanbul yansıtıyor. Duvarlar çok Patriği Athenagoras baş konuk davet edilir. Özellikle yaz aylarında Hıristiyan hacıların akı- eskiden kalma renkli nına uğrayan bir yer ve diğer inançlardan az resimlerle süslü. Vaiz Her zaman merakımı çeken bu özel mekâna, sayıda kişiye vize veriliyor. Athos’a gitmek için kürsüsü içinde de bir keşiş Athos’a gitmek için davet aldığımda kendimi ay- öncelikle ve mecburen Ouranopoli’ye gelmek ge- yemek boyunca İncil’den rıcalıklı hissettim. Osmanlıca belge koleksiyonu rekiyor. Vize ofisinde işlemlerini tamamlayıp, parçalar okuyor. açısından en zengini olan Vatopediou Manastırı’na AYNAROZ · ATLAS 53
diamonitirion adlı vize belgenizi aldıktan sonra Duvarlarındaki resimler çok etkileyici. Kilisenin saat 9.45’te kalkan ilk feribotla Dafne Limanı’na etrafında Türkçe konak sözcüğünden geçme “kona- gidebilirsiniz. Yol boyunca başta göz kamaştırıcı kia” adı verilen 19 misafirhane bulunuyor. Bunlar manastırlar olmak birçok dini yapıyı yakından manastırların temsilcilerinin evleri ve buraya gel- görme şansınız var. diklerinde kalmak için kullanıyorlar. Dafne Limanı’nda yolcuları karşılayan resmi görevlilere “serdaris” diyorlar. Tahmin edebilece- Mukaddes Cemaat binasının hemen önündeki ğiniz üzere Türkçe “serdar” kelimesinden geliyor. diğer yapı bir kule. Kule de yine özel bir yapı, çünkü Aynı şekilde Osmanlı döneminde adayı koruyan- kütüphane olarak kullanılıyor. Bilgiye göre 80 bin lara da serdaris veya seimenides yani “seymen” de- civarında el yazması sayfaya sahip. Agios Oros’un niyor. Dafne Limanı’nda bizim feribotu karşılayan ilk yazılı dokumanı olarak bilinen “Tragos” adlı ve ayaküstü sohbet ettiğim “serdaris”in adı Hristos keçi derisine yazılı belge de burada. idi. İstanbul’a beş altı defa gelmiş ve İstanbul’a hayran. ÖZERK YÖNETİM ve KALE SİSTEMİ Dafne, Athos’a ayak basılan yer ve bir tatil köyü Resmi adı “Agios Orous” Özerk Manastır Dev- kadar hareketli bir liman, yiyecek içecek satan bir kafe, hediyelik eşya dükkânları var. Feribotun Daf- leti olan Athos, dini olarak doğrudan İstanbul Ekü- ne’ye varış saatine uygun olarak adanın başkenti menik Fener Rum Patrikhanesi’ne, siyasi olarak ise Kariyes’e saat 12.00’de biri eski, biri daha yeni Yunanistan’a bağlı. 2011 sayımına göre yaklaşık iki otobüs aynı anda kalkıyor. Ancak feribottan 1800 din adamı yaşıyor ve hepsi Yunanistan vatan- inince otobüslere bin- daşı olmak zorunda. Athos’un tamamı manastırlara mek için biraz acele et- ait. Günümüzde 20 manastır var ve sayısı asla deği- menizde yarar var. Bazı şemez. Manastırların 17’si Yunan, biri Rus, biri Sırp manastırlar rehber kitaplarda size ve biri Bulgar manastırı. “mukaddes meclis” Dafne’den Kariyes’e eş- siz ve çeşit çeşit ağaçla- Athos bu 20 manastırdan gelen bir yıllığına se- tarafından rın arasından yürüme- çilip her yıl başında değiştirilen 20 temsilciden olu- şan bir “Mukaddes Meclis” tarafından yönetiliyor. yönetiliyor. nizi önermesine sakın Asıl idari sorumluluk Mukaddes Meclis’in altında kanmayın ve hele sıcak yer alan her sene dört manastırın görev aldığı “Mu- günlerde asla böyle bir kaddes / Kutsal Epistasia” adı verilen sekretaryaya hata yapmayın. Zira otobüslerle bile ulaşmak yoru- aittir. Athos ile ilgili en önemli kararlar keşişlerden cu, yaklaşık 30 dakika sürüyor. Otobüslerde ilk iki oluşan ve yılda iki kez toplanan bir kurul tarafın- sıra keşişlere ayrılmış durumda. Kariyes’e gelince dan alınır. gideceğiniz manastırın minibüsüne binebilirsiniz. Beni Kariyes’te Peder Hritostomos karşıladı. Vato- Athos siyasi olarak Yunanistan Dışişleri Bakan- pediou Manastırı’na doğru yola koyulmadan önce lığı’na, dini olarak da İstanbul Ekümenik Fener birlikte Kariyes’i hızlıca dolaştık. Rum Patrikhanesi’ne bağlı olmakla birlikte ne Yu- K ariyes, Athos’un yönetim merke- nanistan, ne de patrikhane manastırlara karışamı- zi, bir başka deyişle başkenti. Kariyes yor. Manastırlar kendi bölgelerinin hakimiler ve ismi Arapça kökenli ve Osmanlıcada özerkliklerine çok değer veriyor, kendi kendilerini köy anlamına gelen “karye” kelimesini yönetiyorlar. çağrıştırıyor. Burası kahve ve bira içip karnınızı doyurabileceğiniz kafelerin olduğu, ilaç, Manastırların hepsi bir kale olarak inşa edilmiş şarap ve tespih gibi her türlü ürünü satın alabile- durumda ayrıca içlerinde en az bir kule var. Ma- ceğiniz yan yana dükkanlarıyla küçük bir turistik nastır duvarları devasa kale duvarları. 20. yüzyıl- köy havasında. Postanesi ve bankasıyla Dafne Li- dan önce özellikle denizden gelen korsan, eşkıya manı’ndan sonra Athos’un en canlı mekânı. ve göçebe kabile baskınları nedeniyle manastırlar Kariyes’te Athos’un 20 manastırının temsilci- birbirleriyle kuleler aracılığı bir iletişim sistemi lerinin buluştuğu Mukaddes Cemaat binası var ve kurmuşlar ve birbirlerine tehlikenin geldiğini haber binaya çıkan merdivenlerin solundaki çeşme Yu- verirlermiş. Ancak herhangi bir şekilde korsanlarla nanca kitabeli ve yapım yılı Osmanlı rakamlarıyla veya göçebe saldırganlarla baş edemeyeceklerini 1203 olarak verilmiş. anlayınca, maddi ve ruhani mukaddes emanetleri- Binanın ön tarafında, Pratato Kilisesi var. ni ve değerli her şeyi kuleye taşıyarak saklarlarmış. Yağmacılar alacaklarını alıp manastırı terk edinceye kadar dışarı çıkmazlarmış. Kulenin içine, dışarıdan ulaşmak mümkün değil, dolayısıyla günlerce kule içinde kalabilecek yiyecek ve içecek stokları oluyor- muş. Yağmacılar gidince dışarı çıkıp yakılıp yıkılanı 54 ATLAS · EYLÜL 2016
Kutsal Sanat Mehmet Ö. Alkan’ın, Peder Kosmas’ın özel izniyle fotoğraflarını çektiği “Kutsal Haç” (altta) ile paha biçilmez ikona (sağda) Simonopetra Manastırı Kutsal Müzesi’nde bulunuyor. İkonalar Aynaroz için çok önemli. Özellikle İstanbul’un fethinden sonra ikona sanatçılarının İstanbul’u terk etmesi sebebiyle Aynaroz ikona sanatının merkezi olarak ortaya çıktı. 17’nci yüzyıldan itibaren ikonalarda gümüş, pirinç, tunç gibi madeni levhalar kullanıldığı gibi yeşim, akik, yakut gibi değerli taşlara da yer verilmeye başlanıyor. Manastırların bazılarında geçim kaynağı olarak yapılıyor ve fiyatları 30 ile 5 bin euro arasında değişiyor. Aynaroz’da yapılanlar en kutsal ikonalar olarak kabul edildiği için rağbet görüyor. Ayrıca buradaki kiliselerde bulunan ve paha biçilemeyen ikonlar zaman zaman başka kiliselerde de sergileniyor ve önlerinde uzun kuyruklar oluşuyor. AYNAROZ · ATLAS 55
yeniden inşa edip hayata devam etmişler. keşişin adı da buradan mülhem “monahos”. As- Aslında her manastır, eski Yunandaki site-dev- lında üç dini rütbe var. Diyakon: peder/papaz yar- dımcısı; peder ve piskopos/metropolit. Patrik de letleri gibi adeta bir “manastır devlet” şeklinde aslında metropolittir ve “eşitler arasında birinci” düşünülmüş. Özerkliğe çok değer veriyorlar. Gü- olarak tanımlanır. nümüzde bütün manastırlar “senobitik” adı verilen ortak komünal bir yaşam üzerine kurulu. Kazanç- MANASTIRLARIN SIRLARI ları ortak, kendilerine ait malları, maaşları, mülk- Benim ilk durağım Vatopediou Manastırı’ydı. leri yok. İhtiyaçları manastırdan karşılanıyor. Keşiş olmak için yaklaşık 18 yaşında manastıra giriliyor Ortaçağdan kalma bir feodal kaleyi andıran bu ve keşiş adaylarına “dokimos” deniyor. Keşişler muazzam manastırın kapısında görevli olan keşiş- için İngilizce monk sözcüğü kullanılır ki Yunanca lere “portaris” yani kapıcı deniyor. Kâğıtları kont- “monos”tan gelir. Yalnız, ıssız, tek demek. Zaten rol edip kendi listelerinde ismi olup olmadığına 56 ATLAS · EYLÜL 2016
Bin Yıllık Manastır Vatopediou Manastırı birçok Yarımadanın batısında deniz kıyısında yer alan Dohiariou Manastırı kez yağmalanmış... 11. yüzyılda keşiş Eftimios tarafından kurulmuş; Bizans İmparatoru VII. Mikhael Doukas da yardım etmiş. Korsanlar tarafından neredeyse bakıyor ve kaydediyor. Kâğıtlar tamamsa arkon- yerle bir edildiği için 1578’de tekrar kurulmuş. İkinci kuruluşunda yine taris (mihmandar) adlı bir keşiş gelen ziyaretçileri Moldavyalı bir kral olan Aleksandır ve eşi Roksana yardımda bulunmuş. arkondariki yani misafirhaneye götürüyor. Burada Manastırın kütüphanesinde 441 yazma ve 2 bin civarında basılı kitap bütün gelenlere bir tepsi içinde “çipuro” adı verilen var. Kutsal emanetleri arasında ise Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği haçtan rakı, lokum ve soğuk su ikram ediliyor. Manastırın parçaların yanı sıra 45 azizin kemikleri de bulunuyor. içine girdiğinizde mimari yapı hemen dikkat çeki- yor. Büyük surların üzerine oturtulmuş ahşap evler ve balkonlar çeşitli renklere boyanmış, göz kamaş- tırıyor. Tam bir sessizlik hâkim. Önüne bakarak yürüyen keşişlerin mırıldandıkları dualar hemen dikkat çekiyor. Manastırlarda keşişlerin bir ibadet olarak kendi kendilerine sürekli ve etraftan duyula- bilecek şekilde tekrar ettikleri bir cümle var: “Kyrie Jesu Christe eleison me”; “Rabbim bize merhamet et” mealinde bir anlamı var. Hacıların ve misafirlerin kalacağı odalar genel- likle 5-10 kişilik; farklı bir din ve kültürden gelmem nedeniyle yanıma kimseyi vermediler. Athos’ta kurulan en eski ikinci manastır Vato- pediou. En büyük zararı 14. yüzyıl başında Hıristi- yan Katalan saldırısı ve talanı sırasında görmüş ve manastırın diakosu ve 10 keşiş çok ağır işkenceler sonucunda öldürülmüş. Şimdi Katalanlar, yüzyıl- lar sonra bir tür özür olarak kabul edilmesi için hem kurbanlar, hem de verdikleri büyük zarar için manastırın onarım ve yenilenmesini finanse etmek- teler. Şu anda manastırın içindeki ve etrafındaki inşaat faaliyetlerinin sebebi bu. Sabah 3.00-4.00 arası dua için kalkılıyor. Sabah duasına “orthros” deniyor. Saat 6.00 civarında kili- sede ayin başlıyor. Konuklar genellikle sabah 5.00 civarında kapılarına nazikçe vurularak uyandırı- lıyor. Yarı karanlık ve loş koridorlarda simsiyah giyinmiş gölge gibi hareket eden keşiler sessiz ve hızlı adımlarla kiliseye doğru gidiyorlar. İlk anda insanın içini bir ürperti sarıyor. Peder Hrisos- tomos’a, “neden simsiyah giyiniyorsunuz?” diye soruyorum. “Osmanlı yüzünden” diyor. “Osmanlı bizim -Ortodoks Hıristiyanların- rengimizi siyah olarak belirlemiş.” Peder Mattheus ise bunun ilk dönemlerden beri böyle olduğunu, siyahın ma- tem rengi olmasından ötürü siyah giydiklerini AYNAROZ · ATLAS 57
Koutloumousiou (Kutulmusoglu) Manastırı, 988 yılından önce yapıldığı düşünüldüğünden Aynaroz’un da en eski yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Bazı kaynaklarda “Türk Manastırı” olarak da geçiyor. Buna göre 1263’te Anadolu’da Selçuklular döneminde Kutulmuş (veya Kutlumuş) ailesinden gelen II. İzzeddin’in oğlu Süleyman Bey’in, 40 yaşından sonra, Ortodoks annesi Anna’nın etkisiyle Ortodoksluğu kabul edip Konstantin adını aldığı ve gelip bu manastırı kurduğu belirtiliyor (solda, üstte.) Avato kuralı gereği Aynaroz’a dişi hayvan girmesi de yasak. Bu nedenle taşımacılıkta yük hayvanı olarak katırlar kullanıyor. Ancak motorlu araçların daha yaygın olduğunu belirtmek gerek (solda, altta.) söylüyor. “Biz bir nevi yaşayan ölüleriz” diye cevap bağlı. Ellerindeki Osmanlıca belgeler tahminimden veriyor. Hem de bir tür eşitlik. Pederler arasındaki çok fazla. Kütüphanesi de çok zengin. Odalarda gaz hiyerarşiyi yok ediyor. Vatopediou Manastırı’ndan lambası ve kibrit bulunuyor. Çok uzun zamandır, sonra ikinci durağım, Vatopediou ile neredeyse gaz lambası yakmamıştım. Fitilini de içine kaçırınca zıt bir karaktere sahip, dini turizm faaliyetinden tam bir şenlik oldu. Kilisedeki ayinlerin bir düze- uzak küçük ve son derece mütevazı bir manastır ni ve işbölümü var. Kimin ilahi okuyacağı, kimin olan Stavronikita Manastırı’ydı. Adanın en küçük hangi mumları yakacağı, kimin kutsal kitabı veya fakat en ilgi çekici manastırlarından biri. Burada ikonaları veya kutsal emanetleri taşıyacağı önceden sessiz, mütevazı ve telaşsız bir manastır hayatıyla belli. Ayinler ilahilerle başlıyor. Kiliseye giren her karşılaşmak etkileyiciydi. Yalnızca 25 peder / keşişi kişi kutsal ikonaları öperek ve altara selam vererek var. Benimle birlikte altı misafiri vardı. Kilisenin yerine geçiyor. Ayin öncesi altardan çıkarılan kutsal duvar resimleri 1546’da Giritli Teofanis ve oğlu emanetler de cemaate sergileniyor ve ziyaretçiler Simeon’a ait ve çok meşhur. Bu küçük manastırın saygılarını göstermek üzere öpüyorlar. Ziyaretçi su sistemi kendine özgü. Adeta Roma Aquaduct sayısının çok olduğu günlerde keşişlerden biri elin- ve İstanbul’daki Valens Kemerleri’nin küçük bir deki temizleyiciyi ikonanın önündeki cama sıkarak örneği. Daha uzun ve büyük olanı Simonopetra düzenli olarak temizliyor. Misafirler yanlarında Manastırı’nda var. getirdikleri özel eşyalarını kutsal emanetlere sürüp bir tür tılsım sahibi oluyorlar. Manastırda keşişlerin Giriş kulübesindeki fiş dışında elektrik yok. O her konuda öncelikleri var. Bu Dafne’den otobüse da jeneratörle çalışıyor. Arşivi de aynı jeneratöre 58 ATLAS · EYLÜL 2016
binişte başlıyor. Kilisede de önce pederler ikonaları beklerken metruk bir kilise var, vakit geçsin diye Selanik yakınındaki ve kutsal emanetleri ziyaret edip saygıyla öpüyor- orayı gezdirmek istiyor. İngilizce konuşuyoruz. Halkidiki Yarımadası’nın lar. Ardından misafirler bunu yapıyor. İlahilerdeki Gezdirirken buranın “Erdoğan’ın parasına ihtiyacı” Ege’ye uzanan bir bölümü bazı makamlar hemen çağrışım yapıyor. Bilindiği var diye espri yapınca şaşırıyorum, sonra da ekliyor, Aynaroz Yarımadası’nı gibi uzmanlar Bizans müziğinin Osmanlı saray “iyi başladı, ama sonra bozdu...” diyor. Gelirken oluşturuyor. Yarımadanın müziğini etkilediğini söylemekteler. Bu konuda son denizde lüks bir yat görüyoruz, “bunlar önce bu- en uçunda dönemde çalışmalar artmış durumda. rayı geziyorlar, sonra eğlenceye gidiyorlar” diyor. 2 bin 33 metre “Halbuki ben onlara tersini öneriyorum, önce eğ- yüksekliğinde meşhur Akşam, yani saat altı gibi (Bizans / ezani saate lenceye gidin, sonra günah çıkartmak için buraya Athos (Aynaroz) Dağı göre 12’de güneş batarken) yapılan ayine “ves- gelin.” Yine gülüşüyoruz. (Ortodokslukta da gü- yer alıyor. Fotoğrafta pers” adı veriliyor. Ayin sonrası yemek yeniyor. nah çıkarma var.) Ben lüks arabaları işaret edince, bir bölümü görünen Akşam yemeğinden sonraki son duaya “apodip- “neden bizler en lüks arabaları kullanıyoruz merak manastırın adı ise non” adı veriliyor. ediyor musun” diye soruyor. Aslında bu Athos’a Simonopetra (üstte.) geldiğimden beri merak ettiğim bir konu. Cevabı Üçüncü geceleyeceğim manastır olan Simono- da ilginç, çünkü vergi olmadığını neredeyse yarı petra hem keşişleriyle, hem de yapısıyla etkileyici. fiyatına geldiğini o nedenle bu tür arabaların tercih Dafne Limanı bu manastıra bağlı. Beni manastıra edildiğini söylüyor. Kendisinin bu tür lükslerden götürecek olan şoför de aslında bir peder ve daha hoşlanmadığını da ekliyor. Mesela diyor, “Ayasof- önce tanıştıklarıma oranla oldukça esprili. Adı Pe- ya muhteşem bir yapı olabilir, ama mütevazı değil, der Averkios ve elinde manastıra geleceklerin listesi var. İsmi olmayan gidemez. Edirneliymiş. Saati AYNAROZ · ATLAS 59
Dionysiou Manastırı’ndaki kat olarak adlandırdıkları en üst balkonda “Greek kutsal emanetlerinden biri Kahve” dedikleri Türk kahvesinin keyfinin tadına Aziz Niphon’a ait kemikler. doyum olmadı. Oldukça bilgili ve saygın bir keşiş olan Peder Kosmas ile uzun uzun sohbet ettik. Altın bir kol muhafazası içinde Ortodoksluğa yakışmıyor, bir ibadethane gibi değil, Kendisi Selanik’te Türkçe öğrenmiş, ama uzun sü- yer alan Vaftizci Yahya’nın sağ daha çok Bizans imparatorlarının siyasi bir güç gös- redir konuşmadığı için İngilizce konuşmayı tercih el kemiği yalnız Dionysiou terisi” diye eleştiriyor. etti. Doktora da yapmış. Bana hem kütüphaneyi, Manastırı’nın değil Aynaroz’un hem arşivi, hem de kutsal müzeyi gezdirdi. da en değerli ve en önemli Simonapetra Manastırı denizden 230 metre kutsal emanetlerinden. yukarıda kayalıkların üzerine kurulmuş devasa bir Yemeklere “trapeza” deniyor. “Trapezi”den ge- Dikkatli bakıldığında altın kale görünümünde. Katholikos’u diğerlerine göre liyor “yemek yenen yer, donanmış yemek masası” dirseğin sağına doğru haç daha yeni, 1891 yangınından sonra yapılmış olma- demek. Sabah ve akşam ayinlerinden sonra günde şeklindeki bir metal muhafaza lı zira kapısının üstünde 1893 tarihi var. Manastı- iki defa yemek yeniyor. görülüyor. Aslında çok değerli rın denize doğru olan tarafını teraslamışlar tarım taşlarla süslenmiş bu metal yapıyorlar. Ürünler manastıra aşağıdan bir asan- Keşişler ve konuklar trapezaya, “kopanos” adı haç, İsa’nın çarmıha gerildiği sör vasıtasıyla ulaştırılıyor. Keşişlerin dokuzuncu verilen ve yemekhanenin önünde asılı duran kalın hacın bir parçasını saklayan ve uzun bir kalasa tahta tokmakla vurularak davet bir kutu (üstte.) ediliyor. Yemekhanenin kapısı duayla açılıyor. Önce keşişler giriyor, sonra misafirler. Yemekler herkes yerine oturduktan sonra bir zil işaretiyle başlıyor ve sessizlik içinde yeniyor, konuşmak âdetten değil. Yemek esnasında duyulan yegâne ses, vaiz kürsüsüne çıkan bir keşişin yemek bo- yunca İncil’den okuduğu parçalar, ki buna “anag- nostis” adı veriliyor. Böylece hem bedenin, hem de ruhun doyması amaçlanıyor. Balık dışında et ve özellikle domuz eti yenmiyor. Yemekleri keşiş- ler hazırlanıyor, servis ediyor ve bulaşıkları yıkı- yorlar. Özel günlerin menüsü de özel oluyor. Di- ğer günler vejetaryen yemeği gibi. Örneğin ilk gün söğüş domates, biber ve mantarlı makarna vardı. İkinci gün hayatımda ilk kez sabah yemeğinde kızarmış balık yedim ve harikaydı. Yanında şarap vardı. Ayrıca şehriye makarnası ve yanında şeftali verdiler. Yemek ardından ölülerin ruhu için “koli- va” adı verilen irmik helvası ikram ettiler. Dionysiou Manastırı benim dördüncü dura- ğımdı. Mikra Agia Anna adlı küçük feribottan in- dikten sonra uzun, dik ve yorucu bir yoldan ulaş- tım. Tıpkı Simonopetra Manastırı gibi -onun ka- dar yukarıda değilse de- bu manastır da denizden 80 metre yüksekte kayaların üzerinde inşa edilmiş durumda. Manastırın dört yanı balkonlarla çevrili. Arkadan çok güzel bir yar var ve dağ yükseliyor, rüzgârı da eksik olmuyor. Keşişler kendi araların- da bu dağa “Aeropotamos” yani “rüzgâr ırmağı” diyorlar. Pederlerin çoğu yaşlı ve 35 civarında keşiş var. Benim rastladığım iki özel günden biri Vaftizci Yahya günüydü. Yıllar önce ailesi Trabzon’dan göç etmiş ve Türkçe bilen Drama Episkoposu Petros ile burada tanışıp sohbet ettik. Kütüphanesi zen- gin manastırlardan biri. Bazı eski yazma kitapların içindeki minyatürler paha biçilmez; özellikle bir yazma kitap içindeki Marcus minyatürü. Meryem Ana ikonası ve küçük mozaiklerden yapılmış İsa 60 ATLAS · AĞUSTOS 2016
Süslü Belge İstanbul’dan gönderilmiş Arapça nefis el yazısı ve süslemeleriyle de dikkat çeken bu belge Simonopetra Manastırı’nın Kutsal Müzesi’nde yer alıyor. HAVADAN ÇEŞME YARIMADASI · ATLAS 61
AnaKgırikrilşainreinli hemen önünde baldaken tarzında bir çeşme var. Bazı kaynaklarda “Türk Manastı- raTın”enkoeilsraidraaHkğırdisatigyeaçniyoorla. nRiKvaoyuettleougmöroeu13(K. yuütlzuymıldua) hanedanından Konstantin tarafından yeniden inşa edilmiş. Kimi kaynaklara göre 1263’te Anadolu’da Halk d k Yarımadası Selçuklular döneminde Kutulmuş (veya Kutlumuş) Aynaroz ailesinden gelen II. İzzeddin’in oğlu Süleyman Yarımadası BeyB’ianlıkuersdiruğu yazıyor. 40 yaşından sonra annesi tAannEdntirane’nmaıdintıneıtkailsmiyılşevOergteoldipokbsulumğuankaasbtuırlı edip Kons- Asos kurmuş. AymvaalPıBnkeeadrsgteaırrmlaHarrınisdoastogmeçoirsd’uiğnimözedlodkuavzetgiüylne Aynaroz boyunca keşiMşlearninisa24 saatlik hayatlarına tanık olmak be- nim için paha biçilmez bir deneyimdi. Her gün yepyeni bilgiler öğrenmekle zenginleşmiştim. Hiç bilmediğAimydbınir kültürü tanımış, kutsal emanetle- ğöriDinnicOKdieuisgmşmTöaürdamarnkslüMııicyş,aeu’kğdyueülantzslaehlricçmebiüprzaaedlreiaşrşaitnhırimfegaremczımnanıinşıt,igmböe.rrmaDteıadhviae- Nafplion binleBrcoedrbuemlge görmenin ayrıcalığı ile Aynaroz’dan ayrıldımM. aArmklaımrisda manastır arşivlerindeki Os- manDlaı tfçearman ve berat koleksiyonlarının en azın- dan birer kopyasının Türkiye’ye kazandırılması fikri vardı. Döndükten sonra hemen bu konuda bir girişimde bulundum ve T.C. Başbakanlık Dev- ATLAS KARTOGRAFYA SERVİSİ let Arşivleri Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Sa- yın Dr. Önder Bayır ile görüştüm. Belgelerin birer kopyasının Türkiye’ye kazandırılması fikrime çok sıcak baktılar. Büyük ihtimalle bu konuda resmi girişimler bir müddet sonra başlayacak. Böylece hem her manastırdaki belgeler için bir kitap ha- da görülmeye değer. Önem verdikleri bir kutsal zırlamak, hem de bütün manastırlardaki belge emanet de Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği tahta haçın örneklerinden oluşan bir sergi yapmak önerim parçası. Buna “Timyoksilo” diyorlar. hayata geçebilecek. Yine dönüşümde kendisiyle Gezdiğim beşinci manastır Kariyes’e yakın, gü- görüştüğüm Patrik Bartholomeos Hazretleri de bu neyinde, yaklaşık 5-10 dakika yürüme mesafesinde. projeyi beğendi ve destekliyor. Şimdi sıra projenin Adı Koutloumousiou (Kutulmusoglu) Manastırı. hayata geçirilmesinde... l * Mehmet Ö. Alkan ve Özel Davet Mehmet Ö. Alkan, Aynaroz’a, çok az kişiye verilen özel izinle çalışıyor. Kendi alanında özellikle manastırların arşivlerinde onları fotoğrafladı. Türkiye’den yayınlanmış 200’ün üzerinde bulunan Osmanlı ferman, berat ve gelip de bu kadar uzun süre kalan makalesi ve hazırladığı 15 kitabı belgelerin içerikleri konusunda ve arşivleri, kutsal emanetleri ve var. Ulusal TV’lerde yayınlanan 12 araştırma yapması amacıyla özel müzeleri inceleyip fotoğraflayan belgesel hazırladı. Türkiye Felsefe olarak davet edildi. Aynaroz’daki ilk kişiydi. Doç. Dr. Mehmet Ö. Kurumu, Mülkiyeliler Birliği’nin manastır hayatına 24 saat tanıklık Alkan, Ankara Üniversitesi Siyasal üyesi ve Tarih Vakfı’nın kurucusu. ettiği dokuz gün geçirdi. Toplam Bilgiler Fakültesi mezunu, yüksek Atlas Tarih, Toplumsal Tarih, 20 manastırın yarısından fazlasını lisans ve doktorasını İstanbul Birikim gibi dergilerde düzenli gördü. Beş manastırda ve ayrıca Üniversitesi’nde yaptı. Halen İ. Ü. olarak yazıyor. Ayrıca A Haber’de Kariyes’te kaldı. Dört manastırın Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyasi “Eski Defterler”, TRT-TÜRK’te arşivlerinde ve kutsal müzelerinde Tarih anabilim dalında öğretim “Tarihe/Tarihte Yolculuk” ve incelemelerde bulundu, ayrıca üyesi. Osmanlı modernleşmesi CNNTÜRK’te “Sağım Solum Tarih” kutsal emanetlerini de gördü ve ve Cumhuriyet tarihi üzerine programlarını hazırladı. 62 ATLAS · EYLÜL 2016
Stavronikita Manastırı katholikosunun giriş kapısı önünde fotoğrafın en sağında yarısı görünen çanın adı “sideraki /semantron.” Tavana asılı haldeki çan “kopanos”, oturma yeri üzerinde duran ve tahta bir sopayı andıran çanın adı ise talanto. Çanlar Kimin İçin Çalıyor? Aynaroz’da çanlar günlük bunun Nuh Peygamber’in alet olduğuna inanılıyor. Son olarak “sideraki / hayatın ayrılmaz bir parçası. çanı olduğuna ve bu Kilise de bir tür kurtuluş semantron” adı verilen Gün içinde dört farklı çan tahta çanı çalmakla gemisi gibi düşünülüyor küçük eğri bir metale demir kullanılıyor ve her biri çok eski bir geleneğin ve hem cemaat, hem de çekiçle vurularak kiliseye ayrı bir çağrıyı simgeliyor. sürdürüldüğüne inanılıyor. hayvanlar, kısaca bütün davet tamamlanıyor. Bunlar kampana, talanto, Nuh Peygamber’in tufan canlılar kilisede ibadete, Benim gibi yabancıların sideraki ve kopanos. öncesi bütün hayvanlardan yani kurtuluşa çağrılıyor. ayine katılmak diye bir bir çifti yaptığı gemiye, Talantoyu çalmakla görevli zorunlulukları yok, ancak Kampana bildiğimiz çan yani “kurtuluş”a çağırmak keşişe “kudonokrustis” Vatopediou gibi bazı kulelerindeki büyüklükleri için kendisinin yaptığı bir veya “kabinaris” deniyor. manastırlarda tuvalet ve manastırdan manastıra banyonun kapandığı kapı değişen dökme pirinçten nazikçe tıklatılarak haber yapılıyor. veriliyor. Kampanaların Manastırlarda kullanılan çalınmasından bir süre son çan da tahtadan. Yatay sonra talanto adı verilen şekilde iki ucundan yukarıya ince uzun bir kalası tutturulmuş uzun yassı bir keşişler omuzuna dayayıp, kalasa yine tahta bir çekiçle 15 dakikada bir ve ritmik vurularak trapeza yani sabah olarak üzerine tahta ve akşam yemek saati haber bir tokmakla vurarak veriliyor. Bu tahta çana ise ses çıkarıyorlar. Bazı “kopanos” adı veriliyor. (Bazı kaynaklarda Osmanlı’daki kaynaklarda semantron diye çan yasağı nedeniyle bu de geçiyor.) tahta çanın kullanıldığı yazsa da doğru değil. Zira HARŞİT · ATLAS 63
AZERBAYCAN Petrol ve Aşk Diyarı Kent halkının, “İçeri Şehir” dediği Bakü’nün eski merkezi, Roma devrinden kalma yapılardan Sovyetler Birliği zamanında inşa edilen toplu konutlara ve günümüzün gökdelenlerine kadar pek çok farklı döneme ait binayı içinde barındırıyor. 64 ATLAS · EYLÜL 2016
Efsanevi aşk öyküsü Leyla ile Mecnun’un doğduğu topraklar; dünyanın en küçük kitaplarının toplandığı müzeler, her sokağında sanatın soluduğu kentler... Hazar sahillerinde yükselen petrol kuleleri ve kıyılara yayılmış yerleşimler… Atlas, Azerbaycan’ın Başkenti Bakü ve ikinci kenti Gence’ye konuk oldu. YAZI: MEHMET Y. YILMAZ / FOTOĞRAFLAR: SEBATİ KARAKURT AZERBAYCAN · ATLAS 65
On beş yıl aradan sonra, Bakü kent merke- yazmıştım: “Aliyev’in Azerbaycan için çizdiği viz- zine doğru otoyolda, bir otomobilin için- yonu dinlerken kendimi Türkiye Cumhuriyeti’nin de giderken, bir an için uçağın yanlışlıkla ilk yıllarında, Çankaya sofralarındaki sohbetlerden Dubai’ye indiğini düşündüm. birine tanıklık ediyormuş gibi hissettim. Dev binalar, harika bir otoyol, uzaklardaki “Aliyev, Azerbaycan’ın bağımsızlığının, Rus kül- inşaat vinçlerinin ışıkları ve yüksek levhalarla türünün izlerinin tamamen silinmesiyle mümkün perdelenmiş inşaat alanlarının çokluğuydu bu ya- olduğuna inanıyor. Bizdeki harf devriminin bir nılsamayı yaratan şey. benzerinin tam ortasındayız. Tıpkı Çankaya’nın ilk sakini gibi, o da üç ay içinde Kiril alfabesinin yerini Azerbaycan’a 15 yıl önce rahmetli “prezident” Latin grafikasının alabileceğine inanmış ve bunu Haydar Aliyev’in davetiyle gitmiş ve döndüğüm- başarmış da. Aliyev’i, Azerbaycan’da sevmeyenlerin de, o yıllarda çalıştığım Milliyet gazetesine şunu 66 ATLAS · EYLÜL 2016
Hem bir deniz hem de petrol kenti olan Bakü bu iki olguyu da halkın yaşam kalitesini düşürmeden taşıyabilen bir kent. Hazar’daki petrol kulelerinin karşısındaki kıyılar, kentin önemli plajları arasında (solda.) Leyla ile Mecnun destanını derli toplu olarak yazıya ilk geçiren şair Gencevi Nizami, Azerbaycan’ın önemli bütün kentlerindeki heykelleri ve adına açılan kültür merkezleriyle yaşatılıyor (altta.) de olduğuna hiç kuşku yok. Ama eminim günlük Haydar Aliyev’in adını taşıyan bir kültür merkezi. politik tartışmaların unutulup sadece yapılan işle- Bina uzaktan bir salyangozu andırıyor sanki. rin hatırlanacağı bir yarım yüzyıl sonra bir büyük dönüşümün mimarı olarak anılacak.” Dikey hiçbir açıya sahip olmayan bir bina bu. Sanki Hazar Denizi’nin dalgalarını dondurmuş- Yanılmışım, büyük dönüşümün gerçekleşmesi lar, büyütmüşler ve getirip bu parkın içine oturt- için 50 yıl beklemek gerekmiyormuş. muşlar gibi bir görüntü! O vizyonun 15 yıl içinde nasıl bir dönüşüm ge- Bu çok ilginç binanın içinde Azerbaycan tarihi çirdiğini görmek, gerçekten etkileyiciydi. ile ilgili müzeler, Haydar Aliyev Müzesi, sergi alan- ları, bir de konser salonu bulunuyor. Kültür Mer- Kentin merkezinde Zaha Hadid’in bir eseri kezi’ni süsleyen heykeller de zaten kendi başlarına yükseliyor: Geniş bir bahçenin içine oturtulmuş bu bir sergi değeri taşıyor. Bugünkü modern Bakü’yü muazzam bina, modern Azerbaycan’ın yaratıcısı AZERBAYCAN · ATLAS 67
yaratan vizyonun, diğer Azerbaycan kentlerinde- heykeli, hemen karşısındaki Şairler Evi’ne bakıyor; ki sonuçları ile ilgili bir fikrim yok elbette. Ancak Azerbaycan’ın kendi içinden çıkmış şairlere, ya- şunu söylemeliyim ki benim gördüğüm Gence zarlara duyduğu saygının bir nişanesi olarak inşa kenti, Bakü’de yapılan her hangi bir kompleksin edilmiş bir tür Pantheon bu bina. bütçesiyle toptan yenilenebilir. Azerbaycanlıların, biz de dahil diğer Türki ül- Öyle devasa bir bütçe ile yepyeni bir kent yara- kelerinde pek rastlamadığımız bir özellikleridir bu. tılmış. Antik Bakü, dünyanın bilinen en eski tek tanrılı dini Zerdüştlüğün merkezi olmuş bir kent. Sokaklarda yürürken, bazı binaların üzerinde Kentin bazı yerlerinde milattan önce 3 bin ile bi- heykeller ya da bir büst görürsünüz. Bunlar, vak- ninci yıllar arasına tarihlenen arkeolojik buluntular tiyle o binada yaşamış bir yazara, müzisyene, şaire, da var ancak kentin hangi tarihte kurulduğu tam ressama duyulan saygının ifadesidir. olarak bilinemiyor. Bakü’de satın aldığım Chingiz Qajar’ın Old Baku (Eski Bakü) kitabı, kentin kuru- Sayısız müzede, Azerbaycan tarihinin, kültür ve luşunu milattan önce 6. yüzyıla dayandırıyor, onu sanatının örneklerini izleyebilirsiniz. da belirtmiş olayım. Dünyanın en büyük “küçük kitaplar müzesi” de Bugünkü Bakü’de, “İçeri Şehir” olarak anılan bu kentte yer alıyor ve o müzede her biri gerçekten eski şehirde dolaşırsanız göreceğiniz kalıntılar daha sanat eseri olan içindeki yazıları mikroskopla bile çok Roma dönemine tarihleniyor. zor okuyabileceğiniz kitapları görebilirsiniz. Sasasanilerin, Şirvan şahlarının yönetiminde İçeri Şehir’den dışarıya, modern Bakü’ye çıktı- uzun yıllar yaşadıktan sonra 8. yüzyıldaki Arap isti- ğınızda da sizi bekleyen tipik bir Avrupa kentidir. lası ile birlikte İslam ile tanışmış, o günden bu güne Kafkaslar’ın bu en büyük kenti, geniş bulvarlar, de nüfusun önemli bölümü İslam dinine mensup. parklar, parkları süsleyen heykeller ile bir batı Av- rupa kenti duygusu veriyor insana. Bu da yetmemiş Bakü’nün sokaklarında gezinirken neredeyse gibi kentin Hazar Denizi kıyısındaki bir bölgesi her köşe başında karşınıza bir heykel çıkacak. kentsel dönüşüme tabi tutulmuş. Henüz inşaat tamamıyla bitmiş değil ama Bakü’de olduğunuzu Azerbaycan’ın en büyük şairi Firdevsi’nin dev bilmezseniz, kendinizi Paris’te zannedebilirsiniz. 68 ATLAS · EYLÜL 2016
Eski mimariyi de barındıran “İçeri Şehir”den, yeni mahallere açıldığınızda görkemli bir Avrupa kenti dokusu buluyorsunuz. Hazar Denizi’nin batı kıyısında yer alan Bakü, Kafkaslar’ın en önemli ticaret ve kültür kentlerinden biri sayılıyor (üstte.) Bakü’de bulunan, Iraklı ünlü mimar Zaha Hadid’in eseri olan Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nin detay tasarımlarını Kıbrıslı mimar Saffet Kaya Bekiroğlu yapmış. İçinde konser ve konferans salonları, kütüphane, müze ve sanat galerileri barındıran yapının görünümü Azerbaycan mitolojisindeki Hazar Denizi’nin yükselişini yansıtıyor (sağda.) AZERBAYCAN · ATLAS 69
ALEVLİ CAM KULELER Kentin simgesi haline gelmiş dev cam kuleler, geceleri ışık tasarımlarıyla seyredenlerde alev almış duygusu yaratıyor. Kuleler yüzyıllardır kentin gelir kaynağı olan petrole saygının da göstergesi durumunda (sağda.) Bakü’nün büyük caddelerinden biri olan Targovi, aynı zamanda kentin gece hayatının odak noktası. Akşam saatlerinde ışıklarını yakan meydan, sabahın ilk ışıklarına kadar hareketliliğini sürdürüyor (karşı sayfada, üstte.) 70 ATLAS · EYLÜL 2016
Kentin simgesi haline gelmiş dev cam kuleler, içinde yaşadığımız coğrafyanın en büyük şair- gece olunca sanki tutuşuyor, alev alev yanıyor. lerinden birinin doğduğu, büyüdüğü ve aradan Kimsenin ateş yaktığı yok tabii, gerçek bir görsel geçen sekiz yüzyılı aşan zamana rağmen değerin- şölen, ışık oyunlarıyla gerçekleştiriliyor ve Ba- den hiç kaybetmeyen, hatta diyebilirim ki değeri kü’nün 10. yüzyıldan beri en önemli gelir kaynağı daha çok anlaşılan eserlerini verdiği kente iniyor olan petrole saygıyı da ifade ediyor. olmamdı. Hazar kıyısı ise kentin bir diğer nefes alma Elbette Nizami’nin doğup büyüdüğü ve sokakla- alanı. Balıkçı lokantaları, plajlar, bizim Çeşme ve rında gezindiği, yeşil bahçelerinde serinlediği Gen- Bodrum’dakine benzer “beach clublar” ile Arap ve ce ile bugünkü Gence arasında neredeyse hiç ilişki İranlı turistlerin ilgisini çekiyor. yok, ama biliyoruz ki bir kente ruhunu veren şey, Azerbaycan, turistik vizeyi kaldırdığından bu yana ciddi bir turistik kent olmuş, kentte birbiri ar- dına yapılan dev otellerde yer bulabilmek için tatil planını önceden yapmalısınız. Bir turistin arayabileceği her şey bu kentte mev- cut: Tarih, sanat, müzeler, günümüzün en önemli mimarlarının yaptığı binalar, Azerbaycan’ın yerel lezzetlerinin sunulduğu lokantalar, deniz ve güneş ile son derece genç gece hayatı! Bir turist zaten başka ne ister? GENCE VE NİZAMİ ATLAS KARTOGRAFYA SERVİSİ Bakü’den bindiğimiz uçak geniş bir ovaya ya- yılmış evlerin üzerinden Gence’ye doğru süzül- meye başladığında bu kadar heyecanlanacağımı hiç tahmin etmiyordum. Heyecanımın nedeni AZERBAYCAN · ATLAS 71
EN BÜYÜK MEYDAN Targovi Meydanı, kentin en merkezi noktası sayılıyor. Meydan ve bağlantılandığı yollar, kültürel odaklar, eğlence mekânları ve alışveriş alanlarını kapsıyor. 72 ATLAS · EYLÜL 2016
AZERBAYCAN · ATLAS 73
binalar yıkılıp, yeniden yapılsa da değişmez. Çünkü o ruhu veren insandır ve o genetik kodlar, aradan binlerce yıl geçse bile kolayca değişime uğramaz. Gerçi, bu coğrafyada birçok önemli insanın nerede doğduğu ile ilgili tartışmalar da hiç bitmez biliyorsunuz. Söz konusu olan Nizami gibi bir büyük sanatçı olunca, bu paylaşamama durumu, adeta bir kav- gaya da dönüşebiliyor. Nasreddin Hoca nereliydi? Karagöz kime ait? Bu türden sayısız tartışma konusu yaratmak bu coğrafyanın ortak özelliği sanki. Nizami’nin de kendisini bu kaderden kurtar- ması beklenemezdi zaten. İranlılara bakarsanız Nizami, Kum kentinin Tafraş kasabasının Ta Köyü’nde doğmuş, sonra- dan Gence’ye göç eden babasıyla birlikte Gence’ye gelmiştir. Bir başka iddia da Kum kentinin Farahan kasa- basında doğduğudur ki bu da, iki kasaba arasında halen tartışma konusu. İranlıların bu iddiası, Nizami’nin İkbalname’si- ne sonradan eklendiği hemen anlaşılan iki beyit- ten kaynaklanır. Ama sonuç olarak Nizami, Nizami Gencevi olarak tanınır, eserlerini bu isimle vermiştir ve mezarı da halen Gence’dedir. Doğal olarak Azer- baycan ve Gence için çok önemli bir konu bu, an- cak ister Kum’un bir kasabasında, ister Gence’de doğmuş olsun, Nizami benim için Nizami’dir, değerini belirleyen şey nerede doğduğu değildir. Hangi kentin ruhunu taşıdığı, büyük eseri Ham- Gence’de artık unuttuğumuz eşsiz lezzetlere sahip yemekleri mutlaka tatmak gerekiyor. se’yi hangi kentte yazdığıdır. bir öykü. Özellikle Arap coğrafyasında değişik İslamın egemen olduğu doğu coğrafyasında versiyonları nesiller boyunca anlatılmış, ama Ni- zami’ye kadar kimse bu öyküyü yazıya dökmemiş. çok sayıda büyük şair yaşamıştır ama Firdevsi’yi bir kenara koyarsak hiçbiri gösterişli ve aşırı süs- Aslına bakarsanız bu konuda Nizami’nin de lü doğu şiirinin parlayan yıldızı olmayı Nizami başlangıçta çok hevesli olduğu söylenemez. Çün- kadar hak etmez. kü Nizami, derin bir keder ve acıyla yoğrulmuş bu öyküyü yazmanın zor olduğunu düşünmekte- Düşünün ki bizim büyük şairimiz Fuzuli, Ni- dir. Nizami, edebiyatın insanın yaşamını keder ve zami’yi üstat, kendisini onun öğrencisi olarak ümitsizliğe boğacak bir sanat olmadığına inanır. tanımlamıştı. Fuzuli’nin bu tutumu elbette teva- Edebiyatın, insanı manen yükselten ve güçlü kılan zu ile de açıklanabilir ki böyle bir açıklamaya da neşenin ifadesi için bir araç olduğunu düşünür. itiraz etmek kolay değildir, ama ne yapalım söz ağızdan çıkmış bir kere! Bir Azerbaycanlı olarak Azerbaycan Türkçesine karşı derin bir muhabbeti olmasına karşın eserini Nizami Gencevi’nin en çok taklit edilen ve dün- Farsça yazmıştır. Bu şiiri yazmasını isteyen döne- yada en çok tanınan eseri Leyla ve Mecnun’dur. min muktediri Şirvanşah’a karşı anadilini cesurca Leyla ve Mecnun’un öyküsü dilden dile anlatılan 74 ATLAS · EYLÜL 2016
savunmuş ama Farsçanın zenginliğini kullanmakta Bu bilgiyi Mirza İbrahimov’un, Leyla ve Mec- Kimi kaynaklar da tereddüt etmemiştir. Zaten her zaman saraya nun’un Farsça baskısına yazdığı önsözden aktar- 10. yüzyıldan beri ve muktedirlere karşı mesafesini korumuş bu dev dım. Bu önsöz, Dr. Ayşe Büyükyıldırım’ın ve Sa- Azerbaycan’daki petrolün şaire, zorla bir şeyi kabul ettirebilmek de mümkün med Vurgun’un Farsçadan çevirisiyle hazırladığı kullanıldığından söz ediyor. değildir. Leyla ile Mecnun baskısında yer alıyor. Kitabın Günümüzde de ülkenin yeni baskısı ne yazık ki yok, ama sahaflarda ben en önemli geçim kaynağı Nizami bu eserini 1188 yılında yazıp, bitir- bir tane bulabildim. petrol. Özellikle Bakü ve mişti. “Eğer sanatçı için bilgi birikimi gerekli ol- çevresinde çok miktarda masaydı Leyla ve Mecnun’u 10 günde yazardım” Nizami’nin Leyla ve Mecnun’unu bir aşk desta- rafineri bulunuyor. dediği de kayıtlara geçmiş bulunuyor. nı olarak görmek ve öyle değerlendirmek kuşku- suz ki büyük sanatçıya haksızlıktır ve çok sığ bir Bugünün sanat ile ilgili tartışmalarından elbette bakışa delalet eder. haberdar değildi, ama sanatın hayatın bir aynası olması gerektiğine inanıyor ve bunu savunuyordu. Nizami, bu eseriyle bir aşk öyküsünün arka pla- nında, zulme ve zalimlere karşı çıkar. İnsanların, güç “Sanat mı hayatı taklit eder, hayat mı sanatı” sahipleri karşısında alçalmamalarını savunur. Za- tartışmasında sanatın hayatı taklit ettiğini bugün limin zulmüne boyun eğmemeyi, mücadele etmeyi savunanların atasıdır bile diyebilirim! AZERBAYCAN · ATLAS 75
önerir. Zulüm alçaklık ise, buna ses çıkarmamak da zemin seviyesinin üstünde. rezil bir tutumdur. Kadınlara yönelik zulme daha o İçeri girdiğinizde beş köşede, beş vitray sizi kar- tarihte dikkat çeker, karşı çıkar. Bu nedenle Leyla’yı betimlerken sadece güzelliğinden söz etmez. Güç- şılıyor. Güneşin vitraylarda yarattığı ışık oyunları- lü, iradeli, sözünde duran ve ideal bir kadın tipi de na gözünüz alıştığında zemin seviyesinde mozoleyi yaratır. görüyorsunuz. Binanın çevresinde, Nizami’nin de- ğişik eserlerini tasvir eden dev heykellerle süslü bir Bu muazzam eserin kimi beyitlerini aklımdan park var. Bir de yirmi metre yüksekliğinde heykeli tekrarlarken, Nizami’nin Gence’deki mezarını zi- ile bu tablo tamamlanıyor. yaret ettim. Bakımlı bir parkın içinde yer alan kabrin tam Beş büyük eserden oluşan Hamse’sinden ilham karşısında Nizami Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. alınarak yapılmış, beşgen bir kule bu. Bu müzede Nizami’nin eserlerini tasvir eden değişik minyatürleri, Nizami kitaplarının ilk baskılarını, Kuleye, her biri beşer basamaktan oluşan beş tarihi Gence halılarını görmeniz mümkün. Ama ne merdivenden çıkarak giriyorsunuz. Giriş kapısı 76 ATLAS · EYLÜL 2016
Azerbaycan’ın turizm bakımından da önemli merkezlerinden biri sayılan Gence kentinin çevresinde geniş ormanlık alanlar, kaplıcalar, piknik alanları, eğlence ve konaklama mekanları bulunuyor. Göy Göl de Gence yakınında “Göller Bölgesi” olarak anılan kesimde yer alan en görkemli göl (solda). Leyla ile Mecnun destanı, Nizami’den sonra Fuzuli gibi önemli bir şairin kaleminde yeniden şekillendi ve İran, Kafkaslar, Türkiye’nin de içinde olduğu coğrafyada değişik dillere çevrildi. Destan, yüzyıllar boyunca minyatür sanatının da en önemli motiflerinden biri oldu (sağda.) Şair ve bilgin Nizami, geleneklere uyarak, doğduğu yerin adını, kendi adının önüne yerleştirdi. Gence kenti de hem onun adıyla önemli bir kültür merkezi yaparak, hem dev bir mozole dikerek ona vefasını gösteriyor (sağda, altta.) yazık ki müze ile ilgili bir katalog yok, gördüğünüz Kimyasal yemler ve gübrelerle bozulmamış et, her şeyi hafızanızda saklamanız gerekiyor. Azerbay- sebzeler ve yakındaki göllerde, derelerde yakalanmış can, petrol gelirleriyle artık zengin ve güçlü bir ülke. balıklar zengin bir mutfağın temelini oluşturuyor. Devlet bütçesinden küçük bir harcamayla kabri ve müzeyi ziyaret edecek olanlara satılabilecek bir kitap Gence yakınlarındaki Göy Göl de görülmesi ge- hazırlayıp, bastırmak sorun olmasa gerek. reken bir başka doğal güzellik. Kepez yerleşim biri- minin sınırları içinde aslında bir göller bölgesi var. Gence’ye kadar gidenler için görülmesi gereken Ama bu göllerin en güzelinin Göy Göl olduğunu tek şey elbette Nizami’nin kabri değil. söylemeliyim ki adı gökyüzünün göldeki yansıma- sından geliyor ve Gence’nin içme suyu ihtiyacı da bu Gerçi ben o kabri görmek için Gence’ye gitmiş- gölden sağlanıyor. Göller bölgesini gezip, Gence’ye tim ama gitmişken parklar ve heykellerle güzelleş- dönüş yoluna girdiğinizde, dağdan inerken şırıl şırıl tirilmiş bu kentin tadını çıkarmanızı öneririm. Bir akan derelerin kenarına kurulmuş harika lokanta- kere burada yiyeceğiniz etin ve sebzelerin tadını, larda mola vermenizi de öneririm l artık bizim ülkemizde bulabilmek çok zor. AZERBAYCAN · ATLAS 77
KUYUCAK - ISPARTA Lavantanın Serüveni 78 ATLAS · EYLÜL 2016
Buram buram kokusuyla, rengiyle, yağı ve suyuyla kozmetikten deterjana kadar pek çok alanda kullanılan bir bitki lavanta... Türkiye’deki en büyük üretim merkezi ise Isparta Keçiborlu’ya bağlı Kuyucak. Atlas, lavantanın tarladan başlayan serüvenini izledi. YAZI: ALKIM DOĞAN / FOTOĞRAFLAR: TURGUT TARHAN Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak, Türkiye’deki lavanta üretiminin büyük bölümünü tek başına karşılıyor. Köy yaz aylarında lavantanın rengine, mora bürünüyor. KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 79
Lavanta Gölü Kuyucak Köyü’nün lavanta tarlaları Burdur Gölü’nün hemen kuzeyinde uzanıyor. Gölün suyu son yıllarda önemli ölçüde çekilmiş durumda. Çünkü gölü besleyen akarsular, göle ulaşmadan değişik barajlarla tutuluyor. 80 ATLAS · EYLÜL 2016
KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 81
Çoğu geçici tarım işçisi olan kadınlar lavanta bitkisini kesip yarım metrelik demetler haline getiriyorlar. Lavanta hasadını toplamak ve araçlara yüklemek için havanın serin olduğu sabah saatleri tercih ediliyor. Lavanta bir metreye kadar uzayabiliyor. Yarı çalımsı, çok 82 ATLAS · EYLÜL 2016
uyucak’ta sabah sisi ki- remit çatıların, bahçeler- deki badem ağaçlarının üzerinden yavaş yavaş kalkıyor. Günün erken saatlerinin sessizliği önce K kuş sesleriyle, sonra da süt güğümlerinin taşın- dığı tekerlekli arabaların, ağıllardaki hayvanların sesleriyle bölünüyor. He- men her köyde rastlanabilecek bu sabah havasına Kuyucak’ta bütün köyü bir uçtan bir uca saran lavanta kokusu ekleniyor. Zira burası bir lavanta köyü ve bu sıcak ağustos ayında etrafta buram buram evlerin bahçelerini dolduran lavanta de- metlerinin hafif baş döndürücü kokusu salınıyor. Kendimi hemen köyün sokaklarına atıyorum. Taş, tuğla, ahşap gibi malzemelerle yapılmış en fazla iki katlı köy evlerinin arasından ilerliyorum. Elma ve badem ağaçlarının, kırmızıya ve maviye boyanmış ahşap kapıların yanından geçiyorum. Kuruması için avlulara serilmiş, saçak altlarına asılmış lavanta demetleri; lavanta demetlerini dövmek için bahçenin bir köşesine çıkarılmış eski tel karyolalar; çuvallara doldurulmuş ovalanmayı bekleyen lavanta çiçekleri; lavanta elemek için bir köşede bekletilen kalburlar… Sağdığı sütü kooperatife götüren Cevahir Çe- tin ile karşılaşıyorum dolaşırken. “Bir sabah bir akşam sağıyoruz ineklerimizi” diyor. “Sütü bu akşam eşim bırakır herhalde. Ben bugün çadırda çalışmaya gideceğim.” Çadır dediği yer, Kuyucak’ın lavanta bahçe- leriyle ilgi çekmesinden sonra, gezmeye gelenler için köyün manzaralı bir yamacına kurulan yarı açık bir kafe. Artan bu ziyaretler köyde yavaş yavaş ev pansiyonculuğunu da geliştirmiş. Ceva- hir Hanım’ın söylediğine göre geçen haftalarda lavantalar mor çiçeklerini dökmeden önce epey gelen olmuş. Konakladığımız yere döndüğüm- de beni Hatice Hanım’ın geleneksel köy ocağı üzerinde yaptığı haşhaşlı katmer ve peynirli saç böreğinin yer aldığı nefis bir kahvaltı bekliyor- du. Kahvaltıdan sonra Şener Bey ile birlikte bir lavanta bahçesini ziyarete gidiyoruz. Kuyucak, sırtını Acı Göl ile Burdur Gölü’nü birbirinden ayıran Söğüt Dağları sırasının bir parçası olan Karatepe’ye dayıyor. Etraftamızı ardıç, kızılçam yıllık bitkinin ekonomik olarak kullanılan kısmı ise çiçekleri... KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 83
ve meşelerin renkleri sarıp sarmalıyor. Köyün grup tarım işçisi tarlada lavanta biçiyor. Biç- eğimli yamaçları Burdur Gölü’ne kadar iniyor. Bir me işlemi lavanta çalıları çiçeklerini döktükten yamaçta, kocaman birer kirpi gibi düzenli aralık- sonra başlıyor. Gülüşme sesleri geliyor uzaktan. larla yan yana dizilmiş lavanta öbekleri karşımıza Yanlarına gidiyoruz. Ayşe Çetinkaya 10 senedir çıkıyor. Hava çok sıcak. “Hiç bu kadar sıcak ol- lavanta bahçelerinde çalıştığını söylüyor. “Mesai mamıştı” diyor Şener Bey. Sıcak yüzünden bu yıl sabah yedi buçukla akşam beş buçuk arasıdır” lavantalar çiçeklerini daha erken dökmüş. Renk- diyor. Mayıs aylarında gül, bu aylarda da lavanta leri morluğunu kaybetmek üzere. Daha yüksek topluyormuş. Elinde orak ya da testere dedikleri rakımdaki tarlalardaki lavantalar ise biraz daha küçük bir aletle lavanta çalısından uzunca bir tu- korumuşlar renklerini. Lavanta bahçesinin ya- tam kavrayıp bir vuruşta biçiyor. Lavantanın mo- nında sıra sıra badem ağaçları var. Şener Bey bize torlu testereyle de biçildiği oluyor fakat o şekilde dalından taze badem ikram ediyor. elle olduğu gibi düzenli bir biçme sağlanamıyor. “Zorluğu yok, sıcağa da alıştık artık” diyor Ayşe Altı yedi kişilik, hemen hepsi kadın olan bir 84 ATLAS · EYLÜL 2016
Kuyucaklı ozan Erdoğan Altın, bir dörtlükte Kuyucak’ta lavanta köyünden şöyle bahsediyor: tarlalarında çoğunlukla aileler çalışıyor. Ama “Isparta’ya bağlı bir köyüm / Hamitoğullarına aile fertlerinin yetmediği bağlıdır soyum / Bol miktarda vardır susuz ku- zamanlarda çoğu yum / Ne güzeldir lavantalı köyüm...” Keçiborlu ilçe merkezinden gelen ve “gündelikçi” Ozanın da belirttiği gibi burası susuz bir köy, denen tarım işçileri hatta Şener Bey ismini de zamanında kuyulardan çalışıyor (altta.) Lavanta suyun kıtlaşmasından almış olabileceğini söylü- hasadının yapılması için yor. Ne ilginçtir ki bu susuz köy, 2 bin 400 hektara çiçeklerin belli olgunluğa yaklaşan lavanta tarlalarıyla şu anda tek başına ulaşması bekleniyor. Türkiye lavanta üretiminin yüzde 93’ünü kar- Olgunlaşmamış bitki mor şılıyor. Keçiborlu ilçesindeki Kuşcular, Aydoğ- değil, yeşil görünümlü muş, Çukurören ve Ardıçlı köylerindeki lavanta oluyor. Farklı yaşta ve tarlalarını da dahil edince karşımıza bu bölgede yan yana olan tarlaların yaklaşık 3 bin hektar büyüklüğünde lavanta ziraat birinde hasat başlamış, alanı çıkıyor. diğerinde ise hasada biraz daha zaman var (solda.) Lavanta çelikleme yöntemiyle dikiliyor. Mart ayında yeni bahçe kuracak olanlar yaşlı bitkiyi sö- kerek dikim yapıyorlar. Kılcal köklü ve çok yıllık bir bitki olduğu için belli bir yaştan sonra çok faz- la işçilik istemiyor. Fakat ilk üç dört yıl bahçelerin Hanım. Lavantayı evde kullanıp kullanmadığını bakımının, ara sürümlerinin ve ara çapalarının soruyorum. “Yastık yaptım bir tane, döndükçe çok iyi yapılması gerekiyor. Yabani otlar sararsa kokusu geliyor, kafam dağılıyor.” bitki kuruyabiliyor. Bahçeler şu anda üç metreye üç metre veya üç metreye bir buçuk metre aralık- Kuyucak’a 11 kilometre uzaklıktaki ilçe mer- larla kuruluyor. Sulama suyu olmadığından bitki kezi Keçiborlu’dan gelen Fadime Acarlar da “altı hava sirkülasyonunu sağlayamazsa verimden dü- yaşından beri gül topluyorum, 10 yıldır da lavanta şüp çok erken yaşta ömrünü dolduruyor. tarlasında çalışıyorum” diyor. Tarlalarda çalışma- ya dışardan mevsimlik tarım işçilerinin de geldi- LAVANTANIN HİKÂYESİ ğini söylüyor. Bu yıl sıcaklardan dolayı lavanta Köyün kaderini değiştiren lavantanın bu coğ- hasadının erken başladığını söylüyor. “Buralarda lavantayla saçını yıkayanlar, güveler gelmesin rafyadaki hikâyesini merak ediyorum. Kuyucak’ın diye lavanta keseleri yapanlar oluyor. Kokusu hiç lavanta serüveni nasıl başlamış? Bunu öğrenmek geçmez, uzun zaman kesede kalır” diyor. için lavantayı bizzat buraya getirenlerden birini, KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 85
Fransız şirketi Robertet’nin Türkiye sorumlusu ev sahipliği yapan bu önemli su havzasının hali olan Nihat Yılmaz’ı, Kuyucak’a beş kilometre insanın içini burkuyor. Doğa Derneği’nin dikkat uzaklıktaki Senir’de, yani fabrikadaki yerinde çekmeye çalıştığı gibi gölü besleyen derelerin üze- ziyaret ediyorum. Şu anda gül, salatalık, günlük rine kurulan sulama göletleri ile barajlarının ve ağacı, zambak kökü, yeşil çay gibi çeşitli bitkiler- çiftçilerin yeraltı sularına yönelmesinin bu kuru- den esansın elde edilip Avrupa’ya ihraç edildiği mada etkisinin olduğunu öğreniyorum. Gölü bes- Robertet, 1963 yılında Isparta’da yetişen gülçiçe- leyen hiçbir kaynak göle ulaşamadığından gölün ğinin yağını elde etmek amacıyla kurulmuş. suyu gün be gün çekiliyor. “Lavantayı 1971 yılında Fransa’dan ithal ettik. Kuyucak’ta lavanta yağı çıkaran Ramazan Av- Ben 1975’de firmaya girdim. Babam Nail Yılmaz cı’nın yanına gidiyoruz. Ramazan Bey yağ çı- da bu şirkette çalışıyordu. Bir yıl sonra her haneye karma işlemini evinin yanına kurduğu ünitede 13-15 kök lavanta dağıttık. Ondan sonra da üre- gerçekleştiriyor. Sabah erken saatte tarladan kesi- tim yavaş yavaş çoğaldı” diyor Nihat Bey. lip demetler halinde bağlanan lavantalar distilas- yon kazanına diziliyor. Kazan kapağı kapatılıyor, İlk yıllarda bahçelerin, güllüklerin kenarların- menteşeleri sıkılıyor ve ateş yakılıyor. Alt tarafta da deneme üretimleri oluyor, 1980’li yıllarda ilk kaynayan suyun buharı yukarı doğru yükselerek düzenli bahçeler kuruluyor, 1990’lı yıllardan son- dizilmiş lavantaların içinden geçerken bitkideki ra da ticari üretime başlanıyor. yağı ve çeşitli kimyasalları alarak soğutma siste- mine aktarıyor. Nihat Bey, “lavandin” olarak bilinen bu lavanta türünün parfürmeriye uygun olmadığını, yağının Soğutma sistemine buhar olarak gelen lavanta kozmetik sektöründe, deterjanlarda ve temiz- yağı ve çeşitli kimyasallar helezon bir boru aracı- lik malzemelerinde kullanıldığını belirtiyor. “La- lığıyla soğutma tankında ani soğutmayla yoğun- vanta bir çalı, toprak seçmiyor. Fransa’da hiçbir laşıp tekrar sıvıya dönüştürülüyor ve yağ ayrış- şeye yaramayan arazilerde, dağda taşta ekiyorlar” tırma tankına geçiyor. Burada yağın sudan hafif diye ekliyor. “Sularsanız elbette daha iyi oluyor. Lavantanın çiçek ve saplarından, dünyada ticareti en fazla yapılan uçucu yağlardan biri elde ediliyor. Kuyucak’ta su yok. Bu köy için en avantajlısı bu olmasından dolayı yağ üstte, cam haznede kalarak lavanta.” su alttan arkada bulunan diğer tanka aktarılıyor. Lavanta yağı da oradan tenekelere alınıyor ve din- Kuyucak’ın gözbebeği olan lavantaya, suyu lendirildikten sonra piyasaya sürülüyor. Lavanta- olan köyler pek ilgi göstermemiş, onun yerine nın suyu da içinde bir miktar yağ kaldığı için bir daha yüksek gelir getirecek bitkiler dikmişler. Fa- sonraki lavanta yağı işleminde kullanılmak üzere kat Kuyucak son yıllarda artan ziyaretçi sayısıyla kazana tekrar geri gönderiliyor. susuzluktan gelen talihsizliğini yenmeye başlamış. Köyde kırk yıllık lavanta bitkilerinin olduğundan Ramazan Bey günde toplam üç kazanlık iş yap- bahsediliyor. Nihat Bey 40 yıllık çalıların olabi- tığını söylüyor. İlk kazanın kaynaması üç, diğer leceğini fakat bir lavanta çalısının 15-20 yıldan kazanların kaynaması da ikişer saati buluyormuş. sonra verimini yitirdiğini söylüyor. Lavantaların posasının kullanımının olmadığını belirtiyor. Ancak hayvan yemi olarak veya öğü- Şener Bey ile birlikte tekrar Kuyucak’a dönü- tülüp tekrar gübre olarak tarlaya serpilebileceğine yoruz. Yolda zambak ve gül tarlalarının yanından dikkat çekiyor. geçiyoruz. Şener Bey, zambakların açtığı dönemin de seyirlik olduğunu, insanların zambakları gör- Bir kilo yağın ne kadar lavantadan çıktığını meye de geldiklerini söylüyor. Mayısın 15’inde soruyorum. “Yıla ve bahar yağışlarına göre deği- 20’sinde de gül hasadı oluyormuş. Biraz susuz- şir. Hatta distile yapılan havanın sıcaklığı, odun luktan bahsediyoruz. Derelerin iyice kuruduğunu ateşi bile yağ miktarını etkiler. Kazana fazla odun söylüyor. Yatağını gördüğümüz Taşyatağı Deresi atılırsa hızlı yanar ve yağ kaçırabiliriz” diyor Ra- geçen yıl sadece bir- bir buçuk gün akmış. Ben mazan Bey. “Yağışlar iyi giderse bitkide çiçek hâlâ tarlaların gerisinde, çekilmiş suyuyla bir serap öbekleri daha fazla olduğundan dolayı 65 kilodan gibi görünen Burdur Gölü’nün yasını tutuyorum. bir kilo alabiliyoruz. Fakat 80 kilodan bir kilo İlkokul sıralarından bu yana adını duyduğumuz aldığımız da olur. Ortalama 60 ile 80 kilodan bir Göller Yöresi’nin bir güzel gölünün, sukuşlarına kilo yağ çıktığını söyleyebiliriz.” 86 ATLAS · EYLÜL 2016
Kuyucak’ta eski imbik düzeneği artık pek kullanılmıyor. Ramazan Avcı’nın kullandığı yeni ayrıştırma düzeneği ise farklı çalışıyor. Önce imbiğin kazanına su ve lavanta çiçekleri konuluyor ve kapağı sıkıca kapatılıyor. Bir süre ısıtılınca lavanta yağı buhar haline gelip helezon borudan geçiyor ve soğutularak sudan ayrıştırılıyor (üstte.) Küçük ve geleneksel yapısı bozulmamış bir köy olan Kuyucak’ın tek kahvesi var. Köylün yaşlıları kahvenin önündeki ağacının gölgesinde namaz vaktinin gelmesini bekliyor (solda.) KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 87
Lavanta yağı ağırlıklı olarak iç piyasada tüketi- liyor, deterjan ve temizlik malzemelerinde kullanı- lıyor, aktarlara gönderiliyor. Lavantanın yanı sıra hatmi çiçeği, papatya, kekik gibi yörede doğal yeti- şen ıtri otlar da kurutularak aktarlara satılıyor. Ku- yucak’ta elde edilen lavanta yağının ihraç edilmesin- deki en büyük engel Avrupa Farmakopesi’ne göre üst sınırı yüzde 1.2 olması gereken kafur maddesi oranının yüksek olması ve bu nedenle parfümeride kullanmaya elverişsiz olmasıdır diye anlatılıyor. Ramazan Bey, Kuyucak’ta arıcılığın da son za- manlarda yükselişe geçtiğinden söz ediyor. Hatta Kuyucak Köyü’nde çiftçinin bitkiden kazandığı kadar, kimi zaman Lavantanın dökme çiçek olarak üretimi de ya- yaklaşık 40 yıl önce daha fazlasını lavanta balından kazandığını söy- pılıyor. Bahçeden kesilen çiçekler brandalar üze- üretimine başlanan lüyor. “Bu bölgede gündönümü denilen 20 ha- rine serilip kurutuluyor. Bu çiçekler nikâh şekeri lavanta temmuz ayında zirandan sonra hiçbir çiçek kalmaz. Lavanta ise ve lavanta keseleri için kullanılıyor. Henüz ma- çiçekleniyor ve ardından haziranın 20’sinden sonra çiçeklenmeye başlar, kinalaşmış bir sistem olmadığından elle kurut- hasadına başlanıyor. temmuzun 20’sine kadar da bu çiçeklenme devam ma yapılıyor. Güneşte kurutulan lavanta, koku Çiçekli zamanında arıcılık eder. Yıla göre değişse de ortalama 20 temmuz -20 ve rengini kaybettiği için değeri düşüyor. Göl- yapanlar lavanta balı da ağustos arasında arı muazzam bal yapar.” gede kurutulduğunda ise birtakım hastalıklarda elde ediyor. kullanılabildiği söyleniyor. Ramazan Bey’e göre Bu sözler, neden arıların etrafımızdaki lavan- lavanta işinin en zor kısmı elle ovup temizleme ta çalılıklarının üzerine üşüşmüş olduklarını da işlemi. Lavanta demetleri dövüldükten sonra açıklıyor. 88 ATLAS · EYLÜL 2016
eleklerden geçirilip elle ovularak ayıklanıyor. yakıcı zamanlar yerini daha insaflı saatlere bı- Geleneksel evleri, İkindi üzeri tekrar tarlaya gidiyoruz. Lavanta- rakıyor. Evin terasında etraftaki ağaçların, çatı- meyve ağaçları, orman ların, köyün minaresinin yavaş yavaş sessiz bir dokusu ve Burdur ların moru bu saatlerde biraz daha iyi seçiliyor. karanlığa gömülmesini izliyorum. Elimde Hatice Gölü’nün uçuk mavisiyle Düzgünce bağlanmış demetler biçilmiş çalılıkla- Hanım’ın demlediği lavanta çayıyla Burdur’un birleşen mor lavanta rın üzerine atılmış. Yediye doğru hasadı toplamak uzak ışıklarına bakarken düşünüyorum. Yeryü- tarlaları Kuyucak’ın üzere tarlaya bir traktör yanaşıyor. Günün hasa- zünde her şeyin bir hikâyesi var. Küsen Burdur renk karakteristiğini de dı demetler halinde havada uçuşarak traktörün Gölü’nün, boynunu büken badem ağaçlarının, belirliyor. romörküne yükleniyor. Lavanta işçileri uzun ve yaz ortasında çiçek bulmaya çalışan arıların bir yorucu bir çalışma gününü daha geride bırakıyor. hikâyesi var. İşte bu da bu sıcak ağustos gününde Kuyucak’ı saran lavanta kokusunun hikâyesi. l Kuyucak Köyü’ne yavaş yavaş akşam iniyor. Güneşin çekilmesiyle ortalık biraz serinliyor, KUYUCAK - ISPARTA · ATLAS 89
FREIBURG Almanya’nın Yeşil Kenti Almanya’nın güneybatısındaki Freiburg, ülkenin en çok güneş alan köşesi. Geçmişte eyalet başkentliği de yapan bu görkemli merkez günümüzde doğa korumanın önde gelen adreslerinden ve “yeşil kent” olarak da biliniyor. Her yıl yüzbinlerce turistin ziyaret ettiği Freiburg, Güney Almanya seyahatlerinin başlangıç noktası. YAZI: GÜRSEL KÖKSAL E fsaneye göre Freiburg’a dışarıdan ge- GÜRSEL KÖKSAL lenler yürürken yanlışlıkla kent içinde- ki kanalcıklara düşüp ayaklarını ısla- Orijinal adı “Freiburger Bächle” (Freiburg “De- tırlarsa, buradan biriyle evlenirlermiş. resi”) olan genişliği bir metreden, derinliği 50 Almanya’nın önceki Federal Şansölyesi santimetreden daha az olan kanallar Freiburg’un Gerhard Schröder’in de başına gelenler- simgelerinden. Suyunu Ren Nehri’nin kolların- le efsane yeniden güncelleşmiş durum- dan Dreisam Irmağı’ndan alan kanal sistemi, 800 da. Schröder, 2001 yılında Freiburg’da düzenle- yılı aşkın bir süredir kent merkezini dolanıyor, se- nen Almanya-Fransa zirvesinde konuk ülkenin rinletiyor, suluyor... Kanallar, uzun yıllar bir yan- Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a kenti gezdi- dan kent sakinlerinin ve hayvanların içme suyu rirken ayağı kaymış ve kanala düşmüş, bir aya- ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılarken, di- ğı ıslanmış. O sırada dördüncü evliliğinin henüz ğer yandan tarlaların sulanmasında, temizlik için, başında olan, genç ve güzel eşiyle oldukça mut- lu görülen Schröder’in ondan sonraki yaşamı- na yeni bir evlilik sığdırması beklenmediği için yüzyıllardır süregelen efsanenin onun şahsında gerçekleşmesi beklenmiyordu. Ancak geçen yıl Schröder’in dördüncü eşinden de ayrıldığı haberi duyulduktan sonra, eski şansölyenin özel yaşamı Freiburglular için daha ilgi çekici olmuş gibi. Be- şinci kez evlenmeye kalkar, bunu da bir Freiburg- lu hanımla yaparsa, efsane gerçekleşmiş olacak. 90 ATLAS · EYLÜL 2016
yangınların söndürülmesinde ve günün belli sa- kanallar (yer altından geçen kanal bağlantılarıy- Freiburg, diğer birçok atlerinden sonra kanalizasyon olarak da hizmet la toplam 14-15 kilometre) artık kentin bir görsel Alman kenti gibi iyi vermiş. Hijyenik nedenlerle ve kirli suyun neden unsuru konumunda. korunmuş bir tarihi olduğu kokudan şikâyetler artınca zamanla kanal- merkeze sahip. Kara Orman lardan sadece yangın suyu olarak yararlanılmış. Hem tarihi, hem de doğal zenginlikleriyle Al- bölgesinin batı yakasındaki Freiburg’lular kentleri modern su ve kanalizasyon manya’nın en güzel kentlerinden Freiburg, ülke- kent, doğal güzellikleriyle sistemine kavuştuktan sonra da kanallardan vaz- nin en güneyindeki metropol. Nüfusu 220 binin de dikkat çekici. geçmemişler. Günümüzde parıldayarak akan su- üzerinde olan Freiburg, Kara Orman bölgesinin yuyla kent merkezini kılcal damarlar gibi dolanıp batı yakasıyla, Yukarı Ren Vadisi arasında, ülke- “serinleten” toplam 7.2 kilometre uzunluğundaki nin Fransa ve İsviçe sınırlarına yarım saatlik ya- kınlıkta yer alıyor. Almanya’nın en çok güneş alan ALMANYA · ATLAS 91
FWTM / RAACH Katedralin yer aldığı Münster Meydanı’nda iş günlerinde, Kara Orman ve Ren Vadisi’nden GÜRSEL KÖKSAL (yılda ortalama 1800 saat) bölgelerinden biri ol- gelen ürünlerin de satıldığı pazar kuruluyor. En canlı pazar cumartesi günleri (üstte). Kent duğu için ülkenin en sıcak kenti olarak da ünlü. surlarının, büyük kilisenin ve üniversitenin kurucusu dört dükü anmak için 1807’de yapılan “Kara Orman’ın başkenti” unvanını taşıyan kent, Berthold Anıtı, İkinci Dünya Savaşı’nda tahrip oldu; ardından yeniden yapıldı (altta.) kısa süre de olsa siyasi başkent sıfatı taşımış. Dö- nemin imparatoru, 1498’de İmparatorluk Mecli- 92 ATLAS · EYLÜL 2016 si’ni burada toplamış, 1945-52 arasında da eyalet başkenti olmuş. İkinci Dünya Savaşı’ndan son- ra federal cumhuriyet olarak kurulan Federal Almanya’nın Baden Eyaleti’nin merkezi olmuş ama daha sonra bu bölgedeki eyaletlerin Baden Württemberg adıyla birleşmesiyle bu konumunu yitirmiş. GÜNEŞ ENERJİSİ ARAŞTIRMALARI Bilinen tarihi günümüzden 1000 yıl geriye ka- dar giden Freiburg, özellikle 1980’li yıllardan beri “Yeşil Kent” olarak biliniyor. Almanya’da 68 hare- ketinin uzantısı çeşitli sol, çevreci, barışçı örgüt ve girişimlerin birleşimiyle oluşan Yeşiller Hare- keti’nin en güçlü olduğu kentlerde biri. Uzun yıl- lardır bu partiden belediye başkanı tarafından yö- netiliyor. Atom enerjisinden resmen vazgeçilmesi (1986) ve giderek yaygınlaşan bir biçimde güneş enerjisiyle diğer alternatif enerji kaynaklarına yö- nelik dönüşümler, buraya “Yeşil Kent” unvanı- nı kazandırmış. Tabii kentin Almanya’da güneş enerjisiyle ilgili bilimsel araştırmaların merkezi
A t l a s Ta r İ h Ç ı k t ı ! 100. yılında tüm yönleriyle Galiçya Cephesi Osmanlı ordusu Orta Avrupa steplerinde • Ege kıyılarının gizemli güzeli: Knidoslu Afrodit • İstanbul gecelerini MacarLAR ŞENLENDİRİRDİ • müzik üstadı bir FUTBOLCU Sinekemani Nuri Bey • KADINLARIN AYAK BASAMADIĞI ADA Aynaroz’un kısa tarihi • İngiltere Kralı VIII. Edward İstanbul’a SEVGİLİSİYLE GELDİ Osmanlı’nın Ege Adaları Rodos, Sakız, Midilli, İstanköy, Sisam, Sömbeki HEPSİ VE DAHA FAZLASI Atlas Tarih’te
FWTM / SCHOENEN (öncelikle bu iki komşu ülkeden olmak üzere) Al- manya’nın en sevilen tatil yörelerinden biri. Bisiklet, “Freiburg’ta haline gelmesi de bu durumun doğal bir sonucu. başlıca ulaşım aracı. Bu alandaki dünya çapında önemli fuarlara da ev Kent gezisi için Freiburg’a en az iki gün ayır- Kentin tarihi kapılarından sahipliği yapan Freiburg’da birçok binanın çatısı mak iyi olur. İlk gün kentin tarihi merkezine ya- Schwabentor’a uzanan güneş enerjisi panelleriyle kaplı, ancak bu kentin pılacak tur, ikinci gün de kentin müzelerine, di- caddede de onlara bolca kuşbakışı görünümünü çirkinleştirmiyor. ğer kültürel etkinliklere ve alışverişe ayrılabi- raslanıyor. lir. Kentin yakın çevresine, Kara Orman’a ya da Freiburg, aynı zamanda bir üniversite kenti. çok yakındaki Fransa ve İsviçre kentlerine yöne- Yaklaşık 1457 yılında kurulan Freiburg Üniver- lik geziler de geceleme Freiburg’da olmak üzere sitesi, 25 bini aşkın öğrencisiyle Almanya’nın en planlanabilir. saygın yüksek öğrenim kurumları arasında yer alıyor. Diğer yükseköğrenim kurumlarındakilerle Freiburg kent turuna kentin ortasında ünlü birlikte kentteki üniversite öğrencisi sayısı 30 bini Münster Kilisesi’nden başlamak en iyisi. İnşaa- aşıyor ve bunların dört bini yabancı ülkelerden. tı 1200’li yıllarda başlayan ve tam olarak 1513’te bitirilen gotik kilisenin 116 metre yüksekliğin- Almanya’nın Fransa sınırına 25, İsviçre sınırına deki kulesi “Hıristiyan dünyasının en güzel kilise da 60 kilometre uzaklığındaki Freiburg ve çevre- kulesi” olarak tarihe geçmiş. Toplam 33 basama- si, yılda bir milyonu aşkın yerli ve yabancı turistle ğı çıkmayı göze alanlar, yapımı 1340’da tamamla- nan kulenin en tepesine çıkıp kente ve bir taraf- tan Kara Orman’a, diğer taraftan İsviçre Alpleri’ne doğru uzanıp giden manzaranın keyfine varabi- lirler. Kilise içindeki vitraylar ya da ana girişteki kabartmalara dikkatli bakıldığında, hepsinin dini içerikte olmadığı, yapıldığı döneme ilişkin tasvir- ler oldukları görülüyor. Bunlar arasında en ilginci şeytanı dua ederken gösteren bir kabartma. Ku- ruluşundan uzun yıllar sonra katedral statüsü de alan kilisenin yanı sıra bu kabartma da Freiburg- luların övünç kaynağı. Ortasında kilisenin yer aldığı büyük meydan yüzyıllardır kent pazarı olarak kullanılıyor. Her iş günü burada kurulan pazarın en kalabalık ve can- lı halini yaşamak için en iyi gün cumartesi. Mey- danın güney tarafında bir pazarda olabilecek her şey satılıyor, kuzey tarafı ise bölgenin köylüleri- nin kendi ürünlerini satışa sunduğu standlara ay- rılmış. Burada Kara Orman ve Ren Vadisi’nden çeşitli meyvelerin, bunlardan üretilmiş yiyecekle- rin, içeceklerin çeşit çeşit reçellerin, pastaların ta- dına bakmak mümkün. Münster Meydanı, her yıl temmuz ayında Freiburg’un geleneksel şarap fes- tivaline de ev sahipliği yapıyor. Çevredeki kafeler ve restoranlar, meydana bakan teraslarıyla mola vermek için en uygun mekânlar. Rönesans’ın Ustası Erasmus Tura “Belediye Sarayı Meydanı” (Rathausplatz) üzerinden devam edilebilir. Büyük mağazala- ra ev sahipliği yapan alışveriş caddesi Kaiser-Jo- seph-Strasse’ye açılan bir sokak (Fransiskaner- gasse) üzerinden Belediye Meydanı’na giderken, kentin tarihindeki en tanınmış sakininin iki yıl yaşadığı “Haus zum Walfisch”in önünden geçi- liyor. Rönesans döneminin ünlü ustalarından 94 ATLAS · EYLÜL 2016
FotoAtlas Zamanı Bayilerde! atlasdergisi.com ATLASDergisi AtlasDergisi atlas-dergisi
FWTM / SCHOENEN Rotterdamlı Erasmus 1529’da yerleştiği evden, karşıdaki kilisenin çanının sesinden rahatsız ol- Freiburg kent merkezi 800 yılı aşkın süredir kanallarla serinliyor. Yarısı yer altında olmak duğu için iki yıl sonra taşınmış. Şimdi banka ola- üzere toplam 15 kilometreyi bulan kanallar geçmişte su ihtiyacını karşılıyordu. Şimdilerde rak kullanılan binanın içini iş saatlerinde gezmek, ise kentin en güzel süsü. Avrupa’nın modern çağlarını başlatan dönemin ünlü düşünürün bıraktığı izi sürmek mümkün. Rathausplatz’daki yan yana iki tarihi bina da belediye sarayı olarak kullanılmış. “Eski Belediye Sarayı” 1557’de inşa edilmiş. Giriş bölümü günü- müzde turizm enformasyon ofisi olarak hizmet veriyor. Yanındaki “Yeni Belediye Sarayı” ise yüz- yıllar boyunca önce üniversite, sonra üniversite- nin tıp fakültesi ve hastanesi olarak kullanılmış. Halkın kadavra kokusundan şikâyetleri giderek artınca da belediyeye devredilmiş; 1901 yılından itibaren belediye sarayı olarak kullanılıyor. Kent merkezindeki tarihi “Zum Roten Bären Oteli”nin (Kızıl Ayı’nın Yeri) restoranı akşam ye- meği için uygun bir mekân olabilir. Burası res- men Almanya’nın en eski hanı; Kara Orman mut- fağı ise mükemmel. Freiburg turuna 1284 metre yükseklikteki Schauinsland ziyareti de eklene- bilir. Her gün 9-18.00 arasında çalışan teleferik- le çıkılabilen zirvedeki kuleden kentin, Kara Or- man’ın, İsviçre Alpleri’nin manzarası seyredebilir ve Freiburg’a bir kez daha hayran olabilirsiniz l REHBER Toplu taşıma bilgisi için: ATLAS KARTOGRAFYA SERVİSİ www.vag-freiburg.de NASIL GİDİLİR? Bisiklet kiralamak için: Freiburg’a en yakın havaalanı İsviçre’nin www.freiburgbikes.de, Basel kentindeki “Euro Airport” (Basel- www.rad-ikal.com Mulhouse-Freiburg Havaalanı). Yaklaşık Taksi-bisiklet için: 70 kilometre uzaklıktaki havaalanından www.fahrradtaxi-freiburg.de kente servis otobüsleriyle 55 dakikada ulaşılıyor. İsviçre’deki Zürich (160 km.), KONAKLAMA - YEMEK Fransa’daki Strasbourg (120 km.) ve Freiburg 50’ye yakın oteli, Almanya’daki Stuttgart (200 km.), Frankfurt (270 km.) ve Karlruhe/Baden- hostelleri, pansiyonları, apart-otelleri, Baden Havaalanı (150 km.) üzerinden kent çevresindeki kamping ulaşım da mümkün. Bu alanlardan olanaklarıyla her yıl bir milyonu aşkın Freiburg’a hızlı bağlantılar var. turiste geceleme olanağı sağlıyor. Başta tarihi kent merkezindekiler ŞEHİR İÇİ ULAŞIM olmak üzere çok sayıda lokanta ve Freiburg’da kentin tarihi merkezi cafe, bölgeye özgü yemeklerle turistleri bekliyor. Akıllı telefon otomobil trafiğine kapalı. Kent için gezi kullananlar, şehir rehberi aracılığıyla turunu yürüyerek ve zaman zaman (bluespot Freiburg City Guide) sadece tramvaya binerek gerçekleştirmek konaklama konusunda değil, kentin mümkün. Ayrıca bisiklet kiralayarak ya sunduğu tüm kültürel, turistik da taksi-bisikletlerle kent içi ve olanaklardan haberdar olabilir, çeşitli çevresini gezebilirsiniz. Kent içindeki bilgilere ulaşabilir. uzak mesafelere ya da kent çevresindeki tarihi ve doğal ÖNEMLİ ADRESLER zenginliklere ulaşabilmek için metro ya Turizm Enformasyon: da belediye otobüslerinden Rathausplatz 2-4 yararlanılabilir. 79098 Freiburg Tel: + 761 3881-880 96 ATLAS · EYLÜL 2016
Herkese hediye BOAT SHOW DAVETİYESİ DENİZLER, TEKNELER VE GEZGİNLER HAKKINDA HER ŞEY AYIN TEKNELERİ BOAT SHOW - Yuka 36 M6E4VSSyypİobeAMfauMruinmtİröpaohiBsİrmıanaCstlAtlaeatmaeraŞairrcaLykcnpdınonAendtaabndoDvermuakeanesiIl - Dufour 460 GL - Giaola-LU / Bilgin 155 EYLÜL - Numarine 78 HT Evo SAYISI SEYİR DEFTERİ bayilerde - Marmaris - Gökova ve Hisarönü - İtalya’nın doğu kıyıları - Kos-Nisros-Tilos- Halki-Simi En yeni tekneler yelken yarışları ve Türkiye’nin en kapsamlı tekne alım-satım rehberi YATMARKET ile birlikte yachtturkiye yachtturkiye @yachtturkiye TÜRKİYE
POZANTI - ADANA TOROSLAR’IN KAPISINDA İç Anadolu’yu Çukurova’ya bağlayan Gülek Boğazı’nın kuzey ucunda yer alan Pozantı, Toroslar’nın kapısı konumunda. Yaylaları, akarsuları, dağları ve kanyonlarıyla Adana’nın en sarp kesitini oluşturan ve doğaseverleri kendine çeken ilçe, barındırdığı birçok tesisle de uzun yol sürücülerinin serüvenlerine tanıklık ediyor. Yazı: Tevfik Taş / Fotoğraflar: Eren Aytuğ Pozantı’da halk, sedir ağacına maddiliğinin yanı sıra duygusal bir değer de veriyor. “Karakuz” adıyla da anılan Çamlıbel Mahallesi’nin sakinleri Çetinlik Ormanı yakınındaki sedir ağacı için “ziyaret gibi” diyorlar. 98 ATLAS · EYLÜL 2016
POZANTI · ATLAS 99
100 ATLAS · EYLÜL 2016
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312