ediyordu fakat müslümanlar artık remizlerlekuşatılmışbir âlemde yaşıyorlardı. Şeriat, ruhani âlemdekikozmik münasebetlerin remziydi. Kuran bileyeni bir sembolik mânâ alıyordu. Dünyevîcemaatin karşılaştığı noksanlar, alemi misal'deortadan kalkacaktı. Dünyadaki hükümetlerin birönemi yoktu. Gerçek hükümet sultanların emrialtında değildi. Cenab-ı Hakkın intihab ettiğikişiler yönetiyordu dünyayı. Kutb'un riyasetialtındaki meçhul veli ler., cemaatin koruyucusubunlardı.Bununla 'beraber bu mistik kozmoloji doğrudandoğruya sufilerin eseri değildir. Sufi düşüncesinenereden v©nasıl geldiğini ilk defa olarak bu eserdegörüyoruz. Seyit Hüseyin Nasır'a göre bugörüşün temellerini «Altın Çağ»daki felsefe mektepleri atmıştır. iBlhassa Aristofelsefesinin üstad-i sânisi ibn Sina. Demek kitasavvufun son çiçeklenişini Helenistik kültürün
varislerine borçluyuz. Garip bir zıddiyet.. Buzıddiyeti İslam düşüncesinin ve kültürünün biriç-hikmet'iyle izah edebiliriz.»Muhtevayı biraz daha aydınlatmak için HüseyinNasır'm girişini takdim etmek ihtiyacını duyduk:«Gerek şarkiyatçılar, gerek çağdaş İslâmbilginleri tarafından İslam dünyasındakozmolojik ve tabii ilimler hakkında yapılan.araştırmaların çoğu şu hedefe yönelmiştir •Bu ilimlerle modern dünyada geliştirilen ilimlerarasında bir münasebet kurmak. Doğrudandoğruya müslümanlann genel dünya görüşü pekdikkate alınmamıştır. Oysa inceledikleri tabiatilimleri bu dünya görüşünden kaynak lanır. Bukitap, 1958'de Harvard Üniversitesi İlimler tarihibölümüne takdim edilen tezin genişletilmiş vetekrar göz den geçirilmiş bir nüshasıdır.Amacımız: kozmolojik pren siplerden bazılarınıaydınlatmak ve okuyucuya İslamların kucağındayaşadığı ve düşündüğü kozmosun sınırlarını ta.nıtmaktır. Müslümanlar bugün de -hiç değilse bir
ölçüde kâinatı böyle bir çerçeve içinde elealırlar. Elbette ki tari hi tetkiklerin ne değeriniinkâr etmek aklımızdan geçer ne de mânasını.Bu çalışmalar, İslam ilimlerini, bir yan danBabil, Mısır, Yunan, Hind, Çin ve İran köklerinebağlar, bir yandan da bu ilimlerin Latin skolastiğininteşekkü lü üzerinde oynayacağı rolü ve Batıdünyasında XIII. asır dan XVII. asra kadargelişen tabiat ilimlerinin mahiyeti ni aydınlatır.Bu yakın münasebet en açık 'olarak İslamaraştırmacılarmda müşahede edilmektedir.Modern ilimlerle gelişi güzel temasa geçen budelikanlılar ekseriya manevî köklerindenuzaklaşıyor ve kendi gelenekleri dışınaçıkıyorlar.Oysa İslamî vahye hiçbir şekildeyabancılaşmadan ananevi riyaziyatı ve tabiatilimlerini inceleyebüirlerdi.Aradaki fark nereden geliyor? Şuradan: Her ikidurumda ilimlerin ele aldığı konular vehakikatlar ayrı açılardan ve başka bir çerçeve
içinde yorumlanmaktadır. Değişen, çok defaolayların kendisi değil yapılan açıklamalardır.Demek ki kozmos hakkındaki genel İslamîgörüşü tanımak, yalnız islam ilimlerini sahiholarak anlamak için bir anahtar veya Orta-Çağilimlerini kavramak için vaz geçilmez bir arka-plan değildir. Bunlar İslamî vahyin değişmez vetarih-üstü özüne bağlı mebde'Ierdir de. Müslümanlarele alacakları bütün tabiat ilimlerinde onlarınkılavuzluğuna muhtaçtırlar. İslamın kâinattelakkisi aydınlık olarak tanındıktan sonradır kimüslümanlar yabancı ilimlerin unsurlarınıbenimsiyebilir ve kendi irfanlanyla kaynaştırabilirier.Tabii kendi dünya görüşleriyle uyuştuğuölçüde..islâm dünyası şimdiye kadar kucağında yaşadığıalemi tanımak ihtiyacında değildi. Şimdi,modern ilimlerin meydan okuyuşu ile karşıkarşıyadır. Bu ilimler taban ta bana zıt bir dünyagörüşünün meyvesidirler. Müslümanlar kâinatla
ilgili îslaml görüşü su yüzüne çıkarmazlarsatehlikeli bir dikotomi'yi (ikilem) önleyemezler.Çağdaş İslam yazarlarının çoğunda görülenböyle bir dikotomi îslamî görüşaçısıyla modern ilimler arasında, yüzeysel birahenk kurmanın sonucudur. Modem ilimlerinislamm vücuduna yapıştırılan sun'i bir «kuyruk»yahut hiç değilse yabancı bir unsur olmasıistenmiyorsa (böyle bir durum islammmevcudiyeti için büyük bir tehlikedir) islamlar,cihanşümul bir kıstas bulma/k ve bu kıstasınışığında bütün ilimlerin geçerliliğini veyageçersizliğini tâyin etmek zorundadırlar.Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi çalışmamızİslamm kozmolojik ilimlerdeki incelemelerinemütevazi bir girişten ibarettir. Bu alanda birkaçadım attık, umuyoruz ki gelecekte eserimizdüzeltilecek ve tamamlanacaktır.»VAHİY KARŞISINDA İNSAN ve KAİNAT«İslâmiyet gibi geleneksel bir medeniyette,kozmolojik ilimler sıkı sıkıya vahiy'e bağlıdır,
çünkü böyle medeniyetlerde vahiy eseri olanezeli mebdeler, başka bir deyişle«egemen düşünce» kendini her yerde gösterir;hem toplum hayatında hem o medeniyetinkucağında yaşadığı ve soluk aldığı kozmos'da.Bu gibi medeniyetlerde kozmolojik ilimler çeşitlitabiat olaylarını felsefî (conceptual) şemalariçinde kaynaştırır. Bu şemaların hepsi vahiyeseri olan mebdeleri yansıtır... Demek ki,kozmoloji ananevi sanatın yaptıklarını tekrarlar.Sanat da şekillerin sonsuzluğu içinden geleneğinruhuna uygun olarak seçmeler yapar.Vahiyle ona mazhar olan kavim arasındakimünasebet Aristo'nun «hylomorphism»nazariyesindeki suretle madde arasındakimünasebetlere benzer az çok. Vahiy yahuttecelli eden görünüşleriyle düşünce suret'tir;vahiy'e mazhar olan kavmin zihnî veya maddiyapısı ise suret'e tâbi madde. Madde ve suret'inizdivacından doğan medeniyet, kavmin maddive ırkî vasıflarına bağlıdır. Kavim medeniyetiniki yoldan taşıyıcısıdır: (l) Vahiy, Kur'anın sıksık tekrarladığı gibi, kendisi için nazil olduğu
kavmin dihyledir.(2) Bu medeniyetin »madde»si medeniyetin\"billûrlaşmasında ve daha sonraki gelişmesindebüyük toir rol oynar.Hakikatin sınırsız ve sonsuz cevheri, bir yandanvahiy'in özel biçiminde, bir yandan da vahiy'inkendisine nazil olduğu kavmin vasıflarındatecelli eder. Hakikat'in insanlara doğrudandoğruya ayan olduğu alan Tabiat İlimleridir.Suretler alemiyle ilgili bütün kozmolojikgörüşler de ondan kaynaklanır. Saf metafiziklematematik, izafî değildirler; kozmolojik ilimlerise «müşahede edenin» görüşaçısına bağlıdır; başka bir deyişle, vahiy'denveya kucağında doğdukları medeniyetin keyfîcevherinden nebeân ederler. Aynı medeniyetiçinde bile çeşitli kozmolojik ilimler mevcutolabilir. Hepsi de aynı alanı inceler, fakatherbirinin ayrı bir görüş açısı vardır.An'anevî medeniyetlerde, Tabiat, fayda
sağlamak için incelenebilir. Eski ve orta-çağteknolojisi için olduğu gibi.Toplumun gündelik ihtiyaçlarına yarayanvasıfları keşfetmek için incelenir Tabiat. Aynıaraştırma, kozmik varlığı rasyonel bir sistemiçinde bütünleştirmek amacıyla da yapılabilir:Feripatetisyenler ve Aristocularda olduğu gibi;matematik bir sistem içinde kaynaştırmakamacıyla da: Arşimet'de olduğu gibi; özel birtabiat alanının işleyişini ayrıntılarıyla tasviretmek amacı da güdebilir: Aristo'nun ve orta-çağtabiat tarihçilerinin eserlerinde olduğu gibi;yahut da makina çağından önce tatbikî sanatlarlaendüstri mezcedilerek eşya imâl etmekistenilebilir: orta-çağ loncalarında ve loncalarabağlı Hermetizm kollarında amaç bu idi.Nihayet, tabiat bir remizler kitabı veya bir sanemgibi incelenir. Amaç, ruhanî yolculuğun belli birmerhalesinde bu âlemi temaşa etmektir. Gnostfk(arif) bu yer altı dünyasından kurtularak nihaiselâmete ve ilahi aydm.lığa ulaşmak ister. Suhraverdi ve I'bn Arabi gibiIşrakiyun ve Sufiyun böyle yapmışlardı.
Bununla beraber tabiatı bu çeşit incelemektarzları bazan şu veya bu yazarın eserlerinde içiçedirler. Daha çok bu kitabın konusu olan İslammedeniyetinde durum böyledir.Tabiatı yorumlamak ve anlamak için kullanılanremizler bir medeniyette egemen olan vahiy'ebağlıdırlar. Vahiy, belli sembolleri kutsallaştırırve yüceltir; eşyanın mahiyetinde mündemiç olanumumi remizlerden ayırır. Eşyanın mahiyetindemündemiç remizler (bitkilerin ve çiçeklerinrengi, güneşin ışığı ve sıcaklığı gibi) fertlerinmüşahedesine bağh değildir; bizatihimevcutturlar.Demek ki, bir medeniyette gelişen kozmolojikilimlerle ilgili her temel çalışma, sadece dahaönceki kültürlerden alınan düşünce ve olaylarıdeğil, vahiyle tabiatı açıklamak için kullanılanremizler arasındaki mahrem münasebeti dedikkate almak zorundadır. Ancak bu sayededirki, her medeniyetin neden çalışmalarına konuolarak, tabiatın sonsuzluğu içinden belli birolaylar bölümünü seçtiğini, niçin öteki imkânlarıbir yana bırakıp kozmolojik ilimlerin şu veya bu
yönünü ele aldığını anlamak kabil olur.Eski ve orta-çağ kozmolojik ilimleri şekilbakımından farklıdırlar. Bununla beraber ortakbir yönleri de vardır.Bütün bu ilimlerin göstermeğe çalıştığı: tabiatınbirliği.Bu birlik, İlahî Cevher'in birliği hakikatininkaçınılmaz sonucudur.Mitoloji libasına bürünse de, metafizik birhakikat olarak açıkça ifade edilse de, heran'anevî medeniyette karşımıza çıkan temeldüşünce budur. Kadim kozmolojiler, aşinaolmayan bakışlara tabiat hadiselerindeki illiyet'iizah eden çocukça teşebbüsler gibi görünür, amahiç de öyle değildirler. Gerçek birer ilimdirler.Amaçlan, varlığın vahdetini ispat etmektir.İlahî cevherin birliği, bu itibarla Tabiat'ın birliğimeselesi, bilhassa İslamiyet için çok mühimdir.İslamiyette tevhid fikri başka her düşünceyigölgede bırakır, İslâm medeniyetinin bütün
merhalelerinde her şeyin kaynağı olan anamebde bu inançtır. Ne var ki, Tabiat'ın birliğiniorta ya çıkanp sergilemek amacı başka heryöntemi bir yana itip belli bir metoda sarılmayıda gerektirmez. Müslümanlar, tabiatın birliğiesası üzerine kurulan ilimleri ifade için bir çokmarifet yolları kullanmışlardır. Tabiatın birliğiinancı iki kaynaktan gelir: vahiy ve hads-i akli.îslamî ilimlerde, bütün ilimlerde olduğu gibi,ilmin hedefleri ilmin dışındadır. îlim buhedeflere varmak için bir çok vasıtalarabaşvurabilir ama kendi amacını tâyin edemez,îslam kültürünün her veçhesinde, bilhassaMarnların Tabiat karşısındaki davranışında,Kur'anın etkisi mutlaktır.Kur'an bir hendesî güzellikler hazinesidir.Tabiat, Allah'ın âyetleridir. Müminlere düşen, buayetleri temaşa etmektir.Bunun içindir M, îslam tarihi boyunca,Yunanlıların felsefi ideallerinden ilham alan bazıaraştırmacılar bir yana, ilimle uğraşanMüslümanlar hep böyle yapmışlardır. Onlar daİbraniler gibi tabiatın mucizelerinde Allah'ın
âyetlerini veya zat-ı uluviyetin nişane-i celalinikeşfetmeğe çalışmışlardır.Çeşitli ilimler de müşahede ve taakkül'dentemaşa ve mükâşefe'ye kadar bir çok metodlarkullanmışlardır. Ama metodların varmak istediğiamaç, yani ,bütün varlıkların birbiriylemünasebeti olduğunu ispat eden vahiy'dir.Kozmolojik İlimlerin amacını tâyin eden ilahîiradedir.İslam'da Vahdaniyet temel prensiptir. Budoktrin, en cihanşümul ifadesini Kelime-iŞahadet'de bulur: Lâ ilahe üTAllah. Derinmânâsı: Mutlak gerçeğin dışında gerçek yoktur.Varlığın birliği hakkındaki inancın Kur'andakitemeli budur. Tasavvuf'daki vahdet-i vücud,Vahdet-i vücud demek Allah'la kâinat arasındacevherce ayniyet vardır, demek değildir. Bununpanteizmin veya monizm'in herhangi bir şekliylede ilgisi yoktur. Bu daha çok şu mânâya gelir:birbirinden bağımsız iki gerçek nizamdüşünülemez.Sünniliğin en cihanşümul kıstası vahdaniyet
mebdeidir.Şu veya bu yoldan vahdaniyeti kabul eden herdüşünceye İslami denilebilir. Hz. Peygamber,hiçbir yeni hakikati tebliğ için dünyayagelmemiştir. Vazifesi: evvelden beri mevcudolan hakikati yeniden ilân etmek, dinlerin ilkiolan Hanif dinini tekrar kurmak, islamdanönceki bütün inançlarda şu veya bu şekildeifadesini bulan vahdaniyet-i İlahiye'yiaçıklamaktır.Kadim kozmolojik ilimler geniş ölçüde Tabiat'ınbirliğine dayanıyordu; varlıkların tecrübe üstüamillerini araştırıyordu. Demek ki, tslamiyeteaykırı olmaktan uzaktılar.Bir çok kozmolojik ilimler içinde,Fisagor'cuların ve Hermetist'lerin tabiat ilimlerivahiy'e uygun; İslamiyet tarafından kolaycabenimsenebilir görünmeleri şu ortak âmildenileri gelir: Hepsi de tabiatın birliğini ortayaçıkarmak ve ispat etmek peşindeydiler. Tabiatınbirliği inancının temelinde vahdaniyet vardır. Buda islami vahiy'in özü ve ruhudur. Bu itibarla
bütün tabiat ilimlerinin son amacı bir ilmin buvahdeti ifade hususunda gösterdiği basanderecesidir. İlmin değerini ve geçerliliğini tâyineden biricik kıstas da budur.Şimdi de bu vahiy «suret»inin nasıl bir«madde»ye nazil olduğunu görelim. İslammedeniyetinin cevher-i aslisini teşkil edecek,kavmin ırkî, psikolojik ve lisani mahiyeti..Daha önce de işaret ettik.. Bu madde demedeniyetin genel oluşumunda etki yapmıştır.Bu itibarla gelişen kozmolojik ilimlerde, tabiatlailgili genel görüşte büyük bir payı vardır.Kur*an Ârapçadır. Sami göçebeler ailesinden birkavme nazil olmuş, sonra İranlılar, Türkler,Moğollar, Zenciler vesair ırkî ve kavmi zümrelerarasında yayılmış fakat aslî vasfını korumuşturhep. İslamiyet, inancına, bedevilere has birözellik vermiştir. Hadarî bir iklimde tecelli ettiğizaman bile bu özelliğini muhafaza eder,Bununla beraber, vahiy, mukaddes bir kitapyani, Kur'an-ı Kerim aracılığıyla nazil olmuştur.
Kur'anın kendilerine nazil olduğu İslam öncesiAraplar Tabiata aşıktılar. Bakir tabiatınkucağında boyuna dolaşan bütün göçebeler gibionlar da Görünende Görünmeyeni seziyorlardı.İslamiyet, göçebe ruhunun bu hususiyetinigüçlendirmiştir. Ona göre tabiat geniş birbahçedir; görünmeyen bahçevanın usta eli,hissedilir bahçenin har köşesinde. İslam için,insanla hilkatin diğer eserleri arasında yakın birmünasebet vardır.İnsan aklı, ilahî aklın bir lem'asıdır. Sıhhat'te vedengeli olduğu zaman mümini inkâra değiltevhid'e götürür.Ancak tutkular dengeyi bozduğu ve görüşufkunu kararttığı zaman onu dalaletesürükleyebilir. Demek ki, dış engellerlekösteklenmeyen akıl, kelimenin bugünkümanasıyla rasyonalizm'e sevk etmez insanı.Rasyonalizm, beşer idrakini aşan her prensibireddeder. Oysa İslamiyetin anladığı akıl, tevhid'ikavramak için bir araçtır; beşer idrakler âleminebu yoldan ulaşabilir. Nitekim, İsiarnî sanat daakla dayanmaz, temaşa edeni, hendesenin soyut
remizleri vasıtasıyla tevhid mebdeine götürür.Tevhid ancak nefiy yoluyla ve mücerred olarakifade edilebilir. Akıl, vahiy'in temel akidesiiçinde çalışır, onun dışına çıkmaz.Orta-çağın sonundaki Hıristiyanlık gibi imanındışında bir illiyet aramak peşinde değildir. îslamdünyasında riyazi ilimlerin bu kadar gelişmişolması da aklın bu şekilde anlaşılmışolmasıyla kabil-i izahtır. Bunun içindir kiMüslümanlar, dünya görüşlerinin bir parçasıolarak Fisagor'un matematik mefhumunukolayca benimseyebibnişlerdir.Ayrıca hem vahiy'in hem de İslam ilimlerinintaşıyıcısı olan Arap dilinin hususiyetleri üzerindebir miktar tevakkuf etmek de yerinde olur.Arapça son derece seyyal bir dildir. Bu sayedeilk mütercimler Yunan, Süryani, Sanskrit vePehlevi dillerindeki metinleri kolaycaaktarmışlardır.Yeni yeni kelimeler kurmakta güçlükçekmemişler.
Mevcud istilahlarla yepyeni mefhumlar ifadeedebilmişlerdir.Arapçanın bu özellikleri îslam dünyasındakibütün ilimlerin, tabiat ilimleri de dahil,gelişmesinde büyük rol oynamıştır.Tabiat ilimlerinde Müslümanlar, kozmolojikilimlerle ilgisi olan çeşitli mefhumları ifade içinçok zengin bir kelime hazinesine sahiptiler,Latince natura, Yunanca physis'in karşılığı olantabi'a kelimesine bakalım... kökü t, b, ayn.Kelime, Yunan ve Latin dillerindekikarşılıklarından biraz farklı olarak kullanılmıştır.Kur'anda bu kelime yoktur, tab' vardır Tab'gerek sünnî gerek şii müfessirlerce inşamAllah'dan ayıran peçe diye yorumlanır. Hallaçgibi bir takım mutasavvıflar, tabiat'ı înayet'iİlâhiyenin zıddı olarak anlarlar. Bazı yazarlar datab'ı matbu'un zıddı olarak kullanır.Halik ile mahluk'u ayırmak için halk ile hakkullanılır.Egemen olan Sünni mektep Eş'ari kelamdan
kaynaklanır.Dünya karşısında Allah'ın mutlak bir mütealsıfatı vardır. Bu mektep hakkın mutlakmütealiyetini tenzih lafzıyla belirtir. Hak'la Halkarasındaki uçurum öylesine derinleştiriiir M,varlıkların ferdî mahiyeti de, gerçeğin bir alanıolan tabiat da Halik'in mutlak kudreti içinde erir.Ufki bir illiyet inkâr edilir. Aristo'nun mahlûkataait telakki ettiği on makuleden yalnız cevher,mekân ve keyfiyet, objektif bir gerçekliğe sahipkabul edilir. Zaman da, uzay ve madde gibi,«atom»lara bölünür. Bütün kısmi ve bila-vasıtailletler İlleti Gaiye'nin içinde erir. Bütünvarlıkların doğrudan illeti: Cenab-ı Hak'dır. Ateşmahiyeti icabı yanmaz. Cenab-ı Hakk'm iradesiöyle olduğu için yanar.Kaldı ki, bize «tabiat kanunları» gibi görünenâdet-i ilahiye'dir. Tek gerçek kanun vardır •.peygamberlere vahiyle bildirilmiş olan kanunlar.Eş'ari kelamcılar bilhassa mütenahi ileNamütenahi arasındaki ınkita' üzerinde dururlar.
Onlara göre kozmik mertebeler silsilesinin bütünmerhaleleri İlahî Cevher'in içinde erir.Mutasavvuflann, bilhassa İbn Arabi mektebinemensup olanların ve İşrakiye'nin görüşü ise,ilahi prensip ile ilahî mebdein tecellileriarasındaki münasebetin başka bir yönü üzerindedurur. İkisi arasında bir süreklilik olduğu kabuledilir. Mütenahi'nin namütenahi'den mutlakolarak ayrı olduğunu söylemek caizdir, ama,birbirinden mutlak olarak ayrı iki şe'niyet nizamıolamayacağına göre, böyle bir iddia politeizm'egötürür. Demek ki, namütenahinin dışında birmütenahi düşünülemez. İşraki bilgelerlemutasavvıflar, Cenab-ı Hakk'ın mutlakmütaâliyetini inkâr etmezler.Fakat bu ikinci münasebet üzerinde dururlar daha çok. Remizleri kullanarak tecellilerdünyasının ruhanî âlemin gölgesinden veremzinden başka bir şey olmadığını göstermeğeçalışırlar. Kozmik tecellilerin hepsi de ilahimebdein eseridir.İslamiyet orta-yolcu bir din olduğundan tashih'le
tenzih arasında yer alır. Bunlardan birinesaplanmak vahim hatâlara sürükler. Halbukibirlikte ele alınırlarsa Cenab-ı Hak'la Kâinatarasındaki münasebeti sahih olarak belirtirler.Biz, îslamiyetin kozmolojik doktrinlerini vebunların dayandığı Tabiat telakkileriniincelerken, derslerinde Nur-u İlahinin mütenahiâlemi toptan massetmediğini ileri sürenmektepleri ele alacağız sadece. Eş'ari'ler gibiçeşitli kelam mekteplerini bir yana bırakacağız.Yalnız şurası da unutulmamalı: kâinatınAllah'dan bambaşka olduğu görüşü,mütenâhinin ise namütenahiden tam manâsıylaayrılamayacağı inancı aynı hakikatin çeşitliyönleridir. Söz konusu olan yüzde yüz rasyoneldüzenler olmadığı için bunların ikisinden biriniseçmek zorunda değiliz.»«İslâm Tarihinde Kozmolojik İlimler»«İslâmiyet zaman içinde son vahiy. Bu itibarlakendisinden önceki bütün geleneklerin terkibi.Coğrafî olarak da dünyanın orta kuşağına
yayıldı. Netice olarak Batı Asya'daki dahaönceki medeniyetlerin varisi oldu. İskenderiye,Antakya, Edessa, Nizip, Haran, Gundişapur. BatıAsya'daki ve Kuzey Afrika'daki ilim merkezlerininhepsi İslam dünyasının parçalan.. Böylece İslamsanat ve ilimlerinin daha sonraki gelişmeleri içinlüzumlu malzeme sağlanmışoldu.İslamın ilk asrı dinî ve manevî güçlerin enyoğun olduğu dönem. Gelenek, kaynağındanuzaklaşmamış, kendini teşkil eden unsurlarbillûrlaşmamıştı henüz. Daha çok nahiv, hadisveya tarih-i Mukaddes gibi ilmî ve edebibilgilerle uğraşılıyordu. Peygamberin attığıtohumlar ancak onuncu , onbirinci asırlardameyve verecekti.Abbasi hilafeti kurulduktan sonra çeşitli ilimlerleilgili Yunanca, Süryanice, Pehlevice, Sanskritçekaynaklar Arapçaya çevrildi. O zamana kadarHadisçiler de, tefsirciler de, tarihçiler de,
tasavvuf erbabı da bilgilerinde hep vahiy'edayanıyorlardı. Fakat şimdi yeni mektepler deortaya çıkmıştı: İslami olmayan kaynaklardanesinlenen mektepler.. Bu yeni mekteplerde,Mutazile gibi mantıkçı ve rasyonalistlerden,astronomlar ve riyaziyecilere, daha sonra daYunan, İskenderiye ve Gildani ilimlerinin enezoterik takipçilerine kadar, bir çokaraştırmacılar yer almıştır.Havran'daki Sebai cemaati de bunlarınarasındaydı.Dokuzuncu asırda islamiyet, ebedi kalıplarıiçinde, fıkıh ve tarikatlarda billurlaştı. Gereksanat ve ilimler, gerekse felsefe gelişti, onnuncu,onbirinci asırlarda en yüksek irtifa, larınavardılar. Bunun içindir ki Mtabımızdakitartışmaların çerçevesi olarak bu dönemi aldık.Onuncu asrın başlangıcı, Farabî'nin, Mes'udi'nin,İsfahanlı Abul Farac'm, islâmî sanat ve ilimlerindoğuşunda büyük bir rol oynayan daha bir çokâlimlerin sahneye çakışma şahit oldu.Unutmayalım ki Safa Kardeşleri, El-Biruni,
Bağdadh Ebul-Berekât, İbn Sina, Elbu-Hayyanaynı yüzyılda yazdılar eserlerini. Harizmi'nin«Mefatih il-Ulum»u Nedim'in Fihrist'i gibi ansiklopediler deislamın düşünce hayatına o döneminarmağanlarıdır.Onbirinci asır da İslâmî ilimlerin gelişmedönemi.Ömer Hayyam'ı, Gazali'yi, Nasır Hüsrev'ihatırlayalım.İslâm Tarihinin bu en faal döneminin, çeşitli ilimsahalarında önde gelen isimlerini, îhvan-ı SafaRisalelerindekl tabiat anlayışını, El Birunî'yi, İbnSina'yı incelerken aynı zamanda İslamınkozmolojik doktrinlerinin temel unsurlarını dagörmüş oluyoruz.» CS. H. Nasr, a.g.e.,Prologue: islam and the Study of Nature, İslâmve Tabiat, s.1-22).
MUHTEŞEM BÎR ABİDE:DOĞU KÜTÜPHANESİBatı insanına, doğuyu tanıtan askerî, siyasî, ticarîsayısız temaslar olmuş. Doğunun düşüncedünyasını da merak etmiş batılı. Bu çeşitli bilgikaynaklarının tam bir dökümünü yapmak içinciltlerce yazı ve yıllarca emeğe ihtiyaç var. Bualanda da öncümüz Avrupa. Oryantalizmin nasıladım adım ilerlediğini, bu yeni keşiflerin batıdüşüncesine neler kazandırdığını anlamak içinokunması gereken en değerli eserler: 1 —Raymond Schwab'ın «La RenaissanceOrientale»i (Doğu Rönesansı) (1950). Bu nefiskitapta ağır basan: Hint, İslam dünyası üzerindefazla durulmamış.2 — Edward Said'in, dilimize de çevrilen,«Oryantalizmdi (1980). Konu islam dünyasıylaemperyalizm arasındaki ideolojik savaş,oryantalizmin perde arkası.Her müslümanm ibretle okuması gereken nefisbir hicviye.
3 — Rodinson'un kitabi: «La Fascination deHalam»(Batıyı Büyüleyen İslam) (1980). Eseroryantalizm macerasını tarih içinde ve bütünboyutlarıyla incelemeğe çalışan ansiklopedik biryaklaşım, özlü, aydınlık, öğretici; fakat kokusuz,renksiz ve heyecansız. 4 — Adnan Adıvar'in İslam Ansiklopedisine yazdığı Mukaddime(21 büyük sayfa). Derli toplu bir özet, gönül'dençok kafanın mahsulü.Bu dört kitap da birbirinin tamamlayıcısı.Oryantalizmin gelişmesini bizden birianlatmalıydı. Said'in kitabı çok güzel, çok ufukaçıcı ama Said Avrupa'nın karşısına bir intikammeleği gibi çıkıyor. Söyledikleri belki yanlışdeğil ama şarkiyat denen ideolojiler bütünündençok ağzı yanmış.Teferruatı bir yana bırakarak şöyle bir şemacizebili riz: Batının tecessüsünü kamçılayan veşuurundaki doğu imajını besleyen iki ana kitap
var. Birincisi, 18'nci asrın ilk yıllarında basılanGalland'ın «Bin/bir Gece» tercümesi.Sokaktaki adam için doğu, hâlâ Binbir Gece'deyaşayan hayal ülkesidir.Kaynakları tanımak isteyen batı aydınları ise,susuzluklarını Herbelot sayesinde gidermeğeçalışmışlar. Başka bir deyişle, Avrupalı bilginler,islam dünyasını Herbelot'nun«Doğu Kütüphanesi» yardımıyla tanımış.Filhakika, «Doğu Kütüphanesi», Hugo'danNerval'e, Tennyson'dan Lamennais'ye kadar birçok batı yazarlarının başvurduğu bir ana kitaptır.Osmanlı aydınları Herbelot'dan haberdar mıydı?Evet, aşinalığın hudutlarını tayin etmek ayrı birinceleme konusu.Adıvar, oryantalizmin macerasını anlatırkenHerbelot'ya da yer verir: «Şarkın semtine bileuğramamış olan bu zatın eseri, 'hiç şüphesizbugün tercümesini neşrettiğimiz ansiklopedinincedd-i âlâsıdır. Kitabın ilk sahifesinde unvanın
altındaki ibare., bize modern oryantalizminoldukça tam bir tarifini vermektedir. 1781senesinde çıkan son tab'ı dört cilttir... XVII.asırda yazılan bu eser o vakit pek faydalı olmuşve XIX. asra kadar herkesin müracaat ettiği biransiklopedi olarak tanınmıştır.»«Doğu Kütüphanesi»., güzel ama bu doğuneresi? Schwab'ı dinliyelim: Bu kütüphaneniniki sınırı var, coğrafyadaki sınırt Bağdat,tarihdeki sınır ise: Hazret-i Muhammed.Yazar bu hudutların ötesini hep ikinci eldenkaynaklara başvurarak taramış, kısaca, eserinkonusu olan doğu, bütün doğu değil. Ne uzakdoğu var ne arkaik doğu. Bu da gayet tabii,ondokuzuncu yüzyılın başlarına kadar Avrupayalnız Sâmi dillerine âşinâdır, sâmi dillerinin dearap ve ibrani kollarına.Said'in kitabında da Herbelot ile ilgili bilgileroldukça kıt.Rodinson da Herbelot'yu «oryantalizmindoğuşu» bölümüne misafir etmiş.
Kamus'un verdiği bilgi şu: «Herbelot(Barthelemy de) Şarkiyatçı (1625 -1695) Samidillerin birçoğunu, ayrıca Türkçe ve Farsçayıöğrendikten sonra doğulularla münasebetegeçmek için İtalya'ya gitti. Orada birçok elyazmaları elde etti. Colbert tarafından, Fransa'yaçağrılıp, mütercim-kâtip tayin edildi. Daha sonraCollege de France'a Süryani hocası atandı.Yazma olarak bıraktığı arapça, farsça, türkçedenlatinceye üç ciltlik bir sözlük, bir de doğuantolojisi vardır.»Şimdi de kitaba eğilelim. Elimizdeki baskı 1776tarihini taşıyor, Amsterdam'da basılmış, 954büyük sayfa. Ayrıca Visdelou ile Galland'ın 284sayfalık bir zeyli (1780).Kütüphane raflarına sığmayacak kadar koca bircilt (Uzunluğu 43 santim). Kitabın iki adı var:Doğu Kütüphanesi veya Üniversel Sözlük.Altında şöyle bir ibare: «Doğu kavimleriyle ilgilibütün bilgileri kucaklar. Bu kavimlerin: hakikiveya efsanevi tarih ve ananelerini, dinlerini,mezheplerini ve siyasetlerini, hükümetlerini,kanunlarını, adetlerini, törelerini, savaşlarını ve
ülkelerinin geçirdiği değişiklikleri; ilim vesanatlarını, ilahiyatlarını, esatirlerini, büyülerini,hikmeti tahiiyelerini, ahlâklarını, tıplarını,riyazilerini, tabiat tarihlerini, takvimlerini,coğrafyalarını, gök blimlerini; sarf, nahiv vebelagatlerini; evliyalarına, hocalarına,hakimlerine, münevverlerine, şairlerine,kumandanlarına, kısaca fazilet veya bilgileriylebu kavimlere ün sağlayanlara ait haltercümelerini ve menkıbeleri, kaleme aldıklarıbelli başlı telifler, eserler, tercümeler, şerhler,telhisler, hikâyeler, hikemiyat, durub-u emsalkitapları; arapça, farsça ve türkçe yazılmışbilcümle kitaplar hakkında tenkidi hükümler veseçmeler.»Sonra «Hükümdar'a» bir arize. Arizeyi yazanHerbelot'nun kardeşi: Herbelot de Molainville.Şöyle diyor:«Bu eseri efendimize sunarken müteveffabiraderimin arzularını yerine getirmiş oluyorum.Yıllarca inanılmaz bir gayret harcadı, bu uğurdadoğu dillerinden sayısız yazmalar okudu.Bunların en nadir ve en dikkate layık olanlarını
kütüphanenizde bulmuştu. Umduğu tek mükafatvar di: Haşmetmeabınızın hoşuna gidecek bireser vücuda getirmek. Uykusuz gecelerininmeyvesi olan bu sayfaları hak-i payınıza bizzattakdim edemedi. Bu şerefli vazifeyi, onunyerine, bendeniz eda ediyorum.»Bu arizeyi Galland'ın «Önsöz» ü takip ediyor(19 büyük sayfa). Galland şöyle başlıyor:«Büyük teşebbüslerin çoğunu bekleyen hazinbir kader var •. Yazarları çok defa muratlarınaeremez, işlerini tamamlamadan mezarı boylarlar,uzak örnekler aramaya lüzum yok,d'Herbelot'nun akibeti meydanda, niceyorgunluklara mal olan «Doğu Kütüphanesininbasılışını görmeden öldü. Bu kadar zahmetli veböylesine uzun zaman isteyen bir esere ne diyegirişmişti? Yaşamışolsa, okuyucuya bu davranışının sebebleriniherkesten iyi kendisi açıklardı.Ne beis! Eserin kendisi konuşuyor. Belli kiyazarın niyeti ebediyete bir âbide armağanetmekti. Yeniliği ile gelecek nesilleri hayrete
düşürecek, faydası ile hoşuna gidecek bir âbide.Ama ne yapalım, böyle mühim eserleri birönsözde sunmak adet olmuş. Herbelot,ibraniceyi, gildaniceyi, siryaniceyi mükemmelenbiliyordu. Latince ve yunancadan sonraöğrenmişti bu dilleri. Bunlara arap, fars ve türklisanlarını da ekledi. Bu temeller olmadankafasındaki büyük tasarı gerçekleşmezdielbette.»Sonra Galland, d'Herbelot'ya dayanarak doğukavimlerinin tarihini anlatır. İranlılar (islamdanönce ve sonra), Moğollar, Selçukiler veOsmanlılar, Karakoyunlular. Haçlı Seferleri,Eyyubiler, Memluklar, ... Arapların ilimehizmeti, İranlılarda âdap, türklerde şairler, 17.asır sonlarında 590 şair yaşıyormuş Türkiye'de.Galland tabiat konusuna temas ederkenHerbelot'nun, bilhassa Hacı Kalfa'mn (KatifÇelebi) «Keşf-el Zünun'unu bütün olarak çeviripeserine aldığını kaydeder. Herbelot sık sıkKur'an'dan âyetler de alıyor, tercümelerindenfaydalandığı tefsirciler en tanınmış islam
müellifleri, bilhassa Hüseyin Vaizin farşçatefsirleri.Herbelot'ya kadar, Batıda islam kavimlerinindilleri bilinmezmiş. İlk defa olarak bir ispanyolrahibi, 17. yüzyıl başlarında ispanyolca bir arapgrameri kaleme almış. Leunclavius'un da kısa birtürk tarihi varmış. Guillaume Postel ise arapçayıKur'an'ı şerh etmek maksadıyla Doğu'dabulunurken öğrenmiş. Scaliger, islam danfaydalanılacak bir çok kaynaklar olduğunuanlamış ama emellerini gerçekleştirmeye ömrüvefa etmemiş. Sonra islam dilleri konusundahimmet harcıyan çeşitli avrupahlar.- Erpenius,Megiferus, Golius. Castel'in yedi dil üzerinetertiplenen sözlüğü. Louis de Dieu, Hollanda'daacem dili üzerinde çalışmış. Vattier, İbni Sina'yılatinceye çevirnıiş baştan başa.Doğu dilleriyle uğraşanların sonundaMeninski'yl zikrediyor Galland. Padişahın harpdivanında danışman ve tercüman olan bu zattürkçenin üç ciltlik bir kamusunu hazırlamış.Golius'un farsça lügatini de bütünüyle eserineaktarmış.
Bütün bu çalışmalardan faydalanarak her üçislami dilde yazılan eserleri okumak yaniAvrua'daki münferit emeklerin mirasına konarakDoğu'nun tarih, edebiyat ve irfanını asırlaratanıtmak şerefi ilk defa olarak Herbelot'ya nasipolmuş.Galland da İstanbul'dayken böyle bir işegirişmiş, sonra Herbelot ile bir yıldan fazla sıkıbir arkadaşlıkları olmuş.Kitabı çok iyi tanıyor. Böyle bir önsöz yazarakeseri sunmak cesaretini de bu muarefeden alıyor.Heyhat! İki yüzyıl önce kaleme alman bu değerliönsözü bütünüyle tercüme edecek Sabrımız dayok onu bastıracak yerimiz de.İki asır gecikerek de olsa Herbelot'yuçağdaşlarımıza takdim edebildikse ne mutlu!BİBLEyahut
KİTAB-I MUKADDES(l)BAŞLARKEN«Kırk Ambar»da dünya edebiyatları kavramınadokunmuştuk.«Bir Dünyanın Eşiğinde» ise dünyanın en eskiedebiyatına ayrılmıştı. Her iki eserin de çokbüyük bir eksiği vardı: İbrani edebiyatından(2)söz etmemiştik. Oysa Tevrat da, İnciller demedeniyet dünyasının kutup yıldızlarıydı.Onları da Türk okuyucusuna tanıtmak, yazariçin, kaçınılmaz bir görevdi. Bu işi nasılbaşaracaktık?Konu, ne yalnız edebiyat tarihini ilgilendiriyordune dinler tarihini. Konu, öylesine geniş, o kadarkarışık ve içinden çıkılmaz meselelerikucaklıyordu ki., önce Renan'in 5 ciltlik «İsrail Tarihi» ne baş vurduk. Baktıkki bir makalenin dar hacmi içinde üstadın o nefiseseri anlatılamıyor.
Gerard Walter'ın «Komünizmin Kaynakları» adlıkitabından İbraniler bahsini bir kere dahaokuduk. Kitapta İsrail nebilerinin yetiştiği çevreve ana düşünceleriyle ilgili geniş ve ayrıntılıbilgiler vardı. Bu bilgileri ya bütünüyle çevirmekyahut da hepsinden vazgeçmek gerekiyordu.Çürük bir sandalla kıyısını bulamadığımız uçsuzbucaksız bir denize açılmıştık. Yarım asırdanberi zaman zaman tavaf ettiğimiz bu muhteşemabideyi Türk okuyucusuna nasıl anlatacaktık,medeni dünyanın bütün düşüncesi, bütüninançları, bütün bilgeliği Bible'de toplanmıştı.Asırlar boyu binlerce yazarın heyecanlarını, öfkeve ümitlerini dile getiren bu kitap, dünyaedebiyatlarının anlaşılması en güç bir klasiği idi.Onu lâyıkıyle tanımadan Avrupa'nın ruhunanüfuz edemezdik. Elimizdeki Türkçe çeviricansız bir iskeletten ibaretti. îbranicebilmediğimiz gibi Yunanca ve Latinceçevirilerden de faydalanamazdık.Fransızca ve İngilizce tercümelerle yetinmekzorundaydık.
Ama bu tercümeleri anlamak için de yetkilikılavuzlara ihtiyacımız vardı. Aylarca çalıştıktansonra anladık ki Kitabı Mukaddes'iokuyucumuza tanıtmak, gücümüzü fersah fersahaşıyordu. Bununla beraber, umman, dan birkaçdamla getiremez miydik! Karanlıkları birazolsun aydınlatmak, tarihle hukukun, şiirlehikmetin, vahiyle bâtıl inançların çözülmez birkördüğüm halinde kaynaştığı o esrarengizsayfalan Türk okuyucusuna çok müphem, çokkifayetsiz de olsa tanıtmak istedik. İtiraf edelimki yazımız bir karalamadan ibaret.KİTABI MUKADDES ÇEVİRİLERİ (2)Son Fransız Ansiklopedisinin 18'inci cildindedikkate lâyık bir yazı okuduk. (EncyclopedieFrançaise, tome XVIII: La civilisation ecrite.«Les Traductions» par L. Gulet YazılıMedeniyetler. \"j «Tercümeler», yazan L. Grillet,Paris 1939) Aynen aktarıyoruz:«Musa'nın kitabı ile Tevrat'ın metinlerkoleksiyonu İbrani kavminin özel kütüphanesiolarak kalsa ne işe yarardı?
Kendi dillerine hapsedilmiş olan bu kitaplarnihayet Talmud kadar önem taşırdı: sinagogkürsülerinde titizce muhafaza edilen bir Tora. Bugarip kitaba umulmadik bir şans kazandıran:Septant tercümesi. Bu sayede dünyayaseslenebilmiş. Hind'in, Çin'in, İran'ın, Mısır'ınkutsal kitapları böyle bir talihten mahrumkalmış. Septant tercümesi sayesinde Kitab-ıMukaddes Jude'nin dışında var olmağa başlamış,Helenizm'in unsurlarından biri olmuştur.Bible o zamandan beri Bible. O güne kadarAsurl ve ya Hitit âbideleri gibi, meraklıları çekenbir etnografya belgesiydi sadece; ne istibali vardıne yayılma gücü. Batlamyus'un yaptırdığı çeviri,o belgeyi Grek dünyasına tanıtta.Ve İsa'nın yolunu açtı. Bir nevi yatak olduhırıstitanlık için. O olmasa Mesih'in dinleyicileride olamazdı: ışık ölçeğin altında kalırdı. Yesu'unhayatı bir yahudi dramı.Kudüs kroniklerinde rastgele bir gündelik olay.încil, Süryanice veya Aramice anlatılmış olsa neifade ederdi l Filistinin minnacık bir köşesinde
söylenen mahallî bir masal.Oradan hiçbir zaman çıkmaz ve bir çoban ateşigibi sönüp giderdi. Yunanca olduğu içindir ki buhikâye alevlenmeğe elverişli bir ortam buldu.Biblos âyinlerine, Eflatun'un düşüncelerine.karışarak insanlığın manevi hayatına girdi. AS t. Jerome'un Vulgate .adlı çevirisi ikinci birdönemin ve çok mühim bir terinin başlatıcısıdır.Hıristiyan dünya ikiye ayrılmıştır bu çeviridensonra: Batı imparatorluğu.Doğu imparatorluğu. Evet.. İznik Meclis-iRuhanisinden bu yana Kiliseyi ikiye ayıranhadisenin biricik sâiki nass olmamıştır. Buradada ideoloji, siyasetin maskesinden ibaret.Yunanistan papanın önünde boyun eğmekistemiyordu.Yunan imparatoru, sâkit bir tahtın, parçalanmışve çöken bir iktidarın imtiyazını kabuledemezdi. Bir prestij meselesiydi hu. Yunandünyası Latin dünyasından ayrılıyor; Afrikalı,
Iber veya Galyah barbarlar üzerindeki ağabeylikhakkından vaz geçmek istemiyordu. Davateolojik olmaktan çok milli idi. Bir herezi'dençok jeolojik Bir ko, puş; bu kopuş hattını çizen,dillerin sınırları olmuştu.Aynı olay, XVI. yüzyılda Batı hırıstiyanhğıcamiasında tekerrür eder. Reformanın anahâdisesi iki tercümedir: Luther'in Kitab-ıMukaddes'i ile İngilizce Kitab-ı Mukaddes.Germen dünyası ile Anglo Sakson dünyanınbağımsızlık belgeleridir bu iki çeviri. Denilebilirki Roma imparatorluğunun sonundan bu yanaAvrupa'nın manevi politikası Kitab-ı Mukaddestercümelerinin haritasında belirir.Bir yanda Grek ve Ortodoks Doğu, diğer yandaVulgate'i tanıyan Latin Batı, (bir yanda Luther'inKitab-ı Mukaddesi ile Kuzey Avrupa, diğeryanda VIII. Henri'nin Kitab-ı Mukaddesi ileİngiltere ve A. B. D. Bütün batı tarihi aynı eserintercümeleri tarihi ile özetlenebilir. Bugün bileVulgate'i kullanan Latin kavimleri ile KitabıMukaddes'i evlerinin bir eşyası, günlük bir gıda
ve bir edebiyat eseri sayan öteki kavimlerbirbirinden ayrılır. Bu basit olayı, bütün eğitimve manevi iklim, kültür ve mizaç farklarını izaheder.»BİBLE Mİ KİTAB.I MUKADDES MİBible, yüzyılları kucaklayan bir zaman içinde(kaç yüz olduğu tartışma konusudur) üç dildekaleme alınmış: İbranice, Aramice, Yunanca.Yazarlar arasında çobanlar da var, hükümdarlarda. Kimi karacahil, kimi allame.. kucakladığıkitaplar da hem biçimce, hem değerce çeşitli.«Mezmurlar» da dünya edebiyatının en yücelirik neşidelerinden bazılarını bulursunuz.«Krallar Kitabı» gündelik yaşamayı yansıtan düzyazılarla dolu. Bible'in göze çarpan ilk özelliği,içindeki kitapların çeşitliliği. Ama bu çeşitliliğinaltında gizli bir birlik de var. Kitapların konusuve biçimi bakımından: «tenevvü», bütününanlamı ve işaret ettiği amaç söz konusu olunca:vahdet.önce edebî bir eser Bible, sonra da milyonların
inançlarım abideleştiren bir belge. Bu itibarlakitabı tanıtmak için bir edebiyat tarihinebaşvuruyoruz, ilkin. Başlıca kılavuzumuz:Pleiade Ansiklopedisinin yayımladığı üç ciltlik«Edebiyatçılar TarihUnin birinci cildi. İbranîedebiyatı isimli bölüm, Andre Dupont-Sommerimzasını taşıyor.(Hidtoire des Litteratures T, Andre Dupont -Sommer, «La Litterature hebranique», Paris1955, ss. 292-326). Konu üzerinde bir çok eserkaleme alınış bir uzman. Duppont-Sommer.Yazıya şöyle başlamış:«Kadim Doğu edebiyatları arasında, eskiİbranilerin edebiyatı ayrı bir yer tutar. Filhakika,bu edebiyatın izleri geniş ölçüde KitabıMukaddes adı verilen büyük bir mecmuadakorunmaktadır. Bu kitaba, asırlardan beri, ikibüyük dinin mensupları yani MusevilerleHıristiyanlar derin bir saygı beslerle. Onlaragöre, ilham mahsulü bir eser.
dir bu; Allah tarafından yazılmıştır. Kitaplarınhasıdır, zaten «Bible» de bu demektir.Yüzyıllardan beri sayısız mistik, sayısızilahiyatçı, sayısız şair ve sanatçı heminançlarındaki coşkunluğu, hem sistemlerininilkelerini, hem de dini şaheserlerinin konularınıo ilâhî yazılardan almış.Evet, Bible, müminlerin sevgilisi. Ama bütüntarihin, bütün insanlığın malıdır da. Söz konusuolan: bir kavmin hazine-i evrakı, bir kavmin,daha doğrusu beşeriyetin Bütün beşerî vesikalargibi, onlar da tarihin İçine yerleştirilmedikçeanlaşılamazlar. Gerçekten de, Bible, son derecegirift ve alabildiğine değişik bir vesikalarkoleksiyonudur.Elimizdeki şekli ile, başlıca üç bölüme ayrılıyor:Kanun (Tora, Nebiler, ve Yazılar (Ketubîn); buüç bölümün her birinde de bağımsız bir sürükitab. Çoğu surdan burdan toplanmış. İçlerindeçok farklı dönemlerde yazılmış parçalar var.Musevi Bible'inin bütünü için aşağı yukarı binyıl (İ.Ö. ikinci asırdan onbirinci asra kadar)emek harcanmış.
«Kanon», başka bir deyişle, Bible'e ait.kitaplarınresmi listesi, Eski Sinagog'da yavaş yavaş tespitedilebilmiş; Miladın ikinci asrında hahamlar bazıeserlerin Kanon'da yer alıp almayacağını hâlâtartışmaktaydılar. Bundan başka, hıristiyankilisesi, musevi bible'ini Eski Ahid adıylabenimserken, sinagog'un bir kenara ittiği bazıeserleri de vahiy mahsulü diye kabul etti:Apokrifler (başka bir adları da döterokanonik).Hakikat şu ki koleksiyonun belli başlı kısımları(Kanun, Nebiler, Ketubîm) Î.Ö. birinci asırdayazılmış bulunuyordu. Kanonlar mecmuasındakadim îbranilerin edebi eserlerinden ancak birbölümü vardır. Kanon, ilke olarak, din dışımahiyetteki yazıları almamakla kalmamış, diniyazıların bir çoğu da, eski eserleri toplamakişiyle uğraşılarken kaybedilmiştir. Birtakımyazılar da eski çağların inançlarını fazla gerçekçibir dille aktar dıkları için kâtiplerce bir yanabırakılmıştır. Bununla be raber Bible'in bizeaktardıkları, yine de Musevilerin tari hiniaydınlatan bir hazinedir. İsrail'in eski komşularıolan Aramiler, Moabitler, Edomitler için budeğerde vesikalar dan mahrumuz; onların
yazdıkları, birkaç kitabeyi say mazsak, kaybolupgitmiş.Kısaca, elimizdeki Bible, eski İbranîedebiyatının bütününü kucaklayan bir külliyatolmaktan çok, bir çeşit antolojidir.Rönesansdan bu yana filologlarla tarihçiler eskiYunan ve Latin belgelerini inceledikleri gibiaynı yöntemlerle, aynı kesinlikle ve aynıbağımsızlıkla Bible'l de incelediler.Fakat Kitab-ı Mukaddes belgelerine uygulananyeni ilmî tenkit, karşısında tabii olarak ananevive teolojik muhalefeti bulacaktı. Bibleincelemelerinin tarihi, Fransa'da XVII. asırda, ilahiyatçı Bossuet ile tenkitçiRichard Simon arasındaki tartışmaylameşhurdur. (Bkz. M. Hodinson, BatıyıBüyüleyen islam, çeviren Cemil Meriç!, Pınar1983, s. 169 v.d.) XVIII. yüzyılda ise«Aydınlıklar Felsefesi»ile kaynaşır. Kitab-ı Mukaddes tenkidi, insafsız,
cesur ve sabırlı bir mücadele sayesinde kendinikabul ettirebilmiştir.Zamanımızda böyle bir tenkidin haklarım inkâreden kalmamış gibidir. Bununla beraberkilisenin işine gelmemektedir bu haklar. Bugünbile liberal yorumla, tutucu yorum çatışmaktadırve uzun zaman da çatışacaktır. (3) Kitab-ıMukaddes ilmini bu kadar geliştiren XVIII.yüzyıldan beri dev adımları ile ilerleyen tarih vefiloloji çalışmaları olmuştur. Şüphesiz ki Kitab-ıMukaddes metinleri, bütün diğer metinlerindışında tutulamaz ve yalnız ilahiyatçılarındogmatik yorumlarına bırakılamazdı. Dahası davar., bir zamanlar Bible bütün Doğu edebiyatlarıhakkında biricik kaynagımızdı. İki asırdan beribütün dünyada yetişen bilginlerin çalışmalarısayesinde, Fenike'ce, Asurî ve Babil'ce,Sümerce, Hitiçe metinler de bir bir söküldü.Bu metinlerle Bible metinleri arasında bir çokyakınlıklar bulundu. Artık Bible ilmi olarakincelenmekte ve yeni bilgilerin ışığında dahaaydınlık olarak tanınmaktadır.
Görüş ufkumuz genişlemiş ve Kitab-ıMukaddes, kadim medeniyetler içindeki yerineyerleştirilmiştir. Bir zamanlar dünyanın en eskiedebiyat mahsulü zannediliyordu Bible.. oysabugün anlaşılmıştır ki en kadim kısımları bilegerek Mezopotamya'daki gerekse Mısır'dakiedebiyat eserlerinden aşağı yukarı ikibin yıldaha gençtir. Kısaca, edebi biçim, şiiryöntemleri, imaj ve ûslub gibi bir çokbakımlardan Bible'in bağımsız olamayacağıaşikârdır. Bir inanç sistemi olarak da Bible'inyabancı etkilere neler borçlu olduğunu, nelerinyeni ve orijinal sayılabileceğini tespit edecekdurumdayız.Hakikat şu ki, çeşitli oryantalizmler geliştikçeBible tenkitleri de yeni yeni ilerlemelerkaydediyor. Aynı şeyi bütün ilimler için desöyleyemez miyiz? İlim bir nass değildir,herşeyden önce bir yöntem ve bir zihniyet işidir.Aşağıdaki sayfalarda, kadim îbranî edebiyatını,hem dini mahiyetine saygı göstererek hem deilmî araştırmaları dikkate alarak anlatmağaçalışacağız.»
Dupont-Şömmer'in incelemesini ele almadanönce Bible'le ilgili birtakım temel bilgileriaktarmak istiyoruz.Mütercimlerimiz büyük bir şaşkınlık içindedirler.Çok kere Bible'i İncil diye çeviriyorlar. OysaYahudilerin mukaddes yazılarını birarayatoplayan Bible'de, Hıristiyanların kutsal kitabıolan İncil'lerle havarilerin işleri ve resullerinmektupları çok küçük bir hacim tutar. Eserinbütününe sonradan eklenmişlerdir. İncil, iyihaber anlamına gelen Yunanca E vanj elüs'denalınmıştır. Cermen dillerinde karşılığı Gospel'dır.İnsanlığın ne kadar çılgın olduğunu gösterensayısız delillerden biri de Zola gibi bir zındıkınson kitaplarına Dört İncil adını vermesidir.Demek ki Kitab-ı Mukaddes diye çevrilen Bibleasırlar boyunca derlenmiş bir İbranî edebiyatıantolojisidir. Bu antolojiye hıristiyanlar da kutsalsaydıkları yazıları ekle..mislerdir. Bible'in kucakladığı kitaplar bütünolarak ikiye ayrılır: (1) Eski Ahid, (2) Yeni Ahid.Eski Ahid başlığı etrafında kümelenen irili ufaklı
risaleler 39 tanedir.Yeni Ahid ise 27 adet risalenin bütününe verilenad dır. Demek ki Bible aşağı yukarı 66 risaleyikucaklamak tadır. Bu risaleler çeşitli tarihlerdeayıklanmış ve kilise ta rafından mutebersayılanlarına Kanon adı verilmiştir. Ki lisedenkiliseye değişen bu Kanon'ların herkesçe kabuledilmiş bir listesi mevcut değildir.Kısaca Hıristiyan Bible'nln en az dörtte üçü, ilkhı nstiyanlardan beri Eski Ahid diye tanınanYahudilerin kutsal yazılarıdır. Eski Ahid'de Rabile onun sevgili kavmi İsrail'in münasebetlerianlatılır.Yeni Ahd'in konusu İse Hz. İsa ile havarileridir.I — ESKİ AHİDYahudiler, Mukaddes kitaplarını 3 bölümeayırırlar: 1 — Pentatök, 2 — Nebiler, 3 —Hacıyografya.Pentatök, Yeşu'nun kitabıyla beraber
(Hexateuch) İsrail'in nasıl millet haline geldiğinive mev'ud toprağı nasıl eline geçirdiğini anlatır.Nebiler, İsrail'in Arz-ı Mevud'daki yaşayışınıanlatma, ğa devam eder. Krallığın kuruluşunu vegelişmesini tasvir eder. Kavme, Nebilerinmesajını sunar.Hacıyografa veya «Yazılar», kötülük ve Ölümünvarlıklar zinciri içinde nasıl bir yer tuttuğunuanlatır.TARİHÎ YAZILAR«Bible'de ilk karşılaştığımız, uzun bir kitaplardizisi.Konu: Dünyanın ve başlangıcından Babilesaretine kadar İsrail kavminin tarihi. Bukitapların başlıcaları: Tekvin, Çıkış, Leviler,Sayılar, Tesniye, Yeşu, Hâkimler, Samuel Cl ve2) Krallar (1 ve 2). İlk beş kitap: Pentatök.Bundan sonraki dört kitap-. Nebiler (eskinebiler).
• Bu tarihî dizi içine kadim zamanlardan kalmabirkaç şiir de sıkıştırılmış. En güzelleri:Debora'nın neşidesi (Hâkimler kitabı bahis V).Şiir l.ö. XI. aşıra doğru kaleme alınmış. İsrailoğulları, Musa ve Yeşu başkanlığında Filistin'eyerleşmiştir. Ama toprağın eski sahibi olanKenaniler, istilacılara karşı direnmektedir. İsrail,fetihlerini korumak ve genişletmek için boyunasavaşmak zorundadır.Kuzey Kenan ellerinin hükümdarları, Yahudileriyok etmek amacı ile birleşmiş. Yahudiler detoparlanıp düşman ordularına saldırmış ve savaşYahudilerin zaferi ile sona ermiş. O ünlüneşidenin konusu bu zaferdir. Şair, hem İsrailkavminin Rabbi Yahve'nin yardımlarınaşükreder, hem de başbuğların kahramanlığınıöver. En çok övdüğü de Debora'dır, çünkü bukadın terennüm ettiği savaş şar.kılanyla dövüşenleri yüreklendirmiştir.Kenan hükümdarları pes demiş. Ama İsrailkabilelerini daha büyük bir tehlike bekliyor:Filistenler. Yahudiler, bir kralın buyruğu altında
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440