korkuyor gibiydi; elimi dizlerinin üstüne bıraktım, yava sesle: 'Beni artıkşsevmiyor musunuz?' dedim; tir tir titremeye ba lamasın mı?şDi er bir gün de Nuriye'ye dedi ki:ğDo rusu, u Frenk erkeklerinin ğşnezaketine, zarafetine gittikçe daha ziyade hayran kalıyorum. Sana söyledim mi, bilmem? Birkaç zamandır haftada üç defa Astori'lerin evinde bir genç İtalyan'dan dans dersi alıyorum. Görmelisin,bana nasıl kur yapıyor. Sanki her hareketi a ıkane bir 'jest'tir. Sözlerindeşo kadar tabii bir heyecan, bakı larında o şkadar ok ayıcı bir ate var ki, do rudan şşğdo ruya insanın ruhuna giriyor ve ne ğtabiilik, ne sadelik, ne kolaylık!.. Insanın: 'Ellerinde bile ne ince bir zeka var!' diyece i geliyor. Kendimi güç ğzaptediyorum.
Seniha, bo zamanlarında Hakkı Celis'i şyakalıyor ve onunla bir kedinin birfareyle oynayı ı gibi oynuyordu. Zavallı şçocuk bir an geldi ki, adeta yenidenümide dü er gibi oldu. Geceleri odasına şkapanıp, yeniden Seniha'nın gözleriiçin, Seniha'nın dudakları için, Seniha'nın saçları için iirler yazmaya ba ladı.şşFaik Bey de herkes gibi Seniha'nın de i ti ini görüyordu. Kaç zamandan ğ ş ğberi, Taksim'deki evleri bombo kaldı. Bir şgün Seniha'yı be inci defa olarakşbeyhude yere orada bekledi i esnada, ğkalbinin o ana kadar tanımadı ı birğhisle sarsıldı ını duydu. Bu his, biraz ğöfkeye, biraz da ye'se benziyordu.Zaten o me um hadiseden beri, şSeniha'nın nazarında yaralanan vakarı hiçdurmaksızın kanıyor ve bütün vücudunu zehirliyordu. Bir gün ona dedi ki:
Ne oldu? Niçin? Hayatında artık fazla mıyım? Yemin ederim, bundan: sonraistedi in gibi olaca ım, kaç zamandır, ğğnasıl ya adı ımı bilmiyorum. Her günşğyeni bir zulüm icat ediyorsun! Söyle, bu cezaya müstahak olmak için ne yaptım?Faik Beyin sesi böyle söylerken titriyordu. Bu genç adam, ömründe bu kadarsamimi olmadı. Fakat, Seniha, onun bu sualine cevap vermiyordu; zira,kendisine ne yaptı ını, bu cezaya neden ğlayık oldu unu o da, lazım gelenğvuzuhla (Açıklıkla) bilmiyordu. Yalnız gülüyor;Ne var? De i en ne var? Ne yapıyorum? ğ şdiyordu.Aralarındaki sevgi, bir kördü üm haline ğgirdi, nafile yere bunu çözmeyeu ra ıyorlardı. Seniha, kendi kendine: ğşBeni kafi derecede sevmedi, onun
için! diyordu. Faik Bey: Para istedi im ğgünkü halimi gördü ve so udu! diyeğdü ünüyordu. Bittabii, hakikate en yakın şolan da buydu. Fakat bu da zahiri vearızi (Görünürdeki yapmacık ve geçici) sebeplerden biriydi. Hakikatte, erena k, büsbütün had bir devreye girmek şiçin bunların kalbinde buhranlı bir hadise geçiriyordu. Nitekim Faik Bey, Seniha'ya:Seni her gün daha ziyade seviyorum; seni hiçbir zaman bu kadar iddetleşsevmedim, dedi i zaman, ne kendini ne ğde sevgilisini aldatmı oluyordu. Ilkşdefa olarak bir kadın, onu kıskandırıyor, ilk defa olarak bir kadın, onunhaysiyetiyle, gururuyla oynuyordu. Bir an geldi ki, Faik Beyin sevgisi, fazla tahammür etmi (Mayalanmı ) araplar şş şgibi kalbinden isyan halinde ta tışve Seniha'ya müthi bir kin ba ladı. şğTekdire, tehdide ba ladı.ş
O kadar huysuz, o kadar ha in oldu ki, şSeniha, eski havai ve uh gencişartık tanımıyordu. Gittikçe kabala ıyor, ştavrına bir külhanbeyi bıçkınlı ığgeliyordu. Seniha, ona diyordu ki:Senden korkuyorum; senden i reniyorum. Ne kadar fena gözlerin var!ğVe genç adam, di lerini sıkarak acı acı şgülüyordu. Bir gün ona, MadamKronski'nin refakatinde sokakta rastgeldi, gözlerinin akı kıpkırmızıydı,nefesi ispirto kokuyordu. htiyar kadına İancak selam verdi ve müthi birştavırla Seniha'nın önüne dikilerek:Şimdi benimle beraber geleceksin! imdi Şbenimle beraber, imdi!.. dedi.şMadam Kronski Türkçe anlamamakla beraber, vaziyeti derhal hissetti. Genç kız:
Nasıl olur? Yanımdakini nasıl savabilirim; rica ederim , ba ka bir gün, rica ederim, şyarın, yarın... diyordu.Lakin Faik Bey laf anlamıyordu:Söyle ona, eve dönsün; bugün, imdi, şmutlaka, mutlaka!.. diye adetahaykırıyordu.O kadar ki, Madam Kronski söze karı mak lüzumunu duydu. Ikisi birden şgüç bela genç adamı teskin edebildiler.Bu hadise üzerine Madam Kronski bir uykudan uyanır gibi oldu. Kona ağdöndükleri zaman; Seniha'ya dedi ki:Çocu um, akıbet i i bu dereceye kadar ğşmı getirdiniz?Genç kız önüne baktı, cevap vermedi. İhtiyar kadın sordu:
O halde, niçin evlenmiyorsunuz?Bu sual üzerine Seniha, derhal ba ını şkaldırdı:Faik'le evlenmek mi? Asla! dedi.Seniha, bir a ı ı koca yapacak kadar adi ş ğde ildi. A a ı yukarı bir senedenğş ğberi devam eden bu münasebet esnasında, ne onun, ne bunun hatırına bir dakika evlenme fikri gelmemi ti. Zira; şFaik Bey, daima zengin bir dul hülyasınıbesliyor ve Seniha, kendisine geni ve şmuhte em ufku açacak adamı bekliyordu.şMadam Kronski, yine sordu:Demek ki birbirinizi kafı derecede sevmiyorsunuz, o halde bu kadarskandala ne lüzum vardı?..Seniha:
O beni deli gibi seviyor, dedi; biraz dü ündü; ben de onu... Ah,şbilmezsiniz nasıl; bilmezsiniz ne kadar seviyorum, dedi ve a lamaya ba ladı.ğş
IXİşte, bu hadisenin ve bu itirafın ferdası günüydü ki, Madam Kronski, gayetresmi ve ciddi bir tavırla Servet Beyin odasına girdi. Servet Bey henüz tıraşolmu ; yüzü pudralı, aynanın önünde şyakalı ını takmakla me guldü. Karısığşe ilmi , gardrobun sürmesine birtakım ğşbeyaz çama ırlar yerle tiriyordu. MadamşşKronski sordu:Vaktiniz müsait mi? Biraz görü ebilir şmiyim?Servet Bey; onu birkaç aydan beri biriken aylıklarını istemeye geliyorsandı ve fuzuli bir nezaketle kadına yer gösterdi. htiyar Lehli, yutkunuyor,İbir türlü, söze ba layamıyordu. Naim şEfendinin damadı, içinden: Canına
yandı ım Avrupalılar, ne kadar ğnaziktirler; bak, alaca ını bile ne güçlükleğistiyor! dedi. Madam Kronski, oturdu u ğyerden bir Servet Beyin, bir deSekine Hanımın yüzüne baktı:Size Seniha'dan bahsetmeye geliyorum; dedi, biliyorsunuz ki, bir senedenberi Seniha ile Faik Bey sevi iyorlar.şServet Beyle karısı hayretle birbirlerinin yüzüne baktılar. Seniha'nın babası:Hayır, hayır, yemin ederim ki ilk defa i itiyoruz, bize pek yeni bir eydenşşbahsediyorsunuz, madam... dedi.Madam Kronski bu itiraza inanmak istemedi; bunu, kızına yakından nezaretedememi olmak mesuliyetinden şkurtulmak isteyen bir babanın kendine veba kalarına kar ı buldu u bir mazeret şşğgibi telakki etti:
Nasıl olur? Buna ihtimal veremiyorum; dedi, bu, göze çarpmayacak kadargizli kapaklı bir ey de ildi ki... Herkes şğbiliyor ve herkes görüyordu.Do rusu, imdiye kadar size haber ğşvermek lüzumunu hissetmeyi imin sebebi şde, bu münasebetteki vuzuh ve sarahattir. Bununla beraber, unu da itiraf şetmeliyim ki, ben de düne kadar i in şderecesini tayinden acizdim. Aralarındaki rabıtanın ne kadar sıkı oldu unu ğbilemiyordum.Madam Kronski, bu mukaddemeden sonra, gayet samimi bir hasbıhal sesiyle,bir senelik macerayı ba tan nihayete şkadar hikaye etti. Pek iyi Fransızcaanlamayan Sekine hanım, ikide bir zevcine sokulup, Ne söyledi? Nasıl olmu ?şNe söyledi? diye soruyordu; zavallı kadının tombuI vücudu, heyecandan tir
tir titriyor ve alnında iri iri ter taneleri peydah oluyordu. Servet Bey,hikayeyi sonuna kadar kemali metanetle (So ukkanlılıkla) dinledi. Sonra, ikiğellerini pantolonun ceplerine soktu ve omuzlarını kaldırarak dedi ki:Pekala, öyleyse evlensinler; bundan basit ne olabilir!Madam Kronski acı bir tebessümle güldü:Meselenin dü ümü i te burada: ğşEvlenmek istemiyorlar, dedi.Servet Bey kulaklarına inanamıyordu; bir karısının, bir Madam Kronski'ninyüzüne baktı; birkaç defa üst üste u şcümleyi tekrar etti:Sevi iyorlar; evlenmek istemiyorlar!.. şSevi iyorlar; evlenmek istemiyorlar!..ş
Sekine Hanım, a lamaya ba ladı. Iki ğşhiçkırık arasında bir kere:Bari babam duymasa... Aman o duymasın, mutlaka bir yerine iner, diyordu.Servet Bey, karı ık i leri, mü külatlı şşşanları, hele heyecanlı, facialışeyleri hiç sevmezdi: Ruhu vücudundan daha tembeldi. Onun içindir ki, nevakit ba ı sıkıya gelse, etrafındakilerden şimdat istemek, ba kalarının gayretşve muavenetine sı ınmak, huyunun en ğşayanı dikkat hususiyetlerinden biriydi.Bir zorluk önünde yalnız ba ına kaldı ı şğvakit, fazla dü ünmekten, fazlaşsıkılmaktan kurtulmak için, daima çarelerin ilk hatıra gelenine, tedbirlerinen basitine, en acelesine müracaat ederdi; yani hiçbir eyi halletmez, fakatşba ından savardı. Bunun içindir ki, karısı şSekine Hanım: Aman, babam duymasın!
diye a lamaya ba lar ba lamaz, adeta ğşşöfkelendi:Amma da yaptınız, hanım! dedi. Bu i i şbabandan nasıl saklayabiliriz?Bugünkü günde ailenin reisidir, meseleyi halletmek bizden ziyade ona dü er.şVe o ak am Naim Efendi, her eye vakıf şşoldu. Bu htiyar adam, hayatında üçİfacialı an biliyordu; bunlardan biri, annesinin, di eri karısının öldü üğğgündü, üçüncüsü de, çoktan beri ö renmekten korktu u bu müthi ğğşhakikate erdi i gün oldu. Vakıa ne fazla ğbir teessür, ne de fazla bir keder gösterdi. Fakat, kendi tabiri üzere, dünya ba ına yıkılmı zannetti. Kızı Sekine şşHanıma dedi ki:Allah canımı alsaydı da, bugünü görmeseydim; bu felaketi i itmeseydim!..ş
İşte, teessürünü yalnız bu sözle gösterdi. Bunu müteakip, derin bir sükunadaldı ve o gece, sabaha kadar neler çekti ini kimseler bilmedi. Fakat,ğsabahleyin kızı odasına girdi i vakit, onu ğon sene daha htiyarlamı buldu.İşHala nasıl nefes alıyor, nasıl konu uyor, şnasıl kımıldayabiliyor, a ılırdı.ş şGözlerinde bir damla fer kalmamı tı; şboynu bir küçük çocuk bile i kadar inceğve narindi. Öyle ki, bu incecik boynun üstünde, ba ını güç bela tutabiliyorşgibiydi. Yanaklarının ve göz çanaklarının harikulade çukurları da ba ınıştamamıyle bir iskelet kafasına çevirmi ti. şOturdu u yerde iki kattı. Kızı yanına gelir ğgelmez do ruldu. Elleri kansızlıktan ve ğzayıflıktan adeta effaftı. Sekine Hanım:şHasta mısınız? dedi.
Hayır, hamdolsun bir eyim yok. Hatta şbiraz sonra dı arıya çıkmayı şdü ünüyorum.şBu halde nereye gideceksiniz?Bugün mutlaka Kasım Pa ayı görmeliyim, şmutlaka.Gerçi, damadı Servet Bey, meseleyi do rudan do ruya Faik Beye açmak veğğannesi vasıtasıyle Seniha'nın fıkrini yoklamak taraftarıydı. Fakat NaimEfendi bir türlü kendinde bu cesareti bulamadı. Esasen bu kadar mühim biraile davasının, bu kadar nazik bir namus ve haysiyet meselesinin kendikendilerini idareden aciz iki çocu un ğkonu malarıyle halledilebilece ineşğihtimal veremiyordu. Onlara ne sorabilirsiniz? Ne söyleyebilirsiniz? Bu iştemizlenmeden yüz yüze nasıl gelebiliriz? diyordu; bu, kendisi için bir
büyük dü üklük ve onlar için bir acıklı şutanç olmaz mı? Bütün gece dü ünüpşta ındıktan sonra, nihayet en iyi tedbiri şFaik Beyin babası Kasım Pa ayaşgitmekte bulmu tu. Vakıa kendisi, kızın ştarafından olmak dolayısıyle bundada nefsine a ır gelen pek çok eyler ğşbuluyordu. Esasen, Kasım Pa aya neşhürmeti, ne de muhabbeti vardı; bu adam öteden beri kabalı ı, kibir veğnahvetiyle (Gurur) tanınmı şkimselerdendi.Naim Efendi, o gün ö leden sonra bir ğarabanın içinde Faik Beyin babasınınevine do ru yol alırken, idama giden bir ğmahkum gibi kendini manen bitmi ,şbo almı hissediyordu; kendi kendine, şşYarab! Ne olur, imdi bir kazayaşu rasam da, mahvolup gitsem! diyordu.ğİşte Naim Efendi, Kasım Pa anın önüne şböyle bir bozgun ruhuyle çıktı. Ikisi
de çok zamandan beri birbirlerini görmemi lerdi. Sabık sefir:şVay efendim buyursunlar, buyursunlar, sizi böyle hangi rüzgar attı?diyordu.Naim Efendi:Fena bir rüzgar, çok fena bir rüzgar! dedi. Kasım Pa a gülüyor:şFena rüzgar? Katiyen, katiyen!.. Benim için hayli zamandır bundan daha iyibir rüzgar esmedi, diyordu.Halbuki htiyar kurt, bu beklenilmeyen İziyaretin sebebini için için derhalke fetmi ti. Zira, herkes gibi Kasım Pa a şşşda öteden beri kendi o luyla NaimğEfendinin torunu arasında geçen eylere şvakıftı; hatta birkaç kere Faik'eyarı ciddi yarı alay tarzıyle demi ti ki:ş
O lum, gözünü aç; çocuklu un lüzumu ğğyok; bir kaza çıkarırsın, pi manşolursun! Üzerinde be paralık kalır. Sende şyok, onda yok, sonra neyaparsınız?Bunun içindir ki, ona Naim Efendinin geldi ini haber verdikleri zaman kendiğkendine: Hah! te korktu um ba ıma İşğşgeldi; mutlak bizim mahdum beyin destiizdivacını talep edecek! demi ti. Kasım şPa a, çok rint ve ho gü (Kalendar veşştatlı dilli) geçinir bir adamdı. Bütün terbiye, ahlak eksikliklerinibirtakım babayani tavırlarla örtmeye çalı ır, en fena eyleri ho görür veşşşiyilere kar ı birden kıvrılırdı. Hiç şsevmedi i kimselerden biri de NaimğEfendiydi; zira, bu vekarlı, dürüst ve kibar adam, onun taban tabana zıddı
bir ahsiyetti. Bununla beraber, ikisi de şgayet dostça selamla tılar. Kasım Pa a, şşikide bir:Vallahi efendim, mü erref olduk, şmü erref olduk, ne iyi ettiniz de te rifşşbuyurdunuz... tarzında basmakalıp birtakım lakırdılar söylüyordu. NaimEfendi ise, bir türlü söze nereden ba layaca ını bilmiyordu. Kasım Pa a ileşğşyüz yüze gelir gelmez, dün geceden beri hazırladı ı cümlelerin hepsi birerğbirer hatırından çıkmı tı. Konu ma uzun şşbir müddet, havai ve umumi mevzularüzerinde dola tı. Kasım Pa anın birçok şşsiyasi kinleri vardı. Devrin ricalinea ız dolusu sövüyordu:ğBa ımı alıp gidece im; diyordu. Burası şğoturulur yer de il; birtakım e kıya elinde ğşkaldık. Trablusgarp hadisesine ne dersiniz?
Naim Efendi, az daha: Hangi Trablusgarp? diyecekti. Zihni, mütemadiyen sözünün ilk cümlesine verece i ekilde me guldü, kendi ğ şşkendine; Nereden ba lamalı? Nasıl şsöylemeli? Rabbim, metanet ver! diyordu ve tam a zını açaca ı sırada, Faik Beyin ğğbabası bir ikinci bahse atlıyordu.Naim Efendi dinlemiyordu, durmadan ellerini o u turuyordu. Kasım Pa a i inğ şşşfarkındaydı. Fakat, htiyarı üzmekte, İş şa ırtmakta, bekletmekte garip birzevk duyuyordu. Yalnız zevk duymak de il, bunu, aynı zamanda gayet akıllıcağve tedbirlice bir hareket telakki ediyordu; zira, Naim Efendiye söz fırsatıverir vermez aralarında ne kadar tatsız bir bahis açılaca ına zerre kadarğşüphe yoktu.Mamafih, Naim Efendi akıbet bu fırsatı zorla yakalamak lüzumunu duydu ve
Kasım Pa ayı lakırdısı ortasında şdurdurarak:Kerem ediniz, sözünüzü kesiyorum ama, zararı yok, kerem ediniz; dedi.Zatıalilerine bazı mühim maruzatta bulunmaya gelmi tim..şKasım Pa a suratını astı:şBuyurunuz, emrediniz efendim, dedi.Bunun üzerine Naim Efendi, ikide bir teessürden bo ulan bir sesle söylemeyeğba ladı. Evvela Faik'in iki üç seneden beri şhemen her gün konakta oldu unu, buğmüddet zarfında hiçbir gün namus ve terbiyesinden üphelendirecek bir şhareketi görülmedi ini, herkesin itimat ğve teveccühünü kazanmı bir genç gibiştanındı ını anlattı.ğ
Kendisine kar ı hissetti imiz itimadın şğderecesini uradan anlayınız ki,şdedi; Faik Bey istedi i gibi ve istedi i ğğsaat do rudan do ruya Seniha'nınğğodasına girer; saatlerce yalnız kaldıkları olur! Hiçbirimizin hatırına hiçbirdakika ne yaptıklarını ne konu tuklarını şanlamak, görmek fikri gelmezdi.Vakta ki, geçen sene Ada'ya gittiler. Birçok dedikodular oldu, hiçbirineinanmadık... Hele Servet Bey, adeta isyan etti. Bu hususta zerre kadar şüpheye dü enlere kar ı dü man kesildi. şşşHatta bendenizle bile...Naim Efendi, a ır a ır, ne oldu, ne geçti, ğğen küçük teferruatına kadarbirer birer hikaye etti; söyledikçe açılıyordu. Zira, kaç zamandır ba rındağkapalı kalmı dertlerini bu suretle şdökmü oluyordu. Lakin, hikayesinin birşgün evvel i itti i kısmına gelince, yava şğşyava ifadesindeki bu durulu uşğ
kaybetmeye ba ladı ve bahusus, her eyi şşsöyleyip bitirdikten sonra, ne vakitki Kasım Pa adan bu namus davasının şhallini rica etmek lazım geldi, zavallıİhtiyarın çenesi, elleri ve sesi titremeye ba ladı:şİşte efendim, meseleyi, duru-diraz (Uzun uzadıya) zatıalilerine izah ettim,artık verilecek hükmü vicdanınızdan ve asalet ve necabetinizden beklerim,dedi.Lakin Kasım Pa a, gayet so uk bir şğnezaketle u cevabı veriyordu:şEsta furullah, esta furullah efendim!.. ğğFakat bu i in bendenize cihetişaidiyeti, dolayısıyledir. Asıl hükmü ve kararı verecek olan, Faik'tir. Birdefa kendisine sormalıyız.Naim Efendi, ümitsiz bir tavırla:
Nafile; ona sormayınız efendim, dedi; zannedersem istinkaf ediyormu . ş(Çekiniyormu )şKasım Pa a, alafranga kesilmi kırçıl şşsakalının gür taraflarını birkaçsaniye parmaklarıyle taradıktan sonra, dü ünceli ve hakim:şHakkı da var a; dedi. Henüz ne olaca ı ğbelirsiz serveti yok, mesle i yokğbir genç. Kaç zamandır sefaretlerin birinde bir üçüncü katiplik istiyor. Onubile vermiyorlar. Halbuki -kendi o lum ğoldu u için söylemiyorum- bugünküğgünde, haydi haydi bir müste arlı ı bile şğidare edebilir. Küçükten beriyanımda dola madı ı yer, görmedi i şğğmerasim, tanımadı ı insan, ö renmedi iğğğlisan kalmadı. Hariciye memurları içinde acaba ona benzer kaç ki i var? Öteyeş
beriye tayin edilenleri görüyoruz; i itiyoruz. Ekserisi do ru dürüstşğFransızca konu masını dahi bilmiyor. şHalbuki Faik, bir Fransızdan farklıkonu maz. Sonra, Fransızca hitabeti şharikuladedir. Neyse, mesele burada de il, ne diyorduk efendim?.. Evet, henüz ğbir meslek sahibi olmadan, aile te kilineşkalkı mak da karı akıl (Akıl karı) de ildir. şğVakıa, havai bir genç gibi görünür ama, için için pek tedbirli, pek hesabidir. Mamafıh, yine siz bilirsiniz. Ça ırınız, ğsöyleyiniz. O da sizin evladınızdır. Benim elimden gelen ey tarafeynin (Tarafların) şsaadetini temenniden ibarettir.Ne olsun, ne de olmasın derim...Naim Efendi, ak ama do ru, Kasım şğPa anın evinden çıktı ı zaman, neşğyapaca ını tamamıyle a ırmı bir ğş şşadamdı. Artık hiçbir ey hakkında hiçbirşfikri yoktu. Arabasının penceresinden, geçti i yerlere bakarken, kendiniğ
yabancı bir ehrin sokaklarında şkaybolmu , nereye gidece ini, kimeşğba vuraca ını bilmeyen bir garip sandı, şğgözleri bombo tu; bütün gördü üşğşeyler, ev, araba, hayvan, insan, telgraf direkleri, kaldırım ta ları, hepsişaynı ekilde; aynı cinste, aynı mahiyette, şaynı manada birtakım e ya gibişgörünüyordu ve etrafındaki gürültüden korkuyordu. Ilk defa sokakta geç kalmışbir küçük çocuk gibiydi. Vakıa bir çocuktan farkı neydi?.. Her ikisi de kafıderecede ko maktan, kaçmaktan, en kısa şve en emin yolu bularak yerine varmaktan acizdir.Naim Efendi, kona a vasıl olur olmaz, ğdünden beri ilk defa olarak bir genişnefes aldı. Hele çocuklarından hiçbirine tesadüf etmeksizin odasına giripkapanmayı büyük bir saadet telakki etti. Burası, hayatta onun yegane
sı ına ıydı. Asrın tepkileri onu ite ite ğğevvela ehirden kona ın içine, sonraşğkona ın içinden bu odaya sürükleyip ğtıkmı tır. Buradan ötesi, biliyordu ki,şartık yoktur ve sevince yakın bir hisle biliyordu ki, buranın ötesi, ahretdenilen sessiz ve ilahi alemin ilk merhalesidir. Nitekim, pek ne elişzamanlarında, ho landı ı bazı kimselerle şğkonu urken derdi ki:şBu oda, Azrail'in intizar salonudur.Naim Efendi o gece yeme e inmedi; ğerkenden yata ına girdi. Bütün vücuduğtitriyordu;,üstünü örten htiyar kalfa:İA, efendici im, bu yaz gününde bu kadar ğü ümek neden? Mutlaka keyfinizişbozdunuz; diyordu.Naim Efendi cevap vermiyor, yalnız örtünmek istiyordu.
Ertesi gün, ö leye do ru odasına gelen ğğkızı Sekine Hanım, onu yatakta, bukat kat örtüler altında kaybolmu buldu. şAncak sesi i itilebiliyor, ancak ba ı şşgörünüyordu. Bu haliyle imdiden şmaverai (Öteki dünyaya ait)bir mahluka dönmü tü. Kızını ba ı şşucunda görünce, evvela bir yengecin birdalganın içinden kıskaçlarını uzatı ı gibi şkollarını yorganlarından dı arıyaşçıkardı; sonra iki yanlarında dirseklerine dayanarak yarı beline kadar meydanaçıktı, do ruldu ve kızına dedi ki:ğGeçti, geçti; öyle bir terledim ki hiçbir şeyim kalmadı. Arkama hırkamı verir misin?Bunu müteakip yava yava , kesik kesik şşKasım Pa aya müracaatını, onunşcevabını, nasıl ümitsiz bir halde avdet etti ini anlattı. Kendi sözlerini veğ
Kasım Pa anın cevabını tekrar ederken, şsanki hala dünkü mubahasedeymi gibişçenesi ve elleri titriyordu. Sekine Hanım:Vazgeçtim anlatmayınız, vazgeçtim, çok sinirleniyorsunuz. Bırakınız, anlatmayınız, diyordu.Zira, babasını hiçbir vakit bu kadar müteessir görmemi ti. htiyar adam,şİuzun ve hazin bir nazarla kızının yüzüne baktı ve dedi ki:Şimdi ne yapaca ız yavrum? imdi ne ğŞyapaca ız?ğTam bu sırada, odanın kapısı vuruldu.Dı ardan Seniha'nın sesi:şGirebilir miyim, büyükbaba? diyordu.Naim Efendinin heyecandan dili tutulmu tu. Hele genç kızın kendilerineş
do ru yakla tı ını hisseder etmez ğş ğtepeden tırna a kadar dondu, kaldı. ğSeniha da tela lı ve heyecanlıydı. Fakat, şher vakitki gibi görünmeye çalı ıyordu;şgeldi, yata ın ayak ucunda karyolanın ğdemirine dayandı, durdu. Bir müddet,hiçbir ey söylemeksizin büyük babasının şyüzüne, sonra annesine, daha sonraodanın içinde birtakım gayrı muayyen noktalara baktı ve nihayet heyecanınıgüçlükle zaptedebilen bir sesle:Anne, dedi. Bizi biraz yalnız bırakır mısın?Naim Efendi, o kadar çekindi i kati ve ğmukadder saatin geldi ini hissetti.ğKabahatli bir çocuk gibi ba ını önüne şe di. Nasıl? Her eyi bizzat onunlağşmünaka a etmek kudretini kendinde şbulabilecek miydi? Kendi kendisine, Birazmütehakkim ve amir olmalı? diyordu.Seniha:
Büyükbaba, dedi; dün Faik Beyin babasına gitmi siniz, öyle mi?şİhtiyar adam, ba ıyle iki defa evet i areti şşyaptı.Büyükbaba! Dün Kasım Pa aya, Faik Bey şbeni alsın diye yalvarmak için gittiniz de il mi?ğNaim Efendinin ba ı bu sefer anla ılmaz şşbir hareketle kımıldadı.Rica ederim, bana açıkça söyleyiniz, bu çirkin ve acayip hareketi yapmayaneden lüzum gördünüz?Sesini çıkarmadı, önüne baktı. Seniha devam etti:Zira, bu hareketiniz için çirkin ve acayip sıfatlarından ba ka kelimeş
bulamıyorum; vakıa bundan daha adi, daha zelil ne olabilir?.. Bu, sizce belkiböyle de ildir, her eyde oldu u gibi bu ğşğmeselede de belki siz ba ka türlüşdü ünüyorsunuz, ben ba ka türlü şşdü ünüyorum. Fakat rica ederim; durup şdururken ne hakla, ne selahiyetle benim ismimi, benim haysiyetimi, hiç haberimolmaksızın, yalnız kendi kendinize makul buldu unuz bir zaruret veya birğsebep için yerden yere sürüklemek zahmetine katlandınız?İhtiyar adam, e ile e ile iki kat olmu tu; ğğşgenç kızın gözleri artık onu görmüyordu:Ne Faik Bey beni almak için babasının emrine, ne ben Faik Beye varmak içinsizin arzunuza tabiyiz. Ben yirmi ya ıma şgiriyorum. O otuzuna yakla ıyor;şbirbirimizi sizin bizi tanıyı ınızdan daha şiyi tanıyoruz ve sevi iyoruz.ş
Naim Efendi titredi.Evet, evet, sevi iyoruz. Bugün istesem şben ona varırım; bugün istesem obeni alır; dünya bir araya gelse, kimseler bizi ayıramaz. Fakat, ne çare kiistemiyoruz. Zira, evlenme hakkındaki fikirlerimiz sizinkilere hiç benzemiyor.Bizim için evlenme bir kalp meselesi de ildir. Ne de bir uzvi (Uzuvla ilgili,ğorganik, burada cinsel,bedensel anlamında) zarurettir. Ben ve o, bu i i birşhesap ve akıl meselesi telakki ediyoruz; paraya müteallik ( li kin) bir i ...İ şşNaim Efendi, ilk defa olarak ba ını şkaldırdı; hayretten ziyade korkuyuifade eden gözlerle torununun yüzüne baktı; o, a zının ucu hafıfçe yukarıyağdo ru çekilmi , sırtı karyolanın dire ine ğşğdayanmı , ayakta sözüne devamşediyordu:
Bunun içindir ki, bir gün Faik Beyle ba şba a verdik, dü ündük, ta ındık;şşşbirbirimizle evlenmeyi pek fena bir i şbulduk: Onda benim arzularımı teminedecek kadar bir servet, bende ona muhtaç olmayacak kadar bir çeyiz yoktu.Dedik ki: ' imdi sevi iyoruz. Fakat, o Şşzaman didi ece iz; birbirimize a ırşğğgelece iz; birbirimizden nefret edece iz!' ğğO bilir ki benim arzularım-hırslarım dese daha iyi olur,- hadsiz hesapsızdır; evet, hırslarım, hadsizhesapsızdır!..İhtiyar adam, aklını kaybetmekten korkuyordu; Seniha hep aynı vaziyetteso uk ve ha in söylüyordu:ğşSiz zannediyor musunuz ki, ben ömrümün sonuna kadar böyle bir evdekalaca ım? Böyle bir memlekette, ğetrafımda böyle bir halkla? Bin güçlükle
senede ancak be on kat esvap şyaptırarak, ara sıra Ada'ya misafirli e ğgiderek ve pazartesi günleri a a ıda ş ğsalonda birkaç manasız ve yavan davetlibekleyerek ya ayıp gidece im? Hayır! şğBüyükbaba, ben o kadar basit ruhlu birkız de ilim! Çok okudum; çok ö rendim; ğğçok dü ündüm, çok tahlil ettim.şBiliyorum ki, hayat denilen ey, içinde şdo up büyüdü üm bu hapishaneninğğdı ında, gürültülü, geni , aydınlık, acayip, şşhazin, ne eli, düz, yılankavi,şini li yoku lu, bitmez tükenmez bir şşsahadır. Oradan bin türlü sesleri itiyorum; bu sesler her biri ba ka şştarzda, bir ba ka lisanda bana, 'gel'şdiyor. Kendimi güç zaptediyorum. Fakat, bugün de ilse yarın mutlaka buğseslerden birine do ru ko aca ım. ğşğMutlaka!..Naim Efendi, torununun ne dedi ini artık ğhiç anlamıyordu. Onun için bütün
bu sözlerin deli saçmalarından; rüyalardaki sayıklamalardan hiçbir farkıyoktu. Kendi kendine: Acaba kızca ızın ğsıtması mı var? Olabilir a; belkisıtması var diyordu. Birkaç defa: Yavrum, hasta mısın? diye soracak oldu.Fakat, Seniha, sözüne bir lahza fasıla vermeksizin gittikçe artan bir ate leşsöylüyor, söylüyordu:Herkesin kendine mahsus bir hayatı vardır. Siz zannediyorsunuz ki, herkes,herkes gibi ya ayabilir. Annem nasıl sizin şgibi bu konakta ya ayıp ihtiyarladıysa şben de onun gibi ya ayıp htiyarlamaya şİrazı olaca ım. Halbuki ben mutlaka kendi ğhayatımı ya amak istiyorum. te bunun şİşiçindir ki, sevdi im bir adamı kendime ğhayat yolda ı yapmaktan çekiniyorum; şzira bütün hazlarımda,zevklerimde, keder ve heyecanlarımda tamamıyle yalnız kalmak, tamamıyle
benli imi muhafaza etmek emelindeyim. ğSevilen adam, bizi ça ıran seslerdenğbiridir; fakat hayat yolda ı bizi o seslere şdo ru götüren kimsedir; bu kimseğkah önümüzden, kah arkamızdan yürür, bizi birtakım kazalardansiyanet eder (Korur), birtakım zahmetlerden kurtarır, etti imiz hatalarığtamire çalı ır, masraflarımızı öder, tıpkı şçocuklu umuzda bizimle beraberğdola an lalam gibi bir ey...şşNaim Efendi nihayet ba ını kaldırdı:şKızım, ne demek istiyorsun? Anlamıyorum, dedi.Seniha, gözlerinde sert ve madeni bir pırıltıyla büyükbabasının yüzüne dikdik baktı:Size, hayat ve izdivaç hakkındaki fıkirlerimi söylüyorum; dedi; ta ki
bundan sonra habersizce tekrar benim i lerime karı tı ınız zaman dünküşş ğkırdı ınız pot gibi bir pot daha ğkırmayınız... Bu seferkini tashih kabilolacak -zira, imdi, gidip bir mektupla şKasım Pa aya izahat verece im, herşğşeyin nasıl benden habersiz yapıldı ını ğsöyleyece im- fakat günün birindeğolabilir ki, düzeltilmesi kabil olamayacak bir hata daha i leyebilirsiniz;şonun için size imdiden söylüyorum; rica şederim, benim i lerime karı mayınız.şşSeniha, bu sözleri söyleyerek çıktı, gitti. Genç kız u son sözlerinişsöyledi i esnada, Naim Efendiyi sürekli ğve inatçı bir hıçkırık tutmu tu.şGüçlükle soluk alabiliyordu. Vaktaki kızı Sekine Hanım, tekrar yanına girdive kendisinden Seniha ile aralarında geçen muhavereye dair malumat almakistedi, biçare htiyarın bir kelime İsöylemeye gücü yetmedi.
Sekine Hanım, bir taraftan kendisini, di er taraftan bu müz'iç hıçkırı ığğteskine çalı ıyor, fakat bir türlü muvaffak şolamıyordu. Biraz sonra kalfahanım da geldi; bu hıçkırı ı dindirmek ğiçin ne kadar usul varsa hepsini birerbirer Naim Efendiye tatbike ba ladı. Kah ştavana baktırarak, kah nefesaldırmayarak su içirdi; odanın içinde heyecanını tahrik edecek, hayretinicelbedecek eyleri yaptı, sözler söyledi, şsırtını, gö sünü o u turdu.ğğ şMidesinin üstüne sıcak bezler koydu. Hiçbiri, hiçbiri kar etmedi. Naim Efendi,durmadan hıçkırıyordu. Seniha'nın annesi:Yarabbim, bu kız size ne yaptı? Bu kız size ne yaptı? Söyleyin, o mu sebepoldu? diyordu.
İhtiyarın gözleri gayri muayyen bir noktaya dikilmi , yüzü kıpkırmızışkesilmi ti; a zından bir kelime almak şğmümkün olamıyordu.Sekine Hanım:Bari bir hekim ça ırtalım, bir hekim... ğdedi.O zaman Naim Efendi, gözlerini kızının üstüne çevirdi; eliyle bir hayır,istemem! i areti yaptı. Fakat, Sekine şHanım dinlemiyor:Kabil de il, mutlaka lazım. Biz bir ey ğşyapamıyoruz, görmüyor musunuz?Bizim elimizden bir ey gelmiyor; şdiyordu.Hasta, nihayet, razı oldu. Hekime haber gitti. Sekine Hanım, bir aralık
Seniha'nın odasına ko tu; babasıyle kızı şarasında vahim bir ey geçti inişğhissediyordu, anlamak, bilmek istiyordu... Lakin Seniha'nın oda kapısısımsıkı kapalıydı. Sekine Hanım vurdu, seslendi; vurdu, seslendi, içeridenbir cevap almak kabil olmadı. Müthi bir ştela a dü tü: Seniha dı afıya çıkmışşşşolsa kapısını açık bırakması lazım gelirdi, içerdeyse neden ses vermiyordu?Nihayet, gürültüyü di er bir odadan i iten ğşMadam Kronski imdadına yeti ti:şYazı yazıyor, dokunmayınız, pek sinirlidir, dedi.Seniha için sinirlidir denildi mi, Naim Efendi kona ında akan sularğdururdu. Ba ta büyükbaba olmak üzere, şanne, baba, karde , hizmetçiler buşkelime kar ısında ne yapacaklarını a ırır şş şkalırlardı. Onun içindir ki,
Seniha'nın, ba ı sıkıya geldi i zaman, şğsiniri tutardı ve her defa bu buhran,onda azim ve iradesinin hadden fazla bir gerili i halinde belirirdi; günlerceşevin içinde her bir arzusunun bir çelik sesiyle amir, kuvvetli ve inatçı çınladı ı ğhissedilirdi.Sekine Hanım, büyük bir peri anlık içinde şbabasının yanına döndü. htiyarİadam, hala hıçkırıyordu. Fakat bu hıçkırıklar, imdi, daha fasılalı, dahaşmuntazam bir hale girmi ti. Akıbet hekim şgeldi. Servet Beyin haremi aklıba ından gitmi , hekimin üzerine atılıyor:şşAman doktor; kurtarınız.Hekim bir havlu istedi, Naim Efendiye:Dilinizi çıkarınız! dedi.
Elindeki havlu ile dilinin ucundan tuttu, kuvvetle birkaç defa kendine do ru çekti, ğçekti. Sonra yanındakilere döndü:İşte, saatte bir kere böyle yapınız! dedi.Sekine Hanım, imdi, odanın bir şkö esinde reçetesini yazmaya giden şhekime yana ıyor, üst üste:şAman doktor, söyleyiniz, neden oldu? Buna sebep ne oldu? diye soruyordu.Hekim kaygısız cevap veriyordu:Bilir miyim ben!.. Ya mideden geliyor, ya kalpten. Zaten babanızın kalbi, birkaç zamandan beri hiç yolunda de il.ğNihayet, hekim odadan çıkar çıkmaz hastanın hıçkırı ı diner gibi oldu.ğSekine Hanım, babasının yanına ko tu:ş
Şimdi, söyleyiniz, rica ederim; dedi. Sebep o mu, söyleyiniz. Seniha mısebep oldu?İhtiyar adam bir müddet önüne baktı, dü ündü, dü ündü; sonra titrek sesle:şşKalbimi kırdı; kalbimi fena kırdı. Hiç ummazdım. Bu kadarına hiç ihtimalvermezdim, dedi.Ve gözlerinden iri, berrak iki ya damlası şyanaklarının üzerinde yavaşyava gezindikten sonra, a ır ve hazin, şğsakalının beyaz kılları arasınakarı tı, gitti.ş
XSon aylar zarfında Naim Efendinin kona ında epeyce mühim eyler oldu.ğşSeniha'nın büyükbabası Kasım Pa ayı şziyarete gitti i günden beri, Faik Bey,ğartık kona a adımını atmıyor, artık ne ğServet Beye, hatta ne de Cemil'egörünüyordu. Eskisi gibi Seniha ile dı arıda, bir yerde bulu upşşbulu madıkları da malum de ildi. Zira, şğTaksim'deki mü terek evlerini çoktanşbıraktılar. Bununla beraber, hiçbir gün, mektupla madan duramıyorlar.şSeniha, ço u vakitlerini yatakta geçiriyor. ğDurmadan sıhhatindenşikayetçidir; gittikçe zayıflıyor, sararıyor. Dünyadan bezmi bir hali var, hiçbir eyle şşavunamıyor. Hele büyükbabasıyle o günden beri bir kelime konu madılar.ş
İhtiyar adam a ır hasta oldu. Tehlikeli ğgünler, ümitsiz saatler geçirdi.Böyle saatlerde bütün ev halkı Naim Efendinin etrafında toplanırdı; fakatSeniha bir kerecik olsun, bunlar arasında görünmedi, bir kerecik olsun ba ınışodanın kapısından uzatıp da en ziyade kendi yüzünden can çeki en bu htiyaraşİhiç de ilse gözleriyle: Nasılsın? demedi. ğBununla beraber içi nedamet, azapve endi e ile doluydu. Kaç defa gözleri şya lı annesine yakla tı.şşYanına giremiyorum, dedi, çünkü, utanıyorum. Kendisine o günsöylediklerim, kendisine o gün yaptı ım ğhatırıma geliyor. Anne, ona bir eyşolursa mutlaka ben de ya amam.şNitekim hasta iyili e döner dönmez, ğSeniha, hiç bilmedi i bir kurtuluğşsevinci duydu. Her gün, her dakika, kendi kendine bundan böyle iyi, uslu ve
şefkatli bir kız olmaya ahdediyordu. Hazin bir surette tatlı olan bu tövbe vepi manlık yolunda Hakkı Celis, ona misli şbulunmaz bir yolda oldu. Saatlerceşba ba a kalıyorlardı; birbirlerine, samimi şşbir hasbıhal edasıyle gönüldenilen eye ve onun tecelliIerine dair şbin türlü saf ve derin sözler söylüyorlardı.Celis, bazı ak amlar Seniha'yı şyanıba ında gözleri ve ba rı dolgunşğhissetti i anlar bir dua ve bir münacaat ğsesiyle ona Paul Verlaine'inSagesse'inden parçalar okuyor, sonra James'e ve ondan Claudel'e geçiyordu.Genç adamın ruhu, son zamanda, de i e ğ şde i e, dola a dola a epeyce yüksekğ şşşzirvelere varmı tı. Seniha'nın yanına şyakla amadı ı bütün o hicran ve hasretşğdemlerinde, ıstırabını, gö sü üstünde bir ğkedi gibi ok amanın ve kalbinişparça parça edip tekrar toplamanın sırrına erdi. Kendi varlı ından sızarakğ
kendi varlı ını kaplayan sıcak hava içinde ğbütün ye il ve ham taraflarışsonbahar yemi leri gibi olgun ve pi kin şşbir hale girdi ve bulundu u yerdenğuçarak yükselen veya ko arak uzakla an şşbir insan gibi arkasında bıraktı ığşeyler ona naçiz, adi, küçük ve gülünç görünmeye ba ladı. Eskiden taptı ışğşairlerin hepsi ona yavan ve basit geliyordu. Bir odanın içinde mahpus kalmı bir ku nasıl ki kurtulmak için şşba ını kah aynaya, kah cama vurursa şHakkı Celis de, geni ve derin gördü ü şğşeylere kar ı ko arken daima ba ı birşşşmaddeye çarpılıp yere dü üyordu. O ise şgittikçe ne yeri, ne maddeyi seviyordu.Hayatın gözle görülmez, elle tutulmaz şeffaf ve akıcı unsurları gece gündüzfikrinin aradı ı ve ruhunun bekledi i ğğşeylerdi.Genç adam, bu maneviyatını Seniha'ya da geçirmeye çalı ıyordu. Ilk zamanlarş
genç kız böyle bir tecrübeye müsait gibi göründü. Fakat, çok geçmedi, HakkıCelis'in alemi batından (Görünmeyen alem) sırrı ma ukaya (Sevilenin sırrı.şBurada tasavvufi anlamda bir a k şsözkonusu) do ru uzanan elleri bir ğmermerden daha sert bir et parçasına dokunmaya ba ladı. Seniha'da ruh şçarçabuk maddile iyordu ve Celis, onu şkendine do ru çekece i yerde kendisinin ğğona do ru gitti ini ve onun ğğmevcudiyetinde eriyip kayboldu unu ğhissediyordu. Genç adam, daima genç kızın yanında bulunmak artıyle, her saat şbuna benzemez bin türlü manevi bozguna razıydı. Fakat ne yazık ki Seniha'nın bu tövbe ve pi manlık devresi şçok uzun sürmedi. Bir küçük hadise her şeyi altüst etti.Bir gün Belkıs Hanıın, etrafına kokular ve kahkahalar saçarak pürtela kona aşğgeldi; çocukça bir sevinçle Seniha'nın boynuna atıldı:
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 490
Pages: