Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 47 - Derin Tarih_ Şubat 2016

47 - Derin Tarih_ Şubat 2016

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-27 12:27:59

Description: 47 - Derin Tarih_ Şubat 2016

Search

Read the Text Version

Osmanlı Tarihi nu iddia ederek kurtulmuş ve önce tubu gizlice Cakarta’daki Osmanlı letler nezdinde girişimlerde bulu- Cidde’ye, oradan da İstanbul’a gele- Konsolosuna ulaştırmayı başarmış- narak sorunu çözmeye çalıştılar. bilmişti. tı. Mektupta halifeye bağlılıklarını, tarihî bağları, Hollandalıların işga- 1903 yılında son Açe Sultanı Da- Şerif Ali’nin bazı Osmanlı yet- li ve onların Müslüman halka yaptı- vud Şah’ın Hollandalılar tarafın- kilileri vasıtasıyla Sultan II. Abdül- ğı zulümleri dile getirerek yardım dan yakalanmasından sonra ülke hamid’e bir dilekçe ve ülkesi hak- çağrısında bulunmuştu. topraklarının tamamı sömürgeleş- kında rapor sunduğunu görüyoruz. tirildi. Davud Şah da Ambon ada- Osmanlı Devleti’nin Açe’ye bir Türk Osmanlı Devleti içinde bulundu- sına sürgün edildi. Bazı Açeli savaş savaş gemisi göndermesini ve gemi- ğu şartlar nedeniyle açıktan yar- liderleri ve ulemanın Hollandalıla- nin orada sürekli kalmasını talep et- dım edemese de bazı Türk subay- ra karşı özgürlük mücadelesi birkaç ti. Bunlara ek olarak her yıl düzenli larının gayri resmî yollarla Açe’ye yıl daha devam etmişse de, bir so- olarak Osmanlı Harbiye mektebi’n- ulaştıkları, onlara Hicaz ve Yemen nuç alınamamıştı. de 20 kadar Açeli gencin okutulma- üzerinden silahlar götürdükleri Ba- sını istedi. Sultan Abdülhamid’in tılı kaynaklarca belirtilmektedir. Açelilerin 30 yılı aşkın sürdür- emri üzerine konu hükümet üyele- dükleri direniş Endonezya tarihine ri arasında da görüşülmüş, ne var ki Aynı dönemde bölgedeki Cambi bir kahramanlık destanı olarak geç- bir netice çıkmamıştı. ve Riau gibi diğer Malay-Endonez- miştir. Bu mücadele Açe halkı ara- ya sultanlıkları da İstanbul’a heyet- sında cihad hareketi telakki edil- Açelilerin yardım talepleri son- ler göndermiş ve Hollanda işgaline miş ve literatürde “Perang Sabil” raki yıllarda da sürdü. Çeşitli yol- karşı Osmanlı’dan yardım talep et- (Kutsal Savaş) olarak adlandırılmış- larla İstanbul’a veya Batavya’daki mişlerdi. Bu sultanlıklar eğer bü- tır. (bugünkü Cakarta) Osmanlı konso- tün Müslümanların halifesi olan loslarına müracaatlarda bulunmuş- Osmanlı Devleti’ne tabi olurlarsa sö- İsmail Hakkı Göksoy lardı. Ancak bu mektupların bazıla- mürgeci devletlerin şerrinden emin Prof. Dr., Süleyman Demirel Üniver- rı Hollandalıların eline geçtiğinden olacaklarına inanıyorlardı. sitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi yerine ulaşmamıştır. Öğretim Üyesi. Payitahta gelen temsilcilerin ta- Davud Şah da 1897’de II. Abdül- leplerine Osmanlı yöneticileri de Okuma önerisi: hamid’e hitaben yazdığı bir mek- bigâne kalamadılar. Avrupalı dev- İ.H. Göksoy,Güneydoğu Asya’da Osman- lı-Türk Tesirleri, Fakülte Kitabevi: 2004. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 49

50 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT Discover Islamic Arts in the Mediterranean, Museum With No Frontiers, Viyana, 2007.

İslam Tarihi KUR’AN BUGÜNE KADAR DEĞİŞMEDEN GELDİ AMA NASIL? Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamberin (sav) ve sahabele- rin titiz çabaları sayesinde özgünlüğünü koruyan tek ilahî kitap olarak elimize ulaştı. Nasıl kitap hali- ne geldi? Niçin çoğaltıldı? Arapça bilmeyenlerin doğru okumaları için hangi tedbirler alındı? İşte Kur’an’ın 14 asırlık seyrüseferi. MUHSİN DEMİRCİ [email protected] adece yaşanan ana İlahî bir müdahale değil, bir ibadet ve tilavet kitabıdır Kur’an-ı Kerim. Bu sebeple ilk mu- hataplarından başlamak üzere Müslümanlar onun -ken- disinden önceki kitaplar gibi- tahrife uğramaması için büyük çaba sarf ettiler. Böylece özgünlüğü (otantikliği) muhafaza edilerek bugüne ulaşan yegâne kutsal kitap Kur’an-ı Kerim oldu. Bu özelliğini kıyamete kadar da sürdüreceği, “Şüphesiz Kur’an’ı biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız” (Hicr, 9) ayetiy- le beyan edilerek onun Allah tarafından korunacağı taahhüt edilmiştir. Miladi 610 yılında indirilmeye başlanan Kur’an-ı Kerim, yaklaşık 23 senelik bir süreç içinde Cebrail (as) vasıtasıyla ve çeşitli zaman aralıklarıyla Hz. Peygamber’e (sav) inzal edildi. Buna göre vahyin bir tarafında Yüce Allah, diğer tarafında da Hz. Peygamber bulunmaktadır. Cebrail ise vahyi taşıyan aracı melektir. Kur’an’ın inişi sözkonusu edildiğinde öncelikle Ceb- rail’in bu İlahî metni nasıl aldığına açıklık getirmek ge- rekir. Çünkü vahyin kendisine verildiği ilk varlık Ceb- rail’dir. İslam bilginleri Kur’an metninin Cebrail’e intikali konusunda iki temel görüş belirtirler. Bunlardan birine göre Kur’an’ı Cebrail levh-i mahfuzdan almıştır (Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’an, [Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim], Mı- sır 1972). Ehl-i Sünnet’in de kabul ettiği diğer görüşe göre ise Cebrail, Kur’an’ı ‘semaen’, yani biz- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 51

» Mukaddes emanetimiz Arap olmayan halkların Müslüman olması Kur’an’ın yanlış okunması problemini de beraberinde getirecekti. Bu sebeple Hz. Osman (ra) daha önce kitap haline getirilen Kur’an nüshasının çoğaltılmasını istedi. Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler bölümünde sergilenen dört nüshadan biri. Discover Islamic Art, Museum With No Frontiers, Vienna, 2007. Hz. Peygamber’in önemli görev- lerinden biri de vahiy yoluyla gelen zat Yüce Allah’tan dinleyerek almıştır lıklarıyla Hz. Peygamber’e indirilmiş- Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara (Zerkânî, Menâhil, I, 48). Bu yaklaşım as- tir (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ank. tebliğ etmek, ayrıca bunun gelecek ku- habdan Nevvâs b. Sem’ân’ın nakletmiş 1993, s. 43). Diğerine göre ise Kur’an şaklara intikalini sağlamaktı. Bu yüz- olduğu şu hadise dayanmaktadır: doğrudan Hz. Muhammed’e inmeye den bir taraftan tebliğ vazifesini yerine başlamış ve 23 senelik süreç içinde ta- getirirken diğer taraftan da sahabeleri “Allah emrini bildirmeyi dilediğin- mamlanmıştır (Zerkeşî, Burhân, I, 228). Kur’an’ı okumaya ve ezberlemeye teş- de vahiyle konuşur. Konuşunca gökler Ancak İslam âlimleri çoğunlukla ilk vik ediyordu. şiddetle sarsılmaya başlar. Gök sakin- görüşü tercih etmişlerdir. Buna göre leri bunu işitince bayılır ve Allah’a Kur’an ilk önce Kadir Gecesi’nde dün- Vahiy kâtipleri secdeye kapanırlar; secdeden başını ya semasına toptan indirilmiş, sonra ilk kaldıran Cebrail olur. Yüce Allah da 23 yıl boyunca parça parça, olaylar Esasen Müslümanlar yeni bir dine dilediğini ona vahyeder. Cebrail de (Al- geliştikçe ve gerektikçe inzâl buyrul- girmenin heyecanıyla Kur’an metnini lah’tan aldığı) vahyi meleklere ulaştı- muştur. ezberliyor ve onu gece gündüz okuyor- rır. Her bir semaya uğradığında oranın lardı. Ancak Peygamberimiz nazil olan melekleri ona: ‘Rabbimiz ne buyurdu?’ Peki vahiy meleği Cebrail ile Hz. metnin sadece ezberlenmesini yeterli diye sorarlar. O da, ‘Gerçeği söyledi, yü- Peygamber arasındaki iletişim nasıl bulmuyordu. Çünkü onu ne kadar çok celer yücesi, büyükler büyüğü O’dur’ gerçekleşirdi? insan ezberlerse ezberlesin -insan hâ- der. Böylece Cibrîl gökte veya arzda fızası daima unutkanlık illetiyle karşı Allah’ın emrettiği yere vahyi götürür”. İslam bilginlerinin tespitlerine göre karşıya olduğundan- belli bir zaman bu iletişimin iki temel şartı vardı: 1) sonra yanılma, unutma ve hata söz Buna göre Cebrail, Kur’an’ın tama- Taraflar arasında aynı işaret veya an- konusu olabilirdi. İşte bu sebeple oku- mını Yüce Allah’tan dinleyerek almış laşma sisteminin olması, 2) Her iki ma ve yazma bilen sahabelere kendi- ve onu Allah Resulü’ne nakletmiştir. tarafın anlayabileceği ortak bir dilin leri için hususi Mushaflar yazmalarını kullanılması. Nitekim dinler tarihine emrediyordu. Böylece Kur’an metnini Cebrail’in Kur’an metnini naklet- baktığımız zaman her peygambere yazıyla da tespit ettirmiş oldu. mesi hakkında da iki ayrı yorum mev- kendi lisanıyla vahyedildiğini görürüz. cut. Birincisine göre Kur’an vahyi önce Mesela Tevrat İbranice, İncil Aramice, Hz. Peygamber’in kendisi ümmî idi. bir bütün olarak Beytül-izzet’e (dünya Kur’an da Arapça indirilmiştir. Bu yüzden peygamberliğinin başlan- seması), oradan da çeşitli zaman ara- gıcından itibaren okuma yazma bilen sahabelerden bir kısmını vahiy kâtibi olarak görevlendirmişti. Kendisine bir Kur’an vahyi geldiğinde hemen kâtip- lerinden birini çağırıp yazdırırdı. Kay- nakların bildirdiğine göre vahiy kâtibi yazım işini bitirince Resulullah ondan, yazdığını kendisine yüksek sesle oku- masını isterdi. Böylece yazılan metin- de bir eksiklik, fazlalık veya yanlışlık 52 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

İslam Tarihi yapılmışsa tashih etme imkânı doğu- Mekke döneminin başlarında yazıya rivayet bu hususu desteklemektedir. yordu. Nitekim Zeyd b. Sabit bize şöyle geçirildiğini ispatlar. Bu surenin Hz. Muhammed Hamdullah bu rivayeti anlatmaktadır: Ömer’in Müslüman olmasından önce şöyle değerlendirir: indiği bilinir. Hz. Ömer, Peygamber- “Resulullah bana vahiy yazdırıyor, liğin 5. yılında Müslüman olduğuna “Hz. Ebubekir’in bağlattığı bu sa- bitirince de yazdığım vahyi bana okut- göre bu olay Kur’an’ın yazıyla tespiti- hifeler tam bir Kur’an nüshası değil- turuyordu. Şayet herhangi bir yanlış nin en azından o tarihten önce gerçek- di. Şayet öyle olsaydı Hz. Ebubekir, veya noksan bulursa bunu hemen leştirildiğine dair bir fikir verir. Zeyd b. Sabit’in başında bulunduğu tashih ettiriyordu. Ben de ancak bu iş- Kur’an’ı Derleme Komisyonu’nu kur- lemden sonra kalkıp söz konusu met- Yazdırılan metinlerin nerede ve mazdı. Öyle anlaşılıyor ki, bu sahifeler ni insanlara bildiriyordum” (Heysemî, nasıl muhafaza edildiği de üzerinde Hz. Peygamber’e aitti. En çok itimat Nûruddîn, Mecmeu’z-zevâid, Beyrut 1967, I, durulması gereken başka bir konu. edilecek nüsha da bu olmalıydı. Belki 152; VIII, 257). Bu hususta iki ayrı yaklaşım mevcut. de Hz. Peygamber kendisine ait bir Birincisine göre vahiy kâtipleri tara- Kur’an nüshası oluşturmak istemiş, Kur’an metninin Resulullah zama- fından yazılan her metin tashih edil- bu işi birine havale etmiş fakat yazım nında yazıldığını gösteren deliller pek dikten sonra Hz. Peygamber’in evinde işi tamamlanmadan vefat etmişti” çoktur. Mesela İbn Hişam’ın (ö. 833) muhafaza ediliyordu (Zerkânî, Menâhil, (Kur’ân-ı Kerîm Tarihi Ders Notları, (trc. Suat bildirdiğine göre, Hz. Ömer’in Müslü- I, 247). Nitekim Hz. Ebubekir’in Resu- Yıldırım), Erzurum 1975, s. 19). man olması hadisesinde kızkardeşinin lullah’ın evinde çok sayıda yazılı me- elinde bulunan Tâhâ suresinin baş ta- tin bulup bunları iplerle birbirine bağ- Bir diğer yaklaşım ise vahiy kâtip- rafındaki ayetlerin yazılı bulunduğu latmak suretiyle toplattığını bildiren leri tarafından kaydedilip daha sonra sayfa Kur’an’ın daha o sıralarda yazı- istinsah edilen ayetlerin, bizzat onları ya geçirildiğinin göstergesidir (es-Sîre- HZ. PEYGAMBER (SAV) KUR’AN’I yazan kâtipler tarafından koruma al- tü’n-nebeviyye, Mısır 1355/1936, I, 368). NEDEN TOPLATMADI? tına alındığını savunmaktadır. Çünkü bu durum, vahiy kâtiplerinin yazdık- Hz. Osman’ın şu sözü de Kur’an’ın Resulullah kendisine indirilen ları metinlerden kopyalama yoluyla başlangıçtan itibaren yazıya geçirildi- her Kur’an metnini öncelikle vahiy nüsha oluşturmak isteyen sahabeler ğinin delilidir: “Peygamber’e herhangi kâtiplerine kaydettirmiş, sonra da için daha uygun bir yoldu (Hamidullah, bir Kur’an bölümü nazil olduğunda ashabına okumuş ve okutmuştu. İslâm Peygamberi, İst. 1990, II, 700-701). kâtiplerinden birini çağırır ve ona: ‘Bu Onun yazım ve kıraat ile ilgili bu Bizim kanaatimize göre de Hz. Pey- ayetleri (yazıp) falan ayetleri içine alan faaliyeti Kur’an vahyinin tamamını gamber’in yazdırdığı Kur’an nüshala- sureye koy’ derdi” (Ahmed b. Hanbel, kapsar. Bu sebeple onun zamanında rını çoğaltmaktaki pratiklik açısından el-Müsned, Beyrut ts, I, 57). tam bir Kur’an nüshası oluşturulma- kâtiplerinin muhafaza ettiğini düşün- mıştı. Çünkü “emînü’l-vahy”(vahyin mek ve evinde bulunan nüshayı, şahsî Ayrıca Hz. Ömer’in oğlu Abdul- güvencesi) olan Hz. Peygamber he- nüshası olarak değerlendirmek daha lah’tan şöyle bir bilgi nakledilmiştir: nüz hayattaydı, bu nedenle Kur’an’ın isabetli görünmekte. “Bizim, üzerimizde bir Kur’an nüsha- herhangi bir şekilde zarar görme ve sıyla düşman memleketlerine gitme- kaybolma endişesi sözkonusu değildi. En büyük tehlike miz yasaklanmıştı. Bunun sebebi, söz Ayrıca son nazil olan ayet ile Hz. konusu nüshaların düşman eline geç- Peygamber’in vefatı arasında geçen Hz. Peygamber tarafından kitap mesi korkusuydu” (el-Müsned, II, 6, 10, süre de buna imkân vermez. Bunların haline getirilmeyen Kur’an-ı Kerim’in 55, 63, 76). dışında Kur’an çeşitli vesileler üzerine metinleşme sürecinde ilk adım, Hz. değişik zamanlarda nazil oluyordu. Ebubekir zamanında atılmıştı. Elbette Bütün bu deliller Allah Resulü’nün Hz. Peygamber de vahyin ne zaman Hz. Ebubekir’i buna sevk eden sebep- kendisine gelen her Kur’an vahyini kesileceğini bilmiyordu. Henüz vahiy ler mevcuttu. yalnızca ezberlemek ve ezberletmek- devam ederken Kur’an’ı iki kapak le yetinmeyip yazdırdığını da gösterir. arasında toplamak elbette sözkonusu Öncelikle Hz. Peygamber’in ha- Mekke’de nazil olan, “Yine onlar de- olamazdı. Bütün bunlar göz önünde yatta olması -birçok hususta olduğu diler ki, (bu ayetler) onun, başkasına bulundurulduğunda Kur’an vah- gibi- Kur’an metnine kaynak olma hu- yazdırıp da kendisine sabah akşam yinin toplanıp metinleşmesi, Allah susunda da tek başına bir güvenceydi. okunmakta olan, öncekilere ait ma- Resulü’nün ahirete göç etmesinin Ancak ondan sonra gelen halifenin sallardır” (Furkân 5) ayeti, Kur’an’ın ardından gerçekleşmiştir. böyle bir özelliği olamayacağından nüzulünden hemen sonra yazıldığını dağınık haldeki Kur’an sahifelerini iki belirtmektedir. Ayrıca Hz. Ömer’in kız- kapak arasında derleyip Mushaf hali- kardeşinden isteyip aldığı Tâhâ suresi- ne getirme mecburiyeti vardı. Çün- nin yazılı olduğu metin de Kur’an’ın 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 53

» Osman Hamdi Bey’in “Ab-ı Hayat kü derlenecek bu Mushaf’ın bundan değildi. Ayrıca Hz. Peygamber’in yap- sonra Müslümanlar arasında dinî bir madığı bir işi yapmaktan çekinmek- Çeşmesi” adlı tablosundan bir detay. otorite ve teminat olması gerekiyordu. teydi (M. Zâhid Kevserî, Makâlâtu’l-Kevserî, yy., ts., s. 9). Ancak Hz. Ebubekir bu tek- Hz. Ebubekir esasen Mushaf’ı, Hz. lifi kabul etti ve Kur’an’ı cem etme işi Peygamber’in vahiy kâtiplerine bizzat için en uygun sahabenin Zeyd b. Sabit yazdırmış olduğu mevcut sahifelerden olacağı fikrini benimsedi. -mümkün olduğu kadar- derleyebilir- Kur’an’ı derleme işini üzerine alan di. Ama bu şekilde hareket Zeyd, bu hususta son derece sağlam etmenin bazı sakıncaları bir yol izlemişti. Sadece ezberlenen ya vardı. Müslümanlar arasın- da yazılanla yetinmemiş, hem Allah da daha sonra ortaya çıkma- Resulü’nün huzurunda yazılanlara, sı muhtemel ihtilafları hesaba hem de insanların ezberinde bulunan- katmak icap ediyordu. lara itibar etmişti. Çünkü tam veya kısmî olan hususi Kur’an nüshalarında ufak Kendisine getirilen her nüshanın tefek istinsah hatalarının bulun- öncelikle Resulullah’ın huzurunda ya- ması mümkündü. Kur’an’ın bazı zılıp yazılmadığını tespit etti. Sonra bu parçaları muhtemelen az sayıda nüshadaki metnin insanlar tarafından sahabede yazılı bulunduğundan -fazlalık veya eksiklik olmadan- aynı bu metinler çok geçmeden ta- lafızlarla ezberlenip ezberlenmediğini mamen ortadan kaybolabilirdi. kontrol etti. Bu sebeple elde mevcut metni bir yandan ashabın nüshaları Ayrıca sunulan herhangi bir metnin ve hâfızaları ile teyit etmek, öbür kabul edilmesi için onun Hz. Peygam- yandan da ferdî hataları düzelterek ber’in huzurunda yazıldığına tanıklık ümmetin ittifakına mazhar olabile- edecek iki şahit de istedi. Çünkü Ha- cek bir Mushaf’a resmî bir hüviyet ka- life Ebubekir, Hz. Ömer ile Zeyd’e, zandırmak gerekiyordu (Suat Yıldırım, “Mescidin kapısında oturun, size kim Kur’ân-ı Kerim ve Kur’ân İlimlerine Giriş, iki şahitle Allah’ın kitabından yazılı İst. 1993, s. 63-64). bir metin getirirse, onu alın” demişti (Zerkânî, Menâhil, I, 252). Neticede saha- “Mescidin kapısında oturun” belerin yanında dağınık halde bulu- nan Kur’an metinleri, Zeyd b. Sabit’in Ayrıca Hz. Ebubekir zamanında bu titiz çalışmasıyla bir sene içinde bir yapılan Yemâme Savaşı’nda kurrâ araya toplandı. (hafız) olan sahabenin şehit düşmesi de önemli bir etkendi. Bu, istikbalde Kur’an’ı korumak amacıyla girişi- Kur’an’a yönelik en büyük tehlikenin len faaliyetlerden biri de çoğaltılma- sinyaliydi. Mevcut tehlikeyi ilk sezen sıdır. Bu faaliyet Hz. Osman’ın devlet Hz. Ömer olmuştu. Ona göre ilerideki başkanlığı esnasındaki hizmetlerin en savaşlarda da benzer bir kaybın yaşan- büyüğüdür. Böyle bir meselenin gün- ması, henüz bir araya toplanmamış deme gelmesi, ümmetin fertleri ara- olan Kur’an metnine ciddi şekilde za- sında ortaya çıkan kıraat ihtilaflarına rar verebilirdi. dayanır. Hz. Ömer hiç vakit kaybetmeden İslam devletinin sınırlarının geniş- Hz. Ebubekir’e endişesini dile getir- lemesi neticesinde Kur’an öğretmen- di ve ona Kur’an’ı derlemesini teklif liği vazifesiyle çeşitli beldelere gönde- etti. Hz. Ebubekir böyle bir teklif kar- rilen sahabeler, gittikleri yerlerde Hz. şısında ilk anda tereddüt etti. Bunun Peygamber’den öğrendikleri farklı kı- sebebi, derlenecek olan tek nüshaya raat tarzlarını okutmuşlardı. Tabiatıy- ulaşmalarındaki zorluktu. Kaldı ki o la onlardan ders alan insanlar arasında dönemde yazı bilenlerin oranı yüksek bazı okuyuş farkları ortaya çıktı. Her ne kadar yeni Müslümanlara 54 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

İslam Tarihi » Vahyi kucaklayan şehir Hz. Peygamber’e ilk vahiy 610 yılında Mekke’de nazil olmuştu. 23 yılda tamamlanan Kur’an’ın vahyi sırasında Resulullah kendisine Cebrail’in getirdiği ayetleri sahabelere hem ezberletiyor, hem de yazdırıyordu. Mekke’nin eski bir gravürü. GÖZDEN KAÇAN ÂYETLER Zeyd b. Sabit derleme işini tamamlayınca tashihe ihtiyaç olup olmadığını sözkonusu ihtilafın ma- kontrol etmek için Kur’an metnini başından sonuna 746)- önlem almasını istedi. hiyetinden ve bunun bir kadar okumuş ve bu kontrol sırasında iki ayetin Mushaf’a Bunun üzerine sözkonusu ruhsatın neticesi oldu- yazılmadığını görmüştü. Buharî’nin nakline göre bu ayetler âlimlerden biri, Kur’an’ın ğundan söz edilmişse Tevbe suresinin son iki ayetiydi. Ancak Zeyd onları Huzeyme kıraatine yönelik ikinci de kalplerine birtakım b. Sabit’in tanıklığıyla tespit edip Kur’an’a dâhil etmişti. Hadise önemli işi gerçekleştirerek şüphelerin düşmesine hakkındaki rivayet şöyledir: “Huzeyme b. Sabit Tevbe suresinin son benzer harfleri birbirinden engel olamadılar ve iki ayetinin yazılı olduğu bir metinle Hz. Ömer’in yanına geldi. Ömer ayırt etmeye yarayan nokta- birbirlerini tekzibe (ya- ona: ‘Bunların Kur’an’dan olduğuna dair şahidin var mı?’dedi. ları koydu (Corci Zeydân, Me- Huzeyme de ‘Hayır’dedi, ‘benden başka bir şahit olup olmadığını lanlamaya), hatta tekfi- deniyyet-i İslâmiyye Târihi, (trc. bilmiyorum. Ancak vallahi ben bu ayeti Resulullah’tan işittiğime re (kâfir saymaya) kadar Zeki Megamiz), İst. 1329, III, 109). ve onu ezberleyip kalbime yerleştirdiğime şehadet ederim’ gittiler. İşte bu ihtilafları Hareke ve noktalamadan dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: ‘Şehadet ederim ki gidermek amacıyla Hz. Os- sonra Kur’an’ın daha kolay bu ayeti Resulullah’tan ben de duydum’dedi” man devrinde Zeyd b. Sabit okunmasına yönelik faaliyetlerin (Buhârî, Fezâilu’l-Kur’an, 3). Böylece iki ayet başkanlığında oluşturulan bir devam ettiği gözlenir. Mesela ayet- de Mushaf’a yazıldı. heyet beş sene kadar çalışarak bir- lerin sonlarına duraklar konulmuştur. kaç Kur’an nüshası oluşturdu ve bun- Bunlar ilk önce daireye benzer çizgi- lar çeşitli İslam beldelerine gönderildi. lerden oluşurken daha sonraları tam Böylece sözkonusu ihtilaflar bertaraf b. Sümeyye bu meseleyi çözüme ka- daire şeklinde gösterilmiş ve zamanla edilmiş oldu (Muhsin Demirci, Tefsir Usû- vuşturmak için devrin büyük filoloğu gül şeklini almıştır. Bilindiği gibi bu- lü, İst. 2012, s. 95). Ebü’l-Esved ed-Düelî’yi (ö. 688) çağı- gün basılan Mushaflarda durakların Filolog devreye girdi rıp bir sistem geliştirmesini istedi. O içinde ayet numaraları yer almaktadır. da Mushaflara ilk defa hareke koydu. Hicrî 6. asra gelindiğinde Mu- Fakat Kur’an’ın çoğaltılıp belli başlı Böylece okuma esnasında ortaya çıka- hammed b. Tayfur es-Secavendî (ö. merkezlere gönderilmesine rağmen bilecek muhtemel hatalar büyük öl- 560/1165) tarafından Kur’an’a ayetle- Müslümanlar arasında okuma güçlük- çüde önlenmiş oldu (Dânî, el-Muhkem fî rin mânası göz önünde bulunduru- leri ve yanlışlıkları hâlâ devam ediyor- nakti’l-mesâhif, Dımaşk 1379/1960). larak geliştirilen ve “secavend” adı du. Çünkü o dönemde ne hareke, ne Harekeleme işi meseleyi bir ölçüde verilen işaretler konulmuştur. Bunlar- de şeklen birbirine benzeyen harfleri çözmüştü; fakat Arap olmayan Müslü- dan başka sure ve cüz başlıkları, hizib ayırmak için nokta mevcuttu. Hare- manlar için şekil itibariyle birbirine ve secde işaretleri de ihtiyaca binaen ke ve noktadan mahrum bu yazıyı benzeyen harfleri ayırt etmek hâlâ zor- daha sonradan eklenmiş ve Mushaf-ı sahabelerin hatasız bir şekilde oku- du. Sözü edilen harfler eğer birtakım Şerif elimizdeki şekline erişmiştir. maları mümkündü. Zira onların ana alâmetlerle birbirinden ayırt edilmez- dilleri Arapçaydı. Ancak Arap olma- se hatalı okumaların devam edeceği yan halkların İslama girmelerinden muhakkaktı. Bu eksikliği ilk sezen, sonra Arapça bilmeyen bu insanların Irak valisi Haccac b. Yusuf (ö. 95/713) Kur’an’ı yanlış okuması sık rastlanan oldu. Haccac devrin büyük âlimi Nasr bir problem haline geldi. b. Âsım’dan (ö. 708) -veya bazı rivayet- Muhsin Demirci Denildiğine göre Basra Valisi Ziyad lere bakılırsa Yahya b. Ya’mer’den (ö. Prof. Dr., M.Ü. İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanı. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 55

Mareşal Fevzi ÇakMak nasıl ‘öldürüldü’? Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesini sağlamış, ilk‘Başbakan’olarak BMM Hükümeti’nin icraatından sorumlu olmuş, hatta M. Kemal ve İsmet Paşaları idamdan kurtarmıştı. Mareşal Fevzi Çakmak kitaplarımızda öldürülmüştü sizin anlayacağınız. Peki nasıl? Tarİh aTlası le sağlanacaktır. Öldürülmesi gereken taracak kadar onların hayatları üzerin- ölüler öldürülecek, diriltilmesi gereken de kritik rol oynayan mühim bir şah- Mustafa arMağan ölüler onlardan boşalan yerlere oturtu- siyetti. Dahası, birazdan göreceğimiz lacaktır. üzere Mustafa Kemal’in Anadolu’ya » Araştırmacı-Yazar gönderilmesinde birinci dereceden etkili Durun, öldürülmesi gereken ölüler olmuş, gidişi Ankara’da düğün bayram- Rahmetli Cemil Meriç taşı gediğine kimler? diye sormayın hemen. Onla- la karşılanmış ve ilk Başbakanlık diye- koyma ustasıydı. “Öldürülmesi gereken rı zamanı gelince açıklayacağız. Lakin bileceğimiz İcra Vekilleri Heyeti Reisi ölüler var” sözü, yalın gibi bir hakika- diriltilmesi gereken ölüler kimler? diye olarak BMM Hükümeti’nin icraatından ti yalanın camekânına atan beş yıldızlı sorarsanız misal bulmak zahmetli ol- bir süre sorumlu olmuştu. cümlelerindendir. Öldürülmesi gereken mayacak. Mesela İskilipli Atıf Efendi, ölüler olduğu gibi hayata döndürülmesi Kâzım Karabekir Paşa, Mareşal Fevzi Daha sonra Harbiye Nazırlığı gibi en gereken ölüler de olduğunu unutmadan Çakmak… kritik görevlerden birinde bulunmuş ve okumak gerekir bu som cümleyi. 22 yıla yakın Genelkurmay Başkanlığı Gerçi Fevzi Çakmak hakkında eşi yaparak kırılması zor bir rekora imza Lakin şu var: Uzama yeni bir şahsi- Fıtnat hanımın ‘Paşa öldürülmüştür’ atmıştı. Demokrasiye geçişimiz uğrun- yet ekleyebilmek için eskiden yerlerini açıklaması da var ama biz fizikî ölüm- da mücadele veren Paşa sayesinde De- işgal etmiş sahte kahramanların cirmi- den değil, asıl ölüm olan tarihten silin- mokrat Parti halk nezdinde kabul gö- nin küçültülmesi de gerekir. Prokrus- mekten bahsediyoruz. Mareşal tarih ki- rür olmuştu. tes’in meşhur yatağı gibi tıpkı. Boyu taplarımızda Mustafa Kemal Paşa’nın uzun gelenlerin bacakları kırılmalı, kısa arkasında gezinen şaşkın bir hayalete Böylesine önemli bir Genelkurmay gelenlerin de çekilerek uzatılmalıdır. döndürülmüş, varlığı ile yokluğu ara- Başkanını İngilizlerin zorlamasıyla Hakikat ancak bu suretle tecelli ede- sında bir fark yokmuşçasına ismen zik- emekliye sevk eden İnönü, üstelik aynı cektir. redilmeden “Atatürk ve silah arkadaş- okuldan mezun oldukları Çakmak’ı ları” gibi muğlak bir etiketin içerisine Harbiye’nin 100. Kuruluş Yıldönümü Bunun için bir miktar şiddet gereke- tıkıştırılmıştır. toplantısına çağırmamış, bu da Mareşal cek elbette. Şiddetle oluşturulan resmi için bir dağ-ı derun olmuştu. tarih yine şiddetle hakikatin yatağına Mareşal elbette bu değildi ve ek ola- dönmeye icbar edilecektir. Yalanlarla rak verdiğimiz Mareşal Fevzi Çakmak Demek bu da yapılacaktı kendisi- bezeli yakın tarihin dengesi ancak böy- Açıklıyor’da görüleceği üzere Mustafa ne. Bir zamanlar ipten aldığı, sonra Kemal ve İsmet Paşaları idamdan kur- İnönü’de imdadına koştuğu, Kütah- 56 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

» İki Mareşal Mustafa Kemal Paşa’nın Millî Mücadele yıllarında olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de en büyük destekçilerinden biri Fevzi Çakmak’tı. İkisi bir yurt gezisinde birlikte. ya-Altıntaş bozgununu yaşattığı halde Ama benim Hatıralar’ı dediğim mührünü taşıyan İnönü zaferinin İsmet Mecliste ‘çekilme emrini ben verdim’ metinler Günlükler’i değil. Mareşalin Bey’e tapulanmış olmasına isyanı insa- diyerek bir kere daha kurtardığı İnönü, hakikatleri bütün çıplaklığıyla ifşası. nı gerçekten de hüzünlendiriyor. Sahte kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesini Nitekim Millet dergisinde (sayı: 82, 28 kahramanların nasıl imal edildiği haki- sağlayan Çakmak Paşa’yı tarihin çöp Ağustos 1947, s. 9) “Eski Bir Atatürk- kati karşısında Fevzi Paşa gibi biz de tenekesine atmaya kalkmıştı. Bu bir in- çü” imzasıyla neşredilen Büyük Taar- üzülüyoruz. sanı henüz yaşarken öldürmek değil de ruz anlatılarını Mareşal bir defterden neydi? aktarmıştır. Oysa bu kısım Nilüfer Demek ki Fevzi Çakmak henüz ka- Hatemi’nin 2002’de neşrettiği Günlük- pağı açılmamış bir kitaptır ve sadece Ve Mareşal konuşuyor ler’inde olduğu gibi başka yayınlarda Süleyman Külçe’nin büyük kadirşinas- da nakıstır. lığına terk edilmemeli, nice akademik 1944 yılında emekli olana kadar veya popüler çalışmayla sık sık günde- suskun kalan Paşa, çok partili haya- Dergimizin yanında hediye ettiği- me getirilmelidir. ta geçilmesiyle birlikte muhalif DP ve miz Mareşal Fevzi Çakmak Açıklıyor Millet Partisi ile ilişkiler kurduğu gibi adlı kitapçığı okuduğunuzda 2. İnönü, Aşağıda 20 Mayıs 1948 tarihli Akın kendisini destekleyen Akın, Tasvir gibi Sakarya ve Büyük Taarruz’un gerçek gazetesinde yayınlanan söyleşisi bize 19 gazetelere ve Millet gibi dergilere de- kahramanının Mareşal Çakmak oldu- Mayıs’ın içyüzünün Mareşal cephesin- meçler vererek ve hatıralarını anlatarak ğunu kendi ağzından öğrenecek ve şa- den nasıl görüldüğünü ortaya koyması yalan tarihin tekerine çomak sokmayı şıracaksınız. Hele ki Albay İsmet’e İnö- bakımından çok önemli. Verdiğimiz millî bir görev bilmiş, bazı hakikatleri nü soyadı verilerek gerçekte Mareşalin kitapçıkta da bu mesele yeğeni Adnan olabildiğince kırıp dökmeden tarihe not Çakmak’ın ağzından aktarılmakta. düşmeye koyulmuştu. Varlığından haberdar olduğumuz hatıratı bugüne kadar bulunup yayım- lanabilmiş değil ne yazık ki. Kayıp ol- duğunu biliyor ve bir gün bir yerlerden karşımıza çıkacağını ümid ediyoruz. Tıpkı Günlükler’inin çıktığı gibi çıkacak da. Ancak yaşadıklarını cephelerde bile günü gününe kayıt düştüğü ‘zararsız’ Günlükler’i bile maalesef 1922-50 ara- sındaki tam 28 yılı eksik olarak neşre- dilebildi. Peki o 28 yılın güncesi neden ka- yıptır? Vefatından bir hafta önce bile hastanedeyken yazmaktan üşenmedi- ği ajandasının 28 yılına korku duvarı- nın arkasındaki bir güç tarafından el konulduğu çok açık. Tıpkı Karabekir Paşa’nın İstiklal Harbimizin Esasları adlı hatıratının matbaadan alınıp kireç ocaklarında yakıldığı gibi ortadan kal- dırılmadıysa şayet, eksik sayfalarının bir gün konuşmaya başlayacaklarını umabiliriz. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 57

tarİh atlası Mustafa arMağan » Mareşal mum gibi eriyor Zatürre teşhisiyle Teşvikiye Sağlık Yurdu’na yatırılan Fevzi Çakmak’ın seçimlere bir ay kala vefatı Türkiye’yi şoke edecekti. Sağda eşi Fıtnat Hanım, solda ise Mareşal Fevzi Çakmak Açıklıyor kitapçığındaki hatıraları anlatan yeğeni Adnan Çakmak. Ancak bu defa konuşan doğrudan Pa- kümeti kurmak için işgal kuvvetleri ve Almanlara ve Enver Paşa’ya aleyhtar şa’dır ve o kritik yılların atmosferini Yunanlılar esaslı tertibat almışlardı. olduğunu söyleyerek yeni vazifesine (9. birinci ağızdan hilafsız çizgilerle ortaya Bir çok çeteler teşkil ederek etrafa sal- Ordu Kıtaatı Müfettişliği) gidince bü- koymaktadır. dırtmışlar ve bu işler için henüz askeri tün bunların bertaraf olacağını anlatı- birliklerden mahrum bulunan Samsun yordum. Bu sebeple Atatürk’ün hare- Şimdi Paşa’ya kulak veriyoruz. Bun- havalisini maksatlarına en muvafık bul- ketini tasvip ve hatta tacil ediyorlardı dan 68 yıl önce o konuşuyor, biz dinli- muşlardı. Bu vaziyet karşısında Yakup (onaylıyor, hatta bir an önce gitmesi yoruz. Şevki Paşa’nın yetiştirdiği kuvvetler için acele ediyorlardı).” mukabeleye başlamış ve Türk köyleri 19 Mayıs’ın içyüzü de müdafaa tertipleri almıştı. 6. Ordu Demek Enver Paşa ve Almanlar birliklerinde bulunan Alman askerleri Mütarekeden önce Anadolu’da gizli bir “Lağvedilen orduların yerini doldur- ile Anadolu’dan gelen bir kısım Alman- direniş teşkilatı yapmışlar ve İngilizler mak üzere hazerde (savaş dışı hallerde) lar da Samsun’da toplanmış ve bura- de bunu haber almış ve bastırmak için talim ve terbiye ile iştigal için 3 Ordu dan deniz yolu ile memleketlerine sevk Samsun’a kuvvet çıkarmışlar, dahası Müfettişliği yapılmasını teklif ettim. edilmişlerdi. Enver Paşa ve Alman düşmanı oldu- İşgal Kuvvetleri Erkân-ı Harbiyesi ğu bilinen Mustafa Kemal Paşa’nın (Genelkurmayı) ile uzun münakaşalar İtilaf Devletleri Enver Paşa ile Al- bölgedeki teşkilatı bertaraf edeceğine neticesinde böyle bir teşkilatın lüzumu- manların bu havalide gizli teşkilat inanmışlar. Üstelik Mustafa Kemal’in nu tasdik ettiler. Harbiye Nazırı Müşir yaptıklarına kani olmuşlar ve bunu Samsun’a bir an önce gitmesi için de Şakir Paşa’ya Şarkta “9. Ordu Kıtaatı meydana çıkarmak ve bertaraf etmek acele ediyorlarmış. Kimler mi? İngilizler Müfettişliği” namiyle bir teşkilat ya- üzere Samsun’a kuvvet çıkartmışlar ve tabii... pılarak müfettişliğine Mustafa Kemal bir müfrezeyi de Merzifon’a kadar içeri Paşa’nın tayinini arz ettim. Şark böl- sürmüşlerdi. Epey ilginçmiş değil mi? Biz Fevzi gesinde hasıl olan boşluğun bir an ev- Paşa’yı paşa paşa dinlemeye devam vel doldurulması lüzumuna kani oldu. Samsun’daki birliklerden bir maki- edelim biraz daha: Nisan ortalarında Erzurum’dan ayrılan nalı tüfek bölüğüne mensup Mülazım Yakup Şevki Paşa’nın ay sonlarında Hamdi Bey’in bir makinalı tüfek ve bir Üçler misakı Trabzon’dan İstanbul’a yol aldığı sırada miktar askerle dağa çıkarak Türk çete- Mustafa Kemal Paşa da 28 Nisan 1919 lere zahir (yardımcı) olması İşgal Kuv- “15 Mayıs 1919’da Erkân-ı Harbiye-i tarihinde 9. (Ordu) Kıtaatı Müfettiş- vetleri Kumandanını büsbütün şüpheye Umumiye (Genelkurmay) dairesine gel- liğine tayin edilmiş bulunuyordu. 15. düşürmüştü. Erkân-ı Harbiye-i Umu- dim. Cevad Paşa ile uzun müzakereler- Kolorduya da Kâzım Karabekir Paşa’yı miyeye memur olan İtilaf kuvvetlerinin den sonra şunlara karar verildi: inha etmiş (atamış) idim. Mayıs başla- irtibat zabitleri sık sık yanıma gelerek rında o da vazifesine iltihak etmişti; ve benden bu hususta tafsilat almak is- 1- Zaten kararlaşmış olan üç Ordu bu suretle açılan boşluklar doldurulmuş tiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın Müfettişliğinin bir an evvel teşkili ile bulunuyordu.” ordunun emir ve kumandasının tanzi- mi. Birinci Müfettişlik İstanbul’da idi. Bu sözlerden Mustafa Kemal’in atandığı müfettişliğin kurulmasını ve onun 9. Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atanmasını sağlayanın Fevzi Çakmak olduğunu anlıyoruz. Peki Mustafa Ke- mal’in bu kadar geniş yetkilerle Sam- sun’a gönderilmesi nedendi? Paşa tane tane anlatıyor: “Karadeniz sahilinde bir Pontos hü- 58 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Kumandanı da ben idim. İkinci Müfet- yaşlı, vatanın kurtulması » Öldü mü öldürüldü mü? tişlik Konya’da ve kumandanı da zaten için beraberce çalışacağı- orada bulunan Mersinli Cemal Paşa mıza ve bu uğurda hiç bir Mareşalin 19 Mayıs olayının içyüzünü ve Üçüncü Müfettişlik Erzurum’da ve şeyden çekinmeyeceğimize bütün çıplaklığıyla anlattığı Akın kumandanı da gitmekte olan Mustafa üçümüz beraber yemin gazetesindeki söyleşisi (üstte). İzmir’de Kemal Paşa olacaktı. ettik. Ve bu azimle Milli çıkan haftalık Hüryol gazetesinde Fevzi İstiklale kavuştuk.” Çakmak’ın öldürüldüğüne dair haber (29 2- Mümkün olduğu kadar çok mik- Eylül 1966). tarda silah ve mühimmatın Anadolu’da Fevzi Çakmak’ın ve- toplanması ve İtilaf devletlerine teslim fatından 2 yıl önce Akın büyük ölçüde başarılı oldular. Kabul edilmemesi. gazetesinden Selime Seden’e edelim ki ağır bir beyin alemiyatı ge- anlattıklarına göre İstiklal Savaşı proje- çirdik. Ancak aradan neredeyse bir asır 3- İstanbul Hükümeti tamamen İş- si Osmanlı Genelkurmayında ve Mus- geçtikten sonra ağır ağır uyanıyoruz. gal kuvvetlerinin elinde esir olduğun- tafa Kemal Paşa ortada yokken ha- Başımız lobutla vurulmuş gibi ağrıyor. dan bundan buradan verilecek emirle- zırlanmıştı. M. Kemal Paşa sonradan Uyanmak tabiatıyla kolay olmuyor. rin icra edilmemesi için Anadolu’da bir geldi, bunları gördü, okudu ve ondan Milli İdare vücuda getirilmesi. sonra “şunu gerçekleştirmek üzere” Mareşal Fevzi Çakmak vefatından Anadolu’ya gideceğini iki Paşanın hu- 66 yıl sonra ölüm uykusundan uyan- 4- Milli galeyandan istifade olunarak zurunda ifade etti. maya çalışırken tarihin damarlarına da Kuva-yi Milliye teşkili ve Milli İdarenin yeni bir kan pompalanıyor. buna istinat ettirilmesi. Ek kitabı okuyunca göreceğiniz gibi Fevzi Çakmak farklı bir tablo çiziyor Birileri korkmakta haklı. Resmî ta- 5- Artık mutlak müdafaada kalınma- ve bu tablo hiç de resmî tarihin bize rih giderek bir enkaz haline geliyor. yarak tecavüzkâr düşmanlarımız üzeri- dayattığı fersude tarihe benzemiyor. Şimdi sıra bu enkazı kaldırmakta. Biz ne mukabil taarruza geçilmesi.” Benzemediği için de tabiatıyla sustu- ona hazırlanıyoruz. ruluyor, kenara itiliyor, silikleştiriliyor, Demek iki önemli paşa -ama içlerin- adeta bir hayalet haline getiriliyor. Vel- Mareşal hazır. Karabekir Paşa da. de Mustafa Kemal Paşa yok- Anado- hasıl resmen öldürülüyor! Peki ya siz? Peki ya Milli Eğitim Ba- lu’da bir milli mücadele yapmaya karar kanlığı? Sizler de hazır mısınız? veriyor ve beş maddede yapılacakları Bir insanı öldürmek iki türlü olur listeliyorlar. Kuva-yı Milliye kurulma- demiştik. Bir, canını alırsınız, iki, hafı- sı da kararları arasında. Mustafa Ke- zadan silersiniz. mal’in onlara katılması işte bundan sonra oluyor. Nasıl mı? Mareşale kulak Cumhuriyetin kurucuları harf inkıla- verelim yine: bı dahil olmak üzere sansür ve sustur- ma politikasını kendi kahramanlarını “Bu beş maddenin tahakkuku (ger- inşa etmek ve rakip olma potansiyeli çekleştirilmesi) için lazım gelen teşeb- taşıyan herkesi susturmak üzere siste- büslerin tafsilatına geçtiğimiz sırada matik olarak yürüttüler ve bunda da Samsun’a hareket etmek üzere bulunan Mustafa Kemal Paşa veda için Erkân-ı Harbiye-i Umumiye dairesine geldi. Şimdi üçümüz beraber gayet samimi bir suretle umumi vaziyeti mütalaa ve tet- kike koyulduk. Mustafa Kemal Paşa da bu beş maddeyi muvafık gördü. Anado- lu’da bir Milli İdareyi nasıl vücuda geti- receğimizi konuşurken Mustafa Kemal Paşa büyük bir metanetle şunları söyle- di: ‘Zaten ben şunu tahakkuk ettirmek üzere Anadolu’ya gidiyorum. Buradan verilen emirleri dinlemeyeceğim. Kah- raman Milletimin sinesinde hayatımı feda edinceye kadar çalışacağım.’ Bu sözlerden duyduğumuz heye- canla ayağa kalktık. Mustafa Kemal Paşa’nın ellerine sarıldık, gözlerimiz 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 59

NEW YORK’TA ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY BİR ASIR ÖNCE [email protected] ış başlangıcına denk gelen BİR OSMANLI soğukça bir Kurban Bayra- mı… Namaz eda edilmiş, MESCİDİ bayramlaşılmış. İmam Mehmed Ali Efendi kurbanlık eti New York’un kalbinde, bugünkü Dün- mescidi dolduranlara ikram edi- ya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu yor, bir kısmını da civardaki Müslü- alanda Küçük Suriye, burada da bir manlara dağıtılıyor. Osmanlı mescidi vardı bir asır önce. Görünüşte her şey normal, de- Bugün neredeyse hiçbir iz kalmayan ğil mi? Peki olayın New York Man- bu gizemli mescide seferimiz var! hattan’da, üstelik 1900’lerin başın- da geçtiğini söylesek? Nasıl yani? En iyisi işin aslını öğrenince bizim yaptığımızı yapın siz de ve bekle- yin olacakları! Önce dürbünümüzü daha geniş ölçeğe sabitleyelim. New York’un Küçük Suriye’si de girsin görüş ala- nımıza. Çin Mahallesi’ni, Küçük İtalya’yı bilirsiniz ama Küçük Suri- ye’yi duymamıştınız, değil mi? 19. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk ya- rısına kadar ABD’deki Arap diaspo- rasının ekonomik ve kültürel mer- kezi haline gelmiş birkaç bloktan oluşan özel bir mahalleymiş burası. Osmanlı’nın Biladü’ş-Şam denilen topraklarından ABD’ye göç eden Müslümanların yaşadığı bu ada bu- günkü Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu arazi üzerindeymiş. 1960’lara gelince önce bir tünel, sonra da merkezin inşası gerekçe- siyle ortadan kaldırılmış ne yazık ki. “Küçük Suriyeliler” ise şehrin muhtelif köşelerine nar taneleri gibi saçılmışlar. Hiçbir iz bırakma- dan… Acaba? Hıristiyanlık dışında herhan- gi bir dinî ritüel ya da ibadethane kalıntısına rastlanmadığı için sa- nılır ki Yeni Dünya hep Hıristiyan ve Yahudi toprağı olmuş. Ama bir- 60 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Keşifler kaç ay öncesinde Colorado Üniversi- sı. Yarı ev, ya- tesi’nden bir profesör ABD’deki ilk rı iş yeri intibaı Müslümanları araştırırken bir ma- uyandırıyor. Ça- kaleyle karşılaşınca çok şey değişir. maşır satan dük- Başlık şudur: “Muhammedîlerin kan demiştik ya, burada bir ibadethaneleri var”. işte oradaki gö- revliye “İmam”ı Yazı The Sun’da, 25 Şubat 1912’de sorduğunuzda şaş- yayınlanmış. Manhattan’ın aşağı kınlıkla bakıyor yü- bölgesindeki Rector Caddesi üzerin- zünüze. Toparlanıp, de yer alan bir binanın 3. katında “Bıyıklı din adamı” di- “Allah’a ve Muhammed’e inananlar ye düzeltiyorsunuz. Bu için bir Türk ibadethanesi” olduğun- kez bir ışıltı konuyor göz- dan bahsediyor: “Müezzinin iman lerine ve 3. katı işaret edi- edenleri namaza davet eden sesi yor. New York’tan duyulmasa da Mu- hammedî ibadet şekli burada hayat Nihayet demir tırabzanla- buluyor. Öyle iyi gizlenmiş ki, bura- ra tutunarak ve daracık mer- da, böyle bir mescid bulunabileceği divenleri tırmanarak Osmanlı aklınızın ucundan dahi geçmez.” devleti başkonsolosu tarafından kiralanmış geniş daireye ulaşıyor- Anlayacağınız Wall Street’in göl- sunuz. Berber ve çamaşırcının hoş- gesinde, Hudson Nehri boyunda bir geldin’i eşliğinde girdiğiniz bina- cami kurmuş Osmanlı. Ta 1910’da da son durağın bir mescit olacağını Küçük Suriyelilerin ibadethanesi ol- kim tahmin edebilir? Gerçi kapı- muş burası. Hasbihal ve dertleşme sında bir ibadethaneye açıldığına üssü deyiş yerindeyse. dair en küçük bir emare yok. New York’un yüksek binaları arasındaki Şimdi 104 yıl öncesine gidelim bu minaresiz mescit karşısında kü- ve Greenwich Club Rezidansla- çük dilinizi yutsanız hakkınız var! rı bulunduğu için bugün yerinde Cuma olmazsa Pazar! yellerin dahi esemediği Rector Caddesi’ndeki bi- İmam ve aynı zamanda nanın kapısını tıklata- Washington’daki Osmanlı Elçili- lım. Ana kapının so- ği ataşesi olan Mehmed Ali Efen- lunda bodrum katta di’yi üniformasıyla bir Alman küçücük bir berber âlimi zannedebilirsiniz ilk bakış- dükkanı var. Onun ta. Oysa Batum doğumlu. Şehir hemen üstünde Ruslar tarafında işgal edilince ai- de Moutran Fa- lesi Osmanlı topraklarına göç et- mily Store yazı- miş. İstanbul’da medreseye devam lı çamaşır satan ederken, Sultan II. Abdülhamid’e bir mağaza. İçe- yönelik bir saldırı hazırlığı içinde ri girdiğinizde olduğu düşünülen bir grup öğren- benzerlerine ciyle birlikte tutuklanmış. Rusya kıyasla yeni di- doğumlu olduğu ortaya çıkmış yebileceğimiz bir yapı bura- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 61

Keşifler » New York’taki Küçük Suriye’de yaşayan Müslümanlar ABD vatandaşı olurken Osmanlı kimliklerini de bir ölçüde korumuşlardı. da yakayı kurtarmış fakat artık Osmanlı topraklarında kalamaz- mış. Hayatının büyük kısmı gur- bet yollarında geçmiş. Güney Afri- ka, Madagaskar, Seylan, Sumatra, Singapur, Bangkok ve Çin, derken ABD’deki mescitte görevlendirilmiş. 1910’dan itibaren dünyanın bu köşesindeki Müslümanlar için dinî etkinlikler düzenlemeye başlamış. Cuma namazını iş yerinden izin çıkmadığı için kılamayan Müslü- manlar için Pazar günleri toplantı- lar tertipler, vaazlar verirmiş. İçeri abdestsiz girilemezmiş tabii. Son derece sade döşeli iki ge- niş oda ve imamın ikametine tah- sis edilen bölümden oluşan dairede odalardan biri ibadethane olarak kullanılırken diğeri vaaz dinlemek isteyenler için ayrılmış. Yaklaşık 75-100 kişi aynı anda namaz kıla- bilirmiş bu mekânda. Ramazan ve Kurban bayramlarındaki ziyafet- lerdeyse imamın şahsi odaları da kullanılırmış. Ramazanlarda iftar sofraları kurulduğu gibi Kurban bayramlarında uygun yöntemlerle kesilen kurbanlar fakir Müslüman- lara buradan dağıtılırmış. Bütün bunlar ne anlama gelir, memleketten kilometrelerce uzak- ta ezansız kalmak nedir bilen Kü- » Mescidden rezidansa Manhattan’ın aşağı bölgesinde bulunan Rector Caddesi’ndeki binanın 3. katında hiz- met veriyordu Osmanlı mescidi. Bugün ye- rinde Greenwich Club Rezidans bulunuyor. 1892’ye ait haritada Küçük Suriye’yi içine alan bölge ve Rector Caddesi görülebiliyor. 62 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT



Keşifler » Seyyar şerbetçisi, baklavacısı, nargileli lokantacısı ve tabii ki mescidiyle ABD’de küçük bir Osmanlı mahallesiydi Küçük Suriye... » Kimin aklına gelir ki? dığını ve bunların bir cami inşa et- mek istediklerini kaydeder. Patrick 3. katında mescidin yer aldığı Rector D. Bowen da A History of Conversion to Caddesi’ndeki binanın girişi. Bodrum katta Islam in the United States adlı kitabı- berber dükkanı, üstünde çamaşır satan mağaza. nın ilk cildinde burasının ABD’deki ilk göçmen camii olduğunu yazar. çük Suriyelilere sorabilseydik keş- » The Sun’daki yazıda Arapça “kâlen ke! ABD’de Müslümanlara ve cami- nebiyyu aleyhisselam; hubbu’l vatan, lere yönelik saldırıları düşündük- Mehmed Ali Efendi mescidin sa- mine’l iman” yazısına yer verilmişti. Yani çe silahların birkaç yıl evvel yerden dece Müslümanlara değil, herke- “Peygamber aleyhisselam buyuruyor ki: bittiği sanılan bugünün Müslüman-C se açık olduğunu duyurmuş. Bu Vatan sevgisi imandandır”. ları kadar, köklü bir maziye de yö-M arada gayrimüslimleri Müslüman neltildiği çıkıyor ortaya. Hatırlayı-Y yapma teşebbüslerinde bulundu- tı kabilinden bilgilere bakarsak, nız, Küçük Suriye’den de önce, 17. ğu iddiasını da katiyetle reddet- Frank Moss, The American Metropolis: miş. From Knickerbocker Days to the Present CM Time adlı 3 ciltlik eserinde 1897’de Siz bakmayın bizzat gidip gör- New York’ta 600 Müslümanın yaşa- yüzyılda Amerika sahillerine de- müş gibi anlattığımıza. Tek kayna- mirleyen gemilerdeki Afrikalı köM-Y ğımız The Sun’daki yazı. Strangers lelerin %20’sinin Müslüman olduğuCY in the West: The Syrian Colony of New tahmin ediliyor. O vakitler ABD faC-MY York City kitabının yazarı Linda K. lan yoktu malum. Yani Müslüman-K Jacobs’a göre 19. yüzyılda bir mesci- lar ABD’nin Avrupalı atalarından din kullanıldığına dair çok şey an- çok önce ayak basmışlardı buraya. latılsa da The Sun’da çıkan yazı dı- şında ondan bahseden kaynak yok. ABD’deki kayıp yerleşim böl- Bu yüzden mescit faal olduğu dö- gelerine ve dinlere ait izleri bul- nemdeki gizemini hâlâ koruyor. maya yönelik çalışmalar yürüten Washington Street Historical So- Bizi mescide yaklaştıran kırın- ciety başkanı Todd Fine da aynı gö- rüşte: “Dünya Ticaret Merkezi’nin bu- lunduğu yerde bir asır önce bir ca- minin bulunduğu düşüncesi çok il- ginç değil mi? Aslında burada ‘bir caminin’ olduğunu söylemek hata- lı olabilir, belki de ülkenin ‘tek ca- misiydi’ söz konusu olan. (…) Arap- ları şeytanlaştırmak bu kimselerin ABD’deki tarihini görmezden gel- memize yol açabilir. Halbuki Kü- çük Suriye Araplara ve Amerikalı- lara mükemmel bir arada yaşama, hoşgörü ve politik birlik dersi vere- bilirdi.” 64 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

ANTİK ÇAĞ’DAN XXI. YÜZYILA BÜYÜK İSTANBUL TARİHİ 10 CİLTLİK DEV ESER İstanbul’u d le get rmek, kaleme dökmek, herhang b r şehr n, b r bölgen n tar h n yazmak değ ld r; b r kültürün, b r meden yet n, b r nancın, b r m llet n, 500 senen n, 1000 yılın tar h n yazmak da değ ld r… Çünkü İstanbul bunlardan sadece b r veya k s değ ld r. B lak s heps d r! Onu kâğıda dökmek 8500 senen n b r k m ne, nsanlık tar h n n dönüm noktalarına, kad m meden yetler n merkez gel ş m ne ışık tutmaktır. Bu şehr n tar h n yazmak, aynı zamanda İstanbul merkezl b r dünya tar h yazımının da ön adımıdır; z hnî ve sosyo-pol t k b r dd anın gösterges ve başlı başına b r duruş meseles d r. K taplarıyla, müzeler yle ve etk nl kler yle İstanbul’un kültür hayatının temel kurumlarından olan İBB Kültür A.Ş., Türk ye D yanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkez (İSAM) le şb rl ğ yaparak İstanbul’un tar h ne da r b r lk başardı. Ant k Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tar h , bu şehr tar h bütünlüğü çer s nde ve her yönüyle ortaya koyan en kapsamlı eserd r. www.istanbulkitapcisi.com istanbulkitapci istkitapcisi istanbulkitapcisi

66 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre Atatürk’ün milletvekili yaptığı “huzuru mutad zevat”tan Saim Ali Dilemre’nin ha- tıraları ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Çarpı- cı ifşaatı yanında bazı Kemalist devrim- lere içeriden getirdiği ender rastlanan eleştiriler önemli. Sansürsüz tam metin! 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 67

“Atatürk bazı geceleri poker oynardı. Hem mü- kemmel oynardı. Hem de, parası çok olduğun- dan boyuna bizi yutardı. Fakat oyundan sonra paralarımızı verirdi.” ÖMER HAKAN ÖZALP İlk kez Derin Tarih sayfalarında ta- » Hatıratın kahramanları rih meraklılarının, daha önemlisi ya- Atatürk Baltacı Çiftliği’nde Nadir Nadi “[email protected] kın tarih araştırmacılarının ilgisine ile. Sağında kızkardeşi Makbule Atadan, Mustafa Kemal’in Güneş-dil teorisi sansürsüz bir şekilde sunulan hatıra- solunda Âfet İnan (Yalova, 8 Ağustos 1930). bir sapıklıktan başka bir şey değil- ların dikkate değer pek çok yönü var. dir. Baştan başa Mustafa Kemal’in “Bugün -3 Teşrin-i Evvel (Ekim) icadı olup aşırı alkol tüketiminin de Yazarın en dikkat çekici iddiala- sene 1949, 20 Eylül sene 1365, 10 bunda büyük yardımı olmuştur. Tamamıy- rından biri, Mustafa Kemal Paşa’nın Zilhicce sene 1368- Kurban Bayra- la bunaklık alametidir. (...) Âh Mustafa Ke- zehirlenerek öldürüldüğü. Ayrıca mı’nın birinci günü bu defterimi mal! Ne olurdu şu zehiri bu kadar içmese milliyetçilik, Güneş-Dil, Güneş-Tarih ele aldım. Hesap, kitap, tam 20 yıl- idin; aklın başında kalsa ve yaşasaydın!...” tezleriyle ne yapmak istediğine, “meş- dan beri açmamışım! Şimdi 69 yaş hur rakı sofraları”nda neler yaşandı- içerisindeyim. Bu müddet durgun- Bu satırların Atatürk’ün bir mu- ğına, içki ve işretin bir devlet adamı- luğu yalnız bu defterin sayfalarında halifinin kaleminden çıktığını düşü- nı ne hallere düşürebileceğine, hâlâ kalmıştır. Defterin dışında neler ol- nüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu söz- çözülememiş olan Atatürk-İnönü çe- du, neler… ler çok yakınlarında bulunan ve Paşa kişmesinin sebebine dair görüş, hatı- tarafından kendisine milletvekilliği ra ve gözlemlerini bulacaksınız. Defterimi karıştırdığım zaman, “ihsan edilen” bir Kemaliste ait; Saim o hikâyeler içinde de başımdan Ali Dilemre’ye. Sizi ilk kez ve şaşırarak okuyacağı- geçmiş olanlara ait birçok mühim nız hatıralarla başbaşa bırakırken bu şeyleri neden yazmamışım (diye Dilemre’nin 1949’da kaleme aldığı, satırların Atatürk’ün çok yakınında soruyorum). Mesela, Balkan Mu- Cumhuriyet’in ilk yıllarına ve kadro- ve Kemalist zihniyete sahip biri tara- harebesi’ni, Selanik’te Yunanlılara suna dair çarpıcı hatıraları 20 sayfa- fından yazıldığını aklınızda tutmanı- esir düştüğümü, Çatalca muharebe- lık defter halinde ve “Atatürk-Mebus- zı tavsiye ediyoruz. DT lerinde neler çektiğimi yazmamı- luğum” başlığıyla Atatürk Kitaplığı şım. Sonra iki büyük Cihan Harbi koleksiyonunda (Bel.Yz.K.001004) bu- oldu. Birincisinde Çanakkale’de bu- lunuyor. lundum. Gittiğim yerlerde her vakit orduya tifo aşısı tatbikine memur edilmiştim. Bu harp devam eder- 68 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre ken Galatasaray Lisesi hastahane ol- Güzel adam. Fakat adam gibi görünüyordu. Saçları dö- du! Tam 1.400 yatak. Orada yaraları- bence mesmûm külmüş, biraz kır düşmüş, sarılığı nı sardığım mülazımlar (teğmenler) (zehirlenmiş)! pek belli, ipek gibi düzgün. Ne ka- bugün ordu kumandanı bulunuyor- Çünkü ince dar güzel ağzı ve dudakları var! Alnı lar. Defterde aradım, Hicaz seferi- parmaklarında yüksek, çok gür kaşlarının yapıştığı ni de bulamadım. Mekke, Medine, “dakriyo siyanoz” mukavves (kavisli) çıkıntılar fazlaca Cidde’den laf yok! Hâlbuki büyük var. 8 yıl, ölünceye ileri doğru. Fakat biri şaşı olan göz- kolerada da -1325 (1909)- mücadele- kadar, yaz-kış, bu lerinin rengi koyu mavi ve bakışları ye memur edilmiştim. Ondan evvel çok halâvetli (tatlı-şirin). Şaşılık ha- Adalar (Ege) denizinde veba mücade- araz (belirti) oradan fif ve Gazi’ye tesirci (etkili) (bir) ga- lesinde de bulundum. Sinop’taki va- gitmedi. rabet ve hususiyet (gizem ve özellik) zifem de dehşetli kış içerisinde üç veriyordu. Hele gülerken, kendine ay sürdü. Memleketin neresinde bir Bu sıralarda hukukçu Ziya Bey ve mahsus bir şirinliği vardır. İnsanı salgın çıktıysa beni oraya sürdüler. gene Türkiyat meraklısı Samih Rı- çekiyor. Güzel adam. Fakat bence Bu marazî teşrih (patolojik anatomi) fat ile bir arada, gece ve gündüz bu- mesmûm (zehirlenmiş)! Çünkü in- ve bakteriyoloji ihtisasım yüzünden luşuyorlarmış. Türkçenin eski diller ce parmaklarında “dakriyo siyanoz” beş-on para kazanmadım değil, fa- ile münasebetleri Mustafa Kemal’i var. 8 yıl, ölünceye kadar, yaz-kış, bu kat canım çıktı! Millete helal olsun! hayrette bırakmış. Bu yolda memle- araz (belirti) oradan gitmedi. Artık bu şeyler ki çok enteresan ma- ket(te) ne kadar neşriyat varsa toplat- ceralarla doludur, burada kalsın. mış; bu meyanda (bağlamda) bizim İlk konuşmamızda dört kişi idik: yazılar da toplatılmış. Benim hiç ha- Gazi, Zekai Bey, bir zat daha, Afet Atatürk zehirlenmiş! berim yoktu. Hanım (İnan), bir de ben vardım. Afet Hanım o tarihte hakikaten gü- 1932’de Atatürk’ü tanıdım. Bakı- Fakat Atatürk’ün asıl maksadı ta- zel bir kadın idi. Sonraları çok şiş- nız nasıl olmuştur? rihçilik değildir, büsbütün başka, manladı. Yeşil gözlü, suratı fazla- daha yüksek bir ülküdür. Sonra gö- ca yuvarlak, açık buğdaysı renkli, 1. Dünya Harbi’nden sonra Mou- receğiz. sempatik, cazip, göz uçları hafif Ta- chet (Moşe) adında bir Fransız dok- tarımsı çekik, fakat hiç fena değil; toru anatomi dersine memur edildi. Bir gün morgda işim ile meşgul elbisesinin şıklığına da diyecek yok. Bu zat aynı zamanda antropoloji mü- iken, palas pandıras Dolmabahçe’ye Atatürk cigara verdi. İçmedim. Sulu- tehassısı idi. Bunun teşvikiyle Türk götürdüler. Ne üstüm başım, ne de ca bir dondurma geldi. Onu yedim. Antropoloji Mecmuası=Revue Turque yüzüm, suratım Reisicumhurun Konuşmada Türk dilinin “Altayik” d’Antropologie diye bir risale-i mevkû- (cumhurbaşkanının) karşısına çıka- sıfatı ve adını münakaşa ettik. Be- te neşrine (dergi yayınına) başlandı. cak durumda değildi. nim verdiğim “Indo-Tourenien” la- 2Yarısı Türkçe, yarısı Fransızca idi. kabını, uzun açıklamalardan sonra Çok nazik bir binbaşı olan serya- çok beğendi. İlk defa olarak karşı- Bunun başlıca naşirleri (yayıncı- ver Celal Bey önüme düştü, birçok sında ‘gramer kompare’den dem vu- ları) Prof. Nureddin Ali (Berkol), Mo- merdiven ve koridorlardan geçtik. ran olduğumu biliyorum. şe, ben, Dr. Aziz Şevket (Kansu) idi. Atatürk sarayın Beşiktaş tarafında- Fransızca kısmını Moşe ve ben yazı- ki ucunda yerleşmişti. Duvarlarda Sarhoş masalarında yorduk. Benim yazılarım “Türk dili padişahların gözdelerinin yağlıboya inkılapçılık tarihi” üzerine olup, Türkçenin eski resimleri var. Bazılarının üzeri kö- bir Avrupa dili olduğuna dair idi. Bu mür ile çizilmiş; galiba bu kadınlar Mustafa Kemal’in dilciliği: tez üzerine daha sonraları çok yazı birbirlerini kıskanıyorlardı. Sırf politikadır. İzah edeyim: yazdım ve “Keltik” ve eski Yunanca Bu adam (M. Kemal) Makedon- ve Sanskrit ve Latince ile “gramer Arkamdaki spor ceketini kavuş- yalıdır. Büyük bir komitacıdır. Bal- kompare” (grammaire comparée/ turarak huzura dâhil olduk. kanlar’da milliyet mücadelesi için- karşılaştırmalı gramer) bakımın- de yuvarlanmıştır. Orada en küçük dan süregelen münakaşalar yapıyor- O tarihte [1932] Mustafa Kemal bir millet olan Arnavutların bile dil dum. Hala da bu fikirdeyim. 55 yaşlarında idi. Fakat 40’lık bir ve tarih davalarını istiklal (bağım- sızlık) işlerinde esas olarak ele aldık- Atatürk, bütün Türk harsı (kültü- larını uzun yıllar yakından görmüş- rü) üzerine çalışmaya başlamış idi. tür. Şemseddin Sami gibi uyanık Hassaten dil ve tarih üzerine merak sarmıştı. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 69

bir adamın Sokrat ve İskender’i Ar- taşıyan kabiledir; Sibirya’daki Ya- prestiji sayesinde, maarifin elde ede- navut yapması bir çocukluk olamaz- kutlardandır” dedi. Haham da, ken- bileceği fırsatların kaçırılmasına se- dı. Ermeni cemaatinin ortaçağ hay- disi de bunun bir alay olduğunu el- bep oldu. Bir gün kendisini de kov- dutlarını kral sayarak cilt cilt kitap bette biliyordu. Fakat bu latifenin durdu. çıkardıklarını biliyoruz. sakladığı davayı anlamak kolaydır. Güneş-Dil faciası Anadolu’da askerlik ve idare ku- Bizim tarih tedrisatını (öğretimi- rulduktan sonra Mustafa Kemal ni) değiştirmek için tarih mütehas- Hülasa, esaslı bir nasyonalizm (milliyetçilik) yapayım derken, sar- » Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Celal Bayar hoşluk ve dik başlılık yüzünden ço- ve İsmet İnönü sohbetteler. cukça işler yapıldı. Birçok zaman ve kredi kaybettik. Malum “Güneş-Dil” Türk milletine gurur, benlik (ve) sıslarıyla kavgaya başladı. Dilde de nazariyesi (teorisi) bir sapıklıktan özel bir ruh vermek istedi. “İcap ediplerimize çatıyordu. Ahmed Re- başka birşey değildir. Baştan başa ederse uydurma tarih, uydurma fik Bey’i rezil etti. Hüseyin Cahid’i Mustafa Kemal’in icadıdır; alkoliz- dil yapacağız” dedi. Ankara’daki “Bu tariki (yolu) niye açmadık!” diye manın (alkolizmin) de büyük yardı- edebiyat fakültesinin adını “Dil-Ta- diline dolamıştı. Köprülü Fuad iki- mı olmuştur. Sebebi “Sâmih Rıfat”- rih-Coğrafya Fakültesi” koydu. Çün- yüzlü davrandı, kapana düşmedi. tır. kü halk cahil, uyuşuk, münevverler (aydınlar) da kozmopolit olmuştu. Atatürk nasyonal bir pedagoji is- Sâmih Rıfat Bey’in lengüistik (dil- “Milliyetçilik” bir ekonomidir, yi- tiyordu; ama bunu bir komitacı gi- bilim) malumatı (bilgisi) çok eksik yecek ekmektir; “ırkçılık” da bir sa- bi kıvırmak fikrinde idi. Üniversite idi. Türkçede eser halinde “iç-bü- vunma, bir destektir. ıslahatı (reformu) da bu zihniyetin kün=inflexion” vardır. Mesela, “kes- mahsulüdür. Fakat bunu bizim de- mek, kasmak, kısmak” tutturulmuş Gazi’nin duygusu, gördüğü müb- virde bu kadar tahlil (analiz) eden bir iç-bükün mahsulüdür. Sâmih Rı- rem (vazgeçilmez) ihtiyaç gerçek ve kimseye rastlamadım. fat bir vokalizmadan umumi bir na- sağlam idi. Fakat bu babda malu- zariye (genel bir teori) çıkarıyordu. mat (bu konuda bilgi) sahibi değil Bu dava yuvarlana yuvarlana “an- idi. Yardımcı aradı. Bu yardımcılar ti nasyonal” (gayr-i milli) bir şekil al- Atatürk bu adamın vefatından kaparozcu(lar) (kişisel çıkar peşinde dı. Aşağı sınıftan bir sürü Alaman sonra bu vadide kendini kaptırarak koşanlar) ve dalkavuklar oldu. (Alman) Türklerin yerine geçirildi. “adam” sözünü “ağ+ad+am” diye vo- Maksat basbayağı unutuldu. Dok- kalliyor; oradaki konsonlara (sessiz Bundan başka, sarhoşluk, keyif tor Reşid Galib’i Maarif Vekili (Mil- harflere) da delice birtakım mana ve çatarlık, cümbüşcülük arasında bu li Eğitim Bakanı) yapmıştı. Bu mega- yorumlamalar takıştırıyordu. Tama- kadar ciddi bir ruh inkılabı yapıla- loman adam, efendisinin zihniyet mıyla bunaklık alametidir. Bu bü- maz. Bu gibi mevzuları, kendisi gü- ve hedeflerini bir tarafa bırakıp es- yük adamın işret yüzünden (içkiden lünç yapıyordu. Hahambaşıyla ko- kiden beri kurduğu acayip ıslahat kaynaklanan) bu hastalığını çok nuşurken “Yahudi, bir Türk adını programını tatbik ederek, Gazi’nin üzülerek yazıyorum. Bu nazariyesi- ne göre çalışmamızı istiyordu. Zorla yazı yazdırıyordu. Receb Peker’e bile yazdırmıştır. Kendi yazar, şuna bu- na imza ettirirdi. Sıra bana gelince “Sen de Fransızca birşey yaz” dedi. Ben de saçmasapan birşey yazdım. Gayet içinden çıkılmaz bir Fransızca ile yazdığım risaleyi (kitapçığı) sak- lamaktayım. Velakin, ikide bir bana çatar du- rurdu. Çünkü, kendisine “Atatürk, Türkçenin tabiat ve alakalarını Av- rupa metodları ile yaparsak sizin is- tediğiniz daha iyi yapılmış olur” di- ye söylerdim. Bundan dolayı sık sık aramız açılırdı. 70 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre » O meşhur çilingir sofrası Mustafa Kemal cemiyet içinde işret sofralarına düşkünlüğü ile tanınırdı. Saim Ali Dilemre, hatıratında Atatürk’ün bu huyunu deşifre eder. Mustafa Kemal Paşa’yı anlatmak ti. Haftada birkaç defa sabahlara ka- yecilik, meslek ve ceza kanunlarıyla için bu yazılarda yer gelecek. Bir an dar sofrasında yedik içtik. Bu iki yıl dopdoludur. Objektif tarafları fakir için onu bırakıyorum. Şimdi, nasıl içerisinde birtakım profesörler me- olan bir dedikodu disiplinidir. Beş mebus olduğumu anlatacağım. bus oldular. Bunların hocalıktan çı- sene bu hocalığı sürükledim, mu- karılmadıklarını gördüm. Kanuna vaffak da oldum, fakat sevemedim; 1932’de, adlî tıp dersi ordinaryü- uysun diye, derslerin adını konfe- morgta orijinal işlerim vardır, mua- sü olarak tıp ve hukukta ödevli bu- rans koydular. O vakit divan-ı mu- vinlerim ve birçok doktorlar bilirler. lunuyordum. Morg müdürlüğünden hasebat (sayıştay) birşey diyemedi. Fakat adlî tıp dersi kürsüsünde ma- de zam alıyordum. Ortalıkta ucuz- Hikmet Bayur riyaset-i cumhur baş sal söylemek ile uyuşamıyordum. luk vardı. Çok rahat idik. Para da bi- kâtibi (cumhurbaşkanlığı genel sek- riktiriyorduk. Atatürk “Seni Anka- reterliği vazifesinde) bulunuyordu. Bundan başka, o tarihte üniver- ra’ya götürelim” dedikçe bir bahane Bu cihetleri bana anlattı, kandım. site sıkışık, yersiz, şubeler birbirin- bulup lafı değiştiriyordum. Manen den uzak ve muvakkat (geçici) yer- ve maddeten sarsılmak var. Manen “İşte bizim memleket” lerde olup tıp talebesi yorgun ve dalkavukluk, maddeten hiçbir isti- sövüp saymakta idi. Umumi bir tat- fade yok. O zamanlar bir mebusun Fakat asıl sebep bu değildir. Şu- sızlık hüküm sürüyordu. Gittikçe de aylığı 256 lira idi. Ben memuriyetle- dur: ihtiyarlıyordum. Kırk yıl kadavralar- rimden bu parayı alıyordum. Mebus la beraber! olunca hocalık gidiyor. Adliyede de Ben 32 yıl anatomi patolojik okut- çalışamıyorum. Bu durumda iken si- tum. Bu arada 15 yıl morg müdürü Neşet Ömer (İrdelp) ve Köprülü yasete atılmak nedir? oldum. Bu yüzden beni adlî tıp hoca- Fuad gibi iki arkadaşım da mebus sı yaptılar. Bu doğru değil idi. Çün- oldular. Ben de evet dedim. Arkadan Mustafa Kemal ile dostluğumuz kü, morg bana uyabilir; fakat, adlî Kemal Cenab (Berksoy), Ziya Nuri, kızıştıkça kızıştı ve böyle iki yıl geç- tıp hocalığı birçok akliye ve asabi- Âkil Muhtar (Özden) sökün etti- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 71

» İşrete düşkünlüğün sonuçları Dilemre’ye göre Güneş-Dil Teorisi saçmalığı, Atatürk’ün aşırı alkolden kaynaklanan rehavetinin mahsulüdür. Mustafa Kemal 3. Türk Dil Kurultayı’nda Âfet İnan’la sohbet ederken (22 Ağustos 1936). ler. Ben klinikçi değildim. En ağır, san biliyor diye mebus, Ankar(a) Dil dım edeceğim! pis bir mesleğin mütehassısı idim. ve Tarih Fakültesi’ne “lengüistik” Hekim ve profesör arkadaşlarım Ölünceye kadar otopsi yapıp adliye- hocası, yüksek sıhhat şurasına aza ye durmadan rapor vermek kolay yaptılar!.. kim bilir ne demişlerdir?! değildir. Gönlüm istirahat arıyordu. Ben dil bilirdim. Fakat dilcilik bil- İşte bizim memleket budur! Hakiki sebep budur. Ankara’da oturacağım, Dil Kuru- mezdim. İçimin sıkıntısını ve hayal Yalnız yandığım şudur: mu içinde ukalalık edeceğim. Bu kırıklıklarını yenebilmek için ve Ben patoloji ve adlî tıp üzerine taklak ve içtimai cambazlığa yar- hiç olmazsa şarlatan demesinler di- orijinal yazılar yazdım. Hususi Teş- ye birçok para sarfederek lengüistik rîh-i Marazî’yi dört defa bastırdım. Malum “Güneş-Dil” kitapları getirttim. Saussure, A. Me- Bu kitap 60 formadır. Böbrek, kara- nazariyesi (teorisi) illet, H. Delacroix, Paul Hermann, ciğer, arteryo skleroz (damar sertli- bir sapıklıktan başka F. Müller, Wendryes, Einek, Brug- ği)... daha tıp ve hukuk mecmuala- mann, A. Walde, Kluge ve daha bir- rında “endokrin” (iç salgı bezleri) ve birşey değildir. kaç mühim müellifleri okuduktan sosyal medisin (tıp) hakkında dünya Baştanbaşa Mustafa sonra içim rahat etti. kadar emek sarfettim; birden ölüm hakkında bu kadar neşriyatta bu- Kemal’in icadıdır; Çünkü, lengüistik bir “psikoloji”- lundum. Bir taraftan tam 37 sınıf alkolizmanın (aşırı dir. Bir hekim ve antropoloji işidir. çıkarttım. Ayağımda tahta kundu- alkol tüketiminin) ra, ölü mahzenlerinde bir gün beni de büyük yardımı Sarhoşluğu geçince yıkacak olan sonsuz romatizmaya olmuştur. Sebebi tutuldum. Evet, şube ve mesleğim- “Sâmih Rıfat”tır. İçim rahat etti. Çünkü “afazi” (söz- de bu kadar çabaladım. Talebemden yitimi) burada, “akustik” (sesbilimi) başka hiç kimse beni tanımadı. Hü- burada, “somatoloji” (bedenbilim?) kümet sen kimsin demedi!.. burada, “demografi” (nüfusbilimi), Demedi de, günün birinde iyi li- “halkiyat” (folklor), “felsefe/huma- nisme” (hümanizm), “hakiki tarih”, sosyoloji ve bütün ruhiyat (psikoloji) burada. Benim ihtiyarlığım için bun- 72 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre dan iyi bir meşguliyet olamaz. Duramadım... Gene başladım yazmaya: Genel Dil Bilgisi çıktı, tam 50 formadır. Problem Turko-Seltik, Dil ve Kulak, Milli Eskilikler, l’In- do-Touranien... Atatürk’ten gizli çalışıyordum. Hazret bunun farkına vardı. Başladı beni haşlamaya. Bir gün, Florya’da mahut su köşkünde ve malum bo- ğuk sesiyle “Hadi bakalım doktor, bize bir musahabe (sunum) yap!” de- di. Ben de, o vakitlerde “verb subs- tantif” (varlık fiili) ve “Türk sistem dö konjugezoni” (Turc système de conjugaison/Türk fiil çekimi siste- mi) üzerine çalışmakta idim. Oturduğumuz yemek salonun- da elektrikle iner kalkar bir siyah tahta vardı. Onun üzerinde Türk, Grek, Latin, Sanskirt’te “cevherî fi- il (‘imek’ mastarından türetilen var- lık fiili) ve kökleri” üzerinde para- » Yandaş değilsen vay haline! Güneş-Dil Teorisi’ni “sapıklıktan başka bir şey değildir” sözleriyle tanımlayan Dilemre, bu tutumundan dolayı Atatürk’ten üstü kapalı fakat oldukça sert tepkiler almıştı. Saim Ali Dilemre (solda) ve hatıratının orijinalinden bir sayfa (üstte). digmalar (örneklemeler) yaptım. muş. Kovulduk. Gece yarısı döner- uzaklaştırıyor. “Bunu İsmet Paşa’ya Üstüm başım tebeşir içinde kaldı. ken otomobilde Ali Fuad Cebesoy; şimdi götür!” dedi. Yaverbaşı da gö- Sofrada sekiz-on kişi takdirle takip türdü. Götürdü mü, götürmedi mi ediyordu. “Nene lazım be hoca?!.. Niçin öte- diye telefonu açtı. Gece yarısı adam- kiler gibi sen de Güneş-Dil şöyledir, cağızı uyandırdı. Paşa’nın sesiyle Sevgili Atatürk, birdenbire “Otur böyledir (diye) birkaç martaval ha- “İnşaallah yarın emriniz ifa edile- yerine!” dedi. zırlayıp cebinde taşımazsın!..” dedi cektir (yerine getirilecektir)” cevabı- durdu. nı aldı ve hepimizi kovdu. Açtı ağzını, yumdu gözünü. “Bu saçmasapan delilikler...” diye baş- Hele bir başka gece, Çankaya’da Ertesi gün Meclis’te bu Şemsed- ladı. Beni rezil etti. Meğer benden beni iki üniversiteden çıkarttı attı. din Günaltay şuna buna “Saim’i “Güneş-Dil” üzerine laf bekliyor- Yanında (bulunan) Afet Hanım’a bir kovdu, üniversiteden tard etti...” di- tezkire dikte ettirmek istedi. Maarif ye musibet kargalığına başladı. Ku- Vekiline (Milli Eğitim Bakanına) ve lağım ile duydum. Ben de sersem İsmet Paşa’ya gidecek. Kadın “Ben sersem dolaştım durdum. yazmam!” dedi. Celal’i çağırttı. O yazdı. Beni tedrisattan (öğretimden) Fakat, sarhoşluğu gidince akşa- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 73

ma sofra listesini yapar ve başa beni Fakat başladı mı bitirmez. Tâ gü- “Güneş-dilin icadı Mustafa Ke- kor. Ne ise, gittik. Yedik, içtik. Bir- neş doğuncaya kadar hep “Defol!..” mal’in bir kurnazlığıdır. Maksadı, kaç saat geçti. Bana hitaben; yabancı kelimeleri aslen Türk sa- Arkadaşlarım için ahval malum, yarak Osmanlıcaya rücu etmektir “Sen ne biçim adamsın? Burada fakat, o eşek garsonların muvacehe- (dönmektir).” konuşulan burada kalır...” diyerek sinde (önünde) beş saat benim ne ca- manasız bir diskur (nutuk) çekti. hilliğim kaldı, ne de haysiyetim. Bu zevat, esasen kendileri kon- Sanki onun sayıklamasını gidip ha- servatör (muhafazakâr) olup Musta- riçte ben yaymışım gibi. Ben hiç ce- En nihayet; “Bana bak! Bir yere fa Kemal’i de içeri sokup dil irticaını vap vermedim. gidemezsin. Otur oturduğun yerde, körüklemek fikrindedirler. sonra karışmam!.. Hem ayağa kalk. Meğer, İsmet Paşa, mahut tezki- Gel buraya. Öp beni...” vesaire. Ben Mesele başında Türkçülük (bulu- reyi Maarif Vekili Saffet Arıkan’a de gittim; öptüm. nan), fakat sonunda sapıklığa mün- göndermiş. O da “Ne yapacağız?” di- cer olan (varıp dayanan) bir hadise- ye Atatürk’e götürmüş. Atatürk Saf- “Olmadı. Bilmiyorsun. Adam öyle dir. vet’i de kovmuş. öpülmez. Bak böyle...” diyerek beni rakılı makılı salyasıyla sulayarak bir Reisicumhurun bidayette (başlan- Bana “Bugün buraya elinde bir öptü... Tütün, leblebi kokusu, ispir- gıçta) gösterdiği “dilde Türkçülük” kağıtla bir adam geldi.. Dahladım” tosu ile beraber hala burnumdadır.” celâdeti (yiğitliği-girişimi) pek çok demişti. Safvet’ten öğrendim ki, işe yaramış olup bugün dahi ilerle- dahladığı o imiş. Âh Mustafa Kemal! Ne olurdu şu mektedir. zehiri bu kadar içmese idin; aklın Adam öyle öpülmez başında kalsa ve yaşasaydın!.. Dalkavukluk alametleri Üçüncü bir sapartayı (azarı) da Sonunda ben de başladım Gü- Benim de iştirak ettiğim (katıl- Anadolu Kulübü’nde yedim. Bu neş-Dilden dem vurmaya. Aman bir dığım) bu dalkavukluk âlemlerini adam beni epeyce severdi. Ama hoşuna gitmiş, bir hoşuna gitmiş. nasıl anlatayım? İçinde mühim re- dikbaşlı diye yerden yere vurur- zaletler de var, mühim olaylar da... du. Sebebi de, bu Güneş-dil’i yapa- Bu Güneş-Dilde en iyi martaval Mühimlerinden biri şudur: madığımdır. Birisi –Ahmed Cevad uyduran arkadaşlar, kavukçuluk sı- (Emre) sanıyorum– gitmiş, Musta- rasıyla İbrahim Necmi (Dilmen), Son zamanlarda İsmet Paşa’yla fa Kemal’e, benim için, “Saim Hoca Hasan (Reşid) Tankut, bizim dok- araları açıldı. Siyaset adamlarımız kaçmak istiyor, bu dil işlerinden şi- tor Mehmed Ali Ağakay, Agop Di- buna ne türlü sebep buluyorlar, bil- kayet ediyor” demiş. laçar vardır. Bunların hepsi kurnaz miyorum. Fakat ben bir psikolojik adamlardı. Yalnız Mehmed Ali saf sahneye şahit oldum: Vay efendim!!. Kulüpte bana; ve hakikaten bu safsataya inanmış- “Git! Defol! Sen kendini bir mal tı. Florya’da oturuyorduk. Gece ya- mı sanıyorsun?! Yarından tezi yok; rısı kız kardeşi Makbule Hanım alı vesaire vesaire...” Atatürk öldükten sonra, akıllı ge- al moru mor geldi. Gözleri yaşlı; her çinen bazı okumuşlarımız şöyle söy- lüyorlar: Video linki: https://www.youtube.com/watch?v=ZOMOAuXlyaU 74 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre » Bir kadeh tokuşturmadığı kalmıştı lı... vesaire insanların nesini sevsin? Hakikaten de Mustafa Kemal’in Atatürk’ün manevi kızı Ülkü, ilk birasını 5-6 Bunlar Atatürk’ün bitleri ve tahta- ruhi ve organik muvazenesizliği yaşlarındayken babasının (!) kucağında kuruları olup her gece adamı soğuk (dengesizliği) göze batmaya çoktan tadıyor. Birayı tattıktan sonraki yüz ifadesine müdâheneleri (yardakçılıkları-dal- başlamıştı. Refik Saydam bana söy- dikkat! Aşağıda ise Ülkü Adatepe yıllar kavuklukları) ile birçok işlerde baş- lemişti. Bu doktor(un) İsmet İnö- sonra TRT’ye verdiği mülakatta yukarıdaki tan çıkarırlardı. nü’nün yâr-ı gârı (yakın dostu) ol- fotoğrafı gösterirken ‘Burada Atatürk duğu malumdur. Safvet Arıkan da, bana bira içirirken’ diye resimdeki halini Fırsatı ganimet bilerek, İsmet Pa- Atatürk’ün vefatı günü bana “Ne ta- doğruluyor. şa’ya olan nefsaniyetlerini (kinleri- lihli adam imiş. Vaktinde ölmesini ni) sayıp dökmeye başladılar. de bildi” demişti. türlü mukaddimeyi (girişi) bir tarafa bırakarak; O Hacı Mehmed; “Nedir bu İnö- Makbule Hanım’ın ağladığı ge- nü’nün saygısızlıkları? Birkaç va- ce Montreux’de (Montrö’de) Boğaz- “Sen de hükümet reisi (devlet baş- kitten beri Atatürk’ü hiçe saymaya lar konuşuluyordu. Başvekil (başba- kanı) mısın? Ben de senin kardeşin başladı...” diyerek o türlü uzattı ki, kan) ile konuşmadan, görüşmeden miyim? Nedir bu hal?.. Bu gün her- Mustafa Kemal’in vilâdî olan (doğuş- Atatürk (Dışişleri Bakanı) Tevfik Rüş- şey İnönü’dür...” diye söze başladı. tan gelen) kıskançlığı ve megaloma- di’ye (Aras) telefonla doğrudan doğ- ruya direktif veriyordu. İki paşamız İsmet Paşa’nın aleyhinde birçok nisi buna dayanamazdı. arasında(ki) çatışmalar sade bir tür- attı tuttu. Sebebi de ne imiş! O gece, Her hal(ükar)da bunun evveliyatı lü (de) değildi. Atatürk’ün vâhime- Büyükdere’de bir suarede Paşa, Mak- leri (kuruntuları), kıskançlığı, İnö- bule Hanım’a lüzumu kadar iltifat da vardı. Yani acaba İnönü popüla- nü’nün bıkkınlığı, Selanik yârânının etmemiş. rite kazanıp, Atatürk’ün artık bey- içerden çalışması patlak verdirdi. ni(nin) sulanmış olduğunu (düşü- Derken, sofradaki Selanik yârânı nüp) buna kanarak yerine oturmak Makbule Hanım sızlanıp durur- fırsatı ganimet bildiler; çünkü Mus- mı isteyecek? Kılıç Ali (İstiklal Mah- ken Atatürk o gece bizim gibi yârân tafa Kemal’in gece gündüz hemdem kemesi başkanı ve milletvekili), Re- gayrısı olan (yârândan olmayan) bir- olduğu dalkavukların bu kısmı- ceb Zühdü (Soyak, milletvekili ve kaç mebus karşısında kızkardeşine nı İnönü sevmezdi. Tütüncü İsma- Atatürk’ün muhafızı), Cevad Abbas uymanın “empolitik” (yakışıksız) il Hakkı sarhoşunun, Hacı Mehmed (Gürer, Mustafa Kemal’in başyaveri, olacağını düşünerek; gibi aptal, Salih Bozok gibi kaz kafa- milletvekili) ve bu Hacı Mehmed gi- bi cühelâ (cahiller) bu türlü düşüne- “Sen, ben kim oluyoruz? Herkes bilirler. bu memlekette ne ise biz de oyuz. İs- met Paşa neden herkesten fazla sana Mustafa Kemal giderse bu para- iltifat edecekmiş?!.. vesaire” gibi ol- zitlerin hali ne olur? Hiçbir şey ol- dukça demokratik bir nutuk verdi. maz ama, bayağı adamlara böyle bir korku gelir. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 75

Fakat, bu demokrasi zuhuratını dedi. Atatürk, “Oturduğumuz uzun (gösterisini) biz yutmadık. Evzâ‘ ve sofranın etrafında dolaşıp çıkar gi- harekatından (tavır ve davranışla- derler” dedi. rından), fena halde içerlediğini bel- li ediyordu. Israr etti. Ve çocuklar, başlarında bir gözü kör hocaları, eski püskü el- İsmet Paşa menkup oldu (gözden biseleri ile tahta iskeleyi yavaş yavaş » İbrahim Necmi Dilmen » Kara listenin deşifresi Dilemre’nin aktardığına göre Güneş-Dil Teorisi palavralarına ortaklık edenlerden biri de Ermeni dilbilimci ve ansiklopedici Agop Martayan Dilaçar’dı (1895-1979). Atatürk’ün diğer yandaşları gibi Dilaçar da kurnazlar listesindeydi. düştü). Tam alaturka! Bir Osmanlı geçip Su Köşkü’ne geldiler. Masamı- » Mehmet Ali Ağakay veziri gibi! Nekbetin (düşüşün) en zın etrafında resm-i geçit yaparak, büyük faktörü kıskançlık, alkol, üzerindeki a‘lâ yemeklere ağızları yüz kilo var. Kızı da belki o kadar. Atatürk’ün yersiz olan “phobi”leri- sulanarak kapıdan tekrar geçtiler, Birdenbire; malum olan Ermeni şi- dir (fobileri). Fakat, netice, Celal Ba- gittiler. vesiyle “Allâh seni üzerimizden ek- yar’ın şişirilmesi olmuştur ki, o gün sik etmesin! Bin yaşa!..” dedi. Resm-i bu gündür “İnönü-Bayar” sidik yarı- Fakat; Florya’da geceleyin ne ka- geçit de durdu. şı başımıza çöktü. Bakalım bu ikili- dar çapkın, kokot –onların arasında ğin sonu ne olacak?!.. yerli ve rabıtaları birçok insanlar– Ata: “Sen kimsin?” (dedi). varsa mekteplilerin peşine takılıp Kadın; “Ben buranın yerlisiyim” Florya plajında güreş! emrivaki ile içeri dalıp Atatürk’ün diyerek, evini tarif etti ve bir avuka- bu meşhur rakı sofrasının etrafında tın karısı olduğunu söyledi. İlaveten Florya gecelerinden başka bir resm-i geçide şurû‘ eylediler (başla- dedi ki: sahne: Saat 12-1 arası kumlukta bir dılar). Açık saçık kadınlar, mayolu “Sen bizim kapının önünden ba- gürültü olmuştu. Naralar atılıyor, oğlanlar, henüz sudan çıkmış tek- zan geçersin. Çağırıp bir kahve ik- davul sesleri havayı sarsıyordu. Ata- ler, çiftler, birbiri ardınca ve sıkışık ram edeceğim. Ama bu kız bırak- türk gömlekli, kolları sıvalı, oturdu- nizamda sessiz sadasız masanın et- mıyor, buyur edeyim” derken, kız ğu yerden yaveri çağırdı, “Baksana, rafını dolaştılar. Tam Atatürk’ün arkadan, anasının sırtından dürt- ne oluyoruz?” dedi. Celal Bey gidip müş olacak ki, madam pür-hiddet bakmadı. aradığı bir manzara. döndü, yüksek sesle; “Kâ! Burada da karışacaksın?!..” dedi. “Efendim, burada Kalikratya kö- Derken bakınız ne oldu? yünün mektep talebesi, başlarında Sürünün ortasında 50-55 yaşların- hocalarıyla gelmişler; sahilden sizi da bir Ermeni madamı, arkasında alkışlıyorlar” dedi. kocaman, yaşlıca bir kızı ile beraber sıra ile geçerken ve tam Atatürk’ün Atatürk “Çağır gelsinler; göre- arkasını dolaşırken madam daya- lim” dedi. Yaver, “Efendim, nere- namadı, vecde geldi, Atatürk’ün ye gelsinler? Bir sürü çocuk, davul, omuzunu hem okşar, hem de peh- bayraklar; bizim salon küçüktür” livanvari vurur gibi sıvazladı. Kadın 76 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Deşifre Atatürk gülerek: “Sende kahve- SAİM ALİ DİLEMRE edemiyorum (hatırlayamıyorum); den başka ne var?” Kadın, “Türlü şu- KİMDİR? Atatürk’e hitaben; rup yapmışım” dedi ve saydı. Kafkasya Türklerinden Karslı “Atatürk! İsmet İnönü’nün yüre- Atatürk: “Ahududu da bulunur Genç Osmanoğulları ailesine ğimizde bir yeri vardır. Bu yeri de mu?” mensup olup 13 Ağustos 1880’de yapan sensin. Şimdi bu dargınlığı- İstanbul’da dünyaya geldi. 1903’te nız bizi çok üzüyor” dedi. » Hasan Saka Tıbbiye-i Şahane’yi bitirdi, ardından tabip yüzbaşı oldu. Gülhane’de bir Hiçbir dalkavuk, Atatürk ölünce- Kadın “Bulunur” dedi. yıl daha okuyarak 1904’de icazet- ye kadar bunu dememiştir. Tersine Kız gene iteledi. Herkes de sabır- name aldı. 1908’de Almanya’da olarak ifade(de) ve yakışıksız hare- sızlanıyordu. Sürü hareket etti. Sa- Giessen Üniversitesi’nde patoloji kette bulundular. lih Bozok “Burada bu kadar çok laf uzmanlığı eğitimi gördü. Balkan Sa- edilmez” diyecek oldu. Kadın “Ben vaşı’na katıldı. 1. Dünya Savaşı’nda Yukarıda da dediğim gibi, bu dar- ederim. Bizim Efendi avukattır” di- Çanakkale’de bulundu. 1916-24 gınlıktan Celal Bayar doğdu. Biz ge- ye cevap verdi. Hep güldük. ne İnönü’yü başa geçirmedik değil; Hem gidiyor, hem de gözleriyle yılları arasında, Darü’l-Eytam’a geçirdik. Fakat, o da bayağılık et- birşey arıyordu. Birden “İsmet Paşa bağlı çeşitli okullarla Da- ti. Bayar’ı bir tarafa fırlattı attı. O nerededir?!..” demez mi? Dargınlık rü’l-Muallimîn-i Âliye tabiplik- da elinden gelen komitacılığı yaptı. en had devrinde iken âhâd-ı nâstan lerinde bulundu ve hıfzıssıhha ile Gayr-i memnunları, haris (hırslı) po- (sıradan) bir Ermeni karısının bu la- çocuk büyütme dersleri muallimliği litikacıları başına topladı. fı manalı idi. İsmail Mayakon, “Yok yaptı. 1920’de Tıp Fakültesi’nde burada...” dedi. teşrih-i marazî muavini oldu. Alt tarafı herkese malumdur. Saf kadın “Olmaz olurr?! Nâ! Ben 1923’te ek görev olarak İstanbul Atatürk bazı geceleri poker oy- görürem. Ta karşıda oturuyor...” de- Tıbb-ı Adlîsi (Adlî Tabipliği) morg nardı. Hem mükemmel oynardı. di ve parmağıyla, ordu müfettişi müdürlüğü görevini üstlendi. 4 Hem de, parası çok olduğundan bo- Fahreddin (Altay) Paşa’yı işaret ede- Mayıs 1926’da Darülfünun Tıp Fa- yuna bizi yutardı. Fakat oyundan rek, çıktı gitti!!.. Bu laf daha mana- kültesi öğretim üyeliğine atandı. 12 sonra paralarımızı verirdi. Bir gece, lı idi ve Mustafa Kemal için ve hâzır Temmuz 1932’de Atatürk tarafın- yuttuğu 4-5 yüz lirayı yazlık gömle- bi’l-meclis (mecliste bulunan) dalka- dan kurulan Türk Dil Kurumu’nun ğinin cebine koydu ve bize “Hadi gi- vuklara bir ders idi. –ilk adıyla Türk Dili Tedkik Cemi- din artık, bu oyunun ciddi olacağını Receb Peker toksözlü bir adam yeti– kurucu üyeleri arasında yer size söyledim. Para mara yok! Uğur- idi. Çok hallerini beğenirdim. Bir aldı. 1933 Üniversite reformunda lar olsun” dedi. Biz (d)e süklüm pük- gece Dolmabahçe’de içiyorduk. Na- İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi lüm elini öptük. sıl bir münasebet düştü, derhâtır müderrisliğine/profesörlüğüne Su Köşkü’nden Florya’nın kumlu- atandı. ğuna doğru atılmış olan tahtaların Soyadı kanunu çıktığında, üzerinde yürüyerek çıkıyorduk. Ha- Atatürk tarafından kendisine san Saka geri kalmış, bizi yola vuran “Dilemre” soyadı verildi. 1935’te Atatürk ile beraber geliyordu. Hasan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne tam elini öpüp doğrulurken, göm- lengüistik/dilbilim-umumi dilbil- leğin cebinden mükemmel bir yan- gisi hocası olarak atandı. 12 Ocak kesici gibi paraları çekip almaz mı?! 1936’da, boşalmış olan Erzurum Kaçayım derken, Atatürk arkadan mebusluğuna seçildi. beline sarıldı. Hasan Saka daha kuv- Eylül 1936’da III. Türk Dil vetli. İkisi birden kumların içine bir Kurultayı’nda, içinde yer aldığı kere yuvarlandılar.” “Güneş-Dil Teorisi ve Dil Karşılaş- tırmaları Komisyonu”nun raporunu Ömer Hakan Özalp hazırladı. 1939’da VI. dönem, 43’te Araştırmacı - Yazar VII. dönem ve 46’da VIII. dönem Rize mebusluklarına seçildi. 14 Şubat 1954’te, son iki aydır çek- mekte olduğu kalp rahatsızlığının ardından vefat etti. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 77

Kılıç zoruyla mı? TÜRKLER KAPAK Orta Asya NASILDOSYASI bozkırlarında hızla yayılan TUFAN GÜNDÜZ Türkler ile [email protected] Arabistan z. Muhammed’in (sav) 627 yılında Hendek Savaşı’na hazırlandığı çöllerinde sırada bir Türk çadırında oturduğu rivayet edilir. Bu çadırın As- doğup siyasî ya’nın uzak bozkırlarından Medine’ye kadar nasıl geldiği bilin- ve askerî birlik mez. Çadır hakkındaki bilgi doğruysa herhalde bir Arap tüccarı tarafından görülmüş, beğenilmiş ve Medine’ye kadar taşınmış olmalıydı. O devirlerde Arap tüccarlarına bağlı kervanlar İpek Yolu’ndan Çin’e kadar gidebiliyordu. Muhtemeldir ki bu yollar boyunca zaman zaman Türk ka- bilelerine rastlıyorlar, onlarla alışverişte bulunuyorlardı. Her ne kadar Ca- kurarak büyüyen İslam ordusu. Sınır komşusu olduktan sonra kıyasıya mücadele eden iki unsur arasındaki rekabet ne zaman sona erdi? İşte Araplarla rekabetten İslamın bayraktarlığına Türkler!

Dosya Gönül rızasıyla mı? MÜSLÜMAN OLDU? hiliye dönemi şiir ve darbımesel- Türkler, Kağanlarının lerinde Türklerden bahsedilse de Gök Tanrı tarafından “yer- ya temasların az olmasından ya da yüzünün işlerini düzene Türk ülkesinin uzaklığından dola- koyması, Türk milletinin yı Türklere dair belli bir fikre sahip perişan olmaması” için gö- değillerdi. revlendirildiğine, yani Tanrı tarafından “Kut” verilerek ka- Hz. Muhammed İslamı tebliğe ğanlığa oturtulduğuna inanıyor- başladığı ve müşriklerle mücadeleye lardı. Gökte olduğuna inandıkla- giriştiği sıralarda (610) Orta Asya’da rı Tanrı tekti. Herhangi bir şeye Türkler, Göktürklerin hâkimiyetin- benzemiyordu; kendisi gibiydi. O de toplanmışlardı. Ülkenin sınırları aslında sadece Türklerin öz tan- Baykal gölünden Kırım’a, Sibirya rısıydı. Bu yüzden Türkler ölün- Bozkırlarından Maveraünnehir ve ce doğrudan cennete gitmeye hak kazanıyorlardı. Cennet uçmak’tı ve İpek Yolu’na kadar uzanı- yeri atalarının ruhlarının dolaştığı yordu. Türklerin kağa- yerlerdi. Kağan’ın görevi Tanrı’nın nı İlig Kağan Ötüken’de Türk milleti için arzuladığı iyi iş- oturuyordu ve Çin’le leri yapmaktı. Ama bu her zaman mücadele halindeydi. mümkün olamıyordu. Ülke iyi 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 79

idare edilmediği ve işler bozulma- » Hem Arapların, hem Türklerin şehri ya yüz tuttuğunda kağanın kut’u- nun elinden alındığına ya da kut’lu Özbekistan sınırları içinde bulunan Semerkand, Orta Asya’nın en eski yerleşim olmadığına inanılıyordu. İşte o za- yerlerinden biri. Şir-Dor Medresesi’ni tasvir eden tablo (V. Vereshchagin, 1872). man “Oğlu, babası gibi kılınmamış (yaratılmamış)” yani babası gibi kut le. Müslümanlar o kadar yürekten “Denize ulaşmama az kaldı” sahibi olamamış deniliyor ve ka- savaşıyorlardı ki, ne Bizans ne de ğanlığı sona eriyordu. Sasani kuvvetleri onları durdura- Sadece burası değil tabii. İslam biliyordu. Hz. Ömer (ra) (634-644) ordularının girdiği bölgelerden biri İşte Hz. Muhammed’in Mekke’nin zamanında Kadisiye ve Nihavend de Kafkaslardı ve bölgeyi kuzeyden fethine hazırlandığı günlerde savaşlarıyla İslam orduları İran’ın kuşatan Hazarlarla komşu olun- Göktürk Kağanı olan İlig Kağan da derinliklerine doğru ilerlemiş, Ho- muştu. Müslümanların el-Bab’ı, ya- babası ve dedesi gibi kılınmamış rasan ve Toharistan sınırlarında ni Türklerin “Demirkapı” dedik- olacak ki, Çin’e karşı ağır bir mağlu- çoktan Müslüman sipahiler dolaş- leri Derbend’i ele geçirdiklerinde biyet aldı (630). Göktürk Devleti’nin maya başlamıştı bile. Aslında bu- (643), Abdurrahman b. Rebia asıl Doğu yarısı Çin hâkimiyetine girdi. nun açık anlamı -Sasani engelinin niyetinin Belencer’e akın düzenle- Batı kısmı ise ancak 28 yıl ayakta kalkmasıyla- İslam devletinin sınır- mek olduğunu söylemişti. Belencer kalabildi. 658’de onlar da Çin’e tâbi larının Türk ülkelerine dayanmış ve hemen arkasında bulunan Etil/ oldular. Türk kabilelerinin bir kıs- olmasıydı. Artık Türkler yavaş ya- İtil şehri Hazarların önemli mer- mı etrafa dağılıp bağımsız hareket vaş bu ordularla temasa başlamış- kezlerindendi. İslam orduları Ha- ederken çoğunluğu Çin’in idaresine lardı. Öyle ki, Sasani hükümdarı zar ülkelerine girdiler girmesine girmek zorunda kaldı. Türkler dev- Yezdicerd, Türklerin tarafına ka- ama karşılarında da ciddi bir dire- letsiz kaldılar. çıp onlardan aldığı yardımla Belh’i niş buldular. Hatta Abdurrahman, kurtarmıştı. Hz. Ömer’in şehade- Belencer yakınlarındaki bir mü- Bu sırada Müslümanların fetih- tinden sonra Toharistan ve Hora- cadelede şehit düştü. İşin doğrusu leri de çoktan başlamış, halifeler san’da çıkan ayaklanmalara Türk- Türkler, her ne kadar Göktürk Ka- ordularının yönünü Kuzey Suri- lerin de karıştığına dair kuvvetli ğanlığı gibi büyük bir imparator- ye, İran ve Mısır’a çevirmişlerdi bi- rivayetler vardı. luktan yoksun kalmış olsalar da, ül- kelerini fethe girişen İslam orduları 80 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Dosya karşısında pek de zayıf sayılmazlar- Aynı yıllarda İslam fetihleri do- fethine başlamıştı bile. 711’de bar- dı. Onların kuvvetli direnişi ve sa- ğu-batı yönünde devam ediyordu. bar Vizigotlara karşı yapılan Kadiks vaşçılıklarının fark edilmesi üzeri- 710’da Müslümanlar artık Atlas Ok- Savaşı Müslümanların zaferiyle ne muhtemeldir ki, “Türkler size yanusu’na dayanmışlardı. Asya’nın sonuçlandığı günlerde Göktürkler ilişmedikçe, siz de onlara ilişmeyi- en doğusunda Çin, Türkler arasın- de Kırgızları ikna edip kendilerine niz” hadisi bu dönemlerde uydurul- da meydana çıkan karışıklıkta ken- yeniden bağlamakla meşguldüler. muştu. disine yer bulmaya çalışırken, Af- rika ve Avrupa’nın en batısında Müslümanlarla Türklerin sınırı Hz. Osman’ın (ra) şehadetinden Müslümanlar yeni bir fetih hare- olan Kafkaslar ve Maverünnehr’de sonra İslam devletinin iç ketine girişiyorlardı. Tarık b. Ziyad ise sonu gelmez çatışmalar, zafer- karışıklıklarla boğuştuğu sıralarda ordularının geri çekilme ümidini ler veya mağlubiyetler sürüp gidi- Türklerin durumu da pek iç açıcı de- kırmak için Avrupa yordu. Kafkaslarda, Azerbaycan’ın ğildi. Doğu Türk dünyası bütünüyle kıyılarına kendi- Çin hâkimiyetindeydi. Ama Türkle- lerini taşıyan bü- kuzey kesimlerinden itibaren rin bu hali çok uzun sürmedi. İslam tün gemileri yak- Hazarlar, Maveraünnehr taraf- dünyası Kerbela acısıyla sarsılırken tırıp İspanya’nın larında ise Cürcan’da Sûl ya (680), Asya’nın uzak bozkırların- da Çöl Türkleri, Sistan bölge- da Türkler yeniden toparlanma TÜRK ANCAK sinde Hunların Hindistan evresine girmişlerdi. Hz. Hüse- TÜRKE BENZER uzantısı olan Eftalitler ve yin’in (ra) şehadetinin üzerinden Halaçlar, Badegis’te Nizek henüz iki yıl bile geçmemişken, “Türkler, Araplardan Tarhan ve Toharistan’da Ötüken’de Kutluk Kağan Göktürk başka milletler içinde vatan Karluklardan bir bey bulu- Devleti’ni yeniden kurdu (682). sevgisine en fazla sahip olan nuyordu. Maveraünnehr’e millettir. Çünkü onların vücut- en yakın yerde ise Türgiş- Asya’da yeniden yükselen bu larının terkibinde, tabiatlarının ler hüküm sürüyordu. güç, eski sınırlarına kavuşmak için karışımında başka milletlerin sahip doğuda ve batıda mücadelelere gi- olmadıkları derecede memleketle- Maveraünnehr’in rişti. Kutluk Kağan Türkleri yeni- rine, topraklarına dair hususiyetler, kaderi den toparladığı için ‘İlteriş’ unvanı vatanlarının suyuna çekme hassası ile anılıyordu ama devleti asıl gücü- ve diğer kardeşlerine benzerlik var- Aslına bakılırsa sınır boylarının ne kavuşturanlar kardeşi Kapağan dır. Görmüyor musun? Bir Basralıyı hâkimi olan Türk beyleri ile Azer- Kağan ile oğulları Bilge ve Kültigin görünce onun Basralı mı, yoksa baycan ve Horasan’ı ağırlık merkezi idi. 692’de devletin başına geçen Kûfeli mi olduğunu bilemezsin. yapmış olan Emevi valileri arasında Kapağan Kağan önce Kırgızları ita- Mekkeliyi görünce onun Mekkeli belirgin bir üstünlük de bulunmu- at altına aldı. Çin’e düzenlenen mi, Medineli mi olduğunu anla- yordu. Şehirler ve beldeler zaman seferler sayesinde neredeyse denize mazsın. Cebeleliyi görürsün, onun zaman el değiştiriyordu. Üstelik ulaşacaklardı. Bilge Tonyukuk bunu Cebeleli mi, Horasanlı mı olduğunu Arap fatihlerin İslamı yaymak “Şantung’a ordu sevk ettim, denize bilemezsin. Cezireliyi görürsün, gibi bir niyetlerinin bulunmadığı, ulaşmama az kaldı” diye anlatır. Ba- onun Cezireli mi, yoksa Şamlı mı Müslüman olmayan Türk ve diğer tıda ise İslam devletinin sınırları- olduğunu fark edemezsin. Fakat yerli ahaliden cizye almayı daha na yeniden yaklaşıldı. 701’de meş- bu konuda Türklerde yanılmazsın. çok istedikleri yolunda güçlü hur Demirkapı’ya, yani Derbend’e Onların nereli olduklarını anlamak rivayetler etrafta dolaşıyordu. (Arapların deyimiyle Babü’l-Ebvab) için ilme, ferasete, başkalarına soru Bütün bunlar arasında Kuteybe ulaşıldı. Güneybatı sınırında Mave- sormaya ihtiyaç duymazsın. Türk- b. Müslim’in Horasan valiliğine raünnehr’e yakın bölgelerde hâki- lerin kadınları da erkekleri gibidir. atanması Maverünnehr’in kaderini miyet süren Türgişler devlete bağ- Hayvanları da kendileri gibi Türk değiştirmeye yetti. landı. Artık Göktürk hâkimiyeti hususiyetini taşır.” yeniden Maveraünnehr, Kafkaslar, Kuteybe b. Müslim bölgeye vali Çin ve Sibirya sınırlarına dayanmış- El-Cahiz, Hilafet Ordusunun olarak atandığında henüz 40’ında tı. Ne var ki, Kapağan Kağan’ın sert Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri bile değildi. Aslen Basralı’ydı; Kays idaresi yüzünden Göktürk Devle- (çev.: Ramazan Şeşen), Ank., 1967. Aylân kabilesine mensuptu. Her ti 710’da büyük bir isyanla sarsıldı. ne kadar bu kabile Araplar arasın- Bazı Türk boyları ayrılıp Çin’e gitti. da pek asil sayılmasa da o tanınan biriydi. Aslında kaderi Abdullah b. Carud’un Basra’da Haccac b. Yu- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 81

» ”Ben Bilge Tonyukuk!” dı. Şehrin en önemli çarşılarından biri sadece putların satıldığı bir yer- Bilge Kağan devrinde vezirlik yapan Tonyukuk’a ait bu kitabe, Kültigin ve Bilge Kağan di. Ateşgedelere ait tapınaklar da yazıtlarıyla birlikte Türkçenin en eski metinleri olarak kabul edilir. Göktürk tarihi vardı. Haccac’ın şehrin fethi konu- hakkında mühim bilgiler veren abidenin günümüzdeki görünüşü. sundaki sabırsızlığı sadece bunlar- dan kaynaklanmıyordu. Burası ay- suf’a isyan etmesiyle değişmişti. ne bağlanmasını ve elindeki esirle- nı zamanda stratejik açıdan önemli Emevilerin önemli komutanların- ri serbest bırakmasını istedi. Nizek, bir merkez konumundaydı. dan ve etkin simalarından Haccac onun başkent Badegis’e girmemesi kendi kabilesindendi. İsyan sırasın- şartıyla barışı kabul etti (706). Ama Kuteybe ancak 708/709’da da ordusuyla ona katılıp yararlılık- bu barış uzun sürmedi. Kuteybe Buhara’ya girebildi. Şehirdeki en lar gösterdi. Ardından Haccac’ın Maveraünnehr’in en önemli tica- önemli tapınağı camiye çevirmekle yüreğini ağzına getiren İbnü’l-Eş’aş ret merkezlerinden Baykent’in (ya kalmadı; Cuma namazına gelecek isyanında da etkin rol oynadı. Bu da Beykent) üzerine yürüdü. Uzun olanlara para verileceğini ilan et- iyiliklere karşılık Haccac onu Rey bir kuşatmadan sonra şehri teslim ti. Bu yolla şehir ahalisinden bazı- valiliğine gönderdi (702). Bunun- aldıysa da, ayrılmasından hemen ları İslama girip camiye gelmeye la da kalmayıp üç yıl geçmeden sonra şehir halkı orada bıraktığı başladılar. Bunlar Arapça bilmedik- Horasan valiliğine atanmasını kuvvetleri öldürdü. Bunun üzeri- leri için ilk dönemler namaz esna- sağladı (705). Kuteybe Horasan’a gel- ne geri dönen Kuteybe şehre girip sında Farsça, “secdeye varın, rükua diğinde Toharistan’ın merkezi Belh askerlerin çoğunu öldürdü; işe ya- varın” gibi uyarılar yapılıyordu. isyan halindeydi. Hemen o tarafa rar kimseleri esir etti. 707 baharın- yöneldi. Ordusunun büyüklüğün- da Buhara’yı ele geçirmek üzere “Kılıç zoru” meselesi den korkan yerel idareciler isyana yola çıktı. Bu defa yolda Türkler- son verip bağlılıklarını bildirdiler. le şiddetli bir savaşa tutuştu. Du- Onun hâkimiyetini tanımış gö- İlerleyişine devam etti. Önce Çaga- rumunun ağırlaştığı sırada Nizek rünen Nizek Tarhan Belh, Merver- niyan ya da Saganiyan şehrini barış Tarhan’ın yetişmesiyle galip geldi. ruz, Talekan, Faryâb ve Cuzcân yoluyla ele geçirdi. Ardından Toha- Ama yıpranmış bir orduyla yolu- beylerinin de desteği ile isyana kal- ristan şehirlerinden Aherun ve Şu- na devam etmeyip Merv’e döndü. kıştı. Kuteybe uzun uğraştan sonra man’ı vergi vermeleri şartıyla ken- Buhara’nın fethini ise ertelemek isyanı bastırdı, Nizek öldürüldü disine bağladı. O Merv’e dönerken zorunda kaldı. (710). Talekan’da katliam yapıldı. Ta- kardeşi Salih ise Fergana ve Kaşan’ı kip eden aylar ve yıllar içinde Şâş, aldı. Buhara, Türkistan’ın en önemli Semerkant, Fergana şehirlerini ele şehirlerinden biriydi. Türklerden geçirdi. Haccac’ın vefatına rağ- Kuteybe için önemli sorunlardan başka pek çok kavim yaşıyordu bu- men görevinde kalınca bu de- biri, Toharistan hükümdarı Nizek rada. Ahalinin çeşitliliği dinî ya- Tarhan’ın itaat altına alınmasıydı. pıya da yansımıştı. Mecusîlikten Ona bir mektup gönderip kendisi- putperestliğe pek çok inanç var- 82 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Dosya fa Kâşgar’a yöneldi. Artık Çin sını- bir şekilde üstün konuma geldiler. lerin kapısını da Budist rahipler rına dayanmıştı. Ama yolda iken Abbasi Halifesi Hişam b. Abdülme- çalmışlar; hatta Bilge Kağan’ı nere- Halife Velid’in öldüğü ve kendisi- lik, Türgiş Hakanı Sulu Kağan’a el- deyse ikna etmişlerdi. Ancak veziri nin de Horasan valiliğinden alın- çi göndererek onu İslama davet et- Tonyukuk, ağırkanlı ve hükmetme dığını duyunca geri döndü. Acele ti. Sulu Kağan bu teklifi, halkını duygusu zaafa uğramış bir Budist karar verip isyan ateşini yakınca zora sokacağı gerekçesiyle reddetti. olmayı, şehirler kurup yerleşmeyi 715’te kardeşleriyle birlikte öldü- İlginçtir, aynı tarihlerde Göktürk- Türklerin tabiatına aykırı göre- rüldü. Böylece Çin sınırına kadar dayanmış olan İslam fetihleri de HAKANIN KALBİNE İŞLEYEN O SÖZLER duraklayacaktı. Horasan Valisi Cüneyd ile Türk Hakan: İyi ve güzel. İnsan öldüren, 722’de Türgişlerin Horasan’daki Hükümdarı Hakan karşılaştılar. Ha- kulak ve burun kesen kimse hakkında kayıp yurtlarını geri alma çabaları kan’ın ordusu o kadar kuvvetliydi ki, hükmünüz nedir? Türklerle Araplar arasındaki mü- Cüneyd korktu. Hakan durumu görünce cadeleyi kızıştırdı. Horasan’ın yeni Cüneyd’e haber gönderip: “Korkma, Cüneyd: Bu husustaki hükmümüz valisi Said b. Amr, Türgişlere destek ben sana bir fenalık yapmak istemem. cana can, göze göz, buruna burun… yani veren Türklere karşı daha zalimce Kuvvetlerinin eksik tarafını önceden kısastır. davranıyordu. 722’de gerçekleştir- gördüm. Eğer sana galip gelmek ve kö- diği Hocent katliamı Araplara karşı tülük yapmak isteseydim, fırsat verme- Hakan: İyi ve güzel. Yalancı, dedi- kini daha da arttırmış, Türklerde- den kuvvetlerini tozla duman ederdim. koducu, saygısız kimse için hükmünüz ki direniş duygusunu kuvvetlendir- Senin akıllı ve dinini bilen bir kimse nedir? mişti. Onun Taşkent’i ele geçirmek olduğunu duydum. Dininizi tanıyabilmek üzere sefere çıkışı Türgiş Kağanı için bazı şeyler sormak istiyorum. Sakın Cüneyd: Biz bu gibi kimselere, sürgün, Sulu Kağan tarafından mağlubiyet- benden kuşkulanma, endişeye düşme. ahaliden uzaklaştırma ve aşağılama le sonlandırıldı. Seyhun yakınla- Benim gibi bir adama gadr etmek yakış- gibi cezalar veririz. Şahitliklerini kabul rındaki Yevmü’l-atş denilen yerde maz” dedi. Bunun üzerine Cüneyd geldi. etmeyiz. Türklerin kazandığı bu zafer Mave- Hakanla görüştüler. raünnehr’deki Emevi hâkimiyetini Hakan: Sadece bu mu? temelden sarstı. Bununla kalmayıp Cüneyd: İstediğini sor? Beğendiğim Cüneyd: Dinimize göre verilecek sonraki yıllarda Türkler belirgin bir cevap bulursam veririm. Aksi halde cevabımız budur. bunu benden daha iyi anlayana havale Hakan: Bana göre dedikoducu ederim. kimseler, insanların arasını tutuşturan kimsedir. Böyle bir insanı hiç kimseyi Hakan: Zina eden bir kimse hakkında görmeyeceği bir yere hapsederim. Ale- hükmünüz nedir? nen yellenenin kıçını dağlarım. Yalancı- ya gelince, sizin hırsızın elini kesmeniz Cüneyd: Evli olmayana yüz sopa ata- gibi ben de onun dilini keserim. İnsanları rız. Ayrıca onu kalabalığın içinde teşhir güldürüp hafifmeşrepliğe alıştıranları ederiz. Evli olanı öldürünceye kadar memleketimden sürerim. taşlarız. Cüneyd: Siz hükümlerinizi aklın uygun görüp görmemesine göre veriyorsunuz. Hakan: İyi, güzel. Namuslu olan bir Biz ise Peygamberlere tabi olan, aklımıza insana zina iftirası atana ne yaparsınız? göre idareye kendimizi salahiyetli gör- meyen bir milletiz. Allah bize faydalı olan Cüneyd: Seksen sopa atarız, bir daha şeylerin iç yüzünü, hadislerin sırrını ve şahitliğini kabul etmeyiz. mahiyetlerini, faydalarını ve sonuçlarını bilir; insanlar bunu bilmezler. Her şeyin Hakan: İyi, güzel. Hırsız hakkındaki dış yüzüne göre hüküm verirler. Nice hükmünüz nedir? tedbirsiz kişiler kurtuluşa erdiği halde, nice tedbirli kişiler felakete uğramışlar- Cüneyd: Eve zorla girip hırsızlık yapa- dır. nın elini keseriz. Yol kesip adam öldüre- Hakan: Bundan daha değerli söz söy- ni, yakalayıp çarmıha gereriz. lememiştin. Bu sözler kalbime işledi. (El-Cahiz, Hilafet Ordusunun Hakan: İyi ve güzel. Gasp eden ve Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri.) başkalarının malını yağmalayan kimseye hükmünüz nedir? Cüneyd: Hırsızlık dışında kol kesme- yiz. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 83

» Karahanlı Devleti’nin 920-958’deki hükümdarı Satuk Buğra Han, İslamiyeti kabul eden ilk Türk Hanıdır. Türbesi bugün Sincan Uygur Özerk bölgesinde bulunuyor. rek karşı çıktı. Bu sayede Budizm SAtuK BuğRA HAN ranmıyorlardı. Açık söylemek kök ataları teğet geçmiş oldu (724). SENİ BEKLİYOR! gerekirse zaten dinamik bir hayat yaşayan; kılıç, ok, yay, mızrak gibi O tarihlerde Müslümanların Hz. Muhammed, kanatlı Bu- savaş aletlerini kardeşi gibi yanın- Türklerle çatışma halinde oldukla- rak’a bindiği gece, göklerde şanlı da taşıyan Türkler için savaşlar, ye- rı bir başka bölge Kafkaslardı. Hali- Peygamber sîmaları arasında hiç nilgiler ve kılıç zoru hiçbir işe yara- fe Velid’in ünlü kumandanlarından tanımadığı bir şahsiyet gördü. mamıştı. Mesleme 710 yılında Demirkapı’ya Cebrail’e bu kişinin hangi peygam- (Derbend) kadar ilerlemişti. Son- ber olduğunu sordu. Cebrail, “Bu İslama geçiş 300 yıl sürdü raki yıllarda da en az iki sefer da- peygamber değil, siz rıhlet ettikten ha yapıldı. Ne var ki, bu savaşlar 333 yıl sonra fanî dünyaya inecek İslam tarihçilerinin Müslüman bir netice vermediği gibi çok sayı- ve Türkistan’ı dininizin çevresi içine ordularının gücünü göstermek, da Müslüman da Hazarlara esir düş- sokacak olan Satuk Buğra Han’ın zaferlerinin parlaklığına işaret et- tü. 737’de Hazarlarla yapılan savaşı ruhudur.” diye cevap verdi. Hz. mek için yazdıkları, Talekan, Cüz- İslam ordularının kazanması üzeri- Muhammed sonsuz sevinçle yere can, Fergana, Buhara gibi şehirlerin ne Hazarlar ülkelerinde İslamiyeti indi ve her gün İslâm’ın gelecekteki ele geçirilmesi esnasında yaşanan anlatmak üzere iki fakih görev- bayraktarı Satuk Buğra Han için katliamların büyüklüğü ne olursa lendirilmesini kabul ettiler. Aslın- dualar etti. Ashâb, Türklerin yur- olsun, kılıç ile iman arasında bir da Hazar hükümdar ailesi ve üst dunda İslamiyet ışığını parlatacak tercihte bırakılan insanların akıbe- yönetimde bulunanlar Museviliği kişinin ruhunu gözleriyle görmek tini göstermemektedir. Buhara ör- benimsemişlerdi. Ülkenin Hıristi- istedi. Hz. Peygamber onların neğinde görüldüğü gibi bölgenin en yan misyonerlerin geçiş noktasın- niyazlarını kabul ederek dua etti. önemli fatihi olan Kuteybe b. Müs- da olması sebebiyle nispeten bu din Bir anda başlarında Türk tulgasıyla lim bile halkı İslama davet etmek, de yayılmıştı. Ahalinin çoğunluğu silahlı 40 atlı selâm vererek onlara namaza alıştırmak ve Cuma na- ise eski Türk inançlarını muhafaza yaklaştı. Bunlar Buğra Han ve mazlarına ilgiyi artırmak için çok ediyordu. Şimdi Müslümanlık için arkadaşlarının ruhları idi. Aralarında iyi kullandığı kılıcı yerine daha yu- de yeni bir yol açılmış sayılabilirdi. Türk sultanına rehber olmak için, muşak yöntemler denemiştir. Hat- Allah’ın işaret ettiği, Ebû-Nâsır ta şehirde, evlerini Araplarla pay- Ama asıl sorun bunlar değil- Sâmânî de bulunuyordu. Zamanı laşmak istemeyen Buhara eşrafının di. Uzun savaşlar sırasında Türkler gelince Allah’ın emriyle Hoca Ebû şehrin dışında yeni bir yerleşim ye- arasında İslamiyetin yayılması ne- Nâsır Sâmânî dünyaya geldi. Bu ri meydana getirmesine bile müda- redeyse sıfır noktasında duruyordu. adam, çok dindar ve mütevazı, hale etmemiştir. Uzun süren savaşlar, akınlar, yıl- idare ilminde ve mukaddes şeyleri dırma politikaları ve nihayet geçici tanımakta yed-i tûlâ sahibi idi. Bir Burada bilinmesi gereken en hâkimiyetler hiçbir işe yaramamış, gece rüyasında Hz. Peygamber ona, önemli husus, Müslümanlar- iki taraf arasındaki rekabeti körük- “Kalk, Türkistan yolunu tut, orada la Türkler arasındaki temasların lemekten öteye geçememişti. Üste- Satuk Buğra Han Müslüman olmak Kafkaslar ve Maveraünnehr ile sı- lik Emeviler gerek cizye vergisinde için seni bekliyor.” dedi. Ebû-Nâsır nırlı kalmış olmasıdır. Bu saydığım kayıp yaşamamak, gerekse Arap ol- bu olay üzerine oğlu ve 300 kişilik yerlerde de ya Fergana, Buhara, mayanlara köle muamelesi yapmak bir kervanla yola koyuldu. Belh gibi şehirlere hâkim durum- gibi hevesler yüzünden İslamiyetin da olan beyler yahut Türgişler, Kar- yayılması için çok da gayretli dav- luklar, Hazarlar gibi boy veya dev- letler bulunuyordu. Onlar da sahip oldukları şehirleri yeni fatihlere vermek istemiyorlardı. Üstelik bu saydıklarımız İslam orduları karşı- sında büsbütün mağlup veya ezil- miş durumda değillerdi. Emevi 84 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Dosya valilerine karşı zaman zaman be- nedanı Emevi iktidarını ortadan yüşe geçtiler ve Abbasi ordularıyla lirgin üstünlükleri söz konusuydu. kaldırdı (750). Emevi ailesinin son karşı karşıya geldiler. Bu sıralarda Örneğin Hazarlar, Kıpçaklardan al- ferdi Abdurrahman Endülüs’e ka- Göktürk Devleti yıkılmış ve Uygur- dıkları destekle 723’te Emevi ordu- çabildi. Devletin merkezi Şam’dan lar Asya’nın yeni hâkimleri olarak larını ağır bir yenilgiye uğratmış- Bağdat’a çekildi. yükselmeye başlamışlardı. lardı. Bundan birkaç yıl sonra da (727) Türgişler belirgin bir galibiyet Burada yeni bir medeniyet yük- İşte tam da bu noktada, Araplar- aldılar. Çok açık şekilde bellidir ki, selirken Asya’nın derinliklerinde la Çinliler arasında Talas Irmağı kılıç üstünlüğü tam olarak Müslü- de Göktürk hâkimiyeti sona ermiş, yakınlarında yapılan savaşta bek- man Arapları işaret etmemekteydi. iktidar Uygurların eline geçmiş- lenmedik bir şey oldu. Karluklar ka- ti (745). Bütün bu karmaşa arasın- labalık Çin ordusuna karşı İslam or- Türklerin büyük bölümü ise da Çin, hâkimiyetini yavaş yavaş dularının yanında yer aldılar. İslam ordularıyla zaten hiç kar- Batı’ya kaydırmaya başlamış ve şılaşmamışlardı. Kırgızlar, Kıp- İslam ordularıyla karşı karşıya gel- Abbasi iktidarının henüz ülke- çaklar, Kimekler, Tatarlar, Uygur- mişti. Bu sıralarda Çin’de Tang ha- ye tam bir hâkimiyet kuramadı- lar ve Oğuzların İslam ile teması nedanı hüküm sürüyordu. İslam ğı günlerde yaşanan bu galibiyet, Emevilerden ziyade Abbasiler dö- ordularına karşı başarısız olan Batı Türkistan’dan Çin tehlikesini nemine tekabül eder. Göktürkler Fergana İhşidi, 712 yılında Arapla- uzaklaştırırken, Türklerle Araplar 745 yılına kadar hüküm sürme- ra karşı Çin’den yardım istemiş ve arasında yeni bir köprünün kurul- lerine rağmen Peçenekler, Uzlar, Çin hâkimiyetine girme sözü ver- masına imkân hazırladı. Karluklar Tuna Bulgarları Karadeniz’in ku- mişti. Benzer bir teklif de 726’da Batı Türkistan’da yükselmeye baş- zeyinden batıya göç ettikleri ve Hı- Buhara emiri tarafından yapılmış- ladılar. Türklerle Araplar birbiriyle ristiyanlık âlemine karıştıkları için tı. Aynı şekilde Semerkant ve Toha- mücadele eden iki unsur olmaktan Müslümanlarla hiç karşılaşmadılar. ristan’dan da Çin’e elçiler gidip yar- hızla uzaklaştılar; ticaret ve de- Dolayısıyla şu kılıç meselesini tam dım çağrıları yapılmıştı. ğiş-tokuş yolları açıldı. olarak izah etmekten aciz durum- dayız. Çin bütün bu çağrıları cevapsız Bununla kalmadı tabii. Ab- bıraktı. Muhtemelen bu tarihler- basi Halifesi Mansur (754-775) Din değiştirme aşağıda da gö- de Tibet meselesi ile uğraşıyorlardı. Türklerden hassa hizmetinde rüleceği üzere uzun bir süreçtir Türgiş Kağanı Sulu Kağan’ın 738’de faydalanmaya başladı. Bağdat’ta ve bu sürecin tamamlanması ne- vefatı ve Türgişlerin karışıklığa sü- Halife’nin muhafızlığını yapan bu reden bakılırsa bakılsın en az 300 rüklenmesi üzerine Çin harekete Türkler muhtemelen İslama giren yıl sürmüştür. Ayrıca bu süreci kı- geçti. İli vadisi ve Issık Gölü’ne doğ- Türklerin de öncüsü oldular. Bun- lıç zoru yerine kültür değişimi ve ru genişlemeye başladı. 747’de bü- lar o kadar etkili savaşçıydılar ki, Türklerin yeni bir kültür atlasına yük bir ordu ile batıya doğru yürü- zamanla sayıları arttırılıp İslam dâhil olmalarıyla izah etmek da- sınır boylarına, Malatya, Adana gi- ha mantıklıdır. Bu hususta elimiz- bi garnizonlara yerleştirildiler. Hat- de destanî mahiyette eserler başta ta Bizans’a karşı yapılan seferlerde olmak üzere zengin veriler bulun- yer aldılar. maktadır. En azından Dede Korkut destanlarındaki Deli Dumrul hikâ- Halife Mehdi zamanında Karluk- yesine bir göz atmak yeterli olacak- lardan bir bölümü İslamiyeti kabul tır. etti. Halife Me’mun ve Mu’tasım zamanında ise seçkin Türk asker- Büyük buluşma: Talas lerinin Abbasi başkentinde ve sı- nır boylarındaki etkinlikleri daha 740’ta Hz. Ali’nin (ra) torunu da arttı. Öylesine itibarlıydılar ki, İmam Zeyd, Kûfe’de öldürüldüğün- Bağdat’ta atlı ve silahlı gezmeleri- de Emevi iktidarının da sonuna ge- ne kimse karışamıyordu. Bunların linmişti. 7 yıl sonra Horasan’da Ebu arasında Maveraünnehr’in, Fergana Müslim Horasanî’nin önderli- gibi önemli şehirlerin ve diğer böl- ğinde büyük bir ayaklan- gelerin hâkimi olan Türk beyleri- ma patlak verdi. Birkaç yıl sonra ise Abbasi ha- » Uygur Devleti’nin kurucusu Kutluğ Kül Bilge Kağan 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 85

nin çocukları da vardı. » Oba hayatı Abbasiler onların yerli ahaliyle, Hz. Muhammed (sav) İslamı tebliğe başladığı ve müşriklerle mücadeleye giriştiği yani Araplarla kaynaşmalarını is- sıralarda (610) Orta Asya’da Türkler, Göktürklerin hâkimiyetinde toplanmışlardı. Yarı temiyorlardı. Bu yüzden zaman za- göçebe yaşayış tarzını benimseyen Türklerin oba hayatını gösteren bir çizim. man evlenmeleri için Türkistan’dan Türk kızları getiriliyor, evleninceye landırdı. 875’te Horasan,  Taberis- doğru yola çıktığında Maveraün- kadar Halife’den geçimlerini temin tan, Kirman, Cürcan, Rey ve Mave- nehr’in kuzeyi yeni bir Türk gru- etmek üzere maaş alıyorlardı. Sa- raünnehr’e uzanan sahaya hâkim bu, yani Oğuzlar tarafından dol- merra şehri de sırf Türklerin raha- olan Samaniler, İslamiyeti Türk- durulmuştu. Türkiye, Azerbaycan, tı için kurulmuştu. Tabii böylesine ler arasına taşıyan en önemli un- Türkmenistan, Irak, Suriye ve Bal- güçlü bir yapının Halifelik oyunu sur oldular. Samanilerin Özkent, kanlardaki Türklerin ataları olan oynaması da kaçınılmazdı. Artık Taşkent, Buhara, Sayram ve Otrar Oğuzlar henüz İslamiyete girme- hanedandan birinin hilafete gel- gibi Türklerin çoğunlukla yaşadı- mişlerdi. Bir Tanrı’ya inanıyorlar, mesi Türklere bağlı hale gelmişti. ğı şehirlerde yaptırdıkları cami- başları sıkışınca “Teg Tengri”, yani Kritik valilikler de Türk kuman- ler İslamiyetin yayılması açısından “Tek Tanrı” diye dua veya beddua danlara teslim ediliyordu. Mısır’da önemli merkezler oldular. Dahası ediyorlardı. Eski inançlarını muha- kurulan Tolunoğulları ve İhşitler sufiler ve dervişler Türkler arasın- faza ediyorlar, öldükten sonra cen- gibi devletler Türk valiler tarafın- da İslamiyeti anlatma imkânı bul- nete gideceklerine inanıyorlardı. dan meydana çıkarılmıştı. Türkler dular. Şakîk-i Belhî, İbrahim b. Ed- o kadar revaçtaydı ki, bu yüzyılda hem’in gayretleri etkisini gösterir Fadlan aralarında İslamı benim- Türklerin faziletlerini, savaşçılıkla- oldu. seyenlerin olduğuna ama henüz rını ve üstün ahlakını öven eserler Müslüman olmamış kabile mensup- verilmeye başlandı. Artık Müslüman tüccarlar kolay- larından korktukları için ya kendi- lıkla Türk ülkelerinde seyahat ede- lerini gizlediklerine ya da eski din- Rakip değil, müttefikler biliyorlar, onların evlerinde misafir lerine döndüklerine şahit olmuştu. olabiliyorlardı. Muhtemelen bunla- Üstelik Müslümanlara karşı da pek Maveraünnehr’e gelince… Bura- rın etkisiyle İtil Bulgarları arasın- hassas davranıyorlar, bir Müslüman sı uzun yıllar Müslümanların elin- da İslam yayılmaya başladı. Bulgar tövbe istiğfar ederse onlar da he- de olması hasebiyle önemli bir İs- hükümdarı İlteber Almış, Abbasi men tıpkı onun gibi tövbe istiğfar- lam kültür alanı haline gelmişti. halifesinden kendilerine İslamı öğ- da bulunuyorlardı. Müslümanlarla Türkler arasında- retecek fakihlerle, cami ve kale ya- ki siyasî rekabetin sona ermesi iki pımını bilen ustalar göndermesini Fadlan’a bir Oğuz, “Tanrınızın kültürün birbiriyle temasını hız- istedi (922). İşte İbn-i Fadlan da bu eşi var mı?” diye sormuştu. Muhte- talebi karşılamak üzere yola çık- melen Hıristiyan bir misyonerden mıştı. Fadlan, Bağdat’tan kuzeye Baba-Oğul ve Ruhü’l-Kuds’e dair hikâyeler dinlemiş olmalıydı. Fad- 86 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Dosya lan bu soru karşısında tövbe istiğ- » En geniş meydan far edince, Oğuz da sorduğu soru- dan pişman oldu. İslam mimarisinin seçkin örneklerini barındıran Semerkant’ın merkezi konumunda olan Fadlan, Oğuzların arasından ge- Registan meydanındaki medresenin giriş kapısı. Üç medreseyi barındıran meydanda çip Bulgar ülkesine giderken Müs- lüman olmayan Peçenekleri gör- Timur dönemine ait pek çok eser mevcut. müştü. Aslında sadece onlar değildi Müslüman olmayanlar. Kırgızlar, zey uçlarında ise nispeten yavaş bir en uzak diyarlara kadar taşıdılar. Kıpçaklar, Uzlar, Kimekler, Karluk- ilerleme kaydedildi. Karadeniz’in Onlar sayesinde İslamiyet Kafkas- ların büyük bölümü henüz eski kuzeyinde, yani Kıpçak bozkırla- larda ve Balkanlarda yayılma imkâ- dinlerindeydiler. 9. yüzyılın ortala- rında İslamlık 14. yüzyıla gelindi- nı buldu. rında Uygurların bir bölümü Mani- ğinde bile hâlâ yayılma eğilimdey- heizm’i benimsemişti. Tuna Bulgar- di. Eski inançlardan Maniheizm’e Asya’nın kadim ahalisi Türkler ları ise Hıristiyanlık içinde eriyip kadar kararsızlık yaşayan Uygurla- İslam coğrafyasının genellikle hâ- gitmişlerdi. rın İslamlaşması 15. yüzyılda, uzak kimi, dinî müesseselerin hâdimi ol- bozkırların atlıları Kırgızlarınki ise dular. Kanlarını bu yolda, canlarını İslam Fatihi Oğuzlar 17. yüzyılda ancak tamamlanabildi. bu uğurda harcamaktan hiçbir za- man geri durmadılar. Zorda kalın- Fadlan’ın İtil Bulgarlarının ülke- Görülüyor ki, bir türlü diller- ca yeni dinin gücüne sığındılar. Tıp- sine ulaştığı yıllarda veya bundan den düşmeyen “Türkler kılıç zoruy- kı Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’nda biraz sonra Karahanlı hükümdar la Müslüman oldu” iddiası aslında söylediği gibi dua ettiler: ailesinden Satuk Buğra Han İsla- büsbütün kurgudan ibarettir. Türk- miyeti benimsedi. Aslında bu olay lerle İslamlığı birbirine yakıştırma- “Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, Asya’daki Türkler için dönüm nok- maktan kaynaklanmaktadır. Hatta azametin karşısında yüzümü ye- tası oldu. Satuk Buğra Han, Kaşgar Türklükten uzaklaşma gibi garip re sürüyor ve senin uğrunda cihad ve Atbaşı gibi iki önemli merkezi İs- iddialar ileri sürülmüştür. Hâlbu- ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halis- lamlaştırmakla kalmadı; Karahan- ki Türklerin İslam ile müşerref ol- tir. Bana yardım et; sözlerimde hi- lı ülkesinde İslamiyetin yayılması- ması onlara yeni bir dinamizm laf varsa beni kahret!” nın da yolunu açtı. Uygurlar hızla kazandırdı. Gazneli Mahmutlar, Müslümanlaştılar. Samani kuman- Alparslanlar, Süleymanşahlar, Os- Tufan Gündüz danlarından Alp Tegin ise Gazneli man Gaziler, Nurettin Zengiler, Kı- Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Devleti’ni kurduğu gibi, yeni dini lıç Arslanlar, Fatihler, Timurlar, Ka- Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. Hindistan’a taşıyıp yaydı. İlginçtir, nuniler sadece birer Türk hakanı Hindistan’da da İslamlık, dini bura- olmakla kalmadılar. İslamın sesini ya getiren Türklere nispetle Türk- lük ile eşit anıldı ve yeni Müslü- manlara Turuşka denildi. 11. yüzyılda Selçuklu ailesinin İslamiyeti benimsemesi ise Oğuz/ Türkmen gruplarının İslamlaşma- sını hızlandırdı. Oğuzlardan en az 200 bin çadırlık bir grup İslamiyete girmişti bile. Ama bu yeni zümre- nin de katılımıyla Oğuzlar, sadece dinin hizmetkârı değil, yeni savu- nucusu ve fatihleri oldular. Oğuz- lar önce İran’ı, sonra Irak, Suriye ve Anadolu’yu fethettiler. Bizans bas- kısı altında geri çekilmeye başlayan İslam gücü yeni fatihler, yani Türk- ler sayesinde güçlü bir atılıma girdi. Türk coğrafyasının doğu ve ku- 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 87

Soru: Müslüman olmayan Türkler millî benliklerini kaybetmişler midir? “TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK ÖZDEŞLEŞMİŞTİR” Hakan kırımlı kimliğin teşekkülüyle tanımlayacaksak, 19. yüzyıldan sonrasına bakmamız gerekir. Tarihî süreç içinde Türk halklarının hepsini Prof. Dr., Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ya da belirli gruplarını ifade eden millî kimliklerin tamamının İslam kimliği ile iç içe olduklarını görürüz. Bulundukları coğraf- Bugün ‘Türk halkları’ tabirini (tek bir yaya göre ‘Türk’, ‘Tatar’ veya diğer bir ‘millî’ kimliğin doğrudan istisna hariç), konuştukları dil ‘Türk “Müslüman” mânâsına geldiğini tarihî seyirde görmekteyiz. dilleri’ grubuna dâhil halklar için Bununla birlikte ‘Müslüman’ denildiğinde doğrudan sözünü kullanmaktayız. Bunların içinde Sibirya’nın doğusundaki Yakutlar ve batıdaki Çuvaşlar ettiğimiz halkların anlaşılmasıyla çok sık gibi akade- karşılaşılmıştır. Yüzyıllar içinde mik olarak bu kavramlar birbirleriyle ade- bu dil ailesi- ta özdeşleşmişlerdir. Mesela ne giren, ancak diğerlerinden gayrimüslim bir kimsenin ihtidâ bilfiil anlaşılamayacak ölçüde etmesi halk arasında onun ‘Türk’ kültür ve tarihinden fazlasıy- la uzaklaşmış olanları ayrı (veya oradaki ana Müslüman kategoride değerlendirmek halk hangisiyse) olması şeklinde gerekir. Bunlar ana kitleye tanımlanmıştır. Bunun tersi de nazaran mukayese edile- geçerlidir. meyecek kadar az sayıda Bazı coğrafyalarda ‘Türk’ gibi, olup tarihte oynadıkları esasta etno/linguistik olan bir roller çok sınırlıdır. kavramın içi dinî aidiyetle dolmuştur. Dünyadaki Türk halklarının çoğunluğu Müs- Burada kast ettiğimiz, mutlak şahsî lümandır. ‘Millî benlik’ kavramını tarihteki etno/linguistik ya- itikat mânâsında yahut fıkhî açıdan İslamiyet değil, cemaatlere hut kültürel mevcudiyet olarak değil de modern siyasî-kültürel teşmil edilen siyasî-kültürel kimlik olarak Müslümanlıktır. 19. asırdan itibaren Türk millî kimliğinin/kimliklerinin belirlenme- » Bir Gagavuz ailesi ve Gagavuz bayrağı sinde aslî rol oynayan fikir ve siyaset adamlarının umdelerinde İslamiyetin belirleyici rol oynadığı görülür. Bunlar arasında bütünüyle seküler, hatta dinle arası olmayanların dahi tanımla- dıkları etno/linguistik kitlenin fiilen dinî aidiyete göre belirlen- miş olması ve kanunlara dahi yansıması dikkat çekicidir. Günümüzde Türk dilini kaybetmiş olup kendileri ve başkaları tarafından kesinlikle ‘Türk halkları’ kategorisinde sayılan yegâne topluluk, nüfusları birkaç bin kişiye düşmüş olan Litvanya/Polonya/Belarus Tatarlarıdır. Onların şahsında, korunabilen dinî kimliğin doğrudan millî kimliği ifade edişinin karakteristik bir örneğiyle karşılaşmaktayız. Yine ‘Türk halkları’ başlığı altında sayılan sayıca az Hıristiyan Gagavuzlar ve artık yok olmanın eşiğindeki Musevî Karaylar (Karaimler) arasında ‘Türk’ millî kimliğinin ancak 1920’lerde (birincisinde Mihail Çakır, diğerinde Seraya Şapşal gibi iki istisnaî dinî liderin öncü- lüğünde) söz konusu olduğunu, bu topluluklarda dahi kültürel açıdan İslamiyetin tesirlerinin bulunduğunu gözden kaçırma- mak gerekir. İslamiyeti modern Türk millî kimliğinin yegâne belirleyicisi olarak tanımlamak doğru değilse de, siyasî-tarihî-kültürel mânâda bu kimliğin çok önemli, hatta hayatî bir unsuru oldu- ğunu söyleyebiliriz. 88 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Görüşler Soru: Hadis-i şeriflerde Türklerden bahsedildiği doğru mu? “RESULULLAH’IN (SAV) TÜRKLER HAKKINDA BİLGİYE SAHİP OLMASI MUHTEMEL” aDnan DEmİrCan HProf. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi z. Peygamber’in (sav) hayatını geçirdiği Arap yarımadası veya civarında yaşamadıkları için Türklerin Araplarla doğrudan bir temasları yoktu. Ancak Mekke ahalisi ticaretle uğraştıkları için farklı milletlere mensup insanlarla karşılaşabiliyorlardı. Öte yandan Arabis- tan’a köle olarak getirilen insanlar arasında da farklı etnik kökenlere mensup insanlar bulunmaktaydı. Dolayısıyla Allah Resulü’nün Türkler hakkında bazı bilgilere sahip olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Hendek Savaşı’nda kendisi için bir “Türk çadırı” kurulduğu ve orada kaldığı rivayet edilir. Kütüb-i Sitte, yani altı muteber hadis kaynağı başta olmak üzere hadis kitaplarında Türklerle ilgili bazı rivayetler yer alır. Ayrıca Hz. Peygamber’e nispet edilen, Türkleri öven ve yeren sözler de mevcut. Hangisinin sahih, hangisinin mevzu (uydurma) olduğu uzmanlardan öğrenilebilir. Hadislerin bir bölümü Türklerin savaşçı yönlerine işaret ederken, bazı rivayetlerde tersine Türklerle savaşılacağından söz edilir. Türklerden bahsedilen riva- yetlerden ikisi şöyle: “Siz küçük çekik gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüş ve üzeri derilerle kaplanmış sağlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır; siz kıldan örülmüş çorap giyen bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacak- tır.” (Buhârî, “Menâkıb”, 25; Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 9). “Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız.” (Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 8; Nesâî, “Cihâd”, 42). Soru: Türklerin eski dini Şamanizm midir? Şamanizm bir din midir yoksa kültür mü? “ŞAMANİZM DİN DEĞİLDİR” İSmaİl TaŞPınar aracılık yapması, bu külte önem verilmesine sebep olmuştur. Şamanizm bir din olmaktan çok, çeşitli dinlerde görülen TProf. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Bölümü ek Tanrı inancına sahip olan Türklerin ve merkezinde vecd tecrübesini yaşayan, kehanette bulunan, eski dini Şamanizm değildir. Çünkü hekim ve büyü yapan bilge kişinin şaman olduğu; Şamanizm bir din değildir. Fakat Kuzey onun uyguladığı çeşitli ritüel ve ayin formların- ve Orta Asya topluluklarında mevcut bir dan oluşan bir kült ve bir yöntemdir. Bu kültün kült olan Şamanizmin Türklerin tarihinde etkisini devam ettirdiği ve Türklerin dinî unsurla- sonraki dönemlerde özellikle tasavvuf tarihin- rından biri olduğunu de çeşitli tarikatlarda (Yesevi, Rıfai, Kalenderi, söyleyebiliriz. Özel- Haydari, Bektaşi ve Alevi gelenek ve uygulama- likle atalara saygının larında) farklı yönleriyle varlığını devam ettirdiği önemli bir yere sahip olduğu Türk kabul edilmektedir. kültüründe ölen atalarla ve tabiatüstü var- lıklarla irtibatın kurulmasında şamanların 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 89

Soru: Batılılar niçin “Müslüman oldu” yerine “Türk oldu” tabirini kullanmışlardır? “TÜRKLÜK VE İSLAMİYET ETLE TIRNAK GİBİDİR” aBDÜlkaDİr ÖZCan de kalıcı fetihlere yol açmıştır. İşte bütün bu fetihler, iskânlar ve kurumlar Batılılar nazarında hep Müslüman Türk kimliğiyle AProf. Dr., Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümü olmuş, bundan dolayı da Türklük ve Müslümanlık kavramları ttila’nın Orta Avrupa’da kurduğu aynı anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Hatta Osmanlı Dev- Batı Hun devleti Roma İmparator- leti’nin adı tarih kaynaklarımızda “İslâm devleti”, padişahlar luğu’nun parçalanmasında etkili “İslâm padişahı” olarak anılırken; Batıda Türk Devleti, Kanuni olmuştur. Dolayısıyla Batılıların Türklerle Sultan Süleyman’a Grand Turc (=Büyük Türk) denilmiştir. tanışıklığı çok eskilere uzanır. Fakat asıl ta- nışmaları Müslüman Türklerin Anadolu’ya Son yıllarda dile getirilen “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” ifa- gelmelerinden sonra oldu. desi sanki 16. yüzyılda gerçekleşmiş gibidir. Dolayısıyla gerek Hangi hanedana mensup olurlarsa olsunlar Batılılar, genellikle “Türk” adını kullanmışlar, hatta ya- Arnavut, gerekse Boşnak gibi kavimler yıldıkları yere de Türkiye adını vermişler; Türklük ve Müslümanlığı aynı anlam- bu bakımdan Anadolu’da kurulan Sel- da kullanmışlardır. Bir gayrı müslim çuklu devletine bizler Anadolu Selçuklu- İslâmiyete geçtiğinde ona “Türk oldu” ları derken Batılılar Türkiye Selçukluları denilmiştir. Oralardaki sıbyan mektep- demişlerdir. lerinde “İslamın Temel Şartı” ifadesi “Türklüğün Beş Şartı” şeklinde algılan- Türklerin eski çağlardan beri mış ve söylenmiştir. Hatta yakın tarihte cihan hâkimiyeti ülküsünü ifade eden Yugoslavya’nın parçalanmasıyla sonuç- Kızılelma kavramı, Osmanlı döneminde lanan Sırp-Boşnak savaşı Müslümanlarla tevhid inancını yaymaya yönelik “i’lâ-yı Sırpların savaşı şeklinde algılanmış ve kelimetullah”a dönüşmüştür. Osmanlı ifade edilmiştir. Türklerinin Gelibolu üzerinden Avrupa topraklarına ayak basmaları, özellikle Bu söylemlerden anlaşılmaktadır ki, İstanbul’un fethinden sonra başlayan Batılılar sanki Türk kelimesini etnik anlamda değil, Müslüman- kalıcı fetihlerin ardından uyguladıkları iskân politikası ile yine lıkla eş anlamda kullanmışlardır. oralarda inşa ettikleri dinî ve sosyal tesisler sayesinde alınan yerler, yüzyıllarca vatan toprağı olmuştur. Gerek “Evlâd-ı Fâti- Gerçekten Türklük ve İslâmiyet zamanla et ve tırnak gibi han” denilen Anadolu asıllı göçmenlerin güzel komşuluk iliş- birbirinden ayrılmaz iki unsur olmuş, Macarlar, Gagavuzlar, kileri, gerekse taşra idarecilerinin olumlu tutum ve davranış- Bulgarlar ve Finler gibi Müslüman olmayan kavimler Türk larıyla yerli halka uygulanan “istimâlet” siyaseti ise gönüllerde kabul edilmemiştir. Soru: Türkler İslamiyeti İran üzerinden mi öğrendi? “İSLAMLAŞMADA İRAN ETKİSİ AÇIK” OSman G. ÖZGÜDEnlİ giren hüdâ, peygamber, namaz, abdest, oruç ve hoca gibi pek çok Farsça kelime Türklerin İslamlaşma sürecinde İran etkisinin TProf. Dr., Marmara Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü en açık delilidir. Bununla birlikte, çok geniş bir coğrafyada ve ürkler İslamiyeti uzun bir tarihî uzun bir zaman diliminde cereyan eden bu süreçte İranlıların süreçte, çok geniş bir coğrafyada, etkisinin daima yeknesak olmadığı anlaşılmaktadır. Neticeleri farklı kanallar üzerinden öğren- itibariyle sadece Türk ve İslam tarihinin değil, aynı zaman- mişlerdir. Volga Bulgarları, Karahanlılar, da dünya tarihinin de en önemli hadiseleri arasında yer alan Selçuklular, Uygurlar ve Kırgızlar gibi farklı Türklerin İslamlaşma süreci maalesef henüz sosyal, kültürel, Türk topluluklarının İslamlaşma süreci farklı psikolojik ve sosyo-antropolojik açılardan bütün boyutlarıyla zaman dilimlerinde, farklı coğrafyalarda ve incelenerek ortaya konulabilmiş değildir. İranlıların ve Soğdlar, muhtelif dinamiklerin etkisi altında ger- Harezmliler gibi İranî unsurların bu sürecin farklı aşamaların- çekleşmiştir. Bu dinamikler arasında pek daki etkisi, ancak bu yöndeki araştırmaların derinleşmesinden tabii olarak Türklerin kadim komşusu olan İranlıların da tesiri sonra netleşecektir. vardır. İran asıllı âlim, tüccar, seyyah ve din adamlarının Ortaçağ boyunca Anadolu’dan Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafyada oldukça aktif oldukları bilinmektedir. Türkçede dinî literatüre 90 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Que post int venis cGoömrümşloedr Soru: Türklerin eski inançlarıyla İslamiyet arasında benzerlik var mı? Bu onların İslamlaşma sürecini etkiledi mi? “ESKİ DİNLERİNİN İSLAM KADAR SİYASÎ VE TOPLUMSAL NİTELİĞİ YOKTU” mUSTaFa alİCan EYrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Tarih Bölümü ski Türklerin ilah algısı ya da dinî denilebilecek günlük uygulamaları ile İs- lam arasında bazı benzerlikler bulunabilir. Ancak bu tür benzerlikler bütün dinler arasında tespit edilebilir. Eski Türk inancı ile İslamiyet arasındaki benzerliklere yaslanan bu görüşün yeterince sorgulanmadığını belirtmek gerekir. Bir toplumun, salt kendi inanç kodlarıyla uyuştuğu için dinini değiştirdiğini düşünmek romantik bir yorum. Türklerin İslamlaşması, varsayılan benzer- liklerle değil, eski inançlarının toplumsal hayatı her yönüyle kuşatacak bir yapıda olmamasıyla ilgilidir. Eski Türklerde dinî inancın toplumsal ve siyasî nitelikleri belirsizdir. İslam dininin çok yönlü ve kuşatıcı yaklaşımına karşı direnebilecek bir inanma zeminine sahip olmayan eski Türkler, merhum Osman Turan’ın da belirttiği gibi, Kur’an-ı Kerim ile rekabet edebilecek bir kutsal kitaba, Hz. Muhammed’in (sav) karşısına ikame edebilecekleri bir pey- gambere, mescide karşı bir mabede ya da Hilafete karşı duracak bir kuruma sahip olmadıkları için İslamî davet karşısında “mutlak” denilebilecek bir direniş refleksi sergileyememişlerdir. Soru: İslamiyetin ilk dönemindeki Arap kaynaklarına göre Türk algısı nasıldı? “TÜRKLERLE ARAPLAR İSLAMDAN ÖNCE TANIŞTILAR” ramaZan ŞEŞEn bu olumsuz görüşler atasözlerine aksetse de bu hava gitgide kı- rılmış, Türkler birçok Arap şair tarafından övülmüştür. Önceleri TMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Bağdat’a Türklerin gelmesini tedirginlik ve korkuyla karşılayan ürklerle Araplar arasındaki ilişkiler Müslümanlar, sonradan uzun yıllar Türklerin himayesi altında İslamiyet öncesine dayanır. Hatta yaşadılar. Bunu ilk dönem Arap mütefekkirlerinden İbnu’r-Rumî Türklerin bir kısmı Yemen’in fethinde ve Câhız’ın Türklerin faziletlerini anlatmalarından görmekteyiz. İran kumandanı Vahriz’in ordusunda yer al- mış, onunla beraber savaşmışlardı. Sasaniler ile Bizanslılar arasında yapılan uzun savaş- larda Göktürkler ve Hazarlar Bizans tarafını, Avarlar İran tarafını tutmuşlardı. Bu harp için Kur’an-ı Kerim’de ayetler nazil olmuş ve Müslümanlar Bizans’ı, Mekke müşrikleri ise İran tarafını tutmuş- lardı. Yani Türkler henüz Müslüman olmadan evvel Araplar ile aynı cephede yer almışlardı. Dikkat çeken bir husus da, Cahiliye devri Arap şiirinde Türk- lerden daima “Türk” diye bahsedilmesi. Aynı devirde Ara- bistan’da Türk çadırlarının kullanıldığını biliyoruz. Hz. Peygamber’in (sav) hadislerinde Türklerden olum- suz bir şekilde bahsedilse de, bunlar Hz. Ömer (ra) devrinde başlayıp Emevilerin sonuna kadar süren Türk-Arap savaşları sebebiyle uydurul- muştur. Gerek şiirlerden, gerekse hadislerden çıkan neticeye göre eski Araplar Türkleri kah- raman fakat acımasız, İslamiyet için tehlikeli bir millet olarak görmektedir. Zaman zaman 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 91

Orta Asya’dan Anadolu’ya adım adım Türklerin İslamlaşma serüveni 1043 - 44 Balasagun ve Kâşgar’daki 10 bin çadırdan meydana gelen 50-60 bin kişilik Türk toplu- luğunun da Müslüman olmasıyla Türklerin büyük çoğunluğu İslamiyeti kabul etmiş oldu. 985 Selçuk Bey’in İslamiyeti kabul etmesi Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından biri oldu. 960 İbnü’l-Esîr 200 bin çadırdan oluşan Türk topluluğunun Müslüman olduğunu kaydeder. 893 HIZ DÖÜNKÜSEŞLÜİŞM Y IR Samani Hükümdarı İsmail b. Ahmed Karlukların başşehri Talas’a bir sefer düzenledi ve şehri fethetti. BÜYÜK10ŞEBİRNEFÇSAODN Büyük kiliseyi camiye çevirerek Özkent, Yaşkent ve Sayram’da cami, mescit ve türbeler inşa ettirdi. Bu dönemde Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı. 836-892 ZİRVE Türkler nasıl Mu’tasım-Billah devrinde Hilafet merkezinin KLİMA Müslüman Samerra’ya taşınmasıyla Türk hâkimiyetinin zirvede TEHDLİÖKKNLEEÜRMANNAODKTOALSUI’DA oldu? olduğu Samerra devri başladı. 26 Ağustos 1071 751 Malazgirt ovasında Alparslan komu- Temmuz ayında Araplarla Çinliler arasında tasındaki Selçuklu ordusu Bizanslıları meydana gelen Talas Savaşı, Türklerin İslami- ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zafer yeti kabulünde önemli bir etken oldu. sonucunda binlerce Müslüman-Türk 750 Anadolu’ya yerleşti. Abbasi hanedanı Emevi BULUŞMA iktidarını ortadan kaldırdı. BÜYÜK ZAFETREHDİT 747 MÜSLÜMAN TÜR Türgişlerin karışıklığa sürüklenmesinden yararlanan Çin, büyük bir ordu ile Batı’ya doğru yürüyüşe geçerek Abbasi orduları ile karşı karşıya geldi. 739 Türgişlerin lideri Kursul, Horasan ve Maveraünnehr’in son Emevi Valisi Nasr b. Seyyar tarafından esir alınıp öldürüldü. İslam orduları için Türgiş tehdidi de ortadan kalktı. 737 Hazar Hakanı İslam Devleti’ne bağlanmayı ve Müslüman olmayı kabul etti. 737 727 Hazarlar, İslam ordularıyla yapılan savaşı kaybet- Türgişler, Emevilerle meleri üzerine İslamiyeti anlatmak üzere iki giriştikleri savaşı galibiyetle fakihin ülkelerine gönderilmesini kabul ettiler. sonuçlandırdı. 92 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Dosya 634-644 643 Sasani engelinin Müslümanlar el-Bab’ı, yani Türklerin Demirkapı dedikleri Derbend’i ele geçirdiler. kalkmasıyla İslam 667 devletinin sınırları Türk ülkelerine Türkler Emevi ordularına karşı ilk direnişi gösterdiler. dayandı. 671 Rebi b. Ziyad, Toharistan’da Akhunların bakiyelerinden meydana gelen İLK TEMAS şehir devletlerinin birleşik kuvvetlerini mağlup etti. SINIRLAİLRKINDKİRESEİNŞİŞ 682 DİRİLİŞ Ötüken’de Kutluk Kağan Göktürk Devleti’ni yeniden kurdu. MESİ 692 Göktürk Devleti’nin başına geçen Kapağan Kağan Kırgızları itaat altına aldı. İLEMRALEVYEİRŞAÜNKNUETHLRUFAŞTEHİHİİRKUTEYTBAEVİZ 701 BUDİZM DEĞİ Türkler meşhur Demirkapı’ya, yani Derbend’e (Araplara göre Babü’l-Ebvab) ulaştı. 702 Maveraünnehr Fatihi Kuteybe, Emevi komutanı Haccac tarafından Rey valiliğine, 3 yıl sonra da Horasan valiliğine atandı. MÜCADEGLEENİŞLREEMKEABET 708 - 709 L İSLAMİYET Kuteybe Buhara’ya girdi ve şehirdeki en önemli tapınağı camiye çevirdi. 723 712 Hazarlar Kıpçaklardan İslam ordularına karşı aldıkları destekle başarısız olan Fergana İhşidi, Emevi ordularını ağır Araplara karşı Çin’den yardım bir yenilgiye uğrattı. isteyerek Çin hâkimiyetine girme sözü verdi. 704 -715 Emevi Valisi Kuteybe b. Müslim Maveraünnehr, Toharistan ve Harizm’i kesin olarak İslam Devleti’nin egemen- liği altına soktu. 722 Türgişlerin Horasan’daki kayıp yurtlarını geri alma çabaları Türklerle Araplar arasındaki mücadeleyi kızıştırdı. Horasan valisi Said b. Amr, Hocent’te katliam yaptı. 724 Bilge Kağan’ın veziri Tonyukuk sayesinde Göktürkler, Budizme tâbi olmaktan son anda kurtuldular. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 93

Hoca Ahmed Yesevî TÜRKİSTAN GÜNEŞİ Ahmed Yesevî adını duymayanımız yoktur da men- kıbeleri dışında hayatı pek azımızın ilgisine maz- har olmuştur. Neyse ki UNESCO 2016’yı Ahmed Yesevî yılı ilan etti de sorar olduk: Kimdir Yesevî? Nerede yaşamış ve kimlere pîr olmuş? 94 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

Abide Şahsiyetler NECDET TOSUN dar… Akşam olunca da sahibinin müridi oldu. Akrabaları arasında evine gelirdi. başka şeyhler de olan ve babasının [email protected] Yesi’deki halifesi Mûsâ Hoca ile ya- aktini üçe ayırırdı. Gü- Daha çok menkıbeleriyle tanı- kınlığı bulunduğundan bu akraba nün büyük bölümünde dığımız, 12. yüzyıldan bugüne es- çevresinden önemli derecede ta- ibadet ve zikirle meşgul- kimeyen hikmetli dersler aktaran savvufî eğitim almış olması muhte- ken, sonra talebelerine Ahmed Yesevî, yakından tanıma- meldir. Eğitimini bitirdikten sonra zâhirî ve bâtınî ilimleri öğretirdi. mız gereken şahsiyetlerin başında Yesi’de dergâh kurup insanları dinî Üçüncü bölümündeyse alın teriy- geliyor. ve ahlakî yönden yetiştiren Ah- le geçimini sağlamak üzere tahta med Yesevî, tasavvufî düşünceleri- kaşık ve kepçe yapıp satardı. Bir ri- Bugün Kazakistan’ın Çimkent ni Türkçe ve sade şiirlerle anlatmış, vayete göre, hâlden anlar bir ökü- şehri yakınlarında yer alan Sayram hikmet adı verilen şiirler zamanla zü vardı. Öküzün sırtına bir heybe kasabasında dünyaya gelmiş. Dinî- toplanarak Dîvân-ı Hikmet mecmua- asar, içine de yaptığı kaşık ve kep- tasavvufî eğitimini tamamladıktan ları meydana gelmiştir. sonra yine o bölgedeki Yesi şehrine çeleri koyup Yesi (bugünkü Tür- yerleşmiş, uzun yıllar halkı irşad et- Aslında varlıklı bir aileye men- kistan) çarşısına salıverirdi. tikten sonra burada vefat etmiş. Ba- sup olduğu anlaşılıyor. Menkıbe- Kim kaşık ve kepçeden bası İbrahim Şeyh, Sayram ve civa- lerden anlaşıldığı kadarıyla Yesevî, alırsa ücretini heybe- rında müridleri olan tanınmış bir dergâhtaki zikir usulü sebebiyle dö- nin gözüne bırakır- sufiydi. Anne ve babasını küçük nemindeki bazı âlimler tarafından dı. Ücretini verme- yaşta kaybeden Ahmed, bir süre eleştirilmiş; o da bazı şiirlerinde sa- yen olursa öküz o Otırar’daki Arslan Bâb isimli şeyhin mimiyetten uzak âlimler ile sahte kimsenin peşini yanında eğitim gördü. Onun vefatı sufileri tenkit etmiştir. Sohbet ve şi- bırakmaz, nere- üzerine başka şehirlerde eğitimine irlerinde en çok işlediği konular Al- ye gitse ardın- devam etti. lah ve Peygamber sevgisi, fakir ve dan giderdi. Tâ yetimleri korumak, dinî kurallara ki adam ücre- Buhara’ya giden Yesevî, bura- riayet, güzel ahlâk, zikir, nefsle mü- ti heybeye da Yûsuf Hemedânî’ye intisap edip cadele, kendini eleştirmek (melâ- koyana ka- met), ölümü düşünmek, manevî » Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunan Hoca Ahmed Yesevî Türbesi. 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 95

» Yesevî Şecerenâmesi ta Asya’da olduğu gibi Anadolu’da da başladığı sıralarda Orta Asya’da 12. yüzyılda kaleme aldığı eskimeyen da kendilerini Yesevî’nin neslinden İslamlaşmanın yanı sıra yaygın ta- hikmetli sözleriyle bugünü aydınlatan sayan pek çok ünlü şahsiyet çıkmış- savvuf hareketleri de vardı. Bu dö- Ahmet Yesevî’ye ait şecerenâmenin tır. Semerkantlı Şeyh Zekeriyyâ, Üs- nemde Yesevî, Taşkent ve Sirderya orijinal nüshasından sayfalar. küplü Şâir Atâ ve Evliya Çelebi bun- ötesindeki bozkırlarda yaşayan gö- lardan birkaçı. çebe Türkleri etkilemiştir. İslamın mertebeler ve bunları aşmadan esaslarını, güzel ahlâkı, tasavvufun şeyhlik iddiasında bulunmanın kö- 14. yüzyılın sonunda Emir Timur, âdâb ve erkânını basit ve yalın bir tülüğü gibi mevzulardı. Türkistan bozkırlarında şöhret ve dille öğretiyordu. Bunun için halk nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmed edebiyatından alınan anlatım tek- Rivayete göre 63 yaşına geldiğin- Yesevî’nin kabrini ziyaret edip üs- nikleriyle örülmüş hece vezninde de dergâhında yerin altına küçük tüne bir türbe yapılmasını emret- manzumeler söylerdi. “Hikmet” adı bir çilehane yaptırdı. Ömrünün ka- miş, birkaç yıl içinde türbe, cami ve verilen bu manzumelerin derviş- lan kısmını çoğunlukla orada iba- dergâhıyla bir külliye oluşmuştur. leri vasıtasıyla en uzak Türk toplu- det ve tefekkürle geçirdi. Bugün bu türbe Orta Asya’nın en luklarına kadar ulaştığını biliyoruz. önemli ziyaret yerlerinden biridir. Bu sayede Yesevîlik, kısa süre içinde Bazı kaynaklarda hicrî 562 (1166- Orta Asya Türkleri arasında yayıldı. 67) senesinde vefat ettiği belirtil- Yesevî’nin çilehanesi ile türbesi miştir. İbrahim adında bir oğlu ol- arasında 100 metrelik mesafe, onun Cebrâil’in hurması muşsa da kendisi hayattayken vefat ilk ve asıl dergâhının çilehane böl- etmiştir. Neslinin Gevher isimli kı- gesinde olduğunu akla getirmekte- Müridlerinden Sûfî Muhammed zından devam ettiğini biliyoruz. dir. Vefatından sonra defnedildiği Dânişmend’in kaleme aldığı yere zamanla büyük bir külliye ya- Mir’âtü’l-Kulûb isimli eserde Ahmed Türkistan, Mâverâünnehir ve Or- pılınca kütüphane, aşevi, mescit ve Yesevî’den nakledilen, “Âhir derviş hücrelerinden oluşan yeni zamanda bizden sonra öyle şeyhler ve daha büyük bir dergâh meydana zuhûr edecek ki, şeytan onlardan gelmiş olmalıdır. ders alacak ve onlar şeytanın Ahmed Yesevî’nin Yesi’de irşa- 96 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT

işini yapacaklar… Ehl-i Sünnet ve BEKTAŞİLER Abide Şahsiyetler Cemâat’i düşman görüp ehl-i bid/at YESEVÎYDİ EfSAnESİ ve dalâleti sevecekler” sözleriyle bazı değişmiş ve bu menkıbe meydana Dîvân-ı Hikmet nüshalarında yer alan, 15. yüzyılın sonlarında kaleme gelmiştir. alındığı tahmin edilen Vilâyetnâ- Mürşidlikni da‘vâ kılur şartın bilmes me’ de Anadolu sufilerinden Hacı Hârezm’in Urgenc şehrinde Bektâş-ı Velî, doğrudan veya dolay- İmâm Mervezî (bazı kaynaklarda Helâl haram, sünnet, bid’at farkın bilmes lı olarak Ahmed Yesevî’nin halifesi Mergazî veya Merâgî) namında bir olarak gösterilmiştir. Ne var ki bu âlim vardı. Yesevî hakkında söyle- Bû-Hanîfe mezhebinde hergiz yürmes eserden daha önce 14. yüzyılda nen uygunsuz sözler ona kadar git- yazılan Eflâkî’nin Menâkıbü’l-Â- mişti. Bu sözlere inanıp kendisini Diger bid‘at mezheplerdin yürürler rifîn’inde ve 15. yüzyılda kaleme imtihan etmek ve şüphesini gider- alınan Âşıkpaşazâde Târih’inde mek gayesiyle yanına bazı arkadaş- ifadeleri, diğer Orta Asya Türkleri Hacı Bektâş-ı Velî’nin Vefâiyye ta- larını alarak yola çıktı. Yesevî’nin gibi Ahmed Yesevî’nin de Sünnî ve rikatı şeyhi Baba Rasûl lakaplı Baba her tarafta talebeleri olduğunu, her Hanefî olduğunu göstermektedir. İlyâs-ı Horasânî’nin halifesi olduğu zaman sohbetinde binlerce kişi- açıkça belirtilmiştir. Geç döneme nin hazır bulunduğunu öğrenmiş- Yesevî’nin hayatı hakkında eski ait ve güvenirliği tartışmalı olan ti. “Ben üç bin mesele ezberledim, kaynaklardaki bilgiler oldukça sı- Vilâyetnâme ve Seyâhatnâme gibi hepsini ayrı ayrı sorar, onları imti- nırlı. Türk dünyasında gerçek haya- bazı kaynaklarda Anadolu’daki bir han ederim” diye düşündü. Bu sı- tından ziyade menkıbeleriyle tanın- kısım Vefâiyye mensuplarının Ye- rada Yesevî Hazretleri tekkesinde dığını söyleyebiliriz. Menkıbelerden seviyye tarikatındanmış gibi gös- bulunuyordu. Talebesi Sûfî Muham- bir kısmı hayatı ve düşünceleri hak- terilmesi, 13. yüzyılda Vefâiyye med Dânişmend’e: “Bakarmısın, kında fikir verecek nitelikteyken, şeyhlerinden Baba İlyâs’ın Ana- diğerleri halk muhayyilesinin ürü- dolu Selçuklu Devleti aleyhine nüdür. başlattığı isyanın oluştur- duğu sosyal psikoloji ile Arslan Bâb, menkıbeye göre as- doğrudan ilişkili olma- habın önde gelenlerindendi (‘Bâb’, lıdır. Babaîler İsyanı adı şeyh demektir. Bu kelime sonrala- verilen bu hareket devlet rı bazı eserlere Baba diye geçmiş- tarafından bastırıldıktan tir). Hz. Peygamber’in gazalarından sonra Vefâiyye tarikatına birinde ashâb-ı kirâm aç kalarak mensup, özellikle Babaîlerle Peygamber’in huzuruna geldiler ve ilişkisi bulunan birçok sufi isyan biraz yiyecek istirham ettiler. Hz. töhmetinden uzak kalmak Peygamber’in (sav) duası üzerine için tarikatının adını gizlemiş Cebrâil Cennet’ten bir tabak hurma ya da Yesevî yolundan geldiğini getirdi. Fakat o hurmalardan biri ye- öne sürmüş olmalıdır. Sonraki re düştü. Cebrâil dedi ki: “Bu hurma asırlarda bu söylentiler Vilâ- sizin ümmetinizden Ahmed Yesevî yetnâme ve Seyâhatnâme gibi adlı birinin kısmetidir”. Her emane- kitaplara geçmiştir. Bu sebeple tin sahibine verilmesi tabii olduğu güvenilir kaynaklar ve orijinal için Hz. Peygamber ashâbından bi- silsilenâmeler bulunmadığı rini bu işle vazifelendirmek istedi. sürece Anadolu ve Balkanlarda Neticede hurmayı Arslan Bâb’ın ağ- Yesevî varlığından söz etmek zına attı ve çok sonraları yaşayacak oldukça zor. 19. yüzyılın son- olan Ahmed Yesevî’nin terbiyesiyle larında Orta Asya’nın Fergana meşgul olmasını söyledi. 400 küsur vadisinde ve Kırgız bölgelerinde yıl yaşayan Arslan Bâb Sayram’a ya- görülen Laçiler ile Saçlı Îşânların hut Yesi’ye gelip görevini yerine ge- da Yesevîlikle bağlantısı ispat tirdi. edilememiştir. Bunlar Orta Asya Kalenderîlerinin son kalıntıları Bazı soy şecerelerinde Arslan olmalıdır. Bâb’ın, Yesevî’nin babası İbrahim Şeyh’in akrabası olarak geçtiği zik- redilir. Muhtemelen Arslan Bâb’ın âlem-i mânâda (rüyada) gördüğü bu hurma hadisesi sözlü rivayetlerde 2016 ŞUBAT / DERİN TARİH 97

PİR-İ TÜRKİSTAn’In bize kimler geliyor?” buyurdu. Dâ- sesle) zikir yap- hİKmETLERİ nişmend, Mervezî’nin yanında- maları sebebiyle kilerle birlikte ve hafızasında üç Cehriyye ve mensup- Dîvân-ı Hikmet Yesevî’nin Türk- bin meseleyle geldiğini söyledi. Ye- larından çoğunun Türk çe şiirlerini içine alan mecmuadır. sevî’nin emriyle Muhammed Dâ- olması sebebiyle Silsile-i nişmend, üç bin meseleden binini Meşâyıh-ı Türk denilmiştir. En Dîvân-ı Hikmet nüshaları Mervezî’nin hafızasından sildi. Son- meşhur halifeleri Mansûr Ata, Saîd muhteva bakımından olduğu ra talebelerden Süleyman Hakîm Ata, Sûfî Muhammed Dânişmend kadar dil bakımından da önemli Ata’ya aynı şekilde emretti. O da öy- ve Hakîm Ata’dır. Yesevîlik daha zi- farklılıklar arz eder. Bu durum le yaptı. yade Hakîm Ata ve talebeleriyle de- hikmetlerin farklı şahıslar vam etmiştir. tarafından derlendiğini gösterir. Mervezî, hâfızasında kalan bin Bir kısmı kaybolan veya zamanla meseleyle Yesi’ye geldi. Ahmed Ye- “Menge sen ok kerek sen” değişikliğe uğrayan hikmetler sevî’nin yanına gelip “Allah’ın kul- derlenirken yeni hikmetler larını doğru yoldan ayıran sen mi- Bazı şiirleri Bakırgan Kitabı’n- eklenmiş, böylece ana metin sin?” dedi. Yesevî hiç kızmadı. da toplanmış olan Hakîm Ata’nın, kısmen aslından uzaklaşmıştır. Karşılık da vermedi. “Şimdilik üç “Barça yahşı biz yaman, barça buğ- Bununla birlikte bütün hikmetlerin gün misafirimiz olun, sonra görü- day biz saman” yani “Herkes iyi, biz temelinde Yesevî’nin inanç ve şürüz” buyurdu. Üç gün sonra bir kötüyüz, herkes buğday (gibi değer- düşünceleri ile tarikatının esasları kürsü kuruldu. Mervezî kürsüye li), biz samanız” ve “Her gördüğünü bulunur. çıktı. Ahmed Yesevî Hakîm Ata’ya Hızır, her geceyi Kadir bil” sözleri geri kalan bin meseleyi de silmesini meşhurdur. Yesevî’ye izafe edilen ve Çağa- söyledi. Hakîm Ata, Allah Teâlâ’ya tay Türkçesiyle yazılmış olan Fakr- dua etti. Aklındaki bin mesele de Hakîm Ata’nın en önemli hali- nâme, Dîvân-ı Hikmet’in Taşkent silindi. Mervezî, kürsüde bir şeyler fesi Zengi Ata’dır (ö. 656/1258). Taş- ve bazı Kazan baskılarında yer alır. konuşmak istedi. Fakat hafızasın- kent’te yaşayan Zengi Ata’nın geçi- Yazma nüshaları da olan Fakrnâ- da hiçbir meselenin bulunmadığı- mini çobanlıkla sağladığı anlatılır. me, Kemal Eraslan tarafından yeni nı anladı. Kitap ve defterlerini açıp Müritlerinden Seyyid Ata ve Sadr harflere çevrilip yayınlanmıştır. okumak istediyse de defterindeki Ata’nın Deşt-i Kıpçak’taki Sarayçık yazıların da silinmiş olduğunu gör- şehrine gittiği, orada bulunan Al- Risâle der Âdâb-ı Tarîkat: Taş- dü. Sayfalar bomboştu. Mervezî ku- tın Orda hükümdarı Özbek Han’ı kent’te yazma nüshaları bulunan surunu anladı, tövbe edip Yesevî’ye İslamiyete davet ettiği ve gösterdiği bu küçük Farsça eser, tarikat âdâbı keramet neticesinde Özbek Han ile ve makamları, mürid-mürşid iliş- mürid oldu. Yanında yük- birlikte 70 bin kişinin Müslüman ol- kileri, dervişlik, Allah’ı tanımak ve sek derecelere ulaştı. duğu nakledilir. ilâhî aşk gibi konular hakkındadır. Yesevî’nin mürid- leri vasıtasıyla tasav- Yesevîlik daha ziyade Orta As- Risâle der Makâmât-ı Er- vuf yolu ve düşün- ya’da yayılmıştır. Osmanlı döne- ba‘în: Yesevî’ye nisbet edilen celeri Orta Asya’ya minde İstanbul’u ziyaret eden Nakşî Farsça, yazma ve küçük bir yayılır. Bu yolun ta- ve Yesevî şeyhi Ahmed b. Mahmûd eser olup şeriat, tarikat, kipçilerinin mensup Hazînî (ö. 1002/1593’ten sonra), eser- marifet ve hakikatten her olduğu tarikata Ye- ler kaleme almış; bunlarla Yesevî biri hakkında 10’ar makam seviyye adı verildiği kültürünün Anadolu’da tanınma- olmak üzere toplam 40 makam gibi, cehrî (yüksek sına katkı sağlamıştır. 19. yüzyılın ve kaideyi ihtiva eder. Şimdilik başlarına kadar Orta Asya’da izi sü- bilinen tek nüshası Kütahya » Hoca Ahmed Yesevî’nin Tavşanlı Zeytinoğ- Aşkabat‘ta bulunan heykeli. rülebilen ve za- lu İlçe Halk yıflamış ya da Kütüphane- Nakşîliğin için- si’ndedir. de erimeye başla- mış olsa da silsilesi bilinen Yesevîlik, bu tarihten sonra yazılı kay- naklarda izlenemez olmuş, 19. yüzyılın sonlarında Rus- 98 DERİN TARİH / 2016 ŞUBAT


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook