Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 12:35:12

Description: Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Search

Read the Text Version

Bir Adam YaratmakNecip Fazıl KısakürekBüyük Doğu Yayınları

BİR ADAMYARATMAKBu piyes, bir “Crise-Intelectuelle”, bir “fikirbuhranı”nı çerçevelemek gayretinde... Apaçıkve yapayalnız hiçbir tezi yok... Fakat içiçe birçok tezleri ve başlı başına birkaç ana tezi var...Evvelâ sanatkâr nedir? Bütün imkânlarınerişilmez ucu, gâyelerin gâyesi, kemâllerinkemâli, mâverâların mâverâsı olan Allah’adoğru, sonsuz bir tekâmül yolunda gideninsanoğluna mahsus “vücut veriş” nevileriiçinde en zengin ve en güzel hissenin üzerineoturmuş mahlûk... Sanatkâr bir mahlûktur, fakatyaratmak cehdinde bir mahlûk!.. Onun bir eseri,bir de kendisi vardır. İşte sanatkâr, çok defa,yaratmaya kalkıştığı tipin, yaratılmış olan takendisidir.Bu piyeste sanatkâr, bir yemişin gizliceolurken ve bir madenin toprak altında pişerkengeçirdiği göze görünmez vücuda geliş safhaları

gibi, mahrem hayatı ve iç planı içinderesmedilmek istenmiştir. Buna mukâbil, o, herinsan gibi sadece bir insandır. Bir hayat vekadere sahiptir. Bu eserde sanatkâr, yaratmakistediği tipe öz eliyle çizdiği kaderin kuyusunadüşmüş, o tip tarafından istilâ edilmiş, eserinehayatiyle de iştirak etmiş gösteriliyor.Piyesteki sanatkâr tipine sorarsanız Allahsonsuzluktur. O farkına varmadan sonsuzluklayarışa kalkmış, hududunu zorlamış, kendisinindışına çıkmak isterken, birdenbire kendisine,hem de o zamana kadar hiç tanımadığı kendisinerastgelmiştir. Onca insan kaderi, arşın tâüstünde, bize, onu kendimiz idâre ediyormuşuzgibi, uçsuz bir rahatlık ve serbestlik hissiverecek kadar ince bir sanatla idare ediliyor.İnsan, mesut körlük içinde hayatını doldurupgidiyor...Piyesteki sanatkâr bu mesut körlüğüzedelemiş, yaratma cehdi içinde şaşkınlıklayasak mıntıkaya girmiş, peçesine el sürülemezsırları ürkütmüş ve birdenbire Allah'ınhükümranlığı ve şu emriyle karşılaşmıştır:

«Yazdığı eseri yaşasın, yaratmayı dilediği adamkendisi olsun!»Öz olarak: Biz sade yaratmak istediğimiz tipinyaratılmış olan kendisi değil, bazen aynı hayatve kadere sürüklenen meczubuyuz da. Çok defayazdığımızı yaşarız. Bu fikir merkezi etrafındahalkalanmış ve birbirine geçmiş olan tezlerişöylece toplayalım ve gözlere, dikkat edilmesiicap eden noktaları karalıyalım: Eser ve eserikarşısında insan... Allah ve Allah karşısındainsan... Ölüm ve ölüm karşısında insan...Cemiyet karşısında insan... Kadın karşısındainsan... Ve bâzı dost ve aile münasebetlerimizde,gözlerimizden sanki bir perde kaldıran birbuhran gözlüğünden seyrettiğimiz gizli dünya,cinnet dünyası ve bunun doğruluk derecesi...Ve, cemiyette bazı faaliyet sahalarını temsil edencüce tipler, rolleri, ruh hâletleri, kıskançlık veöfkeleri, hareket noktaları ve tarzları...Özün özü olarak; sanatkâr, yani kemâle ermişinsan...Bu eserimi, bugüne kadar vücuda getirdiğimeserler içinde en bağlı olduğum eser biliyor ve

öylece bildirmek istiyorum...Ona olan zaafım, üstünde fazla konuşmamıyasak ediyor. Zaten hâdiselerin sırrını, kaba sabaformüller içinde harcamaya, ulu orta dogmalaryapmaya düşmanım.İyi ve kötü, söyleyemediğimi, iyi veya kötüeserim söylesin!Necip Fazıl KISAKÜREK /1937

Eser, ilk defa. 1937-1938 kışında İstanbulŞehir Tiyatrosu'uda temsil edilmiştir.ŞAHISLARHusrev Muharrir........................... 38 yaşlarında(Muhsin Ertuğrul)Ulviye Ulviye.............................. 56 yaşlarında(Neyyire Ertuğrul)Selma Selma............................... 23 yaşlarında(Şantiye Hım)Mansur Mansur............................. 32 yaşlarında(Talât Artemel)Nevzat Nevzat............................. 45 yaşlarında

(İ.Galip Arcan)Şeref Şeref................................ 36 yaşlarında(Hüseyin Kemal)Zeynep Zeynep............................. 33 yaşlarında(Cahide Sonku)Turgut Turgut.............................. 24 yaşlarında(Sami Ayanoğlu)Osman Osman............................. 65 yaşlarında(Zihni Rona)

OLAY, MEÇHUL BİR TARİHTE İSTANBUL’DA GEÇER.

BİRİNCİ PERDE

[Boğaziçinin Anadolu yakasında, büyük biryalının taşlığı. Karşıda ve orta yerde rıhtımaaçılan camlı kapı. Kapının sağ ve solunda,baklava biçiminde, demir parmaklıklı ikipencere; sağda ve ortada çifte koldan yukarıkata çıkan merdiven. Merdivenin iki koluiçinde bahçeye bağlı antre. Solda, birbirindenuzak iki kapı. İki kapı arasında, üstünde çaytakımları duran rönesans bir dresuar. Hertarafta hasır koltuklar, tabureler. Orta yerdeİngiliz stilinde, büyük, yuvarlak, maun masa.Tavanda, masanın merkezine doğru sarkanbillur avize. Duvarlarda tek tük yağlı boyaresimler. İki kanadı açık kapıdan çırpıntılıdeniz ve Rumeli kıyıları görünür.]BİRİNCİ SAHNEHusrev - Turgut

(Hasır koltuklara oturmuşlar. Turgut, elindekideftere not alıyor. Bir iki satır yazdıktan sonraHusrev'e bakar. Oturuş ve hareketler saygılı.)HUSREV - Babası, kendisini bir incir dalınaasmıştı.TURGUT - Nitekim sonunda, o da kendisinibir incir dalına asıyor.HUSREV - Evet! Elinden çıkan kazaya kadarhiç düşünmediği bir şey, ondan sonra beynineöyle yerleşiyor ki, o da tıpkısını yapıyor.Kendisini, evinin bahçesindeki ihtiyar incirağacının dalma asıyor.TURGUT - Derler ki, bazı sanatkârlareserlerindeki vak'aları, çok kere kendihayatlarından alırlar. Hiç olmazsa gördükleri,tesadüf ettikleri hâdiselerden çıkarırlar. Benimen çok merak ettiğim nedir, biliyor musunuz?Acaba piyesinizin vak'asıyle hususî hayatınızarasında bir yakınlık var mi?HUSREV - (Düşünür, gülümser.) Lütfenayağa kalkar mısınız?(Turgut elindeki defteri tabureye bırakır.

Şaşkın, ayağa kalkar.)HUSREV - (Eliyle camlı kapıyı gösterir.) Şukapıyı biraz geçin! Oradan rıhtımın sol köşesinedoğru bakın.(Turgut kapının eşiğini biraz geçer. Soladöner, bakar.)HUSREV - Ne görüyorsunuz?TURGUT - Büyük bir incir ağacı!HUSREV -Her dalında bir insan çekecekkadar iri bir incir ağacı, değil mi?TURGUT - Evet!HUSREV - Demin rıhtıma çıkınca nasıl olduda bu ağacı görmediniz? Sizden biraz evvelgelen gazeteciler, sözlerine, bahçemdeki incirağacından giriştiler.(Turgut, Husrev'i dinlemiyor gibi, dikkatleağaca bakmaktadır.)HUSREV - Ne kadar da meraklaseyrediyorsunuz! Noel ağacı değil bu, âdi birincir ağacı. Gelin artık yerinize!

TURGUT - (Gelirken) Üstadım, istihzanızıanlamıyor değilim. Fakat bu incir ağacı benceçok manâlı. Bahçenizde böyle bir ağaçolmasaydı, piyesinizdeki kahraman herhaldekendisini bir incir dalına asmıyacaktı. Babasıdaha evvelce aynı ağaca asılmış olmayacaktı.HUSREV - Öbür gazeteciler sizin kadar ileriyegitmediler. Yalnız aradaki tesadüfe işaretetmekle kaldılar.TURGUT - (Yerine oturur.) Piyesteki incirağacı buluşu, belki bir çoklarınca teferruattır.Bence değil. Onda yaşanmışa, hayattan alınmışabenzer bir koku var. Daha bahçenizdeki ağacıgörmeden bunu sezdim.HUSREV - Hele gördükten sonra...TURGUT - Şüphelerim büsbütün dirildi.(O anda, rıhtımın sağ tarafından. Ulviye.Mansur, Selma görünür. Camlı kapıya kadargelirler. Orada dururlar. Husrev’le Turgut,gelenlere bakar..)

İKİNCİ SAHNEUlviye - Mansur - Selma - EvvelkilerULVİYE - (Hüsrev’e) Sizi rahatsız ettikgaliba?HUSREV - Beyefendi gazetecidir. Kendisiylepiyesime dair konuşuyorduk. (Turgut'a Ulviye’yigöstererek) Annem!(Turgut ayağa kalkar, Ulviye’yi hürmetleselâmlar. Ulviye kapıdan mukâhele eder.)ULVİYE - (Yine Husrev'e) Uzun mu sürecekkonuşmanız?Canımız çay içmek istiyordu.HUSREV - Bir iki dakikalık işimiz kaldı. Birazdaha dolaşın bahçede...(Deminkiler geldikleri tarafa doğru yürüyüp

kaybolurlar.)HUSREV - (Turgut'u iyice süzdükten sonra)Bana hülâsa edin bakalım yazdığım piyesi.TURGUT - Piyes, «Babam kendisini bir incirdalına asmıştı!» diye başlıyor. Piyesinkahramanı, babası intihar etmiş bir tip. İhtiyarannesiyle beraber bir yalıda yaşıyor, yalınınbahçesinde büyük bir incir ağacı. Babasınınasıldığı ağaç. Efendim...HUSREV - Devam edin!TURGUT- Babası kendisini niçin asmış?Bilmiyoruz. Zaten kahramanımız da bilmiyor. Ozaman sekiz yaşında bir çocukmuş. Büyüdüğüvakit de kendisine esaslı bir şey söylenmemiş.Öyle değil mi?HUSREV - Dinliyorum.TURGUT - (Heyecanlı) Günün birinde buadam, sahnede gördüğümüz gibi, bir kazaneticesinde annesini öldürüyor. Kaza isbatedildiği için serbest kalıyor. Fakat serbestkalmak mümkün mü? Kendi kendisine öyle birceza vermiştir ki, ondan kurtuluş yoktur. Vicdan

azabı, günden güne pençesini beynindederinleştiriyor. Birdenbire gözünde, o zamanakadar hiç dikkat etmediği bir şey canlanıyor.Babasının âkıbeti! İkide birde, babam kendisini tir incir dalına asmıştı, diye söyleniyor.Muvazenesi gittikçe bozuluyor. Artık annesininacısı onda mücerret bir ölüm korkusu halindetecelliye başlıyor. Ölüm; sağı, solu, önü, arkası,her tarafı ölüm. Piyes, baştan başa bu adamınölüm korkusu ile dolu. Zaten ismi de «ÖlümKorkusu.» Yanlış mi görüyorum?HUSREV - Doğru görüyorsunuz Netice?TURGUT - Nihayet bu korku, bu görülmemişkorku onda o kadar büyüyor ki, ölümdenkaçacağı yerde ölümün kucağına atılıyor.Kendisini, evindeki incir ağacına asıyor.Babasının asıldığı incir ağacına. Aynı ağaca.Piyes de bitiyor.HUSREV - Yaşanmışa benzer bir koku, buvak'anın neresinde?TURGUT - İncir ağacında. Niçin herhangi birağaç değil de incir ağacı? Niçin sadece ağaçdeğil de incir ağacı?

HUSREV - (Dalgın) Evet, niçin sadece ağaçdeğil de incir ağacı! Bunu bana değil, fikrisâbitlerimize sorun! Çocuk, babam kendisini birincir ağacına astı diye diye aynı âkıbetesürükleniyor. Bu fikri sâbiti sadece ağaç diyerekcanlandırabilir miyiz? Fikri sâbitlerimiz, bir şeyetakıldığı zaman, o şeyin basit, fakat çok esrarlıhususiyetlerine âşık olur.TURGUT - O halde bu incir ağacı hikâyesinebir hayâl oyunu mu diyeceğiz?HUSREV - Başka ne olabilir?TURGUT - Hayâlinizin bu oyununa bazıhakikatler rehberlik etmiş olamaz mi?HUSREV - Ne tuhaf! Farzedelim ki, bu incirağacı fikrini, bana, bahçemdeki ağaç verdi.Böyle olmakla piyesteki vak'a, yaşanmış birvak’a mi olur?TURGUT - Durup dururken de bir intiharfikrini bir ağaç nasıl verebilir?HUSREV - Siz zorla, yazdığım piyesi yaşamışolmamı istiyorsunuz. Sizin fikri sâbitiniz de bu!

TURGUT - Vallahi üstadım, belki ifadeedemiyorum, sebeplerini söyleyemiyorum; fakatneden bilmiyorum, bana böyle bir his geliyor.Mantıklı, mantıksız bunu duyuyorum. Bu eserinher tarafından hakikat sızıyor. Siz âdeta onuyaşadınız.HUSREV - Nasıl yaşamış olabilirim? Mademki, piyeste olduğu gibi annemi kaza ile öldürmüşdeğilim. Henüz kendimi, bahçemdeki incirağacına da asmış bulunmuyorum.TURGUT - Rica ederim, ben bunu demekistemedim.HUSREV - Ya?TURGUT - Bu incir ağacını saran öylehatıralar bulunabilir ki...HUSREV - (Yarı alaylı, yarı mahzun)Bulunabilir, elbette bulunabilir. Bu incir ağacı,bilseniz bana neler neler hatırlatmaz. Bütün birçocukluk, bütün bir geçmiş zaman. Eski İstanbulkadınlarını bilmem hatırlar mısınız? Hayâldediğimiz kudret işte onlardaydı. Benim birbüyükannem vardı ki, bu incir ağacının dibinde,

göze görünmez bir cin ve peri âlemi tasavvurederdi. Çocukken, beni bu incirin dibindeoynamaya bırakmazlardı. Bugün, oradaoynarken ayağım kayıp yere düştüm. Sabahtanakşama kadar mutfakta, cinlerin öfkesinidindirecek şerbetler kaynadı. Sihirbazdeğneklerine benzer kepçelerle uzun uzadıya birkazanı karıştırdılar. İncirin dibine döktüler.Cinler tatlıyı severmiş.TURGUT- İnsan istihzanızdan kaçacak yerbulamıyor.HUSREV - Hâtıra sordunuz, ben de anlattım.Gazeteci değil misiniz? Sormak sizden; karşılığıbizden.TURGUT - Artık sizi rahatsız ettiğimisanıyorum. Müsaadenizi alabilir miyim? Banalütfettiğiniz bir saatlik mülâkat içinde, unutulmazhayranlık dakikaları yaşadım. (Defterini katlar,cebine koyar)Zaten sözlerinizi, ezberetekrarlayacak kadar dikkatle dinledim.HUSREV - (Ayağa kalkar) Güle güle dostum!Fakültedeki psikoloji derslerinize bilhassaehemmiyet verin! Çok istidâdınız var.

TURGUT - (Eğilerek) Allahaısmarladıkefendim.HUSREV - Durun, ben sizi geçireyim.Sandalınız bekliyor değil mi?TURGUT - Evet efendim.(Turgut önde, Husrev arkada rıhtıma çıkarlar.Turgut durur. Sol tarafa bakar.)TURGUT - Her şeye rağmen bu ağaçgözümde çok esrarlı kalacak. Ne de ihtiyar birağaç!HUSREV - Kırkbeş, elli yaşlarında var.TURGUT - (Arkasında kalan Husrev'e âni birdönüşle) Tek bir suâl daha sormama izin verirmisiniz?HUSREV - Buyuran!TURGUT - Pederiniz öleli kaç sene oldu?HUSREV - Bunu ne yapacaksınız?TURGUT - Sizin gibi bir sanatkâra ait her şeybir gazeteci için mühimdir.HUSREV - (Biraz haşin) Mahremiyetime bu

kadar girilmesini sevmem.TURGUT - Affedersiniz. Allahaısmarladık.HUSREV - Güle güle.(Turgut, sağ taraftan kaybolur. Husrev,düşünceli içeriye girer. Soldaki dresuarın önünekadar gelir. Kaynayan semaveri seyreder gibidurur. Sonra döner. Denize bakar. O ândacamlı kapının sağından Mansur'la Selmagörünür.)

ÜÇÜNCÜ SAHNEMansur - Selma - HusrevMANSUR - (Husrev'e) Nihayet başbaşakalabildik. Gazeteci gitti.HUSREV - Giderken sana da bir şeylersormak istemedi mi?MANSUR - Bana ne sorabilirdi ki?HUSREV - Şunu sorabilirdi: Siz ki, «ÖlümKorkusu» piyesinin başrolünü yapmışaktörsünüz ve muharririn en yakın dostusunuz,elbette bilirsiniz: Piyesteki vak'a muharririnbaşından geçmiş bir vak'a mıdır, değil midir?MANSUR - O da ne demek?HUSREV - Bunu bana sordu da.MANSUR - Olur saygısızlık değil.

HUSREV - Saygısızlık da lâf mi? O bunu birhak diye yapıyor. Sen kendi cebini karıştırırsansaygısızlık mi etmiş olursun? Biz onlarınceplerinden farklı bir şey değiliz. Elleriniuzatıyorlar ve bizi karıştırıyorlar. Ağzınızı açın,dişlerinizi sayacağım dese, ağzını açmaya,dişlerini saydırmaya mecbursun.MANSUR - Kuzum, neler söylüyorsun?HUSREV - Elbette mecbursun. Onun elindemüthiş bir silâh var. Seni tanıması, seni meşhurkabul etmesi.MANSUR - Tanınmış olmak bir yüzkarası mi?HUSREV - Tamamiyle aksi. Bir şeref. Öylebir şeref ki, alıcısı sen, vericisi o. Veren taraf buişte, farkına varmadan, vermiş olmanınselâhiyetiyle hareket ediyor. Seni merak ediyor.Yediğin yemeği, giydiğin elbiseyi, yattığınyatağı... Daha devam edeyim mi?MANSUR - Gazeteci buna benzer şeyler demi sordu?HUSREV - Sormadı; fakat sorabilirdi. O, bumerakın simsarıdır. Yarın gelip yine sorabilir.

Yarın gelip unuttuğunu isteyebilir. Tıpkı buradabastonunu unutmuş gibi.SELMA -(Deminden beri dikkatle dinlediğiHusrev'e yaklaşır)Bunları niçin tabiîbulmuyorsunuz? Büyük adamları merak ederler.HUSREV -(Selma ile karşı karşıya) Büyükadam ben miyim? Nasıl olur? Ben bir başıma,kendi kendime, kendi gözümde büyük adamolabilir miyim? Araya bu farkı koyan başkaları.İşte bu başkalarıdır ki, bana büyüklüğükondurduktan sonra beni en küçük insanhaklarından uzak görüyor ya. (Yan tarafta kalanMansur’a döner.) Bak sen: Bir adam çıkıyor, bireser veriyor. Kimse onu tanımayı aklındangeçirmezken o kendi kendisini tanıtıyor. Artıkyaptığı işin uğraşılacak yeri kalmamıştır. Bütünalâka, bu adamın miskin taraflarına dönüyor.Suratımız, nüfus kâğıdımız, hayat künyemiz...İşte meraka değer şeyler. Benim için neleryazmadılar! Nelerimi merak etmediler! (İki elini,taaccüp ifade edercesine, iki tarafa kaldırır)Söyleyin Allah aşkına! Ben nasılsa karayavurmuş garip bir deniz hayvanı mıyım? Benikalabalık bir sokakta, bir dükkânın çengeline mi

aşmalılar? Gelen geçen beni beş kuruşa seyir mietmeli? Yosunlar, kayalar ve sessizlikler içindeyalnız kalmaya muhtaç değil miyim? (Elleriyanma düşer) Ben de bir insanım. Hiçbirfevkalâdeliğim yok. Bir kadere bağlıyım. Birtakım zaaflarla doluyum. Belki herkesten dahazayıf.SELMA - Siz çok kuvvetlisiniz.HUSREV - (Yine Selma’ya döner) Ben çokzayıfım. Onun içindir ki, mahrem tarafımınhakkını müdafaa ediyorum. Mahremincazibesini duyuyorum. Bu belki bir kuvvetiştiyakıdır. Fakat temeli zaaf. Bir insanın yalnızkendisine mahsus, böyle bir gizlisi olduğunukabûl etmez misin?(Selma önüne bakar. Cevap vermez.)HUSREV - Söylesene Selma!SELMA - Çok bağlı olduğum bir duyguyadokundunuz.HUSREV - Bu, benliğimizin öyle bir tarafı ki,yaralı bir parmak gibi sargılar içindedir. Enkeskin ağrıyı bu sargılar çözülürken duyarız.

İnsan orada bütün bahtıyle yalnızdır. Eksikleri,fazlaları, korkulan, emniyetleri, bezginlikleri,hasretleri, her şeyiyle...SELMA - Bana âdeta kendimiseyrettiriyorsunuz.(Husrev cevap vermez. Camlı kapıya doğrugider. Eşikte dur ır. Mansur'la Selma yerliyerinde.)HUSREV - (Uzakta kalan Mansur’la Selma'yadoğru) Bir piyes yazıyorum. Orada ölümkorkusunu yaşatmak istiyorum. Evimegazeteciler doluyor. Bahçemde bir incirgörüyorlar ve soruyorlar: Piyesinizdekikahramanın babası, kendisini bir incir dalmaasmıştı. Bu fikri size ağaç mi verdi?MANSUR - Ne mânâsız suâl!HUSREV - Demek istiyorlar ki, sakın sizinasıl babanız kendisini bu ağaca asmış olmasın?(Solü döner. Sanki ağaca bakıyor. Değişik birtonla) Haklan var. Babam kendisini işte bu incirağacına astı! (Bir kaç saniye ağaç istikametindebakar. Sonra orta yere doğru yürür.) Şimdi evin

pencerelerini açıp herkese bağırmalı mıyım? Eyahâli, beni dinleyin! Ben kendisini işte bu ağacaasan babanın oğluyum. Piyesimdeki vak’aburadan geliyor. Öğrenin! Merakınız geçsin.SELMA - (Elleriyle yüzünü kapar) Amansusun, susun!HUSREV - Selma, babam, senin de dayın,öleli otuz sene oluyor. Sen onu hiç tanımadın.Hoş, ben de tanımadım ya. Öldüğü zamanküçük bir çocuktum. Tıpkı piyeste olduğu gibi.SELMA - Sizden rica ederim, boyunapiyesinizle mukayeseler yapmayın!HUSREV - Ben mi yapıyorum? Yapıyorlar.Piyesimi yaşamış olmamı istiyorlar. Şimdi onlarımemnun etmek için ne yapmalıyım biliyormusun?SELMA - Susun, susun!(Camlı kapının sağından Ulviye gelir. Kapıyıbirkaç adım geçer, durur)

DÖRDÜNCÜ SAHNE Ulviye - EvvelkilerHUSREV - (Annesini görür görmez) Nerdesinanne? ULVİYE - Gazeteciyle konuşuyordum.HUSREV - Nasıl? O, daha gitmedi mi?ULVİYE - Şimdi gitti.HUSREV - Fakat bana veda ettiği zamansandalına doğru yürüdü. Ben onu hemen gittisandım.ULVİYE - Hayır. Yanıma geldi ve bendenbirşeyler sordu.HUSREV - Ne gibi?ULVİYE - Babanı sordu. Öleli kaç sene

oluyor, dedi, HUSREV - Ya sen ne dedin?ULVİYE - Senin de bildiğini söyledim. Otuzseneye yakın, dedim.HUSREV - (Heyecanla) Sonra?ULVİYE - Bu ölüm tabiî bir ölüm müydü diyesordu. Birdenbire cevap veremedim. Sıkıldığımıgördü. Affını istedi. Bunu büyük bir sanatkârınhayatını öğrenmek için yaptığını söyledi. Ben deanlattım.HUSREV - Anne, böyle bir şeyi nasılsöylersin?ULVİYE - Herkes bilmiyor mu?HUSREV - Muhitindeki birkaç kişiyi herkesmi sanıyorsun. Bak gör, şimdi beni nasıl tefekoyacaklar.ULVİYE -(Bir koltuğa oturur) Oğlum! Ben buinsanların maksatlarını ne bileyim? Soruşutuhafıma gitmedi değil. Fakat cevap vermektenkendimi alamadım. Hâli çok terbiyeliydi.Maksadını temiz ve güzel gösteriyordu.HUSREV - Kabahat senin değil, onu evime

kabûl ettiğim için benim. (Husrev, cani sıkılmış,bir koltuğa oturur. Bir iki saniye sükût. Mansurona doğru ilerler.)MANSUR - Oldu olacak, artık kendini üzme.Hem hatırımdayken sorayım. Hani seninpiyesine almadığını söylediğin bir takım tahlillervardı, onları bana verecektin. Nerdeysemisafirler gelecek, yine unutulacak.HUSREV - Kim bilir nerede? Şimdiarayamam.MANSUR - Rica ederim bul onları. Bugünalamazsam ne vakit alabileceğim?.. Sık sıkgeçemiyorum bu yakaya.SELMA - (Husrev'e) Ben biliyorum kâğıtlarınnerede olduğunu, isterseniz vereyim.HUSREV - (Kaşlar çatık) Nereden biliyorsun?SELMA - Geçen gün kitaplarınızı bendüzeltmemiş miydim? Onları bir köşede buldum.Çekmecenize yerleştirdim.HUSREV - Ver öyleyse Mansur'a! Mansur!Çık yukarıya Selma ile beraber, versin.

(Selma önde, Mansur arkada, sağdakimerdivenden çıkarlar. Husrev hâlâ asık yüzlü,Selma ile Mansur'un ayak sesleri kayboluncaUlviye'ye döner.)HUSREV - Sana bir haberim var. Mansurbirkaç gün evvel benden Selma'yı istedi.ULVİYE - Yâ! Ne cevap verdin?HUSREV - Cevabı ben vermiyeceğim. Selmaverecek. Mansur çok iyi bir çocuktur... Yegânedostumdur diyebilirim. Sor bakalım Selma'ya!Mansur sabırsızlanıyor.ULVİYE - Sen sorsan daha iyi değil mi?Selma seni çok sever. Elinde büyüdü gibi birşey.Babası yerindesin.HUSREV - Benim bir genç kıza böyle teklifleryapmak hoşuma gitmez. Sen kadınsın. Onunyengesisin. Senin söylemen daha yakışık alır.ULVİYE - Eğer Selma'nın Mansur'u kabûletmesini istiyorsan sen söyle! Onun üzerinde,sen hepimizden daha tesirlisin.HUSREV - Bu meselede Selma'ya tesir etmek

istemem. Fakat söyliyeceğim.(Merdivenden ayak sesleri gelir. Selma ileMansur inerler.)

BEŞİNCİ SAHNESelma - Mansur - EvvelkilerMANSUR - (Elindeki kâğıtları cebineyerleştirirken) Eğer Selma olmasaydı bugün dealamayacaktım bu notları.SELMA - (Mansur'a) Onları ben çok sevdiğimiçin sizin de okumanızı istedim.HUSREV - (Selma'ya) Demek okudun daSelma!SELMA - Evet, itiraf ederim. Eserinize ait birparça olduğunu görünce okumak arzumuyenemedim. Darıldınız mı? HUSREV -Darılmadım.MANSUR - (Husrev’e) Niçin almadın buparçalan piyesine? HUSREV - Bir piyes

kadrosuna sığmayacak kadar uzun tahliller.Onları kendim için sakladım.(O sırada, ön kısma yakın soldaki kapıdanhizmetçi kız girer.)

ALTINCI SAHNEHizmetçi Kız - Evvelkiler(Hizmetçi kızın elinde bir tepsi vardır.Tepsiden orta masasına, çayla beraberalınacak yiyeceklere mahsus tabakları bırakır.Hizmetçi kız, işi yaparken onlar konuşmalarınıkesmez.)MANSUR - Notlarda neden bahsediyorsun?HUSREV - Ölümden.MANSUR - Kafan bir an kovanı gibi hepölüm ihtizazlariyle dolu. Hep ölümle meşgûlsün.HUSREV - Ondan başka meşgûl olunacak nevar? (Hizmetçi kıza) Saat kaç kızım?

HİZMETÇİ KIZ - Beş buçuk efendim.HUSREV - (Kendi kendine) Ne de çabukgeçiyor saatler!(Hizmetçi kız, geldiği yerden çıkar. Selmamasayı tanzimle meşgûl. Sağdaki antredenOsma görünür.)

YEDİNCİ SAHNEOsman - EvvelkilerOSMAN - (Husrev’in önünde durur) ŞerefBey'le hanımı geldiler. Ne emredersiniz?HUSREV - Nevzat Bey de beraber değil mi?OSMAN - Hayır efendim.HUSREV - Peki, al onları rıhtıma! (Ulviye’yedöner) Anne! Sen Mansur'la beraber misafirlerikarşıla! Daha erken. Çaydan evvel birazrıhtımda oturursunuz.(Ulviye ve Mansur, Osman'ın peşinden antreyoluyla çıkarlar. Selma, orta masasını düzeltmiş,şimdi semaverle uğraşmakta. Husrev ayağa

kalkar. Selma'ya doğru yürür. Selma Husrev'earkasını vermiştir.)HUSREV - Selma!SELMA - (Geriye döner) Efendim!HUSREV - Seninle konuşulması güç birmevzua gireceğim.SELMA - Buyurun efendim!HUSREV - Dedim ya, konuşulması biraz güç.Mizacım bu işin alışılmış mukaddimelerine deyabancı. Görüyorsun ya, ne kadar beceriksizim.SELMA - Mukaddimesizce söylemek istemezmisiniz?HUSREV - Senelerdir yanımdasın. Sanababalık ediyorum. Bu bakımdan, seninhakkında, benden bir delâlet isteyen birmüracaatla karşılaştım.SELMA - Çok kapalısınız.HUSREV - Eğer bu müracaatı yapan,sevdiğim biri olmasaydı delâlet hakkımıkullanmak istemezdim. Teklifini hiç duymamışgibi yapardım.

SELMA - Merak içindeyim.HUSREV - Mansur, onu kocalığa kabûl edipetmeyeceğini soruyor. Ne dersin?SELMA - (Başını önüne eğer... Yüzünderahatsız olmaktan başka intiba yok. Birdenbaşını kaldırır. Bulanık bir tebessümle Husrev'ebakar.) Bu, sizce münasip mi?HUSREV - Bence münasip olacak veyaolmayacak bir şey yok. Aranızda ben yoğum.Bence münasip olan, iki sevdiğim insanıtamamiyle serbest bırakmaktır. Karar senin.SELMA - Hiçbir fikrim yok.HUSREV - Mansur hakkında mi?SELMA - Hayır. Evlenme hakkında. Hiçdüşünmedim.HUSREV - Biz bir çok şeylere karşı kayıtsızolabiliriz. Fakat onlar bize lâkayıt kalmaz.Mutlaka kendisini düşündürür. Bir karar ister.SELMA - Ben düşünmemekte ısrar ediyorum.HUSREV- Selma, bilemezsin bu tekliftekirolüm ne sıkıntılı! Böyle bir vesileyle bir genç

kızın mahremiyetine hiç de sokulmak istemem.Sen de düşündüklerini bana söyleyemezsin.Fakat bir mevkiim var. Senin velinim. Vazifemiyapmamak elimde mi? Onun için, sana hiç hisve fikir karıştırmadan, gayet dürüst olarakmeseleyi haber veriyorum. Sen de bana, benimkadar dürüst cevap ver.SELMA - Size sizin kadar dürüst, cevapvermek. His ve fikir karıştırmadan.HUSREV - Evet.SELMA - O halde bana bu teklifi yapmamışolun!HUSREV - Öyle mi Selma?SELMA - Evet.(Camlı kapının sol tarafından Zeynepgörünür. Üstünde, itina edildiği belli yazlık birkostüm. Giyimi ve tavırları hoppa. Kapıdamanâlı bir gülüşle durur. Selma'nın dikkatettiğini görünce Husrev de o tarafa bakar.)

SEKİZİNCİ SAHNEZeynep - EvvelkilerZEYNEP - Çağırılmadan geldim. Birazuygunsuz amma, affedileceğimi umuyorum.(Selma olduğu yerden vakarlı ve soğuk,Zeynep'e bakmakta devam eder. Husrev,Zeynep'e doğru birkaç adım atar. Zeynep de onayaklaşır. Elini uzatır. Husrev de bu eli kuru birhareketle sıkar.)ZEYNEP - Hem de başbaşa konuşurkenrahatsız ettim. Çok yazık...HUSREV - Ehemmiyeti yok.S E L M A -(Husrev'e)Ben müsaadenizle

gidiyorum.HUSREV - Peki Selma. Söyle misafirlere, artıkçayımızı içebiliriz.SELMA - Şimdi.(Selma yürür. Zeynep onu durdurur.)ZEYNEP - Selâm vermeden mi gidiyorsunuz,Selma Hanım?SELMA - Affedersiniz. Safâ geldiniz.ZEYNEP - Çay için daha erken sanıyorum.Onlar denizi seyrediyorlar. Bu vakitler Boğaz okadar güzel ki. Hiç bozmayın rahatlarını!Kendileri gelirler.(Selma, Husrev'e bahar. Husrev, kaşlarınıçatmıştır. Hiçbir şey söylemez.)SELMA - (Zeynep'e) Nasıl isterseniz.(Selma, camlı kapıdan çıkar. Zeynep,müstehzi, Selma'yı arkasından süzmekte. Selma,soldan kaybolur. Husrev, olduğu vaziyette.Zeynep Husrev'e bakar.)HUSREV - Nasıl kendi kendinize müsaade

edersiniz, anlamam. Bir genç kız önünde buhareket?ZEYNEP - Nasıl hareket?HUSREV - Evvelâ herkesi bırakıp buraya birbaşınıza gelebiliyorsunuz. Sonra da Selma'ya,benimle yalnız kalmak istediğinizi açıkçahissettirmekte mahzur görmüyorsunuz.ZEYNEP - Ödeştik. Siz de benimle yalnızkalmamak için herkesi çağırttınız.HUSREV - Bir cemiyet içindeyiz. Riayetemecbur olduğumuz kaideler var.ZEYNEP - (Birdenbire sinirli ve şımarık)Husrev, ciddi mi bunlar?HUSREV - Bu tarzda konuşmayalım.(Zeynep bir koltuk çekip oturur. Husrev'ediktiği gözlerinde kinli bir ışık.)ZEYNEP - Her zamanki haşin tabiat!HUSREV - Mizacım!ZEYNEP - Bundan sekiz sene evvel böylemiydin?

HUSREV - Görüyorsunuz ki şu ân ve bu yerhissi olmaya tahammül edecek gibi değil.Görüyorsunuz ki senli benli konuşmaktanrahatsız oluyorum.ZEYNEP- Aramızda resmîlik! Ne gülünç!HUSREV - Belki bunun aksi gülünç.ZEYNEP - (Heyecanla) Ne diyorsunuz?HUSREV - Sizi bilemem. Fakat ben yaşımınkanunlarına uymaya mecburum. Benimyaşımda, bir delikanlı gibi davranılamaz.Saçlarımızın aksine, o yaşta beyaz olan birçokşey vardır ki, bu yaşta karadır,ZEYNEP - İnsan hararetini kaybedince böyledüşünür.HUSREV - Bu bahsi kapatalım, ister misiniz?(Husrev, bir iki adım uzaklaşır. Zeynep'eyanını verecek surette bir koltuğa oturur.Zeynep, Husrev'i her haliyle takip etmekte.)ZEYNEP - Benimle konuşmaktansıkılıyorsunuz. S ze, söz söylemek arzusunu bile;veremiyorum.

HUSREV - Arzularım kendi kendisine ölüyor.Suçlu siz değilsiniz.ZEYNEP - Arzu ölür mü?HUSREV - Onu can sıkıntısından bunalanlarbilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf birengel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu camdelinmez.ZEYNEP - Açıkça söyler misiniz? Manzaramsizi sıkıyor, öyle mi?HUSREV - Manzaralar bazan sıkıntımızınelbiselerini giyer.ZEYNEP - Devam edin, devam edin! Bütünhakaretlerinize razıyım.HUSREV - Ben size hakaret etmiyorum. Çokfaydalı bir şeyi anlatmak istiyorum. Aramıza birparça mesafe koymanız lâzım. Bu bir sanatmeselesidir. Birbirimize bu kadarabanmamalıyız. Abandığımız zaman da nebileyim, birimizin ağırlığı öbürüne bir tüy kadargelmeli. Ah, bunlar anlatılmaz. Beni niçinkonuşturuyorsunuz?

ZEYNEP- Konuşun, konuşun!HUSREV - (Gözleri dalgın orta yere doğru, söyler, sanki Zeynep yok.) İstediğim şeylerisöylüyorum. Bunları söylemek rahatsızlığımıbüsbütün arttırıyor. Çok yalnızım. Yalnızlığımıgidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımıçoğaltmak oluyor.ZEYNEP - Anlıyorum. Ben de bu tedbirlerdenbiriyim.HUSREV - Siz tabiî şevklerini sıhhatle duyanbir insansınız. Kendinizi kolayca onlarabırakabiliyorsunuz. Bense öyle değilim. İçimvehim, zevksizlik ve hasta hesaplarla dolu.ZEYNEP - Demek birbirimize bu kadaryabancıyız?HUSREV - Bundan şikâyet niçin? Sekiz seneevvel bu yabancılık yüzünden yaklaştık. Şimdionu aşındırmaya bakmamalıyız. Yabancılığın birsırrı var. Kurcalanmaz, örselenmezse iki ayrıinsan arasında bir büyü bırakabilir. (Ayağakalkar) Zaten her şey bir büyü işi. Büyüleredikkat etmeyi bilmeliyiz.

(Husrev ayakta, Zeynep'e doğru. ZeynepHusrev'i hain bir dikkatin içine almıştır.)HUSREV - Bana bir düşman gibibakıyorsunuz.ZEYNEP - Muhakkak ki düşmanınızın).HUSREV - Kimse bana kendim kadar düşmandeğil!(Göz göze kalırlar. Sağdaki antreden Osmançıkar.)

DOKUZUNCU SAHNEOsman - EvvelkilerOSMAN - (Husrev'e) Doktor Nevzat Beygeldiler.HUSREV - Buraya al!(Osman aynı yerden çekilir. Husrev antreyedoğru ilerler. Bahçeye bakar. Zeynep, oturduğuyerde gergin, asabi, gözleri Husrev'inarkasında.)ZEYNEP - (İradeli ve isyankâr) Husrev!HUSREV - (Başını geriye döndürerek) Yalnızdeğiliz.

(Husrev, başını ileri döndürür. Bir iki saniyegeçer. Antreden Nevzat girer. Husrev’e doğruyürür.)


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook