S. Germaner-Z. İnankur, Orientalism and Turkey, Aksoy Mat. İst., 1989. süre sonra Mehmed Emin Âlî Paşa’nın kanıtlamaktan uzaktır. Buna karşılık, » Sultan’ın yeni tedbirleri görevden alınarak sadarete muhafa- aşırı Batılılaşma karşıtı düşüncelerin zakâr görüşleri ile tanınan Kıbrıslı Yeni Osmanlılar tarafından çok daha Sultan Abdülmecid, Batılılaşmaya karşı Mehmed Paşa’nın getirilmesidir. Bu, rafine biçimde işlenmesi bir fikrî sürek- çıkanların giriştiği darbeden sonra geri şüphesiz hadiseden fazlasıyla korkan liliğin izlerini ortaya koymaktadır. Yeni adım attı. Mesela muhafazakârların sarayın muhafazakâr çevrelere verdiği Osmanlıların İslamî ilkeler ile anayasa- eleştirilerine neden olan kıyafet tarzları önemli bir tavizdi. cılığı bağdaştırma gayretleri şüphesiz konusunda yürürlüğe giremeyen Şeyh Ahmed Efendi’nin tepki temelli düzenlemeyi yumuşattırarak yeni Bunun yanı sıra olaydan fazlasıyla tasavvurlarından oldukça farklıydı. sadrazama ilân ettirmişti (Tablo: Fausto etkilenen Sultan Abdülmecid, isra- Buna karşılık bu hareketler aynı top- Zonaro, “Kayığa Binen Kadınlar”). fın önlenmesi yolunda yeni tedbirlere lumsal grupların hoşnutsuzluğunu dile başvurmakla kalmamış, kadınların getiriyor, aynı siyasetleri ve aynı devlet Önceleri güçlü darbecilik ve protes- uzun süredir muhafazakârların eleşti- adamlarını eleştiriyorlardı. to vurguları taşıyan bu eğilimler daha rilerine neden olan kıyafet tarzlarının sonra kapsamlı entelektüel çerçeveler düzenlenmesi konusunda evvelce kendi Bu nedenle Kuleli Vakası ile başla- içine yerleştirilmiştir. Bu tür bir ey- eleştirileri nedeniyle yürürlüğe konula- yarak Yeni Osmanlılar ile devam eden lemcilik daha sonra Jön Türk Hareketi mayan bir düzenlemeyi de yumuşattı- hareketlerin aşırı Batılılaşma karşıtı içinde de bir hizip olarak varlığını sür- rarak yeni sadrazama ilân ettirmişti. “muhafazakâr eylemcilik” olarak ta- dürecektir. Ancak söz konusu hareket rihselleştirilmesi gerekir. Gerçekte bu içinde bunun egemen eğilim olmadığını Bütün bunların ötesinde Kuleli Va- yaklaşımın köklerini, Şerif Mardin’in vurgulamak gerekir. Bunun en önemli kası, Batılılaşma eleştirilerinin eylemci de dile getirdiği gibi 1840 Ağustos’un- nedenleri ise II. Abdülhamid rejiminin biçimde dile getirildiği örgütlenme ça- da bir grup ulemâ ve zabitanın Musta- farklılığı ve Jön Türklüğün ilerleyen balarının en çarpıcı örneğidir. Namık fa Reşid Paşa’nın görevinden alınması yıllarda yeni eğitim kurumlarına daya- Kemal Bey’in sürgünde bulunduğu amacıyla gerçekleştirmek istedikleri nacak olmasıydı. Magosa’da tanıdığı Şeyh Ahmed Efen- müdahale girişimine kadar geri götüre- di hakkında kullandığı ifadeler (Namık bilmek mümkündür (Şerif Mardin, The Kemal, Rüya ve Magosa Mektubu, Mısır: Genesis of Young Ottoman Thought: A Matbaa-i İctihad, 1908, s. 64) ve Yeni Study in the Modernization of Turkish Po- Osmanlı neşriyatının Kuleli Vakası’na yaptığı atıflar bir örgütsel devamlılığı litical Ideas, Syracuse, 2000, s. 136/not. 5). 2015 MAYIS / DERİN TARİH 99
BSOEĞMİZAPLZOEİÇNZİYİ’MNUDMLEEDRBAİNR ÖNYARGILARLA 1915 HAFIZASINI SORGULAMAK RABİA ALBAYRAK Geçtiğimiz ay işlendiği düşünülüyor ve bu soykırım- gerçekleştirilen ların illa Holokost’un bütün özellikle- [email protected] “Zaman ve Travma: rini barındırmaları gerekmiyor.” oğaziçi ve Columbia Üni- Kitlesel Acının versiteleri işbirliğiyle 16- Nesillerötesi Hafızası” Bu açıklama objektiflikten bir hayli 17 Nisan 2015 tarihlerinde adlı sempozyum, uzaktı. ‘Soykırım’ yapıldığı iddia edi- “Zaman ve Travma: Kitlesel Ermeni meselesinin len olaylarda Holokost’un bütün özel- Acının Nesillerötesi Hafızası” isimli akademik dünyada liklerini barındırması şartına gerek uluslararası bir sempozyum ve çalıştay (da) ‘önyargılardan’ düzenlendi. Sempozyuma, ‘soykırım’ ne kadar uzak (!) bir tezini baz alan ve bunun üzerinden zeminde tartışıldığını çözüm üretmeyi amaçlayan bir tutum göstermesi açısından hakimdi. Moderatörlüğünü Edhem Eldem’in üstlendiği sempozyumun faydalıydı. açılış konuşmasını Boğaziçi Üniversi- tesi Rektör Yardımcısı Ali İzzet Tekcan lıyor. Oysa 1951’de yürürlüğü giren yaptı. Ardından Global Think-in proje- BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve si kapsamında panele önderlik eden Cezalandırılması Sözleşmesi’ndeki ta- Columbia Üniversitesi’nden tarihçi nım epey geniş ve esnek; 1915’in bu Carol Gluck teşekkür etti. tanıma göre soykırım sayılmaması mümkün değil. Bu tanım çerçevesin- İlk gün Columbia Üniversitesi’n- de dünyada yüzlerce soykırım suçu den Rashid Khalidi, 20. yüzyılda Or- tadoğu’daki trajik gelişmelere yer verirken, Tokyo Yabancı Çalışmalar Üniversitesi’nden Minoru Iwasaki Ko- relilere karşı yapılan 1923 Tokyo kat- liamından söz etti. Bilgi Üniversitesi’nden psikotera- pist Murat Paker ile Sabancı Üniversi- tesi’nden antropolog Leyla Neyzi’nin sunumları dikkat çekiciydi. Paker ‘Soykırım’ ön kabulünü des- tekler mahiyette konuştu: “Soykırım denildi mi ortalama Türkiyelinin ta- hayyül dünyasında bir tek Nazilerin yaptığı soykırım (Holokost) anlaşı- 100 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Özel Dosya mış ve Mustafa Serdar » Murat Paker saymıyor ya da konuyu Palabıyık BM tanımı- manipüle ediyor. olmadığına katılmakla birlikte, 1915 nın neleri ifade edip olayları değerlendirilirken kendisinin neleri etmediğini şöy- Hrant Dink’in katli atıfta bulunduğu BM tanımının ‘epey le açıklamıştı: neyi değiştirdi? geniş ve esnek’ olduğunu düşünmü- yorum. Neden mi? “1915 tehcirini soy- Leyla Neyzi ise ‘Hafı- kırım olarak değerlen- zalarda 1915’ başlıklı su- Derin Tarih’in geçen sayısında ‘soy- direbilmek için Osmanlı numunda sözlü tarih çalışma- İmparatorluğu’nda yaşayan Er- larından örnekler verdi. Türkiye’de kırım’ kavramı hukukî açıdan ele alın- menilere dönük dinî ve ırkî bir nefre- ikamet eden Ermenilerle mülakatlar tin varlığının kanıtlanması zorunlu- yaptığını söyleyen Neyzi, yaşlı ta- dur. Dahası tehcir sırasında yaşanan nıkların geçmişle ilgili konuşmakta Ermeni kayıplarına da bu nefret his- isteksiz davrandığını, genç nesil için sinin yol açmış olması beklenir. Bahsi ise Hrant Dink’in ölümünün dönüm geçen dönemde böyle bir tutumun noktası olduğunu ifade etti. olup olmadığı tartışmalıdır, üstelik Yaşanan acıların hafızalardaki yeri 1914 seçimlerinde bizzat İttihat ve açısından bu çalışma dikkat çekici. Terakki tarafından aday gösterilerek Tehcire tabi tutulmak birçok trajik Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girmiş hikâyeyi de beraberinde getirebilir. 14 Ermeni milletvekili vardır.” Neyzi’nin mülakatları bu acıları tek taraflı göstermiş olsa da önemlidir. Norman Stone da, “Bogos Nubar Program sonrası katılımcılardan tarafından savaştan sonra yapılacak üzerinde çalışmak için sunum metin- antlaşmalarda kullanılmak üzere lerini rica ettim. Rashid Khalidi mem- Fransızlara verilen belgelerde Erme- nuniyetle el yazısıyla kaleme aldığı ni kayıplarının 700 bin kişi civarında notlarını paylaştı. Murat Paker birkaç olduğu söylenmiştir. Bunların çoğu güne bir internet sitesinde çıkacağını, hastalık ve açlıktan ölmüştür, ancak o oradan temin edebileceğimi söyledi. dönem Türkiye’nin doğusunda Müslü- Leyla Neyzi’ye sunumunun fotoğrafı- manlar ve Hıristiyanlardan oluşan nü- nı çekip çekemeyeceğimi sordum. Ka- fusun dörtte biri de benzer sebeplerle bul edip çantasına yöneldi. Bu sırada hayatını kaybetmiştir. Bu korkunç bir yazıyı nerede kaleme alacağımı sordu. dönemdir” ifadesine yer vermişti. Benden “Derin Tarih” cevabını alınca Hal böyle olunca Murat Paker’in BM tanımı için kullandığı ‘epey geniş uzatmakta olduğu kâğıtları geri çekti. ve esnek’ nitelemesi üzerinden 1915 Dinlediklerimle yazıyı yazıp yazama- olaylarını ‘soykırım’ sayması ‘epey ge- yacağımı sordu ve “Nedir o? ‘Derin niş ve esnek’ bir analiz olmuyor mu? devlet’ gibi bir şey mi?” diyerek güldü. BM tanımının hangi şartlar içinde ge- Yazacaklarımın sıhhati açısından yazı- çerlilik kazandığı ve tanımın ne kadar lı metnin önemli olduğuna ikna edip esnek olduğu bilgisi için Palabıyık’ın sunumunun fotoğrafını çektim ama çalışmasına bakılabilir. bu hareketiyle beni sunumunun ön- yargılardan arındırılmış olduğu nok- Paker’in sunumundan Ermenilerin tasında ikna edemedi. hedef tahtasına konulduğu ve ‘bütün’ yurttan bilerek ve isteyerek katledil- Düşünsenize; netameli bir konuda mek amacıyla göç ettirildiği anlamı bilimsel bir programa gittiğinizi sa- çıkıyordu ki, bu durumda Justin Mc- nıyorsunuz ve konu başlığıyla kıyas- Carthy’nin bu sayımızda okuyacağı- lanamayacak kadar basit bir ricada nız söyleşisinde bahsettiği İstanbul ve bulunduğunuzda önyargı duvarlarına İzmir’deki Ermenilerin tehcire tabire tosluyorsunuz. İnsanda ister istemez tutulmadığı gerçeğini nereye koyaca- şu kanaat hâsıl oluyor: Böyle küçük ğız? Paker ya İstanbul’u memleketten bir ricada önyargılarıyla hareket 2015 MAYIS / DERİN TARİH 101
eden biri acaba hangi » Leyla Neyzi seten netameli konularda önyargılarla sunumunu gerçeğe ulaşmanın zor- » Carol Gluck yaptı ve konuyu ne ka- luklarından bahseden Diasporik hafıza uzlaşmak dar tarafsız çalıştı? tarihçi, ‘soykırım’ te- istemiyor zinin tartışıldığı vaka-» Rashid Khalidi Edhem Eldem’in larda diasporaların acı- Genel havaya bakınca sempozyu- dergide tam zamanlı yı yaşayanlara nazaran mun bu başlığından şu sonuç çıkıyor: çalıştığımı öğrendikten Diaspora Ermenileri, Ermenistan’da- sonra arkamdan “Bakalım daha fazla tepki duydukla- kilerden daha Ermenici! Ermenis- nasıl bir metin ortaya çıka- rının altını çizdi. tan’daki seçim sonuçlarını belirleme cak!” diye seslenmesinin sebebini Ardından Birzamanlar Yayıncı- etkisinin dışında uluslararası arenada hâlâ anlamaya çalıştığımı ise itiraf et- lık’tan Osman Köker, Ermenilere ait yürüttükleri nefret söylemlerine de meliyim. yapıların tarihî süreçte yok oluşlarını şahit oluyoruz. Bu da meseleyi tarihî görsel malzemeleriyle açıkladı. “Sivas gerçeklik bağlamından koparıp siyasî Hafızanın mekânı Kongresi’nin nerede yapıldığını her- manipülasyona açık hale getiriyor. kes bilir fakat Erzurum Kongresi’nin Ertesi günkü çalıştay Fındıklı’daki bir Ermeni okulunda yapıldığından Soru-cevap kısmında söz alıp pa- Studio-X’te gerçekleştirildi. Modera- pek az kişi haberdardır” diye bir eleş- nelistlerin konuşmalarında ağırlıklı törlüğünü Carol Gluck’ın üstlendiği tiride bulundu. olarak sözlü tarih çalışmalarına yer program oldukça verimli geçti. Halka Dergi olarak Cumhuriyet sonrası verdiklerini belirttim. Bunların ortak açık ve kamuoyunda sıkça tartışılan devlet mekanizmasının sansürleme özelliği, hepsinin soykırıma uğradı- ve ötekileştirdiğini tarih sahnesinden ğı iddia edilen mağdurlarla yapılan bir konu ele alın- yok etme refleksini her fırsatta dile mülakatlar olmasıydı. Ben de yine bir masına rağ- getirdiğimizi okurlarımız yakinen sözlü tarih çalışması olarak kayda ge- men katılı- biliyor. çen Konyalı Ekmekçi Hayk’ın hikâye- mı düşük Çalıştayın sonunda sunumlar tar- bulduğu- tışmaya açıldı; açıkçası bu kısım olum- sini anlattım. mu belirt- lu anlamda tahrik ediciydi. Gluck’ın, Ermeni Hayk Müslüman- meliyim. “Başka yerlerde yaşayan Ermenilerin larca sevilen ve güveni- BÜ’den Sel- tepkisi neden Türkiye’dekilerden daha len biridir. Bu güven çuk Esenbel agresif ? Yalıtılmış toplum, ülkeler öte- karşılıklıydı. Öyle ki Japonya’daki si diaspora bütün toplumun fikirlerini Hayk, veresiye defteri- ne kadar yansıtıyor?” sorusu üzerine ne Müslümanların ve- 1871 Nakano Khalidi’den gelen ve önemsediğim ce- resiye aldığı ekmekleri Ayaklanması’nı anlat- vabı sizinle paylaşmak istiyorum: tı. Köylülerin önceleri, isyanda yaşa- “Diasporadaki hafıza her zaman dıklarını dışarıyla paylaşmadıklarını bölgedeki hafızadan farklıdır. Ben Filis- gözlemleyen Esenbel’e göre köyde ka- tin konusunu çalıştığım dönemde İsra- lanlar, şehre göçenlere nazaran olay- il’deki Yahudi toplumuyla daha rahat ları daha iyi hatırlıyordu. Köy, orada konuşurken ABD’deki Yahudi cemaa- yaşayanlar için hafızanın mekânı tinin tepkisiyle karşılaştım. ABD’deki olma görevini üstleniyordu. Ermeni diasporası ile Ermenistan top- 1915’de yaşananların hafızalarda raklarındaki vatandaşların Türkiye’ye acı izler bıraktığı muhakkak. Esen- karşı tutumları farklı. Diaspora bel’in sunumu dinleyicilerde empati uzlaşmayı reddederken di- hissi uyandırdıysa ne mutlu! ğerleri Türkiye ile ilişki- Sogan Üniversitesi’nden tarihçi Jie- lerini düzeltmek istiyor. Hyun Lim’in sunumunda ‘uluslararası Boston’daki milyarder inkârcılar’ diye nitelendirdiği kişi ve Ermeniler, Ermenistan kurumların argümanları yer alıyordu. üzerinde seçim sonuç- İnsanların yazılı belgelere sözlü anla- larını belirleyecek bir tımdan daha fazla itibar ettiğinin altı- etkiye sahip.” nı çizen Lim, buna rağmen bazı tarihî olaylarda belgelerden ziyade tanıkla- rın önem arz ettiğini vurguladı. Siya- 102 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Özel Dosya harmanlamak ya da » Jie-Hyun Lim la birlikte çözüm için karşılaştırmak gerekti- olumlu katkılara daha not etmek gereği duymaz ama gay- ğini belirtti: “İnsanlar » Osman Köker fazla yer vermemiz rimüslimlere verdiği ekmeklerin çe- genellikle kendilerini gerektiğini dile getir- telesini tutardı. Tehcir sırasında halk rahat hissedebilecek- di. Türkiye’deki akade- Hayk Efendi’yi göndermek istemez. leri şekilde hatırlar ve misyenlere nazaran sa- Gönderilmemesi için uğraşırlar. Giri- kuşaktan kuşağa da o vunmacı değil sahiplenen şimleri başarısız olunca Hayk’ı Konya anlatıyı devam ettirirler. Bu bir tutum sergilemiş olması istasyonundan törenle yolcu ederler. anlatılar tamamen yalan değildir. samimiyetinin ve gerçek bir bilim Yine de pes etmezler. Girişimleri sürer Önemli bir kısmı doğrudur ama birta- insanı tavrının kanıtıydı. ve sonuçta Ekmekçi Hayk Konya’ya kım bahaneler eklenmiş olabilir”. Sonuç olarak programın ‘soykırım’ geri döndürülür. Hayk Efendi eşiyle önkabulü ile yapılmış olması diğer un- birlikte Konya’da barış içinde hayatı- Edhem Eldem ise anlattığım hikâ- surların değerlendirilmesi hususunda nı sürdürmüş, vefat ettiğinde Ermeni yede iyi Ermeninin, yani ölmeyi hak eksikliğe yol açtı, hatta karşılaştığım mezarlığına defnedilmiştir. Mesele ta- etmeyen Ermeninin tanımlandığını, önyargılar beni programın samimi- rihe tanıklık etmekse dedim, buyurun bunun da zımnen diğerlerinin ölme- yeti noktasında şüpheye düşürdü. Bu Hayk’ın hikâyesi bizleri bekliyor. yi hak ettiğini gösterdiğini ifade etti. olumsuzluklara rağmen bazı katkıları “Bahsettiğiniz Hayk sadık, bizi seven da olduğu muhakkak. Sonra katılımcılara şu soruyu yö- Hayk. Sadık Hayk ölmeyi hak etmedi 1915’te acı hadiseler yaşandığı ma- nelttim: “Evet! Günümüze 1915’ten ve mükâfatını aldı örneğini veriyor lum; bununla birlikte olayların günü- acı hikâyeler kalmıştır. Üstelik bunlar bu hikâye. Peki, komşusunu sevme- müze etkileriyle siyasetin malzemesi tek taraflı da değil. Acıların ön planda yip aynı şekilde komşu tarafından se- olduğunu bilmek ve bu sebeple hassa- olduğu hikâyeleri istemediğimiz kadar vilmeyen Mıgırdıç ne olacak? Neden siyetle inceleneceğini ummak istiyo- çoğaltabiliriz. Bununla birlikte o döne- Mıgırdıç’a Hayk’a yapılan muamele rum. Ancak resmî söyleme önyargılı min ruhunu en az acı hikâyeler kadar yapılmıyor?” diye sordu. diye hücum edenlerin de kendi ön- yansıtan nice Ekmekçi Haykların barış yargılarını paranteze alarak görüş bil- mesajı veren hikâyelerini çoğaltmak İki cevabın da ortak özelliği, Ek- dirmelerinde hem objektiflik nokta-i sizce bu sürece katkı sağlamaz mı?” mekçi Hayk’ın hikâyesini acı ve nef- nazarından, hem de sorunun “hınç” Amacımız hafıza üzerinden çözüm ret dolu hikâyeler kadar sahiplene- ekseninden çıkarılması ve “ortak üretmekse tabii… memiş ve bu nedenle sorduğum soru acı”ya kapı açılması açısından fayda ekseninde değil de savunma refleksiy- var. Aksi halde Ermenilerden daha Osman Köker cevabında sözlü ta- le verilmiş olmaları. Kendilerine sözlü fazla Ermenicilik yapan ‘diasporist’ rih çalışmalarını arşiv belgeleriyle ya tarih çalışmalarının iyi kritik edilmesi tuzağa bu kez diasporadan daha faz- da genel tarih bilgileriyle muhakkak konusunda katıldığımı ve sunumların la diasporacılık yaparak bir kez daha hemen hepsi bu minvalde olduğun- düşmek gibi vahim bir tehlike bekli- dan benzer bir örnek verdiğimi be- yor kendilerini. lirttim. Ayrıca vurgulamak istediğim En iyisi Gadamer’in dediği gibi nokta-i nazar iyi ya da kötü olduğu ‘Önyargısızlık diye bir şey yoktur, ön- için ölmeyi ya da ölmemeyi hak eden yargısızlık iddiası bile bir önyargıdır’ gruplar değildi. Sonuçta acı örnekler- noktasına gelmek ve sonuçta yaptığı- le üretilen karşılıklı nefret söylemleri mızın olguları konuşturmak değil, on- bizi bu noktaya getirdi. Hafızalarımızı ların ‘bir’ resmini yapmak olduğunun tazeleyerek çözüm üreteceksek bura- bilincine varmak. Yani tarih yok, da iyi ve barışçıl misallere büyük iş tarihler var. Ama galiba bu düşüyor, dedim. noktaya varabilmek için daha çok fırın ekmek Program bitiminde baş yememiz gerekecek. başa konuşurken Carol Gluck, sorumu oldukça Neredesin sevgili önemsediğini ve sürece Hayk Efendi ve nere- katkı açısından doğru desin sevgili Konya bulduğunu ifade etti. halkı? Acıları görmezden ge- lemeyeceğimizi, bunun- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 103
» T. Akça» Laurent Bili » Kim Karda » G. Robertson » A. Clooney m shian SOYKIRIM TEZiNi SAVUNANLARIN NEREDE?OBJEKTiF DELiLLERi 104 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Özel Dosya PROF. DR. NORMAN STONE 1915’in 100. yıldönümünde tartışmalar DERİN TARİH İÇİN YAZDI oldukça kışkırtıcı.“Soykırım”ifadesini pervasızca kullananlar acaba yeterli delile sahip mi? Peki ya tezlerindeki hatalar ifşa edildiğinde neden susmayı tercih ediyorlar? B irkaç ay önce Fransa Bü- 1915 olaylarının Fransa ile ne ilgisi üniversitelerde bir sınıfın yarısı Fran- yükelçisi (Laurent Bili) olduğu meselesi karmaşıktır. 100 yıl sızca bilirdi. Şimdi kimse bilmiyor (ki Bilkent’i ziyarete geldi ve önce yaşanmış bir olay; 2000 kilomet- bu beni çok üzen bir durum) ve hep- re uzaklıktaki bir ülke. Fransız politi- si İngilizce konuşulan ülkelere, hatta öğrencilerle sohbet etti. kacılar başka tartışılacak meseleleri çok uzaklardaki Avustralya’ya gitmek olmayacak kadar şahane bir ülkede istiyor. Elbette büyükelçilerin bu tür şeyler mi yaşıyorlar? Osmanlıca bilen Fransız tarihçiler (tıpkı ABD ya da Rusya’daki Kurnazca bir hamle yapması normal (Büyükelçinin burs meslektaşları gibi) bu vakada “soykı- rım” terimini kabul etmiyor. Okullar- Bugünlerde İsviçre’de anlam verile- teklifleri bulunduğunu da eklemeli- daki tarih öğretmenlerinden, Emma- meyecek bazı olaylar meydana geliyor. nuel Le Roy Ladurie ve Rene Remond Ülkede ‘soykırım’ın varlığını inkâr yim). Ancak Fransız diplomatlar 1915 gibi akademinin önde gelen şahsiyet- etmeyi suç haline getiren bir yasa ka- lerine kadar bütün Fransız tarihçileri bul edildi. Yasada, çok zekice, her tür yılında Ermenilerin başına gelenleri ise hep birlikte siyasetçilerin kendile- ırkçı ifadenin kullanımı yasaklandı rine neleri söyleyip neleri söylemeye- ve ‘inkârcılık’ Ermenilere yönelik bir anlatırken bir tür talimat doğrultusun- ceklerini dikte etmesine karşı çıkıyor. aşağılama olduğu gerekçesiyle yasaya dâhil edildi. da hareket ediyormuş izlenimi veri- Büyükelçi konuşmasına devam ederken Türklerin bu meseleyle ilgili Daha sonra Doğu Perinçek bir tar- yorlar. Büyükelçi de aynen böyle yaptı. ne yapabileceği üzerine düşündüm. tışma başlattı ve bu yasa gereğince Bu hususta faydalı bir önerim var. cezalandırıldı. Perinçek de Strazburg Fransa’da büyük bir Ermeni diasporası Türkiye Kültür Bakanı Fransa’daki Mahkemesi’ne başvurdu ve kazandı. meslektaşına bir mektup yazarak Ermeniler itirazda bulundu ve Geoff- bulunduğundan, kendisinin Ermeni ülkesinin Fransa’ya çok şey borçlu rey Robertson adlı son derece saygın olduğunu söyleyebilir: Fransız yazar- bir İngiliz avukatı görevlendirdi (ol- mezarlığı yakınlarındaki bir bölgede lar Osmanlı edebiyatı için bir model dukça alımlı Lübnanlı bir kadın olan sunmuştur; Fransa’nın idari yöntem- Bayan George Clooney, Robertson’ın büyüdüğünden ve 1915’te yaşananları leri Türk hükümetleri tarafından kul- yardımcılığını yapmakta). lanılmıştır; özellikle de Saint Benoît, Türkiye’nin hatırlaması gerektiğinden Sainte Pulchérie gibi üst düzey bazı Geoffrey Robertson Türklerin bir okullar açılmıştır. pişmanlık göstergesi olarak Ağrı Da- bahsetti. ğı’nı Ermenilere vermesini öneriyor. Bakanımız mektubuna şöyle de- Hangi gezegende yaşıyor acaba? Erme- Tabii 1. Dünya Savaşı sırasında Türk- vam edebilir: Ne var ki Fransızca ar- nistan son derece fakir, 25 yıl önce ba- tık ölü bir dil, bu yüzden bu Fransız ğımsızlığını kazanmasından bu yana lerin de acı çektiğini söylese iyi olur- okulları tarihî eserleri koruma depart- nüfusunun yarısını kaybetmiş bir ülke. manının himayesi altına alınabilir (Ya- Yarım milyon Azeri çaresiz mülteciler du. O an salonda bulunan öğrencilerin zılıkaya kabartmaları ve dev testisli olarak yaşamak üzere Karabağ’dan Frigyalı çocuk gibi). Birileri Ekselans- çıkarıldı ancak askerî harcamalar Er- büyük dedelerinin, Balkanlarda ya da larına Fransa’nın dünyanın dikkatini menistan’ı iyice yoksullaştırdı. Ülke çeken bir uygarlık olarak çöktüğünü bugün İran ve Rusya’nın eline bakıyor. Kafkaslardaki sayısız mezalim ve ta- hatırlatmalı. Bugün Fransız yazarları Belki de Türkler, adının “Kardashian okuyup Fransız filmleri seyreden kaç Dağı” olarak değiştirilmesi şartıyla şa- landan kaçıp meteliksiz birer göçmen kişi var ki! 50 yıl önce Türkiye’deki şaalı bir tören düzenleyip Ağrı Dağı’nı Ermenilere vermeliler. olarak Anadolu’ya gelen milyonlarca insandan bazıları olduğunu söyleye- bilirdi. Hayır! Ekselansları yalnızca Er- menilerden bahsetti. Öyle görünüyor ki, Ermeni diasporası Fransa’da ciddi bir etkiye sahip ve Ermenilerin soykı- rıma uğradığını inkâr etmeyi neredeyse suç haline getiren kanunu kabul ettirmiş- ler. 2015 MAYIS / DERİN TARİH 105
» Paris caddelerinde al bayrak seli ortadan kayboldu; kısa bir süre sonra bağımsız Ermenistan’ın da kayboldu- 2012 yılında Fransa’da kabul edilen ‘soykırım’ tasarısının ardından Avrupa’daki milyonlarca ğu gibi. Böylece Osmanlı Devleti tara- Türk kararı protesto etmişti. fından kelimenin herkesin anlayacağı anlamıyla bir soykırım planlandığına Ancak yine de [Robertson] 80’li dır. Ancak kaynağı o kadar şüpheliydi dair doğrudan bir delil bulunmamıştır. yıllarda Türk diplomatlarını ve Orly ki, savaştan sonra yapılan Nuremberg Üstelik aksini ispatlayan bazı deliller Havaalanındaki sivilleri öldüren bir duruşmalarında yargıçlar bu alıntıyı mevcuttur. terörist hareketi savunmak üzere Ja- delil olarak kabul etmeyi reddettiler. mes Bond’daki Dr. No benzeri bir kişi Benzer şekilde Amerikan Büyükelçisi Ermenilere karşı suça idam olan; Gestapo şeflerini, Venezuellalı Morgenthau’nun hatıraları da kabul teröristleri ve Yahudileri öldüren her- edilmedi. Bu anılarda İttihat ve Terak- Talat Paşa valilerine sınır dışı edil- kesi savunan Maître Vergès’i kullana- ki hükümetinin Ermenilere soykırım miş Ermenilerin mallarının kaydedil- rak hukukî yollara başvurmaya çalışan yapıldığını itiraf ettiği iddia edilmiştir. mesi ve güvende tutulması, Ermeni- Ermeni diasporasından bir adım önde. Ancak bu yazılar savaş zamanı propa- lere koruma, gıda ve gereken yerlerde gandasıydı ve orijinal metin (Profesör tıbbî yardım sağlanması hususunda İnsan haklarıyla adını duyurmuş Heath Lowry tarafından görülmüştür) sonu gelmeyen talimatlar göndermiş- bir avukat olan Geoffrey Robertson’ın bir Ermeni tarafından düzenlenmiş ve tir. 1916 yılında 1500 civarında Osman- şimdilerde bir ülkede, özellikle de öz- değiştirilmişti. Bu ünlü delil (Robert- lı yetkilisi Ermenilere karşı işlenen gürlük taraftarı olarak ün yapmış olan son en azından burada bizi zahmetten suçlar nedeniyle tutuklanmış ve birço- İsviçre’de konuşma özgürlüğünü dur- kurtarıyor), şimdilerde neredeyse bü- ğu hakkında dava açılmıştır. Hatta bir durmaya çalışması ilginçtir. Daha da tün dünyaca sahte olduğu kabul edilen vali 50 kişiyle birlikte idam edilmiştir. ‘Andonyan belgeleri’ ile geldi. Daha sonra bütün bölgeyi işgal eden ilginci, The Guardian’da yayımlanan, Ruslar, Ermenilerin sorunu kışkırttığı, Ermenistan 1920 yılında yıkılış sü- masum Müslümanları katlettiği, öyle faaliyetlerini savunduğu makalenin recindeydi; Gürcistan dâhil, neredeyse ki Türklerin kitleler halinde aşırı tepki temel tarihî hatalar içermesidir. Ta- bütün komşularıyla savaştaydı. Erme- gösterdiği ve Ruslara, Kafkasya genel raftarları ona yeterli araştırma deste- niler, İngilizlerin müdahalesini ve ken- vali yardımcısının sevinçle kaydettiği ği sağlamamışlardır. Yalnızca kendini dilerine yardımını sağlamak istiyordu. gibi, ‘Ermenisiz bir Ermenistan’ bırak- olağanüstü derecede tekrarlayan bir Talat Paşa’nın Ermenilere soykırım tığından hiç şüphe etmemişti. oyunda köşeleri kıvrılmış kartları da- yapılması talimatı verdiğini iddia eden ğıtıyor. Ancak konu hakkındaki yeni sahte belgeler düzenlendi. Bu belge- Şimdilerde ABD’de bir Ermeni ens- araştırmalara bakılırsa iddiaları tek ler, bir gazeteci tarafından bir Fransız titüsünde çalışan Türk tarihçi Taner kelimeyle yanlış. okulunun kırtasiye malzemeleriyle be- Akçam’a göre bunların hepsi oyundu. ceriksizce düzenlenmişti. Bazı temel Ermenilere soykırım yapılması için İddiaya göre, Hitler 1939’da general- hatalar vardı ve İngilizler inceleyebil- gizli emirler gönderilmişti. Şimdi teh- lerine, tehdit olarak görülen Polonya- dikleri Osmanlı arşivlerinde herhan- cir emri verildiğinde yorgunluk (yaz lılara zalimce davranmalarını ve eleş- gi bir güçlendirici delil bulamadı. Bu sıcağında) veya hastalıklar nedeniyle tirilere kulak asmamalarını söylerken, nedenle belgeler dikkate alınmadı ve ölümlerin olacağından kimsenin şüp- “Ermenileri kim hatırlıyor?” demiştir. hesi olamazdı. Ermenilerin Suriye’de Bu alıntı, Washington’da yer alan Ya- gönderildikleri yerler ölüm tuzaklarıy- hudi Soykırımı Anıtı’nda yer almakta- la doluydu. Ağaçları yapraksız bırakan, mahsulleri yok eden bir çekirge istilası vardı. Tifüs ve diğer hastalıklar dünya- nın o bölgesindeki nüfusun dörtte bi- rini yok etti, bu yüzden Ermeniler de kitleler halinde öldü. Ancak bir soykırım planı var mıy- dı? Akçam bazı deliller topladı ve Batı medyasındaki eleştirmenler onun söylediklerini genel olarak kabul et- tiler. Neredeyse hiçbiri Osmanlı kay- naklarından delilleri inceleyecek bir 106 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Özel Dosya yeterlilikte değildi. Akçam’ın söyle- Review of Books eleştirmeni Michael larla karıştırılmış; ‘yağma’ kelimesi dikleri Oxford Üniversitesi tarihçi- ‘katliam’ olarak tercüme edilmiş ve lerinden Eugene Rogan tarafından Oren da bunları tasdik etmiştir. An- alıntılar yanlış kullanılmış, önemli kı- Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü cak genç araştırmacı Erman Şahin, sımları çıkarılmış. Akçam, akademik üzerine yakın zamanda yazılan bir ki- Akçam’ın kaynaklarını incelemiş ve kurallara aykırı bir şekilde eleştirilere bir dizi ciddi hata tespit etmiştir: yet- cevap vermemiştir. Bir cevap bulana tapta kabul edilmiş ve The New York kililer benzer isme sahip başka insan- kadar onun sözlerine güvenmek teh- likeli olacaktır. PAPA’NIN AÇIKLAMASI AYASOFYA’YI CAMİYE DÖNDÜRÜRSE... Amerika’da ‘diasporitis’ adlı bir has- 1915’in 100. yıldönümü Ermeni Traje- kılara biraz da gönülsüzce cevap verdi; ya talık var. İrlanda’yı ölümcül bir şekil- disi ile ilgili küçük bir kitaplar “geçidini” da daha geniş anlamıyla ve daha haklı bir de etkiledi ve İrlanda terörizmi Kuzey beraberinde getirdi; bu kitapların çoğun- şekilde yakın zamanlarda Irak ve Suriye’de Amerika’nın parasıyla devam ettirildi, da yaşananların ‘unutulmuş bir soykırım’ korkunç olaylarla karşı karşıya kalan (ve en azından New York’a terörizmin olduğuna dair hayıflanmalar yer alıyor apar topar kaçmakta olan) Hıristiyanlar gerçek anlamını gösteren 11 Eylül’e (sanki yaşananlar soykırımmış gibi!). için duyduğu acıyı ifade etti. Bu, geçmişi 2 kadar. İskoç milliyetçiliği absürttür Bu kitaplar genellikle birbirini tekrar bin yıl öncesine dayanan bir dinî gelene- ancak insaflı bir şekilde terör yanlısı etse de ben Ronald Suny’nin yeni çıkan ğin sonu anlamını taşıyacak ve şüphesiz değildir. Ermeni diasporasında da du- kitabını ele alacağım. En azından o, artık bütün bölge bundan zarar görecek. Ne rum budur. Yüzbinlerce masumun acı yaşananların geride bırakılması gerek- var ki Papa ihtiyatsız davrandı. Konu üze- çektiğini, mallarının çalındığını ve Tür- tiğini savunuyor ve Rusça biliyor. Ancak rinde çalışmalar yürüten ve yaşananları kiye’nin olanlardan kötü etkilendiğini diaspora ara vermeksizin faaliyetlerine soykırım olarak tanımlamayan çok sayıda iddia edebilirlerdi, herkes de bunu ka- devam ediyor. Avrupa Parlamentosu vs. ciddi ve donanımlı akademisyen durur- bul ederdi. Ancak bunun yerine ‘soykı- nezdinde lobi faaliyetlerini hız kesmeden ken yaşananların bir ‘soykırım’ olduğunu rım’ iddiasında bulundular ve Alman- sürdürüyorlar ve şüphesiz Letonya Par- ilan etmek kendisine düşmediği gibi, ya’nın İsrail’e ödediği gibi Türkiye’nin lamentosu’ndan muhtelif şehir konsey- tarihî olarak Katolik Kilisesi Osmanlılarla, de onlara 100 yıl boyunca tazminat lerine kadar pek çok kamu kuruluşuna Protestanlarla kurduğu ilişkilerden çok ödemesi gerektiğini öne sürdüler. ‘soykırımı tanıma’ları doğrultusunda daha yakın ilişkiler kurmuştur. Kilisenin gözdağı vermeye, bu kurumları usandır- Ortadoğu’daki deneyimi çok daha uzun Bu iddiayı hiçbir zaman usulüne maya ve bunlara rüşvet vermeye devam süreli ve derindir; ayrıca Doğu Anado- göre kurulmuş uluslararası bir mah- edecekler. Görünüşe göre şimdi de her lu’daki durumun karmaşıklığını görebi- kemeye taşımadılar. ‘Tarihçilerin’ on- ne kadar üstü kapalı bir dille olsa da lecek düzeydedir. Vatikan muhtemelen lara katıldığını iddia ettiler, ancak bu soykırımı tanıdığını ilan eden Papa’yı ele Taşnakların entrikaları hakkında epey doğru değil. Bernard Lewis, Gilles Ve- geçirmişler. Başbakan Davutoğlu Papa’ya bilgi sahibi idi ve onları hiçbir zaman instein ve Andrew Mango’nun önder- verdiği cevapta Papa’nın memleketi olan kendilerinin iddia ettiği gibi masum kişi- lik ettiği ‘A’ takımı Osmanlı tarihçileri Arjantin’in Güney Amerika’da yerli halkın ler olarak kabul etmezdi. Açık bir şekilde (ve Ruslar) bir dereceye kadar kışkır- yaşamadığı tek toprak parçası olduğunu Papa haddini aştı ve eğer bu yaptığı tılan kıyımlar dışında ‘soykırım’ın uy- (çünkü buradaki yerliler tamamen orta- Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürül- gun kelime olmadığı görüşündedirler. dan kaldırılmıştı) belirtmeyi unuttu. mesine dönük baskıları artırırsa şüphesiz Ermenilerin takımı aynı sınıfta değil. yaptığına pişman olacak. Papa Ermeni Kilisesi’nden gelen bas- Belki de sorunun cevabı eski Sov- yet Ermenistan’ında yatıyordur. Er- menilerin Türkiye ile (ve diğer kom- şularıyla) iyi ilişkiler kurmaya çok ihtiyacı var. Şu anda bu tecrit hali nedeniyle vatandaşlarının 1 milyon- dan fazlasını, nüfusun üçte birini çoğunlukla Rusya’ya yapılan göçlerle kaybediyor. Ayrı durmayı teşvik eden diaspora, Ermenilere Talat Paşa’dan daha çok zarar verdiğini fark etmeli. Bu farkındalığın oluşması Türklerin de, aynı görüşteki Ermenilerin de hayrına olacaktır. 2015 MAYIS / DERİN TARİH 107
DJÜUNYSACTAIÜNNLMÜ NcÜCFUAS TRARTİHHÇİYSİ K“TAODPBAPSAAiRLSMPĞiGAHAAAMii’RNNNICLYiIINIOĞRI”“İHnaistYnalİaelsnıhhrtyl’aauoainnydrr.abYislOtaouetyhylra’sdkuökaıadlradkBıilmlüideeErırrü.drle”imlendyn’edaüinpe,ldkitlıiieğğrıisnneıde 108 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Özel Dosya KONUŞAN: RABİA ALBAYRAK Ülkeler her zaman kendilerine çoğu ateistti. Misyonerlerin yaptığı, fayda sağlamak üzere başkalarını kul- Ermenilere Batı tarzı milliyetçiliği [email protected] lanmaya çalışır. Avrupa’daki bütün öğretmek oldu. Daha önemlisi, Avru- itaplarında Osmanlı İm- devletler Osmanlı İmparatorluğu üze- pa ve Amerika’da çarpıtılmış hikâye- paratorluğu’ndaki Müslü- rindeki çıkarlarını genişletmek üzere ler anlattılar. İnsanlar bu hikâyelere manların Balkan Savaşları ‘Ermeni Sorunu’nu kullanmışlardır. inandı ve bunlar bugün görmekte ol- ve 1. Dünya Savaşı sıra- 1. Dünya Savaşı sırasında bu durum duğumuz, gerçeklerden uzak tarihin sında uğradığı kırımlara dikkat çeken özellikle Rusya için geçerliydi. Rus- unsurlarını meydana getirdi. Prof. Justin McCarthy Ermenilerin ‘soy- lar Osmanlı ordularına zarar vermek, Türkler ve Ermenilerin can kayıp- kırım’ tezlerine karşı çıkmasıyla tanı- ayrıca ordunun iletişim ve levazım ları konusunda muhtelif rakamlar nıyor. Diasporadan büyük baskı gören hatlarını kesmek amacıyla Ermeni verilmesinin sebebi ne? McCarthy ile Papa’nın sözlerinden yola isyancıları kullanmıştır. Daha doğru- çıkarak ‘soykırım’ iddialarını konuştuk. su Ermeniler Rus Ordusu’nun ajanları Şurası özellikle iyi anlaşılmalıdır gibi hareket etmiştir. Ruslar Ermenile- ki, Osmanlı nüfusundan ya da Müslü- Tehcirin 100. yılı nasıl yorumlanma- re yardımları karşılığında özerklik ve manlar arasından hayatını kaybeden lı? Türkiye ve Ermenistan nasıl bir bağımsızlık sözü vermişlerse de hiçbir kişilerin ne kadarının Türk, ne kadarı- tutum içinde olmalı? zaman bu sözleri tutmak niyetinde ol- nın Kürt olduğunu kimse bilemez. mamışlardır. Aralarındaki protokollerde tarih KİMDİR? komisyonunun hayata geçirilmesi İngilizlerin çıkarları Ermenilere hususunda mutabakata varmalılar. devlet kurdurmakla örtüşmüyor MyOkvAlmhBfMATysmneuaiüöaeayayınn’shğnnaaccparrrnl’mknkCCIşNÖmrknnudlnmöeiaeıaiiaaa’lleülnnyttdnıaçritünrr’raşniaeiyfıutrmodottmne,kuklaıathhnÜıBndkÇesıdatsrşyyHVaetkıouViarnelyngt,hoia.eura(ecğlahikıEledıÇrvdkrEtlreşpraiSarikıolue.itıaamymreLzrhlüvln1riıurllaol:nionşueıyraçsiça9İeşnrgkfmiudindimıHelu4tOnltv,üaiKeÜiaedös5ğzTpsiiarnsasıslönnvmannıh)yieanmti:l,rıEi’ıokaieernrOnbılbmAüvailnaaorrmanedOıaeunsıByyntsonınlmze:rolmÜlDttsoitlulsuad1nıtiıoaroltdriona’rnla8sıİaetn.rüuyşım1eemuniar2Onaitvksköoı9nskln1ındüdpeııDrşazi2dÇr-.d’Mgu’aKrenaeınMn13TAaömsannörerld9.üÜüikklTsaBtcinrl2delueJsnlkeatteCDaevtul2onerülr-rüvunearkek’,:szdrn-ercOas-tieytnin:knn-sakey--i Artık herkes “soykırım” ve benzeri diyebilir miyiz? sloganları kullanmaktan vazgeçmeli ve tarihî hakikatlere odaklanmaya İngiltere 1. Dünya Savaşı’ndan son- başlamalı. Ancak itiraf edeyim ki bu ra gerçekten de bir Ermeni devletinin iki hususun gerçekleşeceğine dair çok kurulmasını istemekle birlikte Erme- az umudum var. nilerin devlet kurmasına ilişkin fikir- leri değişkenlik göstermiştir: 19. yüz- 1915’e dönelim. Ermeni milliyetçi- yılda genellikle Rusların Ermenilere leri, devlet kurma yolunda Ana- verilen toprakları ele geçireceğinden dolu’da Ermeni nüfusun düşük korkuyorlardı. Daha sonra Rusya müt- olmasından kaynaklanan engelleri tefikleri olduğunda Ermenilerin üze- nasıl aşmayı planlıyorlardı? rinde hak iddia ettiği toprakları Rus- ya’ya vermeyi planladılar (Sykes-Picot “Vilayât-i Sitte” (Erzurum, Van, Bit- Antlaşması). Ancak Sovyetler Rusya’yı lis, Diyarbekir, Elaziz ve Sivas’ı kap- savaşın dışına çektiğinde İngilizler bir sıyordu) adıyla anılan ve Ermenistan “Ermenistan” (devleti) kurmaya karar toprağı addedilen bölgenin dörtte vermiştir (Sevr Antlaşması). üçü Müslümanlardan oluşuyordu. Dolayısıyla çoğunluğu Ermenilerden O zaman Ermeni çeteleri onca silah oluşan bir devlet kurmak için yapa- ve cephaneyi nereden tedarik etti? bilecekleri tek şey, Müslümanları bölgeden çıkarmak, duruma göre de Anadolu’nun her yerinden... Savaş öldürmekti. Osmanlı İmparatorlu- başladığında Osmanlı kuvvetleri şe- ğu’nda ve Kafkaslarda yaşayan Müs- hirlerde ve köylerde evlere, kiliselere, lümanlara yapılan tam da bu oldu. manastırlara ve toprak altına zulalan- Eğer tarih başka türlü aksaydı aynı mış silahları keşfettiler. şeyler şüphesiz Doğu Anadolu’da da yaşanacaktı. İlk adım olarak doğuda- Kitabınızda Amerikalı misyonerle- ki Müslümanların zorunlu göçü 1915 rin Ermenileri isyana motive ettiği- yılında başladı ve yaklaşık 1 milyon ni söylüyorsunuz. Neden? Müslüman, Ermeniler ve Ruslar tara- fından yerlerinden edildi, göç etmek Amerikalı misyonerlerin Ermeni- zorunda bırakıldı. lerle hiçbir zaman anlaşma yaptıkla- rını iddia edemem, zira isyancıların Batılı güçler Ermenileri kendi çı- karları doğrultusunda kullandı mı? 2015 MAYIS / DERİN TARİH 109
Özel Dosya Osmanlı’da nüfus sayımı etnik köke- bir insan, fakat bilgi dağarcığı Osman- soykırım suçu işlemiştir. Bu tür bir ta- ne değil, dine göre yapılıyordu; bu ne- lı tarihini kapsamıyor. Peki ya yaşa- nım anlamsız. Ne var ki Ermeni Soykı- denle herhangi bir gruptan değil, an- nanların soykırım olduğunu ilan eden rımı tanımı yapanların aynı standart- cak Müslümanlardan bahsedebiliriz. Avrupa Parlamentosu üyelerinin Orta- ları hiçbir zaman çok sayıda Türk ve 1. Dünya Savaşı ve ardından Kurtuluş doğu’da 1. Dünya Savaşı üzerine detay- Kürdü katleden Ermenilere ve Ruslara Savaşı sonu itibariyle yaklaşık 600 bin lı analizler yaptığına inanan var mı? uygulamadığını görüyoruz. Yalnızca Ermeni ve 3 milyona yakın Müslüman tarihi yok sayarsanız ölümlere tek ta- hayatını kaybetmiştir. 2) Bu demeçlerin sahipleri hiçbir raflı bakabilirsiniz! zaman “soykırım”la neyi kastettik- Ermeni isyanlarında Kürtler zarar lerini açıklamıyorlar. BM soykırımı Bu kişiler samimi bir şekilde ger- gördü mü? Veya Kürtler Ermenilere bir gruba yöneltilen “topyekûn ya da çeğin ortaya çıkarılmasını istiyor ol- zarar verdiler mi? kısmî” saldırı olarak tanımlıyor. Bu salardı parlamentolar ve din adamları tanıma göre bütün ülkeler (İngiltere, 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış Bazı Kürt aşiretler muharebelere Fransa, ABD, Er- olayların araştırılması için bir tarih çok az katılmıştır ancak bunlar nis- meniler, Osman- komisyonunun kurulması çağrısında peten düşük nüfuslu [aşiretlerdir]. lılar ve diğerleri) bulunurlardı. Soru şu: Onlar gerçek- Kürtlerin çoğu Osmanlı saflarında sa- bütün savaşlarda ten doğrunun peşinde mi, yoksa bü- vaşmıştır. Kürt nüfusu Rus ve Erme- tün mesele politikadan mı ibaret? ni saldırı ve katliamlarından büyük BIRAKIN zarar görmüştür. Bu özellikle Van ve ‘SOYKIRIM’I, Soykırım tezinin çelişkileri üzerine Bitlis vilayetlerinde geçerli. GAYRİMÜSLİM bir kitap hazırlığı içinde olduğu- TEBAA KORUNMUŞTU nuzu öğrendim. Ne gibi çelişkiler Ermeni Meselesi hakkındaki görüş- bunlar? leriniz hayli cesur. Bu yüzden baskı 1919 yılında Aydın bölgesinde görüyor musunuz? Yunanların Türklere uyguladığı vahşetin Türkler ile Ermeniler arasındaki çok iyi bilindiği sırada bile Türk askerleri ilişkilerin tarihine dair kitabım 15 Ni- Şunu bilin ki, Avrupa ve Ameri- kendilerine hâkim olmuşlardı. Hıristiyan- san’da yayımlanmış olacak. Bu kitap ka’da yaygın olarak inanılan yanlış ların katledildiğine dair dedikoduların soykırım tezini ele alıyor ancak aynı tarih anlatılarına karşı çıkan herkes çıktığı bir yer üzerine yorum yapan İngiliz zamanda genel tarihi de içeriyor. 1. baskı görür. Bazı durumlarda cezalan- temsilcisi Morgan şöyle demiştir: “Aksine Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin dırılır, hatta hapse atılır. Dolayısıyla söylentiler sürekli olmasına rağmen, başına gelenleri soykırım olarak nite- pek çok insan bu konular hakkında Bergama’da hiçbir Ermeni öldürülmedi leyenler bunu siyasal amaçlar doğrul- tek bir satır bile yazmak istemez. Er- ve aslında [Türk askerleri tarafından] tusunda yapıyorlar. meni milliyetçilerinin arzuladığı şey Ermeni, Yahudi veya Rumlar dâhil yerli tam da bu: Kendilerinin anlattığı dı- halktan bir kimsenin öldürüldüğü vaki Şurası açık ki, Osmanlı Devleti bü- şında hiçbir alternatif tarihin dillendi- değil.”Hatta 1921 Mayıs ayına kadar Türk tün Ermenileri öldürmek istemedi. rilmemesi. yöneticiler mümkün olan her yerde hâlâ Bunu göstermenin pek çok yolu var barışı temin ediyorlardı ve Hıristiyanlar ancak tezimin en açık delili, İstan- Papa’nın tartışma yaratan sözlerine korunmaktaydı. “İzmit yarımadasını bul’daki Ermenilerin tehcir edilme- katılıyor musunuz? Ayrıca Avrupa araştırmakla görevli İtilaf Komisyonu” miş olması. İnsanlar soykırım denil- Parlamentosu’nun kararı hakkında raporuna göre “Aynı bölgede Rumların diğinde Hitler’in Yahudilere yaptığını ne düşünüyorsunuz? azınlıkta bulunduğu Türk yönetimi anlıyor. Berlin’deki Yahudiler öldürül- altındaki sahalarda yan yana farklı mil- dü, İstanbul’daki Ermenilerse hayatta Ermeni milliyetçileri 100. yılda me- letlerden insanların bulunduğu köylerde kaldı. Buna ilaveten Batı Anadolu ve sajlarını yaygınlaştırmak için yoğun bile sorunsuzca yaşandığına dair kanıtlar Trakya’da yaşayan Ermenilerin çoğu bir çaba sarf ettiler. Parlamentolar, var.”(‘Aynı bölge’dediği yerler Rumların da tehcir edilmedi. Dolayısıyla ger- ünlü şahsiyetler ve hatta Papa, Erme- toplumun asayişini bozduğu ve Türklere çekleşmiş olan şey, soykırım olamaz. ni Soykırımı’nın varlığını tanıdı. Kim eziyet ettiğinin komisyonca kanıtlandığı Elbette bu, Ermenilerin savaş sırasın- Kardashian ve George Clooney, hay- yerlerdi.) da dayanılmaz acılar çektiği gerçeğini ranlarına Ermeni tarihiyle ilgili ne değiştirmiyor. Kayıpları muazzam bo- söylemeleri gerektiği konusunda ders (Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Fatma yutta fakat aynı şey Türkler ve Kürtler verdi. İki şey bütün bu açıklamaların Sarıkaya (çev.), TTK, Ankara, 2014.) için de geçerli. Bu bir insanlık trajedi- ortak yönünü oluşturuyor: si, yalnızca bir grubun başına gelmiş bir felaket değil. 1) Bu kişiler tarih hakkında hiçbir şey bilmiyor. Papa şüphesiz ki bilgili 110 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
dıbir EBU ZERO yalnız yürüdü, yalnız öldü ve yalnız dirilecek Kimileri için mazlumların temsilcisi, kimileri için yalnızlık ve zühdün sembolü. İnandığı doğruları söylemekten çekinmeyen, Hz. Peygamber’in (sav) dediği gibi yalnız yaşayan ve yalnız ölen biri. Yaşarken dünyadan vazgeçen bir ruh kahramanının ölümsüz portresi... » Alberto Pasini’nin “An Arab Caravan” adlı tablosu. 112 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
İslam Tarihi ADNAN DEMİRCAN [email protected] S en yalnız olarak yürürsün, şöyle ifade etti: “Allah dilediği kim- Discover Islamic Art, Museum With No Frontiers, Vienna, 2007. yalnız olarak ölürsün ve seyi hidayete erdirir.” yalnız olarak diriltilir- İslamla şereflenen Ebu Zer bir- sin!” hitabına mazhar kaç gün daha Mekke’de kaldı. Bir olan bir Peygamber dostuydu. Ca- gün Kâbe’yi tavaf edip dua eden hiliye döneminde dahi tek ilaha bir kadın gördü. Şöyle diyordu: iman eden, Müslümanların en zor “Bana şunu şunu ver ve benim hak- günlerinde İslamı seçen haniflerden kımda şunu şunu yap! Ey İsaf ve ey biriydi. Adı: Ebu Zer Gifarî. Naile!” (bunlar Kâbe’nin etrafındaki Asıl adı Cündeb b. Cünâde olan Ebu putlardı). Ebu Zer ona seslendi: “Onlar- Zer gerek hayatı, gerekse sözünü sa- dan birini arkadaşına nikahla!” Kadın kınmayan iddialı çizgisiyle farklı bir » Üzerinde “mülk yalnız Allah’ındır” (el- “Sen dinsizsin!” diye tepki gösterdi. portre çizmiştir. Kanaatkârlığı, dün- Bunun üzerine Kureyşli delikan- yaya dalmış olanlara mesafeli duruşu mülkü illallah) yazan bir madalyon (National Museum of Cirta). lılar gelip kadınla atışan Ebu Zer’i onu çoğu çağdaşlarından ayırmış ve dövdüler. Bekroğullarından bir kısım 21. yüzyılda dahi insanları etkileyen insan da ona yardım ederek dövenle- müstesna bir şahsiyete dönüştürmüştür. re sitem ettiler: Yol kesip talancılıkla geçinen bir kabileye mensup olma- “Sizden olup dinini terk edenlere dokunmadığınız halde sına rağmen kendini Allah yoluna adamaktan geri durma- ne diye arkadaşımızı dövüyorsunuz?” mıştı. Bir Mekkeliden Resulullah’ın (sav) nübüvvetini ilan Sonra aralarında barış yaptılar. Ebu Zer de Peygamber ettiğini duyması üzerine onu bulmak için adeta çırpınması Efendimiz’e gelip dedi ki: bunu ispat etmiyor mu sizce de? İsterseniz bu konuşmaya “Ey Allah’ın elçisi! Onlardan intikam alıncaya kadar Ku- kulak verelim: reyş’i bırakmayacağım. Beni dövdüler!” “Ey Ebu Zer! Mekke’de bir adam senin dediğin gibi Al- Sonra Usfân’a gidip yerleşti. Ne zaman Kureyş’e ait yiye- lah’tan başka ilah olmadığını söyleyerek kendisinin Peygam- cek taşıyan bir kervan geçse onlara saldırıp yüklerini alırdı. ber olduğunu iddia ediyor!” Ebu Zer’in Hz. Peygamber hicret ettiğinde memleketin- “Kimlerdenmiş?” den hemen ayrılmadığını görüyoruz. Kabilesi içinde tebliğ “Kureyş’ten!” faaliyetine devam etti. Uhud ya da Hendek gazvesinden son- Durumu araştırmak üzere hemen Mekke’ye gitti. Hz. ra hicret etti. Resulullah onu Saideoğullarından el-Münzir b. Ebubekir’i (ra) insanlara kuru üzüm ikram ederken gördü; Amr ile kardeş ilan etmişti. kendisi de yedi. Ertesi gün Haşimoğullarından birine sordu: Ebu Zer’in Şia’nın da saygın kabul ettiği sahabelerden “Siz hiç Mekke halkından birinin bir şeyini reddettiniz olduğunu belirtelim. Hz. Ali’nin (ra) halife olması gerektiği mi?” kanaatinde olmasına rağmen Hz. Ebubekir’e (ra) biat ederek “Evet! Benim bir amca oğlu, Allah’tan başka ilah olmadığı- ona karşı herhangi bir muhalefette bulunmadı. Suriye ve Mı- nı söyleyerek Peygamber olduğunu iddia ediyor!” sır’ın fetihlerinde görev aldığını biliyoruz. Bir süre Mısır’da “Onu bana göster!” ikamet ettikten sonra Medine’ye döndü. Bunun üzerine adam ona Resulullah’ı gösterdi. Hz. Pey- Hz. Ömer (ra) döneminde Ebu Zer’e yıllık 4 bin dirhem gamber o sırada bir seki üzerinde elbisesini yüzüne örtmüş, maaş bağlandı (dirhem dönemin gümüş parasıydı). Maaşını uyuyordu. Ebu Zer onu uyandırıp şöyle dedi: aldığı zaman hizmetçisini çağırır, bir yıllık gıda ihtiyacını so- “Getirdiğini iddia ettiğin şeyi bana oku!” rup onları satın alırdı. Sonra geriye kalanıyla dağıtılmak üze- “Ben şiir söylemiyorum, okuduğum Kur’an’dır. Onu ben re madeni para satın alıp şöyle derdi: “Kim ağzı bağlanacak söylemedim, Allah söyledi!” bir altın veya gümüşü bir kap içinde toplarsa mutlaka o mal, Ebu Zer ısrar etti: “Bana oku! sahibi için ateş olarak tutuşur.” Hz. Peygamber Kur’an’dan bir sure okudu. Ebu Zer hemen Hz. Osman (ra) döneminde gerçekleştirilen Kıbrıs’ın fet- Müslüman oldu. hine ve Anadolu’ya yönelik bazı seferlere katıldı. Râşid Ha- Peygamber Efendimiz sordu: “Kimlerdensin sen?” lifeler döneminin ardından yöneticilerin dünya malına had- “Gıfaroğullarından!” dinden fazla kıymet verdiğini görünce yöneticilerle arasına Hz. Peygamber kabilesini öğrenince şaşırdı. Çünkü Gıfaro- mesafe koymak istedi. Vali Ebu Musa el-Eşarî kendisine iltifat ğulları yol kesip hırsızlık yaparak geçiniyorlardı. Şaşkınlığını edip yanından ayırmamaya çalıştı. Ne var ki o, yöneticile- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 113
İslam’ın Büyük Peygamberi Hz. Muhammed, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1971. » Seyyah misali (el-Hadra) idi. Doğru bildiğini söyle- Medine’ye vardım, sonra Şam’a gidip Cuma namazını kıldım. Bir de Suriye ve Mısır’ın fetihlerinde görev alan mekten sakınmayan Ebu Zer, sarayın baktım ki, bir adamla birlikteyim, var- Ebu Zer, bir süre Mısır’da ikamet ettikten yapımında kullanılan paranın bey- dığı her sütunun halkı mutlaka ondan sonra Mediye’ye geri dönmüştü. Müslüman tülmalden alındıysa haram, kendi ce- kaçıyor. Namaz kılıyor ancak namazını nüfusun yoğun olarak bulunduğu bölgeleri binden harcandıysa da israf olduğunu kısa tutuyordu. İsmimi öğrenince “Ya- gösteren bir harita. söyledi. nımdan kalk, seni lekeleyemem!” diye cevap verdi. Şaşırdım: re yakın olmak istemedi. Ebu Musa’ya Hz. Peygamber, “Gökkubbenin al- kızdı: tında ve yeryüzünde Ebu Zer’den daha “Beni nasıl lekeleyebilirsin?” doğru sözlü kimse yoktur” buyurarak Muaviye’yi kastederek, “Bu adamın “Uzaklaş benden!” dedi. onun bu özelliğini vurgulamıştır. tellalı hiçbir kimsenin benimle otur- Kendisine “Kardeşim hoşgeldi!” di- mamasını ilan etti!” yen Ebu Musa’ya “Ben senin kardeşin Ebu Zer’in eleştirileri özellikle top- Muaviye, Ebu Zer’in insanları icra- değilim! Ben ancak (idareci olarak) lumun fakir kesimi tarafından ilgi gör- atına karşı muhalefete teşvik ettiğini çalıştırılmandan önce kardeşindim!” meye başlayınca Muaviye insanların düşündüğünden Hz. Osman’a bir mek- diye tepkisini belli etti. onunla görüşmesini engellemeye çalı- tup yazıp onu Medine’ye çağırmasını Bir gün karşılaştıklarında Ebu Hu- şacaktı. El-Ahnef b. Kays Ebu Zer hak- istedi. Bunun üzerine Hz. Osman, Ebu reyre sarılarak kendisine şöyle dedi: kında şöyle bir hatırasını anlatır: Zer’i Medine’ye çağırdı (650-51) ve onu “Kardeşim hoş geldi!” ikna etmeye çalıştı. Hiç olmazsa gö- Ebu Zer “Uzaklaş benden! Sen bun- BIR PEYGAMBER TAVSIYESI rüşlerini insanlara anlatmamasını isti- lar için çalışmış mıydın?” diye tersledi. yordu. Ebu Zer fikirlerini korkusuzca “Evet!” deyince: Ebu Zer dedi ki: savunmaya devam edince onu Medi- “Hiç bina kurmaya kalkıştın veya Dostum bana 7 şeyi tavsiye etti: ne’ye yaklaşık 6 km mesafedeki Rebe- bir ekili toprak veya çiftlik hayvanı Bana fakirleri sevmeyi ve onlara ze’ye sürgün etti. Sürgünün Ebu Zer’in edindin mi?” yakın olmayı emretti. rızası alınarak gerçekleştiğine ilişkin Ebu Hureyre: “Hayır!” Bana benden aşağıda olana rivayetler varsa da bunların sonraki Ebu Zer “Benim kardeşimsin, karde- bakmamı, benim üstümde olana dönemlerde Hz. Osman’ın bu icraatına şimsin!” diye sevindi. bakmamamı emretti. yöneltilen eleştirilere karşı bir savun- Ebu Zer, Hz. Osman’ın hilafet yıl- Bana hiçbir kimseden bir şey iste- ma olarak ortaya çıkmış olması muhte- larında Muaviye’nin valilik yaptığı mememi emretti. meldir. Vefat edinceye kadar yaklaşık Şam’a göç etmişti. Buradaki yönetici- Bana sırtını dönse bile akrabalık iki yıl burada kaldı. lerin bazı harcamalarından rahatsızlık bağlarını korumamı emretti. Rebeze’de bulunma sebebiyle ilgili duyuyordu. Ona göre Müslümanlar Bana acı bile olsa hakkı söylememi bir soruya şöyle cevap vermişti: ihtiyaçlarından fazlasını biriktirmeyip emretti. “Şam’daydım. Muaviye ile Tevbe dağıtmalıydılar. Allah için kınayanın kınamasından suresinin ‘Altını, gümüşü yığıp Allah Eleştirdiği konulardan biri de Mu- korkmamamı emretti. yolunda harcamayanlar var ya, ...’ ayeti aviye’nin inşa ettirdiği Yeşilsaray Bana, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ üzerinde anlaşamadık. Muaviye, ‘Ayet billah sözünü çokça söylememi Ehl-i Kitab (gayri Müslimler) hakkında emretti. Zira bunlar arşın altındaki bir indi!’ dedi. Ben de, ‘Hem bizim hakkı- hazinedendir. mızda, hem de onlar hakkında indi!’ dedim. Sonra aramızda bu konuda bir tartışma oldu. Bunun üzerine beni şikayet için Os- man’a mektup yazdı. Osman da bana 114 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
İslam Tarihi bir mektup göndererek Medine’ye gel- GERI ÇEVRILEN TALEP yete sahip olan Ebu Zer’in vefatını Ab- memi bildirdi. Medine’ye gittim. Ora- dullah b. Mesud şöyle anlatır: ya gidince sanki beni ilk kez görmüş Ebu Zer, bir gün Resulullah’tan (sav) gibi etrafımda toplanmaya ve çoğal- emir olarak görevlendirilmesini istedi. Osman, Ebu Zer’i Rebeze’ye sürgü- maya başladılar. Bu gelişme Osman’a Hz. Peygamber onun bu talebine şöyle ne yolladığı, orada onun başına kaderi anlatılınca dedi ki: ‘İstersen bir köşeye cevap verdi: geldiği ve beraberinde hanımından ve çekilip yakın olursun!’ Beni bu eve yer- kölesinden başka kimsenin olmadığı leştirdi. Şayet üzerimde bir Habeşliye “Sen zayıfsın. Emirlik ise bir ema- vakit Ebu Zer yanındakilere şöyle bir yönetme yetkisi verilse elbette dinler nettir ve kıyamet gününde bir utançtır. vasiyette bulundu: ve itaat ederim!” Onu hakkıyla alan ve onda yükümlü olduğu şeyi yerine getiren kimse “Beni yıkayın, kefenleyin ve yolun “Giydiklerinizden giydirin!” hariç!” ortasına koyun. Sonra size uğrayacak ilk kafileye ‘Bu, Resulullah’ın arkadaşı Günün birinde Ata b. Ebi Mervan, Ebu Zer muhtemelen Hz. Peygam- Ebu Zer. Bize onun defni için yardım Ebu Zer’i üzerinde siyah-beyaz çizgili ber’in bu değerlendirmesini dikkate edin!’ deyin.” bir örtü olduğu halde ve onu peştemal alarak bir daha hayatı boyunca her- gibi tutarak namaz kılarken gördü. Bu- hangi bir görev talep etmedi. Vefat edince vasiyeti gereği kefenle- nun üzerine şöyle dedi: yip yolun ortasına koydular. Abdullah mescide giderken giydiğim bir elbisem b. Mesud Irak halkından umreci olan “Ey Ebu Zer! Bu siyah-beyaz çizgili daha var. Sağdığımız birkaç keçi, üze- bir cemaatle birlikte geldi. Köle, Abdul- örtüden başka bir elbisen yok mu?” rinde erzağımızı taşıdığımız birkaç lah b. Mesud’a gidip şöyle dedi: eşek, yanımızda hizmet eden ve bizi Ebu Zer cevap verdi: yemeğin meşguliyetinden kurtaran bir “Bu, Resulullah’ın arkadaşı Ebu “Bir elbisem olsaydı elbette onu üs- hizmetçi var. Hangi nimet bizim içinde Zer’dir! Onun defni için bize yardım tümde görürdün!” bulunduğumuzdan daha üstün?” edin!” Ata “Oysa birkaç gün önce senin üzerinde iki elbise gördüm!” dedi. Kendisine bir şeyler vermek isteyen Abdullah ağlamaya başladı: Ebu Zer ise “Ey kardeşimin oğlu! birine Ebu Zer’in şöyle dediğini rivayet “Resulullah doğruyu söyledi: Sen Ben o ikisini, benden daha muhtaç ederler: yalnız yürürsün, yalnız ölürsün ve yal- birine verdim!” diye karşılık verdi. nız olarak diriltilirsin!” Ata ise “Vallahi, doğrusu sen o ikisine “Üzerlerinde yükümüzü taşıdığımız Sonra arkadaşlarıyla birlikte cenaze muhtaçsın!” deyince Ebu Zer’in cevabı birkaç eşek, sağdığımız birkaç keçi, namazını kılıp defnettiler (Temmuz hizmet eden bir azatlı hizmetçi ve el- 653). Ebu Zer’in cenaze namazının Ce- şu oldu: bisemizin haricinde fazla bir aba var. rir b. Abdullah tarafından kıldırıldığı- “Allah’ım! Bağış- Doğrusu fazlasıyla hesaba çekilmekten na dair bir rivayet de mevcut. korkuyorum!” Birçok sahabenin birden fazla me- lanma dilerim. Doğ- zar ya da makamının olduğu bilinir. rusu sen dünyayı Bir defasında Ebu Zer’e iki parça Ebu Zer’in de farklı mezar ve makam- gözünde büyü- elbise verilmişti. İkisinden birini peşte- ları vardır. Bunlardan biri, Adıyaman tüyorsun! Üze- mal gibi tutarak bir pelerinle örtündü; merkeze bağlı Payamlı köyündedir. rimdeki bu diğerini kölesine giydirerek halkın kar- Bundan dolayı Adıyaman’da Ebuzer örtüyü gör- şısına çıktı. Bunun üzerine kendisine (Abuzer) adı oldukça yaygındır. Bir di- müyor mu- şöyle denildi: ğer mezar da İstanbul’da Ayvansaray sun? Benim semtindedir. İstanbul’a düzenlenen ilk “O iki parça elbiseyi beraber giysey- seferden yıllarca önce vefat edip Re- » Ruhunun izini süren bir derviş din daha güzel olurdu!” beze’de defnedilmesine rağmen halk arasında onun adına İstanbul’da bir Hz. Peygamber (sav) dünya malına “Kesinlikle haklısınız!” dedi. “Fakat türbesinin bulunduğuna inanılması ne önem vermediğinden onun için, “Ebu ben Resulullah’ın ‘Yediklerinizden on- kadar sevildiğinin bir göstergesi olarak Zer yeryüzünde İsa b. Meryem’in lara yedirin ve giydiklerinizden onlara değerlendirilmelidir. zühdüyle yürür” buyurmuştur. giydirin!’ dediğini işitmiştim.” Bab’Aziz (2005) filminden bir sahne. Adnan Demircan Hz. Peygamber dünya malına önem Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi vermediğini belirtmek için “Ebu Zer Öğretim Üyesi. yeryüzünde İsa b. Meryem’in zühdüyle yürür” buyurmuştur (Tirmizî, Menâkıb, 35). Böylesine kendine özgü bir şahsi- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 115
ŞEHIRLERIMIZI KIM TAHRIP ETTI, TATLI SU KAYNAKLARIMIZI KIM KURUTTU? DEFTER Cumhuriyet ideolojisi yeni ve dönüştürücü, kırıcı düşünce ve pratikleri son Osmanlılardan devraldı ve İSMAİL KARA fikir olarak eski şehir kültürüyle İslâmiyet arasındaki sıkı bağları olumsuz mânada kuvvetlendirerek » Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi sürdürdü, bunları inkılaplarla zıt istikametlerde İslam Felsefesi Emekli Öğretim Üyesi. ilişkilendirerek eski-yeni vurgularını artırdı. T arihî şehirlerimizi kim tahrip bir fikre, bir mekân-şehir tasavvuru- siyle), insanlarla, taşla toprakla, eşya etti, yeni kentlerimizi kimler na, bir tarihe, bir kültüre, bir zevke, ile münasebetleriyle, duymak istediği bu ölçüde biçimsiz ve zevksiz hale bir atıf merkezine, bunların yeniden sesler, görmek istediği renkler, öldük- getirdi sorusuna kimse ben/biz diye yorumuna yaslanmadığı için ne ol- ten sonra yatmak istediği yerlerle de cevap vermeyecek, bunu biliyoruz. dukları ve aidiyetleri tam belli de- alakalı bir var olma biçimi, bir hayat Hatta geçmişte ve şimdi bu konuda ğil. Ne doğuya ne batıya ne de bize tarzı… bilerek ağır suç işleyenleri, ihmalkâr- benziyorlar aslında. Şehircilikte ve ları sorgulamaya teşebbüs ederseniz, mimaride görülen yabancılık, melez- Şehri insan yapar ve değiştirir, bu “biz bu şehirleri imar ettik, yaşanılır lik ve biçimsizliğin, giderek kabalı- doğru. Fakat hangi insan hangi şehri hale getirdik, Avrupa ayarında mo- ğın, hoyratlığın ve ölçüsüzlüğün de yapar ve niçin, nasıl değiştirir? Ayrıca dern kentler seviyesine çıkardık” bile ana sebebi bu. Yapılanlar “yapmak” bu doğruluk şehrin de insanı yaptığı diyebilirler; peşisıra nazım planlar, yerine bozuyor, aslında bir şeyi yıkı- ve değiştirdiği, insana bir yapma-ey- yeni yerleşim mekânları, köprüler, as- yor, talan ediyor. Çünkü ev, sokak, leme biçimi verdiği vâkıasını ortadan faltlar, yollar, gökdelenler, alt ve üst mahalle ve şehir sadece bir şekil, bir kaldırmaz. Toprağın, mekânın da bir geçitler, siteler, barajlar, kentsel dö- yığın, bir kroki ve herhangi bir ya- ruhu var ve insanla mekân-ev-şehir nüşüm… ve bunlarla ilgili rakamlar, pılar manzumesinden, barınaklardan, karşılıklı bir alış veriş içindedir/için- istatistikler... gelişigüzel sokaklardan ibaret değil. de olmalıdır. İnsanın tabiatı kendisi İnançlarla, ilkelerle ve değerlerle de gibi bir varlık, bir emanet kabul et- Bu dökümler kısmen veya tama- irtibatlı olarak insanın yeryüzündeki mesi de aynı zamanda bu mânaya ge- men doğrudur, bazılarının pratik duruşuyla, yerleşmesi (bir yer-yurt liyor. İşte burada hâlâ Ankara şehri- faydalarından da bahsedilebir fakat edinmesiyle) ve yönü-bakışıyla (kıble- nin merkezinde duran Hacı Bayram-ı bütün bu olup bitenler bir inanca, Veli’yi hatırlamanın tam zamanıdır: 116 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Nâgehân bir şara vardım » Bu memleketi kim istilâ etti?! Üstteki gazete kupürü 17 Mart 2015 Ol şarı yapılır gördüm tarihli Yeni Şafak gazetesinin ikinci Ben dahi bile yapıldım Şimdiki Haliç köprüsü tarafından sayfasında çıkmış “müsbet” bir haber. Taş u toprak arasında çekilmiş bu kartpostal Eyüp’ü gösteriyor. 2005 yılında tarihî mekân ve kutsallık fikri Milattan öncesini değil, 30-35 yıl üzerinden yapılan tenkitlerin ve tekliflerin Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesi öncesini. Ben 1969 Şubat’ında İstanbul’a hiçbirine aldırmadan ilk teleferik beklenebileceği üzere aynı zamanda Os- geldim, baharda da Eyüp’ü ziyaret etmiş yapılmıştı. Eyüplü bir mimar olan rahmetli manlı-Türk şehir kültürü karşıtlığı veya olmalıyım, Fethiye/Çarşamba’daki İmam Nezih Eldem, sanat tarihçisi Baha Tanman, tenkidi üzerinde kuruldu ve gelişti. Bir Hatip Okulu’ndan bir arkadaşımla Fener’e Mustafa Kutlu ve bendeniz o devrin Eyüp düşünme ve idrak biçimini değiştirmeye inip yaya gitmiştik, bu fotoğraf gibi hatta belediye başkanına aman bunu yapmayın, ve dönüştürmeye yahut terk etmeye yö- belki bundan daha seyrek ve asude bir bu mekânda bu olmaz, ayrıca ihtiyaç da neldiğinizde bunun o tefekkür ve algılama manzara hatırlıyorum. yok diye dil dökmüştük ama bildiğini dünyasının ete kemiğe bürünmüş hallerin- okumuştu. Tahrip olduğunu bilmeden den biri olan mekân anlayışına, eve, so- Baksanıza hemen önümüzde bahçecilik, kendince hizmet yapıyordu. kağa, şehire, mimariye intikal etmemesi ziraat devam ediyor. Kuyular açık, sular elbette düşünülemez. Bu sebeple diyelim akıyor demektir bu. Yeşillikler, serviler… Şimdi iki tanesi daha geliyormuş ve ki medreseye, türbeye, tekkeye, hilafete, Birdiğeriyle uyumlu yarı ahşap yarı kâgir haberin başlığına bakılırsa “Eyüp kalkışa dile karşı çıkmakla eski mahalle yapısına evler, nazarlık olarak küçük bir tanesini hazır”mış. mesafeli durmak yahut kadın haklarını, bile muhafaza edemediğimiz İstanbul kıyafet-giyim kuşam-örtünme meselesini mahalleleri, mezarlıklar, türbeler… Ne yapılabilir, ne söylenebilir?! tartışmakla pencere kafeslerine muhalefet Merkezde her şeyden yüce ve yüksek etmek arasında doğrudan bir ilişki vardır. cami… Ölçüler, standartlar, mesafeler… Bu yüzden 19. ve 20. yüzyılda cami-mes- cit merkezli mahalle düzeni; mahremiyetle Ufkunuz alabildiğine açık. Gökyüzünü birlikte tabiîliği-tabiata aşinalığı, yakınlığı de görebilirsiniz, yeryüzünü de; suyu, ve sıcaklığı esas alan sokak ve ev mimarisi toprağı, ateşi, havayı… tarzı; imar, iskân ve planlama biçimleri, yerelliği ve iklim şartlarını esas alan mal- Ya şimdi! zeme kullanma tercihleri; bütün bunların İstanbul’un en mukaddes beldesine, en arasında oluşan ve serpilip gelişen insanî büyük ziyaret mahalline bunu, bu kabalığı münasebetler ve yaşama tarzı; su kullan- reva gören, bu katliamı yapan bir millet, ma, temizlik ve beslenme teknikleri, geçim bir insan malzemesi, bir siyasi merkez, bir alışkanlıkları; meslekler, boş alanlar/boş- belediye ve iskân anlayışından doğrusu luklar, çok çeşitli bahçe, ağaç, çiçek dü- her şey, her türlü haksızlık ve adaletsizlik zenlemeleri, eski ile yeninin biraradalığı… beklenebilir. bütün bu ögeler sert tenkit süzgeçlerin- Sömürgecilere taş çıkartan bir hoyratlık ve barbarlık bu. 1950’den bu yana hiç değişmedi malesef. Dahası imar adına, tamir, restorasyon, şehircilik adına yapılıyor bunlar. Kartpostal Süheyl Ünver’in metrukâtından çıktı; ona rahmet, gafillere basiret olsun, yerli sömürgeci kafalara ise... 2015 MAYIS / DERİN TARİH 117
» Hangisi daha tehlikeli ve ürpertici arabesk onları beslemiş, yaşatmış, diri den geçirildi, değiştirildi, tenkitlerin tutmuş. bir kısmı karalama ve reddetmeye acaba?! kadar vardı. Gecekondu 50’li yıllarda Türkiye’nin, 60’lı, 70’li yıllarda artarak büyük şehirleri kuşatan gecekondu semtleri farklı bir Bunların hepsi hiç şüphe yok ki özellikle de İstanbul, Ankara ve İzmir’in fotoğraf veriyordu; yabancı, uzak, yoksul doğrudan doğruya dinle, dinî kültür- varoşlarının tanıştığı bir hadise. İç göçün, ve zor. le, İslâmiyetin bu topraklarda aldığı sanayileşmenin, yoksulluğun, kendi şekille, Müslümanca yaşama üslubuy- başının çaresine bakmanın, en önemlisi Bu semtlerde şimdi gecekonduları ve la alakalı tenkitler ve açık veya örtük plansızlığın neticelerinden biri. Tapu hatıraları ezercesine şeddadi, ölçüsüz, karalamalardı (Hep söylüyoruz; Tür- yok, su yok, elektrik yok, yol yok… Hepsi yüksek, tektip “gökdelen gecekondular” kiye’de dinle alakalı olmayan hiçbir sonradan gelmiş, her seçim arifesinde yükseliyor. Yine plansız, yine yangından mesele zaten yoktur). birine kavuşmuşlar. O zor şartlarda kendine mal kaçırırcasına… Gecekondular kadar mahsus bir kültürü de oluşmuş gecekondu bile bir kültürden yoksun olarak… Muhtemelen temsil kabiliyeti en dünyasının. Olmayan imkânlarıyla yüksek ve en bol örneklerini roman- cami ve ilkokulu kendileri yapmış, Milli Üstteki fotoğraf şehir, mahalle ve larda göreceğimiz bu tenkitlerin ve Eğitim’e ve Diyanet’e devretmişler, hem mesken fikrinden uzak bu paradoksal redd-i miras süreçlerinin hemen akla de kendi binalarından çok büyük olarak problemi veren çokça örnekten sadece biri gelebilecek tasvirleri ve vurguları (Bu fotoğraftaki camiye de bakın lütfen). (Ankara TOKİ evleri, Foto. Mustafa Kirazlı). arasında yol vermeyen, herkesi içeri Ağaçları ve meyveleri de kendileri İnsan rahmetli Turgut Cansever hocanın almayan “çıkmaz sokak”lar, kadınları dikmiş, yabana atılamayacak bir yeşillik “hiçbir gecekondu, yaptığımız apartmanlar dünyadan koparan, gizleyen, mahre- oluşturmuşlar. Bir de onlar arabeski, kadar şehrimizi çirkinleştirmiyor” cümlesini miyet ve esareti çağrıştıran “kafes”- hatırlamadan edemiyor. ler, dışa-yabancıya-namahreme ka- palılık, toz toprak içinde ve düzensiz Tan Oral’ın karikatürü ise başını alıp taşlı “dar sokak”lar, küçük, basık, giden bu kayıtsız ve kuralsız, insanı ve yangına dayanıksız, bel vermiş “eski tabiatı ezen yapılaşmanın huşû, heybet, ahşap ev”ler… gibi giderek menfi hale tevazu, huzur fikirlerini, duygularını gelen eski/devri geçmişliğe sürükle- birlikte vermesi gereken mabet (Allah’ın nen unsurlar var. evi) mimarisini bile nasıl ilkelerden uzaklaştırdığını, aşırı büyüklük/ Muhafazakârlar neyi büyüklüklerle yarış, ölçü kaybı ve sıkışıklık muhafaza ediyor? duygularına mahkum ettiğini göstermesi açısından ziyadesiyle manidar. Cumhuriyet ideolojisi bu yeni ve dönüştürücü, kırıcı düşünce ve pra- En iyisi Şair’e kulak vermek: tikleri son Osmanlılardan devraldı ve Dilce susup fikir olarak eski şehir kültürüyle İslâ- bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak 118 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
miyet arasındaki sıkı bağları olumsuz Şehri insan yapar ve ceğini, hangi ilkelere ve standartlara mânada kuvvetlendirerek sürdürdü, değiştirir, bu doğru. bağlı kalınacağını ve devamlılığın na- bunları inkılaplarla zıt istikametlerde Fakat hangi insan hangi sıl sağlanacağını mesele edinmediler, ilişkilendirerek eski-yeni vurgularını şehri yapar ve niçin, edinmiyorlar. Ne bilgi, ne estetik, ne artırdı. Eski kötü, yeni iyi demekti nasıl değiştirir? Ayrıca de bağlılık-hürmet-hassasiyet ola- artık. Vakıf gelirleri kamu bütçesine bu doğruluk şehrin rak… Böyle olduğu için de içi boş bir dahil edilen tarihî camiler ve külliye- de insanı yaptığı ve “medeniyetimiz” müdafası ve hama- ler harabiyete terk edildi. Terk edilen değiştirdiği, insana set ağırlıklı bir “şerefli tarihimiz”le yahut yoksullaşan mahalleler hatta bir yapma-eyleme sınırlı kaldılar, kalıyorlar. köşkler, konaklar kendi içine çekildi, biçimi verdiği vâkıasını döküldü. Fakat tekpartili yıllarda, bi- ortadan kaldırmaz. Bunun sorumlusu elbette sadece raz da nüfusun azlığı, iktisadî sıkıntı- siyasî merkez, iktidar sahipleri ve bü- lar, sosyal şartlar ve sınırlı hareketli- lerin büyük sorumluluğu da burada, rokrasi olamaz. Üniversiteler, mimar lik sebebiyle kısmen yeniden kurulan bu tarihî kesişme dolayısıyla devre- odaları başta olmak üzere konuyla Ankara ve yine kısmen İstanbul hariç ye giriyor. Çünkü 1950’den bu yana alakalı meslek kuruluşları, şehircilik büyük imar faaliyetleri ol(a)madı, seçimle iktidara gelen ve Türkiye’yi uzmanları, aydınlar, medya da ken- buna bağlı olarak büyük yıkımlar -askerî ve sivil bürokrasiyle payla- dine düşen sorumlulukları çok az yapıl(a)madı, geniş inşaat sahaları şarak da olsa- yöneten iktidarların, üstlendi (Kendime ve meslektaşla- açıl(a)madı. yerel yöneticilerin kahir ekseriyeti rıma söylüyorum: Türkiye’nin cami muhafazakâr cenahtan çıktı. İstanbul mimarisi meselesiyle ciddi olarak il- II. Dünya Savaşı sonrası şartlar; başta olmak üzere tarihî şehirlerin gilenmeyen, fikirler geliştirmeyen bir Türkiye’nin NATO-ABD hattında kör kazmaya mahkum edilmesi bu İlahiyat Fakültesi ve Diyanet vazifesi- yer alması, isteyerek-istemeyerek ka- dönemlerde, muhafazakârların elin- ni yapmış sayılabilir mi?). Bu kurum pitalist dünyaya doğru hareket etme- de oldu (Menderes döneminde sadece ve grupların muhalefetleri olduysa si, dışarıya açılıp açılmama iradesinin Karaköy-Beşiktaş hattında 500 civa- eğer çoğunlukla ilke düzeyinde değil giderek elinden çıkması birçok ba- rında irili ufaklı tarihî yapının yıkıl- aktüel dengeler ve menfaat kaygısıyla kımdan olduğu gibi şehircilik (tarihî dığı veya kaldırıldığından bahsedilir). oldu, maalesef. Ve elbette sorumlu- şehirlerin büyük değişimlere, tahrip- lardan biri de fırsatçılığa teşne halk… lere ve yıkımlara uğraması, yeni şe- Elbette tarihî camilerin tamiri ve hirlerin kültürel kodlarımızla irtibat- yeni yolların, yeni yerleşim alanla- Yola nasıl devam edeceğiz? sız olarak yapılandırılması) açısından rının açılması gibi Halk Partisi’nin da bir milat oldu. yap(a)madığı müsbet şeyler de yap- Türkiye’de bütünlüğü olan yani tılar. Ama yaptıklarından yola çıka- cami ve külliyeleri, büyük yapıları, 1950’den, DP iktidarından bu yana rak -diğer konular şimdilik bir tarafta evleri, sokakları, mezarlıkları, med- Türkiye kontrol altında tutulamayan dursun- şehir, mimari, mahalle, ev, rese ve imaretleri, çeşme ve sebilleri, büyük bir sosyal, kültürel değişim, cami, okul, imar, iskân konularında tekkeleri, ziyaretgâhları, dükkânları, daha doğru tabiriyle bir altüst oluş üst bir fikre, yerli bir damara, tarihî ağaç ve çiçekleri, kuş ve böcekleri, da yaşıyor. Modernleşme dediğimiz olanla yeni/modern olan arasındaki bahçeleri, nihayet gündelik hayatı- hadisenin bütün yönleriyle (yolun, denge endişesine sahip olmadıkları nın akışı… bir şekilde korunmuş ta- okulun, elektriğin, fabrikanın, radyo- söylenmelidir. Bir başka şekilde söy- rihî şehir bölgesi denebilecek örnekler nun, arabanın, traktörün, telefonun, lersek neyin değişip neyin değişmeye- kalmadı dense yanlış olmaz. Bugün bankanın, gazetenin…) küçük şehirle- İstanbul’da tarihî özelliklerini koru- re, kasabalara, köylere intikal etmesi yan tam bir sokak bile yok. Halbuki ve etkisini artırması 1950’den sonra 70’lere, hatta 80’lere kadar gelen bir- oldu dense yeridir. Köylerden kente çok yer, hatta kenar mahalleler vardı. akan büyük göç dalgaları, artan nü- fus hareketleri, plansız sanayileşme, Sadece bir örnek: Süleymani- gecekondu semtleri, varoşlar, geçim ye çevresinin onlarca ahşap konağı, sıkıntıları, yoksulluk, sefalet… Ve her mescitleri, bahçeleri, ana karakteri- ne olursa olsun yeni hayat şartlarına, ni muhafaza eden sokakları ve tarihî demokrasiye katılma talepleri, arzusu dokusu 60’lı, 70’li, 80’li, hatta 90’lı ve her halükârda ümit, iyimserlik… yıllarda gelen bütün iktidarlar ve belediyeler tarafından bilerek ihmal Muhafazakâr iktidarların ve çevre- edildi, kasıtla harabiyete sürüklen- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 119
DEFTER İSMAİL KARA » Yükseliş ve düşüş! hiçbir adım atılmadı. Niçin ve sorum- sıbyan mektebi, bir sebil, bir konak, Aydan Çelik’in “minare” gibi iki dev blok lusu kim? (Son 40-50 yıl içinde yük- değişik yapılar barındıran bir sokak, sek tahsilini İstanbul’da yapanlar bu bir hazire, bir bahçe, bir mezartaşı… arasına kurduğu “İnşaat Ya Resulullah” konakları ve yıllarca bir sorumsuzluk için de sözkonusu. mahya karikatürü gökdelenleşme ile nişanesi olarak alınlarında duran “Bu dindarlaşma talepleri arasındaki ilişkinin bina İstanbul Üniversitesi tarafından Ya Boğaz köyleri başta olmak üze- garabetine işaret ediyor. Muhafazakâr koruma altına alınmıştır” tabelalarını re hepsi yağmalanan küçük ve güzel çevrelerin nerede ise hiçbir ilke problemi hatırlayacaklardır). yerleşim birimleri! Tatlı su kaynakla- ve estetik kaygı taşımadan ölçüsüz rı! İstanbul’un aynı zamanda bir tatlı tüketim ekonomisinin, azmanlaşmış Şimdi şehre ana karakterini veren sular dünyası demek olduğunu bugün büyüklüklerin, ölçüsüz ve soğuk Süleymaniye, Fatih, Bayazıt, Üskü- kime anlatabilirsiniz? Bir tatlı su çeş- betonlaşmanın peşinden koşan yönlerine dar Mihrimah, Eyüp, Sultanahmet, mesi uyandıramayan, bir sebile can- göndermede bulunması açısından doğru. Üsküdar Atikvalide… gibi büyük lılık kazandıramayan muhafazakâr külliyelerin içinde bulundukları/var iktidarlar manzumesi… Haksızlık yaptığı bir şey var: Bu zihniyet oldukları çevre dokusu, sokakları, dünyasının asıl kurucu ve geliştiricileri insanları ve yapı stoğu da tamamen Yine de şükürler olsun ki Mardin muhafazakâr çevreler değil. Bunun için veya büyük ölçüde değiştiği ve bo- gibi, Safranbolu gibi büyük ölçüde Cumhuriyet elitlerinin şehir, mimarî, zulduğu için onların ne olduklarını, asli unsurlarını koruyarak günümüze planlama tercihlerine ve dinîlikten bize ne söylediklerini, geleceğe dair kadar gelmiş şehir, kasaba, mahalle uzaklaşmak için millîlikten de koptukları ne türden çözümler teklif ettiklerini örneklerimiz az da olsa hâlâ var. Fa- noktalara bakmak yeterli bir fikir verebilir. de tam olarak bilemiyor, anlayamı- kat kendimizi şerhetmek, önümüzü yoruz. Aynı şey daha küçük ve mü- görmek ve bugünün şartlarında yeni di, çökmesi yahut yanması-yakılması tevazı yapılar için, diyelim ki ahşap ve yerli çözümler üretmek için bunlar beklendi. Sonuncusu cumhurbaşkanı- yahut bodur minareli taş bir mescit, sayı olarak ne kadar az ve çeşitlilik, nın belediye başkanlığı döneminde ve bir tekke, bir türbe-ziyaretgâh, bir coğrafya, malzeme farklılığı bakımın- IRCICA’nın katılımıyla olmak üzere dan ne kadar yetersizler! iki üç defa bu bölgenin kurtarılması için plan, proje yapıldığı halde fiilen Son on yıllarda Kudüs’ün, Saray- bosna’nın, Bağdat’ın, Şam’ın, Ha- lep’in, Beyrut’un, Bingazi’nin, Sa- na’nın “medeni dünya” ve onların dahili müttefikleri tarafından hoyrat- ça tahrip edilmesi, taş taş üstüne bı- rakmacasına yakılıp yıkılması sadece bir siyasî operasyon, bir işgal hareketi değil en az onun kadar, belki öncelikli olarak Müslümanca yaşama üslubunu aksettiren “yerli” şehirlerin, mekân- ların, bize ait tecrübelerin ve asırlara hükmederek gelen işaret taşlarının ortadan kaldırılması, yok edilmesi, görünmez kılınması mânasına geliyor. Bunu muhtemelen azı kasıtlı, çoğu cahil ama hepsi tahrip edici yerli iş- galcilere anlatmak nasıl mümkün ola- bilir acaba? Derviş Yunus gibi şehrin ve “me- deniyet”in çürümüşlüğüne karşı fer- yat kopararak hiç değilse: Kasdım odur şehre varam Feryâd u figân koparam. 120 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Türk Kahvesinin Serüveni K ahvenin Sanatç›larla lezzetini 472 y›l önce dolup taflan keflfeden Yemen kahvehaneler ve Valisi Özdemir Pafla, kahvenin ilham kahve çekirdeklerini verdi€i say›s›z ‹stanbul’a getirdi. I ˙stanbul’da eser. Kahve, gitti€i her yerde kendi kültürünü yaratt› ve flehir hayat›na sanat› besledi. kahvehaneleriyle damgas›n› vuran kahve, bir soka€a da ad›n› verdi: Tahmis Sokak. (Tahmis = Kurukahve) Türk Kahvesinin ünü ve lezzeti k›sa sürede Avrupa’y› sard›. Önce Venedik’e, oradan Marsilya’ya ve bütün dünyaya. 1 871’de kurulan Kurukahveci Mehmet Efendi sayesinde Türkiye’de Sohbetiyle herkesi kendine ba€layan ve dünyada herkes ayn› lezzetli ve taze Türk Kahvesini Frans›zlara Osmanlı Sefiri I˙kahveyi içiyor. Hoflsohbet Nüktedan Süleyman A€a tan›ttı. çildi€i an›n keyfini gelece€e de tafl›yan tek içecek, Türk Kahvesi. 144 y›ld›r bu lezzet hiç de€iflmedi. HASIRCILAR CADDESİ 7/1 EM‹NÖNÜ 34116 ‹STANBUL TEL: (0212) 511 71 75 FAKS: (0212) 511 13 11 www.mehmetefendi.com
Cengiz Han Buhara’ya merhamet etti mi? 122 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Biz Osmanlıyız Camileri, kütüphaneleri ve sa- YAVUZ BAHADIROĞLU raylarıyla İslam medeniyetinin en gözde şehirlerinden biriydi DERİN TARİH İÇİN YAZDI Buhara. Gittiği her mamur bel- deyi harap eyleyen, taş üstün- D ünyanın en zalim hükümdarlarından de taş koymayan medeniyet biri olarak tarihe geçen Cengiz Han, düşmanı Moğollar dayandı dünyanın en kanlı ordusuyla Buhara bir gün kapısına. Akıbe- ti ne oldu? Cengiz önlerine gelmişti. Karşılarına çıkan Han merhamet etti mi der- her şehri, her kaleyi yaka yıka, ocakları söndüre siniz? söndüre yürümüş, nihayet Buhara surlarına da- yanmışlardı. Şehir halkı kararsızdı. 1220’de korkunç bir kâbus yaşıyorlardı. Halk surlara tırmanıp karın- ca sürüsü gibi kaynaşan ve harp çığlıkları atan Moğol ordusunu korkuyla seyrediyordu. “Bu acı- masız, ilkesiz ordu ile başa çıkılmaz” diyorlardı. Tartışmalar uzayıp giderken Müslüman Karluk Hükümdarı Arslan Han’la Müslüman Almalık Hü- kümdarı Sugna Tekin’in, meşhur Müslüman âlim- lerden Cafer Hoca ve İmam Hacib’le birlikte şehre geldikleri bildirildi. Kapı açıldı. İçeri alındılar. Girer girmez Karluk Hükümdarı Arslan Han: “Bağışlayın” diye söze başladı, “meşverette ol- duğunuzu bilmiyorduk. Dilerseniz dışarıda bek- leyelim.” “Yok” dediler, “iyi ki geldiniz. Aslında biz de sizi konuşuyorduk. Bize yardımcı olun.” “İşte bu yüzden geldik” dedi, Almalık Hüküm- darı Sugna Tekin; “yardımcı olmak istiyoruz. Ne de olsa dindaşız.” “Peki, ne yapalım?” “Silahlarınızı bırakın, kapıları açın. Kaç kere gözlerimle gördüm ki, büyük Kağan savaşarak girdiği yeri harabeye çevirir. Bu deliliği yapma- yın. Nasılsa ordularına karşı fazla dayanamazsı- nız. Şehrinize yazık olur. Bakın büyük hocaları- mız da yanımızda, onlar adına da konuşuyorum, kendinize ve şehrinize yazık etmeyin.” “Teslim olmalıyız diyorsunuz. O takdirde şeh- ri yakıp yıkmaz mı? Bizi kılıçlarına lokma etmez mi? Cengiz Han hakkında kötü şeyler duyduk.” İmam Hacib bu sözlere gülerek karşılık verdi: “Tevatürdür. Merkitler karşı koymasalardı başlarına o felaket gelmeyecekti. Aslında Cen- giz Han merhametlidir. Bizi dinler. Şefaat ederiz size. Endişe duymayın.” Söyleyecekleri bittikten sonra çekip gittiler. 2015 MAYIS / DERİN TARİH 123
CENGİZ HAN KALELERİNİN KALINLIĞIYLA ÖVÜNEN BUHARA HEYETİNE,“BİR KALENİN SAĞLAMLIĞI, SAVUNANLARIN CESARETİYLE ÖLÇÜLÜR. YOKSA TAŞ DUVARLAR BİR ŞEKİLDE YIKILIR. GİDİN, KALENİN BÜTÜN KAPILARINI AÇIN”DEMİŞTİ. Şehir meclisi şaşkındı. İkilemde kalmışlardı. Ama bir karar Elbette bizi korurlar. Dindaşlarını ezdirecek değiller ya!” vermeleri lâzımdı: Ya teslim olacaklar yahut çarpışacaklar- Bu hatırlatma etkili oldu: dı. Üçüncü ihtimal yoktu. Tartışma uzadı gitti. Kimi teslim “Evet, evet. Cafer Hoca ile İmam Hacib, Cengiz Han’ı dur- olmak taraftarıydı, kimi de ne olursa olsun savaşılmasını istiyordu: dururlar. Zaten Müslümanlara verilen zararı önlemek için onun yanında yer aldıklarını duymuştum. Onlar bizi korur, “Ecdat yadigârı, İslam medeniyetinin göz bebeği, ilim-ir- ne dinimize ne ırzımıza-namusumuza, ne canımıza, ne irfa- fan yuvası Buhara’yı putperest Cengiz’e teslim etmenin nımıza zarar verdirirler.” uhrevî mesuliyeti vardır. Binaenaleyh kanımızın son dam- lasına kadar mukavemet etmeliyiz. Cengiz şehre girecekse Ama bunun ham hayal olduğunu yaşanan örnekler eşli- cesetlerimize basarak girsin!” ğinde anlatanlar ve asla teslim olunmamasını, vakit geçiril- meden savunma tedbirleri alınmasını savunanlar da az de- Şehir teslim ediliyor ama... ğildi. “Yapmayın, kendinizi kandırmayın; bilin ki bu gaflet bizi boğar!” diyorlardı. “Cesetlerimize basmak şüphesiz Cengiz Han’a büyük zevk verir. Asıl mesele ölüp ölmemek değil, Allah’a bir can Lâf uzadı, uzadı; çoğunluğun dediği oldu. Teslim kararı borcumuz var ve nasılsa bir gün hepimiz öleceğiz. Asıl me- çıktı: “Cengiz Han’a bir heyet gönderelim. İnançlarımıza, kü- sele, bu kültür şehrini tahrip olmaktan kurtarmak. Çünkü tüphanelerimize, mabedlerimize, canımıza, ırz ve namusu- Cengiz Han ve askerlerinin en büyük zevki kütüphaneleri muza dokunmamak kaydıyla teslim olacağımızı bildirelim”. yakıp camileri yıkmaktır! Teslim olursak belki bu facianın önüne geçebiliriz. Belki o zaman merhamete gelir.” “Münasiptir” denildi, karar verildi. Bu fikre muhalif olan- lara ise “Gaflettir, ihanettir!” demekten başka yapacak bir “Cengiz Han’da merhamet ha! Ne boş hayal!” şey kalmadı. “Hayal değil, hakikat. Bize gelen dindaşlarımızı duyma- mış gibi konuşuyorsun. Cengiz Han merhametsiz olsa bile Heyet hazırlanıp beyaz bayrak çekti. Cengiz Han’ın or- bizimkiler onu engeller. Geldiler gördük, bizimle namaz da dugâhına ulaştı. İçlerinde büyük bir ümit taşıyorlardı. Cen- kıldılar. Daha ne istiyorsunuz? Onlar da Müslüman, biz de. giz Han’ın yanında bulunan hocalarla Müslüman hanların kendilerine yardımcı olacaklarına, ezdirmeyeceklerine ina- nıyorlardı. Zaten onlar Cengiz Han’ın İslam ülkelerini tahrip etme- sine mâni olmak için oradaydılar. Hele Cafer Hoca büyük bir âlimdi. Cengiz Han zulmetmek istese bile durdururdu. Ne zamandır yanında bulunduğuna göre herhâlde nüfuzu vardı. Cengiz Han, Cafer Hoca’nın ilminden istifade ediyor olmalıydı. Cafer Hoca gibi tanınmış bir hocaya güvenmeye- cekler de kime güveneceklerdi? Büyük ümitlerle karışık küçük endişelerini çiğneye çiğ- neye huzura çıktılar. Cengiz Han gelişigüzel serpiştirilmiş 124 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Biz Osmanlıyız minderlere yaslanmıştı. Bir » Cengiz’in bahtiyar varisleri tarafında Müslüman Karluk Hükümdarı Arslan Han, diğer Cengiz Han kısa sürede tarafında Müslüman Almalık gerçekleştirdiği fetihlerle Hükümdarı Sugna Tekin duru- çocuklarına devasa bir yordu. Öbür yanında ise Cafer imparatorluk bıraktı. Cengiz Han’ın Hoca ile İmam Hacib bulunu- torunu Kubilay Han’ın çocuklarını yordu. bir eğlence meclisinde tasvir eden bir minyatür (Tahran Gülistan Harzem heyeti başkanı on- Sarayı Müzesi). ları görünce derin bir nefes aldı. Bir hayli rahatlamıştı. “Tamam” dedi elçilere dö- nerek, “kabul, şehir halkını “Kılıçlara yem ederim” kılıçtan geçirmeyeceğim.” Cesaretlendi, “Büyük Ka- “Camilerimizi, kütüphane- ğan” diye söze başladı, “biz lerimizi de yıkmayın.” Buhara halkının temsilcileri- yiz. Şehrimizin kaleleri çok Çu-en’le tekrar fısıldaştı ve yüksektir. Dört yanı kalın ve tekrar güldü: sağlam duvarlarla çevrilidir. Ayrıca içinde canını vermeye “Buna da tamam: Camileri- hazır kahramanlar vardır.” nizi, kütüphanelerinizi yıkma- yacağım.” Cengiz Han, insanın ilikle- rini donduran bir sesle sordu: Zavallı elçi bir Müslüman hükümdarlara baktı, bir Müs- “Onun için mi teslim olmak lüman hocalara baktı; hâlâ istiyorsunuz?” susup durmalarına anlam ver- meye çalıştı ama veremedi. Heyet başkanı duymazdan Müslüman hanların ve hoca- gelerek konuşmaya devam etti: ların Cengiz Han’a müdahale etmemelerine akıl erdiremi- yordu. Düşüncelerinin burasına Cengiz Han’ın homurtusu “Erzağımız da boldur. Ne kadar gayretli bir ordunuz olur- düştü: sa olsun, şehri almak için yıllarca uğraşmanız gerekecektir.” “Anlaştık mı ihtiyar, kapıları açıyor musunuz?” Elçibaşı toparlanmaya çalıştı. Ama sesi eskisi gibi güvenli Cengiz Han’ın bakışları hâlâ buz gibiydi. Sarı sarı bakı- değildi. Başka bir şey aklına gelmediği için sözlerini tekrar- yor, sanki karşısındakinin ciğerini deliyordu. ladı: “Şehir halkını kılıçtan geçirmeyin, camilerimizi, kü- tüphanelerimizi yıkmayın!” Müslüman hanlar ve hocalar niçin susuyorlardı acaba? Cengiz Han kıs kıs gülüyordu. Şarap kupasını Çinli kö- Buhara’yı bağışlamasını söylemelerinin tam sırasıydı; fakat leye uzattı: inadına susuyor, inadına önlerine bakıyorlardı. Buhara gibi “Doldur!” bir ilim, irfan şehrinin yakılıp yıkılmasına seyirci mi kala- Bir dikişte bitirdikten sonra elçilere çok tuhaf gelen bir caklardı? Buna imkân yoktu. Yürekleri sızlardı. Vicdanları soru sordu: elvermezdi. Uykuları kaçardı. Öyleyse hâlâ niçin konuşmu- “Şarap içer misiniz?” yor, neden Cengiz Han’a bu gerçeği söylemiyorlardı? Hepsi aynı anda tiksintiyle cevap verdiler: “Hayır!” Cengiz Han’ın yanındaki Müslüman hanlarla hocalara Yüzünü buruşturdu: bakınca kuşkuya kapıldı, ilgisiz durmalarının sebebini an- “Öyleyse sizin dininizle benimkinin bağdaşması müm- layamadı. kün değil. Yine de söz verdim: Şehir halkını kılıçtan geçir- meyeceğim, camilerinizi, kütüphanelerinizi yıkmayacağım. “Bü... Büyük Kağan!” diye kekeledi, “Biz...” İnandığınız Allah’a dua edin ki bugün neşeli günüm, yoksa Cengiz Han öfkeyle bağırdı: güçsüzlerin şart koşmalarına asla müsaade etmezdim. Ya “Sus, şarlatan! Yalvarmaya geldinizse yalvarın, övünme- yarın sabah şehrin bütün kapılarını açarsınız ya da kapalı ye geldinizse işte kapı, defolun!” tutar, savunmaya çalışırsınız.” Ümit teli koptu. İnim inim inleyen bir sesle: Biraz daha içtikten sonra devam etti: “Teslim şartlarını görüşmeye geldik” diyebildi yalnızca, “bizi kılıçtan geçirmeyin yeter!” Cengiz Han kısa bir süre düşündü, Çinli danışmanı Bil- ge Çu-en’e bir el işareti yapıp yanına çağırdı. Çu-en, Cengiz Han’ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Cengiz Han güldü: 2015 MAYIS / DERİN TARİH 125
Biz Osmanlıyız “Direnirseniz taş üstünde Ve Buhara’nın 12 taş, omuz üstünde baş ko- kapısı birden düş- mam. Ne kadın dinlerim, ne mana açıldı. Cengiz yaşlı, ne çocuk, cümlenizi Han şehre girdi. İki kılıçlara yem ederim.” yanında Buharalıla- rın güvendiği Karluk Elçibaşı, “Kale duvarla- ve Almalık Hanları rımız çok sağlamdır” diye vardı. Ardında İmam mırıldandı. Kendi kendine Hacib ve Cafer Hoca konuştuğunu sanmıştı ama yürüyordu. Buhara hayret, Cengiz Han duymuş- halkı bunları görün- tu. Ağır ağır ayağa kalktı ce ümitlenir gibi ve “Bir kalenin sağlamlığı, oldu. Oysa onlar, yü- savunanların cesaretiyle öl- rek yakan manzara- çülür. Yoksa taş duvarlar bir yı görmemek için gözlerini yerden kaldırmıyorlardı. şekilde yıkılır. Gidin, kalenin bütün kapılarını açın. Hakkı- Yıllarca evvel büyük bir hata yapmışlardı. Cengiz’e yakın nızdaki hükmü sonra vereceğim” dedi. Bir an düşünüp ilâve olunca dindaşlarını koruyabileceklerini zannedip bu yola etti: girmişlerdi. Belki İslam dininin yüceliğini Cengiz’e anla- tabilir, onu Müslüman yapıp kılıcını ve ordusunu İslamın “Bu hükmün mümkün olduğu kadar yumuşak olması hizmetine alabilirlerdi. için şeytanımı kandırmaya çalışacağım!” Sinsice sırıttıktan O takdirde dünyayı fethin yolları açılır, İslam sancağı sonra sırtını döndü. Görüşme bitmiş, heyetin güvendiği dünya yüzünde dalgalanırdı. Sonunda bunun hayalden iba- Müslüman hanlar ve hocalar tek kelime dahi etmemişler, ret olduğunu anladılarsa da, iş işten çoktan geçmişti. Her öylece önlerine bakarak susmuşlar, hep susmuşlardı. çıkışları Cengiz’in sert bakışlarına, tehditlerine toslayıp tuz buz oluyordu. Nihayet onu memnun etmek için her istedi- 12 kapı düşmana açıldı ğine boyun eğmek zorunda kaldılar. Cengiz Han şehre girdi. Askerlerini meydanda topladı ve Heyet Buhara’ya dönerken düşünceliydi ihtiyar heyet bas bas bağırmaya başladı: başkanı: “Camileri, kütüphaneleri yıkmayın, yakın! Kitapları ır- mağa atın. Direnmeye çalışan herkesi canlı canlı gömün. “Ne dersiniz?” diye sorunca, biri atıldı: Kılıç kullanmayın, ne de olsa kesmeyeceğimize söz verdik!” “Savaşalım. Yoksa Cengiz Han’ın niyeti kötü. Diğerleri- Kahkahaları neredeyse şehrin öbür ucundan duyuluyor- ne, Müslüman milletlere yaptığını bize de yapacak.” du. Arslan Han daha fazla dayanamadı: “Öyle şey yapmaz!” diye kestirip attı bir başkası, “daha “Ama, Büyük Kağan, söz vermiştiniz!..” doğrusu, yapamaz, yaptırmazlar. Görmediniz mi Arslan Cengiz Han’ın delici bakışları gözlerine mıhlanınca sus- Han’la Sugna Tekin’i? Onları yanına oturtmuştu. Demek mak zorunda kaldı:. O susunca Cengiz Han bir kahkaha sözlerine değer veriyor. Sonra İmam Hacib var, Cafer Hoca daha attı: var. Bizi ezdirmezler.” “Hayrola Arslan Han, Müslümanlığını mı hatırladın? Sö- “Ama hiç konuşmadılar, Cengiz’in söylediklerine itiraz zümde durmadığımı kimse iddia edemez. Müslümanları etmediler.” öldürmeyeceğim demedim, sadece kesmeyeceğim dedim. “Âdet böyledir. Koca Kağan konuşurken yanındakiler su- Nitekim kesmiyorum, diri diri toprağa gömdürüyorum. Ca- sar. Vakti gelince elbet konuşacaklar. Onlara güvenmemiz mileri, kütüphaneleri yıkmayacağım dedim, yıkmıyorum, lâzım. Sonra söylendiği kadar kötü yürekli, zalim bir İslam sadece yakıyorum. Ve herkese ibret olması gereken son sö- düşmanı olsaydı, Müslüman hükümdarlarla bazı hocaları zünü söyledi: yanına alır mıydı?” “Kendi ikbalini dininden daha çok seven insana güvenil- İnsan inanmak istediği şeye inanır. Onlar da inanmak mez! Buharalılar sana güvenmekle belalarını buldular. On- istiyorlardı ve inandılar. Şehre döndüler. Gördüklerini, duy- ları ben değil, senin gibiler yok ediyor!” duklarını biraz süsleyerek anlattılar: Kendi döneminde “ilmin kıblesi” sayılan Buhara cami- “Sözün özü, Cengiz’e güven olmaz, ama yanındaki hoca- leri, türbeleri, kütüphaneleriyle birlikte yanıyor, Cengiz lara ve Müslüman hanlara güvenelim. Elbette dindaşlarını Han’a destek veren Müslüman hükümdarlarla hocalar göz- koruyacaklardır”. lerini kapatıp susuyorlardı. Getirilen haberler savunma taraftarı olanları tatmin et- medi fakat teslim olmak isteyenler ağır bastı. Müslüman hanlar ve Cengiz’in yanındaki hocalar, kendilerini koruya- caklar, ezdirmeyeceklerdi. 126 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
AKHİF’İAN TS1OR6RU0NEU AYTTAIİLTNOLPRSIAKKOLANRINUDA Mehmed Akif’in gurbet kaderine peder-i muhteremlerinin de ortak olduğunu biliyor muydunuz? Kosova’da 160 yıl önce başlayan ayrılık acısını sonlandıran seyahatin seyrine dalarken, her nazar ettiğimiz köşede ecdadın mirası ile karşılaşacağız.
Tarihin Tanıkları FATİH BAYHAN [email protected] Y aklaşık 4 yıldır Mehmed va seyahati boyunca kulaklarımda çın- larından bahsettik; İpek’i, Suşisa köyü- Akif Ersoy’un ailesiyle ladı durdu. Onlar 500 yıldır buradaydı nü konuştuk. Belli ki hep onları merak Üstad adına tertip edilen da, biz neredeydik? Onlar kimdi? Biz etmişti ve başka bir konu konuşmak konferanslara gidiyoruz. kimdik? istemiyordu. Haksız da sayılmazdı. Akif’in hayatı gurbet hikâyeleri ile sa- Ülkemizde 45 vilayette 60’tan fazla İlk günkü programımız İpek şeh- rılmıştı adeta. Ama mesele kutlu mü- riyle başlayacak, ardından Dede Köyü cadele olunca “Yeryüzü Allah’ındır” di- konferans verdik. Hamdolsun “Akif’in Suşisa’ya hareket edecektik. yor ve “Eyvallah” deyip derviş-meşrep bir ruh haline giriyorsunuz. torunu geliyor!” diye şehirlerde yapı- Önce Priştina Oteli’ne yerleştik. Yolculuk hali ama gözlerimizde ne O gece Priştina Oteli’nde ne Sel- lan anonslar ve afişler gördük ama bizi uykudan eser var, ne de uyuma isteği. ma Hanım, ne de bendeniz bir nebze Yaşına hürmet ederek Selma Hanım’a, olsun dinlenebildik; gözümüze bir daha da sevindiren, salonları dolduran “İsterseniz odanıza çekilip istirahat yudum dahi uyku girmedi. Sabah na- edebilirsiniz” dedim. mazı vaktinde Murad Hüdavendigar “Asım’ın nesli”ydi. Bir inanç ve dava diyarında inleyen ezan sesleri, bu O da oldukça heyecanlıydı. Ertesi adamı olan Akif, bugünleri bir uyanış gün bir araya geleceğimiz amca çocuk- sahnesi olarak tasvir etmiş, gençliğe » Mehmed Akif Ersoy’un Türkiye’den de adını vererek “Asım’ın nesli diyordum ayrılmadan kısa bir süre önce çektirdiği tahmin edilen bir fotoğrafı. ya, nesilmiş gerçek / İşte çiğnetmedi namu- sunu çiğnetmeyecek” diye görevini ema- net etmişti. Bu kez Asım’ın nesli bizi Akif’in ata diyarına, Kosova’ya davet etti. Ev sahibimiz 1950’li yıllarda orada kalan soydaşlarımızın temsilcisi olan Gerçek Derneği’ydi. Akif’in 67 yaşındaki torunu Selma Hanımefendi’yle Kosova uçağına gir- meyi beklerken o ruh hali bizi etkisi altına almaya başlamıştı bile. Hüzünlü gurbeti satırlarına nakış nakış ören Üstad’ın (dedesinin) köyüne gidecek, orada 160 yıl önce Büyük dedesi Hay- reddin (Nureddin) Bey’in İstanbul’a gönderilişinin ardından iki amca çocukları geç de olsa bir araya gele- ceklerdi. Bu sahneye tanıklık edecek olmanın heyecanı Selma Hanım’dan ziyade bendenizi sarmıştı; bu ilk Ko- sova seyahatimi böyle anlamlı bir ha- tırayla nakşedecek olmanın sevinci de cabası. Adem Yaşari Havalimanı’na indiği- mizde genç kardeşlerimiz güleryüzle- riyle bizi karşıladı. O güzel Türkçele- riyle hayretlerimizi kazandılar. Bir an “Ne güzel Türkçe konuşuyorsunuz, ne zamandır buradasınız?” diye sorma gafletinde bulundum. Sorum karşısın- Rüyan Soydan arşivi. da Gülşen Hanım’ın, “Biz 500 yıldır bu- radayız Fatih Bey” cevabıyla irkildim. Biraz ürkek, biraz sevinçle karışık duygulara neden olan bu cevap, Koso- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 129
AKIF’IN TORUNU SELMA HANIM’IN AĞZINDAN topraklardaki varlığımızın bir çağrısı ATA TOPRAKLARINA MUTLU YOLCULUĞU gibi geldi. Kıbleye yöneldiğimizde göz- yaşlarımıza hâkim olamadık. Evlad-ı Kosova’ya yolculuğumuz büyük değildim ki. Âdem dedeyle ilk kavuşma Fatihan içindi dökülen gözyaşları. bir heyecanla başladı. 500 yıldır anı beni yüreğimden yaraladı. ata yadigârı olan bu toprakları biz Priştina, Prizren, İpek ecdadın bı- nasıl bırakıp gelmişiz… Ümmeti Hem bu topraklardan ayrılık, hem raktığı mirastan sayfalar. Lakin bizler paramparça eden ayrılık rüzgârının ailemizin yaşadığı ayrılıklar geldi mirasyedileriz. Onların at sırtında gi- tesiri her tarafı dağıtmış. Dili, havası hatırıma. Sarıldık, ağlaştık. Fadime nine derek fethettiği bu güzide toprakları değiştirilmiş insanlarımızın. Ancak ellerimi bırakmak istemedi, Âdem dede şimdilerde uçağa binip bir saatlik bir ecdadın mührü camilerimiz, gitmeyin, kalın dedi. İnanın kalbim yolculuk sonrasında ziyaret etmek hanlarımız, hamamlarımız, sevgiyle doldu ve hüzünle ayrıldım bile zor geliyor günümüz insanına! eserlerimiz, dimdik ayakta… İnsanın yanlarından. canı hep gitmek istiyor. 1375 yılında alınan Kosova yaklaşık Tabii ki ayrılık üzücü. Gidip de 500 yıl Osmanlı idaresinde kalır. Bir Gerçek Derneği’nin misafiri olarak dönmemek, gelip de bulmamak var. bakıma bugün İstanbul’dan, Sivas’tan Piriştina’da, Prizren’de konuşmalar Allah izin verirse yine gitmeyi, daha çok daha eski bir İslam beldesi burası. Ne yaptık, İpek Belediyesi’ni ziyaret ettik, görüşmeyi umuyorum. yazık ki 1912 Balkan Harbi’nde elimiz- başkan ve eşi bizi inanılmaz bir sevgiyle den çıkar. ağırladı ve hep birlikte dede köyümüze Bana bu fırsatı sağlayanlara teşekkür doğru yola çıktık. ederim. Geçirdiğim dört gün boyunca Kosova Türkleri 1918’de Krallık yö- ayrılmanın acısı hariç mutluluk dışında netiminde olsun, 1945’de komünist İnsanın içi ümitle, huzurla bir şey yaşamadım. Yugoslav rejiminde olsun göçe maruz doluyor.160 yıldır yaşadığımız aile bırakıldılar. 1930 kamulaştırma refor- hasretimizin sona erecek olması, Orada bulunan ordumuzun temsil mu ile Türklerin elinden toprakları ailemizin yeniden yakınlaşması ne komutanlığına da gittik. Görevli zorla alınıp Sırplara verildi. 1956-60 güzel bir şey. subaylarımız, askerlerimiz bize çok yıllarında Türklerden silah toplama güzel saatler geçirttiler. Sultan Murad kampanyasıyla birçok kişi zorla göç Âdem dedenin oğlu İsa bizi Hüdavendigar’ın diyarında, Sultan ettirildi. Son olarak 1968-90 arasında karşıladı. Maaile oradaydılar. Evime Murad kışlasında hem ecdadımızı, hem Arnavutlar tarafından göçe zorlandı- girer gibi girdim. Orada misafir de orada şehit düşen askerlerimizi lar. Türkler asimilasyon politikalarına hayırla yâd ediyorum. tabi tutuldu. Her şeye rağmen bugün 40-45 bin civarında Türk kardeşimiz bölgede Türk/İslam kültürünü yaşatmaya çalı- şıyor. Nitekim hangi sokağa girsek ta- rihten bir iz, hangi köşeyi dönsek bir cami minaresi bizi karşılıyor ve ecda- dın selamını veriyor. Hamdolsun TİKA bölgedeki ecdad yadigarlarını onara- rak hem buradaki kardeşlerimize güç veriyor, hem de tarihe olan borcumu- zu yerine getiriyor. Bu ruh hali içinde İpek’e girerken şehir girişindeki tabelada bir hatıra fo- toğrafı çektiriyoruz. Klasik bir Osman- lı şehrindeyiz. İki katlı ahşap evler, dar sokaklar, içinden nehir akan caddeler ve yemyeşil bir tabiat... Bizim için bir başka şans da İpek Belediye Başkanı Gazment Bey ve eşi tarafından ağırlanmamız oldu. Baş- kan, Hayreddin Bey’in imamlık yaptı- ğı cami olarak bilinen Bulazade Hasan 130 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Tarihin Tanıkları » Akif’in nesli Akif’in torunu Selma Hanım amcazadesi Adem Bey ile hasret giderdi. Aynı aileye mensuplardı ama artık aynı dili konuşamıyorlardı. Paşa Camii’ne götürdü bizi. Selma Ha- Suşisa’da bayram havası Sonra bir hasret giderme anı ki, gör- nımefendi’yle camiye girerken müthiş meye değer; lakin yürek dayanmaz. İki bir heyecan hissettik. Selma Hanım’ı cami önünde amca- sevgilinin yıllar süren hasretinin biti- zadesinin en büyük oğlu İsa Mujla kar- şi gibi birbirlerini kucaklıyorlar. Bir 1278’de (1861-62) yapılmış, tek mi- şılıyor. Uzun boylu. Arnavutça ve İngi- daha, bir daha ve bir daha… İsa Bey nareli, içinde küçük bir üst katı bulu- lizce selamlıyor bizi. Selma Hanım’ın hiç durmadan konuşuyor. İki eliy- nan, son cemaat mahalliyle Osmanlı eline sarılıyor, saygıyla öpüyor. mimarisi izleri taşıyan bir camiydi karşımıza çıkan. Mihrabı, minberi in- » TİKA tarafından restore edilen celiyor; şöyle bir nefes alıyoruz. Muhte- şem manzara mühür gibi karşımızda. Hayreddin Bey’in imamlık yaptığı Selma Hanım, “Bu ezanlar ki şahadetleri Bulazade Hasan Paşa Camii’nin Mayıs dinin temeli, derken üstad, tam da bunu ayı ortasında açılışının yapılması kastetmiş” diyor. Dualar ederek ayrılı- planlanıyor. yoruz, ne de olsa yolcu yolunda gerek. İpek’ten ilerledikçe küçük köyler- den, mahallelerden geçiyor, semt pa- zarları ve çarşılarını görüyoruz. Her köyde zarif minareler karşılıyor bizi, Elhamdülillah diyoruz. Sıra dağları aşarken, eteklerinde baharın müjdeci- si kahverengiden yeşile çalan ağaçlar- la selamlaşıyoruz. Yıldıray kardeşimiz son dönemeçte olduğumuzu söylüyor. Selma Hanım’a bakıyorum, gözleri dolu, dokunsanız ağlayacak. Güneş olanca sıcaklığıyla bizi selam- larken Suşisa tabelasından anlıyoruz ki Mehmed Akif’in köyüne geldik. Ama daha önemli bir delil var: Köyün giri- şinde bizi karşılayan ilk yapı bir cami. Yıkık, virane, boynu bükük, sitem eder gibi bir hali var. TİKA halden anlamış, tespiti yapmış, hızlıca camiyi onarıma başlamış. Nasipse siz bu yazıyı okurken (Mayıs 2015) hizmete girmiş olacak. 2015 MAYIS / DERİN TARİH 131
Tarihin Tanıkları GURBET ONLARA YABANCI DEĞIL Akif’in ailesi böylece Mehmed Akif bu sahneyi gör- 160 yıllık hasreti seydi keşke. Hayatının en verimli Yaklaşık 160 yıl olmuş, büyük dedesi Hay- sona erdirdi. Bundan döneminde onu Mısır’da yaşamaya reddin (Nureddin) Bey, Mehmed Akif’in babası sonra daha sık bir zorlayanların ailesinden, akraba- Tahir Efendi’yi dinî ilimler tahsil edip köyündeki araya gelmek üzere larından cüda bıraktığı bir hayatın camide imamlık yapması amacıyla Suşisa’dan karar alındı. Ayrılma hasret yüklü kelimelerini savurur; İstanbul’a göndereli... Bu bahis bazı rivayetlerde vakti geldiğinde şöyle geçiyor: yine gözler doldu, “Canı, cananı, bütün varımı alsın da yürekler dağlandı. Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni Hayreddin Efendi oğlu Tahir Efendi’ye, “Bizim buralarda dini tahsil edersin ama İstanbul’da le Selma Hanım’ın omuzlarından dünyada cüda” diyecek noktaya nasıl bütün ilimleri ta’lim edeceksin, sonra da tekrar tutmuş, sanki ona, “Neredeydiniz, geldiğini gösterirdi. buraya dönüp bu millete ders vereceksin”diye- neden bizi arayıp sormadınız?” der rek İstanbul’a gönderiyor. İşte Mehmed Akif’in gibi. Selma Hanım ise sözünün bit- Suşisa’da bahçeli bir ev, bizi bir babasının Fatih’teki İstanbul hayatı bu şekilde mesini bekliyor, bir şeyler sormak bayram havasında karşılayan insan- başlıyor. Amaç kudsî olunca Allah bereketi de, istiyor. Selma Hanım İngilizce sor- lar. Belli ki onlarda da Selma Ha- feyzi artırıyor. mak zorunda kalıyor, İsa Bey Arna- nım’ın duygu selinin aynısı akıyor. vutça cevap vermeye çalışıyor; cid- İstanbul’dan bir yakınları geliyor, Tahir Efendi, Fatih’te dersler almaya başlıyor, di bir karmaşa ve kaos. hem de 160 yıllık ayrılığı bitirecek zekâsı ve muhakemesiyle ilimde hızla ilerliyor. bir müjdeyle. Kendi yaşıtlarından da ileride dersler alıyor, Bense bize yaşattıkları dil ayrış- titizliği, nezaketiyle öne çıkıyor. İsmi gibi “tâhir” masının acı bir örneğini yüreğim İçeri girdiğimizde bizi yaşı 87’ye (temiz), bu yüzden de arkadaşları “Temiz Tahir kan ağlayarak izliyorum. Aynı aile- gelmiş, başında keçe arakiyesiyle Efendi”namını takıyorlar kendisine. Ancak kök den olmalarına rağmen değiştirilen Adem dede karşıladı. Selma Hanım vurgusu ihmal edilmiyor. “İpek”şehrinden geldi- dil ve harfler yüzünden birbirini an- elini öptü, ancak bununla yetin- ği için “İpekli Tahir Efendi”olarak adlandırılıyor ve layamayan insanların bu hali, birile- medi. Öyle bir hasretle sarıldı ki. şöhretini bu isimle yapıyor. rinin başarısı! Nitekim İsa Bey heye- Birkaç defa sarıldılar. Gözleri bir- canını bastırıp bizi babasının, yani birinden neredeyse hiç ayrılmadı. 1860’lı yıllarda ilim tahsili için yapılan göç, Ta- Mehmed Akif’in amcazadesinin Damla damla akan hasret kokan hir Efendi’nin kendini kabul ettirmesiyle İstanbul yanına götürdü. Belli ki heyecandan gözyaşı ne çok şey anlatıyordu. Âkif Fatih’te anılan, görüşü sorulan birine dönüşme- evde bekleyememiş, köyün hayli ise duvardaki portresinden seyredi- siyle veriyor meyvesini. Kendisi artık derslerini uzak olan girişine dek yürüyerek yordu olup bitenleri. Ayrılık bile tamam ettiğini düşünüp babasının sözünü yerde gelmiş, burada karşılamak istemiş- ağlardı ayrılığı yaşasaydı derler, o bırakmamak adına Kosova’ya dönmek istiyor, ti. Onu da aracımıza aldık, Adem ve manzaralardan biriydi. ancak Fatih’teki dersiamlar buna izin vermiyor. Fatıma Mulaj’ın evine ilerledik. Suşisa köyüne bir başka hoca gönderildi mi bil- Akif’in ailesi böylece 160 yıllık miyoruz ama İpekli Tahir Efendi bir daha İpek’e, Selma Hanım’daki heyecan, ye- hasreti sona erdirdi. Bundan sonra Suşisa’ya gidemiyor. rini çocuksu bir ruh haline bırak- daha sık bir araya gelmek üzere ka- mıştı. 160 yıllık hasreti sonlandıran rar alındı. Ayrılma vakti geldiğinde Geride bıraktığı anne, babası ve beş kardeşi bir kavuşmaya şahitlik ediyordum. yine gözler doldu, yürekler dağlan- burada hayatına devam ediyor. Köyün camiinde Bu gurbet senin içindi Rabbim. İlim dı. imamlık hizmetini Hayreddin (Nureddin) Bey tahsili için başlayan bir gurbet. devam ettiriyor. Zaman zaman İpek’te bulunan Murad Hüdavendigar’ın toprak- Bulazade Hasan Paşa Camii’ne de gidiyor. İpekli larından Fatihalarla ayrılıyoruz. Şe- Tahir Efendi İstanbul’da evlenerek yeni bir hayata hitlerimizin hatıraları önünde hür- başlıyor. Zevcesi Emine Şerife Hanım ile vefat metle eğilerek buraların “vatan” edene dek hayatını Fatih’te devam ettiriyor. olduğunun hafızalardan çıkmama- sını Allah’tan niyaz ediyoruz. 132 DERİN TARİH / 2015 MAYIS Fatih Bayhan Gazeteci - yazar. Okuma Önerisi: S. Argon-F. Argon - F. Bayhan, Dedem Mehmet Akif, Timaş Yay., 2015.
Derin Kitap ePSMirdyoaifİ[email protected], KİidslitmeaErniiMbBnöutallÂüTrmiichLaü.crÖeÖotğmÜKrentiEivmerÜsiyteessii,. İ.İ.B.F. SgSöakKnruTmaAlatelçakAayktNoaoğrnkRrueursnaAluafsnınİnadkdnTaHaaahltpaüiğllIeneıİrreNnilnraaldeSshırıağli yhıisameAEetmaiasşhbaiYYfakailâkrloıreş.lRrıNPdidnruoaiğnfh.uEaeÖAnşbkulieeğaT,rinrStnaaldakrMitehoıI…yliunoNryd.oTeEra,rbianDiyilKirbkınuleAtaırliyanreıiİbtogsdblhskaüdküvbşinıaareüloioiaaüssyerla.rnahclle.şvasrzdlÜAikuun1eştamtaçBikrteetpüâuk,bb9lıraltuliıfbkuğamrizm0uusrmmlkokşieeemyıak1yria.ddlinıomiluunria’etlşzKmoödaaianaerzz.snzoafnaüalkiaecepna.udNaznilhnilvvirımüszBandlrtdzlRöadleeaasabtıiürlaieımaekğkauamemriıyra,ikcrşemfr:rmılkmarmek,gk,iaadnasehhrBlidtubenotdülıepı,esbeakueaeğeBzhiğılmliyyalirönşltrıağtımieerizabieaki.piü’lreidatidkydrelçyzlKençıruşrkdş,ı,ecgeüMaeıiAinrbübetaimkvnnı“oörasdapvycdiilsabeıivkllrnrrnteeevvılmoıomeledüebızaisaeAmirnğdtdbkaaüriaadçkldzasorakarüezeiikinkaıiıolbAîerpçnnzscizrınlorlaşbdzğıidueelkkaeadokkrül,tubleedlşıkelrcsribeuermskaymeruniaeagkk.iüann.rnarrrldaüsılagöla’eudriaşti-ifelkaünkyn-ient-nsnuoz”te/iienvnmlaeellrie-İKEMsvataiapmlniıkibYzuaAinylk,ıRsn2eel0las,1sra1ı,m. ı,TbtodböleioümrrzrAkkbuanloicldİysİdöSRabbk(hhliherıMaşaşsunereda.zeaiiâeuaettdrrdrzrruyksgHağşaeyrabdreEgggoeieiaabünıeramlsuafaşosiio.enliparDrf-isssbuekeylzıKlrdba.eilnçaiadayiruesrnaenmyBlaiiAınmkrllnraauierrkdlbdıaeeapniiö.,kynkrğvruaaeir(k“İıRBsify2lgcgeusinöbayeiarOohYgnıl0ueeilrAlmeşAtlaküdtalase,ittm1eeemdsksisihu)masnmiyçS)nm5suirirsuüsozimıaearaieiaiea.srennum)”pllpksdnvtyGadniuelalaaiödp’saoenrr(asai,rlyüy.igzliyğeıtalelnartı.aeakGunnreizölşiitrıkdOdHenbenlia;aktrgçı3gvhHtasyıpeimimbdTeiaçaal0reiiddiasetaatünşıominbdylietarlaebİirklgenrkaçmkıiılstıkn)ıinrrıkyürile,tetyileeğt;ıiymiaılRioeıtğnolyakn3,e:ırestsznakreeerkpaiüR0hisatuavta.msbdmzryieauelnyeairamhAad3ebumınkn(sermırta.n.darki0laeletsDtsiaemtıBılAtilanksa0arsrseantnğlaaiieaairr!im’idynrıidrbm-,ekılimnaeair,ıiaa,.rla--ı 134 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
SnuMkgsvomsbdçdzaioieoileüöunirkrmeyukğny”zlauiŞktflsşiltlkiaauitgsaneimekanmmk.tneşpemrmiabBlvitirdiÖsdaarşahieeiaideımirrmzrnbğkriAmkedahişııdhtoatmaımmtebielia.ekdealrısykiıTt.iktaur.kb!ürmAtiia”i.Bmamyeidrbmrşr“bdoükunkieaaSlhlçretıtvnevoyobenuha-idrreialımlalmnii“liaaEışnerHbğkçşrsnkti.lmu,oba”aeeiaaolİinkkPnvicygmln(draoidrrednims.ryijaolkkudlaaiaaiTamifsülyannkşs.rabien’klmıdramDainmfdedvriıek(fldıre“amoİteriek.”8yskesle.,risatico0n)Miet.“yı-,k0adşlbıaübaea-a- gfd2vTieüö0â(lrhr1reiek5irllvmii))y)lskeseiiaşir’tdnidkaedeibinğceıheinelbi.ınzbuBmyikraataehrzhirtmstelieiehkkıdrşîiiim.yflaKeoıllnnniletalrlaazrapmbıanbti(ylldidaaroaelrngikıdkdnrietaım-e- rk1mı9ilsıa2şÖibn2,zi’İilyatsötetiizanhke.eatastldeçeaıdrlriiankrcetıenepTnhdıbsoebolkenıtyroreiar’ddl1aoer9lnla1aş1bmi’aldişışeşl-na, - krdeoırslmuimHızdaıelinkz RabneısrliaamkmlaeanrzişdkaiimytaeabnrılgeyriabenidAakinrta,a- tirvOiAitmydAb(yAlByaAfbİnçzeoaaaneaıooiısayymillbryyntsütiynğbelğlvvşyoBYEittaaoaalıkışhaureriaiaaeoğunnknartg:rbmeauorrzzrerılkırklklalrbMiainlaaknoose,eaabkhaauvıaruurrşuğğhynırrfiaabfaBeltiaraliloı.zillaenmdalıkan’ılr,inakyuudazidmlyvlizramk2criib.y,’k,adeaaieırynee0vmadEraoykbsdaAedüarsulsee1on’aerliiaraiainkniarl:ordun1mnizğnlnecnmtüdsynııAae)mmaideunzrzc.edrulkrlldblyabiae,aaenik:AdnıiıySi.ğnvidnlmğkTcrştEeetyikbooueEaial,aaraıüınvnadanlimsnbzmvtap…phlsaytirteyieeaboenmuabltkyraoelyıalraeaağtğ’zvaoıuimgıMam,idkdirrtnrhyllyzanrrmuınMaetıaiiaeay.imnrakelaahanksddı’iaasKrsfmseraza.nemktieasiıdzbaeiRikrsdrrısiıthtrıddaeklkiqıenlrsietaımaalanençvraeeöatglsiumrpbatriisıoccdndkLmküeyazatiersueeaieaatzzi-.ılntmramünttkte’iı.i.illlrilıidnniaaz-ye-- 2015 MAYIS / DERİN TARİH 135
Derin Kitap ŞTAANHISDİYIĞEITMLER ay2koğBaİnkAsykau0laauethmarkıdl1nAaşetımtı3anueaıkümnzr)bktiui.rgçıAzterhtkEaliöaaialn’azdsğaarsünryezdoiilttınhmraeaoyseöhtrmiltnbthanaiıi“eşM’yikasbuz,:vöaoüsieengLeekğtrrrhüaür.drıüöbrişlBmzeinyzkoııiyunğinyügolloremeıeioernerlts.nigçm.yslelGTutmerealyreeaenhüerAbribfs”iinşniiiidnprsnlntddpieaiiikndorelritmbeymiaemliündirorz(insiu,i,nİnşehtse-.lüitia.n-,r Ao“nthioidti“hfmnlççiaoHşkleiuuiilniiureşançkannueyGBÇd”kekbkytuâ’dyooueliiaiddioüyytniysalrernalnraeeelnie.oTuıyfe.,rkşlğiIliyFdügıtaenüzGemIbmilomabre:rdrldazdiü,araktimeLzaeşeg.iodaflnhliüeıçrntnâBıilymmğı,aeeydaizmrıaioerönnruoyberobaıakyçzlarm”vmısllfiikeıedar.emıütlrekcvaydavrausSelrıtbulndkaıdreeavaleeizyvllraızkmsyerüadçaa.meel.itşamlleınAnnBangaeeakbnkcyrdıüdirirneıleeyrbotaıaiaezydbzıeıdoulrkzşgkmeeaepeayarcıaeıllioynmşr-“ealk.ştvvnlıyaalernmoiazOoedeaelvaçsnnpyl.enkurpznzuaeAaganrl:ul”mğensuzuhiienl.ein-kuyaudml-lsıde-t-a.şıiiral:r-- gktcabNnrAkAkmoDSaPeaiüliaotıeipydreahıszrrsaurrolnlhiavvrmoadtGiıkgbrişşkügfeafzzyuilıeıtte.ion.iantenrıaaziımryzçlMrrStn,eiritidtiıilHmenl,hilryaoAssilekamuÖzknisideoerntk,’nlh.seatlrlmrecieöaeEiieı.agnnlkğçapesrbrğrbHtelisaaa’di’drkaıeydıilüerrıinğnrserearrnıreleryıÖııvndrifrbnybkdynnforıedşacolozodileemıerlürataehmtistnrmtainüsneoesutiesıvsyailşdatsrlğnekaimumaaialktisneenfyrçnırkTnmöeıka.ddaısülamse’kmr.PnflııseeenarkvA.trhaebakıssnRiolfu:nlisstaayaıoblkmaAfr,yaivrllrı.naştiabüan,hohytenDokdudhyymi,amhnidliğrbbasaaıreli.ratumeeeirüceeim-dnarysaütmnbifımdlvnğl?iiikmeuürıî-e. kDmbidympKgavmkvseeıiçauüaeıeal’reianıshrnlşrlandlY“ilsüşiıudirlekkbmnıaörksıaşşlel,tumiiduudnmminrob1nltkareüaadül9eatiaandr.şmmaaln8yaitnnYtieutredyeh3iıialıüpmarkkera.1se.aızköçcAirtBg2tebıayatiaşrıayşundaerdiitEsbretsıhısldinilyi!ıhtmyikt.azasarlelıoToaeülrvznbkipiyaupknrrşaloaii.rriHtrilcrzşdnolrMbaigı.uı.züoe.yTngiuİeCanGls1scoRitrlltmlutntaa2iaıKurTanaÖ.nyndmpTanEcAdiGatzsesRnılybaelspaeaeenialTsk,unçülın”rgetdlkeYodlıdlibekndüeyüröRkdeı,luiıloni.mrnaneTlmaMgrGmrddümrertdeehdobiöüartyennunıekiirkerdoşmnia.ivçüsmrsüeiBan.aeşin-nrOjtiılonzeiiknr- tkkodABdtg“iBkddrdnoraSooeöolöaeeaeyod…mensmmhhmdyKrrmADpuyiguüllaaiı”deidayuikmzeme’nprknpusyıhhıçaczitdblümeelsna.ahaddaitsHaeaiiiisytçAlrnimpyçyreeevnr.e“nioçois,oııapYlsyamğrfdçla”aeacrHikigasaaesoıl…ilwsiirayskmleuidlnfınımcoaıllininaamnaeetrhrkeaai.cçiddğkctrİartımon”nzneaşıaimileaeaakd?adni’tmnil.brnlniasn”eavueadAİaefuişibıtdırualrysnpdmuıdbrmçthmknkatleltlebıaafiluaeıei!aodks.ıaudşeyıtkidorknşBabrlalzoskriaklıgadııı.riayleoanmetnlbrdakaytOüaeaorsinryaıharunaıbırluan.nprnmaaü.lmnkztdDeıkn“daTzlmsky“daaEeinlkowlaAueaaoıuahgröygep”vmvzLrdrerğaavoçdnüsditk?adoseğkasarmıc”adlıimkMmuutuıdryalhzed,epdümd.iieyhış“ü,ıkişsarem“i,ınxYuouşynrmleBı“brmhAeao’zdmracNylltlTiaaıerae,rr.llhanuviü.aiemşanvşrrleiBdllresiitnnadea.kiıisır-mgzk-ut-”. çkbkrfdYeobuAfearmpooiiaeoilannnnyesaeK“ştöhtükibromkeıliuioMkusBASnksnumenartritoeğeilmiadyüjulareumriismv,ldlerbn,khdmobavıldasemsetrmeıadiaaaojvafen-arerbni”çsniekdrlearynrlapıiedıuıdaerzgknnodroliyrbHaroı.elrlkıiaikdıliAuıkaekılhilmnğroc”enlua“!c,ri.şdmKmüiıichrireantHomnanmaMikdaumankneudasaia’hıvısrnzd’güa.ntzıodnhllutkaa“,akeıneedaalneSieyrsrtmaı,yllldndakıaeakrtl“aaknrheievohbudnrıiaaPrra.arodşiıgıonme.laaıdavHmmihrabeolBühyuzumeehkrii.i”riiaçl.rfaşlşogzAüaaodevdaaMrmteüskndişermtudemridbdtiyüoşaatsaaleabieuiiıeeaadeığyaçnrkggnirgyrigdrlairraasçıd.enylüöaunmeöirüteçsaAdisodfeyynr!ınht.rtıeşlerüekmrıelaıKldTeağtefdezr;prıeüsr,reı,kaıriezit.sr”-nkaıik-k 136 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Vitrindekiler dumanı üstünde ‘OK’TAN ‘TANK’A 600 YAŞINDA BİR SAVAŞ MAKİNESİ TARIHIN BAŞLANGIÇLARI ESKI YAKINDOĞU KÜLTÜR VE OSMANLI ASKERİ TARİHİ hadiseler zinciri üzerinden diye anılan devre çevriliyor. Mesut Uyar - Edward J. Erickson değil, ordu teşkilatının nasıl Dönüşüm ve reform çabalarına UYGARLIKLARI kurulduğu, eğitildiği ve hasredilen 3. bölüm savaşın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, savaşlarda nasıl istihdam finansmanı, lojistik ve insan P. Bordreuil, F. Briquel - Chatonnet, 2014, 673 sayfa, 38¨ edildiği üzerinden ele alıyor. gücünün etkili kullanımı gibi C. Michel başlıklarla reformun felsefesine “Bu kitap Osmanlı Kitabın ilk elden çeviriyor bakışımızı. Yani Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2015. İmparatorluğu askerî tarihi dikkat çekmemiz gereken muadili olmaya aday kitapların değil, Osmanlı ordusunun özelliklerinden biri, Mesut pek yapmadığına. Takip eden TÜRKLERIN TARIHI/ORTA kurumsal bir tarihidir”. Muhkem Uyar tarafından önce İngilizce bölümde 1828-29 Osmanlı-Rus ASYA’NIN BOZKIRLARINDAN bir ikaz, değil mi? Önsözde bizi olarak, Bosna Hersek’te kaleme Savaşı, Kavalalı Mehmed Ali Paşa karşılayan bu cümle, elindeki alınmış olması. İngilizce metnin, isyanı ve Kırım Savaşı etrafında AVRUPA’NIN KAPILARINA kitabın Osmanlı’nın savaşlarını İngilizce okuyan ve Osmanlı Osmanlı’nın hayatta kalma hikâye eden bir çalışma tarihinin temel unsurlarını mücadelesine tanık oluyoruz. İlber Ortaylı, Timaş Yayınları, olmadığı yönünde peşinen bilmeyen hedef kitleye göre En uzun ve can alıcı olan son İstanbul, 2015. uyarıyor okuru. Osmanlı’nın kaleme alınmasında Erickson’un bölüme geldiğimizdeyse sonun “göçebe askerî sistemden önemli yardımları olmuş. Metni başlangıcına yorucu bir yolculuk BIRINCI DÜNYA SAVAŞI VE zamanın en karmaşık askerî Türkçeleştirme işini, Türk okurun bekliyor bizi. 1877-78 Osmanlı- OSMANLI IMPARATORLUĞU yapısına dönüşmesi” sürecini, nazar-ı dikkatini hesaba katarak Rus Savaşı, Balkan Savaşları bazı yapısal değişikliklerle bizzat ve 1. Dünya Savaşı gibi elim Tevfik Yener, üstlenmiş Uyar. hezimetlerin taktik ve stratejik İnkılap Kitapevi, İstanbul, 2015. açıdan kritikleri yapılıyor. Kitap 5 temel bölüm TARIHTEN GÜNÜMÜZE ERMENI çerçevesinde kurgulanmış. İlk Kitabın kalınlığı gözünüzü MESELESI VE ZULÜMLER bölümde İslam ve Bizans askerî korkutmasın; hacimli bir dizin, sistemleri hakkında kısa bir harita ve fotoğraflar imdada Kadir Mısıroğlu malumat faslından sonra devasa yetişiyor. Keşke donanmaya Sebil Yayınevi, İstanbul, 2015. savaş makinesinin harcını ve deniz savaşlarına da yer sırtlanan kuruluş devri düzenli verilmiş olsaydı! O haliyle EMEVÎLER ordu oluşumuna mercek eserin mükellef bir askerî tarih tutuluyor. 2. bölümde dürbün Adnan Demircan, Osmanlı tarihinde klasik dönem olacağına şüphe yok. Beyan Yayıncılık, İstanbul, 2015. HACCA YÜRÜYEN OSMANLI İHTİŞAMI KÂBE YOLLARINDA bu muazzam alaylara çıkar karşımıza. SURRE ALAYI HATIRALARI kuruluşundan itibaren büyük Sonrası malum. Asırlık sır, ehemmiyet göstermişti. A. Salahaddin Bey, 1389’da ilk surre alayı harf harf çözülür ve bu kitap Haz. İ. Kara – Y. Çağlar, Edirne’den yola çıkar. Yavuz vücuda gelir. Haritalar ve görsel Sultan Selim Han’ın hilafeti kaynaklar ile zenginleştirilen Dergâh Yay., 2015, 206 sayfa, 13¨ payitahta getirmesiyle bu eser, okuyucuyu surre alayı organizasyon daha da derinlik eşliğinde İstanbul’dan İstanbul’dan Kur’an-ı kazanır. Albay Salahaddin Haremeyn’e götürüyor. Sayfalar Kerim okunarak uğurlanan Bey de böyle önemli bir surre ilerledikçe Hac yolunda bir renkli surre alaylarının alayına kethüda olarak II. cihan devletinin ihtişamına namını duymayan var mı? Abdülhamid Han dönemine şahitlik edeceksiniz adım adım. Osmanlı, Kâbe’ye uğurlanan denk gelen 1905-06 yıllarında katılır. Bir seyahatname Ciddiyetle kaleme alınmış, muhtevasında kaleme aldığı türünün en önemli ve notlar yıllar sonra bir sahafta mufassal metni okuyucuların teveccühlerini bekliyor. 138 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
ZORLUKLARLA GEÇEN BİR ÖMRÜN SAKLI KALMIŞ HİKÂYESİ... Mehmet Âkif nasıl bir insan, nasıl bir eş, nasıl bir baba ve nasıl bir dedeydi? Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı yıllarında neler yaşadı? Gönüllü sürgüne neden gitti? Gönüllü sürgün yeri Hilvan’da neler yaşadı ve nelerle meşgul oldu? En yakın dostları kimlerdi? Nasıl ve neden vefat etti? Kendisi vefat ettikten sonra ailesinin akıbeti ne oldu? Oğlu Emin’in netameli ölümünün ardındaki sır neydi? Tüm aile şimdiye kadar neden hep susmayı tercih etti? Tüm bu soruları Fatih Bayhan soruyor, Milli Şairimiz Mehmet Âkif’in torunları Selma ve Ferda Argon sizin için cevaplıyor…
Vitrindekiler İHTİLALİN NAMLUSU politikacı. Ama… Leningrad kitaba imza atmış diyebiliriz. KENDİ EVLATLARINA ÇEVRİLDİ Partisi’nin başına geçtikten Kitap, Sovyetler Birliği’nde sonra ünü artınca bu durum 1930’larda başlayan ve “İhtilal Satürn gibidir, Stalin’i rahatsız etmeye başladı. yüzbinlerce partilinin ölümüyle kendi evlatlarını yer” diyor Dahası Kirov ile birlikte Stalinist sonuçlanan “Büyük Temizliğin” George Büchner. Rusya’da anlayışa yönelik bir muhalefet ilk halkalarından olan bu hadise gerçekleşen Bolşevik İhtilali de palazlanmaktaydı. İşte çerçevesinde, ihtilalin namlusu Büchner’i acımasızca haklı bu noktada ihtilalin kanlı kendine çevrildiğinde neler çıkarmıştı. İhtilal sonrasında, dişleri bu kez evlatlarını olabileceğini hakkıyla ortaya özellikle Stalin döneminde hedef aldı. 1 Aralık 1934 günü koyuyor. başlayan “tek adamcı” anlayış, Kirov, Leningrad Komünist ihtilalin hedeflerini birer birer Partisi Merkezi’nde, Troçkist İMANI KALKAN boğuyordu. Sergey Kirov bu muhalefetin üyelerinden KILAN CEPHE noktada kilit isimlerden biriydi. Leonid Nikolayev tarafından KİROV CİNAYETİ VE STALİN Onun öldürülmesi bütün tabancayla öldürüldü. Kitap, hoşnutsuz ve yenilmiş yer altı yüzbinlerce insanın nasıl bu Robert Conquest, çev. Gün Zileli partizanlarını susturmanın, cinayetin parçası olmakla muhalefeti bütünüyle suçlandığını ve muhaliflerin h2o Yayıncılık, 2015, 210 sayfa, 16 temizlemenin ilk adımıydı. Kim birer birer temizlendiğini deşifre miydi Kirov? Stalin’e sadık bir ediyor. İlmi veriler ve kanıtlarla yola koyulan yazar, cinayet romanı sürükleyiciliğinde bir EĞİTİM SİSTEMİ MUHAFAZAKÂRLIK YOLUNDA MI? TAHRİF-İ TEDRİSAT eden bir kitapla tanıştık bu Meseleyi politik, sosyolojik GENÇLİĞİN KIYIMI ay. Tanzimat sonrası değişim ve felsefi kodlar zemininde İNANCIN ZAFERİ ÇANAKKALE Yusuf Çağlayan kuşağını sadece askerî değişim tartışması eğitim sistemini dert kuşağı ile sınırlandırmanın edinen kitapların arasından Yavuz Bahadıroğlu Etkileşim Yayınları, 2014, 358 s., 17¨ doğru olmadığını, bunun başarıyla sıyrılmasını sağlıyor. yanında eğitim açısından da Yazarın iddiasını özetleyen şu Nesil Yayınları, 2015, 237 sayfa, 14 ¨ Yüzyıllık kültürel Batılılaşma birçok yeniliğin baş gösterdiğini cümle dahi son derece kışkırtıcı serüvenimizin oluşturduğu özgün bir kıyaslama ile ele almış değil mi: “Yeni dönemde Yoksa harcıalem bir vesayet odaklarının belki de en yazar. izlenecek eğitim politiğimizin Çanakkale kitabı mı var gözdesi eğitim. Ordu ve Yargının eski kültürel Batılılaşma karşımızda? Hayır! Çünkü ardından stratejik öneme sahip Bununla kalmıyor, 1800’lerde paradigması temeli üzerinde Bahadıroğlu’nun hadiseleri eğitim meselesinin göz ardı başlayıp 1900’lerin başında yeniden yapılandırılması ustalıkla hikayeleştiren kalemi edilmeden baştan sona ciddi bir belirgin hale gelen İslam ve Batı mümkün değildir. Türkiye’nin devreye girince, kitapta kendine tahlili elbette gerekiyordu. algısına dayalı eğitim sistemi yeni eğitim politiğinin yeni yer bulan asker mektupları ve ile Cumhuriyet’in ilk yıllarından paradigması, muhafazakârlık ve hatıralar buruk ve hazin bir Sistemi kuranların, sistemin bugüne devam eden eğitim teceddüt olacaktır.” renge boyanıveriyor. Cephenin devamı uğruna eğitim modelini sisteminin eksik noktalarından yükünü sırtlanmış, hüznünü nasıl tek tipleştirdiklerini, resmî hareketle yeni bir öneri sunuyor. Tedrisatın tahrifini deşifre sahiplenmiş askerler konuşuyor, ideolojiyi tedrisatı tahrifata etmiyor sadece kitap, tamiri biz dinliyoruz. Tarih kitaplarında uğratarak nasıl insan kaynağı “Eğitim politiğimizin için de öneriler getiriyor. defaatle işlenen meseleler oluşturmaya çalıştıklarını ifşa dayandığı pozitivist bilim Bu yüzden de bir eğitim hadisenin tanıklarının dilinde paradigması ve kültürel sistemi kritiği bekleyenler için emsalsiz hayat hikayeleri olup Batılılaştırma ideolojisinin” enine önerebileceğimiz eserlerin çıkıyor karşımıza. Çanakkale’nin boyuna sorgulandığı kitabın sırrı Osmanlı insanının özünde kronolojik ve sinik bir eğitim başına kuruluyor. yatıyor. Bunun aksini iddia eden tarihi sunduğunu sanmayın. olamaz. Ve bu öze tekrar tekrar yolculuk yapmaya da “hayır” diyen çıkmaz. 140 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Hediyeli Bulmaca e-mail: [email protected] SOLDAN SAĞA: Nisan ayının çözümü. bir ırmak - Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi 1- Resimdeki 32. Osmanlı padişahı - Boyun (Fransızca kısaltma). 18- Kutsal ışık - Avusturya eğen. 2- Yapay reçine verniği üretiminde kul- müş bir Vietnam hanedanı. Namibya internet internet kodu - Yan, taraf. 19- Güçlük - Neo- lanılan billursu toz - Üzüntü, tasa - Hemen kodu - Eserler. 4- Bezek - Almanya internet dimin simgesi. 20- Bir Doğu Slav halkı - Ma- hemen, sanki - 1483 - 1556 yılları arasında ya- kodu. 5- Namuslu - Tarih boyunca uygarlıkla- kedonya’da bir şehir - Tuna’nın bir kolu olan şamış Türk divan şairi. 3- Laos internet kodu rın kültür değerlerini temsil eden kalıntılar - ırmak. 21- Arnavutluk internet kodu - Yabancı - Bakı - Bir bilgisayar dosya uzantısı - Habeş Önceleme. 6- Soluk - Bir tür cetvel - Kadifenin - Suyla çevrili ara parçası - İsimden isim türe- soylusu. 4- Resimdeki padişahın tahttan indi- yüzeyindeki ince tüy. 7- Namzet - Askeri bir ten bir ek. 22- Resimdeki padişahın tahttan rildiği darbenin bir lideri - Yarı memnunluk birlik. 8- Belagatli - Gözle ilgili. 9- Akademik indirildiği darbenin aktörlerinden biri. anlatır. 5- Yüzyıl (kısaltma) - Bir tabiat olayı bir unvan (kısaltma) - Belediye. 10- Kiloamper - Teknede manevra için yelkenleri gevşetip (kısaltma) - Muğla’nın bir ilçesi. 11- Lantanın Bulmacanın doğru çözümünü kimlik, adres germe işlemi. 6- Yasaklama - Bunama. 7- ‘Al simgesi- Polonya internet kodu. 12- Yemen’de ve telefon bilgileriyle 20 Mayıs tarihine kadar …..’ Yemen’de bir askeri hava üssü- Şafak önemli bir şehir - Millet. 13- Zekası olan - dergimize ulaştıran 5 okurumuza Kültür A.Ş. vakti - Notada duraklama - Hendek, tuzak. 8- Amme. 14- Paylama, azarlama - Tahttan in- Yayınları’ndan İstanbul’un 100 Denizcisi kitabını Nikelin simgesi - Yunanların kendilerine ver- dirme. 15- Güney Afrika internet kodu - Cet hediye ediyoruz. dikleri ad - Görevin yürütüldüğü merkez- Kaz - Küçük köle. 16- 18 Ekim 1912’de Osmanlı ile Adres: Derin Tarih Dergisi dağı’nın mitolojik çağlardaki adı. 9- Kiloamper İtalya Krallığı arasında imzalanan antlaşma - Yenidoğan Mah. Kızılay Sok. (kısaltma) - Bir bilgisayar terimi olan Görüntü Yerinme. 17- Suçu bağışlama - Yurdumuzda No: 39 Bayrampaşa - İstanbul Arayüz Uyarlayıcı’sının kısaltması - Cep telefo- [email protected] nunda bloke kaldıran özel şifre - Tavşan yavru- su - Yemek. 10- Resimdeki padişahın tahttan indirildiği darbenin aktörlerinden biri. 11- Bir göz rengi - Bir tahıl ölçeği - Kimileri uğur sayar - Türk mitolojisinde doğum ve bereketin sem- bolü kutsal varlık - Eski Mısır’da güneş tanrısı - Hollanda internet kodu. 12- Resimdeki padi- şahın annesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- ‘... Hüsnü Paşa’ (Resimdeki padişahın taht- tan indirildiği darbenin aktörlerinden biri) - Her zaman, daima. 2- Sınır nişanı - 1699-1706 yılları arasında Kerch’te (Ukrayna) inşa ettiri- len Osmanlı kalesi. 3- 12. yüzyılda hüküm sür- 142 DERİN TARİH / 2015 MAYIS
Çizgisel Tarih HASAN AYCIN [email protected]
Canım DERGİSİNİN ARMAĞANIDIR İstanbul Necip Fazıl Kısakürek’in muhteşem şiiri kendi elyazısıyla takdim olunur.
Kasımpaşa’da Şeyhülislam Mustafâ Efendi’nin konağı, (Dîvân-ı Nadirî [TSM, H889] Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür, YKY, İst., 2014.)
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280