Yunanistan —sanatları bir yana— her millettençok insan yaratma sanatını temsil etmektedir.İnsanlığın üç hayat kaynağı olmuştur ezeldenberi: soluk alma, kan dolaşımı, ve özümleme.Onlar olmasa, insan oğlu da dünyadan silinipgiderdi şüphesiz.Bereket ki en eski çağlardan beri, aile ocağı,emek, terbiye gibi büyük içtimai uzuvlarladonatılmışız. Yoksa topluluklar da ayaktaduramazdı, ferd de.Demek ki bunların tabii örnekleri ezelden berimev.cud olmuş, hem de şaşılacak kadar güzel vebenzeri olmayan biçimlerde.Saf, güçlü, aydınlık, masum.Çocukluk diyeceksiniz... Evet, ama, çocuktanbüyük ne var? Günah nedir bilmeyen yaratıklar!Size ışık dolu kitaplar sunuyorum. Sağlıklı vetertemiz kitaplar.
En safları Avesta, güneşten bir pırıltı.Homer, Eşil ve büyük yiğitlik efsaneleri...Hepsi de taptaze bir hayatla dolu, martın canlıusaresi, nisanın parlak göğü.Ağıran tan yeri, Vedalardadır. Latif bir akşambulacaksınız Ramayana'da. Bütün çocuklar,kuzulayan Tabiat Ana, ruhlar, çiçekler, ağaçlar,hayvanlar birlikte oynar ve büyüler kalpleri.Bırakın da büyüklüğü içinde serâzad olan insanher yana gitsin. Cedlerinin içtiği kaynaklardangidersin susuzluğunu.İhtiyaçları Titanlarmki gibi sonsuz. Yapacağıbüyük işler var, onu belli bir bölgeyehapsedemezsiniz.Ona bol bol hava, bol bol su ve bol bol gök,hayır bütün gök lâzım... Uzay ve ışık lâzım,sınırsız ufuklar lâzım. Onun için Mev'ud Toprakküredir.
Bir yanda ışığın üç tecellisi, öte yanda Menfis,Kartaca, Tir ve Filistin: loş güney. Mısır,âbideleri; Filistin, yazılarıyla kutsal kitaplarınıtevdi etmiş asırlara...Işığın çocukları toprağı sürmüş ve tohumatmışlardı, kaynaştılar birbirleriyle.Bu kavimler sayıca önemsiz, soyumuzun yansıbile değil. Ama yaptıkları iş büyük. Kartaca veFenike'yi dü şünün. Arab fetihlerini hatırlayın.Nice kavimlerin ruhla rını fetheden Eski Ahdi deunutmayın.İnsanlık uzun zaman inançlarını o kitapta buldu.Tarih bakımından emsalsiz bir hazine, ahlâkbakımından pek öyle değil. O sayfalarda niceçağların, nice toplumların izlerine rastlarsınız.Sözde nass! Ama bu kadar insicamsız bir bütünnasıl nass olabilir? Elohim'den Yehova'ya kadardinî ve ahlâki ilke, boyuna biçim değiştirmiş. Biryandan bugün anladığımız mânâda hukukukuran Jeremi ve Ezeşîel'in nefis bölümleri, sonraher sayfada karşımıza çıkan kadercilik,Cennetten kovuluş, keyfî tercihler nasıl
bağdaştırılabilir? Ahlâkî ayrıntılarda da aynıtutarsızlık.Süleyman'a atfedilen kitaptaki küçükihtiyatkârhklarla îzai'nin yüce gönlü arasmda hiçbir münasebet yok. Çok kadınla evlenme,kölelik vs. konularında Eski Ahid'den hem lehtehem aleyhte birçok deliller bulabiliriz.Kitaplar çeşit çeşit ve son derece esnek. Ailebabası onlardan bazı parçalar seçip çocuklarınaokurken bu karmaşıklıktan çok faydalanmıştır.Bu metinleri çocukların eline vermek büyükcesaret ister. Hangi kadın yüzü kızarmadan EskiAhid'i okudum diyebilir?Bize daha yakın olan öteki Kitab-ı Mukaddesleraydınlığa çıktığı gün anladık ki Eski Ahid başkabir soyun eseridir. Şüphesiz büyük bir eser vehep büyük bir eser olarak kalacak —amakaranlık ve yüz kızartıcı iltibaslarla dolu— gecegibi muhteşem ve tehlikeli.Artık Kudüs eski haritalarda olduğu gibi,kürenin kalbi değildir/ Bir tarafında güç
görülebilen Avrupa, bir tarafında minnacık birAsya yok. Kudüs insan soyunu bütünüylesilecek kadar azametli değil artık.İnsanlık bu kül yığını arasında oturup, bir zamanyeşerdiği söylenilen, ağaçları seyredemez. Bütünbir gün yürüdükten sonra kurumuş birselyatağına götürülen susamışbir deveye benzemez insanlık.Ona, «Hadi iç deve! Vaktiyle bir sel vardıburada...Deniz İstiyorsan, az ötede ölü Deniz, bukıyılarda ot olarak tuz ve çakıl 'bulacaksın»diyemezsiniz.» (*) Michelet, yaşadığı zamanınen büyük şairlerinden biri.Onun vecidli üslubunu dilimize aktarmakgücümüzün çok üstünde. Kitab-ı Mukaddes gibisaygı ile okuduğumuz ve feyz aldığımız bu kitapda bütün insan eserleri gibi noksandır.Ne yazık ki ibiz bu noksan kitaptan da habersiz
yaşamışız.Evet... asırları ve ülkeleri kucaklayan bu çokgenişkitap da okyanus gibi sınırlıdır. Önce bütünAvrupa'ya raci'-bir cehalet. Michelet, İslâmiyetinbüyük kitabından, Kur'andan habersiz. Buna birkıtanın alınyazısı deyip geçelim.Ama Michelet, bu çetin ve devlere yakışanseyahatten yorulmuş olacak ki 18 asrı birdenatlıyor. Ne Hz. Muhammed'den söz etmiş, neŞarhnan'dan, Abelar'la tbn Rüşd, Dante ileGutenberg, Kristof Kolomb ve Lüter, Rabelais,Cervantes, Corneille, Molier, Descartes, Voltaire,ve daha nice dâhiler eserde yer almaz. Oysahepsi de insanlığın Mukaddes Kitabı'na genişbölümler armağan etmiş.Büyük\" tarihçinin bu ışıklı kitabını yarınıngençlerine tanıtabildikse ne mutlu bize. Dilerizki bu kitabın noksan kalan sayfalarını onlartamamlasın. Michelet, bir dağ silsilesinin büyükzirvelerinden bir tanesi.
II — DOĞU MABEDLERİEdouard Schure de düşüncelerimin gelişmesindeufuklar açmış bir yazar: Quinet ve Michelet gibi.Üstadın çok sevdiğim kitaplarından biri «DoğuMabedleri» (2). «Büyük Ermişler» (3)kitabından uzun uzadıya söz etmiştim. «Doğu(1) Michelet J. Bible de l'Humanite önsöz, Paris1864(2) Les Sanctuaires d'OrientO) Les Grands Inltiesyapalım... Asrımızın gelecek asra devredeceğiesas hakikat bu olmalıdır.Benim vazifem, bu işi başarmak değil,sezmekdi.»EX ORİENTE LUX«Bir söz ki şafaklara ve düşüncelere gebe. İlkdefa kim söylemiş bu hikmeti? XII. asırdayaşayan ermiş Joachim de l'Fore, Calabra'daki
manastırda Aziz Yohanna İncilini okuduktansonra mı?Mayorka'daki inzivagâhında Zohar'ın ibVanicemetnine eğilen hurufi Raymond Luyle mi?Yoksa Floransa'nın pürzuhur tepelerindeHomer'in veya Eflatun'un bir elyazmasınıgözden geçiren Pic de la Mirandole mu?Mücahitlere, hacılara, yahut kâhin hükümdarlarayaraşan bu çağın, ne zaman ve hangidudaklardan döküldü acaba? Kaili bir kahramanmı, bir bilge mi, bir çılgın mı?Allah bilir...Gemimiz Marsilya'dan uzaklaşırken, kendikendime tekrarlıyorum bu sözleri, istemiyerek:Işık Doğudan gelir.Oysa bugün yeryüzüne hâkim olan bezyaz ırkınistikameti tam tersine; doğudan batıya yürüyorbeyaz ırk. Üç asırdır medeniyet, Atlantikokyanusunu aşarak Amerika'ya geçti.
Ne var ki dünyanın beyni hep Avrupa. Çağımızvicdanının büyük kavgaları bu hummalı, buasabî beyin içinde geçiyor, istikbal oradaoluşuyor. Bu asır sonunda durum vahim mivahim. Cihan hafaganlar içinde. Kafalar iseperişan mı perişan. Büyük kıyametlerinarefesinde olmasak bile içtimaî ve dinîdeğişiklikler bekliyor bizi. Bununla beraberinsanlık hiç bir zaman bu kadar yekvücudolamadı, hem maddî hem manevî bir beraberlik.Düşünce yalnız elektrik kaboları sayesindeküreyi bir baştan bir başa dolaşmıyor: bütünmilletler ve bütün kıtalar arasında bir çeşit ortakhayat kuruldu. Düşüncenin med ve cezirleriAvrupa'dan Amerika'ya, Amerika'dan Avrupa'yagidip geliyor. Beyaz insan, ileriye doğruyürüyüşünde, Yeni Dünyayı keşfedip, Atlasokyanusunun öbür ucundaki ihtiyar annesiAsyayla karşılaşahbeli misyonunu daha aydınlıkolarak görmeye, devri hareketini ve birliğinianlamağa başladı. Yine o andan itibarendir kimenşelerine özlem duydu içinden ve Ex orientelux diye haykırdı.
Shelley zincirlerini kıran Promete'sininmaşukasına Asya adını verir; bu şairane bir oyundeğil, bir kehanettir.Soylarımızın, sanatlarımızın, medeniyetlerimizinve dinimizin beşiği olan Asya'daalmyazılarımızm anahtarını aramaktayız—bilmeden fakat tutkuyla. Zira, varlıklarınbaşlangıçlarını anlamadan ne gelişmelerinikestirebiliriz ne amaçlarım.Modern düşüncenin bu aslına dönüş hamlesi,hem içtimaî bir içgüdü hem de dinî bir özleyiştir.Farkında olsak da olmasak da bu iki duygubirbirinden ayrılamaz.İçtimaî bakımdan, bu insiyak, küredeki bütüninsanları birbirine çeken zihni bir çabadır.İnançlarımız bakımından, Doğuya başvuruşumuz ise, ruhun manevi ve fikrî birliğineduyduğu şartı, dinlerin ve felsefelerin kaynaşma.sidir, bu da ancak dünün ve bugünün bütünhazinelerinden faydalanmakla gerçekleştirilir.
Mısır'a giderken dudaklarımdan ex oriente luxsözleri bunun için dökülüyor olsa gerek.Biliyorum, asırlar var ki doğu mâbedlerminbazdan ziyaretçisiz. Bazıları ise konuşmuyor.Ama zaman zaman hepsi de konuşmuş, ilimleirade el ele vermiş ve çeşitli dinlerinmüminlerine ezeli ilhamın mânâsını kavrayacakbir idrak kazandırmış. Yalnız gönülden gelenilhamlar hakiki ilhamlardır. Şüphesiz kiMacera'ya, görünmeyen'e, Ruhani'ye inanırım.Filozof olarak inanırım. Çünkü kâinatın içyüzü,gerekçesi ve manivelasıdır bu hakikatlar. Psişikolarak inanırım, çünkü onlar olmadan, ruhun neilkelerine akıl erdirebiliriz, ne de tecellilerine.Ruhun ve Hakikatin kelâmıdır bu, sanatkârlabaşka türlü konuşur, şairle, bilgeyle, veliylebaşka AKIL MI CİNNET MJ?I — «CİNNETE METHİYE»Avrupa bazan aklı göklere çıkarmış, bazancinneti.Tarif i bir türlü başarılamayan akıl, Batı
felsefesinin temel taşlarından biri. FelsefiMekteplerin durumu, ona göre kararlaştırılmış.Hümanizmin bayrağı: Akıl. Bütün tartışmalarınkonusu o... Eflatun'dan Russel'a, Aristo'danMarks'a kadar düşüncenin bellibaşlı pehlivanlarıo meçhul, o müphem nazenin uğrunda savaşvermişler. Ama Batının tebcil ettiği tek ilahe akıldeğil. Cinnetin de kasidecileri var.Latin şairi Horatius, bütün insanların zır deliolduğunu asırlarca önce haykırmış. Bizim biratasözümüz de «Deme Mecnun'a deli; herkesbirgüna deli,» buyuruyor. Delilik için yazılanmethiyelerin haddi hesabı yok. Antakyalı birşair, çıldıracağını önceden sezerek istikbalinimısralarda yaşatmış:«Fethetmeğe iklim-i cünunu sefer ettim.Ey nâs, haberdar olunuz bu seferimden.»Fakat insanlık tarihinde cinneti bütün ihtişamı vebütün iktidarı ile sahneye çıkaran en büyükyazar Erasmus'
dur. Hollanda'h düşünce adamı, Latin şairindençok daha insafsız. İmparatorlardan, dilencilere;papazlardan, keşişlere kadar bütün insanlığın zırdeli olduğunu anlatmakla kalmaz, cinnetolmadan yer yüzünde hayatın da devam«demeyeceğini ispat eder. Yani insanlığınkaderidir cinnet.157İyi ki bu alın yazısından kurtulamıyoruz.Medeniyet baştan başa cinnetin eseri. Erasmus,yeni-çağı bu nefis kitapla başlatır. Üstadınsesinde öfkeden eser yoktur. Kükremez, güler...daha doğrusu dudaklarında her an tazeliğinikoruyan dilber bir tebessüm ile kâinatı dolaşır.Şimdi Tanrılar otağı Olempos'tadır, şimdiyeryüzünde. Cevelangâhı hem eski tarihtir, hemmodern çağ. Hiciv, hiçbir ülkede şakaylakaynaşmamıştır böylesine. Karşımızdaki palyaçolibası altında, çağının en büyük allemesi gizli.Kahraman, şu veya bu kişi değil doğrudandoğruya cinnettir.
Dünya edebiyatını yutmuş bilge bir cinnet. Birdevrin en parlak, en çok sevilmiş ve en çokokunmuş bu kitabı dilimize de çevrildi. 0) Amabelki tercümenin yavanlığından, belkiokuyucuların budalalığından en küçük bir yankıuyandırmadı. Cinnet, Erasmus'da zekâdır.Delilikle budalalık arasında aşılmaz bir duvarvar. Cinnetin akılla nasıl kaynaştığını görmekisteyenler Erasmus'u okusun. Kaldı kiAvrupa'nın en ciddi ve en büyük fikir eserleriinsanları güldürmek için yazılmışlardır. İşte DonKişot, işte Gargantua, işte Cinnete Methiye. Birtiyatronun üzerinde şöy»le yazarmış: «Castigatridendo mores». (Gelenekleri ve alışkanlıklarıgülerek düzeltiyoruz).İçinde bulunduğumuz çağ, XVI. asırda başlıyor(2) Avrupalıya göre. XVI. asrı bütün sefalet veihtişamıyla canlandıran kitap: «CinneteMethiye.» Günümüzün kendisinden en çok sözedilen düşünce adamlarından biri: Lukacs.Lukacs, XX. asrın hakim düşüncesini sergileyenkitabına «Aklın Yokedilmesi» adım vermiş. (LaDestruction de la Raison).
Cinnete Methiye, gülümseyen ve gülümsetenşuh bir eser. Aklın yokedilmesi, haşin veinsafsız. Bir hıyabandan geçerek bir salhaneyevarıyorsunuz. Faustien medeniyet kendi kendinisigaya çekiyor. Bir nevi ilahi, daha doğrusuşeytani komedya seyrediyorsunuz. Erasmus'unkahramanı fettan ve nüktedan bir peri. Lukacskahramanları bir medeniyetin mezar kazıcıları.Erasmus şair, Lukacs savcı.Yalnız kendi de mahkûm ettiği düzenin başlıcasorumlu larından değil mi? Bir zamanlar aklıtannlaştıran hümanist Avrupa, oyuncağını sefil'bir paçavra gibi tekmeliyor.Hakikati imanın dışında arayanlar karşılarındaabesi buldular.Çağımız cinnet ve cinayet çağı. Bu hasta, bu sar.sak, bu çirkin yüzyılların ebediyete armağanı, yabir kaçışedebiyatı olacak yahut da mezbeleleri vecanavarları teşhir eden pis bîr gerçekçilik.
Aşağıdaki sayfalar günümüzün çirkin ve rezildünyasına açılan şahane bir revak.«Avrupa, haçlı seferlerinden beri, ilk defa olarakcihanşümul bir kasırga içindedir. On altıncı asırbaşlamadayız...Kasırga, Fransa'ya daha çok dışardan geldi. AmaFransızlar bir kere cenk meydanına atılınca,bütün güçleri, bütün neş'eleri, bütünumursamazlıklarıyla kavgaya verdilerkendilerini. Asrın bu ilk yarısını iki isim hülâsaeder: Eras.mus ile Luther. Birincisi öncü, ikincisipeygamber.Hollanda... eski dünya Hollanda kumsallarındacan veriyordu. Yeni dünyanın ruhu oradatutuştu. Kıvılcım, o sislerin kucağından doğdu.Tiz, alaycı, hızlı bir ses uzayda kayarak bütünAvrupa'ya Erasmus'un adını tanıttı.Halkın dudaklarından düşmüyordu bu isim.Papalarla hükümdarlar iltifatlarım kazanmak için
birbirleriyle yarışıyorlardı.Peki ama kimdi bu adam? Bir piç. Utrechtkatedralinde merhameten büyütülmüştü.Rotterdam'dan Bâle'a, Roma'dan Venedik'e veLondra'ya yelken açtıktan sonra, günün birinde,herkes tarafından çağının en büyük dehası ve ensevilen yazarı olarak kabul edilmişti. VIII.Henri istiyordu ki sarayında kalsın; I. FrançoisCollege Royal'ı yönet diyordu; X. Leon, «nedenpapa olmayasın» diye fısıldıyordu. O da sarayadamı, elçi, veya dostu Thomas Morus gibi nazırolabilirdi...Aydın oldu ve aydın kalmayı tercih etti: Serâzâdbir düşüncenin adamı. Bir evvelki çağın serâzâdaşıkları ve serazâd meddahları yerine serâzad birdüşünce adamı. Filhakika, hür ve serseridüşünce. Kilise'den ve Medrese'den çıkıp elindesaz yollara düştüğü günden bu yana,edebiyatçıların yaşayış tarzında önemli birdeğişiklik olmuştu.Karşımızda artık âşık yoktu, hür düşünce adamı
vardı.Ozanlar için tek yaşama yolu: dilencilik veyabüyük konaklarda uşaklıktı. En yiğit ozanlar,hükümdarın rızâsını veya zevklerini hesabakatmak zorundaydılar. Erasmus—ilk defa olarak— bağımsızlığını zincirevurmak isteyen tutkulara, çıkarlara, nüfuzlarakarşı koyacak ve hür düşüncenin bayrağınıtarafsız bir toprağa yiğitçe dikecektir. Yazarınbağımsızlığını ve haysiyetini, servetin hattâşöhretin fevkinde tutanlar için Erasmus'unbüyüklüğü hurdadır.Papalık, Reform, İmparatorluk, bu kadar çevik,hu kadar keskin kalemi kendi dâvalarınabağlamak için can atıyorlardı.Erasmus kalemini kendine sakladı, yalnızkendine.Huşunet de göstermedi, nümayişe dekalkışmadı.
Kendini saygılarıyla şereflendirenhükümdarlardan ne iltifatlarını esirgedi, nemedihlerini- Ama adamları da olmadı.Tek efendisi vardı: vicdanı veya keyfi. İki asırsonra Voltaire'i Avrupa'nın sözü en çok dinlenenhükümdarı yapacak olan fikir saltanatının hakikikurucusu ve ilk temsilcisi Erasmus'dur. Modernzamanların perdedân.Yeni doğan hürriyeti kabul ettirmek ve yaşatmakiçin lüzumlu gözüpeklik ve ihtiyat ondaydı.Daha coşkun ve daha ateşli olsa, helki dehürriyeti tehlikeye düşürürdü.Daha inanmış, daha kabadayı yahut ta dahauysal olsa, hürriyeti bir partinin lehinesoysuzlaştırırdı. X. Leon'un veya Luther'in sağkolu olabilirdi. Militan, öfke ve merhametsizkavga anlannda, hür düşünce adamını yok edebilirdi. Az bulunur bir istisna: mizacındaki itidalsayesinde bağımsız güçlü ve özgür kalabildi.Çağımızın hümur (humour) diye adlandırdığı,dalgalı ve dalgacı bir mizaç var adır ya. İşteErasmus, o açıkgöz allâmelerden, o sevimli
filozoflardan, o akıllı dalgacılardan birincisidir.Daha sonra, Sterne, Voltaire ve Nodiergelecektir.Erasmus, can çekişen Ortaçağın alacakaranlığınaneşeli bir havai fişek gibi «Cinnete Methiye»sinifırlattığı zaman, Rönesansın başbuğları arasındayerini almış, yeni araştırmalar, merakınıİtalya'dan Ren kıyılarına taşımışbulunuyordu. Cerbeze, muziplik ve sevinçlekıvılcımlaşan o sayfalarda modern ruh bütünihtişamıyla beliriyordu.Evet, eser lâtince yazılmıştı. Latince, âlimlerindiliydi, her kese hitab edebilecek tek dil.Hollandaca yazsa daha mı iyi ederdi. Bu günhangimiz anlıyabilirdik? Belli ki bütün dünyayıdolaşmak ve bütün hafızalara işlemek içinseçilmişbir üslub karşısındayız. Nitekim yeni doğanresim sanatının yardımıyla bir kat dahacâzibleşen kitab cihanşümul bir kahkahaortasında Avrupa'yı baştan başa dolaştı.
Erasmus'un peri-i ilhamı olan Delilik, kadîmmitolojinin bütün süsleriyle, yeni dünyanınbütün câzibeleriyle müzeyyendi. Terütâze vegülümseyerek geliyordu. Jüpiter*le Gençliğin kızıydı. Mutlu adalarda dünyayagelmişti.Menekşeler, güller, lotüsler, şahdârûlarortasında. Bu abus ve cansıkıcı köhne dünyayıuyandırmak için, şatır ve handan, boygösteriyordu. Canlansın diye Nepantessunuyordu ona. Keyifli bir sarhoşluk. Dikkatelâyık değil mi, o kadar savaş ve cinayetlerlekahrolan onaltıncı asrın ilk yarısındakahkahadan geçilmez. Her yanda kahkaha.Tiyatroda olduğu gibi, Kilise'de de gülünür. Dinveya politika kavgalarının çoğu kahkaha ilebaşlar. Günün birinde kılıç veya darağacıylasona erecek olan bir kahkaha.Demek ki Erasmus'un, sancaktar olarak deliliğiseçmesi çok tabiî. Delilik, elinde deli sopası,(marotte) burnu havada, onaltıncı asra kendimalikânesiymiş gibi adım atar.
Deliler asrında değil miyiz? Sokrat'ın istihzasınıGringore veya Rabelais'nin maskesi altındasaklayan akıllı deliler; Charles-Quint veya II.Philippe gibi dünyaya söz geçirmeyi düşleyenikbalperest deliler; Pavie'de I. François gibi esiredilen yahut Berquin ve Nubourg'la alevleriçinde can veren yiğit deliler; Munster'dekianabaptisler veya Patis'teki Protestanlar gibi azgın deliler. Erasmusşüphe yok ki o kadar uzağı görmemişti. Amasezmişti ki Cinnet günümüzün hâkimesidir, veonun şanını terennüm etmişti. Hem huzura, hemhürriyete düşkün olan Erasmus gibi bir insaniçin, cinnetin büyük bir imtiyazı vardı:sorumsuzluk. Elindeki sopa bir çeşit pasaporttur.Çileden çıkmak, söylenmek, homurdanmak hemsıkıcıydı, hem tehlikeli. Vaizler pekâlâbeceriyordu bu işi. Erasmus yolsuzluklara vebuda*Avrupalıyı dinleyelim:Kamusların Kaosunda:
l) İlk kılavuzumuz Littre, a) İnsanın sayesinde,bilgi edindiği, hüküm verdiği ve kendi kendiniyönettiği meleke.«Akıl, pek bir şey bilmediğine ve sık sıkyanıldığına inandırır Montaigne'yi. Onun içindirki aklın ilkelerini kavrayanlar dinin sırlarınıyadırgamaya kalkışmazlar.» (Pascal).«Görünüşlerdeki kararsızlık aklımızı boyunaşapa oturtur.Bu noktaya mim koyalım. Diyelim ki Tanrıvardır ya da yoktur. Hangisine karar vereceğiz?Akıl hiç bir yardımda bulunmaz. Arada sonsuzbir kaos var». «Varlığının özü akıl. Ama insanıyöneten o değil. İfratla tefrit: Akla kulaklarınıtıkamak veya yalnız aklı dinlemek. Hazzınkölesi olan ruh akla düşman kesilir.» (Bossuet).Tanrının eserle rinde kusur bulmak aklımızınhaddi değil. Bize düşen aklımıza«Sus gafil, sus bre haddini bilmez» demek.Sevimli zehirleri daha tatlı bir büyü ile aklı
sarhoşeden başka hatalar da var. (Boileau) «Göklereçıkarılan o küstah akıl ne işe yarıyor ki?Tutkuları önliyebiliyor mu?Yo... Biraz içki canına okuyor. Bir çocuk bilefaka bastırıyor.» (Deshoul). «Aklımıza en çok yaraşan yargılarbiraz çekingen olanlardır» (Fontenelle). «Aklınbize sunduğu kesin hakikatler üç beşi geçmez.Zekâmız yeni hakikâtler uydurup haydi inanınder. Üimleri elde etmek için kullanıyoruz aklı.Oysa aklımızı olgunlaştırmak için ilimlerikullanmalıydık. Aklın en göze çarpan vasfışüphedir, tartışmadır, karşılaştırmadır» (Buffon).«Kadınların aklı amelî bir akıl. Belli bir amacaerişmek için lâzım gelen yolları ustaca bulurlar.Ama amacı bulamazlar bir türlü.» (J. J.Rousseau).Metafizik tabiri: saf akıl veya hadsî akıl. Ampirikaklın veya tecrübî bilginin zıddı olarak kullanılır.
Akü mezhebi, ilk defa olarak 1793'de Paris'tekutlanan sonra bütün Fransa'ya yayılan mezhep.b) İnsanların genel olarak kabul ettiklerihakikatler bütünü. Bu akla çok defa gayrişahslakü denir. «Doğrusu şu ki bende bir akıl var.öyle ya onu bulmak için boyuna kendi içimedönmüyor muyum? Ama İhtiyaç anında benidüzelten ve kendisine başvurduğum yüce akılkendi aklım değil. Bu kusursuz ve değişmez birkural. Oysa ben kusurluyum ve değişmekteyimboyuna. Bizden üstün bir aklın yardımınaihtiyacımız var. Bütün çağların ve bütünülkelerin İnsanlarını sabit bir merkeze bağlayano.» (Fenelon).c) Raison bazan mutlak olarak logos mânasınakullanılır: Kelâm. «Sınırlı nesneleri tanıyabilenkendi zayıf aklımızın üstünde cihanşümul birakıl kabul ediyoruz» (Bossuet). «Bu en yüksekakıl nerede? Aradığım Tanrı o değil mi?»(Fenelon). İsa'dan önce VI. asırda doğan Çinlifilozof Lao Tseu'ya göre (Eflatuncular veStoacılar için olduğu gibi) bütün varlıkların ilkprensibi akıldır. Tarif edilemiyen ve başka
benzeri olmayan ilahi varlık. (Abel Remusat).d) Akl-ı selim, bilgelik. Kâmil akıl her ifrattankaçar.Akü da hakikat gibi tekdir. Ona varmak için tekyol var, ondan ayrılmak için binlerce yol. (LaBruyere). Yazılı akıl (Roma Hukuku).e) Bir toplumdaki doğru ve isabetli düşüncelerinbütünü.«Akıl saadete benzetilebilir. Akrebinyürüdüğünü göremezsiniz, ama yürür. Ancakbelli bir zaman sonra ne kadar yol aldığıfarkedilir.» (D'Alembert).«Sensus communis, Romanlarda yalnız ortakduygu anlamına gelmezdi; edep, hassasiyet dedemekti. Biz Romalılardan aşağıdaolduğumuzdan kelime de FransızcadaRomalılardakinin yarısını ifade ediyor: sağduyu.Kaba saba akü (yontulmamış), aptallıkla zekâarasında sınır bölge.
Adamın sağduyusu yok, ağır bir hakaret.Adamın sens oommun'ü var, sözü de birhakaret. Yani düpedüz salak değil. Esprisi yok.»(4) •2) Şimdi de çağdaş bir sözlüğe başvuralım: PaulRobert «Raison».«980'de ilk defa kullanüıyor. Çile, yol. (Hz. İsakastedi hepsi; düşüncesi, zekâsı, şuuru, iradesi,umumiyetle bütün melekleri Bu mânada sıfatı:akıllı (raisonnable). İkinci anlamı felsefede, ruhimelekelerimizn bütününe akıl denmez, bumelekelerden bir tanesidir akıl, insana mutlakfikirleri, ilk hakikatleri, mutlak'ı, ideali,mükemmeli tanıtan melekedir.Onun sayesinde yalnız duyuların değil,tecrübenin de üstüne yükselir, kablî (apriori)olarak herhangi bir tecellisinde namütenahiyi(sonsuz) kavrarız. Kant'la Almanlar saf akılderken, bu aklı kastederler; saf akü, tecrübeninkazandırdığı her bilgiden sıyrılmış akildir. Bumânâda aklın sıfatı akıllı değil aklidir (rationnel).Üçüncü anlam dinler için akıl, insanın tabii
melekeleridir, tabiatüstü veya vahiy eseribilgilerin zıddı; diğer bir deyişle akıl başkadır,iman başka. Akıl bilgi vasıtaları —vahiy hariç/—ve tabii faaliyetinin bütünü ile insan ruhudur. Bumânâda en çok kullanılan sıfat: akılcı'dır(rationaliste), daha çok teolojide kullanılır.Şimdi de bu üç tariften çıkan bellibaşlımeselelere bir göz atalım:a) Sağ duyu veya insan zekâsı anlamınakullanılan akıl, fazla tartışmalara yol açmamıştır.İnsanın hayvanlardan üstün birtakım melekeleriolduğu apaçık ortada, bu ayrılığı belirtmek içinayrı bir kelimeye ihtiyaç var: Akıl. İyi ama insanhayvandan üstün mü acaba? Kimine göre akıl,Tanrının bütün insanlara bahşettiği bir üstünlük,bir nevi tabii vahiydir. Kimine göre hayvanlardada mevcut olan insiyakların, melekeleringelişmesi ve en üstün biçimlerine ulaşmasıdır.Beşeri akılla hayvanların zekâsı arasında birderece farkı vardır sadece, bir mahiyet farkıyoktur.
b) Akıl, namütenahiyi kavrayan bir melekeolarak ele alınınca, daha çetin tartışmalar çıkıyorortaya. Felsefe, en eski çağlardan beri, bukonuda ikiye ayrılmış. Mekteplerden biri, safakıl vardır diye tutturmuş ve bunu ispat için kırkdereden su getirmiş, öteki mektep böyle birmelekenin mevcut olmadığını, delilleriyle ispataçalışmış. Böyle bir melekenin varlığına inananlaridealist adını almışr inanmayanlar ampirist.aa) Eflatun, orta çağın realistleri, Malebranche,Fenelon gibi aklı savunan filozoflara görenamütenahi, mutlak, zaruri, ezeli, cihanşümul,mükemmel gibi mefhumlar yalnız müspet birerdüşünce değil, bütün düşüncelerin enmüspetidirler, onlar sayesinde karşı konmaz veen yüce gerçeği tanırız. Bu mefhumlar gerçekdünyadaki olaylarla kıyas edilmeyecek kadarreeldir. Zekâmızın herhangi bir çabasıyla, emekharcayarak tanımayız onları, kendiliğinden vekeskin bir idrakle keşfederiz. Bizimle beraberdoğan, kablî mefhumlardır bunlar. Bu bilgininkaynağı, tecrübe değildir.Bu temel düşünceler daha önce mevcut olmasa
böyle bir bilgimiz olamazdı. Bütün entelektüelhayatın vazgeçilmez illeti onlardır. Bu sistemdeaklın objeleri, meselâ illiyet, cevher, zaman vesonsuz mesafe, mutlak iyi, mutlak doğru, mutlakgüzel gibi mefhumların hepsi de tek ve ekmelvarlık'ın tecellileridir: Allah-u Teâlâ. Bumefhumların duyu, idrak, istidlal, tecrit gibiaşağı melekelerden geldiğini düşünmek büyükbir hatadır.» (8)İdealizmin iddialarım Franck'ın lûgatmadayanarak biraz daha açalım: «Akıl, bize bütünzekâlar jlçin ortak olan mutlak hakikatleribilginin ve varlığın ilk prensiplerini tanıtır,sonsuzun bile perdesini kaldırır ve onunlatemasa geçmemizi sağlar. Ne insandan insanadeğişir, ne_ çağdan çağa: zekâ ne kadar ilerlerseilerlesin, akıl herkesde ve her ülkede aynıdır.Eflatun'dan Kant'a kadar yapılan bütün tariflerin ortakyanı şu: akıl, hudutsuz, derecesiz, şartsız olanıyani namütenahiyi yahut mutlaki kavramakmelekesidir. Bütün insan düşüncesi iki başlıkaltında toplanabilir: Mütenahi, namütenahi.
Mütenahiyi tecrübeden doğan, nisbi, hudutlu vemümkün olan her düşünce girer. Namütenahiyeise, bütün dünyada geçerli, zaruri ve mutlakdüşünceler.Evet, tecrübenin konusu mütenahidir, amamütenahiyi kavrayan zekâ oradan namütenahiyeatlar, nisbiden mutlak'a atladığı gibi, vadiyigörünce dağı düşünürüz. Fi hemen dünyacainsana mahsus bir vasıf olarak kabul edilir.Ciceron, «Hayvanlardan üstün yanımız akü,onunla deliller getirir, cerheder, tartışır, neticeyevarırız; insanlara mahsus bir kabiliyet bu,»diyor.Saint Thomas d'Aquin'e göre, «Akıllı, canlılarınvasfı, ne Tanrıya ne meleklere uygun.» Ratio ileintellectus birbirinin zıddıdır, intellectus dahaüstün ve hadsî bir bilgi melekesi: «intellectushakikate içten nüfuz eder, akıl, araştırma vekıyas yoluyla.»Bossuet'ye göre akıl, insanları aşan birmelekedir. Modernlerde de bu anlayışın izlerine
rastlıyoruz. Meselâ Schopenhauer, «insanmefhumlarla düşünür, onu bütün hayvanlardanayıran mefhumlar kurma kabiliyetidir, bumelekeye her çağda (Kant'dan önce) akıldenilmiş,» diyor.b) «İsabetli hüküm verme» melekesi (Descartes);doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, (hattâ güzeliçirkinden) bir iç duyguyla hemen ayırmakabiliyeti.Bossuet için «müdrike (entendement) icat venüfuz ettiği zaman zekâ (esprit) adını alır;doğruya ve\" iyiye yöneltiyor ve hükümlerveriyorsa akıl ve muhakemedir; akıl insanıgerçek serden, yani günahtan uzaklaştırıyorsavicdan adını alır.»c) Vahye dayanan, imanın konusu olan bilgininzıddı: tabii bilgi. «İmanın konusu vahiy'dir,Leibniz'e göre, akıl ise hakikatlerin zincirlenişi;insan zihninin tabiî olarak kavradığı hakikatler.»Bu tarif tecrübeyle aklı birbirinden ayırananlayışa uygundur, çünkü, «iman da bir nevitecrübe, imam doğrulayan saikler, mucizelere
şahit olan insanların tecrübesine ve o mucizeleribize kadar aktaran geleneğin itimada şayanolmasına dayanır.»d) Kabli (a priori) prensipler sistemi; buprensiplerin doğruluğu tecrübeyle ispatedilemez; mantıki olarak ifade edilebilirler, neolduklarım biliriz.«Zarurî ve ezeli hakikatlerin bilinmesi bizi ötekihayvanlardan ayıran, kendimizi ve Tanrıyıtanımak suretiyle yücelten bir mazhariyettir, akılda ilimler de bu mazhariyetin tecellileri.Tecrübeden ayırdedilen saf ve çıplak aklınkonusu, duyularla ilgisi olmayan hakikatler.»(Leibniz) Kant'çılık da bu anlayışı desteklemişve akıl kelimesi aşağı yukarı bir asırdan beriFransız mekteplerince de kabul edilmiştir.«Tanınmış bir felsefe mektebi, ampirist mektep,aklın varlığını kabul etmez. Amprizmin geneltezine göre, insan zekâsı bütünüyle tecrübeninürünüdür.»(Boirac)
e) Daha özel olarak, gerçeği ve mutlakı (zahirive arızi olanın zıddı olan mutlakı) dolaysızolarak tanıma melekesi«Her an soluk alıyoruz, hava yabancı bir cisim;tıpkı onun gibi boyuna bizden üstün bir akıllatemastayız». «Herkes kendi aklının sınırlı ve eftenbüftenolduğunu hisseder, bu akıl daha üstün,cihanşümul ve değişmez bir aklın kanatlan altınagirerek güçlenir».. «Nerededir bu yüce akıl?Aradığım Tanrı o değil mi?» (Fenelon).Kant böyle bir bilgiyi imkânsız sayar. Schellingaşağı yukarı kabul eder, Cousin ise şöyle der:«Dolaysız bir sezgi karşısındayız, şair için ilham,kahraman için içgüdü ne ise insan için de busezgi odur. Tefekkür bir savaş alanı: akıl kendikendisiyle savaşır bu alanda, şüpheyle,safsatayla, hatâ ile savaşır. Ama tefekkürünüstünde apaydınlık bir bölge var, akıl tefekkürebaşvurmadan hakikati kavrar o bölgede, çünkühakikat hakikattir; ve Tanrı insan hakikatikavrasın diye yaratmıştır aklı, nasıl ki göz
görmek, kulak işitmek için halkedilmiştir.»2 — Bilgi konusu olaraka) Nis'bet...b) Nazarî mânâda izah prensibi. Hikmet-ivücud...«İnsanı hayvanlardan üstün kılan melekelerdenbiri de eşyanın hikmetini kavrayabilmesidir.»(Cournot).c) Normatif mânâda, illet, saika, delil.«Gönlümde kendine göre saikler var.» Haklıolduğumuzu ispat için si var. Bunlar çok dahadeğerli şüphesiz fakat her an değişebilir-, bellibir medeniyetin kazandırdığı ortak hazine, başkabir deyişle: müesses akıl».Burloud da şöyle demiş: «Müessis akıl birinsiyaktır, müesses akü ise bir alışkanlıklarbütünü... »Foulquie ve Saint-Jean'm lügatinde aklın çeşitli
tarifleri şöyle sıralanmış:«1 — İhsan düşüncesinin mutlak ölçüsü. Çokdefa Tanrı ile eşleştirilir. «Başvurduğumuz akıl,cihanşümul bir akıldır.Değişmez ve zarurî bir akıl. Değişmez ve zaruriolduğuna göre ilahi akılla aynıdır.»(Malebranche).2 — Felsefede ve hergünkü kullanıhşda, akıllıbir hayvan yahut hayvan-ı natık olarak tarifedilen insana mahsus düşünce tarzı. «Akıl,eşyanın hikmetini kavrama kabiliyetidir» diyorCournot. Bu kabiliyete enfüsi (sübjektif) akıl dadiyebiliriz (düşünen süjenin aklı); bu aklınkavradığı hikmet ise nesnel (objektif) akıldır.a) Kabiliyet veya meleke olarak, kıyaslar yapmakabiliyeti yani olaylar veya mefhumlar arasındazarurî münasebetler kurmak kabiliyeti yahut bumünasebetleri kavrama kabiliyeti, yahut da,kıyasın çatısı akim prensipleri olduğuna göre,düşünce akıl prensiplerine dayandığına göre:prensipler melekesi (bu meleke prensipler kurma
gücü de olabilir, bir prensipler sisteminden ibaretde olabilir).Bu mânâda akıl duyu, insiyak, kalp, duygumefhumlarının zıddıdır.Müteradifleri: Zekâ, muhakeme, sağduyu.Yalnız zekâ da, muhakeme de, sağduyu dahadsidir ve girift bütünleri bir bakışta kucaklar;oysa aklın yolu kıyasdır, ekseriya mekanik, dahadoğrusu metodik bir seyir takib eder.«Akim erişeceği son basamak, kendini aşansayısız mefhumların varlığını idrakdir.» (Pascal)b) Bilgi konusu olarak: İzah yolu veya prensibi;anlatan veya haklı çıkaran; bir kararın sebebleri.Müteradifleri: neden, illet, sebeb, esas.«Filozoflar sebeb fikri üzerinde uzun uzadıyadüşün, müş ama eşyanın hükmeti üzerinde pekkafa yormamışlar, oysa eşyanın hikmetimefhumu, çok daha genel ve düzenleyici birmefhum, sebeb mefhumunun önemini kavramakve hudutlarını çizmek için de o Ölçüye
başvurmak lâzım.» (Cournot)«Eşyanın hikmeti fikri herşeyi aydınlatır, herşeyidüdenler, ahlâkçının da, siyasetçinin de,tarihçinin de yol göstericisi; tabiyecinin,fizikçinin, hendesecinin olduğu gibi.rBir kelimeyle herkesin meşalesi: demek kifilozofun da meşalesi olmalı; eşyanın hikmetinikavrama hatta müphem olarak sezme kabiliyeti,kişi aklının en büyük mazhariyeti ve ayırıcı vasfıolmalıdır.» (Cournot)«Bir davranışı bir çok sebeblerle izaha kalkarızda, asıl saiki söylemeden geçeriz çok defa.(Jones) (w) 6) «Kendilerine «rasyonalist» diyenve bir çoğu ilmin belli konularında isim yapmışilim adamlarından kurulu topluluğun 1964'lerdeyayımladığı lügat bu konudaki çağdaşdüşünceyi şöyle özetliyor: «Aklın rasyonalistdavranışıyla ilgili mânâsı su: insanın mefhumlarkurmak, bilmek, anlamak, istidlaller yapmak,ispat etmek, ve netice olarak kendini yönetmekmelekesi. Bu meleke, imanın konusu olan vahiy
eseri bilginin zıddıdır.Metafizikçiler için saf ve hadsî bir akıl vardır,idraklanmızdan bağımsız, cihanşümul ve ezelî.Vahiy, bütün insanlarda müşterek ve hepsindebirbirine benzeyen bir akıl. Eflatun gibi bazıfilozoflar için akıl, tabiatı ve. kanunlarını,ahlâkın temellerini ve kurallarını kablî olarakkeşfetmeye yarayan bir vasıtadır. Leibniz'e göre«cihanşümul ve zaruri hakikatlerin merkezi.»Metafizikçilerin bu soyut aklı karşısında, tecrübîbilgiye dayanan bir akıl vardır: ampristlerin aklı.Mutlak hakikat kabul etmeyen, kabil bedahattanımayan, bir şeyin kesin olup olmadığımkontrolden sonra kararlaştıran rasyonalistleresorarsanız, insan aklı en mütekâmil hayvanlardazaten mevcud olan melekelerin gelişmesindendoğmuştur. Toplumun ve tari hin içine doğmuş,tabiatle temas ede ede, tabiat olayları üzerindeçalışa çalışa ve sosyal hayat içinde gelişmiştir.Soyumuza olduğu gibi bahşedilmiş değildir,insan tarafından ferdî ve sosyal faaliyetsayesinde kazanılmıştır. Dayandığı bilgiler gibi,o da sonsuz bir gelişmeye namzettir, demek
sonuna kadar eksik olmaya mahkûmdur.Akıl, elde ettiği neticeleri, tecrübenin denetiminesunmak zorundadır. Böyle bir çaba içinde vebüyük bir kontrolden geçerek güçlenir veolgunlaşır; bu arada gözlemlenen olaylarınyekûnu da artar; bu olayların gözlemlenmesi,ilmi ve felsefî rasyonalizasyonun başlıcakonusudur.» (\"> IH — İSLAMA GÖRE AKILKamusların Yıldız AlacasındaAkıl kelimesi Arapça'dan alınmış bir isim;başlangıçta: bağlamak, yasaklamak anlamınakullanılmış. Ayrıca deveyi bağlayan kösteğe deakıl denmiş. Bütün müştaklarında imsak veimtisak (çekinme, kendini tutma) mânâsı var.Daha sonra anlamı genişlemiş (a) ilmi anlayacakkuvvet; (b) bu kuvvet sayesinde elde edilen ilim.En eski kaynaklara göre eşyanın hakikat*kendisiyle bilinen yeti... Kimine göre baş,kimine göre kalb.
Görünmeyeni vasıtalarla, göz önünde olanlarımüşahede ile idrak eden soyut cevher.«Felsefe Ansiklopedisi'nde aklın İslâmikaynaklardaki çeşitli mânâlarını sergileyenNamık Çankı, bunların hepsini şu cümleyleözetler: «Kuvvey-i zihniyenin faaliyet-imuntazaması.» (u)Ahmed Naim Bey'e sorarsanız: Ruhun akıldanfarkı: ruh, külli hakikatleri idrâk eder; akıl, parçaparça hakikatleri ve mânâları kavrar. Biri,«Müdrik-i külliyattır; diğeri külliyat-ı cüzziyatiçinde müdrik»dir.(a).belirtiyorsa, o nass'ın gerçekten sabit olupolmadığına bakılır.Şayet muteber rivayetle sabit olmamışsareddedilir.Eğer nassm sübutu kesin, fakat belirttiği hükümakla aykırı düşüyorsa, akla uygun bir şekildeyorumlanır (te'vil).
Çünkü «sahih nakil sarih akla aykırı düşmez,»ilkesi İslâmda temel bir ilkedir.İslam felsefesinde akıl, «Madde olmayan, fakatmaddeye tesir eden bir cevherdir.» Farabi ve İbnSina metafiziğinde akıl büyük bir rol oynar. Buiki filozofun, fikirlerine çok değer verdiğiAristo'ya göre akıl ikiye ayrılır. Birincisibedenimize bağlı olan pasif (münfail) akü. Bu,yaradılışta insanda mevcuttur, yazısız fakatyazılmaya elverişli boş bir levha gibidir. İkinciside aktif (faal) akıldır. Bu akıl ilahi, ezeli veebedîdir, maddî değildir. Aristo'nun bu faal aklıonun Tanrı telâkkisi olabilir. Farabi ve îbn Sinametafiziğine göre de Allah madde olmadığı gibimaddeye muhtaç da değildir. O halde o, akıldır,«akl-ı a'lâ»dır. O, kendini kendiliğinden aklettiği(idrak ettiği) için «akıl»dır, bu durumda onunzâtı idrâk edilmiş olduğundan «ma'kul»dür de.İslâm felsefesinin kurucuları sayılan Farabi veİbn Sina kâinatın yaradılışını akıllar (veya feyzve sudur) nazariyesi ile izah ederler. Buna görevarlığı zaruri olan
«İlksin (Allah) kendi zatını akletmesinden«birinci akıl»sudur etmiş. Birinci akıl bir nevi melek olupmadde ve cisimden münezzehtir; ikinci varlıksayılır. İkinci varlığın İLK'i akletmesinden«ikinci akıl», ondan da «üçüncü akıl»sudur edip akıllar, başka bir deyişle meleklerzinciri de.vam eder. Nihayet on akıl meydana gelir, ikinciakıldan İtibaren her bir aklın yanında bir defelek oluşur. Böylece on akıl, dokuz felek vücutbulur. Onuncu aklın adı «faal akıl»dır kiCebrail'e tekabül eder. Gerek bu akıllar, gerekfelekler semavî ve ulvi varlıklardır. Maddedünyası bunlardan sonra başlar.Aklın hükümleri (Ahkâm-ı akliye): Bir şeyin, birmefhumun«varoluş» mefhumuyla münasebeti konusundaaklın verebileceği hüküm üçtür:
1. Varoluş mefhumuna bağlanması kaçınılmaz(zaruri) olan, vacip. «Allah vardır», «Dört sayısıçifttir» gibi.Vacip, varlığı kendinden olan, varoluşundabaşkasına muhtaç (bulunmayan ve yokluğukabul etmeyendir.2. Varoluş mefhumuyla asla bağdaşmayan,muhal,«mümteni». «Dört sayısı tektir» gibi. Muhalinyokluğu kendi gereğidir, varolması kabildeğildir.3. Varlığı da yokluğu da eşit olan, mümkin, caiz.«İnsan vardır, yazı yazma özelliğine sahiptir»gibi.AkLı Evvel» Ük akıl.Felsefe. Farabi ve îbn Sina metafiziğinde akl-ıa'lâ olan Allah (valid) tam ilk sudur eden varlık,melek mahiyetinde kabul edilen on akimbirincisi.
Tasavvuf. İlk akıl, AUah'dan ilk sudur ve zuhureden varhk Hz. Peygamberin hakikati, mahiyeti,nuru ve ruhu.Cebrail dahil bütün varlıklar bu nurdan ve bunur için yaratılmıştır. Aslında kinaye olmaküzere Cebrail'e mecazen akl-ı evvel denilmiştir.İnsanlarda yaradılıştan mevcud olan akümertebelerinin peygamberlere has olan enyüksek derecesi. Kuvve-i kudsiye. İlâhî ilminkâinatla alâkalı yanı. ölçüye sığmayan,smırlandınlamayan ve vahyin kaynağını teşkileden ilâhi ilim, Hakikat-ı Muhammediye, Nur-ıMuhammedi, akl-ı külli, akl-i İlahi.Akl-ı Küll. Akl-ı evvel, akl-ı İlahi, akl-ı hüllî,üniversel akıl, nur-ı Muhammedi.Felsefe; İlahî olmakla beraher akl-ı evveldenaşağı mertehede bulunan, maddi olmayan fakatmadde âlemine yakın, bulunan ilim; on aklınonuncusu, akl-ı faal. Akl-ı küll doğru ve şaşmazölçüdür; yanılmaz, bilmediği bir şey olamaz.
Akl-ı küUi. Külli akıl.Felsefe. Üniversel akü Hz. Muhammed'lnmanevi ve ruhani mahiyeti. Nur-ı Muhammedi.Hakikat-ı Muhamme.diye, akl-ı evvel, akl-ı İlahî, akl-ı küll.vuran Seylan'dır. Akü, kör adamın elindekiasaya; ilham, gözü gören adamın elindekimeşaleye benzer.tbn Arabi, Fahruddin Razi'ye yazdığı birmektupta, akıl ve nazar yoluyla Allah'ınbilinemiyeceğinden bahse derek kendisini keşifve ilham yoluna davet etmiştir.Mutasavvuflar akıl terimine feyz, ilham ve keşfmânâsını vermişlerdir. Kelâmda akıl şuuradayanan bir ilimdir.Tasavvufta akıl kalbe dayanan dini his, heyecan,vecd ve irfandan ibarettir.Akl-ı maaş. Maddeye dönük akıl.
Felsefe. Akl-ı küllün idaresi altında, maddeyedönük, maddi ve beşerî çaptaki düşünmekuralına bağlı olan zekâ.Akl-ı maaş eksik ve tek yönlü bilgi sağlar. Hattaonunla Allahın (tamamen) tanınmasıimkânsızdır. Nitekim,«Allah akıl ile idrâk olunamaz», denildiği vakitakl-i maaşkastedilir. Akl-ı evvel, akl-ı küll ve akl-ı maaş'ıntemsili anlatımı şöyledir: Akl-ı evvel güneş, akl-ıküll güneş aydınlığının düştüğü su (ayna), aklımaaş da bu suyun bir duvara yansıyan parlaklığıgibidir. Suya bakan aynen güneşe bakıyormuşgibi onun şeklini görür. Ne var ki güneşe bakanbaşını yukarıya kaldırır, suya bakan ise onuaşağıya indirir. Aynen bunun gibi ilmini akl-ıevvel'den alan, kalbinin nurunu ilahi ilmeyükseltir, akl-ı külliden alan ise bu nuru kitabaçevirir; ondan kâinata dair bilgiler alır.Akl-ı matbu*. Akl-ı mesmu' (Fıtri akıl - Tecrübiakıl).
Felsefe, İslâm bilginleri akü tarif ederken ikiönemli nokta üzerinde dururlar: İnsanda hemyaradılıştan mevcud bir aklın bulunduğu, hemde sonradan edindiği tecrübelerle ikinci bir akükazandığı. Eski Yunan filozofların dan Sokrat,Eflatun ve Aristo'dan itibaren günümüze kadarbir çok düşünür, insanda doğuştan mevcud birhakikat bilgisinin bulunduğunu kabul etmiştir.(Rasyonalizm.) Ahmlerimize göre bütünvarlıkların değişmeyen gerçeklikleri (hakâik-ı©şyâ') vardır ve insan hakikatleri idrak edecekşekilde yaratılmıştır. İnsan tab'ında fıtrî olarak vedoğuştan mevcud olan bu kudrete «akl-ı matbu»denilmiştir.Bir de tahsil, terbiye ve tecrübe ile elde edilenbir yetenek var ki, buna da «akl-ı mesmu'«(işitilmiş, kazanılmışakıl) denilmiştir; tecrübi akü ve düşünce(Ampirizm).Hz. Ali'y© nisbet edilen bir izaha göre akılmatbu*
ve mesmû' olmak üzere ikiye ayrılır: Matbu*akıl bulunmadığı takdirde mesmû* aklın hiçbirfaydası yoktur; tıpkı görmeyen göze güneşaydıncığının fayda vermediği gibi.Akl-ı matbu' Allah vergisidir; bununla beraberher insanda aynı derecede bulunmaz. Akl-ımesmû' ise insan tarafından elde edilir.Akl-ı meâd. Neticeye, ölüm ötesine dönük akıl.Kelam, Hz. Peygamberden «Akıllı, nefsinikontrol altına alıp ölümünden sonraki ebedihayat için hazırlanan kimsedir,» mealinderivayet edilen hadisde bu akla işaretedilmektedir. Gazali, insan için nihai hedefkabul ettiği bu aklı şöyle anlatır: «Doğuştanmevcud olan akıl öyle bir noktaya varır ki,bütün hadise ve varlıkların neticesini sezer, aşağızevklere götüren arzulara hakim olur. işte bugücü elde eden kimseye gerçek mânâda «akıllı»denilir.Çünkü böylesi bütün davranışlarını dünyamenfaat ve zevklerine göre değil, hâdise ve
eşyanın neticelerine göre ayarlar. Bu çeşit akılda sonradan elde edilen (mesmû'> bir akıl olupinsanı diğer hayvanlardan ayırır.»Alk-ı Selim. Sağduyu.Kelam. Saptırılmamış, yaradüışındaki dürüstlüğükoruyabilmişakıl; hüküm ve kararlarında doğruyu bulan akıl,sağduyu. îslâmiyetin telakkisine göre bütüninsanlar selim bir yaradılışla (fıtrat-ı ilâhiyye)doğarlar. Hz. Peygamber'in,«Her çocuk, tabii fıtrat (İslâm yaratılışı) üzeredoğar...» diye başlayan hadisleri de aynı konuyuteyid eder. Nassların umumi ifadelerindençıkarılan neticeye göre, ilâhî ve islâmî yaradılışıbozulmayan, yani selim noktadan ayrılmayaninsan aklı ve vicdanı, iyilikle kötülüğünayırdedilişinde önemli bir ölçüdür. Naslardaiyilik için«ma'ruf», kötülük için de «münker» kelimesikullanılır.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440