Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore basin-aciklamalari

basin-aciklamalari

Published by zafer okru, 2021-11-23 20:10:02

Description: basin-aciklamalari

Search

Read the Text Version

201 KANİ BEKO 3 Eylül 2020 CHP’li Beko: Çocuklarımız eşit ve parasız eğitime ulaşamıyor! “Evinde bilgisayar ve internet olmayan eğitime nasıl başladı?” Koronavirüs salgını nedeniyle okulların internet üzerinden online verilecek derslerle digital ortamda başlamasının eşit ve parasız eğitimi mümkün kılmadığını belirten CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Digital eğitim başladı ancak yüzlerce çocuğun evinde bilgisayar, internet ve televizyon olmadığını biliyor musunuz?” sorusuna herkesin yanıt beklediğini söyledi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, digital eğitimin sosyal devletin en temel görevlerinden eşit ve parasız eğitimi yerine getiremediğini vurguladı. Milli Eğitim Bakanı’nın “gerekli tedbirleri alıyoruz” tarzındaki açıklamalarının bu sorunları çözmediğini ifade eden Beko, “On binlerce evde internet ve bilgisayar hatta televizyon bile yok ama eğitimler online başladı. Aylardır süren pandemi süresinin sonunda yeni eğitim öğretim hayatının da aynı sorunlarla başlaması büyük bir utanç çünkü çocuklar online eğitime ulaşamıyor. Covid-19 pandemi süresinde toplumumuzun geleceği olan çocukların eğitimin dışında kalmasını kabul edemeyiz. Bu konunun öncelikli sorumlusu olan Milli Eğitim Bakanlığı yüz yüze eğitime geçiş için gerekli her türlü önlemi ivedilikle yürürlüğe koymalıdır. Digital teknolojilerden özellikle dar gelirli ailelerin çocuklarının yaralanmıyor oluşu sosyal devlet ilkesinin kamusal bir sorumluluk olarak devlete yüklediği eşit ve parasız eğitim hakkının kullanılmasının önünde çok büyük bir engele dönüşmüş durumdadır” açıklamasında bulundu. YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN BÜTÇE ARTIRILMALI Eğitim hayatında yer alan her çocuğun evinden bu teknolojilerden yararlanmasının sağlanmasının şart olduğunu ifade eden Beko, bunun için acil adımların atılması gerektiğini vurguladı. Yüz yüze eğitimin toplum sağlığını tehlikeye düşürmeden kamusal eğitim hakkının bir gereği olarak hayata geçirilebilmesi için bakanlık bütçesinin arttırılması ve bakanlığın kaynak kullanımında önceliklerini yeniden oluşturmasını beklediklerini söyleyen Beko, “Bu kapsamda maske, koruyucu malzeme, dezenfektan ve benzeri hijyen malzemesinin temini, sınıf mevcutlarının düşürülmesi için mekanların kullanımının yeniden değerlendirilmesi ve yeni mekanların oluşturulması, temizlik hizmetlerinin görülebilmesi için acilen toplum yararına çalışma programı da dahil olmak üzere her tür acil tedbir alınmalıdır” dedi. ÖĞRETMEN ATAMALARI ARTIRILMALI Kamuda çalışma rejiminin kadro eksenli gereğinden vazgeçilmemesi gerektiği vurgusunu da yapan Beko, öğretmen atamaları ve kadro konusunda da hassasiyetle çalışılması gerektiğini belirtti. Beko şunları dile getirdi: “Kamuda çalışan sayısı artırılmalı ve bu çalışanlar sonrasında hızlıca kadrolara geçirilmelidir. Öğretmen sayısının arttırılması için her tür imkan yaratılmalı, sözleşmeli öğretmenlikten vazgeçilerek saygın kadrolu öğretmen ataması yapılmalıdır. Daha esnek bir yönetim şekli belirlenmeli demokratik katılımı esas alan bir anlayışa geçilmelidir. Öğretmenleri maliyet olarak görmek kabul edilebilir değildir. Tam

KANİ BEKO 202 tersine bu süreçte sağlık emekçileri ile birlikte eğitim emekçileri de özlük hakları iyileştirilmesi gereken öncelikli bir grup olarak görülmelidir.”

203 KANİ BEKO 7 Eylül 2020 CHP’li Beko, İzmir’in korona tablosunu sordu; Beko; evde bakılan pozitif hastalara ilaç verilememektedir. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İzmir özelinde test, hasta, yoğun bakım, entübe hasta sayısından tedavi edilen hasta, hayatını kaybeden hasta, Kovid-19 teşhisi konulan sağlık çalışanı sayısına kadar Sağlık Bakanı’na İzmir’in korana tablosunu sordu. AKP iktidarının ekonomik endişelerle 1 Haziran sonrası epidemiyolojinin yol göstericiliğinden yoksun bir şekilde; kontrolsüz olarak açılma süreci başlatması ile Kovid-19 salgınının ne yazık ki kontrol edilemez bir noktaya doğru ilerlediğini dile getiren CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, birçok ilde salgının hızla yayıldığını, İzmir özelinde durumun ne olduğunu Sağlık Bakanı’na soru önergesi ile sordu. Vaka artışının hızlı olduğu illerde KOVID-19 hastalarının hastanelerde, özellikle de yoğun bakım servislerinde yer bulamadıkları haberlerinin endişe verici olduğunu belirten Beko, İzmir’de de halkın tam olarak bilinçlenmesi gerektiğini, çalışan kesimin çok tedirgin olduğunu ifade etti. İŞÇİ SINIFI HASTALIĞI HALİNE GETİRMEDEN ÖNLEMLER ALINMALI! İzmir ve civar illerde yaygın olarak faaliyet gösteren fabrikalarda, organize sanayi bölgelerinde ve küçük işletmelerde Kovid-19 vakalarında artış olduğu iddiasının doğru olup olmadığına soru önergesinde yer veren CHP’li Beko, “Öyleyse bu bölgelerde hangi önlemler alınmaktadır? İzmir’de vaka sayısı, kaybedilen hasta sayısı, test sayısı, tedavi edilen hasta sayısı nedir? Bunların kamuoyuyla paylaşılması insanların daha temkinli olmasını sağlayacaktır. Ortaya atılan rakamlarla bu sürecin doğru yönetilemediği ortadadır. Bölgesel tedbirlerin alınması, fabrikaların, organize sanayi bölgelerinin yoğun olduğu illerde daha etkin yöntemlerle çalışılması kaçınılmaz bir gerçektir. İşçi ve çalışanların iş yerlerine korkarak gittiği bir üretim şekli kabul edilemez. Pandemiyi işçi sınıfı hastalığı haline getirmeden gerekli rakamların ortaya çıkarılması ve patronların gerekli önlemleri alması gerekmektedir” açıklamalarını yaptı. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Sağlık Bakanı’na şu soruları yöneltti: 1.İzmir ili ve ilçelerinde günde ortalama kaç kişiye Kovid-19 testi yapılmaktadır? 2.İzmir ili ve ilçelerinde Kovid-19 tanı- teşhisli kaç hasta bulunmaktadır? Yine İzmir ilinde yoğun bakım ve entübe hasta sayısı kaçtır? 3.Hastanede ve evde tedavi edilen hastaların ayrı ayrı sayısı kaçtır? 4- Evde Hasta İzlemi yapılan, hastaneye yatış gerekmediği düşünülen kesin KOVID-19 vakaları, semptomlar düzelene kadar uygun tedavi başlanarak evde takip edilmektedir. Ancak İzmir’de 5 gündür filyasyon ekipleri antiviral ilaçlar temin edilemediği için evde bakılan pozitif hastalara ilaç verememektedir. İlaçta yaşanan sıkıntının nedeni nedir? Bu durumda hastaların tedavisi aksamış olmuyor mu?

KANİ BEKO 204 5.İzmir ili ve ilçelerinde salgının başlangıcından bugüne Korona virüs (Kovid-19) şüphesiyle veya teşhisli kaç hasta yaşamını kaybetmiştir? 6.İzmir genelinde kaç filyasyon ekibi çalışmalarını sürdürmektedir? Bu ekipler içinde Kovid- 19 teşhisli kişi sayısı kaçtır? 7.İzmir’de Kovid-19 teşhisi konulan sağlık emekçisi sayısı kaçtır? 8.İzmir ve civar illerdeki fabrikalarda, organize sanayi bölgelerinde ve küçük işletmelerde Kovid-19 vakalarında artış olduğu iddiası doğru mudur? Öyleyse bu bölgelerde hangi önlemler alınmaktadır?

205 KANİ BEKO 8 Eylül 2020 TOPLUMU BORÇKOLİK YAPARAK ÜLKE KRİZDEN ÇIKARTILMAZ! BİTMEYEN KRİZİN FATURASINI EMEKÇİLER ÖDEMEMELİ! CHP İzmir milletvekili Kani Beko, toplumun tüm kesimlerinin AKP iktidarınca borçkolik hale getirildiğini söyledi. AKP’nin yıllardır iktidarda kalma stratejilerinin başında toplumsal iktidara duyulan özlemi zorunlu kılan borçlanma ilişkisinin olduğunun altını çizdi. Nitekim BDDK’nIn 28 Ağustos tarihli verilerinin bireysel kredi kartları dahil toplam tüketici kredilerinde olağanüstü artışlara işaret ediyor olması da bu durumun sonucudur dedi. Kamu bankaları üzerinde doğrudan ve ticari bankalar üzerinde dolaylı baskı kurularak faizlerde yaptırılan indirimin kredi kullanımında yüzde 21.4’lük artışa yol açtığını ifade eden Beko; krediler 783.9 milyar liraya ulaştı. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin verilerine göre, kişi başına ortalama bireysel kredi borcu da son bir yılda 17 bin 572 liradan 22 bin 87 liraya yükseldi. Kişi başına borç oranı 22 bin 87 liraya yükselirken işçilerin, yüzde 92’sinin borçlu olduğunu söyledi. “Geliri ve işi olmayanı borçlandırmak o insanlara yapılacak en büyük kötülüktür. İşçi ve dar gelirli vatandaşların kredi borcundaki artış ile birlikte, Korona ve sağlık tehdidinin yanı sıra işsizlik, açlık, sefalet, borçlanma gibi pek çok sorun daha da hissedilir hale gelmiştir. Bu nedenle de ekonomik sıkıntılarla boğuşan on milyonlarca işçi ve emekçi, sırtlarındaki ekonomik yükün altından kalkmak için daha fazla borçlanmak durumunda bırakılıyor. Amaç ise geniş halk kesimlerini fakirleştirip AKP’ye mahkum etmek” dedi. İKTİDAR EMEKÇİLERİN YAŞAMINI ÇEKİLMEZ KILIYOR Saray rejimi halk düşmanıdır. Müteahhit ve zengin dostudur. İşçi-emekçi, emekli ve dar gelirli kesimleri borçkolik yaparak salgının yarattığı büyük tahribatın etkilerinin uzun yıllara yayılmasının önü açılıyor diyen Beko; Kamu bankaları eliyle dağıtılan düşük faizli konut, taşıt, ihtiyaç kredileriyle ve turizm paketleriyle halka tuzak kurulduğunun altını çizdi. Beko: “AKP’nin ve ortaklarının, krizi aşma vaadiyle artan işsizliğin önüne geçilemeyeceğini ifade etti. Üretim ekonomisi yerine rant, inşaat, saray peşinde koşanların geniş halk kesimlerinin yaşamını çekilmez kıldığına dikkat çekti. Saray rejiminin toplumu her alanda olduğu gibi ekonomi alanına da baskı altında tutabilmek için borçlandırma stratejisini kullandığını unutmamalıyız. Vatandaşlarımız bu konuda çok daha dikkatli olmalıdır” uyarısında bulundu. AMAÇ VATANDAŞIN ELİNDEKİLERİ GASP ETMEK Mİ? AKP ve ortağının işçi, esnaf, çiftçi gibi toplumun dar gelirli kesimini daha fazla borçlandırıp elindekileri gasp etmeye çalıştıklarını kaydeden Beko, “Bankaların hükümet tarafından kredi vermeye zorlanması ile kredi miktarındaki hızlı artış yüzünden bankalar da ciddi risk altına sokulmuştur. Sizlerle bir rakam paylaşayım. Kriz sürecinde metal işçisinin yüzde 75'i gelir kaybı yaşadı. İşçilerin yüzde 92'si borçlu, her üç işçiden ikisinin tüketici kredisi borcu var. Borçlu işçilerin yüzde 97'si borçlarını öderken zorlanıyor ve on işçiden biri kirasını ödeyemedi, iki işçiden birinin borcu arttı” hatırlatmasında bulundu.

KANİ BEKO 206 BANKALARA BORÇ ARTTI Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu, “Mart 2019'da 590,7 milyar lira olan borç miktarının 12 ayda yüzde 20,2 artışla 709,7 milyar liraya tırmandığını söyleyen Beko: borçlu kişi sayısı ise söz konusu bir yılda 1,2 milyon arttı. Türkiye'de 32,2 milyon kişinin borçlarının ağırlıklı bölümü ise bankalara. Aynı rapora göre, hane halkı bankalara 644,6 milyar lira, finansman şirketlerine ise 10,5 milyar lira borçlu. Konut piyasasına dar gelirliler lehine müdahale etmekten sorumlu olması gereken ama bu iş dışında AKP’nin dar partizan çıkarlarına hizmet adına olmadık yerlerde görmeye alıştığımız TOKİ ise ailelerden 24,7 milyar lira alacaklı durumda. Ailelerin 307,5 milyar lira ihtiyaç kredisi borçları var. Herkes borçkolik olmuş. Borcu borçla çevirmek durumunda kalmış. Borçlanmayla insanlar siyasal istikrar adı altında tek adam rejimi dayatmasını kabule zorlanmış. Ama artık bıçak kemikte. Bu devran değişmek zorunda.” sözleriyle tepki gösterdi.

207 KANİ BEKO 9 Eylül 2020 Beko: İzmir’imizin işgalden kurtulduğu; Cumhuriyet Halk Partimizin kurulduğu gün kutlu olsun! İşgalin bittiği gün Kurtuluş Savaşı'nı da bitiren dünyadaki tek şehrin İzmir olduğunu hatırlatan CHP’li Beko, Cumhuriyetin kazanımlarını yok eden AKP iktidarına rağmen, Türkiye’nin garantisinin yine CHP olduğunu vurguladı. İzmir’in kurtuluşunun 98. CHP’nin kuruluşunun 97. Yıldönümünün anlam ve önemini belirten CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, 9 Eylül’ün Türk ulusunun bağımsızlığına bağlılığının göstergelerinden sadece birisi olduğunu vurgulayarak, “İzmir; işgal edildiği gün, Kurtuluş Savaşı'nı başlatan; İşgalin bittiği gün, Kurtuluş Savaşı'nı bitiren dünyadaki tek şehirdir. İzmir’imizin işgalden kurtulduğu gün kutlu olsun” dedi. İzmir’in kurtuluşunun 98. Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluşunun 97 yılını büyük bir onur ve coşkuyla kutladıklarını belirten Beko, laikliğin yıkılmayan son kalesi ve simgesi olan İzmir’in kurtuluşunun 98. Yılında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını şükranla andıklarını söyledi. HİÇBİR KİRLİ AYAĞIN ÜZERİNE BASAMAYACAĞI KUTSAL BİR TOPRAK! Beko, Atatürk’ün İzmir için, ”Hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir toprak” sözlerini vurguladı. Atatürk’ün İzmir sevgisini dile getirdiği cümleleri paylaşan CHP’li Beko, “Bakın Ulu önderimiz, “Ben, bütün İzmir'i ve bütün İzmirlileri severim. Güzel İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim. Yalnız bir tesadüf, beni Karşıyaka'ya daha fazla bağlamıştır. Karşıyakalılar, annem sizin bağrınızda, sizin topraklarınızda yatıyor. Karşıyakalılar, İzmir'i gördüğüm gün evvelâ Karşıyaka'yı ve orada da sizin Türk topraklarınızda yatan annemin mezarını gördüm” sözlerinin İzmirliler için ne kadar önemli ve anlamlı olduğu için paylaşmak istedim” hatırlatmasında bulundu. AKP CUMHURİYETİN KAZANIMLARINI YOK ETTİ Atatürk ve arkadaşlarının kısa sürede çok iş yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduklarını hatırlatan Beko, AKP iktidarının 18 yıllık iktidarında cumhuriyetin bütün kazanımlarının bire birer satılıp yok edildiğini, işsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk, adam kayırmacılık, toplumu ayrıştırıcı söylemlerin yanı sıra dış politikada çatışmacı politikalar yüzünden ülkenin bugün geldiği durumun içler acısı olduğunu vurguladı. CHP ONURLU İNSANLARIN YAŞADIĞI BİR TÜRKİYE’NİN GARANTİSİDİR Cumhuriyet Halk Partisi’nin 97 yıl önce bugün temellerini atan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Cumhuriyet’i kurarak, Türkiye demokrasisini inşa ettiğini hatırlatan Beko, “Kuruluş ve kurtuluşun partisi CHP; ilk günkü gibi aynı ruhla Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, çağdaş bir devlet olarak var olması, güçlenmesi, halkımızın mutluluğu için mücadele vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. CHP çağdaş, laik,

KANİ BEKO 208 demokratik sosyal hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, insan haklarının, kadın erkek eşitliğinin, hoşgörünün, huzur ve barış ortamının savunucusudur. CHP, eşit haklara sahip, onurlu insanların yaşadığı bir Türkiye’nin garantisidir” dedi.

209 KANİ BEKO 12 Eylül 2020 CHP’li Beko: 12 Eylülcülerin kendileri mezarda, fikirleri iktidardadır CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, 12 Eylül Darbesinin 40. yılında bir açıklama yaptı. Beko’nun açıklaması şöyle: Her türlü demokratik tepkiyi baskı ve zorla sindiren, işkenceyi/devlet terörünü kurumsallaştıran, siyasi partileri, DİSK başta olmak üzere sendikaları, meslek örgütlerini kapatan ve örgütlü toplumu lağveden 12 Eylül askeri darbesi 40. yılını doldurdu. 12 Eylül askeri darbesini yapanlar yargılanıp cezalandırılamadı. Darbeciler yargılanmadan ve ceza almadan öldüler. Darbecilerin yargılanması bir yana kurdukları rejim bütün kurumları ile hala ayakta. Yaptıkları Anayasa yürürlükte, yaptıkları yasaların çoğu yürürlükte. Dahası 12 Eylül askeri faşist darbesinin pek çok uygulaması 40 yıl sonra tekrar gündemde. 15 Temmuz 2016’da ülkemiz yeni bir darbe girişimini bertaraf etti. Halk iradesine silahla el koymaya çalışan darbeciler Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimini gerçekleştirdiler ve yüzlerce yurttaşımızı katlettiler. 12 Eylül’ün yıldönümü vesilesiyle 15 Temmuz darbe girişimini bir kere daha lanetliyor ve yaşamını kaybedenleri anıyorum. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra demokrasi ve hukuk ortak paydasında buluşmak ve darbe hukukuna kökten son vermek mümkün iken maalesef bu yol tercih edilmedi. Bombalanan parlamentonun rolünün artırılması gerekirken, parlamento devre dışı bırakıldı ve ülke Anayasayı askıya alan kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmeye başlandı. Darbe püskürtüldü ancak demokrasi kazanmadı. Tersine hükümet Anayasayı askıya alarak adeta bir sivil darbeye yöneldi. Darbe zanlılarının siyasetteki destekçilerine, Cemaati yıllarca el üstünde tutanlara dokunulmazken binlerce kamu görevlisi sudan gerekçelerle işten atıldı ve açığa alındı. Darbeyle ilgisi olmayan binlerce kamu görevlisi işinden oldu. Akademisyenler darbe/terör torbasına konularak atıldı. Darbe/terör torbasına sığması mümkün olmayan yazar ve araştırmacılar tutuklandı. 11 bin öğretmen açığa alındı. Bu hak ihlallerinin arasına, halk iradesinin gasp edilmesi de eklendi. Belediyelere kayyum atandı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki kayyumlar giderek artıyor. Çeşitli bahanelerle adeta darbe hükümleri yeniden işletilmektedir. Demokrasilerde hiç kimsenin kendini yargı yerine koyup, hüküm verip, infaz etme hakkı yoktur. Halk iradesini hiçe sayarak, halk iradesini yok etmeye çalışan darbecilerle mücadele edilemez. Demokrasinin temelini oluşturan “hukukun üstünlüğü”, “kuvvetler ayrılığı”, “seçme ve seçilme hakkı” bu kararla açıkça ortadan kaldırılmıştır. Artık gelinen noktada, Anayasa değişikliği ile yasama, yürütme ve yargı yetkileri cumhurbaşkanının elinde toplanmış, kuvvetler ayrılığı bitmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti tek adam iktidarına teslim edilmiştir. Demokrasinin olmazsa olmazı sayılan Meclis denetimi, bağımsız yargı, tarafsız medya ve sivil toplum katılımı ne yazık ki ortadan kaldırılmıştır.

KANİ BEKO 210 Parlamentoyu kapatmak da, parlamentoyu bombalamak da, parlamentoyu işlevsizleştirmek de, yerel halk iradesi doğrultusunda oluşan belediyelerin yönetimine el koyarak kayyum atamak da, yalnızca darbecilere özgü yöntemlerdir. Darbeyle mücadele; darbeci yöntemleri meşru kılmaz. 12 Eylül darbesinin 40. yılında 12 Eylülcülerin kendileri mezarda, fikirleri iktidardadır. Unutulmamalıdır ki, 12 Eylül Cuntasının ülke yönetimine el koyduğu dönemde idam edilenler bugün aramızda olmasa da, milyonlarca insanın kalbine gömülürken, Kenan Evren ve diğer cuntacılar halkın ve emekçilerin vicdanında yargılanmış, tarihin çöp sepetindeki yerlerini çoktan almışlardır!. Biz bugün bu toprakların insanları olarak, özgürlük, eşitlik, demokrasi, barış ve kardeşlik mücadelemizi mevcut siyasal iktidara karşı, toplumsal muhalefet içerisinde, demokrasi mücadelesi verenlerle yan yana, omuz omuza birlikte vermekteyiz, vermeye de devam edeceğiz….40 yıl da geçse; halk düşmanı cuntacıların 12 Eylül Askeri Darbesi ile ülkenin geleceğine verdiği zararı; darbecileri ve darbe destekçilerini hatırlayacağız, hatırlatacağız!

211 KANİ BEKO 14 Eylül 2020 CHP’li Beko, itfaiyecilerin sorunlarını Meclis gündemine taşıdı Beko: İtfaiyecilere şehit ve gazi mertebeleri verilmeli CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, itfaiyecilerin statüsünden istihdam artışına, özlük haklarının iyileştirilmesinden görevde hayatını kaybeden itfaiye erlerinin şehit, yaralananların ise gazi sayılmasına kadar pek çok sorununu Meclis gündemine taşıdı. Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde itfaiyecilerin sorunlarını 9 önemli soruda sıralayan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Özverili çalışmalarıyla görülmeyen kahramanlarımız itfaiyecilerimizin sorunlarına ülkedeki yüzlerce itfaiyeciyle birlikte yanıt bekliyoruz. Onların özlük haklarından meslek statülerine, hastalıklarından vefatlarında şehit, yaralandıklarında gazi statüsüne konulmalarına, belediye başkanlarının verdikleri yol yıkama, park bahçe sulama hatta pankart asma gibi görev tanımlarının dışında ‘her işi yapan’ değil, yangını önleme, bunun eğitimini verme, söndürmü ve yangından kurtarmayı kapsayan bir iş tanımlarının olmasına, mesleğin toplumsal saygınlığı için TJK bünyesinde bir itfaiye koşusu yapılmasına kadar pek çok sorunlarını dile getirdik. Her başımız sıkıştığında, yangın, afet gibi en zor günlerimizde omuzlarına yaslandığımız, kurtarıcı olarak alkışladığımız itfaiye erlerimizin tüm haklarının ve çalışma koşullarının güzelleşmesi, iyileşmesi adına sorularımızın dikkate alınarak aynı zamanda birer istek olarak da değerlendirilmesi gerekir” diye konuştu. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun 9 sorudan oluşan önergesi şöyle; 1. İtfaiyecilik, 2016 yılında Ulusal Meslek Standartları kapsamında kısmi olarak düzenlenmesine karşın 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda öğretmen, sağlıkçı, asker ya da polisler gibi ayrı bir meslek olarak kabul edilmemektedir. Bakanlığınız tarafından itfaiyeciliğin meslek sınıfları kapsamına alınması konusunda bir çalışma yapılmakta mıdır? 2. İtfaiye teşkilatının ve itfaiyecilerin; gerektiğinde belediye başkanının belirttiği görevleri yapan, yol yıkayan, park ve bahçeleri sulayan, halka su dağıtan, pankart asan, baca temizleyen bir kuruluş olduğu bilinmektedir. İtfaiyecilik mevzuatının sadece yangını önleme, bunun eğitimini verme, söndürme ve yangından kurtarmayı kapsayan bir iş tanımı ile yeniden düzenlenmesi konusunda bir planınız bulunmakta mıdır? 3. İtfaiyeciler, duman zehirlenmesi, yüksek ısıya bağlı yanıklar, kimyasal maddeye maruz kalma gibi sağlık risklerinin yanı sıra düşme, göçük altında kalma, travma ve trafik kazalarıyla da yüz yüze kalmaktadırlar. Ayrıca dumandan çıkan zehirli kimyasalların, deri yoluyla emilimi nedeniyle itfaiyecilere kalıcı zararlar verdiği de bilinmektedir. Bu durum itfaiyecilerin meslek hastalığı riski altında çalıştıkları anlamına gelmektedir. İtfaiyecilik, meslek hastalıkları kapsamında mıdır? Değilse neden?

KANİ BEKO 212 4. İtfaiyeci istihdamı ile hizmetin görülmesinde ortaya çıkan riskler arasındaki doğrudan ilişki düşünüldüğünde bir zorunluluk olarak ortaya çıkan itfaiyeci istihdamının artırılması ve bu alanda standartların oluşturulması yönünde bir çalışmanız bulunmakta mıdır? 5. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde ‘Fiili Hizmet Süresi Zammı’ başlığı altında düzenlenen ve madde kapsamında belirlenen işlerde çalışanlara, her yıl 60 ile 180 gün üzerinden verilen ek hizmet süresinden itfaiyeciler, alt sınır olan, 60 gün ile yararlanabilmektedir. Bu durumun yarattığı haksızlıkların önlenebilmesi için ivedilikle adım atılması ihtiyacı ortadadır? İtfaiyecilerin özlük haklarının iyileştirilmesi konusundaki çalışmalarınız hangi alanları kapsamaktadır? 6. İtfaiye hizmetleri sırasında hayatını kaybeden personelin şehit ve yaralanan personelin gazi sayılmadığı bilinmektedir. Bu durumun değiştirilmesi ve itfaiyecilerin de şehitlik mertebesine veya gaziliğe verilen ekonomik ve sosyal haklardan yararlanmalarını sağlama konusunda bir çalışmanız var mıdır? 7. İtfaiyecilerin, görevde yükselme şartları ve yıpranma payına ilişkin koşulların iyileştirilmesi amacıyla bir yasal düzenlemenin yapılması planlanmakta mıdır? 8. Özverili hizmetlerinin anısına hayata geçirilmesi itfaiyecilik mesleğinin toplumsal saygınlığını artıracağı kadar yangın, güvenlik ve sağlık alanlarında toplumsal duyarlığın güçlenmesine de katkıda bulunacağından TJK bünyesinde bir itfaiyeci koşusu organizasyonunun yapılması düşünülmekte midir? 9. Dünyanın ekolojik bir krizin eşiğinde olmasının getirdiği başlıca sonuçlar arasında tüm dünyada etkisi artan orman yangın dalgaları gelmektedir. Bu çerçevede 2020 yılı içinde İzmir’de yanan orman alanı ne kadardır? Bu alanlara yeniden ağaç dikimi için yapılmış planlamalar kapsamında ayrılmış olan kaynak miktarı nedir? Yeniden ağaçlandırma faaliyetinin bu sene yanan alanlar için tamamlanmasında öngörülen son tarih nedir?

213 KANİ BEKO 21 Eylül 2020 CHP’li Beko, orman işçilerinin kadro ve istihdam sorununu Meclis’e taşıdı Yaz aylarında artan orman yangınlarına müdahalenin çok hayati bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, 8 bin 600 orman işçisinin kadrosuz olarak yılda sadece 8 ay 29 gün çalıştırıldığını belirterek Tarım ve Orman Bakanı’na hem bu işçilerin ne zaman kadroya alınacaklarını hem de yeni işçi alımını sordu. Orman işçilerinin sorunlarını Meclis gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Tarım ve Orman Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde önemli konulara değindi, işçi haklarını sordu; İzmir Buca-Tınaztepe mevkiinde verimli ormanın bir kısmı feda edilerek 2012’de yapılan 80 yatak kapasiteli, son derece modern cihazlarla donatılan yangın personeli eğitim merkezinin ihtiyaca gerek yok gerekçesi ile 2019 yılında Dokuz Eylül Rektörlüğüne neden tahsis edildiğine yanıt istedi. 8 BİN 600 İŞÇİ NE ZAMAN KADROYA ALINACAK? Orman işçilerinin çalışma koşullarının düzenlenmesi gerektiğinin altını çizen Beko, “En önemli varlıklarımız, ormanlarımız onlara emanet ve biz onların mutlu çalışanlar olmasını sağlamak zorundayız” dedi. Beko şunları söyledi: “Bulunduğu coğrafi konum ve iklim koşulları gereği orman yangınları ile mücadele ülkemiz için son derece önemlidir. Çünkü ülkemiz küresel iklim krizinden en çok etkilenecek bölgededir. Bu nedenle orman yangınları ile mücadele eden işçilerin 12 ay boyunca kadrolu olarak çalışmaları zorunluluktur. Yaz aylarında yangın diğer mevsimlerde damga, numarataj, ağaçlandırma, tohumlama gibi diğer ormancılık faaliyetlerini sürdüren orman işçilerinin 8 bin 600’ü her yıl 8 ay 29 gün çalışan sezonluk işçilerdir. Kadro bekleyen ve halen çalışan yaklaşık 8 bin 600 kadrosuz işçinin kadroya alınması planlanmakta mıdır? Ormanlarda 12 ay boyunca çalışacak kadrolu işçilerin gerekliliği çok açıktır. Bu nedenle de istihdamın arttırılması çok önemlidir. Kadrolu yeni işçi alımı düşünülmekte midir? Yeni işçi alımlarında orman köylülerine öncelik veriliyor mu? Orman işçilerinin haklarının iyileşmesine yönelik çalışma var mı? gibi sorularımıza cevap bekliyoruz.” O BİNA NEDEN YAPILDI, NEDEN HEMEN VAZGEÇİLDİ? Beko ayrıca İzmir Buca – Tınaztepe mevkiindeki yangın personeli eğitim merkezini de Bakan’a sordu. 2012 yılında bölgedeki verimli ormanın bir kısmının feda edilerek yapılan 80 yatak kapasiteli, son derece modern cihazlarla donatılan yangın personeli eğitim merkezinin ihtiyaca gerek yok gerekçesi ile 2019 yılında Dokuz Eylül Rektörlüğüne tahsis edildiğini hatırlatan Beko, “Bu tesise ihtiyaç olup olmadığına bu kadar kısa bir sürede nasıl karar verildiği şaşılacak bir durum. Önemli miktarda bütçe ayrılarak yapılan bu binanın yapılış sebebi nedir? Ormanlık alanda yapılaşma yapılarak orman kanununa göre bir suç işlenmiştir, bu suçun sorumlusu kimdir? Bunların da kamuoyu adına aydınlatılması için cevap bekliyoruz” dedi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun 7 soruluk önergesi şöyle: 1.Orman işçisi sadece yangınla mücadele eden yangıncı konumunda olmayıp, yaz aylarında “yangıncı” diğer sezonda, damga, numarataj, ağaçlandırma, tohumlama, gibi diğer

KANİ BEKO 214 ormancılık faaliyetlerini sürdüren personel konumundadır. Görüldüğü gibi her türlü ormancılık faaliyetinin yaptırıldığı bu çalışanların büyük bir bölümü (8.600 kişi) her yıl 8 ay 29 gün çalışan geçici(sezonluk) işçilerdir. Bu çerçevede kadro bekleyen ve halen çalışan yaklaşık 8 bin 600 kadrosuz işçinin kadroya alınması planlanmakta mıdır? 2.Ormanlarda 12 ay boyunca çalışacak kadrolu işçilerin gerekliliği çok açıktır. Bu nedenle de istihdamın arttırılması çok önemlidir. 8 bin 600 kadrosuz işçinin kadroya alınmalarının ardından kadrolu yeni işçi alımı da düşünülmekte midir? 3.Yeni işçi alımlarında; orman işinin özelliği gereği yöreyi iyi tanıması, işe karşı göstereceği refleksler ve orman halk ilişkilerinin sağlanması bakımından 6831 saylı orman kanununa göre orman köylülerine öncelik verilmekte midir, alımlarda ne derece objektif kurallar uygulanmaktadır? 4.Orman işçileri yangına ilk ve etkili müdahale için büyük mücadeleler vermekte ve bu uğurda sıkça yaralanmakta ve ne yazık ki hayatlarını kaybetmektedirler. İşin örgütlenmesi ve çalışma ilişkilerinden kaynaklı riskler göz önüne alındığında, sektörde çalışma biçimlerinin ve sosyal güvence haklarının bir bütün olarak, “insana yakışır iş” anlayışı çerçevesinde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede orman işçilerinin haklarının iyileştirilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır? 5.Yangın işçiliği, eğitim isteyen bir meslektir ve işçilerin bölgeyi tanımalarının önemi tartışılmazdır. Bu nedenle de işe alınanların ve halen çalışmakta olan işçilerin değişen şartlara uygun eğitim almaları için hangi adımlar atılmaktadır? 6.Orman yangınlarının kontrol altına alınmasında teknolojik imkânlardan üst seviyede yararlanılmasına rağmen, iş kazası ve meslek hastalıkları riski oldukça yüksektir. Fazla çalışmanın yaygınlığı da riskleri oldukça arttırmaktadır. Bu sektörde fazla çalışmanın ortadan kaldırılması bu nedenle çok önemlidir. İşin doğası rotasyon yöntemi ile işçilerin çalışmasını gerektirmektedir. Orman işçilerine dönük iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik eğitimler verilmekte midir? Verilmekte ise hangi sıklıkta ve hangi araçlarla bu eğitimler sağlanmaktadır? 7.İzmir Buca – Tınaztepe mevkiinde verimli ormanın bir kısmı feda edilerek 2012’de yapılan 80 yatak kapasiteli, son derece modern cihazlarla donatılan yangın personeli eğitim merkezi ihtiyacına gerek yok gerekçesi ile 2019 yılında Dokuz Eylül Rektörlüğüne tahsis edilmiştir. Bu tesise ihtiyaç olup olmadığına bu kadar kısa bir sürede nasıl karar verilmiştir? Önemli miktarda bütçe ayrılarak yapılan bu binanın yapılış sebebi nedir? Ormanlık alanda yapılaşma yapılarak orman kanununa göre bir suç işlenmiştir, bu suçun sorumlusu kimdir? Bakanlığınız tarafından bu konuda hangi yasal işlemler yapılmıştır?

215 KANİ BEKO 22 Eylül 2020 CHP’li Beko: Düğün salonlarına biraz da ‘destek’ açıklansın! Düğün salonlarına Kovid-19 tedbirleri kapsamında yeniden getirilen yasakların sektöre büyük bir ekonomik kayıp yaşattığını dile getiren CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Hep yasak açıklanıyor ama kimse destek açıklaması yapmıyor. Yasaklar haklı olabilir ancak zaten büyük ekonomik kayıp yaşayan sektör desteksiz nasıl ayakta kalacak” diyerek konuyu Meclis gündemine taşıdı. Düğün salonu işletmecilerinin 4 ay verdiği aradan sonra kısa bir süre faaliyete geçebildiğini ancak yeniden yasaklarla işlerinin durduğunu belirten CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, sektörün acil olarak destek beklediğini vurguladı. Konuyu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesiyle Meclis gündemine taşıyan CHP’li Beko, “Bilim Kurulu'nun tavsiyesi sonrasında İçişleri Bakanlığı'nın aldığı Kovid-19 ek tedbirleri kapsamında Türkiye genelinde sokak, köy, sünnet düğünü, kına gecesi, nişan vb. etkinlikler yasaklandı. Sektörün pandemi önlemleri kapsamında 4 ay verdiği ara ile yaşadığı ekonomik kayıplara bu yasakla yenisinin eklendiği ve bu nedenle de sektörün kesin olarak desteklenmesi gerektiği açıktır. Vergi, SGK/BAĞKUR pirim ödemelerinin ertelenmesi, kullanılan kredilerin faizsiz olarak ertelenmesi, hibe desteği, kira desteği, stopaj oranlarının düşürülmesi gibi sektörü ve sektör çalışanlarının desteklenmesine yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bunlarla ilgili sorularımız içeren önergemize verilecek yanıtlar umarız sektörün dört gözle beklediği güzel haberlere vesile olur” açıklamasında bulundu. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun soruları şöyle: 1.Daha önce ertelenmiş ve biriken vergi ve SGK / BAĞKUR pirim ödemelerinin 2021 sonuna kadar faizsiz olarak ertelenmesi düşünülmekte midir? 2.KÇÖ ve ücretsiz izin desteğinin geliştirilerek Pandemi sürecinin sonuna kadar uzatılması konusunda bir çalışma yürütülmekte midir? 3.Pandemi süresince kullanılan işe devam kredilerinin Ekim ayında başlayacak olan ödemelerinin 2021 sonuna kadar faizsiz olarak ertelenmesi planlanmaktadır? 4.Firmaların belgelendirdiği işletme giderleri oranında hibe desteğinin sağlanması, kira desteği ve kira stopaj oranının yeniden düşürülmesi ve bununla birlikte MTV ödemelerinin 2021 sonuna kadar ertelenmesi gibi sektörü ve çalışanlarını bu süreçte desteklemek anlamına gelecek adımların atılması konusunda bir çalışmanız bulunmakta mıdır? 5.Firmalara hibe desteği sağlanması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

216 KANİ BEKO 24 Eylül 2020 Beko’dan Bakan Kurum’a: Bayındır’daki çevre katliamını durdur! İzmir’in Bayındır ilçesinde iktisadi ve yaban hayatını katledecek maden ocaklarıyla ilgili sorusunu yanıtlamayan Bakan Kurum’a seslenen CHP’li Beko, “Kamusal sorumluluğun gereği olarak bu yanlışı durdur” diyerek çağrıda bulundu. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İzmir’in Bayındır ilçesinde karacaların yaşam alanı olan Ovacık’taki Yaban Hayatı Koruma Sahası’na yapılacak maden ocağının yaratacağı zararları hatırlatarak, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a, “Bölgede kurulması planlanan madenlerin yol açacağı kirlenmenin birincil ve bölgenin önemli bir tarımsal üretim alanı olmasından kaynaklı ikincil etkilerinin halk sağlığı üzerinde yaratacağı riskin ortadan kaldırılması için neler yapılacak?” diye sordu. Soru önergesine, “ÇED yönetmeliğinin 6. maddesinin 4. bendi gereğince projeye ilişkin ÇED süreci sonlandırılmış olup, devam eden bir ÇED süreci bulunmamaktadır. ” cevabının gelmesine tepki gösteren Beko, bölge halkının tedirgin bir şekilde doğasının korunmasına yönelik bir girişim, bir haber beklediğini, oradaki köylünün, çiftçinin endişesini giderecek bir cümlenin kurulmasını hatta bu yanlıştan bir an önce dönülmesini beklediğini açıkladı. ATANMIŞ BAKANLAR CEVAP VERMEKTEN ACİZ! Meclis gündemine kamuoyunu bilgilendirmek adına verdiği birçok önergesine yanıt verilmediğini, gelen yanıtların ise konuyla alakalı olmadığını belirten CHP’li Beko,“AKP’nin atanmış bakanları halk için sorduğumuz sorulara ya yanıt vermiyor ya da böyle alakasız şekilde yazılar yolluyorlar. Bu kabul edilemez. Ben binlerce yurttaşın oyuyla seçilip gelmiş bir milletvekiliyim ve sorularımı halk ve toplum yararına soruyorum. O atanmış bakanların halkın sağlığını, çevresini, yaşam alanlarını hiçe sayarak tek adama biat etmelerinin bir sonucunu görmekteyiz. Ben de söz veriyorum, o oturdukları makamı hak etmeyen liyakatsiz, bilgisiz ve halkı umursamayan o atanmışların bütün yanlışlarını ortaya koymaya, afişe etmeye devam edeceğim” sözleriyle tepki gösterdi. O BÖLGE İÇİN AĞIR KİRLENME UYARISI İzmir’in Bayındır İlçesi Sarıyurt ve Kızıloba Mahallesi Mevkii'nde yılda 150 bin ton kurşun ve çinko çıkaracak kapasitede bir maden ocağı yapılması için son derece önemli bir yaban hayatını yok edilmek istendiğine dikkat çeken Beko, koruma alanı olmasının yanında çok verimli topraklara sahip olan bu bölgede yaşayan ve iktisadi faaliyetini sürdüren yurttaşların çok ağır birincil ve ikincil kirlenmelerle karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Maden ocağı yapılmak istenen bölge halkının sağlık sorunlarıyla ilgili büyük bir endişe yaşadığını vurgulayan Beko, üretilen tarım ürünleri üzerinden yol açacağı ikincil kirlenmenin ülke içine ve dışına yayılma riskine dikkat çekerek, “Olası tehditler nedeniyle köyde büyük bir sağlık ve doğa krizinin yaşanması büyük bir ihtimalle kısa sürede etkisini gösterecektir. Kamusal sorumluluğun gereği olarak kamu kurumlarınca bu krizin ortaya çıkmadan engellenmesi yoluna gidilmelidir. Bu gerçekleşmezse kamunun yine aynı kapsamda, büyük ölçekli olarak ortaya çıkması kaçınılmaz bu krize hazırlık yapmış olması gereklidir. Tüm bu

olumsuz tabloya bir de bölgede olası büyük ölçekli ekonomik kayıpların eklenmesi beklenmelidir” uyarısında bulundu. MADEN VE BETON SEVER YANDAŞA İHALEYE DEVAM Tek adam yönetiminin maden ve beton sever yandaş şirketlerine trilyonlar kazandırmaya devam ettiğini ileri süren Beko, “Tek adam kendi yandaş şirketlerini ihaleler vermekten bıkmadı. Bugün Kaz Dağlarında köylüler, vatandaşlar ayakta. Türkiye’yi köstebek yuvasına çeviren yandaş şirketler, Giresun’da sellere neden olan HES’ler, Fatsa’da bir çevre katliamı, Aydın’da JES’ler kurmaya devam ediyorlar. Yaşanan çevre felaketlerini görmeyen iktidar ve atanmışları ondan sonra halkı suçluyorlar. Seçim öncesi imar izinleri, vahşi şekilde denetimsiz yapılan çalışma doğaya ve yaşama büyük zarar veriyor” açıklamalarını yaptı.

218 KANİ BEKO 27 Eylül 2020 Özgür Basın Saray İstediği İçin Susmaz. Halk TV Susturulamaz Demokrasimizin evrensel ve iç hukuktan kaynaklanan tüm hakları çiğneniyor. Türlü araçlarla, baskıyla, yıldırmayla, gözaltılarla gazeteciler ve halkın haber alma özgürlüğü tutsak alınmak isteniyor. İki yüzyıllık çağdaşlaşma mücadelemiz, anayasacılık ve demokrasi deneyimimiz yok edilmek isteniyor. Ülkemizin saygınlığının teminatı Cumhuriyetimizin kurumları aşındırılıyor. Her tür medya organı çalışamaz hale geliyor. Ülkemizin düşünen insanlarına düşman hukuku uygulanıyor. Ülkelerini sevdikleri için, yazdıkları için, düşündüklerinden dolayı yargılanıyorlar, ceza alıyorlar. Ama yılmıyorlar. Boyun eğmiyorlar. Teslim olmuyorlar. Mücadelemiz, yarınlarımız içindir. Geleceğimiz içindir. Çocuklarımıza ve torunlarımıza saygın bir demokrasi bırakabilmek içindir. Özgür, demokratik Türkiye Cumhuriyeti içindir. Sömürüsüz bir dünya ideali, bizim mücadelemizin kalbinde yer alıyor. Yılmayan, boyun eğmeyen, direnen ve güzel günlerin özlemi içinde yarınlara umut olan basın emekçilerine selam olsun. Halk için, haber alma özgürlüğü için, farklı fikirlerin ifade edilebilmesi için Halk TV susturulamaz. Halk Tv susamaz. Baskılar rejimin niteliğine karşı yapılmaktadır. Saray iktidarınca özgür basına ve medyaya dönük yürütülen sindirme amaçlı operasyonlar artık Türkiye’de rejimin niteliğini tartışmalı hale getirmiştir. Yayın organı kapatmaların laik, demokratik, hukuk devletini, bir bütün olarak Türkiye Cumhuriyetinin varlığını, uluslararası alandaki saygınlığını tartışmaya açan eylemlere dönüştüğü artık tartışmasızdır. Cumhuriyet düşmanı, demokrasi, özgürlük, insanca yaşamaya dair değerlere düşman, gerici ve yobazların tepkileri bazen sinsice bazen açık biçimde ama her geçen gün şiddetlenerek sürüyor. Bugün ülkemiz çok tehlikeli bir dönemeçtedir. Artık ülkemiz demokrasiler arasında sayılmıyor. Seçimli otokrasiler arasında veya diktatörlüklerle beraber anılıyor. Ne ülkenin ne halkın, ama sadece ve sadece kendi ikballerini düşünen bir grup, devletin tüm baskı olanaklarını kullanarak özgürlüğü, eşitliği, dayanışmayı, hukuk devletini, insan haklarını, ifadeyi ve eleştiriyi ezmeye, baskıyla, şiddetle susturmaya çalışmaktadır. Gazeteler, dergiler, televizyonlar, radyolar bir bir kapatıldı, kapatılıyor. Gazeteciler, düşünce insanları, hedeftedir. Bütün tek adam düzenlerinde yaptığını yapıp halkın geniş kesimlerinin olayları görme, duyma, farklı fikirleri dinleme ve öğrenme hakkına saldırıp yok etmezse laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti yıkılamaz. Birikimi tasfiye edilemez. Özledikleri gerici yobaz karanlığa geri dönüş mümkün olmaz!

219 KANİ BEKO 30 Eylül 2020 SARAY REJİMİ ÇALIŞANLARA TUZAK KURUYOR; İŞTEN ÇIKARMALAR KOLAYLAŞIYOR! İKTİDAR ÇALIŞMA BARIŞININ ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRMALI İKTİDAR EMEKÇİNİN BİRİKİMİNE GÖZ DİKMİŞTİR CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Cumhuriyetin kazanımlarını bir bir satıp ülkeyi bu hale getiren iktidar para bulamayınca bugün emekçinin birikimine gözünü dikmiştir” dedi. AKP İktidarı, 1 Ekim’de açılacak olan meclisin en tartışmalı konulardan olan kıdem tazminatı değişikliğini, “esnek çalışma modeli” şeklinde düzenleyerek getirmeye hazırlanıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı‘nın “yeni sürüm istihdam paketi” olarak adlandırdığı paketin içerisinde yer alacak esnek çalışma modelleri ile işçinin kıdem tazminatını alabilmesi zora girecek. “Fesih kısıtı kalktığında örneğin kadınların bir bölümü yarı zamanlı çalışmak istiyor” diyen Bakan, esnekleşme maddelerinin gençlerin istihdamı açısından da önemli olduğunu kaydetti. Bakanın daha fazla ayrıntı vermediği “kısmi zamanlı çalışma, yarı zamanlı çalışma, uzaktan çalışma” gibi esnek çalışma modelleri emekçilerin kıdem tazminatını almalarını zorlaştırıyor. Bu durumda işçi ile işveren arasında imzalanacak olan sözleşmenin “belirli süreli mi” yoksa “belirsiz süreli mi” olacağı çok önemli. SARAY REJİMİ ÇALIŞANLARA TUZAK KURUYOR Saray rejiminin daha önce ertelenen “Yeni sürüm istihdam paketi” adı verilen düzenleme ile kıdem tazminatını doğrudan değiştirmek istediğini ancak tepkiler yüzünden getiremediğini hatırlatan Beko, bunun “esnek çalışma modelleri” adı altında getirilmesinin, çalışanlara kurulmuş yeni bir tuzak olduğu uyarısında bulundu. Saray rejiminin kıdem tazminatlarında yeni yeni oyunlar tuzaklar hazırladığını vurgulayan Beko, “AKP milyonlarca yoksula cennet vadederek iktidara gelmiştir. İktidar olduktan sonra yaptıkları tek şey ülkemizi tamamen cehenneme çevirmek olmuştur. Yaptıkları şey işçiye cehennem azabında iş koşulları ve işverene cennet sunmaktır” sözleriyle tepki gösterdi. İŞTEN ÇIKARMA KOLAYLAŞTIRILIYOR İşçi işveren ve kıdem tazminatı bağlantısının önemine dikkat çeken ve tazminatın işçinin iş güvencesi olduğunu hatırlatan Beko, iktidara ;“Kıdem tazminatı fona devredildiğinde, patron işçi çıkardığında toplu ödeme yapmak zorunda kalmayacak, böylece işten çıkarma kolaylaşacaktır. Kıdem tazminatı işçinin ücretinin bir parçasıdır ve 13. maaşıdır. Kıdem tazminatına el koymak işçinin ücretine el koymaktır. Kıdem tazminatı her işçinin kazanılmış hakkıdır. Hükümet ise taşeron işçiler ya da bundan sonra işe girecekler için getirilmek istenen, esnek çalışma modellerini önererek işçi sınıfını bölmeyi amaçlamaktadırlar. Kıdem tazminatı işten çıkarma durumunda ödenen bir tazminat olmalıdır. Ancak hükümet ve patronlar kıdem tazminatını işten çıkarma sonrası derhal ödenen bir tazminat olmaktan çıkarmak istemektedir. İşçi emekli olduğunda ya da 10 yıl sonra ev almak gibi bir şarta bağlanacak bir para kıdem tazminatı değildir” diye seslendi.

KANİ BEKO 220 İŞÇİ SINIFININ ESNEYECEK YERİ KALMADI İktidara çalışma barışının önündeki engelleri kaldırma çağrısında bulunan Beko, kıdem tazminatı ödemelerinin devletin denetiminde ve yaptırımında olmasını, taşeron çalıştırma, güvencesiz çalıştırma biçimleri, sendikal barajlar, örgütlenmenin ve grev hakkının önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı. AKP iktidarının asıl amacının işçinin istenildiği zaman çalıştırılıp istenildiği zaman kapı önüne konulabilecek bir köleye dönüştürmek olduğunu belirten Beko, “CHP olarak işçi çocuklarının emanetini patronlara sermaye ettirmeyeceğiz. Daha ne kadar esnemelerini bekliyorsunuz? Hep söyledik tekrar ediyoruz. İşçi sınıfının esneyecek yeri kalmadı, zorlarsanız kayışlar kopar!”

221 KANİ BEKO 2 Ekim 2020 1 Ekim’de Türkiye Büyük Millet Meclis’inin açılışı sırasında yeniden gündeme getirilen “idam cezası” tartışmalarına değinen CHP İzmir Milletvekili Kani Beko; \"Çözüm idam cezasını yargı sistemine geri getirmek gibi skandal ve hiçbir gerçekliği olmayan önerilerin dile getirilmesi değil; her alanda demokratikleşmeyi sağlamaktır!\" dedi. Kani Beko yaptığı açıklamada şu ifadelere yer vermiştir; Bugün itibarıyla, temel hak ve özgürlükler çok ağır ve yakın bir tehdit altındadır! 12 Eylül askeri diktatörlüğünün karanlığının üzerinden tam 40 yıl geçti ancak toplumu tektipleştirmeyi, her türlü demokratik tepkiyi baskı ve zorla sindirmeyi, işkenceyi kurumsallaştırmayı, emeği örgütsüzlüğe sürüklemeyi hedefleyen 12 Eylül cunta zihniyetinin bugün ortadan kalktığını söylemek mümkün görünmüyor. Dahası 12 Eylül faşizan yönteminin pek çok uygulamasının 40 yıl sonra dimdik ayakta olmasıdır. Özgürlük ve demokrasinin önünde heyula gibi dikilmeye devam etmesidir. Tüm dünyada ölüm cezasının modern ceza hukuku sistematiğinden kökten temizlenme yoluna girdiği bir dönemdeyiz. 12 Eylül cuntacıları ve elebaşı Kenan Evren’in meydanlarda \"asmayıp da besleyelim mi\" sözünden ilham alarak konuyu gündeme getirenler aynı zamanda hepimize ülkemizin kıyısına getirildiği uçurumun derinliğini gösteriyorlar. Artık AKP ve ortağı MHP bu çizgiye gelmişlerdir. Cunta zihniyetinden medet umar haldedirler. Ancak hatırlatmak gerekir ki, 3 Ağustos 2002'de Türkiye’nin AB süreci kapsamında TBMM'de DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde \"Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç\" idam cezası ceza sistemimizden çıkarılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti hukuki alanda yaşamı savunan saygın ülkelerin safında yerini seçmiştir. Buradan geriye gidiş yoktur. 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 13. Protokol de imzalanmıştır. 7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile de Anayasamızdan idam cezasının son kalıntıları da tamamen kaldırılmıştır. Sonrasında yasalarımız da değiştirilmiş ve ölüm cezası Türkiye hukukundan geri getirilmemek üzere çıkarılmış, böylece de Türkiye’nin bir parçası olduğu Avrupa insan hakları ve kamu hukuku gereği idam cezası konusu tamamen kapanmıştır. Bugün itibarıyla Türkiye, taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle yaşam hakkının korunmasını yasal mevzuatının temel ilkesi haline getirmiştir. Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda defalarca ölüm cezasının kaldırılmasına taraf olduğunu ilan etmiş ve en son 2018 yılında oylamaya katılan 189 ülkeden 123 üye ülkeyle beraber bu yönde oy kullanmıştır. Ölüm cezasının küresel olarak yasaklanması çok yakında tüm dünyada ulaşılacak bir yakın hedefe dönüşmüş durumdadır. Bu noktadan geri dönüş yoktur. Ayrıca belirtmeliyim ki sadece biz bir ilke olarak ölüm cezasını reddetmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti de uluslararası alanda bu konuda defalarca taahhütte bulunmuştur. İktidar ortaklarının her krizde yeniden bu konuyu gündeme getirmesinin arkasında yatan amaç ne olursa olsun, bu konu tartışmaya kapalıdır. Gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Halkın asıl gündemi idam değil, yaşadığı ağır ekonomik sorunlar ve işsizliktir, özgürlüklerdir, demokrasimizdir.

KANİ BEKO 222 Bizler; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sosyal demokrat bir parti olarak idam cezasına karşıyız. Yaşamın savunulmasından ve korunmasından yanayız. Uluslararası alanda saygın bir ülke inşa hedefimizden ödün vermeyeceğiz. Ölüm cezasına karşı durmaya devam edeceğiz!

223 KANİ BEKO 6 Ekim 2020 CHP’li Beko: İmama yüzde 100 zam, sağlıkçıya ‘sebepsiz zenginleşme’ yasağı CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, hastanede çalışan imamlara yüzde 100 zam yapılırken, hekimlere sadece 16-50 arası yapılan zamma tepki gösterdi. Beko, 3 kuşağı birden yoksullaştıracağı raporlara girmiş şehir hastanelerinin geldiği noktaya dikkat çeken eleştirilerde bulundu. Hastane çalışanı imamlara yapılan yüzde 100 zammın bütün sağlık çalışanlarına da yapılması gerektiğini vurgulayan CHP’li Beko, 3 kuşağı yoksullaştıran şehir hastanelerine hasta ve hastalık garantisi veren başka bir örneğinin olmadığını söyledi. Sağlık Bakanlığı, pandemi servisi dışında çalışan doktorlara fazla ödeme yapılmaması için uyarı yazısı göndererek, pandemi servislerinde çalışmadığı halde destek veren doktorlara da yüzde 100 ödeme yapılması halinde bunun ‘sebepsiz zenginleşme' sayılacağını savunarak, idari ve cezai işlem uyarısında bulundu. Gönderilen yazı hastanelerde çalışan imamlara yüzde 100 oranında ek ödeme yapıldığını akıllara getirdi. Bakanlıktan gönderilen yazıya tepki gösteren CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Demek ki hastane çalışanları içerisinde doktorlar, hemşireler, teknisyenler değil bir tek imamların ‘zenginleşmesi’ isteniyor. Diyanete 11,5 bütçe ayırıyorsun, hastane çalışanı imama yüzde 100 zam veriyorsun ama sıra canı pahasına mücadele veren sağlık emekçilerine gelince çok görüyor ve musluğu kesiyorsun. Bunun kabul edilecek bir yanı yok” dedi. ‘BU AYRIM MEMURLAR YASASINA DA AYKIRI’ “Sağlıkta dönüşüm” adı verilen ve aslında sağlık hizmetlerini tamamen piyasaya açan saray yönetiminin her konuda olduğu gibi bu konuda da ortaya koyduğu projelerin dibe vurduğunu ifade eden Beko, sağlık hizmetlerinin işçi sınıfının geniş kesimleri için asgari düzeyde ulaşılabilen bir hizmet haline getirildiğini vurguladı. Beko, “Hastane çalışanı imamlara ne yapıldıysa aynısının sağlık çalışanları arasında ayrım yapmaksızın hepsine yapılması gerekir. Bakanlık yayınladığı genelgeyi derhal geri çekmelidir. Kamu çalışanları arasında yapılan ek ödeme ayrımı aynı zamanda memurlar yasası olan 657’ye de aykırılık teşkil etmektedir” uyarısında bulundu. SAĞLIKSIZ BİR TOPLUM SERMAYE İÇİN ‘FIRSAT’ Sağlık politikası olmayan tek adam yönetiminin, “Paran kadar sağlık” anlayışıyla, sağlığın bir kamu hizmeti olduğunun unutturulmaya çalışıldığını söyleyen Beko, halkın sağlık hizmeti alabilmek, vergi, Genel Sağlık Sigortası Primi, katkı-katılım farkları gibi ödemeler yapmak zorunda kaldığını hatırlatarak, “Toplumun hasta olmasını engellemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin altı giderek boşaltıldı. Bunun sonucu olarak tedaviye yönelik hizmetlerde bir patlama yaşandı. Sağlık hizmetinin kamusal bir hizmet olmaktan çıkmasıyla, sağlıksız bir toplum sermaye için “fırsat” olarak görüldü. Daha fazla kar için sağlıklı yaşam hakkımız engellendi” eleştirisinde bulundu.

KANİ BEKO 224 3 KUŞAĞI YOKSULLAŞTIRAN PROJE Bir ülkenin Sağlık Bakanlığı’nın garanti sözleşmelerinde hasta ya da hastalık garantisi veren başka bir örneğinin olmadığını söyleyen Beko, tepkisini şöyle sürdürdü: “Şehir hastanelerinin finansman modelinin 2017 Şubat’ında yayınlanan Kalkınma Bakanlığı Raporunun da açığa çıkardığı gibi üç kuşağı birden yoksullaştırma potansiyeli taşıdığı artık anlaşılmıştır. Sağlıklı toplum yaratma derdinde olan ülkelerin önce hasta olmamayı sağlayan önlemleri almaları gerekir. Temel görevlerinden biri hasta olmamayı sağlamak için gerekli tedbirleri almak olan bir kurumun politika yapıcılarının böyle kararlar alması hiçbir şekilde kabul edilemez. Hastane büyüklüğünün faydasından kim ya da kimler nemalanıyor? Sorgulanması gereken nokta burası. Kamu mu, halk mı, yoksa birkaç yandaş mı? Eski semt hastanelerinin ne kadar önemli olduğu pandemi sürecinde bir kez daha iyi anlaşılmıştır. Kısacası sağlıkta dönüşüm programı hem hizmet alanları hem de hizmeti sunanları tehdit eden bir düzen yarattı.”

225 KANİ BEKO 12 Ekim 2020 BAKANLIK PANDEMİ SÜRECİNDE EN ÇOK HANGİ ALANDA HARCAMA YAPTI? BÜTÇE DIŞI HARCAMA YAPILDI MI? CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, dünya genelinde binlerce kişinin ölümüne yol açan Kovid-19 ile mücadelede ilan edilen yeni normal sürecin, Sağlık Bakanlığı’nın bütçe dışı harcamaları olup olmadığını ve olduysa da bunun maliyetinin ne kadar olduğunu sordu. Beko verdiği önergede; Bütçe görüşmeleri çerçevesinde 2020 yılı Sağlık Bakanlığı Merkezi Yönetim bütçesinin 58 milyar 876 milyon lira olarak belirlendiğini hatırlatarak, “Ancak tüm dünyada etkili olan Covid-19 pandemisi maalesef ülkemizde de ciddi sonuçlar yaratmakta ve öngörülen bütçe rakamlarından sapmalar yaşandığı tahmin edilmektedir” ifadelerini kullandı. Beko ayrıca, ‘’Nisan ayından bu yana görevde oldukları hastanelerde haziran-temmuz ek ödemelerini hiç alamayan, ağustos-eylül ayı ek ödemelerini ise eksik alabilen sağlık çalışanı ve hekimler sorunun çözülmesi yönündeki taleplerini hastane yönetimlerine iletmesine rağmen sorunları çözülememiştir. Sağlık Çalışanları ve hekimlerin bu pandemi döneminde hakları ödenemez demiştiniz. Sağlık çalışanı ve hekimlerin ek ödeme adaletsizliği ve belirsizliğini gidermek için bir çalışmanız bulunmakta mıdır? Sağlık emekçilerinin bu sorununa bir çözüm üreterek haklarını ödemeyi düşünmekte misiniz?’’ diye sordu. Beko’nun Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesi şöyle: 1.Pandemi sürecinde Sağlık Bakanlığına ek bütçe ayrılmış mıdır? Ayrılmış ise bu rakam ne kadardır? 2.Mart 2020’den itibaren Sağlık Bakanlığı bütçesinden veya varsa ek bütçeden ne kadar harcama yapılmıştır? 3. Sağlık Bakanlığı tarafından pandemi sürecinde en çok hangi alanda harcama yapılmıştır? 4. Bilim Kurulu üyeleri, grip belirtilerinin koronavirüsle karıştırılmaması için tüm vatandaşlara Eylül ayından itibaren grip aşısı olmalarını önermekte ancak, Sağlık Bakanlığının yeterli sayıda grip aşısını temin edip edemeyeceğine dair soru işaretleri bulunmaktadır. Sağlık Bakanı, çok daha fazla grip aşısı temin etmek için çalışma yürüttüklerini belirtirken, tedarikçi firmalar bunun tam tersini söylemektedir. Mutlaka aşı olması gerektiği ifade edilen; 65 yaş üzeri kişiler, böbrek yetmezliği, kalp damar sistemi rahatsızlığı, şeker, astım, kronik akciğer hastalığı olanlar, 6 ay-18 yaş arası aspirin kullananlar ile hamilelerin toplam sayısı bilinmekte midir? Mutlaka aşı yaptırılması istenen kişi sayısı kaçtır? 5. Mutlaka aşı yaptırılması istenen vatandaşların ihtiyacını karşılamak için ne kadar aşıya ihtiyaç vardır?

KANİ BEKO 226 6. 2020 – 2021 dönemi için planlanan grip aşısı alım miktarı nedir? Bu aşılara bugün itibarıyla ne kadar kaynak ayrılmıştır? 7. 5-Mart 2020’de ülkemizde ilk vakanın ortaya çıkmasından itibaren pandemi süresince tanı ve tedavi süreçlerinde kullanılan PCR ve antijen-antikor testleri için yapılan toplam harcama miktarı ne kadar olmuştur? Toplam test ücretlerinin ne kadarı SGK tarafından karşılanmış, ne kadarı vatandaşın cebinden karşılanmıştır? 8. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi başta olmak üzere birçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Üniversite hastanelerinde özveriyle görev yapan asistan hekimlerin pandemi hastanelerine görevlendirilmeleri sonucu uzmanlık eğitimleri aksamaktadır. Yine Nisan ayından bu yana görevde oldukları hastanelerde haziran-temmuz ek ödemelerini hiç alamayan, ağustos-eylül ayı ek ödemelerini ise eksik alabilen sağlık çalışanı ve hekimler sorunun çözülmesi yönündeki taleplerini hastane yönetimlerine iletmesine rağmen sorunları çözülememiştir. Sağlık Çalışanları ve hekimlerin bu pandemi döneminde hakları ödenemez demiştiniz. Sağlık çalışanı ve hekimlerin ek ödeme adaletsizliği ve belirsizliğini gidermek için bir çalışmanız bulunmakta mıdır? Sağlık emekçilerinin bu sorununa bir çözüm üreterek haklarını ödemeyi düşünmekte misiniz?

227 KANİ BEKO 23 Ekim 2020 CHP’li Beko: AKP yine milyonlarca işçinin hakkına göz dikti! Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Torba Kanun görüşmeleri devam ederken işçi sorunları için söz alan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “AKP Hükûmeti yine işçilerin, emekçilerin yıllar içinde büyük mücadelelerle kazandıkları haklarını bir torba yasa düzenlemesiyle ellerinden almaya çalışmaktadır. ‘Esnek çalışma’ adı altında Türkiye'de hayatını emeğiyle kazanan milyonların haklarını gasp etme amacını güden bir taslak hazırlanmıştır” dedi. “Teklif, bir bütün olarak incelendiğinde, pek çok maddesiyle odağında işverenin bulunduğu, işçinin yok sayıldığını görmekteyiz” diyen CHP’li Kani Beko, “Tecrübelerimiz gösteriyor ki işveren odaklı kurgulanan düzenlemelerin işçiler yönünden olumlu sonuçlar doğurmayacağı kesindir. Kaldı ki işveren lehine yapılan tüm bu düzenlemeler için İşsizlik Sigortası Fonu kaynak olarak kullanılmaktadır. Fon'un kurulduğu günden bu yana Fon'dan işverene verilen destek işçiye verilen destekten çok çok fazladır. Hatta, bu destek son yıllarda bariz bir şekilde işveren lehine kullanılmıştır. Fon'un oluşturulma amacı işvereni desteklemek değildir, işsiz kalan işçiye bu süreç içinde hayatını idame ettirecek imkân sağlanmasıdır. İşçiler ekonomik hayatın kurucu unsurlarıdır. Sosyal dengeler bakımından işçinin zayıflatılması ve yoksul bırakılması çalışma barışını olumsuz etkileyen unsurların başında gelmektedir. İşvereni yaşatmak adına işçi korumasız kesinlikle bırakılmamalıdır ancak AKP Hükûmeti ve saray, son on sekiz yılda ülke tarihinin en büyük sömürü düzenini yaratmış, yılların kazanımlarını tek tek yok etmeye girişmiştir” diye konuştu. AKP, İŞÇİ HAKLARINI YOK ETMEK İÇİN ÇALIŞIYOR AKP’nin işçilerin bugüne kadarki tüm kazanımlarını yok etme peşinde olduğunu vurgulayan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İş Güvencesi Yasası’nın da nasıl yok edildiğini hatırlattı ve şunları dile getirdi: “Hepimizin hafızalarındadır, kısaca \"İş Güvencesi Yasası\" olarak bilinen 4773 sayılı Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 9 Ağustos 2002 günü büyük mücadeleler sonucunda kabul edilmiştir. İşçiler açısından son derece önemli olan bu düzenleme, uzun yılların mücadeleleri sonucunda 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine girmiş ve sendikaların da büyük desteği ve çabaları sonucu kabul edilmiştir. Bu sonucun alınmasında on yıllardır süren bir mücadele, yüzlerce eylem, işçi sendikalarının bu konuda oluşturdukları ortak tavır, kamuoyunda sağlanan meşruluk belirleyici olmuştur. Bugün görüyoruz ki AKP Hükûmeti tüm bu kazanımları yok etmek peşindedir.” 100 BİNE YAKIN VATANDAŞ MAĞDUR OLACAK! Sendikal barajlarla ilgili düzenleme yapılmadığı takdirde 100 bine yakın vatandaşın mağdur edileceğine dikkat çeken Beko, “TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ'e bağlı sendikalarımızın 15 Haziran günü sendikal barajlar nedeniyle yetkileri düşmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilecek bir teklifle bu saydığım sendikalar tekrar yetki alamazlarsa sendikalarına bağlı olan 35 bine yakın işçi ve aileleriyle birlikte 100 bine yakın vatandaşımız mağdur olacaktır. Dolayısıyla, en kısa zamanda, geçmişte olduğu gibi, Meclisten üç yıllık

KANİ BEKO 228 toplu iş sözleşmesi yetkisinin derhâl verilmesi gerekmektedir. Mademki torba yasa düzenlemesi yapılmaktadır, hiç değilse işçilerin, emekçilerin lehine bir düzenleme yapın!” açıklamasını yaptı. İŞÇİYE CEHENNEM, İŞVERENE CENNET SUNULUYOR! Teklifte işçinin temel haklarının sınırlandırılarak işverenin korunmasının kabul edilemez olduğunu kaydeden CHP’li Beko, kanun teklifinin bütününe bakıldığında işverenlere vergi ve prim teşvikleri artırılırken işçilerin kıdem tazminatlarının ve emeklilik haklarının adım adım kaldırılmasını içeren maddelerin getirilmiş olduğunu söyledi. Beko, “AKP milyonlarca yoksula cennet vadederek iktidara gelmiştir. İktidar olduktan sonra yaptığı tek şey ise ülkemizi tamamen cehenneme çevirmek olmuştur. Yapılan şey işçiye cehennem azabı işverene ise cennet sunmaktır. Getirilen bu teklif ile belirli süreli iş sözleşmelerinin önü açılmaktadır. Bu durumun iki önemli hukuki sonucu vardır. Birincisi, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar iş yasasının iş güvencesine ilişkin hükümlerinden yararlanamayacaklardır. İkinci önemli sonuç ise belirli süreli iş sözleşmesi süre bitimi nedeniyle sona erdiğinde işçi kıdem ve ihbar tazminattan yoksun kalacaktır. Madde hükmünün sonuçlarına bakarsak işverenler iş güvencesi hükümlerine tabi olmadan kıdem, ihbar tazminatı ödemek zorunda kalmadan 25 yaş altı ile 50 ve daha üstü yaş grubundaki işçileri çalıştırma olanağı elde edeceklerdir. Bu durum kıdem tazminatı hakkının adım adım yok edilmesidir. Aynı zamanda eşitlik ilkesine aykırı olduğundan dolayı Anayasa'ya aykırı bir maddedir. Ben de bu maddenin geri çekilmesini talep ediyorum. “Hayır” diyoruz, “Hayır” diyoruz, “Hayır” diyoruz” dedi.

229 KANİ BEKO 26 Ekim 2020 Beko: Biz sokağın yaramaz çocuklarıyız CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın CHP’yi sivil darbe ve halkı isyana teşvik suçlamalarına tepki göstererek “Biz sokağın yaramaz çocuklarıyız. Gezi direnişinde, 10 Ekim’de, Adalet Yürüyüşünde sokaktaydık; 1 Mayıs’larda, tüm milli bayramlarımızda sokaklardayız; TBMM önündeki avukatlarımızla, hakkını arayan işçimizle, çiftçimizle, esnafımızla omuz omuzayız! Sokağa dokunamayanlar asılsız iddialarla gölge etmesinler başka ihsan istemez!” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın bir köşe yazısı üzerinden hedef aldığı CHP’nin sivil darbe ve halkı isyana teşvikle suçlamasını ‘akıl tutulması’ olarak değerlendiren Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Kani Beko, “Sokağın anlamını bilmeyenler sokak kelimesini cümle içinde kullanmamalı” dedi. Tepkisini yakın geçmişin yüzlerce cana neden olmuş büyük olaylarını da hatırlatarak dile getiren Beko, “Biz sokağın yaramaz çocuklarıyız. Gezi direnişinde yeşilimizi, ağaçlarımızı korumak için can verdik. Soma’da 301 madenci Soma madenlerinde can verirken yaraların sarılmasıyla ilgili başta Tarık Akan, 50’ye yakın sanatçı ve 10 binlerce işçiyle birlikte Soma sokaklarındaydık. 10 Ekim’de ‘bitsin bu vahşet demek’, emek,barış ve demokrasi için haykırmak için Ankara Garı önündeydik, 103 canımızı verdik. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde Adalet için 25 gün boyunca 420 kilometre yürüdük. İşçinin bayramı 1 Mayıslar, karanfil kokulu işçi bayramlarımız kana bulanırken oradaydık, 1 Mayıslarda alanlardaydık. Cumhuriyet Bayramlarımızı, 23 Nisanlarımızı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor bayramlarımızı, 30 Ağustos Zaferimizi gümbür gümbür meydanlarda kutlarız biz. Hakkını arayan işçimizin grevinde omuz veririz. Öğrencilerimizin abisi, ablası olur, hakları için sokaklara düşeriz. Avukatlarımıza, doktorlarımıza, sağlık çalışanlarımıza dil uzatanlara karşı siper oluruz. Çiftçimizi, köylümüzü ‘efendi’ bilir yoldaş oluruz. Doğamızı ‘yuvamız’ der koruruz, bir ağaç için kıyameti koparırız. Sokağa çıkarız esnafımız için, derdini dinler Meclis kürsüsünde onların adına konuşuruz. Küçük esnafımızı bitiren, yandaşı büyüten iktidarın mali politikalarını sokağa anlatırız. Çöp toplayıcının derdini de dinleriz, üşüyen bir sokak hayvanına da sahip çıkarız. Sokak bizim atan kalbimiz, sokak bizim can damarımızdır, sokak bizim dünümüzdür, geleceğimizdir, sokak bizim için yaşamın ta kendisidir. O yüzden sokağın yaramaz çocukları olmaktan hiçbir zaman vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı. SOKAĞA ÇIKIN, BİR EKMEĞE MUHTAÇ OLANLARI DİNLEYİN! Demokrasi için her zaman sokakta olduklarının altını çizin CHP’li Beko, “Sayın Yalçın, demokrasi her söyleminin ardından ‘ilgili makamları göreve çağırmak’ ile olmaz. Demokrasi iki cümleyle anlatılacak kadar basit bir söylem de değildir, ancak yaşanması, yaşatılması, zihniyetin demokrasi için çalışması ile olur. Biz darbeye karşı her zaman sokaktaydık, 15 Temmuz’da da sokaktaydık! Sokak demokrasidir, sokak demokrasiyi yaşamak isteyen, iktidar ortağı olarak sesini sizlere duyurmak isteyen milyonlarla dolu. Bir köşe yazısı üzerinden niyet okuma yapacağınıza siz de sokağa çıkın ve halkın gerçekleriyle yüzleşin.

KANİ BEKO 230 Askıda ekmek güzel bir itiraf, çıkın sokağa bir ekmeğe muhtaç olanları dinleyin. Çalışan işçinin, emekçinin nasıl kuru ekmeğe muhtaç edildiğini görün! Dolarla maaş almayan işçinin dolara endeksli yaşam koşuluyla maaşının nasıl bir günde eridiğini görün. Biz barış için, adalet için, doğamız için, işçimiz, memurumuz, emekçimiz, çiftçimiz, köylümüz, esnafımız, STK’larımız, hayvanlarımız, çocuklarımız, geleceğimiz için Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerden doğan haklarımızı savunmak için sokaktaydık ve sokakta olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

231 KANİ BEKO 6 Kasım 2020 CHP İzmir Milletvekili Kani Beko; AKP Hükümeti ‘Esnek çalışma’ adı altında Türkiye'de hayatını emeğiyle kazanan milyonların haklarını gasp etmeye çalışmaktadır! Kıdem Tazminatı işçilerin kırmızı çizgisidir! TBMM Genel Kurul'unda görüşmeleri süren Torba Yasa derhal geri çekilmelidir! AKP Hükümeti ve Saray son dönemde sıklıkla yaptığı gibi yine işçilerin emekçilerin yıllar için büyük mücadelelerle kazandıkları hakları bir torba yasa düzenlemesiyle ellerinden almaya çalışmaktadırlar. Esnek çalışma adı altında, Türkiye’de hayatını emeği ile kazanan milyonların haklarını gasp etme amacını güden bir taslak hazırlanmıştır. Teklifte işçinin temel hakları sınırlandırılarak işverenin korunması hedeflenmektedir. Kanun teklifinin bütününe baktığımızda işverenlere vergi ve prim teşvikleri artırılırken işçilerin kıdem tazminatlarının ve emeklilik haklarının adım adım kaldırılmasını içeren maddeler getirilmiş olduğu görülmektedir. Komisyonda kabul edilen bu teklifle; belirli süreli iş sözleşmelerinin önü açılmaktadır. Bu durumun iki önemli hukuki sonucu vardır. Birincisi, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar iş yasasının iş güvencesine ilişkin hükümlerinden yararlanamayacaklardır. İkinci önemli sonuç ise belirli süreli iş sözleşmesi süre bitimi nedeniyle sona erdiğinde işçi kıdem ve ihbar tazminatından yoksun kalacaktır. Madde hükmünü sonuçlarına bakarsak, işverenler iş güvencesi hükümlerine tabi olmadan, kıdem ihbar tazminatı ödemek zorunda kalmadan 25 yaş altı ile 50 ve daha üstü yaş grubundaki işçileri çalıştırma olanağı elde edeceklerdir. Bu durum kıdem tazminatı hakkının adım adım yok edilmesidir. Kıdem tazminatı işçinin ücretinin bir parçasıdır ve 13. maaşıdır. Kıdem tazminatına el koymak işçinin ücretine el koymaktır. Kıdem tazminatı her işçinin kazanılmış hakkıdır. Hükümet ise taşeron işçiler ya da bundan sonra işe girecekler için getirilmek istenen, esnek çalışma modellerini önererek işçi sınıfını güvencesiz çalıştırmayı amaçlamaktadırlar. Kıdem tazminatı işten çıkarma durumunda ödenen bir tazminat olmalıdır. Ancak hükümet ve patronlar kıdem tazminatını işten çıkarma sonrası derhal ödenen bir tazminat olmaktan çıkarmak istemektedir. Kıdem tazminatı olmayan işçinin iş güvencesi olmaz. Kıdem tazminatı işçilerin kırmızı çizgisidir. Kesinlikle işçiler kıdem tazminatlarını leş kargalarına yedirmeyecektir.

232 KANİ BEKO 11 Kasım 2020 Beko: “Hava Kurşun Gibi Ağır…” Bir tarafta Korona riski, diğer tarafta iş cinayetleri… Ekim ayında 207 işçinin iş kazalarında ölmesine tepki gösteren CHP’li Beko, işçilerin her gün korona ve çalışma yaşamı ihmallerinden dolayı öldüğünü belirterek, sigortasız, sendikasız ve kayıt dışı çalışmanın yasaklanması gerektiğini söyledi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Meclisi’nin açıkladığı iş cinayetleri raporuna göre Ekim ayında en az 207 işçi hayatını kaybetti. Raporda ayrıca 11 Mart’tan bu yana ise en az 325 işçinin pandemi nedeniyle hayatını kaybettiği bilgisi yer aldı. 1734 İŞÇİMİZ 10 AYDA İŞ CİNAYETLERİNE ÖLDÜ! Bu önemli konuya dikkat çekilmesi gerektiğini vurgulayan DİSK Eski Genel Başkanı ve CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İş cinayetlerine, salgına, işsizliğe, açlığa ve güvencesiz çalışmaya karşı; direniş ve dayanışma ile hayatta kalınabileceğini belirtti. AKP iktidarının her fırsatta işçilerin haklarını yok etmeye çalışmasına tepki gösteren Beko, 2020 yılının ilk 10 ayında bin 734 işçinin hayatını kaybettiğini, Ekim ayında ise en az 207 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini, bunların sekizinin çocuk, 14’ünün kadın, 12’sinin göçmen ve 10’unun ise sendikalı olduğu bilgisini paylaştı. BİR TARAFTA KORONA DİĞER TARAFTA İŞ CİNAYETLERİ AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 24 bini geçtiğini kaydeden Beko, “Avrupa Birliği verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Her yıl, evine ekmek götürebilmek için emek harcayan 2 bine yakın işçinin işyerinde hayatını kaybediyor olması, ülkemizdeki işyerlerinin güvensizliğinin ve bunu düzenleyen mevzuatın yetersizliğinin göstergesidir. İşçiler korona ve her gün çalışma yaşamı depreminde ölüyor” sözleriyle tepki gösterdi. Kovid-19'un sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanımlanması gerektiğinin altını çizen Beko, “ İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır. Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki tüm işçiler kamu ya da özel fark etmeksizin, bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır. İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir. Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır. İşçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir. Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır” ifadelerini kullanarak işçlerini taleplerini de dile getirdi. İŞ KAZALARINDA NE YAZIK Kİ AVRUPA’NIN BİRİNCİSİYİZ! AKP iktidarında, işçi olmanın çok zor, göçmen işçi olmanın ise daha da zor olduğunu söyleyen Beko, iş cinayetleri sürekli gündeme getirilmesi gereken çok önemli bir konu

olduğunu ve her gün onlarca iş kazası yüzünden işçilerin öldüğünü ve sakat kaldığını AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda gündeme getirdiği Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun ve yarattığı iklimin, yaşanan süreçte iş cinayetleri ve ihmaller için bir kırılma noktası olduğunu hatırlattı. Beko, “Bugün gelinen noktada artık devlette ve aynı şekilde özel sektörde liyakat sonlandırılmış; denetim sistemi işlemez hale getirilmiştir. Özellikle madenlerde taşeronluk, rodövans ve dayıbaşılık etkinleştirilmiştir. Bu durumun sonucu olarak da 25 bine yakın arkadaşımız iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş, Türkiye iş cinayetlerinde bir utanç tablosuyla yüz yüze kalmış ve dünya üçüncüsü, Avrupa birincisi yapılmıştır” diye konuştu. Beko, iş kazalarını tetikleyen en önemli faktörlerden biri olan sigortasız ve sendikasız çalıştırmanın önlenmesi, kayıt dışı çalışmanın yasaklanması gerektiğini vurgulamış ve ayrıca sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasıyla ölümlerin önüne geçilebileceğini de sözlerine eklemiştir. CHP’li Beko, Bakan Selçuk’a sordu:

234 KANİ BEKO 12 Kasım 2020 Aşırı yoksulluğu hangi hayali güç ile sıfırladınız? CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un bakanlığının bütçe sunum konuşmasında ‘Aşırı yoksulluğu sıfırladık’ cümlesine tepki gösterdi. Beko, konuyla ilgili verdiği soru önergesinde “2,5 aylık Kübra bebek açlıktan ölürken; işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen gün artarken aşırı yoksulluğu hangi hayali, var olmayan güç ile nasıl sıfırladınız?” sorusuna cevap istedi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, ülkenin içinde bulunduğu yoksulluk tablosuna dikkat çektiği soru önergesinde yoksulluğun nasıl ‘sıfırlandığına’ cevap aradı. Beko, “Yoksulluk içinde olup temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve hane sayısı artarken, ‘Çocuklarım aç, iş istiyorum’ diye haykıran vatandaş bedenini ateşe verirken, 2,5 aylık Kübra bebek açlıktan ölürken Bakan Zehra Zümrüt Selçuk yoksulluğu bitirdiğine dair bir açıklama yapmıştır. Binlerce aile yoksulluk ve işsizlik nedeniyle çocuklarının en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayıp, çaresizlik içinde devletten çocukları hakkında koruma ve bakım tedbiri talep ederken, işsizlik, yoksulluk artık saklanamayacak kadar yaygın ve aleni iken, Bakan Selçuk, “Aşırı yoksulluk bu ülkede yok artık. Aşırı yoksulluğu sıfırladık, istiyoruz ki göreceli yoksulluğu da azaltabilelim” diyerek hepimizi bir kez daha şaşırtmıştır. Sosyal güvenceden yoksun, asgari yaşam standardının altında gelire sahip olan ve aldıkları sosyal yardımlar ile en asgari düzeyde yaşamaya çalışan kişi ve hane sayısı, Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemine kaydedilir. Yoksulluk envanterine kayıtlı kişi ve hane sayıları ayrıca Türkiye Sosyal Yardım İstatistikleri bülteninde de yayımlanmalıdır. Ancak artık yoksulluk envanterine kayıtlı kişi ve hane sayılarının ortaya çıkmaması için istatistik bültenleri yayımlanmamaktadır” açıklamalarını yaptı. ARTIK MIZRAK ÇUVALA SIĞMAMAKTADIR! CHP’li Beko, “Bakan Selçuk ‘Aşırı yoksulluk bu ülkede yok artık. Aşırı yoksulluğu sıfırladık, istiyoruz ki göreceli yoksulluğu da azaltabilelim’ diyerek aklımızla dalga geçmeye mi çalışmaktadır? Ülkenin yoksulluk tablosu ortadadır! Artık mızrak çuvala sığmamaktadır! Sistemi bu hale getiren AKP iktidarı kendi sorumluluklarını gizlemek ve sosyal devleti konuşmamak için her gün yapay projelerle ve gündemlerle halkın gündeminin üzerini örtmeye çalışsa da işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik saklanamayacak kadar yaygın ve alenidir. Sayın Bakan yıllardır işsizlik, eşitsizlik, yokluk ve açlık dışında bir şey getirmeyen politikalarını ve aynı uygulamaları gündeme getirmek dışında bir açıklama yapmamıştır. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlamasını istediği sorular şöyle; 1- Aşırı yoksulluğu sıfırladınız ise; Türkiye Sosyal Yardım İstatistikleri Bülten’i neden yayımlanmamaktadır?

2- Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemine yani yoksulluk envanterine kayıtlı kişi ve hane sayıları neden yayımdan kaldırılmıştır? 3- İşsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen gün artarken aşırı yoksulluğu hangi var olmayan güç ile nasıl sıfırladınız? 4- Elektrik, su ve doğalgaz faturasını ödeyemeyen ve bu nedenle de bunlardan mahrum kalan, kredi borçlarını ödeyemeyen ve icralık olan binlerce insan mevcutken yoksulluk nasıl sıfırlanmış olmaktadır? 5- Binlerce aile çocuklarının en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekmekte, yani karnını doyuramadığı, üzerini giydiremediği, altını değiştiremediği, bakamadığı ve koruyamadığı çocukları için devletten koruma altına alınarak bakılmasını talep etmektedir. Korunma, yardım ve bakıma muhtaç çocukların sayısı 2014 yılında 80.375’dir. Eğer yoksulluğu bitirdiniz ise 2019 yılında bu sayı neden 173.054’e yükselmiştir?

236 KANİ BEKO 17 Kasım 2020 KORKMUYORUZ,SUSMAYACAĞIZ! CHP’li iki büyük şehir belediye başkanına yönelik soruşturma ve yasak hamlesinin AKP iktidarının ‘büyük korkusu’nun gün yüzüne çıkmış hali olarak yorumlayan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Deprem vergisinin ve Kanal İstanbul rantının hesabını veremeyen iktidar başkanlarımıza saldırıyor! Yolsuzluk, yoksulluk ve hukuksuzlukla mücadele eden,Halkın oyuyla seçilmiş başkanlarımız korkmuyor ve susmayacaklar!” dedi. AKP iktidarının seçilmiş belediye başkanlarına yönelik ‘kayyum’ oyunundan sonra asıl korkulu rüyaları olan İstanbul ve İzmir’de farklı yöntemlere başvurduğunu dile getiren CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Bu ülkede yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk var olduğu sürece halkın oylarıyla göreve gelmiş başkanları ve muhalefeti susturamazsınız. Gönderdiğiniz genelgenin kıymeti harbiyesi yoktur! Seçilmiş başkanlarımızın arkasındayız, konuşması gerektiği yerde konuşacaklar, halkı bilinçlendirmesi, gerçekleri anlatması gerektiği yerde anlatacaklar. Başkanlarımızı susturamayacaksınız” dedi. HALKIMIZI BİLİNÇLENDİRMEK HEPİMİZİN GÖREVİ Beko, “Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul projesine karşı çıktığı için soruşturma başlatılmış. Halka doğruları anlatmak belediye başkanlarımızın öncelikli görevi. Susmayacak çünkü aldığı oyun hakkını verip vatandaş adına şehre harcanması gereken paranın hesabını soruyor. Bir taraftan İmamoğlu'na soruşturma açıp gözdağı vermeye çalışan iktidar diğer taraftan İzmir'deki belediye başkanlarına da AFAD aracılığıyla gönderdiği mesajda ‘Depremle ilgili medyaya ve kamuoyuna konuşmayın’ diyerek yasak koymaya çalışıyor. Deprem vergisinin hesabını veremedikleri için kimse konuşmasın isteniyor ve herkes sussun, AKP talana, ranta devam etsin.. Kanal İstanbul hem İstanbul için hem de ülke ekonomisi için tam bir talan ve rant projesidir. Buna bu ülkeyi miras bırakacağımız torunlarımız adına karşı çıkmak, bu doğa talanını, rantı anlatarak halkımızı bilinçlendirmek herkesin görevidir. Bunlar halkın sırtından düşünceye kadar mücadele edeceğiz. Kimsenin hakkını yedirmeyeceğiz” ifadelerini kullandı. KIDEM TAZMİNATINI KAYNAK YAPACAKLARDI CHP’li Beko, AKP iktidarının kıdem tazminatlarını bireysel emeklilik fonuna devretmek istemesinin altında Kanal İstanbul Projesine kaynak yaratma olduğunu da iddia ederek, “Çalışan 15 milyon işçi ve 50 milyon aileyi ilgilendiren bu konu bir memleket meselesidir.. İddia ediyorum bireysel emeklilik fonunda toplanan paraları bunlar Kanal İstanbul Projesi'ne harcayacaklardı ancak işçimizin ve sendikalarımızın tepkileri ile bu hayalleri suya düştü. 19 müteahhitle yıllardır yapılan ön anlaşmalar var, kasada para kalmadı diye ihale yapamıyorlar. Tek umutları işçilerin kıdem tazminatıydı ama işçiler, kıdem tazminatlarını gasp etmek isteyenleri engelledi” dedi.

237 KANİ BEKO 20 Kasım 2020 CHP’li Beko: Bisikletliye yaşam hakkı sunulmalı! Geçtiğimiz ay İzmir'in Menemen ilçesinde antrenman yaparken kamyon çarpan Karşıyaka Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü Bisiklet Takımı sporcularından Zeynep Aslan’ın hayatını kaybetmesinin ardından dikkatlerin bisiklet kazalarına çevrilmesi üzerine konuyu Meclis gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Bisiklet kullananların yollarda güvenli olması için acil çözümler üretilmelidir, bisikletliye ölüm değil yaşam hakkı sunulmalıdır” dedi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İzmir’in Türkiye genelinde bisiklet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte trafikte yaşanan kazalarda da artış yaşanmasını Meclis’e taşıyarak Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. GÜVENLİ OLMASI İÇİN ADIM ATILMIYOR Yaşanan kayıplarla ilgili üzüntüsünü dile getiren Beko, “Doğanın korunması, küresel iklim kriziyle mücadele ve sera gazı salınımının sınırlandırılması, anakentlerde toplu ulaşıma yönelme ve toplu ulaşımda sürdürülebilirlik, Kovid-19 sürecinde bireysel mesafenin korunması, sağlıklı ve aktif bir yaşam, kamusal alanda ve özelde trafikte farklı olanın haklarına ve kurallara saygı gibi halkımızın gündelik yaşamında her geçen gün etkisini hissettiren alanların her birinde bisiklet kullanımı olumlu yönde değişim için çok önemli bir araçtır. Nitekim Türkiye genelinde bisiklet kullanımına olan ilgi de hem bir zorunluluk hem doğaya ve yaşam çevresine saygı hem bireysel tercihler hem de sağlıklı bir yaşam sürdürme tercihi bağlamında artmaktadır. Fakat eşzamanlı olarak kamu kurumları başta olmak üzere bisiklet kullanımını güvenli ve vazgeçilmez bir ulaşım tercihine dönüştürecek gerekli adımların tatmin edici ölçüde atılmadığı da görülmektedir. Bu durumun en ağır sonucu ise bisiklet kullanımıyla can kayıplarına ve ciddi yaralanmalara yol açan kazaların hızla artışında ortaya çıkmaktadır’’ diye konuştu. CHP’li Beko, resmi rakamlara göre sadece son iki yılda 16 bin 715 kazada 258 bisikletlinin trafikte hayatını kaybetmiş olmasının kayıpların ağırlığı ve bu alanda gelinen noktanın ciddiyetini gösterdiğine dikkat çekti. Beko, “Dikkat çekici bir husus da bu kazaların başat nedeni olan çarpmaların tamamının trafikte paydaş konumundaki bisikletlilere, motorlu araç sürücülerinin arkadan çarpmasıyla meydana gelmiş olmasıdır” diyerek, Çevre ve Şehircilik Bakanı’na şu soruları yöneltti: 1. Bakanlığınız tarafından yaşanan tüm bu ağır yaralanma ve can kayıplarının sona erdirilmesi ve güvenli bir biçimde bisikletli ulaşımın sağlanması için son iki yılda ayrılan kaynak ile yapılan harcamanın miktarı nedir ve hangi alanlarda kullanıldığını gösterir dökümün alt kalemleri nasıldır? 2. Bakanlığınız tarafından hazırlanan; “Şehir İçi Bisiklet Yolları Kılavuzu”na göre; ‘Yerel Yönetimlerce yapılacak veya yaptırılacak olan; kentin trafik yükünü azaltacak, çevre kirliliğini önlenmesine destek sağlayacak ulaşım odaklı bisiklet yolu projelerine Bakanlığın “Çevre Gelirlerinin Takip ve Tahsili İle Tahsilat Karşılığı Öngörülen Ödeneğin Kullanımı Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde kredi ve/veya hibe desteği vermesi de ülkemizde ulaşım odaklı bisiklet yolu projelerine hız kazandırmıştır’ denilmektedir. Bu kapsamda yönetmeliğin

KANİ BEKO 238 yayınlandığı tarihten bugüne kadar yerel yönetimlere sağlanan destek miktarı nedir? Anakentlere sağlanan kaynağın her biri için dökümü nedir? 3. Bu destekler sonucunda hangi anakentte ne kadar tahsisli bisiklet yolu yapılmıştır? Taahhütlerini yerine getirmeyen anakent belediyelerinin her birinin eksik kilometre miktarı nedir? Muhtemel tamamlanma takvimi nedir? 4.a) Bisikletlilerin ulaşımda eşit haklara sahip paydaşlar olduğu bilincinin her bir sürücüye kazandırılması, b) Bisikletli ve bisiklet sporcularının antrenman güzergahı olan yollarda tahsisli şeritlerin oluşturulması, c) İlgili alanlarda hız kesme kasisleri yapılması, d) Motorlu araçların bisikletlilerin yaşam ve vücut bütünlüğü hakkının korunması adına kurallara uygun ve hız sınırlarına riayet ederek seyirlerinin mutlak olarak sağlanması, e) Bisikletlilerin yaşam ve vücut bütünlüğü hakkının korunması adına kurallara uyumu mutlak olarak sağlayacak denetimlerin kesintisiz ve toleranssız yapılması, f) İlgili kurallara mutlak uygun seyretmeyen araçların tespiti ve cezalandırılması, adına ve seyir güvenliğinin bisikletliler için mutlak tesisi için tedbirlere dair son iki yılda atılmış adımlar nelerdir? 5. Hız sınırlarının bisikletlileri göz önünde bulundurarak yeniden tespiti ve bisikletin eşit haklara sahip paydaş taşıt olarak motorlu taşıt sürücüleri tarafından kabul görmesinin sağlanması amacıyla mevzuatta caydırıcı önlemlerin arttırılmasına yönelik bir çalışmanız bulunmakta mıdır? 6. Bugün itibarıyla Türkiye’de tahsisli bisiklet yolu kaç kilometredir? Bunların ne kadarı son iki yılda üretilmiştir? Bakanlığınız tarafından önümüzdeki üç yılın her birinde öngörülen tahsisli bisiklet yolu üretimi hedefi ayrı ayrı kaç kilometredir?

239 KANİ BEKO 22 Kasım 2020 CHP’li Beko: İtfaiyeciler sadece afet döneminde hatırlanmasın! İtfaiyeciler alkış değil itibar istiyor! CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, itfaiye teşkilatıyla ilgili sorularının yanıtsız bırakılmasına tepki gösterdi. Beko, itfaiyeciliği meslek olarak görmeyen iktidar bakanlarının topu bir birine atarak sorumluluktan kaçtıklarını söyledi. İtfaiye teşkilatının görev tanımını yaparak meslek sınıfına alınması, kaza ve sağlık risklerini, meslek hastalıkları, itfaiyecilerin özlük haklarının iyileştirilmesini içeren soru önergesine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan gelen yanıta tepki gösteren Beko, “Sorularıma yanıt beklerken, sorumlulukları Sağlık ve Çalışma Bakanlıklarına atarak, tarafıma itfaiyecilik mevzuatını yanıt olarak yollayan zihniyeti kınıyorum” dedi. AFET DÖNEMLERİNDE HATIRLANIYORUZ CHP’li Beko, yakın zamanda İzmir'de meydana gelen depremde enkaz altındakileri kurtarmak için olay yerinde birçok itfaiye ekibinin canla başla çalıştıklarını, enkaz altından çıkardıkları her can için itfaiyecilerin alkışlandıklarını hatırlatarak, “Ancak itfaiyeciler meslek statüsünde olmadıkları için birçok haktan da mahrum bırakılıyorlar. İtfaiyeciler, ‘Bizi sadece afet dönemlerinde hatırlamayın’ derken yetkililere çağrıda bulunuyor. Biz de sorunları dile getirmeye çalışıyoruz. Maalesef hükümetin bakanları ve bakanlıklar birbirlerine topu atarak sorumluluktan kaçıyorlar” sözleriyle önergesine verilen cevaba tepki gösterdi. İTFAİYECİLER KÖTÜ ŞARTLARDA ÇALIŞMAYA MAHKÛM EDİLİYOR İtfaiyeciliğin dünya standartlarındaki şartlarını hatırlatan Beko, Türkiye’de de itfaiyeciliğin bu standartları yakaladığını ancak yasada meslek statüsünde olmadığı için itfaiyecilerin kötü şartlarda çalışmaya mahkûm edildiklerini vurguladı. İtfaiyecilik neden meslek statüsünde değil? sorusunu kendisi gibi bir çok milletvekilinin de sorduğunu belirten Beko, bir itfaiye görevlisinin kendisine söylediği bilgileri aktararak, “İtfaiye teşkilatından bir arkadaşımız, ‘Sayın milletvekilim, İtfaiye teşkilatlarımız meslek olarak tanımlanmıyor. Bu sorunu defalarca dernekler, sendikalar aracılığıyla yetkili birimlere ilettik. Şu ana kadar olumlu bir dönüş olmadı. Bizler şu an belediye personeli olarak görünüyoruz. Donanım, ekipman konusunda hiç bir sorunumuz yok. Belediyelerimiz bu konuda yeterli bilince sahip. Bazı bölgelerde çalışmalarımız, standartlarımızı daha ileri seviyeye çıkardık. Bunlar yeterli değil elbette. Daha iyi olması açısından çabalarımız sürecek. Ama meslek olarak tanımlanmadığımız müddetçe önümüzdeki engeller devam edecek” diyerek sorunun itfaiyeciliğin meslek olarak tanımlanmamasından kaynaklı olduğunu söyledi. Bir kez daha sorduk ama cevap olarak bize utanmadan devlet memurları 657 mevzuatını yollamışlar” ifadelerini kullandı. KÖKLÜ BİR İTFAİYE YÖNETMELİĞİ DEĞİŞİKLİĞİ ZORUNLU Bu sorunu iktidarın çözebileceğini ancak şimdiye kadar hiçbir şey yapmadıklarını söyleyen Beko, AFADÖM'ün bu konuda hazırladığı rapora dikkat çekti. İtfaiye teşkilatlarının tek çatı altında toplanmasını, tek statü altında çalışmalarını, tüm itfai olayları kapsamayarak

KANİ BEKO 240 emeklilikte 1. Dereceye kadar düşmeleri, ek ücret, ek göstergelerinin 3600’e çıkartılmasını, itfaiyecilik mezunlarının atanmasını, Norm kadroda düzenleme yapılması gibi taleplerinin dile getiren Beko, Belediye Kanunu'nda yapılacak köklü bir değişimin şart olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Mevcut belediye itfaiye yönetmeliği itfaiyecilerin çoğu sorununa kaynak teşkil etmektedir. İtfaiyecilerin sorunlarını asgari düzeye indirecek şekilde köklü bir itfaiye yönetmeliği değişikliği artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Eğitim verebilirlik ve eğitim sonucu verilen sertifika standartları kanuna dayandırılmalıdır.”

241 KANİ BEKO 24 Kasım 2020 ‘Pandemi sürecinde kadına şiddet arttı ama hala caydırıcı ceza yok!’ 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken Türkiye’de giderek artan kadın ölümleri ve kadına şiddete dikkat çeken CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Uygulanan cezasızlık politikaları sonucunda 2019-2020 pandemi döneminde kadın cinayetlerinin sıradan ve meşru hale getirildiği böylesi bir ortamda, kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddetin ortadan kaldırılmasına dönük yeni ve caydırıcı tedbirler maalesef yok!” dedi. AKP İKTİDARINDA HER GÜN EN AZ 3 KADIN ÖLÜYOR! CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesi ülkemizdeki kadına şiddetin boyutunu Meclis gündemine taşıdı; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından yanıtlanması istemiyle soru önergesi verdi. Beko yaptığı açıklamada, “AKP iktidarı ve Saray rejimi tarafından İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir ülkede her gün en az üç kadının öldürüldüğüne tanık oluyoruz. Ülkemizde kadına yönelik şiddet her geçen gün daha da artıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre Özgecan cinayetinden bu yana Türkiye'de 2 binden fazla kadın öldürüldü. Sadece 2019 yılında 474 kadın, erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti. 2020 yılının ilk on ayında ise 453 kadın öldürüldü. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki Kovid-19 Pandemisinin yarattığı bu olağandışı süreç ile birlikte tüm dünyada ve ülkemizde kadına yönelik psikolojik, cinsel, fiziksel şiddet ile çocuk istismarı gün be gün artmaktadır. Salgın sürecinde sağlık nedeniyle “evde kalmak” zorunda olan kadınlar kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle bir arada yaşamaya zorlanmakta, artan oranda şiddete maruz kalmaktadırlar” sözlerine yer verdi. CHP’li Beko, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede şu sorulara yanıt istedi: 1. Uygulanan cezasızlık politikaları sonucunda 2019-2020 döneminde kadın cinayetlerinin sıradan ve meşru hale getirildiği böylesi bir ortamda, kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddetin ortadan kaldırılmasına dönük yeni ve caydırıcı ve ilave tedbirleriniz bulunmakta mıdır? 2. Kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı yasayı işlevsiz kılmak yerine tam olarak uygulanması için bir acil eylem planı oluşturmayı düşünmekte misiniz? 3. Şiddete uğrayan kadınların ilgili birimlere başvurmada ve zamanında ulaşmakta yaşadıkları zorlukları çözmek adına hangi adımlar atılmaktadır? Özellikle pandemi koşullarında artan bu zorlukla ilgili ilave hangi tedbirler alınmaktadır? 4. Şiddete maruz kalan kadınların bulundukları mekandan hızlıca ayrılabilmeleri için gerekli bilgiye zamanında ve doğru bir biçimde ulaşmaları önemlidir. Bakanlığınız tarafından ilgili alanda hangi adımlar atılmaktadır? Bu bilgilerin yaygınlaştırılması için hangi araçlar kullanılmaktadır?

KANİ BEKO 242 5. Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek adına önemli bir adım da; toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve yol açtığı sonuçlar konusunda kolluk kuvvetleri başta olmak üzere sağlık çalışanları da dahil tüm toplumun etkin katılması gerekir. Bu konuda 2019-2020 döneminde bakanlığınızda hangi çalışmalar yapılmıştır? Pandemi koşullarında bu çalışmaların seyrinde geçmiş yıllara göre nasıl değişmiştir? 6. Kadın sığınma evlerinde Kasım 2020 tarihi itibarıyla doluluk oranı nedir? Var olan kadın sığınma evlerinde yer kalmadığı bilgisi doğru mudur? Pandemi ve karantina uygulamasına geçildiği vurgulanan kadın sığınma evlerinin şartlarının iyileştirilmesi için ilave hangi tedbirler uygulanmaktadır? 7. Sığınma evlerinin sayısı ve barındırabildiği kişi sayısını arttırmaya dönük hangi çalışmalar yapılmaktadır?

243 KANİ BEKO 25 Kasım 2020 Salgını fırsatçılığa çevirdiler! Covid testi kanuna göre tamamen ücretsiz olmalı’ Özel hastanelerin Covid 19 testi için aldığı fahiş ücretler tartışılırken CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, yasal olarak kamu veya özel hiçbir hastanede korona testi için hiçbir ücret alınmaması gerektiğini vurgulayarak konuyu Meclis’e taşıdı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği önergede Covid-19 testleri için hiçbir vatandaştan kamu veya özel hiçbir hastane/ sağlık kuruluşu yasal olarak ücret almaması gerekirken, özel sağlık kuruluşlarının vatandaştan neden test ücreti aldığını, salgın fırsatçılığa çevrilirken ve vatandaşlar mağdur edilirken bakanlığın neden sessiz kaldığını sordu. Kamu veya özel hiçbir hastane ya da sağlık kuruluşunun Covid-19 testleri için hiçbir vatandaştan 2399 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ve 9.4.2020 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği hükümlerine göre yasal olarak ücret alamayacağını vurgulayan CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, konuyu Meclis gündemine taşıdı. Beko, “PCR test ücreti ancak ülkemizde geçerli herhangi bir sosyal güvencesi veya sağlık hizmetlerinden yararlanmada muafiyet kararı bulunmayan yabancı uyruklu kişilerden ve GSS kapsamında olduğu halde sağlık hizmet bedelini kendisinin ödeyeceğini beyan eden kişilerden alınır denmesine rağmen, Covid-19 testleri için Genel Sağlık Sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden ücret alınmaktadır. Sağlık Bakanlığı kamu sağlık hizmetleri fiyat tarifesine ‘Kişilerin talepleri üzerine yapılacak olan Covid-19 RT PCR testleri’ cümlesi ekleyerek test yaptırmak isteyen vatandaşlarımızı bu şekilde turist tarifesine koymuştur. Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık giderleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanırken, bu uygulamanın amacı nedir? İşçiler, memurlar, emekliler, çalışanlar bu ülkenin yurttaşları değil midir?” dedi. KONTROLSÜZ VE UYGUNSUZ İŞLEM YAPILIYOR Henüz spesifik bir tedavisi ve aşısı bulunmayan Covid-19 enfeksiyonunda tanı koymanın ancak PCR testi ile mümkün olduğunu hatırlatan Beko, şunları dile getirdi: “Salgınla etkin mücadele için test kapasitesinin arttırılması ve testlere erişimin kolaylaştırılması gerekirken uygulanan algoritma vatandaşların test yaptırabilmesini zorlaştırılmış ve kısıtlama getirmiştir. Böylece kamu sağlık kurumlarında test yaptıramayan vatandaşları bu kez panik halinde yöneldiği özel sağlık kuruluşlarında test için belirlenen fahiş fiyatlar beklemektedir. Mayıs ayında yayınlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğinde Covid-19 testleri pandemi süresince tüm branşlar tarafından istenilmesi halinde test ücretlerinin SGK tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. Pandemi sona ermediğine göre genel sağlık sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler için istenen Covid-19 testlerinin ücreti SGK tarafından ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca, 2399 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararının eki; hastanın uyruğuna, sosyal güvencesi olup olmadığına ve numunenin özel hastaneden veya kamu hastanesinden gönderilmiş olmasına bakılmaksızın test, kit, ilaç ve ekipmandan ücret alınmaması gerektiğini belirtmektedir. Sağlık Bakanlığı bütçe görüşmesindeki açıklamaların aksine, Covid-19 PCR testi çalışan özel sağlık kurumlarının test ücreti için belirlenen fiyatın üzerinde ücret alındığı, bazı sağlık

KANİ BEKO 244 kuruluşlarımızın çalıştıkları test sonuçlarını sisteme kaydetmedikleri tespit edildiği belirtilerek durum itiraf edilmiştir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünce, fazla alınan ücretlerin iade edileceği belirtilmiştir. Özel sağlık kuruluşuna test için müracaat eden vatandaşlardan 300-500 TL alındığı faturalar kamuoyunun gündemindedir. Covid-19 tanı testlerinin piyasanın insafına bırakılması sonucu birçok laboratuvar ve sağlık kuruluşu Covid-19 test işlemlerini gelir kapısı haline getirerek kontrolsüz ve uygunsuz işlem yapmaktadır.” CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’nun yanıtlanmasını istediği sorular şöyle; 1. Kamu veya özel hiçbir hastane/sağlık kuruluşu Covid-19 testleri için hiçbir vatandaştan 2399 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ve 9.4.2020 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği hükümlerine göre yasal olarak ÜCRET ALAMAZ. PCR test ücreti ancak ülkemizde geçerli herhangi bir sosyal güvencesi veya sağlık hizmetlerinden yararlanmada muafiyet kararı bulunmayan yabancı uyruklu kişilerden ve GSS kapsamında olduğu halde sağlık hizmet bedelini kendisinin ödeyeceğini beyan eden kişilerden alınır denmesine rağmen, Covid-19 testleri için Genel Sağlık Sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden neden ücret alınmaktadır? 2. 2399 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararına ve SUT hükümlerine aykırı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu, özel sağlık kuruluşlarına gerek yoğun bakım pandemi bakım ücreti, gerekse Covid- 19 test ücretini ancak hastanın PCR testi pozitifse ödemekte, negatifse ödeme yapmamaktadır. Bu durumun gerekçesi nedir? 13.04.2020 tarihli 2399 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararına ve 9.4.2020 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği hükümlerine; SGK’nın ve ilgili kuruluşların uymamasının sebebi nedir? 3. Sağlık Bakanlığı kamu sağlık hizmetleri fiyat tarifesine ‘’Kişilerin talepleri üzerine yapılacak olan Covid-19 RT PCR testleri’’ cümlesi ekleyerek test yaptırmak isteyen vatandaşlarımızı bu şekilde turist tarifesine koymuştur. Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık giderleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanırken, bu uygulamanın amacı nedir? İşçiler, memurlar, emekliler, çalışanlar bu ülkenin yurttaşları değil midir? 4. Covid-19 tanı testlerinin piyasanın insafına bırakılması sonucu birçok laboratuvar ve sağlık kuruluşu Covid-19 test işlemlerini gelir kapısı haline getirerek kontrolsüz ve uygunsuz işlem yapmaktadır. Uygunsuz işlem yapan ve vatandaşları mağdur eden özel sağlık kuruluşları hakkında bir işlem tesis etmeyi düşünmekte misiniz? Bu kuruluşlar ile ilgili denetim raporlarının sonucunu kamuoyu ile paylaşacak mısınız? 5. Asgari ücretle geçinen dört kişilik bir ailenin; en az iki kere yapılması gereken PCR testini yaptırması aylık kazancını hesapladığımızda imkansızdır. Bakanlığınız bu durumda olan yurttaşlara hangi çözüm yolunu önermektedir?

245 KANİ BEKO 2 Aralık 2020 Beko: Depremlerden ders almadınız, insanların ölmesinden zevk alıyorsunuz! CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İzmir’in depremin acılarını ve yaralarını sarmadan yeni zayıf zemin imar skandallarına tanık olduğunu iddia etti. Çınarlı’da eski Karayolları arazisine verilen imardan sonra Buca İnönü Mahallesi’nde de zayıf zemin raporlu araziye çok katlı imar izni verilmesine tepki gösteren Beko, “Zemini bina yapmaya uygun olmayan yerlere rant uğruna imar verilmesi kabul edilemez. Depremlerden ders almadınız, insanların ölmesinden zevk alıyorsunuz” dedi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, İzmir’de Seferihisar açıklarında meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki depremin 80 kilometre ötede Bayraklı’da zayıf zeminlerdeki binaları yıkmasından ders almayan iktidarın İzmir’de farklı bölgelerde zayıf zemin raporu verilen alanlara çok katlı imar çıkarmaya devam ettiğini savundu. Daha deprem yaralarının sarılmadan Çınarlı’da eski Karayolları arazisine verilen imardan sonra Buca’da da aynı durumun ortaya çıkmasına tepki gösteren Beko, “İnönü Mahallesi’nde 7777, 7778 ve 7779 ada 1 nolu parsellerde jeolojik etüt raporlarında ‘taşıyıcı zemin niteliği taşımıyor’ şeklinde ifade edilen alanlara beş katlı ticaret ve konut merkezinin imarının Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce onaylanarak askıya çıkarıldığını basından öğrendik. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün internet sitesinde de yer alan İmar plan raporunda zemin için ibretlik ifadeler yer alıyor! Alanı kapsayan jeolojik ve jeoteknik raporlarındaki ifadeler şöyle: Bu alanlarda kalınlığı 0.00- 3.50 m arasında kontrolsüz dolgu tabakası taşıyıcı zemin niteliğinde olmadığından, yapı yükleri alüvyon ve rezidüel birimlerin mühendislik parametreleriyle çözülmeye çalışılmalıdır. Söz konusu alanla ilgili bu ifadelerin yer aldığı jeoloji raporları ise 2 Nisan 2015 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylanmış. Bu jeoloji raporuna rağmen alanda 5 kat ve 2 emsalle yapılaşmaya izin veriliyor” ifadelerini kullandı. BU İMAR İZNİ İNSANLAR DEPREMDE ÖLSÜN DEMEKTİR! Buca’da eski tütün depoları olarak bilinen bu bölge için daha önce yapılan ve sınırsız kat iznini içeren imar planlarının iptal edildiğini de hatırlatan CHP’li Beko, “İmar planları daha önce Danıştay 6’ıncı Dairesince üç kez iptal edilmiş. Danıştay son olarak 14 Ekim 2019’da söz konusu parsellerde yapılan planlara yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Özelleştirme İdaresince tekrar plan düzenlemesi yapılan alanda son planlarda bina yükseklikleri 5 kat ve emsal de 2 olarak belirlendi. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü 16 Kasım 2020’de Özelleştirme İdaresinin yaptığı planları bir kez daha onayladı. İmar planı değiştirilerek ticaret ve konut alanına çevrilen parsellerin 1995 yılında yapılan planlarda ise ‘resmi tesis’ alanı olarak görülüyor. Yani hem rant var hem de deprem yönetmeliğine aykırı, insan hayatını hiçe sayan bir imar izni. Bu imar izni göz göre göre insanları şiddetli bir depremde ölsünler iznidir! Bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir, bunun takipçisi olacağız” dedi.

246 KANİ BEKO 8 Aralık 2020 Beko: Varlıklarımızı peşkeş çeken Varlık Fonu kapatılsın! Borsa İstanbul satışını, ekonomik ve mali çöküşün bir sonucu olarak değerlendiren CHP’li Beko, Katar’a daha önce ihalesiz satılan Digitürk ve Tank Palet Fabrikasını hatırlatarak, Sayıştay denetimi dışında olan Varlık Fonunun kapatılması çağrısında bulundu. Tek adam yönetiminin kurduğu varlık fonuyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin borsası, sanayisi, ticareti, ulaşımı, limanları, kentleri, turizmi, tersaneleri ve bankalar gibi bütün birikimlerini gözden çıkardığını ileri süren CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, “Tarımı, doğayı, çiftçiyi, işçiyi bitiren şahsın yönetimi, şimdi de gözünü ülkenin sermaye birikimlerini talana ve yağmaya açık hale getirmiştir” dedi. EKONOMİK ÇÖKÜŞÜN BİR SONUCU Varlık Fonunun Sayıştay denetimi dışında tutan tek adam yönetiminin, pandemi ve ekonomik krizin ortaya çıkardığı sorunları çözmek yerine Varlık Fonu bünyesine aldığı Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesini Katar’a sattığını dile getiren Beko, durumu ekonomik ve mali çöküşün bir sonucu olarak değerlendirdi. Beko, iktidarı sert dille eleştirerek, “Ülkeyi yönetmekten aciz, şahsın yönetimi hem siyasi hem ekonomik olarak çökmekte ve kendisini kurtarmak için de ülkede ne var ne yok satışa çıkararak kendisini kurtarma derdine düşmüştür. Türkiye-Katar iş birliği anlaşmaları, Katar’dan Türkiye’ye 300 milyon dolarlık sermaye akışının gerçekleşeceğinin açıklanması ile Varlık Fonu'nun Sayıştay denetimi dışında tutulması ve fon kapsamındaki şirketlerin neredeyse tamamen vergi dışı bırakılmış olması düşünüldüğünde tehlikenin boyutlarını gözler önüne sermektedir” ifadelerini kullandı. KATAR’A İHALESİZ SATIŞLARI HATIRLATTI Kamu ihalelerini yandaş şirketlere peşkeş çekmeye devam eden iktidarın, Borsa İstanbul'un satış yöntemini halktan gizleyerek gerçekleştirdiğini söyleyen Beko, Katarlı şirketlere ihalesiz satılan Digitürk, Tank Palet Fabrikasını hatırlattı. Meclisi yok sayarak ülke birikimlerini fon üzerinden satışa çıkaran, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir yönetimin karar vermesinin kabul edilemez bir durum olduğunu belirten Beko, “İstanbul Borsası'nın yüzde 10'u satış şartları ve fiyatı belli olmadan, kamuoyuna açıklanmadan Katar'a satılıyorsa… Digitürk ihalesiz ve uzun süre satış fiyatı açıklanmadan Katarlı Bein Group'a satılıyorsa… Kazancının büyük kısmı Türkiye liglerini seyretmek için abone olanlardan gelen Katarlı Bein parayı ödeyemediği zaman para Devlet'ten ödeniyorsa… BMC'yi almaya- işletmeye parası yetmeyen işadamı için Cumhurbaşkanı Katar Emir'ini arıyorsa… Tank Palet Fabrikası 50 milyon dolar için 25 yıllığına BMC'ye yani Türk-Katar ortaklığına kiralanıyorsa… Katar Emiri'nin annesi Şeyha Moza'nın, önce Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm tarla aldığı, ardından bu tarlanın imar planındaki değişiklikle turizm ve ticaret alanına dönüştüğü ortaya çıkıyorsa… Haliç'te yapılması planlanan Altın boynuz projesi için Katar ortaklardan biri oluyorsa… Tüm bu yaşananlar göstermektedir ki; Ülkemizin stratejik öneme sahip kuruluşları ve kurumları Türkiye Varlık Fonu’na devredilerek yabancı-yerli sermayeye ve devletlere peşkeş çekilmektedir” diye konuştu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurum ve kuruluşlarını, kıyılarını, ormanlarını, kentlerini, meralarını, derelerini doğasını, yaylasını satışa çıkarılmasının önünü açan Varlık Fonunun kapatılması çağrısında bulunan CHP’li Beko, tek adam rejimiyle ülkenin geleceğinin olmayacağı uyarısında bulundu.

248 KANİ BEKO 10 Aralık 2020 CHP’li Beko işçilere ‘bayram ikramiyesi’ için kanun teklifi verdi. Beko: Asgari ücretli çalışanlara Şeker ve Kurban bayramlarında birer maaş ikramiye verilmeli! CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, işçilerin insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek asgari ücretin 3.100 lira olmasını talep ettiğine dikkat çekti. Beko, “Şeker ve kurban bayramında en az bir maaş tutarında iki ikramiye verilmesi için meclis gerekli adımları atmalıdır” diyerek konuyla ilgili kanun teklifi verdi. CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, işçilerin gerçek beklentilerinin ocak ayı itibariyle uygulanacak olan asgari ücret tartışmalarının gölgesinde bırakıldığını belirtti. Sadece insan olmaktan kaynaklanan temel ihtiyaçlarını giderebilecek kadar ücret talep ettiklerine vurgu yapan Beko, TBMM’ye sunduğu kanun teklifi ile işçilerin bu insanca yaşam ücretine bir katkı sağlamayı hedefleyen iki ikramiye verilmesini amaçlıyor. Beko, “Teklif edilen bu düzenleme ile asgari ücretle yaşamını sürdüren yurttaşlar için ve asgari ücrete bağlı olarak şekillenen ücretler genel düzeyinde acil iyileştirme yapılması hedeflenmektedir. Milyonlarca yurttaşımıza, içinde bulundukları bu zor koşullarda nefes aldırmak ve orta ve uzun vadede yapılacak değişikliklere zemin hazırlamak adına asgari ücretle çalışan tüm işçilere yılda iki defa asgari ücretin net tutarı kadar Bayram İkramiyesi verilmesi hedeflenmektedir” dedi. ASGARİ ÜCRET BELİRLENİRKEN COVİD-19 DİKKATE ALINMALIDIR Türkiye'de asgari ücretin tek bir işçi için hesaplandığını ve bu durumun uluslararası standartlara aykırı olduğunu vurgulayan CHP’li Beko, “Asgari ücretle çalışan 10 milyon işçinin hepsi sanki bekarmış gibi hesap yapılmaktadır. Bu nedenle; asgari ücret belirlenirken işçinin ailesi de dikkate alınmalı, en azından 4 kişi için hesaplanmalıdır. Bir yılda doğalgaza yapılan %40 oranında zam sonrası asgari ücretle çalışanlar kışı birinci derecede yakınlarıyla geçiriyorlar. Asgari ücret tespitinde geçim koşulları ve milli gelir artışı dikkate alınmalıdır. Milli gelirden yani gayrı safi milli hasıladan pay verilmelidir. Asgari ücretle çalışan işçiden milyarlarca vergi alınırken, başta beşli çete olmak üzere fason işverenlerin vergileri siliniyor. Bunun adil bir uygulama olmadığını ifade etmek istiyorum. Adalet halkın ekmeğidir, işçilerin de geleceğidir. Bu nedenle; diyorum ki; AGİ yani asgari geçim indirimi asgari ücretin dışında kalmalıdır. Asgari ücretten kesinlikle vergi alınmamalıdır. Asgari ücret yıllık olarak hesaplanmalıdır. Asgari ücret tespit komisyonu demokratik hale getirilmelidir. Komisyonda DİSK ve HAK-İŞ de mutlaka olmalıdır. Asli sahipleri olan asgari ücretle çalışan bir erkek bir de kadın işçi mutlaka komisyonda olmalıdır. İşçi ve memur ayrımı yapılmamalıdır. Tek asgari ücret olmalı, işçi memur ayrımı ortadan kaldırılmalıdır. 2021 asgari ücreti Covid-19 salgını dikkate alınarak hesaplanmalıdır. Asgari ücret kararını verenlerin de adil ve vicdanlı olmasını bekliyorum” ifadelerini kullandı.

Basın Açıklaması Link; https://www.youtube.com/watch?v=1-6ZZp22mUk&feature=youtu.be

250 KANİ BEKO 15 Aralık 2020 Beko: Bakan Selçuk İşsizlik Fonu ile patronları memnun ettiklerini itiraf etti! CHP’li Beko, İşsizler için kurulan işsizlik fonunun, anayasaya aykırı şekilde amaç dışı işverenlerin kullandığını savunarak, Bakan Selçuk’un, “Kaynaklarımızın birçoğu işverene gidiyor aslında” İfadelerinin bunun açık bir itirafı olduğunu söyledi. Beko, “Bakan, işsizlik fonu ile işçileri değil patronları memnun ettiklerini itiraf etmiş oldu” dedi. Meclis genel kurulunda bütçe konuşmalarında işsizilk fonu ile ilgili iktidarı eleştiren muhalefet fonun patronlara peşkeş çekildiğini dile getirerek ortak bir tavır sergiledi. CHP teşvik ve desteklerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmasının fonun orta ve uzun vadede aktüeryal dengelerini bozacağı uyarısı yaparken, HDP İşsizlik Sigortası Fonu’nun “İşçiden Alıp Patrona Verme Fonu” haline getirildiğini kaydetti. İYİ Parti son yıllarda fonun işverene dönük bir fon haline dönüştüğü tespitini paylaştı. Meclis genel kurulunda görüşülmekte olan 2021 merkez bütçe görüşmelerinde konuşan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, “İşsizlik fonu kaynağın nereye gittiğine baktığımız zaman da yüzde 50-25-25’ten yüzde 27-66-8 olarak dağılan bir rakamımız var. Dolayısıyla kaynaklarımızın birçoğu işverene gidiyor aslında.” ifadelerini kullandı. Bakan Selçuk’un açıklamasının açık bir itiraf olduğunu söyleyen CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, işsizler için kurulan İşsizlik Fonunun kurulduğu dönemde en büyük desteği veren konfederasyonlardan birisinin DİSK olduğunu hatırlattı. Fonda 150 milyar liraya yakın paranın toplanmış olduğu tahmininde bulunan Beko, Bakan Selçuk’a, ”Sayın Bakan siz de itiraf ettiniz nihayet. İşsizlik Fonu’ndan alınacak işsizlik parası, kişinin son dört aylık prime esas kazancının yani SGK’ya bildirildiği brüt ücretinin yüzde 40’ı kadar. Sayın Bakan bir düşünsün… Patronlar bu insanları tazminat ödemeyeyim diye 120 gün bile çalıştırmıyor işyerlerinde. Neden? İşsize verilecek paraları kendileri kullanmak için. İşten at, işsizlik fonlarına göz dik, emekçiyi açlığa mahkum et. Bu vicdansızlık değil de nedir sayın Bakan” diye sordu. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere aktarılan kaynaklarla ilgili olarak henüz bir etki analizi yapılmadığına ve fondan sağlanan desteklerin gerçekte istihdamı artırma veya koruma amacına hizmet edip etmediğinin bilinmediğine dikkat çeken CHP’li Beko, İşsizlik Fonu kaynaklarının amaç dışı sayılabilecek alanlarda ölçüsüz olarak kullanımının Anayasa’nın “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49. maddesine aykırı olduğunu belirtti. Konuyla ilgili partisinin, “İşverenler için istihdam nedeniyle üstlendikleri vergi ve primlerle ilgili bazı yükümlülükler İşsizlik Fonu’nun sırtına yüklenmekte, İşsizlik Fonu kaynakları süratle eritilmektedir” denilen muhalefet şerhini hatırlatan Beko, işsizliğin azaltılması bahanesine sığınılarak işçinin en büyük çalışma güvencesi olan kıdem tazminatına da el atıldığını söyledi. Tek adam yönetiminde kademeli olarak kıdem tazminatının ortadan kaldırarak işlevsiz kılacak yasal düzenlemeler yapıldığını ileri süren Beko, şöyle konuştu: “150 milyar civarındaki devasa miktar amacı için değil, amaç dışı kullanıldı. Özellikle işverenlere teşvik


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook