isteyenlerin değil, çıkar çevrelerinin istifadeedebileceği bir öneri yapıyor Jenck’inçalışmasını. Jenck’in, eğitimin tekrar finanseedilmesiyle ilgili tartışmasına egemen olanokulların yararına gözüken bu ayrım, eğitimreformu için ihtiyaç duyulan en kritik temelprensiplerden birine güvensizliği ortayakoyabilmektedir. Söz konusu reform, öğrenmeinsiyatifınin ve sorumluluğunun öğrenene ya daöğreticiye geri dönüşüdür.Okulsuz toplum, öğrenme ediminin ikiyönlü doğasını vurgulamaktadır. Tek başınatekrara dayalı öğretimde gösterilecek ısrar birfelâkete neden olabilir; öğrenmenin diğerçeşitlerine de eşit derecede özen gösterilmelidir.Fakat bir yeteneği öğrenmek için okullar yanlışyerleri oluşturuyorsa, bu durum, aynı zamanda,okulların eğitim için en kötü yer olduklarıanlamına gelmektedir. Okul, kısmen bunlararasında bir ayrım gözetmediğinden dolayı heriki görevi de doğru düzgün yerinegetirememektedir. Özellikle, müfredat konusuylailintili olduğundan dolayı pek çok okul, yeteneköğretiminde yetersiz kalmaktadır. Pek çok
okulda bir yeteneği geliştirme anlamına gelen birprogram, bununla tamamen alâkasız bir diğergörevle birleştirilmiştir. Tarih dersi matematikdersinde gösterilecek gelişmeyle ve oyunhakkını kazanma da derse devamlairtibatlandırılmıştır.Okullar, ‘özgür eğitim’ terimiyle ifadeedeceğim, açık uçlu, kişisel çabalarla elde edilenyeteneklerin araştırmaya yönelik kullanımınıteşvik eden koşulların düzenlenmesinde bilehiçbir işe yaramazlar. Buna sebep olan ana etkenokulun zorunlu olması ve okullaşma adınaokullaşmanın gerçekleştirilmesidir.Öğretmenlerin, kurumda zorunlu olarakkalmaları böylesi kurumlara şüpheli bir imtiyazkazandırmaktadır. Nasıl ki yetenek öğretiminin,müfredat sınırlamalarından bağımsız olmasıgerekiyorsa; özgür eğitim de devammecburiyetinden bağımsız olmalıdır. Keşfedicive yaratıcı davranış için, hem yetenek öğrenimihem de eğitim, kurumsal düzenlemelertarafından bir amaç haline getirilebilir. Fakatbunlar farklı, genellikle işin doğasına daaykırıdır.
Pek çok yetenek, tekrarlar yoluyla eldeedilebilir ve geliştirilebilir. Çünkü tekrar,tanımlanabilir ve öngörülebilir davranışınbecerisini gerektirmektedir. Bununla beraber,yetenek öğretimi yeteneğin kullanılabileceğikoşulların kalıcılığına ümit bağlayabilir. Yine de,yeteneklerin keşfedici ve yaratıcı kullanımıtekrara dayanmayabilir. Öğretimin bir çeşiditemel olarak taklide zıt olmasına rağmen eğitim,öğretimin bir sonucu olabilir.Bu ise, toplum tarafından sağlanan anılaravukufiyeti sağlayan şifrelerin bazılarına sahipolan partnerler arasındaki ilişkiye; hafızasınıyaratıcı bir şekilde kullanan kişilerin hepsinineleştirel niyetine, soruyu soran ve onunmuhatabı için yeni kapılar açan beklenmediksürpriz sorulara dayanmaktadır.Yetenek öğretimi, standart cevaplar/tepkilergeliştirmek için öğrenene izin veren koşullarındüzenlenmesine bağlıdır. Eğitsel rehberler ya daöğretmenler, onları birbirleriyle eşleştirir.Böylece öğrenme gerçekleşebilir. Öğretmen,bireyleri, kendilerine ait, ortaya konulmamışsorulardan başlayarak biraraya getirir.
Çoğunlukla, ortaya koyduğu bilmeceyi formüleetmesi amacıyla öğrenciye yardımcı olur. Aynımetinde aynı konuyu keşfetmek için sadeceanlaşılır bir açıklama ona eşini bulma gücünükazandıracaktır.Eğitsel amaçlar için eşler oluşturmayı hayaletmek, başlangıçta bir oyun için branşöğreticileri ve eşler bulmaya göre daha zorgözükmektedir. Bunun sebebi, okulun içimizdemeydana getirdiği ve bizi tenkitçi bir konumasokan derin korkudur. Yeteneklerin sertifikayadayanmayan değişimi -arzu edilmeyenyetenekler de olsalar- daha çok tahmin edilebilir.Bununla beraber, kendileri için toplumsal,entelektüel ve duygusal olarak önemli olanbelirlenmiş bir konuyu paylaşan insanlararasındaki sınırlı buluşma şansına göre daha aztehlikeli gözükmektedir.Bir öğretmen olan Brezilya’lı Paulo Freirebunu kendi tecrübesinden biliyor. Herhangi biryetişkinin, çözümlediği ilk kelimeler siyasal biranlam içeriyorsa kırk saatlik bir zaman diliminikapsayan bir konuda okuma eyleminebaşlayabileceğini ortaya koymuştur. Freire,
elinde bulunan öğretmen kadrosunu köyleregidebilecek veya bir kuyuya girebilecek ya dapatronlara verilmesi gereken borçlarla ilgilibileşik faiz gibi gündemin önemli konularınaişaret eden konuşmaları anlayabilecekleri şekildeeğitiyor. Köylüler bu anahtar kelimeleritartışmak için akşamları biraraya geliyorlar. Pekanlamlı gelmese de tahtada yazılı olan bukelimelerin herbirini farketmeye başlıyorlar.Harfler gerçeğin gizini çözmeye ve bir problemolarak üstesinden gelinebilir olmaya devamediyor. Sık sık tartışmacıların toplumsalbilinçlerinin nasıl geliştiğine ve okumayı öğreniröğrenmez nasıl hızla siyasal bir harekettebulunmaya sevkedildiklerine tanık olunuyor.Yazdıklarıyla gerçeği kendi elleri arasına almışgörünüyorlar.Kalemlerin hafif oluşundan şikâyet eden biradamı hatırlıyorum. Kalemler bir kürek kadarağır olmadığından bu insanlar kalemlerikullanmakta zorluk çekiyorlardı. Çalışmayagiderken arkadaşlarıyla beraber duruptartıştıkları bir kelimeyi çapasıyla toprağınüzerine yazan bir adam vardı. Arkadaşım Freire,
eğitimciler tarafından beğenilen öncedenbelirlenmiş kelimeler etrafında sürdürülençalışmaları yürütmeyi reddederek, tartışmacılarınsınıf ortamına getirdikleri kelimeler çerçevesindebir çalışma sürdürmeyi tercih ettiğinden dolayı,1962 yılından beri oradan oraya göçerek sürgünhayatı yaşamaktadır.Başarılı bir şekilde okullaştırılmış insanlararasında eğitim birlikteliği oluşturmak farklı birgörevdir. Ciddi gazete okuyucuları arasında bileböylesi bir yardıma ihtiyaç duymayanlar azınlığıteşkil etmektedir. Çoğunluk bir slogan, kelimeya da resim hakkında tartışmak amacıyla biraraya getirilemez ve getirilmemelidir de. Fakatfikir gene aynıdır: Kendi insiyatiflerine görebelirlenmiş ve tanımlanmış bir problemitartışmak amacıyla biraraya gelebilmelidirler.Yaratıcı ve araştırıcı öğrenmeyi gerçekleştirmekiçin aynı terimler ya da problemlerle kafasıkarışmış partnerlere ihtiyaç vardır. Önemliüniversiteler programlarında çok sayıda derseyer vererek insanları bir araya getirmedebaşarısız olmaktadırlar ve müfredata, dersyapısına ve bürokrasiye bağımlı olduklarından
genellikle başarısızlığa uğramaktadırlar.Üniversitelerin de dahil olduğu okullarda;önceden belirlenmiş problemlerle, rituel olaraktanımlanmış oturumlarla ilgilenmek için sınırlısayıda insanın zaman ve motivasyonunu eldeetmek üzere pek çok kaynak harcanmaktadır.Okula radikal bir alternatif olarak, aynı sorunlamotive edilmiş diğerleriyle kendi sorununupaylaşmak için her bireye eşit şans verecek birağ ya da servis oluşturmalıdır.Entelektüel bir eşleştirmenin, buuygulamanın New York’da nasıl başarılabileceğiyolundaki görüşümü vererek ne demekistediğimi bir örnekle açıklayayım. Verimli birzaman ve ücretle her birey, tartışabileceği birpartner bulmak amacıyla kendi adresini, telefonnumarasını, tartışmak istediği kitabı, makaleyi yada filmi bilgisayar ortamına aktarır. Aynıgirişimde bulunmuş diğer bireylerin listesinimektupla birkaç gün içersinde elde edebilir.Başlangıçta yalnızca aynı konu hakkındadiyalog kurmak isteyenlerce bilinebilecekkişilerle bir toplantı tertip etmek amacıyla buliste kendisine bilgisayar yardımıyla iletilir.
İnsanları, belirli bir konuya karşı duyduklarıilgilere göre biraraya getirmek son derecebasittir. Bu uygulama bireylere üçüncü bir şahıstarafından yapılan bir açıklamayı veya eseritartışmak üzere dostça bir arzu temeline dayalıolarak toplantıyı tertip etme insiyatifini verir. Buisteğe karşı genellikle üç itiraz yapılmakladır.Bunları sadece önerimle eğiliminokulsuzlaştırılmasına ve öğrenimi toplumsalkontrolden ayırmaya yönelik kökleşmiş karşıçıkışa dikkat çekmek için aydınlatmak istediğimbu teoriyi açıklığa kavuşturmak amacıyla değil,aynı zamanda, şu anda öğrenme amaçları içinkullanılmayan mevcut kaynakları, önermeyeyardımcı olabileceğinden dolayı da tartışacağım.Yapılan birinci itiraz şudur: Kendinitanımlama niçin bir fikre ya da bir konuyadayanmamaktadır? Böylesi sübjektif terimlerkesinlikle bir bilgisayar sisteminde dekullanılabilir. Siyasal partiler, kiliseler,sendikalar, kulüpler, yerel toplantı merkezleri veprofesyonel kurumlar bu şekilde kendi eğitimçalışmalarını düzenlemektedirler ve aslında okulsistemine benzer bir düzen içerisinde hareket
etmektedirler. Belirli ‘konuları’ araştırmakamacıyla insanları bir araya getirmektedirler. Buinsanlarla önceden belirlenmiş ‘ortak ilgilerle’ilgili kurslar, seminerler ve müfredatçerçevesinde bir çalışma gerçekleştirilmektedir.Bu şekilde, konuya göre insanları birarayagetirme öğretmen merkezlidir. Birarayagelenlerin, tartışmayı başlatmak amacıyla birotoritenin hazır bulunmasına ihtiyacı vardır.Aksine, sadece kitap, film vb’lerininisimleriyle insanları biraraya getirmek özel dili,terimleri ve içerisinde verili bir problem ya dabir gerçeğin vurgulandığı çerçeveyi belirlemeyiyazara bırakmakta ve uygulamaya başlamayıbekleyen kişilerin kendilerini bir başkasınatanıtmalarına imkân tanımakladır. Örneğin,insanları ‘kültürel devrim’ fikri etrafındabiraraya getirmek genellikle ya karışıklığa ya dademagojiye yol açar. Diğer yandan Mao,Marcuse, Freud ya da Goodman tarafındanyazılan bir makaleyi anlamak amacıylabirbirlerine yardımcı olma isteği duyan kişileribiraraya getirmek Lombardiyalı Peter hakkındaAquinas’ın yorumlarına Sokrat tarafından
yapıldığı farkedilen açıklamalar etrafındakurulan Platon’un Diyalogları’ndan gelen özgüröğrenme geleneği vazifesi görür. Bir konubaşlığı etrafında insanları biraraya getirme fikritemelde, örneğin ‘Büyük Kitaplar’la ilintiliolarak kurulmuş kulüplerle ilgili teoridenfarklılık arzetmektedir. Chicago’lu bazıprofesörlerin seçimine güvenmek yerine, ortakilgilere sahip iki kişi daha geniş analizler içinherhangi bir kitabı seçebilir.İkinci itiraz şudur: Böylesi bir tartışmapartneri arayanların niçin yaş, geçmiş birikim,dünya görüşü, yeterlilik, deneyim ya da diğertanımlanabilir karakteristikleri dahil etmelerinede izin verilmiyor? Üniversitelerin bazılarında,böylesi ayrımcı kısıtlamaların temelorganizasyon araçları olarak bir konu başlığıetrafında eşleştirme yapmak içinoluşturulmaması için bir neden yoktur. Seçilmişbir kitabın yazarının sunulduğu ya dabetimlendiği bir toplantıya ilgi duyan kişilerinbiraraya gelmesini teşvik etmek için tasarlanmışya da selahiyetli bir danışmanın varlığınıngaranti edildiği veya sadece tartışmanın yapıldığı
konuya karşı özel yaklaşımları olan insanlararasında yapılacak bir toplantıya izin verileceğibir sistem oluşturulabilir. Öğrenmenin özelamaçlarını başarma yolunda bu kısıtlamalarınher biri için avantajlar bulunabilir. Fakat böylesikısıtlamaları önermenin gerçek nedeninin,insanların kibirli olduğu yolundaki önyargıdandoğan bir küçümseme olduğu endişesinitaşıyorum. Eğitimciler, anlayamayacakları vesadece ilgi duydukları için okudukları bir metinhakkında bir şey bilmeyen, cahil bir kişiylebuluşmak istemiyorlar.Üçüncü itiraz: Biraraya gelmeyiarzulayanlara mekan, program, film gösterimisağlanmak suretiyle biraraya gelmelerinihızlandıracak sıradan yardımlar niçinsağlanmıyor? Şimdilerde tüm bunlar hantalbürokrasiyi karakterize eden bütün eksikliklerlebirlikte okullar tarafından gerçekleştirilmektedir.Toplantıların inisiyatifini biraraya gelecekkişilerin kendilerine bırakırsak hiç kimsenineğitim birimi olarak sınıflandırmayacağısözkonusu organizasyonlar bu işi muhtemelendaha iyi yapacaktır. Yaptıkları işleri eğitim
toplantıları için cazip hale getirmek suretiyle,gerçekleştirdikleri hizmetleri artırabilecek olanrestaurant sahiplerini, yayıncıları, telefonservislerini, mağaza departman sorumlularını vebanliyö trenlerinde görevli memurlarıdüşünüyorum.Partnerler, bir kafeteryada ilk toplantılarındaüzerinde karar verilmiş kitabı tartışmaya açarakkimliklerini sergileyebilirler. Bu tip toplantılarıdüzenleme inisiyatifine sahip kişiler ilgilerinibelirledikleri insanları biraraya getirmek içinalıntı yapacakları maddeleri daha sonraöğreneceklerdir. Bir ya da birkaç yabancıylaberaber tartışmayı belirleme riski zamankaybına, hayal kırıklığına ya da bir kolejebaşvuran kişinin üstlendiği riske göre daha azhoşnutsuzluğa yol açar. Bir magazinde yer alanherhangi bir makaleyi tartışmak için bilgisayarortamındaki iletişimle 4. Cadde’deki birkafeteryada düzenlenmiş olan toplantının birkahve içimi süresinden daha uzun olması, yenibilgilerle sınırlı kalınması konusunda kimseyizorunlu tutmaz. Bu durumun, modern şehiryaşamının kolay kolay anlaşılmazlığına nüfuz
etmeye, yeni arkadaşlıklara, kişinin kendi seçtiğiişine ve eleştirel okumasına yardımcı olma şansıyüksektir. (Kişilerin okuma ve toplantıların birkaydının FBI tarafından ele geçirilebileceğigerçeği inkâr edilemez. Bu durumun 1970’lerdeherkesi endişelendirmesi, toplantılarda konudışına taşan münasebetsizliklere meydanvermemek için vergisini, ister istemez ödeyenözgür insan için sadece eğlendirici bir unsurdur.)Hem sahip olunan yeteneklerin değişimihem de partnerlerin biraraya getirilmesi eğitimintüm imkânlara rağmen eğitim olduğu kanısıüzerine temellendirilir. Uzman bir kurumdaki birproje değil, aynı zamanda, tüm toplumunharekete geçirilmesi popüler kültüre öncülükedebilir. Öğrenmede sahip olduğu yeterliliğidenemek amacıyla her bir bireyin sahip olduğueşit hak, sertifikalı öğretmenlerceengellenmektedir. Öğretmenlerin yeterliliğiokullarda yapılabilecek faaliyetlere görekısıtlanmıştır. Daha da ötesi, iş ve boş zamansonuç olarak birbirine yabancılaşmıştır. Seyircive işçinin, kendileri için belirlenmiş tekdüzeliğeuymaya tamamiyle hazır vaziyette işlerine
geldikleri farzediliyor. İnsanların, bir ürününşekline, açıklamasına ve reklâmına adapteolması, okullaşma tarafından gerçekleştirilenforınel eğitim ölçüsünde kendi rollerininoluşumuna da katkı sağlamaktadır.Okullaştınlmış topluma radikal bir alternatifolarak yetenek ve onların eğitimsel kullanımınınformel bir şekilde elde edilmesi için sadece yeniformel mekanizmalara ihtiyaç duyulmaz.Okulsuzlaştırılmış bir toplum, tesadüfi ve gayriresmî eğitimi doğru bir yaklaşım olarakvurgular.Tesadüfi eğitim artık köylerdeki ya daortaçağ şehirlerinde görülen öğrenme şekillerinegeri dönemez. Modern insan marjinal kaldığıpek çok yapının anlamını nasıl bulacağınıöğrenmek zorundayken, geleneksel toplumanlamlı yapıların tek merkezli bir döngülersistemine benziyordu. Köyde dil, mimari, iş, din,aile gelenekleri karşılıklı olarak açıklayıcı vedestekleyici şekilde birbirleriyle tutarlılıkiçersinde bulunuyordu. Birinde meydana gelengelişme diğerindeki gelişmeyi gerekli kılıyordu.Ayakkabı tamirciliği ya da İlâhi söyleme gibi
belli bir amaca uygun çıraklık bile uzmanlıkedinilmiş çalışmaların bir ürünüydü. Bir çırak,usta ya da öğretici konumunu asla eldeedemediyse da hâlâ ayakkabı tamirine ya dagörkemli kilise hizmetine yardımcı oluyordu.Eğitim zaman için ne işle ne de boş vakitlerekabet ederdi. Hemen hemen bütün eğitim işikarmaşıktı, yaşam boyu süren plânlanmamış birsüreci içerirdi.Çağdaş toplum bilinçli tasarımların birsonucudur ve eğitim fırsatları onlara uygunolarak tasarlanmak zorundadır. Okul vasıtasıylabelli bir amaca uygun olarak geliştirilmiş, tümgünü kapsayan eğitime olan güvenimizgünümüzde azalmaktadır. Öğrenmek veöğretmek için daha farklı yollar bulmakzorundayız. Tüm kurumların eğitim niteliğitekrar artmak zorundadır. Fakat bu son derecebelirsizlik taşıyan bir tahmindir. Bu durum,şehirlerde yaşayan modern insanın, liberalokulların en azından bazı öğrenciler içinsağladığı sahte eleştirel bağımsızlığa sahipmişgibi görünmesinden bir kez kurtulduğunda,eğitim ve idarenin doğurduğu etkili sürecin
kurbanı olacağı anlamına gelebilmektedir.Bu durum, insanların kendilerini okulvasıtasıyla elde ettikleri sertifikaların arkasınasığınmaktan koruyacağı anlamına da gelebilir.Böylece, konuşmak için cesaret kazanacaklar veiçersinde yer aldıkları kurumları kontrol edecekve uyaracaklardır. Bu iki şıktan İkincisinigerçekleştirmek için ortaya konulan imkânıneğitim fedakârlıklarıyla ortaya konulan işin veboş zamanın toplumsal değerini hesap etmeyiöğrenmek zorundayız. Bununla beraber sokak,çalışma yeri, kütüphane, haber programları yada hastane politikalarındaki gerçek paylaşımeğitim kurumları olarak düzeylerinideğerlendirmek için alınacak en iyi tedbirdir.Bir sonraki sınıf için söz konusu olacakzorunlu tasarıya karşı direnen bir hareketiorganize etme sürecini yaşayan ilkokul ve liseöğrencilerinden oluşan bir gruba bir konuşmayaptım. Bu öğrencilerin sloganı ‘taklit değil,katılım’dı. Bu taleplerinin daha çok eğitimdenziyade, çok daha az insana eğilim istenmesi gibianlaşılmasından ölürü hayal kırıklığınauğramışlardı. Ve bu durum bana çocukların
çalıştırılmasını yasal olarak yasaklamak isteyenGotha programındaki yüzyıl önce bir bölümekarşı Karl Marx’ın yaptığı karşı çıkışı hatırlattı.Marx, küçük çocukların eğitimi ile ilgili öneriyekarşıydı; çünkü bu ancak iş ortamında mümkünolabilirdi. İnsanoğlunun ortaya koyduğu işin onavereceği fırsatı kabul ederdi. Pedagojik anlamdamodern toplumun yabancılaşması, insanoğlununekonomik yabancılaşmasına nazaran dahakötüdür.Gerçek bir eğitimi hayata geçirebilmek içintoplumun oluşumuna doğru olan yöneliminönünde duran en önemli engel, Chicago’dayaşayan bir zenci arkadaşımın ifade ettiği gibihayallerimizin tamamen okullaştırılmışolmasıdır. Devlete, halkının evrensel eğitimyetersizliklerini araştırmasına ve gene halkınıbelli bir amaca uygun olarak uzmanlaşmış aracıkurum kurmasına biz izin veriyoruz. Böylece,geçmiş nesiller neyin kutsal neyin dünyeviolduğunu tanımlayan yasalar oluşturmuşken,bizler diğer insanların eğitimi için neyin gereklineyin gereksiz olduğu hususunda bir ayrımyapabileceğimiz saplantısında pay sahibiyiz.
Durkheim, toplumsal gerçekliği iki dünyayaayırmayı kurallı dinin gerçek özü olaraktanımlamıştır. Doğaüstü varlıkları olmayan veaynı zamanda tanrısız dinler olduğunu, fakatbunların hiçbirinin dünyayı kutsal olan şeylere,zamanlara, kişilere ve dünyeviliğin bir sonucuolan diğer şeylere ayırmadığını mantıklı birşekilde ortaya koymuştur. Okul temelde benzerşekilde bölücü olduğundan Durkheim’ın buönsezisi eğitim sosyolojisine uygulanabilir.Zorunlu okulların varlığı her toplumu ikidünyaya bölmekledir: Bazı zaman aralıkları,süreçler, uygulamalar ve meslekler akademik yada pedagojik’tirler; diğerleriyse değildir.Böylece okulun toplum gerçeğini ikiye bölmegücü sınır tanımamaktadır; eğitim dünyevideğildir ve dünya da eğitim dışı halinegelmektedir.Çağdaş Bonhoeffer ilahiyatçıları İncil’inmesajı ve kurumsallaştırılmış din arasındahüküm süren karışıklığa parmak basmışlardır.Hıristiyan özgürlüğü ve imanının genellikledünyevilikten birşeyler elde ettiği deneyimineişaret ediyorlar. Yaptıkları açıklamalar
kaçınılmaz bir şekilde çoğu imanlı kişi için külurniteliği taşımaktadır. Bu talep, pek çok okultaraftan için aydınlanmaya ihanet gibi karşılansada, eğitimsel sürecin toplumunokulsuzlaştırılmasından yarar elde edeceğitartışılamaz. Fakat aydınlanmanın okullardakidevrinin sona ermekte olduğu da bir gerçek.Hıristiyan imanının laikleşmesi kilisedekikökleşmiş Hıristiyanların bir bölümününkendilerini buna adamasına bağlıdır. Tuhaf vefakat benzer bir şekilde, eğitiminokulsuzlaştırılması okullarda yetişen kişilerinliderliğine bağlıdır. Bu kişiler için müfredatlarbir savunma kanıtı olarak hizmet edemez.Herbirimiz bu sorumluluğu kabul edipdiğerlerine uyarıda bulunabiliriz. Hepimizkendimize, yani her okullu insana yapılanlardansorumluyuz.
2- OKUL OLGUSUBazı kelimeler öylesine esnektir ki, bir işeyaramazlar. ‘Okul’ ve ‘öğretim’ böylesiterimlerdendir. Bir amip gibi, dilde mevcutboşluklardan herhangi birine hemen uyarlar.ABM Rusçayı öğretebilecek, IBM zenciçocuklarını eğitebilecek ve ordu, bir ulusunokulu haline gelebilecektir.Bununla beraber, eğilimde alternatifleriaraştırmalı, ‘okul’ dediğimiz şey üzerinde birkonsensüse varmalıyız. Bu birkaç şekildebaşarılabilir. Çocukların bakımı, koruma, seçme,telkin etme ve öğrenme gibi modern okulsistemlerince uygulanan göze çarpmayanişlevlerin bir listesini çıkararak işe başlayabiliriz.Bir müşteri analizi oluşturabilir ve bu gözeçarpmayan işlevlerden hangilerinin öğretmene,
çalışanlara, çocuklara, ailelere ya da aynımeslekten kişilere bir hizmet sunup sunmadığınısaptayabiliriz. Okul işlevini yerine getirmiş olankurumları ortaya çıkarmak için, antropologlarcagünümüzdeki okullaşma tarafından sergilenenrole benzer bir rol oynamış olan kurumlarıbelirleme amacıyla saptanan bilgiler toplayabilirve Batı kültür tarihi üzerine araştırmalaryapabiliriz. Son olarak, Comenius ya daQuintilian devrinden beri yapılmakta olan kuralkoyucu açıklamalar hatırlanabilir ve modernokul sistemlerinin bunlardan hangilerine yakınolduğu ortaya konulabilir. Fakat buyaklaşımlardan herhangi biri, okul ve eğitimarasındaki ilişki hakkında bizi kesin yargılardabulunmak zorunda bırakacaktır. Okul hakkında,eğitim için böylesi sürekli bir yardım aracısaymaksızın konuşabileceğimiz dili geliştirmekamacıyla, kamu okulu fe-nomenolojisi olarakadlandırılabilecek bir şeyle başlamayı seçtim. Buamaçla okulu zorunlu bir müfredatı takip eden,tam gün devamı gerektiren sınırlı yaş veöğretmenle ilişkili olarak tanımlayacağım.
YaşOkul, insanları yaşlarına göregruplandırmaktadır. Bu gruplama sorgulanmasımümkün olmayan üç önermeye dayanmaktadır:Çocuklar okula aittir; çocuklar okulda öğrenir;çocuklar için öğretim sadece okuldagerçekleştirilebilir. Sanırım bu üzerindetartışılamaz önermeler ciddi bir sorgulamayıgerektirmektedir.Çocuklarla beraber olmaya alışkınız.Çocukların okula gitmeleri gerektiğine,kendilerine söyleneni yapmalarına ve kendiadlarına ya da ailelerinin onlar adına bir geliresahip olmamalarına karar verdik. Onlardanbulundukları konumu bilmelerini ve çocuk gibidavranmalarını bekliyoruz. Nostaljik ya daburuk bir şekilde bir zamanlar çocukolduğumuzu da hatırlıyoruz. Çocuklarınçocukça davranışları karşısında hoşgörülüolmamız bekleniyor. Bizim için insan,çocuklarla ilgilenme gibi bir görev üstlendiğindehem başı belada hem de mutlu bir varlık olur.Bununla beraber, Batı kültüründe şu an mevcut
olan çocukluk kavramının çok yakın birzamanda geliştiğini ve Amerika’da ise bugelişmenin daha yakın zamanlarda meydanageldiğini unutuyoruz. (*)__________________(*) Modern kapitalizm ve modern çocukluktarihi için bkz. Philippe Aries, ÇocukluğunYüzyılları, Knpf, 1962: Penguin, 173.Bebeklikten, gençlikten ya da yetişkinliktenfarklı olarak çocukluk, çoğu tarih dönemlerindebilinmiyordu. Hıristiyanlığın güçlü etkisinin sözkonusu olduğu yüzyıllar da bile bu küçük varlıkfark edilmedi. Ressamlar, bebeği minyatürannesinin kucağına alınmış bir yetişkin olarakresmettiler. Çocuklar rönesansta Hıristiyantefecilerle ortaya çıktı. Yaşadığımız yüzyıldanönce ne fakirler ne de zenginler çocukgiysisinden, çocuk oyunlarından ya daçocukların yasalardan muaf olduğundanhaberdardı. Çocukluk burjuvaya aitti. İşçilerin,köylülerin ve soyluların çocukları babalarınıngiyindiği şekilde giyinir, babalarının oynadığışekilde oynar, babalarının asıldığı gibiboyunlarından asılırlardı. Burjuvazi tarafından
çocukluğun keşfiyle beraber herşey değişti.Sadece bazı kiliseler gençlerin onur veolgunluğuna saygı duymaya bir süre devam etti.İkinci Vatikan Konsülü’ne kadar her çocuğa, birHıristiyanın yedi yaşında moral anlayışözgürlüğüne eriştiği ve yedi yaşından sonracezalandırılacağı ya da öldükten sonra sonsuzadek cehennemde kalarak cezalandırabileceğiaçıklanarak, günah işlemeye muktedir olduğuöğretilirdi.Yaşadığımız yüzyılın ortalarına doğru ortasınıfa mensup aileler çocuklarını bu doktrinininetkisinden kurtarmaya başladılar. Çocuklarhakkındaki eski düşünceler Kilise’de hâlâvarlığını sürdürmektedir.Geçtiğimiz yüzyıla kadar orta sınıfa mensupailelerin çocukları özel hocaların ve özelokulların yardımıyla eğitim gördü. Endüstritoplumunun gelişmesiyle çocukluk, seri üretimiuygulanabilir hale ve kitlelerin ulaşabileceğisınırlara geldi. Çocukluğun üretildiği okulsistemi de modern bir fenomendir.Günümüzde pek çok insan endüstrileşmişşehirlerin hemen dışında yaşadığından çoğu
insan çocukluğunu yaşayamamaktadır. AndDağlarında yaşayan çocuklar ailelerine faydalıolabilecek yaşa gelir gelmez hemen çift sürmeyebaşlar. Bu yaşa erişinceye kadarki görevlerikoyun sürülerine göz kulak olmaktır. Çok iyibeslenebilenler onbir ya da oniki yaşınageldiklerinde ailelerine faydalı olmaya başlar.Geçenlerde gece bekçimle konuşuyordum.Marcos isimli on bir yaşındaki oğlu bir berberdükkanında çalışıyor. İspanyolca’da kullanılantabirle oğlunun hâlâ bir ‘nino’ (Küçük İsa. ç.n.)olduğunu söyledim. Şaşırmış olan Marcossamimi bir gülümseyişle cevap verdi: ‘Don Ivan,sanırım siz haklısınız.’ İspanyol babanın buifademe kadar çocuğunu aslında ‘oğlu’ olarakdüşündüğünü farkederek, iki duygulu insanınarasındaki çocukluk perdesini kaldırdığımdandolayı kendimi suçlu hissettim. New York’da birgecekonduda oturan kişiye oğlunun hâlâ bir‘çocuk’ olduğunu söylesem şaşırmaz.Gecekondudaki anne-baba on bir yaşındakioğlunun çocukluğuna izin verilmesi gerektiğinibilmektedir. Fakat çocuğunun çocukluğunuyaşayamamasına üzülür. İspanyol’un oğlu
çocukluğu çok istemesiyle başına bir belâ alır.New Yorklunun oğlu ise kendisini bir takımşeylerden yoksun hisseder.Yeryüzündeki pek çok insan kendi çocuğuiçin modern yaşamda söz konusu olançocukluğu ya istemezler ya da bunun gerekleriniyerin getiremezler. Fakat, aynı zamanda,çocukluğu yaşamalarına imkân verilmiş azınlıkiçersindekilerden çoğu için bu bir yüktür. Buçocuklardan pek çoğu basit bir şekildeçocukluğu yaşamaya zorlanır ve çocuk rolüyapmaktan da tam anlamıyla mutlulukduymazlar. Çocukluk dönemini yaşayarakbüyümek, kendinin farkına varma ve okul yaşıdolayısıyla içinde bulunduğu toplum tarafındanempoze edilen rol arasındaki insanlık dışı birtezat sürecinden geçmek suretiylecezalandırılmak anlamı taşımaktadır. Ne StephenDaedalus ne de Alexandre Portnoy çocukluktanhoşlanmıştır. Pek çoğumuz çocuk muamelesigörmekten de hoşlanmamışızdır.Kararlaştırılmış yaş ve zorunlu öğrenimkurumları olmasa ‘çocukluk’ üretimi de sözkonusu olmayacaktır. Zengin ulusların gençleri
çocukluğun yıkıcılığından özgürleşecekler vefakir ulusların gençleri zenginlerin çocukluğunarakip olmak için bir teşebbüste bulunmayacaktır.Toplum çocukluk yaşını daha hızlı geçersegençler için yaşanabilir hale gelir. İnsanoldukları iddiasında bulunan yetişkin toplumuve gerçekle alay eden okul çevresi arasındagünümüzde var olan karşıtlık daha fazla devamedemez.Okulların devletle ilişkisinin kesilmesibebeklere ve yetişkinlere, yetişkinlikleri vegençlikleri boyunca çocukluğa ilgi duyanyaşlılara karşı işlenen şu anki suçları da sonaerdirecektir. Eğitim kaynaklarının, tercihenyaşamlarının ilk dört yılında olağanüstü biröğrenim kapasitesine sahip olmuş ve henüzkendi kendilerini motive edici öğrenmeninzirvesine ulaşmamış kişilere verilmesiyönündeki bir sosyal karar muhtemelen garipgörünecektir.Kurumsal bilgi bize çocukların okula ihtiyaçduyduğunu, çocuklann öğrenme işini okuldabaşarabileceklerini söylüyor. Fakat, bu kurumsalbilginin kendisi okul denen kurumun bir
ürünüdür.Çünkü, sağduyu sadece çocuklara okullardaöğretim verebileceğini söylüyor. İnsanoğlunuçocukluk kategorisine ayırmakla onları bir okulöğretmeninin otoritesine ebediyyen boyuneğmeye mecbur etmiş oluyoruz. Öğretmenler ve ÖğrencilerTanım gereği çocuklar öğrencidirler.Çocukluğun, içinde bulunduğu toplumsalçevreden talebi, sertifika sahibi öğretmenler içinsınırsız bir piyasa yaratmaktadır. Okul,öğrenmenin öğretme edimi sonucunda ortayaçıkan, doğruluğu önceden kabul edilmiş birönerme üzerine bina edilen bir kurumdur.Bunun aksine, karşı konulamaz pek çok kanıtarağmen, kurumsal bilgi, bu önermeyi kabuletmeye devam etmektedir.Hepimiz sahip olduğumuz bilginin çoğunuokul dışından elde etmişizdir. Öğrencileröğrendiklerinin çoğunu öğretmenin yardımıolmadan, hatta öğretmenlere rağmen öğrenirler.En trajik olansa, pek çok insanın, asla okula
devam etmemesine rağmen, dersler okullardaöğretilmektedir.Herkes nasıl yaşanacağını, en iyi, okuldışında öğrenmektedir. Bizler bir öğretmeninmüdahalesi olmaksızın konuşmayı, düşünmeyi,sevmeyi, hissetmeyi, oynamayı, lanet etmeyi,politika yapmayı ve çalışmayı öğreniriz. Gecegündüz bir öğretmenin gözetiminde bulunançocuklar bile bu kural içersinde istisnaoluşturmaz, öksüzler, aptallar ve öğretmenlerinkendi çocukları, sahip oldukları bilginin çoğunukendileri için plânlanmış ‘eğitim’ sürecinindışında edinmişlerdir. Öğretmenler fakirlerarasında öğrenme faaliyetinde bir artış için etkinbir teşebbüste bulunmamaktadır. Çocuklarınınokula gitmesini isteyen fakir aileler çocuklarınınalacakları sertifikalar ve kazanacakları paralarbir yana öğrenecekleri bilgilerle son derece azilgilidirler. Orta sınıf aileler, yoksul kesimemensup çocukların sokaklarda öğrendiklerindenkendi çocuklarını korumak için bir öğretmeningözetimine terkederler. Eğitim ile ilgiliaraştırmalar, giderek artan bir şekilde,çocukların, arkadaş gruplarından, çizgi
romanlardan, birtakım gözlemlerden; okulritüellerindeki katılımdan onlara öğretmeyeyeltendiklerine oranla daha çok şeyöğrendiklerini göstermektedir. Öğretmenlerokulda tatbik edilen konuların kolaycaöğrenilmesini genellikle engellemektedirler.Dünyadaki insanların yarısı asla okulagitmemektedir. Bu insanlar öğretmenlerle aslatemas kurmamakta ve hatta okuldan atılmaimtiyazından bile mahrum kalmaktadırlar.Bununla beraber, bu insanlar öğretmenlerinöğrettikleri bilgileri, son derece etkili bir şekilde,okulda öğrenebileceklerinden daha da fazlaöğrenebilmektedirler. Bu öğretme edimi içinvergi memurunun onlardan para toplaması ya dabu öğrenme için demagogların bu insanlarınumutlarını artırması ya da bir kez çocuklarınınbu demagogların söylediklerine kanmalarıneticesinde okul onlara sahip oldukları düzeyinaltında şeyler öğretmektedir. Böylece, fakirlerokul aracılığıyla kurtuluşa duyulan imanıonaylamak suretiyle kendilerine duyduklarısaygıyı yitirirler. En azından, kilise ölüm anındaonlara bağışlanma için bir şans vermektedir.
Okullar bu insanlara torunlarının bir şeylerbaşaracağına dair sahte bir umut aşılamaktadır.Bu elbette ki, öğretmenlerden değil de okuldankaynaklanan bir umuttur.Öğrenciler öğrendiklerinin çoğu için aslaöğretmenlerine inanmamaktadırlar. Parlakzekâlılar da ahmaklar da sopa zoruyla ya dakariyeri elde etme hırsıyla dersleri ezberleyerekve sınavları geçmek için uğraşıp dururlar.Yetişkinler kendilerinin okul dönemleriniromantik bir hale dönüştürme eğilimindedirler.Dönüp geçmişe baktıklarında, öğrendiklerişeyleri, sabırlarını takdir etmeyi öğrendikleriöğretmenlerine atfederler. Fakat öğretmenindenöğrendiği şeyi anlatmak için koşa koşa evegelen çocuğun zihinsel sağlığı hakkındakaygılanan da gene aynı yetişkinlerdir.Okul, öğrencilerin öğrendikleri şeyler hiçönem arzetmemekle beraber öğretmenler için biriş oluşturmaktadır. Çocukların ne öğrendiğikimin umrunda? Tam Gün Devam
Her ay, Birleşik Devletler’den bazıendüstrilerin AID için yaptıkları, disiplineedilmiş sistem yöneticilerinin ya da sadecetelevizyon aracılığıyla eğitim yapılmasını veLatin Amerikalı ‘sınıf öğretmenlerinin’değiştirilmesini öneren listelerini görüyorum.Giderek, Birleşik Devletler’de eğitimaraştırmacılarından, tasarımcılarından vebürokratlarından oluşan bir grubun teşebbüsüolarak öğretim işi benimsenmektedir. Fakatöğretmenin bir bayan ya da beyaz önlüklerebürünmüş erkeklerden biri olup olmaması vekatalogda sıralanmış konuları öğretmede başarılıveya başarısız olmaları o kadar da önemarzetmeksizin profesyonel bir öğretmen kutsalbir çevre yaratmaktadır.Profesyonel öğretimin geleceği hakkındakibelirsizlik sınıfı tehlikeye atmaktadır. Eğitimselprofesyonellik ilerlemeci öğrenimdeuzmanlaşırsa yılda yediyüz ilâ bin arasındatoplantı yapılması talebinde bulunan bir sistemiterketmek zorunda kalır. Okulların eğitim bilgisiailelere, öğrencilere ve eğitimcilere öğretmenin,şayet öğretme ediminde bulunacaksa, otoritesini
kutsal bir bina alanında gerçekleştirmek zorundaolduğunu söyler. Bu durum, öğrencileri, okulzamanının çoğunu duvarsız sınıflarda geçirenöğretmenler için bile geçerlidir.Okul, doğası gereği katılımcıların zaman veenerjileri üzerinde bir hak iddia etmektedir. Budurum, öğretmeni sırasıyla vaiz, rehber, bekçi veterapist rollerine sokar.Bu rollerin herbirinde öğretmenlerotoritelerini farklı bir hak çerçevesineoturtmaktadır. Öğretmen bir gözlemci olaraklabirentimsi ritüelleri terketmek suretiyleöğrencilerine seremoninin şefi olarak rehberlikvazifesi görmektedir. Öğretmen kurallara riayetedilmesi hususunda hakemlik eder ve hayatüyeliğine kabul edilme anındaki karmaşıkaçıklamaları yönetir. Okul müdürlerinin daimayaptığı gibi, bazı yeteneklerin edinimi içinbirtakım ortamlar oluşturur. Herhangi birayrıntılı öğrenme olmaksızın öğrencilerine bazıtemel ritüelleri tekrarlatır.Öğretmen, moral verici bir değer olarakailelerle, tanrıyla ya da devletle yerdeğiştirmektedir. Öğrencilerine sadece okulda
değil, aynı zamanda, toplum içersinde de neyinyanlış neyin doğru olduğunu öğretmektedir. Herbir öğrenci için loco parentis (ebeveyn)konumunda bulunmaktadır. Böylece hepsininkendilerini aynı devletin çocukları olarakhissetmelerini sağlamaktadır.Öğretmen, terapist olarak büyümesinde onayardımcı olmak amacıyla öğrencisinin kişiselyaşamını derinlemesine araştırma hususundakendini yetkili hissetmektedir. Bu işlev birgözlemci ya da vaiz tarafından yerinegetirildiğinde, genellikle öğrencinin gerçeğigörmesine ve neyin doğru olduğu yolundakianlayışım uyumlulaştırmaya razı olması içinöğrenciyi ikna etmesi anlamına gelmektedir.Özgür bir toplumun, modern bir okuldaoluşturulabileceği görüşü paradoksal biriddiadır. Bireysel özgürlüğü garanti altına alma,bir öğretmenin öğrencileriyle meşguliyetindetamamiyle gözardı edilmektedir. Öğretmen sahipolduğu kişiliğini yargı, ideoloji ve doktorişlevleriyle birleştirdiğinde, toplumun temelyapısı, yaşam için hazırlanması gereken süreçleamacından saptırılmaktadır. Bu üç gücü
birleştiren bir öğretmen, öğrencinin yasal veyaekonomik reşit olmama durumunu meydanagetiren ya da özgür toplanma hakkını kısıtlayanyasalara göre öğrencinin haklarını daha fazlakısıtlar. Ağaçları yaşken eğip bükmek sevgiliöğretmenlerin içtenlikle yerine getirdikleri kutsalve benzersiz bir vazifedir.Terapiyi sunan sadece profesyonel öğretmendeğildir. Psikiyatristler, danışmanlar ve hattaavukatlar bile karar mekanizmalarında,kişiliklerini geliştirmelerinde ve öğrenmeedimlerinde müşterilerine yardımcıolmaktadırlar. Bununla beraber sağduyu,müşterilere, bu meslek sahiplerinin neyin doğruneyin yanlış olduğuna dair görüşlerini empozeetmekten ya da bir kişiyi kendi tavsiyelerineuymaya zorlamaktan kaçınmaları gerektiğinisöylemektedir. Öğretmenler ve bakanlar pasif birkonumda bulunan izleyicilere hitap ederken,kendi müşterilerinin özel işlerine karışmahakkına sahip olduklarına inanan meslekgrubunu teşkil etmektedirler.Çocuklar dünyevi bir rahip konumundabulunan öğretmenle birlikteliklerinde ne birinci
ne de beşinci madde ile korunmaktadır. Çocuk,bir papalık tacı gibi üç otoriteyi de şahsındatoplamış ve aynı zamanda görünmez üçlü bir taçgiyen biriyle karşı karşıya kalmak zorundadır.Çocuk için öğretmen bir mehdi, papaz ve rahipgibi ahkam kesmektedir -o aynı zamanda kutsalbir ritüelin rehberi, öğreticisi ve idarecisidir-.Öğretmen, asla zorunlu bir kurum -kilise ya dadevlet- tarafından birarada uygulanamayacakhakların garantisi altında oluşturulmuş birtoplumdaki ortaçağ papalarının haklarınıkendisinde toplamaktadır.Çocukları, kuruma tam gün devam edenöğrenciler olarak tanımlamak öğretmene,topluma egemen diğer kesimler tarafından eldetutulan güce göre daha üstün bir gücüöğrencilerin kişilikleri üzerinde deneme imkânıvermektedir. Yaşlarının kronolojik olarakdüzenlenmesi, çocukların modern bir sığınaktaki-tımarhane, manastır ya da cezaevi- yetişkinleriçin alışılagelmiş bir takım haklara sahipolmalarını bile engellemektedir.Öğretmenin otoriter gözlemi altında birkaçdeğer dizisi bir tek birimde toplanmaktadır.
Moral, yasal ve kişisel değer arasındaki farklarbulanıklaşmakla ve anında elimine olmaktadır.Her ihlâl bütüncül bir hata olarak hissedilir halegelmektedir. Suçu işleyenin ahlâksız davranmakve kendisini rezil etmek suretiyle bir kuralıçiğnediğini hissetmesi beklenmektedir. Birsınavda ustalıkla başkasından yardım alan[kopya çeken] bir öğrenciye bir yasayıçiğnediği, ahlâksal bir yozlaşma içerisindeolduğu ve kişisel olarak değersizleştiğisöylenmektedir.Okula devam etme uygulaması çocukları,batı kültürünün gündelik yaşamındankoparmakta ve onları daha yabanıl, büyüsel veson derece ciddi bir ortamın içineatıvermektedir. Kutsal bölgede geçirilen pek çokbaşarılı yıl boyunca genç birey, fiziksel olarak,okul hapishanesine atılmadığı takdirde, sıradangerçekliğin kurallarının askıya alındığı böylesibir bölge yaratılamazdı. Okula devam etmekuralı, çocuğun yetişkin yaşamına geçişinitamamlamasına kadarki okul yaşamında birsüreç sonunda serbest bırakılacağı büyülü birrahim olarak hizmet etmektedir. Ne
küreselleşmiş modern çocukluk ne de sınıfınboğucu atmosferi okulsuz varolabilir. Bununlaberaber, öğrenme için zorunlu kanallar olanokullar, bildiğimiz herhangi bir şeye göre yadaha çok baskıcı ya da yıkıcı olarak varlıklarınıdevam ettirebilirler. Toplumu okulsuzlaştırmanınne anlama geldiğini anlamak için okullaşmanıngizli müfredatından bahsetmemiz gerekmektedir.Burada, doğrudan fakirler üzerinde silinmezizler bırakan getto sokaklarının gizlimüfredatıyla ya da zenginleri kâra geçiren resimodalarının gizli müfredatıyla ilgilenmiyoruz.Yaptığımız şey, okullaşmanın seremoni verltüelinin böylesi bir gizli müfredatoluşturduğuna dikkat çekmektir. En iyiöğretmenler bile öğrencilerini bundan tamamiylekoruyamazlar. Okullaşmanın bu gizli müfredatı;kaçınılmaz olarak toplumun bizzat kendiüyelerinden bazılarına karşı uyguladığıayrımcılığa ve çoğunluğu hakir görecek yeni birhakla diğerlerinin imtiyazını pekiştirmesine,önyargıyı ve suçu ilâve etmektedir. Bu gizlimüfredat, kaçınılmaz olarak zengin ve fakir içinaynı derecede büyüme eğilimi gösteren tüketim
toplumu üyeliğine kabul edilme töreni ritüeliolarak hizmet etmektedir.
3. SÜRECİNRİTÜELLEŞTİRİLMESİÜniversite mezunlan dünyanın zenginleriarasında seçkin bir hizmette bulunmak amacıylaokutulmuştur. Bu mezunların Üçüncü Dünya ileolan dayanışma talepleri ne olursa olsun,Amerikalı her bir kolej mezununun maliyetidünya nüfusunun yarısının ortalama bir yaşamgelirinin beş katından daha fazla bir meblağıbulmaktadır. Latin Amerikalı bir öğrenci, kendihalkının ortalama gelirinin üçyüzelli katı kadarparanın kendi eğitimine harcanması suretiyle buseçkin topluluğa katılmaktadır. İstisnalarlaberaber, herhangi fakir bir ülkedeki üniversitemezunu, Kuzey Amerikalı ve Avrupalımeslektaşlarıyla beraberken ülkesindeki eğitimgörmemiş vatandaşlarına nazaran kendisini daha
rahat hissetmektedir. Öğrencilerin hepsi, sadeceeğitim fabrikasının bir ürünü olan tüketicilerinbulunduğu ortamlarda mutlu olmak içinakademik bir sürece dahil edilmekledirler.Modern üniversite, ancak potansiyel paramakinesi ya da gücü ellerinde bulunduranlarolarak denenmiş ve sınıflandırılmış kişilerhakkında ayrılma imtiyazı bağışındabulunmaktadır. Aynı zamanda, elde edilenbaşarı belgelenemezse, hiç kimseye kendisinieğilmesi ya da başkalarına eğilim hakkı tanımasıyolunda boş zaman için vergi gelirinden payverilmemektedir. Okul her bir başarı seviyesiiçin, söz konusu oyunun erken dönemlerindekurulu düzen için kendilerinin iyi birer hizmetçiolduklarını kanıtlayanları seçip ayırmaktadır.Üniversite, hem öğrenme için kaynaklara hemde sosyal rollerin bazı yetkilerinin tanınmasıüzerinde tekellere sahiptir. Böylece hem mezunahem de onu arayana çöpçatanlık eder. Her birokul derecesi, sahip olduğu etiketi devamlısurette tüketicinin maruz kaldığı müfredatüzerine yıkmaktadır. Sertifikalandırılmışüniversite mezunları ancak ve ancak fiyat
etiketlerini üstlerinde taşıyan insanların yeraldığı bir dünyaya uygun düşmektedir. Bununlaberaber, onlara yaşadıkları loplumlardakibeklentileri karşılama imkânı verilmektedir. Herbir ülkede üniversite mezunlarıncagerçekleştirilen tüketim diğer insanlar için birstandart ortaya koymaktadır. İnsanlar bir işteçalışan ya da çalışmayan, fakat medenileştirilmişinsanlar olacaklarsa üniversite mezunlarınınyaşam standartlarına talip olmalıdırlar.Böylelikle, üniversite dünyanın her yerindeve her siyasal sistemin yönetimi altında işyerinde ve evde empoze edici tüketicistandartları oluşturma etkisine sahiptir. Birülkede ne kadar az sayıda üniversite mezunuvarsa o kadar çok sayıda kişi üniversitemezunlarının eğitilmiş taleplerini kendilerinemodel olarak benimsemektedir. Üniversitemezunuyla ortalama bir vatandaşın tüketimiarasındaki büyük fark Birleşik Devletler’dekinenazaran Rusya’da, Çin’de ve Cezayir’de daha dabüyüktür. Paranın değil sadece eğitimderecesinin (üniversite derecesi) gözönünealınacağı sosyalist bir ülkede arabalar, uçak
gezileri ve müzik setleri daha çok görünür birfark ortaya koymaktadır.Tüketim hedeflerinin yerleştirilmesindeüniversitenin katkısı henüz yenidir. Pek çokülkede, üniversiteler bu gücü toplum eğitimindeeşitlik yanılsamasının yaygınlaşmaya başladığı1960’larda elde etti. Bundan önce, üniversitekişinin konuşma özgürlüğünü korurdu, fakatonun bilgisini otomatik olarak refahadönüştürmezdi. Ortaçağda bir üniversite hocasıolmak fakir hatta dilenci olmak anlamına gelirdi.Mesleğinin erdemiyle Ortaçağ üniversite hocasıLatince öğrenir ve köylüden, kasabalıdan,rahipten ve hükümdardan saygı gördüğü gibialçakça aşağılanmalara da maruz kalırdı.Dünyada başarıya ulaşmak için skolastik felsefebaşarı kapısından, öncelikle kamu hizmetine -tercihen Kilise’de- girmek zorundaydı. Eskiüniversiteler keşifler, aynı zamanda, yeni ve eskifikirlerin tartışılması için özgür bir ortamsağlıyordu. Hocalar ve öğrenciler, uzunca birsüredir ortadan kalkmış bir gelenek olan diğerbilim adamlarının eserlerini okumak amacıylabiraraya gelirler ve böylece artık yaşamayan
bilginlerin çalışmaları yaşadıkları gününmeselelerine yeni perspektifler kazandırırdı. Ozamanlar üniversite bir araştırma topluluğuoluşturan bölgesel bir hareketlilik merkeziydi.Modern üniversitelerde, söz konusu toplulukyatakhane, profesör odası ya da din görevlilerineayrılmış birimlerde biraraya getirilen farklıgruplara ayrılmıştır. Modern üniversiteninyapısal plânı geleneksel araştırmayla son dereceaz ilintilidir. Gutenberg’ten beri pek çok alandadisipline edilmiş, eleştirel incelemeler ‘metalparçalarından baskıya doğru yönelmiştir.Modern üniversite, hem anonim hem anarşik, birkonuya odaklanmış, plânlanmamış ve kabınasığmayan buluşmalar için basit bir imkânsağlama şansını yitirmiş ve bunun yerinearaştırma ve eğitimin üretildiği süreci idareetmeyi seçmiştir.Sputnik’ten bu yana, Amerikan üniversiteleriRusya’daki üniversite mezunları sayısınaulaşmaya çalışmaktadır. Şimdilerde Almanlarkendi akademik geleneklerini terketmekte veAmerikalılar’ın seviyesine ulaşabilmek amacıylayeni kampüsler inşa etmektedirler. İçinde
bulunduğumuz şu on yıllık dönem boyunca ortave yüksek okul için ayırdıkları harcamayıondörtten ellidokuz milyon Alman Markınayükseltmeyi ve yüksek öğrenim için üç kattandaha fazla bir harcama yapmayı istiyorlar.Fransızlar 1980 yılında GSMH’dan okullaraayrılan miktarda yüzde onluk bir artışöngörüyorlar ve Ford Vakfı, Latin Amerika’dakifakir ülkelerdeki ‘başarılı’ mezunlar için kişibaşına ayrılan meblağı Kuzey Amerikaseviyesine çıkarmayı plânlamakta. Öğrenciler,öğrenimlerini gerçekleştirebilmek amacıyla sonderece yüksek meblağların ayrıldığına tanıkolmaktadırlar. Uluslar bu durumu gelişmenin biranahtar faktörü olarak algılamaktadır.Üniversite derecesi elde etmeyi amaçlayançoğunluk için üniversite kurumu, sahip olduğuprestijden bir şey kaybetmemektedir. Fakat1968’den beri kendisine inananlar arasındagörünürde bir itibar kaybına uğramaktadır.Öğrenciler, savaşı, çevre kirliliğini ve önyargıyıönlemeye çalışıyorlar -birtakım öğretmenlerhükümetin yasallığına, dış politikasına, eğitimanlayışına ve Amerikan yaşam tarzına karşı
koyuşlarında öğrencilere yardımcı olmaktadır.Bu öğretmenlerden bazıları üniversite derecesinireddediyor ve sertifika edinmiş topluluğundışında kültürlerin karşılaştığı bir yaşam içinhazırlık yapıyorlar. Ortaçağ Fraticelli’sinin veReformun Alumbrados'unun, hippilerin veokuldan ayrılanların yolunu seçmişgözükmektedirler. Diğerleriyse, uygun toplumuninşası yolunda gerek duydukları kaynaklarüzerine okulların tekelleşmesini takdiretmektedirler. Akademik ritüellere boyuneğerken bütünlük içerisinde yaşamak içinbirbirlerinin desteğini talep etmektedirler. Bunlartabiri caizse hiyerarşi içinde tam bir fitne vemuhalefet kumkumasıdırlar.Bununla beraber, toplumun büyük bir kısmımodern mistik ve modern aykırılığı (heresiarch)‘panik’ olarak değerlendirmektedir. Çünkü bumodern dervişler tüketim ekonomisini,demokratik imtiyazı ve Amerika’nın kendiimajını tehdit etmektedirler. Fakat bu kişilerinzorla ortadan kaldırılması da arzuedilmemektedir. Bu kişiler sabırladüşüncelerinden caydırılabilir ve kurnazlıkla
üyeliğe seçilebilirler. Örneğin, bu kişiler kendiaykırı düşüncelerini öğretmeklegörevlendirilebilir. Bununla beraber, yamuhalifleri ortadan kaldırmanın ya daprotestolarının temelini oluşturmaya hizmet edenüniversitenin önemini azaltmak suretiyle bunumümkün hale getirilebilecek araçlar aranmalıdır.Herkese pahalıya mal olan üniversiteninmeşruiyetini sorgulayan öğrenciler ve fakülteler,tüketim standartları oluşturduklarının ya daüretim sistemine destek verdiklerinin kesinliklefarkında değildirler. Asyalı Öğretim GörevlileriKomitesi ve Latin Amerika’dan Sorumlu KuzeyAmerika Kongre Komitesi gibi gruplarımeydana getiren bu kişiler, milyonlarca gençinsan için yabancı ülke gerçeklerinin algılanışınıradikal bir değişikliğe uğratmada en etkiliolanlar arasında yer almışlardır. Diğer bir grupda, Amerikan toplumunun Marksist yorumlarınıoluşturmaya çalışmakta ya da komünleringelişmesi yolunda sorumluluk alanlar arasındabulunmaktadırlar. Bunların başarıları,üniversitenin varlığının devam eden toplumsaleleştirinin garantisi olması açısından gerekli olan
tartışmaya yeni boyutlar kazandırmaktadır.Üniversite mensuplarından bazılarınatoplumun tümünü eleştirmeleri yönünde birtakım imkânlar sağlanması herhangi bir sorunteşkil etmemektedir. Bu durum, zaman,hareketlilik, aynı değerlere sahip kişileri birarayagetirme, bilgi ve belirli bir muafiyet -imtiyazlartoplumun diğer katmanları için aynı derccedemevcut değildir- sağlamaktadır. Fakat üniversitebu imkânı sadece tüketim toplumu üyeliğinehenüz kabul edilmiş olanlara ve zorunluokullaşmanın bir benzerine ihtiyaç duyanlaravermektedir.Günümüzde okul sistemi tarih boyuncagüçlü kiliseler için geçerli olan üç işlevi yerinegetirmektedir. Okul hem toplum mitininkaynağı, hem bu mitin tezatlarınınkurumsallaştırılması ve hem de mit ile gerçeklikarasında uyumsuzluğu tekrar üretecek vegizleyecek olan ritüel mekânıdır. Bugün okulsistemi ve özellikle de üniversite mitinin eleştirisiiçin geniş imkânlar oluşmakta ve kurumsalçarpıklıklara karşı isyan bir koşul olarakbelirmektedir. Fakat mit ve kurum arasındaki
temel zıtlıklar için tolerans talep eden ritüel hâlâbüyük oranda değişmemiştir; ne ideolojik eleştirine de sosyal hareket yeni bir toplum meydanagetirebilecektir. Sadece merkezi toplumritüelinin ve bu ritüelin reformunun büyüsünübozma ve ondan ayrılmak suretiyle radikal birdeğişiklik meydana getirilebilir.Amerikan üniversitesi, dünyada şimdiyekadar bilinen dört bir yandan kuşatıcı üyeliğekabul edilme töreninin son sahnesi halinegelmiştir. Tarihte hiçbir toplum ritüel ya da mitolmaksızın hayatını devam ettirememiştir. Fakatbizimki; aptalca, korunmakta ve yıkıcı olan,üstelik pahalı bir kabul törenine ihtiyaçduyulanların ilkini oluşturmaktadır. Çağdaşdünya medeniyeti de, eğitim adına temel kabultöreni ritüelini rasyonelleştirmeye ihtiyaç duyanmedeniyetlerin ilkidir. Öncelikle, bireyselöğrenmenin de toplumsal eşitliğin de okullaşmaritüeliyle artırılamayacağını anlamadıkçaeğitimde bir reform söz konusu olamaz.Okullarda ne öğretildiği söz konusu olmaksızın,zorunlu kamu okullarının kaçınılmaz bir şekildeböylesine yoz bir toplum oluşturacağını
anlamadıkça tüketim toplumu olmaktan öteyegeçemeyiz.Önerdiğim mitleri kırma projesi sadeceüniversiteyle sınırlı kalmamalıdır. Tamamlayıcıbir parçası olan sistemi dikkate almaksızınüniversiteyi reforma tabi tutmak, New York’dakişehir yenilemesini on ikinci kattan yukarılaradoğru gerçekleştirmek gibi bir şeydir.Günümüzdeki pek çok üniversitenin düzeyiyleilgili reform, çok katlı gecekondu yapılarınabenzemektedir. Zorunlu eğitime muhatapolmadan büyüyen bir nesil, üniversiteleri tekraryapılandırmaya muktedir olacaktır. Kurumsallaştırılmış Değerler MitiOkul sonsuz tüketim miti’nin debaşlatıcısıdır. Bu modern mit kaçınılmaz olarakbazı değerleri üreten sürece duyulan inancadayanmaktadır. Bu da beraberinde üretim içingerekli olan talebi meydana getirmektedir. Okulbize öğretimin öğrenmeyi ürettiğiniöğretmektedir. Okulun varlığı okullaşma talebinidoğurmaktadır. Bir kez, okula ihtiyaç
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267