İstanbul AntlaşmasıBulgaristan hükümeti 1913 yılı Ağustos ayınınson günlerinde aldığı karara istinaden OsmanlıDevleti ile İstanbul’da 6 Eylül’de aracısız olarakgörüşmelere başlamıştır. Bulgaristan adınadiplomatlar Andrei Toshev ve Grigor Nachovicile General Savov tarafından görüşmeleriyürütürken, Osmanlı heyeti ise Hariciye NâzırıTalat Bey, Bahriye Nâzırı Çürüksulu MahmudPaşa ve Şurâ-yı Devlet Reisi Halil Bey’denoluşmaktadır.Yapılan görüşmelerin neticesinde 29 Eylül1913 günü iki taraf arasında İstanbul Antlaşmasıimzalanmıştır. 20 maddeden oluşan antlaşmaya5 adet de ek protokol yapılmıştır. Bu antlaşmayagöre;1. Madde: Edirne ve Edirne’nin batısında çağı30 km. tutan yarım daire şeklindeki bir toprakparçası Osmanlı Devleti’ne bırakılmış, Meriç ileEdirne arasında kalan Batı Trakya toprakları iseBulgaristan’a bırakılmıştır. Meriç Nehri’ninbatısında bulunan topraklardan istisna olaraksadece Dedeağaç Osmanlı Devleti’nde kalmıştır.
2. Madde: On beş gün içerisinde her iki tarafınordularının bölgeden terhis edilmesine kararverilmiştir.3, 4. Madde: Antlaşmanın imzalanması ilebirlikte iki taraf arasında diplomatikmünasebetlerin yeniden başlaması kararıalınmıştır.5. Madde: Savaş esirleri ve rehinelerin bir ayiçerisinde her iki tarafın atadığı komiserleraracılığıyla birbirlerine teslim edilmesi kararıalınmıştır.6. Madde: Savaş döneminde olaylara karışmışolanların imzalanan antlaşma ile birlikte genelaffa uğraması kararlaştırılmıştır.7. Madde: Osmanlı Devleti tarafındanBulgaristan’a terk edilen bölgelerde kalan halkınBulgar tebaası olması konusunda anlaşılmış, bukişilere dört yıl içerisinde istedikleri takdirdeOsmanlı topraklarına göç etmek hakkıverilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bıraktığı bubölgedeki halkın dört yıl müddetle askerliktenmuaf olması kararlaştırılmıştır.
8. Madde: Bulgar topraklarındaki bütünMüslümanlara Bulgar vatandaşlarının sahipolduğu mülkiyet ve siyasal haklardanyararlanması ve bu zümreye din ve ibadetözgürlüğünün tanınması kabul edilmiştir.9. Madde: Osmanlı topraklarında kalan Bulgarvatandaşlarına diğer Hıristiyanlara tanınanhakların tanınması konusunda anlaşmayavarılmıştır.10, 11. Madde: Bulgaristan’da kalanMüslüman Türklerin mülkiyet haklarına saygıgösterilmesi ve zorunlu olmadıkça taşınmazmallarının kamulaştırılmaması kabul edilmiş,kamulaştırma durumunda ise taşınmazındeğerinin peşin olarak ödenmesi kararıalınmıştır.13. Madde: Bulgar topraklarında kalanOsmanlı padişahına veya hanedan üyelerine aitözel mülklerin tüm haklarının saklı kalmasıkararlaştırılmıştır.14. Madde: Her iki tarafın da mezarlıklara veharp meydanında ölen askerlerin gömüldüklere
yerlere saygı göstermesi ve bu husustavilayetlerdeki memurlarına gerekli emirlerivermesi kararı alınmıştır.15. Madde: Her iki devlet vatandaşlarınaeskiden olduğu gibi serbestçe yerleşme veseyahat etme hakkı tanınmıştır.16. Madde: Şark Demiryolları Kumpanyası’naait olan demiryolu hattının Bulgaristan’da kalankısmına ait yükümlülüklerin Osmanlı Devletitarafından yerine getirilmesi, buna karşılıkolarak Bulgar tarafında kalan alet ve edevatıniade edilmesi kararı alınmıştır.Antlaşmanın ardından 5 adet protokol deimzalanmıştır. Osmanlı Devleti ile Bulgaristanarasında imzalanan ilk protokol, sınırlarkonusunu kapsamaktadır. İkinci protokolde isemüftülük konusunda alınan kararlar yer alır.Buna göre Müslüman halka müftülerini ve başmüftüyü seçme hakkı verilmiştir. Ayrıca seçilenbu görevlilerin maaşının Bulgar hükümetitarafından ödenmesini karara bağlanmıştır. Üçnumaralı protokolde ise antlaşma maddelerindeiki tarafın ihtilafa düşmesi durumunda konunun
Lahey Hakem Mahkemesi’ne taşınması kararıkabul edilmiştir. Dört numaralı protokolü trenhattı üzerinde asker, mühimmat ve ticarî eşyanakli konularını kapsamaktadır. Son protokol iseOsmanlı Devleti’nin terk ettiği topraklarınBulgar hukukuna tâbi olmasını içermektedir.Yapılan bu antlaşmanın ardından OsmanlıDevleti umumi aftan kimlerin yararlanıpyararlanamayacağı konusunda çalışmalarabaşlamış ve Meclis-i Vükelâ konunun çözülmesiiçin bir komisyon kurulmasına karar vermiştir.Yine af konusu kapsamında Balkan Harbisüresinde görev yapan askerî mahkeme Divân-ıÂli-i Askerî’nin hükümlerinin temyize tâbitutulmaması kararı alınmıştır.[130]
Atina AntlaşmasıYunanistan ile Osmanlı Devleti arasındayapılan Atina Antlaşması’nda, iki devletarasındaki en büyük problem olan AdalarSorunu aleyhimize çözülmüş olup EgeAdalarının büyük bir bölümü Yunanistan’abırakılmıştır. Antlaşma ile Osmanlı Devleti MoraYarımadası’ndaki Yunan işgalleri ile Girit’inilhakını tanımıştır. Ayrıca, antlaşma ileYunanistan’da kalan Türk azınlığın hakları dagüvence altına alınmıştır.Atina Antlaşması, 14 Kasım 1913 tarihindeOsmanlı Devleti ve Yunanistan arasında BalkanHarplerinin sonunda imzalanmış bir antlaşmadır.Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:1- Osmanlılar Yanya, Selanik ve Girit’inYunanistan’a ait olduğunu kabul etmiştir.2- Yunanistan’da kalan Türklerin durumu dadüzenlenmiştir.3- Osmanlı Devleti bu antlaşmayla BatıTrakya’daki topraklarından resmen çekilmiştir.
İstanbul Antlaşması13 Mart 1914 tarihinde Sırbistan ile OsmanlıDevleti arasında yapılan antlaşma ile Sırbistansınırları içerisinde kalan Türklerin durumugörüşülmüştür. Bu iki devletin ortak bir sınırıkalmadığından, antlaşmanın konusu bu ülkedekalmış Türkler ve taşınmaz mallarının durumunailişkindir.
İmparatorluğun GözyaşlarıOsmanlı Devleti, Balkan Harpleri sonucutarihinin en ağır yenilgisine uğrayarak sınırlarınıAdriyatik kıyılarından Meriç Nehri’ne kadarçekmek zorunda kalmıştır. Bu savaş sonrasıRumeli toprakları terk edilmiştir. Balkanlar’dakibinlerce Türk’ün yaşadığı toprakları terketmesine neden olmuş ve büyük göç hareketleriyaşanmıştır.Balkan Harbi, Balkanlar’daki dengeleri büyükoranda değiştirmiş, yeni kurulan diğerdevletlerin yanında Arnavutluk da kurulmuştur.Balkan Harbi, Avrupa devletlerini de etkilemiş,bloklar arasındaki gerginliği arttırmış, silahlanmayarışını hızlandırmıştır. Bu da I. DünyaSavaşı’nın çıkmasına sebep olmuştur:I. Balkan Harbi’nde en başarılı ülkeSırplar olmuştu. Kumanova Muharebesi(23-24 Ekim 1912) sonrasındaMakedonya’nın büyük bölümüne sahipoldular. Ancak bu ilerleyiş ileride BalkanBirliği arasında doğacak sorunlara zeminhazırlayacaktı. Nedeni ise Bulgaristan’ın
da Makedonya üzerinde hak iddiaetmesiydi. Her iki taraf bu konudaRusya’nın hakem olmasını kabul etmişti.Ancak Rus diplomasisi sorunu çözmekteson derece başarısızdı. ÖzellikleBulgarlar Rus desteği konusunda tam birhayal kırıklığı yaşadılar.[131]Ateşkes antlaşmaları, barışkonferansları artık tek bir yerinOsmanlılarda kalması için uğraşverilmektedir: Edirne! Edirne’den ötesinegeçmenin gerçekçi olmadığı ortayaçıkmıştır. Üstüne üstlük özellikle Ocak1913’te büyük devletlerin baskılarıylaKıbrıslı Kâmil Paşa yönetimindekihükümet Edirne’yi bile vermeye razı halegelecek, ancak her şey kanlı BabıâliBaskı’nıyla değişecektir. 23 Ocak 1913baskını, İttihat Terakki’nin ipleritamamen eline almasının başlangıcıdır.Harbiye Nâzırı Nazım Paşa’da çıkançatışma da öldürülür. İlginçtir; bakanlarkurulundaki herkes korkudan sinerkenKâmil Paşa, Enver Bey’in uzattığı istifa
dilekçesini ‘cihet-i askeriyeden gelenbaskıyı’ belirterek (‘halktan’ ifadesi detehditle ekletilerek) imzalayacaktır. 15Nisan 1913 tarihinde Çatalca’da yapılanateşkes ve 22 Nisan 1913’de İşkodra’nınKaradağlılara teslim olması I. BalkanHarbi’ndeki çatışmaları sona erdirir.Kayıp korkunçtur. Tunaya’nın deyişiyle‘6 milyonu çok az aşkın nüfuslu,173.000 km2 ‘lik Koca Rumeli, Osmanlıaile albümünde bir hatıra fotoğrafı olarakkalmıştır artık.[132]Kuşkusuz en zararlı çıkan Osmanlılarlabirlikte Bulgarlar görülüyordu.Sırbistan’la Yunanistan’ınMakedonya’nın kuzey ve güneyinipaylaşmaları, ayrıca kuzeydeki Romentehdidi, Bulgaristan için savaşınbaşlarındaki başarılarına rağmen ciddi birdezavantajdı. Taraflar arasındaki yoğundiplomasi trafiği çıkmaza girince 29/30Haziran gecesi Bulgaristan, Yunanistanve Sırbistan yeniden savaşa tutuştular.Fırsatı değerlendiren iki ülke vardı. Biri
ilk savaşa katılmayan Romanya, diğeriise kaybettiği prestijini yenidenkazanmak isteyen Osmanlı Devleti.Enver Paşa komutasındaki Osmanlıordusu 22 Temmuz 1913’de Edirne’yegirecek, en azından tesellibulacaktır.[133]Balkan Harbi’nde en az savaşan ordularkadar, belki daha fazla, acıyı ve dramıcanına, ırzına ve malına saldırılan,yerinden göçertilen sivil halklar yaşadı.Aynı şekilde katledildiler, tecavüzeuğradılar ve sürüldüler. Camiler vehavralar aynı şekilde kirletildi ve tahripedildi. Selanik’e giren Yunan ordularıMüslümanlardan çok Yahudi katliamıyaptılar.[134]Peki yenilginin nedenleri neydi? Neolmuştu da tarihi zaferlerle dolu bir ordu,düşmanlarını bile şaşırtacak derecedehızla mağlubiyete sürüklenmiş, başkentibile kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyakalmış, eski başkenti olan Edirne
Bulgarların eline geçmiş, MakedonyaSırplarla Yunanlılar arasındapaylaşılmıştı? Milletçe en büyüközelliğimiz olan yenilgileri fazlagündeme getirmeme, ders çıkarmamaözelliğimize en iyi örnek Balkan Harbiverilebilir. Oysa Balkan Harbi başarısızbir diplomasinin, siyasete bulaşmış birordunun yapıcı değil yıkıcı muhalefetinbileşiminin nelere mal olacağına dair çokçarpıcı örnekler içerir. İmparatorlukdışişleri yanı başındaki Balkanülkelerinin yaptıkları ittifaklarıgörmemiş/görmemezlikten gelmiş, ordukomuta kademesi ise başından itibarenhem fiziki hem mental olarakdağınık/lakayt bir duruş sergilemiş,muhalefeti temsil eden İttihat-TerakkiCemiyeti ise savaşın neticesinden çokbaştaki hükümetin bu vesileyle dağılmasıiçin uğraşmıştır. Richard Hall, Osmanlıİmparatorluğu’nun Balkan müttefikleriarasındaki çelişkilerden yararlanmakonusunda dikkat çekici başarısızlık
gösterdiğini belirtir. Hall’e göre, enbüyük düşman Bulgaristan’a karşı Sırpve Yunanlılara bir takım tavizlerverilebilir, bu girişim en azından Asyayakasından kuvvet aktarmalarında zamankazandırabilirdi.[135](...)Başarısız diplomasi, istihbarat zaafı,savaş durumu ile karşı karşıya kalan birülke muhalefetinin (İttihat ve TerakkiCemiyeti’nin) destekleyici olmak yerine,hükümeti her durumda zor durumdabırakmayı amaçlaması, ordumensuplarının siyasetle çok içli dışlıolması, dönemin hükümetinin ise gereklikararlılıktan yoksun olması Balkanfelaketini getirmiştir. Savaş sırasındadarbeyle iktidara gelen İTC, felaketinnedenlerini iyi tahlil edememiş, intikamhırsıyla hareket etmişti... Balkan Harbiliteratüründe önemli bir yeri olanBozgun’da, Hafız Hakkı Bey’inyenilginin nedenleri arasında ordununpolitikaya bulaşmasını belirtmemesi
dikkat çekicidir.[136]İttihat ve Terakki Cemiyeti önderlerininçoğu Balkan mağlubiyetinin asıl suçlusuolarak gayri Müslimleri görüyordu.Balkan Harbi’nin ardından devletinHıristiyan nüfustan ve onların yolaçtıkları problemlerden kurtulduğunanerdeyse sevindiler. İTC yeni hedefini,Goltz Paşa’nın daha önce yayınlanan birmakalesinde önerdiği gibi Edirne ileHalep arasındaki coğrafyada tutunmakolarak belirledi.[137] Öyle ki bazıyazarlar İTC’nin Balkanları bilerek terkettiğini iddia edeceklerdir.[138] Bukadarını iddia etmek çok zorlama olsa da(çünkü çoğunun Rumeli kökenli olduğuhatırdan çıkarılmamalı) olayların gidişatıİttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarıele geçirmek için Balkan Harbi’nin kaosortamında her türlü vasıtadanyararlandığını gösteriyor. Ayrıca İTC,Osmanlıcılık ideolojisini neredeysetamamen terk ederek yeni rotasını
Türkçülüğe çevirecekti. İntikamcı hislerlehareket edilmesi, yenilgi nedenlerinin iyideğerlendiril(e)memesi, özellikle EnverPaşa’nın başa gelmesiyle hemen hemenordunun ve aydınların büyük bir kısmınasirayet eden yukarıdaki ruh hali, sporadikgösterişli başarılara rağmen Osmanlıİmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndanda başı önde ayrılmasına yolaçacaktır.[139]
SonuçBalkan Harbi Osmanlı’yı derin bir hüzneboğmuştur. Yaşanan bütün olumsuzluklararağmen ordu ve insanımız üzerlerine düşenvazifeyi fazlasıyla yapmışlardır. Bu savaş I.Dünya Savaşı’nın bir provası olması yönüyleönemlidir. Ancak bizim için en önemlisi iseyüzlerce yıl hükmettiğimiz ve yurt edindiğimizBalkanlar’dan gerisin geri döndüğümüzharitamızın bir bölümünün parçalandığı bir dramyaşanmıştır.Bu savaşların sonuçlarını aşağıdaki şekildemaddeleyebiliriz:1- Balkanlarda kalan Türk azınlığının hak vehürriyetleri yapılan antlaşmalarla garanti altınaalınmaya çalışmıştır. Bundan sonra Osmanlı içinBalkan Türkleri problemi ortaya çıkmıştır.2- Balkanlar’ın haritasında önemli değişikliklerolmuş Osmanlı ve Bulgaristan topraklarınınönemli bir bölümü el değiştirmiştir.3- Balkan Harplerindeki başarısızlık Osmanlı
ordusunda yeni düzenlemelerin yapılmasınaneden olmuştur.4- Osmanlı Devleti’nin sosyal ve ekonomikçöküşü hızlanmıştır.5- Bulgaristan’ın diğer Balkan devletleri veRusya ile arası açılmıştır. Bu durumBulgaristan’ı Avusturya ile Osmanlı Devleti’neyaklaştırmıştır.
Balkan Harbi Hatıraları
Sınır Boylarında[140]27 Eylül 1328 [10 Ekim 1912], SelanikDün Karaburun’dan geldik. Galiba bu geceşimendifere bineceğiz. Karadağ ilân-ı harp etti.Bulgaristan ve Sırbistan henüz susuyorlar. Kimigördümse:-Mutlaka harp olacak!...diyor.Ben hâlâ ümit etmiyorum. Niçin harp olacak?Balkan hükümetlerinin istedikleri verildiktensonra harbe ne hacet? Buna aklım ermiyor. Otuzdokuzuncu alayın üçüncü taburundayım. Askerîhastanenin arkasındaki viranelikte oturuyoruz.Çadırlarımız intizamsız fasılalarla kurulmuş.Yüzbaşım Faik Efendi, Selanikli. Kısa, tombul,kuvvetli bir çocuk. Lakırdı söylerken sesititriyor. Bu hâl kalbinin iyiliğine, yani ruhununhafifliğine delâlet eder. Terbiye ve harekâtıaskerî olmaktan ziyade mihanikî. Hemen bütünbölüğü o idare ediyor. Ben daha misafirim.Neferleri tanımıyor, isimlerini bilmiyorum.Demek muharebe olursa son derece
münasebetsiz şartlar dâhilinde ateşe gireceğim.1 Teşrinievvel [14 Ekim 1912]Ordugâhtayım. Burası, Köprülü’nün iki saatötesinde bir vadi. Bir yayla... Soğuk ve rutubetli.Hâlâ harbi bekliyoruz. Benim gözlerim ağrıyor,nezleyim. Ne düşünüyor, ne hareketedebiliyorum.4 Teşrinievvel [17 Ekim 1912], KöprülüDiyorlar ki “Harp başladı...” Fakat kimseninbir şeyden haberi yok. Ne telgraf geliyor, negazete. Bugün nöbetçiyim. Şimdi, yani geceyedide hareket emri verildi. Çavuşlara ve saireyelâzım gelen tembihleri verdim. Yarın Güzeyil’egideceğiz. Bu küçük bir köymüş.Umumî harekâta dair bize hiç malûmatverilmiyor. Her gün bir alay emirneşrolunuyorsa da anlamak mümkün değil.5 Teşrinievvel [18 Ekim 1912]
Bu sabah alayla hareket ettik. Hava güzeldi.Şimdi karargâha geldik. Henüz çadırlarkurulmadı. Ben çok yorgunum. Yorgunluktanbiraz başım ağrıyor. Yolda mola ederken birTuran gazetesi bulduk. Tarihi 2 Teşrinievvel [15Ekim 1912] idi. Bulgaristan’ın, Sırbistan’ınmünasebetlerini kestiklerini yazıyordu. HattaVedranye civarında bir muzafferiyet haberveriyor.Karadağ’a yine muzafferiyetler...Yolda küçük bir çiftliğe rast geldik. YarıcılarıBulgar olacak. Eski ve viran bir kilisesi var.Etrafında birkaç asker duruyordu. Niçin oradabulunduklarını sorduk. Meğerse bir OsmanlıBulgar neferi çok rakı içmiş. Ve yolda yürürkenbirden düşmüş ve ölmüş. Çiftlikte papazaramışlarsa da bulamamışlar. Bizim bölüğe yenigelen Bulgarlar ölüye doğru soğuk baktılar vehiçbir teessür göstermeksizin yollarına devamettiler.Burada, Güzeyil karargâhında bakalım kaçgün kalacağız?...
Neferlerde büyük bir neşe yok. Zabitler deöyle. Fakat korku ve yeis de yok. Yemek, içmekmeselesi güçleşti. Dün yemek ve çorbatuzsuzdu. Köprülü’de tuz bulunmadı. Zabitlercandan ve gönülden çalışmıyorlar. Yahut benöyle görüyorum. Bunun en büyük sebebiamirlerin iktidarsızlıkları... Amirler, hattakarargâh için verdikleri emri bile icra olunmadandeğiştiriyorlar. Fırka emrini okudum, güzelyazılmıştı. İnşallah erkânıharplerimizmuktedirdirler.İşte yorgun ve ümitsiz bir dua...Erkânıharpler, amirler, kumandanlar, zabitlerne olurlarsa olsunlar, Balkan Harbi’nde ancakbir şekil bulunacaktır.Ya Bulgarlar bizi ezip geçecekler yahut bizonları ezeceğiz.Ve bu ezmek hadisesine en az girecek şey defen, harbin o meşhur fenni olacaktır.5 Teşrinievvel [18 Ekim 1912]
Sabah, güneş daha doğmadı. “Çadır yık”borusu vuruldu. İleriye gideceğiz. GalibaBulgarlar taarruz ettiler.Akşam... Bugün, öğleüstü, Kiliseli’ye geldik.İnce ince yağmur yağıyordu. Hâlâ bu yağmurdevam ediyor... Usturumca fırkasının kırküçüncü alayı solumuzda, çayırlıkta. Alay yaveribana, erkânıharbin bir lâfını gülerek tekrar etti.Hep diyormuş ki: “Ahval vahimdir...”Bakalım ateşe ne gün gireceğiz?Yüzbaşım iaşe işleriyle uğraşmak üzereKöprülü’de kaldı. Bölük şimdi benim emrimde.Yalnız genç mülâzım arkadaşım Eşref Efendivar. O da bugün nöbetçi...Askerin hepsi acemi. Hatta silâh doldurmasınıbilmiyorlar. İhtiyatların çoğu da Pomak. Birkelime Türkçe bilmiyorlar. Onbaşıların,çavuşların içinde bir vücut, parlak ve açık birgöz göremiyorum.İşte bu kadar müsaadesiz şartlar içinde harbegiriyorum. Netice muzafferiyet olursa hayret
etmekten memnun olamayacağım. Ama bütünbu hareketler bana hep bir oyun gibi geliyor.Hâlâ kendimi bir manevraya gidiyorsanıyorum.Hareketimiz o kadar hissiz ve maneviyatsız ki,ancak bir manevra böyle olabilir.Hani nutuklar, hitabeler, heyecanlar, şarkılar,alkışlar... Hiç, hiçbir şey yok. Bulgar ordusunugözümün önüne getiriyorum. Orada kim bilir nekadar hayat ve heyecan
vardır...6 Teşrinievvel [19 Ekim 1912], KiliseliBugün kalkmadık. Pirlepe Alayı’nın BreşuraTaburu geldi. Ben kasabada idim. Neintizamsızlık yarabbi! Zabitlerin bile tavırlarıbaşka idi. Ve belki sarhoştular.Akşam tabura döndüğüm zaman ikinci bölükmülâzımı Faruk, Bulgar’ın tecavüz ettiklerini,Çarova’nın düştüğünü, Sırpların Priştin’e doğruilerlediklerini söyledi. Havadis bir erkânıharptençıkıyormuş. Sözde bizim plânımız Bulgarlarıburaya düşürmek, burada bir meydanmuharebesi vermek imiş...Fakat hep miş, miş, miş...Ne gazete var, ne telgraf. Umumî hareketlerinhiçbirinden haberimiz yok. Koca ordugâha birgazete olsun gelmiyor. Yarın ihtimal yolgörünecek.8 Teşrinievvel [21 Ekim 1912], Kiliseli
Uyuyordum. Tabura “Hazır ol” vurdu.Kalktık, toplandık. Hava, fena halde soğuk.Asker de toplanıyor. Çadırların arasına silâhçattılar. Yarım saate kadar bir yere gidiyoruz.Fakat nereye? Bilmiyorum. Alay emriverilmediği için kimse de bilmiyor.Daha tabur yaveri alaya gitmemiş.9 Teşrinievvel [22 Ekim 1912]Kumanova’ya giden derenin içinde ordugâhkurduk. Bütün fırka hareket etmişti. Topçu içinyolları düzelttiğimizden beş saatlik mesafeyisekiz saatte aldık.Bu sabah iki nefer gelmiş. Bulgarlar büyük birkuvvetle Sultantepe’ye hücum etmişler. Yüz ellikişi imişler. Sözde teslim olmuşlar. İkisikaçmışlar. Bulgarların buraya üç saat mesafedeolduklarını iddia ediyorlar.Eğer sahi ise bugün yahut yarın çarpışmakmuhakkak...Gündüz saat beşte hareket ettik. Nereye
gittiğimizi bilmiyoruz.
Balkan Cephelerinde Geçen Günler10 Teşrinievvel [23 Ekim 1912]Dün buraya gelmiş ve portatif çadırlarımızıkurmuştuk. Top ve tüfek sesleri işittik. Gecehareket emri verildi. Şimdi yola düzüldük. Yinenereye gideceğimizi bilmiyoruz.Garibi şu ki erkânıharpler de bu muammayıbilmiyor. Yolda bizi görünce şaşırdılar.Bugün muharebeye girdik. Daha düşmanıgörmeden dört kişi mecruh bıraktık. Üçü öldü.Topçuların muhafızıyız. Topçu mevziindendüşmanın kaçtığını gördük. Ve dürbünle takımçavuşlarımıza gösterdik. O kadar sevindiler ki...Sevinçlerinden avazları çıktığı kadar bağırdılar.Biz boyuna top atıyoruz; fakat onlar niçinatmıyorlar?Ayın kaçı? Bugün ne? Bilmiyorum. Benimleberaber kimse de bilmiyor. Ne felâket yarabbi!Ric’atin, inhizamın en çirkinini gördüm. Bugünburada, Köprülü’nün önündeyiz. İkinci fırkakaçtı. Yalnız biz, nizamiye fırkası kaldı. Birden
ric’at emri verildi. Hep kendimizi galipsanıyorduk. Meğer müthiş surette mağlûp imişiz.Toplar filân hep kaçtı. En nihayet bizim taburkalmıştı. Biz de çekildik. Bütün gece, tam on ikisaat yürüyerek sabaha yakın Kiliseli’ye geldik.Oradan dün sabah kalktık. Buraya döküldük.Yolda uzun bir muhacir kafilesine tesadüf ettik.Oh ne felâket! Kadın, çoluk, çocuk tam beş binev imiş.Bu gece, açıkta, intizar mevkiinde kaldık.Düşman görünmedi.Bugün ayın on üçü olduğunu taburuneczacısından şimdi öğrendim. Demek üç günkaçışın kâbusu içinde geçmiş.14 Teşrinievvel [27 Ekim 1912], KöprülüKaç gündür, kaç gecedir burada çekmediğimizsefalet kalmadı. Üzerimize yağmurlar yağdı.Çamurlar içinde yuvarlandık. Askerin hepsihasta. Kazanlar yolda bırakıldı. Hepimiz açız.Rezalet, felâket son dereceyi buldu. Dağlarayavaş yavaş kar düşmeye başladı. Dayanılmaz
derecede soğuk. Rüzgâr durmadan esiyor.İşte şimdi hareket emri verildi. Nereye? Kimsebilmiyor. Niçin? Kimse bilmiyor. Gözlerinikaybetmiş bir kör sürü gibi bocalanıp gidiyoruz.Ortada ne kumandan var, ne kumanda.Ortada mekkârîler yok. Mekkâreciler yok.Cephaneler siperlerin içinde yerde kaldı. Herkesşaşırmış. Hâl ve mevki o kadar tahammülolunmaz derecede ki...Şimdi Otuz Sekizinci Alay’dan Şevket Efendiisminde bir yüzbaşının intihar ettiğini haberaldık.Hemen herkes intihar etmek istiyor.Yazık namusa bir kıymet ve ehemmiyetverenlere...15 Teşrinievvel 1328 [28 Ekim 1912]Köprülü’den dün geçtik. Bulgarlar bizimleeğleniyorlardı. Şimdi Pirlepe yolundayız. SözdeEdirne tarafında muzafferiyet varmış, filan vefalan.
Bunlara kimse inanmıyor. En büyükintizamsızlık, açlık, perişanlık içinde ric’atediyoruz. Abdülhamid’in İstanbul’a gittiğiniduyduk. Padişah yüz yirmi bin kişi ile Edirne’yehareket etmiş. Buna da kimse inanmıyor.Artık Rumeli’nin gittiği muhakkak. Fakatbütün şu kolordular, şaşırmış koyun sürüleri gibikurşun ve gülle altında, kar, çamur ve hastalıkiçinde mahvolacak.Ah, acaba ondan sonra aklımız başımızagelecek mi?16 Teşrinievvel [29 Ekim 1912]Pirlepe yolunda, İzidor’dayız. Dün akşamBulgarlar Köprülü’ye girdiler. Uzaktan topsesleri işitiliyordu. Biz bir dümdar bırakarakgece kaçtık. Bu kaçışımızda oldukça intizamvardı. Ve haber aldık ki üç gün evvel Üsküpdüşmüş.Yolda koşa koşa gidiyoruz. Arkadan top,yandan tüfek sedaları geliyor. Hava güzel,çamur yok. Fakat hepimiz aç ve hastayız. Hiçbir
şey düşünmüyor, dilimdeki peksimet yaralarınınsızılarını dinleyerek ilerliyorum.Demek Türklerin yaşamak hakkı yokmuş.Yanımızda düşmanın süvarileri, keşşaflarıgöründü. Ben takımımla beraber taburun sağcenahını himaye için tepelere çıktım. Aşağılarabakıyor, bakıyor; fakat bir şey göremiyorum.17 Teşrinievvel [30 Ekim 1912]Bu geceyi İzidor Köprüsü’nün üzerindegeçirdik. Düşmandan demek hâlâ bir nişangörünmedi. Fakat Köprülü’ye geldiklerimuhakkak. Biz bu saat her taraflamünasebetimiz kesilmiş, habersiz ve ümitsiz, burutubetli taşların, ıslak toprakların üzerindesürünürken acaba Babıâli ne yapıyor? Mütarekene vakit olacak? Konferans ne vakit başlayacak?Artık bu korkmuş ve perişan asker geriyedönemez.Rumeli eski şeklini alamaz. Artık Rumeli birdaha yapışmamak üzere Türk ilindenkopmuştur. Avrupa’nın orduları gelip Sırp ve
Bulgarları buralardan çıkaramaz ya!...Sekiz sene evvel, mektepten yeni çıktığımvakit gezdiğim bu yerleri bir gün böyle kaçarakterk edeceğimiz hiç aklıma getirir miydim?Heyhat... Mademki biz asker değiliz, mademkibizde askerlik için lâzım olan zekâ ve itaat yok,mademki bizde bir ideal, bir vatan hissi, nihayetbir lisan yok...Bölüğün yarısından ziyadesi Türkçe bilmiyor.Tabur Babil Kulesi gibi. Ne alanın satandan, nesatanın alandan haberi var.18 Teşrinievvel [31 Ekim 1912]Bu gece Abdi Paşa Hanlarında, yine açıktayattık. Şimdi Pirlepe’ye gidiyoruz. Diyorlar ki,orada çok asker var. Ve Manastır’dakikuvvetlerle birleşip Sırplara müdafaaedecekmişiz.19 Teşrinievvel [1 Kasım 1912]Bu gece Pirlepe’nin ovasında yattık. Asker son
derece yorgun ve perişan. Bölükteki zabitlerhasta. Yüzbaşı ishal oldu. Mülâzım-ı saniyi sıtmatutuyor. Benim sol ayağım fena hâlde şişti.Üzerine basamıyorum. Fakat gayret ediyorum.Korkuyorum ki, kangren olmasın.Kasıklarımdaki bezler birer yumurta kadar şişti.Bu sabah, bölüğü hazırlarken ikinci taburyaveriyle konuştum. Hep Edirne tarafındakimuzafferiyeti bekliyormuşuz. Eğer oradagalibane muharebe edersek ilerigidebilecekmişiz. Mağlûp olursak muharebebitmiş sayılırmış. Zaten bu tabiî değil mi?Altıncı Kolordu, Yunan taraflarına gitmiş. YaniSelanik’e. Bizim vazifemiz Boğazları tutmak,düşmanı geçirmemek imiş.Şimdi bir yere hareket ettik. Fakat nereye?Bilmiyorum. Her vakit ki gibi kimse de bilmiyor.Çünkü sabahtan beri verilen emirler yarımşarsaat ara ile hep değişti.22 Teşrinievvel [4 Kasım 1912]Peltuvar’ın sağında bir köyde bir gece yattık.
Dehşetli bir fırtına çıktı. Asker ve mekkâreperişan oldu. Daha güneş doğmadan tekrarhareket emri verildi. Kalktık, yürümeyebaşladık. Pirlepe’ye geldik. Orada beş saat dahakoştuk. Şu akim ve berbat sırtları tuttuk. Sözdedüşman bu taraftan gelecekmiş. Uzaktan tüfeksesleri işitiliyor. Gece o kadar soğuk oldu ki,benim çarıklarım donmuş. Ayağımıkımıldatamıyorum. Soğuktan hiç uyuyamadım.Yarım saate kadar intizar mevkiimizi diğer birbölüğe terk ederek bu korkunç taşlığın dibineineceğiz.Dün akşam Mehmed Ali Bey isminde birerkânıharbi paşa yapmışlar. Ona bir suare tertipediyorlarmış. Bu zat büyük bir galebe vaatediyormuş. Bakalım, görelim. Fakat kurşundanevvel soğuk ve kar bizi öldürecek. Bizi birekadar kıracak.Top sesleri geliyor. Birinci Tabur ileriye doğruhareket etti. Top ve tüfek sesleri iki saattirdevam ediyor. Muharebe mevziine geldik. Hâlâdüşmanı göremiyoruz.
23 Teşrinievvel [5 Kasım 1912]Bu gece de açıklarda yattık. Üzerimize kar gibiçiğ yağdı. Topçuların ve süvarilerin ilerikarakolu idik. Şimdi yine bir saattir yürüyoruz.Bilmem nereye gidiyoruz. Sağımızdan birçoktop ve tüfek sesleri geliyor. Demek yakınımızdabüyük bir muharebe oluyor.24 Teşrinievvel [6 Kasım 1912]Bu gece pis bir samanlık yattık. Burası bize birsaray gibi geldi. Şimdi, yani sabahleyin dünoturduğumuz yere gidiyoruz.25 Teşrinievvel [7 Kasım 1912]Bu gece Manastır–Pirlepe yolunda bir tarladayattık. Her vakitki gibi yine açıkta. Dün İkinciTaburun ric’atini temin etmiştik. Sözde bugün deManastır’a gidiyorduk. Yolda erkânıharpler biziçevirdiler.Şimdi geriye döndük.Hava gayet soğuk ve rutubetli. Neferlerin
hepsi hasta.26 Teşrinievvel [8 Kasım 1912]Dün dehşetli bir muharebe oldu. Biz fenahalde mağlûp ve münhezim olduk. Bizim taburric’ati temin ediyordu. Çok telefat verdik.Gece Manastır’a döküldük. Fakat Garp Ordusukumandanı bizi şehrin içine sokmadı. Şehrindışarısında serseriyane dolaşıyoruz. Kuşbaşı karyağıyor. Ayakları donan neferler haykırıyorlar.Yaralılar arabaların üstünde, yerlerde, karlarınve çamurların içinde kıvranarak, inleyerek canveriyorlar.Bu hâl, sefaletin şüphesiz son derecesidir.Fakat Garp Ordusu kumandanı bizi zayi etmeye,bire kadar mahv veya esir olmamıza kararvermiş.Ve mademki bu da askerliktir, itiraz etmekolmaz.Kar hâlâ yağıyor. Şehrin dışında, bir Çingenekulübesinde titriyorum. Ayaklarım donuyor. Ne
olacak gibi duruyoruz.Ne olacak?Rezalet. Hepimiz mahvolacağız.27 Teşrinievvel [9 Kasım 1912]Bu gece Mugilla köyünde yattık. Bölüklerinhiçbirinde asker yok. Perişanlık o kadar müthişve tamir olunmaz derecede ki, tarif edilemez.Kar hiç durmadan yağıyor. Askerin hepsihasta. Basur dehşetle hükmediyor. Doktorlarşaşırdı. Zabitler bile hep basur.İki gündür buradayız. Yağış ve rutubet hâlâdevam ediyor. Düşman henüz gelmedi. Niçin?Diyorlar ki, tahkimat yapıyormuş. Sonra genediyorlar ki, Şam Kolordusu Selanik’tenKöprülü’ye doğru yürüyormuş. Edirne’denhaber yok.“Kuvve-i maneviye” denilen şey külliyen iflâsetti.Zannediyorum ki, köyün üzerinde bir şarapnel
patlasa bütün asker, bütün alaylar çil yavrusugibi dağılacak. Arkadaşlarımız içinde hâlâmuzafferiyet umanlar var. Biz de yalancı birümit ile meyus görünmek istemiyoruz.Bölüklere yirmi ikişer tane yeni nefer verdiler.Tüfek atmasını bilmediklerini, ömürlerinde talimgörmediklerini söylüyorlar.29 Teşrinievvel [11 Kasım 1912]Aman yarabbi! Sefaletin bundan müthişi varmıdır? Karların üzerine kaputunu koydum.Şunları yazıyorum. Askerin hepsi hasta. Sistenhiçbir taraf görünmüyor. Hafif karla karışık incebir yağmur yağıyor.Bu sabah oturduğumuz Mugilla köyündenhareket için emir verildi. Hemen kalktık. Burayageldik. Öbür bölükleri bekliyoruz.Nereye ve niçin gidiyoruz? Bunu yinekimsenin bildiği yok. Tek tek silâh seslerigeliyor. Alayımızın ikinci taburu şoseninüzerinden Manastır’a doğru geçti.
30 Teşrinievvel [12 Kasım 1912]Bu gece, açıkta, karların üstünde yattık.Manastır’ın altı kilometre önünde, jandarmakarakolu yakınındayız. Her taraf çamurlu, yerkar içinde.Uyurken sürekli top sesleriyle uyandım.Evvelâ rüya zannettim. Sonra anladım ki sahi.Şimdi ufukları sağır eden bu sesler sustu.Bakalım o beklediğimiz kanlı muharebe olacakmı? Yoksa bu sefalet içinde birkaç gün dahafazla çürüyecek miyiz?1 Teşrinisani [14 Kasım 1912]Dün Manastır’a gittim. Tanıdıklarımlagörüştüm. Herkes meyus. Düşmanın hâli deharap imiş. Bugün, sabahleyin mevzileri işgalettik. Galiba biz taarruz edeceğiz.Fakat mademki taarruz edeceğiz, tahkimat içinbu kadar neye çalışıyoruz? Dün Hüseyin HilmiPaşa’nın mütareke ve müzakere için Avrupa’yagittiğini işittim. İhtimal yalan. İhtimal sahi.Muharebede galip gelse de (heyhat, hâlâ galebe
ümit ediyoruz!) Rumeli’nin şekli değişecek,mutlaka muhtariyet verilecek.Artık bu maneviyatı bozulmuş askerle, harpetmekte ne mânâ var?2 Teşrinisani [15 Kasım 1912]Sabah şafaktan evvel kalktık. İnce inceyağmur yağıyor. Mevzilerimizi işgale gidiyoruz.Yüzde doksan dokuz bugün muharebe olacak.Ümit edelim, belki muzafferiyet!Saat altı.Top sesleri gelmeye başladı.Sağdan gelen top sesleri Yunan’dan alınantopların tecrübesi imiş.Fakat soldan da top sesleri geliyor... Mevzileregirdik. Bekledik. Düşman göründü, tekrarkayboldu. Bataryalarını görüyoruz.Artık en ileri hattayız.
Gece... Mevzilerde yatıyoruz. Hava güzel, ayhilâl halinde üstümüzde parlıyor. Ta ilerlerdedüşman tarafında ışıklar görüyoruz.Süngülerimizi taktık, öyle bekliyoruz.3 Teşrinisani [16 Kasım 1912]Sabah oldu, sisli ve serin bir sonbahar sabahı.Henüz düşman ateşe başlamadı. Fakat busükûnet daha yarım saat sürmez. Üzerimizdenkarga sürüleri bağrışarak geçiyorlar.Solumuzdaki köyün köpekleri havlıyorlar. Civarmevzilerden zabitlerin sesleri işitiliyor. Bugünmuharebe muhakkak.Fethi Bey’in yirmi bin kişi ile Kırçova tarafınailerlediği, Hayret Paşa isminde bir Arnavut’un daonunla birleştiği rivayet olunuyor. Fakat heprivayet.Eğer cenahlarımız bir şey yapmaya çalışırlarsa,düşman bütün kuvvetiyle bizim üzerimizeyüklenecek.Bizim arkamızda on altı topumuz varmış. Bu
da bir “mış”. Acaba düşmanınki ne kadar?Şimdi patlayacak, görürüz.Garp Ordusu karargâhından şimdi birbeyanname geldi. Mahvolan namus-ıaskerîmizin bugün ikmali icap ettiğindenbahsediyor: “Ya ölüm, ya sebat!” diyor. Ve“Muzafferiyet!” diye ilâve ediyor.Arkaya kaçacak yerimiz olmadığını tekrarettikten sonra kaçacakların mürettep kıt’alartarafından kurşuna tutulacağını ihtar ediyor.Saat üçKarşımızda ateş başladı. Sağımızda,solumuzda dehşetli muharebe oluyor. Daha bizcevap vermedik.Saat altıTop muharebesi bütün şiddetiyle devamediyor.Saat dokuz
Top düellosu hafifler gibi oldu. Havabulutlandı. İnce bir yağmur başladı. Taneler pekyakınımızda düşmeye başladı.Saat on birHava kapkara... Karşımızdaki düşman sustu.Yalnız sağ cenahımızdan uzak ve derin topsesleri geliyor. Solumuzdaki top muharebesidaha yakın.Düşmanın karşımızda patlayan iki topu vardı.Bizim bütün toplarımıza cevap vermeyeçalışıyordu.4 Teşrinisani [17 Kasım 1912]Sabahleyin şafak sökmezden evvel siperleriterk ederek geriye gelmemiz için emir verildi.Zavallı, maneviyatsız kalan askerler birmuzafferiyet olsa bu kadar sevinmezlerdi.Halbuki sol cenahımızın takviyesine gidiyor...Düşman bütün kuvvetiyle oraya yükleniyormuş.Bizi sözde ihtiyat olarak gönderiyorlar...
Bu gece çok yağmur yağdı, siperlerin içi seldoldu. Askerler ve cephane tamamen ıslandı.Hepimiz şimdi çamurda yuvarlanmış hastaköpekler gibiyiz.Saat ikiYoldayız; Manastır’a doğru gidiyoruz. Yağmuryağıyor. Herkes mahzun mahzun yere bakıyor.Siyah çarşaflı bir kadın okuyor, üzerimizeüflüyor.Saat yediTop seslerinin yanından yürüyoruz. Bütünalayımızla beraberiz. Yedinci Kolordu’yatakviye gidiyormuşuz.Şimdi yağmurun altında dinleniyoruz.Önümüzde ve arkamızda tek tük toplar patlıyor.Saat sekizGeriye dönüyoruz. Bu taraf kuvvetli imiş. Sağcenahımızı takviyeye gidiyoruz.
Saat on birManastır’dan geçtik. Herkes mahzundu. Topsesleri şiddetli. Hatta taneler Manastır’ın içinedüşmüş, diyorlar.Samanlıklarda askerle beraber yatıyorum.Yağmur durmadan yağıyor. Çamur o kadar kidizlerimizi geçiyor. Ben çok hastayım...5 Teşrinisani [18 Kasım 1912]Erkenden kalktık. Galiba ihtiyattayız. Tırnavi[Tırnova] köyüne düşmanın bir miktar kuvvetigelmiş. Onu Otuz Sekizinci Alay tart edecekmiş.Biz de onların arkasında...Saat beşHareket ediyoruz. Etrafımıza top taneleriyağıyor.Saat onKaçıyoruz!..
Saat on birKöprünün başında toplandık. Önümüze de birbatarya geldi. Şarapneller boyuna yağıyor. Neyapacağız? Niçin muharebe ediyoruz? Kimseninbildiği yok.Galiba kısm-ı küllinin ric’atini temin ediyoruz.Nereye kaçıyoruz? Kimsenin bildiği yok.Manastır’a mı? Heyhat!...6 Teşrinisani [19 Kasım 1912]Bütün gece, taşlar ve çamurlar içinde, yağmuraltında yürüdük. Darmadağın hâlâ gidiyoruz.Florina’ya.Orada ne yapacağız?...Saat on birFlorina’ya geldik. İki saat oturduk. Şimdi genekaçıyoruz. Harp etmeyeceğiz. Yalnız esirolmaktan içtinap edeceğiz.
7 Teşrinisani [20 Kasım 1912]Dün gece yüksek bir boğazın taşlığında kaldık.Bütün kuvvet ürkütülmüş hayvanlar gibi dağıldı.Sabahleyin hareket ettik.Gece, saat birVornik köyüne geldik. Çamur o kadar müthişki, birçok hayvan saplandı kaldı.Bütün toplarımızı düşmana terk ettik.Şimdi çamurda oturuyor, ayaklarımınyaralarını yıkıyorum.8 Teşrinisani [21 Kasım 1912]Kolordular, bütün Garp Ordusu perişan oldu.Neferler, zabitler birer mekkâreye binmiş,intizamsız bir acele ile Görice’ye doğrukaçıyorlar.Yağmur iyice yağıyor. Bırakılan toplarınhayvanların zayıf ve aç. Bütün yol boyuncasallanarak geçiyorlar.
Şimdi Bizernice köyünde miskin miskinoturuyoruz.Neferler zabitlerin eşyalarını yağma ediyor,cephane sandıklarını keserek onların üzerinebiniyorlar.Muzafferiyetten dönülüyormuş gibi herkesmes’ut ve şen. Havanın fenalığına rağmenherkes gülüyor, konuşuyor, hatta türküsöylüyorlar.Kırçovalılar, Arnavutlar birbirlerini arıyor,kahramanca naralar atıyorlar. Uzak ve yakınsilâh sesleri işitiliyor ki Arnavutların attıklarıkeyif silâhları olacak.9 Teşrinisani [22 Kasım 1912]Bu gece, ismini öğrenemediğim bir köydekaldık. Kar yağdı, çamurda idim. Rutubet okadar çoktu ki, sabahleyin sırsıklam uyandım.Gece, saat üçBütün kolordular birbirine karıştı. Bu
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356