Senihacı ım, Senihacı ım; seninle ğğvedaya geldim. Yarından sonra Paris'egidiyoruz, dedi.Ve Seniha'ya bu haberi hazmetmeye vakit bırakmadan kocasıyle birdenbire buseyahate nasıl karar vermi ler; nasıl şhazırlanıvermi ler, kendisi giyimeşku ama dair neler ısmarlamı , daha şşneleri eksikmi birer birer anlatmayaşba ladı:şBize, hele bana, kahır yüzünden lütuf oldu, dedi. Biliyorsun ya,Mebusanı kapattılar. Birkaç güne kadar zannederim Kamil Pa a sadareteşgeçecekmi . Bey 'o zaman halimiz yaman şolacak!' diyor. Ortalık da o kadarkarı ıkmı ki... Daha ziyade şşkarı acakmı ... Ister istemez harp olacakşşdiyorlar. Kocam dü ündü, ta ındı; kapa ı şşğAvrupa'ya atmaktan ba ka çareş
bulamadı. Hem de bana ne vakitten beri vaadi vardı, biliyorsun. Fakat o kadarhazırlıksız ki... Dü ün adamakıllı bir şak am kıyafetim bile yok. Incecik birşseyahat mantosuyla bir 'vualet' ve bir 'tok'la yola çıkıyorum. Bey, 'oradaistedi in kadar alırsın, yaptırırsın,' diyor; ğtabii böyle yapmak daha iyi...Arkada ı anlattıkça Seniha'nın nefesi ştıkanıyordu. Hasetçi de ildi; fakatğParis'e gitmek üzere olan bu kadına, şiddetle imreniyordu. Öteden beri bütünhulyalarını, bütün arzularını çerçeveleyen emel, yegane emel bu de il miydi?ğBelkıs, mebusan karısı, baya ı ve bön ğBelkıs, kendisinin senelerden berigözetledi i gayeye bir hamlede, ne kadar ğkolaylıkla vasıl oluvermi ti? Ah,şBelkıs Hanım, ne kadar talihli ne kadar mesut bir kadınmı ! Seniha, saadetşdenilen eyin mahiyetini o gün ilk defa şolarak Paris'e gidiyoruz! haberini
veren bu insanın önünde hissetti. Belkıs Hanım, kendisinden daha talihli, dahamesut olmak için acaba ne yapmı tı? şYaradılı ında harikulade ne vardı? Gençşkız, gittikçe iltihaplanan bir ruh ile kendi kendine: Zengin kocası var,zengin kocası var. Asıl mesele bunda diyordu. Niçin kendisinin de bir zenginkocası yoktu, bundan sonra olması da acaba ihtimal haricinde miydi? Buihtimal hatırına gelir gelmez genç kızın yüre i sızladı. Ve Belkıs Hanımığdaha ziyade kıskanmaya ba ladı. Vücudu şne kadar hamhalat, tavırları ne kadaradi, giyini i ne kadar kabaydı?şBelkıs Hanım gittikten sonra, Seniha, kona ın a ır çatısını yava yavağğşşba ının üstüne iniyor sandı. Mevcudiyetini şo derece kesif bir kasvet istilaetmi ti. Vakıa, sonbaharın ıslak ra eli ve şşkülrenginde bir ö le sonuydu.ğ
Odanın yekpare camlarından e yanın şüzerine kirli bir aydınlık sızıyordu. Buaydınlı ın altında, bu e yanın sanki ğşküflenen, dökülen bir hali vardı. Senihakendisinin de bu kirli aydınlı ın altında bu ğe ya ile beraber küflendi inişğhissetti. Aya a kalktı, alnını cama dayadı ğve dı arıya baktı. A açlarşğsoyulmu , havuz, dökülmü yaprak şştabakaları altında görülmez olmu tu. şSonbahar denilen mevsim ne hazin bir mevsimmi ! Bu, adeta yazın çürüyü ü, şşparça parça çürüyüp dökülü ü gibi bir şşeydi. Seniha demin odanın içinde hissetti i küf kokusunun aynını, imdi ğşdı arıdan alıyordu. Kaç senedir, genç kız, şkona ın arka bahçesinde bu setlerin ve ğbu havuzun üstünde mevsimlerin bu müzmin ve yeknesak akıp gidi lerini kaç şdefa seyretti!Bu yirminci sene, yirminci sonbahardı. Genç kız: Ben de, ben de bu bahçe
gibi çürüyece im; dedi; günün birinde ğfarkına varmaksızın ben de ansızınbir tabaka kuru yaprak yı ını altında ğgörülmez olaca ım! Bir gün, mevsim neğçabuk geçti der gibi gençli im de çabuk ğgeçti; gitti diyece im! Ve her eyğşolup bitecek! Evet! Her ey olup bitecek, şfakat bu bahçe, kim bilir daha kaç defa dirilecek, kaç defa gençle ip pi ecek, şşserilip serpilecek!Seniha: Bu kuytu ve çukur bahçe, benim mezarım; dedi, bu rutubetlitopraklara, bu yıkık setlerin altına, bu yosunlu havuzun suları içine nearzular, ne emeller, ne hulyalar gömdüm! Bahçeden, nefretle ba ını çevirdi.şYa bu oda, ya bu mobilyalar... imdi Şsimsiyah görünen u koyu fesrengi şhalının üstünde küçükken kim bilir kaç defa emekledi. Tavandan sarkan u billurşavizenin lambası kim bilir kaç defa, kaç sıkıntılı gecenin karanlı ırida yarığ
uykuda bir göz gibi açıldı. Genç kız öteye beriye süs diye konulmu eyleri,ş şetajerleri, aynaları, duvardaki levhaları birer birer söküp atmak, kırıpparçalamak istiyordu. Bu evin içinde her şey ve herkes ona hiç bu ak amkişkadar sevimsiz, eski ve tahammül edilmez görünmemi ti. Bu kona ın şğçivisinden, tahta buda ından kapılarına ğve damına varıncaya kadar her noktasından ayrı ayrı nefret ediyordu.Kalbini, hedefi muayyen olmayan bir kin, kör bir yılan gibi sarmı tı. Bu yılan her ştarafını sanki mütemadiyen sokuyor ve sanki her soktu u yer derhalğiltihaplanıyordu. Öyle ki az zaman içinde bu iltihap bütün mevcudiyetinisardı; konu ması bir haykırma, şkımıldanı ları birer kıvranı halini aldı.şşKonakta kavga etmedi i kimse kalmadı. ğHer gözde kendine kar ı bir hareketş
seziyor ve her sözde sinirlerini tırmalayan bir sitem buluyordu. Bir gün biraderi Cemil, safiyetle: Faik hiç görünmüyor, acaba nerelerde? Diyecek oldu; Seniha, az kaldı çocukla dövü ecekti. Di er bir şğgün babası Servet Bey, kendisine dair bir iki fikir söylemek istedi, neredeyse üstünü ba ını parçalayacaktı. Ba ka bir şşgün annesi, a zından Ma allah, ğşş şi manlıyorsun, kalçaların öyle bir geni ledi ki... tarzında bir söz kaçırıverdi, şhemen döndü:Allah göstermesin, size mi benzeyeyim istiyorsunuz?dedi.İki hizmetçi, küçük hanımın azarlamalarına tahammül edemeyerek ve a layarak çıkıp gitti. Büyükbabasının ğetrafında her an üstüne atılmaya müheyya (Hazır) bir yabani kedi gibi kabararak homurdanarak dola ıyordu. şGözlerine hiç bu kadar fena bir bakı ş
gelmemi ti. Bu gözlerin gittikçe şkoyula an rengi altında yırtıcı ku ların şşbakı ındaki vah i hu unet seziliyordu.şşşÇok geçmedi, Seniha, bu ihtilalci, yakıcı ve kızgın halden sıyrılıp bir ba ka vaziyet şaldı, bir ba ka tavır takındı. Dalgın, sinsi şve esrarlı oldu.Yüzünde, gizli bir niyeti, bir dü üncesi şolanlara mahsus gölgeler dola ıyordu.şSaatlerce bir kö eye çekilip avurdunu ve şdudaklarını kemiriyor, gözleribelirsiz bir noktaya dikilip kalıyor, sonra birden hatırına gayet mühim veacele bir i gelmi gibi, hemen odasına şşko uyor, çabuk çabuk giyiniyor ve tekşba ına, kimseye haber vermeksizin şsoka a fırlıyordu. Sokakta ise, ak am geçğşvakte kadar kaldı ı oluyordu. Nereye ğgidiyor, kimden geliyor? Kimse soramıyor, anlayamıyordu. Seniha'nın bu hali o kadar kayıtsız, o kadar rahatına dü kün şMadam Kronski'nin bile merak ve
tecessüsünü celbetti; hareketlerini tahkike, tetkike koyuldu; hatta bir defa arkasından takibe bile çıktı. Fakat, belliba lı hiçbir eyi anlayamadı.şşYalnız levanten dostlarından Madam Kraft'ın Pangaltı'daki evine sık sıkgirip çıktı ını ö rendi. Bu, geçkin ve dul ğğbir Avusturyalı kadındı; MadamKronski onu, Naim Efendi kona ına ğakrabalarından biri olarak tanıtmı tı. Pekşrint, ho , cana yakın ne eli bir kadın şşolmaktan ba ka dikkati çekici hiçbirşhali yoktu. Evi, belki birtakım gizli kapaklı toplanı lara müsaitti; fakatşnasıl? Ne dereceye kadar? Kimlere? Bunu anlamak kabil de ildi. Madam Kronski,ğMadam Kraft'ın pek çok a zını aradı; ğlakin i itti i eyler merakınışğ şfazlala tırmaktan ziyade bir eye şşyaramadı. Bu kadın mütemadiyen Senihabahsini kapatıyor, sözlerini birtakım havai bahisler üzerine çeviriyor ve
mesela pek yakında Trieste'ye gidece ini, ğaradan Viyana'ya geçece ini söylüyordu.ğGerçi, Naim Efendinin hem iresi Selma şHanımefendi son zamanlarda Seniha'nınahvaline dair pek çok eyler bildi ini şğsöylüyor ve biraderine her günbirtakim acı haberler gönderiyordu. Fakat, bu haberler o kadar acayip, o kadar gerçe e benzemez eylerdi ki, ğşhiçbirine inanmak kabil olamıyordu. Mesela Seniha'nın bir zengin Amerikalı ile münasebette bulundu u ve pek yakındağbirlikte Amerika'ya kaçacakları söyleniyordu. Selma Hanımefendi: Banagözüyle görmü birisi hikaye etti! Geçen şgün Perapalas'ta bir hususi odadaba ba a yemek yemi ler diyordu; şşşAmerikalının ismi ve ekli hakkında daşayrıca malumat veriliyordu. Lakin bütün saffetine ra men bu malumata kar ığşNaim Efendi bile omuz kaldırıyordu. Günün birinde Selma Hanımefendi,
biraderine bizzat kendisi anlatmaya geldi. Biçare kadının geçen seneden beribu ilk soka a çıki ı, hele yıllardan beri ğşCihangir'deki kona a bu ilkğgeli iydi. Bir ö le sonu dört tarafı kapalı şğtek katlı, küçük, eski biçim birkupa arabası içinden onun çıktı ını gören ğbütün konak halkı tasvire sı maz birğhayret içinde kaldı. Hele arabacının yanında oturan redingotlu u ak yerindenşatlayıp bu büyük hadi seye uygun bir heybetle zile bastı ı zaman hizmetkarlarğbirbirine girdi. Selma Hanımefendi; bir şeyler emreden bir kumandan tavrıyleher önüne çıkanın hatırını soruyor ve her adımda bir, tombul bacaklarıüzerinde durarak mütecessis etrafına bakınıyordu. Arkasında çenesi kısık birİhtiyar kalfa ona ait e ya ile dolu bir şküçük çanta ta ıyordu. Bu çantanınşiçinde Selma Hanımefendinin sigara takımları, terledi i zaman sırtına veğ
gö süne konulmaya mahsus tülbentler, ğher ihtimale kar ı bir taharet mendilişve bir tane de hasırlı gülsuyu i esi vardı. ş şŞehir dahilinde bir saatlik birziyarete bile bir uzun sefere çıkar gibi giden bu muhte em kadın, sokakşkapısından itibaren her merdiven basama ında bir uzun soluk alarak, ğsofada kendisini istikbale çıkan Sekine Hanımla ayak üstünde bir hayli konu arak, bin türlü merasim, bin türlü şerkan ile ancak yarım saatte a abeyi ğNaim Efendinin odasına vasıl olabildi. Evvela bir genç kız tavrıyle htiyar İadamın elini öptü. Sonra tekrar o tantanacı tavırlarına avdet ederek a ır birğmindere kuruldu; çantasını yanına istedi; kalfasına:Haydi sen git! dedi.Sekine Hanıma:
Sen dur! emrini verdi ve birkaç dakikalık bir sükuttan sonra nihayet gür sesini koyuverdi:Be endiniz mi bana yaptı ınız i i! dedi. ğğşBeni akıbet yeminimi bozmayamecbur ettiniz; kefaretini verece im; ğgünahı kalırsa boynunuza olsun! Evinizegeldim, çünkü, gelmeseydim beni hafakanlar bo acaktı. Haber haber ğüstüne gönderdim. Bir cevap vermezsiniz. Yanınızda sözümün o kadar da mı hükmü kalmadı, bilmem ki... Ayol, rezaletiniz ayyuka çıktı. stanbul İçalkalanıyor, sizin vazifenizde de il... Ne ğyapmalı? Ne demeli? Sizi ikaz için...Söyleyiniz. Ta bo azınıza kadar çamur ğiçine batmı sınız, neredeyseşbo ulacaksınız. Size haber veriyorum, ğhaykırıyorum. Ba ınızı döndürüp buşkadın da ne diyor diye bir kere bakmıyorsunuz bile. Günün birinde
şıppadak gözünüz açılacak amma, i şi ten geçmi olacak.şşMüthi , iri siyah gözlerini Sekine Hanıma şçevirerek:Yine nerede o? Nereye kaçtı? Nereye gitti? Kiminle? Söyle bakayım!Sekine Hanım kıpkırmızı kesildi. Selma Hanımefendi:Neye kızarıyorsun? Cevap versene. Kızın nerede? diye sordu. Bari ak amaşdönecek mi? Onu da bilmiyorsunuz. Ma allah ne ana, ne baba... Neşbüyükbaba!..Sonra yava yava , tane tane, küçük bir şşçocu a nasihat veren bir insanğsesiyle, kaç aydan beri Seniha'ya dair i itti i eyleri hikaye etmeye ba ladı.şğ şş
Bunların bazısı en hayali masallardan farklı de ildi; bazısı eytancağşuydurulmu iftiralara benziyordu; şbazılarında ise epeyce hakikat kokusu vardı.Fakat Selma Hanımefendi bunları öyle bir katiyet ve ciddiyetle anlatıyordu ki,ne Naim Efendi, ne Sekine Hanım bir dakika üpheye dü meksizin hepsine şşbirden iman edercesine inandılar.
XIAcayip ey, acayip ey!.. Bu saate kadar şşnerede kalabilir!.. Çıkarken hiçkimseye bir ey söylemedi mi? Odasını şda mı kilitledi? Niçin?.. Her zamankilitler miydi?Sus, sus. Babam duymasın. Merakından çıldırır. Mutlaka ahbaplarındanbirinin evine gitmi , bırakmamı lardır. şşNerede ise bir haber gelir. Nafile bukadar tela a dü meyelim.şşServet Beyle karısı Sekine Hanım, gece, saat onda; kona ın büyük sofasında,ğayakta yava yava , tela lı tela lı böyle şşşşkonu uyorlardı. Seniha o günşsabahtan çıkmı ve henüz kona a avdet şğetmemi ti. ki saatten beri ehni indenşİşşsoka ı gözetleyen Madam Kronski, ğyüzünde büyük bir endi eyle şkonu anların yanına geldi:ş
Daha görünürde kimseler yok, merakımdan çatlayaca ım, dedi. Bariğu aklardan birini aramaya göndersek...şBunun üzerine Servet Bey, dı arıya şse irtti. U aklardan birini Seniha'nınğşbulunması muhtemel olan evlere, di erini ğsokaklarda, dola maya, kö eşşba larında beklemeye gönderdi.şFakat, gece yarısına do ru bu ğadamlardan her ikisi de Seniha'ya dair ufacık bir malumat elde etmeksizin ş şa kın ve ümitsiz avdet ettiler. Bermutat o kadar kayıtsız olan Servet Bey, yerinde duramıyordu; ikide bir soka a fırlıyor,ğgecenin sessizli ini dinliyor, uzaktan ğuza a aksi duyulan ayak seslerineğkulak veriyor ve sonra: Acayip ey! diye şsöylenerek tekrar içeriyegiriyordu. Saat ikiye do ru Cemil geldi. ğKapı çalınır çalınmaz hepsi birden
Seniha zannıyle a a ıya ko mu lardı. ş ğşşVaktaki kar ılarına Cemil çıktı; ServetşBey hiddetinden sesi kısılmı , o lunun şğüzerine atıldı:Söyle, ablan nerede? diye haykırdı.Genç adam a ırdı kaldı. Nihayet belki bir ş şşey ö renebiliriz fıkriyle Seniha'nın oda ğkapısını kırmaya karar verdiler. Bu fikir evvela Cemil'e geldi ve nitekim kilidi söken de o oldu. Servet Bey, elinde bir büyük lamba odasına girdiler. Her ey şyerli yerinde duruyor ve dikkati çekecek hiçbir ey görünmüyordu. Cemil, şhem iresinin yata ını karı tırdı; şğşmasaların üzerine baktı, koltukları, sandalyeleri yerlerinden oynattı. Genç adam, gecenin bu ilerlemi saatinde şkendisine bir polis hafiyesi rolü oynamak fırsatını verenhadiseden memnun ve e lenmi ğşgörünüyordu. Dedi ki:
Şimdi dolabı ve sürgüleri açalım.Servet Bey, endi eli gözlerle, o lunun şğyüzüne baktı.Neden? Niçin?Zira, o anda, her ikisinin de aklına aynı zan, aynı üphe gelmi ti. Cemilşşe ildi, aynalı dolabın altındaki uzun ğsürgüyü açtı; burada Seniha'nınayakkabıları dururdu. imdi bunlardan Şhiçbir tanesi görünmüyordu. Genç adamgittikçe artan bir tela la dolabın yan ştaraflarındaki küçük gözleri birerbirer çekmeye ba ladı. Hepsi de şbombo tu ve bu gözler her çekili te şşCemil'in elinde sallanıp kalıyordu.Madam Kronski:Aman, mücevher çantasına bakınız! dedi.
Bu mücevher çantası aynalı dolabın iç gözünde bir rafın üstündeydi; fakatCemil sapından tutup da yere indirince içini açıp bakmaya bile lüzum görmedi.Zira, çanta o kadar hafifti.Sekine Hanım ayakta duramadı, bir koltu a yıkıldı ve hüngür hüngür ğa lamaya ba ladı. Servet Beyin elinde ğşlamba titriyordu. Madam Kronski, son iki ay zarfında, Seniha'yı pek çok defalar birtakım irili ufaklı paketlerle çıkarkengördü ünü imdi hatırlıyordu. Kendi ğşkendine:Ne budala kadınmı ım ki hiçbir ey şşanlayamadım, dedi. Cemil, en sonçekti i bo sürgü elinde, a kın a kın ğşş şş şodadakilerin yüzlerine bakıyordu.O gece bir ölüyü bekler gibi Seniha'nın bo yata ı önünde, aydınlı ışğğ
gittikçe azalan lambanın etrafında sessiz ve gamlı sabahı ettiler. Servet Bey,fena halde dü kün, yorgun ve ümitsiz şgörünüyordu. Sekine Hanımın a lamaktan gözleri i mi ti. Yalnız ğş şşCemil'le Madam Kronski ara sıra, birkaç kelime, konu uyorlar ve birini şuyandırmaktan korkar gibi birdenbire susuyorlardı.Madam Kronski:Yarın her eyi ö renece im; mutlaka... şğğmutlaka... diyordu. imdidenŞelimde birçok ipucu var. imdiden, Şkiminle gitti, nasıl oldu, yava yavaşşanlıyorum.Cemil birdenbire:Ha! dedi. imdi ben de hatırlıyorum. Bir Şgün Ferdiye Hanımın evindeMadam Kraft'la ba ba a konu uyorlardı, şşşkula ıma ara sıra bazı vapur ve ehirğş
isimleri çarpıyordu. ki defa Madam İKraft'ın 'Niçin? Ne mani var? Benimleberaber evvela Viyana'ya kadar gelirsiniz' dedi ini i ittim. Seniha gözününğşucuyla beni gösterdi -ve ona parma ıyle ğ'sus!' i areti yaptı idi.şMadam Kronski:Benim de yarın ilk ba vuraca ım yer şğMadam Kraft'tır; dedi. BugünlerdeTrieste mi? Hah hah! O gün konu urlarken birkaç defa Trieste şdediklerini i ittim. Trieste'ye gitmek!. Ne şacayip fikir!..Servet Bey bu sözleri i itmiyor, şdinlemiyor gibiydi. Gözkapakları i mi ,ş şşa zının iki uçları a a ıya do ru çekilmi , ğş ğğşbir gecede on sene htiyarlamıİşgörünüyordu. Bu alafranga adam birkaç kere Madam Kronski'yi tersledi ve:
Şimdi babama ne söyleyece im? diyerek ğhıçkıran karısının yüzüne:Ey sen de! diye ba ırdı; o kadar ğkabala mı tı.şşSabahleyin Seniha'nın kaçı ı havadisi şkona ın içine bir ölüm gibi yayıldı.ğBu haberi Naim Efendiden ne kadar saklamak istedilerse de, kabil olmadı. O da, ertesi gün, ak ama do ru bütün şğfelaketi ö rendi. Fakat, bu felaketi, ekseriğasil ruhlarda mü ahede olunan sakin ve şsarsıntısız bir elemle kar ıladı veşkızıyle damadını teselli eden o oldu.Bir hafta Seniha'dan ses seda çıkmadı. Fakat, yapılan tahkikattan epeyceşey ö renildi. Madam Kronski'ye göre ğSeniha'nın Madam Kraft'la beraberTrieste'ye gitti i muhakkaktı. Zira, genç ğkızın ortadan kaybolu u ile, buş
kadının stanbul'dan ayrılı ı bir güne İştesadüf ediyordu. Cemil, bu esrarlımaceraya dair Faik Beyden daha vazıh şeyler ö rendi.ğKasım Pa anın o lu hemen hemen şğba ından beri i in içinde gibiydi. Seniha,şşiki aydan beri Avrupa'ya gitmek için hazırlanıyormu ; ne kadar elmaslarışvarsa hepsini satmı ; eline bin be yüz şşliraya yakın bir para geçmi ; buşparanın bir kısmıyle giyime süse dair birçok e ya almı , hatta buşşalı veri lerin ekserisinde Faik Bey de şşonunla berabermi ; genç adam Cemil'eşdemi ki:şBütün bunlardan bahsetmeye lüzum görmediın. Zira do rusu hepinizin haberiğvar zannediyordum. Hatta kendisine kaç defa bekle beraber gidelim, dedim,dinlemedi. Çünkü; ben de nasıl olsa on be güne kadar gidiyorum. Haberin yokş
mu? Brüksel Sefaretine birinci katip tayin edildim.Faik Beyin, Cemil'e verdi i malumat i te ğşkapalı bir taraf bırakmıyordu,fakat Seniha hakikaten Madam Kraft'la beraber mi gitti? Nereye gitti? Niçingitti? Gitti i yerde ne kadar zaman ğkalacak? Ne yapacak? Bu noktalar birtürlü aydınlanamadı.Servet Bey Hariciye Nezareti vasıtasiyle Akdeniz'in bütün ecnebilimanlarındaki Osmanlı Konsoloshanelerine birer haber göndertmek istiyordu.Fakat, ne diye? Ne yapmak için? Bilemiyordu.Naim Efendi, resmi mahafili (Makamları) bu i e karı tırmanın hiç taraftarışşde ildi; hadisenin vukuundan ziyade ğşuyuundan (Olmasından çok
yayılmasından) korkuyordu. Hele i şmatbuata dü ecek diye içi titriyordu. şBekleyelim, sabırlı ve mütevekkil olalım diyordu, bekleyelim, elbette gelir! Fakatİhtiyarın bütün sükun ve ihtiyatına ra men stanbul'da Naim Efendininğİtorununun kaçı ından haberi olmayan şkalmadı. Cihangir'deki kona a kimisiğmütecessis, kimisi a kın ve mahzun ş şbirçok kadın misafir geliyordu; bunlarınSekine Hanımın yüzüne bir acayip bakı ları, bir Nasıl oldu? Nasıl geçti?şdiyen tavırları vardı ki, insanda tırmalanmayan asap bırakmıyordu. Alemnazarında Seniha'nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yolaçtı. Bazıkimselerce bu, büyük bir rezalet, bazılarınca hazin bir felaketti: MeselaSeniha'nın arkada ları, ba ta Nuriye ve şşNeyyire Hanımlar olmak üzere buhadisenin bütün ayıp taraflarını görüyorlardı ve diyorlardı ki: Seniha,
Madam Kraft gibi bir kadının elinde, oralarda ne olacak? Mutlaka fuh aşdü ecek. Zaten son zamanlarda bir şfahi eden ne farkı kalmı tı? O ne giyini ,şşşo ne sürme çeki ! Nasıl gülü , nasıl şşyürüyü tü!şSeniha'nın kaçı ı üzerine en müthi şşdarbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi oldu.Bu vakanın biçare çocukta hasıl etti i ey ğ ştasvire sı maz derecede trajikti.ğO, büyük amcasının torunu çirkin bir ölümle ölmü zannediyor ve kaç defaşsesini dinledi i, etine dokundu u, ğğyanında günlerce ya adı ı bu kız, onaşğşimdi, bu hadisenin etrafında hasıl olan dedikoduların, zanların, iftiraların,şayiaların dokundu u esrar perdesi ğarkasında ekli daima de i en acayip birşğ şhayalet gibi görünüyor. Hakkı Celis, Seniha'nın bir zamanlar hakikatte mevcutoldu undan üpheye dü tü; bu kız, genç ğşşadam için kitaplarda tanıdı ı hayaliğ
kızlardan biri gibiydi; muhayyilesinde, Desdemona'ların, Juliette veMadam Bovarylerin arasına karı tı. şBununla beraber Seniha, Hakkı Celisüzerindeki nüfuzundan bir ey şkaybetmedi; zira, muhayyilesiyle ve muhayyilesi için ya ayan bu genç için şkitaplardaki kızlar hayattaki kızlardan daha az canlı ve daha kudretsiz de ildir; ğbelki eliyle tutmadı ı, gözüyle görmedi i,ğğfakat ruhlarını ö rendi i bütün o sahne ğğve roman örneklerinin kalbi ile alakaları adi hayatta görüp tanıdı ı et ve kemikten ğmahlukların alakalarından pek çok ziyadeydi. Bahusus, Seniha'nın Faik Beyi stanbul'da İbırakıp gidi i, bütün eski yaralarının şüstüne tatlı bir teselli merhemi sürüyordu ve hatta Faik'i bir eski dert yolda ı gibi şseviyordu. Onu görmek, gidip onunla genç kıza dair konu mak Hakkı Celis için şen deruni ihtiyaçlardan biri haline
girdi. Bir hafta içinde üç dört defa eski rakibini aramaya gitti; fakat yalnız son defasında bulmaya muvaffak oldu. Evvela hiç Seniha'ya taalluk etmeyen birçok havai eyler konu tular. Hakkı Celis, Faik şşBeye niçin geldi ini bir türlü ğsöyleyemiyordu. Neden sonra canını di lerinin arasına aldı ve dedi ki:şGeçen gün konaktaydım. Seniha ablamdan hala haber yok!Nasıl haber yok? Ben dün bir telgraf aldım, Trieste'den... te bak, dediİşve ceketinin cebinden yava yava şşçıkardı ı bir deste mektup ve ka ıtğğarasından bir telgraf ayırdı. Celis'e uzattı; Celis, heyecandan dumanlanmışgözlerle sarı bir ka ıdın siyah çizgileri ğüzerinde Fransızca u mealde birşşey okudu:Triste'ye vasıl olduk. Yarın Viyana'ya hareket ediyoruz. Orada on be günş
kalaca ım. Adresimi bildiririm.ğHakkı Celis bu telgrafı sahibine iade ederken artık biraz evvelki HakkıCelis de ildi. Faik Beyden, eskisinden bir ğkat daha nefret ediyordu ve Senihaonun için muhayyel olmak sihrini çoktan kaybetmi ti, bütün eski yaralarıştazelenmi ti. Faik Beyin yanından nasıl şçıktı ını bilmedi. O sokaktan buğsoka a sapıyor ve her adımda bir kere ğkendi kendine u cümleyi tekrarşediyordu: Demek onu hala seviyor, demek hala sevi iyorlar!şHem de ne sevi me; anasına babasına şbir haber göndermek lüzumunuhissetmeyen bu kız, ilk firsatta a ı ına ş ğtelgraf çekiyor, adresinibildirece ini söylüyor ve denizlerin, ğdalgaların, uzun mesafelerin arkasındanona seslenmek imkanını buluyordu. Hakkı Celis, zihni böyle karmakarı ık,ş
oradan buraya, buradan oraya yürüyerek ak ama do ru farkına varmaksızın taşğŞ şi li'den Cihangir'e nasıl geldi ini ğhissetti. Niyeti kona a mı u ramaktı?ğğBelki öyleydi, belki de ildi. U rayıp ne ğğyapacaktı? U ramayıp nereyeğgidecekti? Hayatta hiç bu kadar gayesiz kaldı ını bilmiyordu. Ona bulundu uğğyolun önü uçurum, arkası uçurum gibi geliyordu. Yalnız bu ak am, ilk defaşolarak, yalnız bu ak am iki seneden beri şömrünün mihveri olan sevgili varlı ığebediyen, çaresiz ve avdetsiz kaybetti ini ğduydu. Ümit ve teselli kapısıyirmi ya ında bu gence ilk defa olarak bu şak am kapandı; bu ilk felaketşduygusunun önünde hissetti i ey acı bir ğ şş şa kınlıktı.Bir yol dönümünde an ızın tuza a şğdü mü bir adam gibiydi; u fark ile ki,şşşhiç çırpınmak ihtiyacı duymuyor ve kendini mazlum bir teslimiyete terk
ediyordu.Kona ın civarında maksatsız ve avare bir ğhayli dola tıktan sonra, nihayetşmeçhul bir itili e kapılarak içeriye girdi. şSeniha gitti i günden beriğkona ın içine yaslı bir hüzün çökmü tü. ğşHiçbir mezarlı ın içi bu kadarğkasvetli de ildi. Pencereler kapalı, ğperdeler inik, sofalar ıssız,merdivenler tenhaydı; hizmetçiler birer yorgun hayalet gibi dola ıyorlar.şNaim Efendi artık hiç odasından dı arıya şçıkmaz olmu ; htiyar adam bu odanınş İiçinde bir müzenin hücresinde acayip bir mahlukun müstehasesi (Fosil) halinialmı . Sekine Hanım gittikçe Flamandiye şressamlarının yaptı ı o semiz MatherğDollorosalara benziyor, bö ründe bir gizli ğyarası var gibi çenesi tutulmu ,şgövdesi kalçaları üzerine yı ılmı , kendini ğşgüç ta ıyor. Servet Beye gelince,ş
o bir histerik kadın gibi huysuzdur. Evin içinde mütemadiyen kavga edecekadam arıyor. Kır ve kırpık bıyıklarının altında dudaklarının gittikçe i enş şve uzayan bir hali var. Yemeklerden sönra Havana sigarasının kutusuna eliniuzatmıyor bile, geni sofada bir a a ı, bir şş ğyukarı dola ıyor, ara sıra önüneştesadüf eden e yaya bir tekme şvuruyordu. Cemil ise artık eve hiç u ramıyordu; haftada bir iki defa ğgömle ini de i tirmeye ve para istemeye ğğ şgelirdi. Madam Kronski'yi hiç sormayınız? O sabahtan ak ama kadar bir yı ın şğe yanın ba ında gözya ı döken seferi bir şşşkadındır. Birikmi aylıklarının ancak bir şkısmını alabildi ve artık memleketine gitmek için yola çıkmak üzeredir. kide bir İsesi hıçkırıkla dolu, Servet Beye diyordu ki:Ister misiniz, onu gidip bulayım? Size namusum üzerine söz veriyorum, on
be gün içinde nerede ise bulurum.şServet Bey evvela öfkeli bir baba tavrı takınıyor:Cehenneme gitsin, diyor; o benim için artık ölmü tür.şSonra dönüp htiyar kadına bakarak ilave İediyor:Yalnız bir defa bilsek ki nerededir? Bize bu kafı.Çok geçmedi, nerede oldu unu bildiler; ğzira, Seniha, Faik Beye çekti iğtelgrafın bir aynını da babasına göndermi ti. Hakkı Celis'in, kona a girerşğgirmez ilk ö rendi i ey bu oldu ve genç ğğ şadam Faik beyde okudu u cümleleriğburada tekrar okudu; gönlüne biraz in irah (Feralık) geldi, hatta ümide veşferaha benzer bir ey bile duydu; kendi şkendine: Eve gitti im vakit ben değ
kendi namıma böyle bir telgraf bulaca ım! dedi ve bunun üzerine artıkğkonakta fazla kalamadı; bir an evvel evine gitmek istedi. Genç adam soka ağçıkınca adeta ko maya ba ladı.şşVakit geçti ve devir stanbul'un en fena İdevirlerinden biriydi. O me umşbozgundan sonra payitahta dökülen aç, çıplak, hasta kafilelerini, imdişÇatalca'nın yaralıları takip ediyordu. Gecenin ilk karanlı ı çöker çökmezğSirkeci garından itibaren ehrin muhtelif ştaraflarına do ru uzanan sokaklardağbirtakım ba lar, kanlı yüzler, sarkık kollar şta ıyan ve birer tabuttan hiçşfark edilmeyen araba dizilerinden ba ka şbir ey görülmüyordu. Her kalpte, buşarabaların sayısına göre son huduttaki mukavemete dair ümitler azalıyordu.Herkes, birbirine: Bugün; yarın! diyordu ve ufuklarda geceleri bile top
sesleri hiç dinmiyordu. Hakkı Celis, u şsaatte ne o top seslerini i itiyor veşne yanıba ından geçen arabaları şgörüyordu; fikrinde bir dü ünce, kalbinde şbir emel vardı: Eve gidip Seniha'dan bir telgraf bulmak!.. Bunun haricinde onuniçin hiçbir ey mevcut de ildi.şğNaim Efendiler, ilk telgrafın arkasından, bir ay içinde, Seniha'dan üçtelgrafla iki kart ve bir mektup daha aldılar. Telgrafın biri Viyana'dan,ötekisi Paris'tendi. Mektupla kart ise Berlin'den gelmi ti. Genç kızştelgrafında varı ve ayrılı haberlerinden şşba ka kendine ait bir eyşşsöylemiyordu. Kartında büyükbabasına ihtiramlarını ve annesinemuhabbetlerini söylüyordu, fakat mektupta uzun uzadıya içini açıyordu;diyordu ki:
Baba, bir çocukluk ve bir delilik yaptım, fakat, kendi hesabıma hiç pi manşde ilim; sizi endi eye dü ürmü ğşşşolmaktan ba ka bir elem hissetmiyorum. şKaç senedir beni Avrupa'ya götürmek vaadiyle avuttunuz, oyaladınız. Dü ündüm ki, hayatımın sonuna kadar şböyle bo vaatlerle avunup oyalanaca ım şğve ömrümün yegane gayesine vasıl olmadan ölece im. Sizin yapamadı ınızı ğğben kendi kendime yaptım; zira bu arzu içimde kalmı olsaydı beni mutlakaşzehirleyecekti. Bu muvakkat yoklu um, ğebedi bir ayrılı a tercih etmezşmisiniz? Zira, orada kalmı olsaydım, şmuhakkak intihar edecektim; sonzamanlarda kalbimi ne kesif bir kasvet istila etti, beynime ne vahim, nekorkunç bir fikir saplandı bilmezsiniz. Gözünüz önünde aylarca yalnız ba ıma,şçarmıhımı omzumda ta ıdım da biriniz şfarkına varmadınız, bu kızca ıza da neğ
oluyor demediniz. Bu yaptı ım i ten ğşhissenize dü en keder, emin olunuz ki,şkendi hatanızın cezasıdır, tabii onu yalnız siz çekeceksiniz. Her eyşsırayla... Aranızda acıdı ım bir kimse ğvarsa o da büyükbabamdır; zira o,hepinizden daha az günahkardır; aramızda senelerin yı ını ve bir sürü ğyanlı fikirlerin, batıl akidelerin, manasız şananelerin perdeleri vardı; bu yı ınınğarkasından benim ruhumu görebilmesi ve bana kar ı ona göre hareket etmesişkabil de ildi; ben onun için halledilmez ğbir muammaydım. O beni yalnızsevmesini bildi; hepinizden ziyade sevmesini bildi. Hiç üphesiz sonşhareketim onun için öldürücü de ilse bile ğpek fena, pek a ır bir darbe olacaktır. ğRica ederim, kendisine dikkat ediniz.Epeyce uzun süren bu mektubu Sekine Hanım okur okumaz hüngür hüngür
a lamaya ba ladı; Servet Bey ise kızdı, ğşköpürdü; hele büyükbabası içinyazdı ı cümleler o kadar iradesini elinden ğaldı ki, az kaldı, htiyarın üzerine İatılacak, öfkesini ondan alacaktı; karısının yüzüne haykırmaya ba ladı:şUtanmadan, utanmadan söyledi ine bak! ğBiz onu büyükbabası kadar sevmezmi iz, şanlamazmı ız, öyle mi? Onu senelerden şberi birtakım yalanlarla avutmu uz... şOnun Avrupa'ya gitmesine imdiye kadar şkim mani oldu? Söyle, kimmani oldu? Baban de il mi? Rica ederim, ğbaban de il mi? Babanın hasisesi ğ(cimrili i) inadı, hodbinli i, asırdide ğğfikirleri, gülünç endi eleri de il mi? imdi şğŞküçük hanım, içimizde yalnız onu haklı buluyor ve biz, ve biz...Sekine Hanım, sızlayan bir sesle:
Bey, mektubu bir daha oku! Kızın maksadını anlamadın zannederim, bir daha oku... O bunu söylemek istemiyor, maksadı asla bu de il! diyordu.ğBiçare Naim Efendi, bu mektuptan haberdar edilmedi. O, zaten Seniha'danartık hiçbir ey beklemiyordu; gitti i şğgünden beri bir defa ismini a zınağalmadı. Bununla beraber için için, gizliden gizliye yine hep onunla me guldü.şÖmründe ehir içinde bile yalnız şdola maya alı mamı bu adam için bir şşşgenç kızın tek ba ına Avrupa seyahatine şçıkı ı akıl durdurucu bir eydi.şşMuhayyilesi, onu, kah batmak üzere olan bir gemide Imdat! diye ba ırırken,ğkah yoldan çıkan bir trenin enkazı arasından yarı ölü bir halde çıkarırlarken,kah bir ehrin kalabalı ı içinde yolunu şğş şa ırmı , kendini kaybetmi , oradanşşburaya ba vururken, kah bir otel şodasında ya parasına, ya iffetine taarruz
eden bir cani ile alt alta üst üste bo u urken tasavvur ediyordu. Ve ğ şekseriya pencereden karla karı ık ya an şğya mura bakarak kendi kendine: ğYarabbim, bari bu kı kıyamette şgitmeseydi! diyordu.Seniha'nın kaçtı ı günün ferdası gayet ğşiddetli bir fırtına oldu. NaimEfendi, o gece içinde adeta kızgın bir demir saç üstünde kıvranan bir mahkumgibiydi; bir sa ına bir soluna dönüyor, bir ğtarafı sancıyormu gibi inliyor,şruhuna kuvvet vermek için birtakım sureler okuyor ve bazen rüzgar fazla birhamleyle camlar sarstı ı vakit yata ı ğğiçinde do rulup Allahım, Seniha kulunuğsen koru! diyordu.Bütün bu ıstırap ve ihtilaç gecelerinden kimsenin haberi olmadı; zira NaimEfendi azabını bir ayıp gibi ba kalarından şsaklardı; vakıa bu son yaptı ığ
rezalete ra men hala Seniha'yı anmak, ğhala Seniha'yı efkatle dü ünmekşşsıhhati ve hayatı için meraka, endi eye şdü mek ve aleme kar ı hala onunşşbüyükbabası görünmek sadece bir ayıp de il, bir zillet, belki bir günahtı.ğLazım geliyordu ki, Seniha, Naim Efendi için artık ebediyen mevcut olmasın,günün birinde dönse bile artık yüzünü görmesin.Bir gün, Sekine Hanım ona kızından bahsetmek istedi; htiyar adam eskiİputperestlerin selamına benzer bir hareketle kolunu havaya kaldırdı:Açma o bahsi, açma o bahsi, dedi.Sekine Hanımın gözleri doldu ve dedi ki:Sizin için neler yazdı ını bilseniz, onu ğaffederdiniz, mutlaka affederdiniz.
Naim Efendi, cevap vermedi ve kendini a lamaktan güç zaptederek kuruğgözlerle yere baktı.Bunun için, Sekine Hanım kocasına diyordu ki:Babam ne kadar huysuz olmu !şServet Bey ise, her zaman kaynatasının aleyhinde bulunmaya hazırdı. HeleSeniha'nın kaçı hadisesinden sonra şsanki buna yegane sebep oymu gibi, şbütün hiddeti, bütün ceberutu ile suçu zavallı htiyarın üzerine yükledi. Daima İona çatmak için fırsat arıyordu. Servet Bey, Madam Kronski'nin yola çıktı ı günğbu fırsatı yakalar gibi oldu. Fakat Naim Efendinin a ır, vakur, kibar tavrığönünde tecavüze azmetmi bu adam zelil şbir ricata u radı. Mesele bir parağmeselesiydi. Madam Kronski'nin kendilerinden birçok alaca ı kalıyordu,ğ
gidece i günün sabahı bn hesabın ğmutlaka tesviyesini talep etmi ti. Bununşüzerine Servet Bey solu u Naim ğEfendinin yanında aldı ve adeta kahyasına emreden bir irat sahibi tavrı ile bu paranın derhal ödenmesi lüzumundanbahsetti; htiyar adam, ba ını çevirip İşdamadının yüzüne bakmadı bile. Yalnızdedi ki:Rica ederim, bu i ler için Ragıp Efendiye şmüracaat ediniz.Kaynatasının bu ma rur ve azametli ğcevabı Servet Beyi büsbütün çıldırtmı tı.şBirkaç gün sonra onu tazip (Üzmek, eziyet etmek) için bir fırsat dahayakaladı. Bir sabah soka a çıkmak ğüzereyken elinde bastonu, sırtındapardesüsü, a zında bir kalın sigarayla ğİhtiyarın odasına girdi:
Dün Faik Bey, Cemil'le haber göndermi ,dedi.Brüksel'e gidiyormu , şşbittabi Paris'e u rayacak, 'Seniha'ya bir ğdiyece iniz var mı?' diye soruyor.ğNaim Efendi, gayet kuru ve düz bir sesle:Hayır, hiçbir ey! dedi.şO zaman Servet Bey odanın ortasına do ru birkaç adım daha atarak:ğHiçbir ey mi? diye sordu: Sizin şnahvetiniz (Gurururuz) yüzünden erefi,şhaysiyeti feda olmu bir kıza hiçbir ey şşdiyece iniz yok öyle mi? Do rusuğğhodbinli inize hayranım. Vakıa insan ğİhtiyarladıkça kendi hayatına, kendimenfaatine, kendi rahatına, hulasa kendi nefsine dü künlü ü artar ama buşğderece de il! Hiç de ilse aleme kar ı ğğşbiraz zevahiri muhafaza etmek lazım.
Naim Efendi, cevap vermedi; zira, çenesi heyecandan titriyordu. Servet Beyönüne dikildi; bir müddet acayip bir ey şseyreder gibi htiyarın yüzüneİbaktıktan sonra bastonunu yere vurdu:Hiçbir ey, öyle mi? Peki! dedi ve kapıyı şşiddetle çarparak çıktı, gitti.Naim Efendi, damadının hı mından şkurtulmak için odasının içinde tarikidünya (dünyadan elini ete ini çekmi ) bir ğşdervi e dönmü tü.şşOturdu u yerde saatlerce ne konu uyor, ğşne kımıldanıyordu; bir minderinüzerinde yarı diz çökmü , yarı ba da şğşkurmu bir vaziyette mütemadiyen birşşeyler mırıldanıyordu. Gerçi, ara sıra o mahut hıçkırı ı tuttu u veya nefesiğğtıkanır gibi oldu u için, Kalfa Hanım, ğyanından hiç eksik olmuyordu, fakat,aralarında bir kelime söz edilmiyordu; Kalfa Hanım söylese bile Naim Efendi
cevap vermiyordu. Bazen de Ragıp Efendi, ona i lerinden bahsetmeye şgeliyordu.Naim Efendi bu bahislere de -bütün deh et ve ehemmiyetlerine ra men- pek şğo kadar kulak asmıyordu. Ragıp Efendi gittikçe meyus, gittikçe küskün, kah birhaciz muamelesinden, kah vadesi gelen bir senetten, kah yok pahasına satılanbir eyden haber veriyordu. Naim Efendi şher fena habere mukabil:Ne yapalım? Pekala! Ne yapalım? Pekala! demekten ba ka bir eyşşsöylemiyordu. Vakıa handaki hisseleri henüz satılmamı , fakat Kanlıca'dakişyalı ile, Çemberlita 'taki arsalar çoktan şelden gitmi ve paraları bitmi ti.şşRagıp Efendi her geli inde aynı tehdidi ştekrar ediyordu:Günün birinde sıra bu kona a gelecek! ğBu gidi böyle devam ederse mutlaka,ş
mutlaka.., Hem pek yakında.Ve Naim Efendi, bu sözün her tekrarlanı ında etine bir hançer şsaplanmı gibi ba ırmamak için, di lerini şğşsıkıyor, yüzünü ek itiyordu.şBirkaç zamandan beri huzurundan ho landı ı, daha do rusuşğğmuazzep olmadı ı (Sıkıntı duymadı ı) ğğyalnız bir ki i vardı: O da hem iresininşştorunu Hakkı Celis... Birkaç aydır genç adam hemen daima konakta gibiydi vekonakta bulundu u zamanlar büyük ğdayısından ba ka kimsenin yanınaşsokulmuyordu. Bu yirmi ya ındaki gençle şyetmi lik htiyar arasında birdenbireşİacayip bir dostluk teessüs etmi ti. şDünyada e yüzler oldu u gibi, e ruhlarşğşda vardır. Bunlar di er ruhların kalabalı ı ğğarasında mütemadiyen birbiriniararlar, ya tan münezzeh oldukları için şyılların açtı ı mesafe bulu malarınağş
mani de ildir. Naim Efendi ile Hakkı Celis ğiçin de böyle oldu. Bu felaketgünlerinin karanlı ı içinde birbirlerini ğça ırdılar, buldular. Seniha'nınğbüyükbabası, bir zamanlar kendi torunlarına kar ı duydu u derin şğmuhabbeti imdi hem iresinin torunu şşyanında hissediyordu ve Seniha'nın sevdalısı da büyük dayısında aynı derdi, aynı sessiz ıstırabı çeken insanı buluyordu.Seniha'dan hiç bahsetmiyorlardı, fakat, ikisinin de gözleri onu söylüyor,ikisi de soluk solu a aynı gam yoku unu ğştırmanıyordu.Naim Efendi, genç adam yanına girer girmez:E, küçük air, söyle bakalım; alemde ne şvar, ne yok? diyordu ve HakkıCelis, dereden tepeden ona birçok haberler veriyordu. Zaman türlü türlü
şayialara müsaitti; Balkan Harbi bitmi , şsulh aktedilmi ti. Vücudunun enşkuvvetli uzvu kesilmi Türkiye'de için için şhummalı bir devir ba lamı tı. Herşşyerde birtakım suikast veya ihtilal tertibatından bahsediliyor, bir kısmıAvrupa'ya kaçan muhaliflerin er geç iktidar mevkiine gelecekleri söyleniyordu.Çatalca'daki asker stanbul üzerine İyürümeye hazırmı . Birçok genç zabitler,şMutlaka Nazım Pa anın intikamını şalaca ız! diyorlarmı . Kıbrıs'ta bulunanğşKamil Pa anın ngiltere'ye müracaatı şİüzerine büyük devletler tabanca ilemevkii iktidara gelen bir hükümeti tanımamaya karar vermi lermi .şşHakkı Celis, büyük dayısına hep buna benzer a ır havadisler verirdi. Fakatğne bu söylerken, ne o dinlerken bütün bunlara zerre kadar ehemmiyet
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230
- 231
- 232
- 233
- 234
- 235
- 236
- 237
- 238
- 239
- 240
- 241
- 242
- 243
- 244
- 245
- 246
- 247
- 248
- 249
- 250
- 251
- 252
- 253
- 254
- 255
- 256
- 257
- 258
- 259
- 260
- 261
- 262
- 263
- 264
- 265
- 266
- 267
- 268
- 269
- 270
- 271
- 272
- 273
- 274
- 275
- 276
- 277
- 278
- 279
- 280
- 281
- 282
- 283
- 284
- 285
- 286
- 287
- 288
- 289
- 290
- 291
- 292
- 293
- 294
- 295
- 296
- 297
- 298
- 299
- 300
- 301
- 302
- 303
- 304
- 305
- 306
- 307
- 308
- 309
- 310
- 311
- 312
- 313
- 314
- 315
- 316
- 317
- 318
- 319
- 320
- 321
- 322
- 323
- 324
- 325
- 326
- 327
- 328
- 329
- 330
- 331
- 332
- 333
- 334
- 335
- 336
- 337
- 338
- 339
- 340
- 341
- 342
- 343
- 344
- 345
- 346
- 347
- 348
- 349
- 350
- 351
- 352
- 353
- 354
- 355
- 356
- 357
- 358
- 359
- 360
- 361
- 362
- 363
- 364
- 365
- 366
- 367
- 368
- 369
- 370
- 371
- 372
- 373
- 374
- 375
- 376
- 377
- 378
- 379
- 380
- 381
- 382
- 383
- 384
- 385
- 386
- 387
- 388
- 389
- 390
- 391
- 392
- 393
- 394
- 395
- 396
- 397
- 398
- 399
- 400
- 401
- 402
- 403
- 404
- 405
- 406
- 407
- 408
- 409
- 410
- 411
- 412
- 413
- 414
- 415
- 416
- 417
- 418
- 419
- 420
- 421
- 422
- 423
- 424
- 425
- 426
- 427
- 428
- 429
- 430
- 431
- 432
- 433
- 434
- 435
- 436
- 437
- 438
- 439
- 440
- 441
- 442
- 443
- 444
- 445
- 446
- 447
- 448
- 449
- 450
- 451
- 452
- 453
- 454
- 455
- 456
- 457
- 458
- 459
- 460
- 461
- 462
- 463
- 464
- 465
- 466
- 467
- 468
- 469
- 470
- 471
- 472
- 473
- 474
- 475
- 476
- 477
- 478
- 479
- 480
- 481
- 482
- 483
- 484
- 485
- 486
- 487
- 488
- 489
- 490
- 1 - 50
- 51 - 100
- 101 - 150
- 151 - 200
- 201 - 250
- 251 - 300
- 301 - 350
- 351 - 400
- 401 - 450
- 451 - 490
Pages: