Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-20 03:06:58

Description: Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Search

Read the Text Version

«Ma'ruf» akl-ı selim tarafından bilinen, tanınan,daha doğrusu yadırganmıyan-, «münker» isetanınmayan, yadırgar nan demektir. Hz.Peygamber'in şu sözleri de selim yaradılışıbozulmayan akü ve vicdanın önemini belirtin«İnsanlar (diğer bir rivayette müftüler) sanafetva verse de sen kendi kalbine danış.» (u)Şiirin Bulutlan ArkasındaŞairler zaman zaman yüceltmiş aklı, zamanzaman kötülemiş.Her birinin akıldan anladığı başka. Senihi'yegöre Hz. Peygamber, akl-ı küll ve ilm-i külldür:Sana nisbetle kemine katra olmaz ilm-i mahlukatUlumun bahr-i bi payânı sensin Ya Resûlallah.Nefi, akıldan daha çok akl-ı maaşı anlamışolacak ki: Tevfik refik olmayacak faide yoktur.Her kim burada akla uyarsa zarar eyler.demiş. Ziya Paşa'ya sorarsanız:

İdrak-i meali bu küçük akla gerekmezZira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.Namık Kemal:Görmedik bir tavr-ı hikmet cümbüş-i eflaktenAkla küll var ise kalmış kuvve-i idrakten diye diluzatmış akla. Daha da ileri vararak fesad-ıâlemin suçunu akla yüklemiş:Alemin tavrında hiç asar-ı hikmet kalmamışAkl-ı faalin meğer hükminde kuvvet kalmamış.İyi ama aynı yıllarda bir başka ses duyuyoruz.İslâmi anlayışa daha yakın bir ses:Hak yol aramak vacibedir akl-ı selimeTevf ikini isterse Hûda rahiber eylerdiyen Şinasi'nin sesi. En iyisi şairleri bir yanabırakıp ilim adamlarına dönelim, önce birmüsteşriki dinleteceğiz-. T.

J. De Boer.İslâm Ansiklopedisine göre Akü:«Nus, ratio, intelectus, inteligentis. Bir çokbakımlardan Yunani logos doktrinine, yine birçok bakımlardan«christologie»deki logos'a benzeyen YeniEflatuncu felsefede akıl, ilk bazen de ikinci ayn-ısabit'tir, ilk illet olan Allah tan sudur eder.Yaratılan ilk ayn-ı sabit olmak sıfatıyla, Allah'ındünyadaki ilk «mümessili» veya «resulü»dür. Akıl bu Yeni-Eflatuncu mânâda hâdisde dekarşımıza çıkar.Akıl, hareketin sırf zihni, kevni (kozmolojik! birprensibi olmak üzere, Aristo metafiziği vemüfessirlerinin «nus»una tekabül eder.İslâm meşşaileri, ulühiyeti akıl tabiri ile ifadeederler; çünkü aklın sıfatlan, yani âkil ve makul,

ilahi cevherin vahdetine hiçbir halel getirmez.Aklı, adedi ona varan«feleklerin ukul»u takip eder: felek-i aksa, felek-i sevabit ve yedi seyyare ve nihayet kürre-i arz(veya felek-i tahtelkamer).Felek-i tahtelkamerin de ruhuna daha dar birmânâda olmak üzere akl-ı faal (agens) derler.Bazan «faal» sıfatı Allah'a yakın olan melekler için kullanılırve böylece akl-ı faal Cebrail'in ismidir.İslâm âlimleri, akıl bahsini incelerken, hareketnoktası olarak Aristo'nun «De Anima»sı ileAfrodisias'lı İskender'e ve Fisagor'un Terbi'inedayanır, insanın önce ilim, sonra da amelinininkişaf derecelerini sayar ve izah ederler.D Akl-ı heyulani veya bilkuvve akıl (insanıngerek mücerred olarak, gerek bâlâdan —hususimaddi eşyanın zatını— idrak etmek istidat veyakabiliyeti).

2. Akl bilmeleke (bilginin unsurlarında veyaprensiplerinde câri olan akıl).3) Akl bilfiil (faaliyeti anında beşeri akıl).4) Akl-ı müstefad (beşeri akıl, suretler vericiolan akl-ı faalin bir mevhibe-i kemali olmaküzere bu ismi alır).İnsanın bir iktisap melekesi olduğunu kabuledenlere göre de akl-ı mükteseb vardır.Umumiyetle akl-ı ilmi ile akl-ı ameli birbirindenayrılır. Aklın zıddı «his» tir. (M).F. Rahman bu malumata şunları eklemekihtiyacını duymuş. «Mütekellimine göre akıl,menba-ı marifettir, bu vasfı ile nakl'in zıddıdır.Bu mânâda fıtrat ve tabiat da kullanılır. Demekki akıl, vahyin dışında, hakikatle hatayı idrakeden tabiî bir vasıtadır (böylece stoacılarınlogos'una tekabül eder; Stoacılar, logos'u hayırlaşerri tefrik etmelerine yarayan tabiî bir nursaymaktadırlar). Bütün insanların sahip olduğubu akla rey-i müşterek de denir (Farabi).

Farabi ile İbn Sina'nın «Cumhur'un görüşü» diyeadlandırdıkları nokta-i nazar da aklın bumanâsıyla ilgilidir; cumhur'a göre akıl.hayırlı biramele sevketmelidir insanı, öyle ki fırtatça kötüolan insan ne kadar fatin olursa olsun âkil birinsan değildir; burada akıl hizmet demektir.Onlara göre akıl, ruhun düşünen veya bilenkısmıdır, bu sıfatla idrakin zıddıdır. Ne var ki,bir çok yazarlarda akıl, ruhun parçası olarak elealınmaz;. ruh, zihnin daha aşağı melekeleriylesınırlandırılır; akıl ise, vücudun dışında, fesatkabul etmez bir cevher olup mahiyetçe ruhtanfarklıdır (Aristo'nun psikolojisinde de karşımızaçıkan bir karışıklık).Umumiyetle akıl, nazari ve ameli diye ikiyeayrılır.Nazarî akıl cevherleri (quiddites) yahut küllileri(universels) yakalar. Oysa ameli akıl gelecektekiameller üzerinde düşünür, iştaha melekesivasıtasıyla vücudu iyiye sevk eder.insanda nazarî akim inkişafı, akidenin en çok ve

en geniş münakaşalara yol açan kısmıdır. Aristo«De Anima»nın kısa ve oldukça karanlık bir bölümündeşöyle demiş:«İnsanda potansiyel olan akıl, ezeli olarak faal(agent) kalacak olan bir akılda tecelli eder. Fakatakim bilkuvva akla (potansiel) etkisi, ışığıngözümüze yahut sanatçının malzemesine olanetkisine benzer.»Afrodisias'h İskender'e göre aklımız, menşeinde,saf bir potansialite'dir, fakat akü yoluyla tecellieder, bu faal akıl Allah'dır. Tecelli eden aklımızmüessir değilse intellectus in habitu'dur, müessirolunca intellectus in actu olur. Daha sonrakitefsirciler, İskender'in faal akılla Allah'ı aynı şeysaymasına itiraz ederler; faal akıl da insanruhunun bir cüzüdür onlara göre.Müslüman filozoflar ise, akl-ı faal'i müteferrikakılların en aşağısı telâkki ederler-, akl-ı faal,maddî nesneler için ferdi kalıplar ve insan aklıiçin külli kalıplar tasavvur eder; bunun için de

vâhib-il süver adını alır.Farabi için tecellinin ilk safhası, faal akıl yoluylamaddeden kalıpları (suretleri) tecrit etmektir.İkinci safha, akl-ı faalin bu tecellisinden sonra(akl bilfiil) kendi üzerine dönmesi ve makaleleriidrak ederek akl-ı müstefad (intellectu acquisitusveya adeptus) olmasıyla gerçekleşir.îbn Sina için (Eş Şifa), potansiyel akıl (aklbilkuvve yahut akl-ı heyulani) aksiyomatikhakikatleri (bilmeleke akıl) kavrayaraktecellisinin ilk safhasına vanr. İkinci safha (bilfiilakıl) mahsusat-ı ula veya beddahatleredayanarak, mahsusat-ı tâliye'yi kavraymcagerçekleşir. Son safha (akl-ı müstefad) potansielaklın bu mahsusatı gerçekten temaşa ettiği vefaal akla müşabih hale geldiği merhaledir.Yeni-Eflatun felsefesinden ilham alan İbn Sina,külli'nin cüzi fenomenlerden istintaç yoluyla eldeedilemeyeceğini, ancak faal aklın bile vasıtahads yoluyla küllilere varabileceğini ileri sürer.

İnsan tekâmülünün son safhası, akl-ı insanî, faalakıüa aynileşince gerçekleşir; bu da Farabi veİbn Sina'ya göre ölümden sonra kabildir; İbnRüşd ise böyle bir vahdetin dünyada mümkünolduğunu kabul eder.Yunan ve Araplara ait olan bu akidenin bellibaşlı güçlüklerinden biri akim ferdiliğidir; akılvücuda bağlı değildir ve cihanşümuldur; aklınferdiliğini kabul ederler ama düşüncenin süjeside fert olarak «ben»dir, fakat bilginazariyelerinin temel prensibi obje ile süjeninayniyeti olduğundan, ferdi ben'in mahiyetinibelirlemezler. Bu güç lük İbn Rüşd'de zirveyevarır; İbn Rüşd bütün insanlık için aklın tekolduğunu söyler ama nazariyeBİ tefekkür fiilininf erdiliğini izah etmez.İslâm filozofları birbirinden ayrı akılları (ukul-umufarika) kabul ederler, her daha aşağı akıl dahayüksek bir akıldan neşet eder. Cismanî olmayanbu varlıklar, umumiyetle on tanedir, hepsi decanlıdır, her biri kendi sahasını (felek) halk veidare eder, bu sahalar da hayatla muttasıfdu*.

Yunan ve hıristiyan mütefekkirleri gibi İslâmfilozofları da ukul-u mufarika.yı bazı meleklerleaynileştirirler.Ukul-u mufarikanın sonuncusu akl-ı faal olup,bir ismi de Cebrail'dir. Cebrail tahtelkamerfelek'i yöneten akıldır.» <\")Çağdaş Bir Arap Felsefecisinin İzahları:Ansiklopedideki bu malumatı anlamak için Orta-çağdünyasına hâkim olan felsefeleri tanımaklâzımdır. Okuyucuya yardımcı olmak için Mısırâlimlerinden Abdurrahman Bedevi'nin «Histoirede Philosophie en İslam» adlı eserinin 2.cildinden akla ait (intellect) bazı parçalaraktarmak ihtiyacını duyduk.Bedevi, el-Kindi'ye ayrılan bölüme şöylebaşlıyor:«Aristo'da, orta-çağ hıristiyan yazarlarının da,Müslüman yazarlarının da üzerinde durduğu bircümle var. Çünkü üstadın spiritualist

temayüllerini bulduklarını sanmışlar o cümlede.«Akıl, bazan düşünür, bazan düşünmez demekcaiz değildir. Zira akü vücuttan ayrılınca esasmahiyetini kaybeder. Ölümsüz ve ebedi olanyalnız yaşayan akıldır.» (de Anima).İlk şakirdler, bu beyanı spiritualist yöndeanlamamışlar.Afrodisias'h İskender, Üstadın bu görüşünebüyük bir ilgi duymuş ve konuyu iki eserde elealmıştır: Ruh ve Akıl İskender'e göre üç çeşitakıl vardır: 1) İlk akıl, 2) İntellect Habitus, 3)Faal Akıl.ilik akıl (Hylique) maddeye benzer. Muayyendeğildir fakat tâyin edilebilir. Aristo'daki bilkuvve akıl. Şekilsizdir, her şekli alabilir,ölümsüz de değildir. İskender için ölümsüz olanakıl, yalnız akl-ı faal (intellectus Adeptus'dur).İlik akıl, her insanda vardır ve insana mahsustur.Akl-ı faal ise insanın vasıflarından değildir.İnsanın dışındadır, yine de insanı etkiler. İlik

akıl, insan yaşadıkça yaşar. Vücuda ait bir suretolup onunla beraber yok olur. İntellect hâbitus'agelince Aristo bundan söz etmez.İlik aklın hususi bir halidir. İlk prensipler veyaİbn Sina'nın deyişiyle ilk kavramlar onda meknus'dur.Hükümlerimizin temeli de bu prensiplerdir.Demek ki ilik akıl sadece bir potansialite olarakkalmaz bir rüsuh elde ederek idrak kabiliyetineyükselir. Üç akıl arasında en üstünü akl-ı faaldir.İdrâkler âlemini aydınlatan bu akıldır. îlik akılonun sayesinde kuvveden akla geçer. Akl-ı faaleşyanın maddi örtüsünü kaldırarak onlarıanlaşılır hale getirir.İlik akla münfail akıl da denir. İlik akıl, ilkkavramları akl-ı faal sayesinde idrak eder. Faalakla intellect adeptus da denir. Çünkü dışardanbize etki yapar. îlik aklın nihaî şekli olanintellect adeptus, ya akl-ı faal'e doğrudandoğruya ilişkilidir yahut ta akl-ı faalin kendisidir.Bedevi, Farabi bahsinde de şöyle diyor: Farabi

aklı dörde ayırır: 1) ilik akıl, 2) bilfiil akıl, 3)adeptus akıl, 4) akl-ı faal. İskender'e göre akl-ıfaal'in mertebesi çok yücedir. Hattâ Cenab-ıHakkın kendisidir bu akıl, ölümsüzdür,yokolmaz ve ebedidir. İskender'in akılhakkındaki eseri Arapçaya çevrilmiş, XVI.asırda da Arapçadan Latinceye aktarılıpyayımlanmış.Filozof El.Kindi'nin de «fil akl» isimli bir risalesivar.Ayasofya kütüphanesinde bulunan tek sayfalıkbir risale.Bu risalede en muteber Yunanca kaynaklarıhülasa etmek istemiş. El Kindi Afrodisias'hİskender'in adını anmaz.İslâm filozofları, intellect adeptus yerine akl-ımüstefad veya el müstefad min hariç tabirinikullanırlar. El Kindi'ye göre akıl dörttür. 1) akl-ıbilfiil, 2) akl-ı bil kuv veden fiile geçen akü, 4)beyanı akıl (intellect demostra tif). Akl-ıbeyâniyi bazı yazarlar yanlış okumuş ve akl-ı

sani diye bir tabir çıkmış ortaya.Farabi'ye geçelim:Farabi, akla ayırdığı bir eserinde aklın altımânâsını sergiler. 1) Zekâ, 2) mütekellimininanladığı akıl, 3) tabii nur, ilk prensipleri idrâkettiren güç, 4) Ahlâki basiret, onun sayesindeiyiyi kötüden ayırırız, 5) Aristo'nun sözünü ettiğidört akıl: a) bil kuvve akıl, b) bil fiil akıl, c) akl-ımüstefad, d) akl-ı faal, 6) her çeşit bilgininkaynağı olan Cenab-ı HakFarabi'nin verdiği bu altı mânâ birbirine yakınolmakla beraber birbirinin aynı değildir. İlkmânâda akıl: akl-ı selim (sağduyu). Dördüncümânâdaki akıl insanın şahsi tecrübesine dayanır.Bu vasıf ömür boyunca kazanılır, akl-ı seliminhikmetinden daha incedir. îkinci ve üçüncümânâda birbirinden farklıdır. Üçüncü mânâvahiy ve mistik seziş iken, ikinci mânâ ile Farabimütekelimin aklını kastedir.Aristo'nun da Anima'smda geçen aklı Farabişöyle anlatır: Bi ful akıl, bir ruh veya ruhun bir

kısmı veya ruhun melekelerinden biri. Bununlaeşyanın özünü (mahiyetini) ve suretlerini tecridederiz.» (M).intellect ve İsmail Fenni'de Akl:İntellect lafzı Orta-çağda bütün mânâlarıyla«nus» kelimesini karşılıyordu. Nus, Ratio'danayn bir mefhumdu, ratio bir istidlal melekesi idi,oysa intellect lafzı daha metafizik, daha«gnoseologique» (tasavvuf!) bir mânâ ileyüklüdür: üstün bir idrak melekesi. Bu itibarlahassasiyetten de hads'dan da başkadır. Artıkkullanılmaz olmuştur, yalnız «intellect actif»,«intellect agent» gibi tarihi bir takım tabirlerdeyaşamaktadır.» (Lalande).İsmail Fenni, intellect! akılla karşılıyor. Akıl ise«hüküm vermek, istidlal etmek, muvafakat vetelazum nisbet ierini idrak etmek kuvvetidir»dedikten sonra aklı kısımlara ayırıyor: 1) Akl-ıbilfiil, akl-ı faal (intellect agent, actif, en acte).Aristo'ya göre duyular yardımıyla edinilenbilgileri tanzim ve tertip etmesi, büküm vermesi,temyiz ve istintaç ve ilmi bina ve inşa etmesi

sıfatıyla akıl, 2) Akl-ı münfail (patient, possible,passif) bilgileri duyular yardımıyla elde edenakıl, 3) Akl-ı heyulanı (hylique, materiel), 4)Akl-ı küllî (üniversel, divin).»(19)M. Zeki Pakalın da İslâm âlimlerinde aklın çeşitlitariflerini sergiliyor: «Zatında maddedenmücerred, fiilinde maddeye mukarin bir cevher.Akıl, nefs-i natıka'dan ibaret olup, her fert onu«ben» demekle işaret eder.Bir kavle göre akıl, Cenab-ı Hakkın beden-iinsaniye müteallik halk ettiği br cevher-iruhanidir. Diğer kavle göre akıl, kalpte hak ilebatılı tefrik eden bir nurdur. Diğer kavle göre,beden-i insaniye taallükat-ü tedbir ve tasarruflamüteallik ve maddeden mücerred bir cevherdir.Diğer kavle göre akıl, nefs-i natıkanın birkuvvetidir. Akü başkadır, nefs-i natıka başka.Çünkü kuvvet, zi kuvvete nispetle bir emr-imugayyirdir. Akıl, kesici elindeki bıçak gibi birâletten ibarettir. Bir kavle göre akıl, nefis, zihinaynı şey olup, idrak itibariyle akıl, tasarrufitibariyle nefis ve istidat itibariyle zihin tesmiyeolunmuştur.» C20).

IV — İSLÂM YAZARLARINDA AKILİbn Haldun'a göre akıl:İslâm düşüncesinin en rasyonalist temsilcisi İbnHaldun, aklı çok defa «raison», bazen de«intelligence» ve «intellect» karşılığı olarak kullanılır.«Sofiye müritleri arasında budalalar ve ahmaklarda vardır, bunlar akıllı kişilerden çok delilerebenzerler. Fakihler içid sorumsuzdurlar ama,velilerin hallerini de gösterir gaipten haberverirler. Meczuplar deli değildir, yani nefs-inatıkaları bozulmamıştır, yalnız akılları dayoktur.oysa hukuki mükellefiyetin temeli akıldır.İnsanlar, lüzumlu bilgileri akıl yoluyla kazanır,geçimlerini (maaş) akü yoluyla sağlarlar.Meczup, geçimini sağladığına, evinin yolunubildiğine göre hukuken sorumlu olması lâzımdır.Ahirete hazırlanmak mükellefiyetlerden

kurtulmak için bir vesile olamaz. Meczuplarboyuna ibadet ve zikirle uğraşırlar ama şeriatınher kuralına uymazlar. Mecnunların ise neibadetten haberleri vardır, ne zikirden.Meczuplar doğuştan meczupturlar, memnunlarbelli bir rahatsızlık yüzünden akıllarınıkaybederler.» (aı)«İnsan, düşüncesi olduğu için eşref-i mahlûktur.İnsan, düşünce sayesinde öteki insanlarlabirleşerek hayatını kazanır ve Allaha yönelir,ona ibadet eder, vahye kulak verir. Hayvanlarıiradesine rameder.İnsanın imtiyazı, idrak ile şuur. Hayvanlar duyuorganlarıyla dış dünyayı farkederler. İnsan,tefekkür sayesinde, kendi dışındaki dünyayıidrakeder; düşünce, duyular ötesi bir melekedir,merkezi: beyin.Onun sayesinde nesnelerin suretlerini kavrar vebu suretlerden yeni bilgiler elde ederiz.Tefekkür, bu his-dışı suretlerin tasarrufu veruhun, tahlil ve terkip yoluyla, suretler arasındacevelanıdır.

Kur'anj. Kerim'de geçen «efide» (fuad'ın cem'i:kalb) düşünce mânâsmdadır. (Gazali'ye göre de,«fuad, marifetullah'ın merkezi olan ruh olup etlekanla hiçbir ilgisi yoktur.»)Aklın bir çok mertebeleri var. önce dış dünyanınidraki: taakkul. Taakkul demek tasavvurdemektir, buna akl-ı temyizi de derler. İnsan bumeleke ile faydalıyı zararlıdan ayırır. pKftsAklın ikinci mertebesi, daha çok yaşanmıştecrübelerle doğrulanan «tasdik»lerden ibarettir:tecrûbi akıl; insana hem, cinsleriylemünasebetlerinde gereken reyleri (opinions) veedepleri (manieres) sağlar.Aklın üçüncü mertebesi nazarî akıl, duyu ötesivarlıklar hakkında gerçek (ilim) veya farazi(zan) bilgilerimizin kaynağı. Bu hem birtasavvur melekesidir, hem de bir takdirmelekesidir. Kazandığı bilgileri başka bilgilerlemeczederek yeni bilgiler elde eder ve sonundatasavvuru vücuda varır, nevileri, farkları,illetleri, vesileleriyle tasawur-u vücud. Başka birdeyişle hakayık-ı eşyayı ve fusulu, ilel ve eshabı

ile nefsülemir'de olduğu gibi tasavvur.(Bu mertebede kuvvet-i fikriye kemal bulup aklımahz ve nefs-i müdrike olur ki hakikât-iinsaniyenin mânâsı dahi budur) (Cevdet PaşaTercümesi). Akıl böylece gerçek kemalinitamamlar ve akl-ı mahz olur: nefs-i müdrike.Nefs-i müdrike de hakikat-ı insaniyedir.» V®}Elmalı Hamdi'ye göre akıl:Aksekili Hamdi (Elmalı) «Hak Dini Kur'an Dili»adlı tefsirinde şu izahatı veriyor:«Madeni, kalb ve ruhda; şua-ı dimağda bulunannur-ı manevidir ki insan bununla mahsusolmayan şeyleri idrak eder. Akletmek, esbâb ilemüsebbebat, eser ile müessir arasındaki alâkayıyani illiyet kanununu. İdrak ederek, eserdenmüessire veya müessirden esere veyahut ikieserin birinden diğerine intikal eylemektir ki,mantık denilen bu intikal sayesinde, bir eser-imahsustan (effet sensible), gayr-ı mahsus olanmüessiri idrak etmek kabil olur.

Bu idrak vasıtasının adı akıldır.Bu intikalin üç nevi vardır:1. Cüzziden cüzziye, ferdden ferde intikal, yanitemsil veya kıyas-ı fıkhı.2. Cüzziden külliye intikal yani istikra(induction).Külli kaziyelerin ve kavaid-i fünunun ekserisi,belki hepsi, bu yoldan keşfedilmiştir.3. Külliden cüzziye geçiştir ki buna da istintaçCdeduction) denümiştir, kiyas-ı mantıki veyasadece kıyas da denir.Akıl, bütün ilim ve fenlerin medarı olan illiyetkanununa dayanarak Allanın varlığını keşfeder.Aklın seyri iki nevidir.1. Ağır, tedrici ve zamanı olan teemmül! seyir:fikir.

2. Bir lahzada, bir hamlede matluba erişecekderecede seri olan âni seyir: hads (intution).Hads da iki kısımdır.a) Tahsil, terbiye, tecrübe ve mümaresedendoğan itiyad melekesi, sonradan kazanılmıştır,buna aklı mesmu da denir.b) Doğuştan gelen, Allah vergisi bir meleke:kuvve-i kutsiye, akl-ı matbu veya ganzî. Enyüksek mertebesine akl-ı evvel denir. Bu akl-ıevvel, kelam-ı ilâhî ve nur-u Muhammedîdir.Akıllar derece derece ama hepsi için yol birdir:tarik4 hak.» C23)Said Nursi'ye göre akıl:Şimdi de bir başka İslâm âliminin akılkonusundaki davranışını tespit edelim. SaidNursi akla karşı oldukça insafsızdır. Ona göre,İşrakiyun'un «akl-ı evvel» inancı şirk'e açılan biryol. Bu düşünceye göre «akl-ı evvel Allanınmahluku olup ve bundan İkinci akıl, İkincidenüçüncü akıl... ve böylece ukul-ü aşare dedikleribirbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm

edilerek dalalete gidilmiştir.Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan«birden sudur eder» yani «bir zattan, \"bizzat birtek sudur edebilir, sair şeyler vasıtalar vasıtası İleondan sudur eder»diye Kadir-i Mutlak'ı âciz ve vesaite muhtaçgöstererek...Halik-i Zül Celâle akl-ı evvel namında birmahluku ortak yapmış ve «adeta sair mülkünüesbaba ve vesaite taksim etmişlerdi: şirk-i azim.»«Hükemanın yüksek kısmı olan İşrakiyun böylehalt etseler, maddiyun, tabiiyun gibi aşağıkısımları ne halt etsin? Meşaaiyun da melaikeyeukul-u aşere ve erbab-ül enva ismini vermiş.»«Mutezile imamları, aklı bakim ittihazettiklerinden ancak fâsık ve mübtedi bir müminderecesine çıkabilmişti.» Sünneti terk edip akla bağlananlar «uzun birminare İle semaya çıkmak hamakatinde bulunan

firavun gibi firavun olur.» (**)Bir kelimeyle ilahi nur'la aydınlanmayan akılküstah, hodbin ve zavallıdır, mahiyetti eşyayıidrak edemez.Tasavvufa göre akılıTasavvuf da aklın üç mertebesi vardır. İlkbasamak: aklı maaş (aklı cüz) ancak görülenalemi (âlem-i şehadet) kavrayabilir. İkincibasamak: akl-ı maad, irfalna terbiye edilmişakıldır ki âlem-i şehadetin ötesini görebilir.Üçüncü basamak: akl-ı küll-peygamberlerin vevelilerin aklı.Bunlar şahadet, misal, ruhlar âlemi, âyan-ısabitiyi aşmış, vahdete ulaşmışlardır. Allahbütün eşyadan önce akl-ı kül'ü yaratmıştır. İlktecellisi akl-ı evvel, buna ayrıca cevher-i evvel,ruh-ı izafi, nur-ı Muhammedi, ilahî aşk dadenilir.Akla külden nefs-i kül meydana gelmiş, buikisinden dokuz kat gök (felek) doğmuştur, bu

dokuz gök ile akl-ı kül'ün toplamından on akıl,ukul-u aşare meydana gelmiştir.Allah akla üç marifet vermiştir: marifet-i hak,marifeti nefs, ve marifeti ihtiyaç. Marifet-ihak'dan akl-ı be—yâni; marifet-i nefs'den nefs-i kül neşet etmiştir.Kâinatın akli: akl-ı beyâni, Nefsi: nefs-i kül'dür.Mutlak hakikat olan Allah'a varmak için akıl veaşk iki ayrı yoldur. Birincisi medresenin(ulemanın), ikincisi tarikatın (mutasavvuflann)yoludur. Mutasavvuflara göre, akıl gönlü aşktanayırmak ister, gönül ise aklı bırakıp aşka uy, der.Aşık olan aklı dinlemez.Marifetname'de akıl:Marifetname'de şunları okuruz: «Ehlullahdemişlerdir ki: akıl sadık bir dosttur, herşeydenibret alır. Olgun insanın aklı çok, konuşmasıazdır. Allah, sevdiğine temiz kalb, iyi ahlâk,doğru akıl ihsan eder. Akıl, Allah'ın hitabvasıtasıdır. Dünya ve ahiret mutluluğunun

sermayesi NOTLAR:(1) Erasme, Eloge de la Folie, Paris 1936.(2) 16. yüzyılın genel mânâsını kavramak içinbkz. Cemil Merlçr Kırk Ambar.- «HürDüşüncenin Kitab-ı Mukaddesi Yahut...ab, 135-138, İstanbul 1980.(3) Lenient, La Satire en France (Fransa'daHiciv), Paris, 1866.(4) Littre,Dictionnaire de la Langue Française (Fransız DiliKamusu), cilt 4 «Raison» maddesi, Paris 1873.(5) Robert,Paul Dictionnaire de la Langue Française, cilt 6«Raison» maddesi, Paris 1962.(6) Larousse, Pierre Grand DictionnaireÜniversel du XLX e siecle (19. yüzyılın Büyük

Evrensel Kamusu), cilt 13, «Raison»maddesi, Paris 1875.ÎTİ Franck Ad. Dictionnaire des ScieucesPhilosophiques (Felsefî İlimler Kamusu)«Raison» maddesi, Paris 1885.(8) Larousse Pierre, a.g.e., aynı madde.(9) Lalande Andre. Vocabulaire Technique etCritique de la Philosophie (Felsefenin Teknik veTenkidi Sözlüğü) «Raison»maddesi. Paris 1960.(10) Foulqui6ve Saint-Jean, Dictionnaire de la LanguePhilosophique (Felsefi Dilin Kamusu), «Raison»maddesi, Paris 1962.(11) Dictionnaire Rationaliste (RasyonalistKamus) Paris 1964.

(12) Namık Çankı, Felsefe Ansiklopedisi.(13) Ahmed Naim Bey.(14) Hüseyin Kâzım Kadri, Büyük Türk Lügati,İstanbul 1943.(15) DergâhYayınlan, Islamî Bilgiler Ansiklopedisi, «Akıl»,İstanbul 1981.(16) BoerT. J. de, «Akıl», İslam Ansiklopedisi 1. cilt.İstanbul 1950.(17) Rahman F. a.g.e., 2. baskı.(18) Bedevi Abdurrahman,Histoire de la Philosophie en islam(îslâmda Felsefe Tarihi).(19) İsmail

Fennî, Fransızcadan Türkçeye Lügatçe-i Felsefe,İstanbul, 1341.(20) Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimlerive Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971.(21) IbnKhaldun, Discours sur l'Histoire Üniverselle (Al-Muguddima) V. Monteil tercümesi, Beyrut 1987,cilt I, 1. fasıl «Ümran Tabiatûstü İdrakler» s.221-222.(22) Ibn Khaldun, a.g.e., cilt II, 6. fasıl «İlimlerve Talim: İnsanda Düşünce» s. 873 v.d.(23) MuhammedHamdi Yazır (Elmah) Hak Dini Kuran Dili,İstanbul 1935.(24) BediüzzamanSaid Nursi, Risale-i Nur Külliyatından, İstanbul1960.

(25) İbrahim Hakkı Hz. (Hasankaleli)Marifetname, İstanbul 1978s. 80 v.d.(26) Muzaffer Özak (Elhac), Envar-ül Kulüb,İstanbul 1975BATIDA VE DOĞUDA HERMETİKDÜŞÜNCEI — HERMETİK KİTAPLARHermetizm, düşünce tarihinin en karanlıkkelimelerinden biri. Hermetizm, zamanımızdasimya demek. Ne var ki orta-çağ boyuncaHermetik Kitaplar veya Hermes'în Kitapları adıile tanınmış bir külliyat var. Voltaire, Hermes'eatfedilen bu külliyattan şöyle söz eder: «Bu eskikitap pek ciddiye alınmıyor. Belki de yerinde birşüphe. Filozoflara sorarsanız yüce bir lâf ebeliğikarşısındayız. Bununla beraber bu teolojikkaosun içinde insan zekâsına teslim bayrağıçektirecek ne hikmetler var. özelliği bilgelik,kudret ve iyilik olan Tanrı, âlemleri düşüncesi ve

kelâmı ile yaratmış.Işık, Tanrının hem eseriymiş hem de özü.Muhayyileyi kamaştıran bir sürü imaj. Şurasınıbilemiyoruz yalnız: ne kadar ünlü ise o kadar daaz okunan bu kitabı bir Yunanlı mı yazmış,yoksa bir Mısırlı mı?» C1). Bilemediğimiz bir buolsa... Ne zaman kaleme alınmış, nerede kalemealınmış? Bu sorulara cevap veren de yok.Yunanlıların Hermes'i, Latinlerin Merkür'ü,Mısır'ın Tot'u birbirine çok benzeyen üç tanrı.İlk iki tanrı, Batı mitolojisinde, ilmi ve güzelsanatları temsil eder. Kavimlere ilahi düşünceninsırlarını onlar açıklamış. Ama Yunanlılarasorarsanız, ne bir din kurmuşlar, ne bir felsefe.Tot'un durumu başka. Mısırlılara göre Tot,mukaddes mezhebi yorumlayan 36.000kitap yazmış. Belli ki bu rivayeti tekrarlayanlar—hatır için veya bilgisizliklerinden— Mısırmabetlerinde bulunan bir çeşit ansiklopedininmuhtelif nüshalarını Hermes'in 202ayrı ayrı eserleri saymışlar, iskenderiyeliClement'a göre bu ansiklopedi, Hermes'e

atfedilen 42 kitaptan ibaret. 36'sı Mısırfelsefesinin bütününü içerir, öteki 6 kitap tıbba,insan vücuduna, hastalıklara, âlet, edevat,ilâçlara, göz hastalıklarına, kadın hastalıklarınaaittir. Mısırlıların Tot veya Hermes diye andıklarıbu kişi ne zaman yaşamış?Belli bir şeceresi var mı? Bilmiyoruz... BugünHermes Ansiklopedisinin artıkları diye ele alınankitapların konusu kehanetler, ilm-i nücum, tıp,kimya, tabii ilimler ve felsefedir.İkinci asırdan bu yana Hermes'in Kitapları diyetanınmış hepsi de. Calinos, daha o zamanlar, buiddiayı mevsuk bulmamış. Modern bilginler deonun bu görüşüne katılmışlar. Demek kiHermes'e atfedilen külliyatın Hermes'le ilgisiyok; Bununla bşraber külliyatın felsefi kısmıüzerinde tartışmalar sürmektedir. Zamanımızdahâlâ eski Mısır felsefesinin âbideleri olaraktakdim edilen bazı parçalar, meselâ Kemanderve 20 Yunanca parça, Eskülab'ın konuşmasıYunan kaynaklıdır. Ama bunlar Menfismabedlerinde de doğmuş olabilirler. Solon,Fisagor, Eflatun ve daha birçokları Mısır

felsefesinden bazı şeyler almak için buralaragelmiş olabilirler. İyi ama bütün o hâkimlerinHermes'ten söz etmeyişleri tuhaf değil mi?Hermes'in Ki taplarından ilk söz eden YunanlıPlutarque olmuş. Plutarqu'dan sonra uzun birsessizlik... Kilise babaları paganizmin ötesindepaganizmden çok daha saf bir hakikat olduğunu,bu hakikatin da daha Önceki vahiyleredayandığını hıristiyanlığın bütün otoritesinin buvahiylerden geldiğini göstermek arzusuylaHermes'in eserlerine sarılmışlar.Batlamyus devrinden bu yana Yunanla Yahudidini arasındaki ihtilâflar yüzünden nice uydurmametinler yayımlanmış; eski Fisagorcular, ilkhavarilerden bazıları, mevcudiyetinden haberdarolmadıkları bazı kitapların yazarları gibigösterilmiş.Yayınlara veya Eflatuncularda bulduğu dağınıkbazı parçalara dayanarak Hermetik felsefeninbakiyelerini bir araya getiren ilk yazar MarsileFicin. 1471 de Latince bir tercüme yayımlamış.Kilise babaları mal bulmuş mağribi gibi sarılmışbu metinlere. İsa'nın yerine Tot geçmiş.

Mısır'a göre birçok Hermes'ler var. Hepsi deaynı tanrının çeşitli tecellileri. Hepsi de bir çokvahiylere mazhar olmuş. Bu vahiyler Mısır'dan -Yunanistan'a nasıl geçmiş?Bilmiyoruz. Fîsagor'la Eflatun bir çok fikirleriHermes'den gelmiş. Ama bugün elimizdebulunan Fisagor'a ait metinlerin Mısır dilindeyazılmış olduğu ispat edilememiştir. Kitabın diline Eflatun'un ne Aristo'nun dili; Porfir veAnimonius mktebinin damgasını taşıyor ifade.Bir kelime ile Batı irfanı bir Mısır Hermes'ininmevcudiyetini kabul etmekle beraber, elimizdekimetinlerin bütün olarak bu Hermes'e atolmadığını ileri sürmektedir.» (2).Egger'in imzasını taşıyan bu çok âlimcemakaleyi Larousse şöyle bir hükümle hülâsaediyor: «Hermes'in Kitapları yeni-eflatunculartarafından yazılmış iddiasını kabul etsek de şugerçeği unutmamalıyız: Hermes'in kitabı, eskiMısır geleneğini biraz değiştirerek devamettirmektedir.Tek tanrıcı bir gelenek bu. Yüksek düzeyde bir

felsefe.Şüphe yok ki büyük Fisagor mektebine ve bukanalla Eflatun'a ilham verecek bu gelenek.Hermes'in en güzel parçalan yeraltı mezarlığındaşahidi olduğumuz dinlerdeki dualara çokbenziyor. «Selam sana, tek ve büyük Tanrı.Sınırı olmayan, ruh-u âlem, boyuna genç olankadim çağların ezeli seyyahı!» (3).Avrupa'nın büyük kamuslarından, mitolojikitaplarından derlediğimiz bilgilerin hülasasıbu... Şimdi de XX, asrın en ünlü iki felsefesözlüğünü konuşturalım.Lalande, felsefe sözlüğünün son baskısında şuizahatı veriyor:«Hermetizm. (A) Hermetizm veya Hermetikfelsefe,«Üç defa büyük Toth'un kitapları» adı ilebilinen, Mısır'da yazılmış bir eserdeki doktrinlerbütününe verilen ad. Bu doktrinler, tarihi de,

menşei de kesin olarak bilinmeyen Yunancametinler aracılığı ile Avrupa'ya yayılmış. İlk defa1471'de Latince tercümeleri basılmış. SonraYunanca metinler 1554'de Paris'de basılmış.(B) Simya ilmi. Yunan simyacıları Hermes'inşakirdi olduklarım ileri sürer ve onu ilimlerininkurucusu sayar.larmış.» t4).Foulquie'nin felsefe lûgatında da şunlarıokuyoruz:«Hermetik. Hermes, Mısırlıların kendi tanrılarıTot'la aynı saydıkları Yunan tanrısı. Yeni-eflâtuncular, bu tanrıya «Üç defa büyükHermes» adım verdiler. İÜ. ve IV.asırlarda bu isim altında bir çok felsefî ve mistikeser yayımlandı. Simyacılar, Hermes'e simyailminin kurucusu gözü ile bakarlar.

(A) Simya ile ilgili. Hafi. Esrarengiz.(B) Benzetme yolu ile, sımsıkı kapanmış. Kabınkenarlarını eriterek kapakla kaynaştırmayıHermes icad etmiş.Böylece hermetik sıfatı, nüfuz edilmez, karanlıkanlamını kazanmış.Hermetizm. (A) Mısır'da zuhur eden ve «Üç defabüyük Hermes»e atfedilen kitaplara dayananpayyen gnoz.(marifet).(B) İçinden çıkılması çok güç olan. her türlüdoktrin»A).Hermetik düşüncenin Batıdaki ve Mısır'dakiserüvenine bir gözattık. Bizi bu mevhum tanrıylauğraştıran, îhvan-ı Safa Risalelerinde sık sık boy göstermesi.

Şiiliği, İsmaililiği ve çeşitli mezhepleri lâyikiyleanlamak için Hermes'i tanımak zorundayız.Hermes olmadan ne Sabii'leri anlamak kabil, neCabir külliyatını. Bu konuların en yetkiliaraştırıcısı Henri Corbin. Aşağıdaki sayfalan buzatın«İslâm Felsefesi Tarihi» adlı kitabındanaktarıyoruz. Hermetizm, Corbin'in kitabındabüyük yer tutuyor. Yazar, İslâm dünyasındakitercüme faaliyetlerini anlattıktan sonraHermetizm'e geçiyor. Câbir külliyatıyla İhvan-ıSafa Risaleleri aynı bölümde anlatılmış.Okuyalım:«Harran'daki Sabiiler, cedlerini Hermes'e veAgathogaimon'a kadar çıkarırlar. En ünlübilginleri, Sabit bin Kurra (ölümü 901) süryanice«Hermes'in Kurumları» adlı bir kitap yazmış veonu Arapçaya çevirmiş.Maniheen'lere göre, Hermes, Mani'den öncegelen beşbüyük peygamberden biriydi. Hermes, mani

profetolojisi'den İsİami profetoloji'ye geçti\".İdris'le ve Henok (Ohnok)'la aynileştirildi.«Hermetizme gönül veren» ilk müslümanlar, şiîidiler.Filhakika şiî profetolojisi Hermes'in mensubolduğu nebiler kategorisini kendiliğindenbenimsemişti. Hermes insanlara belli bir şeri'atgetiren kanun vazu bir peygamber değildir.Peygamberlerin Prehistoire'ında mertebesi,Nebiliktir.İlk yerleşik siteleri nizama kavuşturmak veinsanlara hirfetleri öğretmek için yollanılmıştı.Ayrıca şiî gnozu İslâm öncesi Nebilerin,(Hermes gibi) {marnların ve kanun vazııpeygamberler devresinden sonra gelenEvliyaların bilgisini de hak sayar. Onlar dailham-ı ilahî'ye mazhar kişilerdir.Bu ilham kanun vazu peygamberlerinkindendaha da üstündür. Filhakika hermetik felsefe

kendini hikmet-i ledünniye (ilham mahsulü birhikmet,) yani profetik bir felsefe olarakadlandırır.Oysa, Sünnîler (Şehrestâni'nin de belirttiği gibi)Sa~biîlerin hermetizm'ini İslâmiyetle uzlaşmayan birmezhep olarak suçlarlar. Çünkü şerî'at vazııresullerin lüzumuna inanmaz. Ruhun miracı içinresul'e ilahî vahyi getiren bir Melek'in dünyayainişine ihtiyaç yoktur. Mesele, şiî profetolojisi vegnesolojisi çerçevesi içinde ele alınırsa, kesin birçelişki kalmaz ortada. Neticeler çok uzağagötürür.Aristo'nun silojistik ve metafizik! İslâmiyetegirmeden önce, hermetizm İslâmiyete şiîlikkapısından sokulmuşsa bunun neden ve niçiniaçıkça görülmektedir. Olay aynı zamanda şiîdavranışın gerekçelerini ve îslâmiyette felsefeninistikbali bakımından arzedeceği neticeleri deaydınlatmaktadır.Sünniler gerek şiî tutumu, gerekse İsmâilî ve

«hermetist» davranışı Resul'e yüzde yüz aykırıve şeriatı yıkıcı olarak mahkûm ederler.O devrin «kalburüstü» kişilerinden bir çoğu gibi,feylozof el Kindî'nin şakirdi İranlı Serahsi(ölümü 899) şiî idi.Veya şiî sayılıyordu. Nitekim, el Kindi, Sabilerindini hakkında, Hermes'in oğluna (Poimandres)öğrettiklerini okumuş*ve «benim gibi müslüman bir feylozof da dahaiyisini söyleyemez,» demiş idi. Maalesef,Sabilerin şeriat kurucu bir peygamber tarafındantebliğ edilmiş kitapları yoktu.Yani resmen Ehl-i Kitab değildiler. Yavaş yavaşİslâmiyete katıldılar. Tanınmış liderleri Hükeymİbn İsa ibn Mervan, 944'de öldü. Bununlaberaber silinemeyecek izler bıraktılar.İlahi sıfatları anlamak için silojizm (kıyas) bir işeyaramazdı, onlara göre. Bu inançları İmamCafer'in diyalektik (kelam ilmi) hakkındakigörüşlerini hatırlatır.

Kullandıkları ıstılahlardan bazılarınımaniheen'lerin ıstılahları ile birlikteŞalmagâni'de (ölümü 934) buluruz.Bu istilahlar Zu'l-Nun Mısrî (ölümü 859)aracılığı ile tasavvufa da sızar. (Harrâz 899;Hallâc 922). Felsefî düşünce ile imani tecrübenin(sprituel) terkibini yapan İslâm Yeni-eflatüncuları, açıktan açığa Hermes'e dayananbir isnâd silsilesi kurarlar. Meselâ Sühreverdi(1191), İbn Sab'in (ölümü 1270). XIII. yüzyılda, İranlı şiî birfilozof Afzâl Kâşânî hermetist bir eseri Farsçayaçevirdi. Hermes, peygamberlerin hierarşiktasniflerinde hep boy gösterir.Hermetist düşüncenin İslâm dünyasmdakitesirini anlamak için Massignon'un şu tespitlerinihatırlamak iyi olur: İlahiyatta şöyle bir inançvardır: Allah idrak edilemez, kıyas ilekavranılamaz. Ondan birtakım Sudurlar neşeteder; Allahı ancak dua ile, riyazet ile, büyü ilekavrayabiliriz.

Hermetist bir astroloji anlayışına bağlı cyclique(devri) bir zaman mefhumu vardır. İsmailiŞiilikte temel olan bir zaman mefhumu;Nuseyrîlerde, Hermes ikinci'coupole'un teofanı'si (theophanie), Dürzîlerde,Ohnok, Havva'dır. Havva ise ikinci sudur yanidünyanın ruhudur.«Kâinatın vahdetini ileri süren terkipçi bir fizikvar, bu fiziğe göre taht-el kamer dünya ile Arşbirbirinden ayrı şeyler değildir. «Anâsır-ı Erbaada cevherden ayrılmaz.»Varlıklar arasındaki sempatiye dayanarakkurulan tevafuklar ilmi ve prensibi buradangeliyor. Massignon buna«anomalistik illetler zinciri» diyor. Yani kanunayan çizseler dahi vakaları bir bir ele almaktemayülü. Bu yüzden hermetizm, Aristoculuğunmantıki temayülünden ayrıla Tak, stoacımekteplerin somut ve ampirik diyalektiğineyaklaşır. Stoacıların bu etkisini yalnız Kûfe'dekiArab gra mercileri mektebinde görmüyoruz.

Ferdin davasını güden şii bir ilim üzerinde degörüyoruz (meselâ İbn Bâbûyeh). 12imam devri, şii düşüncesinin zirveye vardığıdevirdi. Molla Şirâzi'nin «essence»larmetafiziğine karşı ortaya attığı «ex istence»metafiziğinde de stoacılığa yakın fikirler bulmaktayız.İslâmda hermetik geleneği aksettiren eserleriburada sayamayız. Bununla beraber iki ünlühermetist eseri zikretmeden geçemeyeceğiz: (1)Sırr el Halika, «hilkatin sırrı ve tabiatın tekniği»;Me'mun zamanında meçhul bir müs-Jümantarafından yazılmış fakat «Apollonius de Tyane»adıyla piyasaya sürülmüştür. Kitap «YahutLevha» (Tabıda smaragdina) bahsiyle hitambulur (Aynı devirde Abbasi sarayında tabiblikyapan nestûri Urfalı Eyyub'un«Hazineler Kitabı» adındaki tabii ilimleransiklopedisi ile karşılaştırınız).(2) Güyet ül hakim, yanlış olarak Maslama

Mecriti'ye (ölümü 1007) atfedilmiştir. KitaptaSahillerin yıldız âyinlerine dair kıymetlimalumatdan başka Sokrat'a atfedilen«Tam tabiat» hakkında geniş bilgiler var.Bütün bu neşriyat içinde en dikkate lâyik olan«Tıba'.al-tamm»konusudur: «Tam Tabiat», ruhaniyat yanispritüel mefhumdur, «Filozofun Meleği», özelkılavuzu onu bizzat hikmete alıştırır. Bu melek,insanın semavî bir nüshası olan ışıktan bir suretşeklinde tasavvjır edilen ve maniheizm vezerdüştîlikte kişiye ölüm anında ayan olanDaena'dır.Hermes'in tabiat-ı tamme tecellisini Suhreverdîşerhetmektedir. Ondan sonra bütün İşrakîmektep, Molla Sadrâ'ya ve onun şakirdlerininşakirdlerine kadar aynı konuyu işleyeceklerdir.İlerde göreceğiz, Ebü'l Berekât Bağdadi,

«tabiat-ı tamme» temasından İbn Sina'nın akl-ıfaal nazariyesinin neticelerini çıkaracaktır.«Tabiat-ı tamme»nazariyesini başka adlarla takib edebiliriz.'Attâr'm mistik destanlarının hacısı «tabiat-ıtamme» yi aramağa çıkar.,208Necm Kübra metkebinde de «görünmeyenmürşid» teması tekrar karşımıza çıkacaktır.Sokrat'ın demon'u da tabiatı tamme değil mi?İslâmdaki bu hâkimler soyu bu göksel benliğinşuuruna hermetizm yolundan varmış olsalargerek.Yolculuklarının hedefi hep O değil mi? O'nunsayesinde kişiliklerini gerçekleştirmektedirler»(*).II — HERMES'DEN İDRİS'EHermes, orta-çağ Şii inancına göre tdris Nebi.Yani Hz. Muhammed'den önce gelen 5 Nebiden

ilki ve en bü yüğü. Hermetizm, orta-çağmekteplerinden bir çoğunu damgalamış birCabir bin Hayyan onsuz anlaşılamaz. Ge neldilde Hermetizm: simya ilmine ait, büyüye ait,hava geçirmez, sımsıkı kapalı mânâsına.Batının tanıdığı Hermes, Islamiyete nasıl İdrisNebi olarak geçmiş? Şimdilik BritannicaAnsiklopedisinden Yunan Hermes'ini tanımağaçalışalım.«Yunan Tanrısı, Zeus'le Maia'nın oğlu, Maia iseAtlas'in İkizidir. Çok defa Romalıların Merkür'üylekarıştırılır, bazan da Cadmilus'la... CadmilusCabeiri'lerden biridir.Hermes adı belki de Herma'dan gelir. Herma,Yunancada taş yığını demek. Yunanistan'dasınırlara ve sınır taşlarına Herma denilir. Hermesâyinlerinin en eski merkezi Arca dia olsa gerek.Hermes, buradaki Cylle dağında dünyayagelmiş. Bereket Tanrısı olarak kutlanırmış oülkede. Her mes de Atina'daki Hermes gibi

ithyphallic olarak göste rilirmiş. Elis'teki Cyllenede öyle... Hermes, Pausanias za manında çokyüceltilen bir tanrı.Hem edebiyatta hem de ibadette davar vekoyunların koruyucusu sayılır. Bir çok yerlerdelakabı koç taşıyandır.Kır tanrısı olarak Pan'la kaynaştırılır. Homer'inîlliada'sında da daha sonraki neşidelerde olduğu gibikırsal niteliği vurgulanır: «kerim», «yardımcı»,«ihsan edici» sıfatlarıyla anılır, (herhalde bereketkaynağı olduğu için). Odys.«e'de ise tanrıların elçisidir, ölüleri Hades'e ogötürür. Bu perdîğini duyacak ve ruhlarınınkanatlarını derûnî haki katin üzerinegereceklerdir.Çünkü Ödip'ten önce, farkına varacaklardır kiEbülhevl'in sakladığı sın insandır, kâinatın ikincinüshası, Allanın halifesi olan tabiatın bütünunsurlarını ve güçlerini hülâsa eden insan.

Demek ki kızıl derililer, arkalarında tek eserbırakmış: Giseh Ebülhevl'i. Meselelerinmeselesini çözümlediklerine daha kesin bir delilolabilir mi?»Sonra Hermes'i anlatıyor yazar. «Dünyasaltanatında, Avustralya'dan gelen kızılderililerinyerine kara derililer geçer. Karaderililerin de anatapmağı Mısr-ı ulyâ'dır. Mısır'a gizli mezhepleriöğreten ilk esrarengiz üstâd Hermes-Toth, şüpheyok ki beyaz derililerle siyah derililerin barışiçinde kaynaşmasından sonra ortaya çıkmış.Habeşistan ve Mısr-ı ulyâ bölgelerindeyiz. Aryadevri daha çok uzaklardadır.Hermes de, Manu ve Budda gibi, bir ana isim:hem bir insanın, hem bir kastın, hem bir tanrınınadı.Hermes, insan olarak, Mısır'ın ilk ve en büyükmürşidi.Kast olarak Hermes, gizli an'anelerin emanetçisiolan rahipler sınıfı. Tanrı olarak, Müşteri

gezegeni (Merkür). Oda temsil ettiği gezegen gibi, ilâhî elçilerlekarıştırılmış.Yani mürşidlere Hermes denilmiş.Kısaca, Hermes ilahî irşadın dünyaüstü bölgesiniyönetir.Dünyanın manevî düzeninde, bütün bu olaylargörünmez iplerle birbirine bağlıdır. Hermes ismibu hakikati ifşa eden bir tılsım, canlandıransihirli bir ses. Hermes'in füsunu buradan gelir.Mısırlıların şakirdi olan Yunanlılar, ona HermesTrismegiste (Üç kere büyük) demişler. Çünkühem hükümdar, hem kanun vazıı, hem rahibdir.Bir çağı temsil eder. O çağda rahiblerle hâkimlerve saltanat tek heyet halinde kaynaşmıştılar. EskiMısır takvimi (Manethon takvimi) bu dönemetanrılar çağı adını vermiştir. Henüz ne papirüsvardı, ne fonetik yazı. Ama Dinsel ideografibiliniyordu. Kript'lerin duvarlarına vesütunlarına, rahiblik ilmi, hiyeroglifler halindenakşedilmişti. Zaman içinde birikti ve daha


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook