Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 12:09:55

Description: Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Search

Read the Text Version

nihayetsiz karışıklıklar içinde ben dekayboldum. Yollar son derece bozuk. İki defagöğsüme kadar suya girdim.Bataklıklarda birçok hayvan yığıldı kaldı.Koca koca süvari ve topçu atları açlıktan,yorgunluktan ve soğuktan yollara düşmüş. Heradımda bir hayvan leşine rast geliniyor.Bataklıklardan kurtulduktan sonra akıntıyıtakip ederek bir köye giriyorum.İkinci tabur zabitlerine rast geldim. Onlarla bugeceyi güzel ve mahfuz bir köy odasınageçiriyorum. Kaputum emir neferimde kaldı.Çıplağım, kim bilir ne kadar üşüyeceğim.10 Teşrinisani [23 Kasım 1912]Yağmur karla karışık yağıyor. Saat üç,kalkıyoruz. Yattığımız köyün ismini geneöğrenemedim.Kayalıklar, bataklıklar, göller arasındangeçiyoruz. Yattığımız köyün ismi Pirogil imiş.

Kar başladı...Gece, saat beşGörice’ye geldik. Büyücek, muntazam birşehir, evleri hep taştan.Akşamdan sonra girdik. Bizi geniş bir hanadoldurdular. Açız. Kaç gündür ekmek yemedik.Yarın bir köye gideceğiz.Şimdi emir geldi.11 Teşrinisani [24 Kasım 1912]Kâbizon köyüne gideceğiz. Askerlerkarmakarışık. Zabitler bağırıyorlar.Oturduğumuz han bir tımarhaneye döndü. Havayine sisli ve yağmurlu.12 Teşrinisani [25 Kasım 1912]Sabahleyin erkenden yola düzüldük. Yağmuryine yağıyor. Hava dumanlı.

Saat onÖnünden geçtiğimiz Toksa köyleri bize silâhatıyorlar. Her köy, askeri yanaştırmıyor, silâhatıyor.GeceBir köye geldik. İçeriye asker sokmuyorlar,ateş ediyorlar. Suyun başında yükleri indirdik.Taşların üzerinde ateş yaktık.Yağmur dindi, fakat soğuk o kadar çok ki...13 Teşrinisani [26 Kasım 1912]Hava dumanlı, lâkin yağmur yok. Bunaşükrediyoruz. Dün gece fena halde hastalandım.Yemek yiyemiyorum. Ekmek yok. Olanı da taşlıyahut mısırdan.Saat üçHâlâ hazırlanıyoruz. Daha yola çıkamadık.Saat on iki

Dağ yollarını tırmandık. Uçurumlar atladık.Nihayet şu derenin başına geldik. Bu geceburadayız. Çok şükür ki, yağmur yok.14 Teşrinisani [27 Kasım 1912]Bu gece bölük hareket etti. Ben hastalandım.Geride kaldım. Ancak büyük bir yokuşuçıkabildik. Yollar o kadar akim ve arızalı ki, beş,on, belki yirmi hayvan öldü.Son aştığımız tepeler karlarla örtülüydü.Fraşar’a daha üç saat varmış.15 Teşrinisani [28 Kasım 1912]Bu gece çadırda yattım. Biraz iyiyim. EczacıDikran Efendi makarna yaptı. Kavurmalı. Bubiraz hayat verdi.Şimdi Fraşar yolundayız. Her gördüğümüzArnavut “yakın” diyor.Hava fena değil. Sönük bir güneş soğuğuhafifletiyor. Yollarda bir parça mısır ekmeğini

on kuruşa satıyorlar.Kıtlık bütün şiddetiyle başladı.Geçtiğimiz yerler hep uçurum. Çaylar,çamurlardan başka bir şey yok. Bazenuzaklarda, taş renginde Arnavut köylerigörünüyor. Gökte daima yağmur bulutlarıdolaşıyor.Karman çorman olan askerler ha bire kurşunatıyorlar. Mermi taneleri bazen pek yanımızadüşüyor.Fraşar, saat on ikiİki saattir buradayız. O kadar kafalı adamlarçıkaran bu köy bir kaya parçasından başka birşey değil. Her taraf taş. Binalar büyük vemuntazam. Sokakta Arnavutlarla konuştum.Buranın çıkardığı büyük adamlardan, SamiBey’den, Abdül Bey’den ve diğerlerindenbahsettim. Bana uzakta birtakım taş binalargösterdiler ve:- Hepsi şimdi boş, dediler.

Ve anlattılar ki, onlar kasabalarda artık rahatıbulduklarından buralarını unutmuşlar. Hakikatenyaşanacak yer değil. Gözle görmek bile insanıüzüyor.16 Teşrinisani [29 Kasım 1912], Fraşar, saat onBizden başka kimse kalmamış. Yağmuryağıyor. Dağlar sis içinde. Acele ile yüklerisardık. Doktorun çadırını yıktık. Bu duvar gibitepeleri tırmanmaya başladık. Yolda birkaç katırölmüştü. İki saat kadar çamurlar, kayalararasında bocaladık.Artık gece bastı. Yürüyemiyoruz. Yolunkenarında, molada kalıyoruz, hayvanlarımızyine aç. Biz ne ise. Biraz tokuz. Dün bir mısırekmeğini bir mecidiyeye aldık.17 Teşrinisani [sagbolditalik30 Kasım 1912]Sabahleyin uyandık. Soğuktan ve kırağıdançadır donmuştu. Dışarı çıktım, uzak dağlarıntepeleri bembeyazdı. Yanımızdaki kıt’alarınıkaybetmiş serseri ve aç askerler ateş

yakıyorlardı.Saat on birYürüdük yürüdük, yaprakları düşmüş iskeletbir ormanın içine geldik. Su var. Fakat niçindaha ileriye gitmedik?18 Teşrinisani [1 Aralık 1912]Sabahleyin aynı uçurumlu yollardan yürüyüşedevam ettik ve bu akşam buraya geldik.Burası cadde üzerinde, taştan, dağınık bir köy.Büyük bir kilisesi var. İslâm da olduğu,kenarındaki mezarlıktan belli. Hava iyi; amasoğuk biraz şiddetli...19 Teşrinisani [2 Aralık 1912]Saat üç. Sözde bir vakit hareket edecektik.Şimdi fırkanın muhafızı gibiyiz.Artık şose... Galiba dağlardan, uçurumlardankurtulduk.

Dört gündür açız. Askere burada ikişer okkaun verdiler. Görice’den beri devam eden ishalihiçbir ilâçla kesemiyorum.Ne tuhaf ve feci bir mevkideyiz. Selanik,Üsküp, Manastık düşmanların eline düşeli günleroldu. Biz, güya, Osmanlı kalan, şu taşlıklarüzerinden kaçıyoruz. Ama nereye?Kolordumuzun kumandanı Sait Paşa:-Ordumu Avlonya’ya götüreceğim. Oradanİngiliz vapurlarıyla ya İzmir’e yahut İstanbul’aatacağım, demiş.Bu mümkün mü? Zaman gösterecek.Saat on birGeçtiğimiz köyün ismi Kilisura imiş. OnBeşinci Fırka arkamızdan geliyordu. SözdeTepedelen’e gidecekmiş. Lâkin yolların kapalıolduğunu haber almışlar, vazgeçmişler. Yollarniçin kapalı? Burasını kimse bilmiyor. Kardanmı? Düşmandan mı?Biz gene konak verdik. Alay kumandanı

bizimle beraber. Nerede bol su ve odun bulursakhemen molayı veriyoruz.Durduğumuz yer büyük bir hanın ilerisinde,harap bir köprünün başında, yapraklarıdökülmüş seyrek ağaçlı bir orman.20 Teşrinisani [3 Aralık 1912]Ah, sözde şose yolu. Yine uçurumlarüzerinden geçtik. Her dönüşünde bir hayvan leşiyatıyordu.Akşama yakın yağmur başladı. İnce ve çokrutubetli bir yağmur. Saat on bire gelmişti.Hemen şuracığa, yüksek bir tepede, yolunkenarında çadırı kurduk. Kısmet olursa erkendenyola düzüleceğiz. Ne fayda ki, sabah da ancaksaat üçte oluyor.Bugün boyuna yürüdük. Yolda rast geldiğimizArnavutlar Berat için sekiz saat diyorlardı. Belkiyarın Berat’a gireriz.Daha bir ay bu hayat sürerse daüssılayauğrayacağım. Uyandığım saatten itibaren evi,

annemi, ailemi düşünüyorum. Gece rüyalarımdahep onları görüyorum.Ah, İstanbul’a gitsem, bir ay evden dışarıçıkmayacağım!...22 Teşrinisani [5 Aralık 1912]Bu sabah biraz geç hareket ettik. Sözde Beratüç saat imiş. Yolda Altıncı Kolordu’dan bazıkıt’aların geriye döndüklerini gördük.Leskovik’te toplanacaklarmış. Avlonya yolukapalı imiş. Bütün Arnavutluk sahillerini Yunandonanması abluka etmiş. Hatta ticaretvapurlarına bile müsaade etmiyormuş.Edirne tarafında muzafferiyetlerkazanılıyormuş. Kırk beş bin Ermeni fedaîsiÇatalca hattını yarmış, Bulgarları Hasköy’ekadar sürmüşler. Bizim kıt’alarımız artıkFilibe’ye kadar yaklaşmışlar. Bunun için resmîtelgraf da varmış. Ama hâsılı hep mış, mış, mış.İki ay evvel Filibe’nin düştüğünü işitiyorduk.23 Teşrinisani [6 Aralık 1912], Berat

Dün öğleden sonra buraya geldik. Büyük birköprü. İki tarafında beyaz evler. Birkaç cami.Hâsılı dağlar ve taşlar arasında sefil bir kasaba.Redif dairesinin arkasına çadır kurduk. Meğersefırkamız Yanya’ya hareket edecekmiş. Tekrargeldiğimiz yollardan geçerek Kilisura’ya oradanda Yanya’ya sürükleneceğiz.İhtimal bugün yola çıkamayız. Çünkü biz veasker pek yorgunuz. Lâkin kumandanlar böyleşeyler bilirler mi?Buranın ahalisi kendi kendilerine istiklâlleriniilân etmişler. Belediye dairesinin üzerindeistiklâl bayrakları sallanıyor. Zavallı ay yıldızınkarşısında sallanan bu sancak, kırmızı satıhüzerinde çifte siyah kartaldan yapılmış bir şey.Ahali o kadar Türk düşmanı ki, belediyedairesine kartallı bayrakları çekmeklekalmayarak Redif dairesindeki al ve beyazboyalı sancak direğinin rengini biledeğiştirmişler.Kırmızı ve siyaha boyamışlar.

Saat sekiz...Mütareke olduğunu duyuyoruz. Belki yalan,belki sahi. Her vakitki gibi dün verilen emirbugün bozuldu. Yanya’ya başka bir fırkagidiyor. Biz burada kalıyoruz. Fakat buna daitimat caiz değildir. Akşama bu karar dadeğişebilir.Köylere gönderilmek ihtimalimiz de var.Bekleyelim ve kurtulmayı ümit edelim;açlıktan ve sefaletten kurtulmayı...24 Teşrinisani [7 Aralık 1912], BeratBurada kaldığımız sağlamlaşıyor. Bugünkarargâha gideceğiz. Dün mütarekeye dairtelgrafı okudum. Bir şey anlayamadım. Yunan’laharbe devam olunacakmış.On gün burada kalsak, epeyce istirahat etmişolacağız. Fakat ümit etmiyorum.29 Teşrinisani [12 Aralık 1912], Berat

Bugün fırkamıza hareket emri verildi. Saatyedide yola çıkacağız. Diyorlar ki,Ayaşaranda’ya gideceğiz. Sonra yine diyorlar ki,Yanya’ya gideceğiz. Hangisine inanmalı? Dört,beş gündür Şark Ordusu’nun muzafferiyetinedair işitmediğimiz efsane kalmadı. Nihayet dünbir gazete buldum.İyi muzafferiyetler...Meyus olmamak için bütün tafsilâtı okumadım.Yunan kralının Selanik’e nasıl girdiğini,İstanbul’un ümitsizliğini, Çatalca hattınındüşmek üzere bulunduğunu, Bulgarlardan bizimmütareke istediğimizi, onların kabuletmediklerini, Sultan Mehmed’in hükümetleberaber Bursa’ya gideceğini yazıyordu.Ve İstanbul’dan gönderilen bir mektup:“Sanayi-i nefiseden, sonra ticaretten, ziraattenmahrum olan Türkiye’nin siyasetini idare içinbir ordusu vardı. Bu efsane de şimdi uçtu, gitti.Onda artık ne kaldı?” diyordu. Heyhat, artık nekaldı? Fakat ümit ölmez.30 Teşrinisani [13 Aralık 1912]

Yine yol hayatı, bu dayanılmaz sefalet başladı.Güneş ufukta bir metre yükselmedençadırlarımızı yıktık. Bütün taburda zaten ikiyuvarlak çadır var. Neferler açıkta yatıyorlar.Zabitler portatif çadırlardan yaptıklarıkulübeciklere tıkılıyorlar.Bu sabah kar kadar kırağı yağdı. Hayvanlar aç.Çamurlarda düşüyorlar. Dün bir saatlikyolumuza üç tanesi kaldı. Sanki bu açlığa,yorgunluğa, soğuğa inat eder gibi bize dereyolunu takip ettiriyorlar.1 Kanunuevvel [14 Aralık 1912]Bu gece oldukça hava güzeldi. Odun, suboldu. Fakat sabahleyin gayet erken hareketettik. Sözde Pazar günü mutlaka Kilisura’yıtutmamız için emir verilmiş.Dere yolu gittikçe fenalaşıyor. Âdeta geçilmezbir hâl kesbediyor. Gök şimdi bulutlarla örtülü.Rutubetli bir soğuk, yüzü ve elleri donduruyor.Galiba yağmur yağacak. Eğer yağmur yağarsasefaletimiz iki kat olacak...

2 Kanunuevvel, Pazar [15 Aralık 1912]Kilisura’ya geldik. Hava güzeldi. Yollarda hiççamur yoktu. Gene biraz efsane işittik. Artık neişitsem efsane diyorum. Çünkü hiçbirisinin başıucuna uymuyor. Sözde Yunan askeri bütünYanya havalisinden püskürtülmüş. Bize iki topbataryası verilecekmiş.Yunanlılar birkaç saat yakınlara kadaryaklaşmış. Fakat hep kaçıyorlarmış. Yine eski“mış”lar...Bugün birisi dedi ki: “Bu mesele bütün Şarkmeselesidir. Avrupa bunu halletmek isteyecek.Çünkü hiç olmazsa yetmiş, seksen sene rahatetmek ister. Onun için bu sefaletlerden çabukkurtulmayı ümit etmeyelim. En aşağı bir sene,evet ancak bir sene... Konferansların,kongrelerin akti için bir sene lâzım.”3 Kanunuevvel [16 Aralık 1912]Bu sabah saat beşte yola çıktık. Yunan’amuharebeye gidiyormuşuz. Halbuki her neferdeyüz fişek bile yok. Bu kadar cephane ile

muharebeye değil, ava bile gidilmez.Bundan başka, topumuz yok, süvarimiz yok.Hâsılı fırkanın ekmeğe, tuza varıncaya kadarhiçbir şeyi yok.Bu fakir fırkamızla akşama doğru Permed’inönünden geçtik. Burası her Arnavut kasabasıgibi soğuk ve taştan idi. Uzaktan görene birmenfa hissi veriyordu. Köprü yıkık olduğu içingirmek mümkün değildi. Uzaktan büyücek birbinanın üzerinde Arnavutların kara kartallıistiklâl bayrakları sallanıyordu. Ahali dereninöbür tarafında öbek öbek toplanmıştı. Tauzaktan eğlendiklerini, bizim perişanlığımızasevindiklerini hep anladık. “Ah bu Arnavutlar!”Şimdi herkes böyle söylüyor.4 Kanunuevvel [17 Aralık 1912]Bugün bir yerden un ve et geldi. Bütün fırkahareket ediyoruz. Yanya’nın cenubunda şiddetlimuharebe olduğunu sabahki emir yazıyordu.Bunun için çabuk gidecekmişiz...

5 Kanunuevvel [18 Aralık 1912]Bu sabah Leskovik’e doğru yola çıktık.Aydonan’da şiddeli muharebeler oluyormuş. BizLeskovik’ten cephane alacağız. Yolda kaybolanhayvanımı aramak için geri kalmıştım. Birçalılığın içinde doktoru, eczacıyı, Birinci veİkinci Taburlardan birkaç zabiti gördüm. Yerikazıyorlardı. Meğerse açlıktan bir neferölüyormuş. Ağzından köpükler akıyordu.Zavallı daha tamamıyla nefesi bitmeden kazılanmezarının kazma seslerini işitiyordu.Saat sekizYolda istikameti değiştirdik. Düşmana doğruyürümeye başladık. Bölükle başına birer sandıkkurşun dağıtıldı. Bazı neferlerin şimdi yüz ellişercephanesi olacak.Yolda, daha Diyosan’ın kenarında ayınüçüncü günü donanmamızın Boğaz’dançıktığını, meşhur Averoff dretnotunun hasarauğrayarak Pire’ye doğru kaçtığını işittik. Haberresmî olduğu halde kimse inanamıyor.

Hava ve yol gayet güzel. Yapraklarıdökülmüş, geniş bir ormanın içinde uzayıpgiden şose nihayetsiz boğazların içindekayboluyor.Koniça uzaktan görünüyor.6 Kanunuevvel [19 Aralık 1912]Sabaha daha üç saat var. Alaya hazır ol vurdu.Bir buçukta mutlak yola düzüleceğiz. Yanya’nıniçine gitmiyoruz. Hariçte olan muharebelereiştirak edeceğiz. Aydonan’ı düşman muhasaraetmiş. Oraya imdat lâzım geliyor. Bugün değilseyarın, hele yarın değilse öbür gün düşmanaşüphesiz rast geleceğiz.Saat beşKalabaki Hanı’ndayız. Yanya’nın garbındakiZibha’ya gidiyoruz. Fırkanın ihtiyatında imişiz.Bir buçuk saat sonra tekrar yola düzüleceğiz.Fakat şu şoseyi bırakacağız.Yağmur geceden beri yağıyor. Yanya’nın üstüaçılır gibi oldu. Son cephaneyi de dağıttık. Her

neferin yüz elli fişeği var.Saat yediEmir değişti. Fırkanın yerinde durması içinhaber geldi. Şimdi yağmur altında bekliyoruz.Fırka kumandanı, Garp Ordusu kumandanınınyanına gitmiş.Saat dokuzHareket emri verildi. Artık Yanya’yagidiyoruz. Arkadaşlar bu yolda üç ihtimalbuluyorlar. Mütareke, Aydonan’ın sukutu,kalenin askere ihtiyacı.Her hâlde sonuncusu doğru olacak.Saat onYolda mekkârî neferleri görüyoruz. Yanya’daşiddetli muharebeler olduğunu söylüyorlar.Saat on buçukDarmadağın, topal mekkârili iki top geçiyordu.

Nereden geldiklerini sorduk. Bizim müfrezeyleberaber hareket ediyorlarmış. Arkadandönmeleri için emir gelmiş.Bizim gibi hiçbir şeyden haberleri yok. Molaveriyoruz. Yağmur dindi.Yüklerimiz alayın önünde gidiyor.Gece, saat ikiYanya’nın üç saatlik yakınında harap bir hanınönünde kaldık.Aldığımız haber çok güzel. Fakat hiçinanamıyoruz. Dün düşman bütün muhasaraordusuyla Yanya’ya hücum etmiş. Bizimkileronları geriye püskürtmüşler. Sağ cenahta KüçükCavid Paşa varmış. Eline manlieherini [bir tüfektürü] almış, askerin önüne geçmiş. Ve şehitolmuş. Düşman inhizama uğrayarak aşağılaradoğru kaçıyormuş.Büyük muhasara toplarını kaçırmasına fırsatvermemek için bizi bugün gideceğimiz yerdençevirmişler.

Yarın onların arkasına düşeceğiz. Tuhaf talih.O kadar kaçtıktan sonra şimdi kovala.7 Kanunuevvel [20 Aralık 1912]Daha güneş doğmadı. Hafif bir yağmurçiseliyor. Bir saat evvel fırka emri geldi. Bir saatsonra yola çıkacağız. Gece ekmek güzeldi.Şimdi de Yanya ahalisi yemek gönderiyor.Neferlerin yüzlerini, ellerini yıkatıyoruz.Zayıflar geride kalacak. Hâsılı bir intizamvermeye çalışılacak.Dünkü güzel havadis, daha şehre girmedendeğişti. Cavid Paşa’nın şehit olması doğru. Lâkinhenüz düşman kaçmamış. Sol cenah şiddetlesebat ediyormuş. Biz onları püskürtecekmişiz.Saat üçGüneş sisler içinde çıkıyor. Askere Yanyaahalisinin gönderdiği yemekler dağıtılıyor. BizAydonan’a mürettep imişiz ki, burası düşmantarafından muhasara altına alınmıştır. Top sesleriuzaktan uzağa geliyor.

Saat altıDemir rengi bir sis içinde ilerliyoruz. Güneş biray gibi karşımızda parlıyor. Etrafımızda bir rüyagibi koyun sürüleri görüyoruz ki, yavrulamışlar.Aralarında minimini kuzucuklar geziniyorlar.Top sesleri şiddetle devam ediyor.Moladayız. Yanya’ya iki kilometre kalmış.Borazanları alayın önünde topluyorlar. Birazçıkan güneş yine sisler arasında kayboldu. Topsesleri daha yakından ve daha şiddetle işitiliyor.Gece, saat beşYanya’ya girdik. Ben burasını daha güzeltahayyül ederdim. Gölün lâtifliğini üstündekiyüksek ve çıplak dağ bozuyor. Bütün ahalisokakta idi. Muntazam yürüyüşle geçtik. Topseslerine doğru yürüdük. Tam üç saat sonraburaya konduk. Yarın ilerleyeceğiz. Selanik’ingeri alındığını işitiyoruz. Galiba Averoff’unsakatlığını vilâyet ilân etmiş. Artık bu yalanolamaz.

8 Kanunuevvel [21 Aralık 1912]Gece nöbetçi idim. Saat sekizde düşmanınNarda’ya kadar sürüldüğünü ve takibe bizimmemur olduğumuzu yazan emir geldi. Şimdierkenden, daha güneş doğmasına dört, beş saatvarken askerin ekmeğini, etini, pirincini dağıttık.Hazır ol borusunu vurdurdum. Şimdihazırlanıyoruz. Hava gayet rutubetli, yerleryağmur yağmış kadar yaş.Saat beşTepelere tırmanıyoruz. Top sesleri sağımızageçiyor. Mermiler üzerimizden geçiyor.Mekkârileirn üzerinde yaralılar yola düzülmüş,aşağı iniyorlar. Biz geldik. Büyük bir tepeninarkasında üç tabur saff-ı harp nizamındayayıldık. Bekliyoruz.Saat yediKalkıyoruz. Galiba bir çevirme hareketiyapacağız. Bizim taraftan tek tük top atılıyor.

Dar bir derenin içinde hızlı hızlı yürüyoruz.Sağımızda şiddetli tüfek sesleri var. Top seslerişimdi kesildi.Hücum edeceğiz. Tepenin ta dibindeyiz.Saat dokuzÜzerimizden toplar geçiyor. Tüfek pek yakın.Hele kurşunlar yağmur gibi. Perişan askerimizşu beklemeyi bir istirahat sayıyor. Arkasınayaslanarak rahat rahat sigaralarını içiyorlar.Saat on kırk beşİkinci taburun arkasından gidiyoruz. Uzaktanhücum kollarımızı sırtın üzerinde görüyoruz.Muharebe şiddet peyda etti. Toplar veşarapneller birbir arkasına patlıyor.Gece, saat üçMevzie geldik. Yolda yalnız bizim bölükten ikikişi yaralandı. Emniyet tertibatı aldık.9 Kanunuevvel [22 Aralık 1912]

Müthiş bir gün. Sabahleyin baskına uğradık.Düşmana hücumdan başka çare kalmadı. Birzabit şehir, bir zabit yaralı düştü. Altmıştanziyade nefer yaralandı. Sonradan yirmisinin şehitolduğunu öğrendik. Düşmanın ateş ettiği tepeyitutabildik. Üzerimizde uçan tayyaresine de ateşettik.10 Kanunuevvel [23 Aralık 1912]Ateş ve muharebe bütün şiddetiyle dün, bütüngün ve bütün gece devam etti. Hâlâ düşmansebat ediyor. Şu taşlığı zaptedemedik. Gece hephücum boruları işittik. Şimdi bizi eskimevkiimizden çıkardılar. Dün düşmanınbulunduğu yere getirdiler. Üzerimizdendüşmanın attığı taneler acı ve korkunç birgürültü çıkararak geçiyor.Dün üstümüzde dolaşan Yunan tayyaresibugün görünmedi.Saat, dokuz buçukHâlâ bu taşlı tepenin üzerinde duruyoruz.

Uzakta muharebe devam ediyor.Derenin içine girdik. Gece bastı.Baskın oldu. Mevzilere çıktık. Birçok nefervuruldu.11 Kanunuevvel [24 Aralık 1912]Dün gece saat sekizde geriye çekilmemiz içinemir verildi. Sabaha yakın gayet sarp dereleriçinden geçtik. Bizim bölükte yüz tüfeğimizvardı. Beşi şehit oldu. Yirmi altısı mecruh. Üçbölüklü küçücük taburumuzda yetmişten ziyadeyaralı var. Bir zabitimiz şehit oldu. Yine birzabitimiz tehlikeli surette yaralı... Doktorlarsakat kalır, diyorlar. Şimdi bilmem bizi neyapacaklar?Yağmur şiddetle yağıyor. Yağmurun altındameçhul ve uzak bir neticeyi bekliyor gibiyiz...12 Kanunuevvel [25 Aralık 1912]Dün gece kapı karakolunda idik. Hâlâdeğişmedik. Boğazda bekliyorum. Uzakta

muharebe bütün şiddetiyle devam ediyor.Kurşunlar tek tük buraya düşüyor. Dün akşamkapı hizmetlerini teslim alırken yanımızdataburumuzun kumandanı ayağından vuruldu.Onun yarası nasıl oldu, diye sormaya giderkenyanımdaki mekkâreci de vuruldu. Kör kurşunlarher tarafa düşüyor.Bu gece Yunanlılar hücum etmişler vetamamıyla püskürtülmüşler. Bizden yaralı veşehit çokmuş. Neferler böyle söylüyor.Ahvalde bir tebeddül olmadığını geçen zabitlerteyit ediyor.Yağmur dün geceden beri devam ediyor.Şimdi güneş çıktı. Yerler fena halde yaş.13 Kanunuevvel [26 Aralık 1912]Fırka ihtiyatındayız. Bu gece geride portatifçadırların içinde yattık. Top sesleri başladı. Havabozuk ve çok dumanlı...Garp Ordusu kumandanı buraya yazmış ki:“Sebat, sebat ediniz. Netice donanmanın

muzafferiyetidir.”Bu, ne demek?Selanik geri alındı mı?14 Kanunuevvel [27 Aralık 1912]Bugünkü işittiğimiz efsaneler: Pire bizimtarafımızdan zapt olunmuş... Yunan hükümetine24 saatlik bir ültimatom verilmiş... Averof’u vebütün düşman donanmasını, teslim olmazlarsabizimkiler esir alacaklar.Halbuki muharebe bütün şiddetiyle devamediyor. Hâlâ şu Fotoriç denilen uğursuz köyünüstündeki tepeyi alamadık. Kanat boğazınındüştüğünü dün müjdelediler. Fakat bu havadisinkarşımızdaki kola bir tesiri olmadı. Vakıadüşmanın ancak bir bataryası var, lâkin bizimmanliehelere lâyıkıyla cevap veriyor. Havagayet kapalı. Esasını anlamadığımız bir vazifeiçin On Dokuzuncu Fırka karargâhınınarkasındaki köyden geçmiştik. Hiç canlı mevcutkalmamıştı. Hatta köpekler bile yoktu. Her tarafyağma edilmişti. Biz hâlâ fırka ihtiyatındayız.

Bu efsanelerin yalnız bir tanesi sahi olsa biz butaşlarda sürünür müyüz?15 Kanunuevvel [28 Aralık 1912]İleri karakoldayız. Saat dört, top sesleribaşladı, sonra sustu. Düşman Görice’ye gelmiş.Leskovik’e sarkmak, kaleyi arkadan kuşatmakihtimali de vardır. İşitiyoruz ki efrenci[141] ayınnihayetine kadar Avrupa harbe müsaadeedecekmiş. Daha ziyade etse bile bu hâl artık birdevam edemez.Şimdi herkes yarını bekliyor. Fakat her yarınbaşka bir ümitsizlik bırakarak geçip gidiyor.Hatırasız bir dün oluyor.16 Kanunuevvel [29 Aralık 1912]Gece yeni çıkarılan obüs attı. Biraz topmuharebesi oldu. Şimdi tüfek ve top seslerifasıla ile devam ediyor. İki taraf da isteksiz.Sanılır ki onlar da bizim gibi mütarekeyibekliyorlar.

Fırka kumandanımız dün hariçteki kuvvetlerekumanda etmek üzere bizden ayrıldı. Bizi OnDokuzuncu Fırka’ya verdiler. Şimdi yenidenmürettep bir fırka yapacaklarmış.Bugünkü efsaneler: İki gün sonra, yani efrenciyılbaşında mütareke olacakmış... Avusturyakonsolosu mütarekenin pek yakın olduğunutemin etmiş... Mahmud Şevket Paşa’nınmuzafferiyetlerini Rum gazeteleri yazıyormuş.Tabiî bunlara kimse inanmıyor...17 Kanunuevvel [30 Aralık 1912]Dün fırkadan kolorduya telefonla ahvalin nemerkezde olduğu sorulmuş. Efrenci ayınnihayetinde mütareke olacağı mümkün vemuhtemel olduğuna dair cevap verilmiş. İştebugün efrenci ayın sonu. Fakat mütareke filânyok. Sağ cenahta dehşetli top sesleri işitiliyor.Biz de bölüklerle bulunduğumuz mevkiinüzerine taş yığıyoruz. Gece tahkimat yapacağız.18 Kanunuevvel [31 Aralık 1912]

Bijan denilen mevki-i müstahkeme hareketetmek üzere emir verildi. Henüz güneş çıkıyor.Biz tamamıyla hazırız.Saat onYürüdük, yürüdük, geldiğimiz yollardangeçtik. Koçolus köyünü sağımızda bıraktık.Nihayet bu vadiye indik. Etrafımızda durmadantop sesleri geliyordu. Düşman muhasarayapmakla kaleyi düşürmeye çalışıyormuş. Havapek güzel. Bulunduğumuz yer bütün çayırlık...Uzakta Yanya’nın ucu, beyaz ve dağınık evleri,daha yukarıda üstünde bulut kümeleri uçanbüyük ve çıplak dağ görünüyor.Şimdi kolordunun “İhtiyatı umumî”sindeyiz.Bizimle beraber Yanya Malakas Redif Taburlarıbulunuyor. İki icap eden hatta biz sevkolunacakmışız.Bugünkü efsaneler: Saltanat tebeddül etmiş,Yusuf İzzeddin padişah olmuş... Fetrih’e askerçıkmış... Bulgar, Sırp ve Karadağ ile müsalâhaolunduğu resmen tebliğ olunmuş. Tabiî bunlara

da kimse inanmıyor.19 Kanunuevvel [1 Ocak 1913]Hava güzel. İstirahat ediyoruz. İstanbul’a birkart gönderdim.Bugünkü efsaneler: Mahmud Şevket Paşa,Pire’ye çıkmış. Atina’ya hareket etmiş... Bizimzırhlılar Yunan’ın İpsala zırhlısını batırmış...Romanya konsoloshanesi tercümanından çıkanbu havadisler resmî olarak teyit edilecekmiş...Ben bunlara inanamıyorum.25 Kanunuevvel [7 Ocak 1913]Birbirine benzeyen günler. Bazen yağmur,bezen güneş. Gece ve gündüz fasılalarla topsesleri...Biz çadırlarda pis pis oturuyor ve meçhul birneticeyi, karanlık bir nihayeti bekliyoruz.Bu sabah tabura yüz yedi nefer verildi. HepsiDadaylı, Taşköprülü. Yine taburumuzun

mevcudu dört yüzü buldu.27 Kanunuevvel [9 Ocak 1913]Dün akşam Yanya’ya gittim. Burası âdeta birefsane memleketi...Yattığım otelci mütareke olduğunu iddiaediyordu. Halbuki bu sabah gelirken kuvvetli veçok top sesleri işittim. Hakikatte müthiş birmuhasaradayız. Mektup, gazete, telgraf değil,kuş uçmuyor. Zabitler son derece meyus...Meselenin bir Avrupa meselesi olduğuna veYanya’nın ya Arnavutluk’a yahut Yunan’averileceğine azıcık coğrafya bilenlerin bile aklıerdikten sonra bu kadar kan dökmekteki manaanlaşılamıyor.Bununla iki taraf da mütareke etmiş gibidavranıyor. Çat çut oluyor; fakat ciddî birmuharebeye girişilmiyor.Fakat bu hâl daha ne kadar devam eder?31 Kanunuevvel [13 Ocak 1913]

Üç gündür yağmur dinmiyor. Soğuklarbaşladı. Dün gece birçok top ve tüfek sesleriişittik. Sabaha yakın hareket emri verdiler. Şimdibekliyoruz. Yağmur, soğuk bir rüzgârla karışıkdevam ediyor. Yarın Yunanlıların senebaşı...3 Kanunusani [16 Ocak 1913]On beş gün istirahattan sonra tekrar ateşhattına gidiyoruz. Dün gece saat altıda emirverildi. Üçte Lozeç sırtlarında bulunmak üzereyola çıkacağız.Saat yediEvvelden oturduğumuz yere geldik. Dereninüzerindeki tepeye çadırları kuruyoruz. Top vetüfek sesleri eksilmiyor.4 Kanunusani [17 Ocak 1913]Şimdi emir verildi. Bu akşam Kanlıtepe’yegideceğiz. Elli Altıncı Alay’ı takviye ediyoruz.5 Kanunusani [18 Ocak 1913]

Hava bir bahar sabahı kadar güzel. Uzaklardantek ve uzun bülbül sedaları geliyor. BizKanlıtepe’nin ta üstünde, sırtındayız. Yığılmıştaşların arkasında duruyoruz. Geceden beri ateşdevam ediyor. Bizim takımdan bir onbaşıkolundan vuruldu.6 Kanunusani [19 Ocak 1913]Bu gece durmadan yağmur yağdı. Askerdenüç kişi yaralandı. Dün eski alay kumandanımütareke haberini göndermişti. Onun da efsaneolduğu meydana çıktı. Ateşe devam olunuyor.

Esaret Günleri7 Kanunusani [20 Ocak 1913]Biz Kanlıtepe’deyiz. Toplar o kadar müthişpatlıyor ki...İki istihkâm yıkıldı, neferler altında kaldı.Bir saatten beri belki bin gülle olduğumuz yeredüştü. İhtiyatlar ve bütün tabur geri çekilmeyebaşlamış.Ölmeyen askerler kaçıyorlar. Yalnız kaldım.Ben de gidiyorum.Artık harp sayfasını kapamalı. Kaçamadım.Yirmi bir neferle esir düştüm. Bulunduğumuztepeden efzunlar göründü. “Teslim olun” diyehaykırdılar. Biz de ellerimizi kaldırdık. “Teslim”diye bağırdık. Neferleri bağladılar, beniyüzbaşıya verdiler.8 Kanunusani [21 Ocak 1913]Bu gece Yunan zabitleriyle beraber yattım.

Bana ekmek ve jambon verdiler. Sabahleyinağırlığın yanına gönderdiler.Bu geceyi efzun çavuşu İpsilandis ile koyunkoyuna geçirdim.9 Kanunusani [22 Ocak 1913]Bu sabah çavuşla generalin yanınagönderdiler. Evvelâ bir tabur zabitlerinin yanınageldim. Kokoriç köyüne... Sonra jandarmalarbeni aldılar, Ayanikoli kilisesindeki GeneralBatapulos’un huzuruna çıkardılar.Yanında erkânıharbi, İpsilandis vardı. Banaçok iltifat etti. Hep Fransızca konuştuk. Yarındiğer bir Türk esiri olan topçu zabitinin yanınagönderileceğimi söyledi. Bu geceyi jandarmaçavuşu Korinos’un yanında geçireceğim. Ocağınyanında efzunlarla beraber oturuyor vekonuşuyorum. Adresini aldığım bir zabit çay vekonyak getirdi.Doğrusu pek nazik ve insaniyetli adamlar...10 Kanunusani [23 Ocak 1913]

Eminağa Hanı’ndaki karargâh-ı umumiyegeldim. Yolda oldukça ehemmiyetli bir hakaretbanyosu geçirdik. Bereket versin ki, Rumcabilmiyorum. General Sabuncadaki’nin huzurunaçıkardılar. Bazı şeyler sordu. Hep Fransızcakonuştuk. Gece zabitlerle oturdum. Yatmak içinşimdi jandarma neferlerinin koğuşuna geldim.11 Kanunusani [24 Ocak 1913]Sabah... Pis ve camsız pencereli bir hanodası... Jandarmaların gürültüsüyle uyandım.Hep benim için konuşuyorlar. Bereket versin ki,Rumca bilmiyorum. Bir zabiti neferlerin yanınakoymak doğrusu nazikçe bir şey değil...Bugün otomobille hareket edeceğiz. Dünakşam pek erken diyorlardı. Ama hâlâ bana arşdedikleri yok.Saat yediFilyadis’e geldik. Otomobilde altı da yaralıYunan askeri vardı. Yolda Prens Kostantin’e veçocuklarına rast geldik. Beni jandarma

dairesinde bir odaya koydular. Zabitler geliyor,benimle Fransızca görüşüyorlar. Hepsi de Bijan’ısoruyorlar.Saat dokuzYüzümü ve ellerimi yıkamak için dışarıyaçıktım. Şiddetli top sesleri işitiliyordu. Demekbizim Bijan hâlâ dayanıyor. Bravo...12 Kanunusani [25 Ocak 1913]Dün birçok Yunan zabiti geldi. Hep görüştük.Muharebe münasebetiyle asker olan Kefalonyamebusu da geldi. Pek nazik bir çocuk. Avukatimiş. Dost olduk. Adresini bile verdi.Birkaç saate kadar Narda’ya gideceğiz. Benhazırlandım. Bekliyorum. Güzel yemekveriyorlar. Jandarma zabiti gelip ne istediğimisoruyor. Sabahleyin süt ve kahve bile getirdiler.Saat on ikiGidemedik. Arabaya binmişken çevirdiler. Bu

gece de burada kalacağız. Benimle beraber esirolan zabiti gördüm. Yeni mektepten çıkmış.Diyarbekirli bir topçu... Konuştuk. Bulgarlarlamuharebenin başladığını söyledi. Bu havadisitekrar yanıma gelen Kefalonya mebusunasöyledim. İnanmadı.- Bir şayia olmalı... dedi.Bakalım birkaç güne kadar her şeyi öğreniriz.13 Kanunusani [26 Ocak 1913]Bu sabah araba ile Narda’ya geldik. Bütünahali toplandı. Çocuklar “Turko, Turko” diyebağırıyorlar. Evvelâ askerî idaresine götürdüler.Sonra jandarma dairesine. Şimdi buradayız.Yarım bakalım nereye?14 Kanunusani [27 Ocak 1913], NardaBugün de burada kalacağız sanıyorum.Yanımda kendiliğinden gelip teslim olmuş birtopçu zabiti var. Hıristiyan olmak istiyor vebenim tercümanlık etmemi rica ediyor.

İstanbul’da ihtilâl olduğunu söylüyorlar.Jandarma çavuşu, Nazım Paşa’nın ölü resminineşreden bir gazeteyi getireceğini vaat etti.Dünden beri bir Avusturyalı doktor ile ahbapoldum. Bana Fransızca gazeteler getirecek.Diğer doktorlar da geliyorlar, hep konuşuyoruz.15 Kanunusani [28 Ocak 1913], NardaBugün de kaldık. Vapuru bekliyoruz.Kraliçenin hastane müdürü geldi. Konuştuk.Zavallının harpte bir oğlu varmış. Diğer zabitlerve doktorlar ziyarette devam ediyorlar. HâlâFransızca gazeteler için müsaade olunmadı.16 Kanunusani [29 Ocak 1913], NardaGaliba bugün de buradayız. Hava fena.Yunanlılar yeniden asker topluyorlar. Her gün,oturduğumuz jandarma dairesinin taş avlusudolup boşalıyor.Saat sekizMoralı bir jandarma zabiti var. Bana hep fena

haberler getiriyor. Bugün sevinerek geldi.Enver’in ihtilâlciler tarafından öldürüldüğünüsöyledi. İnşallah sahi değildir.Yanya gibi galiba burada da efsane çok. Artıkher gün işittiğim efsaneyi günü gününeyazacağım. Belki bu zabit beni müteessir etmekiçin böyle feci ve korkunç havadisler veriyor...17 Kanunusani [30 Ocak 1913], NardaUyuyorduk, kapı vuruldu. Jandarma onbaşısıgeldi. Yanındaki Rum esirle hazır olmamızı,şimdi hareket edeceğimizi söyledi.Üç saat yürüdük. Güzel ve esatirî bir körfezegeldik. Küçük bir Rus vapuruna bindik. Şimdigidiyoruz. Bir saate kadar Preveze’yegelecekmişiz...18 Kanunusani [31 Ocak 1913]Bu geceyi vapurda, Preveze’de geçirdik.Sabah oldu, henüz hareket yok. Yunanlılarboyuna cephane naklediyorlar. Üçüncü kaptanlagece yarısına kadar konuştuk.

Başka bir vapura naklettiler. Daha hareket yok.Fena hâlde yağmur yağıyor. Dehşetli fırtına...Santa Marya Adası’na uğradık. Şimdi akşamoluyor. Adaların arasından geçerek gidiyoruz.19 Kanunusani [1 Şubat 1913]Sabah. Uyandım. Fena halde fırtına vardı. Benideniz tutuyordu. Kamarot kapıyı vurdu. VeRumca, Patras’a geldiğimizi söyledi. Şimdiaskerleri çıkarıyorlar. Ben kahve içiyor, bizigötürecek memuru bekliyorum.Patras’a çıktık. Evvelâ bir hastaneye gittik.Sonra buraya getirdiler. Aman yarabbi! Ne sefilyer... Altı zabit daha var.20 Kanunusani [2 Şubat 1913], PatrasBaşıbozuk, asker, zabit, iki yüzden fazla esirinbulunduğu bu korkunç bina, meğerse MargiritHapishanesi imiş. Acaba burada kaç gün, kaçazap ve ıstırap günü geçireceğim?23 Kanunusani [5 Şubat 1913], Patras

Aynı hayat... Kürek hayatı... Dün gece birasker, Bulgaristan’la tekrar muharebeninbaşladığını söyledi. O halde kim bilir buradakimahpusluğumuz ne kadar uzayacak?25 Kanunusani [7 Şubat 1913], PatrasBugün esirlerden biri öldü. Bir tahta parçasınınüzerine koyarak dışarıya çıkardılar. Toplananhalk ve Yunan askerleri gülmekten katılıyorlarv e “Horakali” diye eğleniyorlardı. Hava güzel,her gün iki saat kadar çıkıp yakındaki kahvedeoturuyoruz. Bazı günler La Press Elenikgazetesini okuyarak ahvali öğreniyoruz.Muharebe dün sözde yine başladı. Bugünnöbetçiler Gelibolu’nun Bulgarlar tarafındanalındığını sevinerek söylüyorlar.29 Kanunusani [11 Şubat 1913], PatrasHavalar çok güzel gidiyor. Her gün güneşeçıkıyoruz. Muharebe havadislerini günü gününeokuyoruz.3 Şubat [16 Şubat 1913] Patras

Bu sabah onbaşı geldi: “Yanya’da esir olanlarhazır olsun. Atina’ya gidecekler” dedi. Yarımsaat içinde toplandık. Aşağıya indik. Askerîdairesine giderek para aldık. Yaralı bir zabitrefakatiyle şimdi şimendifere bindik. Atina’yagidiyoruz. Hava soğuk, fakat şükrolunur kiyağmur yok.Küçük küçük, mavi ve beyaz boyalıistasyonlara uğrayarak tarihî bir memleketinasırlar görmüş zeytin ormanları içindengeçiyoruz.Trenin her duruşunda pencerenin önüneyığılan çocuklar “Turkos, Turkos”diyebağırıyor ve anlayamadığımız lisanlarıyla birçokşeyler söylüyorlar. Mutlaka bunlar kötü olacak.Treni sevke memur zabit, satın aldığı gazeteleriokuyor ve harbin, Avrupa’nın müdahalesiüzerine bittiğini işaretle anlatıyor. Sonra yineGelibolu’da muharebe olduğunu söylüyor.4 Şubat 1328 [17 Şubat 1913]Dün gece Atina’ya geldik. Askerî dairesinde

bir saat kadar bekledikten sonra bir arabayabindirdiler. Buraya getirdiler. Burası birbahçeden ve birkaç daireden mürekkep ufarakbir kışla... On iki zabit esir var. Her hâldePatras’dan iyi. Fakat soğuk şiddetli...14 Şubat 1328 [27 Şubat 1913], AtinaYanımdaki kaçak zabit benden şikâyet etti.Beni, Makro Kışlası’ndaki odadan çıkararakaskerî hapishaneye soktular. Kapıda bir süngülüduruyor, tıkıldığım locanın enliliği ancak ikimetre. Pencere, tavana yakın... Tam bir kürekmahkûmuna lâyık bir yer... Sabredelim veyakında kurtulacağımızı ümit edelim.16 Şubat [1 Mart 1913] AtinaHava bir açıp bir kapıyor. Hapsolunduğum yerpek dar. Hele diğer mahpus Yunan askerleriokumaya değil, uyumaya rahat vermiyorlar.Boyuna bağırıyor, şarkı söylüyor, nara atıyorlar.20 Şubat [5 Mart 1913] Atina

Kaç gündür yağmur, fırtına devam ediyordu.Hatta kar yağdı. Ben mahpusluğumdan sonderece memnunum. Zira yalnız kalıyor verahatça hikâyeler yazıyorum. Günde iki saat,öbür zabitlerin yanına gitmeme kışla kumandanımüsaade etti. Dün gittim. Bir Fransızca gazetesulhtan bahsediyordu.Bu satırları yazarken bütün fabrikalardüdüklerini öttürüyorlar, dehşetli bir gürültühâsıl ediyorlardı. “Acaba ne?”diyedüşünüyordum. Kapı vuruldu, açtım. Nöbetçi,yarım Türkçe, yarım Rumca ile Yanya’nın BijanKalesi’nin alındığını, onun için bütün budüdüklerin çalındığını söyledi. Hava gayetgüzel... Parlak bir güneş tepe penceresindengiriyor, sarı duvara gümüşten mustatiller çiziyor.İşte bir saat oldu, hâlâ fabrika düdükleri çalıyor.Atina’nın bütün kiliseleri çanlarını çalıyor.Müthiş bir gürültü. Toplar atılıyor.Akşam, saat on ikiEreğlili bir Rum, kirli çamaşırlarımı yıkamış,getirdi. Ve Yanya’nın zapt olunduğunu, otuz iki

bin kişi esir edildiğini söyledi.Toplar atılıyor, galiba yeni kral geldi.28 Şubat [13 Mart 1913], AtinaBugün şehre gittim. Postahaneden annemingönderdiği çamaşırları ve esvabı aldım. Havaçok güzeldi. Caddeler tıpkı Avrupa sokaklarıgibi idi. Resimci dükkânlarına Türkler aleyhindebirçok levhalar asılmıştı. Şimdi hep tramvaylagidip geldiğim halde bilmem niçin yorgunum,başım ağrıyor.1 Mart 1329 [14 Mart 1913], AtinaBugün yeni sene başı! Geçen sene neredeidim, bu sene nerede? Hiç buralardabulunacağım aklıma gelir miydi? Bugün hepbunu düşündüm. Gelecek sene acaba vatanımda,İstanbul’da, annemin evinde mi olacağım.Yoksa yine gurbette, uzaklarda, Avrupamenfasında mı?2 Mart [15 Mart 1913], Atina

Bugün isimlerimizi tekrar yazdılar. “İstanbul’agöndereceğiz” diyorlar. Acaba sahi mi?6 Mart [16 Mart 1913], AtinaBu sabah toplar atılıyor. Ama tek tük. Kapıvuruldu, açtım. Onbaşı yarı İtalyanca, yarıFransızca, kralın Selanik’te vurulduğunu, şimdiKonstantin’in kral olduğunu söyledi. Sözde birBulgar öldürmüş. Bir de sosyalist Rum arkadaşıvarmış...14 Mart [27 Mart 1913], AtinaBugünkü gazete Edirne’nin Bulgarlartarafından zapt olunduğunu yazıyor. Eyvah,eyvah, eyvah. Demek artık muharebe de bitti.Fakat ne kadar müthiş bir mağlûbiyetle!...21 Mart [3 Nisan 1913], AtinaBugün Türkiye’nin Edirne’yi vermeye razıolduğunu, sulhu kabul ettiğini gazeteler yazıyor.Tabiî yalan değil. Bakalım bu azaptan kaç günsonra kurtulacağız?

30 Mart [12 Nisan 1913], AtinaDünkü gazete Londra’dan bir telgrafneşrediyor. Sözde bir haftaya kadar mutlak sulholacakmış.31 Mart [13 Nisan 1913], AtinaBugün Pazar... Önümüzdeki çarşamba günüsulhun imzalanacağını şimdi gazetede okudum.O kadar canım sıkılıyor, o kadar canım sıkılıyorki...4 Nisan [17 Nisan 1913], AtinaTürkiye ile Bulgarya arasında on günlük birmütareke akdolunduğunu dünkü gazete yazıyor.On gün... Acaba sonra da sulh olmayacak mı?5 Nisan [18 Nisan 1913], AtinaDün, benden başka bütün zabitler serbestbıraktılar. Onlar, Yunanistan’ın istedikleritarafına gidebilecekler.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook