Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 12:35:12

Description: Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Search

Read the Text Version

OSMAN - Telefona cevap vermek içingeldim.HUSREV - Kim telefondaki ?OSMAN - Hükümet doktoruyum dedi.HUSREV - Ne sordu?OSMAN - Sizi sordu. Yalıda mısınız diyesordu.HUSREV - Ne cevap verdin?OSMAN - Yalıya hiç uğramadığınızısöyledim.HUSREV - Âlâ! Git rıhtıma da beni getirensandalın parasını ver!(Osman hızla çıkar. Husrev divana doğruyürür. Divanın önünde durur. Şapkasını divanaatar. Paltosunu çıkarır. Onu da atar.Hareketleri yavaş. Yazı masasına geçer. Oturur.Dirseklerini masaya dayayıp başını elleri içinealır. Rüzgâr ıslıkları durmuştur. Ses sada yok.Husrev hep aynı vaziyette. Bir kaç saniye geçer.Derinden bir piyano sesi gelmeğe başlar.Piyanoda ağır bir parça çalınmakta ve

kompozisyon icabı, ses bazan odaya dolmakta,bazan çok uzaklarda kalmaktadır. Piyano sesiçok hafifler gibi olur. O anda telefon çalar.Sağdaki kapıdan soluk soluğa Osman girer.)(Osman, odanın ortasında, şaşkın, kalır. Husrevyumruklarını şakaklarından indirir.)

DÖRDÜNCÜ SAHNEOsman - HusrevHUSREV - Çıkar şu telefonun fişini!OSMAN - (Anlamamış gibi) Efendim?HUSREV - Çek telefonun kordonunu, çıkarduvardan!OSMAN - Cevap vermeyim mi?HUSREV - Verme!OSMAN - Peki efendim.(Osman telefona atılır. Telefon yine çalmağabaşlar. Osman etajerin arkasından fişi çıkarır.Telefonun zili yarıda kesilir. Sükût. Piyano

sesleri canlanıyor. Osman yazı masasının önünegeçer. Efendisine bakar.)HUSREV - Nereden geliyor bu piyano sesleri?OSMAN - Bitişik yalıdan efendim. Bütün günçaldılar. HUSREV - Susturamaz mısın?OSMAN - İsterseniz gidip rica edeyimefendim?HUSREV - Vazgeç!'Sen ateşe bak!(Osman derhal geriye döner. Yürür.Şöminenin önünde çömelerek ateşi düzeltir.Husrev yüzüne vuran abajur ışığı altında iyicegörünüyor. Artık hakikî bir deliye dönmüş. Yüzüufalmış, kaymış, çok zayıflamış. Ateşi düzeltenOsman'ı sinsi ve sabit gözlerle seyrediyor.Osman ateşi düzelttikten sonra ayağa kalkar.Efendisine döner. Ellerini önünde bitiştirir.Piyano sesleri hüzünlü bir tem üzerinde.)HUSREV - Osman!OSMAN - Buyurun beyefendiciğim!HUSREV - Kaç yaşındasın?OSMAN - (Şaşkın) Altmışbeş yaşındayım.

HUSREV- Kaç senedir bizdesin?OSMAN - Kırk seneyi geçti.HUSREV - Benim doğduğum zamanıhatırlıyor musun?OSMAN - Nasıl hatırlamam efendim? Sizisekiz dokuz yaşına kadar ben gezdirirdim.HUSREV - Nerede gezerdik?OSMAN - Yalının bahçesinde, dağda,kırlarda.HUSREV- Nasıl bir çocuktum?OSMAN - (Sıkıntılı bir hayretle) O kadargüzel, o kadar iyi kalpli bir çocuktunuz ki...Fakat beyefendi! Niçin soruyorsunuz bunları?HUSREV - Orasını geç! Sekiz dokuz yaşınakadar dedin değil mi?OSMAN - (Daimiı şaşkın) Evet efendim.HUSREV - Yani babamın kendisini astığıseneye kadar.OSMAN - (Çok müteessir) Allah rahmeteylesin!

(Piyano sesleri birden durmuştur. Derin birsükût.)HUSREV- (Aynı sabit gözlerle ve bir fikrisabit edasıyle...) Osman!OSMAN - Efendim, beyim ?HUSREV - Allah var mi?OSMAN - (Korkmuş incinmiş), Elbette var,elbette var.HUSREV - Ne biliyorsun?OSMAN - (Âdeta isyankâr) Bilmez miyim?Biliyorum.HUSREV- Göster öyleyse!OSMAN - Gösteremem. Fakat var.HUSREV - Osman! Ben de gösteremem.Fakat bence de var. (Bir an, başı teessürlegöğsüne düşen Osman'a bakar.) Sorsana niçindiye?OSMAN - (Hıçkırıktı) Niçin efendim?HUSREV - Görünmediği için. Görünenşeylerden olmadığı için.

OSMAN - (Başını göğsünden kaldırır.Yalvarır gibi) Beyefendiciğim! Yatak odanızabakayım mi efendim?HUSREV - (Hiç kulak vermez) Osman!OSMAN - Efendim!HUSREV - Ben görünen şeylerdenim. Benigörüyorsun değil mi?OSMAN - (Ağlar gibi) Evet efendim.HUSREV - Ben neye benziyorum? (Osmanıstırapla başını sağa çevirir. Cevap vermez.)HUSREV - Şöyle! Neye benziyorum?OSMAN - Beyefendi! İhtiyar uşağınıza acıyın!Hiç böyle şey sorulur mu? Neyebenzeyeceksiniz?HUSREV - Beni bir .şeye benzet! Herkes birşeye benzer.OSMAN - Allah benzetmesin efendim,babanıza benziyorsunuz.HUSREV - (Eliyle şöminenin üstündekitabloyu gösterir) Şu adama değil mi? Mademki

benziyorum, Allah niçin benzetmesin?OSMAN - (Çok muztarip) Allah benzetmesin!HUSREV -(Yavaşça ayağa kalkar) Osman,merak etme! Ben babama benzemiyorum.OSMAN - (Dehşete batmış, elini ağzınagötürür.) Ya neye benziyorsunuz?HUSREV - Ben bir deliye benziyorum.OSMAN - Allah vermesin, Allah korusun!HUSREV - (Yazı masasına döner. Parmağıylehavada garip bir daire çizer.) İnsan niçin deliolur Osman?OSMAN - Ah efendim, bağışlayın suçumu!İnsan çok düşünmekten deli olur.HUSREV - Osman, hiç bıçağın deştiği yerdenkan akmaz olur mu? Benim de beynimden kanakıyor. Ben düşünmüyorum, beynim kanıyor.Görüyorum, gözlerimi yumunca görüyorum.Beynimin etten yuvarlağı üstünde her düşüncebir damla siyah kan gibi yuvarlanıyor. Benistemiyorum Osman! Fakat hiç bıçağın deştiğiyerden kan akmaz olur mu?

OSMAN - Düşünmeyin beyefendi!HUSREV - Herkesi düşündürmeğe çalış,düşündüremezsin. Beni düşündürmemeğe çalış,yine elinden bir şey gelmez! Ben başkalarınındüşünmemeğe mahkûm olduğu kadardüşünmeğe mahkûmum. Osman! Pencereleriaçmak istiyorum. Başımı soğuk havaya uzatmakve köpekler gibi haykırarak halkı pencereminaltına toplamak istiyorum. Düşünmekistemiyorum diye bağırmak, ulumak istiyorum.Osman, düşünmek istemiyorum! Düşünmekistemiyorum.(Osman, gözlerini sildiği eliyle yüzünükapamış. Artık tahammül edemez hale gelmiştir.Husrev'in nazari babasının resminde. Bir ikisaniye resme bakar. Piyano çok uzaklardatekrar başlar.)HUSREV - Osman, çek elini yüzünden!(Osman derhal elini yüzünden çeker.)HUSREV - Dön geriye ve bak resminebabamın! (Osman geriye dönüp resme bakar.)HUSREV - Bu adamı tamdın mi Osman?

OSMAN - Tanımaz mıyım efendim? Beniyalıya o aldı, bana ekmeğimi o verdi.HUSREV - Hiç babamın elini tuttun muOsman?OSMAN - Elbette beyim. Kaç kere tuttum veöptüm. HUSREV- (Deli edasiyle) Sıcak mıydıelleri?(Osman cevap vermez. Başı kesik bir baş gibigöğsüne düşer.)HUSREV - Ne sorarsam cevap ver!OSMAN -Tabiî sıcaktı efendim.HUSREV - Şimdi o eller nerede? Şimdi onlarbelki bileğinden kopmuş, buzdan soğuk, beştane kemikten kalem!(Müzik Husrev'in sesiyle mutabakat halinde.Cümle duraklarında müzik yalnız kalır ve dahaiyi duyulur. Cümle başlangıçlarında Husrev'lebirleşir. Husrev marazı tavırlarla resme doğruişaretler yaparak konuşuyor.)HUSREV - Bu gözler, baktığı zaman gören,gördüğü şeyin hayâlini ayna gibi içine aksettiren

bu gözler nerede? Onlar birer fincan renklisuydu. Toprağa döküldü. Buhar olup bulutlarakarıştı. (Sesi birden coşar. Gitgide kendisinikaybediyor.) Nerede bu adam Osman? Gözünü,yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütünterkibiyle, terkibinin tek ve yegâne mânasiylenerede bu adam? Eridi, dağıldı, kurudu,ufalandı, silindi değil mi? Ya erimek, dağılmak,kurumak, ufalanmak, silinmek de ne demek?Her şey erir, dağılır, kurur, ufalanır, silinir. Fakatbu adamın terkibinden çıkan, terkibinin mihraknoktasından fışkıran hayat alevleri, varlık şevkve kudreti, var olmak haz ve emniyeti nasılsilinir? Bu haz ve emniyet iradesi nasıl olur damiskin eczamızı birbirine lehimlemez? Leşimiziensesinden kavrayıp ayağa kaldırmaz? Yoksaasıl giden, silinen o mu? (Sükût, müzik.) Hayır!O silinmiyor. Belki değil, yüzde yüz silinmiyor.Çatlarım, yine inanamam. Silinemez. Fakatnereye gittiğine, nerede gezdiğine, nasılolduğuna aklımız ermiyor. Osman! Aklımızyetmiyor. Onun için çıldırıyoruz. Şu resme bak!Bir takım nebatlardan çıkarılmış boyalarıyle,muşambası ve çerçevesi karşımızda. O bir şeyin

kendisi değil, taklidi. O şeyin kendisi yok,taklidi var. Bu nasıl güneş ki kendisi yok,dalgalarda aksi var? (Sükût, müzik.)Yaşamıyoruz. Resimlerimiz, fotoğraflarımızkadar yaşamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz,potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. (Hızla dönüpmasasını gösterir.) Bir sigara kâğıdını şu masayakoy, üstüne bir taş bırak, kapılan kapa ve git!Üçyüz sene sonra gel, yerinde bulursun. Belkisararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigarakâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizdenevvel çürüyoruz. Duyuyorum! Kulak ver, sen deduyarsın Toprak altında, milyarlarca kurdun,çıtır çıtır dut yapraklarını yiyen milyarlarca ipekböceği gibi, milyarlarca ölüyü yediğiniduyuyorum. (Çılgın) Ölüler! Gözsüz kulaksızkurtların içtiği köpüklü şampanya damlaları!Tozun toprağın mezeleri! Korkunç birsaklambacın korkunç oyuncuları. Kurtarın beniebedilikten! Öldüm sizi araya araya... Kurtarınbeni düşünmekten!(Husrev susar. Müzik fevkalâde sürükleyici vedüşündürücü. Husrev tam bir deli. Dizleriüstünde yere çömelir gibi yaylanmış, eliyle

meçhul bir şeyi gösteriyor. Osman, efendisininarkasında, başı göğsünde, sessiz ağlıyor.Husrev hep o. Müzik devam ediyor.)HUSREV - Allahım, ben yok olamam! Herşey olurum yok olamam. Parça parçadoğranabilirim. Nokta nokta lekeleredönebilirim. Tütün gibi kurutulabilir, ince incekıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir, havayasavrulabilirim. Fakat yok olamam. Madem ki bukadar korkuyorum, yok olamam. Eczahanecamekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde,düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi, yumruk kadarbir et parçasına inebilir, bir şişeyehapsedilebilirim. Fakat şişenin camından yinedışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür,kendimi bilir ve duyar, kendimi ve Allahımıdüşünebilirim. Razı değilim Allahım! Yokolmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcutolmamaya razı değilim. (Sükût, müzik.) Budünyada bırakamıyacağım hiçbir şey yok. Nedeniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne deben. (Eliyle göğsüne çarpar.) Bu kalıbım, buzarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsinibırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak,

var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir tozparçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin.Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığınıduyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgınyaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım.Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslaksırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtımarasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlalarınincecik zerrelerini sayayım. Kovuklardakiböceklerin, bir boru içinden bakar gibi banabaktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım birnokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat,bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam.Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm,fakat yok olamam. (Sükût, müzik.)Her şey benim olsun, vereyim, gökler,yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünyavereyim. Fakat aklım bana kalsın! (Acı acı ulur)Aklım bana kalsın! Aklım!..(Husrev, birdenbire parmaklarının uciylekafasını tutarak durur. Müzik yalvarıyor.Osman, Husrev'in arkasından fırlar. Efendisininsağ yanına geçer. Husrev, sanki beyninde birbomba patlamış gibi, tüyler ürpertici bir halde.

Osman'ın yanına koştuğunu farketmiş, fakattavrını bozmamıştır. Gözleri yaş ve kanhücumundan pıhtılaşmış. Eliyle başını kavramış,bir şey keşfetmek istiyor gibi. Müzik son ve kısabir çırpıntıdan sonra durur. Husrev kaşlarınıalabildiğine çatmış, bir şey tutmak istiyor.)HUSREV - (Osman'a hiç bakmadan) Osman,bu sözlerim benim değil!(Osman, efendisinin maksadını anlayamaz.Korkuyla Husrev’e sokulur. Yüzüne baka kalır.Husrev sanki çıldırıyor.)HUSREV - (Sesi yırtıcı bir tonla patlar) Busözler benim değil, Osman!OSMAN - Efendim! Anlıyamıyorum. Sizindeğil de kimin?HUSREV - Oradaki adamın sözleri!OSMAN - Oradaki adam da kim?HUSREV - Bir şeyler yazdım ya ben! Hemenoynadılar tiyatroda?OSMAN - Evet?HUSREV - İşte oradaki adam!

OSMAN - Onun lâflarını siz yazmadınız mi,beyim?HUSREV - Onun lâflarını ben yazdım. Benimlâflarımı da şimdi o yazıyor.OSMAN - Beyim, kurbanınız olayım, yatınartık!HUSREV - Yataklar beni almıyor Osman!(Derin bir sükût. Uzaklarda acı bir zil sesi.)OSMAN - Sokak kapısı çalınıyor. İzin verirmisiniz açayım? HUSREV - (Deminden beri hiçbakmadığı Osman'a yine bakmaz) Aç açmaya!Fakat düşmanlarım gelmişse alma içeriye!OSMAN - Kim, beyim düşmanınız?HUSREV - Herkes, herkes! Sen onlarıgörünce tanırsın.(Zil tekrar öter. Osman başını ıstıraplasallıyarak sağdan çıkar. Husrev sağa döner.Divana yürür. Durur. Geriye döner. Divanaoturur. Yüzü kapıya doğru arkası duvara dayalı.Yere değmiyen ayakları kapı istikametindeuzanmış. Başını duvara gömerek gözlerini

kapar. Ani bir rüzgâr uğultusu pencerelerisarsıp geçer. Birden merdivenlerden pat patayak sesleri. Bir ses kapının tâ yanında bağırır.)SES - Bırak beni mübarek adam! Anlaşanaderdimi! Efendini, Beyefendiyi kurtarmayageldim.(Sağdaki kapı açılır. İçeriye heyecan içinde,sırtında paltosu, elinde şapkası Turgut girer.Arkasında Osman.)

BEŞİNCİ PERDETurgut - Osman - Husrev(Turgut, Husrev'i divanda görünce tevahhuşladurur. Hürmetle eğilir. Husrev gözlerini açmış,fakat hiç telâş eseri göstermiyor.)TURGUT - Üstadım, efendim, yalvarırım benikovmayın! Bir saniye dinleyin! Tesadüf bana,hakkınızda müthiş bir şey öğretti. Alçak birdüşman pususu. Nefretimden, kederimdenölüyorum. Size onu haber vermeğe geldim.HUSREV - Nasıl şeymiş o?TURGUT - Üç gün evvel, gazetede, patronŞeref beyle asabiyeci Nevzat Bey buluştular.

Patron beni bir iş için çağırmıştı. Yanımdakonuşmakta mahzur görmeden devam ettiler.HUSREV - Size emniyetleri varmış demek?TURGUT - Olmaz olsun böyle emniyet! Sizi,affedin söyliyemiyorum, bir yere kapatmak içintertibat alıyorlardı.HUSREV - Ne çekiniyorsunuz? Tımarhaneyedesenize!TURGUT - Evet üstadım! Nevzat icap edenraporu vereceğini söyledi. Hükümetdoktorluğuna müracaat işi için birbirlerinerandevu verdiler. Fakat ailenizden bir şikâyetlâzımmış. Nevzat bu şikâyeti validenizdenalacağını söyledi. Alamasam bile onun danormal bir insan olmadığını bildiririm, umumunselâmet ve emniyeti noktasından resmîmakamların dikkatini çekerim dedi.HUSREV - Ah, ne güzel!TURGUT - Öfkemden çatlayacak hale geldim.Patronumla meşhur doktoru tokatlamamak içindudaklarımı ısırdım. Size derhal haberverecektim. Veremedim. Çünkü onları takip

etmek, plânlarını iyice öğrenmek istedim. TamMaçkaya koşmak üzereydim ki sizinapartmandan kaçtığınız haberi geldi. Bütünİstanbul haberi duydu. İki gecedir evinizdedeğilmişsiniz. Herkes yalıya çekildiğinizisanıyordu. Buraya telefonla soranlarbulamamışlar. Hanımefendi başta olmak üzerekimse nerede olduğunuzu bilmiyormuş.Hanımefendi ile aktör Mansur Bey dün bütünİstanbul’u aramışlar.HUSREV - Neler olmuş, ne tuhaf şeyler!TURGUT - Nihayet dün patronla asabiyecibuluştular. Sizin nasıl olsa yalıya gideceğinizisöylediler. Bu bir fırsattır dediler. Bugün işimizibitirir, yalıyı gözetletir, onu zabıta kuvvetiylegötürürüz.HUSREV - Annem şikâyet mektubunu vermişmi?TURGUT - Hayır! Patron, Nevzat'a, imzaladımi diye sordu. Nevzat, ikna edemedim dedi.Nevzat validenize demiş ki, eğer bir müddet içintımarhaneye kapatılmazsa oğlunuz kendisini,babasının astığı ağaca asar. Buna rağmen

valideniz mektubu imzalamamış.HUSREV - Ya nasıl muvaffak olacakmış benizorla götürmeye?TURGUT - Şikâyet olmadan da mümkünmüş.Eğer hükümet doktorluğunca bir adamın deliolduğu kabûl edilir, cemiyet içinde serbestkalmasında bir tehlike görülürse onun poliskuvvetiyle tımarhaneye atılması kabilmiş.HUSREV - Demek iş benim deli olduğumuisbata kalıyor. Bu kolay.TURGUT - Ah üstadım! Bütün bunları anahtardeliğinden dinledim. Nevzat dedi ki: Benmemleketin en tanınmış akliyecilerinden biriyim.Bu sahada bir otoriteyim, raporum hükümetdoktorluğunca reddedilemez.HUSREV - Teşekkür ederim çocuğum.Tımarhaneye girsem de bu hareketiniziunutamam.TURGUT - Efendim! Müsaade ediniz!Meseleyi her yere haber vereyim. Kıyametlerkoparayım. Bu ahlâksızları teşhir edeyim. Halkıve hükümeti aydınlatalım. İsterseniz izin verin!

Burada kalayım. Sizi tırnaklarıma kadar herşeyimle müdafaa edeyim.HUSREV - Tekrar teşekkür ederim. Bütünbunlara lüzum yok. Siz en güzel hareketiyaptınız. İşi burada bırakın!TURGUT - Müsaade buyurun! Yanınızdakalayım. Korkuyorum.HUSREV - Korkacak hiçbir şey yok. Siz gidinartık! Hem onları, hem beni serbest bırakın!Ricamı kabûl etmez misiniz?TURGUT - Arzunuz bence bir iradedir.Gidiyorum. Allah yardımcınız olsun!HUSREV - Teşekkür ederim.(Husrev oturduğu yerden Turgut'a elini uzatır.Turgut atılır, bu eli öper. Teessürden bunalmış,sağdaki kapıdan kaçarcasına çıkar. Osmanolduğu yerde ezgin. Husrev doğrulur, yerindenkalkar.)HUSREV - (Osman'a) Bahçe kapısı kilitlideğil ya!OSMAN - Değil beyim! Fakat?

HUSREV - Ben rıhtıma kadar gideceğim.OSMAN - Beyim hava çok fena. Zifirikaranlık. Yağmur başladı. Üşürsünüz.HUSREV - Ben bir şey yaptığım zamanönüme geçme. OSMAN - Beyim, efendim!Merhamet edin!HUSREV - (Büyük bir telkin kuvvetiyle) Kalburada sen!(Husrev ilerler. Sağdan çıkar. Husrevkaybolunca Osman şöminenin yakınındakipencereye koşar. Dışarısını görmek ister gibialnını dayar. Öylece kalır. Yağmur sesi.Peşinden rüzgâr uğultuları, pencere ihtizazları.Saniyeler geçer. Sağdaki büyük kapı açılır.Ulviye, Mansur, Turgut girerler.)

ALTINCI SAHNEUlviye - Mansur - Turgut - Osman(Ulviye önde, Mansur arkada, Turgut enarkada bir kaç adım atarlar. Osman hâlâcamdan bakıyor. Ulviye odaya girer girmezTurgut’a döner.)ULVİYE - (Turgut’a) Beyefendi! Siz kalınbizimle! Şu anda hakikî dostlara ihtiyacımız var.Husrev'i sevdiğinizi görüyorum. Banaanlatacağınız şeyleri birazdan anlatırsınız, olmazmi?

TURGUT - Emreders niz efendim!:(Osman duyduğu sesler üzerine hemen döner.Ulviye'yi görür. Ellerini önünde kavuşturur.Bekler.)ULVİYE - (Osman'a) Nerede Beyefendi?Çabuk söyle! OSMAN - Şimdi rıhtıma çıktıefendim. Görmediniz mi? ULVİYE - Biz sokakkapısı tarafından geldik. Bu havada nasılbıraktın Beyefendiyi?OSMAN - Nasıl bırakmayım Hanımefendi?Ne yapayım da bırakmayım?MANSUR - (Ulviye'ye)Hakkı varHanımefendi! Ne yapsın?ULVİYE - (Osman'a) Bari kestin ya ağacı?Telefonda söylemiştin.OSMAN - Kestim efendim. Testereyle tâdibinden kestim.ULVİYE - (Mansur'a) Gidelim mi dersinizrıhtıma?MANSUR - Olmaz Hanımefendi! Sonra kızar.O şimdi buraya gelir.

ULVİYE - Ya bizi burada görünce kızmazmi?MANSUR - (Osman'a) Ne âlemde Bey?OSMAN - Çok fena efendim, çok fena!MANSUR - (Ulviye'ye) Şimdi Hanımefendi!En iyisi başka bir odaya geçmek ve hareketlerinioradan takip etmektir. Onu şimdilik Osman'labaşbaşa bırakalım.ULVİYE - Doğru! Çıkalım hemen buradan!(Turgut'a) Buyurun Beyefendi! Yandaki odayageçelim.(Ulviye sola doğru yürür. Solda yazımasasının yakınındaki kapıdan çıkar. Mansur’laTurgut da arkasından. Bir kaç saniye geçer.Osman mahzun ve düşünceli, alevleriseyrediyor. Sağdaki kapı açılır. Husrev girer.)

YEDİNCİ SAHNEHusrev - Osman(Husrev tutuk bir yürüyüşle Osman'a doğrubir kaç adım atar. Durur.)HUSREV - Kim kesti bahçedeki incir ağacını?OSMAN - Ben kestim efendim.HUSREV - Kim söyledi kesmeni?OSMAN - Hanımefendi emrettiler.HUSREV - Ne çıkar bir âciz incirikurutmaktan? Hanımefendiye söyle! Sanaemretsin. İçimdeki ağacı kes! O âciz değil, çokkuvvetli.

OSMAN- Ah beyim. Ben ne yapayım?HUSREV- Hiç, ne yapacaksın?(Husrev yazı masasına doğru yürür. Etajerinarkasından geçer. Soldaki küçük kapının aralıkolduğunu görür. Aralık kanadı eliyle tutarakaçacakmış gibi yapar. Başını Osman'a çevirir.)HUSREV - Bu kapı demin kapalıydı. Kimgirdi yatak odama? OSMAN - Vallahi beyim, nesöyliyeyim? Ne söyleyeceğimi bilemiyorum.(Husrev kapının kanadını açar. İçeriye dik dikbakar. Müzik gayet hafif yine başlamıştır.)HUSREV - Kim o karanlıktaki gölge?OSMAN - Valideniz efendim.HUSREV - (İçeriye seslenerek) Anne, gelburaya!(Husrev geri geri çekilir. Odanın ortasınayaklaşır. Osman'ın iki üç adım önünde durur.Soldaki kapıdan muzdarip bir hortlak gibiUlviye yavaş ve vezinli adımlarla önüne bakarakgirer.)

SEKİZİNCİ SAHNEUlviye - EvvelkilerHUSREV - (Annesine divanı işaret ederek)Otur şuraya anne!(Ulviye etajere döner. Divana, ilişir gibioturur. Osman, annesine korkunç bir tarzdabakan Husrev'in yan tarafından hanımını telâşlıgözlerle seyrediyor. Ulviye Osman'a eliyle işaretederek çıkmasını bildirir. Osman sağdakikapıdan çıkar. Müzik artık yükselmiş,duyuluyor.)HUSREV - Anne!ULVÎYE - Oğlum!

HUSREV - Niçin inciri kestirdin?ULVİYE - İstemiyordum. O ağacı görmeniistemiyordum.Kabahat mi ettim?HUSREV - Anne ben o ağaca baktığım zamanbabamı görmüş gibi oluyordum. Babamıgöreyim diye rıhtıma çıktım. Aradım, aradım.Nihayet onu ta dibinden ve toprak hizasındankesilmiş buldum.ULVİYE - Yavrum! Bu kadar fena bir hâtırasıolan ağacı niçin müdafaa ediyorsun?HUSREV - Çünkü o babamdı. O bendim. Oçocukluğumdu. O her şeyimdi. Küçükken onundibinde oynardım. Ona yaslanır, bulutlanseyrederdim. Gölgesine sığınırdım. O benimdadımdı. O senden sonra en sevdiğim şeydi. Ensevdiğim şeyden en büyük fenalığı gördüm.Babam kendisini ona astı. O benim yine en bağlıolduğum şey kaldı. Şimdi onu kestiniz. Tadibinden, toprak hizasından kestiniz. Böylecedünyamı kesmiş oldunuz. Artık anlıyorum ki,dünyam, ta dibinden ve toprak hizasından

kayboldu.ULVİYE - (Ağlıyarak) Husrev, affet! Anneniaffet! Bu işi bana bağışla!HUSREV - Kendimi aynı yere asmayım diyekorktunuz. Onu göre göre babamın yolundangitmeyim diye korktunuz. Vah akılsızlar!Başımı, üstünde bir ayva gibi kıracağım taş miyok, duvar mi yok? Deniz mi, dere mi, uçurummu yok? Cam, kemik, odun mu yok? İnsanı neöldürmez ki? (Sükût, müzik.) Görüyorsun ya,insan ne çerden çöpten!ULVİYE - (Bağırarak) Oğlum, beraberceölelim de kurtulalım! (Husrev yüzünü meydanave arkasını yazı masasına döndürür. Soldakiküçük kapıdan, birer gölge halinde Mansur veTurgut girerler.)

DOKUZUNCU SAHNEMansur - Turgut - Evvelkiler(Mansur'la Turgut oracıkta, omuz omuzakalırlar. Husrev'e görünmek istemezler. Husrevde arkası onlara doğru olduğu için görmez.)HUSREV - (Annesine bakmaz. Yüzünde yenibir fırtına.) Anne, beni nasıl doğurdun?ULVİYE - (Çığlık basarcasına) Husrev!HUSREV - (Hiç farkında değil, Annesinedöner. Mansur’la Turgut'u görmez. Müzik daimaHusrev'le ahenk içinde.) Anne, beni nasıldoğurdun? Siz analar, dünyaya bir evlâtgetirirken düşünmez misiniz? Düşünmez misiniz

insan nedir diye? İnsan kadar hassas bir cihazvar mi? Boşluklara uzatılmış bir anten gibisinirleriyle, ağlayan bir surat gibi buruş buruşbeyniyle, bir firkete ucuna dayanamıyacak kadarince bir insan! Bu cihazı dünyaya nasılgetirirsiniz? Onu yeryüzüne ne cesaretle çıkarırve yeryüzünün meseleleriyle nasıl da karşıkarşıya bırakırsınız? Beş yaşında bir çocuğuyılanlı bir kuyuya sarkıtsanız daha az korkar.Bizi dünyaya getiren sizsiniz. Bu kudretemaliksiniz de imdadımıza niçin gelmiyorsunuz?Haydi gelsenize!(Husrev susar. Müzik derin. Ulviye sol kolunualnına kaldırmış, ürkek bir çocuk gibi yanabüzülmüş, bayılmak üzere. Husrev annesine biriki adım atar. Önünde durur. Yere diz çöker.Ellerini annesinin dizine koyar. Annesi bumanzarayı görür görmez göz yaşlarım tutamaz.Ağlayarak eğilir. Elini oğlunun saçlarına sokar.Mansur ve Turgut, oldukları yerden, omuzomuza, endişeyle başlarını uzatırlar.)HUSREV - Anne, beni affet! Ben seni değil,sen beni affet! Ben bir deliyim.

ULVİYE - Değilsin evlâdım, değilsin.HUSREV - Deliyim anne! Yazık ki deliyim.Bir şey değil, senden utanıyorum. Seni elâlememahcup ettiğim için utanıyorum. Anne! Benimlemahcup oluyorsun değil mi?ULVİYE - (Gizli gizli ağlıyarak) Hayır, benseninle iftihar ediyorum. Mahcup olmuyorum.Keşke her anne, senin gibi bir evlât doğurabilse.HUSREV - Anne, sana beni niçin doğurdundedim. Beni affet! Sen her anne kadarmübareksin. Beni doğurmasaydın ben şimdibelki ölümden korkmıyacaktım, cinnettentitremiyecektim. Bu kadar korktuğumuz şeylerinzıddı olan nimete sayenizde kavuşuyoruz. Senher anne kadar mübareksin. Ben deli olursamkabahat senin değil anne!(Husrev, annesinin parmakları saçlarında,gözlerini kaldırıp Ulviye'ye bakar. Ulviye'ningözlerinden yaş iniyor. Husrev de annesinindizlerine kapanır. Sarsılmağa başlar. Müzikdurmuştur.)ULVİYE - (Kendi ağladığı halde) Ağlama

yavrum!HUSREV - (Başını kaldırır) Anne, benömrümde bir kere ağladım. Hiçten bir şey için,doya doya kana kana ağladım. Bilmem hatırındami? Bundan yirmi beş sene evvel. Sen büyük birfelâketten yeni çıkmış genç bir duldun. Ben birasker mektebinde okuyordum. Haftada birçıkıyorduk. Sen mektebe geldin. Kapıda benigörmeğe müsaade etsin diye bir zabitlekonuşuyordun. Bense bahçeye çıkmış, birağacın arkasında sizi tâ uzaktan gözetliyordum.Sen benim orada olduğumu bilmiyordun.Yağmur yağıyordu. Seni uzaktan, bir çarşafiçinde, incecik hayâlinle görüyordum. Zabit sanabir takım işaretler yaptı. Galiba görüşmemizinmümkün olmadığını söyledi. Sen de döndün.Yağmur altında, evimize saatlerce uzak o yerde,tek başına, boynu bükük, uzaklaştın gittin.Kimbilir nereye gittin? Geceyi nerede geçirdin.Sen giderken, ben de saklandığım ağaca başımıdayadım. Belki bir saat, belki bir ömür ağladım.(Husrev dizleri yerde, cephesini meydanadöndürür. Kısık ve tiz bir tonla ve dalgın birbakışla devam eder.)

HUSREV - Seni hâlâ, gecenin karanlığında,yağmur altında ince ve mahzun hayâlinlemektebin kapısında görüyorum.(Husrev, cephesi daima meydana doğru,ayağa kalkar. Ulviye gözlerini oğlundanayırmaz. Husrev şömineye döner. Yürür.Kütüphanenin önünde durur. Ulviye başınıönüne doğru sarkıtır. Turgut'la Mansuroldukları yerde Husrev'e bakıyorlar. Husrevkütüphaneden siyah ciltli bir kitap çıkarır. Kitabıkarıştırır. Birden kitapta bir yer bulur. Bulduğuyerin içine parmaklarını geçirip kitabı sağ elinealır. Döner. Döner dönmez Mansur'la Turgut'ugörür.)HUSREV - (Mansur'la Turgut'a) Vay! Siz demi buradasınız? Demek ben artık tam birdeliyim. İnsanlar benden gizleniyor. Arkamdanlâflarımı dinliyor.MANSUR - Canım Husrevciğim! Sana yakınben de acı çekiyorum. Birdenbire görünmekistemedim.HUSREV - Keşke ben de görünmeyebilsem.

Keşke ben de kendi kendimden gizlenebilsem.Büzülme kapının yanında Mansur! Meydanaçık!(Mansur şaşkın, yürür. Turgut yerinde kalır.Mansur, ocak yanındaki cephenin sol köşesinebakan koltuğa oturur. Husrev annesine döner.Elinde kitap.)HUSREV - Anne, gel yanıma!(Ulviye ayağa kalkar. Husrev'e yaklaşır.Husrev bulduğu yerden kitabı açar. Parmağıylegösterir.)HUSREV - Anne! Şu kurşun kalemiyleyazılmış not babamın yazısı değil mi?ULVİYE - Belki Husrev.HUSREV - (Cebinden bir mektup kâğıdıçıkararak kitabın açık sahi}esine koyar.) İştebabamın vaktiyle sana yazdığı bir mektup! İkiyazı da aynı değil mi?ULVİYE - (Hıçkırarak) Aynı Husrev.HUSREV - Görmüş müydün bu notu bukitapta?

ULVİYE - Hayır.HUSREV - Bak ne diyor: Aptal muharrir!Ölüme ilâç ölümdür.(Ulviye irkilerek Husrev'den bir iki adımuzaklaşır. Husrev sükûnetle kitabı kapatır.)HUSREV - Aptal muharrir! Ölüme ilâçölümdür. Babamın bu üç kelimesini vaktiylebilmiş olsaydım hiç yazar mıydım eserimi? Sorarmıydım sana hiç, babam kendisini niçin astıdiye?ULVİYE - Baban da hep ölümü düşünürdü. Oyüzden öldü.HUSREV - O yüzden ölmedi.Söyleyemiyorsunuz. Onun bütün ilâçlarınıdöktüler. İlâç şişelerini boşalttılar. Ona başkailâç bırakmadılar.ULVİYE - (Bağırır) Ben mi bırakmadım,Husrev?HUSREV - Kimbilir, ya sen, ya başkası,farkınız ne birbirinizden?ULVİYE - Husrev! Yine anneni unutuyorsun.

Yine değişiyorsun.HUSREV - Kâğıt yanar, bir kül yaprağı olur.Değişmiştir. Artık geçmiş ola! Bir daha eskihaline dönmez. Ben de bükere değiştim. Artıkgeçmiş ola!MANSUR - (Dehşetle Husrev'i dinlediğikoltuktan fırlar) Husrev! Bu kadar yakınlarındanşüphe etme.HUSREV - (Ortaya döner. Kendi kendisiylekonuşuyormuş gibi. Tane tane.) Şüphe midediniz? Bu bana göklerin cezası. Bir aralık öylesandım ki gözlerime akrep kuyruğu gibi sivri birmil sokuldu. Zehirden bir damla akıtıldı. Bir debaktım ki hiç bir şey eski heyetinde değil. Bir debaktım ki eskiye ait her şey yanlış. Ana, baba,dost, kadın hakkında bildiklerim yanlış. Suyüzüne çıkan bir leş sırtı gibi bambaşka birdünya, bambaşka iklimleri, bambaşkainsanlariyle dünyamın yerini aldı. Bir de baktımki her şey, yeniden muayeneye, yeniden tahkikemuhtaç! Doğrusu bu muydu? Ne bileyim?Soğan gibi iç içe, gömlek üstüne gömlekgiyinmiş sayısız dünyalar görüyorum. Hangisi

doğru? Ne bileyim? Tek bir şey mi doğru! Banabu dünyayı, bu deliler dünyasını bir doğruemniyeti içinde gösteren ceza, göklerin cezası.(Mansur'a döner) Hale bak! Bir incir dalmaasılan babanın oğlu, babası niçin kendisiniasmış, otuz sene sonra yakalar gibi oluyor.ULVİYE - (Arkadan haykırır) Husrev. Çıkarbabanı hatırından, gelmedi baban, yok baban!HUSREV - (Ulviye’ye döner) Seni gördükçeanne, hep babamı hatırlıyacağım. Bana görünmeöyleyse!(Ulviye şimşek gibi döner. Soldaki kapıdanhızla çıkar. Çıkarken kapının yanındaki Turgut'uda çekip beraber götürür. Birbiri peşinden ikiside çıkarlar. Husrev yazı masasına kadar gider.Kitabı masaya bırakır. Masanın önüne geçer.Elleriyle arkadan yazı masasına dayanıpMansur'a bakar. Mansur neye uğradığınıbilemez bir vaziyette, koltuğun yanında. Müzikyine canlanıyor. Teker teker, tuşların üzerinebasılıyormuş gibi kesik kesik sesler geliyor. Tambir musiki cümlesi teşkil etmeyen bu sesler, sözaralarında çıkmıyor. Sonlarda ve durak

yerlerinde kısa su şarıltıları halinde duyuluyor.)HUSREV - Mansur!MANSUR - Efendim!HUSREV - Sen benim eserimi oynadın değilmi? Ölüm korkusu piyesini!MANSUR - Evet Husrev.HUSREV - Onu oynarken yaşadın mi?MANSUR - Öyle yaşadım ki sahnedeolduğumu unutuyordum.HUSREV - Halbuki piyesimdeki adamkendisini asar. Babasının asıldığı ağaca asar.Madem ki yaşadın, ne arıyorsun karşımda?(Mansur birden parmaklarını ağzına götürüpısırır. Sonra başını eğer. Cevap vermez.)HUSREV - Mansur! Ben de biliyorum.Deliyim. Aldırma lâflarıma!MANSUR - (Hemen başını kaldırarak)Husrev! Sen hiçbir an deli olmadın.Olmayacaksın.HUSREV - Deli olmasam hiç başıma gelenler

için kabahati annemde bulur muydum? Kabahatbende.MANSUR - Niçin sende olsun Husrev?HUSREV - A! Bilmiyor musun?MANSUR - Bilmiyorum.HUSREV - (Tavırları tamamiyle delice.Kendisine mahsus işaretlerle.) Çünkü bir adamyaratmağa kalkıştım. Bir adam yaratmak. (Müzikcümleleri noktalıyor. Husrev çıldırıyor.) Biradam yaratmak... Ona bir kafa, bir çift göz, birburun, bir ağız uydurmak. Ona göre bir beyinyapmak ve göğsünün içine bir kalb takmak. Saatgibi işlesin, kanını vücudunda döndüren birkalb. Bir kalb, anlıyor musun? Güya duyan,acılarına, sevinçlerine yataklık eden yer de orası.Bir kalb. Bitti mi? Biter mi? Bu adama bir dekader çizmek lâzım. Bu adam yaşıyacak,gezecek, tozacak, başından bir şeyler geçecek.Bu adamın meselâ bir babası olacak. O baba birincir dalına asılmış bulunacak. Sonra o da...Eeee? (Haykırır) Ben Allah mıyım?MANSUR - (Sağ eli koltukta. Sol elini

Husrev'e uzatarak.) Husrev, bırak!HUSREV - Bırakmam Mansur! Ötesi var. Bizbu dünyada her şey, en sefil nebattan tut, enuzak yıldızdan tut, en kudretli insana kadarbütün mevcutlar, bilerek bilmiyerek Allahtangelen cazibenin kasırgası içindeyiz. Sonbahardayapraklar nasıl boranın çektiği istikameteçullanırsa, hepimiz, her şey, Allaha doğrugidiyoruz.MANSUR - (İki eliyle koltuğununarkalıklarına dayanarak) Husrev!HUSREV - Deliyim dedim ya, bırak benihalime!MANSUR - (Müthiş bir hayretle elini çenesinegötürür. Koltuğa düşer) Bıraktım.HUSREV - (Mansur'a adım adım yaklaşır.Tavırları büsbütün deli.) Biz, bu dünyada herşey, Allahın birer meczubuyuz. O, Allah,kemâllerin kemâli. O noktaya tutkun, bilerekbilmiyerek ondan onu istiyoruz. Bu yolu açan,bu ateşi bizde yakan da o, biz değiliz. BizAllahın muradı nisbetinde kemâline

bürünebiliriz. Fakat o, Allah olabilir miyiz?(Mansur, sür'at ve hayretle ellerini yüzünegötürür. Yüzünü kapar.)HUSREV - Allah gâyedir. Her varılan şeygâye olabilir mi? Yollar uzun, yollar sonsuz,yollar açık... Bilerek bilmiyerek Allaha doğruyol almak vardır, varmak yoktur. Varabildiğimizhiçbir şey, hiçbir ufuk Allah değildir. Allahsonsuzluktur. Hiç sonsuzlukla boy ölçüşmekolur mu? Hiç adetler, milyonlar ve milyarlarsonsuzlukla yarışabilir mi?MANSUR - (Yerinden fırlar) Dikkat Husrev!HUSREV - Ben değil, sen dikkat et!MANSUR - Fenalaşmandan korkuyorum.HUSREV - Artık hiçbir şeyden korkma! Azkaldı, rahata çıkıyorum.(Mansur cevap vermez. Ezilir. Yine koltuğaoturur. Husrev'i bekler.)HUSREV - Bir adam yaratmağa kalkıştım.Ona bir surat ve kader bulmak... Neredebulayım? Kendimi buldum.

Suratsız ve kadersiz adam şahlandı. Zincirinikırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım. Beniarkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adambenim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi.Kaderimin içine yattı. (Bir an sükût) Benim dekaderim buymuş.(Mansur oturduğu yerde, çılgınlıkgeçiriyormuş gibi saçlarına yapışır. Öyleceayağa kalkar.)HUSREV - Ben tırmanmak istediğim kayadandüştüm. Meğer çok ileriye gitmişim. Yasakülkelere girmişim. Gözü kör, yürürken, bir çiyanyuvasına basar gibi b azı sırların üstüne bastım.Onlar gaipler âleminin bekçileriydi. Ürktüler vebeni çarptılar. (Taşar)Yaratıcı neymiş,yaratmağa kalkışarak tanıdım. Yalancı ilâh,doğrusunu tanıdı. Gölge artist öz sanatkârıtamdı. Ben şimdi, şu anda tanıyorum Allahı.İlminin, sanatının karşısında aklımı veriyorum.Aklım bir cephane deposu gibi patlıyor, küloluyor. Bekle, az kaldı.MANSUR - Husrev sus! Çıldırmak üzereyim.HUSREV - (Mansur'un üzerine yürüyecekmiş

gibi hareketle) Dur. Sana ikimizin de eserinigöstereceğim! (Şimşek gibi döner. Masanınçekmecesini açar. Kalın ciltli bir kitap çıkarır.Mansur'a uzatır.) Bak, bu benim eserim! Ölümkorkusu. Nedir bu? Bir takım kelimeler,vücutsuz hayâller, asılsız rivayetler... (Ortayerde ve dimdik durur. Kitap elinde.) İyi bak!Bu da onun eseri. Ben! Elimdeki kitapla, biryangına benziyen manzaramla, bu çırçıplakhakikatimle ben!MANSUR - (Kendinden geçmiş, haykırır.)Husrev, kes sesini!HUSREV - Al sana yaratmak!...(Husrev son kelimesinde sağ eliyle kitabıhavaya kaldırır. Ağır bir taş atar gibi geriler.Var kuvvetiyle ortadaki pencereye fırlatır.Pencere şangır şangır kırılır. Ani bir rüzgârçığlığı. Perdeler uçuşuyor. Mansur elleriylebaşını kavramış. Husrev'in karşısında ikibüklüm. Husrev şangırtıdan sonra Mansur'adöner. Avazı çıktığı kadar haykırır.)HUSREV - Ölüm korkusu piyesimin başaktörü! Piyesimi sen oynamadın. Oynayamadın.

Ben oynuyorum. Nasıl iyi mi oynuyorum?(Gürültüyü duyan Ulviye koşarak soldakikapıdan girer. Turgut arkasından. Müzikkesilmiştir.)

ONUNCU SAHNEUlviye - Turgut - Evvelkiler(Ulviye yazı masasına kadar koşar. Eliylemasanın sağındaki kitaba çarpar. Düşürür.Patırtıyı duyan Husrev geriye döner.)HUSREV - (Gelenleri görür görmez) Gelin,içeriye gelin! Oyun var! Yazdığım piyesioynuyorum. Gelin!(Ulviye korkusundan kollarını iki yana açar.Geri geri gider. Turgut, sola, yazı masasınınarkasına kaçmıştır. Ulviye duvara çarpar. Sağauzattığı sağ eliyle duvardaki örtülü levhayatutunur. Levhanın siyah peçesi düşer. MeydanaSelma'nın büyük, agrandize resmi çıkar. Husrev

resmi görür görmez gözleri faltaşı gibi açılmış,resme mıhlanır. Artık kimseyi görmez. Ulviyekorkuyla Husrev'in önünden geçer. Divanailişir. Turgut, gözleri Husrev'de, kendisiniyavaşça yazı masasının iskemlesine bırakır.Mansur yanındaki koltuğa çöküp, koltuğunarkalığına dayadığı sağ kolunun üstünekapanır.)HUSREV - Selma, öldürdüğüm kız! Ben seniunutmuştum. (Annesine bakar) Ben bu resminburada olduğunu unutmuştum. Ne debiliyorsunuz bana ait şeyler gömmeyi! Ne debiliyorsunuz! (Koltukta, yaralı gibi büzülenMansur'a.) Mansur! Kalk ayağa!(Mansur ayağa kalkar.)HUSREV - Mansur, bu kızı benden istedin.Onu sana verecektim. Şimdi ne yapacağım?MANSUR - Husrev, kapa, ört, göm, artıkmaziyi!HUSREV - Ya mazi her şeyse, her şeyigömeyim mi?(Herkes perişan. Husrev'in cinneti her an

biraz daha keskin. Daimî deli edasıyle resmebakar.)HUSREV - Mansur, söyle kardeşim! Seviyormuydun onu?(Mansur herkese arkasını döner. Ulviyedivana kapanır. Turgut başını yazı masasınaçarparcasına dayar. Husrev hep resme mıhlı.)HUSREV - Müsaade edin de bundan sonraonu ben seveyim! Kırkma basan yaşımla, butımarhanelik halimle, bir baba gibi değil, birerkek gibi seveyim Selma’yı. Müsaade etmezmisiniz? Bir ölüyü sevemez miyim? Günah mi,ayıp mi? Hani çıldırasıya sevmek derler.Çıldırasıya seveyim. Görüyorsunuz,çıldırıyorum.(Husrev gözleri resimde, susar. Müzik matemlibir bocalayış içinde. Saniyeler geçer.)HUSREV - (Çok hazin, çok yavaş.) Hani birdeli, tımarhanede bir tahta parçası bulur. Onusevgilisi farzeder. Dizlerine yatırır. Onahediyeler verir. Elbiseler giydirir. Onunla her anberaber, sonsuz bir hayat yaşar. Bırakın, ben de


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook