Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 38 - Derin Tarih Mayıs 2015

38 - Derin Tarih Mayıs 2015

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-25 14:45:02

Description: 38 - Derin Tarih Mayıs 2015

Search

Read the Text Version

50 Nutuk’a Cevaplar EKLER Aynı gazetede, yukarıdaki tefrikanın yayımlandığı sırada, “top- çu miralaylığından mütekaid İbrahim” imzası ve “Tarihî cinayet- ler-Kuvâ-yı Milliye ile İttihad ve Terakki beynindeki farklar” başlığı ile yayımlanan bir yazıda, Ethem Bey’e de İttihad Terakki ve Milli Mücadele dönemlerine ait bazı cinayetler isnat edilir. Bunun üzeri- ne Ethem Bey de bir cevap gönderir. Konuyla ilgisi dolayısıyla her iki yazıyı da buraya alıyoruz. Ek I Tarihî cinayetler Kuvâ-yı Milliye ile Ittihad ve Terakki arasındaki farklar20 Dünya Savaşı içinde Adanalı Yakub Cemil Bey adındaki bir zatı Kağıthane’de Enver Paşa’nın emriyle kurşuna dizmişlerdi. Ya- kub Cemil, Mekteb-i Harbiye’den mezun, komiteci ruhlu bir kimse idi. Genellikle suikastların ve haince bir şekilde yapılan cinayetlerin aleyhtarı olmak itibariyle, o zaman, Yakub Cemil’in başkentte kendi başına hükümetin ileri gelenlerini öldürmek suretiyle yapacağı in- kılabı hoş görmemiştik. Bununla birlikte, sonuçsuz kalan bir iş için Yakub Cemil’in kurşuna dizilmesini de adalete uygun bulmamıştık. Hapse atmak, sürgün etmek gibi bir çözüm yolu bulunabilirdi. Ma- alesef, ortadan kaldırmayı tercih ettiler. Bu meselede Enver Paşa’ya hafiyelik eden subaylar, vatanın elîm akıbetinden ziyade Enver’in hayatından endişe ettiler; yani Enver’i vatanın üstünde tuttular! O Enver Paşa ki, vatanı egoistçe fikirleriy- le girdaba sürüklemiş, İtilaf devletleri hükümetlerinin Türkiye’nin gelecekteki selametine ait en uygun şartlarını reddetmiş, İngilizlerle savaşma cinnetini göstermiş ve daha savaşın başlangıcında, Kafkas cephesinde, yaptığı şuursuzca taarruzla, nüfusu yüzdoksanbin rad- desine varan bir orduyu beş-on bin raddesine kadar indirmiş idi. Bu suretle üç kolorduyu perişan ve yok ettikten sonra, kamyonla geceli gündüzlü kaçmak suretiyle soluğu İstanbul’da almış idi. Bu sıralarda, kumandan Hafız Hakkı Paşa tifüsten vefat etti ve 20  Müsavat, sayı: 23, 21 Teşrin-i Sani 1927, s. 3-4. (haz.)

Çerkez Ethem 51 Enver’in mecnunca hareketinin kurbanı oldu. Enver, harbin neti- cesinde bu suretle kaçtı. Kezalik, Filistin cephesinde, meşhur Gazi Paşa da, tıpkı Enver gibi, kendisini dar kurtarabilmiştir! Savaş tari- hinin bu olayları kaydedeceğine şüphe yoktur. Kezalik, şüphe edil- mesin ki, Enver’in akıbeti ne ise Mustafa Kemal’i de bekleyen odur. Vatan evlatlarını sehpalara çeken ve kurşuna dizen devlet adamları, tehlike ânında kahpeler gibi vatanı bırakarak kaçtılar! Bilahare de, uğursuz emellerine muvaffak olamadan yabancı ülkelerde pek feci bir şekilde namerdane hayatlarına veda eylediler. Yakub Cemil meselesinden bahsetmekten maksadım, benzerle- rini milletin gözünde canlandırmak içindir. Çünkü, İttihad ve Te- rakki’nin önde gelenleri ikiyüzlü siyasetlerini kapatmak için Yakub Cemil’i feda ettiler. Meşrutiyetin ilanından beri Türkiye’de mey- dana gelen siyasi cinayetler pek çoktur. En acımasızca olanları ise Kuvâ-yı Milliye’nin tarihinde kayıtlıdır. Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi cinayetler Cinayetleri sıra ile bir gözden geçirelim. İlk kurbanlar, yazarlardan Hasan Fehmi, Ahmed Samim, Bakır- köy’de Hûbân Sokağı’nda Zeki Bey’dir: istibdadın ileri gelenlerine karşı yapılan cinayetler konumuzun dışındadır. Kanuna saygılı olan- lar, suikastların hiçbirine taraftar olamazlar. Cinayet, her şekliyle menfurdur. Mütareke senelerinde, Kuvâ-yı Milliye’nin, Yakub Cemil mevki- inde bulunan ve yine İttihad ve Terakki’den devrolmuş birçok adamı vardı. Edib Efeler, Çerkes Ethemler, Giresunlu Osman Ağalar... vs. Her halükarda, Kuvâ-yı Milliye’nin, bu gibi vasıtalarıyla Anadolu’da yaptığı suikastlar, İttihad ve Terakki’nin yaptıklarını gölgede bıraka- cak mahiyettedir. İttihad ve Terakki zamanında birçok cinayetlere vasıta olan Çerkes Ahmed, Suriye’de Cemal Paşa’nın emriyle idam olunmuştu. Kezalik, Serez mebusu Derviş Bey gibi suikast tertipçi- leri de hayatlarına aynı şekillerde veda ettiler. Balkan Savaşı’nda, Bâb-ı Âlî baskınında Mustafa Necib adında- ki İttihad ve Terakki komitecisi tarafından öldürülen Harbiye nâzı-

52 Nutuk’a Cevaplar rı/Milli Savunma bakanı Nazım Paşa, bilahare idam ettikleri kişiler arasında Damat Salih Paşa ve yüzbaşı Çerkes Kazım ve arkadaşları, hep haince ve canice hareketlerin birer kurbanıdırlar. 31 Mart olayında asılan ve öldürülen yüzlerce kişi arasında Sultan Hamid’e yapılan hakaretler ve bilahare, Kuvâ-yı Milliye za- manında Sultan Vahideddin ve Sultan Mecid’e ve bütün saltanat hanedanına yapılan hakaret-âmiz muameleler, tarihin garip teker- rürlerinden başka birşey değildir. Vatanın en fedakar ve namuslu bir şahsiyeti olan Halid Paşa Milli Meclis binasında feci bir şekilde öldürüldüğü zaman da, kanun namına bir fert itham olundu mu? Bu cinayeti işleyenler bilakis taltif olundular. Mükafaat olarak İs- tiklal Mahkemelerine tayin olunarak, kendilerine, cinayetlerini tek- rar etme yetkisi verildi! Halid Paşa’yı, köpek öldürür gibi, tabanca tersiyle kafasını ezmek suretiyle hunhar bir cinayete kurban ettiler! Cinayetlerin müsebbiplerinin akıbeti ve cumhuriyet döneminde muhaliflerin durumu Maksat ve hedefleri ne olursa olsun, yapılan bu haksız cinayetle- rin müsebbipleri de aynı akıbete mahkumdurlar; tarih bunu böyle gösteriyor. Bu kadar cinayet faillerinden yalnız Çerkes Ethem ken- disini kurtarabilmiştir. İhtimal ki, Çerkes Ethem’in intikam alacağı bazı kimseler, şu saatta Anadolu’yu zulüm ve istibdadı altında in- letmektedir, henüz son cinayetlerini işleyememiştir! Kebapçı Edib Efelerle, Giresunlu Osman Ağa da Yakub Cemil’in uğradığı akıbete uğramıştır. Maliye bakanı Cavid, doktor Nazım, Milli Eğitim ba- kanı Şükrü, İçişleri bakanı Canbolad Beylerle Filibeli Hilmi, Yeni- bahçeli Nail Beyler de, tıpkı Damat Salih Paşa ve Çerkes Kazım’ın akıbetine uğradılar. İşte Türkiye inkılapçıları, inkılap vesilesiyle birbirini asan, boğan insanların hülasasıdır. Türkiye inkılapçılarında Büyük Fransız Dev- rimi’nde ortaya çıkan yüksek simalara tesadüf edemezsiniz; Türkiye inkılabına en parlak bir şekilde hizmet eden Bahriye nazırı/Deniz- cilik bakanı Rauf Bey (Orbay) ile kumandan Refet Paşa (Bele), meş- hur edebiyatçı Halide Edib ve doktor Adnan Beyler bugün yabancı

Çerkez Ethem 53 ülkelerde vatan hainleri(?) arasında bulunmaktadırlar. Memleket dahilinde kalan Kazım Karabekir, Ali Fuad (Cebesoy), Ali İhsan (Sabis), Çolak Salahaddin, Nureddin ve saire paşalarla mülkî kanat- tan bir hayli muktedir kişiler de yarı vatan hainleri arasındadır. Türkiye’nin idaresi ve milli-siyasi hedefinin bulunmaması Memleket idaresi büsbütün acemi ve beceriksiz insanlar elinde- dir. Müthiş bir hoşnutsuzluk vardır. Bu anlamlı sükutun sonucu çok müthiş bir tepki olacaktır. Öteden beri iddia ediyoruz ki, Türkiye’de meydana gelen inkılaplar gerçek anlamda bir inkılabı içermez. Eski derebeylerinin harekatını temsil eder. Fizik, kimya, jeoloji bilimlerinde geçerli kanunlar insan toplu- luğu için de aynıyla geçerlidir. İnkılaplarda evrim ve seleksiyon ka- nunlarına riayet etmek gerekir. Bizde olduğu gibi herşeyini, bütün mukaddesatını bir hamlede çiğneyen bir millet mutlaka sosyal bir krize mahkumdur. Ne dinî, ne içtimai, ne ilmî ve ne de milli hiçbir hedefimiz belli değildir. Türkiye’nin ileri gelenlerinden herhangi bi- rine sorunuz: Milli hedefiniz nedir? Siyasi hedefiniz nedir? Eğer bir cevap verebilirlerse, kendilerine hakkımızı helal ederiz. Biz mallarımızı biliriz; yalnız atıp tutarlar, basit bir meselenin içinden çıkamazlar. Yaptıkları vahşetler Timurleng’in, Cengiz’in tarihinde bile görül- memiştir. “Allah sabredenlerle beraberdir...” (Bakara/153) Topçu albaylığından emekli İbrahim

54 Nutuk’a Cevaplar Ek II Ethem Bey’in cevabı21 Mektup Müsavat müdürlüğüne 15 Aralık 1927 Bağdat Topçu albayı İbrahim Bey’in iddiaları Muhterem Müsavat’ın 21 Kasım 1927 tarihli nüshasında, “Topçu albaylığından emekli İbrahim” imzalı ve “Tarihî cinayet- ler” başlıklı bir makale okudum. Kuvâ-yı Milliye ile İttihad ve Te- rakki arasındaki farkları sayma ve izah sadedinde iki devrin suikast ve suistimallerini bahis konusu eden bu vatandaş, siyasi cinayetleri yorumlamaya çalışırken, güya İttihad ve Terakki devrinden başlaya- rak Kuvâ-yı Milliye’ye ait birçok cinayetin faili bulunduğumu söyle- mekle de kalmayarak, daha son cinayetlerimi işlemediğimi belirte- rek, cinayet için yaratıldığımı iddia ediyor. Bu vatandaşın kim olduğunu bilmiyorsam da, eğer bilmezlikten gelmiyor veya kasten söylemiyorsa, sade bir asker olmakla aydınla- tılmaya muhtaç bulunmaktadır. Bunun için, makale sahibi ile bir topluluk karşısında biraz görüşmek ve anlaşmak istiyorum. Çünkü, vatan evlatlarının hakikatlar etrafında toplanacakları zamanlardayız. Benim öteden beri birçok siyasi cinayetin faili olduğumu çekin- meksizin ima eden makale sahibi, acaba hangi araştırmaya ve vic- dani kanaata dayanarak böyle yazıyor?. Bu soruma makul bir cevap veremeyeceğini bilmekle beraber, izahatıma devamla, bu vesileyle vatandaşlarıma bir nebze hesap vermek zahmetine katlanacağım. Ethem Bey’in İttihad ve Terakki dönemindeki tutumu Ben ne Enver’i ve ne de herhangi bir İttihadcıyı, yalnız İttihad- cı olduğundan dolayı silahımla, kalemimle savunmaya lüzum gör- medim. İtilafcılara gelince, Dünya Savaşı’na kadar, vatanı felakete sürükleyen bunca suistimallere karşı seyirci veya firar vaziyetinde kalmaktan gayri bir liyakat eseri göstermediklerinden, kendilerine, 21  Müsavat, sayı: 27, 13 Şubat 1928, s. 3. (haz.)

Çerkez Ethem 55 görevlerini gereğince yerine getirmiş bir vatandaş sıfatıyla bakacak değilim; işte o devre ait kanaatım. Şimdi konuya döneceğim. Yazarın yazdığı gibi, İttihadcılar devrinde bir tek suikastın faili olduğumu, gerçeğe dayalı olarak kimse iddia edemez. Meğer ki, İtti- had hükümeti zamanındaki savaşlara katılış şeklim ve muhtelif harp cephelerindeki vatani görevlerim sırasındaki mesaim bu zat tarafın- dan suikast sayılsın. Şayet bunu böyle kabul etmek lazım gelirse, bir albay veya bir subay olmak itibariyle kendisinin de günahsız-suçsuz sayılamayacağını tahmin ediyorum. Ben, herhangi bir hükümete vatanımda şimdiye kadar körü kö- rüne alet-maşa olmak şöyle dursun –meşruiyetini fiilen ihlal ettiği- ne kanaat ettiğim zaman– nefret etmekten kendimi alamamakla da kalmayarak, meşru olmayan davranışlarına engel olmaya çalışmış; düşmanlık ilan etmiş bir kimseyim. Aksini vatanın zararına ve kendi hesabıma zillet telakki eder bir yaratılıştayım. İttihad hükümetinin çığırından çıkan beyinsizce ve sefilce ha- reketlerinin vicdani kanaatimde sabit olduğu I. Dünya Savaşı’nın üçüncü senesinde, Talat Paşa kabinesine hitaben, ordu kumandanı Mahmud Kamil Paşa vasıtasıyla yazılı olarak gerekli uyarılarda bu- lunmakta tereddüt etmedim. İktidar mevkiinden çekilmelerini, ülkenin geleceğini ehil ve erbabına terketmelerini bildirdim; zamanın padişahı olan Sultan Vahideddin’i de aynı makam aracılığıyla keyfiyetten haberdar et- tim; hükümetin vaat ve tehditlerine, şiddetli takibatına bakmaya- rak iddiamı telgraflarla tekrar ettim; hükümetin adaletsizliğinin dayanılmaz olduğunu çeşitli beyannamelerle millete ilan ve beyan ettim. Ben bu suretle isyan halinde iken, meş’um akıbetler üzerine onlar da memleketten defolup gittiler. Allah taksiratlarını –dilerse– af buyursun; şimdi de Mustafa Kemal ve adamları onlara rahmet okutmaktadır.

56 Nutuk’a Cevaplar Çerkez Ethem’in Kuvâ-yı Milliye devrindeki vatanî hizmetleri Kuvâ-yı Milliye devrindeki vaziyetime gelince; Ateşkes şartlarına muhalif, akıbeti karanlık-belirsiz ve meş’um istilalar karşısında milletin ve vatanın sefaletine, ağlayıp inlemeleri- ne dayanamayarak, haricî istila ordularının en kuvvetlisinin karşısı- na cihad meydanına atılmış; memleketin müdafaa ve muhafazasına çalışmış; milli cephelerin kurulmasına talihin sevki ile öncülük yap- mak suretiyle, bir suikastçı değil, Kuvâ-yı Milliye’nin ileri gelenleri arasında bulunmuş pek aciz ve fakat vatanperver biriyimdir. Evet, vatanın kurtuluşu uğrundaki hizmet ve faaliyetim bundan da ibaret değildi. Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki ihtilaller sırasında da faaliyetimi gerilere yöneltmek gerekmiş, Umum Kuvâ-yı Te’dibiye kumandanı sıfatıyla çeşitli isyan mıntıkalarında Kuvâ-yı Milliye’yi müdafaa etmiş; içtihat kavgalarında muharebeler, savaşlar, çatışma- lar idare etmiş biriyimdir. Şu anda Mustafa Kemal ve adamlarının benimsediği ve bazı mu- haliflerin de tevil ettikleri veya suikast olarak algıladıkları bu vatanî faaliyetleri ben ne inkar ve ne de tevile lüzum görmüyorum. Çok teessüf ederim ki, samimi olan o hizmet ve faaliyetlerin meyvesi ola- rak Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği o fırsatları, gayeye eriştikten sonra da Mustafa Kemal hala suistimal edebiliyor. Albay İbrahim Bey, Kuvâ-yı Milliye’nin aldığı son gayr-i meşru şekil ve yıkıcı vaziyetler itibariyle müteessir de.. Bunun sebep ve amil- lerini aramak ve bulmak istiyorsa, Çerkes Ethem’den ziyade, her zor- banın aleti olma vazifesini vicdansızca ifa eden Türkiye ordusunun paşalarının ve albaylarının malül, sakat-hasta ve zararlı zihniyetlerini sözkonusu etmek ve tartışmak gerekir ve o vakit, sonucu matematik- sel bir kesinlikle kestirebilir sanırım. Namuslu birçok subay ve ku- mandanı tenzih eder ve bu gibilerin genel akım dahilindeki sonuçsuz çabalarını kabul ederim;22 İbrahim Bey, görüşünde hürdür. 22  Ethem Bey, bundan önce yayımladığımız yazma hatıralarında, aynı konuyla ilgili şunları söylemektedir:  “Gerçekten  de,  senelerden  beri  gittikçe  müzminleşen  şu  üzücü  durumlar  karşısında  yeni  Türkiye  ordusu  kumandan ve subaylarına düşen vicdani sorumluluk çok büyüktür. Evet, bunlar arasında, birer emr-i vâki 

Çerkez Ethem 57 Çerkes Ethem’in düzenli orduya bakışı Özetle; Ben şununla teselli bulmaktayım ki, ne İttihad ve Terakki’nin Çerkes Ahmed’i, Yakub Cemil’iyim; ne de Kuvâ-yı Milliye’nin –Mustafa Kemal’in şahsına hizmet eden– Topal Osman’ı ve Kel Ali’siyim. Paşa veyahut eski bir bakan ünvanına sahip bulunmamak- lığım makale sahibinin gözünde beni suikastçı mevkiinde göster- meye kafi geliyorsa, bu, pek eski ve küflü bir zihniyet olmaz mı? İşte ben bu noktada aşırı bir demokratım. Böyle olmasa idim, Kuvâ-yı Milliye zamanında bolca paşa olan maşaların en kıdemlileri arasına girmek benim için güç değildi. Çünkü, yapılan teklifleri reddetmemek yeterli idi. Hem, bu su- retle, Mustafa Kemal ve emsali mevki düşkünlerini kuşkulandırma- mış olacaktım. Albay İbrahim Bey’le fikirlerimiz, kanaatlarımız ayrı ve zıttır. Bu saf-derun, bu koyun gibi milleti askerî tahakkümden ve bunun sonucu olacak kaçınılmaz bir yokoluştan kurtarmak için bir görüşüm vardır. Onu da, sırası gelince, askerî hiyerarşinin ilgasına taraftar olarak vereceğim. Fikrim yanlış anlaşılmasın; alemin düze- ninin bozulmasına, düzenli teşkilatın-oluşumun aleyhine değil... Mustafa Kemal Paşa, beyanatı arasında, Yeni Dünya gazetesiy- le, vaktiyle Ankara’da düzenli askerliğin aleyhinde çalıştığımı da söylemektedir. Dolayısıyla, burada konuyu açmaya, bundan dolayı lüzum gördüm. Çerkes Ethem [150] Müsavat İstanbul hükümetinin Anadolu’daki işgaller karşısındaki tutumu Ethem Bey’le bu sütunlarda özgürce fikir alışverişinde bulunul- duğunu görmek bize bir başka hürriyet zevki veriyor. Farklı kanaat ve içtihat sahiplerini hür, başkalarını düşünen, özverili, erdemli mü- zakereden başka uzlaştıracak ve birleştirecek kuvvet yoktur. Silah karşısında kalıp sonuçsuz çabalarıyla zorbalara alet-maşa olma hususunda vicdanen azap çektiği halde,  umumi cereyana kapılıp gidenler bu sorumluluktan müstesna tutulabilir.” Çerkez Ethem Meydan Okuyor, s.  27, haz. Ömer Hakan Özalp, Derin Tarih Kültür Yayınları, İstanbul, 2015. (haz.)

58 Nutuk’a Cevaplar yıkım aracı, kalemse yapma/tamir etme aracıdır. Ethem Bey Anadolu’da bu dediklerini yaparken, biz İstanbul’da tamamıyla aksini, hem de aynı hararetle yapıyorduk. Fikir ve içti- hadımızca, Yunan’ı İzmir’den –az zararla–, vaktiyle Rusları Edirne ve Yeşilköy’den çıkarmış olan siyaset çıkarabilirdi. Açıkça söylüyor, bağırıyorduk ki, ikinci bir harbe kalkışmak zararlı ve böyle bir har- bin zaferi kaybından daha kötü olacaktır. Çünkü, bu suretle hem memleket tarumar olacak, hem askerî tahakküm hortlayacak, şahla- nacaktı. Nitekim “ Denize düşen yılana sarılır” bahanesiyle, Ruslar- dan yardım da istenilerek iş işi açmakla, mesele İstiklal Harbi’ne ve bugünkü iğrenç Bolşevizm’e kadar dayandı. Bize, “Âh, sonu böyle gelmese idi?!..” denemez. Zira, geleceği açık-net gören akıl ve muhakeme böyle olacağını söylüyordu. Ne çare ki, her vakit at izi iti izine karışa-gelmiş olan bizim memlekette söz doğru görüşün değil, cevapsız kılıcındır. Milyonda bir ihtimal de olsa, özellikle Lozan’dan döndükten sonra Ruslardan, asalaklar- dan kendini kurtararak hür, meşruti bir idare tesis edebilse idiler?!.. Hayır, fikrî işlerde mucizelere iltifat etmeye ve beklemeye mahal yoktur. Bunun içindir ki, sosyal felsefe, güzel yönetimi, geleceği iyi görebilmeye bağlamıştır. Her ne hal ise, Ethem Bey’in buyurdukları gibi, asıl sorumluluk, kişisel çıkarlarını geçici de olsa temin için her alçaklığı yapan mülkî, askerî dalkavuklar ve şaklabanlarla, Mütareke’yi müteakip işbaşına gelen kimseler, devlet işlerini derhal kavrayamayan, savaş sorumlu- larını derhal ve öncelikle cezalandıramayan, hele Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen kabinenindir. Bu nezih vadide olacağına şüphe etmediğimiz İbrahim Bey’in yazılarına sütunlarımızı terkediyoruz.

Çerkez Ethem 59 Ek III Eski Kuvâ-yı Seyyare yaveri Mehmed Sami Bey’in, Ethem Bey’in Kürt Hoybun Cemiyeti’yle ilişkisi olmadığına dair tek- zibi Tekzip ve aydınlatma23 Kahire’de Müsavat gazetesi sorumlu müdürü ve imtiyaz sahibi Hafız İsmail Hakkı Bey Kahire 16 Eylül 1929 Suriye ile bazı taraflardan aldığım özel mektuplarla, “Kürd Hoy- bun Cemiyeti”ne mensup bazı kimselerin güya Çerkes Ethem Bey’in kendileriyle işbirliği yaptığını söyleyerek bazı kişileri kandırdığı ve Ethem Bey ismiyle kendi lehlerine propaganda yapmakta olduğu bildirilerek, bu propagandanın gerçek olup olmadığı soruluyor. Ethem Bey’in bu cemiyetle asla alaka ve münasebeti olmadığını, bu konudaki malumatıma dayanarak tekzip eder ve kamuoyunu ay- dınlatmak maksadıyla bu tekzibnamemin gazetenizle yayımlanma- sını saygılarımla rica ederim efendim. Kahire’de eski Anadolu Kuvâ-yı Seyyare yaveri Mehmed Sami 23  Müsavat, 3 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1929, sayı: 60, s. 3. (haz.)

60 Nutuk’a Cevaplar Ek IV Garp Cephesi kumandanı Ali Fuad Paşa’nın (Cebesoy) Ethem Bey kuvvetlerinin Demirci zaferiyle ilgili Meclis’e yolladığı telgraf24 Suret Büyük Millet Meclisi başkanlığına; Yunanlılara karşı başlamış olan genel karşı harekatımız başarı- lı bir şekilde gelişmektedir. Ezcümle, Ethem Beyefendi kumanda- sındaki Kuvâ-yı Seyyare’miz, Simav’da Yunan ordusuna öncülük etmekte olan asilere elli kadar ölü ve daha fazla yaralı verdirmek suretiyle bir ibret dersi verdikten sonra, durmaksızın Demirci üze- rine ilerlemiş; 30 Temmuz 1920 sabahı da, Demirci’nin yaklaşık on kilometre kuzey sırtlarında, topçu ve makineli tüfenkle donanmış pek mühim miktardaki Yunan kuvvetlerine rastgelmiş ve savaş ak- şama kadar iki tarafın taarruz ve karşı taarruzlarıyla devam etmiş ve en nihayet, beş kilometre geriye atılmış olan düşman, Demirci kuzeyindeki hakim sırtları işgal etmiştir. 30-31 gecesi savaşa yine devam olunmuş ve düşmanın 300 kadar süvari ve en az 500 kadar piyade takviye kıtası aldığı anlaşılmış olma- sına rağmen, Ethem Bey ve mücahid arkadaşları, sabahleyin savaşa tekrar başlamış ve düşmanın takviye neş’esiyle yaptığı karşı taarruzu da Allah’ın yardımıyla savuşturduktan sonra karşılık olmak üzere ta- arruza kalkışmış ve bu mertçe saldırı karşısında düşman karşı koya- mayarak Allah’ın yardımıyla çil yavrusu gibi dağılmıştır. Düşmanın maktulü beşyüzden fazla olup çok miktarda makineli ve otomatik tüfekler ve piyade silahları ve cephane, askerî levazım ve saire elimize geçmiştir. Düşmandan, ayrıca yirmi de esir alınmıştır. Buna karşılık, harp kayıplarımız, şehid ve yaralı elli kadardır. Bu muzafferiyet, in- şallah karşı umumi harekatımız için başarılı bir başlangıç olduğun- dan, tüm köylere varıncaya kadar tebliğini ve mübarek şehidlerimi- zin ruhlarına Fatihalar takdimini herkesten istirham ederim. 24  TBMM’nin, 2 Ağustos 1336/1920 tarihinde yapılan 42. içtimaının birinci celsesinde okunmuştur. (haz.)

Çerkez Ethem 61 Batı Cephesi kumandanı Ali Fuad Kütahya mebusu Cemil Bey’le Konya mebusu Arif Bey’in, Demirci civarında düşmana büyük darbe indiren kıtalara Meclis namına teşekkür edilmesine dair takriri Suret Meclis başkanlığına Kahraman kıtalarımızın Demirci civarında düşmana indirdiği -Allah’ın razı olacağı yokedici- darbe cidden yüceltilmeye ve takdire değer olmakla, yüce Meclis namına mahalline teşekkürü içeren bir telgraf çekilmesini teklif ederiz. 2 Ağustos 1920 Kütahya Konya Cemil Arif

62 Nutuk’a Cevaplar Ek V Umum Kuvâ-yı Seyyare kumandanı Ethem Bey’in, Demirci’de düşmana indirilen darbeye dair telgrafı25 Büyük Millet Meclisi başkanlığına 31 Temmuz 1920 Cumartesi sabahı Allah’ın inayetiyle 31.VII.1920 Madde 1. Bir gün önce fedakar kıtalarımızla başlayan, fakat vak- tin müsaadesizliği dolayısıyla sona eremeyen Demirci muharebesi, saat altı evvelde, Demirci’nin kuzeydoğu sırtlarında tekrar başladı. Cesur ve fedakar mücahidlerin bitmez ve sarsılmaz taarruzlarıyla birkaç kez yenilgiye uğratılan, fakat güneyinden müteaddit defalar aldığı takviye kıtalarıyla yalnız mevkiini koruma ve savunmaya son bir ümitle çalışan Yunanlılar, nihayet, yedibuçuk saat devam eden kanlı bir savaştan sonra bozguna uğramış ve firar etmiştir. Madde 2. Muharebe meydanı, 33. piyade alayı işaretini taşıyan, numarası anlaşılamayan bir Ermeni taburunun yaralı ve ölüleri ile dolu idi. Üstündeki silah, cephane ve teçhizatı, hatta ceket ve kun- duralarını atarak firar eden düşman aç ve yorgun, kıtalarımız tara- fından Burlukule istikametlerinde beş saat mesafeye kadar takip edilerek, teşebbüs ettikleri artçı muharebelerinde de birçok tüfek, makineli tüfek, yaralı ve ölü bırakarak, bitap düşen mücahidlerimiz- den yakasını kurtarabilmiştir, Madde 3. Ölüler arasında iki yüzbaşı, beşyüz nefer, 15 esir, ga- nimetler arasında otuza yakın otomatik ve makineli tüfek, pek çok silah ve miktarı henüz tayin edilemeyen topçu, bir milyona yakın piyade mermisi ve sayısız otomatik ve mitralyöz şarjörü, birçok hayvan ve bir alay karargahında mevcut olması lazım gelen kaput, battaniye, çadır, elbise, kazan, dörtyüze yakın çelik kasket, istihkam araç gereçleri ve kaçıramayıp tahrip ettikleri bir adet top ganimet olarak alınmıştır. Madde 4. Mücahidlerimizden şehid ve yaralıların adedinin elli- yi aşmadığı, bunlar arasında, akrabamdan Vasıf ile Makedonya müf- 25  TBMM’nin, 2 Ağustos 1336/1920 tarihinde yapılan 42. içtimaının ikinci celsesinde okunmuştur. (haz.)

Çerkez Ethem 63 rezesi kumandanı Mehmed Ali Beylerin pek kahramanca bir surette hayatlarını feda ettikleri arzolunur. 1-2 Ağustos 1920 Umum Seyyar ve Kütahya havalisi kumandanı Ethem Cami Bey (Aydın) — Reis beyefendi, Meclis namına Ethem Bey’e teşekkür edilmesini teklif ederim. Abdülkadir Kemali Bey (Kastamonu) — Memleketin ne kadar bedbaht evladı imişim ki, Osmanlı tarihinin ilk yiğitlik sayfalarını yaşadığı topraklar Yunanlıların murdar ayakları altında çiğnenir- ken, bu ayakları kırmak için, anasının ayaklarını öperek izin alan on yaşındaki bir çocuk, tâ Erzurum sınırından Yunanlıları kovmak için Ankara’ya kadar arkadaşlarıyla koşup gelirken; öbür tarafta, Ethem Bey ismindeki bir kahraman, Yunanlılara layık olduğu dersi verir- ken, yirmidört saattan beri efendiler, huzurunuza ve şu dinleyicile- rin, bilhassa Ankara’nın nazarında lekeli bir mebus olarak çıkıyo- rum. (Sağ taraftan: Hâşâ, reddederiz!)...

64 Nutuk’a Cevaplar Ek VI Mustafa Kemal Paşa’nın, Ethem Bey kuvvetlerinin Demirci harekatı hakkındaki beyanatı26 Mustafa Kemal Paşa (Ankara) - Uygun bulursanız, kanun mad- desinin müzakeresine geçmeden evvel, tensip buyurduğunuz nokta- lar hakkında kısaca bilgi vereyim. Demirci olayları hakkında izahat verilmesi uygun bulunmuştu. Demirci havalisindeki son havadisi izah edebilmek için, müsaade buyurursanız birkaç gün önceki ta- rihten itibaren cereyan eden olayları bir silsile halinde arzedeyim. Bu maruzatımın birçoğu hepinizce malumdur. Yalnız bendeniz olayları birbirine bağlamış olacağım. 12 Temmuz tarihinden önce, duymuş olacağınız üzere, Salihli civarında bulunan Yunan kıtala- rında yoğun bir faaliyet hissolunmuştu. Bu faaliyeti müteakip Yu- nanlılar 12 Temmuz’da Burlu’yu işgal ettiler. O havalide bulunan arkadaşlarımızın tamamının malumu olduğu üzere, ki Demirci’nin güneyinde aynı günde Yunanlılar iki kol ile kuzey istikametinde yü- rüyüşe devam ettiler. Birisi Gördüs istikametinde, diğer birisi de De- mirci istikametinde idi. Her iki istikamette yürüyen kol 12 Temmuz akşamına kadar o istikamet üzerinde bulunan Bozköy’ü işgal etti. Bu vaziyette birkaç gün kaldılar. Etrafta bulunan müslüman halkın ellerinden silah toplamakla uğraştılar. Düşmanın bu hare- keti üzerine Demirci’de, Simav’da bulunduğunu kabul ettiğimiz bazı Kuvâ-yı Milliye ve gönüllü kuvvetleri maatteessüf düşman ile teması dahi beklemeksizin dağılmışlardır. Düşman 12 Temmuz’dan 21 Temmuz’a kadar bu vaziyette kaldı. Ondan sonra tekrar kuzeye doğru yürüyüşüne devam etti ve Temmuz’un 21. günü Demirci’nin güneyinde bulunan Hadi Değirmeni’ndeki ufak bir müfrezemizle temas ederek bu müfrezeye taarruz etti. Üstün düşman karşısında kalan müfreze geriye çekilmeye mecbur olduğundan, Yunanlılar Demirci mevkiini işgal ettiler. Bir-iki gün sonra Yunanlılar Simav istikametinde yürüyüşlerine devam etmişlerdi. 23 Temmuz’da Hi- sarköyü civarına kadar geldiler. Fakat burada durmadılar. Biraz ge- 26  TBMM’nin, 21 Ağustos 1336/1920 tarihinde yapılan 54. içtimaının birinci celsesinde. (haz.)

Çerkez Ethem 65 riye çekilerek, Demirci’nin biraz kuzeyinde bulunan Demirci dağ- larında bir vaziyet aldılar. 25 Temmuz’da idi, yani bundan iki gün sonra, Kütahya ve havalisi kumandanlığına tayin edilen Ethem Bey, maiyyetindeki kuvvetlerle Kütahya’dan Simav cihetine hareket etti- rildi. 26 Temmuz’da Simavlılar yahut Simavlılar arasında bulunan bazı zararlı ve muhalif kimseler doğrudan doğruya Yunanlılar ile iş- birliği ettiler (“Kahrolsun!” sesleri). Sonra, tertibine çalıştıkları ufak tefek müfrezeleri doğuya doğru, Kütahya istikametine, tâ Gedüs’e kadar göndermişlerdi. Ethem Bey, kuvvetleri ile 30 Temmuz’da Si- mav civarına geldi. Simavlılar başlangıçta yanlış telkinlerin etkisiyle muhalif vaziyet aldılar ve kendilerine yapılan öğütleri iyi karşılama- dılar. Binaenaleyh, güç kullanılmak suretiyle Simav’a dahil olundu ve bu kuvvetler burada hiç durmaksızın Hisarköyü istikametinde yürüyüşlerine devam ettiler ve aynı günde, 30 Temmuz günü De- mirci’nin 10 kilometre kadar kuzeyinde bulunan Yunan kuvvetle- riyle temasa geldiler ve bu kuvvetlere taarruz ettiler ve bu taarruz ne- ticesinde düşmanın vaziyeti sarsıldı ve kendisi beş kilometre kadar güneye geri çekilmeye mecbur edildi. Ertesi günü, 30 Temmuz’da düşman, güneyinde birtakım takviye kıtaları almıştı ve bu kuvvetleri aldıktan sonra Ethem Bey kuvvetlerine karşı saldırılara başladı. Ye- dibuçuk saat kadar süren şiddetli ve ciddi bir savaştan sonra Yunan kuvvetleri yenildi ve Demirci’nin 5 kilometre kadar güneyine çekil- meye mecbur edildi. Bunu müteakip Yunanlılar tekrar güneyde mühimce takviye kı- taları aldılar ve 4 Ağustos’ta, Demirci’nin güneyine geçmiş bulunan Ethem Bey kuvvetlerine şiddetli ve kuvvetli karşı saldırıya geçtiler. Savaş 4 Ağustos’ta başladı, akşama kadar devam etti. 5 Ağus- tos’ta tekrar devam etti. Bu muharebe neticesinde, düşmanın üstün kuvvetleri karşısında kalındığı anlaşıldı. Vaziyet uygun görülmedi- ğinden, burada, sonucun alınmasına kadar savaşın devamı beklenil- meksizin, Demirci’de bulunan kuvvetlerimiz Demirci’nin doğusuna, daha münasip, daha müsait bir mevzie çekildi. Düşman, bu mevzie çekilmiş olan kuvvetlerimizi takip etti ve yeniden taarruza başladı.

66 Nutuk’a Cevaplar Karşıdan ve kanatlardan olmak üzere, şiddetli taarruzlarını cephenin bilhassa sol kanadına yöneltiyordu. Bu taarruzlar 6 Ağus- tos’ta püskürtüldü. Fakat düşman hakikaten önemli kuvvetler almıştı. Gerek muha- rebede esir edilen Yunanlılardan ve gerek birçok emarelerden ve ge- rek çevre halkının edinebildiği malumattan sonuç itibariyle ortaya çıktı ki, burada faaliyette bulunan düşman kuvvetleri, numaralarıyla malum olmak üzere, bir tümene ulaşıyordu. 31, 32 ve 33. Yunan pi- yade alayları ve ona göre topçu ve süvari kıtaları burada savaşıyordu. Bu kuvvetler tekrar 14 Ağustos’ta daha şiddetli bir surette Ethem Bey kuvvetlerine taarruz etti. Savaş Ağustos’un 14-15. günleri de- vam etti. 15 Ağustos günü, bu taarruzu yapan düşman kuvvetleri, fazla sarsılarak ve mağlup edilerek atılmıştı. Bu düşman kuvvetleri, taarruzdan vazgeçirtilmişti. Bundan sonra 17-18 Ağustos gecesi Et- hem Bey kuvvetleri çok kıymetli kararlar verdi. Kendisini toplamaya vakit bulamayan düşman üzerine sabaha karşı baskın şeklinde bir taarruz yapıldı. Bu taarruz neticesinde bü- tün düşman kuvvetleri tamamen mağlup olarak Demirci’nin güne- yine atılmıştır. (Şiddetli alkışlar). Son aldığımız raporlara göre, Demirci’ye ait haberler bundan ibarettir. Yani düşman kuvvetleri, birçok didinmelerde kısa yenilgi- lere uğramakla beraber, sonuç itibariyle uzunca bir darbe ile Demir- ci’nin güneyine atılmış bulunuyordu. Ve tabii ki elan da temas ve hatta savaş devam etmektedir.

Çerkez Ethem 67 Ek VII Arif Oruç’un, 1919 yılı sonlarında cephede karargahlarında görüştüğü Çerkez Ethem’le kardeşi Reşid Bey hakkındaki göz- lemleri Reşid Bey nezdinde27 Reşid Bey ismini pek güzel hatırlayacaksınız. Hani İzmir işga- linin başlangıcında gazetelerde ismi sık sık görülen Çerkes beyle- rinden Reşid Bey. Salihli kenarında karargahı bulunan bu zatla bir araya geldiğim zaman, kendisini, tasavvurum haricinde seçkin bir kişilik olarak buldum. Biraderi Ethem Bey’le birlikte sessiz ve se- dasız çalışan bu iki genç, Salihli kasabasının biraz ilerisinde Yunan kuvvetleri bulunduğu halde, kasabada mükemmel bir düzen kurma- ya muvaffak olmuşlardır. Reşid Bey’in nezdinde bulunan Aziz Bey gibi Reşid Bey de pek zeki bir zattır. Az söyleyip çok dinliyor. Mesela, Yunanlıların İzmir’i tahliyesinden başka hiçbir gayesi yoktur. Muhacirlerin iadesini kesinlikle onaylamayan Reşid Bey, iade heyeti ile müzakere ettiği esnada, şu sırada böyle birşeye kalkışmanın vatana ihanet demek olacağını söyledi. Ve bu iddiasında ne kadar da haklıdır!.. Kendisi, memlekette genel huzurun ancak Yunanlıların İzmir’i tahliyesinden sonra yerleşeceğine sarsılmaz bir iman ile inanmaktadır. Reşid Bey ve temas ettiğim arkadaşları, padişaha karşı saygılı bir bağlılık hissi taşımaktadırlar. “Padişah hazretleri bizden memnun değil galiba?!” diye endişe ediyorlar. Sultan VI. Mehmed Han (Vah- deddin) Hazretleri’ne sadakat ve Yunanlıları İzmir havalisinden çıkarma-atma kanaatı bu havalinin iman ve inancı mesabesindedir. Bu dağlarda pençeleşen namuslu kimseler beni büyüledi dersem en doğru bir söz söylemiş olacağım. Karargahtaki namaz Sabahleyin, ansızın karargaha gittim. Reşid Bey orada idi. Beni karşıladı. Yemeğe alıkoydu. Karargahta bulunduğum esnada, birkaç adım uzaktan gelen ezan sesleri arasında namaza davet edildim. Ve 27  Arif Oruç, “İzmir Kuvâ-yı Milliyesi nezdinde”, Tasvir-i Efkar, nr. 2874, 18 Teşrin-i Evvel 1335/1919, s. 4;  nr. 2877, 21 Teşrin-i Evvel 1335/1919, s. 4. (haz.)

68 Nutuk’a Cevaplar kayalar arasından akan soğuk bir sudan abdest aldık. Yeşil sarıklı ve pür-silah imam efendiye uyarak namaz kıldık. Bu kır başı yeme- ğinden sonra, Ethem Bey’in misafirhanesini gördüm. Teşkilat pek mükemmel, halkın şikayeti birer birer dinlenilerek haklı ve haksız birbirinden ayırılıyor, fakat namı dillerde dolaşan Ethem Bey’le he- nüz karşılaşamadım. Kendisi, Alaşehir’de bulunuyor; bununla bir- likte yarın göreceğimi ümit ediyorum. Bulunduğum karargah, bir fırka merkezi gibi; süvariler, piyade- ler, Çerkesler, zeybekler vs... Yanlış rivayetler-Asılanlar! Hani, Çerkesler köyleri basıyormuş, halk soyuluyormuş diye işittiğimiz haberler, o kadar asılsız ki... Kim kimi soyacak? Her fert aynı gaye uğrunda. Civarda, öyle söylenildiği gibi başlı başına köyler basan, evler yakan eşkıyanın varlığı yalandır. Size küçük bir örnek vereyim: Bir kızcağıza sarkıntılık etmek istediği için dün birbiri arkası sıra tam üç kişi asıldı. Düşününüz, en önemsiz bir surette asayişi bo- zacak harekette bulunmak idam cezasını gerektirirse, eşkıyalığa kim cüret edebilir? Bilmem, Aydın havalisini eşkıyalık merkezi şeklinde kamuoyunun gözü önüne koymaya kalkışanların maksadı nedir? Biraz olsun utanmıyorlar mı? (...) Salihli havalisi kumandanı Ethem Bey, “Çabalarımız, vata- nın kurtuluşu ve padişah hazretlerinin hilafet ve saltanat hakkı- nın korunması içindir!” diyor Ethem Bey’in beyanatı Bu havalide cepheler kumandanı olan Ethem Bey geçen gün Sa- lihli’ye ulaştı. Esasen kendileriyle görüşmek istediğime biraderleri Reşid Bey vasıtasıyla vâkıf idi. Sabahleyin, Ethem Bey’in pek mükemmel olan karargahına gittim. Biraz sonra bu yiğit-kahraman zat, uzun ve hey- betli boyu ile karşımda bulunuyordu. Mai gözlerinin keskin bakışla- rı, pek ziyade nazik ve dalgın görünen simasındaki ciddiyet ve vakar

Çerkez Ethem 69 insanın üzerinde pek iyi tesirler bırakarak saygı uyandırıyordu. Birkaç silahlı zeybeğe bazı emirler veren bu zat, gayet ahenkli bir ifade ile konuşuyor, arada benimle de hasbihal ediyordu. İstanbul’un hali, genel ve dahilî siyasetimiz hakkındaki sorularına cevap verdim. Memnun oldu. Özel olarak resmini aldırmama alçakgönüllülükle rıza gösterdi. Bilvesile kendisinin ve maiyyetinin padişah hazretleri hakkındaki duygu ve düşüncelerini öğrenmek istediğimi söyledim. “Buna hacet var mı? Halifemiz efendimiz hazretlerine büyük bir iman ile bağlıyız. Zaten padişahımız efendimizin hilafet ve saltanat- larının istikrarını sağlamaktan başka ne için mücadele ediyoruz? Bir vatan, bir de halifemiz var. Başka neyimiz kaldı?” cevabını aldım. Bundan sonra Ethem Bey tebessüm ederek: “Bizim hareketimiz sırf memleketi kurtarma gayesine yöneliktir. Padişahımızın taç ve tahtına bağlılığımız gün gibi ortadadır. Allah saklasın, başka hiçbir maksat ve gayemiz yoktur” dedi. Sabık kabine hakkında Ethem Bey’in padişah hazretlerinin şahsına olan bağlılıklarını öğrendikten sonra, aşağıda geleceği üzere, çeşitli konular hakkında mülakatta bulunduk: - Eski kabineyi nasıl buluyorsunuz? - Haberleşmeyi dahi kesmiştik. Bu adamlar, halifemize bizi ta- nıttırmadılar. Maksadımızı yanlış arzettiler. Bizi sevgili padişahı- mızdan, mukaddes babamızdan ayırmak için birçok entrikalar çe- virdiler. Hepsinden nefret ederiz. - İsim verebilir misiniz? - En başta Ferid Paşa, İçişleri bakanı Adil Efendi, Milli Savunma bakanı Süleyman Şefik Paşa. Bunlar hakikate göz yumdular... Yeni hükümet hakkında - Yeni hükümet hakkında fikir ve görüşünüz nedir? - Yeni hükümetin maksadını henüz gereğince bilmiyoruz. Bu- nun için, şimdiden birşey söylemek uygun değildir. Şu anki hükü- metin bir beyanname yayımlayacağını işittik. Şimdi bunu bekliyo- ruz. Ona göre kararımızı vereceğiz.

70 Nutuk’a Cevaplar Ethem Bey milli bir hükümete karşı olan ihtiyaç derecesinin pek aşikar ve açık olduğunu söyledi. “Binaenaleyh, Ferid Paşa’nın düşüşünden sonra, milletin vatan- perverce emel ve niyetlerini bu hükümetin anlayacağını şüphesiz görmekteyiz” dedi. Hatta, bu zan ve tahmine dayanarak, şimdiden verilen umumi bir karara göre, merkezî hükümet ile bu âna kadar kesik bulunan haberleşmenin tekrar kurulması emredilmiştir. Bugün İstanbul ile Salihli kaymakamlığı resmen muhabere edebilir. Aydın tebliğ-i resmîsi Aydın cephesinden, muntazam bir resmî tebliğ geldi. Şehir da- hilinde caddede bulunan özel siyah tahtalar üzerine tebeşir ile başa- rı haberleri yazıldı. Bu haberlerde, Aydın cephesinde Yunanlıların yaptıkları taarruzun 200’ü aşkın kayıp verdirilerek defedildiğinden bahsediliyordu. Yunan kuvvetlerinden birçok ganimet ve zahire de elde edilmiştir. İtilaf mümessilleri ne demiş? Ethem Bey’e, İtilaf temsilcileri ile temas edip etmediğini sordum. Çeşitli kimselerle sürekli temas ettiklerini ve mümessillere “Yunan işgal kuvvetleri İzmir’de bulundukça silah bırakmanın mümkün ol- madığını ve milli savaşta sonuna kadar devam ve sebat edileceğini” söylediği cevabını verdi. Ethem Bey’i onlar (d)a tasdik etmişler ve kendisine hak vermişlerdir.

Tefrikanın Latin harf leriyle neşri

72 Nutuk’a Cevaplar (Sunuş) Nutuk-ı mahuda dair28 Reis-i cumhurun, kim bilir ne sebep ve ihtiyac-ı siyasîye meb- ni(!) irad eylediği nutuk, her tarafta sû-i tesirler ve menfi akisler pey- da etti. Husamâsı şöyle dursun, kadim ve cedit yârân ve huveyşânın- dan(?) kendi(si)ne bilâ-kayd u şart bende olmayan, olmamak haysi- yet ve salâbet-i ahlakiyesine malik bulunan kim kalabildi ise, hepsini birer suretle telvis etmek gaye-i menfûresine hizmet eden bu nutuk, herkesten evvel nâtıkını mahv u berbat edecek gibi görünüyor. Müsavat, şahsi davalara vekalet edemeyeceğinden, yalnız zımnında hakikat ve tarihe hizmet bulunan reddiye ve cevapları maa’l-memnuniye kabul ve neşr eder. Elyevm Bağdat’ta bulunan Çerkes Ethem Bey’den aldığımız müdafaanameyi, bu kabilden olarak derce ibtidar ediyoruz. (Müsavat) *** Reis-i cumhurun nutkuna karşı İntikâd ve Müdafaa Muharriri Çerkes Ethem (Nutuk’un gerçeklere aykırılığı ve Osmanlı tarihine naçiz bir hizmet) Mısır’da münteşir Müsavat sermuharriri Hafız İsmail Hakkı Be- yefendi’ye; Muhterem vatandaş! Türkiya matbuatında peyderpey intişar eyleyen Mustafa Ke- mal’in son nutkunda, Kuvâ-yı Milliye’ye ait hakâyıkı tağyir ve tahri- fat ile mâlâmâl bulduğumdan ve o harekatın eski ve samimi hâdim- lerinden bulunduğum cihetle, harekat-ı mezkûrenin ruhunu teşkil eden vekâyi‘ ve hâdisât tamamıyla mahfûzumdur. Bunun için, bir alaka-i mahsûsa ile okuyorum. Hakikat namına pek çok küçüklükleri muhtevi bulunan mahut 28  Müsavat, sayı: 24, 7 Kanun-ı Evvel 1927, s. 3. (haz.)

Çerkez Ethem 73 beyanatın heyet-i umumiyesini tenkide kalkışarak tecdîd-i tasdî‘âta lüzum görecek değilim. Yalnız, daha ziyade şahs(ımı) ve rüfekâmı istihdaf eden 19 Teşrin-i Evvel 1927 tarih ve 6.054 numaralı Mil- liyet’te gördüğüm nutkundan bir nebze bahsedeceğim. Maksadım, bu beyanatın ne kadar sefil âm(â)le hâdim ve nasıl hilaf-ı hakikat ol- duğunu göstermek ve aynı zamanda, muhterem Müsavat vasıtasıyla Osmanlı tarihine naçiz bir hizmette bulunmaktır. (Mustafa Kemal Paşa’nın Çerkes Ethem hakkındaki iddiaları) Kendine ait olmayan şerefleri gasp, hayat ve mevkiini kendile- rine medyun bulunduğu erbab-ı hamiyyetin vatanî hizmetlerini kısmen inkar ve kısmen şimdiki dalkavuklarına mal eden (b)u ba- yağı hutbede “Hain, mel‘un, küstah Çerkes Ethem” diye sözüne de- vam eden ve iftira ederken “İstihbarât-ı hususiyem da budur...” gibi, erbabı nazarında kıymeti malum deliller(!) ile kin, garaz, iftira ve husumet fışkıran bu zat, mücadele-i milliyenin en mühim dönüm noktası olduğunu işaret ettikten sonra diyor ki: “Teşrin-i Sani 1336 tarihinde Ali Fuad Paşa’yı çekerek, yerine, Garp Cephesi kumandanlığına miralay İsmet Bey’i gönderdiğimizi müteakip başladığımız ve yaşadığımız Çerkes Ethem ve kuvvetleri- nin tenkili meselesi pek mühim (ve) inkılap tarihimizde müessir bir ibret olarak kaydedilmiştir. Kuvâ-yı Seyyâre kumandanı Ethem ve kardeşleri o kadar muzır ve küstah idiler ki, Ankara’da Yeşil Ordu teşkilatları var idi. Bir de kuvâ-yı muntazamanın aleyhinde Yeni Dünya namında (bir) cerideleri var idi. Ankara’daki cemiyetlerinin katib-i umumisi, Eskişehir mebusu Hakkı Behiç Bey idi. Yozgat ha- valisindeki birkaç muvaffakiyetlerinden mağrur olan Ethem Bey ve kardeşi Tevfik, mutasarrıfları29 Yahya Galib Bey’i (Kargı) muaheze- ye kadar cüret gösteriyorlardı. Hatta, ‘İcap ederse Mustafa Kemal’i de Meclis’in kapısı önünde asarız!..’ demekten perva etmiyorlardı!” (Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis kapısında asılması korkusu) Evet, fart-ı hamiyyetimiz mani olmasa idi, o zaman Mustafa Ke- 29  Eserin aslında “muta‘asrıfları”(?) şeklinde tashihlidir. (haz.)

74 Nutuk’a Cevaplar mal’i, selamet-i memleket namına lüzum görse idik, Meclis azasının hararetli alkışları arasında, istediğimiz yerde asmak, bizim için hiç müşkil olmayan bir mesele idi. Onu, o devrin yakından şahidi olan- lar pek a‘lâ bilirler. Hakser(?) Mustafa Kemal, kısm-ı a‘zamı safsata- dan ibaret (olan) nutkunda kendini halaskâr, dâhi, İsmet Paşa’sını kahraman, dalkavuklarını harekat-ı milliyenin güya bânisi ve hâdi- mi imişler gibi gösteriyor. Fakat, bu sırada bazı hakikatler de söyle- miyor değil!.. Mesela, Kuvâ-yı Milliye’nin geçirdiği müthiş buhranlı devreleri ta‘dâd ve tasvir eder (i)ken, diyor ki: (Bazı hakikatlar ve beraberindeki zırvalıklar) “Harekat-ı milliyenin çok nazik zamanlarında Anadolu’da zu- hura gelen isyan ve ihtilallerin tevessü‘ eden dalgaları, Ankara’da, karargahımızın duvarlarına çarpıyordu. Diğer taraftan da, müstevli düşmanların, bilhassa Yunanlıların mütevâli hücumlarına maruz bulunuyorduk.” Bu bir hakikat(tır); şu kadar ki, o zamanki bu müşkilata siper olanlara (ve) Ankara ve Kuvâ-yı Milliye’nin müdafilerine gelince zırvalıyor. Hayalhanesinde vücuda getirdiği komedya sahnesine Kı- lıç Alileri, Çolak İbrahimleri çıkarıyor. Çünkü, bu noktadan, mak- sat hakikatı izah değil, bilakis onu setr ve sonra temedduh, gasb-ı şeref, riyakar muhitini bir kat daha teshîr, hayatını kendilerine med- yun bulunduğu eski arkadaşlarını ters yüzlerinden teşhirdir. Yine Milliyet diyor ki: (İsyanların şiddetli kanunlar ve İstiklal Mahkemeleriyle bastırıldığı iddiası) “Saltanat hükümeti ile cem‘iyyât-ı hafiyyenin hi(m)a(ye) ve tak- viye ettiği muhalif kuvvetler her tarafta faaliyete koyuldular. Binler- ce efradı havi çeteler türeyerek, milli kuvvetler üzerine saldırılmış ve memleketi yağma etmeye(!) başlamışlardı. Bu haller, ezcümle şimal-i garbîde Bolu, Adapazarı; Ankara’nın şarkında Urfa, Siverek havalisinde vâki olmuştur. Ilgın, Konya ve diğer bazı mahallerde isyanlar zuhura gelmiştir. İzmit’te, İstanbul hükümeti tarafından Hilafet Ordusu namıyla bir hıyanet(!) teşkilatı vücuda getirilmiştir.

Çerkez Ethem 75 “Ankara’nın civarına varıncaya kadar telgraf hatlarına tecavüz edilmiştir. Kuvâ-yı Milliye, muhalefetlerin hakkından gelmek için aylarca mücadeleye mecbur olmuştur. Hıyanet-i vataniye cerâ’imine karşı şiddetli kanunlar vaz‘ edilmiş ve ihdas olunan İstiklal Mahke- meleri, isyanın itfâsını (temin) eylemiş, ihtilal ve inkılabın müda- fii(!) olmuştur.” Bu beyanatı birer birer mevzu-i bahs edeceğim. Nezdimde mevcut bazı vesâ’iki da ihtisar suretiyle derç ve ibraza gayret edeceğim. Çünkü, alakadarım. Çünkü, vatanperverane bir samimiyetle, bu namert herifleri bedbaht vatana bilmeyerek musal- lat eden ve Kuvâ-yı Milliye namına mevzu-i bahs hadisat ve vekâyi‘-i mühimmenin dahilî ve haricî her iki safhasında maddi-manevi bir- çok mezâhim ve müşkilatı iktihâm etmiş bulunan naçiz bir şahsi- yetim. Bugünkü şahıs ve vaziyetimden ziyade bu muhteris, nankör eller tarafından vatan ve milletin sürüklenmekte bulunduğu netâyic-i vahîmeden dolayı ziyadesiyle müteessir(im) ve dil-hûnum. Bağdat 20 Teşrin-i Sani (1)927 Çerkes Ethem *** (Tenkit ve reddiyeden maksat)30 Takdir buyurulur ki, Mustafa Kemal’in yâdgar bir heyet-i tahri- riye(nin) müşâreketiyle, daha evvel başlayıp Dolmabahçe sarayında iki-üç ayda itmâm ettiği bu uzun tasnî‘at-namesini mufassal bir şe- kilde tahlil ederek, devede kulak nev‘inden ihtiva eylediği bazı ha- kikatleri ayırıp seçmek, fazla meşguliyeti icap ettirir bir keyfiyettir. Binaenaleyh, bendeniz, bunun sadece garazkarane tertip edildiğini, her hal(ükar)da şayan-ı tenkit bulunduğunu ızhar ve ifşa etmekle iktifa edecek ve bunun için de bütün hakikatları bağırmak faziletini iktisaptan ziyade, bilinen hakikatları onları bilmeye ihtiyacı olanla- ra duyurmamak cürmünden tahlis-i nefs etmek gayesindeyim. 30  Müsavat, sayı: 25, 24 Kanun-ı Evvel 1927, s. 3-4. (haz.)

76 Nutuk’a Cevaplar (İsyanlar nasıl bastırılmıştı?) C(evap): Mustafa Kemal’in birinci şu cümle-i beyanatında mev- zu-i bahs ettiği tehlike ve müşkilat, maa-ziyâdetin vukubulmuştur. Lakin bu safahâtı müşkilede ne Mustafa Kemal’in, ne de İstiklal Mahkemeleri’nin kat‘iyyen hizmeti sebk etmemiştir. Bu mahkeme- lerin vücutları bile henüz ortada yoktu; tarih-i teşekkülleri bundan sonradır. Bu sözü söylemek için utanmaz yüz, kızarmaz vicdan la- zımdır. Hakikatı arzedeyim. Kuvâ-yı Milliye’nin aleyhindeki umumi mukabil ihtilaller sıra- sında İzmir merkez cephesi kumandanı bulunuyordum. Karargahı- mız Salihli’de, Yunanlıların ileri harekatını tevkîf eden cepheleri- mizden onbeş kilometre daha ilerilerde tesbit edilmiş bulunuyordu. İstanbul’da Ferid Paşa hükümetinin verdiği fetvaların tesiriyle ani olarak başgösteren ihtilaller süratle tevessu‘ eylemiş, Ankara hükü- metini felce uğratmış idi. Saha-i te’dibata Ankara tarafından sev- kolunan kıtaat-ı nizamiye ve milli müfrezeler her taraftan mağlup olmakta; kıtaat-ı nizamiye, bazan zabitlerini öldürerek usâta iltihak etmekte veyahut ufak bir müşkilat önünde dağılmakta idiler. (Anzavur, Hilafet Ordusu ve Kuvâ-yı İnzibatiye) En ziyade kuvvet kesp eden isyan mıntıkası Biga, Bandırma, Gö- nen, Balıkesir, Bursa havalisi idi. Nefs-i Bursa, Balıkesir müstesna olmak üzere, bu havali ve merkez kamilen Anzavur’un idaresindeki kuvvetlerin eline geçmiş, birçok kıtaat-ı milliyeyi imhaya muvaffak olmuş idi. Kuvâ-yı Milliye’yi ikinci derecede ve evvelkisi nisbetinde tedhiş eden cihet de şimali Marmara havzasında Kuvâ-yı İnzibati- yeci İstanbul hükümeti teşkilatının takviye ettiği isyancılar idi. Ha- life Ordusu namı verilen Kuvâ-yı İnzibatiye’yi Süleyman Şefik Paşa idare etmekte idi. Bu kuvvetler Bolu, Gerede, Ankara mülhakâtına kadar tevessu‘ eylemiş idi. (Çerkes Ethem’in, Ankara hükümeti tarafından isyanları bastırmak üzere çağırılması) İşte böyle bir vaziyette bulunan Anadolu ahvali üzerine Ankara

Çerkez Ethem 77 hükümeti beni cepheden gerilere te’dîbât için davete başladı, ızhar-ı acz eylemekte gecikmedi. Mustafa Kemal Cenapları gibi söylemek lazım gelirse, bütün ümitlerin penâhı ben olmuştum. Cephe muhi- tindeki Müdafaa-i Milliye Cemiyetleri de, benim cepheden gerilere gitmemi istemiyorlar idi. (O) tarihten yedi mâh evvel, yine Anza- vur’un Balıkesir (ve) Bandırma havalisine tasallutu vukubulmuş, Yusuf İzzet Paşa’nın daveti üzerine havali-i mezkûrenin asayişini temin için bir miktar kuvvetle cepheden ayrılmış idim. Bu müddet zarfında, Yunanlılar taarruz ederek bir-iki mühim mevki(i) işgal eylemiş ve cephe muhitine dehşet vermiş idi. Bu acı hatıratın taht-ı tesirinde bulunan cemiyetler bana Uşak’tan, Demir- ci’den, Kula’dan telgraflar çekmekte idiler. İsyanın tevessü‘ü cephe- de dahi maneviyat üzerinde tesir-i müthişini göstermeye başlamış bulunuyordu. Binaenaleyh, şimal cephesi kumandanından aldığım, sureti zîrdeki telgraf, beni derhal cephelerden ifraz eylediğim üçbin kişilik sebük-bâr bir kuvvetle Anzavur üzerine harekete mecbur ey- lemiş idi. (Kuzey cephesi kumandanı miralay Kazım Bey’in telgrafı) Suret Balıkesir Şifreli.. Mühimdir. 15 Mart (1)336 Salihli’de cephe kumandanı Ethem Beyefendi’ye; Her tarafta, hatta cephelerimizin geri mıntıkalarında vaziyet had bir şekil almıştır. Biga civarında müfrezelerimizi bozmaya muvaffak olan Anzavur mel‘unu Gönen üzerine ilerleyerek kaymakam Rahmi Bey alayını, hunrizâne bir harbin neticesi(nde) mağlup eylemiş; alay kumandanı Rahmi Bey şehid olduktan sonra alay kamilen dağılmış- tır. Anzavur bu defa pek dessasane hareket eylemekte, esir ettiği za- bitan ve askerleri halife namına tahlif edip serbest bırakmak suretiyle efkârı Kuvâ-yı Milliye aleyhinde tahrik ve teşviş eylemektedir. Vaziyeti tehlikeli gören kolordu kumandanımız Yusuf İzzet Paşa, Bandırma merkezini terk ile Bursa’ya çekilmiş; müteakiben,

78 Nutuk’a Cevaplar Bandırma’yı Anzavur işgal eylemiş, bazı kolordu zabitanı ve ahali tarafından istikbaline çıkılmıştır. Yusuf İzzet Paşa’nın şekl-i hare- keti fırkamızın vaziyetini tehlikeye düşürmüş, maneviyat üzerinde fena tesir yapmıştır. Anzavur kuvvetleri iki koldan Balıkesir üzerine teveccüh eylemiştir. Bir kol (da) Balya istikametinden ilerlemekte; Gavur İmam namında bir şahsın kumandasındadır. Akdemce mu- avenetimize gönderdiğiniz Edib Bey Sarı Efe müfrezeleri Gavur İmam koluna karşı bir kısım kuvvetle hal-i müdafaadadır. Bizzat Anzavur kolu(nun), bir müfrezesiyle Karacabey’i işgal eylediği, son istihbaratımızdandır. Vaziyet vahim, ne Ankara’dan ve ne de Bekir Sami Bey fırkasından bize muavenet imkanı olmadığı malumunuz olmalıdır. Usâtın Balıkesir’i elde eylemeleri, Yunan- lılarla temin-i irtibat eylemeleri demektir ki, şu halde hasıl olacak vaziyetin vehametini takdir buyurursunuz. Ben, son itaat eden nefe- rimle terk-i hayat edinceye kadar mevkiimi bırakmayacağım. Lakin, maksat(ın), şeref-i şahsi değil, mukaddes gaye olduğunu bilirsiniz. Rica ederim, bizzat ve her hal(ükar)da süratle mikdar-ı müna- sip bir kuvvetle hareket ediniz. Kuvvetlerinizin Tire ile Akhisar’dan Balıkesir’e sevki mümkün ve arzuyu temin eyler cevabınıza munta- zırım efendim. Şimal cephesi kumandanı Miralay Kazım *** (Anzavur’un tepelenmesi) Şu telgrafı yazanın, bugünkü Millet Meclisi reisi Kazım Paşa (Özalp) olduğunu anlamakta güçlük çekmezsiniz. Ben, bunu al- dığımın ertesi günü cepheden Balıkesir’e hareket eyledim. Beş gün sonra, kuvvetlerim Balıkesir’de tecemmu‘ eylemiş bulunuyorlardı. Kazım Bey fırkasından aldığım daha bir kısım kuvvetle takviye olunan bu kuvvetin kumandasını bizzat deruhte ettim. O âna ka- dar Kirmasti’de bulunan Kasap Osman Bey’in alayını da bozmaya muvaffak olan Anzavur Paşa’nın Susığırlık civarına kadar31 ilerleyen 31  Eserin aslında “kadav” şeklinde tashihli dizilmiştir. (haz.)

Çerkez Ethem 79 kuvvetleriyle harbe tutuştum. Sekiz saat süren muharebe neticesinde muzaferiyet-i kat‘iyye ihrâzıyla Anzavur’u, toplarını da bırakarak meydan-ı harbi karar- gahıyla terke icbâr ve takip ile, Biga civarında ikinci bir harp de ka- zanıldığından, Marmara havzası tekrar Kuvâ-yı Milliye’ye geçmiş oldu. Biga’da bulunduğum şu sırada, Ankara’dan, erkan-ı harbiye-i umumiye bulunan İsmet Bey’in telgrafla müracaatı üzerine telgraf- haneye gittim. (Genelkurmay başkanı İsmet Bey (İnönü) ile telgraf başında görüşme) Aramızda cereyan eden muhavere aynen şudur: İsmet: Merhaba Ethem Beyefendi. Nasılsınız, iyisiniz inşaallah?! Ethem: Teşekkür ederim efendim. Siz nasılsınız beyim?.. İ(smet): Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de yanımda, telgraf başındadır. Vaziyet-i umumiyemiz hakkında size izahat vereceğiz. Lütfen iyi dikkat ediniz. Maatteessüf bazı acı haberler de vereceğiz... E(dhem): Buyurunuz efendim. Acı da olsa, hakikati bilmek iyidir. İ(smet): Vaziyet-i umumiyemiz iyi değildir. Hatta, sizinle şu muhabereyi temin edebilmek için çok müşkilata uğradık. Bazı yer- lerde şimendifer tellerinden istifade ile buna muvaffak olabildik. Hemen her tarafla muhaberâtımız münkatı‘dır. En güzide fırkamız olarak elimizde kalan Mahmud Bey fırkası, Hendek boğazında asi- ler tarafından bir taarruza uğradı. Mahmud Bey dahil olduğu halde birçok zabitan şehid ve esir edildi. Bütün fırka esliha ve techizatı usâtın yağmasına uğradı. Salihli cephesinden getirttiğimiz bir müfreze ile takviye ederek32 Ankara’nın şimal-i garbî cihetlerindeki isyan mıntıkasına gönderdi- ğimiz kaymakam Arif, bidâyette bir-iki muvaffakiyet temin eylemiş ise de, bilahare mağlûben ric‘at etmekte olduğunu bildirir iken, mu- habere münkatı‘ olduğundan kat‘i malumat alınamadı. Bugün gelen malumata nazaran, Gerede taraflarında esna-yı ric‘atta maiyyeti ta- rafından suikasta maruz kalarak katledildiği müstahberdir. 32  Eserin aslında “edenrek” şeklinde tashihli dizilmiştir. (haz.)

80 Nutuk’a Cevaplar Kahraman kuvvetlerinizin şayan-ı şükran olan, cümlemizi mü- teselli eden muvaffakiyetlerini bile icap eden mahallere iblağ ve tamim tamamıyla mümkün olamamaktadır. İstanbul’dan İzmit’e gönderilen Kuvâ-yı İnzibatiye kıtaatıyla takviye edilmiş usâta kar- şı Geyve boğazını müdafaaya çalışan kolordu kumandanı Ali Fuad Paşa pek33 sıkışık ve mahsur bir haldedir. Şu sırada bulunduğunuz o havalinin te’dîbâtı(nın) hitam bul- duğu pek büyük34 hüsn-i tesadüftür; pek ziyade tebrike layıksınız. Binaenaleyh, mütebaki icraatın, teşkilatın itmâmını fırka kumanda- nı Kazım Bey’e terk ile ve en kestirme tarikle Geyve boğazındaki Ali Fuad Paşa’nın muavenetine bizzat sebük-bâr kuvvetlerinizi müstas- haben yetişmenizi ehemmiyetle rica eyleriz. Vakt-i hareketinizi Ali Fuad Paşa’ya bildirmek üzere telgraf başında cevabınıza muntazırız. Rüfekâ-yı besaletinize lütfen selamlarımızı tebliğ ediniz efen- dim. 19 Nisan 1336 Erkan-ı Harbiye-i Umumiye reisi İsmet *** (Çerkes Ethem’in suçlamasına karşı Mustafa Kemal’le İsmet İnönü’nün öne sürdükleri mazeret)35 Halbuki, bu kabiliyetin ol zaman kendilerinde bulunmadığı- nı, bi’l-muhabere vukubulan ısrarları üzerine Ankara’ya gittiğimde yakînen görüp anlamıştım. Izhar-ı acz eylemek hususunda, hele za- manın kahramanı olup çıkıveren İsmet Bey, hem de hicap bile et- miyordu!.. İlk Ankara’ya vâsıl olduğum zaman, İsmet ile Mustafa Kemal’e hitaben –hususi bir müzakere esnasında– demiş idim ki: “Bir senedir Anadolu’da Heyet-i Temsiliye ve Ankara hükümeti teşekkül etmiş olduğu halde, cephelerimize bir muavenette buluna- madığınızdan sarf-ı nazar, koca Anadolu’da kendinize bir muhabbet 33  “Paşa pek” ibaresi eserin aslında “Paşa’nın” şeklindedir. (haz.) 34  Eserin aslında “büyün” şeklinde tashihli dizilmiştir. (haz.) 35  Müsavat, sayı: 29, 20 Mart 1928, s. 3-4. (haz.)

Çerkez Ethem 81 kazanamadığınıza ve bir muhit yapamadığınız(a) müteessirim!..” Buna karşı bana verdikleri cevap ve gösterdikleri mazeret aynen şu idi: “İçinde kendileriyle iş görmeye çalıştığımız Millet Meclisi ekseri- yetle müfsit ve mütereddit, bir kısmı halife taraftarıdır. İhanet-i Va- taniye Kanunu’nu tasdik ettirinceye kadar göbeğimiz çatladı. Him- metiniz var olsun!.. Bunca muvaffakiyetlerinize rağmen, henüz bu kanunu meydana koyabileceğiz. Mefsedetkarane fetvalarla propa- gandaların önünde kıtaatımız dağıldı, teşkilatımız sekteye uğradı. Elan Yozgat isyanını teskin bizim için mümkün değildir. Bunu ak- lından çıkar. Cephelerin ehemmiyeti derkâr(dır); esas gayemiz bu olmakla beraber, dahilî mesâ’il pek mühimdir. İsyanları kat‘iyyetle itmâm etmeden cepheye avdetiniz muhataralıdır. “Fransızlar hükümetimize mütareke teklif ediyorlar. Siyaset-i hariciyemiz de vaziyet-i dahiliyemizle mütesâviyen salâha doğru yüz tutmuştur!..” (Gurura kapılan Ankara yârânı) Bu sözleri, Mustafa Kemal ile İsmet, yekdiğerinin sözlerini teyit ederek sayıyorlardı. Netice-i müzakerede, Müdafaa-i Milliye vekili Fevzi Paşa’nın İzmir cephesine, benim de Yozgat isyan menâtıkına hareketim takarrür eylemişti. Artık, Ankara yârânı, mesrur ve müs- terihü’l-bâl olarak uyku uyuyabilecek derecede kesb-i itidal etmiş görünüyorlardı. Serî‘ü’t-teessür gördüğüm bu zevatın o nisbette gurura müsta- idd olduklarını, bir hiss-i kable’l-vuku bana daha o zaman bildirmiş ve ben de bunu Diyarbekir mebusu Hacı36 Şükrü Bey’le Hakkı Be- hic Beylere söz sırasında nakletmiş idim. Gerek Ankara’ya esna-yı muvâsalatımda Mustafa Kemal başta olduğu halde mazhar olduğum resm-i istikballer, gerek orada bu- lunduğum birkaç gün gördüğüm mihman-nüvâzane iltifatların hadden efzûn olduğunu burada kaydetmekten maksadım, Mustafa Kemal’in beyanatında söylediği ne bu istikbal merasimi, ne de tâ- 36   Eserin aslında “cahı” şeklinde tashihli dizilmiştir. (haz.)

82 Nutuk’a Cevaplar li‘in bahşeylediği muvaffakiyetlerden dolayı mağrur olmaktan uzak, bir hiss-i tevâzu‘la mütehassis bulunduğumu beyandır. Eğer Mustafa Kemal’in demek istediği şey, riyakar ve dalkavuk olmadığım ise, o başka!.. Gayr-i müsait ahval ve şahsını istihdaf eden tehlike ve menfaat muvacehesinde itidalini kayıp eyleyen Mustafa Kemal gibi nâ-asillerdir ki, derhal gurura kapılmaya müstaidd olur, ahval meydanda(dır).. (Çerkes Ethem’e karşı yapılan ihanet) Mustafa Kemal’in, emniyeti suistimal suretiyle, ilk fırsatta müş- terek düşman önünde harp ederken arkadan bana ve taht-ı idarem- deki medyun-ı şükran bulunduğu Kuvâ-yı Seyyare fırkasına karşı sırf tevehhüm ve ihtirasât-ı şahsiyesinden mütevellit kin, haset, husu- met neticesi olarak irtikap ettiği ihanet, tarih-i beşerde ender tesa- düf olunur cinayetlerdendir. Ezcümle, beyanatında zabt u rabt-ı muhalefet ettiğimi söyleyen Mustafa Kemal; her veçhile bunun aksi olan temayülümü ve iftira- sının zıddı bulunan teşebbüslerimi, faaliyetlerimi acaba nazar-ı er- bab-ı vukuf ve tarihten ne suretle gizleyebileceğini zannediyor?.. Müteaddit defalar tefessühe yüztutan Kuvâ-yı Milliye ordusu- nu, mükerrer hizmet ve faaliyetlerle ihyasına çalıştığım malum-ı âlemdir. Dahilî isyan sahalarında ihtilalcilerden istirdat eylediğim onbinlerce tüfenk, top ve mühimmat-ı saireyi ve haricî düşmandan, hassaten Demirci muharebelerinde iğtinâm olunan bunca esliha-i harbiyeyi –ordunun silaha olan ihtiyacını nazar-ı itibara alarak– bir itina ile, Ankara’nın emrindeki teşkilat-ı askeriye merkezlerine gön- derdiğim acaba ne ile kâbil-i tevil görülüyor?!. (Ethem Bey’in Garp Cephesi’ni kurdurması ve bundan maksadı) Umum Kuvâ-yı Te’dib(iy)e kumandanlığım sıralarında, ilk fır- satta Ali Fuad Paşa’dan istirham ederek Garp Cephesi37 kumandan- lığını tesis ve kabul ettirmekteki maksadım, üç kumandanlık tara- fından üç merkezden o zamana kadar idare edilmekte devam eden 37  Eserin aslında “cephesini” şeklindedir. (haz.)

Çerkez Ethem 83 İzmir cephe gerisinin tevhîd-i hareketini temin etmek gibi –zabt u rabta ehemmiyetle taalluku bulunan– ulvi bir fikrin mahsulü idi. Bunu ben, daha evvel, cephede iken Ankara’dan istemiş, umumi kumandanlığa, cepheye münasip bir zatın gönderilmesi hususunda nazar-ı dikkati celp eylemiştim. Bu vazife ile Ankara’dan gönderilen Refet Bey’i, şimal cephesi kumandanı miralay Kazım Bey, izzet-i nefis meselesi telakki eyle- miş; pek haklı olarak, bizden habersiz iade eylemişti. Hayli müddet evvel vukubulan işbu mesele öylece bırakılmış idi. Bunun mahzu- runu ise, bir cephe kumandanı bulunmak hasebiyle bazan pek acı surette hissediyordum. Üçyüz küsur kilometre tûlündeki İzmir cep- hesi şimal, cenup, merkez cepheleri namında miralay Kazım Bey, Demirci Mehmed Efe ve aciz tarafından tedvir ve idare olunmakta idi. Ve yekdiğerimizle irtibat ve muvâsalamız olmakla beraber, ta- mamıyla tevhîd-i hareket mümkün olamıyordu. Binaenaleyh, ilk evvel isyan gailesinin mühim olan safahâtı ba‘de’l-ikmal ilk işim, ber-vech-i ma‘(r)uz, Garp Cephesi kuman- danlığını Ankara Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’sine kabul ettirmek olmuştu. Yozgat saha-i te’dîbâtında Mustafa Kemal’den aldığım müteaddit telgrafların yalnız birini şurada kayd ve enzâr-ı ibrete irâe etmek(l)e iktifa edeceğim. Kuvâ-yı Milliye’nin ve ihtilallerin şu safhalarında bile İstiklal Mahkemeleri ihdas ve teşkil edilememiş idi. Bunlar daha sonradır. Mustafa Kemal, şimdiki mevkiini olsun nazar-ı itibara almaksı- zın pervasızca ve açıkça yalan söylüyor demektir. (Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafı) Suret-i telgraf Büyük Millet Meclisi 10 Haziran (1)336 Alaca havalisinde, Umum Kuvâ-yı Te’dibiye kumandanı Ethem Beyefendi’ye; Son Arap Seyfi boğazındaki muvaffakiyet-i kâhirenizden dolayı an-samimi’l-kalb zât-ı âlilerini ve rüfekâ-yı besâletinizi tebrik ederim.

84 Nutuk’a Cevaplar Münhezimen dağılan perakende usâtın takipleri için, Çorum’da Refet Bey’e, Zile’de38 Salahaddin Bey’e buradan da emir verildiği ma‘rûzdur efendim Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal (Müdafaa-i Milliye vekili Fevzi Çakmak’ın telgrafı)39 Aynı sahada, Müdafaa-i Milliye vekilinden, Ankara’dan aldığım bir telgrafın sureti de şudur: Yozgat havalisinde Umum Kuvâ-yı Te’dîbiye kumandanı Ethem Beyefendi’ye telgraf 12 Haziran sene (1)336 Şayan-ı şükran muvaffakiyetlerinizi tebrik eylerim. Cepheleri teftiş ve vaziyeti yakînen görüp icap eden emirleri verdikten sonra bugün Ankara’ya avdet eyledim. Düşmanın ahval ve vaziyetine dair de malumat-ı lâzımeyi almaya muvaffak oldum. Yunanlıların yakınlarda taarruzu ihtimali yoktur. Cephelerimiz, ani olacak bir taarruzu def ‘a muktedir olabilecek haldedir. Binaenaleyh, istirahat-ı kalp ile, cephede, bir tehlike hatıra ge- tirmeden te’dîbâtınıza devam ile ikmal buyurabilirsiniz. Raporları- nızın lütfen teahhura uğramamasını icap edenlere emir buyurunuz efendim. Müdafaa-i Milliye vekili Ferik Mustafa Fevzi (Çakmak) (Erkan-ı Harbiye-i Umumiye reisi İsmet İnönü’den telgraf ) Fevzi Paşa’nın işbu telgrafından birkaç gün sonra, Erkan-ı Har- biye-i Umumiye reisi İsmet Bey’den (İnönü), cephe hakkında, Yu- nanlıların taarruz eylediklerine dair aldığım telgrafların bir adedi- nin suretini de şurada enzâr-ı tedkik ve ibrete arzediyorum. Şifre Mahrem, müsta‘cel, mühimdir. 16 Haziran (1)336 38  Aslında “Zille” şeklindedir. (haz.) 39  Müsavat, sayı: 30, 7 Nisan 1928, s. 3-4. (haz.)

Çerkez Ethem 85 Yozgat’ta Umum Kuvâ-yı Te’dîbiye kumandanı Ethem Beyefendi’ye; Yunan ordusunun, ani olan taarruzuyla cephelerimizi bozmaya muvaffak olarak ileri harekete geçtiğini evvelki bir telgrafla bildir- miş idim. Maatteessüf, hiçbir tarafta ciddi bir mukavemet göster- meyen askerlerimiz, düşman ilerledikçe erimekte, dağılmakta; mü- dafaayı zayıf bulan düşman iki koldan harekat-ı harbiyeye devam etmektedir. Elyevm bir kol Balıkesir’i işgal ettiği gibi, diğer bir kol da, Ala- şehir ve havalisini40 istila eylemiştir. Yunanîlere herhangi bir koldan bir darbe indirilmediği takdirde, ilerleyecekleri ve Kuvâ-yı Milli- ye’nin can damarlarını teşkil eden nukât-ı mühimmeyi işgal ede- cekleri pek tabiidir. Bundan hâsıl olacak tehlikenin önünü almak mümkün olamayacaktır. Henüz ikmal olunan tehlikeler, şüphesiz ki, yeniden canlanacak, mukabilinde Kuvâ-yı Milliye’miz mevte mahkum olacaktır. Böyle bir vazife-i mühimmeyi deruhte edebilecek, maneviyatı kı- rılmamış olan bir kuvvet ise ancak müfrezelerinizdir. Te’dîbâtı hitâm bulan Yozgat havalisinin asayişi ile iştigal etmek üzere Çolak İbra- him Bey müfrezesini Ankara’dan Yozgat’a müteveccihen sevk ve tahrik emrini verdim. Kuvvetlerinizin Ankara tarikiyle sür‘at-i sevk ve avdetlerini Tevfik Beyefendi’ye havale ederek, vaziyet hakkında görüşmek için zât-ı âlînizin, hâsseten Yozgat’a gönderdiğimiz oto- mobil ile müsta‘celen Ankara’ya hareketiniz mütemennâdır, efendim Erkan-ı Harbiye-i Umumiye reisi Miralay İsmet (Birinci Kuvâ-yı Seyyare Fırkası’nın savaş alanındaki faaliyetleri) Mustafa Kemal’in ahval-i ruhiyesine müteallik olmak üzere, bu vadi-i faaliyette pek garip maceralar üzerine birçok izahlar vermek icap ediyor ise de, şimdilik tafsilatından sarf-ı nazarla, sadece “Birin- 40  Eserin aslında “havalisine” şeklindedir. (haz.)

86 Nutuk’a Cevaplar ci Kuvâ-yı Seyyare Fırkası” namını bundan sonra alan kuvvetlerimle haricî düşmanın muta‘arrız askerleri önündeki harbî faaliyetlerim- den bir nebze bahs ve ba‘dehû Mustafa Kemal’in ikinci hülasa-i be- yanatına nakl-i kelam edeceğim. Yozgat’tan son hadisât üzerine cebrî yürüyüşle avdet eden kuv- vetlerimiz İnönü’nde tahaşşüd ettikleri vakit Yunanlılar Bursa’yı iş- gal etmiş ve İnegöl’e doğru sarkmış idiler. Diğer bir kol da cenup cihetlerinde Uşak istikametine ileri harekatta devam etmekte, üçün- cü fırka da Demirci dağlarına hakim olmuş bulunmakta; binaena- leyh, her üç koldan ileri harekata devam etmekte idi. Sâlifü’z-zikr Ali Fuad Paşa, Garp Cephesi kumandanlığını bu taarruzdan birkaç gün evvel uhdesine almış ve fakat vaziyeti tamamıyla kavrayamamış bulunuyordu. (İnönü’nde akdedilen mecliste alınan kararlar) Ali Fuad Paşa ile İnönü’nde akdettiğimiz bir mecliste, Bursa’yı işgal eden Yunan fırkasına taarruza derhal karar vermiş idik. İsmet Bey’in, bâlâda münderiç telgrafındaki mütalaalarını doğru bulmuş- tum Her hal(ükar)da, düşmanın ileri harekatını tevkîf için bir nok- tadan kat‘i bir darbe indirmek lazım ve mecburi idi. Bu vazifeyi de – bi’l-müzakere – kuvvetlerim namına deruhte eyledim. Binae- naleyh, Bursa’ya müteveccihen esna-yı harekette vürud eden bazı malumat üzerine, Demirci’yi işgalden sonra Simav istikametine iler- leyen düşman fırkasının ileride alacağı vaziyet(in) daha fena tesir yapacağı mülahaza edildi. Sırf Kuvâ-yı Seyyâre fırkamla Demirci’ye doğru hareket son ka- rarımız oldu. “İnönü’nde Fuad Paşa düşmana intizar edecek”; “Afyon cephesinde bizzat Mustafa Kemal kumandayı deruhte ederek tedafüî vaziyet alacak ve düşmanı işgâl eyleyecek” idi. Ben de, fırkamla, Demirci havalisindeki Yunan kuvvetlerine ta- arruz ederek kat‘i bir darbe (v)urmakla tavzif edilmiş idim. Kütahya tevkifhanesinden bazı şerâ’itle ve intihapla tahliye ettirerek teslîh ve meydan-ı harbe arabalarla sevkettirdiğim beşyüz kişilik bir gönüllü

Çerkez Ethem 87 taburuyla beraber, kuvvetim, dörtbin raddesinde idi. Dört adet yeni cebel topu, müteaddit makineli tüfenk teşkilatı mevcut, mühim- mat-ı harbiye de oldukça mebzul bulunuyordu. (Demirci ve Simav’daki faaliyetler) Maamafih, takarrüp ettikçe düşman kuvvetinin fâikiyeti teey- yüt ve tahakkuk eylemiş idi. Maksadımız, mağrur Yunan fırkasına ani bir baskınla taarruza başlayarak kat‘i bir darbe indirmek idi. Düşman Demirci’yi işgalden sonra ilerlemiş, Simav ovasına hakim boğaz ve geçitleri ufak bir müfreze ile tutmuş; Simavlıları da, taraf- tarları bulunan Şalgamoğulları vasıtasıyla tahrik ederek, Simav’dan Kuvâ-yı Milliyeci teşkilatını tard eylemiş idiler. Kuvvetlerimizin de, arazinin sarplığı dolayısıyla Simav’dan geçmesi zaruri gibi idi. Binaenaleyh, asi Simavlılar ile düşmana bir anda taarruz etmek mecburiyeti karşısında kaldık. Nihayet öyle de yaptık. Simav’da bir müfrezemiz mücadelede iken kısm-ı küllî ile Yunanlılara taarruz ile işe başladık. O gün akşama kadar düşmanın ileri karakollarını mevzilerinden tard ederek, Demirci etrafındaki siperlerine çekilen Yunanlılara hakim bulunan nukât-ı mühimmeyi elde eylemeye mu- vaffak olmuş idik. (Yunanlıların kaçışı ve Demirci’nin geri alınışı) Ertesi günü ale’s-sabah taarruzumuzla Yunanlılarla aramızda başlayan muharebe bütün şiddetiyle on saat devam etmiş; mun- tazam ric‘ata imkan bulamayan düşman kıtaatı, perişan bir halde mevki-i harbi terk ile firara başlamış idiler. Fırka kumandanı miralay Gargaridis mecruh olarak maiyyeti tarafından köylere kaçırılmış, meydan-ı muharebede birçok maktul ve mecruh terkeyledikleri gibi, toplarının iki adedini de derelere atarak canlarını kurtarabil- miş idiler. Bu hadise ve muvaffakiyetin maddi şahitleri sırasında, Garp Cephesi kumandanlığına ol zaman gönderilen kırk arabayı müte- caviz esliha-i harbiye ile kitle halindeki üserayı kaydedebiliriz. De- mirci ve havalisini istirdattan sonra, kıtaatımız ilerleyerek, Afyon istikametine doğru gelen Yunanlıların hatt-ı ric‘atlarını tehdide

88 Nutuk’a Cevaplar başlamıştı. Vaziyetlerini ıslah derdine düşen Yunanlılar, on gün, az fasılalarla aynı kuvvet karşısında bocalamış, diğer kollardaki işleri, hareketlerini tevkif ederek, tedafü‘î vaziyet ihtiyârına mecbur kal- mış ve bu sayede, Kuvâ-yı Milliye de ikinci bir cephe teşkiline mu- vaffak olmuş idi. Mustafa Kemal’in bu vekâyi‘ hakkında, yani Yunanlıların şu taarruzlarına ait şimdiki beyanatıyla, vakayı müteakip Afyonkara- hisar cephesinden Ankara’ya avdeti esnasında, Meclis’teki, beni ve kuvvetlerimi meth ü senâyı istihdâfen, o vakit gazetelerde intişar eden beyanatını41 erbab-ı tedkik ve merak muvazene ve mukayese ederse, Mustafa Kemal’in ne derecelerde sahtekarlık mürevvici, ala- yişçi olduğu pek kolaylıkla tahakkuk eder. (Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir ve Adana cephelerini kıyaslaması) Mustafa Kemal, hülasa-i nutkunun ikinci cümlesinde, cepheler hakkındaki izahatına terdîfen, İzmir Yunan cephesiyle Adana’da Fransızların karşısındaki cepheyi mukayese ederek diyormuş ki: “Yunan cephesi İstanbul hükümetinin ve muhtelif esbâbın taht-ı tesirinde henüz o kadar kuvvet bulamamıştı. Adana’da Kuvâ-yı Mil- liye şayan-ı tezkâr muvaffakiyetler ihraz ederek Fransızları Adana, Tarsus, Mersin’de adeta ihata etmişlerdi. 1920 senesi Mayıs’ının evâilinde Fransızlar, hükümet-i milliye ile müzakerâta girişmişlerdi. Bu münasebetle, bir İtilaf hükümetinin İstanbul hükümetine değil, Ankara’ya müracaatı ilk defa vâki‘di.” Mustafa Kemal Paşa; “Fransızlardan Türk arazisinin tamamen tahliyesini istemiş ve yirmi günlük mütareke akdolunmuş, Büyük Millet Meclisi’nin ilk iştigalâtından biri de Hariciye vekili Bekir Sami Bey’i Moskova’ya göndermesi olmuştur” diyor. (Anadolu’daki Yunanlılarla Fransızlar) Buna cevaben diyelim ki; 41  Mustafa Kemal Paşa’nın burada bahsi geçen konuşması “Ekler” içerisinde verilmiştir. (haz.)

Çerkez Ethem 89 Mustafa Kemal’in cepheler hakkındaki mütalaası da doğru de- ğildir. İzmir cephesi, ona imtisâlen bilahare teşekkül eden Adana cephesinden çok kuvvetli ve daha faal idi. Karşısındaki Yunan or- dusu da, Kilikya’daki Fransız işgal kuvvetlerinden manen ve mad- deten daha kuvvetli idiler. İzmir cephesindeki Kuvâ-yı Milliye aynı zamanda Ankara hükümetinin hâmi ve muhafızı olmak vazifesini de ifa eylemekte idi. Karşısındaki düşmana gelince, Fransız kıtaatı uzun ve çetin Harb-i Umumi’den yorgun çıkmış ve sosyalist cere- yan-ı efkârına boğulmuş; kelepir bulacağını zannederek Suriye’den Kilikya’ya ilerlemiş, beş-on mücahid önünde taburları esarete arz-ı teslimiyet eden bir asker idi. Yunanlılar ise, Harb-i Umumi’ye girmemiş, dinç, Türk kanına susamış, ondan lezzet alan bir kuvvet ve ordu idi. Buna rağmen, İz- mir Kuvâ-yı Milliyecileri, Yunanlıları, manen ve maddeten kuvvetli zamanlarında, daha birinci merhalelerinde tevkîfe muvaffak olduk- ları gibi, iki sene mütemadiyen işgâl eylediler. Yine İzmir Kuvâ-yı Miliyecilerinin sayesindedir ki, Mustafa Kemaller ve İsmetler son zamanda karşılarında, fırka münâzaalarına sahne olmağla, artık ta- mamıyla tefessühe yüztutmuş ve yıpranmış bir Yunan ordusu buldular. Beyanatında “hizmet, maharet, hamiyet” kelimeleriyle süsle- mek, tamamıyla ma‘kûsunu göstermek istediği kendi kastî hata ve ihanetleri neticesidir ki, bilahare Yunan ordusu Ankara kapılarına kadar memleketi harap etmek fırsatını bulmuş, bu suretle yüzbin- lerce yetim ve dul kadınların yersiz yurtsuz kalmalarına, yine Mus- tafa Kemal’deki emel-i teferrüd ve ihtiras, kin, haset, husumet sebep olmuştur. Mustafa Kemal’in “Adana cephesi İzmir cephesinden faal idi” saçması, haşa, hakikat-i hali bilmediğinden değil, doğru söylemek- ten hoşlanmadığından, garazkârlığındandır. Çünkü, Çerkes Ethem, İzmir cephesi müessislerinden ve inkarı kâbil olmayan bir cephe ku- mandanıdır!.. (İkinci İzahname)

90 Nutuk’a Cevaplar (Yunanlıların ileri harekatı ve Yeşil Ordu)42 Türkiya reis-i cumhuru Mustafa Kemal’in mahut nutkunun beni alakadar eden aksâmına dair müdafaa-i meşruamı teşkil eden mütebaki ikinci izahnamemi ve beyanat-ı mezkurenin hülasalarını ber-vech-i zîr Müsavat ceride-i muhteremesi vasıtasıyla enzâr-ı ibre- te vaz‘ etmekle kesb-i mübahat eylerim. 19 Teşrin-i Evvel (1)927 tarihli Milliyet gazetesinin “Gazi Haz- retleri’nin irad buyurdukları nutkun hülasası” diye nakleylediği iza- hatın üçüncü faslı “Yunanlılar ileri harekete başlıyorlar” serlevhasıy- la ibtidâr ediyor. Ve diyor ki: “Haftalardan beri kuvvetlerini tezyit etmiş olan ve milli cephe arkasındaki dahilî isyanlardan istifade etmek isteyen Yunanlılar, 1920 Haziran’(ın)da garb-ı şimalîye, garba ve garb-ı cenubîye doğru altı fırka ile ilerlemeye başlamışlardır. Cephedeki zayıf kuvvetleri- miz Bursa, Dumlupınar ve Nazilli hattına kadar geri çekilmişlerdi. Mustafa Kemal Paşa hemen Ankara’dan cepheye hareket etmiş ve cepheyi Ali Fuad Paşa’nın kumandası altında yeniden Eskişehir, Af- yonkarahisar hattının garbında tesis eylemiş ve bu hadisat dolayı- sıyla Büyük Millet Meclisi asabiyet ve heyecan göstermiş ve buhran vukua gelmiş, bu münasebetle Mustafa Kemal Paşa, o zaman, vazi- yeti izah ederken demişlerdi ki: “Vahdette ve emelde azim ve ısrar eden millet, mağrur ve müte- caviz her düşmanı evvel ve âhir gurur ve tecavüzünde nâdim kılar.” “Mustafa Kemal Paşa bunu müteakip, ehemmiyeti haiz iki vaka- yı hikaye etmişlerdir. Bunlardan biri, Yeşil Ordu namı verilen cemi- yetin teşekkülüdür. ‘Bu cemiyet, şuurlu kimselerden ve inkılap için şayan-ı istifade kuvvet yapmak fikrinden doğmuş ve fakat hafi teşki- lat halinde tevessü‘ etmiş, Çerkes Ethem ve kardeşlerinin, kuvvetle- rinin nüfuzuna geçmiştir. Şu sebeple, Yeşil Ordu’nun dağıtılmasına mecburiyet hasıl olmuştur. Bununla beraber, Ethem ve43 kardeşleri, faaliyetlerine hafi surette devam etmişlerdir’ diyor. 42  Müsavat, sayı: 36, 18 Temmuz 1928, s. 4. (haz.) 43  Eserin aslında “de” şeklindedir. (haz.)

Çerkez Ethem 91 (Yunan fırkalarının durdurulmasında Mustafa Kemal Paşa’nın dahli var mıdır?) Mustafa Kemal Paşa’nın şu beyanatı da, tıpkı evvelkileri gibi ken- di zihniyet-i müfsidesine göre tasni‘ edilmiş, birçok hakâyık tahrif ve tağyir edilmiştir. Garibi şu ki, Mustafa Kemal, mevzu-i bahs eyle- diği, Yunanlıların şu taarruzunu durdurmak hususunda hiçbir tesiri vukubulmadığı halde, bu bapta liyakat değil, adeta keramet göster- mişçesine, eski Acem mübalağalarını hatırlatacak kizb ve mübalağa ve mugalatalarıyla Millet Meclisi ve sâmi‘îni iğfal sadedinde pek ileri varmış bulunmaktadır. Düşünememiş mi bilmem ki, henüz “dün” diyecek kadar yakın bir maziye müteallik bir hadiseden bahsediyor!.. Güya Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Yunan fırkalarının böyle bir taarruzu muvacehesinde hemen Ankara’dan cepheye hareket et- miş, düşmana “Dur...” demiş ve durdurmuş!!.. (Mustafa Kemal Paşa’nın gizlediği hakikat-i hal) Hakikat-i hal ise bambaşkadır. Mustafa Kemal, Yunanlıların bu taarruzunu kıran ve durdu- ran samimi fedakarlıklar sırasında, dua-gû vaziyetinde Afyon’da pür-heyecan bir hal içinde bulunmakta ve en büyük meşguliyetini, bizim Demirci havalisindeki Yunan kuvvetleriyle aramızda cereyan eden mücadelâtın semerelerinden müteselli olarak, muharebâta ait malumat almak için telgraf başında mütemadi telgraflarıyla beni meydan-ı harpte iz‘âc etmekte idi. Mustafa Kemal bunları da gizlemekte ve bu şerefi de kendine mal eylemek arzusuyla asıl hakâ’ik-ı tarihiyeyi tahrîfen muhtasar geçmekte, fakat “mızrağ(ın) torbaya sığmayacağı” meselini bile ha- tırlayamamaktadır. Bunun böyle olduğunu erbab-ı tedkik ve müta- laa dahi görmekte ve tahlil etmekte müşkilat çekmezler zannederim. Eğer Mustafa Kemal cepheye hareket etmekle düşmanın böyle bir taarruzunu durduracak ve yeni cephe teşkil eyleyecek liyakat ve kerametle mütehalli bulunsa idi, daha maneviyatsız ve fırka müna- zaalarına sahne olan, binnisbe ekseriyetle liyakatsız zabitan ve ku- mandanların idaresindeki kral Kostantin’in fırkalarının o tarihten

92 Nutuk’a Cevaplar tahminen bir sene mukaddem, benim Kuvâ-yı Milliye’den müfâ- rakatımı müteakip Yunanlıların tekrar zuhura gelen taarruzlarını da aynı keramet ile tevkîf etmesi, Ankara kapılarına kadar Anado- lu’nun en mamur yerlerini harap ettirmemesi lazım gel(m)ez mi idi? Yoksa Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’ni tehdit ederek müşirlik ve gazilik temin etmek için mi Yunanlılara müsaadekar bu- lunmuş idi?!.. (Mustafa Kemal Paşa’nın ihtirası ve Kuvâ-yı Seyyâre’nin hizmetlerini inkarı)44 Gerçi Mustafa Kemal, ihtirasât-ı şahsiyesini temin için elinden gelen herşeyi yapar. Lakin, burada böyle bir irtikabı hakka’l-insaf mevzu-i bahs ola- maz. Zira, Çerkes Ethem’in mevcudiyetini Venizelos’un sukûtun- dan sonra vaziyet-i hariciyeden aldığı cesaretle kaldırmaya muvaffak olmuş idi. Binaenaleyh, Mustafa Kemal, Kuvâ-yı Milliye namına da- hilde ne vakit olsa istediği dramı oynayabilecek bir sahayı kendine ihzâr eylemiş idi. Her ne ise, Mustafa Kemal’in mevzu-i bahs eyledi- ği düşman taarruzunun nerelerde ve ne suretle durdurulduğunu ve yeni cephenin hangi mevâki‘de tesis olunduğunu, bundan evvelki izahatım meyânında bi’l-münasebe tafsil eylemiş bulunduğumdan, bu bapta Mustafa Kemal ne söylerse söylesin fazla tasdi‘âta lüzum görmem. Yalnız, hilaf-ı hakikat olan bir nokta pek ziyade hayretimi mucip olduğundan, şu hususun onun hangi fikir ve muhakemesin- den doğduğunu tahlile çalışacağım. Mustafa Kemal –öyle nazik bir zamanda, Yunanlıların taarruz- larını pek kanlı ve fedakarane mücadelesiyle tevkîfe muvaffak olan– Kuvâ-yı Seyyare’nin hizmet-i vataniyesini icab-ı maslahat bugün ta‘dâd ve itiraf eylemiyor ise de, acaba hangi bir maksat ve zihni- yet-i sefîleye mebnidir ki, o zamanki cephelerin yerlerini tayin ve irâe eyler iken, hakikatı söylemiyor da, sadece, Afyonkarahisar’ın ve Eskişehir’in hemen kurbünde ve garbında cepheyi yeniden Ali Fuad Paşa’nın kumandasında tesise güya lütuf buyurduklarını ima ederek, 44  Müsavat, sayı: 37, 2 Ağustos 1928, s. 3-4. (haz.)

Çerkez Ethem 93 koca Kütahya vilayeti dahil olduğu halde, aradaki müteaddit kaza merkezlerini, o zaman daha düşmanın eline geçmiş ve işgal edilmiş imiş gibi beyanatta bulunuyor! (Kuvâ-yı Seyyâre’nin hizmetleri) Filhakika, o zaman Afyonkarahisar’ın garbını değil, Afyon’u da ve daha ötelerini de tehlikede bırakacak derecede Yunanlılar ileri harekata devama heveskar ve o istikamette ciddi bir mani ve müş- kilata dahi tesadüf etmiyor idiyseler de, mezkur Demirci muharebe- sinde Kuvâ-yı Seyyare’nin aldığı hakim vaziyet-i askeriye dolayısıyla Yunan’ın garp taarruz kolları derhal Uşak’taki ileri hareketlerini tatil eyleyip Demirci havalisine, Kuvâ-yı Seyyare’nin sol cenahına (v)ur- mak üzere Uşak cephesinden kıtaat-ı askeriye sevkeylemişlerdi ki, neticede bununla da Kuvâ-yı Seyyare’yi havali-i mezkûreden tard eyleyemeyen Yunan erkan-ı harbiyesi müteakiben Uşak’ın şimalin- den Gediz’e doğru Kuvâ-yı Seyyare’nin hatt-ı ric‘at ve muvâsalası- nı tehdidi istihdaf eyleyen son bir hareket-i askeriye icra ettirmiş, Kuvâ-yı Seyyare bilahare Demirci havalisini terke mecbur olmuş idi. Yunanlılar, bu defa Gediz’i dahi işgal edememiş ve Uşak’ın şar- kında Kuvâ-yı Seyyare’nin karşısında cephe tutmuş idiler. Şimalden, Bursa istikametinden ilerleyen Yunan taarruz kuvvet- lerinin, tesadüf ettikleri müşkilat sebebiyle tatil-i harekata mecbur olduklarından bunu nazar-ı ehemmiyete almış, binaenaleyh İnegöl ve Yenişehir cihetlerinden ric‘at ederek nefs-i Bursa’nın şark ve şi- mal-i şarkî sırtlarında tedafüî vaziyeti ihtiyâr eylemiş idiler. Bundan sonra aylarca işbu hatt-ı harplerde Yunan ordusu tevkîf olunmuş, Kuvâ-yı Milliye ve ordumuz bu cephelerde mevzi‘î mücadelâta de- vam eylemiştir. (Mustafa Kemal Paşa’nın sebep olduğu olaylar) Acaba Mustafa Kemal Paşa, emniyeti suiistimal suretiyle ve mütehallî olduğu haset ve fesat tesiriyle, hadisattan sekiz ay sonra benim ve kuvvetlerim aleyhindeki ihanetleriyle başlayarak Kuvâ-yı Milliye arasına saçmış bulunduğu tohum-ı fesat neticesi, hal-i te- fessühte bulunan Yunan Asya-yı Suğrâ Orduları’na tekrar verdiği

94 Nutuk’a Cevaplar fırsatlarla, malum olduğu veçhile, bilahare Sakarya maveralarına kadar tahrip ettirdiği düşman saha-i işgalini, aklınca, beyanatında az göstermek ve kendi hesabına kitaba mı uydurmak istiyor? Yoksa, fesad-ı ahlakıyla sebebiyet verdiği fuzuli düşman işgallerinin başka bir safhasına nakl-i kelam etmek suretiyle mi sayıklıyor?.. Bu cihet kat‘iyyetle anlaşılamıyor. Izhar-ı hakikat için iktiza etmemiş olsa idi, Mustafa Kemal’in, bahusus beni alakadar eden safahâta dair olan safsatalarını uzun uzadıya bahse lüzum görmezdim. Zira, onun bir reis-i cumhura de- ğil, mert bir askere bile yakışmayacak derecelerde küçülerek-alçala- rak, tırnağıyla ve lisanıyla mezbelelere gömdüğü hakâyıkı taharri ve ızhar sadedinde ben de eğiliyor ve küçülüyorum. Çünkü, ind-i âcizîde –Mustafa Kemal gibi, yapmadığını değil– hasbe’l-hamiyye yaptığını tekrar dahi bir nevi küçüklüktür. Bu zih- niyet iledir ki, beş senedir onlar yalan söylüyorlar, iftira ediyorlar; ben(se) sükut ediyorum. Yunanlıların mevzu-i bahs olan (1)336 senesi Haziran ayı zar- fında yapılan umumi taarruzlarını kırmak ve durdurmak gayesiyle vâki olan mücadelâtımız sıralarında Afyonkarahisar’ından, Mustafa Kemal’den aldığım son şifreli telgrafnamenin meali şudur: (Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafı) Suret Afyon 11 Temmuz (1)336 Şifreli Demirci havalisinde Ethem Beyefendi’ye Demirci’yi istirdat eden kahraman müfrezelerinizin mütemadi savlet-i kahhâranesi(nin) tesiriyle bozulan vaziyet-i harbiyelerini ıs- lah derdine düşen Yunan kuvvetlerinin ileri harekatının gevşediği, cephelerden gelen son raporlar(ın) mealinden anlaşılmaktadır. Sol cenahınızı tehdit eyleyen düşman kuvvetinin bu cepheden geri alın- dığı ve Kula istikametinden sevkolunduğu cümle-i istihbarattandır. Muavenetinize bir kıt‘a-i askeriyenin tahrik edilmesi hususu,

Çerkez Ethem 95 şimdi Uşak civarındaki fırka kumandanlığına emredilmiştir. Benim Ankara’ya avdet etmekliğim mecburiyeti hasıl olmuştur. Esbâbının izahı, şifre ile de olsa muvafık değildir. Bu bapta şifahen zat-ı âlini- zi keyfiyetten malumattar etmek üzere Tevfik Rüşdü Bey’le (Aras) Hüsrev Sami Bey (Kızıldoğan), tarafınıza hareket eylemişlerdir. Gözlerinden öper, muvaffakiyetlerinizi an-samîmi’l-kalb tebrik eylerim, efendim. Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal (Meclis heyeti ve Mustafa Kemal Paşa’nın cepheden Ankara’ya dönüşüne ilişkin açıklamaları)45 Bâlâdaki şu telgrafı aldıktan iki gün sonra idi, şimdiki Hariciye vekili Tevfik Rüşdü Bey ile Eskişehir mebusu Hüsrev Sami Bey, De- mirci havalisinde bana mülaki oldular. Mustafa Kemal’in keyfiyet-i avdeti hakkında bana şu izahatı vermiş idiler: Yunan taarruzunun tevkîfine imkan kalmadığı Ankara’da şâyi olmuş; benim de Demirci harbinde şehid düştüğümü işitmişler; fakat, gizli tutuluyormuş. Hülasa, Meclis’te heyecan ve asabiyet baş- göstermiş; binaenaleyh, Mustafa Kemal bu bapta izahat vermeye, Meclis’i teskine gitmiş imiş!. Mustafa Kemal’in, o zaman ber-vech-i ma‘rûz Afyon’dan telgraf- la sık sık muvaffakiyet temennisinden başka bir fayda ve kerametini görmediğim için, Ankara’(nın) meveddeti beni şüphesiz müteessir etmezdi. Bu iki zatı bu gibi faydasız malumat getirmek üzere mey- dan-ı harbe göndereceğine, yara sarmak üzere birkaç doktor gön- dermiş olsa idi, beni elbette daha ziyade memnun ederdi. Bunu, o vakit, latife tarzında, gelen o iki kişiye de söylemiş idim. (Yahya Galib olayı ve Meclis’in kapısının önüne dikilecek sehpa) İşin asıl sebebi; Mustafa Kemal Paşa, o zamanlar, ber-vech-i zîr esbâb dolayısıyla bana her zamankinden ziyade hoş görünmeye lü- zum hissediyordu. Yozgat isyanında mahalli mutasarrıfı(nın), sû-i 45  Müsavat, sayı: 39, 5 Eylül 1928, s. 3. (haz.)

96 Nutuk’a Cevaplar idare ve suistimalâtıyla, o havalide zuhura gelen isyanın müsebbip- lerinden olduğu, Umum Kuvâ-yı Te’dîbiye divan-ı harp heyetinin tahkikat ve tedkikatından anlaşılmış idi. Halkın müteaddit şikayet- lerine rağmen, Ankara valisi Yahya Galib Bey’in (Kargı) mutasar- rıfı ibkâ eylediği ve hakkında tahkikat yapılmasına dahi, Mustafa Kemal’in tesiriyle muvaffak olunamadığı46 tahakkuk eylemiş idi. Binaenaleyh, divan-ı harp, salahiyet-i fevkaladesine istinaden, Mus- tafa Kemal’in adam-ı mahsusu olan mutasarrıfı taht-ı tevkife almış, hadise üzerine memuriyetten infisâl ettirilen Galib Bey’in de mahal- linde isticvâbına lüzum görmüş idi. Bu gidişle sıranın kendisine geleceğini anlayan Mustafa Kemal, vali-i sâbık Yahya Galib Bey’in harekete gayr-i muktedir, yatakta hasta bulunduğuna dair, o vakit Dahiliye nazırı bulunan Cami Bey (Baykurt) vasıtasıyla sahte bir rapor tertip ettirerek bâ-telgraf Kuvâ- yı Te’dîbiye kumandanlığına bildirmek suretiyle tarik-i hilebâzîye(?) süluk etmiş idi. Hatta, bununla da müteselli olamayan Mustafa Ke- mal, âtiyi te’mîn maksadıyla, Bursa’da me’zûnen bulunan Saruhan (Aydın) mebusu Reşid Bey’e; “Pek mühim bir meselenin halli zımnında hemen Ankara’ya sü- ratle yetişiniz!” mealindeki müsta‘cel telgrafla muma-ileyhi Ankara’ya celp ile bu meselenin kapatılması hususunda tavassut ettirmiş idi. Adetleri çok olan aradaki muazzibler Mustafa Kemal’i büsbütün vehim ve vesveseye sevketmişler; “Kuvâ-yı Te’dîbiye kumandanı Ethem Bey, avdetinde sehpa-yı adaleti47 Meclis’in kapısı önüne dikmek fikrindedir” demişlerdir. Bu böyle olacak, tâli‘i yâver olan Mustafa Kemal belki şayan-ı mu- aheze görülecek idi. Çünkü, bu isyan dolayısıyla, her iki taraftan birçok evlad-ı vatanın kanları heder olmuş ve düşman da fırsat bulmuş idi!.. Lakin, müteakiben vukubulan, Yunan ordusunun müthiş taarruzu, bu gibi maziye ve teferruata ait vazifeleri –adlî de olsalar– unuttur- muş; vatan kaygısı, saf ve samimi kalplerde herşeye galebe etmiş idi. 46  “Tahkikat yapılmasına” ibaresi, eserin aslında “muvaffen olva olamadığı” biçiminde tashihli yazılmıştır.  (haz.) 47  Salben (asılarak) idam aleti; asrî darağacı. (Müsavat)

Çerkez Ethem 97 (Yeşil Ordu ve Yeni Dünya gazetesinin Ankara’ya nakli) Bir de, Mustafa Kemal’in burada tekrar eylediği “Yeşil Ordu” teşkilatı aynen vaki değilse de, söylemediği ve teviline çalıştığı bir keyfiyet vardır ki, şöyle cereyan etmiş idi: Harekat-ı milliyede vatandaşlar arasında tevhid-i âmâl ve hare- ketin lüzum ve meşruiyetini millete telkin eylemek, hükümetin mü- savat-ı hukuka riayet ve hükm-i kanunu umum hakkında siyyânen tatbik etmesiyle umumun emniyetini celp etmek üzere, Eskişehir’de –mesleği demokrat olan– Yeni Dünya namında bir gazete çıkart- makta ve masârif-i zaruriyesini temin eylemekte idim. Bu gazetenin intişara başlaması, Anadolu’da mukabil ihtilal ve isyanların teski- ninden sonra ve sâlifü’z-zikr ikinci cephenin teşkilini müteakip idi. Bir müddet sonra, Kütahya’da taht-ı tedavide bulunduğum sı- rada, mezkur gazete ve matbaanın Ankara’ya nakledilerek daha li- beral bir mealde ve Hakkı Behiç Bey’in nezareti altında intişarına müsaade etmekliğim hakkında Mustafa Kemal’den şu mealde bir mektup48 aldım: Mustafa Kemal Bolşevik’tir –Mühim bir vesika-i tarihiye– Mektup49 Ethem Beyefendi Şark hudutlarımızdaki Ermeni gailesi muzafferiyet-i kat‘iyye50 ile lehimizde elyevm hitam bulmuştur. Bize pek müsait bir şekilde aramızda51 muahede akdedilmek üzeredir. Bundan başka, geçende verdiğim muhtasar malumat veçhile, diğer vaziyet-i hariciyemizin de memnuniyet-bahş bulunduğunu tebşir eylerim. Eskişehir’de münteşir Yeni Dünya gazetesinin ba‘de-mâ Anka- ra’da çıkarılmasını beyne’l-ihvan pek ziyade52 münasip ve muvafık 48  Bu mektup, evvelce, “Mustafa Kemal Bolşevik’tir” ünvanı altında, birinci sahifemizde [Müsavat, sayı:  31, 23 Nisan 1927, s. 1. (haz.)] intişar etmiştir. (Müsavat) [31 ve 39. sayılarda iki kez yayımlanan mektubun  sözkonusu yayınları arasında bazı farklılıklar vardır. (haz.)] 49  Çerkes  Ethem  Bey’in,  harekat-ı  milliye  esnasında,  Kütahya’da  taht-ı  tedavide  bulunduğu  sırada,  Diyarbekir mebusu Hacı Şükrü Bey yediyle aldığı mektuptur. (Müsavat) 50  “Muzafferiyet-i kat‘iyye” ibaresi 31. sayıda “muzafferiyet” şeklindedir. (haz.) 51  Kelime, 31. sayıda “arada” şeklindedir. (haz.) 52  Bu kelime 39. sayıda bulunmamaktadır. (haz.)

98 Nutuk’a Cevaplar bulmaktayız. Hakkı Behic Bey’in mektubunda, ol bapta zat-ı âlî- lerine tafsilat-ı lazime verildiğinden, burada bahsi uzatmayacağım. Yalnız şurasını arzederim ki, ‘Üçüncü Enternasyonel’e merbut, An- kara’da bir merkez-i umumi teşkil eyledik. İşbu cemiyete ‘ben’, ‘sen’ ve Refet Bey ithal olunduk. Hakkı Behic Bey heyetin katib-i umumi- sidir. Buna ciddi bir53 surette çalışmak, ilmî ve amelî gayret etmek54 lazımdır, menâfi‘-i umumiyemiz iktizasındandır. Tanzim edilmekte bulunan ol baptaki program, ikmalinde size55 gönderilecektir ki, derhal icap eden mevâki‘de şubeler teşkiline [Halk Fırkaları (Müsa- vat)] himmet buyurursunuz. Şimdilik elzem olan, matbaanın hemen Ankara’ya nakline mü- saade eylemenizdir. Hacı Şükrü Bey matbaanın nakline memurdur. Zayiat olmamasına dikkat eyleyecektir.56 Hakkı Behic Bey biraderi- mizin hamiyet ve derece-i liyakatına sizin de benim gibi emin bu- lunduğunuza ümitvarım. Baki afiyet muhterem yoldaş! Mustafa Kemal Ben bu baptaki mütalaâtımı, va‘dolunan programı okuduktan, gördükten sonra beyan edeceğimi şifahen Hacı Şükrü Bey’e söyle- miş ve Eskişehir’deki Yeni Dünya Matbaası’nın Ankara’ya nakline müsaade eylemiş idim.57 Bundan sonra da bazı ufak cereyanlara göre muvakkaten sevko- lunan mezkur ceride, eski mesleğinde hayli müddet, son günlerimi- ze kadar devam etmiş; tabiidir ki, Mustafa Kemal’in arzu-yı şahsi- sine alet olmasına meydan verilmemiş idi. İşte, Yeşil Ordu teşkilatı diye izah ve teviline ehemmiyet verdiği mesele, hiçbir zaman sabit bir vaziyet alamamış ve bence ehemmiyeti haiz bir keyfiyet olarak kabul olunmamış idi. 53  39. sayıda yeralmamaktadır. (haz.) 54  Kelime 31. sayıda bulunmamaktadır. (haz.) 55  “Program, ikmalinde size” ibaresi 31. sayıda “programın ikmalinde de” şeklindedir. (haz.) 56   39. sayıda “edilecektir” şeklindedir. (haz.) 57  Gazetenin aynı sayı ve sayfasında “Bir mektuptan” başlığı altında şu bilgi verilmektedir: “Mücahide-i  fâzıla (değerli mücahide) Halide Edib Hanımefendi’nin Amerika’daki yazıları Gazi’yi fena halde sinirlendiriyor.  Yeniden Rauf Beyler, Nureddin Paşalar, Karabekirler, Çerkes Ethemler aleyhine matbuatta propagandalar  başladı...” (haz.)

Çerkez Ethem 99 (Konya isyanı ve Çerkes Ethem Bey)58 Yine Milliyet’te, “Konya isyanı ve Çerkes Ethem Bey” serlevhalı beyanata gelince, Mustafa Kemal diyor ki: “1920 Teşrin-i Evvel’inde, Konya’da, İstanbul’un tahrikatı neti- cesi olarak bir hareket-i isyaniye başgöstermiş ve süratle tevessü‘ ey- lemiştir. Yunan cephesinden, Ankara’dan, Adana cephesinden celbe mecburiyet elveren kuvâ-yı askeriye isyanı itfâ etmekle beraber it- mâmıyla huzur ve sükun teessüs edememiştir. “Ordu başka unsurlardan mürekkep idi. Gayr-i muntazam ve rabt u zabtsız kuvvetleri ilgâ ve orduyu muntazam takviye zarureti Milli Mücadele’nin zaruretinden olmuş idi. Çerkes Ethem ile hem- paları bu tedâbire şiddetle muhalefet ettiler. Mücadele Millet Mecli- si’ne kadar sirayet etti. Zabt u rabt o derece bozuldu ki, Teşrin-i Evvel evâhirinde Garp Cephesi kumandanı, Erkan-ı Harbiye-i Umumi- ye’nin arzusu hilafına olarak, gayr-i muntazam kuvvetler tarafından mevziî bir muvaffakiyet istihsali arzusuyla münferit bir Yunan fırka- sına karşı taarruza geçmeye mecbur kaldı. “İntizamdan âri bir surette taarruz eden kıtaatımız maalesef ağır bir hezimete uğradı ve Yunanlılara bir muvaffakiyet fırsatı verildi. Bu vekâyi‘ üzerine, Garp Cephesi kumandanı Ali Fuad Paşa geriye ça- ğırılarak Moskova59 sefaretine i‘zâm edildi. Müşarünileyhin yerine, ikiye ayrılan Garp Cephesi’ne İsmet ve Refet Paşalar memur edildi. Yeni kumandanların vazifeleri, gayr-i muntazam teşkilatın ruh ve usulünü imha ederek serian muntazam bir ordu ve kuvvetli bir süvari kuvveti teşkil etmek idi. İsmet Paşa, muvakkaten erkan-ı harbin ba- şında kalıyordu. Bilahare, bu makam, hala Erkan-ı Harbiye-i Umu- miye reisi bulunan Fevzi Paşa’nın uhdesine tevdi olunmuştur...” (Çerkes Ethem’in Mustafa Kemal Paşa’nın iddialarına cevapları) C(evap): “Konya isyanı ve Çerkes Ethem” kelimelerinin bir ara- da ve burada hiç münasebeti yoktur. Anlaşılıyor ki, Mustafa Kemal, pek ehemmiyetsiz ve Delibaş namında bir şuursuz ve gayesiz heri- 58  Müsavat, sayı: 39, 5 Eylül 1928, s. 4. (haz.) 59  Eserin aslında “Moskova’da” şeklindedir. (haz.)


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook