Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Kurandan Öğütler 1.Cilt-Diyanet Yayınları

Kurandan Öğütler 1.Cilt-Diyanet Yayınları

Published by eminyukseloglukaihl, 2019-10-18 01:38:44

Description: Kurandan Öğütler 1.Cilt-Diyanet Yayınları

Search

Read the Text Version

2011- Dinî tebli faaliyetleri:ğBizler de di er Müslüman karde lerimiz gibi dinimizi bildi imiz kadar yla anlat-ğşğımal y z. Bu esnada da sab rl olmal y z. Nitekim Yunus Peygamber’in k ssas na de-ı ıı ıı ııığinilerek Hz. Muhammed (s.a.s)’in ahs nda biz ümmeti de uyar lmaktay z. Nas l ki şııııPeygamberimiz (s.a.s)’e Mekke mü riklerinin kendisine gösterdi i muhalefete k z p şğı ıda ümitsizli e kap lmamas ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin edilmekte ğııise, bugün bizler de dinini ya amayan baz din karde lerimize k z p da onlar terk şışı ııetmemeliyiz. Onlarla alakam z kesmek, kendilerine k zmak yerine sab rla ve anla-ı ıııy la tebli görevimizi sürdürmeliyiz.ı şğ2- Dinî ya ama faaliyetleri:şDinimizi ya amaya çal rken emredilen ibadetleri zaman nda yerine getirmek şı ı şıiçin aceleci davranmal veya onlar erteleyerek son vaktine b rakmamal y z. bn ıııı ıİMes’ud (r.a.) öyle dedi: Resûlullah (s.a.s)’e; Hangi ameller daha faziletlidir? diye şsordum. “Vaktinde k l nan namaz”ı ı buyurdu. Sonra hangisi? dedim. “Ana babaya iyilik etmek” cevab n verdi. Daha sonra hangisidir? diye sordum. ı ı“Allah yolunda cihâd et-mektir” buyurdular. (Buhârî, “Mevâkît”, 5; Müslim, Îmân 137–139. Ayr ca bk. Tirmizî, “Salât”, ı14; Nesâî, “Mevâkît”, 51)3- Dünyevî faaliyetlerimiz: Dünyevî faaliyetlerimizde acele etmememiz gerekir. Ataca m z her ad m bel-ğı ıı ıli bir plan ve program dâhilinde atmal y z. Önemli i lerimizde de ba ta ailemiz, ı ışşçocuklar m z ve bu sahada ehil olan ki ilerle isti are ederek ad m atmal y z. leri ı ışşıı ıİşaceleye getirip sonradan do acak yanl ve zararlar kaderimize havale etmemiz yan-ğı şıl t r. Bu ba lamda Peygamberimiz (s.a.s) ı ışğ“Acele eytandand r”şı(Muhtaru’l-Ehadis, No: 26) buyurarak bizleri uyarm t r. ı ış

202DİNÎ TEBLİĞDE SAMİMİ OLUNMALIDIR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ُِّ َ ا ْ ٔـَ ُ ْ َ ْ ِ ِ ْ ا ْ وَ َ ا َ ِ َ ا ُ ـَ َ ِ ۪ َ ّْٓ َ ٍََُْ۬ ٓ َ“Ey Muhammed! De ki: Bundan (tebli görevinden) dolay sizden hiçbir ğıücret istemiyorum. Ben kendili inden yükümlülük alt na girenlerden ğıde ilim.” (Sâd, 38/86)ğYüce dinimizde samimiyet, temiz kalp, iyi niyet her zaman tavsiye edilmektedir. Bu nedenle hem ayetlerde hem de hadislerde, hay rl yolda kullan lmad takdirde ı ııı ı ğdünya nimetlerinden hiçbirinin ahirette insana bir fayda sa lamayaca , ancak te-ğğ ımiz bir kalple Allah’ n huzuruna ç kanlar n kurtulu a erece i belirtilir. Nitekim bir ııışğayette öyle buyurulur:ş“O gün ki ne mal fayda verir ne o ullar! Allah’a ar nm bir kalp ile gelen ba ka.”ğıı şş( uara, 26/88-89)ŞAllah r zas için yapt m z her türlü kulluk görevimizde, ihlâs ve samimiyetimi-ııı ı ığze gölge dü ürecek bütün kötü dü ünce ve davran lardan kaç nmal y z. Mesela iba-şşı şıı ıdetlerimizde gösteri (riya), maddi ya da manevi menfaat beklentisi mutlak surette şihlâs ve samimiyetimize gölge dü ürür. hlas ve samimiyete gölge dü tü ü zaman şİş ğda, o i in tesiri k r l r. Hele bir de o i in içine maddî menfaat girerse, samimiyet ta-şı ı ışmamen ortadan kalkar ve art k yap lan bu i e de kulluk/ibadet denemez. ıışKur’an- Kerim’in, bütün peygamberlerin dilinden nakletti i: “Buna kar l k siz-ığşı ıden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” ( uarâ, 26/109)Ş mealindeki âyet, sözünü etti imiz hususa i aret etmektedir.ğşBu ifadeler ile peygamberler, toplumlar na u mesaj vermektedirler: ışı“Biz, sizin için dert ve st rap içinde k vran yoruz. Siz ise mecnun diyorsunuz, hakaret ediyorsunuz, ı ıııta l yorsunuz ve insanlardan uzakla t rmaya çal yorsunuz. Biz peygamberler ise kap ş ışıı ı şıkap dola p hakk anlatmaya çal yoruz. Siz ise her kap y surat m za kapamakla u ra-ış ııı ı şı ıı ığş ıyorsunuz. Yapt n z bunca eza ve cefaya ra men, biz peygamberler sizden ne dünyada ı ı ığğ* Dr. Zafer KOÇ

203ne de ahirette bir menfaat istemiyoruz. Bize gerçek ücreti verecek olan, bizi bu vazifeyle gönderen yüce Allah’t r.”ıİşte Hz. Âdem’den sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e kadar bütün peygamberlerin Allah’a kullukta ve Peygamberlik görevlerindeki gayeleri bu ulvi makamd r.ıHepimizin s kça okudu u Yasin suresinde Hz. sa’n n havarileri anlat l r. Rivaye-ığİıı ıte göre üç Havari, slam’ anlatmak için bir ehre (Antakya oldu u söylenir) gelirler. İışğDönemin devlet adamlar derhal onlar n hapsedilmelerini isterler. Emir yerine ge-ııtirilir ve Havariler hapsedildiler. O yörede herkesin sayg duydu u ve görü lerine ığşitimat etti i Habib-i Neccar ismindeki mümin insan, bu haberi duyunca hemen ğko ar gelir ve ilgililere öyle seslenir:şş“…Ey kavmim! Bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmi kimselerdir.”ş(Yasin, 36/20-21)Görülece i gibi Habib-i Neccar, halk n elçileri dinlememesi üzerine ko arak gel-ğışmi ve onlar n dürüst insanlar olduklar n ve asla maddi bir ç kar pe inde bulunma-şıı ıışd klar n dolay s yla onlar n sözlerine kulak vermelerini istemi tir. Ne var ki, ikna ıı ıı ıışedici bu sözler de fayda etmemi , ehir halk kendisini hunharca katletmi tir ş şış(Kur’an Yolu, D B Yay nlar , IV/430-431)İıı.Geçmi te oldu u gibi günümüzde de dinî konular, kötü niyetli insanlar taraf n-şğıdan ço u zaman istismar edilmekte ve din, maddi ç kar amaçl kullan labilmektedir. ğıııSevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in Mekke hayat n göz önüne getirirsek son derece ı ıilginç örnekler görürüz. Yüce Allah, resûlü Muhammed’i bir müjdeci; bât l inançlara ıve kirli hayata kendilerini kapt r p gidenler için de uyar c olarak göndermi tir. Pey-ı ıı ışgamberin biricik görevi budur, bundan ba ka bir gayesi yoktur. O, davetine kar l k şşı ıki isel bir amaç, bir ç kar beklemez ve beklememi tir; tek bekledi i ey, insanlar n şışğ şıözgür kararlar yla Allah yolunu seçip bu yolda yürümeleridir. Nitekim Mekkeli put-ıperestlerin ileri gelenleri çe itli vesilelerle, bu davas ndan vazgeçmesi kar l nda şış ğı ı ıkendisine diledi i kadar servet vermek, ba lar na lider yapmak, en güzel kad nlarla ğşııevlendirmek gibi cazip tekli erde bulunmu lar; fakat o, bu tekli eri kesinlikle red-flşfldetmi tir ş(Kur’an Yolu, IV/146).Buna göre hepimiz de dinimizin emirlerini imkânlar m z ölçüsünde ya amak ve ı ışinsanlara da do ru bildiklerimizi anlatmakla sorumluyuz. Bunlar yaparken mu-ğıhataplar m zdan ki isel bir ç kar, maddî veya manevî bir kar l k beklememeliyiz. ı ışışı ıAksi takdirde ne ibadetlerimizden manevi bir zevk al r z, ne de Hz. Peygamber’in ı ıahlak n kendimize örnek alm oluruz. Zira yüce Allah, basit dünya menfaatleri için ı ıı şdini asla kullanmamam z emretmektedir:ı ı“… nsanlardan korkmay n, benden korkun ve benim âyetlerimi az bir paraya satma-İıy n!...”ı(Maide, 5/44)

204DİNİMİZ HAKKINDA AYRILIĞA DÜŞMEYELİM*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّ َ َعَ ُ ْ ِ َ ا ۪ َ وَ ّ ِ ۪ ُ ً وَا ۪ يٓ اوْ َ ْ َ اِ ْ وَ َ وَ ّ ْ َ ِ ۪ٓ اِ ْ ٰ ۪ َ وَ ُ ٰ َٓ َ ََََِّّٰ۪ ٓ وَ ۪ ٰ ان ا ۪ ُ ا ا ۪ َ وَ َ َ َ َ ُ ا ۪ ِ َ ُ َ َ ا ُ ْ ۪ َ َ َ ْ ُ ُ ْ اِ ْ ِ ا ّ ُ َ ْ ََ َ َََِّّْٰۜۜ ْ َٓاِ ْ ِ َ ْ َ َ ءُ وَ َ ْ ۪ يٓ اِ ْ ِ َ ْ ُ ۪ ََُٓ“Dini dosdo ru tutun ve onda ayr l a dü meyin!, diye Nûh’a emretti ini, ğı ığşğsana vahyetti ini, brâhim’e, Musa’ya ve sâ’ya emretti ini size de din k ld . ğİİğı ıFakat senin kendilerini ça rdğı ı ığn ey ( slam dini), Allah’a ortak ko anlara şİşa r geldi. Allah, ona diledi ini seçer. çtenlikle kendine yönelenleri de ona ğ ığİula t r r.” ( ûrâ, 42/13)şı ıŞÂyet-i kerimede yüce Allah, biz müminlere dine s ms k sar lmam z ; dinimizin ıı ııı ıemir ve yasaklar na riayet etmemizi ve din konusunda ayr l a dü mememizi emret-ıı ığşmektedir. Âyet-i kerime Nûh, brahim, Musa ve sa peygamberlere emredilen dinî İİesaslar n Peygamberimiz (s.a.s)’e de emredildi ini beyan etmektedir. Bu, peygam-ığberlere vahyedilen dinin tek din oldu u, ayn iman esaslar n ve ibadetleri içerdi-ğıı ıği anlam na gelir. Her peygamber döneminde muamelatla, yani gündelik hayat ve ıinsanlar aras ndaki ili kilerle ilgili baz farkl l klara ra men Allah’ n peygamberleri ışıı ığıaralar nda din konusunda ihtilaf etmemi lerdir. Onlar dinin asl n , Allah’ ikrar edip ışı ııona hiçbir eyi ortak ko mamak, hiçbir ayr m gözetmeden peygamberlere, melek-şşılere, ilahi kitaplara, ahiret gününe inanmak ve yaln z Allah’a ibadet etmek üzere ıikame etmi lerdir.şAncak insanl n tarihi sürecinde görüldü ü gibi her peygamberden sonra in-ı ı ğğsanlar kendi aralar ndaki ihtilaf ve çeki me yüzünden ayr l a dü mü ler, din ko-ışı ığşş* Dr. Bünyamin OKUMUŞ

205nusunda bölük pörçük olmu lard r. Yahudiler, Hz. sa’y reddetmi , onun getirdi i şıİışğmesaj kabul etmeyerek din konusunda ayr l a dü mü lerdir. Hristiyanlar ise Hz. ıı ığşşMuhammed’i ve getirdi i mesaj kabul etmeyerek hem din konusunda hem de ken-ğıdi aralar nda çeki meye dü mü lerdir. Biz Müslümanlar ise daha önceki peygamber-ışşşlere vahyedilen ilahî esaslar n Peygamberimize de vahyedildi ine inan r z. Dinin ve ığı ıbütün peygamberlere vahyedilen ilahi emir ve yasaklar n Allah kat ndan oldu una ıığinan r z. Bu itibarla din konusunda ihtilaf etmeyiz.ı ıGerek ilahî vahye muhatap olma ekilleri, gerekse her peygamberin uygulad şı ı ğyöntem bak m ndan bir farkl l k söz konusu olsa da dinin esaslar ve gayesi bak -ı ıı ııım ndan peygamberler aras nda bir ayr l k söz konusu de ildir. Bu esaslar üzerine ııı ığbina edilen ilahi din tektir ve ad da “ slam”d r. Bu ba lamda, Ebu Hureyre’nin riva-ıİığyet etti i, s hhati konusunda ittifak edilen bir hadis-i erifte Peygamber Efendimiz ğışşöyle buyurmu tur: ş“Biz peygamberler toplulu unun dini birdir. Ben bn Meryem’e daha yak n m. Çünkü ğİı ıonunla benim aramda ba ka bir peygamber yoktur.”ş(Buhârî, “Ehadîsü’l-Enbiya” 60),Biz Müslümanlar hiçbir ayr m gözetmeden Hz. Âdem (a.s)’den Hz. Muhammed ı(s.a.s)’e kadar gelmi geçmi bütün peygamberlere inan r z. Onlar n Allah’ n seçip şşı ıııinsanl a gönderdi i elçileri ve mümtaz kullar oldu unu kabul ederiz. Onlar, Al-ığğığlah taraf ndan bildirildi i ekilde hak din üzere ya am lard r. Allah’tan ald klar ığ şşı şıııemirleri uygulayarak insanl a örnek olmu lard r. Bu itibarla biz Müslümanlar, pey-ığşıgamberlerin izini takip eden bahtiyar kullar olarak, din konusunda ihtilafa ve çe-ki meye dü meden hak din olan slam’ n buyruklar na riayet etmeyi ve yasaklardan şşİııkaç nmay dinimizin emri olarak kabul eder, bunu yerine getirmeye çal r z. Yüce ııı ı ışRabbimiz, Rûm suresinin 31 ve 32. âyetlerinde bizlere öyle emretmektedir: ş“Allah’a yönelmi kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na kar gelmekten şş ısak n n, namaz dosdo ru k l n ve mü riklerden; dinlerini darmada n k edip grup grup ı ıığı ışğı ıolan kimselerden olmay n. (Ki onlardan) her bir grup kendi kat ndaki (dinî anlay ) ile ııı şsevinip böbürlenmektedir.”Unutmayal m ki dinimiz bizi birbirimize yakla t ran, içimizdeki kin ve nefreti ış ısöküp atan, kibir ve gururu k ran, bireysel ve toplumsal dayan may ve yard mla -ıı şıışmay temin eden birli imizin ve dirli imizin teminat d r.ığğı ı

206DİNİMİZ KOLAYLIK DİNİDİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّ ُ ُ ا ّ ُ ان ُ َ ّ َ َ ـْ ُ ْ وَ ُ ِ َ ْ ِ ْ َ ن َ ۪ ً ُ اِٰۚ َ ْ۪“Allah, sizden yükümlülükleri hafi etmek istiyor. Çünkü insan zay f flıyarat lm t r.” (Nisa, 4/28)ıı ışYüze dinimiz slam, insanl k için dünya ve ahiret saadetini temin etmek üzere İıgönderilmi tir. Dinimizin evrensel niteliklerinden birisi de onun kolayl k dini olma-şıs d r. nsan gücü nispetinde sorumlu tutan slam, insanlar zora ve s k nt ya, me-ı ıİıİıı ı ışakkat ve nefrete sokmak için gönderilmemi tir. Zira âyette de belirtildi i gibi, insan şğzay f yarat ld için ancak takati nispetinde sorumlulu u kald rabilir. Bu bak mdan ıı ı ığğııhiçbir kimse takatini a an i leri yerine getirememekten dolay sorumlu tutulamaz. şşıAncak akl n n erdi i gücünün yetti i nispetle sorumluluklar n yerine getirmekle ı ığğı ımükelleftir.Bu ba lamda kitab m z Kur’an- Kerim’de öyle buyrulmaktad r:ğı ıışı“Allah u runda hakk yla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yük-ğılemedi. Baban z brahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da ıİMüslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size ahit olsun, siz de insanlara ahit olas n z. şşı ıArt k namaz dosdo ru k l n, zekât verin ve Allah’a sar l n. O ne güzel sahip, ne güzel ıığı ııı ıyard mc d r!”ı ı ı(Hac, 22/78)Bu itibarla Allah’ n emir ve yasaklar ndan murad n insana güçlük ç karmak de-ıııığil, ya ay n ve hayat kolay k lmakt r. Nitekim namaz n artlar ndan biri olan ab-şı ı ışıııışıdest alman n asl nda bu ibadeti zorla t rmak olmad n Allahu Teala ilgili âyette ıış ıı ı ığşöyle ifade etmektedir:“Allah, size herhangi bir güçlük ç karmak istemez.”ı(Mâide, 5/6)Yani ibadetlerin bizi madden ve manen hayata haz rlad gibi abdest yoluyla da ıı ı ğhem maddi necasetten temizlenerek hayat kolay k l nm hem de manen daha güçlü ı ıı şolmam z murat edilmi tir.ış* Doç. Dr. Ömer YILMAZ

207Bu itibarla dinimiz insan takatinin üstünde, alt ndan kalkamayaca , zorlana-ıığ ıca herhangi bir ibadetle yükümlü k lmaz. Yine baz ibadetlerin zay k, hastal k, ğ ııııflııya l l k, acizlik, yolculuk, fakirlik gibi hâllerde ruhsata tâbi tutmas da bu amaca şı ııyöneliktir. O halde slam’da a r l n ve zorlu un yeri yoktur. Bir ba ka ifadeyle, İşı ı ı ığğşifrat ve tefrit do ru de ildir.ğğKur’an- Kerim’i bize en iyi aç klayan ve her konuda oldu u gibi kolayl k ko-ıığınusunda da örnek olan Hz. Peygamber de söz ve davran larda hep bu ilkeyi gö-ı şzetmi tir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadis-i eri erinde; şşfl“Muhakkak ki din kolayl kt r.”ı ı(Nesaî, “ man”, 28)İ buyurmaktad r. Yine bir ba ka hadislerinde Efendimiz, ış“Bu din, kolayl k dinidir. Kimse dini geçmeye çal mas n, (ba aramaz, yine de yapamad ıı şışı ı ğeksiklikleri kal r ve) üstünlük dinde kal r”ıı(Buharî, “ man”, 29) İbuyurmu tur. şŞu halde Peygamber Efendimizin daima i lerin kolay olan n tercih etti ini ve şı ığümmetine de öyle yapmas gerekti i konusunda direkti erde bulundu unu ö ren-ığflğğmi bulunuyoruz. Keza hepimizin bildi i k sa ve veciz bir sözlerinde yine onun, şğıkolayla t r p zorla t rmamaktan, müjdeleyip nefret ettirmemekten bahsetti ini bi-şı ış ığliyoruz. O nedenle, ki inin üstesinden gelemeyece i eylerle kendini icbar etmesi şğ şdo ru bir davran de ildir. Hatta yine insan n üstüne elzem olmayan eyi sormak ğı şğışsuretiyle, bir anlamda kendini ba ml k lmas tasvip edilir bir davran de ildir.ğı ı ııı şğ

208DİRİLİŞ MUTLAKA GERÇEKLEŞECEKTİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّْۜ ِ ْ َ ن ا ّ َ ْ َ هُ ِ ْ ُ َ ٍ َ ِذَا ُ َ َ ٌ ُ ۪ ٌ وَ َ َب َ َ َ َ ً وَ َ َ َ َ ََُُِْْ۪ َ َ اوَ ْ َ َ اَ ََ ل َ ْ ُ ْ ِ ا ِ مَ وَ ِ َ رَ ۪ ٌ ُ ُ ْ ۪ َ ا ۪ يٓ ا ْ َ َ اوّل َ َةٍ وَ ُ َ ِ ُ َ َ ۪ ٌۙ ٍَِّّْۜ ٓ َ َ َََّْْ ََ“ nsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattİı ı ı ığm z görmedi mi ki, kalkm apaç k bir dü man kesilmi tir. Bir de kendi yarat l n unutarak ı şışşı ı ı ışbize bir örnek getirdi. Dedi ki: ‘Çürümü lerken kemikleri kim diriltecek?’ şDe ki: Onlar ilk defa var eden diriltecektir. O her yarat lm hakk yla ııı ışıbilendir.” (Yasin, 36/77-79)Ya ad m z hayat n vazgeçilmez bir özelli i de sonlu olmas , yani belirli bir süre şı ı ığığıhayatta kalmam z, daha sonra biyolojik varl m z n son bulmas d r. Bu ölüm gerçe-ıı ı ı ığı ığine engel olma, onu geciktirme veya durdurma imkân m z yoktur. Çünkü her can-ı ıl n n belirli bir ömrü vard r; o zaman geldi inde hiçbir gecikme olmayacak ve her ı ıığcanl ölümü tadacakt r ıı(Âl-i mran, 3/185; A’râf, 7/34)İ. Ruhlar âleminde ba lay p anne şırahminde devam eden ve nihayet dünyaya gözlerimizi açt m z bu hayat, öldükten ı ı ığsonra son bulmayacak ve yeniden farkl bir boyutta hayat m z devam edecektir. Zira ıı ıölüm, bir yok olu de ildir; bu hayatta yapt m z iyilik ve kötülüklerin hesab görü-şğı ı ığılecektir. Nitekim bu gerçekten kaç n olmayaca bir ayette öyle bildirilmektedir: ı ı şğ ış“De ki, “Sizin kendisinden kaç p durdu unuz ölüm var ya! O mutlaka size ula acakt r. ığşıSonra gayb da, insan kavray içine girebilen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, ıı ı şo size yapmakta olduklar n z haber verecektir.”ı ı ı(Cuma, 62/8)Ölümle, her an iç içe ya amaktay z. Ancak hayat m z n ne zaman ve nerede son şıı ı ıbulaca n bilmemekteyiz. Kim bilir o an, belki de u and r. Hatta bu sat rlar oku-ğı ışıııyup bitirmeye f rsat m z olmayacak.ıı ıŞu halde ölüm, korkulacak bir durum olmay p, her canl n n mutlak ve kaç n l-ıı ıı ımaz sonudur. Nitekim hiçbir insan n ölüme kar koydu unu ve bunu ba ard n ış ığşı ı ığ* Dr. Zafer KOÇ

209göremeyiz. Hatta Peygamberler için de ayn gerçe in olaca ve yeni bir hayata geçi-ığğ ılece i öyle ifade edilmi tir: ğ şş“Biz senden önce de hiçbir be ere ölümsüzlük vermedik. imdi sen ölürsen onlar ebedî şŞmi kalacaklar?” (Enbiya, 21/34)Ayette; “Her canl ölümü tadacakt r.”ıı(Âl-i mran, 3/185)İ buyurulmaktad r. Ölüm ıgerçe i ne kadar kesin ise, öldükten sonra tekrar dirilmek de ayn ekilde kesindir. ğışNitekim bu ayetin devam nda bu gerçek öyle ifade edilmektedir: ış“…K yamet günü yapt klar n z n kar l size tastamam verilecektir. Kim cehennem-ııı ı ış ğı ı ıden uzakla t r l p cennete sokulursa gerçekten kurtulu a ermi tir...”şı ı ışşKur’an’da, Allah’ n birli i (tevhid) inanc ndan sonra en çok zikredilen konular-ığıdan biri de, öldükten sonra dirilmek ve bu dünyada ya ad m z hayat n hesab n şı ı ığıı ıvermektir. Dolay s yla ahiret inanc , Kur’an’da iman n temel artlar aras nda say lan ı ııışıııson derece önemli bir konudur. Daha ilk sure olan Fatiha’n n ilk ayetlerinde yüce ıAllah kendisini, “Din gününün maliki” olarak tan t r. Hatta diyebiliriz ki, Kur’an’da ı ıâhiret gününden bahsetmeyen hemen hiçbir sûre yoktur. Ölümden sonra dirilme, k yamet, cennet, cehennem gibi olaylar, k saca ahiret hep bu “gayb” konusunun ııiçerisinde yer al r. Âhiret hayat n n mahiyeti ve âhiretteki durumlar ile ilgili bilgiler, ıı ıbe duyumuzla kavrayaca m z konular olmay p, gayba ait konular oldu u için, şğı ıığgözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerle ve ak lla aç klanamaz. Bu konuda tek ııbilgi kayna m z vahiydir. Kur’an’da ve sahih hadislerde nas l anlat lm sa onunla ğı ııı ışyetiniriz. Bunun ötesinde aklî bir yoruma gitmemiz do ru olmaz.ğSa l kl dü ünebilen bir insan; akl , kendisinde bulunan adalet, sorumluluk, ğı ışıebedîlik ve sonsuzluk duygusu ile insan n ba bo ve amaçs z yarat lmad krin-ış ışııı ı fiğden hareketle, âhiret hayat n n varl n tabii bir ekilde kabul eder.ı ıı ı ığşHepimizde sonsuzluk ve ebedîlik duygusu vard r. te öldükten sonra diriltil-ıİşmemiz ve yeni bir hayat ya ama iste imiz, âhirete inanmay gerekli k lmaktad r. Bu şğııısayede, dünya hayat m z daha da bir anlam kazanmakta ve ölüm ile yok olmayaca-ı ığı ı ım z daha iyi kavramaktay z. Nitekim Kur’an’da, hayat sadece bu dünya ile s n rl ııı ı ıgörenler iddetle reddedilmi , ahirette tekrar diriltilece imiz ve ya amaya devam şşğşedece imiz belirtilmi tir. Ayette; ğş“De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi üp-şhe götürmeyen k yamet gününde bir araya toplar. Fakat insanlar n ço u bilmezler…”ıığ(Câsiye, 45/26-27) buyurulmu tur.şÖldükten ve cesedimiz toprak olduktan sonra tekrar bunlar n nas l bir araya ııgetirilece i gibi bir soru akl m za gelebilir. unu bilelim ki, bizi yoktan var eden ğı ıŞRabbimiz için, çürümü bedene yeniden can verip diriltmek daha kolayd r. Çünkü şıO; “Bir eyi yaratmak istedi i zaman O’nun emri o eye ancak ‘ol!’ demektir. O da hemen şğşoluverir.”(Yasin, 36/82)

210DUANIZ OLMASA RABBİM SİZE NE DİYE DEĞER VERSİN*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّ ُ َ َ ْ َ ُ۬ا ِ ُ ْ رَ ّ۪ ْ دُ َ ؤُ۬ ُ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ْ َ َ ْف َ ـَ ُ ن ِ َا ً ََُّۚٓ َْ“(Ey Muhammed!) De ki: Duan z olmasa Rabbim size ne diye de er versin! ığSiz yalanlad n z. Öyle ise azap yakan z b rakmayacak.” (Furkan, 25/77)ı ıı ı ıKâinat n tek yarat c s olan Rabbimiz, bizleri ak l ve irade ba ta olmak üzere ıı ı ıışsay lamayacak nimet ve imkânlarla donatm , bu nimetlerini ruh ile tamamlam t r. ıı şı ışBu özelliklerimiz bizi di er yarat klardan üstün ve Yaratan m z kar s nda sorumlu ğıı ışı ık lmaktad r.ııBizler bo yere yarat lmad m z gibi, ba bo da b rak lm de iliz. Allah’ n yer-şıı ı ığş ışıı ışğıyüzündeki halifesi ve yarat lm lar n en ere isi olan biz insanlar, herhangi bir ya-ı ışışflrat a kul, köle olmak için de il, en geni anlam yla yeryüzünde O’nun iradesi ve ığğşıistekleri do rultusunda ya amak üzere yarat lm bulunmaktay z. Nitekim yüce ki-ğşı ışıtab m z Kur’an, bizlerin Allah’a kulluk amac yla yarat ld m z ı ııı ı ı ı ığ(Zâriyât, 51/56), dünya mutlulu unu elde edebilmemizin ve ebedî imtihan kazanabilmemizin bu amac ğııgerçekle tirmemizle mümkün olabilece ini, Allah’ m za s nmadan, O’nun yard -şğı ıı ı ğım n almadan bunu ba aramayaca m z haber vermektedir.ı ışğı ı ıYeryüzündeki her ey biz insanlar için yarat lm şı ış(Bakara, 2/29) ve hizmetimize (Lokman, 31/20) verilmi tir. Bizlere verilen bu de er/önem kar s nda ak l ve irade şğşı ıısahibi insanlar olarak bize dü en görev, yarat l gayemize uygun davranmak, yara-şı ıştan m z tan mak ve O’na ibadet/dua etmektir. Bu ayette, insan n ancak Allah’a bu ı ı ıııyöneli iyle, O’nun kat nda de er kazanabilece i belirtilmi tir.şığğş“Dua” kelimesi çe itli âyetlerde; “Allah’a ibadet etme, yakarma, istek ve ihtiyaç-şlar n O’na arz ederek lütfunu dileme, seslenme ve yard ma ça rma…” gibi anlam-ı ıığ ılarda kullan lm t r. Dua, bütün benli imizle Allah’a yönelerek maddî ve manevî ı ı ışğ* Mustafa GÜNEY

211isteklerimizi O’na arz etmemiz ve O’na niyazda bulunmam zd r. Bir ba ka deyi le ı ışşdua s n rl , sonlu ve âciz olan bizlerin s n rs z ve sonsuz kudret sahibi ile kurdu u-ı ı ıı ı ığmuz bir köprüdür.Dua, ayn zamanda zikir ve ibadettir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s), ı“Dua ibadetin özüdür”(Tirmizî, “Da’avât”, 1) buyurmu tur. En önemli ibadet olan namaz m z şı ıda, “dua” kelimesiyle ifade edilmi tir ş(En’âm, 6/52; Kehf, 18/28). “Namaz” anlam nda ıkullan lan “salât” kelimesinin as l manas da “dua”d r.ııııBa m z dara dü tü ünde dua etmemizin yan s ra özellikle refah ve rahatl k du-şı ış ğı ıırumlar m zda da ibadet ve dua ederek Rabbimizi hat rlamam z kullu umuzun bir ı ııığgere idir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s) öyle buyurmaktad r: ğşı“Allah’ n emir ve yasaklar n gözet ki, O’nu önünde bulas n. Bolluk içindeyken (emir-ıı ıılerine ba l kalmakla) sen Allah’ tan ki O da darl a dü ünce (kurtarmak suretiyle) seni ğ ıııığştan s n.”ı ı(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307)Şunu da unutmayal m ki ibadet/dua etmeye ihtiyac olanlar biz kullar z. Allah’ -ıııım z n hiçbir eye ve bizim kullu umuza ihtiyac yoktur. Bu husus (manas Allah’a, ı ışğıısözleri Peygamberimize ait) kutsi bir hadiste öyle aç klanm t r:şıı ış“…Ey kullar m! Bana zarar verme mevkiine ula amazs n z ki bana zarar veresiniz! ışı ıBana fayda sa lama mertebesine de ula amazs n z ki bana menfaat sa layas n z…”ğşı ığı ı(Müs-lim, “Birr”, 55; Tirmizî, “K yamet”, 49)ıAk l ve irademizle, inanç ve eylemlerimizi seçme ve gerçekle tirme hususun-ışda özgürlük verilen bizlerin, yarat l m zdaki amaca ayk r bir tav r sergilememiz ı ı ı ışı ııç kmaz bir yoldur. Biz insanlar için en büyük suç, -ister sözlerimizle ister davran -ıı şlar m zla olsun- kendi benli imizi, gerçek insanl m z ve insanl k de erimiz olan ı ığı ı ı ığığizzet ve onurumuzu kazand racak olan Allah’ n dinine ve O’na kullu una önem ıığvermememizdir.Bizleri yaratan, ya atan ve r z k veren Rabbimize dua/ibadet etmez isek; bizlere şı ıyüce Yarat c m z taraf ndan ihsan edilen üstün de erin k ymetini bilmemi , O’nu ı ı ıığışyalanlam ve O’nun kat nda “önemsiz /azab hak etmi bir varl k” hâline gelmi olu-ı şıışışruz. Zira “Dua/Kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler a a lanm bir halde cehenneme ş ğıı şgireceklerdir.” (Mümin, 40/60)Öyleyse böyle bir duruma dü mekten sak nal m. Her zaman Rabbimizle irtiba-şııt m z sürdürelim. Çünkü dua biz müminlerin tüm hayat m z kapsayan sürekli bir ı ı ıı ı ıkulluktur.

212DÜNYA HAYATI GEÇİCİDİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ُِّ َوَ َ ا َ ٰ ةُ ا ّ ْ َ اِ ِ ٌ وَ ْ ٌۜ وَ ّارُ ا ِ َةُ َ ْ ٌ ِ ۪ َ َ ّ ُ نۜ ا َ َ َ ْ ِ نَ َََّْ َٰ َََ ُ ٓ ّ َْ“Dünya hayat ancak bir oyun ve bir e lencedir. Elbette ki ahiret yurdu ığAllah’a kar gelmekten sak nanlar için daha hay rl d r. Hâlâ ak llanmayacak ş ııı ı ıım s n z?” (En’âm, 6/32)ı ı ıBu âyet-i kerime; “Hayat ancak dünya hayat d r. Biz tekrar diriltilecek de iliz”ı ığ(En’âm, 6/29) diyen inkârc lara cevap vermekte ve bu dünya hayat n n geçicili ine ıı ığdik kati çekmektedir. Yüce Kitab m z bu dü üncede olanlara u gerçe i hat rlata-ı ışşğırak cevap yermektedir: Âhiret kayg s ta madan s rf dünya ile me gul olanlar için ı ış ıış“Dünya hayat bir oyun ve e lenceden ba ka bir ey de ildir.” Hayata anlam ve ığşşğde er katan eyler, Allah’ n ho nutlu unu ve O’na yak nla may umarak yap lan ğşışğışııhay rl i lerdir. Böyle bir dü ünce ve niyet ta madan ya an lan hayat bo , manas z ı ışşş ışışıve faydas z geçirilen bir süreden iba rettir. Buna kar l k muttakîler yani dünyada ışı ıyapt klar her i in hesab n Al lah’ n huzurunda vereceklerini dü ünerek ya ayan; ıışı ıışşO’nun buyruklar na asi olmak tan, yasaklar n çi nemekten sak nanlar, kanunlar na ıı ığııtam bir sayg uuruyla ba la nanlar, bu tutumlar yla dünyada kendilerine tan nan f r-ışğııısat hakk yla de erlendirdik leri için, bunlar hakk nda âhiret yurdu dünyadan daha ıığıhay rl ve daha güzel olacakt r.ı ııAyet-i kerîmeden, dünya hayat n n çok lüzumsuz, gerçek d , hiçbir de eri ol-ı ıı ı şğmayan, hiçbir ciddiyet ta mayan, hiçbir amac olmayan bo bir hayat oldu u anla-ş ıışğş ılmamal d r. Burada anlat lmak istenen dünya hayat n n sonlulu u ve geçici li idir. ı ııı ığğDünya hayat n n hedef de il vas ta olu udur. Yani dünya hayat n n âhiret yurdu ı ığışı ıyan nda çok k sa, geçici bir hayat oldu udur. T pk çok ciddi bir i için yolculu a ıığı ışğç kan bir ki inin yolculu una devam ederken k sa bir süre dinlenmek ve sonra tek-ışğırar yoluna devam etmek için u rad bir a ac n alt nda dinlenme ve oyalanmas ğı ı ğğııı* Sabri AKPOLAT

213gibidir. Hadîd suresi 20. ayet-i kerimede dünya hayat n n geçici ve aldat c olu u ı ıı ışşöyle tasvir edil mektedir: “Bilin ki, dünya hayat ancak bir oyun, bir e lence, bir süs, aran zda kar l kl bir ığışı ı ıövünme, çok mal ve evlat sahibi olma yar ndan ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). ı ı şT pk öyle: Bir ya mur ki, bitirdi i bitki çiftçilerin ho una gider. Sonra kurumaya yüz ı ışğğştutar da sen onu sararm olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki ı şamele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ n ma ret ve r zas vard r. Dünya hayat , alda-ığ fiıııın meta ndan ba ka bir ey de ildir.”ı şışşğİnsanlar “oyun” ve “e lence”nin ne oldu unu bildiklerinden, yüce Allah insanla-ğğra, dünya hayat yla âhiret yurdunu mukayese edip de erlendirerek yol göstermek-ığtedir. Oyun ve e lencenin en önemli özelli i, geçici ol malar d r. Ço u zaman insana ğğı ığbir fayda da temin etmemektedirler. Geçici ve faydas yeterli olmayan dünya haya-ıt n kutsalla t r p ona tutkuyla ba lanmak ki iye zarar verir. Daha faydal ve daha ı ışı ığşıkal c olan aramas gereken insan, onu bu dünya hayat nda bulamayacak, ancak ı ııııâhirette bulabilecektir. Unutulmamal d r ki, o bulma i ini ona bu dünyada âhirete ı ışyönelik üretti i ameller kazand racakt r.ğııOyun; faydal i leri b rak p faydas z eylerin pe ine tak lmakt r. E lence, “lehv” ışııışşıığise ciddiyeti b rak p ciddiyetsizli e yönelmek demektir. Dünya hayat n temel kabul ıığı ıedenler, onu sonsuz zannedenler, varsa da yoksa da i te ya ad m z bu hayat var-şşı ı ığd r, bunun ötesinde ba ka bir hayat yoktur diyenlerin dünyada yapt klar oyun ve ışııe lenceden ba ka bir ey de ildir.ğşşğOyun ve e lencelerle genellikle çocuklar ve bilgi derinli i olmayanlar me gul ğğşolurlar. Ak ll in sanlar n bu tür eylere ay racak fazla zamanlar yoktur. Onun için ı ıışııyüce Rabbimiz, ayet-i kerimenin sonunda “Hâlâ ak llanmayacak m s n z?”ıı ı ı buyur-mu tur.ş

214DÜNYA HAYATI İSTEYENE VERİLİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّ ْ َ ن ُ ُا َ ِ َ َ ّ َ ُ ۪ َ َ َ َ ءُ ِ َ ْ ُ ُ ُ ّ َ َ َ ُ َ َ ّ َ َ ْ َ َ ُ ً َ ْ ُ رًا َْْٰۚ َََ۪ٓ ْ َََْ۪“Kim geçici dünyay isterse orada ona, (evet) diledi imiz kimseye diledi imiz ığğkadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yapar z. O, buraya ık nanm ve Allah’ n rahmetinden kovulmu olarak girer.” ( srâ, 17/18)ıı şışİDünya hayat geçici oldu u gibi nimetleri de geçicidir. Dünya hayat n ve süsü-ığı ınü isteyen ki iye çal t n n kar l verilece i bir eksilme olmayaca ayette şı ı ı ış ğş ğı ı ığğ ı(Hûd, 11/15) ifade edilmekte, herkesin yapt n n kar l n bu dünyada eksiksiz olarak ı ı ığş ğı ı ı ıalaca belirtilmektedir. Bununla birlikte Allah, ki inin istedi i kadar de il, ken-ğ ışğğdi diledi i kadar mükâfat verece ini bildirmektedir. Burada hiç kimsenin hakk n n ğğı ıyenmeyece ine vurgu yap l rken sadece dünya hayat n isteyen kimseye de cehen-ğı ıı ınemin haz rland belirtilmektedir.ıı ı ğKi i sadece dünya nimetlerini elde etmek için amel i lememelidir. Zira Allah her şşne kadar dünya hayat n ve süsünü hedef edinen kimseye çal t n n kar l n ı ıı ı ı ış ğş ğı ı ı ıeksiksiz olarak verece ini, ma dur edilmeyece ini bildirmekte ise de ahirette ma -ğğğğdur olaca muhakkakt r. Çünkü geçici olan bu dünya hayat n n lüksü için çal an ğ ııı ıı şkimseler, bütün maksat ve niyetlerine göre çal malar n ve gayretlerini bu dünya ı şı ıhayat nda tüketmi olduklar ndan alacaklar kar l k ancak dünya hayat ile s n rl -ışıışı ııı ı ıd r. Ebedî olan ahiret hayat nda ise hiçbir mükâfata sahip olamazlar.ııSadece dünya hayat n n nimetlerini elde etmek için gayret edenler, ahirette ate -ı ışten ba ka bir eyle kar la mayacakt r. Dünyada iken yapt klar bütün ameller ahi-şşş şıııırette yok olacak, kar l n alamayacaklard r. Bu dünya hayat nda bir iyilik i lemi ş ğı ı ı ııışşolsalar bile ahirette sevap kazanmak gibi bir maksatlar olmad için hepsinin eli ıı ı ğbo kalacakt r. Yani amelleri fani olan dünya hayat ile yok olup gidecek, ahirete bir şıışey kalmayacakt r. Çünkü sadece dünyal k kazanmak için yap lan amelin hiçbir de-ııığeri yoktur. Dünya hayat fani oldu u için dünyadaki nimetleri ebedî k lmak ve elde ığı* Dr. Ercan ESER

215tutmak mümkün de ildir. Hayat sona erince her ey biter, yok olur gider. Dünya ğşiçin yap lan i ler de sona erer. Ancak sadece Allah için yap lan ameller ile Allah’ n ışıızat baki kal r ıı(Rahmân, 55/26-27).Konumuzu te kil eden ayet-i kerimeye göre insanlar n dünya hayat ndaki du-şıırumu iki k sma ayr lmaktad r. Bir k sm sadece dünya için çal anlar, bir k sm da ıııııı şııahiret için çal anlard r. Kim geçici dünya hayat n ister ve bütün gayretlerini ona ı şıı ıyöneltir ve ahireti unutursa Allah da ona kendi iradesine uygun olarak arzusunu gerçekle tirme imkân verir. Örne in r zk n geni k lar, hayat n rahat içerisinde şığı ı ışıı ıgeçirmesini sa lar. Bununla birlikte dünya nimetlerini isteyen herkes bazen mak-ğsad na da ula amaz. Allah diledi i ekilde, irade ve iste i ile o ki inin ihtiyac n ışğ şğşı ıs n rland r r ı ıı ı( ûrâ, 42/20; Âl-i mrân, 3/145)Şİ. Öyle ki nimetler, kulun kendisine, istedi i ğşekilde de il, Allah’ n diledi i ekilde ba yapmas ile ula r.ğığ şğ ş ıış ıAyet-i kerimelerde, ahiret nimetlerini isteyen kimseye bu nimetlerden fazlas y-ıla verilece i belirtilmi , sadece dünya nimetini isteyenlerin onu elde edece i ifade ğşğedilirken, ahirette paylar n n olmayaca bildirilmi tir. Esasen ki inin maksad ahi-ı ığ ışşıret nimetlerini elde etmesi gerekirken, i ledi i ameli ile Allah’ n r zas n n d nda şğııı ıı ı şdünya ve onun süsünü elde etmek olursa, onun nasibi dünya hayat ndan fazla bir ışey olmaz. Dünya hayat ise geçici bir faydalanmad r, oyun ve e lenceden farkl bir ıığışey de ildir ğ(En’âm, 6/32). Ancak ahiret ise karar k l nan, esas heveslenilecek ve elde ı ıedilmesi için gayret gösterilecek yerdir. Bu bak mdan Karun, dünya süsü ve ziyneti ıile kendi toplumunun kar s na ç k nca bir k s m insanlar ona heveslenirler, kendi-şı ıı ıı ılerinin de o nimetlere sahip olmalar n temenni ederler. Ancak ilim sahibi olanlar ı ıonlar k nayarak iman eden ve salih amel i leyenlere ahirette Allah’ n verece i seva-ı ışığb n daha hay rl oldu unu hat rlat rlar ıı ığıı(Kasas, 28/79).Sonuç olarak u hususa da vurgu yapmak gerekir. Ahiret hayat n isteyerek şı ıamel i lemek dünyadaki nimetlerden uzak kalmay gerektirmez. nsan n, kendisine şıİıhâkim olabildi i sürece o nimetlerden yararlanmas nda bir mahzur bulunmamakta-ğıd r. Ancak mümin ki inin as l amac da dünyada bolluk ve nimetler içinde ya amak ışıışolmamal d r. Bu bak mdan sadece dünyay tercih eden kimseler bu hâlinden dolay ı ıııık nanm , ahiret hayat n tercih ederek çal anlar ise övgüye mazhar olmu lard r.ıı şı ıı şşı

216DÜNYA VE AHİRET HAYATIMIZI SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE BİNA ETMELİYİZ*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ٍِّ فُ ُ َ َ َ ُ َ َ ْ ُ َ ّ ا ْ َ ْما ٌ ْ َ ٍناَ ْ ِرَو ِ َٰٰ ََّ ا َ ِ ىٰ ْ َ َ ُ َ َ ْ ُ َ ّ ا ْ َ َ اَٰ َََ ۪ ِ ا َمْ َ ا يِ ْ َ ُ ّ اَو َ ّ َ َ ِر َ ۪ ۪ ِ َر َ ْ َ ٍر َ ََّْ َٰۜ“Binas n takva (Allah’a kar gelmekten sak nmak) ve O’nun r zas n ı ış ıııı ıkazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hay rl d r, yoksa binas n ı ı ıı ıçökmeye yüz tutmu bir yar n kenar na kurup, onunla birlikte kendisi de şııcehennem ate ine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler toplulu unu do ru şğğyola erdirmez.” (Tevbe, 9/109)Allah Teala, i imizi sa lam temeller üzerine bina etme konusunu güzel bir örnek şğile zihnimizde canland r yor. Bu örnekte, binas n Allah’a kar sorumluluk bilinci, ı ıı ış ıkulluk uuru ve teslimiyet esas üzerine in a eden bir adam ile heva hevesi pe inde şışşko an, Allah’a kar kulluk görevinin hakikatini bilmeyen, binas n sa lam bir yere şş ıı ığoturtmayan ikinci bir adam konu edilmektedir. Rabbimiz bizlere bu iki ah stan şıhangisinin daha hay rl oldu unu sormaktad r.ı ığıAyette belirtildi i gibi, binas n dere kenar nda, suyun alt n oyarak dibini a n-ğı ııı ış ıd rd ve üst yüzeyi desteksiz kalan yere in a eden bir adam ak ll say l r m ? Bu yer ı ı ığşı ıı ııki her an y k lmak üzeredir. Allah bu anlaml benzetme ile O’na inanmayanlar n, ı ıııO’na ortak ko anlar n hayat tarz n n bu ekilde anlams z oldu unu, alt n n bo ve şıı ışığı ışdesteksiz oldu unu belirtmektedir. Alt bo alm bir araziyi görerek ne güzel bir yer ğışı şdeyip ona sahiplenen kimsenin durumu ile Allah’ , Kitab n , Resûlünü tan madan ıı ııya ayan inançs z kimsenin durumu birbirlerine benzemektedir.şı* Dr. Abdurrahman CANDAN

217Dünya hayat m z Allah r zas ve ho nutlu u üzerine bina etmeliyiz. Yoksa kendi ı ı ııışğkurgular m z, zevklerimiz, basit heveslerimiz ile sürdürece imiz bir dünya hayat ı ığıtemelsiz in a edilen bir bina gibi olur. Dayana olmaz. Böyle bir bina en ufak bir şğ ısars nt da y k lmaya mahkûmdur. Takva ve Allah’a kulluk esas na dayal bina ise y -ı ıı ıııık lmaz muhkem kaleler gibi dimdik ayakta durur. Hay rlara ve Allah’ n mükâfat n ıııı ıelde etmeye vesile olur. Bu durumda yapaca m z eylerin Allah r zas için olmas na ğı ışıııdikkat edelim. Bu fani dünyada Allah’ n r zas na uygun i ler yapal m. Hayat m z , ııışıı ı ıAllah’ n emirleri ve yasaklar do rultusunda imar edelim. Her eyimizde Allah’ n r -ıığşı ızas n esas alal m. Daha sonra da yapt klar m z , hayat tarz m z Allah ve Resulünün ı ıııı ı ıı ı ıbe enisine sunal m. Kendimizi test edelim. Bunun neticesinde yapt klar m z n iyi ğııı ı ıolup olmad n anlama imkân elde eder, eksikliklerimizi giderme yoluna gireriz.ı ı ığıAllah r zas d ndaki her ey fanidir, anlams zd r, yok olmaya mahkûmdur. Ha-ıı ı ışşı ıyat ancak Allah’ n r zas n elde etmek ve o yolda u ra mak ile anlaml ve kal c hâle ı ıı ığ şıı ıgelir. Onun d ndaki her ey ayette belirtildi i üzere yok olup gidecektir.ı ı şşğŞunu iyi bilmeliyiz ki, yapt klar m zda Allah’a kar sorumluluk ve O’nu ho nut ıı ış ışetme duygusu yoksa bunlar n Allah kat nda bir de eri ve anlam olmaz. Ayn za-ıığıımanda hesab n veremeyip ahirette azap çekmemize de neden olur.ı ıBu ayet ile yüce Allah, ikiyüzlü davranan, ayr l k tohumu ekmeye çal an ki ilere ı ıı şşkar uyan k olmam z gerekti ini de vurgulamaktad r. Çünkü ikiyüzlü insanlar da ş ııığıbinalar n sa lam olmayan temeller üzerine, y k lmaya mahkûm toprak yarlar n n ı ığı ıı ıüzerine kuranlar gibidir. Bunun neticesinde de ku kunun esiri olurlar. Sükûnetleri şyoktur. Evinin ne zaman y k laca ndan endi eli olan biri gibi bocalay p giderler. ı ığ ışıKendi yapt klar n n iyi olmad n bilirler. Fakat içlerinde Allah korkusu ve samimi-ıı ıı ı ığyet olmad için bu i lerinden de vazgeçemezler. Kendi binalar n a nd ra a nd ra ı ı ğşı ı ı ışşı ıAllah’ n azab na do ru ilerlerler: ıığ“Kurmu olduklar binalar , (ölüp de) kalpleri paramparça olmad kça yüreklerinde sü-şııırekli bir ku ku olarak kalmaya devam edecektir. Allah, hakk yla bilendir, hüküm ve hikmet şısahibidir.”(Tevbe, 9/110)

218DÜNYA İLE AHİRET ARASINDA DENGE KURMALIYIZ*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّۜ وَ ْ ٰ ِ َةُ َ ْ ٌ ِ َ ا وْ۫ ُ َٰ ََ“Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hay rl d r.” (Duha, 93/4)ı ı ıKitab m z Kur’an- Kerim’in tasvirine bakt m z zaman dünya hayat n n insan ı ııı ı ığı ııaldatan bir meta (Âl-i mran, 3/185)İ, faydas ahirete göre daha az ı(Tevbe, 9/38), oyun, oyalanma ve e lenceden ibaret oldu unu ğğ(Enam, 6/32) görmekteyiz. Bu durumu u şâyet gayet net bir biçimde gözlerimizin önüne sermektedir: “Onlara dünya hayat n n örne ini ver: (Dünya hayat ), gökten indirdi imiz ya mur ı ığığğgibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine kar rlar. Fakat bütün ı ı şbu canl l k sonunda rüzgâr n savurdu u kuru bir çer çöpe dönerler. Allah, her ey üzerinde ı ıığşkudret sahibidir. Mallar ve evlatlar, dünya hayat n n süsüdür. Baki kalacak salih ameller ı ıise, Rabbinin kat nda, sevap olarak da ümit olarak da daha hay rl d r.”ıı ı ı(Kehf, 18/45-46)Kur’an- Kerim yakla k altm âyette dünya hayat na nötr bir yakla m ser-ış ıı şış ıgilemekte, elli âyette olumsuz, yedi âyette ise olumlu mana yüklemektedir. An-cak uras n gayet iyi bilmek zorunday z ki çizilen bu olumsuzluk, onun ontolojik şı ıı(kevnî) olu umuna de il, âhireti ihmal etmeyi ye leyen hayat tarz nad r. O halde şğğııKur’an’ n bu ekilde tasvir etti i dünyan n daha ziyade “ahlakî” ve “dinî” bir terim ışğıolarak kullan ld anla lmaktad r. Buna mukabil co rafî anlamda yeryüzü için ı ı ığş ıığKur’an da “arz” kavram geçmektedir. Bu durumda âhiret amellerine engel olma-ıyan dünya hayat n n me rû, mubah, nimet ve mutluluk vesilesi oldu unu dikkate ı ışğalmam z gerekir.ıBununla birlikte dünya ve âhiret aras nda bir tercih mecburiyeti bulundu unda, ığkonumuzun ba nda bulunan ayette belirtildi i gibi bizden âhiret hayat n n önce-ş ığı ı* Doç. Dr. Ömer YILMAZ

219lenmesi istenmi , aksi davran ise k nanm t r şı şıı ış( brahim, 14/3)İ. Bu durumu bir ba ka şâyet daha net bir biçimde ortaya koymaktad r. Buna göre; Hz. Peygamber dünya ıziynetlerine meyleden e lerini bizzat Kur’an’ n emrine uyarak ikaz etmi , ya dünya şışhayat n n süsünü, ya da onlardan Allah’ , Resûlünü ve âhiret yurdunu tercih etme-ı ıılerini istemi tir ş(Ahzâb, 33/28–29).Peygamber Efendimiz de dünya hayat nda kendisini bir yolcu gibi görmü , ebedî ışyurdu unutmayarak ona göre haz rl k yapm ve ümmetine de bunu tavsiye etmi tir. ı ıı şşOna göre dünya uzun bir yolculuk esnas nda gölgelenmek için, geçici olarak alt nda ııgölgelenilen bir a aç gibidir ğ( bn Mâce, “Zühd”, 3)İ.Netice itibariyle Müslüman ne dünyas için ahiretini, ne de ahireti için dünyas n ıı ıihmal etmelidir. kisi aras nda bir denge gözetmelidir. Bizler dünya hayat n n bir im-İıı ıtihan sahas oldu unun fark nda olmal , bu f rsat iyi de erlendirmeli ve hesab m z ığıııığı ı ıona göre yapmal y z. Zira ahiretteki mevkiimiz dünyadaki çal mam z n bir nevi ı ıı şı ıürünü olacakt r. Unutmayal m ki dünya nimetlerine meylederek ahiret kazanc n ııı ıgeri plana itenler hakikatte kendilerine çok yaz k etmi olacaklard r.ışı

220DÜNYA İNSANLIĞIN ORTAK MALIDIR*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ِّ ً اَ َ ِ ٰذ َ ْ َ ن َ َو اوُ ُ ْ َ ْ َوا ُ ْ ُ ْ ا ُ َ ْ ااَذِا َ ۪ اَوَََََِ َّٓ“Onlar, harcad klar nda ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onlar n ıııharcamalar , bu ikisi aras dengeli bir harcamad r.” (Furkan, 25/67)ıııDinimiz, israf ve savurganl yasaklarken, ayn zamanda ahsi mülkün ve tüm ı ı ğışinsanl n ortak varl olan do al zenginliklerin kullan m ile ilgili belirleyici önemli ı ı ğı ı ğğı ıilkeleri de getirir. E yan n kullan m ndaki yanl l k dinimizde israf olarak isimlendi-şıı ıı ışrilmi tir. sraf, sadece sahip oldu umuz özel mülkiyetin bilinçsizce tüketilmesi de-şİğğil, ayn zamanda do al kaynaklar n kötü tüketimini de içermektedir. Bu konudaki ığıkural tan mazl k tüm bu nimetlerin yarat c s ve sahibi olan yüce Rabbimize kar ııı ı ış ıda bir sayg s zl kt r. ı ı ı ıDünyam z n sahip oldu u kaynaklar n s n rl oldu unu bugün her zamankinden ı ığı ı ı ığdaha iyi biliyoruz. Savurganl k ve a r tüketim sadece bizleri de il, dünyay ken-ışı ığıdilerine emanet edece imiz gelecek nesilleri de etkileyecektir. Bu nedenle tüketim ğkonusunda bilinçli ve duyarl olmak zorunday z. Bilimsel bir gerçek olan kâinat n ıııçok hassas dengelere sahip oldu u gerçe i, Kur’an’ n, “ğğıŞüphesiz, Biz her eyi bir ölçü-şye göre yaratm zd r” ı ı ış(Kamer, 54/49) buyru u ile örtü mektedir. Yeryüzünde bizlere ğşverilmi olan tasarruf yetkisi göz önüne al nd nda, bu ölçüye dikkat etme ve onu şı ı ığkoruma görevinin kullu umuzun bir parças oldu u aç kt r. Ahzâb suresinin, ğığı ı“ üp-Şhesiz biz emaneti göklere, yere ve da lara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ğondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzâb, 33/72)ayetinde ifadesini bulan “emanet”in kapsam içerisine, sahibi oldu umuz nimetler ığyan nda do al kaynaklar n korunmas da girmektedir. Bu nedenle bizzat sahip ol-ığııdu umuz e ya kadar do al kaynaklar n yerinde kullan lmas da son derece önemli ğşğıııbir sorumluluk/emanet bilincini gerektirmektedir.* Dr. Seyid Ali TOPAL

221Dinimiz bize genel olarak e yadan ve çevreden faydalanmam za izin verir, ancak şıbu faydalanma insana gereksiz/keyfî kullan m hakk n vermez. sraf ve savurganl k ıı ıİıAllah taraf ndan yasaklanm t r: ıı ış“Ey Âdemo ullar her mescide gidi inizde süslü, güzel ğışelbiselerinizi üzerinize al n, yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri ısevmez.”(A’râf, 7/31) ayetinde, yemek ve içmek hayat n düzeni için gerekli olan kay-ınaklardan yararlanmay ifade etmektedir. Ancak bu yararlanman n s n rlar çizile-ııı ıırek, e yadan istifadenin sürekli bir ekilde olmas için yersiz tüketim yasaklanm t r. şşıı ışBu nedenle, dünya nimetlerinden yararlan rken s n rs z ve sorumsuz bir tüketim ıı ı ıanlay yla hareket edemeyiz. Aksine, bütün hareketlerimizi ve tüketim anlay m z ı ı şı ı ı ışKur’an’ n önerdi i u orta yol ilkesine dayand rmak zorunday z: ığ şıı“Bir de akrabaya, yolcuya hakk n ver. Gereksiz yere de saç p savurma. Zira böyle saç p ı ııısavuranlar eytan n dostlar d r. eytan ise Rabbine kar çok nankördür.”şıı ıŞş ı( srâ, 17/26-27)İSevgili Peygamberimiz de israf hakk ndaki örnek tutumunu, abdest al rken bile ııgerekenden fazla su kullan lmas n mekruh sayarak göstermektedir. Konuyla ilgili ıı ıolarak nakledilen bir hadis öyledir: ş“Sa’d abdest al rken Hz. Peygamber (s.a.s) ç kageldi. Onun çok su kullanarak ııabdest ald n görünce; ı ı ığ‘Bu israf da ne?’ diye müdahale etti. Sa’d’ n, ‘Abdestte israf ıolur mu?’ diye sormas üzerine Resûlullah (s.a.s) u aç klamay yapt : ışııı“Evet, akmakta olan bir nehir kenar nda olsan z da.” ıı( bn Mâce, “Tahare”, 48)İBu hadis-i erif, israf n sadece abdest almada fazla su kullanmayla ilgili olmad -şıığı ın , söz konusu yasa n, kazan lmas için emek ve zahmet gerektirmeyen, para har-ğ ıııcanmayan bir e ya söz konusu oldu u zaman bile geçerli oldu unu ifade etmektedir.şğğİslam’ n israf ve savurganl bu kadar iddetle yasaklamas n n birçok nedeni ıı ı ğşı ıvard r. Bunlardan sadece unu dü ünmek bile bu yasa n hikmetini anlatmaya ye-ışşğ ıter: Dünyada ya amakta olan yakla k 6 milyar civar ndaki her bir insan n, sadece şş ıııbir defaya mahsus olmak üzere e lence için bir a aç kesti ini, bir hayvan öldürdü-ğğğığünü veya bir ekme i çöpe att n vs. var sayacak olursak elde edece imiz israf n ğı ı ığğımatematik hesab korkunç boyutlara ula acakt r. Bütün bunlar n ışıı ı ı ış ğnda nehir ke-nar nda abdest alan ki inin suyu dikkatli kullanmas n emreden Hz. Peygamber’in ışı ıne kadar anlaml bir mesaj verdi i daha iyi anla lmaktad r.ığş ııSonuç olarak, insanl n ortak mal olan dünyay korumak onun içinde ya a-ı ı ğıışyanlar n ortak görevidir. Bu konuda hepimize görevler dü mektedir. Daha iyi bir ışdünya, daha iyi bir gelecek ve daha güzel bir çevre için hepimiz üzerimize dü en şgörevlerin bilincinde olmal y z. Sahip oldu umuz e yay , onlar yaratan ve bizlere ı ığşııikram eden yüce Allah’ n bir emaneti görerek ölçülü ve bir ibadet anlay içerisinde ıı ışkullanmal y z.ı ı

222EHL-İ BEYTİ VE YAKINLARIMIZI SEVMEK*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّذٰ ِ ا ۪ ي ُ َ ّ ُ ا ّ ُ ِ َ دَهُ ا ۪ َ ا َ ُ ا وَ َ ِ ا ا ّ ِ َ ت ِ ُ ا ْ ٔـَ ُ ْ َ ْ ِ ا ْ ًا ِ ّ اَ َُْ َ ٓ َََََُِّٰٰۜ ّا َ َدّةَ ِ ا ُ ْ ٰ وَ َ ْ َ ْ َ ف ْ َ َ َ ً َ دْ ُ ۪ َ ُ ْ ً اِن ا ّ َ َ ُ رٌ َ ُ رٌّ َََِِْْٰۜۜ“ te bu, Allah’ n, inan p salih ameller i leyen kullar na müjdeledi i eydir. İşıışığ şDe ki: ‘Ben buna (yaptı ığm tebli görevine) kar l k sizden, akrabal ktan ğşı ııdo an sevgiden ba ka bir ücret istemiyorum.’ Kim güzel bir i yaparsa, ğşşonun iyili ini art r r z. üphesiz Allah, çok bağı ı ıŞğ ş ılayand r, ükrün kar lışş ğı ı ı ın verendir.” ( ûrâ, 42/23)ŞHz. Peygamberi, O’nun hane halk n ve yak nlar m z sevmek, aram zda bir-ı ııı ı ııbirimize kar sevgi ve sayg beslemek iman n, mümin ve Müslüman olmam z n ş ıııı ıgereklerindendir. Yüce Allah, mealini okudu umuz bu âyette Hz. Peygamber’den ğrisalet görevinde “yak nlara sevgi”den ba ka bir ey talep etmemesini istemektedir. ışşAllah, bir önceki ( ûrâ, 42/22)Ş âyette inan p iyi i ler yapanlar n cennetlik olduklar n ışıı ıhaber verirken bu âyette inan p iyi i ler yapman n kar l n n cennetle müjdelen-ışış ğı ı ı ımek oldu unu beyan etmektedir. Ayr ca Hz. Peygamber’den risalet gibi önemli ve ğıa r bir görevin kar l nda “yak nlara sevgi”den ba ka bir ey istenmedi ini hat r-ğ ış ğı ı ıışşğılat lmaktad r. Bu öyle bir istektir ki bunun faydas ve ecri öncelikle insan n kendi ıııınefsine dönmektedir.Bu itibarla biz müminlerin inanç, ibadet ve sosyal hayatlar nda esas olan, sevgi ıve sayg d r. Sevgi ve sayg n n olmad yerde ne imanda samimiyet ne de ibadette ı ıı ıı ı ğba ar ve kazanç söz konusu olur. Kul, Allah’a severek inanmal d r. Zira bize en ya-şıı ık n olan, bizi yarat p bize ahdamar m zdan daha yak n olan Allah’t r. Nitekim Kâf ıışı ıııSûresi 16. âyette öyle buyurulmaktad r: şı“Andolsun, insan biz yaratt k ve nefsinin ona verdi i vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ıığona ah damar ndan daha yak n z.” şıı ıBu itibarla yak nlara sevgi beslemekten amaç, öncelikle Allah’ sevmek olmal d r. ııı ı* Dr. Bünyamin OKUMU Ş

223Allah’ seven, Allah’ n elçi olarak seçip gönderdi i Peygamberine uymal ve O’nu ıığıda sevmelidir (Âl-i mrân, 3/31)İ. Mümin, Allah’ ve Peygamberini kendi nefsinden ve ıdünyadaki her eyden aziz bilmelidir. Bu itibarla bu âyette risalet görevinin ecri, bu şgörevin ve ona iman n gere i olan sevgi olarak zikredilmi tir. nsan, sevmedi i bir ığşİğşeye gönülden boyun e ip inanmaz.ğ Hz. Peygamber’i sevmek ayn zamanda O’nun ailesini ve yak nlar n da sevmeyi ııı ıgerektirir. Genel anlamda Peygamber Efendimizin yak n olmak, onun peygamberli-ı ığini kabul edip yolundan giden her kimseyi kapsar. Bu itibarla bütün Müslümanlar karde , akraba ve birbirlerinin yak nlar d r. Onlar inançlar n n gere i olarak birbir-şıı ıı ığlerini severler. Hadis-i erifte buyuruldu u gibi şğ“Müminler bir binan n yap ta lar ıışıgibidirler; birbirlerine destek olurlar”(Buharî, “Salât”, 88). Demek ki genel anlamda “ya-k nlara sevgi” Allah’ , peygamberi ve müminleri kapsamaktad r. Peygamber Efendi-ııımizin risalet görevine kar l k olarak bizden istedi i tek ey “sevgi”dir.şı ığş“Yak nlara sevgi” özel anlamda ise Hz. Peygamber’in ehl-i beytine yani hane hal-ık na duyulmas gereken sevgidir. Buna, özellikle, Hz. Peygamber’in sevgili k z Hz. ııı ıFat ma, damad ve amcas n n o lu Hz. Ali ve onlar n yavrular olan sevgili torunlar ııı ığıııHasan ve Hüseyin efendilerimiz dâhildir. Tarihte cereyan eden ac kl hadiseler Müs-ı ılümanlar n ba r nda onulmaz derin yararlar açm t r; bu öyle bir ac ve kederdir ki ığ ıı ışıayn zamanda Müslümanlar n ehl-i beyt sevgisini kat kat art rm t r.ıııı ışBu özel ve genel anlamla birlikte Allah’a itaat eden her mümin, Vâk ’a suresinin ı10 ve 11. âyetlerinde belirtildi i gibi “mukarrebler”den yani, yak nlardan say l r. Bu ğıı ıitibarla risalet görevine kar l k Peygamberimizin talebi, müminlerin Allah’ , Pey-şı ııgamberi, Peygamber’in ehlini ve Allah’a yak n olanlar sevmekten ibarettir. Bu ayn ııızamanda sevginin dinimizdeki önemini, yerini ve gücünü göstermektedir.

224EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّ ْ َ ِ ْ َ َ ا ِ ْت َ وَ َ ْ َ ب َ َ َ وَ َ َ ْا اِ ّ ُ ِ َ َ ْ َ ن َ ٌ ُ۪ َََْۜ َٓ ُ “Öyle ise emrolundu un gibi dosdo ru ol. Beraberindeki tövbe edenler ğğde dosdo ru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini a may n. üphesiz O, ğşıŞyapt klar n z hakk yla görür.” (Hûd, 11/112)ıı ı ııRabbimiz “Emrolundu un gibi dosdo ru ol” buyurarak do rulu un ne kadar ğğğğönemli oldu una dikkatlerimizi çekmektedir. slam dininin özünü olu turan do ru-ğİşğluk; insan n içi ile d n n, özü ile sözünün bir olmas , söyledikleriyle yapt klar n n ıı ı ışııı ı(söz ile ilinin) birbirine uymas demektir. Bunun z dd ise yalanc l kt r. Yalanc l k fiıı ıı ı ıı ıise dinimizde yasaklanm , slam ahlak ile ba da mayan çok çirkin bir davran t r.ış İığ şı ışHayat boyunca do ruluktan ayr lmayan, dü manlar n n bile emin, güvenilir ığışı ıdedi i yüce Peygamberimiz, bu ayet nedeniyle dosdo ru olamazsam dü üncesiyle ğğşihtiyarlad n , saçlar n n a ard n belirtmi tir. u halde bizim ne kadar daha fazla ı ı ığı ığı ı ığşŞdikkatli olmam z gerekti ini bir dü ünelim. Dü ünelim de kendimize çeki düzen ığşşverelim. Acaba biz bu emir kar s nda gereken titizli i gösterebiliyor muyuz? Çev-şı ığremizdeki insanlara, kom ular m za, arkada lar m za bizim hakk m zda bu insan şı ışı ıı ınas ld r? Do ru, dürüst ve güvenilir birisi midir? diye sorsalar acaba, bizim hakk -ı ığım zda ne derlerdi? Bu insan do ru dürüst biridir mi derler yoksa yalanc biridir mi ığıderlerdi? Her i imizde do ru olmal y z ki toplum da bizim hakk m zda güzellikle şğı ıı ışahadette bulunsun. Biz do ru olmal y z ama bununla beraber yak nlar m za ve çev-ğı ııı ıremizdeki insanlara örnek olarak onlar n da do ru birer insan olmas n sa lamal y z. ığı ığı ıNitekim Peygamberimiz kendisi do ruluktan ayr lmad gibi kendisinden nasihat ğıı ı ğisteyen ashab na da bu konuda tavsiyelerde bulunmu tur. Bu konuya k tutan bir ışı ı şrivayet öyledir: Abdullah o lu Süfyan (r.a.) öyle demi tir: Peygamberimize (s.a.s); şğşş“Ey Allah’ n Resûlü, slamiyet hakk nda bana öyle bir ö üt ver ki, sizden sonra art k ıİığıkimseden bir ey sormaya ihtiyac m kalmas n,” dedim. Bunun üzerine Peygambe-şıırimiz (s.a.s); “Allah’a inand m, de, sonra da dosdo ru ol” ığbuyurdu. (Müslim, “ man”, 13)İHadis-i erifte dikkati çeken en önemli nokta; slamiyetin iki ana bölümüne i a-şİşret edilmesidir. Bu bölümlerden biri Allah’a iman, di eri de do ruluk, dürüstlük-ğğ* Medet CO KUN Ş

225tür. Bu iki ana nokta gerçekle tirildi i takdirde di er yanl l klardan da korunmak şğğı ışmümkün olabilecektir. Aksi takdirde yalan, bundan kurtulmak için ikinci bir yalan ıdo uracak, bu da kin ve dü manl n yayg nla mas na sebep olacakt r. Do ruluk ğşı ı ğışıığve dürüstlü ün olmad bir evde veya toplumda huzurdan ve kar l kl güvenden ğı ığşı ı ıbahsetmek mümkün müdür? Kimsenin kimseye güvenmedi i, herkesin birbirine ğşüpheyle bakt böyle bir aile veya toplum, da lmaya ve y k lmaya mahkûmdur. ı ığğ ıı ıKonuyla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.s) kurtulu un reçetesini vererek öyle bu-şşyurmaktad r: ı“Daima do rulu u ara t r n. Tehlikeyi do rulukta görseniz de do ruluktan ğğşı ığğayr lmay n z. Zira kurtulu ancak ondad r.”ıı ışı(Kenzü’l-Ummal, 3/344) Peygamberlerde bulunmas gerekli s fatlardan birisi hatta birincisi do ruluk, ıığdürüstlüktür. Peygamberimizin slamiyete davet etti ini duyanlar, ilk önce onun İğdo ru, dürüst olup olmad n sormu lard r. Peygamberimizin dürüst oldu unu, ğı ı ığşığşimdiye kadar hiç kimseyi aldatmad n ve yalan konu mad n ö renenler u ı ı ığşı ı ığğşde erlendirmeyi yapm lard r: “ nsanlara kar dürüst olan bir kimse Allah’a kar ğı şıİş ış ıniçin dürüst olmas n.” ı(Buharî, “Bed’ul-Vahy”, 6) Hz. Peygamberin terbiyesinden geç-mi olan ashab da asla do ruluktan ayr lmazlar ayet onlardan biri do ruluktan şığışğayr lacak olursa bu kimse kendini düzeltinceye kadar toplant lar nda yer vermezler ıı ıve onlara iltifat etmezlerdi. öyle bir dü ünelim; acaba çevremizde kaç ki i konu tu umuzda, ticari ili kile-Şşşş ğşrimizde ve söz verdi imizde sözümüzü tutaca m z konusunda bize tam olarak gü-ğğı ıvenmektedir. Yahut biz kar m zdaki insanlara bu konularda ne kadar güvenmekte-şı ıyiz? E er bu gün kimse kimseye güvenmiyor diyorsak i te bunun sebebi Rabbimizin ğş“dosdo ru ol” emrini hakk yla yerine getirmeyi imizdendir. Yalandan uzak durmak ğışve do ruluk üzere bulunmak, hepimizin en ba ta gelen dinî ve ahlaki görevlerimiz-ğşdendir. Do ruluk eref, izzet, yücelik; yalanc l k ise zillettir.ğşı ı Yapmayaca m z eyleri söylememizin do ru olmay p büyük günah oldu unu ğı ışğığ(Saff, 61/1-2) belirten Allah (c.c), sosyal ili kilerin sa l kl bir zeminde devam edebil-şğı ımesi için do ruluk ilkesine vurgu yaparak öyle buyurmaktad r: ğşı“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve do ru söz söyleyin ki Allah sizin i lerinizi dü-ğşzeltsin ve günahlar n z ba las n. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük ı ı ığ ş ııbir ba ar ya ula m t r.”şış şı ı(Ahzâb, 33/70-71)“Rabbimiz Allah’t r deyip, sonra da do rulukta devam edenlere gelince, onlar n üze-ığırine melekler iner ve derler ki: Korkmay n, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin.”ı(Fussilet, 41/30)Bu ayet-i kerimelerde; söz söylerken ve i yaparken do ru ve dürüst olmam z şğıemredilmi , böyle oldu umuz takdirde i lerimizin düzelece i ve günahlar m z n ba-şğşğı ı ığ ş ılanaca , sonuçta da bize vaat edilen cennete ula aca m z belirtilmi tir.ğ ışğı ışHepimiz hayat m z do ruluktan ayr lmadan devam ettirelim, önce aile fertleri-ı ı ığımiz olmak üzere di er Müslüman karde lerimizin de do ru ve dürüst olmalar için ğşğıdinî sorumluluklar m z yerine getirmeye gayret gösterelim.ı ı ı

226EN DEĞERLİ VARLIK İNSANDIR*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ٍِّۘ ْ َ َ ْ ا ۪ ن َ ْ ِ ََِْ۪ٓ ا َ ْ َ ْ َ ََ“Biz, gerçekten insan en güzel bir biçimde yaratt k.” (Tîn, 95/4)ııKur’an’ n ilk inen âyetleri gerek muhatap gerekse konusu itibariyle insandan ıbahsetmektedir (Alak, 96/1-5). Yani yüce Allah’ n kendine muhatap olarak gördü ü ığvarl klar n ba nda, “ahsen-i takvîm” üzere yaratt ve “e ref-i mahlukât” ıış ıı ığş( srâ, 17/70)İdiye nitelendirdi i insan gelmektedir. Belki de insan bu özelli inden dolay da lar n ğğığıta lar n kald ramad “emanet” yükünü üzerine alm ve sorumluluk sahibi olmu -şııı ı ğı şştur (Ahzâb, 33/72-73). Allah insan “ba bo ” ış ış(K yâme, 75/36)ı ve “bo una” yaratmam şı ş(Mü’minûn, 23/115) sorumlulu unun tabii sonucu olarak onu yeryüzünün “halife”si ğk lm t r ı ı ış(En’âm, 6/165; Bakara, 2/30; Sâd, 38/26; A’râf, 7/69; Neml, 27/62). Kendi elleriyle yaratt ı ı ğ(Sâd, 38/75) insan belli bir merhaleden sonra “ilâhi nefha” ı(Hicr, 15/29; Sâd, 38/72) ile de ere endirmi tir.şflşİşte konumuz olan insan böylesine de erli bir varl kt r. Allah taraf ndan tabiat-ğı ııta bulunan her ey önemli bir varl k olan insan n emrine amâde k l nm şııı ıı ş(Lokman, 31/20; Nahl, 16/12) ve onun hizmetine sunulmu tur ş(Hac, 22/36-37, 65; Câsiye, 45/12; İbrahim, 14/32-33; Lokmân, 31/20). Buna mukabil insan da, bütün bu nimetlerin tabiî sonucu olarak ibadet ve itaatini Allah’a hasredecek, böylece O’nun kat nda de er ığbularak (Furkân, 25/77) yarat l gayesine uygun davranacakt r ı ışı(Zâriyât, 51/16, 56; Hicr, 15/99).Tasavvuf erbâb taraf ndan insan, âlem-i asgar (mikro-kozmos), yani âlemin ııruhu, sebebi ve illeti olarak görülmektedir. Yine insan, varl k âleminin bütün unsur-ılar na sahip oldu u için “âlem-i su râ (küçük âlem)” diye adland r lm t r. Nitekim ığğı ı ı ışHz. Ali’nin; “san rs n ki sen küçük bir varl ks n, Hâlbuki sende büyük bir âlem ı ıı ıdürülmü tür.” ş( . Hakk Bursevî, İıLübbü’l-Lübb, stanbul 1328, s.13)İ sözü ile Anadolumuzun gönül sultanlar ndan eyh Galib’in (ö. 1214/1799);ıŞ* Doç. Dr. Ömer YILMAZ

227“Ho ça bak zât na kim zübde-i âlemsin senşıMerdüme-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen!”sözleri buna i aret etmektedir. ş(Süleyman Uluda , ğTasavvuf Terimleri Sözlü ü,ğ Marifet Ya-y nlar , stanbul 1999, s. 270)ııİO halde önemli bir soruyla kar kar ya bulunuyoruz. O da bu özelliklere sa-ş ış ıhip k ymetli varl k olan insan n ta d söz konusu nitelikleri nas l koruyaca d r? ııış ğı ı ıığı ıŞüphesiz bunun yolu Allah’ n emir ve yasaklar na riayet etmek, kullar na merhamet ıııve adaletle davranmakla mümkündür. Güzel ahlaka sahip oldu umuzda, nefsimizi ğdizginleyip eytana da uymad m z takdirde ba lang çta var olan bu güzel nitelik-şı ı ığşılerimizin devam etmemesi için hiçbir neden yoktur. Böyle davranmay p nefse uyar, ıAllah’ n emir ve yasaklar n gözetmez ve eytan n da hilelerine ma lup olacak bir ıı ışığhayat sürersek, bunun ak beti hiç de hay r olmayacakt r. Nitekim bunun örneklerini ıııgünümüzde çok s k olarak görmekteyiz. Her tarafta açl k, sefalet, gözya , sömürü ıış ıâdeta hayat içinden ç k lmaz hâle sokmaktad r.ıı ııUnutmayal m ki hiç kimsenin yapt bir eserin bozulmas na ve yok olmas na ıı ı ğııgönlü raz de ildir. te ba lang çta en güzel biçimde insan yaratan Allah da kendi ığİşşııkullar n n bozulmas na raz olmaz. Bu yüzden de onu bozacak tehlikeli davran lar ı ıııı şıgönderdi i kitap ve peygamberler vas tas yla insanl a bildirmi tir.ğı ıığş

228EN GÜZEL NİMETLER İNANANLAR İÇİNDİR*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ِّ ِ ا ُ َ ا َ ۪ ِ َ ِ ُ قْزَِِّّْٰۜ ا َ ِ ِ ت َ ِّ اَو ۪هِد َ ِ ِ َجَ ْ ا ۪ ا ِ ٰ َ َ ۪ز َمَ َ ْ َ ُ َََّّّٓ اَّْن ُ ْ َ مْ َ ِ ِ ت َ ا ّ َ ُ ِ َ ِ َ ٰ ِ ا َمْ َ ً َ ِ َ َ ْ ّ ا ِة ٰ َ اٍَٰ ْ َُِ ُْْٰۜ“De ki: Allah’ n, kullar için yarattııı ı ğ zîneti ve temiz r zk kim haram ıık lm ? De ki: Bunlar, dünya hayat nda mü’minler içindir. K yamet gününde ıı şııise yaln z onlara özgüdür. te bilen bir topluluk için âyetleri, ayr ayr ıİşııaç kl yoruz.” (A’râf, 7/32)ı ıYüce Mevlâm z, tüm temiz, iyi ve güzel olan eyleri kullar için yaratt n ve ışıı ı ığbunlardan kullar n n istifade etmesini kendi iradesi d nda haram k labilecek ba ka ı ıı ı şışbir merciin olamayaca n istifham üslubuyla bildirmektedir. Dolay s yla, haram ve ğı ıı ıhelal k lma yetkisi sadece yüce Allah’a aittir.ıYüce Rabbimiz, bu âyette dünya hayat nda kullar için güzellikler, iyi, ho ve te-ıışmiz r z klar nimet olarak bah etti ini hat rlatmaktad r. Bu itibarla insana dü en gö-ı ıışğıışrev hakiki mülk ve nimet sahibini bilerek O’na iman etmektir. Zira dünya hayat in-ısano lu için bir imtihan oldu undan, hayat n güzel nimetlerinden bütün mahlûkat ğğıistifade etmektedirler. Bundan dolay d r ki inanmayan bir kimsenin dünya hayat n-ı ııda müminden daha büyük bir paya ve nimete kavu mu olmas mümkündür. Fakat şşıiyi ve güzel eylerin iman temeline göre da t laca ahirette ise, bütün bu güzel ve şğı ığ ıtemiz eyler sadece müminlerin istifadesine sunulacakt r. Di er tarafta, Allah’a kar şığş ıisyan tavr n benimsemi olan inançs z kimseler, bu dünyada O’nun nimetleriyle ı ışıya amalar na ra men, ahirette bu ikramlardan hiçbir ey alamayacaklard r.şığşı* Dr. Y. Seracettin BAYTAR

229Yüce yarat c m z, bah etti i say s z nimetler mukabilinde bizlerden ükür iste-ı ı ışğı ışmektedir. Nimetlere ükretmek, hem nimetlerin sürekli olmas n sa lar, hem de şı ığyüce Rabbimizin ho nutlu unu kazanmam za vesile olur şğı( brâhîm, 14/7)İ. Dünya ha-yat nda bizlere bah edilmi pek çok güzel nimet içerisinde en güzel olan , üphesiz ışşışki; yüce Allah’ tan ma ve O’na inanma nimetidir. Di er bir ifadeyle, mümin olma ıığşere ni yakalam olmak, nimetlerin en güzeli ve en üstünüdür. Çünkü bizler ancak fiı şimanl oldu umuzda dünya ve ahiret mutlulu unu elde edebiliriz. Yüce Mevlâm z n ığğı ıemirlerini yerine getirmek ve yasaklar ndan kaç nmak, mazhar oldu umuz nimetle-ıığre kar yapaca m z en güzel ükürdür. Bu itibarla sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ş ığı ışibadete olan dü künlü üne taaccüp eden sahabeye şğ“ ükreden bir kul olmayay m m ?”Şııdiye cevap verirdi (Buhârî, “Teheccüd”, 6). Zira Cenab- Hak, O’nu peygamber seçmek-ıle büyük bir nimette bulunmu tur. O da nimete ükrünü çok fazla ibadet ederek şşyerine getirmeye çal rd .ı ı ışBu bak mdan sahip oldu umuz nimetlerin kar l nda ükür ve ibadette de-ığş ğı ı ışvaml olmak gerekir. Allah’ n bize bah etti i nimetler kar s nda az p marmamak ıışğşı ıış ıgerekir. Nimetlere nankörlükle mukabelede bulunmak, nimetlerin elden ç kmas na ııve yüce Allah’ n gazab na u ramaya sebep olur. En büyük nankörlük, say s z gü-ıığı ızel nimet içerisinde bulunup da bu nimetlerin sahibini tan mamak ve O’na kulluk ıyapmaktan imtina etmektir. Bu yüzdendir ki, kutsal kitab m z Kur’an- Kerim’de ı ııinançs zl kla nankörlük ayn kelimelerle ifade edilmi tir ı ıış( brâhîm, 14/28; Nahl, 16/55)İ.Bizleri yaratan yüce Rabbimiz, ihtiyaçlar m z me ru çerçevede kar layabilece i-ı ı ışş ığmiz helal ve temiz nimetleri de yaratm t r. Bunlardan istifade ederken ölçülü olma-ı ışl , ba kalar n n da bu nimetlerden yararlanma haklar na sayg l olmal ve en önemlisi ışı ııı ııyüce yarat c m za ükretmeyi unutmamal y z. Bilmeliyiz ki, nankörlükle mukabele ı ı ışı ıgören nimetler geri gelmemek üzere elden ç kar ve sonunda yüce yarat c n n gaza-ıı ı ıb na u ramak kaç n lmaz olur.ığı ı

230EŞLER ARASINDA SEVGİ*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّوَ ِ ْ ا َ ِ ۪ٓ ان َ َ ُ ْ ِ ْ ا ْ ُ ُ ْ ازْوَا ً ِ َ ْ ُ ُ ا اِ ْ َ وَ َ َ َ ْ ـَ ُ ْ َ َدّةً وَرَ ْ َ ً ِ ّۜانََٓ ََََِ ََ َْٰ۪ ذٰ ِ َ ت ٍ ِ َ ْم َ َ َ ّ ُون ٍََ َ ٰ“Kendileri ile huzur bulas n z diye sizin için türünüzden e ler yaratmas ı ışıve aran zda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlıı ı ığn n ve kudretinin) delillerindendir. üphesiz bunda dü ünen bir toplum için Şşelbette ibretler vard r.” (Rûm, 30/21)ıToplumu olu turan temel yap ailedir. Aile; ki inin huzur buldu u bir ortam, şışğneslin devam için bir vesile, ki iyi çe itli kötülüklerden koruyan bir araçt r.ışşıAilenin huzur ve mutlulu u, toplumun huzur ve mutlulu u demektir. Aile mut-ğğlulu unun sa lanmas , e lerin ve di er aile fertlerinin birbirlerine sevgi, sayg ve ğğışğıho görü çerçevesinde davranmalar ile mümkündür. Ac s yla, tatl s yla bir ömür şıı ıı ıboyu beraber hayat sürecek e lerin dostlu a, kar l kl sevgi ve sayg ya herkesten şğşı ı ııdaha çok ihtiyaçlar oldu u aç kt r. Nitekim okudu umuz ayet-i kerimede de be-ığı ığlirtilen “Kendileri ile huzur bulas n z diye sizin için e ler yaratt k...” ı ışışeklindeki ifade, e lerin yarat l amac n aç klamakta, dolay s yla insan n e ini kendisiyle huzur ve şı ışı ııı ıışmutluluk bulaca varl k olarak görmesini telkin etmektedir. u halde aile hayat nda ğ ııŞımutlulu un ön art e lerin böyle bir bak aç s na sahip olmalar d r.ğşışı şı ıı ıYak n zamana kadar birbirlerini tan mayan iki ayr cinsin çok güçlü ba larla bir-ııığbirine ba lanmas , temelinde iffet anlay bulunan, kar l kl güven ve sevgi duy-ğıı ı şşı ı ıgular yla geli tirilen bir aile kurumunun bina edilmesi, yüce Allah’ n insanl a en ışıığbüyük lütu ar ndand r. Âyette ifade buyuruldu u üzere iyi dü ünen kimseler için ı flığşbundan ç kar lacak önemli dersler vard r.ıııKâinat n temeli sevgi üzerine kuruludur. Sevgi, aile mutlulu unu besleyen ana ığkaynakt r. Bu kayna n t kanmas durumunda aile saadeti de tehlikeye girer. Nite-ığ ııı* Dr. Ömer MENEK E Ş

231kim Rabbimiz de evlilik hayat n n gerekli artlar ndan olan sevgiyi, kalplerin kay-ı ışına mas na vesile k lmaktad r. Zira Kur’an’da belirtildi i gibi kalplerin kayna mas şııığşıancak Allah’ n dilemesiyle olur. E lerin davran lar kalplerin kayna mas için bir ışı şışıvas ta olmal d r. Bunu ba arabilen e ler, ruh ve beden sa l aç s ndan da ansl -ıı ışşğ ğı ıı ışıd rlar. Sürekli didi me içinde olan e ler ise bu ön art yerine getirmediklerinden ışşşıaralar ndaki muhabbet azalmaya, kalp birlikteli i kaybolmaya ba lar, bo anarak aile ığşşhayat n y kmasalar dahi psikolojik s k nt lara maruz kal p sa l klar n kaybedebilir-ı ı ıı ı ıığ ıı ıler. Bu nedenle e ler birbirlerine verdikleri de er, sevgi ve sayg yla mutluluk a ac n şğığı ıdikmeli, çocuklar da bu mutlulu un meyveleri olmal d r. Mutlu olmayan e ler, mut-ğı ışlu çocuklar yeti tiremezler.şAileyi olu turanlar, iki farkl ailede hayat ya am iki farkl ki ilik iken, aile olu -şıışı şışşturman n gere i olarak bir teknede yo rulmu lard r. E lerin uyumlu olmalar , her ığğşışıkonuda ayn kirde olmalar sonucunu do urmad gibi, her konuda ayn kirde ı fiığı ığı fiolmak da uyumlu bir hayat n tek sebebi de ildir. Evlilikte de uyum art olan “bir ığşıortak görü , dü ünü , zevk ve de erlendirme alan ” vard r. Genel kabul gören konu-şşşğıılar d nda yoruma, tercihe ait konularda farkl görü ler hayata renk katar, de i iklik ı ı şışğ şve zenginlik getirir. E ler aras nda tart ma olabilir. Tart man n amac üstün ç kmak şıı şı şıııde il, en do ru ve en makul olan gerçekle tirmektir. E ler aras nda bask de il ikna, ğğışşıığçat ma de il uzla ma, nefret de il sevgi, sald r de il ileti im olmal d r.ı şğşğı ığşı ıEvlilik sevgiye aç lan en geni ve en a r kap d r. Sevgi, birbirini seven insanlar n ışğ ıı ııeksik ve kusurlar n hissetmemesidir. Bu itibarla e ler birbirine hem dost, hem ar-ı ışkada , hem de s rda olmal d r. Seven insanlar birbirlerine şışı ıseni seviyorum demekten çekinmemeli, sevgide cömert, nefrette cimri olmal d r. Sevgi ve sayg ile kurulan bu ı ııkutsal oca n tütmesi için her türlü fedakârl ktan kaç nmamal , birbirlerinin eksik ğ ııııve kusurlar n de il iyi ve güzel yanlar n ön plana ç karmal , hayat hürmet ve efkat ı ığı ıııışekseninde payla mal d r.şı ıUnutmayal m ki, sevgi ve anlay eksikli inden geçimsizlik, geçimsizlikten ise ıı şğkötü muamele ve iddet do abilmektedir. Özellikle evliliklerini sa lam temeller şğğüzerine kuramam veya evlili in devaml l için ön artlar yerine getirememi e -ı şğı ı ığşış şler aras ndaki geçimsizlik, bo anmalara yol açmakta, çocuklar üzerinde de onar l-ışımaz vas fta men tesirler meydana getirmektedir.ıfi

232FAİZ İNSANLARI MUTSUZ EDER*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّ ِّ ٰ ا ا ْ َ ً ُ َ َ ۖوَا ّ ُ ا ا ّ َ َ ُ ْ ُ ْ ِ ُ نَٰۚ َ َّ ً َٓ َ َ ا ّ َ ا ۪ َ ا َ ُ ا َ ْ ُ ا ا ََُّٰٓ َ ُ “Ey iman edenler! Kat kat artt r lm olarak faiz yemeyin. Allah’a kar ı ıı şş ıgelmekten sak n n ki kurtulu a eresiniz.” (Âl-i mrân, 3/130)ı ışİFaiz dinimizce yasaklanm olan büyük günahlardand r. Onun az da ço u da ı şıığharam k l nm t r. Âyet-i kerimede kat kat yenilmesinin yasaklanm olmas ndan, ı ıı ışı şıkat kat olmayan n yenilebilece i anla lmamal d r. Çünkü bir ba ka âyet-i kerime-ığş ıı ışde; “Faiz yiyenler, ancak eytan n çarpt kimsenin kalkt gibi kalkarlar. Bu, onlar n, şıı ı ğı ı ğı‘Al veri de faiz gibidir’ demelerinden dolay d r. Oysa Allah al veri i helal, faizi haram ı şşı ıı şşk lm t r. Bundan böyle kime Rabbinden bir ö üt gelir de (o ö üte uyarak) faizden vazge-ı ı ışğğçerse, art k önceden ald onun olur. Durumu da Allah’a kalm t r. (Allah onu affeder.) ıı ı ğı ışKim tekrar (faize) dönerse, i te onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklard r”şı(Ba-kara, 2/275) buyurularak miktar ne olursa olsun faiz mutlak olarak yasaklanm t r. ıı ışÖncelikle unu ifade edelim ki, bu âyet-i kerimede slam öncesi Araplar aras nda şİıvar olan bir uygulamaya i aret edilmektedir. öyle ki, mü rikler, vadesinde ödene-şŞşmeyen borca yüksek faizler tahakkuk ettirerek vadeyi uzat rlar, böylece al nan borç ıık sa zamanda kat kat artard .ııTürkçemizde “tefecilik” deyimiyle de ifade edilen “kat kat faiz yeme” yasa n n, ğı ıMüslümanlar n Uhud Sava ’ndaki yenilgilerinden bahseden ayetlerden sonra zik-ış ıredilmesi dü ündürücüdür ve bunun bir hikmeti olmal d r. Ba lang çta galip du-şı ışırumda olan Müslümanlar n Uhud’da yenilgiye u ramalar n n en önemli sebebi, bir ığı ık s m Müslümanlar n henüz zafer kesinle meden ganimet toplamaya ba lamalar d r. ı ıışşı ıDolay s yla, mala olan dü künlükleri, kazanmak üzere olduklar zaferi yenilgiye çe-ı ışıvirmi tir.şKu kusuz, mal Allah’ nd r. Bize emanet olarak verilmi tir. Bu sebeple mal ka-şı ışızan rken de harcarken de Allah’ n r zas na uygun davranmam z gerekir. Esasen k -ıııııı* Dr. Mehmet CANBULAT

233yamet gününde hesaba çekilece imiz eylerden biri de mal nereden kazand m z ğşıı ı ığve nereye harcad m z hususudur. Müslüman olarak bizlerin hak edilmemi bir ı ı ığşkazanç olan faizden uzak durmam z gerekir. Baz günahlar vard r, zarar yaln zca o ıııııgünah i leyene olur. Faiz ise, böyle de ildir.ışğFaizin sosyal ve ekonomik hayatta sebep oldu u pek çok zarar ve olumsuz so-ğnuçlar vard r. Her eyden önce faiz, kar l olmayan bir kazançt r. nsanlar n mal-ıışş ğı ı ııİılar canlar gibi dokunulmaz oldu undan bir ba kas n n mal n n kar l ks z olarak ıığşı ıı ışı ı ıal nmas zulümdür. Yat r mlar n dengeli ve faydal da l m n olumsuz etkileyen faiz ııı ııığı ı ı ıen asyonu körüklemekte, yatlar n artmas na sebep olmaktad r. Dolay s yla, fai-flfiıııı ızin yayg n oldu u toplumlarda zenginler daha zengin, fakirler de daha fakir hâle ığgelmektedir. Di er bir ifadeyle faiz gelir da l m nda yol açt haks zl k sebebiyle ğğı ı ıı ı ğı ıfert ve toplum olarak zay ar n güçlü ve zengin olanlar taraf ndan sömürülmesi-ıfl ııne, insanlar n i asa sürüklenmesine ve sonuç olarak da ocaklar n sönmesine sebep ı flıolmaktad r. Yoksulu daha da yoksulla t rarak insanlar n var olu temellerini y kan ış ıışıfaiz, kar l kl yard m, dayan ma, sevgi, merhamet ve efkat gibi insani hasletleri şı ı ııı şşyok ederek, bencil insanlar n türeyebilece i bir zemin haz rlamaktad r. Faizcili e ığıığmüptela olan insanlar, kazanmay tek hedef hâline getirerek ömürlerini bu yolda tü-ıketmektedirler. Bu gidi öyle bir hâl almaktad r ki, sonuçta sömürünün had safhaya şıula mas yla, hem ülke içinde hem de ülkeler aras nda iç ve d bar da tehlikeye şııı şı şdü ebilmektedir.şKarde in karde e el uzatmas , yard mda bulunmas , derdiyle dertlenmesi kar-şşıııde li in gere idir. Müslüman olarak yaln zca, faiz ve tefecilikten kaç nmakla dinî ş ğğııve insani görev ve sorumlulu umuzu yerine getirmi olamay z. Karz- hasen mües-ğşıısesesini i leterek faizci ve tefecilerin eline dü mü olanlar içinde bulunduklar zor şşşııdurumdan kurtarmak da bir o kadar görevdir bizim için.

234FARKLILIKLAR RABBİMİZİN VARLIĞININ DELİLİDİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّوَ ِ ْ ا َ ِ ۪ َ ُ ا ّ ٰ َات ِ وَا رْضوَا ْ ِ َ ف ُ ا َ ِ ُ ْ وَا َا ِ ُ ْ اِن ۪ ذٰ ِ َ ت ٍ ِ َ ِ ۪ ََْ َ ََّٰۜ َِْ ِْْ ََْٰ“Göklerin ve yerin yarat lmas , dillerinizin ve renklerinizin farkl olmas da ııııonun (varlı ı ığn n ve kudretinin) delillerindendir. üphesiz bunda bilenler Şiçin elbette ibretler vard r.” (Rûm, 30/22)ıYukar daki âyet, farkl etnik kökene veya inanca mensup insanlar n bir arada ıııbar içinde ya amalar na temel te kil edecek ayetlerden biridir. nsanl k art k küre-ı şşışİııselle en ve ileti im teknolojisinin getirileri ile adeta “şşevrensel köy” konumuna gelen dünyada birbirlerinin hak ve hukuklar na riayet ederek bir arada bar , kar l kl ıı şşı ı ısayg ve ho görü içinde ya amalar n n gere ine inanmak durumundad r. Etnik, si-ışşı ığıyasal ve dinî farkl l klar, dü manl k ve huzursuzluk sebebi de il insanl k âleminin ı ışığıkültürel zenginli i olarak alg lanmal d r. Bu alg lama biçimi, insanl k için bir lüksten ğıı ıııöte zarurettir. slam dini aç s ndan bak ld nda, yüce Kitab m z n ilgili mesajlar ve İı ıı ı ığı ı ııRahmet elçisinin (s.a.s) örnek uygulamalar n n, farkl l klarla birlikte bar içinde ı ıı ıı şya aman n temellendirilmesinde ana zemini te kil etti i görülür. şışğKur’an- Kerim’de ı“O’nun (Allah’ n) âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yarat l-ıımas , dillerinizin ve renklerinizin de i ik olmas d r. üphesiz bunda bilenler için ibretler ığ şı ıŞvard r.”ı buyurularak, bir taraftan, insanlar aras nda söz konusu olan kültürel, sosyal ıve etnik farkl l klar n f trî/ilahi oldu una i aret edilirken di er taraftan da bu farkl -ı ıı ığşğıl klar n, Allah’ n yüceli ini gösteren deliller oldu una dikkat çekilmektedir. Ayr ca, ııığğı“…Biz her biriniz için bir yol ve bir yöntem k ld k; e er Allah dileseydi sizi bir tek ümmet ı ığyapard …”ı(Mâide, 5/48) âyeti de bu farkl l n yarat l kanununun gere i oldu una ı ı ığı ışğği aret etmektedir.ş* Dr. Ya ar YşİĞİT

235İnsanlar , bir erkek ve di iden yaratan yüce Allah, onlar farkl “ ube”lere ay rm ışıışıı şve iradesi do rultusunda gerçekle en bu farkl l n hikmetini de “ğşı ı ığinsanî ili kiler bü-ştünü” olarak aç l m yap labilecek “ı ı ııteâruf “ terimi ile aç klam t r ıı ış(Hucurât, 49/13). Ayn ıâyetin devam nda üstünlü ün ölçütünün “takva” olarak belirtilmesi ığ(Hucurât, 49/13), biyolojik ya da etnik eksenli farkl l klar n Allah kat nda bir de erinin bulunmad -ı ııığı ı ğna i aret etmektedir. Sorumluluk bilinci, Allah’ n koymu oldu u ilkelere uymada şışğgösterilen hassasiyet olarak aç l m yap labilecek takva; insan n eylem ve söylemle-ı ı ııırine, tutum ve davran lar na yön veren önemli bir unsurdur.ı şıGerçek u ki dünyam z, rengârenk çiçeklerle süslü bir bahçe misali farkl din, şııinanç ve kültürlere mensup ki i veya toplumlar bar nd rmaktad r. Dünya üzerin-şıı ııdeki bu farkl l klar n yok edilmesi mümkün olamayaca na göre, bar , huzur ve ı ıığ ıı şinsanca bir ya am için ayn ortam payla an farkl l klar n birbirlerine sayg göster-şıışı ııımesi, birbirlerinin farkl l klar na tahammül etmesi zorunludur. Bu nedenle ça m z ı ıığı ıinsan , birey ve toplum olarak, kar l kl sayg ve ho görü çerçevesinde bir arada ışı ı ıışçat madan, bar içinde ya aman n gere ine inanmal ve bir ekilde bunun yolunu ı şı şşığışbulma gayreti içinde olmal d r. uras da bir gerçek ki, bu inanç, insanl k için lüks-ı ıŞııten öte bir zorunluluktur.İnsanl k, art k tarihin derinliklerinde kalmas gereken etnik, siyasal ve din ek-ııısenli çat ma kültürlerine iltifat etmemelidir. Zira bu tür çat malar, geçmi te oldu-ı şı şşğu gibi günümüzde de insanl a hiçbir fayda sa lamamaktad r. Bu tür çat mala-ığğıı şr n galibi, dü manl kt r, kand r, gözya d r, iddettir, terördür. Tarihsel tecrübe ve ışı ıışı ışbirikimler göstermektedir ki, hiçbir çat ma bölgesel düzeyde kalmamaktad r. So-ı şırumlulu unun bilincinde olan insanlar, iddet ve vah etin kurban n n kimli ine ve ğşşı ığgerçekle ti i co rafyaya bakmaks z n, hemen erdemin, bar n, ho görünün ma lup ş ğğı ıı ı şşğoldu unu çaresizlik içinde iliklerine kadar hissetmektedir. Hemen her gün yaz l ve ğı ıgörsel bas nda, yak n ve uzak çevremizde gördü ümüz ve yüzlerce insan n kan n n ıığıı ıakt , masum yavrular n vah ete kurban oldu u sahneleri, vicdan sahibi her in-ı ı ğışğsan üzüntü ve endi eyle izlemektedir. Mü ahede edilen bu tablolardan sonra, ister şşistemez merhamet ve ho görü, sayg ve sevgi, ak l ve vicdan, acaba insanl n ilgi şııı ı ğalan ndan ç k yor mu? sorusu s kça beyinlerimizde yank bulmaktad r.ıı ııııSonuç olarak farkl l klar, Rabbimizin varl n n bir delilidir. Bu gerçe i de i tir-ı ıı ı ığğğ şmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Bu itibarla özelde Müslümanlar genelde de insan-l k inanç, dü ünce veya baz etnik mülahazalarla parçalanmamal d r. Hangi inanç ve ışıı ıdü ünceye mensup olursa olsun insanl k, tarihsel tecrübe ve birikimlerden de isti-şıfade ederek “öteki” olarak nitelendirilen birey ve toplumlarla bar , sayg ve ho görü ı şışiçinde ya aman n zaruretine inanmal ve bu u urda gayret sarf etmelidir.şıığ

236FAYDA VE ZARAR VERME*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ُِّ اِ ّ۪ ا ْ ِ ُ ْ َ ً ّا وَ رَ َ ًا َُ ََ ٓ َْٰۙ ِ ا َ ٌ وَ ْ ا ِ َ ِ ْ دُو ِ ۪ ُ َ َ ًاَْ ََُ اِ ّ۪ ْ ُ ۪ َ ۪ ِ َ ا ّ َْ“De ki: üphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sa layabilirim. ŞğDe ki: Gerçekten beni Allah’a kar hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla ş ıO’ndan ba ka sşı ı ğnacak kimse de bulamam.” (Cin, 72/21-22)Cenab- Hakk’ n “ed-Darru ve’n-Na u (zarar ve fayda veren)” anlam na gelen bu ııfiıiki ismi gönül derinliklerimize kaz nmal d r. Nitekim iman n alt art n sayarken ıı ııışı ı“hay r ve err”in Allah Teâlâ’dan oldu una inanman n farz oldu unu ö renir ve ö -ışğığğğretiriz. Allah dilemeden hiçbir kimse bir di erine fayda veya zarar veremez. Allah ğTeâlâ öyle buyurmu tur: şş“De ki: Allah’ b rak p da sizin için fayda ve zarara gücü yetmeyen eylere mi tap yor-ı ıışısunuz? Hakk yla i iten ve bilen yaln z Allah’t r.”ışıı(Maide, 5/76)“De ki: Ben, Allah’ n diledi inden ba ka kendime herhangi bir fayda veya zarar vere-ığşcek güce sahip de ilim. E er ben gayb bilseydim elbette daha çok hay r yapmak isterdim ğğııve bana hiçbir fenal k dokunmazd . Ben sadece inanan bir kavim için bir uyar c ve müj-ııı ıdeleyiciyim.”(A’râf, 7/188)Kâinatta olan her ey sebepler zinciri içinde meydana gelse de Allah Teâlâ’n n şıizni ve dilemesiyle olmaktad r. O’nun izni olmadan bir yaprak dahi dü emez. Allah ışTeâlâ öyle buyurmu tur:şş“Gayb n anahtarlar yaln zca O’nun kat ndad r. Onlar ancak O bilir. Karada ve de-ıııııınizde olan da bilir. Hiçbir yaprak dü mez ki onu bilmesin. Yerin karanl klar nda da hiçbir ışııtane, hiçbir ya , hiçbir kuru ey yoktur ki apaç k bir kitapta (Allah’ n bilgisi dâhilinde, şşııLevh-i Mahfuz’da) olmas n.”ı(En’âm, 6/59)* Tahir TURAL

237Yüce Allah, bütün tabii olaylar gibi, dünya ve ahiret mutlulu unu da birtak m ğısebep ve artlara ba lam t r. Sebebini yerine getirmeden bir i in kendili inden ol-şğı ışşğmas n istemek, ilahi kanunlara ayk r d r. Yüce Allah (c.c)’tan bir ey istemenin yolu, ı ıı ı ışo eyin sebeplerine ba vurmakt r. Mesela çocuk edinmenin yolu evlenmek, kazanç şşısa laman n yolu çal mak oldu u gibi, cenneti istemenin yolu da dinin emirlerine ğıı şğuymakt r. Bunlar n hepsi Allah’ n takdiridir. Biz, önce istedi imiz eylerin sebepleri-ııığşni yerine getirmek durumday z, üzerimize dü eni yapt ktan sonra, gerisini ister ha-ışıy r ister er olsun Allah’ n takdirine b rak r z. Takdire r za gösteririz. Üzerine dü eni ışııı ıışyapmadan; “Allah ne takdir ettiyse o olur” demek tevekkül de ildir. Veren ve alan, ğzarar ve fayda veren, alçaltan ve yücelten Allah Teâlâ’d r. Her kim veren ve alan n, ıızarar ve fayda verenin, yükselten ve alçaltan n Allah’tan ba kas oldu una inan rsa, ışığıAllah’ n Rubûbiyetine irk ko mu olur. Resûlullah (s.a.s)’ n bn Abbas’a söyledi i ışşşıİğşu söz bunu aç kça belirtmektedir: ı“Bilesin ki ümmetin tamam sana bir yarar vermek için bir araya gelecek olsalar, ıAllah’ n yazd ndan ba ka bir yarar veremezler; yine sana bir zarar vermek için bir ıı ı ğşaraya gelecek olsalar, Allah’ n yazd ndan ba ka bir zarar veremezler. Art k kalemler ıı ı ğşıkalkm ve sayfalar kurumu tur” ı şş(Ahmed b. Hanbel, l/303,307).Ayr ca mezarlardan, türbelerden yard m ummak da irktir ve büyük günahlar-ıışdand r. Buralarda yatan zatlar , be er üstü niteliklere sahip varl klar gibi görmek, ıışıbu zatlar n dualar kabul etti i veya kendilerinin arac l olmadan dualar n makbul ıığı ı ığıolmayaca , ya da insanlar n geleceklerine yön verdikleri, fayda ve zarar verdikleri… ğ ııgibi ilahî-rabbanî kudretlerinin oldu una inanmak da ayn ekilde irktir. Bu gibi ğışşinançlarla bir k s m ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, türbe ve çevresine çul-ı ıçaput ba lamak, mum yakmak, onlar ad na adakta bulunmak, huzurlar nda kurban ğııkesmek vb. hususlar, tevhid dini olan slam’ n ana prensipleriyle kesinlikle ba -İığda mayan bidat ve hurafeler cümlesinden olup insan irke götürebilecek oldukça şıştehlikeli dü ünce ve davran lard r.şı şı

238FAYDA VERİYORSA ÖĞÜT VER*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِّۜ ّ ْ اِن َ َ َ ِ ا ِ ْ ٰىَّْ ِ “O hâlde, e er ö üt fayda verirse, ö üt ver.” (A’lâ, 87/9)ğğğPeygamberlerin biz insanlara gönderilmelerindeki gaye, yüce Allah’ n mesaj n ıı ıiletmek insanlara ö üt ve nasihat vermektir. Güzelliklerin yayg nla t r lmas ndaki ğışı ııen etkin yollardan biri ö üt vermektir. Ö üt vermekten maksat, insanlara faydal ğğıolmak ise nasihat güzel bir üslup ile olmal d r. Aksi takdirde insanlara faydal olal m ı ıııderken gönül k rg nl na sebebiyet verebiliriz.ı ı ı ığYukar da zikretti imiz âyet-i kerimede yüce Allah’ n öncelikle Peygamberimiz ığı(s.a.s)’e hitab n öyle aç klayabiliriz: Ey Peygamberim! Allah’ n ilahî vahiy yoluy-ı ışııla sana bildirdi i emir ve yasaklar insanlara bildirerek hat rlat, Kur’an’ n içerdi i ğııığhükümleri ve bilgileri insanlara ula t r p ö reterek vaaz ve nasihat et, Kur’an ile şı ığö üt ver ve onlar hay r yoluna ilet, dinin hükümlerini göster. Bunu yaparken in-ğıısanlar n içinde bulundu u durum ve hâlleri de gözet ki maksat hâs l olsun, ö üt ve ığığnasihatin fayda versin. Bununla birlikte yap lacak hat rlatma, verilecek ö üt sadece ıığfayda görecekleri de il, Peygamberimizin aslî görevi gere i herkese yöneliktir. Zira ğğö üt ve nasihatte her halükarda, herkese olmasa bile, mutlaka fayda vard r. Tabii ğıki, herkesten bu ö üt ve hat rlatman n gere ini yerine getirmesi beklenemez. Zira ğıığAllah’ n insana bah etti i özgür iradeye göre, herkes kendi tercihini kendisi yapa-ışğcakt r. Ö ütten faydalanmak isteyen yararlanacakt r. Peygamberimizin gönderilen ığımesaj zorla benimsetme gibi bir sorumlulu u yoktur. Nitekim ığ“E er Rabbin dilesey-ğdi, yeryüzünde bulunanlar n hepsi elbette iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mümin olsun ıdiye, insanlar zorlayacaks n?”ıı(Yunus, 10/99) ayetinde belirtildi i gibi Peygamberimi-ğzin görevi insanlar zorla ikna etmek de il, sadece en güzel ekilde tebli etmektir. ığşğNitekim “Peygambere dü en apaç k tebli den ba ka bir ey de ildir”şığşşğ(Ankebût, 29/18) âyeti de bu hususu aç klamaktad r.ııHz. Peygamber tebli görevini ve yükümlülü ünü yerine getirerek vazifesini ğğhakk yla yapm t r. Ondan sonra insanlar kendi hâlleri ile ba ba ad r. Bu konudaki ıı ışşşı* Dr. Sabri TÜRKMEN

239tutumlar ve ak betleri farkl olabilir. Yüce Allah, insanlar n bu ö üde kar tutumla-ıııığş ır n göz önünde bulundurarak diledi i ekilde onlar cezaland r r veya ödüllendirir. ı ığ şıı ıHz. Peygamber’in tebli ine kulak verip bu ö ütten nasiplenen ve ö üdün kendile-ğğğrine fayda verdi i insanlar oldu u gibi bu ö üde kulak t kay p bundan nasiplene-ğğğıımeyen insanlar da vard r. Hz. Peygamberin tebli inden faydalan p ö üt alabilenler, ığığkalbinde Allah korkusu olup ona varaca n bilenlerdir. Bu konuda üphe içinde ğı ışolanlar da ö ütten nasiplenebilirler. Ancak küfür ve inad nda srarc olup, inkârda ğıııve nankörlükte direnenler ö ütten nasiplenemezler, ö üdün onlara faydas olmaz. ğğıDemek ki insan n ö ütten faydalanabilmesi için iman ederek kalbini ve zihnini ilahî ığmesaj n murad n anlamaya ve uygulamaya aç k ve haz r hâle getirmesi gerekir. Aksi ıı ıııtakdirde Allah ve resûlünün mesaj n n onlara bir faydas olmaz.ı ııNitekim söz konusu âyeti, âyetin öncesinde ve sonras nda zikredilen âyetlerle ıbirlikte dü ünecek olursak, yüce Allah’ n Peygamberimize emri ve tavsiyesi u an-şışlama gelmektedir: Peygamberim! Sen tebli et, ama dinimi insanlara duyurma ko-ğnusunda sak n kendi kendine zorluk ç karma. Sorumlu olmad n eylerle kendini ııı ığ şsorumlu tutarak zora sokma. Sen ölüleri diriltecek de ilsin. Senin sa rlara duyur-ğğ ıma, körlere gösterme gibi bir sorumlulu un da yoktur. Biz senin i ini kolayla t rd k. ğşşı ıSen, sana kulak verip dinleyenlere anlatmaya devam et. Kalbinde Allah korkusu olanlar mutlaka ö ütten faydalan r. Ama uyar kar s nda duyars z kalan kötü kim-ğıışı ııseler konusunda kendine bir sorumluluk ç kararak kendini üzme, i ini a rla t rma. ışğ ış ıSen ne kadar çaba sarf etsen de o gibi kimseler ö ütten kaç n rlar. Sergiledikleri tav r ğı ıısebebiyle nasiplenemezler.Sonuç olarak diyebiliriz ki insan yap s itibar yla hangi durumda olursa olsun ı ııö üt ve nasihate muhtaçt r. Bu itibarla peygamberlerin getirdi i mesaja kulak ver-ğığmeyen, inkâr eden ço u insan n, inkârlar n n dillerinden ibaret oldu unu dü ün-ğıı ığşdü ümüzde insanlar n ekseriyetinin nasihatten etkilendikleri sonucuna varabiliriz. ğıBu da nasihatin kaç n lmaz oldu u gerçe ini ortaya koymaktad r. O hâlde nasihatte ı ığğıdevaml l k ilkesi esas olmakla birlikte, bu nasihat güzel bir üslupla, bireyi b kt r-ı ıı ımadan, rencide etmeden olmal d r. Nasihatten önce bireyin maddi ve manevi ihti-ı ıyaçlar n ve içinde bulundu u durumu da göz önüne alarak kendimizi onun yerine ı ığkoymak suretiyle kendi davran lar m z da sorgulamal y z. Söyledi imiz eylerin ı şı ı ıı ığşve tavsiyelerimizin kendi benli imizde kar l n n olup olmad n dü ünmemiz ğş ğı ı ı ıı ı ığşgerekir. Bazen bir sözden çok güzel bir davran ö üt olarak daha etkin bir tesir ış ğb rakabilir. Unutmamak gerekir ki insanlar ne kadar bozulursa bozulsun kalpler ıne kadar kat la rsa kat la s n, engeller ne kadar artarsa arts n, hiçbir nesil ö ütten ı ışışıığfaydalanma ve yararlanma yetene ini tamamen yitirmez.ğ

240FEDAKÂRLIK RABBİMİZİN ÖVGÜSÜNÜ CELBEDER*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ِّْ ِ ِروُ ُ ۪ نوُ ِ َ َو ْ ْ ِا َ َ َ ْ َ ن ّ ِ ُ ْ ِ ْ َ ْ ِ ن َ ۪ ََََِْ َُِ اَو َراّ اُؤّ َ َ َ ۪ اَوََََّ ٰ ُ ِئ ۬و َ ۪ ْ َ ّ ُ َق ُ ْ َ َوٌۜ َ َ َ ْ ِ ن َ ْ َو ْ ُ ْ ا َ نوُ ِ ْ ُ َو ا ُ ۫وا ّ ِ ً َ َ َََِِِٓ َِ ٰ َُٓ ٓ َۚن ُ ِ ْ ُ ا ُ ُ َْ“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerle mi ve şşiman da gönüllerine yerle tirmi olanlar, hicret edenleri severler. Onlara ışşverilenlerden dolay içlerinde bir rahats zl k duymazlar. Kendileri son ıı ıderece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onlar kendilerine tercih ederler. Kim ınefsinin cimrili inden, h rs ndan korunursa, i te onlar kurtulu a erenlerin ta ğı ışşkendileridir.” (Ha r, 59/9)şÂyetin ana temas n fedakârl k te kil etmektedir. nsan, yarat l ve ihtiyaçlar ge-ı ıışİı ı ışıre i toplum hâlinde ya amaya mecburdur. Çünkü o, ihtiyaçlar n tek ba na kar lama ğşı ış ış ıimkân na sahip de ildir. nanc , sosyal ve kültürel yap s her ne olursa olsun, toplum ığİıı ıhâlinde ya aman n insana yükledi i birtak m sorumluluklar vard r. Her sorumluluk, şığııdolayl ya da dolays z bir ekilde yine fertlere hak olarak döner. Sorumluluklar m z n ıışı ı ıyerine getirilmesi elbette beraberinde belirli fedakârl klar gerektirmektedir.ııHemen her insan n hayat nda fedakârl k yapmak durumunda hatta zorunda ıııkald anlar olabilir. Annenin yavrusuna, baban n ailesine, ülke evlatlar n n ülke-ı ı ğıı ılerine kar fedakârl klar bunlardan sadece birkaç d r. Fedakârl k, insan n yapt ş ıııı ıııı ı ğanda huzur duydu u bir olgudur. Bir annenin uykusunun en tatl yerinde uyanarak ğıyavrusunu emzirmesi, yavrusunun huzuru için bir fedakârl kt r. Yavrunun ha f bir ı ıfitebessüm veya gülücü ü, bu fedakârl n belki de arzulanan bedellerinden en güze-ğı ı ğlidir. efkat, merhamet duygular yla dolu bu me akkatli fedakârl k örne inin sadece Şışığ* Dr. Ya ar YşİĞİT

241insana özgü olmay hemen bütün canl türlerinde gözlemlenmesi, ilahî iradenin ı ı şırahmetinin k smen yans mas olarak de erlendirilebilir. Öyle ya insan akl , tecrübesi ııığıve duygular yla yavrusuna böyle davran yor, ya akl , duygular tart lan di er canl -ııııı ı şğılar n, bu davran biçimi hangi kaynaktan besleniyor? Tabii ki yüce Mevla, yaratt ıı şı ı ğher varl a bir ekilde sahip ç kmakta, birilerini onun korunmas nda arac k lmak-ığşııı ıtad r. nsan, yapm oldu u fedakârl kla bir taraftan bir an n , bir imkân n belki ıİı şğıı ıı ıhuzurunu kaybetse de onun getirdi i haz insan ba ka dünyalara götürür. Hele hele ğışbu fedakârl k dini anlay ta kayna n buluyorsa, durum daha da farkl bir mahiyet ıı şğı ııkazanmakta ve sahibine ayr bir haz vermektedir. Sevgide, ilimde, mal ve mülkte ıfedakârl k, uykudan fedakârl k… ııEvet, bunlar n hepsi ilk etapta insan nefsine zor gelen hâller ve davran bi-ıı şçimleri olarak de erlendirilebilir. Annenin hamileli i, yabana at lamayacak ölçüde ğğıfedakârl kta bulunmay beraberinde getirmektedir. Bu zorlu süreç, do umla zirveye ıığula maktad r. Çocu un kuca a al nmas yla, onun o cilveli bak lar yla, çile yüklü şığğııı şıfedakârl k, merhamete, sevgiye, huzura dönü mektedir. Asl nda her yönüyle hayat, ışıfedakârl k üzerine kurulmu gibidir. Fedakârl k, fedakârl a ba l … Ar n n bal yap-ışıığğ ıı ımas ndan tutun da bir insan n kutsal de erleri, vatan , bayra için gerekti inde seve ıığığ ığseve ölümü dahi göze almas , kelimelerle anlat lamayacak derecede bir fedakârl n ııı ı ğsonucu de il midir? lim adam olmak belli bir fedakârl n sonucu de il midir? Bu ğİıı ığğba lamda cennet, Allah r zas gibi bir mümin için önem arz eden ve hayat boyunca ğııamaçlanan ideallere eri me fedakârl gerektirmez mi?şı ı ğİslam dininde, fedakârl a büyük önem verilmi tir. Hz. Peygamber ve ona tabi ığşolanlar n hayatlar g pta ile kar lanacak türden fedakârl k örnekleri ile doludur. ıı ış ııHicret sonras Ensar ve Muhacir aras ndaki tarihe destan fedakârl k örne i, ayet-ııığlere de konu olmu tur ş(Ha r, 59/9)ş. Yine ecdad m z n gerek vatan m z gerekse kut-ı ı ıı ı ısal beldeleri koruma u runda sergilemi oldu u gayretler kelimelere s mayacak ğşğığfedakârl k örnekleridir.ı Fedakârl k, ba kalar için özveride bulunmad r. Kimi insan n mal na, kimi insa-ışıııın n ilmine, bilgisine, kimi insan n akl na toplumun bireyleri muhtaçt r. Bu yönüyle ııııtoplum, bütün uzuvlar ile bir bedene benzer. Uzuvlar nas l bir bir fonksiyonunu ııtamaml yorsa, toplum da zengini, fakiri, âlimi ve cahili ile birbirini tamamlamakta-ıd r. Nitekim Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed; ı“Birbirlerini sevmekte, birbirlerine ac makta ve birbirlerine efkat hususunda müminler adeta tek bir vücut (beden) gibidirler. ışOndan bir uzuv ikâyet ederse, uykusuzluk ve ate le vücudun di er uzuvlar da ona i ti-şşğışrak ederler.”(Müslim, “Birr”, 67), “Müminin mümine göre konumu, parçalar (bölümleri) ıbirbirini destekleyen bir tek bina gibidir.”(Buharî, “Salat”, 88) sözleriyle bu bütünlü e ve ğbu bütünlü ün gere ine vurgu yapm t r.ğğı ış

242Sonuç olarak belirtmek gerekirse bir özveri örne i olan fedakârl hepimizin ğı ı ğhede emesi gerekir. Üzülerek ifade edelim ki, nice insan n yavrusu, anne-babas , flııyak nlar , kom ular , kutsal de erleri için fedakârl k göstermesi söz konusu oldu-ıışığığunda bundan uzak durdu unu gözlemlemekteyiz. Unutulmamal d r ki bugün sa-ğı ıhip oldu umuz hemen her de erin temelinde birilerinin fedakârl yatmaktad r. ğğı ı ğıDinî de erlerimizden vatan m za, bayra m za, özgürlü ümüze, mal m za, mülkü-ğı ığı ığı ımüze kadar sahip oldu umuz de erler bütünü, birilerinin can ndan, hayat ndan, ğğııgençli inden, uykusundan, rahat ndan, fedakârl k ve feragat etmesi ile hayat bul-ğıımu tur. Hayat ac s ve tatl s yla bir imtihand r, mücadeledir. Ac m z , hüsran m z , şı ıı ııı ı ıı ı ıümitsizli imizi birilerinin fedakârl ile ha etir, yenebiliriz. Sevgimizi birileriyle ğı ı ğfiflpayla makla ona ayr bir güzellik katar z.şıı

243FİRAVUN’UN AKİBETİ*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ُِّ ّ َ َ ْ َ ِ ْ َ ْ ِ ِ ْ ُ ٰ وَ ٰ ُوناِ ِ ْ َ ْنوَ َ َ ۬ئِ ۪ ِ َ ِ َ َ ْ ـَ ْ َ ُواوَ َ ُ ا َ ْ ً ُ ْ ۪ َ ََِٰ َٰ“Sonra bunlar n ard ndan Firavun ile ileri gelenlerine de Musa ve Hârûn’u ıımucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük taslad lar ve suçlu bir toplum ıoldular.” (Yûnus, 10/75)Firavun, kâhinlerinden ald bilgilere dayanarak bir peygamber gelece ini ve ı ı ğğsaltanat n n onun taraf ndan tehdit edilece ini ö renince, yeni do an erkek çocuk-ı ıığğğlar n öldürülmesini emrediyor, k zlar ise sa b rak yordu ııığıı(Kasas, 28/4). Bu durum uzun y llar devam etti. Gelecek korkusundan binlerce bebek öldürülüyordu. Fa-ıkat Allah’ n emrinin önüne hiçbir kimse ç kamazd . Musa isimli çocuk söz konusu ıııolunca durum de i ecekti. Firavun Allah’ n takdiri ile kendi saray n teslim edece i ğ şıı ığküçük Musa’y sevecek, himaye edecek, evine götürüp büyütmeye ba layacakt . Ni-ışıhayetinde Musa, Firavun’un saray nda yeti ip olgunluk ya na gelecekti. Hatta halk ışş ıFiravun’un Musa’n n hamisi, kar s n da sütannesi san yorlard .ıı ı ıııHz. Musa’ya Peygamberlik görevi verildikten sonra, yüce Mevla ilahi tebli i ğFiravun’a tebli etmesini istedi: ğ“Firavun’a gidin. Çünkü o azm t r. Ona yumu ak söz ı ışşsöyleyin. Belki ö üt al r yahut korkar.”ğı(Taha, 20/43-44) Hz. Musa Firavun’un saray n-ıda büyüdü ü için onu Hakka ça rarak iyilikte bulunmak istiyordu. Allah’ n iste i ğğ ıığdo rultusunda, karde i Harun ile birlikte Firavun’a gitti ve O’na u mesaj iletti: ğşşı“ üphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. srailo ullar n (serbest b rak ve) bizimle gönder. Onla-Şİğı ııra i kence etme. Sana Rabbinin kat ndan bir mucize getirdik.”şı(Taha, 20/47)Firavun bu ilahi tebli kar s nda hiddetlenip büyüklenir. Çünkü o ilk kez ken-ğşı ıdisinden ba ka bir ilah n var oldu unu, besleyip büyüttü ü bir insandan duyuyor-şığğdu. Benden ba ka Rab olur mu? diye hiddetleniyordu. Sakinle ince, onu incitmeden şşbu iddias ndan vazgeçirebilme umuduyla ikna etmeye çal yordu. Fakat Hz. Musa, ıı ı şAllah’ n kendisine verdi i emaneti Firavun’a ve bütün insanlara anlatmaya kararl ığı* Dr. Abdurrahman CANDAN

244oldu unu söyleyince, Firavun böbürlenir, kibirlenir ve Hz. Musa’ya hitaben, “ğE er ğbenden ba ka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana at lanlardan ederim.” şı( uara, 26/29)Şdiyecekti.Hz. Musa Firavun’a, Hak dini anlatmaya devam eder ve ona Allah’tan baz mu-ıcizeler gösterir: “Musa, asas n at nca, bir de ne görsünler asa aç kça kocaman bir y lan ı ı ıııolmu . Elini koynundan ç kar nca, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmu .”şıış( u-Şara, 26/32-33) Firavun da Musa’ya meydan okumak amac yla sihirbazlar n ça r r, ıı ığı ıonlardan, maharetlerini sergilemelerini ister. Fakat onlar n sihirleri Hz. Musa’n n ıımucizeleri kar s nda çok basit kal nca, gerçeklere dayanamayarak Musa’ya iman şı ııederler. Firavun’un verdi i ödüller, savurdu u tehditler i e yaramaz olur. Güvendi i ğğşğadamlar art k kendi saf nda de ildir.ıığFiravun ne yapaca n bilemez hâle gelir. Çünkü Musa ona kar çok güçlenmi , ğı ış ışhatta en yak n adamlar n kendi yan na almay ba arm t . Art k bundan sonra Hz. ıı ııışı ışıMusa Firavun’un ba dü man d r. Dolay s yla bütün gücüyle ona kar mücadele şşı ıı ış ıedecek ve öldürmek için u ra acakt r: ğ şı“Firavun dedi ki: B rak n beni Musa’y öldüreyim. (Faydas olacaksa) Rabbini yard ma ıııııça rs n! Çünkü ben onun, dininizi de i tirece inden yahut yeryüzünde bozgunculuk ç ka-ğı ığ şğıraca ndan korkuyorum.”ğ ı(Mümin, 40/26)Zalim hükümdar ilahi hakikatleri anlatmak isteyen Hz. Musa’y bozguncu olarak ıtan ml yor, onu öldürmek için u ra yordu. Ancak Allah’ n dinine bir zarar vere-ı ığ şıımezdi. Yapabilece i tek ey Allah’a inanan ve Hz. Musa’ya tabi olanlara çe itli i ken-ğşşşceler yapmak, onlar inand klar dinden çevirmeye çal makt . Fakat onlar Allah’ n ıııı şııkendilerine bu dünyada veya ahirette yard mc olaca ndan ku kular olmad için ıığ ışıı ı ğilahi vahye ba l kalmaktan geri durmad lar ve ümitsizli e kap lmad lar.ğ ıığııFiravun ve Hz. Musa aras ndaki mücadele bu ekilde y llarca devam etti. Fira-ışıvun art k son hamlesini yap p Hz. Musa ve arkada lar n yok etmek için ordusunu ıışı ıhaz rlad , seçkin askerlerini göreve ça r p Hz. Musa’n n üzerine yürüdü. Onlar da ıığı ıımuazzam orduyu gördüklerinde korkuya kap l p kaçmaya ba lad lar. Firavun ve ı ışıaskerleri de onlar takip etmeye devam ettiler. Nihayetinde K z ldeniz sahillerine ıı ıkadar kovalamaca devam etti. Art k kaçacak yer kalmam t . Musa’ya inananlar, ya ıı ışdenize girip bo ulacaklar n ya da Firavun’un askerleri taraf ndan öldürüleceklerini ğı ııdü ünüyorlard : şı“ ki topluluk birbirini görünce Musa’n n arkada lar , ‘Eyvah yakalan-İışıd k’ dediler.”ı( uara, 26/61)Ş Çünkü onlara göre art k Hz. Musa’n n yapaca bir ey kal-ıığ ışmam t . Fakat Hz. Musa’n n Allah’a olan güveni sonsuzdu. ı ışı“Hay r!, Rabbim üphesiz ışbenimledir, bana yol gösterecektir.”( uara, 26/62)Ş diyerek arkada lar na hayk r yordu. şıı ıDerken Allah’tan beklenen yard m geldi: ı“ Ey Musa, ‘Asan ile denize vur.’ Deniz derhal yar ld . Her parças koca bir da gibi görünmeye ba lad .”ı ıığşı( uara, 26/63)Ş Hz. Musâ ve ona

245iman edenler hiç vakit kaybetmeden Allah’ n kendilerine açt bu yolda ilerlemeye ıı ı ğba lad lar ve Firavun ve askerlerinden uzakla may ba ard lar.şışışıFiravun ve askerleri Hz. Musa ve arkada lar n yok etmeyi dü ünürlerken, kar-şı ışş şıla t klar bu ola anüstü manzara kar s nda a rd lar. Fakat ne yapacaklar n faz-ıığşı ış şı ıı ıla dü ünmeden ayn yolu takip etmeye ba lad lar. şışı“Firavun da, askerleriyle birlik-te zulmetmek ve sald rmak üzere, derhal onlar takibe koyuldu”ıı(Yûnus, 10/90) Bu ilahi mucizeyi gördükleri halde, onlar öldürmekten vazgeçmemi lerdi. Allah’ n onlara ışıyard mc oldu unu hesaba katm yor, hatta zihinlerinden bile geçirmiyorlard . Fakat ıığııart k Allah’ n azab yak nd . Kur’an- Kerim bu an öyle anlat yor:ıııı ııışı“O ve askerleri yeryüzünde haks z yere büyüklük taslad lar ve gerçekten bize döndü-ıırülmeyeceklerini sand lar. Biz de onu ve askerlerini yakalad k ve onlar denize gömdük ııı(orada bo uldular). Zalimlerin sonunun nas l oldu una bak!” ğığ(Kasas, 28/39-41)Denizin ortas nda bo ulaca n anlayan Firavun iman etti ini söylemi ti fakat ığğı ığşart k vakit çok geçti. Yüce Mevla bunu da yine Kur’an- Kerim’de bize ibret olmas ıııiçin öyle anlat yor: şı“Nihayet bo ulmak üzere iken, ‘ srailo ullar n n iman etti inden ba ka hiçbir ilah ol-ğİğı ığşmad na inand m. Ben de Müslümanlardan m’ dedi. imdi mi?! Oysa daha önce isyan ı ı ğııŞetmi ve bozgunculardan olmu tun. Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret ol-şşman için kurtaraca z. Çünkü insanlardan birço u âyetlerimizden gerçekten habersizdir.”ğ ığ(Yûnus, 10/90-92)

246FİTNENİN ENGELLENMESİ İÇİN ÇABA SARF ETMEK ERDEMDİR*ِ ۪ َ ا ٰ ْ َ ا ِ ِّّٰ ا ْ ِ ِِّب َ ِ ا ُ ۪ َ َ ّ ا نا ا ُ ْ اَوۚ ّ َ ْ ُ ْـ ِ ا ُ َ ۪ ا ّ َ ُ ً َ ْ ِ ا ُ ّ اَوْٰ ّ َ ٓ ًََ َ َٓ ََّ َََ۪“Sadece içinizden zulmedenlere eri mekle kalmayacak olan bir azaptan şsak n n ve bilin ki Allah, azab çetin oland r.” (Enfâl, 8/25)ı ıııMealini verdi imiz bu âyette, bütün Müslümanlar n kötülüklere kar cephe ğış ıalmada duyarl olmalar emredilmektedir. Aksi takdirde, engel olunmayan kötülü ün ıığzarar bütün toplumu kapsayaca uyar s yap lmaktad r.ığ ıı ıııAyette geçen “ tne” kavram , slam kültüründe geni bir kullan m ve etki alan fiıİşııkazanm olup, genellikle “s nama, deneme, maddî ve manevî s k nt , üzüntü, ı şıı ı ıbelâ ve felâketle imtihan etme” anlamlar nda ayr ca, inanç u runa maruz kal nan ıığıa r i kence için de kullan lm t r. Fitne insanlar aras ili kilerde de söz konusu ğ ışı ı ışışolabilir. Bu kavram, hadislerde de geni ölçüde geçmekte olup “deccâl tnesi”, şfi“mesih tnesi” eklindeki deyimlerle k yamet alâmetleri diye bilinen geli melere fişışfitne denilmesinin yan nda hadislerde tne kelimesi “dinî ve siyasî sebeplerle ortaya ıfiç kan sosyal karga a, anar i, iç sava ; slam ümmetinin birlik ve bütünlü ünü tahrip ışşş İğeden bir komployu veya her türlü y k c faaliyetleri” ifade eder.ı ı ıHz. Peygamber, “Birtak m tnelerin ya mur selleri gibi evlerinizin aras ndan ıfiğıakt n görüyorum” ı ı ığ(Buhârî, “Fiten”, 4) buyurmu tur. Hadis bilginleri burada özellikle şHz. Osman’ n ehit edilmesiyle ba lay p sonraki dönemlerde devam eden karga a ve ışşışiç sava lara i aret edildi ini belirtirler şşğ(bk. Aynî, ‘Umdetü’l-Kârî, XX, 64). Ebû Hüreyre’nin rivayet etti i bir hadiste ğ“Zaman yakla acak, ameller azalacak, aç gözlülük yay lacak, şıfitneler aç a ç kacak ve adam öldürme olaylar artacak”ığıı denilmi tir ş(Buhârî, “ lim”, 24, İ“Fiten”, 5; bn Mâce, “Fiten”, 25)İ.* dris BOZKURT İ

247Ayr ca Hadis bilginlerinden mam- Buhârî, zamanla insanlar aras nda bilgi ve ıİııdindarl k farklar kalk p herkesin cehalette ve dinî konulardaki gev eklikte birbirine ııışbenzemeleri, amellerin azalmas , tnenin ço almas , öldürme olaylar n n artmas , ı fiğıı ııcan güvenli inin ortadan kalkmas gibi olumsuz geli melerin vuku bulaca n haber ğışğı ıveren hadisleri “Fitnelerin Zuhuru” ba l n ta yan bir “bab”da toplamak suretiyle ş ğı ı ış ıfitne kavram n n kapsam n dinî, ahlakî, ilmî ve sosyal çökü anlamlar n kapsayacak ı ıı ışı ışekilde geni tutmu tur şş(bk. Buhârî, “Fiten”, 5). Fitne her zaman insan için bir s k nt veya risk anlam ta r. Ancak tne olarak ı ı ıış ıfide erlendirilen bir durumla kar la an insan n bunun bir imtihan oldu u bilincini ğş şıığkoruyarak bu tehlikeli s nav ba ar yla sonuçland rmas mümkündür. Bu aç dan ıışııııbak ld nda tne, inanma iradesini daha da güçlendirme, ahlakî bak mdan ar nma, ı ı ığfiııinsan n iman ndaki kararl l n ve erdemli ya ay n kan tlama f rsat vermesi ııı ı ı ığşı ı ışıııitibariyle ferdin veya toplumun dinî ve ahlakî geli mesine katk s olan bir imtihan şı ıve deneme yolu olarak da de erlendirilmektedir ğ(Kur’an Yolu, 1/295).Fitne kavram n n tarih boyunca bütün Müslümanlar n ruhunda ürkütücü tesirler ı ııuyand rd bir gerçektir. Günümüz dünyas nda da Müslümanlar dinleri, inanç ve ı ı ığıahlaklar konusunda zaman zaman son derece a r imtihanlar ya amakta, çok yönlü ığ ışve çok çe itli y k c faaliyetlerle kar kar ya kalabilmektedirler. Bu sebeple Kur’an- şı ı ış ış ııKerim’in, söz konusu tneler kar s nda mutlaka tedbirli olmay ve olabildi ince fişı ıığbu tür geli melerle mücadele etmeyi amaçlayan uyar s n n önemi hâlâ tazeli ini şı ı ığkorumaktad r.ıToplum içinde inanç ve ahlak n bozulmas , bask , düzensizlik, karga a, ııışhukukun çi nenmesi, hakka dayanmayan gücün hâkim olmas ve böylece kulluk ğıimtihan n n kaybedilmesi tehlikesi, ya el birli i ile engellenecek ya da bunun zarar ı ığıs n rl kalmayacak, hak edenlerin yan nda suçsuzlara da dokunacakt r. Çünkü ı ı ıııonlar da tnenin ortadan kalkmas için ellerinden geleni yapmad klar , haks zl a fiıııı ığkar mücadele etmedikleri için kusurlu ve sorumludurlar. Bunlar n içinde hiçbir ş ııkusuru olmayan çok küçük bir grubun (âcizler) bulunmas tabiidir. Allah bunlara, ıgünahlar ve kusurlar olmad halde ba kalar yüzünden u rad klar felâket ve ııı ı ğşığııac lar n kar l n âhirette verecek, bu ac lara de en, “ke ke dünyaya tekrar dönsem ı ış ğı ı ı ıığşde buna benzer ac lar ya asam” dedirten ödül ve kar l klar lütfedecektir, O’nun ışşı ısünneti (kanunu) böyledir (Kur’an Yolu, 2/536-537).

248GAYB BİLGİSİ YALNIZ ALLAH’A AİTTİR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ َِِّّ وَا َ ْ وَ َ َ ْ ُ ِ ْ وَرَ َ ٍ ِ ّ اُِْۜ وَ ِ ْ َهُ َ َ ِ ُ ا َ ْ َ ْ ُ َ اِ ُ َ وَ َ ْ ُ َ ِ ا ََََْۜ ٓ ٍَِّْ َ ْ ُ َ وَ َ ّ ٍ ۪ َ ت ِ ا رْض وَ رَ وَ َ ِ اِ ۪ ِ َ ب ُ ۪ ٍٍٍَََِّْْ َُ َََُ “Gayb n anahtarlar yaln zca O’nun kat ndad r. Onlar ancak O bilir. ııııııKarada ve denizde olan da bilir. Hiçbir yaprak dü mez ki onu bilmesin. ışYerin karanl klar nda da hiçbir tane, hiçbir ya , hiçbir kuru ey yoktur ki ıışşapaç k bir kitapta (Allah’ n bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmas n.” ııı(En’âm, 6/59) Gayb, ak l ve duyular yoluyla hakk nda bilgi edinilemeyen varl k alan demek-ııııtir. Yüce Kitab m zda 60 yerde geçen bu kelime, Allah’a nispet edilen yerlerde sa-ı ıdece Allah taraf ndan bilinebilen mutlak gayb ifade eder. Bununla birlikte Kur’an- ıııKerim’de Rabbimizin baz kullar n gayb konusunda bilgilendirdi i de haber ve-ıı ığrilmektedir. Mesela; Hz. brahim’e göklerin ve yerin melekûtu gösterilmi İş(En’âm, 6/75), Hz. Yusuf’a da rüyalar yorumlama ilmi ve kavminin yiyece i yemekleri ön-ığceden bilme yetene i verilmi tir ğş(Yûsuf, 12/21,37). Buna göre gayb , sadece Allah’ n ııbildi i mutlak gayb; O’nun bildirdikleri taraf ndan bilinebilen izâ (göreceli) gayb ğıfişeklinde ikiye ay rmak mümkündür. K yametin ne zaman kopaca mutlak gay-ıığ ıba örnektir, bunu Allah’tan ba kas , do al yoldan veya bir araç vas tas yla da olsa şığı ıhiçbir ekilde bilemez. Ya murun ne zaman ya aca , rahimde çocu un varl ve şğğğ ığı ı ğcinsiyeti ise göreceli gayba örnektir; bu bilgiler tabii araçlara göre gayb bilgisidir, meteorolojik ve t bbî araçlara göre insanlar n elde edebilece i bilgilerdir. Bu çe it ıığşgayb (göreceli gayb ), araçlar vas tas yla bilmek mümkündür; ancak bunu bilmek-ııı ıle insanlar gayb bilmi olmazlar; çünkü araç icat edilince onunla ilgili bilgi “gayb ışbilgisi” olmaktan ç km olur.ıı ş* Sabri AKPOLAT

249Sevgili Peygamberimiz de Allah’ n kendisine ö rettiklerinin d nda gayb hak-ığı ı şk nda bilgiye sahip de ildi ığ(Müslim, “ mân”, 287; Tirmizî, “Tefsir”, 7)İ. Lokman sûresi 34. ayet-i kerimede, Allah’ n ilminin ve kudretinin kusursuzlu unu özetleyen ve ilâhî ığbilgi ile insan bilgisi aras ndaki büyük fark gösteren ifadeler yer almaktad r: ııı“K yamet saati hakk ndaki bilgi yaln z Allah’ n kat ndad r; O, ya muru ya d rmakta; ıııııığğırahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yar n ne elde edece ini bilemez; hiç kimse nerede ığölece ini bilemez; ama Allah her eyi bilir, her eyden haberdard r.”ğşşıKlasik tefsir kitaplar m zda bu âyete dayan larak, k yametin ne zaman kopaca -ı ııığ ın , ya murun ne zaman ya aca n , rahimlerdeki bebe in cinsiyetinin ve ten rengi-ığğğı ığnin ne oldu unu, insan n ileride neler elde edece ini, gelecekte ne gibi durumlarla ğığkar la aca n ve ne zaman nerede ölece ini Allah’tan ba kas n n bilemeyece i ileri ş şığı ığşı ığsürülmü , dolay s yla bunlara “mu ayyebât- hamse (be bilinmeyen)” denilmi tir. şı ığışşHâlbuki âyette k yametin ne zaman kopaca bilgisinin sadece Allah’a ait oldu u, ığ ığkezâ hiç kimsenin yar n ne elde edece ini ve nerede ölece ini bilemeyece i, do-ığğğlay s yla bu bilgilerin de sadece Allah’a ait oldu u belirtilmekte; fakat ya murun ı ığğya ma zaman ve rahimdeki bebek hakk nda “Bunlar da yaln z Allah bilir” gibi bir ğııııs n rlama bulunmamakta; sadece ya muru Allah’ n ya d rd , dolay s yla zaman n ı ığığı ı ığı ıı ıda bildi i; kezâ O’nun rahimlerdekini de bildi i ifade edilmektedir. Bu da -eski tef-ğğsircilerin iddias n n aksine- belirtilen iki konuda insanlar n önceden bilgi sahibi ola-ı ııbileceklerini gösterir. Nitekim ça m zda bilim, bu noktaya gelmi tir. Ancak, ku ku ğı ışşyok ki bu, insan n belirtilen konularda veya benzerlerinde önceden bildiklerinin ımutlaka ayn yla gerçekle ece i anlam na gelmez; zira olmu ve olacak tabiat olayla-ışğışr n bütün yönleriyle eksiksiz bilen yüce Allah, insanlar n bilgilerini ve tahminlerini ı ııalt üst eden yeni durumlar yaratabilir ve böylece insanlar n olmas n bekledikleri ıı ıolaylar gerçekle meyebilir.ş

250GAYBIN BİLGİSİ ALLAH KATINDADIR*ِ ٰ ِ ا َ ْ ٰ ا َ ِِّ۪ ْ ا ّ ِّٰ ِ وَ ا ْ ُ ا َ ْ َ وَ ا ُ ل اِ ّ۪ َ وَ ا ُ ل ِ ۪ َ َ ْدَر ۪ يََٓ ٌ َ ٓ َ ُ َّ ٓ َ َُ ٓ َ َ ْوَ ا ُ ل ُ ْ ِ ْ ۪ ي َ َائِ ُ ا َّٓ ٓ َ ُ َا ْ ُ ـُ ُ ْ ْ ُ ْ ِ َ ُ ُ ا ّ ُ َ ْ ًا ا ّ ُ ا ْ ُ ِ َ ۪ ا ْ ُ ْ اِ ّ۪ اِذًا ِ َ ا ِ ۪ َََِّ ِ ۚ ََٓٓ ٰ َ َََٰۜ“Size ben, ‘Allah’ n hazineleri yan mdad r’, demiyorum; gayb da bilmem. ıııı‘Ben bir mele im’ de demiyorum. Sizin hor gördü ünüz kimseler için, ğğ‘Allah, onlara asla hiçbir hay r vermez’ de diyemem. Allah onlar n ııiçlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir ey söylersem, o zaman ben gerçekten şzalimlerden olurum.” (Hûd, 11/31)Ayet-i kerimede, mü riklerin, bir kimsenin peygamber olabilmesi için zengin şolmas , gayb bilmesi, melek olmas vb. özelliklere sahip olmas gerekti i yönündeki ıııığyanl anlay na i aret edilmektedir. Kur’an, bu anlay n Nuh (a.s)’un ve di er bir-ı şı ı şşı ı şğçok peygamberin kavimlerinde ayn ekilde mevcut oldu unu bildirmi tir.ışğşPeygamberimiz döneminde de mü riklerin peygamberler hakk ndaki tasavvur-şılar n n bundan farkl olmad n görmekteyiz. Mü rikler, Peygamber Efendimizde ı ııı ı ığşde benzer özellikleri aram lar, onun melek olmas ve gayb bilmesi gerekti ini söy-ı şıığlemi lerdi ş(En’âm, 6/8-9). Ancak yüce Rabbimiz; i te bu ayetiyle peygamber de olsa şbir insan n gayb bilmesinin söz konusu olmad n belirtmektedir.ııı ı ığGayb, ak l ve duyular yoluyla hakk nda bilgi edinilmesi mümkün olmayan varl k ıııalan demektir. Birçok Kur’an ayetinden ve hadis-i eri erden ışfl(Müslim, “ mân”, 287)İ de anla ld üzere gayb ad verilen bu alanla ilgili bilgiler yüce Rabbimize aittir. Nite-şı ı ığıkim yüce Allah; “Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah’a aittir...”(Nahl, 16/77), “O, gayb ıda, görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Te abûn, ğ64/18) buyurarak gayb n bilgisinin yaln zca kendine ait oldu unu belirtmektedir.ıığGayba ait bilgiler konusunda, ilâhi vahye muhatap olan peygamberlerin özel bir * Dr. Seyid Ali TOPAL


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook