Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 12:09:55

Description: Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Search

Read the Text Version

Ömer Seyfettin, edebiyatımızda, destan ruhutaşıyan millî hikâyeleriyle şöhrete ulaşmıştır. O,İttihat ve Terakki’nin fikri yapısına paraleldüşünce dünyasına sahip olsa da onlarındayatmalarına göğüs germiş, bildiği hakikatleriifadeden geri durmamıştır.Ömer Seyfettin, millî edebiyat dönemininçalışkan simalarından olup Türk edebiyatınınönde gelen hikâyelerindendir. Kısahikâyeciliğimizin kurucu isimlerindendir. Asker,şair ve güçlü bir edebi yeteneği olan biröğretmendir. Ayrıca edebiyatta Türkçedesadeleşmenin savunucusudur. Kısa ömrüne pekçok eser sığdırmıştır.

Eserlerinde BalkanlarÖmer Seyfettin, Aralık 1908 ile Ocak 1909arasında, tam tespit edemediğimiz bir tarihteSelanik’teki Üçüncü Ordu’nun NizamiyeTaburu’na tayin edilmiştir. Buradaki göreviesnasında birçok yerleşim merkezini gezmiş,Türk ve İslâm düşmanı komitecilerinMüslümanlara karşı yaptıkları pek vahşi ve sonderece barbarlık örneği hâdiseleri yerindemüşahede etmiştir.Ömer Seyfettin, “...1909 yılı ba larında, önce,şSelanik Üçüncü Ordu merkezine tayin edilir;oradan, Müslüman Türk Rumeli’nin Manastır,Pirlepe, Köprülü, Cuma-yı Balâ kasabalarınıdola tıktan sonra, Serez Mutasarrıflı ı’na ba lışğğMenlik sanca ının Razlık kasabasına yakın birğköyün yakınında bölük komutanlı ına ba lar.ğşÖmer Seyfettin’in bölük komutanlı ı yaptı ı veğğAli Cânip’e yazdı ı me hur mektupla, hem fikir,ğşhem de edebiyat tarihimize giren bu köyün adıYakorit’tir. Rumeli’yi ve ardından Balkanlar’ıyakından tanıyan bu ‘genç zâbit’ Balkanlıtoplulukların din ve milliyet gayreti ile

Müslüman Türklere karşı uyguladı ı soyğkırımının içinde yaşar; Bulgar, Rum veYahudilerin, Avrupalıların, Rusların deste indeğevlâd-ı fâtihân’a kar ıladıkları soy kırımınınşvah et levhaları da hakiki hayattan alınarakşonun hikâyelerine konu olmu tur. ÖmerşSeyfettin, Meşrutiyet’in ikinci defa ilânı ileBalkanlı kavimlerin, milliyet, din ve ba ımsızlıkğyolundaki uurlu mücadelelerini yo uran kin ve şğintikam duygularının devam etti ini; Osmanlığaydınının II. Abdülhamid dü manlı ı ile ta kınlıkşğşderecesindeki hürriyet çı ırtkanlı ı dı ında ciddîğğşbir görü ü olmadı ını, acı acı gördü.”şğ[47]Yaşanan acıları gören Ömer Seyfettin’inBalkan Harbi yıllarında yazdığı notlarındakaramsarlığa kapıldığını görürüz. Bunun sebebiaskerlerin Türkçe bilmemeleridir. Ancak budurum onun için geçicidir. Çünkü o esaretindebile millete bir şeyler yapmanın derdindedir.Ona göre bir milletin varoluş harcı dildir. ÖmerSeyfettin gördüğü aksaklıklar için Balkan HarbiHatıraları’nda şöyle der:Bölüğün yarısından ziyadesi Türkçe

bilmiyor. Tabur Babil Kulesi gibi. Nealanın satandan, ne satanın alandanhaberi var.Savaşın toplum düzeninde meydana getirdiğisarsıntıları, acıları, yıkıntıları yakından gören veyaşayan Ömer Seyfettin, Yanya Kalesi’ninsavunmasında Yunanlılara esir düşmüş, öncefarklı yerlerde tutulmuş, daha sonra Naflionkasabasında yaklaşık bir yıl esir kalmıştır.Okuduğunuz hatıraların bir kısmı da bu dönemikapsamaktadır.Osmanlı toplumu için kırılmaların yoğunolarak yaşandığı II. Meşrutiyet sonrasında Türkhikâyesinde mazinin anılması, yüceltilmesiönemli bir yer tutmuştur. Sıkıntılı zamanlardamaziden güç alma, ona dayanma ihtiyacıartacağından bu dönemler tarihe ilginin arttığıdevirlerdir. Tarihin her dönemi edebi eserlere vediğer sanat eserlerine konu olabileceği bilinir.Ama tarihi konular, milletlerin edebiyatlarındayükseliş ve çöküş dönemlerinde daha sıkgörülür. Milletlerin sanata yansıyan tarihlerigenellikle tarihin parlak devirlerini içine alır.

Milletler tehlikeye düştükleri anlarda, millîvarlıklarını korumak için yaptıklarımücadelelerde bir kuvvet kaynağı ararlar. Bunuda mazilerinde bulurlar. Maziden aldıkları örnekve güçle en büyük tehlikeleri göğüslemeimkânını bulacaklarına dair bir güç ve inançlaarzuladıkları kimlik için bir arayışla girerler. II.Meşrutiyet devri sanatçıları da özellikle harplerinbaşlamasından sonra maziye yönelme ihtiyacıhissedip bunları eserlerinde yansıtmışlardır.Milletlerin mazilerinin kahramanlıklarını önplana çıkardıkları dönemler, kimliklerininyeniden inşasına çaba gösterdikleri ya dasığınma psikolojisi yaşadıkları zamanlardır. Mazifikrini ve geçmişin kahramanlıklarını temaedinen yazarlardan biri de Ömer Seyfettin’dir.Onun eserlerinde milliyet ve din çok belirgin biröğe olarak karşımıza çıkar.Ömer Seyfettin, 1917’de Yeni Mecmua’da“Eski Kahramanlıklar” başlığı ile yayınladığıhikâyelerinde, mazi ve kahramanlık hasretinidile getirip ecdada olan hayranlığı, özlemi veyüceltmeyi esas almıştır. Bunlar; “Ferman”,

“Kütük”, “Vire”, “Teselli”, “Pembe İnciliKaftan”, “Başını Vermeyen Şehit”, “Teketek”,“Kızıl Elma Neresi?”ve “Topuz” dur.Konusunu tarihten almış olan bu hikâyelerinden“Teselli”de şöyle bir cümle geçer: “Fakat harp,yalnız cesaret miydi? Asıl tedbir lazımdı.”.[48]Hikâyelerinde görülen millîliğin en önemlisebeplerinden biri de Balkanlar’da Türk veMüslüman unsurlara yapılan vahşete karşıkendisinde uyanan tepkidir. Ömer Seyfettin’inbu seri hikâyelerinden önce, onun “At” isimlihikâyesinden söz etmek gerekir. HikâyedeBalkanlar’da at koşturan bir subayın, Türkleringeçmiş kuvvetli asırlarını derin bir hüzünlehatırlayışı ifade edilir. Eski hâkim zamanlaraderin bir hasretin hissedildiği hikâyede,bulunduğu zamandan kaçmak isteyen subay,yazarın kendisidir:Ah, dört beş asır evvel yaşasaydım.”,diye mütelezziz oluyordum. Bağlar, ova,her taraf boştu.(...) Ah bu topraklarüzerinde benim ecdadım girdibâd-ı berk-âlûd-ı zafer gibi akıncılık ederken ne

kadar mesûd, mağrûr idiler.Kahramanlık, şecaat ve cesâret-i mutlakiçinde geçen gençlikleri onlaraihtiyarlıkları için ne tesellisiz hatıralar, nemuğfil iftiharlar bırakıyordu. Hâlbuki biz,silahsız, kansız, azametsiz olduğu kadaryorucu, harab edici olan mücadele-imedeniyetin bîçare muharipleri, ne kadarsefiliz.Ömer Seyfettin 1918’de kaleme aldığı “BüyükTürklü ü ğParçalayan Kimlerdir?”isimlimakalesinde Türk milletini parçalayan ikikuvvetten bahseder. Bunlardan birincisi “Ruspençesi”,diğeri “millî gaflet”tir. Birincikuvvetin kırıldığına inanan sanatkâr, hâlâyerinde duran ikinci kuvvetle mücadeleyi herkesiçin kaçınılmaz görev sayar. Bu sorumluluğunyerine getirilmesi, öncelikle bu kuvvetin iyitanınmasına bağlıdır.[49] Bir taraftan bu tipyazılarla halkın zihnini açmaya çalışan ÖmerSeyfettin, hikâye türünün imkânlarını dakullanarak aynı düşünceleri, hikâyelerininkahramanlarına söyletir. “Hürriyet

Bayrakları”nda Osmanlılık düşüncesinin ateşlisavunucusu genç subay, bir Bulgar köyündekurutulmak için asılan kırmızıbiberleri, uzaktanhürriyet bayrakları zannederek heyecanlanır:Körsünüz azizim, bakar körsünüz.Nafile zahmet edip bakmayınız.Hakikatleri görmek istidadı sizde yok.Hâlâ mı şüphe ediyorsunuz? Evet, bunlarhürriyet bayraklarıdır. Şu dağ başındakaybolmuş Osmanlı-Bulgar köycüğü OnTemmuz’u takdis ediyor. İnanmıyormusunuz? Onlar Osmanlı değil midir?Yarın Osmanlı toprağına düşmanlarhücum ettiği vakit sizden evvel onlarkoşacaklar. Osmanlılık namına kanlardökecekler. Osmanlılığı kanlarıylakurtaracaklar.[50]diyerek Osmanlılığa herkesin kendisi gibibaktığını sanmaktadır.Ömer Seyfettin’in eserlerinde Balkanlar’dakimilletlere mensup birçok kahraman veBalkanlar’a ait mekânlar sıkça görülmektedir.

Bunda, onun buralarda görev yapmış olmasınınçok büyük bir etkisi vardır.Ömer Seyfettin’in eserlerinde Balkan kökenlimilletlere bakışı, dönemin siyasi anlayışının birtezahürüdür. Dönem itibariyle İttihat ve Terakkihâkimiyeti mutlak olmasa da vardır. BalkanHarbi yılları, onun zaten var olan milliyetçiyönünü daha da güçlendirmiştir. Bu yüzdenmilliyetçi bir yaklaşımla kahramanlarını bizeyansıtır.Ömer Seyfettin’in eserlerinde olumlu nitelikliBalkan kökenli milletlere mensup kahramanlarda vardır. Yazar bu kahramanların geçtiğihikâyelerinde milletlere bakışını ortayakoymuştur. Kahramanların konuşmalarında,azınlık ve yabancı ağzının ön plana çıkmadığıgörülür. Yazarın bir kaç hikâyesi hariçkahramanlara bakışı gerçekçidir.Onun hikâyelerinde geçen yabancıkahramanlar daha çok Türklerle mücadele içindeolan kahramanlardır. Hikâyelerinde Rada veMagda gibi kadınlar hariç tutulursakahramanların çoğu erkektir. Yazarın eserlerinde

atıf yaptığı, motif olarak kullandığı Balkanmilletlerinden seçtiği kişiler, genellikle basit halktabakasına mensup insanlar, çiftçi, köylü, esnaf,askerler nadiren üst düzey kişiler, komitacılardır.Komitacıların bu eserlerde görülmesinin sebebiolayların Balkan Harbi yıllarındageçmesindendir.“Bomba” hikâyesinde komitacı Bulgarlarkarşımıza çıkar. “Beyaz Lale” adlı hikâyedekarşımıza çıkan Radko Balkonovski, zengin birailenin çocuğu olup Galatasaray Lisesi mezunuaşırı Bulgar milliyetçisidir. Radko Balkonovski,Türklerden ölesiye nefret etmektedir. BüyükBulgaristan hayaliyle komitacı olmuş, birçokTürk’ü katletmiştir. Türklerle ilgili düşüncelerihikâyede şu cümlelerle ifade eder:...Serez’de Türkler çok zengindiler.Şimdi bunların kaçamayanlarıtoplanacak, evvela işkence ilekasalarındaki ve bankadaki paralarıalınacak, sonra fidye gibi bütün mülkleriBulgar mekteplerine verdirilecek, ennihayet hepsi vaftizlenip Hıristiyan

yapıldıktan sonra öldürülecekti. Bu yarımsaatlik bir işti. Lakin geriye güç bir şeykalıyordu. Şehirde en güzel Türk kızınınhangisi olduğunu anlamak...[51]Ömer Seyfettin’in bir başka kahramanıysaBulgar Dimko’dur. Hayatının yarısını komitacıolarak Türklerle mücadeleyle geçirmiştir. Yazaronun cahil olmadığını belirtir. “Tuhaf BirZulüm” adlı hikâyede karşımıza çıkan Gospodinise milliyetçi olmakla beraber insanî vasıfları önplanda olan eğitimli, akıllı olarak tanıtılmış birhikâye kahramanıdır. Türkleri katliamsızBulgaristan’dan çıkarmayı hedefleyen vekatliama karşı çıkan tavrı ile bilinen bir Bulgarmilliyetçisidir. Gospodin’in bir özelliği deTürkçeye ve Türklere karşı bir sempatisininolmasıdır. Aynı hikâyede Bulgar Hancı Dimkove İstanbulof adlı Bulgarların ismi geçer.İstanbulof, Türklerin katlinin normal bir davranışolduğunu savunan, insaniyetten yoksun birkahraman olarak göze çarpar.Onun “Nakarat” isimli hikâyesinde de burukbir mizah vardır. Hikâye kahramanı genç zabit,

Makedonya’da bulunduğu yıllarda, bir sürekaldığı evin penceresinden her gün aynı güfteyidinlediği Bulgar kızına âşık olur. “Na , na ,ssçarigradnas...” nakaratıyla biten şarkıyı,kendince bir aşk şarkısıymış gibi tercüme edengenç zabit, bu güftenin aslında İstanbul idealiyleyanıp tutuşan bir Bulgar kızının yemini niteliğinitaşıyan sözleri olduğunu, anlatıcı-kahraman ruhhâliyle dikkatlere sunar.“Bomba”da, bir Bulgar köyünde, kendiinsanına zulmeden caniler, onların her türlükötülüklerine maruz kalan insanların gözüyleanlatılır. Hikâyede anlatılan bütün bu olaylar,değişen dünyada, kendi insanına yer arayan birTürk aydınının, neden böyle bir arayışagirdiğinin belgeleri niteliğindedir.“Primo Türk Çocuğu Nasıl Doğdu?” ve“Primo Türk Çocuğu Nasıl Öldü?” hikâyelerininkozmopolit kahramanı Kenan Bey, ancakBalkan Harbi’nin gerçekleri karşısında uyanır veiçine düştüğü bataklıktan kurtulur. Bu ikihikâyenin asıl üzerinde durulması gerekenkahramanı şüphesiz Primo’dur. İtalyan bir anne

ile yozlaşmış Türk bir babanın çocuğu olan veTürkçe bilmeden, ne ve kim olduğunun farkınavarmadan yaşayan Primo, ailesinin yaşadığıkozmopolit atmosfer içinde büyür. ArkadaşıOrhan ve babası Kenan Bey’in uyanış devrindensonraki yardımlarıyla millî benliğine kavuşanPrimo, Oğuz adını alır, Türkçe öğrenir. Sonundada bir Türk çocuğuna yaraşır bir şekilde ve millîduygular içinde şahadete koşar.Ömer Seyfettin’in Balkanlarla ilgilihikayelerinin bazıları şunlardır: Teke Tek, Kütük,Tuhaf Bir Zulüm, Hürriyet Bayrakları, Nakarat,Bomba, Beyaz Lale, Primo Türk Çocuğu NasılDoğdu?, Primo Türk Çocuğu Nasıl Öldü?,Külah, Çakmak, Zeytin Ekmek, İrtica Haberi,Mehdi, At, Mahmeemken, Aleko Bir Çocuk,Mehdi, Piç. Yarın ki Turan Devleti isimliaraştırma eseri de Balkanlar’ı işlemektedir.Ömer Seyfettin’in kurmaca metinlerinindışındaki eserlerinde de Balkanlar sıkça yeralmaktadır. Bunlardan en önemlisi sizesunduğumuz Balkan Harbi ve esaretini kapsayangünlükleridir. Bu günlükler savaşın telaşlı ve

koşuşturmalı hayatına paralel detaylı anlatımdanziyade kısa kısa vurucu notlardan oluşmuştur.Gerek edebiyat, tarihi gerekse Türk tarihi adınaönemli detayları içeren bu eser, ÖmerSeyfettin’in ölümünden sonra bulunmuş veyayınlanmıştır.Ömer Seyfettin’in eserlerinin Türk tarihinin ençalkantılı ve sıkıntılı yıllarında kaleme alındığıve yayınlandığı düşünüldüğünde, dil, edebiyatve kültür tarihimizin aydınlatılması açısından dane kadar büyük bir öneme sahip olduğu daha iyianlaşılacaktır.

EserleriÖmer Seyfettin’in eserleri gerek sağlığındagerekse ölümünden sonra dostları ve arkadaşlarıtarafından çeşitli şekillerde yayınlanmıştır. Buyayınlar, onun külliyatını tamamlamakdüşüncesiyle yapılmıştır. Onun külliyatınıntamamlandığını söylemek bugün için iddialı bircümle olur. Ancak her zorluğa rağmen,araştırmacılar onun külliyatını tamamlamak içinhala çabalar göstermektedir.Sağlığında, “Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür”(1910), “Harem” (1918), “Efruz Bey” (1919)adlı kitapları yayınlanmıştır. Bazı öyküleri,ölümünden sonra “Yüksek Ökçeler” (1923) ve“Gizli Mabet” (1923) olmak üzere iki cilttetoplanmıştır. Eserleri 9 cilt olarak 1938’deyayınlanmaya başlanmıştır. Birkaç kez basılanbu ciltlerin 1950’den sonraki yeni basımlarınıhazırlayan Şerif Hulusi; notlar ve varyantlarekleyerek onun eserlerini 10 cilt olarak yenidendüzenleyerek yayınlamıştır. Şerif Hulusiderlemesini, Tahir Alangu’nun, 1962’dekülliyatına girmemiş 30 hikâyeyi ekleyerek

yaptığı “Toplu Eserleri” başlığı altında 11 ciltlikyeni basımı izlemiştir. 1970’de yayınlanmayabaşlayan “Bütün Eserleri” temalarına göre 11ciltte toplanmıştır. Şiirleri, Fevziye AbdullahTansel tarafından derlenerek, Ömer Seyfettin’inŞiirleri adı altında 1972’de yayınlanmıştır.Eserleri ‘Bütün Eserleri’ başlığında MuzafferUyguner tarafından derlenerek Bilgi Yayınevitarafından yeniden basılmıştır. Bu derlemeçalışmalarından sonra –şimdilik- en derli topluve düzenli çalışmayı Prof. Dr. Hülya Argunşahyapmıştır. Bu çalışmayı Dergâh Yayınları ‘BütünEserleri’ başlığında yayınlamıştır. Bu dizideÖmer Seyfettin’in hikâyelerine, makalelerine,şiirlerine, mensur şiirlerine, fıkralarına,hatıralarına, mektuplarına ve tercümelerinemümkün mertebe eksiksiz yer verilmiştir.

Balkan Harpleri





Balkan Harplerine DairGirişOsmanlı Devleti 1839 Tanzimat Fermanı’nınilanı ile büyük güçlerle olan ilişkilerine yeni birboyut kazandırmıştır. 1856 tarihli ParisKonferansı’nda büyük güçler OsmanlıDevleti’ne Rusya karşısında destek olmuşlardı.Fakat bu konferansın kararları 1870’ten itibarenRusya tarafından ihlal edilmeye başlanmıştı.Özellikle 1871 senesinde Fransa-Prusyaarasındaki savaşta, Fransa’nın yenilgisiylebirlikte Almanya güçlü bir devlet olarak ortayaçıkmıştı. Bunun sonucunda da Avrupa’nın güçdengesi ve uyumu bozulmuştu. Avrupa’daki güçdengesinin değişmesiyle birlikte Rusya, OsmanlıDevleti’ne karşı harekete geçmeye başlamıştı.Avrupa’da yeni dengeler oluşurken bu tarihekadar özellikle İngiltere tarafından kısmen veişine geldiği zaman desteklenmiş olan OsmanlıDevleti yavaş yavaş dış siyasette yalnızlığaitilmiştir.1683 Viyana kuşatmasının yenilgisiylebaşlayan Osmanlı dış politikasındaki gerileme,

1877–1878 [93 Harbi] bozgunundan sonrabüyük boyutlara ulaşmıştı. Artık Osmanlı dışpolitikasındaki esas nokta, eldeki topraklarımümkün olduğunca kaybetmemekti. II.Abdülhamid’in tahta çıkmasından kısa bir süresonra başlayan Osmanlı-Rus Savaşı, OsmanlıDevleti’nin Anayasal düzene geçişini ertelemişti.93 Harbi’nin devam ettiği sıralarda Kanunu-iEsasi’yi yürürlükten kaldıran padişah, savaşsonrasında yönetimi kendi elinde toplayarakmevcut sorunları önlemeye çalışmıştı.93 Harbi’nden sonra Osmanlı Devleti’ninAvrupa devletleriyle ilişkileri farklı bir boyutagirmişti. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Rusyakarşısında aldığı yenilgiyle artık, Osmanlı toprakbütünlüğünü koruma politikasını değiştirmiş vemenfaatleri hareket etmeye başlamıştı.Bütün feragat ve kahramanlığa rağmen, 93Harbi olarak bilinen bu vakitsiz savaş,aleyhimize neticelenmiş ve milletçe çok acıgünlere katlanılmıştır. Bu acı günler bir yana,Balkanlar’daki yüzyıllardır devam eden Türkhâkimiyeti kaybolmuş, Türkler azınlık

durumuna düşmüş ve tarihin kaydettiği büyükbir göç ile Balkan Türkleri, ecdâd yadigârıtoprakları kitleler halinde terk etmişlerdir. Busavaş sonunda Osmanlı, gerek batıda gereksedoğuda birçok yeri terk etmiştir.93 Harbi’nden sonra, II. AbdülhamidBalkanlar’da kalan toprakları korumayıamaçlayan bir politika izlemiştir. II. Abdülhamidpolitikasını, Avrupa’nın büyük devletleriarasındaki rekabet ile Balkan ulusları arasındakidüşmanlık üzerine kurmuştur. SultanAbdülhamid, Balkan milletleri arasındakianlaşmazlıkları körükleyerek, onlarınOsmanlı’ya karşı birleşmemelerini iktidarıdöneminde başarmıştır. Ancak 1911 sonrasındagerek Osmanlı’nın iç yapısı, gerekse Avrupalıdevletlerin hesapları, Osmanlı Devleti’ninplanlarını alt üst etmiştir. Yaşananlar,Osmanlı’nın ön görmediği bir şekilde gelişinceBalkan Harplerine zemin hazırlanmıştır.1878 Berlin Antlaşması’nda umduğunubulamayan Bulgaristan, bağımsızlığınıkazandıktan sonra Balkanlar’da etkin bir politika

izlemeye başlamıştı. Bosna-Hersek’in ilhakı iseSırbistan’ı aynı yönde bir politika izlemeyeitmişti.Balkan Harbi’ni hazırlayan sebeplerin başında,Osmanlı’nın aldığı 93 Harbi yenilgisi ve busavaştan sonra yapılan barış antlaşmasında yeralan maddeler üzerinde galip devletlerinanlaşamamaları gelmektedir.

Balkan Harbi Öncesi DurumBalkan Harpleri öncesinde Osmanlı Devleti,güçlü dönemini geride bırakmış, duraklama ilebaşlayan, gerileme ile devam eden çöküşsürecinin son demlerini yaşamaktaydı. Budönemde, devletin dört bir yanında kargaşahüküm sürüyordu.93 Harbi sonrasında Berlin Antlaşması ileBosna-Hersek, geçici olarak Avusturyayönetimine bırakılmıştır. Ancak daha sonra,burası Avusturya tarafından ilhak edilmiş,Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş, Yunanistanise Girit’i topraklarına kattığını açıklamıştır.Osmanlı Devleti ise bu olanlara karşı ciddi birtepki gösterememiştir:Balkan Devletleri (Yunanistan,Bulgaristan, Sırbistan) çoğu zaman ihtilafhalindeydiler. Bunun sebebi de BulgarlarMakedonya’nın kendilerinin olmasıgerektiğini iddia ederlerken, YunanlarınSelanik ve çevresi ile Trakya’nınçoğunun Rum olmasını delil getirerekMakedonya’yı istemesi, Sırpların da

Makedonya’nın kuzeyinde Sırpların çokolmasından dolayı o bölgeyiistemeleriydi. Hepsi iddialarınıgüçlendirmek için birçok gerekçe ilerisürerlerken, orada yaşayanMüslümanların haklarını ise hiçdüşünmüyorlardı. Halbuki Arnavutluk veMakedonya’nın yarısından fazlasıMüslümanlardan oluşmaktaydı.Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da altı taneeyaleti vardı:1- Edirne: Karadeniz, İstanbul veBulgar sınırları arasındadır.2- Selanik: Makedonya’nın çoğu bueyalete bağlıydı.3- Kosova: Bugünkü Yugoslavya[52]Krallığı içinde yer almaktadır.4- Manastır: Yugoslavya ile Yunanistanarasındadır.5- Yanya: Arnavut bölgesiningüneyinde yer almaktadır.6- İşkodra: Arnavut bölgesininkuzeyinde yer almaktadır.

Bu eyaletlerdeki Arnavut, Türk, Pomak(Bunlar Bulgar ırkından olup dini İslam,dili Bulgarcadır.) ve muhacirlerdenmeydana gelen Müslümanların sayısıHıristiyanların sayısından fazlaydı.Balkan halklarının bu bölgeleri kendiaralarında taksim etme iddiası haklıolamayacağı gibi, zaten aralarındaantlaşma yapamıyorlardı. Her grup birbaşkasının hissesine göz dikmiş olsa daOsmanlı Devleti’nin zayıf düşmesi veAvrupa devletlerinin ısrarlı istekleri,Balkan devletlerini bir noktada birleştirdi.Tek düşünceleri Türkleri Avrupa’danatmaktı ve bunun için ileri sürdüklerigerekçe de Türklerin Avrupa’yasonradan gelmiş olmaları ve on dördüncüasırdan önce Balkan yarımadasında zatenbulunmamalarıydı. Ayrıca Balkanhalkına göre; Türkler onlara galipgelseler bile hiçbir şey değişmeyeceğigibi, hiçbir şehri de ele geçiremezlerdi.Ancak onlar, Türklere galip geldikleritakdirde, istediklerini alabileceklerdi. Bu

daha önce de bahsettiğimiz bir kuraladayanıyor: “Hilal’in Haç’tan aldığı şeyleriade edilmelidir. Haç’ın Hilal’den aldığışeyler ise asla iade edilmez!” Bu kuralAvrupa’da üzerinde ittifak edilen veAvrupa’nın mümkün olduğuncauygulamaya çalıştığı bir kural olupBalkan halkı da bu kuralı zatenbiliyordu.[53]

Sultan Reşad’ın Rumeli SeyahatiBalkan Harplerinin ayak seslerinden biri olanArnavutluk İsyanı’nı büyük güçlere koz olarakvermek istemeyen Sultan Reşad bu bölgeye hemhalife sıfatıyla hem de devletin başı, otoritenintemsilcisi olarak bir ziyaret gerçekleştirmiştir.[54] Sultan Reşad bu gezisinde muazzam birkalabalıkla karşılanmış ve ilgi görmüştür. Bugezinin tanıklarından olan Süleyman Tevfikgeziyi şu cümlelerle anlatmıştır:Arnavutluk İsyanı’nın bastırılmasınımüteakip Beşinci Mehmed’in Rumeli’yeyaptığı seyahat, Makedonya vilayetlerihalkı üzerinde epeyce ehemmiyetli birtesir yaptı. Bu seyahate bütün Türkgazetelerinden birer muharrir iştiraketmişti. Hünkâr, 1327 senesi Mayısı’nın24. Salı günü [6 Haziran 1911],Donanma Cemiyeti tarafındanAlmanya’dan satın alınan iki kullanılmışzırhlıdan biri olan Barbaros Hayreddinzırhlısına binerek Selanik’e gitti. Oradadört gün kalıp Cuma Selamlığı’nı Selanik

Ayasofya Camii’nde yaptıktan sonraÜsküp’e azimet etti. Sadrazam HakkıPaşa da beraberdi.Haziran’ın 3. günü, Hüdavendigâr’ınmeşhedi ziyaret olundu. Civar olanSırbistan’dan bir heyet geldiği gibi Lapve Derini vadilerinden İpek, Yakova,Geylan ve Köprülü’den Arnavutluk’a hertarafından gelip toplanmış olan onbinlerce halka karşı Hakkı Paşa, padişahnamına bir beyanname okudu.Vilayetlerden gelen heyetler çadırdahünkârın huzuruna kabul edildi.Arnavutluk İsyanı’nın âmil veönayakları olduklarından dolayı divan-ıharpçe mahkûm ve Manastır’da mahpusbulunan beş kişi affedilip serbestbırakılmakla Arnavutlara karşı bir yücelikve cemile gösterildikten sonra Haziran’ın13. günü İstanbul’a dönülmüş ve padişahAdalar ve Kadıköy önlerinde duranOsmanlı donanması tarafından toplaratılarak selamlanmıştı.[55]

Sultan Reşad’ın attığı bu adım kısa süreliğineetkili olmuşsa da Batılıların kışkırtmaları buinsanları Osmanlı’ya düşman yapmaya yetmiştir.

Balkan İttifakı’nın Oluşması ve OsmanlıDevletiII. Meşrutiyet’in ilanından sonra Avrupadevletleri 3 Ekim 1908’de Makedonya ıslahatıüzerindeki kontrolün kaldırıldığını bildirmişlerdi.İki gün sonra Avusturya, BerlinAntlaşması’ndan beri işgal ettiği Bosna-Hersek’iilhak etmiştir. Ardından, Osmanlı Devleti’nebağlı muhtar Bulgaristan Prensliği 5 Ekim 1908tarihinde istiklalini ilan etmiştir. Ertesi gün iseGirit Yunanistan’a katıldığını açıklamıştır.Osmanlı hükümetinin Yunanlılara karşıSırbistan ve Bulgaristan’ı kazanmak için giriştiğifaaliyetler bu üç devletin ittifak etmesine engelolamamıştır. İttihat ve Terakki yönetimi, SultanII. Abdülhamid tarafından her zamankörüklenen Balkan devletleri arasındakianlaşmazlıkların en önemlisi olan KiliselerMeselesi’ni 3 Temmuz 1911’de çıkardığı birkanunla çözdüğünü sanmıştır. Ancak Balkandevletleri, İttihat ve Terakki yöneticileri gibi iyiniyetli değildir. İttihat ve Terakki, ihtilaflı kiliseve okulların nüfus nispetine göre aidiyetinin

belirleneceği hükmünü getirmiştir. BöyleceBalkan milletleri arasındaki en önemli mesele demaalesef İttihat ve Terakki’nin iyi niyeti ilehalledilmiş ve bu milletlerin aralarındaanlaşmalarına zemin hazırlanmıştır.Bu sırada Osmanlı Devleti buhranlı günleriniyaşıyordu. 1910 Eylül’ünde başlayanTrablusgarp Savaşı devam ediyordu.Trablusgarp’ta sıkışan İtalyanlar On iki Ada’yıişgal ettikten sonra Çanakkale’ye dayanmışlar veİstanbul’u tehdit etmeye başlamışlardı. 1910’daçıkan Arnavutluk İsyanı’nın bastırılmasısırasında ordu içindeki muhalif subaylar“Halaskaran/Halaskar Zabitan” adıyla siyasi birgrup kurdular. Bu grubun İstanbul’dakimensuplarının baskıları sonunda hükümet istifaetmiştir. Böylece bazı mensupları kabinedebulunan İttihat ve Terakki yönetimi geçici olaraksona ermiştir.Kargaşa içindeki Osmanlı’nın bu zayıfdöneminde onu parçalamak isteyenler ise tümenerjilerini bu konuya vermişlerdir:Eski Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa,

Kanun-ı Esasî ilan edildiği günlerde (..)yaşadığı bir olayı bana anlattı.İngiltere’nin meşhur Hariciye Nâzırı SirEdward Grey, Paşa’ya: ‘Makedonya’dakiproblemlerin çözümü için bir yolbulunabilir mi?’ diye sorduğunda Paşaşöyle cevap vermiş: ‘Evet, bulunur.Bunun, biz Türklerin aynı anda Bulgar,Yunan, Sırp ve Karadağlılarısusturabilecek gücünün olmasındanbaşka çözüm yolu yoktur.’ Bu dörtBalkan devletinin ittifak çabaları eskiyedayanıyordu: M. 1888 (H. 1306) yılındaKaradağ Prensi Nikola, Rus çarınaBalkan devletlerinin, çarın başkanlığıaltında Türkiye’ye karşı birleşmelerigerektiğini içeren bir öneri sunmuştu. M.1893 (H.1311) yılında Bulgaristan veYunanistan arasında da buna benzer birkonuşma geçtiyse de bir sonuç eldeedememişlerdi. Daha sonra Bulgarlar ileSırplar arasında bu ittifak sağlandı.Sırbistan ile Karadağ arasında devameden anlaşmazlık da Bulgaristan’ın

aracılığı sonucu antlaşma ile sonuçlandı.İttifakın dışında sadece Yunanistankalmıştı. Yunanistan adına bu ittifakakatılmak için (Bulgaristan’la birçokanlaşmazlık noktaları olmasına rağmen)en çok koşuşturan kişiler deYunanistan’ın Sofya Büyükelçisi Banasile Yunanistan Başbakanı Venizelos’tu.Balkan İttifakı’nın en önemli sebebi;ittihatçıların bu meseleyi ihmal etmesiydi,hatta tahttan indirilen Sultan II.Abdülhamid bu ittifakı duyunca başınısallayarak şöyle demişti: ‘Kaç defa buittifaka kalkıştılarsa; gayret edip, bunuengelledim.’ Bu sözü Selanik’tenİstanbul’a nakledilirken yolda söyleyenII. Abdülhamid, İstanbul’a gerigetirilmesinin sebebini sorduğunda ona:‘Dört Balkan ülkesi Türkiye’ye karşıittifak kurdular. Yakın zamanda savaşçıkacaktır.’ dedikleri zaman bu meseleyiöğrenmişti. 13 Mart 1912 (H. 1310)tarihinde Türkiye’ye karşı Sırplar ileBulgarlar arasında ittifak kuruldu. Aynı

yılın 29 Mayıs’ında da Bulgarlar ileYunanlılar arasında ittifak kuruldu.Birinci ittifak altı yıl, ikinci ittifak ise üçsene sürdü. Aynı yılın 5 Ekim’indeBulgaristan meclis başkanı, Kırım’agiderek Rus çarına Balkanlar’dakianlaşmazlığın sona erdiği ve ittifakınkurulduğu haberini verdi. Zaten Çaranlaşmazlıkların giderilmesinde hakemrolü üstlenmişti. Tam bu dönemdeArnavut İsyanı çıkıp, devlet bazıimtiyazlar vermek zorunda kaldı. Balkandevletler de bu durumu gördüğünden;Türkiye ile Balkan devletleri arasındasavaş çıkacağını anlayan devletlerdenAvusturya, savaşı engellemek için aracıoldu. Onun amacı; Rumeli bölgesindekibütün sorunların bir komisyonkontrolünde çözümekavuşturulmasıydı.[56]Yukarıdaki alıntılardan hareketle Babıâli’ninBalkanlar’daki gelişmelerden haberdar olmadığısöyleyebiliriz. Hükümet, Fransa’nın ikazlarına

ve Atina’daki Türk maslahatgüzarı Galip KemaliBey’in (Söylemezoğlu) ihtarlarına rağmenBalkan İttifakı’nın kurulacağına inanmadığınıher fırsatta söylemiştir.Nitekim Sofya elçiliğinden HariciyeNâzırlığı’na getirilen Asım Bey, 15 Temmuz1912’de Meclisi Mebusan’da yaptığı birkonuşmada Balkanlar’dan imanı kadar eminolduğunu, burada Osmanlı Devleti’ne karşı birittifakın kurulamayacağını söylemiştir. Budüşünceler içinde bulunan hükümet, Sırbistan’ınAvrupa’dan satın aldığı silahların SelanikLimanı’ndan Belgrat’a sevk edilmesine bile izinvermiştir. Önemli gazetecilerimizden olanSüleyman Tevfik’te “Bu ittifakın ilk projesi 1912Mayısı’nın ilk günlerinde yapıldı. Ne kadar gizlitutulmuş, duyulmamasına çalışılmışsa da her şeygibi bu haber de duyulmuş; fakat inanılmamıştı.Çünkü menfaatleri birbirine çok aykırı olan budört hükümet arasında bir antlaşmaolunabileceğine ihtimal verilemiyordu.”[57]diyerek bu ittifakın dönemin yöneticileritarafından mümkün görülmediğini ifade etmiştir.

Mart 1912’de Balkan devletleriarasındaki antlaşmalardan nasıl olup daOsmanlı yöneticilerinin haberi olmadığıçok açık değildir. Gazi Ahmed MuhtarPaşa kabinesi savaş istemiyordu. SofyaBüyükelçisi Asım Bey, Kral Ferdinand’ıziyaret etmiş, romatizma nedeniyle tedavigören kral ona ‘Görüyorsunuz, savaşacakhalim mi var?’ demişti. Asım Beyİstanbul’a çektiği telgrafta ‘Balkanlar’danimanım kadar eminim. Hiçbir harp zuhuredemez’ diyecekti.[58] Bundan sonrakigelişmeler hem diplomatik basiretsizlikhem de istihbarat körlüğü sıfatlarını hakeder. Balkanlar’da çıkabilecek ihtilaflardatarafsız kalması kaydıyla Sırbistan’aSelanik limanından Fransız menşeli topve cephane sevkiyatına izin verilmesi vesavaş başlamadan hemen önce 120.000askerin terhis edilmesi ilginçtir. Sebep neolursa olsun ciddi bir istihbarat zaafıolduğu açıktır.[59]Yukarıda da anlatıldığı gibi, devlet

yöneticilerinin öngörüsüzlüğü ya datecrübelisizliği, bizi Balkanlar’dan bir adım dahageri atmıştır.

Abdülhamid’e Göre Balkan İttifakı veHarbin Başlama NedeniSultan II. Abdülhamid, tahtta kaldığı süreceBalkan devletleri arasındaki anlaşmazlıklarıkörükleyerek onların Osmanlı Devleti’ne karşıittifak etmelerini önlemeye çalışmıştır. Ancak II.Meşrutiyet sonrasında Osmanlı Devleti’nin iç vedış gailelerle meşgul olduğu bir sırada Rusya,Balkan devletlerinin bir birlik içindebulunmalarını engelleyen Osmanlı’ya aitMakedonya’nın taksimini düşünür ve dillendirirolmuştur. Rusya’nın bu kışkırtmaları sonundaOsmanlı Devleti’ne ait toprakların taksimi esasıüzerinde 13 Mart 1912’de Bulgaristan-Yunanistan, Ağustos 1912’de Karadağ-Bulgaristan ve 6 Ekim 1912’de de Karadağ-Sırbistan arasında ittifak antlaşmaları yapılmıştır.Böylece II. Abdülhamid’in büyük bir maharetleönlemeye çalıştığı ve iktidarında önlediği Balkanİttifakı ortaya çıkmış oldu. Döneminİttihatçılarından olan Emir Şekip Aslan, Balkanİttifakı’nın oluşması için şunları yazmıştır:Rum, Slav ve Bulgar ırklarından oluşan

Balkanlar’daki Hıristiyan unsurlararasındaki çekişme şiddetlenince; SultanII. Abdülhamid döneminde OsmanlıDevleti’ni o bölgeden çıkarmak isteyenRusya, onlar arasında birlik kurabilmekiçin çok uğraştıysa da Abdülhamid,dehası ve uyanıklığı ile onlar arasındaittifak yapılmasına sürekli engel olmuş vebazen birini bazen de diğerini finanseetmişti. Gücüne güvenen İttihat veTerakki Cemiyeti ise Meşrutiyet’in ilanıile saltanatın bütün tehlikelerininbiteceğini sanıp, özellikle de dış siyasettetabir yerindeyse, tamamen uyudu. Hattabaşlangıçta, Bulgar, Yunan ve SırplarınOsmanlı’ya karşı hareketlerinin temelsebebini sadece Osmanlı idaresinin kötüolmasına bağlayan cemiyetin bazıüyeleri, Osmanlı idaresi düzene girerseonların da sükâna ereceklerinidüşünüyorlardı.[60]Balkan devletlerinin ittifakı için Sultan II.Abdülhamid’in de şu ifadelerine göz atmak

gerekir:Avrupa’daki kudretimizin, Balkandevletlerinin birbirleriyle anlaşmamalarıüzerinde kurulduğu doğrudur. SırplarlaBulgarlar birbirini sevmezler; BulgarlarRomenlerden nefret ederler; Romenler,Bulgarlar ve Yunanlılar kendi aralarındabirbirine ölesiye düşmandırlar. Bulgarlaragöre Makedonya’da kendi milletlerihâkimdir. Yunanlılar ise Makedonya’dakiYunanlıların zorla Bulgarlaştırıldıklarınıiddia ederler. Kiliseler arasında 1870senesinde meydana çıkan itilaf,Bulgarlarla, Yunanlıları tamamenayırmıştır. Bu şartlar altında Ruslar,Balkan devletleri Birliği’ninkurulabileceğini nasıl düşünebilirler.[61]Bu açıklamaların üzerinden çok geçmedensultanın gerçekleşmeyeceğini düşündüğü ittifakgerçekleşmiş ve Osmanlı’nın karşısınadikilmiştir. Sultan bu konu hakkında:Rum-Ortodoks Kilisesi’nin ayrılmasına

mani olmamakla Babıâli büyük bir hataişlemiştir. Rusya’nın ısrarı ileİstanbul’daki Bulgar Kilisesi’ne Eksarklıkvermek de Abdülaziz’in hatası olmuştur.1870’te kurulan bu Eksarklığı BulgarMilli Hareketi’nin başlangıcı diye kabuledebiliriz...[62]açıklamalarını yapmıştır.Tahttan indirilip Selanik’e sürgün gönderilen“Sultan II. Abdülhamid bu ittifakı duyuncabaşını sallayarak şöyle demişti: ‘Kaç defa buittifaka kalkıştılarsa; gayret edip bunuengelledim.’ Bu sözü Selanik’ten İstanbul’anakledilirken yolda söyleyen Abdülhamid,İstanbul’a geri getirilmesinin sebebinisorduğunda ona: ‘Dört Balkan ülkesi Türkiye’yekarşı ittifak kurdular. Yakın zamanda savaşçıkacaktır.”[63]dedikleri zaman bu durumaanlam verememiştir. Çünkü ona göre Balkanİttifakı’nın olmaması gerekmektedir. Amadönemin iktidarının bunu önleyecek gücüyoktur. Balkan devletleri kendilerine bir hami

bulmuştur artık. Geriye, ittifakın Osmanlı’danpay kapması kalmıştır.

Bir Gazetecinin Gözünden Balkan İttifakıBalkan devletleri arasında Osmanlı’ya karşıyapılan ittifak arayışları, dönemin aydınlarınakadar gelmiştir. Bu ittifak girişimlerinin farkındaolan aydınlardan biri de önemli gazetecilerindenSüleyman Tevfik’tir. Süleyman Tevfik bu ittifakgirişiminin seyrini hatıralarında şu cümlelerleanlatmıştır:Hükümet, “İttihat ve Terakki ” ve“Hürriyet ve İtilaf”fırkalarınınuğraşmaları, Trablusgarp işleri, yeniintihap hazırlıkları ile Arnavutluk,Makedonya ve Yemen isyanlarıylauğraşırken Balkanlar bize karşı yeni birittifaka bağlanıyordu. Bulgarlar, çoktanberi Osmanlı Devleti ile savaşarak Trakyave Makedonya’yı istila etmek;Yunanlılar, Yanya vilayeti ile Selanikvilayetinin bir kısmını almak; SırplarManastır vilayetini memleketlerinebağlamak; Karadağlılar da İşkodratopraklarına inerek ve Arnavutluk’u elegeçirmek sureti ile yerlerini genişletmek

için çoktan beri hazırlanıyorlardı. Buhazırlıkta en ileri giden, tarih-iteşekküllerinden beri durmayıp çalışanBulgarlardı.Abdülhamid zamanında, Rumeli-i Şarkîvilâyetinin Bulgaristan’a ilhakı, bu isteğinmevki-i tatbike konulmasınınbaşlangıcıydı. O vakit Bulgaristan PrensiFerdinand, bu ilhak üzerine OsmanlıDevleti’nin Bulgarlara karşı savaşaçacağını düşünmüş ve ona görehazırlanmıştı. Fakat o zaman Devlet-iÂliye asker kuvvetine başvurmadığından,Bulgarlar da kendi taraflarından savaşaçmak için Avrupa efkâr-ı umumiyesiniolgun görmediklerinden yahuthazırlıklarının yetişecek kadar olduğunaemin olmadıklarından başka birteşebbüse girişmemişler; istihzarata,mükemmel bir ordu vücuda getirmek içindurmayıp çalışmaya devam etmişlerdi.1908’de Bulgar istiklâlinin ve çarlığınınilanı da yine çıbanbaşı koparmak,Osmanlı Devleti’nin kuvvetlenmesine

meydan vermeyerek harbe girmekamacını güdüyordu. Fakat o zamanhükümet durumu takdir ile yine harpaçmaya teşebbüs etmemiş, Bulgarlar daAvrupa’nın tutacağı tarz-ı siyasete vâkıfolmadıklarından savaş işi varlık alanınaçıkarılamamıştı.Şimdi ise Arnavutluk ve Yemen isyanı,Makedonya çetelerinin işcenliği(faaliyeti), Girit işi ve bunlara inzimameden İtalya’nın Trablusgarp Savaşı,Balkanlılarca, Türkleri Rumeli’dençıkarıp Asya’ya sürmek için münasip birfırsat sayılmış, bir Balkan İttifakıyaratmak fikrini uyandırmıştı.Buna engel olabilecek bir şey vardıysao da Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılararasındaki menfaat zıddıyetiydi. Fakat bufırsatı da kaçırmayı hiçbiri istemiyordu.Yunanistan’ın, İtalyan donanmasınınAkdeniz’deki üstünlüğünden istifadeederek adalarımızda ve denizkıyılarımızda istediği gibi propagandayabaşlamasından cesaret alan Bulgarlar,

Balkan İttifakı’nı bağlamak için Sırp,Yunan ve Karadağ hükümetlerineaçılmışlar, Balkan hükümetlerimurahhasları bu işi gizlice konuşmak içinRoma’da toplanmışlardı. Bulgaristan ileSırbistan ve Yunanistan’ın aralarındakiihtilaflara rağmen Türkiye’ye hücumetmeleri mümkün olabileceğini, şimdilikşahsî ihtilafın sonraya bırakılması lazımgeleceği konuşuldu.[64]

I. Balkan Harbi’nin Sebepleri1912-1913 yılları arasındaki Balkan Harpleri,Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflığı ve Balkandevletlerinin büyük güçlerinin yardımlarıylaulusal birlik sorunlarını çözme kararlılığınedeniyle patlak vermiştir. 1878 yılından beriBerlin Antlaşması’nın düzenlemeleri sayesindeBalkan Yarımadası’nda söz sahibi olan vekendilerince barışı tesis ettiklerini sanan büyükgüçler, 1912’ye gelindiğinde Balkanlar’da sözsahibi olmaktan uzaklaşmışlardır. Kontrolüellerinden bırakmak istemeyen büyük güçlerkendilerini Balkan milletinin hamisi olmanoktasında zorunlu hissetmişlerdir. Bundanamaç nüfuz sahalarını kaybetmemekti.1912 yılında Rusya, Bulgaristan ve Sırbistanarasında arabuluculuk ve düzenleyicilikyapmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarakOsmanlı Devleti’ne karşı yapılan ittifakaYunanistan ve Karadağ da katılmıştır.Yine 1912 yılında İngiltere, Rusya ile gizli birantlaşma yaparak, Rusya’yı İstanbul ve Boğazlarüzerinde serbest bırakmıştır. Osmanlı Devleti’nin

Balkanlar’daki varlığına son vermek isteyenYunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ,Rusya’nın aracılığıyla aralarında anlaşarak,Türkleri Balkanlar’dan atmak için çeşitlihesaplarla hareket etmeye başladılar. Bunun içinzeminin uygunluğunu İtalya, Trablusgarp Savaşıile sağlamıştır. Osmanlı’nın İtalya ileTrablusgarp’ta savaşta olması onlarıcesaretlendirmiştir. Balkan milletleri OsmanlıDevleti’nden, kısa bir zaman zarfındaMakedonya’da ıslahat yapmasını istediler. Buistekleri reddedilince Karadağ Osmanlı’ya savaşilan etti ve ittifak üyesi devletlerin savaş ilanlarıbirbirini takip etmiştir.Dönemin tanıklarından olan Süleyman Tevfik,harp öncesinde Balkan milletlerinin ittifak yapıpsavaşa zemin hazırlamasını ve savaşınsebeplerine ait farklı kanaatleri belirtir. Onagöre:Osmanlı hükümetini idare edenJöntürkler, komşu hükümetlerine karşıpek muhkirane muamele ettiklerindenBalkanlıların bu dileklerini hakikate

doğru daha ziyade yaklaştırıyorlardı.Dahilî kargaşalıklar, orduda olan anarşi,Arnavutluk İsyanı, İtalya Savaşı;Jöntürklerin düşmesi, yani hükümetinkararsızlığı bu ittifakı tacil edensebeplerdendi. İştep ve Koçana kırımları(katliamları), Edirne civarına askeryığmamız Bulgaristan için kat’i birbahane teşkil ediyordu. Bu ittifakaRusya’nın karşı gelmesi ihtimali yoktu,hatta Rusya Hariciye Nâzırı İzvolaki,Balkan ittifakına taraftardı.”[65]ve savaş bu gerekçelerle çıkmıştır.Balkan Harplerinin nedenlerini kısaca şöylemaddeleyebiliriz:1- Fransız İhtilali’nin doğurduğu fikirakımlarının etkisi.2- Başta Rusya olmak üzere Avrupadevletlerinin Balkan uluslarını kışkırtmaları.3- Haçlı dünyasının Osmanlı Devleti’niBalkanlar’dan atmak istemesi.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook