Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-20 03:06:58

Description: Işık Doğudan gelir-Cemil MERİÇ

Search

Read the Text Version

«Mevzuat-ül ulûm»una, Fârâbî'nin«Ihsa ül ulûm'undan Kâtip Çelebi'nin«Keşfüzzunun •una.Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın«Marifetnâmesi»nden Şemsettim Sami'nin«Kamus ül âlâm»ma kadar yüzlerce eser.Fakat bunlardan hiç biri modern mânâda bütünbir ansiklopedi sayılamaz.Sözü, tarafsız bir ilim adamına, daha doğrusudüşman bir medeniyetin ünlü bir ansiklopedisine(Britannica) bırakalım...«Yunan felsefesiyle İslâmiyet! uzlaştırmakisteyen İslâm filozofları çalışmalarındaansiklopedik olmağa yöneldiler.Al-Farabi (870-950) nin «İlimler Katoloğu»(İhsa-ül Ulûm), orta-çağlar boyunca «İlimlerüzerine» yahut «llim lerin menşeî» adıylaLatinceye çevrilmiş ve geniş bir okuyucu kitlesibulmuştur. Kitap, ilimleri 8 başlıkta incelen (1)

Lisaniyat; (2) Mantık (belagat ve şiir sanatıdahil); (3) Riyaziyat (mebhas-ı Ziya, ilm-inücum, musiki, cerri eşkal, mihanik dahil); (4)Fizik (meteoroloji, nebatat, hayvanat, ruhiyatdahil); (5) maba'd-ittabiiye; (6) siyaset; (7) Fıkıh;(8) Kelâm (Skolastik ilahiyat yahut münazara).Mesudî'nin «Altın Çayırlar» yahut «KıymetliTaşlar Ocağı» (947) bir tarih-coğrafya ansiklopedisi. İhvan-ıSaf a topluluğu da Onuncu Asır'da 52 risalehalinde bir ansiklopedi hazırladı. Kitap 3 büyükbaşlığa ayrılmıştı: (1) terbiyevî ilimler (sarf-u-nahiv, hesap, kehanet, sihir, sanatlar, ticaret); (2) fikrî ilimler; (3) felsefî ilimler (bunlar dariyazi, mantıkî, tabiî ve ilâhî ilimlere ayrılır).İranlı ansiklopedist Al-Harizmî «Mefatih41-Ulm» (976) unda ilimleri ikiye ayırır: 1) dinîhukuk ilimleri; 2) yabancı ilimler yahut felsefe.Dinî hukuk ilimleri: fıkıh, kelâm, sarf-u-nahiv,kitabet sanatları, aruz, tarih. Yabancı ilimler deikiye ayrılır: 1) nazarî ilimler (fizik, riyazat,

ilahiyat), 2) amelî ilimler (ahlâk, iktisat, siyaset).îbnün Nedim'in «Fihrist» i (987-988) da 10bölümdür: lisaniyat, edebiyat, tarihî ilimler,kelâm, fıkıh, felsefi ilimler (riyaziyat, tababet,mühendislik dahil), sihir ve efsane, mezhep vedinler ve simya.îbn Sina'nın «Eşşifa»sı felsefî ansiklopedisininen çok bilinen kısmı. Al-Gazali'nin (1058-1111)«İhya-ı ulum ve din»i, ilimleri dinî ve din-dışıolarak ayırır. Kelâm ve felsefe (riyazat, mantık,tabiî ilahiyat ve tabiî ilimler) bu iki gruba dagirmez. îbn Rüşd (1126-1198) tıbbî biransiklopedinin yazarıdır. Aristo'nun eserleriüzerine şerhleri de geniş bir felsefe ansiklopedisiteşkil eder. îbn Haldun\"un (1332-1406) «Mukaddime»si ansiklopedikbir sosyoloji ve tarih felsefesidir. İlimlerintasnifini yapar ve tarihlerine temas eder.»İSLÂM DÜNYASINDA YAZILAN TEKANSİKLOPEDİ»

İHVAN-I SAFA RİSALELERİ:İhvan-ı Safa risaleleri üzerinde ibiraz durmakistiyoruz.Zira İslâm dünyasında hem felsefî bir görüşedayanan hem de zamanm bütün ilimlerinikucaklayan tek ansiklopedi İhvan-ı Safarisaleleridir. îslâmda ansiklopedik eserlersayılamayacak kadar bol, fakat mazbut vegerçek bir ansiklopedinin tek örneği, onuncuyüzyılda kaleme alınan bu garip eser. Konuüzerinde ısrar edişimizin bir başka sebebi de ilimadamlarımızın şaşılacak kayıtsızlığı. Filhakikaehli sünnet vel cemaat uleması, kaynaklanoldukça bulanık olan bu «muhit-ül-maarife»etemas etmeden geçmeyi maslahata daha uygunbulmuşlardır. Avrupa da geç tanımıştır burisaleleri. Uzun zaman «Asya Cemiyeti»ninsekreterliğini yapan allâme Jules Mohl,Steiner*in bir kitabını vesile ederekondokuzuncu asır oriyantalizminin ortakkanaatına tercüman oluyor:«Araplarda ilim bir çok çalışmaların konusu

olmuştur.Hicret'in ikinci asrından itibaren sünnîlerin birkat daha abarttıkları kaza ve kader inancı bir çokmuarızlar buluf karşısında,: ahlâk duygusunuisyan ettiren bir nas'dı bu. -Yunan mekteplerinin etkisi yaygmlaşınca,Allah'ın vasıfları, hilkatin mahiyeti ve ahirethakkında da itirazlar yükselmeye başladı. Kur'anfelsefenin icaplarına göre yorumlanmaya, harfitefsirlere karşı aklın ve ahlâkın haklarıkorunmağa çalışıldı, bilhassa Memun'un hilafetidevrinde bu yeni görüşler öylesine hâkimdiler kibaşka düşünceleri susturmağa kalkıştılar. Yazıkki mücedditler Aristocuların cedel usullerinibenimsemişlerdi, önce bu metodla hasımlarınıhapt ettiler fakat hasımları da aym silâhlarla karşıkoyunca münazara medrese kavgasına dönüştü.Bu çekişmelerden hiçbir şey anlamayankalabalık, tartışmalara kulak asmaz oldu. Nas dadaha düzenli bir müdafaaya kavuşarak güçlendiEl-Eş'ari, naşı cedelle zırhlandırdı, böylecesünnîler'in benimseyeceği skolastik teolojiyi

(yâni kelâm'ı) kurdu: mücedditlerin karşısmdayıkıl maz bir kale vardı artık. Araplar'da düşüncehürriyeti bu yüzden kayboldu ve İslâmdünyasının inhitatı başladı. Parlak bazıdönemlerin sarstığı ağır fakat karşı konmaz birinhitat...Bununla beraber hemen işaret edelim kiMutezile'nin bozguna uğraması kavgayı nihaiolarak sona erdirmiş değildir.Yunan felsefesi Arap düşüncesini adamakıllısarmıştı, kitle sünni tefsiri benimsemişti amamünevverlerin şüpheleri sürüp gidiyordu hâlâ.Meselâ Milâdın onuncu asrında İhvan-ı Safatopluluğu ile karşılaşıyoruz. Topluluğun merkeziBasra idi, bulundukları her şehirde toplantılarınamahsus evleri vardı. Amaçlan, dinin yerinitutabilecek bir tabiat felsefesi kurmak içinbirlikte çalışmaktı.Bilgilerini elli iki risalede topladılar, zamanınbütün ilimlerini kucaklayan ve metafizik ve dininazariyeleri hiç bir zaman gözden kaçırmadanbu bilgileri sistemli bir şekilde sergileyen bir

eser. İlk ele aldıkları riyazi ilimler, çünkü onlaragöre riyaziye, zekânın tehzibi için vazgeçilmezbir vasıtadır, Fisagor'un inancını benimserler:sayılar her şeyin temelidir. Sonra mantıkilimlerine geçilir, bu alanda da tabiat ilimlerindeolduğu gibi kılavuzları Aristo'dur. Daha sonra da teoloji ilimlerini incelerler,bu konuda da yeni-eflatuncudurlar.Kitapta, hesap, hendese, ilm-i nücum, coğrafya,musiki nazariyeleri, sayılar arasındakimünasebetler ve sayıların ilimlerle sanatlaratatbiki ile ilgili bir nazariye buluyoruz.Eser, Araplar'daki felsefî düşüncenin en çarpıcıbelirtilerinden ve Arap medeniyeti tarihinindoruklarından biri. Safa Kardeşleri, tabii veahlâkî ilimleri ortak bir düşünce etrafındatoplamak istemişlerdi, başarıya ulaşamadılar amatslâm doğu'da hür düşüncenin son büyük çabasıoldu bu. Gerçi, Gazali gibi aydınlar düşüncehuzuruna kavuşmamıştı henüz ama tedirginlikancak sofiler'in mistisizmine sığınabiliyordu.»(Jules Mohl, Vingt-spet ans d'Histoire des Etudes

orientales, «Doğu Araştırmaları TarihininYirmiyedi Yılı», Paris 1879)Bir tarih eserinin şahadeti:Çağdaş batının en muteber kaynaklarından biri,îhvan-ı Safa hareketini şöyle anlatıyor: «Bir avuç bilgingizli bir topluluk kurmuştu, maddî ve maneviyardımlaşma amacıyla birleşen bu insanlarmistik ve siyasî bir inanç*tan kaynaklanıyorlardı. İhvan-ı Safa, faaliyetleriyayıma dökülen ilk düşünce topluluğu.Unutmayalım ki, çeşitli dinlerden kimselerarasındaki toplantılar, Abbasi hanedanınınhilâfete geçişinden beri Bağdat'da sürüpgidiyordu.Bir tarihçi, Bermekiler devrinde, zaman zamantekrarlanan bu toplantıları anlatırken sünnî, Aiî,haricî, mutezili, imamî, zerdüşti âlimler bir arayageliyordu, der. Basra'da da aynı düşüncekaynaşmasına şahit olmaktayız, üstelik orada

tartışmalara, budistler, manikeenler hattâdüpedüz mülhitler bile alınıyordu. Hülâsa olarakdiyebiliriz ki: Abbasîler'in payitahtındaki âlimlerarasında mezhep ayrılıklarına göz yuman birkardeşlik sürüyordu.îhvan-ı Safa da bir âlim ve filozof birliğiydi. Herüye başka bir bilgi dalında uzmandı. Hemfilozoflar hem de sünnî âlimlerce şüpheligörüldüler, hattâ İslâm uleması kâfir saydıonları. Oysa inanç bakımından mü'mindiler fakatnas'lara yüksekten bakan bir felsefeleri vardı, sıksık akılcı izahlara başvurarak nas'lansarsıyorlardı. Bununla beraber doktrinleri çoksaf ve yüksektir, bir nevi estetik panteizm:dünyanın bütün bölgelerinin ahenginiamaçlayan bir inanç. Allah da, hayr-u âlâ olduğuiçin böyle bir ahengi murad etmiştir.Aynca, Karmati telkinlerin amacı olan eşitçitesamuh zihniyeti, bu ansiklopedide en beliğifadesini bulur. Safa kardeşlerinin felsefe veilahiyat eğitiminde hiç bir etkileri olmamıştırama yazılan din dışı çevrelerde geniş birokuyucu kitlesi bulmuştur. Nazariyelerinden

çeşitli tarikatlar doğmuştur. Sünnilerşüphelerinde haksız mıydılar? Hayır!Nitekim risaleler 1101 ve 1150 yıllarındaBağdat'ta yaktırılmıştır.Kardeşler, İslâm'daki çeşitli fırkalardanbahsederken Râzi'yi hatırlatırlar: «Bütün bufırkalar birbirini kafir sayar ve lanetler...görüşleri başka başkadır, şiddetli tartışmalaryüzünden birbirlerine düşman kesilirler, sık sıkkan dökülür, mallar tebah olur ama tarikatlarınsayısı gittikçe artar. İnsanlar hırlaşacâklarma,anlaşmak, seviş, mek, yardımlaşmak için biraraya gelselerdi, Peygamberlerinin emrineuymuş olurlardı.»Filozoflar, akıl adına, şiî hizipler, siyasî ve hissisaikler yüzünden sünni İslâmiyet'in sınırlarınıaşıyorlardı zaman zaman.Safa Kardeşlerin ideal insan tarifi koyu sünnilerikuşkulandıracak mahiyetteydi: «Ahlâkça kâmil

insan, doğu İranlıdır, imanca Arap, terbiyeceIraklı, zekâca îbranî, bir İsa tilmizinin siyretinesahip, Suriyeli bir keşiş kadar dini bütün, ilimdedin mi yunanlıya eşit, bir hintli gibi cümleesrara aşina ve sonunda bir sofi ahlâkı» (Histoiredu Developpement Cultural et Scientifique del'Humanite,«İnsanlığın İlmî ve Kültürel Gelişmesi Tarihi»,cilt 3: «Orta Çağdaki Büyük Medeniyetler»1969, U.N.E.S.C.O).Carra de Vaux «İslâm Düşünürleri» nde nedemiş?Carra de Vaux teferruata daha çok iniyor: «Safayahut hulûs kardeşleri ismi filozofuntercümesidir. Filo-, dost, arkadaş, Sofos: safiyet,hulûs. Filozof belki de böyle anlaşılıyorduantikitede. Nitekim, yarı âlim yarı dindarkişilerden kurulu Fisagorcu topluluklar dakendilerine filozof diyorlardı. Kelimeyi, muhib-ihikmet tabiriyle açıklayan Plütark olmuştur.İhvan-ı Safa'ya benzeyen topluluklar daha önce

de vardı İslâm dünyasında, kör şair Beşar ibnBord (ölümü 167) böyle gizli bir cemiyettendi.İhvan-ı Safa'nın amacı felsefî bilgileri yaymaktı.Yeni-eflatuncu mezhebi halka yaymak içinansiklopedi kaleme aldılar. Kolay ve akıcı birdille yazılan bu risaleler, onuncu asırda Yunanfelsefî geleneğinin ne durumda olduğunuanlamak için son derece değerlidir. Risalelerİslâm dünyasında geniş bir alâka uyandırmıştı.Bir İslâm âlimi, Madridli Müslime (ölümü 395)doğuya yaptığı bir seyahatte risaleleri toplayıpyok olmaktan kurtarmış. Bütün olarakBombay'da basılmışlardır.Batı'da ise Dieterici bir kısmını tab'ettirmiş veüzerlerinde değerli çalışmalar yapmıştır.Safa Kardeşler zihniyetçe sünnl değillerdir, diniolmasına dini bir zihniyet ama nas'ları filozofçayorumlar, bu itibarla yıkıcıdır. Kaldı kikazandıkları başarı da eserlerinin dini yönündenilleri gelmemiştir, mühim olan eserin ilmicephesidir. Kardeşler, birçok bölümlerdeAristo'nun izleyicisidirler, metafizik ve mistikalanda ise Eflatun'a ve Fisagor geleneğine

bağlıdırlar.İşte fizikle ilgili risalelerinden bir bölüm:«Malûmunuz ola ki her ilmin veya sanatınmüntesipleri vardır, bu müntesipler ortakbirtakım mebdelerden hareket ederler ve bumebdelerin neticeleri üzerinde münakaşayagirişirler.Nerelerde ayrıldıklarım görmek için bumebdelere dönerler hep». İstidlali ilimlerin özübu değil mi?«Fiziğin konusu cisimlerle bu cisimlere âriz olangerek zarurî, gerekse geçici hallerdir. Bu ilimlerüzerine bir çok risale kaleme almış bulunuyoruz.îik risalede madde ve suretten, hareketten,hayizden ve zamandan bahsettik. Bütün bucisimler bu beş vasıfta mündemiçtir. 'His veMahsus'adlı risalemizde, cisimlere âriz olan ahvalianlattık. Bir sonraki risalenin konusu isefeleklerle dünyâdır. Burada da feleklerinnizamım, kuturlarının tûl'unu, devirlerinin

süratini, yıldızların buutlarını, hareketlerini vezayirçeleri açıklamağa çalıştık. Sonraki risalemiztenasül ve fesadı ve dört unsuru, yâni ateşi,havayı, suyu ve toprağı inceliyordu; bu dörtunsurun nasıl birbirine karıştığı ve bunlardançeşitli varlıkların nasıl meydana geldiğini tafsileyledik. Dördüncü risalemiz cewi hava ile cewihavada vuku bulan değişikliklerden bahisti.Beşinci risale meadin ile cevherlere aitti. Bumadenler arzın kucağında, dağlarınmağaralarında, denizlerin derinliklerinde nasıloluşur, söyledik.Sonraki risale nebatata dâirdi, nebatatın ecnas veenvai nelerdir, faydalı veya zararlı vasıflanhangileridir, birbir anlattık. Yedinci risale dehayvanatın enva ve ec nasını, herbirinlnhususiyetini ele aldık...»Yazar, hesap ve hendeseye ayrılan risalelerihatırlattıktan sonra, şöyle diyor-. «Eski filozoflarbu konulan incelemişve bilgilerini kitaplara aktarmış, bu kitaplarokuyucuların elindedir. Evet ama bu eserler çok

uzun. Dilden dile çevrilerek gelmiş bizlere,mütercimler her zaman mânâyı lâyıkı ileanlıyamamışlar, bunun için de düşünenler,ellerindeki kitaplarda eskilerin düşüncelerinikolay kolay bulamıyorlar, araştırıcı, temelfikirleri yakalıyamıyor.Risaleleri bunun için kaleme aldık, yazarkenihtisar tarikini tercih ettik. Risalelerimiz birertelhis veya mukaddemedir.İstedik ki talebeler o eski eserleri kavrayabilsinve müptedilere yardımcı olalım.»Demek ki, murad, Aristo'nunbasitleştirilmesinden ibaret.Ama yazarların tabiattan nasıl söz ettiklerinebakınca anlıyoruz ki yeni-eflatunculuk da işekarışmış. Tabiat cihanşümul olan ruh-ı eflâkinbir vasfından ibaret. Bu ruh, esiri bölgeden neşetederek, taht-el-kamer bütün bölgelere yayılır vedünyanın merkezine kadar nüfuz eder. Taht-elkamer ecsam, basit ve mürekkep olmak üzereiki nevidir.

Basit cisimler dörttün ateş, hava, su ve toprak.Mürekkep cisimler de üç nevidir: madenler,nebatlar, hayvanlar. Aydınlık nasıl havayayayılmışsa, tabiat adını verdiğimiz bu vasıf dabütün varlıkları kucaklar, onları hareket ettirirveya sükun içinde bulundurur, oluşturur veherbirini mukadder olan akibetine isal eder...»Safa Kardeşlerin mesleği, burada daha çok yeni-fisagorcularınkini hatırlatır: «Bu âlemşümul can,dünyanınruhudur; dünya büyük bir insana benzer: tabiatcihanşümul ruhun cilvesidir; anasır-ı erbaa,mesnedi olan malzemedir; cevler ve feleklerâletleridir (uzuvları); madenleri, nebatları,hayvanları harekete geçiren bu ruhtur».Yazarlar, nevin sürekliliğini, ferdin geçici vefâni olduğunu buna benzer mülâhazalarla izahederler, neviler hep aynı kalır, muayyendirler,suretleri maddelerindedir-, oysa fertler sürekli birakış içindedir, ne mahdutturlar ne muay 3»yen. Neden suretler, cinsler ve neviler madde iletesbit edilmiştir? Çünkü âmilleri, eflâkin

cihanşümul ruhudur; yani müessirleri sabittir;oysa fertlerin sürekli değişikliği esbab veavamilindeki tahavülâttan ileri gelir. Bufelsefeye göre, ruh-u avalim muharrik-i ûla'dır;ecramı o tahrik eder, gece ve gündüz o sayedevuku bulur.Risalelerde büyük tabiat olaylarının izahımyapmağa çalışan denemeler var: meddü cezir,yer sarsıntıları, güneşve ay tutulmaları. Skolastikte büyük yer tutan birmesele de tartışma konusudur: Boşluk meselesi.îhvan-ı Safa boşluk diye bir şey tanımaz:«Dünyanın dışında ne hela vardır ne mela.»Birçok filozoflar kürelerin ötesinde, ya başka bircisim yahut sonsuz bir boşluk olduğuna inanmış:yanlış.Boşluk dünyanın içinde de yok dışmda da.Aklen sabit bir hakikat bu. Nasıl mı? Şöyle:boşluk bir hayz'dır, hayz cisimlere ait bir özellik,yani cisim olmadan hayz olmaz.Peki kürelerin ötesinde cisim olmadığım nasıl

ispat edeceğiz?Bunun için aklî delillere ihtiyaç yok, müşahedekâfi.Bu cismin varlığını iddia edenler iddialarım ispatetsinler, însan böyle bir şeyi tasavvur etmekzorundaymış. Tasavvur demek vehim demek;«vehim, olanı da olmayanı da tasarlayabilen birmelekedir, yani başlı başına bir burhan olamaz.»îhvan-ı Safa sayılara tutkundur, fisagorcular gibivarlıkları sayılara göre ele almağa alışkındırlar.«Nefsaniye»başlıklı yazılarında bu itiyatın izlerini görüyoruz.«Sayıların mahiyetinden ilk söz eden Fisagorolmuşdiyorlar. Varlıkların mahiyeti sayılarınmahiyetine bağlıymış.Sayıların mahiyetini, nevilerini, özelliklerinibilen, varlıkların nevilerini ve çeşitlerini de

bilirmiş». İki nevi varlık: külliler, cüzîler.Külliler dokuz sınıfa ayrılır, 9 sayı gibi. Birlikyaratıcıdır, tektir, yalındır, ezelî veebedîdir,sonra akıl veya müdrike gelir, bu da ikinevidir: fırkî veya kisbi. Sonra ruh gelir, ruh üçcinstir: nebati, hayvani ve nâtık. Her varlık işgalettiği sıraya göre kısımlara ayrılabilir.Dördüncü sırada madde vardır, o da dört nev'ebölünür: sanatların maddesi, fizikî madde,bütünlüğün maddesi, madde-i ûla. Beşinci sıradatabiat, beş cinse aynim gökler ve ayın altındakidört unsur. Altıncı sırada cisim. Cismin altıistikameti vardır.- yukarı, aşağı, sağ, sol, ön,arka. Kürenin mertebesi yedi: yedi seyyare.Unsurlar sekizinci basamak, vasıfları da sekiz,daha doğrusu iki iki birleşen dört vasıf: topraksoğuk ve kurudur; su, soğuk ve nemli; hava,sıcak, ve nemli; ateş sıcak ve kuru. Dokuzuncusırada cisimler yer alır: madenler, nebatlar,hayvanlar, her biri için de üç bölüm.Bize kadar gelen daha yaygın bir nazariyeyegöre, cisimler ikişer ikişer, üçer üçer vs.birleştiklerine göre sınıflanırlar; madde ve suret,

cevher ve ârazj sebeb ve mü.sebbeb, basit ve mürekkep... umumiyetle birvasıfla onun zıddı. Üçer üçer birleşenler: 3 buut,3 hendesi kemiyet: çizgi, satıh, ve hacmi;zamanın üç ânı: mazi, hal, istikbal; metafizikte,mümkün, müstahil ve zarurî ilimlerin üç zümresihendesî, fizik ve teolojik ilimler. Bütün cisimlerde öyle değil mi? Her cismin iki ucu bir de ortasıvar. Dörder dörder birleşenler maddedünyasındaki vasıflar: sıcak soğuk (kuru venemli), yabis ve râtib; unsurlar, mizaçlar,mevsimler, asli cihetler, rüzgârlar, rakamlar.-birler, onlar, yüzler, binler (çünkü Yunanlılarınrakamlama usulünde binlerden üstün rakamyoktu). Beş denince akla gelen beş seyyare, beşhayvan nevi, beş cins nebat, musikide beş portevs.İhvan-ı Safa'nın din konusunda çok serbestolduklarını söylemiştik. Örnekler verelim: bâs-ıbadel mevt nas'ını tefsir ederken şöyle derler:«Malûmun ola ki, ruh-ı cihan dünyadanayrılmadıkça, dünya devrine devam edecektir.

Ruh-ı cihan dünyadan ayrılınca haşr olacaktır.Filhakika kıyamet, kelimesi kıyamdan gelir; ruhbedeni terkedince, özüne dönmüş olur; kıyametbudur işte. Peygamber: «ölen vücuddur, ruh içinölüm yoktur» demiyor mu? Demek ki ikikıyamet var: küçük kıyamet, kişi için canınvücuddan ayrılması yani bizim ölümümüz.Büyük kıyamet, ruh-ı cihanın dünyadan aynhşı,yani kâinatın ölümü. Görülüyor ki İhvan-ıSafa'ya göre, kıyametle ölüm aynı şeydir, çünkübedenden kurtulan ruh, kendi başınayaşayacaktır, bizim ölümümüzle kâinatın ölümübirbirine benzer. Yani kâinatın yüzde yüz ruhanive animik hayatı o zaman başlar.İhvanı Safa gerçek bir gizli cemiyet.Risalelerinden ikisi (43 ve 44 numaralılar) remzibir ifadeyle bunu belirtiyor, bu risalelerinkonusu: imanları ve teşkilâtlan:«Malûmun ola ki bizler Safa kardeşleriyiz,ihlaslı, saf, feragatkâr...Bir zamanlar babamızın mağarasındaydık; sonradevirler değişti, vakt-i merhune eriştik. Uyandık,

eshab-ı keyf uykularını tamamladılar, önce ülkeyedağıldık, sonra vâd-ı ilâhî tecelli etti, bir arayageldik. Ve göklerde yükselen belde-iruhaniyemiz ayan oldu, cedlerimizle çocuklarıîblis'in iğvasına uydukları için oradankovulmuşlardı.İblis, onlara, size hayat ağacı göstereceğim veölümsüz bir ülkede yaşayacaksınız, demişti»...«Kardeşlerimiz din uğruna ve geçimlerinisağlamak için birbirleriyle yardımlaşmayı uygunbuldular, zira biliyorlar ki, ilâyı kelimetullah içinve din kardeşlerinin hayrına bedenlerini tebahederler ise, ruhları melekûta yükselecektir»...«Malûm ola ki kardeşlerimizin bulunduğu herşehirde bir evi olacaktır, belli zamanlarda,bilhassa yağmur müjdeleyen her yıldız gökkubbede nümayan oldukça bu evlerdetoplanacak ve bu evlere başka hiç kimsealınmayacaktır. Buluşan kardeşlerimiz ilimlerinitazeleyecek ve sırlan üzerinde konuşacaklardır.»

Toplantılarda söz konusu edilen bu ilim, ruhun,akim, ihsaslann ve kütüb-ü mukaddeseninilmidir. Başka bir deyişle, kadim felsefe, riyazi,fiziki ve dinî ilimlerdir. Bu ilimlerden hiçbirininterk edilmesi caiz değildir, hepsi birden terkibiolarak tetkik edilmelidir: «kardeşlerimiz hiç birilmi kötülememeli, bilgilerden hiç birininkitabını küçümsememeli, hiç bir inanca düşmanolmamak, zira bizim mesleğimiz ve imanımızbütün imanlan aşar ve bütün ilimleri birleştirir».Risalelerde yeni kardeşlerin cemiyete nasılalınacağı ve birbirlerine nasıl yardım edecekleride anlatılır: «kardeşlerimizin bulunduğu heryerde içlerinden biri cemiyete yeni bir arkadaşveya bir kardeş adayı kabul ettirmek istiyorsaönce bu zatın durumunu tahkik etmelidir,ahlakını tecrübeden geçirmeli, itikat veimanından emin olmalıdır», zira insanların huyları başka başkadır, kötümizaçda bir insan İhvan-ı Safa arasınakatılmamalıdır. Alim ve yoksul kardeşle zenginve cahil kardeş birbirini küçümsememeli, ikiside beden için çalışan elle ayak gibi

yardımlaşmalıdır.Tarikatta çeşitli mertebeler var. Bu mertebelerremzi olarak belirtilmiş risalelerde. İlk mertebekalfalık mertebesi.Kalfa en az onbeş yaşında olacaktır. İkincimertebe: terbiyecilik. Terbiyeci kardeşlerinçobanıdır, en az otuz yaşında olmalı. Üçüncümertebe hükümdarlık ve sultanlık.Sultanın görevi ayaklanmaları önlemek,itaatsizlikleri bastırmak, herkesi hilim vemünasevette doğru yolda tutmak.Bu mertebedekiler yasama gücünü temsil ederlerve en az kırk yaşında olmaları lâzımdır.En yüksek merhale şahlık merhalesi (şahınhükmü bütün ülkede geçerlidir). Elli yaşındansonra şah olunabilir.Bu mertebe bir velayet ve rüyetullahmertebesidir.

ölümden sonra erişilen mertebeler gibi. Kur'an'ınbir çok âyetlerinde, İbrahim'in, Yusuf'un,İsa'nın, Sokrat'ın, FLsagor'un birçok sözlerinde bu mertebeye imâlarvardır.İsa: «bu mabedi terkedince (bedeni),semavattaki pederimin ve pederinizin sağındaoturacak ve sizin için şefaat edeceğim» demiş,«ülkelerin sınırlarına kadar gidin ve milletleriRabbe davet edin». Flsagor'a atfedilen söz de şu:«Tavsiye ettiklerimi tutarsan, bedenindenayrılınca, semavatta yaşarsın, dünyayadönmezsin bir daha, senin için ölüm yokturartık.» (Carra de Vaux, Les Peuseurs de l'Islam,«İslâm Düşünürleri», Paris 1921Henri Corbin'in iddiaları ı«Elimizdeki metinler Onuncu Asır'dan kalmış.Yazarlardan bazılarının adlarını tanıyoruz: EbûSüleyman Musti.

Mukaddesi, Ali İbn Harun Zencânî, Mehrcânî,Awfi.Risaleler propaganda maksadı ile yazılmış. Amaeser lerin muhatabı halk değil. O zaman risalelercamilerde dağıtılırmış.İsmailî pedagojiye göre, şeriatın üstünde birtakım bilgiler olacağını anlamağa kabiliyetliherkesi uyan.dırmak lâzımdır. Şeriat, sâdece, zayıf ve hastaruhlar için bir devadır. Felsefe ile diniuzlaştırmak da söz konusu değildir.İrfâniye her ruhun kabiliyetine göre mânâseviyeleri vardır der.Teşkilâtın temelinde bu inanç yatar. Mânevi birnecat teşebbüsü karşısındayız. Ama bu nerasyonalizm ne de agnostisizm, çünkümütefekkirlerimiz için bu iki yol necatagötürmez. Mesele, müridi Tanrı gibi yaşamağasevketmektir.

Bu «initiatique» felsefe, «proph6tique» felsefeçizgisindedir.Demek ki Basra'daki Kardeşlerin ansiklopedisi,bütün bilgileri kucaklamağa ve insan soyununçabalarına gereken mânâyı kazandırmağa çalışır.51 risaledir (bugünkü baskılarda 52 nci risalesonradan eklenmişe benzemektedir).Risaleler dört büyük bölüme ayrılmıştır. 14 ügirişmahiyetindedir, riyaziye ve mantık, 17 si tabiatfelsefesine ayrılmıştır, ilm-ün nefs de bunlaradahil. 10 u metafiziği ele alır. 10 u datasavvuftan ve ilm-i nücumdan bahseder.İslâm kaynaklı bazı mu'talar sayıların vasıflarınaait yunanî mu'talarla kaynaştırılır. Oldukça genişolan bu ansiklopedinin (yahut fisagorcuaritmolojilnin 51 kitap tutması tesadüfi değildir.17 kitabın fiziğe ayrılması da öyle (17X3 = 51).Kardeşler de Câbir ibn Hayyân gibi Mizan'ı,metafizik bir prensip mertebesine yükseltirler.

Câbir de, her felsefe ve her üim bir Mizandırdiyordu.Demek ki düşünce, sayıların temaşası olanMizan, felsefenin de, felsefenin içine giren herkonunun üstünde bir nevidir. Basralı Kardeşleriçin de, her ilmin ve her tekniğin kendine has birmizanı vardır. «En yüksek mizan» ise, Kur'an'damezkûr mizandır (21/48, Kıyamet gününde).Böylece Mizan kelimesi şiî ve ismailî bir mânâtaşımakta dır. Burada söz konusu olan Mizanıhak'tır, yani adi. Adl'i gerçekleştirecek olan ise,Mehdidir.Kardeşler topluluklarının ideal kuruluşunuaçıklarlar.Yaşla gelişen kabiliyetlere göre dört mertebe.(Mekke'ye hac, hayat hac'cı olarak değişir). 1)Tabiat kanununa göre yetişmiş 15-30 yaş arasıgençler, 2) Din dışı bilgeliğe, eşyanın analojikbilgisine göre yetiştirilmiş 30-40 yaş arası kişiler,3) Mürid 40 ından sonra şeriat'ın zahiri mânâsıaltında gizlenen, mânevi gerçeğe «inite» olacak

ehliyete gelir, artık bilgi tarzı, peygamberânedir.4) 50 den sonra eşyanın kûhnündeki batınîmânâya nüfuz edebilir. Bilgisi meleklere hasbilgidir. Hem hayat kitabım hem de Kelâmullah'ıanlar. Hem sâb'îler'in, hem ismailîlerin anlayışınımezoeder.52 nci risale «al-Risâlet al-câmi'a» adım taşır,öteki risalelerde ele alman meseleleri tekrar eder.Adem'in cennetten kovuluşu ile başlar.S ünlülerin Kardeşlere davranışı düşmancadır.Halife Mustancid (1150 de) risaleleri yaktırmışîbn Sina'nın eserleriyle birlikte. Bununla berabereser yine de yaşamış.Farsçaya ve türkçeye çevrilmiş. Bütünmüslüman mistikleri (mutasavvıfları) üzerindebüyük etki yapmış.» Henri Corbin, Histoire de laPhilosophie Islamıque, «İslam FelsefesininTarihi» Paris 1964«Les schismes dans l'islam»ın hükmü«îsmailiye'nin büyük ansiklopedisi olan îhvan-ı

Safa Âl-i Buveyh devrinde tamamlandı. Kaynağıda yazılış tarihi gibi kesin olarak belli değil»,Fatımilerin ikinci gizli imamı Ahmed binAbdullah'ın yazdığı söylenir, Basra'da yerleşmişIsmailî bir cemaatin eseri olduğunu söyleyenlerde var. İbn Teymiye: «Hicretin dördüncü asrısonlarında kaleme alınmıştır, diyor, amacı,Fatımi hanedanına bir devlet doktrini sunmakiçin şeriatı, felsefeyi, şüligi uzlaştırmaktır». (Laoust H., Les schismes dans l'islam,«İslamda bölünmeler.»)Bir felsefe hocasının izahları:Bir başka oryantalist de konuya şöyle giriyor:«Kelimenin gerçek mânâsı ile müslümanfırkaların yanında, doğrudan doğruya felsefi biramaç güden topluluklar da vardı. İslâm'ın çeşitliülkelerine yayılan bu topluluklar çok defa gizliolarak yaşıyorlardı, sıkı bir mertebeler dizisinedayanmaktaydılar. Akü hocaları Hazret-iMuhammed'den çok Ampedokl, Fisagor, Eflatunveya Aristo gibi eski yunan bilgeleriydi. Busistemler arasında hiç bir kronolojik ayrılık

gözetmiyorlar, hepsini de yeni-eflatunculuğunçeşitli tezahürleri olarak takdim ediyorlardı. Buisimlerin yanında Yesu ve efsanevi Hermes gibinebilere de yer veriliyordu. Zerdüşt'le, Sâbiî'lerin(kısmen de brahmanlann ve belki de budistlerin)fikirleri iç içe idi. Bu topluluklar şöyle bir inancadayanıyordu: hakikat hiç bir dinin veyamektebin inhisarında değildir, sadece bazıinsanların imtiyazıdır, bunlara ermiş (illumine)diyoruz, îrfaniyenin varisi olan bu kişiler çeşitlizamanlarda ortaya çıkarlar. Bu topluluklar içindeen mühimi îhvan-ı Safa'dır.Basra'da gelişen bu cemaat muazzam biransiklopedi bırakarak tarihe karışmış.Ansiklopediyi, arapça metinlerin baskısı veDieterici'nin yaptığı tercümeler sayesindetanıyoruz (Leipzig, 1883-1888).Bu cemaata göre «safa», temaşa! hayat demek,kanunları bulutların üstünde, remzi birSüleyman'ın hüküm sürdüğü esir âleminde. Ruhİblisin igvasına kapılınca insanlar da cennettenkovulmuş. Ruhları, İlim sayesinde temizlenincetekrar esir âlemine dönecekler.

İhvan-ı Safa için, bilgi saflaşmadır; ilme uygunolarak yaşamak, saf olarak yaşamak. Ahlâkkaideleri, yasandan hayatla temaşa mebdeiarasındaki uyuşmayı sağlar.Bu mebde: nizam ve ahenktir.İhvan-ı Safa ansiklopedisi elli iki kitap, onlardazamanın bütün bilgisini buluruz. İlm-i nücum,coğrafya veya hendese ve mantık yoluylariyaziyattan tabiat ilimlerine inilir. Sonra da küllive ferdi ruh ilmine ve kelâma ge çilir. Buyolculukta başlıca kılavuz Aristo'dur önceleri.Fakat sonra eflatunculuk ağır basar, «sözdeAristo»nun yenief la t uncu görüşleri... Üç dininbütün tecrübesi iç içedir, üstelik zerdüştdüşüncesi ile hint düşüncesinden de katkılar var.Mutlak birlikten doğan ve mutlak birliğe dönenkozmik gerçek. Bu yoldaki tecellinin dokuzbasamağı: l —Mebde, 2 — Akıl, 3 — Ruh, 4 — Fikrî madde, 5— Üç buutlu madde, 6 — Felekler, 7 — Tahte'lkamer'de müessir olan tabii kuvvet, 8 —

Unsurlar, 9 — Unsurların terkipleri.Bu ilk tecelli hareket sayesinde gerçekleşir.Unsurların terkibi yoluyla Bir'den doğan gerçekyeniden vahdet'e döner.Madenden nebat doğar, nebattan da hayvan vesonra insan.Atmosferden buzlar bölgesine sonra da esirâlemine geçildiği gibi, esir âleminden de arşageçilir. Danvin'in tezlerini müjdeleyen bir«geçiş-dönüş» telâkkisi. Danvin için de taşlankaplayan bitki embriyonlan madenle bitkiarasında bir ara durak değil mi? Maymun dainsanla hayvan arasında bir geçiş. İnsan, arzınmerkezi ile gök'ün doruğu arasında, yan tabiat,yan ruh. Arşa dönmek ister, orada madde dışı.saf varlıklar kendini beklemektedir.Ruhî güçlerden her birinin kendine göre biramacı vardır, mahiyetini belirleyen bir amaç:insan hürdür. Bir bedahat bu ama her insanınahlâkı başka. Ahlâklan şekillendiren, yıldızlannetkisi ile rüşeymin geçirdiği macera.

Ahlâk ya doğuştandır, ya sonradan kazanılmış.Doğuştansa, yaratıcının gayelerine uygun olarakkalblere ilka ettiği arzular mecmuasından başkane? İyi veya kötü, sâ lih veya fasit, mükâfatalâyık veya cezaya müstahak insanlar oluşumuzbu arzulara bağlı. Yahut da kaderimizi tâyineden yıldızlardır. Eserin çeşitli bölümlerindeyıldızlann tesirleri uzun uzadıya anlatılır, ma'şerihayatın bütün anzalan yfldızlann eseridir:hükümetlerin kuruluşu, yöneticiler arasındakideğişiklik v.s. Doğuştan gelen ahlâk sayesindekimi nebi olur, kimi fakih, kimi emir, kimiimam, bir başkası çalışma ve hizmete yönelir.Dünyada herkesin ahlâkı başka, çünkü bu âlemkesret âlemi.Yalnız, tabiî ahlâkın yanında sonradankazanılmış ahlâk da var, insanın hür iradesinebağlı ahlâk. Müktesep ahlâk tabiî ahlâkı yokedemez ama ferdin tercihlerine göremükemmelleştirebilir. İnsana, doğru yolugösterecek iki kılavuz: imanla ilim. Şeriatı mecazyoluyla tefsir eden bu yazarlar için. iman, irfanyani gnose demektir; necat ve selâmete götüren,

irfan.Vücutlar için haşr yoktur, haşr ruhlar içindir,ölümden sonra diriliş, ruhun bedenden nihaîolarak ayrılmasıdır.İnsamn kaçamıyacağı ikinci derece bir zaruretde siyasi hayat. Yönetim tarzlarını beşe ayırır«Safa Kardeşler»: 1) Peygamberlerin yönetimi. İnsanlar mükâfatve mücazat ile terbiye edilir. Yani dinin ilkgayesi amelîdir.2) Sultanların yönetimi. Kanun tek ve değişmezolduğu için, bu yönetim teşriî değil, tefsirî'dir. 3)Cemaat ve emirler yönetimi. 4) Aile yönetimi, 5)Münzevî'nih yönetimi.İhvan-ı Safa, kendi üzerine kapalı küçük birzekâ aristokrasisidir.Kalabalıkları yöneten siyasî buyruklara vekişilere boyun eğer çok defa ama onlara avamnazarıyla bakar. Kendine has bir disiplini vardır,

toplum dışı bir kardeşlik içinde yaşar.Topluluğun amacı, kişinin olgunlaşması içinkarşılıkh yardımdır. Onun dışında devlet, içtimaihuzuru sağladığı ölçüde değer taşır». (Quadri,La philosophie arabe, «Arap Felsefesi» Paris1960)«İslâm Ansiklopedisi» ne demiş?Topluluk, adını Kelile ve Dimne'deki «Boynuhalkalı kumru» hikâyesinden almış. Hayvanlar,avcıların tuzaklarından ve başka tehlikelerdenyardımlaşma sayesinde kurtulan«sâdık safiler» imiş.«Tumturaklı hitabet üslubu ile yazılmış, bir çoktekrarlar ile dolu olan bu elli iki risalenin bütünü,hiç değilse haricen, bir ilimler ansiklopedisinebenzemektedir. Birinci kısımdaki 14 risale,riyaziye ve mantık mebadisinden; ikinci kısmın17 risalesi tabiî ilimler ve ilm-i nefs; üçüncükısmın 10 risalesi metafizik ve nihayet sonkısmın 11 ri salesi de tasavvuftan, ilm-inücumdan ye sihirden bahistir.

Dördüncü kısmın bir risalesinde (bütün serinin45. risalesi), birliğin mahiyet ve teşkilâtından dabahsedilmektedir». (T. J. Boer, «İhvanüssafa» in İslâmAnsiklopedisi, İstanbul 1950).Eski bir medeniyetin hâlâ yaşayan bu muhteşemâbidesi, güdük tecessüsümüzü ve yüz kızartıcıcehaletimizi ihtar eden bîr vesikadır. Avrupa,Alman Dieterici'den bu yana Risalelere eğilmiş.Tanınmış şarkiyatçıların hemen hepsi o emsalsizeserin ortaya attığı sorunları aydınlatmağaçalışmış. İslâm dünyası ise aynı hassasiyetiasırlardan beri göstermektedir. Risaleleritanımamak imtiyazı! Bize mahsus...«Medeniyetlerin Defter-i Amali» başlığı altındaiki ma.kale yayımladım. Bu makaleler daha sonragenişletilerek«Milli Eğitim ve Kültür» dergisinde çıktı. (MillîEğitim ve Kültür, yıl 3, sayı 11-12, Ankara

1981) «Kübbealtı»nda oldukça kalabalıkdinleyici kitlesi önünde Risalelerin ehemmiyetinianlatmağa çalıştım. Emeklerim en küçük biryankı uyandırmadı. Bu sessizlik pek de haksızdeğildi. Risalelerden söz ederken selâhiyetimindışına çıkıyordum.Gerçi Türkçedeki birkaç entipüften makale ileoryantalist, lerin birçoğunu okumuş ve Türkçeyeçevirmiştim. Ama biLgim sığ ve yetersizdi. Hüseyin Nasır'ın eserinigörememiştim.Harvard Üniversitesinde doktora tezi olarakkabul edilen «îslâmda Kozmolojik Doktrinler»adlı kitap konuya büyük bir yer ayırmıştı. Kitabıyüzüm kızararak okudum, öğrendiklerimiokuyucularıma aktarmak istiyorum.HÜSEYİN NASIRIN ESERİNDE İHVAN-ISAFAıİhvan-ı Safa Risaleleri, Mahiyetleri veMuhtevaları»

«Yazıldıkları günden beri esrar perdesi altındagizlenmişolduklarından Risaleler birçok tartışmalara yolaçmış, Hallaç, İmam Cafer el Sadık veya çeşitliİsmailî misyonerler tarafından kaleme alınmıştır.İsmailî'lerin Risalelere gösterdiği büyük saygı,Risale, lerin bilhassa Yemen'deM İsmaililerarasmda sık sık kullanılışı, İsmaililerin bu eserikendi dinlerine ait saymaları dikkate alınırsa,bugün gerek müslüman, gerekse müslü.man olmayan birçok ilim adamlarının eseriİsmaililer tarafından yazılmış kabul etmelerineşaşmamak lâzımdır.Meselâ A. Tamir, Risalelerin İsmaili mahiyetini,ayrıntılara inerek ispata çalışır ve Risalelerinmuhtevasını «İsmaili Felsefe» diye vasıflandırır.Yalnız şurasını da kaydetmeliyiz ki: çağdaşİsmaili âlimlerden en tanınmışı H. F. el-Hamdani, Risalelerin Yemen'deki İsmailiyedâvası üzerindeki önemini vurgulamaklaberaber, eserin İsmaililer tarafından kaleme

alınmadığını söyler ve yazarların Aleviolduğunu ileri sürer. Tibavi ise Risalelerleİsmaililer arasındaki irtibatın daha sonrauydurulmuş olduğunu ileri sürer.Bu zata göre İhvan-ı Safa şii davranışı temsileder.Gazali ise bir terkibe varmak için girişilen Sünnîbir davranışın temsilcisidir.A. Ava'nın yaklaşımı ise oldukça farklıdır.îhvan'ı herhangi bir zümreye bağlayacağınamüphem 'bir isimle anar: Mutezile-sonrası. Bugörüşüyle İhvan'ın Batı dünyasındakitetkikçilerine yaklaşır.Batı âlimleri XIX. yüzyılda Risalelere ciddiolarak eğilmişlerdir.Bu ilgiyi uyandıran Dieterici'nin 30 yıldan çokbir zaman harcayarak yaptığı serbest vedüzensiz Risale tercümesi olmuştur. Dieterici,daha ilk çalışmalarında, Risalelerin öneminikavramıştır. Ona göre bu eser Islâmî ilimleri

ansiklopedik bir tarzda kaynaştırmış ve çeşitliilimleri bir dünya görüşü etrafında toplamıştır.Daha sonraki yirmi, otuz yıl içinde büyük biretki yapan bir başka inceleme de G. Flugel'inİhvan hakkındaki makalesidir. Üstad, buyazısında Risalelerin rasyonalist ve Mutezile'cimahiyetini vurgular. Bir yandan Mutezile'ninrasyonalist temayülleri üzerinde durur, biryandan da İhvan'ın kozmolojik ve metafizikgörüşlerini ele alır. Anlaşıl ması güç birdavranış... Bununla beraber bu görüş, XX.yüzyılda da taraftar bulmuştur. E. G. Browne, R.A. Nîcholson gibi. Oysa Miguel Asin Palacios'agöre, eser Mutezile ve Şü görüşlerindenesinlenmiştir. S. Pines de, peygamberlerin rolünübelirtirken İhvan el Safa Risalelerinin ikidüşünce akımı arasındaki uçurumu doldurmakiçin bir köprü ma niyetinde olduğunu ileri sürer.Risaleler bir yandan şü doktrinlerle —daha daçok îsmaili doktrinle— meşbudur.Bir yandan da Farabi'nin siyasî nazariyelerinibenimser.

îlk İslâm düşüncesinin doğuş tarihi, Faümîhareket, İsmaililerle Batmîler ve Karamite'lerarasındaki nazari ve siyasi münasebetler, İslâmtarihinin en karanlık ve çetin meseleleriarasındadır. İhvan-ı Safa ve Ismaililer, bizburada, çok doğru olmasa bile, bütün buakımları İsmaill başlığı altında toplayacağız.Bata âlimlerinin çoğu da böyle bir genellemeyebaşvurarak İhvanj S af ay la Risalelerini İsmail!harekete bağlarlar. Kazanova, daha 1915'de bufikirleri ileri sürer: Goldziher, Macdonald, LanePoole, Massignon ve îvanov da onu takipederler.Bata bilginlerinden küçük bir kısmı, meselâStern ve Sarton, Risalelerin yazarları hakkındaeski İslâm müelliflerinin görüşünü kabul etmiş;onları büyük bir ihtimalle Basra'da yerleşmiş birbilginler zümresinin yazdığını üeri sürmüştür.Stern, Abu Hayyan el Tevhidi'nin «Kitab elİmta»ını okuduktan sonra bu kanaatini te'yidedecektir.Çünkü Kitab el Imta' da risale yazarlarının

adlarım görmüştür.Son zamanlarda Corbin, Sabilerle İsmailîlerarasındaki münasebetleri incelerken İhvanhakkında şöyle bir hüküm belirtmiştir: bunlar birmünevver topluluğu idi; aynı zamanda İsmailîakımın sözcüsü İdiler.Risalelerin yazarları konusu, halli güç bir sorun.Eserin kendisinden faydalanmak belki dahauygun olur. Risalelerin İhvan-ı Safa tarafındankaleme alındığında herkes anlaşmış. Şu haldeİhvan, kendileri, niyetleri ve topluluklarınınkuruluşu hakkında neler söylemiş bir bakalım:Bu bilgiler bizi Risalelerin yazarları konusundada aydınlatacaktır.Diyorlar ki, «Amacımız, insanoğlunun dünyaüzerindeki hayatını iyileştirecek ve öbürdünyadaki saadet ve kurtuluşunu sağlayacakbütün bilgileri kucaklamaktır.»Demek ki amaçları bir Olaylar mecmuası vücudegetirmek de değildir, eklektizm gibi bir arzularıda yoktur, orijinal olmak da istemezler. Bunu

içindir ki eserleri, herşeyden önce orijinalitearayan yazarlarca, «eklektiktir, orijinal değildir» gibi hükümlere yol açmıştır.İhvan'ın, kendi tariflerine göre, maksatlarıterbiyevi.dir: kelimenin en geniş mânâsıyle terbiyevi.İstenilen, insanın uykudaki melekeleriniuyadnırmak ve olgunlaştırmaktır.Manevî bir hürriyetin ve kurtuluşun biricik yoluda budur. Uzun eserin her bölümündeokuyucuya hatırlatılan ders şudur: İnsan budünya üzerinde bir mahpustur.Dünya ziridanından bilgi sayesinde kurtulabilirancak. Ele aldıkları bütün ilimler (isterastronomi, ister melekler ilmi (angelology), isterembriyoloji, yalnız nazarî ve zihni bir gayeyleyorumlanmazlar; amelî bir uygulama da sözkonusu değildir. Gaye j Kâinatın büyük nizamımve güzelliğini göz önüne sererek okuyucununruhundaki düğümleri çözmek ve ona maddi

yaşayışın ötesine geçmek imkânını sağlamaktır.Bu hedefe varmak için de ideal terbiyelerindeçeşitli milletlere ait faziletleri kaynaştırırlar.Onlara göre ahlâk bakımından kâmil bir insanDoğu İranlı olacak, imanca Arap, terbiyeceIraklı yani Babilli, bir Yahudi kadar ferasetli,ahlâkça bir İsa müridi, Suriyeli bîr keşiş kadarâbid, bilgice Yunanlı, esrara nüfuz etmekteHintli. Fakat bilhassa bütün manevî hayatındabir Sufi.Risalelerin kaynaklarını bir yana bırakıp amacabakarsak eserin eklektik olduğunu söylemekzordur çünkü çeşitli kaynaklardan derlenendersler tek hedef uğrunda kaynaştırılmıştır. Buamaç Hadislerin ruhuna uygun olduğundan,prologdaki «Dünya mü'mine mahpestir, münkirecennet» «İslâmî» tarifini kabul edersek, esereİslâmiyete aykırı demek daha da güçtür.İhvan kendilerini ruhî bakımdan tasavvufla ilgilisayar çünkü son hedefleri müridi «RehavetRüyası»ndan, İhvan ve Felsefe

Birtakım yazarlara göre, İhvan'ın amacı çağdaşsiyasi durumu felsefî bir sistem kurarak tersineçevirmektir (reversal).Bu sistem hayat için bir yaşayış temeli olacaktı.Ama risaleler üzerinde çalışanlardan çoğu,«hayır, derler, amaçları dinle felsefeyikaynaştırmaktı.» İhvan'ın kendileri de sık sıkfelsefenin Hakikati bulmak için bir yol olduğunutekrarlar. Arzulan, felsefeyi Resullerin tebliğettiği İlâhi Kanunla yani Namus'la birleştirmekti.Bununla beraber amaçlan ne İbn Rüşd'ünki ileaynıdır ne de Akinalı Toma'nınkiyle. İhvan'ınfelsefeden anladıkları aristoculardan gelenrasyonalistik ve silojistik mânâdan genişölçüde farklıdır. İhvan'a göre felsefe Hikmetdemektir. Oysa Müslüman yazarlannın çoğu içinfelsefe, sadece beşerî akim müteradifi olarakkullanılır. Nihaî kaynağı ise eski peygamberleregelen vahiylerdir. İhvan için felsefe, «insanınmümkün olduğu kadar Tann'ya benzemesidir.»«Felsefe sayesinde seçkin insanlar yahut yeryüzündeki melekler en yüce yaratıcıya

yaklaşırlar.» İnsan, aynı yolla, insan soyunanasip olan fazileti elde eder. Bilkuvve sahipolduğu bütün bilgilerin gerçekleşmesini sağlar.Felsefe yoluyla, insan soyuna bahşedilmiş hermeziyete fiilî olarak sahip olur, insanlık biçimineyükselir ve mahluklar dizisinde ilerleyerekköprüyü ve doğru yolu aşar ve melek olur.Kolayca görüldüğü gibi, bu felsefe anlayışıylainsan ruhunun saflaştırılması konusundaFisagor'la Sokrat'm görüşleri arasında çok sıkıbir bağ vardır. Aristo mantığından çok dahauzaktır bu görüş.İhvan, hikmet olmayan felsefenin ayıncıvasıflannr pekâlâ bilirler. Bu felsefe onlar içinİslâmdaki dinî otorite gibi bir şeydir. Zoolojibölümünün sonunda, insan ve hayvanlartartışırken, Papağan insanlara şöyle seslenir:«Aramızda filozoflar, mantıkçılar var diyeövünüyorsunuz.Bunlann ne yaran var size? Sizi hataya ve inkârasürüklerler. Çünkü insanlan Tanrının buyurduğu

doğru yoldan saptırırlar. Şüphecilikleriyle dininemirlerini etki siz kılarlar. Herkesin görüşü veinancı başka başkadır. Bazılarına göre kâinatezelîdir, bazılarına göre madde. Bazılarısuretlerin kadim olduğunu ispata çalışır.»îslâmla felsefe arasındaki münasebet konusunagelince...İhvan, imanı islâmın iç görünüşü sayar;filozofların ilâhi misyonu da, bunu telkinetmektir. Sufiler'de İslâm, imanı ve ihsanıbirbirinden ayırır. îmanla ihsan sadece bir inanışdeğil, hikmet ye marifetdir de (gnoz). Arada şufark var: Sufilerin iman ve ihsanla ilgili ibadetleriHz. Muhammed'in vahyinden kaynaklanır.îhvan'ın tasvirini yaptığı âyinler ise İdrisaleyhisselâmm vârislerince tebliğ edilen inançlasıkı sıkıya alâkalıdır, Haranîlerle demekistiyoruz.Haraniler «Doğu Fisagorcu»luğunun Orta-Doğudaki temsilcileridir, İslâm dünyasındaHermetizmin koruyucu ve yazıcıları... İhvan'ınfelsefi âyinleri her ayın üç gecesinde tekrar

edilir: aybaşlarında, ortalarında ve ayın 25inci günüyle sonu arasında bir günde.Aybaşlanndaki âyinde kişiler konuşur. 15 incigecede yıldızlı gök altında Kutup Yıldızı'nadönerek kâinatla ilgili bir metin okunur.3 üncü gecede felsefi bir ilâhi terennüm edilir.Konu: metafizik veya kâinat ötesidir. Bu da yaEflatun'un duasıdır ya İdris'in yalvarışıdır, yahutAristo'nun gizli Zeburu. Yıl boyu üç felsefî şölende vardır. Bu şölen güneşin koç, sırtlan ve teraziburçlarına girişinde yapılır. İhvan, bu şölenleriİslâmın bayramlanyla uzlaştırır. Birincisi Şekerbayramına, ikincisi Kurban bayramına,üçüncüsü Kadir gecesine rastlar. Kadir gecesiPeygamberin Ali ibn Ebi Talib'in halifeliğini ilânettiği gecedir. Kış mevsiminde uzun bir oruçgünü, eshab-ı Kehf in mağaraya kapandıklarıgün.Felsefeyle âyin ve hikmet arasındaki bu bağlılığadayanarak İhvan'ı Hermetizmin temsilcileriarasında sayarlar, Hermetizmin ve yeniFisagorcularm... Bu mezhepler İslâmdaki şiiliğe

Harram mektebi ve Nusayriler kanalıylasızmıştır. Bu münasebetler tarih bakımındankeyfî ve müphem olsa da doktrinleri bakımındanakla yakın görünürler.Herhalde İhvan «nazarî» ve «akademik» birfelsefeyi benimsemiş ve onu şeriate eklemişler.Ne bu felsefeye ne ne şeriate sadık kalmakmaharetini gösterememişler gibi bir nazariyedençok daha akla yakın.thvan'ın kimlikleri ve ne ifade ettiklerini uzunuza dıya gözden geçirdik. Bu uzun araştırmabizi bu konu üzerinde çalışanların düştüğüçelişik düşünceyle karşüaş tirdi.İhvan'ın temayülleri rasyonalist olmaktan çokkozmolojik ve sembolik. Buna dayanarak şunusöyleyebiliriz: İhvan, ne Mutezile arasınagirebilir ne de Aristo'nun şakirtleri, bilhassaMeşaiyun, arasına... İhvan, aynı sebeblerdendolayı (konuya tekrar döneceğiz) Fisagor'unHermetik doktrinlerine bağlanabilir. Budoktrinlerden çoğu, İslâm dünyasında Cabir ibnHayyan'm külliyatı (corpus) adıyla tandır.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook