Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-21 12:09:55

Description: Balkan Harbi Hatıraları-Ömer Seyfettin

Search

Read the Text Version

Balkan HarbiHatıraları



HATIRA



Ömer Seyfettin



Hazırlayan

Tahsin Yıldırım











DÜN BUGÜN YARIN YAYINLARI

© DÜN BUGÜN YARIN YAYINLARI,2011DBY: 7Hatıra: 7Hazırlayan:Tahsin YıldırımGenel Yayın Yönetmeni:Ersan GüngörSayfa Düzeni:İrfan GüngörürKapak Tasarım:Sercan ArslanDÜN BUGÜN YARIN YAYINLARITicarethane Sokak Tevfikkuşoğlu İşhanıNo: 41/36Sultanahmet - Fatih / İstanbulTel: +90 212 526 98 06 •[email protected]

SunuşÖmer Seyfettin, şair, hikâyeci, fikir ve siyasetadamı, asker, öğretmen, nazariyatçı ve tenkitçiyönüyle Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatınınve düşünce dünyasının göz ardı edilemeyecekönemli bir şahsiyetidir. Hakkı Süha Gezgin’inifadesi ile o, “Dalları meyvelerinin ağırlığı ileesneyip sarkmış bir ağaçtı.”[1]ÖmerSeyfettin’in otuz altı yıllık hayatında ortayakoyduğu birçok hikâye, tiyatro eseri, bazılarıtamamlanamayan roman, masal, şiir, makale,mensure, fıkra, tuttuğu günlükler ve hatıralar iletercümeleri gerek hayatta iken gereksevefatından sonra yayınlanmıştır.Türkiye’de kitapları en çok basılan ve okunanyazarlarımızdandır Ömer Seyfettin.Hikâyelerinin dışında fikir kitapları vetercümeleri, şiir ve hatıraları ile günlükleri devardır. Bu hatıralarından biri de sizesunduğumuz “Balkan Harbi Hatıraları”dır.Günlük şeklinde yazılmıştır. Ömer Seyfettin’inBalkan Harbi yıllarında tuttuğu günlük,ölümünden sonra Niyazi Ahmet Banoğlu

tarafından bulunup Hayat mecmuasının 12 Ocak1967 tarihli 3. sayısı ile 23 Mart 1967 tarihli 13.sayıları arasında tefrika edilmiştir.Ömer Seyfettin zamanımıza ulaşan haliyle bugünlüğe 27 Eylül 1328 [10 Ekim 1912] tarihindeSelanik’te başlamış ve 15 Teşrinisani [28 Kasım1913] tarihinde esir tutulduğu Yunanistan’ınNaflion kasabasında “Necat isminde bir vapurgeldi.” diye yazarak son vermiştir.Elinizdeki kitap dört bölümden oluşmaktadır:İlk bölümde Ömer Seyfettin’in hayatı, sanatı,eserleri ve eserlerinde Balkanlar ile ilgili yazılar;ikinci bölümde, Balkan Harplerinin kısa tarihi;üçüncü bölümde, Ömer Seyfettin’in BalkanHarbi Hatıraları; son bölümde ise konuyutamamlayıcı yazılar yer almaktadır. Sonbölümde yer alan ilk iki yazı, Ömer Seyfettin’inİbrahim Alaattin Gövsa’ya ve Kenan HulusiKoray’a anlatımlarından oluşmaktadır. Bubölümde ayrıca, Ömer Seyfettin’in BalkanHarplerinde ve esareti döneminde Ali CanipYöntem’e gönderdiği mektuplar da yeralmaktadır.

Eserin diline ve imlasına müdahaleedilmemiştir. Anlamı bilinmeyen ya daaçıklanma ihtiyacı duyulan kelime, kavram, yerve şahıs adları izah edilmiştir. Kitapta yer alıptefrika metinde yer almayan bazı başlıklartarafımızdan konmuştur.Eser kitaplaşırken yardımlarını gördüğümSayın İbrahim Öztürkçü’ye Sayın İsmailToluay’a, Sayın Serkan Metin’e ve bazıkaynakları bana ulaştıran Sayın Zihni EnginKeleş’e hassaten teşekkür borçluyum. Kitabınkültür hayatımıza faydası en büyüktemennimdir.Tahsin YıldırımÇamlıca / 15 Mart 2011

Ömer Seyfettin’e Dair





HayatıÖmer Seyfettin, “11 Mart 1884 günü -Rûmîtakvimle 28 Şubat 1299- Balıkesir’in Gönenilçesinde do du.”ğ[2]Ömer Seyfettin’in ilerleyenyaşlarında Gönen özlemini ve çocuklukhatıralarını eserlerine yansıttığını görmekteyiz.Çocukluk hatıralarına dayanarak yazdığıhikâyelerinde içten ve gerçekçi bir üslupkullanmıştır. Ömer Seyfettin’in “İlk Namaz”[3]hikâyesi, Gönen devresini ve annesini anlattığıhikâyelerden

biridir.Babası Ömer Şevki Bey’in KafkasyaTürklerinden olduğu ifade edilmektedir. Ancakbabasının başka milletlerden olabileceğine dairkanaatler de vardır.[4] Ömer Seyfettin “Kaşağı”hikâyesinde babasından, ““Babam pek sertti. Birbakı ından şödümüz kopardı.”diyerekbahsetmektedir.Annesi Fatma Hanım ise İsfendiyaroğullarından Ankaralı Topçu KaymakamıMehmet Bey’in kızı’dır. Mutlu bir çocuklukgeçiren Ömer Seyfettin’in hayatında, annesi çokönemli yer tutar. Fatma Hanım’a duyduğuse v g iy i “İlk Namaz” adlı öyküsünde şucümlelerle ifade eder:...Şimdi muhit-i tesellisinden ne kadaruzak bulunduğum annem, dünyada ensevdiğim, dünyada yegâne perestişettiğim bu vücut-ı muhterem, iste derhatır ediyorum, on beş sene evvel beniilk sabah namazına kaldırmış idi...

Yine aynı öyküde, annesini başında yeşilörtüsüyle Kur’an okuyan bir meleğe benzetir.Ömer Seyfettin, ikisi küçük yaşlarda vefateden dört çocuklu bir ailenin çocuğudur. TahirAlangu, 1953 yılı Kasım ayında Kadıköy,Mısırlıoğlu–Süleyman Bey Sokağı’ndaki evindeziyaret ettiği Ömer Seyfettin’in ablası GüzideHanım’dan, dört yaşında kuşpalazından ölenkardeşleri Hasan’dan başka, yine küçük yaştaölen kardeşlerinin olduğunu öğrenir. TahirAlangu, hikâyede bahsedilen kız kardeşin, buölen kardeşlerden biri olabileceğine dikkatçeker.[5]Ömer Seyfettin çocukluğunu “And”öyküsünde anlattığı “...Büyük bir bahçe...Ortasında kö k tarzında yapılmı bembeyaz birşş ev... Sa kö esinde her vakit oturdu umuz beyazğ şğperdeli oda...”dan ibaret bir evde geçirir:Okumaya çok hevesli olan Ömer Seyfettin,öğrenimine dört yaşında iken, Gönen’de “ReşidEfendi’nin Mahalle Mektebi”ne başlamıştır.[6]“And”öyküsünde okulu, öğretmeni ve

arkadaşları hakkında şu bilgileri verir:...Mektep bir katlı, duvarları badanasızidi. Kapıdan girilince üstü kapalı bir avluvardı. Daha ilerisinde küçük, ağaçsız birbahçe... Bahçenin nihayetinde ayakyolu,gayet kocaman aptes fıçısı... Erkekçocuklarla kızlar karmakarışık otururlar,beraber okur, beraber oynarlardı. ‘BüyükHoca’ dediğimiz kınalı, az saçlı, kambur,uzun boylu, ihtiyar, bunak bir kadındı.Mavi gözleri pek sert parlar, gaga gibieğri, sarı burnuyla, tüyleri dökülmüşhain, hasta bir çaylağa benzerdi. ‘KüçükHoca’ erkekti. Büyük Hoca’nın oğlu idi.Çocuklar ondan hiç korkmazlardı. Benarkadaki rahlelerde, Büyük Hoca’nın enuzun sopasını uzatamadığı bir yerdeotururdum. Kızlar, belki saçlarımın açıksarı olmasından, bana hep ‘Ak Bey’derlerdi. Erkek çocukların büyücekleri yaismimi söylerler yahut ‘Yüzbaşı oğlu’diye çağırırlardı. Sınıf kapısınınaçılmayan kanadında sallanan ‘geldi-gitti’ levhası yassı, cansız bir yüz gibi

bize bakar, kalın duvarları tavana yakındar pencerelerinden giren donuk biraydınlık durmadan bağıran, haykırarakokuyan çocukların susmaz, keskinçığlıklarıyla sanki daha ziyade ağırlaşır,

bulanırdı...Aile, Ömer Seyfettin’in çocukluğunun birbölümünü geçirdiği Gönen’den 1892 tarihindeayrılmış ve bir zaman İnebolu ve Ayancık gibiKaradeniz’in farklı yerlerinde bulunmuştur.Buralardaki okul hayatının tamamen çığırındançıktığını gören Fatma Hanım, kocasınınAyancık’a tayinini fırsat bilerek Ömer Seyfettin’ialıp İstanbul’a gelmiştir.[7]Ömer Seyfettin, artık dedesininKocamustafapaşa’daki konağındadır.İstanbul’a bu suretle yerleşen KüçükÖmer, Aksaray’da bulunan okulda,‘Mekteb-i Osmanî’de ilköğreniminebaşlar.[8]“Falaka” öyküsünde Ömer Seyfettin bu okuluve öğretmenini şöyle anlatır:...Mektebin kapısına dar, taş birmerdivenle çıkılırdı. İçeri girilince takarşıya Hoca Efendi’nin rahlesi gelirdi.

Rahlenin önünde müthiş, tuhaf bir tüfekgibi, siyah kayışlı, ağır falaka asılıdururdu. Hepimiz kırk çocuktuk... HocaEfendi, aksakallı, uzun boylu, bağırtkanbir ihtiyardı. Yaz, kış daima cübbesiz,aptes almaya hazırlanmış gibi kollarıpaçaları çıplak, sıvalı yerinde otururdu...Ömer Şevki Efendi, oğlunun subay olmasınıistemektedir. Bunun için onu okuduğu Mekteb-iOsmanî’den alarak, 1893 yılında Eyüp BaytarRüştiyesi’ne yazdırır.[9] Subay çocuğu olanÖmer Seyfettin, burada “sınıf-ı mahsusa”yaverilir.[10] Onun “sınıf-ı mahsusa”dan arkadaşıolan Aka Gündüz bir konuşmasında ÖmerSeyfettin’le ilgili anılarına yer verirken okulgünlerini şu cümlelerle anlatır:Biz çocuktuk. Yunan Muharebesioluyordu. Babalarımız askerlik vazifelerisebebiyle ayrılmışlardır. Babaları askerdeolan çocuklar için İplikhane’de bir Sınıf-ıMahsus açmışlar. Bizi de orayakoydular.[11]

Burada dört yıl okuyan Ömer Seyfettin 1896yılında okulu bitirip Edirne Askerî İdadisi’negeçmiştir.[12] Edirne Askerî İdadisi’ni 1896yılında tamamlayan Ömer Seyfettin[13] İdadî’degeçirdiği yıllar içinde edebiyata ilgisi artmışyazarlıktaki yeteneği de ortaya çıkmayabaşlamıştır.[14]Edebiyat-ı Cedide şairlerinin, özellikleTevfik Fikret’in etkisinde manzumeleryazmış, dergilere göndermiştir.[15]Ömer Seyfettin’in yayınlanan ilk eserlerindenolan “Yad” şiirini de burada yazıp İstanbul’daçıkmakta olan “Mecmua-i Edebiyye”nin 14Şubat 1900 tarihli 16. sayısında yayınlatmıştır.Ömer Seyfettin 1900’de İdadî’yi bitirerekİstanbul’da Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’yebaşlamıştır. 1903 yılında Makedonya’da çıkankarışıklık üzerine “Sınıf-ı müstacele” denilen biruygulama ile 22 Ağustos 1903’te mezunolmuştur.[16]

Ömer Seyfettin, 24 Ağustos 1903 tarihindepiyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik’tebulunan Üçüncü Ordu’nun İzmir RedifTümeni’ne bağlı Kuşadası Redif Taburu’natayini çıkmıştır.[17]1903 sonrası Kuşadası dolaylarında bulunan“Ömer Seyfettin’in, 17 Ocak 1908 tarihindenitibaren İzmir’e yerle ti ini, aynı yıl içindeş ğİzmir’de açılan Jandarma Zâbitân ve EfratMektebi ö retmenli ine ğğve jandarmamekteplerini kurmak üzere, ülkemize gelenİtalyan Genaral Degiorgis’in mihmandarlı ınağatandı ı bilinmektedir. Bu yıllar Çakırcalı Efe veğbenzerlerinin İzmir ve çevresinde halka zararverdi i yıllardır. Ömer Seyfettin, Türk ve Rumğe kıyâların cirit attı ı bu dönemde, buşğe kıyâların izlenerek yok edilmesi amacıylaşkurulan jandarma mektebinde ö retmenlikğyaptı ı yıllarda, bu olaylardan etkilenerek bazığöykülerinin konularını tasarladı ını söylemekğmümkündür. Nitekim ‘Yalnız Efe’ öyküsü bu türolayların birikiminden ortaya çıkmış birüründür.”[18]

Ömer Seyfettin’in hayatındaki önemlideğişikliklerden biri olan bu tayin eski Sadrazamİzmir Valisi Kâmil Paşa’nın damadı olan İzmirAskeri Hastanesi Başhekimi Doktor FaikPaşa’nın yardımları ile olmuştur. Doktor FaikPaşa, Ömer Seyfettin’in dayısıdır.[19] Buradaiken II. Meşrutiyet’in ilanından sonra teğmenliğeyükseltilmiştir.İzmir, Ömer Seyfettin için çok önemlidir.Çünkü İzmir’deki fikrî ve edebî faaliyetleri takipetmiş ve bunlar içerisinde yer alan gençlerletanışmıştır. Nitekim Batı kültürünü tanıyan BahaTevfik’ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvikgörmüş; Necip Türkçü’den ise sade Türkçe vemillî bir dille yapılan millî edebiyat konusundaönemli fikirler almıştır. Bu fikirler ışığında odönem birçok esere imza atmıştır. ÖmerSeyfettin için İzmir bir yazarlıkta olgunlaşmayeri olmuştur.[20] Burada askerliğin dışında fikrive sanatsal meselelerle meşgul olmuş,Fransızcasını geliştirmiştir.Kuşadası ve İzmir’de bulunduğu yıllar

arasında “İzmir”, “Haftalık İzmir”, “HaftalıkSerbest İzmir”, “Edebi Serbest İzmir”, “Serbestİzmir”, “11 Temmuz”, “Âşiyan”, “ÇocukBahçesi”, “Kadın” ve “İrtika” gibi dergi vegazetelerde yazmıştır. Ömer Seyfettin’indönemin önemli yayınlarından olan HüseyinHilmi’nin çıkardığı “Haftalık Serbest İzmir”gazetesinde 1908’de kısa bir süre (iki sayı) yazıişleri müdürlüğü de yapmıştır.[21]Ömer Seyfettin Aralık 1908 ya da Ocak1909’da Selanik Üçüncü Ordu’ya tayiniçıkmıştır. Burada Manastır, Pirlepe ve Yakoritgibi yerlerde bulunmuştur.[22] 31 Mart Olaylarıüzerine hazırlanan Hareket Ordusu ile beraber17 Nisan 1909’da Rumeli’den İstanbul’agelmiştir.[23]Ömer Seyfettin 1911 yılında mecburi hizmetkarşılığı olarak okuduğu için tazminatı ZiyaGökalp’in aracılığı ile ödeyerek ordudan ayrılıpSelanik’e gitmiştir.[24] Ömer Seyfettin bu sıradayazı faaliyetlerine ağırlık vermeye başlamış, sivilbir yazardır. Selanik’te çıkmakta olan Hüsün ve

Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncu’nun istek veısrarı üzerine Genç Kalemler’e çevrildiktensonra 11 Nisan 1911’de Ömer Seyfettin’in “YeniLisan” isimli ilk başyazısı yayınlanmıştır.[25]Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlarBalkan Harbi’nin başlaması üzerine dağılmakzorunda kalmıştır. Ömer Seyfettin 14 Ekim 1912tarihinde yeniden orduya çağrılmıştır. Görev yeriise Garp Ordusu 39. Alay 3. Taburu’dur. Buradagörevli, iken 20 Ocak 1912’de Yunanlılara esirdüşmüştür. Yaklaşık bir yıllık esareti süresincegerek okuyarak, gerekse yaşayarak, yazarlıkhayatı için önemli olacak tecrübelerkazanmıştır.[26] Bu dönem hikâyeleri, “HalkaDoğru”, “Türk Yurdu” ve “Zekâ” dergilerindeyayınlanmıştır. Bu dönemin etkisiyle kalemealdığı hikâyelerinden “Aleko Bir Çocuk”da,Yunan papazlarının düşmanlığını hayatıpahasına önleyen bir Türk çocuğunu anlatır.“Mehdi”, “Piç” “Hürriyet Bayrakları” gibihikâyelerini bu dönemde yazmıştır.[27]Ömer Seyfettin 28 Kasım 1913’te serbest

bırakılınca[28] 17 Aralık 1913’te İstanbul’agelmiştir.[29]İttihat ve Terakki erkânı ile münasebetleri sıkıolan Ömer Seyfettin, askerlik mesleğindenayrılıp kendini tümüyle edebiyata vermekistiyordu. Bunun için askerlikten ayrılıp sivilhayata geçmiştir. Bundan amaç, nesilleri edebiürünlerle eğitmek ve oluşturacakları kimliğininşası için eserleriyle hizmet etmektir. Buzamandan sonra yazarlık ve öğretmenliklehayatını kazanmaya başlamıştır. “Türk Sözü”dergisinin başyazarlığına getirilmiş ve buradaTürkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılaryazmıştır. 1914 yılında Kabataş Sultanisi’ndeöğretmenliğe başlayan Ömer Seyfettin bugörevini ölümüne kadar sürdürmüştür. [30]Ömer Seyfettin esaretten kurtuluşununüzerinden bir seneyi aşkın bir süre geçmesinerağmen yorgun, bezgin ve karamsardır. Bundandolayı huzurlu bir aile ortamının özlemiiçindedir. Bu duygusunu henüz kitap olarakyayınlanmamış günlüğünde şu cümlelerle ifade

etmiştir:... Beş sene evvel annem öldü (1913).Babam evlendi. Ablam zırdeli... Tabiiocağımız dağıldı. Ben apartmanlaradüştüm. İyice çalışmak için rahata, ailerahatına ihtiyaç vardı. Evlenmeğekalkınca, bir komşum karımı tavsiye etti.Ailesi için çok iyi şeyler söyledi.[31]Bu özlemini gerçekleştirmek amacıyla, 1915’teİttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerindenKadıköylü Doktor Besim Ethem Bey’in kızıCalibe Hanım’a [1899- 12 Şubat 1965] talipolmuştur. Baba, Doktor Besim Ethem Beyönceleri kızını vermek istemedi ise de sonraaraya girenlerin baskısı ile kızının evliliğine razıolmuştur. Calibe Hanım, o günlerin modasınauygun, çağdaş eğitim görmüş, Kadıköy’de birFransız okulunda okumuş, Moda-Mühürdarsosyetesinden, ince yapılı, zarif bir gençkızdır.[32]6 Aralık 1916’da bir kızı olan Ömer Seyfettin,kızına “yaprakların arasından sızan gün ışığı”

anlamına gelen Güner ismini koymuştur. Buevlilik Güner’e rağmen bozulmuştur.5 Eylül 1918’de Calibe Hanım’dan boşananÖmer Seyfettin, ölünceye kadar acı, ıstırap,yalnızlık ve hastalıklarla boğuşarak yaşamıştır.16 Temmuz 1915 tarihinde, Çanakkale Savaşıdevam ederken aralarında Ömer Seyfettin’in debulunduğu gazeteci, yazar ve şairlerden oluşanbir grup, harp alanını ziyaret etmek üzere,İstanbul’dan Çanakkale’ye gitmiştir. HeyetteÖmer Seyfettin dışında Hamdullah SuphiTanrıöver, Ahmet Ağaoğlu, Ali Canip Yöntem,Mehmet Emin Yurdakul, İbrahim AlaattinGövsa, Hakkı Süha Gezgin ve Enis BehiçKoryürek gibi yazarlar vardır.Ömer Seyfettin’in de dâhil olduğu yazar veşairler heyeti, Çanakkale Cephesi’nde 5. Orduve 3. Kolordu Karargâhlarını ziyaret etmiş,Arıburnu ve Seddülbahir harp bölgelerinigezmiştir. [33] Yazar ve şairler heyetininÇanakkale’de birçok cephe içinde MustafaKemal‘in bulunduğu cepheyi ziyaret etmek

istemesi ilginçtir. Heyet üyelerinin,Cesarettepesi’ne giden yolun tehlikeli oluşunedeniyle Mustafa Kemal‘i ziyaret edemediği,ancak telefonla konuşarak başarı dilediğirivayetler arasındadır.Ömer Seyfettin eserlerinin çoğunu eşindenboşandıktan sonraki zor günlerinde kalemealmıştır. Üstelik İstanbul işgal edilmiştir veyurtseverler gözaltına alınmaktadır. ÖmerSeyfettin bir yandan geçinme kaygısı bir yandanyazma isteği bir yandan da bu gözaltına alınanarkadaşlarıyla ilgilenmeye çalışmıştır.Ömer Seyfettin 1917-1918 yıllarındaDarülfünun’da kurulan Tedkikat-ı LisaniyyeEncümeni (dil inceleme Komisyonu) üyeliğindede bulunmuştur.[34]Ömer Seyfettin eşinden ayrıldıktan sonraKalamış’ta, deniz kıyısında, etrafında tek birbina bulunmayan küçük, sipsivri bir yalıyataşınmıştır. Bu yalı kendisinin ordu kumandanıolan Cavid Paşa’dan kiralanmıştır. ÖmerSeyfettin burada tıpkı kiraladığı mekân gibi

yalnızdır. Ömer Seyfettin’in, yazı hayatının enüretken dönemi de bu evdeki zamanlarıdır.Burada kaldığı yıllarda öğretmenlik dışındakibütün vaktini okuma ve yazmakla geçirmiştir.Hikâye ve makaleleri “Yeni Mecmua” , “Şair”,“Donanma”, “Büyük Mecmua”, “Yeni Dünya”,“Diken”, “Türk Kadını” gibi dergilerle “Vakit”,“Zaman” ve “İfham” gibi bazı süreli yayınlardayayınlanmıştır.Bu evde ona yalnızlığını unutturan onu ziyareteden edebiyat dostları vardır. Başta yakınarkadaşı ve komşusu olan Ali Canip olmaküzere Ahmet Rasim, Salih Zeki (Aktay), YusufZiya (Ortaç), Fuat Köprülü, Reşad Nuri(Güntekin), Faruk Nafiz (Çamlıbel)[35] gibidevrin genç şair ve yazarlar dostları arasındadır.ı25 Şubat 1920’de “Ömer Seyfettin’inromatizma, teneffüs yolları rahatsızlıklarışeklinde ortaya çıkan, zaman zaman yüksekateşle seyreden hastalığı, yalnızlık ve maddiimkânsızlık yüzünden giderek arttı.”[36] 4Mart’ta Haydarpaşa Hastanesi’ne kaldırılmış 6

Mart 1920’de hayata gözlerini yummuştur.Ölüm sebebi şeker hastalığı olarak belirtilmiştir.Önce Kadıköy Kuşdili Mahmud BabaMezarlığı’na defnedilmiştir. Daha sonra mezarı,buradan yol geçeceği, araba garajı yapılacağıgerekçesiyle 23 Ağustos 1939’da ZincirlikuyuAsri Mezarlığı’na nakledilmiştir.[37]

Edebi ŞahsiyetiÖmer Seyfettin Askerî İdadi’si öğrencisi ikendönemin ediplerini okumaya bilinçli bir şekildebaşlamıştır. Onun edebiyata karşı merakı budönemde yoğunluk kazanmıştır.Askerî İdadisi öğrencisi Ömer Seyfettin’in,edebiyat dünyasına girişi “Pul” mecmuasının 1Temmuz 1314 (14 Temmuz 1898) tarihli 12.sayısında M. Enver imzasıyla çıkan “Lâne-iGaram” isimli manzumesi ile olmuştur. Bu şiir10 Haziran 1314 (23 Haziran 1898) tarihindeyazılmıştır. [38]“Çizgili Kâğıt” adlı ilk yazısı aynı derginin 20Mart 1902 tarihli yedinci sayısında çıkmıştır.Basılan ilk hikâyesi “Tenezzüh” Sabahgazetesinin 4 Muharrem 1320 [13 Nisan 1902]tarihli 4469. sayısının 3 ve 4. sayfalarındayayınlanmıştır. Bazı kaynaklar bu hikâyeninadını “İhtiyarın Tenezzühü” olarak nakletse debu bilgi yanlıştır.[39]Ömer Seyfettin’in edebî faaliyeti, Genç

Kalemler dergisi ile bir sistematik kazanmıştır.Bu mecmuada “Yeni Lisan” adıyla neşrettiğimakalesi, onun dil ve edebiyat hakkındakigörüşlerini ihtiva eder. Bu makalede,edebiyatımızın Batı’ya yönelmeden önce Doğuedebiyatını, Batı’ya yöneldikten sonra da Fransızedebiyatını taklit ettiğini anlatmıştır. Bu durumutespit ederken çözüm olarak milliliğisavunmuştur. Kendi anlayışına göre,edebiyatımızın takip etmesi icap eden esaslarıhakkında bilgi vermiştir. Edebiyatımız, bilhassadilde sadeleşme konusunda söyledikleri,günümüzde taraftar bulmaktadır. Milliyetçilikhakkındaki görüşlerini de bu yazısında bulmakmümkündür. Diğer yazılarından da anlaşılacağıgibi milliyetçilik anlayışını ırktan çok dil, din,terbiye ve örf esaslarına bağlamıştır. Böyleceinançları, kültürleri ve gelenekleri bir olaninsanların meydana getirdikleri birliğin dahakalıcı ve sağlam olacağını ifade etmiştir. Türkmilletinin kimlik inşasının da geleneğinmodernize edilerek edebiyat üzerindenyapılacağını söylemiştir.Ömer Seyfettin, Genç Kalemler’de Ali Canip

ve Ziyâ Gökalp ile birlikte bir müddet çalıştıktansonra Balkan Harbi başladığı için ordudakivazifesine dönmüştür. Kumanova’da Sırplara,Yanya’da Yunanlılara karşı çarpışmış ve esirdüşmüş, Yunanistan’daki esâret hayatındansonra 12 Nisan 1330 (1914) tarihinde “TürkSözü” dergisinin başyazarlığına getirilmiştir.[40]Temmuz 1917’den sonra Ziya Gökalp’inç ık a r d ığ ı “Yeni Mecmua”da yayınladığıhikâyeleriyle ünü yaygınlaşmıştır. “Tanin”,“Vakit”, “Türk Dünyası”, “Zaman”, “İfham”gazetelerinde (1918-20), “Türk Yurdu” (1913),“Yeni Mecmua” (1917) “İnci”, Diken”, “Şair” “(1918), “Donanma”, “Büyük Mecmua” (1919),“Halka Doğru”, “Türk Yurdu”, “Zekâ” gibidergilerde öykü ve romanlarının yanı sıra şiir vemakaleler yayınlanmıştır.Ömer Seyfettin, bulunduğu çeşitli görev veyerlerden dolayı farklı coğrafya ve insanlarıtanımıştır. Bu farklılıklar hikâyelerinde millîlikvasfını ortaya çıkarmıştır.Ömer Seyfettin’in tasarladığı milli edebiyatıifade etmek için çeşitli fikirler ortaya atılmış,

çeşitli teoriler sunulmuştur. Bu konudakanaatlerini önemsediğimiz Hülya Argunşah,Ömer Seyfettin’in savunduğu Millî Edebiyat’ındoğuşu, dili, muhtevası ve adlandırılmasıhakkında şunları söylemiştir:Millî Edebiyat’la öncelikle bir milletintesir ve taklit dönemleri de dahil olmaküzere kendi diliyle meydana getirdiğiedebî tecrübelerinin tamamıkastedilmektedir. Özel ya dadarlaştırılmış anlamıyla da milletingeçmiş tecrübelerinin içinde yaşananşartlar dolayısıyla en arındırılmışşekilleriyle, haline cevap vermek üzerecanlandırıldığı yılların edebiyatfaaliyetine işaret etmektedir. Bu dönemTürk milletinde ve Türk edebiyatındamillîleşme sürecine denk gelmektedir.1908 II. Meşrutiyet’inin başlattığıdağılma, imparatorluktaki belirsizlik, arkaarkaya gelen ve büyük kayıplarlasonuçlanan savaşlar dönemi Türkmilliyetçiliğinin doğuşunu ve gelişmesinihızlandırmış, nihayet imparatorluktan

millî devlete doğru olan değişimkendisini ifade etmek için bir de edebiyatmeydana getirmiştir. Bu edebiyat MillîEdebiyat olarak adlandırılmaktadır.Muhtevasını bir taraftan milliyetçidüşüncenin kavramlar ve ideallerdünyası, diğer taraftan halin çıkmazlarınaortak geçmişten çözüm arayışlarıoluşturmakta, bütün bunlar edebîgeçmişin estetik değerleri arasında birayıklamaya gidilerek asıl millete özgüolan şekil ve dille ifade edilmektedir.Bunlar Millî Edebiyat’ın konu, şekil vedil konusunda birtakım tercihlerinin debulunduğunu göstermektedir.[41]Ömer Seyfettin millî olanın, milli edebiyatınpeşindedir. O, “Millî Edebiyat”ı tanımlarken dil,vezin ve millî muhteva konularını vurgular:Bakınız ben Millî Edebiyat’tan neanlarım: Vezinle dilin tam Türkçe, yanitabiî olması... Zira yaratıcı bir sanatkârınduygularına sınır çizilemez. Bu sanatkârkarakterine, aldığı terbiyeye, nelere karşı

bir meyil duyuyorsa onlara göre yazar.Hem zannetmem ki, bir adam mademkibir topluluğun içinde yaşıyor; duyuşu,tarzı millî anlayışın dışında olsun. İnsannormal, anormal olabilir; fakat milliyetdenilen manevî dairenin içinde bunlarınher ikisi de yok mudur? Bu iki hâlindurmadan devam eden mücadelesidir kihayata can verir. Mücadelesiz hayat,ölümün, yokluğun ta kendisidir.[42]Ömer Seyfettin’in eserlerinde milletin ruhunahitap eden bir tavır görülür. O, kalemini savaşındevam ettiği dönemde mücadelenin öneminiarttırmak ve ona yeni ufuklar kazandırmakamacıyla kullanmıştır:Ömer Seyfettin, millî edebiyatdöneminin çalışkan simalarındandır.Yazar, millî olanın peşindedir. Askerlikmesleğinin vermiş olduğu bütünmizaçları kendi içinde bir kendilikbilincine dönüştüren yazar, kaleminisavaşın, ezilmişliğin ve yitirilmişliğiniçinde yeniden sivriltmesini bilmiş

sanatçılarımızdandır. Varlığını milletingeleneksel değerleriyle yazın iklimininüst basamaklarına farklı renk ve sesteimgelere dönüştüren yazar, yazını dil, dinve geleneklerin inşasında bir araç olarakkullanır. Ömer Seyfettin’in sanatevreninde dil, din ve gelenek her zaman‘öznedir’ ve bu öznenin ‘nesnesi’ ise herzaman yazındır.[43]Ömer Seyfettin Türk Edebiyatı tarihinde herşeyden önce hikâyeleriyle öne çıkmış birsanatçıdır. Bununla beraber o, hikâyelerininyanında makale, deneme, eleştiri, fıkra, anı,tiyatro ve şiir türlerinde de eserler vermiştir.O, edebiyatımızda farklı anlatım şekillerini dedenemiş bir yazardır. Bunlardan biri de edebiürünlerinin bir kısmını mektup şeklindeyazmasıdır. Ömer Seyfettin, “Bahar veKelebekler, Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür, Aşk veAyak Parmaklan, Sivrisinek, Lokantanın Esrarı,Memlekete Mektup” gibi hikâyelerini mektuptarzında yazmıştır.[44]

Ömer Seyfettin, yazılarında edebiyatın başta“dil” olmak üzere pek çok problemini ele almış,o dönemdeki edebi eğilimleri ve eğilimlerinyakın gelecekte alabilecekleri muhtemel şekillerigöz önünde bulundurarak bunları kendi görüşaçısıyla değerlendirmiştir.Ömer Seyfettin iyi bir gözlemci olup bunueserlerine yansıtmıştır:Eserlerinde bu yeteneğini sonuna kadarkullanır. Ondaki gerçekçiliğin temelindede bu vardır. İnsanları ve olayları değişikaçılardan değerlendirmekte ve gözlerönüne sermekte çok başarılıdır.Dolayısıyla okuyucuyu farklı düşünceleroluşturmaya ve olaylara tek yönlübakmamaya sevk eder.Yazardaki en dikkat çekici yönlerdenbiri de mizahtır. Öykülerinde mizah aslabir çıkıntı gibi durmaz. Yaptığı tenkitlerinsanı güldürürken düşündürür.Yozlaşmış ve bozulmuş insandavranışlarını, milli varlığından habersiz,kültürünü terk etmeye meyilli züppeleri,

batıl inançlarla sorunlara çözüm bulmayaçalışan cahilleri üstü kapalı yerden yerevurur. Bu yönü ile öykü yazma tekniğinine kadar iyi bilip mükemmel uyguladığıve bunu gözlem yeteneği ile birleştirincegünümüzde de değerini koruyan eserlermeydana getirdiği ortadadır.Yapmacıklığa kaçmadan, sade ve açıkbir üslup kullanarak, sağlam birgerçekçilik ve toplumsallıkla sanatınınhakkını veren Ömer Seyfettin’in,öykülerinde yapmak istediği şey, ulusalbilinci kuvvetlendirmek ve ülkesininkalkınmasına yardımcı olmaktır.[45]O, eserlerini yayınlarken şu müstear isimlerikullanmıştır: Ayas, Ayn., Ayn. Kef., Ayn. Sin.,Camasb, C. Nazmi, Ç. Kemal, Enver Perviz,Feridun, M. Enver Perviz, F. Nezihi, M. Enver,Ömer Tarhan, N. Nazmi, Ö. Seyfettin, Perviz,Süheyl Feridun, Şit., Tarhan, Tekin, C. Nizami,Kaf-ı Farsi, Kaygusuz, Ömer, Cim., Sin., Ömer,Nazmi, A. H. Ayas.[46]


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook