Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Okulsuz Toplum-Ivan İLLİCH

Okulsuz Toplum-Ivan İLLİCH

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-22 15:57:22

Description: Okulsuz Toplum-Ivan İLLİCH

Search

Read the Text Version

IVAN D. ILLICHIvan lllich 1926 yılında Viyana’da doğdu.Roma Gregorian Üniversiıesi’nde ilahiyat vefelsefe eğilimi gördü. Salzburg Üniversitesi’ndetarih alanında doktorasını verdi. 1951 yılındaAmerika Birleşik Devletleri'ne gitti. New Yorkşehrindeki İrlanda-Puerto Rico dînî bölgesindeyardımcı rahip olarak görev aldı. 1956 yılından1960 yılına kadar Puerto Rico KatolikÜniversitesi’ne rektör yardımcısı olarak atandı.Bu görevi sırasında, Latin Amerika’da görevyapan Amerikalı rahipler için bir eğitimmerkezinin çalışmalarını yönetti. Illich,Cuernavaca’daki Uluslararası DokümantasyonMerkezi’nin (CIDOC) kuruluşunda rol aldı.1964 yılından beri özellikle “Latin AmerikaMerkezli Bir Endüstriyel Toplumdaki KurumsalAlternatifler” üzerine araştırma programlarıçalışmalarını yürüttü. Bilinç Kutlaması isimlieseri 1971 yılında Penguin yayınevi tarafındanyayımlandı.‘Okulsuz Toplum’ A.B.D.’de Harper & RowYayınevi tarafından Dünya Perspektifleri

Dizisi’nde yayınlandı.

Şule Yayınları : 264Düşünce Dizisi : 20Orijinal İsmi:Deschooling SocietyEditör:A.Ali UralOfset Hazırlık:ŞuleKapak:Ramazan ErkutBaskı Cilt: - Alioğlu Matbaacılık

Ivan D. IllichOKULSUZ TOPLUMTürkçesi:Mehmet ÖzayŞULE YAYINLARIEylül 2013

SUNUŞKötü haberi ne kadar tez ve teferruatlıverirsen o kadar iyi. Bize iletilen bir haberin iyimi, kötü mü olduğuna karar verebilmemiz,düşüncemizin derinliği ve ufkumuzungenişliğiyle bağlantılıdır. Sözgelimi eğitimfakültesinden mezun olduğu haberini iyi; su veelektrik tesisatı olmayan bir dağ köyüneöğretmen olarak atandığı haberini kötü diyeniteleyen kişinin bir bildiği olsa gerek(!)Elinizdeki kitapta Ivan İllich’in, öğreniminkurumlaştırılmasını sorguladığı makaleler yeralıyor. Henüz küçük bir çocukken etimizin vekemiğimizin ailemiz ile öğretmenlerimizarasında pay edilmesiyle başlayan okulmaceramızı farklı açılardan inceliyor ‘Don İvan’;öğretmenin bir profesyonel olarak sahip olduğu

yetkilerin, öğrenciyi ‘yaşken eğmeye’ yönelikkullanımından söz ediyor.Hastanede doğup hastanede ölen, yani birkurumun eline doğan ve kurumlarla dolu birdünyada yaşayıp bir kurumda ölen insanlarolarak durumumuzun pek de iç açıcı olmadığınıvurguluyor İvan İlIich. Sertifikalar, makbuzlar,biletler ve bunlar gibi bir sürü belge ile kayıtaltına alınmış modern insanı tanımak epey zorbir iş. Bizi ilgilendiren kadarı, gerekli evraktayazılı ve onaylı olmalı; kendisi hakkındakibilgiyi o da belgelerden alıyor, ah, bir degazetelerden.İllich, Türkçe’ye çevrilen bir kitabınayazdığı önsözde “Sözlerimin bir gün Türkçeolarak okunacağı aklımın ucundan bilegeçmedi” diyor. Yazdıklarını “zihinleri Kur’ânâyetleriyle ve Doğu anılarıyla dolu” olanlarıdeğil de, kısa bir süre önce Amerika’yayerleşmiş kişileri hesaba katarak kaleme aldığınıbelirtiyor.Bu kitap, kaçınılmaz olarak gecikmiş fakatteferruatlı bir kötü haber sayılsa yeridir sayınokur; biri sana yardım elini uzatıyorsa hemen

kaçıp canını kurtar!Şule

GİRİŞKamu eğitimine ilgi duymamı EverettReimer’a borçluyum. 1958 yılında PuertoRico’da onunla karşılaşıncaya kadar bütüninsanları etkisi altına alan ve giderekgenişlemekte olan zorunlu eğitimin değerinisorgulamamıştım. Sayın Reimer’la birlikte,insanların çoğunun öğrenme hakkının okuladevam mecburiyetiyle kısıtlandığını fark ettik.CIDOC’da ortaya konulan ve bu kitaptatoplanan çalışmalar ona sunduğum ve 1970’liyıllarda birlikte tartıştığımız anlaşma taslağınınbir sonucunu oluşturmaktadır. Kitabın sonbölümü Bachofen’in Mutterrecht isimli eseriüzerine Erich Fromm’la yaptığım bir konuşmayadayanan kendi düşüncelerimin bir ürünüdür.1967 yılından beri Meksika’daki

Cuernavaca’da Kültürlerarası DokümantasyonMerkezi’nde Reimer’la düzenli aralıklarlabiraraya geliyorduk. Merkezin yöneticisiValentine Borremans da bizim butoplantılarımıza iştirak ediyor ve zaman zamanLatin Amerika ve Afrika gerçekleri karşısındadüşüncelerimi gözden geçirmemi ısrarla tavsiyeediyordu.Elinizdeki kitap, aynı zamanda, BayanBorremans’ın sadece toplum kurumlarının değil,yaşam felsefesinin de ‘okulsuzlaştırılması’gerektiği yolundaki inancını yansıtmaktadır.Okullaştırma yoluyla uluslararası eğitimuygulanamaz. Eğitim işine günümüz okullarıtipinde inşa edilmiş alternatif kurumlararacılığıyla teşebbüs edilmiş olsa, bu durumuygulanabilir bir hale gelecektir. Neöğretmenlerin öğrencilerine karşı sergiledikleriyeni tavırlar, ne eğitimsel birimlerin (sınıfların)hızla yayılması, ne de pedagojik sorumluluğuöğrencilerin tüm yaşamlarını içine alacakderecede genişletme teşebbüsleri evrensel eğitimiçin vadedilen sonuçlara ulaşabilecektir. Yenieğitim olanakları için yapılan çalışmalar,

kurumsal karşıtlık ilkesi doğrultusundakiaraştırmalara dönüştürülmek zorundadır. Ancak,kurumsal olmayan yapılar her insanın yaşamınınher anında öğrenme, paylaşma ve umursamaşansını artıracak olan eğitim ağlarıdır. Eğitimhakkında bu yönde araştırmalar yürüten ve diğerkurulu hizmet sektörlerine alternatifler arayankişilerce ihtiyaç duyulan kavramların oluşum veaçılımına yardımda bulunacağımızı ümitediyoruz.1970 yılının ilkbahar ve yaz mevsimiboyunca her çarşamba bu kitabın çeşitlibölümlerini Cuernavaca’daki CIDOCprogramlarına katılanlarla paylaştım. İştirakedenler birtakım öneriler yanında eleştirilerini deortaya koydular. Joseph Fitzpatrick, John Holt,Angel Quintero, Layman Allen, Fred Goodman,Gerhard Ladner, Didier Piveteau, Joel Spring,Augusto Salazar Bondy ve Dennis Sullivan’ınyanı sıra özellikle Paulo Freire, Peter Berger veJose Maria Bulnes’in görüşlerine de bu kitaptayer verilmektedir. Eleştiride bulunanlar arasındaözellikle Paul Goodman düşüncemindeğişmesinde radikal bir tavırla etkili oldu. 1., 3.

ve 6. Bölümlerde Robert Silvers’ın önemlikatkılarını gördüm.Reimer ve ben ortak gerçekleştirdiğimizaraştırmamızın sonuçlarını ayrı ayrı yayınlamayıkararlaştırdık. Reimer kapsamlı ve dokümanlarlazenginleştirdiği eserini 1971 yılında Doubleday& Company ve Penguin Eğitim serisinde Schoolis Dead- Okul Öldü- başlığıyla yayınladı. Reimerile yaptığım görüşmeler sırasında tanıdığım veonun sekreterlik hizmetini yerine getiren DennisSullivan, Amerika Birleşik Devletleri’ndekikamu okulları hakkında yapılan gündemdekitartışmalarla ilgili düşüncelerinin yer aldığı birkitabı yayıma hazırlamaktadır. Bu çalışmalarınCuernavaca’da bulunan CIDOC’daki ‘AlternatifEğitim’ başlıklı seminerler dizisine [eleştirel biryaklaşım olması bakımından katkı] sunacağınıümit ediyorum.Toplumun okulsuzlaştırılması hipotezineyürekten inanır ve desteklerken, ortaya çıkanbazı karmaşık ve anlaşılması zor konularıtartışmak, gelişmeyi hak eden kurumlan ayırtetmemize yardımcı olabilecek kriterleriaraştırmak ve hizmet sektörünün

hakimiyetindeki bir ekonomiyle tezat teşkil eden‘Boş Zaman Çağı’nın gelişimini hızlandıracakbu kişisel amaçları aydınlığa kavuşturmakniyetindeyim. Çünkü bunlar okullaştırılmasürecinin yaşandığı toplumsal çevrelerdeöğrenmeyi desteklemektedir.Kasım, 1970

1- OKULU NEDEN DEVLETKURUMU OLMAKTANÇIKARMALIYIZ?Öğrencilerin pek çoğu, özellikle fakirolanları, okulun kendilerine kazandırdığı şeyisezgisel olarak bilmektedir. Bu fakir öğrencilere,içine girdikleri süreci ve gerçek yaşama ilişkinolanı birbirine karıştırmalarına neden olacak bireğitim veriyorlar. Bu durum, bir kez belirsiz birhâl aldığında yeni bir mantık devreye giriyor: Busürece ne kadar çok dahil edilirlerse, o kadar iyisonuç alınmaktadır. Öğrencilerin“okullulaştırılmasına” sebep öğretmeyleöğrenim, büyük gelişmeyle eğitim, diploma ileyeterlilik, akıcılıkla yeni bir şey ortaya koymaarasında bir karışıklık yaratılmak istenmesidir.Öğrencinin imgelem gücü, değer yerine

hizmetin muteber kabul edilmesi sebebiyle“okullulaştırılmaktadır”. Sağlıklı bir yaşam içintıbbi tedavi, toplum yaşamında gelişmesağlamak için sosyal çalışma, emniyetin tesisiiçin polis teşkilatı, ulusal güvenlik için askeriye,üretkenlik için iş rekabeti gerektiği yönündekiçıkarımların neden-sonuç ilişkileri [bağlamları]yanlış anlaşılmaktadır. Sağlık, eğitim, mevki-makam, bağımsızlık ve yaratıcı çaba buhizmetleri verdiğini iddia eden kurumlarınperformansına göre tanımlanmaktadır. Bu türhizmetlerin gelişmesi hastanelerin, okulların vebu sorun içerisinde yer alan diğer kurumlarınyönetimlerine daha çok kaynak tahsisedilmesine bağlı bir işleyişe sahiptir.Bu kitapta yer alan makalelerde, değerlerinkurumsallaşmasının toplumsal kutuplaşmaya vepsikolojik çöküntüye yol açtığını ortayakoyacağım. Bunlar, küresel yozlaşma vemodernleşmiş mutsuzluk sürecindeki üç boyutluyapıyı teşkil etmektedir. Maddi olmayanihtiyaçlar meta haline dönüştürüldüğünde;sağlık, eğitim, bireysel hareket kabiliyeti, refahya psikolojik iyileşmenin söz konusu olduğu

hizmetlerin ya da yapılan ‘uygulamaların’neticeleri olarak tanımlandığında küreselyozlaşma sürecinin nasıl bir ivme kazandığınıaçıklayacağım. Çünkü, gelecekle ilgili şu andayapılmakta olan araştırmaların pek çoğunun budeğerlerin daha fazla kurumlaşmasına destekoluşları ve bunun aksinin gerçekleşmesine yolaçacak koşulları tanımlamak zorundaolduğumuza inanıyorum. Kişisel, yaratıcı veözerk ilişkilere ve esasen teknokratlarca kontroledilemeyecek olan değerlerin ortaya çıkmasınahizmet eden kurumları yaratma imkânısağlayacak teknolojilerin kullanımlarınınsağlanması yönünde araştırmalar yapmakzorundayız. Günümüzdeki gelecekçilikeğilimlerini araştırmamız gerekmektedir.İnsan doğasını, dünya görüşümüzü vedilimizi şekillendiren modern kuramların sahipoldukları genel sorunu ortaya koymak istiyorum.Bu nedenle okulu örnek olarak seçtim. Tüzeldevletin diğer bürokratik kuramlarını oluşturantüketici-aile, siyasi parti, ordu, kilise ve medyayısadece dolaylı olarak ele alacağım. Okulun gizlimüfredatıyla ilgili yaptığım analiz sayesinde aile

yaşamı, siyaset, güvenlik, inanç sistemi veiletişimin toplumun okulsuzlaştırılmasındanfayda sağlayacağı gibi kamu eğitiminin de aynısüreçten fayda sağlayacağını açıkça ortayakoyacağım.Analizime okulsuz bir toplumun ne anlamageldiğini açıklayarak başlayacağım. Bubağlamda, daha sonraki bölümlerde ele alacağımbu yöntemle ilintili beş özel yapı sayesindeaçıklamalarım kolaylıkla anlaşılabilecektir.Sadece eğitim değil, aynı zamanda, sosyalgerçekliğin bizatihi kendisi de okullaştırılmışdurumdadır. Okullaştırmanın maliyeti aynımüstemlekede yaşayan hem fakir hem de zenginiçin aşağı yukarı aynıdır. Amerika BirleşikDevletleri’ndeki şehirlerden yirmisinde,gettolarda ve zenginlerin yaşadığı banliyölerdeher bir öğrenci başına düşen yıllık gider birbirineyakın oranlardadır ve bu oran çoğu zamanfakirler aleyhine dönmektedir. (*) Fakirler vezenginler, aynı şekilde, yaşamlarını yönlendiren,hayat görüşlerinin oluşmasına neden olan veonlar için neyin yasal neyin yasal olmadığınıtanımlayan okullara ve hastahanelere

bağımlıdırlar. Her iki kesime mensup bireyler dekendilerini iyileştirmeyi sorumsuzluk, eğitmeyiimkânsız addetmekte ve otorite tarafından cezaimüeyyide tehdidi bulunmadıkça herhangi birtoplum organizasyonunu saldırgan ya datahripkâr olarak görmektedirler. Her iki grup içinkurumsal uygulamaya karşı beslenen güven,ondan bağımsız bir şekilde icraatta bulunmayışüpheli hale getirmektedir. Kişinin kendine vetopluma beslediği resmi dayanakları olangüvendeki gelişmişlik, Brezilya’nınkuzeydoğusunda yaşayan halka nazaranWestchester’da daha tipik bir özellikarzetmektedir. Her yerde, sadece eğitimi değil,bir bütün olarak toplumu okulsuzlaştırmakgerekiyor.____________________(*) Penrose B. Jackson, İlk ve Orta ÖğretimHarcamalarındaki Eğilim; 1965 yılından 1968yılına dek Şehir Merkezleri ve BanliyölerinKarşılaştırılması, Birleşik Devletler EğitimBürosu, Program ve Planlama DeğerlendirmeBürosu, Haziran 1969.

Refah bürokrasileri, toplumun imgelem gücüüzerinde neyin değerli, ve uygulanabilirolduğuna karar veren profesyonel, siyasi ve mâlitekel olma iddiası taşırlar. Söz konusu tekellersefaletin modernizasyonunun köklerinde yeralmaktadır. Kurumsal bir karşılığı olan her basitihtiyaç, yeni bir fakir sınıfını meydanagetirmekte ve yeni bir sefalet tanımıyapmaktadır. On yıl önce Meksika’da, kişininkendi evinde doğması, kendi evinde ölmesi vebir arkadaşının mezarı yanına gömülmesi sonderece normal bir yaşam düzeneğiydi. Kişininsadece ruhsal ihtiyaçları kilise kurumutarafından giderilirdi. Şimdi ise yaşamın evdebaşlayıp evde sona ermesi sefaletin ya da çoközel bir imtiyazın işareti haline gelmiştir.Hayatın sona ermesi ve ölüm, doktorların vecenaze teşrifatçılarının kurumsal idaresi altındagerçekleşmektedir.Temel ihtiyaçlar toplum tarafından bilimselolarak üretilmiş meta için talebedönüştürüldüğünden, artık sefalet teknokratlarınistedikleri gibi değiştirebilecekleri standartlaragöre tanımlanmaktadır. Böylece, ‘sefalet’

kelimesi bazı açılardan, reklâmı yapılan malınideal tüketim düzeyine ulaşamamış kişiler içinkullanılmaktadır. Meksika’da üç yıllık eğitimdenmahrum olanlar fakir kategorisineyerleştirilirken, New York’da on iki yıllıkeğitimden mahrum olanlar aynı kategoride yeralmaktadır.Fakirler her zaman için toplumun zayıfkesimini oluşturmuştur. Kurumsal himayeyekarşı giderek artmakta olan güven; fakirlereyardım edilmesini engelleyen, onların psikolojikyetersizlik, kendi başlarının çaresinebakamamaları gibi akıl almaz töhmetler altındabırakılmasına yol açmaktadır. And Dağlarınınyüksek platolarında yaşayan köylüler, topraksahipleri ve tüccarlar tarafındansömürülmektedir. Lima’ya yerleştikten sonra,siyasi patronlara bağımlı hale gelmişler ve okuleğitiminden yoksun olmalarından dolayıehliyetsiz kişiler konumuna indirgenmişlerdir.Modernleştirilmiş sefalet, bireyin içindebarındırdığı potansiyelin yitimiyle beraber,koşullar üzerinde etki gücü eksikliğiylebirleşmektedir. Sefaletin modernleşmesi bütün

dünyayı ilgilendiren bir olgudur ve aynızamanda, bunun nedeni çağdaş azgelişmişliğinkökeninde yer almaktadır. Elbette bu durum,fakir ve zengin ülkelerde farklı görünümlerkazanmaktadır.Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndekişehirlerde modern sefalet yoğun bir şekildehissedilmektedir. Dünyanın başka hiçbir yerindesefaletin bu kadar yüksek bir maliyetiolmamıştır. Sefaletin ortadan kaldırılması içinyapılan harcamalar başka hiçbir yerde bu kadarçok bağımlılık, kızgınlık, düş kırıklığı ve dahafazla talep yaratmamaktadır. Başka hiçbir yerde,sefaletin sadece parayla gerçekleştirilen biruygulamaya dayandırılması ve kurumsal birdevrime ihtiyaç duyulması bu kadar aşikârolmamıştır.Bugün Amerika Birleşik Devletleri’ndesiyahlar ve göçmenler, iki nesil önce asladüşünülemeyecek ve Üçüncü Dünyainsanlarının pek çoğuna tuhaf gelecekprofesyonel bir onay için can atmaktadırlar.Örneğin, on yedi yaşına gelinceye kadar okuluasan çocuklarının okula tekrar kabul edilmesi

için, işinden kaytaran bir kayıt memuruna ya dahastanede günlüğü dünyadaki pek çok insanınüç aylık geliri olan altmış dolarlık bir yatağıkendilerine tahsisi için bir doktora belbağlayabilmektedirler. Fakat bu koruma,fakirleri bu tür muameleye daha çok bağımlıkılmakta; işlerini, kendi tecrübeleri ve içindebulundukları toplumsal kesimdeki olanaklarçerçevesinde düzenlemelerini giderek imkânsızhale getirmektedir.Amerika Birleşik Devletleri’nde fakirleriniçinde bulundukları konum modern dünyadakitüm fakirleri tehdit eden koşullarla benzerlikgöstermektedir. Söz konusu kurumlarınprofesyonel hiyerarşisi, hizmet sunuşbiçimlerinin ahlâki açıdan geçerli olduğunuhalkı inandırdıktan sonra, Amerika’daki fakirler,parayla işleyen refah kuramlarının içkinleştirdiğiyıkıcılığı değiştirmeyeceklerini keşfettiler.Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirgettolarında yaşayan fakirler, kenditecrübelerinden yola çıkarak okulsuz toplumuninşa edildiği toplumsal yapının yanılgılarınıgösterebilirler.

Anayasa Mahkemesi Yargıcı William O.Douglas, ‘Bir kurumu meydana getirmenin tekyolu onu finanse etmektir.’ der. Bunun zıttı dadoğrudur. Sağlığı, eğitimi ve refahı tehdit edenbu kuramlardan mali yardımı çekmek suretiyleonların sebep olduğu fakirleşme sürecidurdurulabilir.Federal yardım programlarınıdeğerlendirdiğimizde bunlar gözönündetutulmalıdır. Söz konusu duruma bir örnekvermek gerekirse, 1965-68 yılları arasındayaklaşık altı milyon çocuğu içinde bulunduklarıolumsuzluklardan kurtarmak amacıyla AmerikaBirleşik Devletleri okullarına üç milyar dolarharcanmıştır. Bu program ‘Title One’ olarakadlandırılmıştır. Bu uygulama, eğitim alanındaşu ana dek uygulanan en pahalı programı teşkiletmektedir. Fakat, söz konusu olumsuzluklarasahip çocukların öğrenimlerinde önemli birgelişme kaydedilememiştir. Bu çocuklar, ortagelirli ailelere mensup sınıf arkadaşlarıylakarşılaştırıldığında, seviye olarak bu grubungerisinde yer almaktadırlar. Ayrıca, bu programuygulanırken profesyoneller bu sayıya ilâve

olarak, fakirlik sebebiyle iyi eğitimden mahrumkalan on milyon çocuğun daha var olduğunusaptadılar. Şimdi bu kişilerin ellerinde, dahafazla federal yardım talebinde bulunmak içinpek çok neden var.Daha çok para harcanmasına rağmen,fakirlerin eğitim düzeyinde ilerlemekaydedilememesinin nedeni şu üç maddeyleözellenebilir:1. Altı milyon çocuğun performansınıartırmak için üç milyar dolar yetersizdir.2. Para, gerektiği şekilde harcanmamıştır.Farklı müfredata, daha iyi yönetime, fakirçocuklara yapılacak yardımda artışa ve daha çokaraştırmaya gerek vardır.3. Eğitimle ilgili dezavantaj okul içersindekieğitimle giderilemez. Çünkü asıl problem okulkurumunun ta kendisidir.Para okul bütçesi bağlamında harcandığısürece, birinci maddenin doğruluğu geçerliliğinidevam ettirecektir. Para, gerçekten de,dezavantaja sahip pek çok çocuğun yer aldığıokullara harcadı. Fakat fakir çocukların kendileriiçin harcanmadı. Söz konusu çocuklar için

harcanması plânlanan bu para onu kendibütçelerine federal yönetimin mali desteği olarakdahil eden okullara devam eden çocuklarınyarısı için kullanıldı. Sözkonusu maddi imkâneğitim için olduğu kadar, çocukların bakımı,toplumsal rollerin aşılması ve seçimi amacıylakullanılmış oldu. Tüm bunların işlevi kaçınılmazolarak fiziki ortam, müfredat, öğretmenler,yönetim ve bu okulların bütçelerindeki diğerönemli unsurlarda biraraya getirildi.Sağlanan bu yardım, fakirler grubuyla okuladevam etlikleri için ‘problemli’ duruma gelenzengin çocuklarını memnun etmek, daha ziyadeonların giderlerini temin etmek için harcandı.Nihayet, fakir bir çocuğun eğitimi sırasındadezavantajlı konumuna çare olacak şekildekullanılması kararlaştırılan her bir doların sadeceküçük bir bölümü okul bütçesi yoluyla çocuğaulaşabildi.Paranın beceriksizce harcandığı da doğruolabilir. Fakat, olağanüstü bir beceriksizlik bileokul sistemini burada belirtilen durumaulaştırmaya yetmez. Okullar, yapıları gereğiimtiyaz sahiplerinin, bu konulardaki baskılarına

direnmektedirler aksi taktirde dezavantajdurumu doğabilir. Özel müfredat, ayrı sınıflar yada daha uzun ders saatleri ise ancak dahapahalıya malolur ve daha büyük ayrımlarasebebiyet verir.Vergi mükellefleri, üç milyar doların, sankiPentagon için harcanıyormuşçasına Sağlık,Eğitim ve Toplumsal Refah Programları içinalışamamış durumdalar. Şu anki yönetim,eğitimcilerin muhalefetine direnebileceğineinanabilir. Programda bir kesinti söz konusuolursa orta-sınıf Amerikalılar için kaybedecekbir şey yok. Fakat yardımın kontrol edilmesiyönündeki taleplerini kendi çocukları içinisteseler bile, fakir aileler kaybedecek birşeyleriolacağını düşünmektedir. Birileri, bütçedekesinti yapmanın ve kârları artırmanın mantıklıbir çözümünün, Milton Friedman ve diğerleritarafından önerilecek öğrenim yardımı sisteminebağlı olacağını ümit etmektedir. Vatandaşınokullaşmadaki payını sahiplenmesine olanaksağlayarak, yardımlar makul ve faydalı birbiçimde değerlendirilebilir. Böylesi kredi satınalma işlemlerinin okul müfredatına uygun bir

şekilde sınırlandırılması, uygulamanın daha eşitgerçekleşmesine imkân tanıyacaktır. Fakatbununla beraber, toplumsal taleplerde bireşitliğin sağlanması söz konusu olmayacaktır.Şu kesin bir şekilde açıkça ortayakonulmalıdır: Bir çocuk, eşit nitelikte okuleğitimi hakkına sahip olmakla zengin birçocuğun konumunu nadiren elde edebilir. Aynıokula, aynı yaşta başlasalar bile fakir çocuklar,orta sınıf çocuklar için pekala mümkün olaneğitim olanaklarının çoğundan mahrumdurlar.Bu avantajlar evdeki sohbetlerden vekitaplardan, çocuğun hoşlanacağı tatil gezilerineve hem okulda hem de okul dışında yeralabileceği farklı ilgi alanlarına dekuzanmaktadır. Daha fakir çocuklar, gelişim veeğitim amacıyla okula bağımlı kaldıkları sürece,genellikle diğerlerinden geri kalacaktır.Fakirlerin, iddia edilen dengesizlikleri gidermekiçin sertifika almaya değil, öğrenme edimlerinigerçekleştirmelerini mümkün kılacak yardımlaraihtiyaçları vardır.Tüm bunlar zengin uluslar için olduğukadar, fakir uluslar için de söz konusudur. Fakat

bu durum, daha çok insanı, daha görünürbiçimde ve aynı zamanda daha yüzeysel birşekilde etkilemektedir. Latin Amerika’dakiçocukların üçte ikisi beşinci sınıfı bitirmedenokuldan ayrılıyor. Fakat bunun doğurduğusonuçlar Birleşik Devletler’deki denli kötüdeğildir.Bugün istikrarlı ve daha az mahrum ediciklasik yoksulluğun kurbanları olan sadecebirkaç ülke kalmıştır. Latin Amerika’daki pekçok ülke ekonomik gelişmeye, rekabete dayalıtüketime ve bununla birlikte, modernleştirilmişsefalete doğru bir süreç içersindedirler. Buülkelerin halkları, zengin olmayı düşleyerekfakir yaşamayı öğrendiler. Yasaları altı ile onyıllık eğitimi zorunlu kılmaktadır. Böylesineuzun bir eğitim süresi, küçük bir azınlığınkatılımıyla sınırlı kalmasına rağmen, sadeceArjantin’de değil, aynı zamanda, Meksika veBrezilya’da da sıradan vatandaşlar KuzeyAmerika standartlarına eş değer bir eğitim arzuetmektedir. Bu ülkelerde nüfusun çoğu artıkokula bağımlıdır. Sıradan bir eğitimden daha iyiokullaşmaya doğru bir eğilim söz konusudur.

Okula karşı duydukları fanatizm, okullaşmanınonları iki kat sömürmesine yol açmaktadır. Aynızamanda, birkaç kişinin eğitimi için halkınyaptığı yardım oranının artmasına ve pek çokkişi tarafından gerçekleştirilen sosyal denetiminkabul edilmesinde bir artışa yol açmaktadır.Paradoksal olarak, okullaşmanın kesinliklegerekli olduğu yönündeki inanç, sadece çok azsayıda insanın okullardan istifade edebildiği vegelecekte de bu sayının aynı olacağı ülkelerdehakimdir. Latin Amerika’da eğitimigerçekleştirmek için aileler ve çocuklartarafından hâlâ pek çok farklı yol izlenmektedir.Ulusal gelirden okullaşmaya ayrılan pay, zenginülkelere nazaran belki daha da fazladır. Fakatyapılan yatırımlar toplam olarak dört yıllıkzorunlu bir eğitim için bile yetersizdir. Castro,1980 yılında ülkedeki üniversiteleri ortadankaldıracağı, tüm hayatı bir eğitim süreci halinegetireceği sözünü verdiğinde sankiokulsuzlaşmaya doğru bir eğilime sahipmiş gibikonuşuyordu. Bununla beraber, orta ve yüksekokullarda, diğer Latin Amerika ülkeleri gibi,Küba da okul yaşı olarak belirlenen dönemi,

sorgulanamaz bir amaçmış gibi ve sadece geçicikaynak sıkıntılarından meydana gelecekkesintilerle gecikebilecek bir dönem olarakkabul edip ona göre hareket etmektedir.Birleşik Devletler’de ortaya konan fakatLatin Amerika’da sadece söz verilmiş olmaklakalan uygulamanın iki benzer aldatıcı noktasıbirbirini tamamlayıcı niteliktedir. Kuzeylifakirler, güneyli fakirler üzerinde silinmez bir izbırakan on iki yıllık eğitimden mahrumedilmektedirler. Ne Kuzey ne de GüneyAmerika’da fakirler zorunlu eğitimden eşit payalmaktadır. Fakat, her iki durumda daokullaşmanın mevcudiyeti, fakirlerin kendieğitimleri kontrol etmeyi engellemekte ve onlarıbundan mahrum bırakmaktadır. Okul, tümdünyada eğitim karşıtı bir etkiye sahiptir. Okuleğitimde uzman bir kurum olaraktanımlanmaktadır. Okulun başarısızlıklarıçoğunlukla eğitimin son derece pahalı,karmaşık, gizli-saklı bir iş olduğu yönünde birkanıt olarak ileri sürülmektedir.Okul, eğitim için sağlanan parayı, insan veiyi niyeti kendine mal eder. Buna ilâve olarak

eğitim görevini üstlenen diğer kurumları daengellemeye çalışır. İş, boş zaman, siyaset, şehiryaşamı ve aile yaşamının bile kendi başlarınaeğitimin aracı olmaları yerine, bunlarınalışkanlıklar ve bilgi bakımından okula bağımlıoldukları peşin olarak kabul edilmiştir. Aynızamanda, hem okul hem de diğer kurumlaraltından kalkılamayacak bütçeler ortayakoymaktadırlar.Birleşik Devletler’de, fert başına okul eğitimimaliyeti hemen hemen sağlık uygulamalarımaliyetindeki artış kadar hızlı gerçekleşmiştir.Fakat, hem doktorlar hem de öğretmenlertarafından ortaya konulan hizmetteki artış,ortaya çıkan sonuçlar açısından son derece ciddidüşüş göstermektedir. Kırkbeş yaş üzerindekilerikapsayan sağlık giderleri, birkaç kez ikiyekatlanmasına rağmen, halkın yaşam umudundasadece yüzde üçlük artışa neden olmuştur.Eğitimdeki giderlerin artışı, ilginç sonuçları daberaberinde getirmektedir; aksi halde BaşkanNixon, 1970 yılının ilkbaharında her çocuğunokuldan ayrılmadan önce ‘Okuma Hakkı’nasahip olacağı yönünde söz vermezdi.

Birleşik Devletler’de eğitimcilerin, her yılorta okul ve yüksek okulların tümünü kapsayaneşitlikçi uygulamaları hayata geçirmeleri içinseksen milyar dolara ihtiyaç vardır. Bu rakam şuan harcanmakta olan rakamın iki katındanfazladır. Sağlık, eğitim ve refah projeleri, 1974yılında bu maliyetin şu anda projelendirilmişkırk-beş milyar dolara karşın yüzyedi milyardolar olacağını göstermiştir. 1969 yılındaVietnam’daki askerî harekatın maliyetlerinin dedahil edildiği savunma giderleri için yaklaşıkolarak seksen milyar dolar harcamış olanBirleşik Devletler, açıkça görüldüğü gibi, eşitokullaşma amacından uzakta bulunmaktadır.Okul maliyetleri ile ilgili çalışmalarda bulunanBaşkanlık Komitesi, artmakta olan giderleri nasılkarşılayacağını ya da ne gibi bir düzenlemeyapacağını değil, aksine bu giderlerdenkaçınmanın yollarını aramaktadır.Zorunlu eşit okullaşmanın, ekonomik olarakuygulanamaz olduğu itiraf edilmelidir. LatinAmerika ülkelerinde her bir mezun öğrenciyeharcanmış olan kamu maliyeti, (en fakirle enzengin arasındaki gruba dahil olan) ortalama bir

vatandaş için harcanan paranın üçyüzelli ilebinbeşyüz katıdır. Bu çelişki BirleşikDevletler’de daha küçüktür. Fakat ayrım daha dakeskindir. Yüzde onluk kesimi oluşturan enzengin ailelerin çocuklanna yönelik özel eğitimiçin gerekli olan giderler karşılanmakta vevakıflardan sağlanan burslardanyararlanabilmelerine olanak sağlanmaktadır.Fakat bunun yanında zengin kesim, yüzde onlukkesimi oluşturan en fakir ailelerin çocukları içinkişi başına yapılan harcamaylakarşılaştırıldığında, kamu fonlarından kişi başınadüşen gelirin on katını elde etmektedir. Zenginkesimin çocuklarının okulda daha uzun süreöğrenim görebilmeleri, liseye nazaranüniversitede geçirilen bir yılın daha pahalı oluşuve pek çok özel üniversitenin en azından dolaylıolarak vergiden muaf olmaları bunun temelsebeplerini teşkil etmektedir.Zorunlu eğitim, kaçınılmaz bir şekildetoplumu kutuplaştırdığı gibi uluslararası kastsistemine göre dünya milletleri arasında birsınıflamanın oluşmasına da yol açmaktadır.Kastlar halinde düşünülen ülkelerin eğitim

alanındaki itibarları, vatandaşlarının okuldageçirdikleri yılların ortalamasına görebelirlenmektedir. Bu değerlendirme, ülkeningayri safi milli hasılasıyla yakından ilintilidir vebu yüzden de çok daha iç karartıcıdır.Okulların neden olduğu paradoks ortadadır:Artan masraflar ülke içinde ve dışındayıkıcılıklarını artırmaktadır. Bu durum,paradoksal bir toplumsal sorun olarak ortayakonmalıdır. Üretiminin gidişatında değişiklikgerçekleştirilmedikçe, biyokimyasal kirlenmeneticesinde doğal çevrenin bir süre sonraortadan kalkacağına dair inanç, günümüzdegenel olarak kabul görmektedir. Toplumsal vebireysel yaşamın; HEW kirlenmesi ve refahınyol açtığı zorunlu ve rekabete dayalı tüketiminkaçınılmaz yan ürünlerince aynı oranda tehditedildiği de itiraf edilmelidir.Okulların artışı silahların artışında olduğudenli yıkıcıdır. Fakat bu yıkıcılık o kadar gözeçarpmamaktadır. Dünyanın her yerinde okulmaliyeti GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla)’dan veöğrenci sayısından daha hızlı artışgöstermektedir. Her yerde okul için yapılan

masraflar ailelerin, öğretmenlerin ve öğrencilerinbeklentilerinin çok çok üzerindedir. Bu durum,her yerde okullaştırılmamış öğrenim için genişbir plânlamayı ve parasal olarak desteklemeyiengellemektedir. Birleşik Devletler, hiçbirülkenin okul sisteminin yarattığı taleplerikarşılayacak denli zengin olamayacağınıdünyaya kanıtlamaktadır. Çünkü başarılı birokul sistemi, daha büyük bir okul sistemi içinaileleri ve öğrencileri okullu eğitimeşartlandırmaktadır. Bunun için gereken maliyet,daha yüksek eğitim dereceleri talep edildikçeorantısız bir şekilde artmaktadır.Eşit okul eğitimini, geçici olarakuygulanamaz kabul etmek yerine, bunun ilkeolarak ekonomik anlamda saçma olduğunu vebuna teşebbüs etmenin entelektüel olarakkısırlaştırıcı, toplumsal olarak kutuplaştırıcı vebu sistemi destekleyen siyasal sistemininandırıcılığının yıkıcı olduğunu kabul etmekzorundayız. Zorunlu okul eğitimi ideolojisi,mantıki bir sınır kabul etmemektedir. BeyazSaray yakın geçmişte çok iyi bir örnek sergiledi.Aday olmadan önce Mr. Nixon’ı tedavi eden

psikiyatrisi Dr. Hutschnecker, Başkan’a altı ilesekiz yaşındaki tüm çocuklar arasında yıkıcıeğilime sahip olanların araştırılıp ortayaçıkarılması ve bu çocuklar için zorunlu birterapinin sağlanması yolunda tavsiyedebulunmuştur. Gerekirse, bu tip çocuklarıneğitimleri özel enstitülerde gerçekleştirilmelidir.Başkan, doktorundan gelen bu öneriyideğerlendirilmek üzere HEW’e gönderdi.Gerçekten de, çocukların suçlu bulunmalarındanönce suç işlemelerini önlemeye yönelik eğitimkampları okul sistemi üzerinde olumlu birgelişme sağlayabilir.Eşit eğitim fırsatı, gerçekten de, hem arzuedilebilir hem de uygulanabilir bir amaçtır. Fakatbunu ancak zorunlu okullaştırma ile mümkünsaymak; kurtuluşu, kiliseyle karıştırmakanlamına gelmektedir. Okul, modernproleteryanın dünya dini haline gelmiş veteknolojik çağın fakir insanları için faydasızkurtuluş vaatlerinde bulunmaktadır. Ulus-devlet,tüm halkı, geçmişin toplum üyeliğine kabuledilme ritüellerine ve hiyerarşik terfilerebenzemeyen ve bir dizi diplomayla belgelenen

gruplara ayırarak, bu sistemi benimsemiştir.Fatihler (16.ncı yüzyılda Meksika’yı ve Peru’yufetheden İspanyol fatihler) ve EngizisyonMahkemesi yoluyla ilahiyatçılarındeğerlendirilmelerini benimseyen İspanyolkrallarının yaptığı gibi, modern devlet de okulkaçaklarıyla ilgilenen iyi niyetli görevlilerin işgereksinimleri vasıtasıyla, eğitimin veeğitimcilerin değerlendirilmesi işini kendiüzerine almıştır.İki yüzyıl önce, Birleşik Devletler, kilisetekelini ortadan kaldırma hareketinde dünyayaöncülük etmişti. Günümüzde ise, okul tekelinive ayrımla ilgili önyargıyı yasal olarak birarayagetiren bir sistemin anayasal olarak ortadankaldırılmasına ihtiyaç duymaktayız. Modern,hümanist bir toplum için haklar yasasındayapılacak ilk düzeleme şu şekilde olmalıdır.“Devlet eğitimle ilgili herhangi bir yasa yapmahakkına sahip değildir.” Böylece eğitimle ilgilikalıplaşmış herhangi bir zorunluluk artık sözkonusu olmayacaktır.Eğitimi devletten bağımsız hale getirmekamacıyla, daha önceki bazı müfredat

programlarının devamına dayalı eğitimmerkezlerini kiralamada, seçimde ya da girişteyaşanan ayrımları bir kanunla yasaklama sözkonusudur. Bu garanti, bir işlev ya da rol içingereken yeterlilik testlerini hariç tutmayacaktır.Fakat, kamu gelirinin en yüksek harcamalarıylaelde edilen bir yeteneği öğrenen ya da hiçbirfaydalı yetenek veya iş ile ilişkili olmayan,sadece bir diploma elde edebilmiş bir kişininlehine olan şu anki mevcut saçma ayrımı ortadankaldıracaktır. Halkı, sadece okulda sahip olduğukariyeri herhangi bir şekilde yetkisizleştirmektenkoruyarak, okulun anayasal bir şekilde devlettenbağımsızlaştırılması, özerkleştirilmesi psikolojikbakımdan yararlı olacaktır.Eğitimciler eğitimi sertifikayla paketleyipsunmakta ısrarlı olduklarından, okullaşmasuretiyle ne eğitimde ne de adalette bir gelişmekaydedilebilmektedir. Toplumsal rollerinöğrenimi ve mevkii okullaşmada gözdenkaybolmaktadır. Bununla beraber, sınıf geçmebaşkalarının görüşüne bağlıyken; öğrenim, yenibir hüner ve içgörü kazanmak anlamınagelmektedir. Öğrenme genellikle eğitimin bir

sonucudur. Fakat bir rol seçimi ya da bir işpiyasası için yapılan kategori, giderek okuladevam süresinin uzunluğuna bağlı halegelmektedir.Eğitim, öğrenmeyi kolaylaştıran koşullarınseçimidir. Adayın, bir mertebe elde etmek içinyerine getirmek zorunda olduğu şartların birmüfredatını oluşturmak suretiyle rollerbelirlenmektedir. Okul, bu roller için gerekeneğitimi sağlamaktadır, öğretimi değil. Bu nemantıklıdır, ne de özgürleştiricidir. Okulda pratikdeğeri olan niteliklerle bağlantı kurulmadığındandolayı mevcut okullu eğitim sistemi mantıklıdeğildir. Fakat daha ziyade, bir süreç yoluylaböylesi niteliklerin elde edilebileceğivarsayılmaktadır. Bu, özgürleştirici ya daeğitimsel değildir; çünkü öğrenmedeki heradımı, toplumsal kontrolün onayladığı dahaönceki tedbirlere uygun olan kişi için öğretimisaklı tutmaktadır.Öğrenim programı toplumsal hiyerarşidedaima belirleyici bir rol oynamıştır. Bazen, budoğum öncesi olabilmektedir: Kader sizi üstünbir toplumsal sınıfa ve aristokrasiye bağlı kılar.

Müfredat, bir ritüel, bir dinsel düzenleme ya dasavaşta veya avcılıkta sergilenen ustalıklar halinialabilir; ya da eskilerde yaşamış hükümdarvarihazlar dizisine bağlı hale gelebilir. Evrenselokullaşma, rol belirlemeyi bireysel yaşamıntarihinden ayırmak anlamına geliyordu.Herhangi bir işyerinde herkese eşit şans tanımaanlamını taşırdı. Günümüzde bile vatandaşların,hatalı bir şekilde, okulun belli bir amaca uygunöğrenme başarılarına duydukları güvenin okulabağımlılığı sağladığına inanılmaktadır. Halbuki,okul sistemi, insanlara eşit şanslar vermekyerine, imkânların dağılımında tekelleşmeye yolaçmıştır.Bireyin bir kabiliyet sergileme eğiliminimüfredattan ayırabilmek için, bir kişininöğrenim tarihini araştırmak yasak sayılmalıdır;siyasal ilişkileri, kiliseye devamı, aile bağı,cinsel yaşamı ya da ırk geçmişi ile ilgilikonularda olduğu gibi tabu haline getirilmelidir.Önceden tasarlanmış okullaşma temeline dayalıayrımı yasaklayan kanunlar yasada yeralmalıdır. Elbette ki, yasalar ne okulsuzlaşmayakarşı önyargıyı ortadan kaldıracaktır ne de bu

yasalar kişiyi otodidaktik olmaya zorlamakanlamına gelmektedir. Fakat nedenleri ortayakonulmamış, haksız ayrımların önüne geçebilir.Okul sisteminin dayandığı ikinci önemliyanılsama, öğrenmenin öğretme sonunda ortayaçıktığı yolundadır. Öğretme ediminin bazıdurumlarda, belirli öğrenmelere yardımcıolabileceği doğrudur. Fakat pek çok insan sahipoldukları bilgilerin çoğunu okul dışındaedinmektedir.Pek çok öğrenme, kendiliğinden olmaktadırve pek çok plânlı öğrenme bile programlanmışeğitimin sonucu değildir. Ana-babalar,öğrenmeleri yolunda daha çok özengöstermelerine rağmen, normal çocuklaranadillerini kendiliklerinden öğrenmektedirler.İkinci bir dili öğrenen çoğu insan alışılmadıkşartlar altında ve belli bir diziye dayanmayanöğretim sonunda bunu başarmaktadır; yabüyükanne ve büyükbabalarıyla yaşarlar, yaseyahat ederler ya da bir yabancının refakatiylebüyürler. Okumadaki akıcılık da aşırı müfredatçalışmalarının bir sonucu değildir. Okumaediminden zevk alan pek çok insan bu huyu

okulda edindiklerine inanmaktadır. Doğruluğuaraştırıldığındaysa, bunun bir yanılsama olduğuortaya çıkmaktadır.Fakat öğrenme ediminin çoğu gelişigüzelveya iş ya da zevk olarak tanımlanan diğer bazıaktivitelerin yan ürünü olarak gerçekleşmesi,plânlanmış öğrenmenin plânlanmış eğitimdenfaydalanmadığı anlamına gelmez. Bunların herikisi de gelişim için gereklidir. Yeni ve karmaşıkbir yeteneği elde etme göreviyle karşı karşıyakalan, son derece güçlü bir şekilde motiveedilmiş öğrenci şimdilerde ezber yoluyla okuma,İbranice, ilmihal ya da çarpım tablosu dersivermiş, eski, kafalı bir okul müdürüylebütünleşmiş disiplinden büyük yararsağlayabilir. Okul, tekrara dayalı bu tip eğitimyöntemini son derece nadir uygulamaktadır veartık itibar da görmemektedir. Bununla berabermotive edilmiş, normal yeteneğe sahip biröğrenci bu klasik yöntemde öğrenimgördüğünde birkaç ay gibi kısa bir süredeçalıştığı konuya hakim olabilmektedir. Bu,kodların geçerliliği kadar şifrelemenin, ikinci veüçüncü dil okuyup yazabilmenin ve cebir,

bilgisayar programlama, kimyasal analiz gibiözel dillerin ya daktilografi, saat tamirciliği,muslukçuluk, demircilik, televizyon tamirciliğigibi el yeteneği gerektiren işler ya da dans etme,araba kullanma ve dalış yapma gibi yetenekleriçin de geçerlidir.Belirli bazı durumlarda özel yetenekgerektiren öğrenim programına kabul edilme,diğer başka yeteneklerde yeterliliğe sahip olmayıda gerektirebilir. Fakat böylesi ön koşul isteyenyeteneklerin elde edilmesiyle oluşan bir sürecekesinlikle bağımlı olmamalıdır. Televizyontamirciliği, okur-yazarlık ve biraz da matematiğiön koşul olarak kabul ederken, dalgıçlık; iyiyüzme, şoförlük ise bu iki koşulun çok küçükbir kısmı kafi gelmektedir.Beceri öğrenimindeki süreçölçülebilmektedir. Ortalama bir şekilde motiveedilmiş bir yetişkinin ihtiyaç duyduğu zaman veen uygun kaynaklar kolaylıkla hesap edilebilir.Birleşik Devletler’de, yüksek seviyede birakıcılığa ulaşıncaya değin ikinci bir Batı Avrupadili öğretiminin maliyeti dört ile altı yüz dolararasında değişmektedir. Ortadoğu dillerinden

biri için gereken eğitim suresi Avrupa dillerinegöre iki kattır. Bu durum, New York’daki on ikiyıllık bir süreyi kapsayan ve maliyeti hemenhemen on beş bin doları bulan okullaşmayla çokaz karşılaştırılabilir (Hıfzıssıhha Departmanındaçalışan bir işçinin kaldırabileceği bir koşul).Şüphesiz ki, sadece öğretmenler değil, aynızamanda, matbaacı ve eczacılar dayetişmelerindeki maliyetin çok yüksek olduğuyolundaki kamusal yanılsamayı güçlendirerekmeslektaşlarının değerini korumaktadırlar.Günümüzde okullar, eğitim yardımınınçoğunu kullanma önceliğine sahiptir.Karşılaştırılabilir bir okullaşmaya göre daha azmaliyeti olan tekrara dayalı eğitim, okullardaeğitim görmeye tenezzül etmeyecek denli zenginolanlar ya ordu ya da büyük şirketler tarafındaneğitimi sağlanan kişiler için bir imtiyaz niteliğitaşımaktadır. Birleşik Devletler’de var olaneğitimde, bir gelişimsel okulsuzlaştırmaprogramında öncelikle tekrara dayalı eğitim içinmevcut olan kaynaklar sınırlıdır. Fakat bireyiçin, yaşamının herhangi bir anındatanımlanabilir yüzlerce yetenek arasında istediği

eğitimi seçebilmesi amacı hiçbir engel sözkonusu olmamalıdır.Şimdilerde, herhangi bir yetenek geliştirmemerkezindeki parasız eğitim imkânı, her yaştakifakir bireyler için sınırlı olaraksunulabilmektedir. Eğitim imkânı sağlayan birhizmetin insanlara doğuştan hak olarakverildiğini görür gibiyim. Elde ettikleri yardımımuhtemelen yaşamlarının erken dönemlerindeelde edememiş fakirleri desteklemek için, dahasonra gelen, sayıca çoğalmış kullanıcılar için builgiyi çoğaltacak bir imkân oluşturulabilir. Butip, karşılıksız olarak sunulacak imkânlar; pekçok insanın rahat bir şekilde, daha hızlı, dahaucuz ve okula göre daha az yan etkiyle, yoğuntalep duyan yetenekleri elde etmesine olanaktanıyacaktır.Potansiyel branş öğretmenleri temininde aslasıkıntı duyulmayacaktır. Çünkü bir yeteneğeduyulan talep, bir topluluk içerisindekiuygulamasıyla artmaktadır. Üstelik, biryetenekle meşgul olan biri, aynı zamanda, onubaşkalarına öğretebilir. Fakat günümüzde, talepedilen ve bir öğrenim gerektiren branşların,

diğer insanlarla paylaşılması hususunda engellervardır. Bu durum ya tekeli ellerinde bulunduranöğretmenler ya da kendi meslektaşlarınınçıkarını koruyan sendikalar tarafındanoluşturulmaktadır. Müşteriler tarafından,çalıştırdıkları personel ya da kullandıkları süreçaçısından değil de ortaya koydukları sonuçlaritibariyle değerlendirilen yetenek geliştirmemerkezleri, işsiz olarak kabul edilenler için bileherhangi bir şüphe duyulmadan çalışmaimkânları ortaya koyabilecektir. Gerçekten deböyle yetenek geliştirme merkezlerinin,işverenin ve sahip olduğu iş gücünün gelişiminive eğitim imkânlarını bu yolda kullanmayı seçenkişilere iş olanağı sağladığı halde, iş yerlerindeoluşturulamaması için hiçbir sebep yoktur.1965 yılında Puerto Rico’lılarla iletişimkurabilmek için New York bölgesindekiöğretmen ve kamu çalışanlarından oluşanyüzlerce kişiye İspanyolca öğretmek gerekmişve öğretmen ihtiyacında bir artış olmuştu.Arkadaşım Gerry Morris, İspanyolca yayınyapan bir radyo istasyonundan Harlembölgesinde ana dili İspanyolca olan kişilere

gereksinim duyulduğu yolunda bir duyuruyapmıştı. Ertesi gün, büronun önünde iki yüzkadar genç insan bu işi kapabilmek için sıradabekliyordu ve bunlardan -pek çoğu okuldanatılmış- yaklaşık elli kadarı seçilmişti. Bugençler, Birleşik Devletler Yabancılara HizmetEnstitüsü’nün hizmetinde, üniversite mezunudilbilimcilerce kullanılmak üzere hazırlanmışİspanyolca el kılavuzları üzerine eğitim gördülerve bir hafta içinde kendi kendilerininöğretmenleri oldular. Bu gençlerden her biri,İspanyolca konuşmak isteyen dört NewYork’luya bu dili öğretmekle yükümlüydü. Altıay içinde söz konusu bu çalışma tamamlandı. Bubölgeden sorumlu Kardinal Spellmanyüzyirmiyedi bölgenin her birinde üç üyeninİspanyolca konuşarak iletişim kurabildiğiniaçıkladı. Hiçbir okul programı, elde edilen busonuçla karşılaştırılamaz.Branş öğretmenlerinin azlığı, sertifikayaverilen abartılı önemin neticesidir. Sertifika,piyasa manipülasyonunun alt yapısınıoluşturmaktadır ve sadece okullaştırma zihniyetiiçinde mantıklı gözükmektedir. Güzel sanatlar

ve el becerisi gerektiren işlerle uğraşan pek çoköğretmen, herhangi bir zanaat erbabına göredaha az yetenekli, daha az yaratıcı ve daha aziletişim kurabilmektedir. Yüksek okullardagörev yapan pek çok İspanyolca ve Fransızcaöğretmeni öğrettikleri dili, yarım dönemlik sıkıbir tekrara dayalı öğretimden geçmişöğrencilerin konuşabildiği doğruluktakonuşamamaktadır. Puerto Rico’da AngelQuintero tarafından yürütülen araştırmalar; pekçok gencin, teşvik edildiklerinde, gerekliprogramlar uygulamaya konulduğunda vegerekli araçlarla iletişim kurmaları sağlandığındabitkilere, yıldızların ve uzayın bilimselkeşiflerinin ve bir motor ya da bir radyoişlevinin nasıl ve niçin keşfedildiğine dair eğitimveren pek çok öğretmenden daha verimli birşekilde arkadaşlarına yararlı olabilecekleriniortaya koymaktadır.‘Piyasayı’ oluşturursak branş öğrenimi içindoğacak fırsatlar çoğalabilir. Bu ise, müfredatzorunluluğu olmaksızın, bir zekâ programına,son derece yüksek düzeyde motive edilmişdoğru öğretmeni doğru öğrenciyle buluşturmaya

bağlıdır.Bağımsız, rekabete ve tekrara dayalı eğitim,ortodoks zihniyetli eğitimciler için saygısızlıkanlamına gelmektedir; Bu, okulun birarayagetirdiği yeteneklerin edinimini ‘insan’eğitiminden ayırmaktadır. Böylece, ne olduğubilinmeyen amaçlar için ehliyetsiz öğretmeyekarşılık ehliyetsiz eğitimin gelişmesine yolaçmaktadır.Sicille ilgili olarak, ilk bakışta anlaşılır gibigörünen bir öneriye eğilim vardır. Halktarafından desteklenen bu çalışmayı ChristopherJencks hazırlamıştır. Bu çalışmada, eğitimamaçlı ‘kullanım hakkı’ ya öğrenimharcamasıyla ilgili bursların, istedikleri okullardasöz konusu harcamalar için ailelere ya daöğrencilerin kendilerine kredi olarak verilmesiileri sürülmektedir. Böylesi bireysel bir sahipolma hakkına ve gerçekten de, maddîkaynaklardan eşit şekilde faydalanması için birgarantiye ihtiyaç duymaktayız. Şayet bu hakinkâr edilirse, söz konusu bu paylaşımı teyit vetalep etmek için aranacak yasal bir haktır. Bu,giderek artan vergilere karşı oluşturulan bir

garantileme biçimidir.Bununla beraber, Jencks’in bu önerisi,maalesef, ‘muhafazakârlar, liberaller veradikallerin hepsinin, Amerikan eğitimsisteminde pek çok çocuğa kaliteli eğitimsağlamak amacıyla profesyonel eğitimcilerin çokaz teşvik edildikleri’ yolunda, bir zamanlaryapılan şikâyetlere işaret eden açıklamalarlabaşlamaktadır. Bu öneri, öğrenim giderlerinikarşılamak amacıyla tavsiye edilen burslarınokullaşmaya ayrılması gerektiği yolundakiiçeriğiyle, uygulanamaz olduğunu ortayakoymaktadır.Bu durum, topal bir adama bir çift değnekverip, bunları ancak uçları birbirine bağlanırsakullanabileceğini şart koşmaya benzer. Öğrenimgiderleri için gereken burslarla ilgili olarakyapılan bu öneri, sadece profesyoneleğitimcilerin değil, aynı zamanda, ırkçıların, diniokulları yaygınlaştırmaya çalışanların vebölücülerin de kendi çıkarları içinkullanabilecekleri bir yapıya sahiptir. Tümbunların ötesinde, bu desteğin okullu eğitim içinkullanılması yönündeki kısıtlama, bilgilenmek


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook