kayışlı bir vücut koşuyor, vurabilmiş ise avınıalıyor.Avcı deyip de geçmeyelim. Moda bunlarıdağda, kırda, bayırda, dere arasında, bağlarda,sahilde, denizde, çiftliklerde bile yakalamış,kendine boyun eğdirmiştir. Alafrangagiyinenleri; başlarına iki parmak yüksekliğindeKaradağ kalpaklarının en son biçiminde bir çeşitbaşlık, tenlerine saten veya başka kumaştanyapılma kravatlı bir gömlek, etekleri hem öndenhem arkadan cepli bir nevi ceket, pantolonumsubir şey ve ayaklarına alafranga bir terlikgiyiyorlar. Beller kemerli, kemerin yanında nikelbir zincir, ucunda bıçağa benzer bir çakıbulunuyor. Taşıdıkları köpeğin boğazında yalnızbir tasma oluyor. Bir de gözlük olursa -var ya!-değme bey avcının keyfine.Seher tuvaletinde yalnız kolonya suyu serpilipsaçlara birkaç tarak, fırça vurulacak. Yüz sadesu ile yıkandıktan sonra, bıyıklar azkozmotiklenip uçları yanaklara doğrubükülecek. Eldivenlik, baston, şemsiyealınmayacak. Yalnız bonetanın üstüne kolalı bir
siper konulacak. Gözlük, kalın bir kaytan ile soltarafa bağlanacak. Tüfek sağ omuzda, fişeklikbelde olacak.Seher yemeği ise bir parça ekmek, süt, kahve,biraz çikolata.Köyde, istasyon civarında durup da avcılarındönüşünü seyretmek kadar hoş bir manzaratasavvur edemiyorum. Ter içinde kalan o kirlialınlar, bitkinlik ve zahmetten göçmüş çehreler,yürüyemeyen bacaklar, tüfeği taşıyamayankollar, bir de eli boş bulunmak oldukçakomiktir. Fakat bu avcıların sözlerindeki zıtlıkneden hâsıl oluyor, bilemiyorum. Dün sabah, ilktesadüf ettiğime sordum:– Av var mı?Tınmıyormuş gibi bir cevap vererek:– Tek tük, dedi.İkinciye sordum:– Tüy uçmuyor, dedi. Çekti, gitti.Üçüncüsü:– Fişeklere barut koymasını unutmuşum.Boşuna yoruldum.
Dördüncüsü:– Av var ama... Bu hınzır köpek kaldırmıyor.Beşincisi:– On, on beş tane vurdum, dedi. Amameydanda bir şey görünmüyordu.Altıncısı:– Nafile yorgunluk! Bu sene kuş yok.Yedincisi (gözü bağlı):– Nasıl oldu, barut birdenbire parladı. Azkaldı, gözümü çıkarıyordu!Sekizincisi (topallayarak):– Siyavuş Paşa Çiftliği kenarında yardanyuvarlandım.Dokuzuncusu:– Bu av değil, belâ... Az kaldı, işçıkarıyorduk.Onuncusu, gülerek ve bir düzine kadarbıldırcın göstererek:– Bugün az gezdim, biraz daha gezeydimyirmi kadar yapardım, dedi. Bu mühim farklaroldukça dikkat ister, değil mi?
Avcılıkta, çok defa komik belâlar başa gelir.Bir kere göz kızdı mı, insan dünyayı görmez.Geçen gün arkadaşlardan biri, böyle gözkızgınlığı ile oldukça tuhaf bir heyecan geçirmiş.Bilmem ne kuşu? Velhâsıl, gözüne bir av ilişmiş.Derhal tüfeği düzeltmiş, tetiği kaldırmış,gözlerini o yana dikmiş, yavaş yavaş yürümeye,ava yaklaşmaya başlamış. Kuş, bir cevizağacının üzerinde imiş. Kendi kendine:– Ah, bir kere ağacın yanına varsam, diyeyürüyormuş. Dalmış. Meğer, bağın kenarındahendek varmış. Bîçare arkadaşım görmemiş. Birde ayağı boşa gidince paldır küldür yuvarlanmazmı, tüfek ateş almaz mı? Saçmalardan biriköpeğin kıçına isabet eder. Hayvan hem bağırır,hem kaçarmış. Bizimki darmadağın; yüz, suratyırtılmış. Kuş bari yerinde dursa... Ne mümkün?Kanatlanıp uçmuş.Bu arkadaşım, geçen sene de bir helecangeçirmiş idi: Nasılsa, Veli Efendi tarafındakibostanlardan birine girmiş. Ağacın birine birüveyik konmuş. Onu gözetlemeye başlamış.Tüfek koltuğunda yürüyormuş. O aralık:
– Hey bana bak, çık bostandan, diye bir sesaksetmiş. Zavallı, sesin kuvvetinden hızladönünce tetik inmiş, koltuğunda patlamış.Koltuğunda patlamış ama dehşetten açılanbakışları önünde, bir kere derin bir “eyvah!”çekmiş. Helecanlar, heyecanlar basmış. Bu fecikazanın sebep olacağı kederi düşünmüş. Oralarkendine zindan olmuş. Yaralının tehlikeli olupolmadığını anlamak için, o tarafa seğirtmiş. Birde ne görsün? Düşen bostan korkuluğu değilmiymiş?Avcıların av hakkındaki fikirleri de türlütürlüdür. Bunların fakir olanlarından birinedüşüncesini sordum:– Beş, on para çıkarırım, dedi.Zenginine sordum:– Eğlencedir, diye cevap verdi.Öbürü:– En iyi jimnastik sayılır...Yine bir başkası:– Bostan patlıcanı ile iyi kaçıyor.
Öteki:– İşim yok, gücüm yok, işte bir merak...Daha öteki:– Tabip, “Çok gezmelisin” dedi de, işi bu yoladöktük.Mühim bir zat:– Vücuduma o kadar iyi geliyor ki, tarifedemem. Gezindikçe, karnım iniyor.Beyitler düzmekle uğraşan bir genç:– Avcılık dediğin, güzel kafiye aramaktanbaşka bir şey değildir.Bir tabip:– Av, zihni bir noktaya saplamadığı için birnevi manevî istirahatı davet eder.Hoca:– Mübahtır, onun için herkesin hakkı vardır.Esnaftan biri:– Kasaba olan minnet azalır.Bir yazar:– Gazeteye sermaye çıkıyor, dediler.
Altmış Dördüncü MektupSonbahar! Şairleri ağlatan, veremdüşkünlerine serilmiş nice peri yüzlü dünyagüzellerinin çehrelerine benzeyen, ağaçlıklararasında gezinirken ayaklar altında çıtırdayanyaprakların manasız ifadesi ile hükümetadamlarını düşündüren bu hüzünlü mevsim yinegeldi. Sabahları, akşamları hüküm süren ıslaktazelik gittikçe artıyor. Boğaziçinden, civarköylerden göç belirtileri görünmeye başladı.Acaba kışa pek yakın mıyız? Macaristantaraflarından, Fransa’nın bazı yerlerinden “Kardüştü, dolu yağdı” gibi havaya dair mühimhavadisler alınıyorsa da, bizde bu gibideğişmeler daha görünmedi. Sonbahar yaz ilekış arasında bir ulaştırma mevsimi olduğu için,tabiîdir ki sonlarına doğru biraz serpintilereuğramak ihtimali vardır. Fakat yazın yağanyağmurlar, acaba kışın kar şekline girecek mi?Burasını bilemeyiz.Lüferi unutur gibi olduk. “Koruk lüferi,çinakop, lüfer” falan diye her sene Boğaziçi’nde
zuhur eden balık avı çekişmesinden bu yıl eseryok. Bazıları, bu sene yağmurların bağlarafazlasıyla dokunması yüzünden, “koruklüferi”nin olmadığı fikrinde birleşiyorlar.Kara avcıları hakkında yazdığım övücüyazıların umulanın üstünde olarak dillerdegezdiği, dünkü gün bir kafes içinde benkulunuzun evine bırakılan iki diri bıldırcındananlaşıldı. Meğer bu cins yazılar, epeyce menfaatçekmeye yarıyormuş. Bu halde, üçüncü birmektubu hazırlamakla uğraşmaya başladım.Sonbahar, bize ikinci bir müjde getiriyor. Bumüjde, okuma fırsatı veren günlerin yinegelişidir. Kışın uzun gecelerinde, yazdanbiriktirilen eserlerin tetkiki hakikaten çekilir.Fakat Bakırköy’deki taş meselesi bitmezse,benim bu fırsattan istifade edeceğim pek çokşüpheli görünüyor. Gerçi avcıların “dan danı”kesilir ama bu taşların sürüp gitmesi ve bunacüret edenlerin kıştan faydalanarak daha fazlatahribata kalkmaları, tahammül edilirkorkulardan değildir. Malûmat’ın bu bahisteoranın memurlarına yüklediği mesuliyet pek
haklıdır. “Taş atmada eşi olmayanların”, bu türlühareketleriyle o yerin hükümetini hafifsediklerianlaşılıyor. Kaymakamlığın dikkat nazarınıçekeriz.138 Yazar, bu paragrafta, kendi yakındostlarından bazılarını lakapları ile anıyor.Bunların, zamanın okuyucuları tarafından dabilindikleri muhakkak. Ancak, bizim bunlararasında kesin olarak tanıyabildiğmiiz iki kişivar: Birisi, günün şairlerinden olup şiirlerindeAndelîb mahlasını kullanan Faik Esad (1873-1902), diğeri de burada kendisinden ŞehirMektupcusu olarak bahseden Ahmet Rasim’inkendisidir.139 Mazhar Fevzi’nin yazdığı beş ciltlik bir tarihkitabı.140 En tanınmış Fransız sembolist şairlerden.141 “Çay tatlı sözler sarf eden bir şirindir; zirayârin lâl gibi dudaklarının rengini almıştır.”142 Okka. Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü.“Kıyye-i atika” da denir. Şimdiki 1282 gram.143 O devirlerde çıkan, pek bilinmedik birgazete.
144 Kat kat (katmerli) mutlu.145 Leb-i mevecât: Dalgaların dudağı. Şuhdehân: Şuh (neşeli, şakrak) ağız. Tayyârbacak: Uçan bacak. Ser-i seyyâr: Dolaşıcı,gezici baş. Çeşm-i hûnrîz: Kan döken göz.Sirişk-i siyâh: Siyah gözyaşı. Lû’b-ı asfe:Sapsarı oyun. Dendân-ı istihkar: Horgörücüdiş. Şikem-i muzâaf: Katmerli karın, mide.Leb-i infial: Öfkeli dudak.146 Sultanahmet’te eski bir eğlence merkezi.147 Sessiz tiyatro.148 Buharla işleyen makinelerin kazanındabirikip makinayı işleten buğu, buhar.149 Hayat suyu. “Ebedî hayata sebep olan hayatsuyu” diye tabir edilen bu terkip, edebiyatta“çok güzel ifade, lâtif söz, parlaklık, letafet”manalarında kullanılır.150 Halk edebiyatında kullanılan bir nazım türü.151 Halk edebiyatında kullanılan bir nazım türü.152 Halk edebiyatında kullanılan bir nazım türü.153 Türk müziğinde bir saz eseri.154 Kar, su ve çamurun karışımı sonucu oluşanbirikinti.
155 Gözleri ağrılı ve kirpikleri dökülmüş kimse.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311